islami şahsiyetin insâşı

advertisement
İSLAMİ
ŞAHSİYETİN
İNSÂŞI
Yüksel YILMAZ
Yazar Hakkında
1973 Malatya da/Doğanyol da doğdu. Aynı yıl İstanbul’a
/ Esenler’e ailesi ile birlikte geldi. İlkokulu 50. yıl Karabayır ilkokulun da, Ortaokul ve Liseyi A.Vehbi Ziya Dümer Lisesin de
bitirdi. 2004 yılından sonra hayatına yeni bir sayfa açarak hedefler koydu. 2005 yılında ilk eseri olan Tevbe-24 adlı kitabını
çıkardı. 2006 yılında Eminönü Rızapaşa Han da Fahri İmamlığa başladı. 2008 yılında Mersin Üniversitesi Bilgisayar Teknolojileri ve Programlamayı, 2009 Yılında MCPD Eğitimini,
2009 yılında AÖF İlahiyat Ön Lisans Programını,
2013 Yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesini bitirdi.
İletişim için:bilgi@nebeviyol.com
Çıkmış ve Çıkacak Eserleri
Tevbe-24( Sevgide Tercih)-2005
Ölüler için değil Diriler için Yasin-2010
Kur’an Arapçası-2014
İslami Şahsiyetin İnşâsı-2015
Kur’an’da İki Zümre- ?
Yayın Bilgileri
Dar’ul Erkam Yayınları :4
Kitap Adı: İslami Şahsiyetin İnşâsı
Birinci Baskı:2015
Kitap isteme Bilgileri: bilgi@nebeviyol.com
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ....................................................................................5
DURUM TESBİTİ...................................................................9
HİRA (ARAYIŞ)....................................................................23
FİKRİ İNŞÂ...........................................................................34
AMELİ İNŞÂ.........................................................................57
RUHİ İNŞÂ...........................................................................90
SONUÇ................................................................................107
Kitabın hazırlanmasında katkıları
olan herkese teşekkür ederim.
ÖNSÖZ
Yazdıklarıma bir şeyler karıştırmaması için Allah’ın emrine karşı büyüklenen ve isyan eden, aşağılanarak kovulmaya
müstahak olmuş, taşlanmış, tağutlaşmış şeytandan ve içimdeki vesveselerden Allah’a sığınırım.
Yazdıklarımdan dolayı önce Allah’ın, Rahman ve Rahim
isimlerine sığınarak bana rahmeti ile muamele etmesini dileyerek, Allah’ın adıyla başlarım.
Hamd(övülecek ne varsa hepsinin kaynağı olan), insanlığın dünya ve ahirette mutluluğa ulaşabilmesi için razı olduğu
islamı, din olarak seçen ve bizlere yol göstermesi için kitap
gönderen ve bize bilmediklerimiz öğreten, yerin, göklerin ve
ikisinin arasındakilerin yöneticisi, düzenleyicisi, idarecisi, eğiticisi, kanun koyucusu olan, yarattığı varlıklar için en güzel
kanun ve yasaları koyan, yarattığı insan için gerçeği/bâtılı,
iyiyi/kötüyü, güzeli/çirkini, doğruyu/yanlışı, helali/haramı belirleyen, ilah olarak, rab olarak, ma’bud olarak tek olan, razı
edilmeye ve yolunda ölmeye tek layık olan, güç ve kuvvet
sahibi olan, günahlarımızı bağışlayan, ol demesiyle her şeyi
yapabilen, insana her şeyden daha sevimli olan, insanlığın
kurtuluşu, mutluluğu, huzuru için; hayat nizamı, yaşam biçimi, din gönderen; korkulacak, itaat edilecek, boyun eğilecek,
yardım istenecek tek güç/otorite olan Allah’ a aittir.
Salat/rahmet/destek ve selam/esenlik, Allah’ın insanlığın
kurtuluşu için gönderdiği kitabı ve yaşam biçimi/dini islamı
6
islami şahsiyetin inşâsı
tebliğ eden, islamı en güzel şekilde yaşayıp bize bir beşerin
nasıl yaşayacağının örnekliğini gösteren, islami mücadele de
izlenilmesi gereken metodu uygulayan, küfre, şirke ve tağuta, tuğyana boyun eğmeyen, onları reddeden, taviz vermeyen, uzlaşmayan, islami şahsiyet elbisesi ile kuşanmış arkadaşlarıyla beraber her türlü sıkıntı ve zorluğa karşı sabır ile
direnen, Allah’ın kulu olan, beşer olan, resul olan, uyarıcı
olan, emir olan, komutan olan, Muhammed’ul Emin olan
Resulullah(as)’ın ve O’nun yolundan gidenlerin üzerine olsun.
İslami şahsiyetin inşâsı konusunu neden seçtiğimi/neden
böyle bir konu üzerinde yoğunlaştığımı izah etmek istersem;
biliyorsunuz ki yaşadığımız coğrafyada farklı yol/menhec ve
yöntemlerle/metodlarla islami mücadeleler/çalışmalar yapılmaktadır. Uyguladıkları yola, yönteme/metoda, baktıkları kaynaklarına ve vahye bakış açılarına/okumalarına bağlı olarak
da farklı islami şahsiyet modelleri ortaya çıkmaktadır. Bu da
bende bu islami şahsiyet modellerini sorgulama ve bu şahsiyetler gerçekten de adıyla belirtildiği üzere islami mi ya da
şahsiyet kelimesiyle tarif edildiği gibi şahsiyetli kişiler mi? Ya
da bu şahsiyetler doğru kaynaktan doğru yöntem ile doğru
beslenerek mi oluştu?
Sonra bir islam şahsiyet ve islami mücadele yöntemi nasıl olmalı arayışlarına girdim. Arayışlarım beni birçok sonuçla/
gerçekle karşı karşıya getirdi. Kendisini doğru kabul eden ve
diğerlerini dalaletle veya küfürle itham eden cemaatler/gruplar
ile tanıştım. Allah Resulünün yolunu izlediğini söyleyen birçok
çalışma ama hepsi de birbirinden farklıydı. Sonuçta, görünüşte farklı, akidede/düşüncede farklı, eylemde farklı ve mücadelede farklı islam şahsiyet modelleri ortaya çıkıyordu.
Ayrıca islami yaşantıdaki, mücadeledeki/çalışmadaki başarısızlıkların, kopmaların, dökülmelerin, savrulmaların sebe-
islami şahsiyetin inşâsı
7
binin islami şahsiyet inşâsının tam olarak, vahye göre yapılmamasından kaynaklandığını gördüm.
Kendimi sorguladığımda ki; Hangi grup, cemaat veya yapıda olursanız olun herkesin bu sorgulamayı yapması gereklidir.
Ben kimi takip ediyorum/örnek alıyorum?
Bu mücadele/çalışma beni nereye götürüyor?
Acaba ben, doğru bir şahsiyet modeli ile mi inşâ edildim
ve mücadele/çalışma yöntemim doğru mu?
Acaba hangisi doğruydu?
Bunun cevabını bulmak için nasıl bir yöntem izlemeliydim?
Bu tür soruların cevabını bulmak ve ayrıca, “doğru bir islami şahsiyet nasıl olmalı/nasıl inşâ edilmeli?” sorularının cevabını bulmak için bu konuyu seçtim. Doğru adrese gitmeli
ve doğru tedaviyi uygulamalıydım. Ben de peygamberin inşâ
aşamalarına gittim. Doğru bir islami şahsiyet/kimlik inşâsının
ancak peygamberi ve örnek nesil olan sahabeyi inşâ eden
parça parça inen ayetler ile yani nüzul sırasına göre okumalar/
ikralar ile olacağı sonucuna vardım ve tespitlerimi sizlerle paylaşmak için bu kitabı hazırladım.
Nüzul sırasına göre çalışmalarımızda Alak, Müddessir ve
Müzzemmil şeklinde bir sıralama oluşturduk. Bunun sebebi
hakkında biraz bilgi vermek isterim. Normalde nüzul sırasına göre baktığınız zaman birçok kitaptaki sıralamalarda Alak,
Kalem, Müzzemmil, Müddessir gibi ya da Alak, Müzzemmil,
Müddessir şeklinde sıralamalar varken biz/arkadaşlar ile yapmış olduğumuz ilmi çalışmalar sonucu Alak Suresinden sonra
8
islami şahsiyetin inşâsı
Müddessir Suresinin indiğini daha sonra Müzzemmil Suresinin
indiği kanaatine sahip olduk.
Tabi, bizim bu kanaatimiz, vardığımız sonuç, mutlak doğru
değildir. Yaptığımız araştırma sonucu Resûlullah’ın Hira mağarasında ilk Alak Sûresi ile tanıştığı sonra Hira mağarasından
indikten sonra meleğin/Cebrâil’in kendisinin karşısına çıktığını
ve evine döndüğünde beni örtünüz demesinin ardından Müddessir Sûresinin indiğini ve aynı gecede Müzzemmil Sûresinin
indiği kanaatine ulaştık. Yani islami şahsiyetin ve mücadelenin
inşâ modelinin, Peygamber’e aynı gün içerisinde verildiğini
düşünmekteyiz.
Öncelikle Allah’ın vahyini tefekkür, tedebbür ve tezekkür
eden kişileri kitabıma sevk ettiysem özür dilerim. Bu kitap tam
ve eksiksiz değildir çünkü tam olmayan biri tarafından yazılmıştır. Tam ve eksiksiz olan sadece Allah’ın kitabıdır. Hatalarım, eksiklerim veya yanlış okumalarım olmuş olabilir. Bunlar
ile ilgili sizlerden geri dönüşlerinizi bekliyorum. Geri dönüşleriniz bu kitabı hiçbir zaman tam yapmayacaktır ama İnşâAllah
daha iyi olmasını sağlayacaktır.
Bu çalışmanın oluşmasında katkısı olanların katkılarının
kat kat ödenmesini Rabbimden niyaz ederim. Rabbimiz, islami şahsiyet oluşturma arzusunda ve gayretinde olan öncelikle
benim ve tüm kardeşlerimizin günahlarını bağışlasın ve bizi
hidayetinden ayırmasın. Âmin
Yüksel YILMAZ
Esenler/Ağustos-2014
DURUM TESBİTİ
Öncelikle kendi durumumuzu tespit etmeliyiz. Doğru
tespit ve doğru yönelim, doğru bir tedavi yöntemini
ortaya koymak için şarttır. Yaşadığımız zaman diliminde,
dünyada, coğrafyada, toplumda yaşananlara şöyle bir göz attığımızda birçok şeyin bozulmamış insan fıtratını rahatsız ettiğini görmekteyiz.
Rahatsızlık veren şeylere şöyle bir göz atarsak;
Allah’tan başka varlıkları İlah ve Rab kabul edip onlara
kulluk/itaat edenler.
Allah’ın kitabı yerine kitaplar yazıp bunları Allah’ın kitabının yerine koyanlar.
Allah’ın kitabından/dininden uzak ve müslüman olduğunu söyleyenler.
Allah’ın Resulünü örnek almak yerine başkalarını örnek,
önder ve rehber edinenler.
Allah’a inandığını söyleyip reddetmesi gereken tağuta ve
sistemine inananlar.
Allah’tan başka din/yaşam biçimi/hayat tarzı belirleyenler.
Allah’ın varlığına inanıp birliğine/tekliğine(İlahlıkta/Rabblıkta/Kullukta) inanmayanlar.
10
islami şahsiyetin inşâsı
Allah’a yaklaşmak adına yapılan sapıklıklar/aracılıklar/tarikatlar.
Allah’ı kendisinin tanıttığı biçimde tanımayıp, sapkın fikirlerini Allah’a isnat edenler.
Geçmişe(islamın hâkim olmadığı zamanlara) baktığımızda, rahatsızlıkların bizlerden önce de yaşandığını görürüz.
Özellikle İslam öncesi Mekke toplumuna baktığımızda aynı
sorunları görmek mümkündür. O sorunlar, rahatsızlıklar Abdullah oğlu Muhammedi1 de etkiliyordu.
Abdullah oğlu Muhammedi rahatsız eden şeyler günümüzde hem daha fazla hem de kurumsallaşmış bir yapıda
bulunmaktadır. Doğru bir durum tespitimiz doğru adımlar atmamızda ve inşâmızın sağlam olmasında çok büyük önem arz
etmektedir.
Şimdi Mekke cahiliyye2 toplumuna ve kendi toplumumuza bir bakalım.
1-Allah’a yakınlaşmak için aracılar kılan ve bunu Allah’a
daha çok yakınlaşmak için yaptığını söyleyen bir toplum
1
2
Bu şekilde kullanmamızın sebebi vahiy ile daha tanışmadığı içindir.
Vahiyle tanıştıktan sonra peygamber veya Allah resulü şeklinde
kullandık.
Cahiliyye; Cahil, bilgisiz demektir. Cahiliyye ise bilgisizliktir. Bilgi
sizi doğruya götürüyorsa gerçek bilgidir. Gerçek bilgi vahiydir. Salt
akıl ve arzu/isteklere bağlı bilgi ise gerçek bilgi değildir. Vahiy ile
beslenen ve hayatını buna göre yaşayan toplum islam toplumudur.
Vahiy ile beslenmeyen ve hayatını bu şekilde başka şeylere göre
yaşayan toplum ise cahiliyye toplumudur. İslam dışı olan tüm fikir/
düşünce/duygu/davranış hepsi cahiliyyedir. Kur’an islam öncesi
Mekke toplumunu cahiliyye toplumu olarak nitelendirmektedir.
islami şahsiyetin inşâsı
11
2-Allah’a yakınlaşmak istediklerine göre Allah’a inanan,
kâbeyi tavaf eden/hac yapan/Salat yapan/Kurban kesen/Oruç
tutan/İnzivaya çekilen/Gusul yapan /Adak adayan dindar bir
toplum vb3.
3-Mekkeliler için İbrahim(as) dan /Toplumumuz için
Muhammed(as) dan kalan tahrif edilmiş(halis/saf Allah’ın dinini bidat ve hurafeler sarmış/kavramların içi boşaltılmış) bir
din anlayışına sahip bir toplum
4-Allah’a yakınlaşmak için edinilen aracılardan şefaat
bekleyen arayan bir toplum. Bu demektir ki bozuk ta olsa bir
ahiret inancına sahip bir toplum
5-Allah’ın saf/halis dini islam yerine başka din/yaşam
biçimleri(atalar dini, demokrasi dini gibi) belirleyen ve Allah’a
ait bu yetkiyi de meclis(darunnedve4/TBMM) adı altında başkalarına veren(velayet) bir toplum
6-Fakirlik korkusuyla/namus endişesiyle kız çocuklarını
mekke de diri diri toprağa gömen/toplumumuzda töre altında
öldüren/kürtaj veya kasıtlı düşük yapan bir toplum
7-Kadınlara hiçbir değer vermeyen onları sadece cinsel
bir varlık/mal/köle olarak(kapitalizm de reklam malzemesi
gibi) gören bir toplum
3
4
Cenazenin yıkanıp kefenlenmesi, ona dua (salat) edilmesi, gusl ve Hz.
İbrahim’e nispet edilen fıtrat temizliği (Bu temizliğin beşi baştadır:
Mazmaza, istinşak, bıyıkları kısaltmak, saçı ortadan ayırmak, misvak.
Beşi de bedendedir: İstinca, tırnakları kesmek, koltuk altı ve eteği
temizlemek, sünnet) de Araplar tarafından yapılmaktadır.
Dârunnedve; Mekke’nin kırk yaş üstü kabile reislerinin/büyüklerinin
bir araya geldikleri kurula nedve denilmektedir. Kurulun toplandığı
yere de Dârunnedve denilmektedir. Mekke’nin yasama/yürütme/
yargı, dini, kültürel kararlarının alındığı meclistir.
12
islami şahsiyetin inşâsı
8-Fuhşiyyat, kumar, içki, fal okları/şans oyunları(iddia, sayısal loto, milli piyango vb.) ile oyalanan bir toplum
9-Atalarından gelene sıkı sıkıya bağlı/muhafazakâr bir toplum
10-Allah’ın dininin gerçeklerini gizleyen/saklayan/tahrif
eden din adamlarını yücelten ve onların dediklerini gerçek din
kabul eden bir toplum
11-Kur’an’a/vahiye kulak vermek yerine hikâyelere/kıssalara/efsanelere kulak veren bir toplum
12-Kavmiyetçilik / Milliyetçilik / devletçilik /kabilecilik anlayışı yerleşmiş bir toplum ve daha birçok ortak/benzer noktamız olan bir toplum olduğunu görmekteyiz.
Ve tüm bunların sonucu olarak oluşan toplum da ahlaki
erdemlerin yerini menfaatlerin, paylaşmanın yerini biriktirmenin, iffet ve hayânın yerini fuhşiyyatın, adaletin yerini zulmün, bir grup azınlığın refah içinde yüzdüğü, çoğunluğun ise
köle gibi çalışmak zorunda kaldığı, güçlünün mahkemeler de
suçluyken aklandığı, onur ve şerefin para ve makama göre
belirlendiği, ne mutlu kavmim diyenlerin çoğaldığı, canların
daha doğmadan öldürüldüğü, uyuşturucu yaşının düşmesinden tutunda, çocukların iddia kuyruklarında bekliyor olması,
fuhşiyyatın evlere kadar girmiş olması, zinanın, kumarın devlet eli ile yaptırılması, yapanların korunması, okullarda Allah
sevgisi yerine başkalarının sevdirilmesi, Allah Resûlünün örnek edinilmesi yerine başkalarının örnek edinildiği, müfredatta şirk unsurlarının ayyuka çıkması, aile ve komşu ilişkilerinin
bitmesi, insanların birbirlerine yardımcı olmamaları, adaletsizlik yine devam etmekte, parayı götürenler götürmekte, gücü
olanlar gücünü kullanabilmektedir. Enerji, petrol gibi kazançlar için insanların topluca öldürüldüğü, “Rabbim Allah” diyen-
islami şahsiyetin inşâsı
13
lerin hapsedildiği/işkence edildiği/şehit edildiği ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz fıtratımızı rahatsız eden cahiliyeye ait
ve onu besleyen şeylerdir bunlar. Ama insanlık bu noktada
herhangi bir gayret ve çaba sarf etmeden bulunduğu hayatı
kabullene gelmiş/vurdumduymaz yaşamaktadır.
Yukarıda saydıklarımız gibi birçok şey hoş değil/güzel değil. Durum değerlendirmesi yaparken Abdullah oğlu Muhammedi örnek alacağımız için onun yaşadığı toplum olan Mekke
cahiliyye(Hayatlarına islam hâkim olmayan toplum) toplumu
ile günümüz toplumu arasındaki benzer yönlerin çok fazla
olduğunu hatta günümüzde daha sistemli/kurumsallaşmış ve
gelişmiş bir hal aldığını gördüm ve şu sonucu ulaştım.
İhtirasları, arzuları, huyları, beklentileri ile insan her yerde/
her zaman aynı insandır. Toplumları da insanlar oluşturduğundan toplum isimleri de(cahiliyye toplumu, şirk toplumu gibi)
aynıdır. Değişen sadece eşyadır. Onlar deveye binerdi. Biz
arabalara biniyoruz. Çağın değişimi olan eşya üzerinden değil insan üzerinden olaylara bakarsak doğru tedavi yöntemini
de belirleyebiliriz. Aynı durumda olduğumuzu gördüğümüz
Mekke cahiliyye toplumundan, nasıl örnek bir islam toplumu
meydana geldiğini araştırmamız gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Bizim hedefimizde aynı ise cahiliyye toplumundan islam toplumuna geçmek için aynı yolu/metodu izlemeliyiz.
O zaman yaşadığımız durumu göz önüne aldığımızda ilk
doğru tespitimiz, yaşadığımız toplumun Mekke toplumu gibi
bir cahiliyye toplumu olduğudur.
İkinci olarak da inşada doğru bir yönelim/doğru adres olmalıdır.
Gelin birlikte düşünmeye devam edelim;
14
islami şahsiyetin inşâsı
Yaşadığımız toplumda İslami şahsiyeti/şahsiyetleri oluşturmak, İslami bir hayatı hâkim kılmak ve İslami bir toplum oluşturmak için neler yapmalı ve nasıl yapmalıyız?
Bunları düşünürken İslami şahsiyetimizi ve İslami hareketimizi, izleyeceğimiz yolu/ menheci nasıl belirlemeliyiz?
Tüm bu sorularımızı her dönem de düşünen ve ortaya
bir şeyler koyanlar olmuştur. Kimileri doğru tespitler de bulunurken kimileri de yanlış tespitler de bulunarak veya yanlış
tedaviler uygulayarak mücadele etmişlerdir.
Bakıyorum ki insanları inşâ eden şeyler değişmiş. Ya o
insanları hevaları inşâ etmeye başlamış ya da atalarından gelenlere karşın aşırı bağlılık, kesin olmayan bidat ve hurafelerden oluşan bilgiler veya efendileri/şeyhleri/hocaları/abileri inşâ
etmeye başlamış ya da herhangi bir ideoloji/fikir veya siyasi
parti onları inşâ etmeye başlamış.
Peki, inşâyı nasıl yapmalıyım? Nasıl oluşturmalıyım? Şöyle bana yakın olanlara/islami cemaatlere/camiaya bir göz gezdirdiğim zaman/baktığım zaman toplumu ıslah etmek ya da
toplumda bir şeylerin değişmesini isteyen ve rahatsız olan insanların olduğunu fark ediyorum ve o insanlara bakıyorum,
inceliyorum ve hepsinin farklı farklı yol ve yöntemler ortaya
koyduklarını görüyorum. Hem şahsiyet inşâ noktasında farklı
yöntemler hem de toplumu inşâ etme noktasında farklı yöntemler ortaya koyuyorlar.
Mesela birkaç örnek verirsek;
İslami şahsiyet olarak acaba,
Allah’a ve Allah’ın varlığına inanan ama birliğine/tekliğine
inanmayan şahsiyetler mi?
islami şahsiyetin inşâsı
15
Fikirsiz/bilgisiz(tevhid fikrine ve vahiy bilgisine sahip olmayan) Ahlaklı şahsiyetler mi?
Fikirsiz/bilgisiz, Allah’tan uzak sözde kalbi temiz şahsiyetler mi?
Fikirsiz/bilgisiz Allah’a yakınlaşmak için aracılar edinen
şahsiyetler mi?
Ahlaktan uzak şahsiyetler mi?
Amelden/eylemden uzak şahsiyetler mi?
Allahtan/davanın sahibinden uzak şahsiyetler mi?
İslami hareket/mücadele olarak acaba,
Topluma Kur’an-ı Kerim mi dağıtsak?
Siyasi bir parti mi kursak?
İlk-orta-lise okullar açıp insanlarımı eğitsek?
Kuran kursları veya medreseler mi açsak?
Bizden olanları devlete sokup devlete mi sızsak?
Elimize silahı alıp dağa mı çıksak?
Sağa sola bomba mı koysak?
Dernek ve Vakıf mı açsak?
Dergi ve Gazete mi çıkarsak?
Radyo ve TV mi kursak?
Sivil toplum örgütlerimi oluştursak?
Yardım kuruluşlarının sayısını mı arttırsak?
16
islami şahsiyetin inşâsı
Biçimsel/Medyatik eylem ve protestolar mı yapsak?
Bu acabalar uzayıp gider çünkü insan aklı bunları ortaya
koymakta ve insan aklı sayısınca da fikirler ortaya çıkabilmektedir.
Bu inşâ modelini yapanların bırakın toplumu inşâ etmeyi birbirleriyle cebelleştiklerini görüyorum. Dedim ki o halde;
“Ben inşâ etme modelini yanlış yerde arıyorum. Aramam gereken yer başkalarının yazdıkları(kimi zaman ermiş/veli/hoca
olduğunu söyleyen kişilerde yazabilir kimi zaman da anayasa
adı altında bir meclis/lider/ata veya halk da yazabilir) başkalarının söyledikleri, başkalarının ortaya koyduğu değil de başka
bir şey olmalı. Her şeyin en iyisini bilen tarafından indirilen kitaba tabi olmak yerine her zaman değişken olan kitaplara tabi
olanlar hidayete/kurtuluşa erişemezler. Çünkü hiçbiri, gerçek
bilgiyi/her şeyi uygun ve yerli yerinde yapan tarafından indirilen kitabın yerini tutmaz” dedim.
Rahatsız olduğum durumdan yani bu islam dışı hayattan/
yaşamdan rahatsızlık duyan birçok grup ve cemaatin olduğunu görüyor ve onları gözlemlediğimde ortaya koydukları durum tespitleri ve tedavi yöntemleri beni hiç tatmin etmiyordu.
Çünkü İslam aynı İslam ama bu grup ve cemaatlerin ortaya
çıkardığı/koyduğu şahsiyetlerin farklı olduğunu gördüm.
Bunun sonucu olarak ta Ortaya çıkan/konan farklı
şahsiyet modelleri de farklı islami mücadele/hareket
yöntemlerini belirliyor ve adı İslam olan ama İslami mücadele/hareket ile ilgisi olmayan veya eksik olan birçok yapı/
cemaat ortaya çıkıyordu.
O zaman sorun ne olabilir?
Üçüncü olarak da aslında sorunun islam algısından kaynaklandığını ve bundan dolayı da durum tespitinin doğru ya-
islami şahsiyetin inşâsı
17
pılmadığını anladım. Niteleme doğru değilse nitelenen
şeye bakmalıyız yani İslam kavramına. İslam nedir, sorusunu sormak ve doğru cevabı bularak İslami şahsiyeti ve mücadeleyi oluşturmalıydım.
İslam aslında çok basit bir şekilde kişinin Allah’a teslimiyetidir. Hayatını Ona teslim ederek yaşamaktır. Buraya kadar
sorun yok ama Allah’a teslimiyet, gönderdiği kitaba/vahye ve
Resûle uymakla mümkün olduğu halde Allah’ın kitabı harici kitaplara ve Resûlü harici önderlere uymak üzere hareket
edildiğini gördüm. Kırmızı kitapları, tasavvuf kitaplarını, geçmiş ilim adamlarının kitaplarını, efendilerinin kitaplarını, liderlerinin kitaplarını okumayı ve onlara uymayı tercih edenleri
gördüm. Allah resulüne uymak/örnek almak yerine geçmişte
yaşamış veya yaşayan liderlerine, efendilerine, hocalarına,
abilerine uymayı tercih ettiklerini gördüm.
Hatta kitaplarında veya örnek aldıkları kişilerin yaptıklarında Kur’an’ın ve Resulün uygulamasına ters olsa bile uyduklarını, körü körüne peşinde gittiklerini gördüm. Ve bunun
sonucu olarak da toplumun durumu doğru tespit edilmediğinden başlangıç noktası yanlış belirlenmekte veya yanlış yollardan/metotlardan başlanabilmektedir.
O zaman dedim ki; “İslam nitelemesini hak edebilmem
için Allah’a teslimiyetimi tam yapmalıyım. Yalnız O’nun gönderdiği kitaptan beslenmeliyim. İslami bir şahsiyet ve mücadele yürüteceksem Kur’an’dan başka hiçbir kaynaktan beslenmemeliyim. Ondan beslenen Resulün uygulamalarından başkasını uygulamayacağım. Peygamberi ve ashabını inşâ eden
Allah’ın kelamına/Kur’an’a teslim oldum ve Allah’ın kitabına/vahye, işime gelmese de, hevama, nefsime, şartlarıma uymasa da zor/meşakkatli/sıkıntılı/eziyetli olsa da
tam bir teslimiyetle teslim olacağım” diye karar verdim.
18
islami şahsiyetin inşâsı
O zaman islam algımızın doğru olup olmadığının tespit/
kontrol edilmesi gereklidir. Allah’ın gönderdiği halis5 din olan
islam mı yoksa atalardan gelen muhafazakâr islam mı? Ilımlı
islam mı? Tasavvuf islamı mı? Radikal islam mı? Türk/kürt/
arap islamı mı?
Birlikte düşünmeye devam edelim;Ümmi Abdullah oğlu
Muhammed’in elinde hiç denecek kadar az doneler/bilgiler
vardı. Bizim elimizin altında ise hidayet rehberi ve yol göstericimiz olan kitabımız/Kur’an, O’nun uygulanma hali olan sünnet, 1400 yıllık bir geçmiş ve tecrübeler bulunmaktadır.
O zaman ben Cevabımı, tüm cevapların sahibi olana sormakla mümkün olacağını karar verdim.
Kur’an/Vahiy, Peygamber ve inananların soru ve sorunlarına cevap olduğu, yol gösterdiği, inşâ ettiği gibi
bana da cevaplar verecek, ışık tutacak, inşâ edecek ve
yol gösterecektir.
Kur’an her zaman yanımızda ve biz de onu yanı başımızda tutmalıyız. Vahiyle beslenmeyenlerin veya beslenilmesini
istemeyenlerin bu fikrimize karşın argümanları, cevapları da
hazırdır.
“O’nu anlayamazsın.” dediler ama ben de şunu sordum.
Allah kullarına anlayamayacağı bir kitabı neden göndersin ki?
5
Halis zeytinyağ deyimi içinde zeytinyağdan başka bir şey olmadığında
kullanılır. İçine başka şeyler eklerseniz o zaman halis/saf olmaz. Eğer
islam kelimesinin önüne veya sonuna bir şey eklerseniz o Allah’ın
dini olan islam olmaz. Ilımlı islam, radikal islam, türk islam, islam
birliği vb.
islami şahsiyetin inşâsı
19
Ya da bir grup insanın anlayacağı, ayrıcalıklı bir sınıfa yönelik bir kitabı neden göndersin ki?
Allah kitabında abdesti namaz için şart koştuğu halde bize
“Abdestsiz dokunamazsın. Ölüler, özel gün ve geceler için” dediler ve bizi ondan uzaklaştırdılar.
Allah’ın kitabını anlamak yerine hatmetmeyi marifet ve
başarı olarak gösterdiler. Seslendirdiklerini anlamaktan uzak
hafızlık ve güzel seslendirme birincileri seçtiler.
Tüm bu çabalar beni arayışımdan uzaklaştırmadı.
Peygamberin hayatına bir baktım ki bizim şu an yaşadığımız sıkıntıları/rahatsızlıkları o da yaşamış. Karşısında ataları
ibrahim(as) den gelen dini tahrif etmiş ve içine bidat/hurafeler
katmış bir toplum bulunuyor. O zaman o ne yaptı sorusunu
sordum ve onun başladığı yerden başlamaya karar verdim.
İlk olarak, Abdullah oğlu Muhammed toplumunda yaşanan sosyal, ekonomik, siyasal ve dini sorunlardan rahatsızdı.
Peki, toplumda yaşanan sosyal/ekonomik/siyasal/dini sorunlar
beni rahatsız ediyor mu diye kendime sordum? Acaba beni
rahatsız ediyor mu? Rahatsızlık duyuyor muyum?
İkinci olarak, rahatsızlık duyuyorsam bunlar ben de bir
arayış ve çabaya neden oluyor mu? Olmalı. Çünkü peygamber de böyle oldu. Aynı rahatsızlıkları/sorunları yaşıyorsak o
zaman Abdullah oğlu Muhammed nerden başladıysa ben de
oradan başlarsam doğru sonuçlar alabilirim.
O toplumunda yaşananlara çözüm bulabilmek için arayışa girdi ve aynı sorunları/dertleri yaşıyorsam ben de arayışa
girmeliydim.
20
islami şahsiyetin inşâsı
Üçüncü olarak ta, çözüm yolunu salt aklım, başkalarının
fikir/çözümleri veya çağın/çevrenin şartlarına göre belirlememeliyim. Abdullah oğlu Muhammed kendisi de bir şeyler ortaya koyabilirdi ama koymadı. Çözüm/tedavi arayışı içerisindeydi ama çözüm bulamıyordu. Çünkü bir insanın tek başına
aklı ile ortaya koyacağı çözümler aslında çözümsüzlüğü de
beraberinde getirecekti. İnsan aklının ortaya koyacağı çözüm mutlak çözüm değildir çünkü sınırlı özellikleriyle
bu çözümü bulmuştur. Çözüm sonu zaten belli sınırlı bir çözümdür. Abdullah oğlu Muhammed problemleri biliyordu ve
bunlardan gerçekten de rahatsızdı. Ruhu daralıyor/sıkılıyordu.
Hatasız bir çözüm lazımdı. Hata ise insana aittir. Hatasızlık,
mükemmellik Allah’a aittir. O zaman çözümü ondan, vahyinden beklemeliyiz. .
Bu yöntemi takip edersek ne ayrılık ne fırkalaşma olur. İşe
doğru başlamadığımız için bu sorunları/farklılıkları yaşıyoruz.
Doğru tespit, doğru yönelim ve doğru tedavi yöntemi
iyileşmeyi meydana getirir. Durum tespitimiz ve yönelimimiz doğru ise ve tedaviyi de doğru uygularsak başarılı oluruz/
başarıyı elde ederiz.
Aradığım gerçeğe kesin, mutlu ve huzurlu bir şekilde
“evet” budur demem lazım. O zaman arayışımı nerede bulurum/nereye yoğunlaştırmalıyım sorularını düşündüm ve şuna
karar verdim.
Gerçekten bu dünyevileşmiş, cahiliyye toplumu beni rahatsız ediyor. Önce kendim ve sonra toplumdaki bireylerin
tekrardan inşâ edilmesi gerektiğini düşündüm ve ben, bir arayışın içine girmeye karar verdim. Ama fark ettim ki çevremdeki inşâlar ya da inşaatlar sağlam değil. Bir şeyler inşâ edilmiş
ama inşâ modelinde eksiklikler var.
O zaman ne yapmalıyız?
islami şahsiyetin inşâsı
21
Tabi ki bunu, dinin sahibi olan Allah’ın bize gönderdiği,
karanlıklardan aydınlığa çıkaran Kur’an a bakmalı, teorik ve
pratik olarak islami şahsiyetimizi, İslami hareketimizi, izleyeceğimiz yolu/ menheci oradan ortaya çıkarmalıyız. Bizden önce
de çıkarımlarda bulunanlardan da faydalanarak olgunlaştırmalıyız. Abdullah oğlu Muhammed cevaplarını beklediği sorulara ilk olarak Alak suresiyle yanıt almıştı. Bizler de ilk inen
ayetlerden yola çıkarak neler yapacağımızı nasıl yapacağımızı
nereden başlayacağımızı bulmaya çalışmalıyız.
İslam tarihine baktığımızda peygamber ve ashabıyla bize
bir asr-ı saadetten bahsediyor. Ve o insanların geçmişteki hayatlarından nasıl bir anda değiştiklerinden bahsediyor. Onların bedevi, köle, zengin, ümmi/okuma yazma bilmeyen farklı
statüde olan insanların birer mükemmel insan haline geldiklerinden bahsediyor.
Allah Resulü ve ashabı nasıl bir mücadele yöntemi ile böyle bir islam şahsiyetine sahip oldu? O da bizim gibi bir insan,
okuma-yazma bilmeyen, arayış içinde biriydi. İnşâ olacaksam,
Resulullah ’ın hayatına, mücadelesine, inşâsına bir bakayım/
bakmalıyım. O bana muhakkak ki inşâ ile ilgili ipuçları verecektir. Ve gerçekten Resullulah’ın hayatına baktığımda onun
da bizler gibi toplumun içerisindeki birçok meseleden rahatsız
olduğunu ve bir arayış içerisinde olduğunu fark ettim.
Aynı durumda olduğumuzu gördüysek doğru adresi bulduk demektir.
Tabi tüm bunlara başlamadan önce şunları kendimize samimiyetle sormamız lazım.
Ben acaba bu yaşadığım islam dışı hayattan/yaşam biçiminden/cahiliyyeden/toplumdan memnun muyum?
22
islami şahsiyetin inşâsı
Bu islam dışı hayatın içerisinde inanılan/yaşanan birçok
vaka/olay beni rahatsız ediyor mu?
Yoksa dünyanın beni sarmış olduğu bu ahtapot ağı içerisinde her şey normal mi gidiyor ya da her şey normal mi
gitmeli?
İşte acaba biz bu rahatsız olduğumuz şeylerden dolayı bir
arayış içine giriyor muyuz?
Bir arayış içerisinde bunlara çözüm üretmeyi düşünüyor
muyuz? Bu soruları kendimize sorduğumuz zaman aslında bizi
bir yerlere götürecek. Götüreceği yerde tabii ki/aslında hira
olacak. İşte hiraya ulaşabilmemiz için bizi toplumda nelerin
rahatsız ettiğini nelerin bizi farklı arayışlara ittiğini sorgulamamız, doğru tespitler yapmamız gerekir. Resulullah, arayışlarının cevabını kendi kavmindeki farklı düşünceler de bulamadı.
Bulmak için hiraya gidiyordu. Arayış yeri olan hira da düşünmeye/tefekküre daldı ve Allah onu seçti. Seçtiği Abdullah oğlu
Muhammedi insanlığa örnek olsun diye; Rab olan Allah kendi
yetiştirme yöntemi ile onu terbiye etti. Nihayetinde o yöntemle yetişen bir nesil/toplum/devlet meydana geldi.
Bizlerde en güzel şekilde terbiye edenin terbiye ettiği/
peygamberi takip edersek doğru bir yönelimde bulunmuş
oluruz. Rabbimiz, onu/peygamberi terbiye ederken bize de
terbiye edilmenin, tedavi edilmenin yolunu/yöntemini göstermektedir.
HİRA (ARAYIŞ)
Halkı muhafazakâr6 olan bir ülkede, muhafazakâr bir anne-babadan dünyaya gelen ve kimliğinde de dini islam yazan
kişilerdendim. Okul tatillerinde elif-ba ve dini bilgiler öğrenmeye camiye giden bazen Cuma ve bayram namazları kılan
başka zaman namaz kılmayan ve diğer zaman dilimlerinde ise
hayatında islam/din olmayan biriydim. Lise bittikten sonra birinin vesilesiyle camiye gittim ve namaza başladım ve Elhamdülillah halen namaz kılıyorum.
Belirli gün ve gecelerde din ile ilgisi olan cahil biri olarak o
dönemde bana din ile ilgili ne anlatılıyorsa kabul ediyordum.
Camiye sürekli gitmeye başladığım için oraları mesken tutmuş
olan tarikatlar ile tanışmam uzun sürmedi. Kimlik cüzdanımda
din hanesinde yazan islam ibaresine layık olmak için aç kurt
gibi hemen tarikata girdim/mürit oldum. Zikirler ve hatmeler
peşi sıra camide sürerken vekil olduğu söylenen birinin bir
sözü, benim frene basmama, kendime gelmeme sebep oldu.
Tarikat toplantısı olan hatmeler de anlatılan uçuk hikâyelerden
bahsetmeyeceğim. Peygamberimize yapılan bir iftiradan bahsedeceğim. Vekil olduğu söylenen kişi hadis değeri taşımayan
bir sözü güya hadis diye naklediyor. Peygamberimiz buyurdu
ki; “Hak mezhep Hanefi mezhebi, hak tarikat Nakşibendi tarikatıdır.” Bu sözü işittim ama gönlüm ve aklım kabul etmeye
eskisi gibi hazır değil/aç değil ve kabul ettiremiyordum. Artık
6
Muhâfazakar; Sahip oldukları değerleri/ kültürü/dini, sorgulamadan
olduğu gibi korumaya çalışan.
24
islami şahsiyetin inşâsı
onlardan gelen hikâyeleri ve sözleri de hemen kabul etmemeye başladım. Başladım ama doğrusunu da yerine koyamıyordum/bulamıyordum ama arıyordum.
Camiye mezun olduğum liseden eski bir arkadaşım geldi.
Bize kelime-i tevhidden bahsetti. Bir şeyler anlatıyor ama hiçbir şey anlamıyordum. Ama bir gün ilah kavramını anladığım
zaman müslüman olmuştum. Evet, gerçekten müslüman olmuştum. Kimliğimde dinim islam yazdığı için değil, halkı müslüman olduğunu iddia eden bir beldede doğduğum için değil,
anne-babası müslüman olduğunu iddia eden biri olarak değil
Allah’ın halis dini olan islamı öğrenerek müslüman oldum.
Müslüman kelimesinin de içinin nasıl boşaltıldığının nasıl kirletildiğinin farkına vardım. Çünkü herkes kendine müslüman
diyordu. Herkes “Allah ilahımızdır” diyordu ama başka ilahlar ediniyor/ortak koşuyorlar ve farkında olarak veya farkında olmadan bunu yapıyorlardı. Şeyhini/hocasını/abisini ilah
edinen, parayı ilah edinen, malı ilah edinen, hevasını/arzu
ve isteklerini ilah edinen, kadını ilah edinen, futbol takımını
ilah edinen, sanatçıları/şarkıcıları/futbolcuları ilah edinen, ata
putunu/bayrağını/devletini/ırkını/beşeri dinleri ilah edinen çoğunluk kendine müslüman diyordu.
Çevremdeki tevhidi cemaatler ile tanışmam çok uzun
sürmedi. Aradan geçen uzun yıllar sonucunda arayışlarım
hiç bitmedi. Geçmişe ait düzeltilmesi gereken o kadar tahrif
edilmiş veya kirletilmiş olay/kavram var ki temizlik/arayış bitmedi. Artık arayışlarıma hız verdim ama şimdi bir aç kurt gibi
değil araştırarak/sorgulayarak adım adım gidiyordum. Aradan
geçen yıllar sonucunda birçok başarılı kişi ile karşılaştım ama
başarılı bir cemaat yapısı ile karşılaşamadım. Son yıllar da,
bunun nedenleri üzerinde çalışmalar yapmaya başladım ve
tüm sorularımın cevaplarını vahiy ile buldum. Tevhid ile yıllar
islami şahsiyetin inşâsı
25
önce tanışmıştım ama vahiy ile yeni tanışmıştım. Aslında arayışlarımın cevabını yeni yeni bulmaya başlamıştım.
Bu arayışlarımı sizler ile paylaşma sebebim; belki de hepimizin hikâyesinin aynı veya benzer yönlerinin veya bir hirasının olmasıdır. Şimdi arayışımıza/hiramıza başlayalım.
Hira arayış demektir. Rahatsızlık duyanlar arayışa/hiraya girerler. Hira; doğruyu bulmak isteyenlerin, arayışta
olanların sığınağıdır. Evet, Peygamber’in bir hirası vardı.
Sanki beytin sahibinden bir ışık, bir yol, bir cevap beklermişçesine, Beytullahı karşıdan gören bir yer hira.
Peygamber bulunduğu toplumdan rahatsız olan biriydi.
Toplumda insanlar hayatlarını arzu ve isteklerine göre şekillendirmekte, insanların birbirlerine karşı ilişkileri çoğunlukla
menfaat ilişkisi içerisinde düzenlenmekte, güçlü olanın zayıf
olanı ezdiği ve ahlaki birçok değerin kaybolduğu, arayışlarının
üstünlük, kadın, para ve daha çok kazanma hırsı olan bir toplumdan bahsediyoruz.
Şimdi bu yaşadığımız zaman dilimindeki toplumda ise
bunların daha da katlandığını insanların belki hayallerine gelmeyecek en pis ahlaki değerlerin normalleştiğine şahit olur
hale geldik. Ve öyle bir coğrafya da yaşıyoruz ki böyle ahlaksızlıkların demokratik bir hak(eşcinsellik) olarak insanların ellerinde bulunduğuna dair şahitlik edebiliriz. Öyle bir hak ki bu
toplum insanı, televizyonlarda bu kadar ahlaki cinsel sapkınlık
tercihleri yapan insanları sanatçı diye izlemekte ve onlara sevgi beslemektedir.
Ne yazık ki yıllardır insanlarımız bunu yapmıştır/yapmaktadır ve arayışa girmezlerse/ girmezsek bunu yapmaya devam
edeceklerdir.
Yolumuza bazı sorular sorarak devam edelim.
26
islami şahsiyetin inşâsı
Acaba ben bir arayışta mıyım?
Ya da insan neden arayışta olur? Bu soruların cevabını
vermeye çalışalım.
Bir insanın arayışta olabilmesi için bir önceki cahiliyye hayatından/yaşamından, islam dışı hayatından rahatsız olması
gerekir. Eğer insan yaşadığı hayat biçiminden rahatsız değilse,
toplumdaki hayat biçiminden rahatsız değilse, o hayat biçimini/yaşam biçimini/dini kabul etmiştir. Ve o insan kabullendiği
böylesi bir dinin mensubudur. Ama adaletsizliğe, zulme, şirk,
küfre ve ahlaksızlığa sahip toplum onu rahatsız etmekte ise
yaşadığı hayattan/yaşamdan/ cahiliyyeden rahatsız ise hem
kendisini hem de toplumu nasıl düzelteceği/inşâ edeceği noktasında düşünüyor ise bir arayış başlar.
Şimdi, yolumuza devam edelim.
Arayıştayız ama arayıştayken farklı yerlere/yönlere/adreslere de gidebiliriz. Hangi adresin doğru olduğunu nerden öğreneceğiz? İşte bu çok önemli, doğru yerden başlamak, doğru
kişiyi örnek almak, doğru kişi gibi öğrenmek ile mümkündür.
O zaman bizim için örnek model olan peygamberin hayatına
dönmemiz gerekiyor.
İşte peygamber;
Nasıl bir arayıştaydı?
Arayışlarını buldu mu?
Bulduysa nasıl buldu?
Bu yolu, yöntemi takip edersek yanlış bir arayışın içine
girmeyiz. Bakın doğru arayışta bulunmayanlar, toplumda kendilerine verilmiş olan arayışları/çözümleri/dini kabul ederler.
Arayışta bulunanlar ise arayışlarını/dinlerini kendileri bulurlar.
islami şahsiyetin inşâsı
27
Başkalarının anlattığını din olarak kabul etmez. Aynı Abdullah oğlu Muhammed gibi arayarak gerçeğe/hakikate ulaşırlar.
Ayrıca onun elde ettiği başarılı sonuçlarda; arayışlarının doğruluğunun delilidir.
Hira arayış merkeziydi. Hira küçücük bir yer.(160 170 cm
bir kavuk) Abdullah oğlu Muhammed, bu kavuğun içerisinde
buldu bulacağını/aradığını. Bizim hiramız bundan daha küçük
ya da daha da büyük olabilir. Önemli olan peygamberin hirasının gördüğü görevi görmesidir.
Hirayı önemli kılan iki faktör ya da Hirayı hira yapan iki
faktör var.
Birincisi yalnızlık, açık ve temiz bir algı ortamı
İkincisi tefekkür. Bu yalnızlık ortamında aklın harekete geçirilmesidir.
Abdullah oğlu Muhammedin hayatına baktığımız zaman
yapmış olduğu bir amel var. O ameli üzerinden işe başlamalıyız. Maddi olarak en rahat döneminde olan Peygamber, kendisini 35 yaşından itibaren ticareti parça parça, 39’unda da
tamamen bırakıncaya kadar hayatın içerisinde kendini bağlayan, hakikate ulaştıracak engel olan ne varsa bunları yavaşça
terk ettiğini görüyoruz. Kendisini dünyaya bağlayan/dünyevileşen, yalnız kalmasını sağlayacak ortama engel birçok bağı
bıraktığını, kopardığını ve gevşettiğini/yavaşlattığını görüyoruz.
O, toplumundaki inançsal/fikri, ahlaki bozulmadan rahatsızlık duyduğu için, bunlara karşın çözüm üretemediğinden
çözüm üretmek için mücadele ediyordu. Çünkü bir arayışın
içindeydi. Kendini ve toplumu değiştirmek, dönüştürmek istiyordu. Kendisini değiştirmek isteyen insan bu geçici dünya
zevklerine dalmamalı ve rahatsızlık duyduğu cahili topluma
28
islami şahsiyetin inşâsı
kendini bağlayan şeylerden kopmalıdır. Algılarının ve tefekkürünün/düşünmesinin önündeki engelleri kaldırmalıdır.
İşte peygamber hiraya gidiyor. Yalnızlaşarak düşünmeye
başlıyor. Tabi Abdullah oğlu Muhammed hirada sırf tefekkür
etmemiştir. Allah’a inanan Allah’ı bilen bir kavmin içerisinde
kendince salatı/ibadeti/duaları olan bir kavim içerisinde yaşamakta ve oda orda Allah’a dua ve ibadet etmekteydi. Yani
o Allah’ı aramıyor. Allah’ın var olduğunu biliyor. Beytullah’a
yönelmiş halde düşünüyor/ibadet ediyor. Allah’ın ibrahim ile
gönderdiği din tahrif edilmiş ortada ona yol gösterecek ne bir
rehber ne de bir kitap var. O kendisine yol gösterecek bir kitapta beklemiyor. Bir insan olarak ne yapabilirimin sıkıntısını
yaşıyor ama çözümde bulamıyor. Çözüm sadece insan aklı ile
olsaydı inanın bulurdu ama eksik bir çözüm olacaktı. Yarına
hâkim olamayan her çözüm eksiktir.
Birlikte düşünelim.
“O zaman beni dünyaya bağlayan bağları/algılarımı temiz
tutmama engel olan şeyleri şöyle bir sorgulamam lazım.
Gerçekten bu benim dünyamda olmazsa olmaz mı?
Olmasa da olur mu? En basitinden beni saatlerce ekrana
bağlayan bir televizyon olmazsa olmaz mı?
Televizyonsuz yaşayamam mı? Yaşayabilirim.
Eşimle, işimle, arkadaşlarımla geçen boş/faydasız şeylerden uzaklaşmalıyım. Doğru adrese ulaşmama engel olan unsurlardan uzaklaşmam lazım.”
Yani biraz yalnızlaşmamız gerek.
Bir hiraya ihtiyacımız var.
islami şahsiyetin inşâsı
29
O yalnızlaşmayla tefekkür edeceğimizi biliriz.
Doğru nedir/ne değildir?
Kimin dediği doğrudur?
Düşünmeye başlayacak ve ben kimim/nasıl olmalıyım/
nereye gidiyorum/nasıl yapmalıyım? Sorularını sormaya ve
cevaplar bulmaya çalışacağız.
Kendi hayatımızı/yaşadığımız bir haftayı ya da yaşadığımız bir ayı yaşadığımız 30 seneyi 40 seneyi gözden geçirebilme imkânını ancak yalnızlıkla elde edebiliriz. Yoksa islam
dışı/cahili/ dünya eksenli hayat bizi öyle bir bağlamış ki. Hatta
insanlar ne diyor kafamı kaldıracak vaktim yok. Kafasını kaldıracak vaktinin olmamasının sebebi, vaktini hep boş şeylerle
geçiriyor olması aslında. Boş şeyler ile geçirdiğinin farkına varabilmesi için yalnızlaşması gerekir.
Emanet olarak kendisine verilenleri hayatın gerçeği sanmış insanlar.
Niye vaktin yok?
Çok işim var.
Ama sen bu işler için yaratılmadın ki. Bu işler sana emaneten verilmişti. Bugün var. Yarın yok. Bilmez misin ki bahçe
sahipleri sabahleyin gidip ürünü toplayacaklardı. Bir gidiyorlar ve tarla mahvolmuş gitmiş ürün yok. Bir anda o verilenler
kayboldu gitti. Büyük mal dolu deponuz, eviniz, para dolu
kasanız, altınlarınız bir bakmışsınız o gün yangın çıkmış hepsi
gitmiş. Koşuşturduğunuz her şeyi bırakıp gideceğinizi hatırlamak için hatırlamanızı sağlayacak ortamı hazırlamalısınız. Cenazeler, depremler, afetler, hastalıklar bu ortamlardandır ama
30
islami şahsiyetin inşâsı
geçicidir. Bu ortamı kalıcı sağlayacak olan bir hiraya ihtiyacımız var.
Şeytan ve dostları/işbirlikçileri bizim vahye ulaşmamamız
için ahtapot gibi çevremizi sarmışlar. Geçici dünyanın sağlam
olmayan bağları ile bağlamışlar. Bizim yalnız kalıp/temiz bir
kafa ile düşünmemize/tefekkür etmemize asla izin vermiyorlar.
İnsan, vaktini nerede, neler ile nasıl ve kiminle geçiriyor?
İlk akla gelenleri sıralarsak;
Bir taraftan faturalar, taksitler, ödemeler, çekler, senetler,
Bir taraftan dünyalık için geçen yoğun çalışma saatleri,
Bir taraftan dizi, film, futbol, alışveriş, oyun, magazin,
Bir taraftan eş, çocuk, gezme tozmalar, avmler,
Bir taraftan yeni alınan mal, araba, ev, yazlık için harcanan zaman,
Bir taraftan dünyalık beklenti için/kariyer için elde edilmeye çalışılan diplomalar, sertifikalar, yabancı diller öğrenmek
için geçen zaman.
Vakit yok.
Kaldı mı vakit? Yok.
Vaktim yok diyenlerin, aslında vakti şöyle birazcık yalnızlaşıp tefekkür ile geçirse bir sürü vakti olduğunu ve vaktinin
ne kadar boş şeyler ile geçtiğini görür. Bunları bıraktığımız/
azalttığımız zaman öyle bir vakite sahip oluyoruz ki o vakiti tefekkürle, arayışla geçirdiğimizde Allah bize, peygamberi nasıl
aydınlattıysa aynı aydınlanma kapılarını gösterir.
islami şahsiyetin inşâsı
31
O zaman birlikte söyleyelim. “Ben kesin ve kesin yalnız kalmalıyım. Beni yalnızlıktan, algılarımın temiz olmasından uzaklaştıran yani tefekkürden uzaklaştıran
şeyleri bir kenara bırakıp oturup aklımı harekete geçirmeliyim, tefekkür etmeliyim.”
Vatandaş olarak, vurdumduymaz, nemelazımcı kalmak
isteyen, cahiliyenin geçici dünyevi zevkleri içindeki hayatlarından memnun olanların gerçeğe ulaşmak için vakti yoktur.
Var mı bir rahatsızlığımız/arayışımız/amacımız/hedefimiz /gayemiz? Yoksa bizde bu yaşadığımız cahili toplum gibi
“aman nemelazım/bana ne/böyle gelmiş böyle gider/ biz ne
yapacağız?” deyip bizde acaba bu toplumun dinine/yaşam
tarzına uyup o dinin/sistemin mensubu/dişlisi/çarklısı mı olacağız? Bunlara cevap vermek/bulmak için imkân/mekân ve
sonra aklımızı harekete geçirmeliyiz/tefekkür etmeliyiz.
Abdullah oğlu Muhammed de Hira da bunu yaptı. Orada
kendisinin inşâsını ve toplumun inşâsını meydana getirebilmek için çözüm aramaya başladı. Cevaplar noktasında sıkıntı
yaşıyor, tefekkürün ve düşüncenin yoğunluğu artıyor. Onun,
nasıl yapacağı noktasında soruları var. İşte o hirada sorularının cevabını bulmaya çalışıyor ve buluyor. Hira, uzaklaşma/
kaçma değil bilakis çözüm yolu bulma çabasıdır.
Hira da yaşanan arayış dönemidir. Arayışı olmayanlar ya da aradığını bulamayanların da bir hirası olmalıdır ta ki buluncaya kadar bulunca Hiranın yerini
Dar’ul erkam eğitim yeri alacaktır.
Yalnızlık ve tefekkür ile yanlış yola/adrese gitmemek için
peygambere yol gösteren Rabbimiz bize de yol gösterecek.
Vahyi ile yol gösterecek. Yani Rabbin adıyla hareket edersen,
Beytullah’a yönelirsen, sen arayışlarının cevabını bulursun.
32
islami şahsiyetin inşâsı
Falan kişi, falan efendi, falan yol, falan mezhep, falan parti
deyip ya da falan takım deyip yola çıkarsan; sen yine arayıştasın ancak sonu hüsranla bitecek olan yanlış yola gidiyorsun.
Çünkü peygamberi takip edersen doğruyu bulursun. Evet,
demek ki bizim de peygamberin ki gibi bir Hiraya bir arayışa
girmemiz sorgulamamız gerekiyor.
Birlikte düşünmeye devam edelim;
Ben, ancak çevremi sarmış olan bütün dünyevi şeyler/
bağlar gibi İslami olarak bana sunulan/dayatılan islami felsefesinden, kelamından, fıkhından, geleneksel anlayışımızı saran
bidat ve hurafelerin hepsini bir kenara bırakarak yalnız kalıp
tefekkür edip peygamberin yolunu/yöntemini izlersem başarılı
olurum.
Arayıştayım diyordum ama aramam gereken yeri daha
bilmiyordum. Arayıştaydım ama doğru cevaplar için doğru
adreste değildim. Aramalarımı hep başka gruplarda, hocalarda, kitaplarda yaptım. Ama yanı başımdaki kitabım olan
Kur’an’a göz atmak/bakmak aklıma gelmedi. Kur’an’ı Arapçasından okuyor. Arada sırada mealine bakıyordum ama
nüzulüne göre okumalar yapmıyordum. Peygambere inen ilk
ayetleri anlamadan/içselleştirmeden diğer ayetleri okumak
etkili olmuyordu. Eğer bir inşâdan/inşâattan bahsediyorsak
önce temelleri atmalıyız. Temelleri atmadan tuğlalar ile bina
inşâ edilemeyeceği gibi insan da/şahsiyette inşâ olmayacaktır/
olamayacaktır.
Nasıl ki peygamberine Allah;
Ona nasıl yapacağını?
Neye göre yapacağını?
Kime göre yapacağını?
islami şahsiyetin inşâsı
33
Niçin yapacağını?
Kim için yapacağı? ile ilgili tüm sorularının/arayışlarının
cevabını verdi/vermeye başladı. Ve o yolun sonunda peygamber’ e gelen ilk beş ayet aslında benimde sorularımın cevabını
teşkil etti.
Tespitlerimiz doğru ve doğru adresi bulduysak doğru tedaviyi öğrenmenin zamanı geldi. Rahatsızlığımızın sonucu girdiğimiz arayışın bizi ulaştırdığı sonuç;
“İkra bismi rabbike” Rabbin adıyla ve onun ayetlerini
okuyarak yola başlamaktır.
Şimdi arayışlarımızın cevaplarını alma zamanı geldi.
FİKRİ İNŞÂ
‫اس ِم َر ِّب َك ا َّلذِ ي َخل ََق‬
ْ ‫ا ْق َر ْأ ِب‬
“İkra bismi Rabbike ellezî halak/Yaratan rabbinin adıyla
OKU”
İnen ilk ayetler sorularımıza/sorunlarımıza ve arayışlarımıza/inşâmıza bir başlangıç teşkil edecek ilk basamaklardır.
Peygambere gelen ilk emir OKU/ikra, sana gelen ve gelecek
olan ayetleri/cevapları/ ikraları oku, düşün/tefekkür7 et. Önce
sen oku sonra başkalarına da oku. Zaten sen, hirada Rabbinin kâinat ayetlerini okuyordun. Sessiz gecelerde, Beytullah’a
yüzünü dönüp düşünüyor ve tefekkür ediyordun. “Nasıl yapacağım/nasıl edeceğim/nasıl uygulayacağım” diye düşünüyordun. İşte cevaplar OKU. Okumaya devam et. Okuman için
sana ikralar göndereceğiz.
Peygambere inen ilk beş ayet, bize/arayışta olanlara da
inmeye başlıyor;
Sıradan, yüzeysel okuma ile değil.
Buyur kitap/Kur’an elinin altında OKU.
Başka bir şeye/kitaba gerek yok buyur OKU.
Çözüm mü arıyorsun inşâ mı arıyorsun buyur Kur’an
OKU.
7
Tefekkür; Aklın harekete geçirilmesidir.
islami şahsiyetin inşâsı
35
Kur’an okumadan ne inşâ olabilirsin ne de inşâ yapabilirsin.
Bende inşâ olmak istiyorsam peygambere inen ilk ayetler
benim de anahtarım olacaktır. Gerçekten de ben anahtarımı
bulmuştum.
Peygamberden okuması isteniyor. Ama bununla bitmiyor.
Okuyacak…
Ama kime göre okuyacak?
Niçin bunları/ikraları okuyacak?
Nasıl okuyacak?
Neye göre okuyacak?
Kime okuyacak?
Tüm bu soruların cevapları tek tek gelmeye başlıyor. İlk,
kime göre sorusunun cevabı geliyor ve bununla ilgili yöntem
öğretiliyor. Artık, adres/yönelim doğru tespit edilmiş ve tedavi yöntemi ile ilgili bilgiler/ikralar alınmaya başlıyor. Peygamber ve sen(“ke”)/ben, bireysel ve toplumsal inşânın temel
anahtarlarını(ikra yapmak ve bismi rabbike ile başlamak) alarak arayış içerisinde olduğumuz yola giriyoruz.
“Bismi rabbike” Rabbinin ismiyle. Rabbinin öğreteceği
şekilde okuyacak. Resulullah burada hiçbir sıkıntı yaşamıyor.
Yani, Rabbim kim? diye bir sorusu ve sorunu yok. Çünkü o
yaşadığı hayat içerisinde Allah’ın varlığını bilen ve Allah’ın
yeryüzünü idare edeni/düzenleyeni olduğunu biliyor. Yaratıcısının rabbi olduğunu kabul ederek başlıyor.
Şimdi bu “Rabbi ke” kelimesi çok önemli.
Neden önemli?
36
islami şahsiyetin inşâsı
Çünkü “Biz Kuranı anlayamayız ya da Kuran peygambere
hitap ediyor/biz peygamber miyiz ya da bu hitaplar o dönem
içerisinde yaşanmış bitmiştir.” diyenlere. Cevap vermektedir.
Buradaki “ke /sen” zamiri sadece peygamberi ifade etmiyor.
OKU emrini yerine getiren/getirmeye çalışan herkesi Rabbimiz
muhatap/karşısına alıp “sen” diye hitap etmektedir. Allah, peygambere “Rabbi ke/senin Rabbin” diyerek yakınlığını bildiriyor. Bu durumda bize de yakınlığını belirtiyor. Kendisinin bize
de yakın olduğunu hissettiriyor. Ve dikkat edin. İlk 20 ayette
tam 7 kere “ke/sen” zamiri geçiyor. O dönemde “ke/sen” peygamber ve ikraları okuyan ona inananlardı. Bu zamanda “ke/
sen” biziz. Ahmet, Fatma, Hüseyin, Ömer, Ayşe, Hasan, Mehmet kim olursa olsun kim okuyorsa o “ke/sen” biziz.
Şimdi, senin Rabbin.
Sen var ya sen.
Arayışta olan sen.
Rabbimiz, bizi muhatap alarak/karşımıza geçerek arayışlarımızın cevaplarını bize direk/ikralar ile/kelamı ile bildirmeye
başlıyor.
Birlikte düşünelim;
Arayışımın/Okumalarımın ilk şartı; rabbimin ismiyle olmalıydı. O vermeliydi sorularımın cevabını, başka yerler de aramamalıydım. Çünkü O benim Rabbimdi. Beni terbiye edecek
olan kesinlikle benim sahibim olmalıydı. Çünkü O, benim yaratıcımdı. Başkalarının yanlış, eksik okuma yöntemleri yerine
O’nun dosdoğru, eksiksiz okuma yöntemi üzerinde durmalıydım. Ona kulak vermem/dinlemem gerekiyordu. Çünkü onun
karşılıksız ve cömertçe ikram ettikleriyle hayatımı devam ettirmekteydim. Arayışlarımın cevabını bilmem için doğru bilgiye
islami şahsiyetin inşâsı
37
ve doğru eğitilmeye ihtiyacım vardı. O zaman bana bilmediklerimi öğretenden öğrenmeliydim.
Ben de ondan öğrenmeye başladım. Çünkü Ben, bir başkasından öğrendiğim takdirde ismi ben, ismi akıl, ismi heva/
nefis, ismi maslahat/çıkar, ismi şeyh efendi, ismi hoca efendi,
ismi abi, ismi ideoloji önderi, ismi parti lideri gibi şeylerle öğrenmeye, okumaya başladığımda ortaya çıkacak olan şahsiyet
farklılaşacak ve bu şahsiyetler ile oluşan toplumun isimlendirilmesi de farklılaşacaktır.
O zaman inşâ yoluna devam edersek peygamberi ve inşâ
yolunu/doğru adresi takip ettik ve doğru tedavi yöntemini/
doğru yolu ve o yolun sahibini de öğrendik. Artık Rabbimizin
bize göstereceği şekilde öğreneceğiz.
Rabbimin ismiyle/adıyla hareket edeceğim. Ben toplumu inşâ etmek istiyorum. Ben toplumu inşâ etmeden önce
kendim/ben inşâ olmalıyım. Rabbim, beni inşâ edecek yolu,
yöntemi, ölçüleri bana ortaya koyuyor/öğretiyor. Beni terbiye
etmeye başlıyor.
Ama bir şey dikkatimi çekti. Çekmeliydi zaten. Düz okuma
yerine düşünerek/tefekkür ederek, arka plan da yatan/tedebbür ederek gerçeklere ulaşmalıydım. Rabbimiz ilk ayetlerde
niye “Rabb” kelimesini kullandı “Allah” kelimesini kullanmadı? Bunu önce düşünmeye başladım. Mekke toplumunun/yaşadığımız toplumunun bu kavramla ilgili bir sorunumu vardı
ki ilk inen ayetler bu topluluğa/yaşadığımız topluma “Rabb”
kelimesiyle ilk başta hitap etti. Cevaba ulaşmak için tekrardan
şöyle bir Mekke toplumuna/yaşadığımız topluma bir baktım.
Mekke toplumuna/yaşadığımız topluma baktığım zaman;
Allaha inanmayan bir toplumdan bahsedemeyiz.
Çocuklarına Abdullah ismi takan
38
islami şahsiyetin inşâsı
Allah’a yakınlaşmak için aracılar edinen
Peygamberi/inananları vallahi diyerek tehdit eden
Beytullah’a/camilere sahip çıkmış bir toplum bunlar.
Demek ki bu toplumun Allah inancı ile ilgili bir sorunu
yok. Allah’ın yeryüzüyle ilgili yaratıcılığı, gökler ile ilgili idareciliği/düzenleyiciliği/Rabbliği noktasında da bir sorun yok. O
zaman Rabb anlayışlarında bir eksiklik/sorun var.
Anladım ki inşânın ilk meselesi/en önemli meselesi budur.
Birlikte düşünmeye devam edelim;
Rabbi öğrenmem lazım. Yani Rabbi öğrenmem demem
aslında benim ilk inşâ modelim olan fikri olarak yani islami
şahsiyetin inşâsını ilk temelini fikri olarak, düşünce olarak, tevhidi olarak inşâ etmem lazım. Yanlış Allah inancımı düzeltmeli
ve Ona ait isim ve özellikleri doğru anlamalıyım. Ona ait özellikleri başkalarına veriyor muyum ya da onun özelliklerini sınırlandırıyor muyum? Bütün bunlar benim fikri olarak sağlam
bir inanca/akideye sahip olmam gerektiğini ortaya koyuyor.
Zira Allah önce yanlış inancı/fikri düzeltmeyle işe başlamaktadır.
O zaman benim, tevhid inancını/akidesini en iyi şekilde
öğrenmem lazım.
Tek olan/rabbim olan Allah’ı çok iyi tanımalıyım.
İsimlerini, özelliklerini/sıfatlarını, fiillerini çok iyi bilmeliyim.
Beni şirke, küfre götüren şeyleri,
Reddetmem gerekenleri,
islami şahsiyetin inşâsı
39
Kabul etmem gerekenleri,
İman etmem gerekenleri,
İnkâr etmem gerekenleri öğrenmem gerekir. Çünkü Allah
peygamberine o toplum içerisindeki inançsal/fikirsel sorunlardan bahsediyor. Allah’tan başka Rabbler edinmekten bahsediyor. Demek ki o zaman benim inançsal/fikirsel hayatımı
gözden geçirmem gerekir.
Allah’tan başkalarını Rabb mı ediniyorum?
Allah’tan başkalarını İlah mı kabul ediyorum?
Allah’a ait isimleri/özellikleri/fiilleri birine veya birilerine
mi veriyorum?
Allah’ın küfretmemi/reddetmemi istediği şeyleri acaba
ben hayatımda kabulleniyor veya onlar ile dostluklar mı kuruyorum/sevgimi besliyorum? sorarak fikri inşâya, inancımı/
akidemi sorgulayarak başlamalıyım.
Birlikte düşünmeye devam edelim;
Aklıma gelen önemli birkaç tespitle devam edelim. Birincisi, biz çocuk iken camiye giderken bize sorarlardı.
Ne zamandan beri Müslümansın?
Bizde derdik ki “kalubela’dan beri”.
Allah’ın, ”elestü birabbikum?”/Ben sizin Rabbiniz değil
miyim? Sorusuna “sen bizim rabbimizsin/bela” cevabını verirdik. Daha yeryüzüne gelmeden Allah bizimle bir akit ve sözleşme yapıyor. Allah, burada da başka bir ismi ile değil de neden Rabb ile yani” elestü birabbikum?/Rabbiniz değil miyim?
şeklinde soru soruyor. Demek ki “Rabb” kavramı gerçekten
önemli bir kavram.
40
islami şahsiyetin inşâsı
İkincisi, kendimce bir sorgulama yaptığımda ben bunu
unuttum ve hatırlamıyorum. Benim bu sözleşmeden haberim
dahi yok. İşte Allah hemen bana bu sözleşmeyi hatırlatıyor.
Vahiy/kitap ile Rabbin kendisi olduğunu ve OKUmaları onun
adıyla yapmam gerektiğini bildirerek bana bunu hatırlatıyor.
Yeryüzünde benim itikadi/inançsal/fikri ve ameli olarak bazı
yanlışlara düştüğümü ve benim onunla/rabbimle ilgili yanlış
düşüncelerimi inşâya başladığının farkına varıyorum. Ve diyorum ki evet hatırladım ben şimdi o sözleşmeyi. Ben onu Rabb
kabul etmiştim ve o benim ve Âlemlerin rabbidir.
Üçüncüsü, aklıma çocuk iken camide öğrendiğimiz bir şeyler daha geldi. Öldükten sonra “Rabbin kim?” diye soracaklar
sana. Demek ki yeryüzünde kimi Rab edindiysem karşıma çıkacak ilk soru yine Rabb ile ilgili olacak. Yeryüzüne gelmeden
önce yaptığım sözleşmeye, yeryüzüne geldiğimde vahye kulak
verir ve sözleşmeye uygun yaşarsam sorun yok. Rabbim Allah
diyeceğim. Ama sözleşmeyi çiğnersem “rabbin kim” sorusuna
farklı bir cevap vermek zorunda kalacağım demektir.
Yeryüzüne gelmeden,
Yeryüzüne geldikten sonra,
Yeryüzünden gittikten sonra karşıma çıkacak olan kelime
RABB.
O zaman dedim ki; “Rab kelimesi hayatın düzeniyle/yaşamımla ve hayatımın inşâsıyla ilgili. O zaman benim Rabbimi
tanımam lazım.
Rabb ne demektir?
Tam bu soruya cevap bulmak için başka kitapları karıştırayım dedim ama karıştırmama gerek kalmadan Allah kitabındaki ilk ayetler ile rabbi kendi tarif etmeye başladı.
islami şahsiyetin inşâsı
41
Rabbi Allah tarif ediyor ve diyor ki;
Ellezî/O rab ki,
Halaka/yaratan. Rabbim bana öğretmeye başlıyor.
Demek ki ilk olarak yaratması gerekir. Yaratmakta sahiplik ve mülkiyet oluşturur. O zaman Rabblik iddia ettiğin şeyin
mâliki ve sahibi olman gerekir. Sahibi ve mâliki olduğun bir
şey ile ilgili düzenlemeleri, onunla ilgili kuralları/yasaları koyabilirsin/belirleyebilirsin. Yani onun üzerinde otorite sahibisindir.
Bir örnek üzerinde gidelim. Mesela araplar ev hanımlarına
“rabbetül beyt” demektedirler. Evin sahibi idaresi ondan sorumludur. Senin ne giyeceğine, kaçta gideceğine, ne yiyeceğine ve çocukların ihtiyacı hepsi ondan sorulur. Evin terbiyesi ve
otoritesi ona aittir. Siz dışardan ikinci bir kadın getirseniz deseniz ki bu da “rabbetül beyt” bu kadın gelecek “şu koltukları
kaldırın, ben şu mutfak mobilyalarını beğenmedim değiştirin.
Çocuklar şu okula gitmeyecek. Şunu değil bunu yiyecekler.”
Dese orada ne olur? O evde büyük bir kargaşa/karışıklık olur.
Bir kadın değil de bir hizmetçi tuttuğunuzu farz edin. Evinizin
işini yapacak ama evin hanımının pozisyonunu bozarsa onun
sistemini bozarsa veya sistemine ters işler yaparsa mesela tuzluğu olması gereken yerden başka yere koyarsa bu bile bir
kargaşanın meydana gelmesini sağlar. Kadın başka bir kadının
kendi evindeki Rabbliğini kabul etmeyecekte Allah sahibi olduğu yeryüzündeki yine sahibi olduğu insanın başka Rabbler
edinmesini mi kabul edecek? Böyle bir şey olabilir mi? Bir ev
hanımı için bu durumu olumsuz/yanlış görüyorsanız, Allahtan
başka Rabb edinmenin ne kadar yanlış olduğunu anlarsınız.
Her insan sahiplidir. Sahipsiz kimse yoktur. O zaman beni
yaratan benim sahibimdir. O zaman ben onun dediklerini ya-
42
islami şahsiyetin inşâsı
parım. Çünkü kul sahibinin dediklerini yapar. Yoksa beni yaratan benim sahibim değilse kim olabilir? Hayatımda O’nun
sözü mü yoksa başkasının ya da benim sözüm mü geçerli?
Kimin sözü geçerli ise ben onun kuluyum / kölesiyim o da
benim sahibimdir. Sahibim beni ne diye isimlendiriyorsa ben
o’yum. Ben nereye gidiyorum? Nerelere gidiyorsam onu sahibim belirliyor ve bende oralara gidiyorum. Gittiğim yer, sahibimi seçmemle bağlantılıdır.
Ben ne yapmalıyım? Yapmam gereken sahibimin doğru
kişi olup olmadığını gözden geçirmemdir. Bunu bulduktan
sonra zaten O bana ne yapmam gerektiğini bildirmiştir. Onun
sözünü diğerlerinin sözünün önüne almam gerekir.
Sahibi olduğunuz varlık üzerinde tasarruf yetkisi/otorite/
söz hakkı size aittir. İnsanın sahibi olan Allah’ta insan üzerinde
tasarruf yetkisine/otoriteye/söz hakkına sahiptir. İnsanın hayatını düzenleme yetkisi/otorite ona aittir. Bu yetkiye/otoriteye,
insanı yaratmış olması nedeniyle sahip.
İnsanın kendisi ile ilgili,
İnsanın kâinat ile ilgili,
İnsanın diğer insanlar ile ilgili,
İnsanın Allah ile ilgili.
Bu dört boyutlu ilişki ile ilgili tüm düzenlemeleri/ölçüleri Rabbi belirler. Bu düzenlemelere göre insan yeryüzündeki
hayatını şekillendirir. Sahibi olduğu varlıklarla ilgili tasarruflarını kendi sahibinin/Rabbinin belirlediği ölçülere göre düzenler. Âlemlerin Rabbi olan Allah, o âlemlerden sadece biri olan
insanlar âlemindeki küçücük bir varlık olan insanın hayatını
düzenlemekten aciz değildir. İnsan ise aciz bir varlık olduğunu unutarak kendi hayatını kendi düzenlemeye kalkmaktadır.
islami şahsiyetin inşâsı
43
Geçmişte bu yetkiyi/Rabbliği krallar, kabile reisleri, derebeyleri, din adamları, ileri gelenler/mele/mütref ellerinde tutarken
günümüzde insan kendi Rabbliğini ilan etmiş ve “egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir.” diyerek haddini aşmıştır. Demek
ki sorun insanın verdiği sözü unutması/yerine getirmemesidir.
Allah’tan başka Rabbler edinilmesidir.
Rabb kavramını rabbimiz kendi tarif etmeye devam ediyor.
İnsana karşılıksız ikram edendir. İnsanı yarattıktan sonra
yeryüzünde ihtiyacı olan her şeyi ona ikram edendir. Her türlü
nimeti insana karşılıksız verendir ve İnsana kalem ile bilmediklerini öğretendir. İnsanı yaratıktan sonra yeryüzünde nasıl
yaşayacağı ile ilgili bilgileri de öğreterek insanı terbiye edendir.
O zaman Rabb kavramının kısa tarifini yaparsak; Bize Sahip ve malik olan, nimetlerini ikram eden ve bizi eğiten/öğreten/terbiye eden/düzenlemeler/kurallar ve yasalar belirleyen
otorite bizim rabbimizdir. Bir şeyi yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe inşâ edip geliştirendir. Bizi de inşâ
ediyor Rabbimiz.
Bismi heva, bismi akıl, bismi şeytan, bismi hoca efendi,
bismi şeyh efendi, bismi parti lideri, bismi şu dernek şu vakıf,
bismi abiler, bismi şu kitap bu kitap ile inşâ edilen/yapılan tüm
şahsiyet/kimlik çalışmaları temelinden sağlam olmadıklarından sonuçları da sağlam olmamıştır ve olmayacaktır.
O zaman doğru bir inşâ yapılacaksa o inşâyı da Rabbimiz
belirler. Eğer ondan başka Rabbler edindiysek bizim inşâ edeceğimiz şahsiyette, o Rabbin adıyla oluşan bir şahsiyet olacaktır. İnşâ sürecinin anahtarı, Rabbin ismiyle hareket etmektir.
Onun adıyla islami şahsiyeti ve islami mücadeleyi oluşturacağız. Kendi aklımızdan/hevamızdan/zandan veya başka düşün-
44
islami şahsiyetin inşâsı
ce/fikirlerden değil Rabbin ölçüsüyle şahsiyetimizi inşâ edeceğiz ki inşâ edilen şahsiyet İslami olsun.
İlk inen ayetler bize düşünmemizin ve kavramamızın/okumamızın sadece akıl ile değil yaratan Rabbimizin adı ile/yol
göstericiliği ile olması gerektiğini beyan etmektedir. İslami şahsiyetimizin/hareketimizin/izleyeceğimiz yolun/eğitimin belirleyicisi yaratan Rabbimiz olmalıdır. İslami bir kimlik/şahsiyet/hayat ve toplumun oluşturulmasında izlenecek yolu/eğitim modelini, terbiyecimiz, bu dinin sahibi ve insanın da sahibi/maliki
olan Allah öğretmektedir. İslami şahsiyeti inşâ etme yolunu ve
yöntemini bizi yaratan ve ikram edenden öğrenmeliyiz.
Evrenin içerisindeki kanunlar nasıl dosdoğru işliyorsa,
günümüzdeki bilim adamları bu kanunları dosdoğru birer
formül haline getirebiliyor ve bunları bilimsel yasalar haline
getiriyorsa, Kur’an da dosdoğru bir hayat tarzı, yaşam tarzı
vardır. Kur’an bizim hayatımızı, yaşamımızı düzenleyecek, bizim hayatımıza/yaşamımıza yön verecek kanunların barındığı
hak kitaptır. İçerisinde bulunan ilahi yasalar evrendeki yasalar
gibidir. Güneş nasıl batıdan doğmazsa, tavuk yumurta vermiyorum, inek süt vermiyorum demezse, faiz, içki, kumar, şans
oyunları, zina da helal olamaz. Doğadaki bir kanuna müdahale edildiğinde(Ozon tabakasının delinmesi) meydana gelen
bozulma yaşadığımız yeryüzünde karışıklığa sebep olmaktadır. Çünkü olması gereken olması gerektiği yerde olmadığında
kargaşa çıkmaktadır.
Vahye göre inşâ olan şahsiyetler bu kargaşaya son verebilirler. Rabbin adıyla yani onun öğreteceği, koyacağı kurallara
göre hareket edilirse islami bir şahsiyet ve mücadele ortaya
çıkacaktır.
Şahsiyet ne kadar islami ise mücadele de o kadar İslamidir. Sende o dosdoğru olan kanunlara/vahye uy/yaşa ve
islami şahsiyetin inşâsı
45
hayatını ona göre tanzim et/düzenle. İhlaslı bir şekilde, tam
bir teslimiyetle katkısız bir şekilde teslim ol rabbine, ilahına ve
O’nun dinine. İçinde hiçbir şüphe bulunmayan dosdoğru/hak
olan Kur’an’a da sen teslim ol. Sağa sola sapma, yalpalama
ve dimdik ol. Onun içinde şüphe yoksa dosdoğruysa sende
dosdoğru ol. Davanı, amacını Kur’an’a göre devam ettir. O
zaman tam bir islami şahsiyet sahibi olurusun.
Halis zeytinyağı deyimi içinde zeytinyağından başka bir
şey olmadığında kullanılır. İçine zeytinyağından başka şeyler
eklerseniz o zaman halis/saf olmaz. Eğer islam kelimesinin
önüne veya sonuna bir şey eklerseniz o Allah’ın dini olan islam olmaz ve oluşan şahsiyette farklı olur. Ilımlı islam, radikal
islam, türk islam, demokrat islam, muhafazakâr islam, islam
birliği vb. O yüzden islama yapılan her türlü beşeri müdahale
onu bozacaktır. Vahyin ışığında oluşması gereken islami şahsiyet modeline, beşeri etkenler etki ettiğinde farklı bir şahsiyete
ortaya çıkmaktadır.
O zaman;
İslam’a vasfına bir şeyler ekleme! Ve katma!
Allah’ın indirdiği/bildirdiği şekildeki islami şahsiyeti oluştur.
‫ان م ِْن َعل ٍَق‬
َ ‫نس‬
ِ ْ ‫َخل ََق‬
َ ‫ال‬
“Halaka-l insâne min alak/insanı alaktan yarattı.”
Yaratan rabbimiz Allah Resulüne öğrettiği gibi bize de bunun nasıl olması gerektiğini öğretmektedir.
Tokatlar yüzüme tek tek iniyordu. Ne kadar yanlış arayışlara girmişim. Arayışlarımın cevabı aslında yanı başımdaydı.
Bana şah damarımdan daha yakın olanın kelâmıymış/ ayetle-
46
islami şahsiyetin inşâsı
riymiş. Bana kim olduğumu, Neden yaratıldığı mı, hatırlatan
ve Rabbim olan, Allah’ın kelâmı. İnsanı yaratan ve yarattığı
varlığın yeryüzündeki hayatı ile ilgili düzenlemeleri yapan insana kitap8 ve peygamberler gönderenden öğrenmeliyim. Bu
yüzden Kitap göndermek Allah’a aittir. Allah insanlığın yeryüzündeki hayatını nasıl yaşayacağı/düzenleyeceği, ne yapacağı/yapmayacağı ile ilgili bilgiler için kitab göndermiştir. İslami
şahsiyeti inşâ etmek ve mücadele yöntemini bulmak için o
kitâba müracaat etmek zorunda olduğumu anladım.
Öğretmeye devam ediyor.
Resulüne ve bizlere bu ayette öğrettiği şey aslında kim
olduğumuzu bilmemiz gerçeği olmuştur. Alaktan/kan pıhtısından yaratılmış her zaman muhtaç/ihtiyaçları olan O’nun mülkünde yaşayan, verdikleri ile hayat süren bir varlık olduğumuz
gerçeğidir.
Artık sorularımızın cevaplarını ve nasıl düşünmemizin ilk
örneğini/biçimini öğrenmeye başlıyoruz. Alak bir kan pıhtısıdır. Embriyo/zigot falan işin başka boyutu yani peygamber
embriyo/zigot diye bir şey bilmiyordu. Günümüzde bunu böyle detaylı olarak anlatabiliriz ama mesele bu değildir. Mesele
insanın yaratılış olarak bir kan pıhtısından yaratılmış olmasıdır. Mekkeliler biliyorlar ki bir kadın düşük yaptığında ya da
herhangi bir canlı düşük yaptığında bir kan pıhtısı çıkıyor. Bir
kan pıhtısı yani küçük kimsenin değer vermeyeceği bir şey.
İnsanı alaktan yaratan Allah, Alak’ı tedricen/aşamalarla
mükemmel bir insan haline getirmektedir. Alak tan bir peygamber ve kâmil bir kimliğe sahibi insanlar çıktığı gibi firavunlar da çıkabilmektedir. Anne karnındaki alak olan canlı iyi
8
Kitap/Kitab/el-kitab, İnsanların hayatlarını düzenleyen sözlü/yazılı
hükümler bütünüdür.
islami şahsiyetin inşâsı
47
beslenmez ise anne zararlı şeyler yer veya içerse çocuk ya sakat doğar ya da ölü doğar. İnsan da beslendiği kaynaklara
dikkat etmelidir. Önemli olan doğru kaynaktan doğru
bir şekilde beslenmek/inşâ edilmektir.
İlk basamak/aşama kim olduğumuzu bilerek islami şahsiyetimizi oluşturmaya çalışmalıyız. Muvahhid(Allah’ı tekleyen/
birleyen) bir insan/şahsiyet oluşturmak ilk hedef olmalıdır. İslami şahsiyetin temeli/ilk aşaması, fikri inşâ dediğimiz tevhidi
bir inanca/akideye sahip olunulmasıdır.
Birlikte düşünmeye devam edelim;
Şimdi Allah yarattı ve yarattıktan sonra insanın yaratılış
örneğini verdi. Bunları düşünmek/tefekkür etmek zorundayız.
Bunları düşünerek sonuca/felaha/kurtuluşa/başarıya ulaşmamız gerekmektedir.
Allah, ilk ayetlerinde neden alaktan yaratılan insan örneğini verdi?
Çünkü yeryüzünde yaratılmış hiçbir varlık Rabblik iddiasında bulunmamıştır. Yaratılan bütün varlıklar sahibine/yaratıcısına/Rabbine tamamen bağlıdırlar. İnsan ise kendisine
verilen akıl ve irade(iyi ile kötüyü tercih edebilme) özellikleri
nedeniyle kendisine çizilen sınırları aşmaya kalkmıştır. İnsan
Rabblik iddiasında bulunduğu için Allah, insana yaratılmış olduğunu ve alaktan/bir kan pıhtısından ve muhtaç/bağımlı olarak yaratılmış olduğunu hatırlatıyor.
İşte Allah insana pozisyonunu belirtiyor. Kim olduğunu
belirtiyor. Nerede durması gerektiğini hatırlatıyor. Seni alaktan
yarattım diyor. Sen bir kan pıhtısıydın. Ve insan bu tefekkürle bu düşünceyle yerini bildiği takdirde emaneti de rahatlıkla
yüklenir ve bu emanetin ortaya koyduğu görevi rahatlıkla yapar. İnşâ olurken Rabbin adıyla hareket eder. Ama tam tersini
48
islami şahsiyetin inşâsı
düşündüğümüzde insan kim olduğunu unutursa başka Rabbler adıyla hareket edeceğinden yükleneceği emanette ve görev
de farklı olacaktır. Alacağı kimlik/şahsiyette değişecektir.
Muhakkak ki;
Ya Rabbin adıyla hareket eden bir islami şahsiyet,
Ya da Rabbin adıyla hareket etmeyen bir cahili şahsiyetten biri olacağız.
َ ْ ‫ا ْقر ْأ َو َر ُّب َك‬
‫ال ْك َر ُم‬
َ
İlk ayet “İkra bismi rabbike”
Bu ayet “İkra (bismi) rabbukel ekrem ” benzer gelişi görebiliyoruz değil mi?
“İkra” tekrar OKU diyor. Yani bana okumalarımda, düşünmelerimde, tefekkür etmelerimde herhangi bir şekilde
yanlışlık yapmayıp sağlam bir şekilde gitmem için tekit/sağlamlaştırmak için tekrar ediyor. Allah bana tekrar bak böyle
yapacaksın diyor. Bak sakın “bismi rabbike ”ye başka bir şey
ekleme “bismi rabbike ”ni sakın değiştirme tekrar düşün bak
iki kere tekit ediyorum. Sakın yanlış okuma yapma/sakın yanlış yola sapma uyarısının tekrarı.
Allah bu sefer Rabbi nitelendirerek tanıtmaya devam ediyor.
El-Ekrem olan Rabb.
Kerem; karşılıksız veren, lütuf ve ikramı çok olan bütün
iyilikleri, güzellikleri ve bağışları kapsa­yan bir sözcüktür. ElEkrem ise, “En Keremli” yani sınırsız, sınıfsız, hudutsuz, benzersiz ikram sahibi/ kerem sahibi olan manasına gelir.
Rabbul-kerimin,
islami şahsiyetin inşâsı
49
Resulin-kerim olan Cebrail aracılığıyla,
Resuli-kerime(Ekreme) indirdiği,
Kur’an ı Kerim olan kitabı
Ashabı-kiram gibi yaşamak gayemizdir/hedefimizdir.
İnsanı yeryüzüne halife kılan ve onu başıboş bırakmayan
bir sürü ikramlarda/nimetlerde bulunan Rabb. Allah insanı
yaratmadan önce yeryüzünde onun için gerekli olan her şeyi
yarattı. Yaratılan her şey insanlığın hizmetine sunuldu. Her şey
insanlık içindi. İnsanın yiyecek içecek ihtiyaçları karşılandı. Sabah kahvaltısı için arı bal, tavuk yumurta, inek süt, bitkiler çay,
kahve, domates, salatalık, biber, zeytin, portakal ve nar suyu
vb. hazır bir kahvaltı sofrası buldu. Öğlen ve akşam yemekleri
için et, tavuk, balık, baklagiller, meyveler, sebzeler, içeceklerden oluşan hazır sofralar. Sen bu ikramlarla bu hayatı yaşıyorsun/sürdürüyorsun. Onun verdiklerine hamdetmek/şükretmek
ve verdiklerinin bir imtihan olduğunu bilmen gerekmektedir.
Bir insan diğer insanlara ikramda bulunurken şunu unutmamalıdır. İkram ettiği şeyi ona veren Allah’tır. Asıl ikram eden/
el-Ekrem olan Allah’tır.
Allah, sınırsız, karşılıksız, kendinden, eksilmeden, kesmeden, herkese ikram eder.
O zaman Rabb olmak onun hakkı değil mi?
Sana bunları verecek başka biri var mı?
Yoksa.
Başkasını Rabb edinmemen ve yalnız onu Rabb edinmen
için bu yeterli değil mi?
Birlikte düşünmeye devam edelim;
50
islami şahsiyetin inşâsı
İkramlardan bahsettiğine göre demek ki beni vahiyden
uzaklaştıran vahye ulaşmamı engelleyen düşünmeme tefekkür
etmeme engel olan ikramlarını mı hatırlatıyor acaba dedim.
Yani ev verdi/eş/iş/aş verdi/çocuk verdi/araba verdi/mal verdi.
Acaba bana bunları hatırlatıp bunlara karşı olan bağımlılığımı
mı hatırlatıyor? Bunu da tefekkür ederek yani beni Allah’a yakınlaştıracak veya Allah’tan uzaklaştıracak şeyleri düşünmeye
başladım.
Ve sonra
‫الَّذِ ي َعل ََّم ِبا ْل َقل َِم‬
“Ellezi alleme bilkalem/kalem ile öğretti.”
Ve bu ayeti okuduktan sonra dedim ki; “ tamam. Ekrem
olan rabbin, ikram ettiği asıl/en önemli olan şeyi şimdi anladım.”
Kalem. Yani bilginin kayıt altına alınmasını sağlayan ürün.
İnsan yazı ile bilgiyi kayıt altına almıştır. Bu o zamanlar belki
duvarlara yazılan bir şeydi. İmkânlar dâhilinde bir şeydi. Şimdi hard disklere yazılıyor. İnanın ki bilgi kalemle kayda alınmasaydı/tutulmasaydı şu ’anda bize, bu okuduğumuz kitap bile
gelmezdi. Bize bu ayetler hatta Kuran bile ulaşamazdı. Şu an
teknolojide gelinen noktanın sebebi öğreten Rabbin, öğrettiği
bilgiyi kayda alma yolunu/ yöntemini de öğretmesidir.
Demek ki kalem; yani bilginin kaydedilmesi önemli.
İnsana yapılan en büyük ikram bilgidir. İnsana diğer yaratılan varlıklardan farklı olarak akıl ve irade/tercih edebilme
özelliği verilmiştir. Bu akıl ve irade özelliği ile insan imtihana
tutulmuştur. Verilen bilgi/vahiy ile mükellef kılınmıştır. Kalem
ile yazılmış olan Allah’ın kitabı elimizde bulunmaktadır. Vahiy
Âdem(as) den bugüne/günümüze kadar insanlığa yol göster-
islami şahsiyetin inşâsı
51
mekte ve ışık tutmaktadır. Allah’ın son vahyi olan Kur’an da
hak bilgi kaynağı olarak önümüzde durmaktadır. Resullulah’ın
Kur’an’ı anlama ve uygulamada ki sünneti de yanımızdadır.
Kalem ile bilgi kayıt altına alınmıştır ki bizlere ve bizlerden sonrakilere ulaştırılması içindir.
Kalem, İslami şahsiyetin fikri, ahlaki/ameli ve ruhi temellerini yazmaktadır. İslami hareketimizin, izleyeceğimiz yolun/
menhecin bilgisi de bize verilmiştir. O bilgiyi doğru okumalar
ile gün yüzüne çıkarmak bizim görevimizdir.
Şimdi birlikte bakalım. Rabbim hem kendini bize tanıtıyor
hem de bizi terbiye etmeye devam ediyor.
‫ان َما ل َْم َي ْعل َْم‬
َ ‫نس‬
ِ ْ ‫َعل ََّم‬
َ ‫ال‬
“Alleme-l –insâne mâ lem ya’lem” insana bilmediklerini
öğretti.
İlk bilgi aklıma geliyor. Çocukken halife olarak yeryüzüne
gönderilecek olan âdeme meleklerin karşı çıkması sonucunda Allah’ın meleklere eşyanın isimlerini sorduğu ve onların da
bunları bilmediği aklıma geldi. Ama âdem eşyanın isimlerini
söyledi. İlk bilgi dedim. Allah yeryüzüne göndereceği insana bilgiyi/isimlendirmeyi/yazmayı öğreterek gönderiyor. Eğer
bize öğretmeseydi inanın bizler/insanlar hiçbir zaman hakikati/
doğruyu bulamazdık/öğrenemezdik.
Bazıları diyorlar ki insanoğlu bütün evrensel değerleri kendi buldu. Yalan bulamaz. Neyin iyi olduğunu neyin kötü olduğunu bulamayacaktır. İşte Allah, iyinin, kötünün, çirkinin, güzelin, doğrunun, yanlışın ne olduğunu bize elçiler/peygamberler vasıtasıyla/gönderdiği kitaplarla öğretiyor. Yoksa ön bilgi
olan vahiy olmadan herkes kendisine göre bir doğru bir yanlış
söyleyecektir/belirleyecektir. Kendisine göre hukuksal cezalar/
yasalar meydana getirecektir. İşte hırsızın cezası şöyle olmalı,
52
islami şahsiyetin inşâsı
zina yapanın cezası şöyle olmalı gibi kafasından birçok şey
üretecektir ama kesinlikle Allah’ın kitabı gibi hikmetli hüküm
bulamayacak ve üretemeyecektir.
Ayrıca aynı şekilde birçok beşeri mücadele yöntemi ortaya çıkaracak ve bu mücadele yöntemlerinin oluşturduğu farklı
şahsiyetler ortaya çıkacaktır. Ama çıkan şahsiyetler, islami bir
şahsiyet olmayacaktır.
Dedim ki; Gerçekten Allah bize öğretmeseydi. Biz de hiçbir şey bilmiyor olurduk. Allah bize haddimizi ve kim olduğumuzu bildiriyor.
Niye?
Bakın arkadaşlar şöyle iki tablo çıkıyor ortaya.
Birinci tabloda;
“Ellezi halak/yaratan”,
“Ellezi allame/ birde öğreten” var.
Karşı ikinci tabloda kim var?
“Halaka-l-insan/ Yaratılan”,
“Alleme-l-insan/öğrenen” ya da bilgisiz, hiçbir şey bilmeyen.
Bir tarafta yaratan ve öğreten diğer tarafta ise alaktan yaratılan ve hiç bir şey bilmeyen insan. Aslında ayetlerin bütünlüğüne baktığınızda yaratmak ve öğretmekten bahsediyor.
Gerçekten tevhidin inşâsı bu olsa gerek. İnsana kim olduğunu
hatırlatmak bu olsa gerek
İnsan ve bilgi. Bu ikisi çok çeşitli insanlar/şahsiyetler meydana getirebilir. Bilgi kaynağı farklı olanlar o kaynağın kendi-
islami şahsiyetin inşâsı
53
sini nitelendirdiği isimlerden birini alır. Kimileri muhafazakâr,
dindar, İslamcı, kapitalist, sosyalist, demokrat, liberal vb. Yaratan ve ikram edenin öğrettiği bilgiyle öğrenen insan ise Muvahhid bir insan, Mücahid bir insan, Muttaki bir insan isimlerini alarak islami şahsiyetini oluşturur.
O zaman vahiyden beslenen/inşâ olan peygamber ve ashabı gibi bizlerde islami şahsiyeti inşâ ederken/yetiştirirken bilgi ile donatmak ilk görevimiz/adımlarımız olmalıdır. Bu bilgi ile
donanan bir nesil örnek olarak önümüzde durmaktadır. İnşâyı
onlar gibi doğru yaparsak doğru sonuca/başarıya ulaşırız.
Doğru bilgi ile inşa olmak islami şahsiyet için çok önemlidir.
Buna rağmen hiçbir şey bilmeyen insan, bildiğini iddia
ederek İslam adına şahsiyet modelleri ve mücadele yöntemleri
belirleyebilmekte ve bunların zamanın en iyi, en doğru çözüm
yolları/inşâları olduğunu iddia edebilmektedir. Hatta daha ileri
giderek diğer insanların hayatı ile ilgili helal ve haram/yasa ve
kanun belirleme yetkisini de kendinde görebilmektedir.
Allah insanlık için bir kitap indiriyor ve bu beş ayeti ilk
önce gönderiyor. Her müslümanın düşünmesi gerekir. Neden
bu beş ayet? Rastgele/sıradan/tesadüfi olarak seçilmiş beş ayet
değil bu ayetler. Çünkü bunlar islami şahsiyetin temelini /aslını oluşturan fikri inşâyı içermektedir. Fikren inşâ olmayan
şahsiyetlerin yapacakları ameller/çalışmalar hiçbir değer ifade
etmeyecektir.
Dedim ki; “tamam o zaman anladım/öğrendim” Ben;
beni yeniden inşâ edecek modeli beni yaratan Rabbimden ve
onun adıyla hareket ederek “alleme/öğreten” olandan öğreneceğim. Eğer ben başkalarından öğrenirsem başka yöntemler
ortaya koyarsam inanın İslam’ın amacına uygun/sağlam bir
inşâ olmayacaktır. Günümüz dünyasında kendini İslama nispet eden başarısız hareketler/çalışmalar bunun bir kanıtı değil
54
islami şahsiyetin inşâsı
midir? Çünkü inşâatın harcını Allah koymalıdır ve vahiy onun
harcıdır. O vahiy ile bize öğretmiştir. Rabbin kim olduğunu, bizim kim olduğumuzu/ne olduğumuzu bilerek işe başlamalıyız.
İslami şahsiyeti/kimliği böyle inşâ etmeliyiz.
Evet, Rabbimiz bize işin anahtarını gösteriyor. Artık biz islami şahsiyeti inşâ edeceksek, islami şahsiyeti oluşturacaksak,
islami şahsiyetin ilk inşâsı fikri olmalıdır/tevhid olmalıdır. Yani
Allah’ın Uluhiyyette, Rububiyyette, Ubudiyyette birlenmesi/
teklenmesi meselesidir. Allah’ın isimlerinde, Allah’ın zatında,
Allah’ın sıfatları ve fillerinde teklenmesi/birlenmesidir.
Allah, yeryüzünü ve içindekileri bu inşâ modeline uygun
şekilde inşâ etmiştir. Yaratılan insan, yeryüzüne geldiğinde
her şeyi onun emrine vererek iyi bir hayat yaşasın diye ihtiyacı olan her şeyi ikram etmiştir. O zaman ondan başka Rab
edinmememiz gerekir. Rahatsızlık duyduğumuz toplumu inşâ
edeceksek önce bizler kendimizi inşâ etmeliyiz. Çünkü biz kendimizi inşâ edemezsek toplumu inşâ edemeyiz. Bireyden topluma doğru başarılı bir inşânın anahtarlarını/yolunu/yöntemini Rabbimiz bize öğretiyor. O zaman benim itikad/inanç/fikir
olarak kendimi inşâ etmem lazım. Bizim birinci inşâ aşamamız
ve en önemlisi inşânın temeli bu olmalıdır.
İnşânın ilk ana meselesi tevhiddir. Akide ve inanç/fikirdir.
Allah’tan başka ilah, rabb edinmeyen, şirke ve küfre karşı gelen kul olduğunun bilincinde olan şahsiyetler oluşturmalıyız.
Toplumdaki bireyleri inşâ ederken de tek ilah olan âlemlerin
Rabbi olan Allah inancından başlamamız lazım. Yani “ la ilahe” tüm ilahlık/rabblık iddiasında bulunanların reddedilmesi
ve ”illallah” diyerek otoritenin/hakimiyyetin Allah’a verilmesidir. İnsan, yeryüzündeki diğer yaratılanlar ile ilgili egemenlik
ve otoritenin Allah’a ait olduğu noktasında bir sorun yaşamıyor. Yaratılan diğer varlıkların Allah’ın koyduğu kurallara/ya-
islami şahsiyetin inşâsı
55
salara karşı gelinmesi kesinlikle istenmemektedir. İnek sütünü,
tavuk yumurtasını, arı balını vermeli, toprak, güneş, yağmur
görevlerini yerine getirmelidir. Bunu kime sorsanız evet, “yaratanına itaat etmelidirler” diyor. Ama yeryüzünde yaratılan
insan üzerinde Allah’ın otoritesine/hâkimiyetine gelince diyor
ki;
“Ben bilirim, ben en iyisini en doğrusunu bilirim.”
Nereden biliyorsun?
“Aklım ile biliyorum” der.
Sana kim öğretti?
“Ben kendim öğrendim.” der
Kimsin sen?
“Ben buranın sahibiyim” der.
“Makamın, malın, mülkün sahibiyim” der.
Ama ayet/vahiy ne diyor?
Sen, alaktan/kan pıhtısından yaratılmış,
Hiçbir şey bilmezken bilmediklerin sana öğretilmiş,
Geçici sahip oldukların sana emanet olarak ikram edilmiş
bir varlıksın. İşte bu ayetler insanın bu tavrına mükemmel cevap veriyor. Rabbin kim olduğunu ve rabblik iddiasında bulunmanın özelliklerini bize anlatıyor/hatırlatıyor.
Bazı İslami şahsiyet/kimlik sahipleri şöyle öğrenmişler.
Tamam, “la ilahe illallah” biz Allah’tan başka otorite ve
egemen güç tanımıyoruz ve ilahlık/rabblik taslayan tağutları
red ediyoruz. Tamam, bu kadar mı? Yok, sen Allah’ın isim-
56
islami şahsiyetin inşâsı
lerini, sıfatlarını, fiillerini bilmeden, öğrenmeden ve anlamadan yani Allah’ı doğru bir şekilde tanımadan islami şahsiyetin
fikri inşâsını bitirdiğini düşünüyorsun. Sadece ilk beş ayette
Rabb, Hâlik, Kerîm, Alîm olarak kendini tanıttı. Demek ki bizim Allah’ı doğru bir şekilde tanımamız lazım. Onun isimlerini/
özelliklerini/fiillerini çok iyi tanımamız lazım ki ona ait olanları
nerede, kime, ne şekilde veriyoruz öğrenmiş/sakınmış/korunmuş oluruz. Allah’ın kendisini Kuranda tanıttığı gibi doğru bir
şekilde tanırsam o zaman ben, neye şirk, neye küfür, neye
İslam demem gerektiğini; kimin mümin/müslim, kimin müşrik/
kâfir, kimin münafık olduğunu rahatlıkla bilirim/anlarım. Kimin tarafında olduğumu, kime sığınmam, kimden korkmam,
kimden yardım istemem gerektiğini, kimin tarafında savaştığımı, kim için var olduğumu da net bir şekilde ortaya koyarım.
O zaman inşâmızı gözden geçirmemiz lazım. Yani gerçekten ben fikrimi, itikadımı/inancımı doğru bir şekilde inşâ ettim
mi? Gelin Kur’an da Allah’ın kendisini tanıttığı şekilde islam
fikrini/islam düşüncesini hep beraber öğrenelim. Onun adıyla,
terbiyesi altında islami şahsiyetimizi inşâ etmeye başlayalım.
Fikren olgunlaşmadan/inşâ olmadan siz nasıl davet edip yapacaksınız. Herkes Rabbini çok iyi bir şekilde tanıyarak, tanıtmalıdır. Rabbini tanımayan onu nasıl sevsin? Nasıl rızasını
korumaya çalışsın? Rabbimizi tanımadan onu nasıl dost/veli
edinebiliriz? Saman alevi misali, iyi tanımadan kurulan dostluklar çabucak tükenir. Ama o bizi çok iyi tanıyor. İçimizde
sakladığımızı da, açığa vurduğumuzu da en iyi bilendir. Bu
yüzden onu doğru ve eksiksiz tanıyarak aramızdaki ilişkiyi/
bağı/alâkayı güçlendirmeliyiz.
AMELİ İNŞÂ
Rabbimiz bizi terbiye etmeye devam ediyor.
Bu bölümde islami şahsiyetin inşâsı noktasında ki ikinci
aşamadan bahsedeceğiz. Bu aşama ise ameli inşâ aşamasıdır.
Allah, fikren inşâ olan bireyin; artık amele doğru hareket etmesini istiyor. Rahatsızlık duyan peygamber ve inananlar/islami şahsiyet bireyleri artık rahatsız etmeye başlayacak. Rabbimiz, fikren inşânın anahtarlarını verdikten sonra ameli inşânın
da anahtarlarını vererek peygamberi ve yolunu takip edenleri
mükemmel bir şekilde inşâ etmeye/terbiye etmeye devam ediyor. Müddessir suresi ile ne yapması gerektiğini, nasıl yapması
gerektiğini bildirerek, ameli inşâya başlıyor.
Bu ameli inşâyı ben beş kısıma ayırdım. Kısaca;
Bir, insanlığa davet amelidir. Peygamber gibi, arayışlarının
cevabını bulan birinin artık aradıklarını/bulduklarını başkalarına anlatma vakti gelmiştir. Rahatsızlık duyulan cahiliyye bataklığından islama davet zamanıdır.
İki, davetçilerinin temiz kalma/kirlenmeme amelidir. Davetçinin ahlaken düzgün/güzel ahlak sahibi olması hem iç
dünyasında hem de dış dünyasında yapmaması gereken ve
ona yakışmayan şeylerden uzak durması, iç ve dış amellerinin
ıslah edilmesi/düzeltilmesidir.
58
islami şahsiyetin inşâsı
Üç, davetçinin cahiliyeden ayrışma/uzaklaşma amelidir.
Fikren, amelen ve duygusal alanlarda bulunduğu cahiliyeden
ayrışarak islami şahsiyeti ve islami toplumu oluşturmak.
Dört, davette süreklilik amelidir. Herhangi bir şekilde davette zâfiyet göstermemek ve yaptıklarını çok görmeyerek/karşılık beklemeden davetin sürekliliğini sağlama amelidir.
Beş, davette sabır/sebat amelidir. Sadece Rabbimiz için
sabredeceğiz. Sabır ameli diğer amellerin başarılı olmasını ve
karşılığının alınmasını sağlayacaktır.
Bu beş amelle, islami şahsiyetin ameli inşâ anahtarlarını
göreceğiz. İnşâAllah.
Birlikte düşünelim/tefekkür edelim;
İlk başta Rabbinin adıyla hareket etmeyi kabul eden/
inanan şahsiyetler olarak artık yola devam ediyoruz. Rabbin
terbiyesine teslim olmuş, bu terbiyeye beşeri hiçbir unsur katmadan yola devam ediyoruz. Artık hayatımıza nasıl devam
edeceğimize, neyi yapıp, neyi yapmayacağımıza, nasıl davranıp/davranmayacağımıza karar verici olarak tek otorite Allah’ı
kabul ederek inşânın yeni aşamasına devam ediyoruz. İslami
şahsiyeti Rabbimiz olan Allah terbiye ediyor. İslami şahsiyetin
nasıl oluşması gerektiğini o bize öğretiyor. Çünkü eğer islami
şahsiyeti Allah’ın bize gösterdiği gibi oluşturmadığımız takdirde inşâatın temellerine konması gereken malzemenin konmaması/eksik konması veya inşâatı mimar değil de berberin
yapması durumunu gündeme getirir. O inşâatın çökmesi gibi
şahsiyette eksik kurulursa veya Rabbin terbiyesi yerine başka
kişilerinin(ata, ruhban, din adamı, cemaat abisi, efendi hazretleri, şeyh, belam, siyasi lider, hocaefendi)/yaratılmışların
fikirleri/hevaları/zanları doğrultusunda kurulursa şahsiyetin
çökmesi çok kolaydır. Nasıl ki berberin de ortaya çıkarabilece-
islami şahsiyetin inşâsı
59
ği bir yapı mümkün ise de çıkardığı bu yapı çarpık ve sağlam
olmayacaktır. Beşeri fikirlerden de şahsiyet oluşur ama çarpık
ve yıkılmaya/yoldan çıkmaya yatkın olacaktır.
İnşâAllah, müddessir suresinden islami şahsiyet inşâmıza
devam edelim. Evet, Rabbimiz olan Allah terbiye etmeye devam ediyor. Terbiye ederken de işe peygamber’in daha önceki
hayatında veya çevresinde görmüş olduğu diğer şahsiyet/kimlik modellerinde olan/olmayan yanlış şeyleri düzelterek başlıyor. Bu düzeltme/inşâ çok önemli bir nokta.
Bizler fikri noktada/inşâda Allah’ı uluhiyyette/ilahlıkta, rububiyyette/rabblıkta ve ubudiyette/kullukta tek olduğunu kabul ettiğimizi söyleyen şahsiyetler olarak bu sorumluluğumuzu
yerine getirme noktasında yani fikrimizi, pratiğe amele dökme
noktasında bazı eksiklerimiz/zâfiyetlerimiz oluyor. Nedeni ise
biz ilk beş ayetten sonra müddessir suresindeki bize yapılan
ameli inşâ modelini biraz atlıyoruz. İlk ayetlerle inşâ olmadan/
amel etmeden/atlayarak kendimizi başka ayetlerle muhatap
tutuyoruz ve merdivenleri hızlı hızlı atlıyoruz. Bir bakmışız
ki fikirlerimiz sözden/laftan ileri gitmiyor. Fikri, ameli ve ruhi
inşâyı bitirmediğimiz için her şey söylemde/lafta kalıyor. Çevrenizde bu tür insanları çokça görüyorsunuz değil mi? İşi gücü
sadece laf/slogan/söylem ama iş amele gelince ortalarda göremiyorsunuz. Bir bakmışız tekrar en başa dönmüşüz/atladığımız merdivenlere doğru yuvarlanmışız. Daha da kötüsü daha
aşağılara düşmektir.
İşte biz islami şahsiyetin inşâsında ikinci aşama olan ameli
inşâyı Resulullah ’a
‫َيا َأ ُّي َها ال ُْم َّد ّث ُِر‬
“Yâ eyyuhel muddessir” diye başlayan ayet ile başlatıyoruz. Müddessir kelimesinin sözlükteki yalın ifadesi ey örtüsüne
60
islami şahsiyetin inşâsı
bürünen fakat bu örtü “disar” dediğimiz günlük kıyafet yani
normal şekilde yorgan battaniye gibi insanın uyuduğunda üstüne örttüğü bir şey değil. Çünkü peygamber o korkuyla evine vardığı zaman “beni örtünüz” dediği için Peygamber’e ait
olan bir elbisede olabilir. Hatta Hatice(r.a.) annemize ait olan
bir elbisede olabilir. Onunla örtmesini istiyor. Çünkü yaşadığı
hadise/olay, kolay bir hadise/olay değil. Çünkü siz bu varlık
âlemi içerisinde yalnız insanları tanıyorsunuz. Ama insan olmayan günümüz tabiriyle metafizik, görünmeyen bir varlıkla
bir anda karşı karşıya geliyorsunuz. Ve o varlık size diyor ki
“sen Allah’ın Resulüsün.” Size Allahtan vahiy getirdiğini söylüyor. Peygamberin bu korku halini çok normal karşılamamız
gerekir. İşte peygamber bu korkularla, üstüne almış olduğu bu
örtüyü Allah, bir tasvir çizerek/hayalde resimlendirerek peygamber ve bize anlatıyor. Peygamberin evinde ve üstüne bir
şey örtmüş/korku ve endişe içerisindeki halini bize canlandırıyor.
Canlandırılan bu sahne ilk yalın anlamı ama birde bu
mana/anlam içerisinde bir mecaz anlam aramamız gerekmektedir. Çünkü mecaz anlam aramadığımız takdirde örtüsünü
örten kişiye hitap ediyor bu ayet deriz. Eğer bizim üstümüzde
bir örtü yoksa veya üstümüze bir şey almamışsak hitap bize
söz konusu değildir. O zaman mecaz anlamı almamız lazım.
Mesela biz Türkçe de “Yakarım seni” diyoruz. Yakarım ne demek? Ateşe atmak/kibrit veya çakmak ile yakmak demek ama
biz aslında bu cümleyi söylerken bu anlamı kullanmıyoruz. İşte
senin hayatını bitiririm anlamında mecaz olarak kullanıyoruz.
İşte “Yâ eyyuhel muddessir” hitabına yükleyeceğimiz ilk
mecaz anlam olarak “ey nübüvvet elbisesini giymiş olan peygamber kalk Risâlet elbisesini de giy.” olabilir. Ama eğer bu
anlamı alırsak “elbiseni temiz tut” ayetinde siyâb/elbise yerine
islami şahsiyetin inşâsı
61
disâr/elbise geçmesi gerekirdi. Bu yüzden bu anlamı tercih etmedik.
Bizim yüklemek istediğimiz başka bir mecaz anlam var.
Peygamber bir korku sonucu bunu örtünüyor. Demek ki bizlerin davete muhatap olacak bireylerin, daveti yüklenecek olan
bireylerin/arayışta olup arayışlarını bulanların, üzerlerinde bazı
örtüler var. Bu örtüleri kaldırmamız gerekiyor. Yani üzerimize
bir örtü örtmüşüz. Bu örtüleri kaldırmadan biz davetçi olma
özelliklerine sahip olamayız ya da islami şahsiyetin olgunlaşması/inşâ edilmesi noktasında bir eksiklik söz konusu olacaktır.
Demek ki orada “ey örtüsüne bürünen”
Yani korkularından, endişelerinden, sıkıntılarından, dünyevi örtülerden dolayı,
Nasıl yaparım/yapabilir miyim?
Nasıl ederim/edebilir miyim?
Ya da nasıl kurtulabilirim/kaldırabilirim?
Yapamam/edemem şeklinde dünyevi kaygılarından/korkularından dolayı fikren inşâ olmuş ama amelen inşâ olmaya
yanaşmayan korkan/kaçak dövüşen bir şahsiyet görüntüsü
bulunmaktadır. Peygamber, arayışlarının cevabını bulduktan,
fikren inşânın anahtarlarını aldıktan sonra neden örtünüyor?
Çünkü hala bir korku, endişe içerisinde bulunmaktadır.
Bizde fikren inşâ olduğumuz zaman bizimde insan olarak
korku ve endişelerimiz olabilir/olacaktır. İşte bu yüzden bu
sure/müddessir bunların cevaplarını ve yöntemini bize öğretiyor.
Ben bu davayı nasıl yürüteceğim?
62
islami şahsiyetin inşâsı
Yapabilir miyim/yapamaz mıyım?
Bunun karşılığında bana yardım edecek kimseler olur mu?
Yardım edecek kimseler olmayıp benim başıma farkı farklı
belalar, sıkıntılar, sorunlar, problemler gelebilir mi?
Gelirse nasıl üstesinden geleceğim?
Eşimi, aşımı, işimi kaybedebilir miyim? Gibi farklı düşünceler farklı korkular taşıyabiliriz. Ama fikren inşâ olduğumuzu
düşünüyoruz. Yani her yerde tagutlara hayır, zalimlere hayır,
zulme hayır diye söylem/laf olarak dile getiriyoruz ama işin
eylemsel/pratik/amel boyutunda hala üstümüzde örtüler var.
Üstümüzdeki örtüleri atamıyoruz.
Herhangi bir sorumluluk, herhangi bir görev, bir davetçinin çevresinde, ailesinde, işinde yapması gerekenlere gelince,
hemen bir örtü çekiyoruz üstümüze.
Ya diyoruz ki;
İşim var.
Ya diyoruz ki;
Eşim var.
Ya diyoruz ki;
Aşım var. Falan filanlar; hep bizi inşâ edecek/inşâmızı tamamlayacak bir sonraki ayete ulaşmamızı engelliyor. Ve inşâ
olamıyoruz.
Yani bir türlü ‫“ ُق ْم َف َأنذِ ْر‬kum fe enzir/kalk ve uyar.” İlk amel
olan davet amelini/emrini yapamıyoruz. Örtülerimizi atarsak
ilk amel olan davet bizi beklemektedir.
islami şahsiyetin inşâsı
63
Mesela niye işyerinde “kum fe enzir/kalk ve uyar.” Amelini/emrini yapamıyoruz. Ya ben şimdi yaparsam patron rahatsız olacak/patron bir şey diyecek ya da ya bunlardan/ çalışanlardan bir şey çıkmaz/bunlar anlamaz veya nasıl karşılarlar
şeklinde şeytanın vesveseleriyle bu görevi almaktan/bu görevi
yerine getirmekten kaçınıyoruz/kaçıyoruz. Ne yazık ki böyle
insanlara ben şahit olmuş biriyim/siz de şahit olmuşsunuzdur.
Bunlar fikren inşâ olmuş/tevhidi akideye sahip olduğunu,
bildiğini söyleyen ama işyerinde ki insanlara tevhidi anlatamayan insanlardır. Bulunduğu ortamda islami şahsiyetini ve
kimliğini ortaya koyamıyor. Çünkü korkuları ve endişeleri var.
Ailemi, arkadaşlarımı, çevremi, işimi terk etmem gerekebilir/
kaybedebilirim korku ve endişesi ve hatta eşim benimle yürümezse korku ve endişesi taşımaktadırlar.
Demek ki, islam örtüsüne bürünmüş ya da islam elbisesini
ve kimliğini taşıdığını söyleyen kişilerin üzerindeki/ona engel
olan örtüleri önce atmaları lazım. Bu örtüleri atmamak aslında
tevhid inancımızı yani fikri inşâmızı tekrardan gözden geçirmemizi gerektiriyor. Güven sorunu yaşayan el-Mü’min’i tam
olarak tanımıyor demektir.
Biz ölçülerimizi Rabbimizden alıyoruz. Biz onu otorite kabul etmişiz. Onu otorite kabul ettiğimiz için ölçümüzü ona göre
aldığımız için gayelerimizde hedefimizde ona göre. Ben zengin
olmak istiyorsam zengin olmada hedef ve gayem, Allah’a kulluğumu daha iyi ifa etmek olmalıdır ya da Allah’ın bana verdiği zenginliği emanet bilip bu bilinçle yerine getirmek. Çünkü
benim ölçüm bu. Ama ben bu ölçüyü aldığımı söyleyip zengin
olmayı istiyorum fakat bu zenginliğim Allah yolunda mücadele etmeme ve harcamama engel oluyorsa demek ki bu elbiseyi/kimliği bana kazandıran fikri inşâmı/tevhidi düşüncemi
tekrardan sorgulamam/gözden geçirmem gerekiyor.
64
islami şahsiyetin inşâsı
Sadece tağutları söylemle/lafla red ettiğini söyleyerek/dile
getirerek bu işler olmuyor. Yani bazı korku ve endişelerimiz
var. O korku ve endişeler dünya hayatının geçici menfaatlerinden ya da dünya hayatında bize gelebilecek küçük zararlardan kaynaklanmaktadır. Allah’a iman ediyorsak Ona güvenmeliyiz.
Evet, örtülerimizi yırtmadan biz bu göreve başlayamayız/
sürdüremeyiz/başaramayız. Bunu kendi içimizde gerçekten
sorgulamamız lazım. Yani, ben fikren inşâ olduğumu kabul
ediyorum. Allahtan başka ilah/rabb/ma’bud kabul etmiyorum.
Hâkimiyet kayıtsız şartsız Allah’a aittir diyorum. Ve bu söylediğim sözlerin devamı olan Allah’ın bana yüklemiş olduğu bu
fikri/düşünceyi ve tevhidi düşünceyi insanlara taşımaya gelince gevşeklik gösteriyorum, zâfiyet gösteriyorum.
Biz, toplumun değer yargılarına göre düşünecek olursak
zaten davetçi olamayız. Çünkü ilk karşınıza çıkanlar toplumun
değer yargıları, geleneksel din/atalar dini ile yetişmiş olan/vahiy ile inşâ olmamış olan bir din adamına imanını teslim etmiş
olan, zannıyla konuşan ve buna inanan ve kendisini müslüman gören;
Ananızdır/Babanızdır/Amcanızdır/Abinizdir/Dedenizdir vs.
Der ki oğlum; “bu işlere bulaşma, devletle sen mi başa
çıkacaksın, sen bu işleri bırak herkes ne yapıyorsa sende onu
yap. Kendini tehlikeye atma. Atalarının yolunda devam et.
Atalarının yolu tehlikeli değildir.” Yaşadığımız toplumun/çevrenin bakış açışı budur. Kur’an ise atalar yolunun tehlikeli olduğunu bize anlatmaktadır.
Biz toplumun bakış açısıyla bakarsak/toplum bize farklı
bakar diye toplumdaki insanların bizi yadırgayacağı endişelerini taşırsak biz hiçbir yerde “kum fe enzir/kalk ve uyar.” ya-
islami şahsiyetin inşâsı
65
pamayız. İşte resule ilk söylenen örtülerini kaldır/kaldırmasıyla
beraber işyerinde “kum fe enzir/kalk ve uyar.” Artık ayağa
kalkma zamanı. Peygamber’ e sen bize bir arayış içerisinde
geldin. Biz bu arayışının karşılığını sana verdik. Sana cevabını vahiyle ortaya koyduk/vahiyde olduğunu gösterdik/Rabbin
adıyla olduğunu söyledik. O zaman sen de oturma kalk. Uyar
ama önce uyan ve kendini uyar sonra başkalarını uyar.
Kendini cennete başkalarını cehenneme layık görme ahmaklığını bırak. Bu şirk yangınına müdahale etmek için kalk
ve kaldır.9
Allah, bir arayışın içinde olduğumuz için bizi vahiy/tevhid
ile tanıştırdı. Altını çiziyorum. Biz bir arayışın içinde olduğumuz için, Allah bizi, vahiy/tevhid ile tanıştırdı. Biz sorarak İslamı bulduk, doğru İslam nedir? Allah’ın vahyi nedir? Yoksa
arayarak bulanlar, halkı müslüman olan bir coğrafyada doğduğumuz için, annemizden, babamızdan geldiği için, işte kimliğimizde de islam yazdığı için veya çevremizden gördüğümüz,
herkes islam/herkes müslüman denen bir kültür islamına/geleneksel islama/atalar dinine/muhafazakârlık islama sahip olduğumuz için müslüman/islam olmadık.
O zaman bu arayışımızın karşılığında yani vahiy/tevhid ile
tanışmamızın karşılığı da kalkmaktır. İşyerinde, evinde, çevrende, meclislerde, toplantılarda, sohbetlerde, her yerde “kum/
kalk” ne yap? “ fe enzir/ uyar.” İnsanları korkutarak uyar/sakındır. Neden korkutup sakındıracağız? İnsanların kula kulluk
ettiğini, Allahtan başka rabler ilahlar edindiğini şirk içerisinde
yaşadıklarını müşrik olarak cahili bir hayat sürdürdüklerini ve
böyle devam ederler ise şirk ve müşrik sistem içerisinde hayatlarının son bulacağını ve bu sonun sonucunun da cehennem
olduğunu onlara anlatarak bunlardan sakındıracağız.
9
Ahmet Tahaoğlu
66
islami şahsiyetin inşâsı
Sen, neden rahatsızlık duyduysan, rahatsızlık duyduğun
şeyleri,
Sen ne aradıysan, aradığını,
Sen ne bulduysan, bulduğunu git başkalarına anlat.
Allah sana vahyi/tevhidi gösterdi. İşte bu bulduğun bir nimettir. Bulduğun bu nimetin bir bedeli var. Malın zekâtı maldan vermektir. İlmin zekâtı da ilimden vermektir. Aradığın şeyi
bulduysan, aradığından vereceksin. O zaman sende böyle bir
nimete sahipsen ayağa kalkıp sende başkalarını tevhid ile ,
bu nimet ile tanıştıracaksın. Kendini bu davaya ada/nezret ki
inzar edebilesin.
Fikren İslam şahsiyeti elbisesine bürünen kişi; üzerindeki
örtüleri kaldır ve
Ayağa kalk, oturma zamanı değil,
Pratik zamanı, teori zamanı değil,
Eylem zamanı, laf etme zamanı değil,
Konuşma zamanı, susma zamanı değil,
Mücadele zamanı, tembellik/gaflet zamanı değil,
Cesaret zamanı, korku zamanı değil,
İzzet zamanı, zillet zamanı değil,
Ortaya çıkma zamanı, saklanma zamanı değil
İslam şahsiyetinle kalk ve uyar/anlat ve
Uyan ve Uyandır,
Kalk ve Kaldır,
islami şahsiyetin inşâsı
67
Diril ve Dirilt,
Uyarıl ve Uyar,
Müjdelen ve Müjdele,
Adan ve Adandır.
Ahiret ile uyar ve müjdele,
Cihad ile uyandır,
Namaz ile kaldır,
İslam ile dirilt,
Şahitlik göster, şehadet ile müjdele.
Evet, bu ameli inşâ boyutunun ilk aşamasıdır. Davet ameli. Kalkıp insanları uyarma/kalkıp uyandırmak, sakındırmak.
Peki önce ne ile uyaracağız/ne anlatacağız?
‫َو َر َّب َك َفكَ ِّب ْر‬
“Ve Rabbeke fekebbir/ve Rabbini tekbir et.” Rabbini büyükle/Rabbinin en büyük olduğunu ilan et. Yaratılan varlıkların büyüklenmemesi gerektiğini hatırlat/zikret.
Bakın Allah tekrar fikri inşâya dönüyor. Fikri inşâyla ameli inşânın birlikteliğini görüyorsunuz. Yani iman ile amel birdir. Fikri inşâda Allah, Rabbi anlatırken, yaratan/ikram eden/
insana bilmediklerini öğreten demişti. Şimdi, “Ekber” diyor.
Rabbin en büyük olandır. Rabbi en büyük olarak ilan ettiğinizde ve şu anda kullandığınız anlamda” Allah’u Ekber” dediğiniz de geri kalan tüm varlıkların küçük olduğunu da ilan
etmiş olursunuz. Allah’ın en büyük olduğunu geri kalan her
şeyin meleklerin, peygamberlerin, cinlerin yani yaratılmış tüm
68
islami şahsiyetin inşâsı
varlıklardan, kim olursa olsun hepsinin küçük olduğunu ilan
etmiş olursunuz. O zaman insan büyüklenmemeli ve haddini
bilmelidir.
Büyüklenenler Rabblık iddia edenlerdir. Kibir, kendini büyük görme, kendini beğenme ve diğer insanları küçük görme,
aşağılama, beğenmeme halidir. İlk büyüklenen iblistir. Kendisinin ateşten yaratılmış olması ve konumu nedeniyle âdemi
küçük gördü ve Allah’ın emrine karşı geldi. Ondan sonra kabil, nemrut, firavun, mekke ileri gelenleri ve günümüz siyasi,
askeri, ekonomik, dini tekeli/gücü elinde bulunduran zümreler, kişiler büyüklenmeye başladı. İnsanları, kendilerinin otoritesine/rabliğine boyun eğmeleri için çalıştılar/çalışıyorlar.
İşte peygambere ve inananlara davet amelinin yöntemini,
İslami şahsiyetin de uygulaması gereken yöntemi öğretiyor.
Tevhidi davet, insanları tevhide davettir. Çünkü Allah, tüm
peygamberlere aynı davet yöntemini öğretmiştir.
Peygamberler
“Allah’tan başka İlah/Rabb kabul etmeyin.
Yalnız ona kulluk edin.
Ondan başkasına kulluk etmeyin” diye insanları davet
etmişlerdir. Demek ki davet böyle yapılacak. Davet tevhidin
inşâsıyla/fikri inşâ ile başlayacak.
Yalnızca fıkıh kitapları ve içerisindeki ibadetler ile
Hac, umre, tarihi, dini mekân gezmeleri ile
Sosyal, kültürel etkinlikler ile değil.
islami şahsiyetin inşâsı
69
Allah’ın insana yüklemiş olduğu kulluk görevinin gereği
olan ibadetlerle ona yaklaşıp daha sonra onu tevhid ile tanıştırma yöntemi. “Hayır.”
Allah, yöntemi bize öğretiyor. Direk tevhid ile fikri inşâ ile
başlamak rabbani yöntemdir. Önce doğru bir Allah inancı/tevhid ondan sonra amel gelmelidir. İslami şahsiyet inşâsı, önce
iman sonra amel ama birbiriyle iç içe bir inşâdır. Rabbin büyüklüğünü geri kalan tüm varlıkların küçüklüğünü yani yaratılmış olan insanların diğer yaratılmış olan insanlara karşı müstekbirliğine/büyüklenmesine son vermek ve tek büyük olan
Allah’ın hâkimiyetini ilan etmektir. Bizim ilk görevimiz tevhidi
anlatmaktır. O bizi terbiye ediyor. Biz terbiyeyi falan efendide,
falan şeyh de, falan yolda ararsak bizim terbiyemiz doğru olmayacaktır. Allah tarafından terbiye edilmeyenler muhakkak
başka şeyler ile terbiye edilmeyi tercih edeceklerdir. İşte o tercih ettikleri onların Rabbi olacaktır.
Evet, demek ki İslami şahsiyetin inşâsının ilki/fikri inşâ
modeli nasıl Allah’ın adıyla olacak ise davet yöntemimiz/davet şeklimizde bize gösterdiği şekilde olacaktır. Yani insanlara ilk anlatacağımız şey tevhid/fikri inşâ olacaktır. Ama şunu
unutmamamız gerekmektedir. Fikri olarak inşâ olmadığımız
sürece tevhidi doğru düzgün taşıyamayız. Fikren inşâ olmamız
gerekiyor. Yani Allah’ın tevhid inancını uluhiyyet, rububiyyet
inancını yani ilahlık, rabblık noktasında ki kendisine ait isimleri, özellikleri/sıfatları ve fiilleri noktasında Allah’ı iyi tanımamız
gerekmektedir. Tanımıyorsak tanıtamayız. Rabbimizi iyi tanırsak “kum fe enzir/kalk ve uyar” yapabiliriz. Rabbimiz olan Allah, kendini tanıttı ve tanıtmaya devam ediyor.
İlk yapmamız gereken tevhid inancını kendimizde inşâ
etmek sonra inşâ olduğumuz şeyi bizde diğer insanları inşâ
etmek için kullanacağız. Düşünsenize sizin tevhidi bilince sa-
70
islami şahsiyetin inşâsı
hip olma noktasında donanımınız/bilginiz/okumalarınız eksik.
Allah’a ait olan isim, fiilleri ve sıfatları bilmiyorsunuz. Tanımadığınız ya da eksik bildiğiniz bir Allah’ı nasıl tarif edip nasıl
anlatacaksınız? Anlatamadığınız gibi günümüzde de yanlış
inançlara/fikirlere kapılıp gidersiniz. Birileri Allah’a ait bir ismi,
özelliği kendine almış veya siz vermişsiniz. Allah’ı tanımadığınız için farkına varamıyorsunuz.
Demek ki “kum fe enzir/kalk ve uyar” yapmanın ilk şartı ilk inşâyı tamamlamaktır. İlk inşâyı tamamladığımız zaman
ikinci inşâ başlar. Yani bu böyle değil midir? Siz bir okul okuyacaksınız. Okulu bitirmeden; mesela 6 yıl tıp okunuyor değil
mi? 6 sene tıp okumadan 3 sene okuyup doktor yapıyorlar mı
sizi? Yapmazlar. O zaman fikren inşâ olmadan “kum fe enzir/
kalk ve uyar” da yapılmaz.
Peki, rabbani yöntemle bize öğretilenleri insanlara anlatmayacak mıyız? Hem sözlerimizle hem de amellerimizle anlatacağız. İşte mesele bu öğrendiklerimizi yani biz sadece “la
ilahe illallah” Allah’tan başka ilah yok dediğimizde tüm sahte
ilahları ve ilahlık iddia edenleri reddediyoruz. Sahte ilahları
ve ilahlık iddia edenleri nereden bileceğiz? İlah kelimesinin
anlamını iyi bir şekilde öğrenmeden bilemeyiz. O zaman fikri inşânın temelini oluşturan İlah, Rabb, ma’bud, ibadet, din,
şirk, küfür, nifak, tağut, cahiliyye, hakimiyyet vb. kavramları
öğrenmeli ve sonra anlatmaya başlamalıyız. Fikri inşâ olmadan kurulacak olan islami şahsiyette sorun vardır. Rabbi iyi
tanımadan, cahiliyye ile olan ilişkiyi red bilinci ile kurmadan,
islami şahsiyeti tam inşâ etmeden cahiliyyenin içine girerler
ve cahiliyye onları dişlerinin arasına alır ve onları da bir dişli
yapar.
İslam şahsiyeti.
Rabbini Tekbir et(Allah’u Ekber)
islami şahsiyetin inşâsı
71
Rabbinin büyüklüğünü ortaya koy,
İnsanın küçüklüğünü ortaya koy,
En büyük yanında seni kimse yıkamaz,
En güçlü ordular karşında duramaz,
En sinsi istihbarat örgütleri seni göremez,
Onların rabbleri küçüktür,
Onların rabblerini de yaratan Allah En büyüktür.
Evet, ikinci olarak ta dedik ki davetçinin
‫َوث َِي َاب َك َفطَ ِّه ْر‬
“Siyâbeke fe tahhir /elbiseni temiz tut.” İlk başta sözlük
anlamına baktığımızda peygamberin elbiseleri kirli, elbiselerini
temiz tutması isteniyor/kirletmemesi isteniyor. Çamura/pisliğe
girmemesi isteniyor gibi anlamlar çıkıyor. Kelimenin mecaz
anlamına bakarsak elbise, kişinin kimliğini/şahsiyetini yani
üstüne giyilen halden/durumdan bahsetmektedir. Türkçe de
kullanırız. “Üzerine kan bulaştırdı.” kanlı bir olaya girişti. Eğer
giyilen elbise toplumda itibar görmüşse o elbiseyi giyen kişiye
şu cümleler ile seslenilmektedir.
“Üstündeki elbiseni çıkar öyle gel veya yaptıkların giydiğin elbiseye hiç yakışmıyor” denilmektedir. Çünkü elbisenin
temsil ettiği bir hak/durum/kimlik söz konusudur.
Pamuktan ipliğin, iplikten elbisenin ortaya çıkması, fikri inşâdan/tevhidden islami kimliğin/muvahhidin
ortaya çıkmasıdır. Allah’a teslim olan/Onu rabb kabul eden
kişinin sahip olduğu kimlik, giydiği elbisedir. Elbisenin ham-
72
islami şahsiyetin inşâsı
maddesi nasıl ip ise islami şahsiyet/kimlik elbisesinin hammaddesi tevhiddir. Hammaddesi tevhid olmayan elbiselerin
isimlendirilmeleri de farklı olacaktır. Tevhid ile tanışan yani
arayışlarının cevabını bulan kimse fıtratına geri dönmüştür. İslam fıtratına/Allah’a kul olma aslına yani Allah’a verdiği söze
sadık olmaya dönmektir. Artık sonradan giydiği elbiseleri bir
kenara bırakacak ve asli elbisesini giymeye başlayacaktır.
Peygamber Nübüvvet elbisesini/Risâlet elbisesini yani islam şahsiyeti elbisesini giymiş biriydi. İşte bu elbiseyi Allah
kendisinden temiz tutmasını, kirletmemesini istiyor. Çünkü o
artık Allah’ın davetini insanlara taşıyacak ve taşıyacağı kimlik
artık onun islami şahsiyetini ve kimliğini oluşturacak. Peygambere yapılan bu hitap onun izinden gidenler için bir yol taşıdır.
O zaman bu kimliğin/elbisenin temiz tutulması/kirletilmemesi
gerekir. Müslüman kimliğini temiz tutmalıdır/müslüman şahsiyetin oluşturduğu elbisesini temiz tutmalıdır. Günahtan, zulümden, ahlaksızlıktan, pislikten uzak tutmalıdır. Müslümanın
elbisesini çıkardığı yer var mıdır? Yoktur. Banyo yaparken çıkarır mı? Banyo yaparken de çıkarmaz. Çünkü bu bizim bildiğimiz elbise değil. Biz müslüman olarak nerede yaşıyor ve
bulunuyorsak, bulunduğumuz her ortamda biz o elbiseyleyiz.
Bizim elbiseyi çıkarmak gibi bir lüksümüz yok. Çıkardığımız zaman yeni bir elbise giydik demektir. Çıplak
kalamazsınız. Muhakkak bir elbise giyersiniz veya giydirilir. O zaman biz bu elbiseyle hayatımızın her noktasında
ticaretimizde, ailemizde, çevremizde, sokağımızda her yerde
bu elbiseye uygun hareket etmemiz gerekiyor.
Bu ameli inşâ aşaması, hem iç dünyamızda/kendimizle
hem de dış dünyamızda/diğer insanlarla olan ilişkilerimizde
giydiğimiz elbiseye uygun hareket etmemizdir. Elbisenin içi de
dışı da temiz olmalıdır.
islami şahsiyetin inşâsı
73
Elbisenin içi, bizim iç dünyamızdır. İç dünyamızda hevamıza/arzularımıza teslim olmamalı ve haram veya harama götürecek söz, düşünce ve davranışlardan kendimizi/ elbisemizi
temiz tutmalıyız. Bizim giydiğimiz elbise bembeyaz, lekesiz
bir elbisedir. Elbiseye gelebilecek her leke hem içerden hem
dışardan kendini belli edecektir. Bu elbisede beşer olmamız
sebebiyle lekeler olabilir ama hemen o lekeyi silmemiz/temizlememiz lazım.
Elbisenin dışı, bizim dış dünyamızdır. Elbisenin içi temiz
olsa da dışı kirli olursa bize kimse yaklaşmaz, davet amelini
etkili bir şekilde yapamayız. Dış dünyamızda mesela, yaptığımız ticarette yalan söylememeli, insanları aldatmamalı, hile/
üçkâğıt yapmamalıyız. İnsanların gıybetini, dedikodusunu
yapmamalı, kaba, saygısız, sert olmamalı, zan ile amel etmemeliyiz. Bu elbiseye/kimliğe ters söz, düşünce, davranış, duygu ne varsa onlar ile kirletmemeliyiz. Bireysel ve toplumsal
ahlaki özelliklere sahip olmak ve muhafaza etmek, kirlenmeyi
engeller. Bizler ailemizi İslami kimlik ve şahsiyetin nasıl olması gerektiği noktasında uyarmalı ve dışarda nasılsak, evde de
öyle davranmalıyız.
Biz bu elbiseyi aradık/bulduk ve kendi özgür irademizle
giydik. O zaman bu elbisenin hakkını vermemiz gereklidir. En
önemlisi elbiseyi giymeyi hak ettiysek şunu unutmamalıyız ki
bize bu elbiseyi layık gören Rabbimizdir. Bize layık gördüğü
elbiseyi kirletmek Rabbimize karşı bir saygısızlıktır.
Kurumsal bir firmanın müşteri temsilcisi olsanız bağlı olduğunuz firmanın kurallarına/prensiplerine/hedeflerine ters
davranışlarda veya söylemlerde bulunur musunuz? Dünya
hayatında bize verilen birçok geçici elbiseyi temiz tutmak/kirletmemek için elimizden gelen her şeyi yaparken aynı hassasiyeti Rabbimizin bize verdiği elbise içinde yapıyor muyuz?
74
islami şahsiyetin inşâsı
İşte peygambere ve inananlara söylenen, elbiseni kirletme/temiz tut. Şimdi bizim sorgulamamız gereken, davetçiyiz/
insanları davet ediyoruz/İnsanlara anlatıyoruz acaba elbisemizi yani bu şahsiyeti/bu kimliği temiz tutuyor muyuz? Yani
iç ve dış ortamda/insanlarla olan ilişkilerimizde, sözlerimizde,
akitlerimizde, davranışlarımızda, sevinçlerimizde, duygularımızda, fikirlerimizde bunu güzel bir şekilde ortaya koyabiliyor
muyuz? Bunları sorgulamamız gerekiyor.
Biz arayıştaydık. Allah arayışlarımızın cevabını verdi. Bize
bir elbise, davetçi elbisesi/islam kimliği ve şahsiyeti yükledi/
yüklendik. Biz insanlara anlatacağız. O zaman “siyabeke/elbiseni “ yani rabbimiz seni muhatab/karşısına alıyor ve Hasan,
Mehmet, Kemal, Ömer elbiseni, Ayşe, Şeyda, Şeyma elbiseni,
temiz tut/kirletme.
Evet, sen.
Sen. Sana söylüyorum.
İkraları okuyan ve bu elbiseyi giyen, sağına soluna bakma
sana söylüyorum” diyor.
İslam şahsiyeti,
Elbiseni temizle/temiz tut/kirletme
Dilini gıybet, dedikodu, yalan gibi kötü sözler ile kirletme,
temizle/temiz tut,
Kulağını haram sözler ile kirletme, temizle/temiz tut,
Gözünü zina ile kirletme, temizle/temiz tut,
Elini haram, zulüm, günah ile kirletme, temizle/temiz tut,
Kalbini günah ve boş şeyler ile kirletme, temizle/temiz tut,
islami şahsiyetin inşâsı
75
Bedenini zina/haram ve günah ile kirletme, temizle/temiz
tut,
Mideni haram ile kirletme, temizle/temiz tut,
Aklını şeytani vesveseler ile kirletme, temizle/temiz tut,
Nefsini ahlaksızlık ile kirletme, temizle/temiz tut,
Davranışlarını kibir ile kirletme, temizle/temiz tut,
Amelini riya ile kirletme, temizle/temiz tut,
Düşüncelerini, Davranışlarını, Duygularını kirletme, temizle/temiz tut,
Evet, üçüncü olarak ta dedik ki davetçinin
‫اه ُج ْر‬
ْ ‫الر ْج َز َف‬
ُّ ‫َو‬
”rucze fehcur/ruczden hicret et/uzaklaş” islami şahsiyetin,
ayrışma amelinden/ cahiliyye toplumundan ayrışmasından
bahsediyor. Bizler, yaşadığımız hayat ve toplumdan memnun
olmadığımız için arayıştaydık değil mi? Yaşanan o cahili/islam
dışı hayattan, toplumdan memnun değiliz. İnsanların insanlara kulluk ettiği, insanların, insanlara zulmettiği, şirkin, küfrün
ve günahın tavan yaptığı bir hayattan memnun değildik. Bize
din diye sunulan aslında vahiy İslam’ından kültür İslam’ına
dönüşen islama, atalardan gelen, içini bidat ve hurafelerin
doldurduğu geleneksel islama, Allah’ı göğe ve kalbe sıkıştıran
soyut bir Allah inancına sahip, hiçbir şeye karışmayan ilimden
uzak sadece zikir çeken sofistike bir anlayışa sahip bir islam
anlayışına ve bunların sonucu oluşan toplumsal yapıdan da
rahatsızdık/bunu da kabul etmiyorduk ve arayıştaydık.
76
islami şahsiyetin inşâsı
Aradığımızı bulduğumuz zaman artık bizler diğerleri gibi
değiliz. Biz farklıyız artık. Farklılaştık. Farklılaşmanın gereği
olarak ta ayrışmamız gerekiyor. Biz artık bayan voleybol takımı başarılı oldu diye sevinmeyiz. Çünkü artık bizim hayata bakışımız, dünyaya bakışımız, ölçülerimiz değişmiştir. Ve biz artık
cahiliyyenin/islam dışı düzenlerin, sevindiği şeylere sevinmeyiz. Cahiliyyenin ağladığı şeylere ağlamayız. Türkçe olimpiyatlarında insanlar gözyaşı dökerken biz dökmeyiz. Hırkayı
şerifin veya sakal-ı şerifin önünde gözyaşı dökenler gibi biz
gözyaşı dökmeyiz. Türbelerden veya ölmüş kimselerden yardım/himmet/medet beklemeyiz. Cahiliyyenin kurumlarında
görev almayı bir kurtuluş görme yerine zillet olarak görürüz.
Cahiliyye düzeninin devamını, ayakta kalmasını, güçlenmesini sağlayacak çalışmalarda bulunmayız. Kâfirleri, müşrikleri ve
münafıkları dost edinmeyiz/desteklemeyiz. Futbol takımı için
veya cahiliyyenin siyasi partileri için sokakta çılgınlar gibi sevinenlerin duygularını paylaşmayız. Bizim sevincimiz/ağlamamız başka şeyler için onların başka şeyler içindir. Bizim bakış
açımız her şeyimiz değişti. Biz artık onlar gibi değiliz ve bizi
oluşturabilmek için onlardan ayrılıyoruz. Çünkü biz her şeye
“bismi rabbike” ile bakıyoruz/okuyoruz.
”rucze fehcur/ruczden hicret et/uzaklaş” cahili düşüncelerinden, inançlarından, davranışlarından, duygularından hicret
et ama bir daha geri dönüşü olmayan şekilde hicret et. İslam
dışı hayatından ve kimliğinden, islami hayata ve islami kimliğe/şahsiyete hicret et.
“rucz” kavramının geçtiği bu ayette;
Put ve puta hizmet,
Tağut ve tağuta hizmet,
Şirk ve şirke hizmet,
islami şahsiyetin inşâsı
77
Cahiliyye ve cahiliyyeye hizmet olarak ifade edebiliriz.
Bunlardan hicret et/uzaklaş/ayrış.
Demek ki bizden istenen, cahiliye hayatı içerisinde ki tevhid inancımıza zarar verecek, tevhid inancımızı bozacak, şahsiyetimize zarar verecek şeylerde ayrışmak/uzaklaşmak amelini
yerine getirmemiz. Önce fikren ve sonra amelen ayrışmaktan
bahsediyoruz.
Bu ayrışmayı ilk biz nasıl yaptık?
Dedik ki, artık rabbin adıyla hareket edeceğim.
Başkalarının adıyla değil.
Onun vahyini okuyarak ve ölçü alarak hareket edeceğim.
Başkalarının yazdığı kitaplara ve sözlere göre değil.
Allah’a ait olan hükmetme/kanun ve yasa koyma/hakimiyyet yetkisini bir kişiye/zümreye/kuruma/millete vermeyi
esas alan tüm çaba/gayret/mücadele/sistem ne varsa hepsini
kabul etmiyor ve tanımıyoruz. Çünkü biz Allah’ı Rabb edindiğimizi ilan ederek bu şahsiyeti elde ediyoruz ve cahiliyye ile
amelen ayrışıyoruz. Onların sevdiklerini, bize güzel olarak ortaya koyduklarını güzel olarak kabul etmiyoruz. Onların bize
verdikleri/gösterdikleri geçici dünya hayatında biraz daha rahat etmek/ettirmekten başka bir şey değildir. Yani mesela biz
metrobüs ile çoğu yere yolculuk ediyoruz. Metro ile marmaray
ile her yeri geziyoruz. Ama bunlar sadece dünya hayatımızı
kolaylaştırmıştır. Bizim akıbetimizle/sonumuzla veya yaradılış
gayemize hizmet etmekle ilgili en ufak yararı yoktur. Vahiyden
uzak bir cahiliyye de yaşayıp, şirke girmişsin/müşrik olarak
ölmüşsün metroya, marmaraya binsen ne olur binmesen ne
olur. Hiçbir şey ifade etmez. Cahiliyye/İslam dışı sistem ve dü-
78
islami şahsiyetin inşâsı
zenler/hayatlar kendi bataklığının çevresini düzeltir/çevresini
süsler. Çiçekler bahçeler yaparlar. Altından üstünden metrolar
yaparlar. Sağından solundan karayolları yaparlar. Ve bataklığı
bizim görmemizi engellerler. Sizde sanırsınız ki orada bataklık
yok. Ama aslında siz bataklığın içerisindesiniz ve farkında değilsiniz. Çünkü vahiy ile inşâ olmak istemeyenler diğer inşâ oldukları fikirlerin/amellerin gerçek yüzlerini görmek istemezler.
Biz islam şahsiyetine islam kimliğine sahip olduğu söylenen bireyler ” rucze fehcur/ruczden hicret et/uzaklaş” diyerek
ayrışmamız/uzaklaşmamız, uzaklaşmak ve ayrışmak noktasında gayret göstermemiz gerekirken tam tersine daha çok entegrasyon/cahili toplum ve sistem ile bütünleşme/uyum içine
girerek “rucz” ile beraber yürüme pozisyonuna düşmüşüz/girmişiz. Bakın ilk ayetlerde peygambere ve inananlara, mekke
toplumundaki put/tağut ve puta/tağuta hizmet, küfür ve şirk
anlayışından uzaklaşması/ayrışması emrediliyor/isteniyor.
Kim olduğunu, hangi kimliği taşıdığını ortaya koyuyor.
Kimsin sen? Arayışlar içinde birisin. Biz, sana arayışının karşılığında mükemmel bir elbise giydirdik. Sen bu elbisenin sahibisin. O zaman sen bu elbiseyi layıkıyla/hakkıyla taşıyabilmen
ve örnekliğini gösterebilmen için ayrışman lazım. O zaman biz
cahiliyyeden fikren ve amelen ayrışmamız gerekiyor. Bunu
yine söylem/laf olarak tutar ve yerine getirme noktasında gayret göstermez/eyleme ve amele dökmezsek ve şu zaman/bu
zaman yaparım/ederim dersek, bir bakmışsınız cahili çarkın,
sistemin bir bireyi/parçası/dişlisi olmuşuzdur.
Rahatsızsak neden rahat davranıyoruz?
Sözde islami olduğunu söyleyen kanallarda, yarı çıplak
bir bayan atlet derece yaptı diye gurur duyabiliyorlar. Ya da
yarı çıplak bayanlardan oluşan ve herkesin gözleri ile izlediği
bayan basketbol/voleybol takımı birinci oldu diye gurur duya-
islami şahsiyetin inşâsı
79
biliyorlar/sevinebiliyorlar. Ya da kadınların bir meta olarak kullanıldığı hatta kadınların bile izlerken hayâ edecekleri halleri
ile ilgili reklamları yayınlamakta bir sakınca görmemektedirler.
Çünkü sözde islami. Aslında cahiliyyenin bir unsuru/parçası.
Kanalları inşâ edenler sözde islami kurum/vakıf/dernek/parti
veya STK’ların insanlarıdır. İşte sorun bu insanların zihniyetlerindeki bozukluktan kaynaklanmaktadır. Cahiliyyeden ayrışmamış ve cahiliyye bataklığında yaşamaya alışmış ve onunla
iç içe girmiş insanlar.
Evet, islami şahsiyetin inşâsında, rahatsızlık duyduğumuz
bu toplumun, islam dışı fikirlerinden, adetlerinden, davranışlarından, amellerinden, sevinçlerinden, duygularından ayrışmak/ayrışma amelini yerine getirmek çok önemli bir adımdır.
Birkaç örnekleme üzerinden devam edelim.
Kimileri küfür-şirk düzenin çarklarına girerek mücadele
edileceğini söyleyerek islami olan ne varsa attılar ve “bizde
sizdeniz” dediler ve gerçekten de onlardan oldular ya da zaten
onlardandılar.
Kimileri cahiliyyeden izin alarak, cahiliyyenin bataklığında
yardım ve sosyal faaliyetler yaparak bataklığın zarar verdiği
toplumdaki bazı insanlara yardımcı olalım dediler. Onlar yardımcı oluyorlardı ama bataklık tekrar onları içine çekiyordu.
Aslında, kapitalizm ’in sonuçlarını düzeltmeye çalışmaktan
başka bir şey yapmıyorlardı. Toplum halen bataklıkta onları oradan temizleyerek çıkarmak veya bataklığı kurutmak hiç
akıllarına gelmiyordu veya bataklığın varlığı işlerine geliyordu.
Kimileri cahiliyyeden izin alarak kuran kursları açtılar ve
cahiliyyenin çizdiği sınırlarda eğitim vererek eksik islami şahsiyetlerin oluşmasına/Vahyi sadece tilavet eden/seslendiren ama
okuyup anlamayan şahsiyetlerin oluşmasına hatta cahiliyye-
80
islami şahsiyetin inşâsı
nin dini kurumlarına eleman yetiştirir hale geldiler. Cemaatlerini, kurslarını, yurtlarını korumak içinde her türlü uzlaşmaya
veya tavize razı oldular.
Kimileri cahiliyyeden izin alarak siyasi parti kurdular ve
cahiliyyenin çizdiği sınırlar dairesinde siyaset yaptılar. Söyleyeni kâfir/müşrik yapan sözleri günlük konuşmalar gibi normal söyler hale geldiler. Kimi zaman kendilerine çizilen siyaset sınırlarını aştıklarında kulakları çekilerek uyarılan partiler
hemen yüz seksen derece dönerek “biz onu demek/yapmak
istemedik. Biz cahiliyyenin atasına ve gösterdiği yola ve yasalarına/tabularına/anayasasına sonuna kadar saygılıyız/bağlıyız” demeye mecbur kaldılar/kalmak istediler. Hatta daha ileri
gidip cahiliyyenin yılmaz bekçileri haline geldiler.
Kimileri cahiliyyeden izin alarak medya kurdular. Kurdukları medya reklamdan beslenmekteydi. Cahiliyyenin
kapital patronları reklam sektörünü besliyordu. İlk zamanlar
kapital patronlar onların tirajlarını/izleyicilerini az görüyordu
ve reklam vermiyorlardı. Ne zaman ki tirajları/izleyicileri yani
muhafazakâr kitle artmaya başladı. Onlarda ilk zamanlar her
reklamı yayınlanmıyorlardı. Sonra reklam/para temel gelir kaynağı olduğu görülünce reklamlarla ilgili ölçüler yumuşatılmaya
ve kaldırılmaya başlandı. Her türlü reklam televizyonlarında
yer almaya başladı. Artık sözde islami medyanın sınırlarını, islam değil kapitalizm çizmekteydi. Artık onlarda medyalarının/
tirajlarının kaybolmaması için cahiliyyeden ayrılmak bir yana
cahiliyyenin ayakta kalması için tüm medya gücünü kullanır
hale geldiler.
Kimileri cahiliyyeden ayrışmadan savaşmayı, kimileri de
cahiliyyeden tamamen ayrışarak uzlete(bana dokunmayan
bin yaşasın veya toplumsal sorumluluktan kaçma anlayışı)
çekilmeyi düşünebilmektedirler. Her iki bakışta cahiliyyenin
islami şahsiyetin inşâsı
81
işine gelmektedir. Birinde zayıf olduğunuzdan veya şahsiyetleri oluşturmadan, şahsiyetlerin temsil ettiği toplumu meydana
getirdiğinizden yapılacak savaş başarısızlıkla sonuçlanacaktır
çünkü bu sünnetullahtır. Uzlete çekilmek ise zaten cahiliyyenin
sürmesi demektir.
Tüm bunlarda İslami şahsiyet tam olarak inşâ edilmemiştir. İnşâ edilen, atalardan veya başka kitaplardan gelen bir inşâ
ve her yanı çarpık çurpuk bir şahsiyet oluşmuş. Her yerden bir
şeyler almış asla kendisi olamamış bir şahsiyet.
İslami şahsiyet.
Sen, sen ol ama sen ol.
Başkası olmaya kalktığında artık sen, sen değilsindir.
İşte hakikati ortaya koyabilmemiz için hakikati gizleyen/
bozan ve örtenlerden ayrışmamız lazım. Biz hakikati öğretmeyen/anlatmayan din adamlarından/sözde İslamcılardan ayrışmalıyız. Tağutu red etmesi gerekirken tağutun din görevlisi/
STK’sı olup hakikati/Allah’ın ayetlerini gizleyenlerden ayrışmalıyız. Siz, sizi aldatan bir tüccarla bir daha iş yapar mısınız
yada siz abdestsiz birinin arkasında namaz kılar mısınız? Size
mal verirken malın ayıbını saklayan, yalan söyleyen biriyle bir
daha alışveriş yapar mısınız? Dünya menfaatiniz için yapmadığınızı ahiretiniz için niye yapıyorsunuz? Sözde müslüman/
İslamcı veya davetçi/din adamı kimliklerine sahip ama cahiliyyeden ayrışmamış hatta onun bir unsuru/bireyi olmayı tercih
etmiş kimseler ile farklılığımızı/ayrılığımızı ortaya koymak için
ayrışmalıyız.
Vahiy islamı şuan ki toplumun sahip olduğu İslam ile aynı
değildir ve o islamın ürünü olan islami şahsiyet ve müslüman
kimlik ile vahyin inşâ ettiği islami şahsiyet ve müslüman kimlik
aynı değildir.
82
islami şahsiyetin inşâsı
Neden mi?
Çünkü en ileri gelen azgın kâfir/müşrik ve tağutlarda ben
müslümanım diyor.
Çünkü milliyetçisi de/sağcısı da/solcusu da/mafyası da
ben müslümanım diyor.
Çünkü Allah’a ulaşmak için araya aracılar koyanlarda ben
müslümanım diyor.
Çünkü başkalarından himmet/medet/yardım dileyenlerde
ben müslümanım diyor.
Çünkü yarı/tam çıplak veya feminist kadınlarda ben müslümanım diyor.
Çünkü eşcinseli de, sapık sanatçısı da ben müslümanım
diyor.
Çünkü yolsuzluk/hırsızlık yapan bürokratı da/siyasetçisi de
ben müslümanım diyor.
Çünkü islam değil ama şeriata karşı olanda ben müslümanım diyor.
Çünkü faizi, içkiyi, kumarı, zinayı normal görende ben
müslümanım diyor.
Çünkü faizi kullanan ve kullandıran da, içkiyi içen ve satanda, kumarı oynayan ve oynatanda, zinayı yapanda yaptıranda ben müslümanım diyor.
Çünkü Allah’ın haramlarını helal, helallerini haram yapanlarda ben müslümanım diyor.
Çünkü namaz kılmayan da, namaz kılınmasına izin vermeyen patron da ben müslümanım diyor.
islami şahsiyetin inşâsı
83
Çünkü oruç tutmayan da, tutulmasına izin vermeyen yönetici de ben müslümanım diyor.
Çünkü vahye göre yaşayan/yaşamak isteyenleri tutuklayan, işkence eden polis, askerde ve onları hapseden savcı ve
hâkim de ben müslümanım diyor.
Çünkü kâfirleri/zalimleri dost edinen ve onları destekleyenler de ben müslümanım diyor.
Ve hepsinin kimliğinde de islam yazıyor.
Nasıl bir islam/nasıl bir müslüman/nasıl bir şahsiyet?
O zaman Allah’ın vahiy ile ortaya koyduğu İslam’ı ve islami şahsiyeti/müslüman kimliği de biz ortaya koymalıyız. Koymalıyız ki insanlar, İslam ve islami şahsiyet budur diyebilsinler.
Biz islami şahsiyetin, fikri inşâsını amele döktüğümüzde islami
şahsiyet artık sahneye/sahaya çıkmış demektir. Ama en önemli eksik nokta burada başlamaktadır. Fikri inşâyı tamamlayan
bireylerin bunu sahada iyi bir şekilde temsil edememeleridir.
Bunu amele dökme noktasında sorun yaşamalarıdır. Amele
dökme aşamalarını tam olarak uygulamamalarıdır.
İslam şahsiyeti,
Azaba sebep olacak şeyler den ve yerler den uzak dur
İnancını şirkten, uzak tut,
Cahiliyyenin bilgi kaynağından ve bataklığından uzak dur,
Cahiliyyeye ait eğlencelerden, zevklerden, sevinçlerden kendini uzak tut,
İşini uzak tut, Aileni uzak tut, Çevreni uzak tut,
Azaba sebep olan her şeyden kendini uzak tut,
84
islami şahsiyetin inşâsı
Azaba sebep olacak kişilerden kendini uzak tut,
Azaba sebep olacak yerlerden kendini uzak tut,
Azaba sebep olacak kurumlardan kendini uzak tut,
Azaba sebep olacak ideolojilerden kendini uzak tut,
Düşüncelerini, duygularını bozacak,
Cahiliyyenin siyasi partilerinden,
Cahiliyyenin meclislerinden,
Cahiliyyenin derneklerinden,
Cahiliyyenin vakıflarından,
Cahiliyyenin hocalarından,
Cahiliyyenin tarikatlarından,
Cahiliyyenin cemaatlerinden kendini uzak tut.
Vahye yakın dur ve vahiyle hareket edenlere yakın dur.
Azaba sebep olacak şeylerden uzaklaş;
Mükâfata sebep olacak şeylere yaklaş.
Evet, dördüncü olarak ta dedik ki davetçinin
‫َو َل َت ْم ُنن َت ْس َتكْ ث ُِر‬
“Lâ temnun testeksir /Yaptıklarını çok görüp minnet/karşılık bekleme.” İlk anlamlardan biri bu verilebilir. Yaptıklarına
karşılık veya yaptıklarını çok görerek, insanlara daveti götürme görevi karşılığında karşılık/menfaat/ücret bekleme. İnsan-
islami şahsiyetin inşâsı
85
ların sana minnet duymasını bekleme/beklentiye de girme.
Yaptıklarını da kendin yaptın sanma. Bu davet amelini kim
yerine getirmişse bir ücret/hizmet/beklenti içine girmemiştir.
Çünkü onun ücreti/karşılığı Allah katındadır.
Bu şekil anlamakla birlikte “menne”nin birde şöyle bir anlamı var. Zâfiyet gösterme/zayıflık, üşengeçlik gösterme. Yani
sana, şuan yüklediğimiz şeyleri çok görerek, yapılamayacak,
edilemeyecek gibi düşünüp zâfiyet gösterme. İkralar ile yüklenmiş olduğumuz sorumluluklar karşısında çok şey yaptığını
düşünüp te sorumluluklarını erteleme, terk etme, dikkate almama gibi tehlikelere karşı uyarılmaktayız. Süreklilik göster.
İşte altını çizdiğimiz amelde önemli nokta daimilik ve sürekliliktir. islami şahsiyetin hayatında, davet ve mücadele asla kesintiye uğramamalıdır.
Şu an biz, yaptığımız şeyleri çok görerek.
Oooo! biz neler yapıyoruz?
Neler ediyoruz?
Bu kadar zorluğa kim girmiş? diyerek. Sakın ha/Sakın. Bu
yaptıklarımızı çok görerek bir zâfiyete düşmeyelim. Çünkü bu
zâfiyete düşme geçmişte de/şimdide yaşanmaktadır. Tevhidi
düşünceye, fikri inşâya sahip olanlar, insanlara daveti götürüp daha sonra bu insanların sayısı arttığında daveti bırakıp
kurdukları cemaati korumak veya büyütmek için çalışmaya
başladılar. Artık biri davet mi istiyor? “Yanımıza gelsin” veya
“bize katılsınlar” demeye başladılar. Vahiyle inşâ olmuş peygamberin hayatında böyle bir inşâ/eğitim modeli yok.
Bakın daha ilk ayetlerde davette süreklilik, davette zafiyet olmayacak. İnsanlara tevhidi sürekli bir şekilde anlatmamız lazım anlatacağız. Eğer davette erteleme/zâfiyet/tembellik
gösterirsek, muhakkak ki daveti götüreceğimiz insana, daveti
86
islami şahsiyetin inşâsı
götürmediğimiz zaman onu bir başkası, başka bir yere davet
ediyor olacaktır. Bunu unutmayın. O yüzden davette süreklilik
ameli, islami şahsiyet inşâsının önemli noktalarından/aşamalarından biridir.
İslam şahsiyeti.
Sadece Allahtan bekler.
Gurur/Kibir onda olmaz.
Tembellik/sorumsuzluk/zâfiyet onda olmaz.
Ölene kadar davetinden vazgeçmez
Yaptığı işi büyük görmez-göstermez
Yaptığı iş için ücret/karşılık beklemez
Yaptığı iş için itibar/makam beklemez
Yaptığı iş için şöhret beklemez
Yaptığı iş için minnet beklemez
Yaptığı çalışmalarla övünmez
Yaptığı iş için övülme beklemez
İslam şahsiyeti, yaptıklarını küçültme
Sana bunu bahşeden Rabbini büyükle.
Hidayetin sahibi sen değilsin, sahibini büyükle.
islami şahsiyetin inşâsı
87
Evet, beşinci olarak ta dedik ki davetçinin
‫اص ِب ْر‬
ْ ‫َول َِر ِّب َك َف‬
“li rabbike fasbir/Rabbin için sabret” Sabır ve sebat ameli.
Sabret ve bekle Rabbin için. Ameli inşâdaki aşamaları hemen
uygulamak/amel etmek zor olabilir. Davet amelinde, insanlara
daveti götürme noktasında endişelerimiz/korkularımız olabilir.
Ne derler/yaparlar? Ne yapabilirim? Ya da yapabilir miyim? gibi endişeler taşıyabiliriz. Bu elbiseye yakışmayan davranışlarda bulunuyor olabiliriz. Bu davranışları nasıl düzeltirim,
kötü alışkanlıklarımı nasıl bırakabilirim? Ya da bırakabilir miyim? gibi böyle gelgitlerimiz olabilir. Cahiliyye ile ayrışmamız
gerekirken o ayrışmada fikren ayrışmış olabiliriz ama amelen
ayrışmadığımız noktalar olabilir/ayrışmada zorlanabiliriz. Bu
evimizde, işimizde, çevremizde olabilir ama Allah bize hemen
çaresini gösteriyor. İslami şahsiyetin inşâsında sabır ameli ama
yalnız Allah için/Rabbimiz için, yola devam etmek için direnmek için bu sabrı göstermeli.
Futbola, sanata, siyasete, kültüre, örf/geleneklere ve islam
dışı olan her düşünceye, duyguya ve davranışa karşı bakış açımız değiştiğinden, hayatımızda devamlı olan bu gibi şeylerden
ayrılmak, değiştirmek çok kolay olmayacaktır. O yüzden bizi
terbiye eden Rabbimiz için sabredelim. Geçici dünya hayatında başkaları için nelere sabretmedik ki. Eşimiz, çocuğumuz,
anamız, babamız, işimiz için nelere sabretmedik. Bu yeni hayatımızda/yolumuzda ve islami şahsiyet inşâmızda bizi en iyi
tanıyan ve yaratan için neden sabretmeyelim ki?
İşte bu ameli inşâda karşımıza çıkan zorluk ve tepkilere
karşın Rabbin için sabret. Bir çiviyi tahtaya çaktığınızda o çivi
yerinden nasıl kolay sökülmüyorsa/sağa sola kolay kıvrılmıyorsa bizlerde şahsiyet olarak bir çivi gibi sapasağlam/dimdik
88
islami şahsiyetin inşâsı
durmalıyız. Eğmeye, sökmeye çalışsalar da yerimizde kalmaya, mücadeleye devam edeceğiz. Cahiliyye uğraşacak, şeytanlar uğraşacak, modern Ebu cehiller Ebu lehebler uğraşacak
ve direncimizi kırmak, taviz verdirtmek, işbirliği yapmak için
türlü türlü engeller çıkaracaklardır. Duruşunu/kimliğini kaybetmeden dik durarak, acele etmeden, sağlam adımlarla, direnerek bu amelleri/görevleri yerine getirerek islami şahsiyetin
inşâsını olgunlaştırmalıyız. Unutmayalım ki çivinin sökülmesi
kimliğimizi/şahsiyetimizi kaybetmemizdir.
Siz bu kimliği ortaya koyduğunuz zaman, size karşı tepkiler olacak ve zorluklarla karşılaşacaksınız. O yüzden biz Kalem suresini Müzzemmil suresinden sonra işliyoruz. Çünkü siz
daha davetçi olmadan, size kimse mecnun/cinlenmiş demez.
Siz daveti insanlara götürmeden, insanlar size meftun/fitneci
demez.
İslam şahsiyeti.
Allah için sabreder.
Daveti yayarken sana yapılan kötülüklere karşın Allah için
sabret, dik dur.
Davetine karşı gelenler, kabul etmeyenler olabilir Allah
için sabret, dik dur.
Cahiliyyenin kalıntılarından temizlenmek ve uzaklaşmak
için diren.
Ama şirke, küfre, müşriklere, tağutların çalışmalarına, uygulamalarına diren ve teslim olma, mücadele et.
Davan için, davet için sabret.
Temiz kalma da/temiz tutma da sabret.
islami şahsiyetin inşâsı
Cahiliyyeden ayrışma da sabret.
Karşılık/ücret/minnet beklemeden,
Rabbin için sabret.
89
RUHİ İNŞÂ
Rabbimiz bizi terbiye etmeye devam ediyor.
Evet, islami şahsiyetin/kimliğin inşânın en önemli noktalarından/aşamalarından birisi de ruhi inşâ aşamasıdır. Çünkü
fikri ve ameli inşâ sonucunda bireyin elde ettiklerini daha ileriye götürürken karşılaşacağı zorluklara, sıkıntılara karşı sağlamca sebat halinde ayakta durabilmesi ve fikri ve ameli inşânın
sağlam temellerde atılabilmesi/sağlam kalabilmesi için bu inşâ
çok önem arz etmektedir. Rabbimizin adıyla hareket ederek
bu inşânın anahtarlarını bulmaya çalışacağız.
Evet, biz bu son inşâyı ruhi inşâ olarak isimlendirdik. Ruhi
inşâyı farklı bir biçimde de isimlendirebilirsiniz. Bu çok önemli değil önemli olan içeriğinin, şahsiyetin inşâsındaki etkisidir.
Zaten kitabın sonunda farklı bir isimlendirmeyle karşılaşacağız. Rabbim, peygamberi fikren inşâ ettikten sonra amelen
inşâ etmiş ve bu kimliği/şahsiyeti taşıyabilmek, sağlamlaştırmak, olgunlaştırmak ve bu yükün altında kalmaması içinde
kendisinin karşılaşacağı sıkıntı ve zorluklara karşın kendisiyle/
Rabbiyle nasıl birlikte olması gerektiği noktasında bir gece eğitimi altında geçen ruhi inşâyı ortaya koymuştur.
“Yâ eyyuhel-muzzemmil /ey müzzemmil” Müddessir suresini hatırlarsak; Müddessir suresinde günlük bir kıyafetin
üstüne örtülmesinden bahsetmiştik/“disar” dan bahsetmiştik.
Burada ise peygamberin uyuduğunu/uyku halinde olduğunu
görüyoruz. Uyuduğunu nereden biliyoruz? Çünkü sonraki
islami şahsiyetin inşâsı
91
ayette uykudan kalkması emredildiğinden biliyoruz. Demek ki
bu uyku halinde üzerine aldığı şey bu sefer hafif bir şey değil,
günlük kıyafet/disar değil yani artık battaniye mi dersiniz yorgan mı dersiniz o havanın/dönemin şartlarını bilemeyiz.
Allah, vahiyle muhatap olduğu bir günden sonra gece
yatağına girmiş uyuyan bir peygambere sesleniyor. İşte bu
portre/tasvir/betimleme içerisinde peygamberin yatar haline
değinerek peygambere yumuşak bir seslenişte bulunuyor.
Onu korkutmadan, ürkütmeden, azarlamadan bulunduğu hal
üzere sesleniyor. Gerçekten te bu çok ince bir dokunuş.
‫َيا َأ ُّي َها ال ُْم َّز ّم ُِل‬
“Yâ eyyuhel-muzzemmil / Ey örtüsünü bürünen” Müddessir suresinde anlattığımız gibi bizce burada da örtü haricinde farklı anlamlar yatmaktadır. Çünkü kelimenin köküne
indiğimizde “zeml” kavramının ilk anlamlarından biri yükü
yüklenen yük taşıyandır.
O yük nedir? Bu yük, bir sonraki ayetlerde de gelecek
olan sana ağır bir söz yükleyeceğiz deki, vahyin getirdiği
risâlet/tebliğ/davet görevidir. Aslında yük dediği bu İslam davasının kendisi yani insanlara risâletin, davetin götürülmesi,
vahyin insanlara ulaştırılması sorumluluğudur. Yoksa Allah’ın
dini asla ve asla ağırlık değildir. Yani böyle bir algı oluşmasın.
Allah’ın dinini tercih edenler bunu yük olarak görmezler. Ama
bu görevi insanlara iletme/anlatma ve yaşama noktası zordur.
Çünkü zorluğu onlar çıkarmaya başlayacaklar ve sizin anlattığınıza insanların çoğu karşı çıkacak ve kabul etmeyecektirler.
Siz rahatsız oldunuz, şimdi rahatsız etmeye geldiniz. Siz onların şu ana kadar edinmiş oldukları hayat biçimlerini, yaşam
tarzlarını ve din algılarını değiştirmeye kalkacaksınız. Geçmiş
şahsiyetlerini/kimliklerini değiştirmelerini isteyeceksiniz. Hem
fikren hem amelen hem de ruhen bir değişime çağırıyorsunuz.
92
islami şahsiyetin inşâsı
Öyle bir değişim ki geçmişte islami sandığı ama islami olmayan her şeyi terk etmeyi/hicret etmeyi istiyor.
Bir diğer anlam olarak da yol arkadaşı ifadesi kullanılmaktadır. Özellikle bir kişinin deveye binmesi ve arkasına birinin
daha binmesi şeklinde ki bir yolculuk halini tasvir etmektedir.
Bunu da şu şekilde anlayabiliriz. Peygamberin artık yol arkadaşı, Cebrail’in kendisine getireceği Allah’ın kelamı olan vahiy onun yol arkadaşı artık. Bu yolda vahiy ona yol arkadaşı
olacak. Çünkü bu anlamların hepsini içerisinde barındırabilir
ama biz sona bıraktığımız anlamı tercih ediyoruz. Alak suresini
hirada aldıktan sonra, Müddessir suresinin hiradan indiği aşamada muhatap aldığını ona indiğini ve daha sonrada evine
gidip yükü yüklendiğinin daha bilincine varamamış bir peygamberle karşı karşıyayız. O yüzden müzzemmil kelimesine
şöyle bir anlam verebiliriz. Gerekenden az değer veren hafife
alan ya da kolaya meyleden daha sorumluluğunun bilincine
varmayan kişi. Çünkü peygamber, yüklenmiş olduğu sorumluluğu bu ayetten sonra fark ediyor. Ve Hatice(r.a.)’ya söylediği gibi artık az uyuma zamanıdır. Uyku zamanının geçtiğinden bahsediyor. Bu anlamı tercih ettiğimizde bu ayetin indiği
atmosferde peygamberin daha olayın bilincinde olmadığını
fark ediyoruz. Bu anlamı tercih etmemiz hiçbir şekilde peygamberi küçültmez veya ona yakışmaz demeyelim. Bilakis bir
insan/beşer olarak yaşadıkları normal şeylerdir. Peygamberin
örnekliğiyle bu davayı sürdüreceğiz ve bu davayı yaşayacağız.
Onu bir beşer olmaktan çıkarırsak bize örnekliği imkânsız hale
gelecektir.
Bu hitap, peygamber ile birlikte tüm islami şahsiyet inşâsı
modeline talip olan herkesi kapsamaktadır. Yani islam fikrini/
düşüncesini öğrenmiş ve bunu hayatında pratiğe dökmeye
çalışan ama işin ciddiyetine/önemine varamamış, sorumluluklarının ne olduğunun farkında olmayan veya bunu tam olarak
islami şahsiyetin inşâsı
93
kavrayamamış ve buna karşın evinde, yatağında, yazlığında
uyumayı, yatmayı ya da dinlenmeyi/konforu tercih eden islami şahsiyet sahiplerinedir. Dünyevi yorgunluklarını geceleri başka şeyler ile örtenleredir. Biz bu anlamı tercih ettik ve
bu anlam üzerinden yola çıkacağız. Daha olayın ciddiyetinin/
öneminin farkına varmamış, konuya az değer veren. Bu dava
ciddi bir davadır ve bu davayı getiren peygamberler ve bu
davaya karşı gelen, geçmiş milletlerin başlarına neler geldiğini
Kuran ayetleri/ikralar bize gelerek hatırlatacak/anlatacak zaten. Allah’ın bu hitabını/mesajını bir kalkış/bir uyanış, kendine
gelme olarak düşünürsek bizi etkileyecektir.
Şimdi, Rabbimiz ruhi eğitimle, islami şahsiyeti nasıl inşâ
ediyor birlikte anlamaya çalışalım.
‫ُق ِم الل َّْي َل‬
“kumil-leyl/gece kalk.” Şimdi gece kalktan başlayarak
dördüncü ayete kadar gece kalkmanın sistematiğini anlatıyor.
Ama önce Allah, neden gece kalkın diyor? Sorusunun cevabını vermemiz lazım. Ondan sonra gece kalk emrine dönüp
nasıl yapacağımız ve ne yapacağımıza göz atacağız. Şuan direk gece kalk ve sistematiğinden bahsetsek belki bir şey anlamayabilirsiniz. O yüzden neden gece kalkmalıyız sorusunun
cevabını öne alıp daha sonra gece kalkışına döneceğiz.
Gece kalk. Niye gece kalk?
Birinci sebep; İşte beşinci ayeti kerime de “İnnâ se nulkî
aleyke kavlen sekîlâ(sekîlen).” çünkü biz sana ağır bir söz yükleyeceğiz. Öyle bir söz ki; ağır/ağırlığı olan bir sözdür. Sözün
sahibinden dolayı ağırlığı var. O yüzden sen öyle bir söz taşıyacaksın ki bu sözü getiren de şerefli bir elçidir/Cebrail’dir. En
şerefli olanın kelamını şerefli bir elçi şerefli bir peygambere ve
o peygamberde o şerefi taşımak isteyenlere iletiyor/taşıyor. O
94
islami şahsiyetin inşâsı
zaman onun sözünün ağırlığını kaldırabilmek için senin gece
kalkman lazım. Yani bu sözün altında kalmaman için bu sözü
layıkıyla temsil edebilmen için bu sözü insanlara anlatabilmen/
götürebilmen için senin gece kalkman lazım.
İkincisi ” İnne nâşietel leyli hiye eşeddu vat’en ve akvemu
kîlâ(kîlen) /Gerçekten gece neşesi/kalkışı daha etkili ve sözlerin/ikraların anlaşılmasında daha etkilidir.” “nâşietel-leyli”
Gece neşesi/gece kalkışı/uykusunu almış bir şekilde kalkmaktır. “hiye eşeddü” daha şiddetli ve “vat’an” konuştuğumuzu,
kulağımızın duyması ve okuduğumuzu bizim görmemiz bu
noktada bu üç organında bir uyum içerisinde hareket etmesi
demektir. Yani aslında algıların tamamen açık olması demektir.
İç ve dış etkenlerden uzak olmasıdır. Yani gece kalkışı algıların
tamamen açık olması noktasında daha şiddetlidir ve “akvemu
kîlâ” okuma bakımından ise daha kavidir/akıcıdır/anlaşılırdır.
Okuduklarını daha iyi anlarsın bu yüzden sen gece kalk.
Üçüncüsü “İnne leke fîn nehâri sebhan tavîlâ(tavîlen)
;muhakkak ki gündüz senin için uzun bir yüzüş/meşguliyet
vardır.” Senin gündüz başka bir amelin var ve bu amel seni
meşgul ettiğinden ihtiyacın olanı gece eğitimi ile almak için
kalk. Gündüz senin ameli inşâ sahandır. Müddessir suresinde
“kum fe enzir/kalk ve uyar” ile başlayan ameli inşâ aşamalarını uyguladığın zaman dilimidir. Peygamberin gündüz işi,
daveti insanlara ulaştırmak ve anlatmaktır. Gece şarj oldun/
dolum yaptın ve gündüz bunu boşaltacağın zamandır. Şarj olmak için gece kalk.
Bu okuduğumuz ayetlere tekrar geri döneceğiz.
Demek ki gece kalkmamızın sebebi bu üç sebeptir. Birincisi ağır bir yükün altında kalmamak ve bu yükü kaldırabilmek
için gece kalkmalısın, ikincisi gece kalkışında algıların tamamen açık olması tercih edilmesinin sebebidir. Üçüncüsü ise
islami şahsiyetin inşâsı
95
çünkü gündüz senin başka amellerin var. Bu yüzden sen gece
kalk. İşte bunu yaparsan bu eğitim modelini uygularsan sen
bu yükün altında kalmazsın. Kalmadığın gibi sana gönderilmiş olan vahyi anlama noktasında algıların açık olmasından
dolayı çok iyi anlarsın. Anladığın şeyleri de ertesi gün hani
şarj olmuş gibi herkese bu daveti götürme noktasında hiçbir
şeyden çekinmeden güçlü bir şekilde insanlara ameli sahada
devam ettirirsin. Gece kalkışı ile ilgili sistem ile devam edelim.
“bismi rabbike” dedik. Rabbimiz bize öğretecek/terbiye
edecek.
Nasıl yapılacağını?
Nasıl edileceğini?
Peygambere öğrettiği gibi öğretecek.
‫ِيل‬
ً ‫ُق ِم الل َّْي َل ِإ َّل َقل‬
“illâ kalîlâ” gece kalk. İlk emir gece kalkmamızı istiyor.
Gece kalkmak için ise uyuyor olmamız gereklidir. Uyumadan,
geceleri ayakta geçirmek sağlıklı bir yöntem değildir. Gece
kalk ama az bir bölüm hariç. Az bir bölüm hariç şu demek;
dokuz saat uyuduğunuzu farz edelim altı saate yakın ayakta
kalacaksınız demektir. Kaç saat uyuyorsanız gece o uyuduğunuz vaktin üçte ikisini ayakta geçir demektir. Rabbimiz devam
ediyor.
‫“ ن ِْص َف ُه‬Nısfehû/onun yarısı” diyor. Yani kaç saat uyuyor-
sanız gece o uyuduğunuz vaktin üçte birini ayakta geçir demektir.
‫ِيل‬
ً ‫ص ِم ْن ُه َقل‬
ْ ‫“ َأوِ ان ُق‬evinkus minhu kalîlâ/ya da ondan
az bir parça eksilt” diyor. Yani kaç saat uyuyorsanız gece o
uyuduğunuz vaktin üçte birine yakın ayakta geçir demektir.
96
islami şahsiyetin inşâsı
‫“ َأ ْو زِ ْد َعل َْي ِه‬ev zid aleyhi/ondan birazcık ziyade et/arttır.”
Yani kaç saat uyuyorsanız gece o uyuduğunuz vaktin üçte
birinden fazla ayakta geçir demektir. Bakın peygambere en
fazla ayakta durması için verilen miktar 2/3(üçte iki) en az
ayakta durması için verilen miktar ise 1/3(üçte birin) biraz
altındadır.
Bu örneği sekiz saat uyku üzerinden ve dörtlü kesirden
verirsek;
8 saat uyunuyorsa 6 saat ayakta kalınacak(3/4)
8 saat uyunuyorsa 4 saat ayakta kalınacak(2/4-1/2)
8 saat uyunuyorsa 3 saat ayakta kalınacak(2/4 den az)
8 saat uyunuyorsa 5 saat ayakta kalınacak(2/4 den fazla)
şeklinde formüle edebiliriz.
Şimdi birlikte düşünelim;
Rabbimiz bize bir yöntem öğretiyor. Neden böyle bir yöntem öğretiyor? Bu bizim için çok önemli. Doğrudan bir zaman dilimi belirleyebilirdi ve derdi ki gecenin yarısı ayakta kal
ya da gecenin sonunda ayakta kal. Ama bakın aslında Allah
peygamberine ve bize de bir şeyler öğretiyor. Yani tedricilik
yöntemini bize öğretiyor. Aşamalı hareket etmekten bahsediyor. Yani kaldırabileceğiniz, yapabileceğiniz şekilde gece kalkışlarını yapın. Bu gece kalkışını bizlerinde yavaş yavaş tedrici
olarak yerine getirmemiz lazım.
“kum’i-lleyl” önce ayetin bu kısmını alıyoruz. Önce gece
kalkmaya başlayacağız. Yani önce yataktan kalkmayı/yataktan
kopmayı öğreneceğiz. Kalktıktan sonra 15-20 dakika ayakta
durmaya çalışalım. Sonra yarım saat durmaya sonra bir saat
durmaya çalışalım. Ve bunu zamanla arttırmaya çalışalım.
islami şahsiyetin inşâsı
97
Çünkü bunu böyle yaptığımız zaman, bunda başarılı olma
ihtimalimiz yüksektir. Ama bunu süreklilik haline getirmemiz
lazım. Süreklilik haline getirmediğinizde ve araya zaman girdiğinde kopukluk meydana gelecek ve tekrar başa dönülecektir. Arada bir kaçırmak mümkün olabilir. Yavaş yavaş sürekli
olarak yapmaya devam ederseniz gece kalkmaları çok kolay
olacaktır. Allah bize bu tedrici ve aşamalı yöntemi öğretmiştir. Önce gece kalkacağız. İslami şahsiyetin inşâsı noktasında,
eğer bu davayı yüklenmişsek, bu davayı insanlara iletmeyi/
ulaştırmayı düşünüyorsak, bu davayı doğru şekilde anlamak
için gece kalkma zorunluluğumuz olduğunu görüyoruz. Bakın
bu bir farz değil ama islami şahsiyetin inşâsı modeli için, bu
davayı yüklenmek ve bu davayı taşımak için olmazsa olmaz
bir şarttır. Çünkü bu kimliği bize veren ile ilişkimizi arttırmadan
bu şahsiyeti olgunlaştıramayız/ sağlamlaştıramayız. Davanın
sahibiyle olan birliktelikle ilgilidir. Siz davanın sahibiyle birlikte
olmazsanız bu davayı hiçbir zaman taşıyamazsınız.
Şimdi gece kalktık.
Tamam.
Bunu yaptık.
Şimdi gece ne yapacağız?
Kalkmanın asıl gayesi, hedefi ne?
İşte ayetin devamında bunun cevabı geliyor.
‫آن َت ْرت ًِيل‬
َ ‫َو َر ّت ِِل ا ْل ُق ْر‬
“rettilil kur’âne tertîlâ/Kur’an’ı tertil üzere tertil et” Şimdi
ilk defa Kur’an kelimesiyle karşılaşıyoruz. İlk üç surenin içerisinde ilk defa Kur’an geçiyor ama Kur’an’a yakın olan bir
98
islami şahsiyetin inşâsı
fiille karşılaşmıştık. Neydi o? İkra. Allah bize, Kur’an kelimesiyle bütün ikraların bir araya gelmiş bütünleşmiş halini ifade
ediyor. Yani Kur’an, islami şahsiyetin inşâ modelinin, inşânın
ilkelerinin ve davetin ilkelerinin nasıl olması gerektiğini, islami
cemaatin, toplumun nasıl oluşmasıyla ilgili ikraların bir araya
geldiği kitaptır. Demek ki Kur’an, ilk ayetleriyle de Kur’an
tüm ayetleriyle de Kur’an’dır. O kitabı okuyarak yolumuza
devam ediyoruz.
Gece kalktığın zaman sen bunları tertil üzerine oku.
Nedir tertil?
Tertil üzerine okumak demek, okuduğunuz cümlenin/ayetin kelimelerini seslendirdiğiniz zaman onu rahatlıkla algılayabilmenizdir/düşünebilmenizdir. Kuranın size gösterdiği direktifleri okuyacaksınız gece kalktığınız zaman. Eğer siz bunları
uyku sersemi ya da hızlı bir şekilde okursanız bu tertil üzerine
okumak değildir. Allah, Kur’an’ın gece böyle okunmasını istemiyor. Tefekkür edilerek/aklın harekete geçirilerek, tedebbür
edilerek/ maksadı, hedefi, arka planda yatanı anlamak ve tezekkür edilerek/tekrar yaparak hatırlama yaparak okunması
isteniyor. Gece, harekete geçen akla etki edecek unsurlarda
temizlenmiştir. Evet, aklın harekete geçirilmesidir. İşte siz, aklı
harekete geçirmeye başlıyorsunuz. Tertil okuma ile bu cümledeki kelimeleri düşünme imkânına sahip oluyorsunuz. Ama
kelimeleri hızlı okuduğunuz zaman kelimelerin ne ifade ettiğini
düşünemiyorsunuz. Yani Allah’ın bize yüklemiş olduğu sorumluluğu, görevin neler olduğunu tane tane okuyarak üzerinde
tefekkür ederek ne ifade ettiğini ya da daha önce okumuşsak
tezekkür ederek hatırlayarak ve tedebbür dediğimiz yani işin
arka planını da düşünerek okumalar yapmamız gerekiyor. O
zaman bu okumalar bize bambaşka pencereler açacak ve bu
açılan pencerelerle öylesine ruhi bir olgunluğa mutluluğa eri-
islami şahsiyetin inşâsı
99
şeceğiz ki o ruhi olgunluk ve mutlulukla beraber bizler, gündüz o davayı daha güçlü bir şekilde savunacağız. Çünkü siz
inandığınız davayı doğru bir şekilde öğrenmemişseniz ve onu
özümsememişseniz benliğinize ya da hücrelerinize kadar hissetmemişseniz taşırken bile zorluk çekersiniz. İnsanlara anlatırken de aynı sorunları çekersiniz.
İşte gece kalkacağız. Çünkü gece bizim ruhi eğitim dediğimiz ruhun beslenmesi ve nefsin eğitilmesi aşamasıdır.
Biz aklımızı, fikren bilgiler/ikralar ile bedenimizi de ameller ile doyurduk. Peki ruhumuz? Ruhtur bizi, biz yapan. Aklı
ve bedeni harekete geçirendir. Rabbimiz bize ruhunda beslenmesi gerektiğini öğretiyor. İşte Rabbimizde kişinin gece her
şeyden uzak sade ve sadece kendisi için ve ikraları/okumaları
özümsemek için gece kalk diyor. Gece kalkışında kimseye gösteriş yapamazsınız. İslami şahsiyet, tüm faaliyetlerini/amellerini başkaları için veya başka beklentiler için yapmaz. İşte o
gerçek samimiyettir. İslami şahsiyetin bu samimiyeti/ihlası elde
etmesi gerekir.
Evet, islami şahsiyetin bu terbiyeye, eğitime girmesi gerekiyor.
Şimdi peygamber gece kalkacak altı saat ayakta kalacak.
Altı saatte sadece yirmi ayeti düşünmeyecek değil mi? Başka
şeyler de yapacak. Biz biliyoruz ki peygamber hirada Allah’ı
anmış ve Allah’ın eserlerini düşünmüş/tefekkür etmiştir. Demek ki gece kalktığımız zaman bizler Allah’ı zikretmeliyiz. Onu
hatırlamak, ona ulaşmak, ona yakınlaşmak için geceleri namaz ve diğer ibadetler ile de geçirmeliyiz/geçirebiliriz. Namaz
da Kur’an’ı tertil üzerine okuyup tefekkür etmeye çalışmalı ve
Rabbimize bizi daha çok yaklaştıracak, ne ameller varsa, gece
onlara ağırlık vermeliyiz.
100
islami şahsiyetin inşâsı
‫ِيل‬
ً ‫ِإ َّنا َس ُن ْلقِي َعل َْي َك َق ْو ًل َثق‬
“İnnâ se nulkî aleyke kavlen sekîlâ/Gerçekten biz sana
ağır bir söz yükleyeceğiz”
Bu sözde şek, şüphe yok her şey net anlaşılır ve uygulanabilir bir kolaylıktadır. Bu sözü ağır kılan sözün sahibi ve bu
söze karşı takınılan tavırlardır. Bu sözü taşıyanlar, başkalarına
iletenler hep bu kişiler yüzünden zorluklarla, sıkıntılarla karşılaşmışlardır. Çünkü bu söz tek bir ilahın, tekbir otoritenin kabulünü ilan eden diğerlerinin ilahlık/rabblık/otoritelik iddialarını kabul etmeyen bir bildiridir. Sizin yüklendiğiniz/taşıdığınız
bu söz bir hayat biçimi/din getirmektedir. Getirdiğiniz bu hayat biçimi/din o toplumun yıllardır atalarından görmüş olduğu
dinle/hayatla uyuşmuyor. Bu yüzden daveti götürdüğünüz kişinin ve toplumun dikkatini/ilgisini/tepkisini çekeceksiniz. Atalar dinine bağlı olan toplumdaki müstekbirler/büyüklenenler/,
belamlar/ paralı din adamları, siyasiler ve atalarının peşinden
giden taklitçi halkta bundan razı/hoşnut olmayacaktır. Çünkü
onlar yıllardır böyle bir hayatı tercih etmişler ve bu hayat böyle devam etmiş, gitmiş. Herkes bir yük yüklenmiş ama
asıl önemli olan doğru yükü yüklenmek ve taşımaktır.
O yüzden bu yükün altında kalmaman için bu yükü taşıyabilmen için gece kalkman lazım. Unutma ki yükü, taşıyabilecek
olan yüklenir.
‫ِيل‬
ً ‫ِإ َّن َناشِ َئ َة الل َّْي ِل هِ َي َأ َش ُّد َو ْط ًءا َو َأ ْق َو ُم ق‬
“İnne nâşietel leyli hiye eşeddu vat’en ve akvemu kîlâ /
Gerçekten gece neşesi/kalkışı daha etkili ve sözlerin anlaşılmasında daha etkilidir.” İşte gece kalkışı, algıların açık olması,
sözlerin daha açık daha iyi daha net bir şekilde kavranılacağını bize öğretiyor. Gece, çevre şartları/ortamı en sessiz/sakin
ve insan aklının en temiz olduğu, azaların sükûn bulduğu bir
islami şahsiyetin inşâsı
101
zamandır. Bu temiz ortamı sağlayan gece, bizim için gerçek
gecedir. Ama bu da şöyle olmasın. Gece kalktık ama hala esner haldeyiz. Yani kendimize gelmemişiz. Orada yapacağımız
okumaların bize hiçbir faydası yoktur. Rabbim, kalk dedi mi
gerçekten kalkmamız lazım. Biraz sonra yatacağım dersek inanın olmuyor. Bunu hepimiz kendi hayatımızda yaşamışızdır.
Olmuyor/etki etmiyor. O yüzden öyle bir kalkalım ki kendimize gelelim. O zaman söz/ikra etkili olur.
Dünyevi sorunlarımız, sıkıntılarımız olduğunda ya da sevinçlerimiz, ümitlerimiz olduğunda geceleri uyuyamıyoruz değil mi? İşte bu kimliği/şahsiyeti taşımak isteyenler/davayı dert
edinenler gece kalktıklarında mutlu/neşeli olacaklar. Çünkü
Rabbiyle buluşacağını düşünenler bu sevinci yaşayanlar uyuyamazlar. Onlar için gece kalkmak çok kolaydır. Yani Allah’ın
bize bununla ilgili söylemiş olduğu/eğittiği yöntem bizim fıtratımıza yaratılışımıza ters/zor olan bir şey değil. Çünkü biz bunu
dünyalık şeyler için zaten yapıyoruz.
‫َك فِي َا َّلن َهارِ َس ْب ًحا طَ ِو ًيل‬
َ ‫ِإ َّن ل‬
“İnne leke fîn nehâri sebhan tavîlâ/Gerçekten senin için
gündüz uzun bir meşguliyet vardır”
Gece kalkışıyla yüzmeyi, yüzeyde durabilmeyi, batmadan
ilerleyebilmeyi, nefesi kontrollü kullanmayı, gerekli menzile
ulaşabilmek için gücü kontrollü tüketmeyi, kimlerle yüzerek
başarı sağlanabileceğini öğrendik. Gündüz senin için uzun bir
yüzüş/hareket vardır. “sebhan” yüzüş/yüzme anlamını içermektedir. İman elbisesiyle, amel paletiyle, vahiy oksijen tüpüyle yüzmek ve yüzmeye çağırmaktır. 10
Yüzme/yüzüş bir ilerlemeyi ifade eder. Bulunduğunuz yerden bir yere hareketi ifade eder. Bizim gündüz bol bol hare10 Ahmet Tahaoğlu
102
islami şahsiyetin inşâsı
ketimiz var. Biz bu şahsiyeti amelen pratik edeceğiz, insanlara
daveti götüreceğiz. Dünyalık işlerinizde dahi bu şahsiyeti/kimliği temsil edecek ve bu şahsiyetin temeli olan tevhide davet
edeceksiniz. Hayatımızın 24 saatini fikri olarak ameli olarak
ve ruhi olarak bir bütün halinde inşâ eden bir dinden bahsediyoruz.
İslami şahsiyeti inşâ etmeyi ve islami mücadele yapmayı
arzulayan, bunu düşünen, bunu yüklenmeye karar vermiş kişiler, hayatlarının her anında bu kimliği/şahsiyeti temsil etmeli
ve sürdürmelidirler. Hayatlarını öyle bir değiştirmeli ki hayatlarının tek amaç ve gayesi bu olmalıdır.
İslami mücadele;
İşte haftada bir gittiğin,
Arkadaş/muhabbet grubu olsun diye gittiğin,
Boş zamanlarını değerlendirmek için gittiğin,
Kendini tatmin etmek için gittiğin bir mücadele değildir.
İslami hareket ve mücadele süreklilik ister. Süreklilikten, her
hafta aksatmadan gidiyorum gibi bir anlam ifade oluşmasın.
Hayatın her anında bu dava ve mücadele olması gerekir. Bu
dava, şahsiyet hep bir şeyler vermek ister ama herkes bunu
vermez/veremez. Ancak islami şahsiyet modeli ile inşâ olmuş
olanlar verebilir.
İnsanlara bu davayı götürmek zorundayız. İnsanlara bu
davayı götürmemiz için fikren donanmamız gerekmektedir.
Yani kendimizi yetiştirmemiz gerekmektedir. Yetiştirmemişsek,
o zaman kendimizi yetiştirmek noktasında okumalıyız birçok
okumalar yapmalıyız. Okumaları yaptık, daveti yapıyoruz ve
gece de Rabbimizle irtibatlı olmalıyız. Bunları yaptığımız takdirde islami şahsiyet oluşacaktır.
islami şahsiyetin inşâsı
103
Evet, Gece beslenen, gündüz besler. Gece eğitilen, gündüz eğitir. Gece inşâ olan gündüz inşâ eder. Gece imar olan,
gündüz imar eder.11
‫اس َم َر ِّب َك َو َت َب َّت ْل ِإل َْي ِه َت ْبت ًِيل‬
ْ ‫َو ْاذ ُك ِر‬
“Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ/Rabbinin ismini zikret ve Rabbin ile arana ne giriyorsa onları da iptal et/
kes at”
Rabbinin ismini zikret/hatırlat.
Rabbin kim olduğunu?
Rabblik iddiasında kimin bulunabileceğini?
Kimin Rabb olma özelliklerine sahip/layık olabileceğini/
sahip olduğunu?
O insanlara hatırlat. Çünkü o insanlar aslında bunu biliyorlar. Onlar sadece ve sadece atalarının dinine tabi olmuşlar
ya da bu gerçeği görmek istemiyorlar ya da Rabblik iddiasında bulunanların hükmüne boyun eğmişler.
Hatırlat onlara Rabbin kim olduğunu,
Göster onlara gerçek rabbi,
İnsanları yaratan/onların sahibi olan,
İnsanlara karşılıksız ikram eden/nimet veren,
İnsanlara bilmediklerini öğretenin rabbleri olduğunu hatırlat.
O yüzden “sebhan tavîlâ” yı hareket manasında kullanıyorum. Yani harekete geçeceksin. Sen, islami hareketi temsil
11 Ahmet Tahaoğlu
104
islami şahsiyetin inşâsı
etmek için harekete geçeceksin. Seni Rabbinden uzaklaştıran
ne varsa, Rabbinle buluşmana ne engelse, Rabbini hatırlamana/anmana ne engelse/sorunsa onlarla ilişkini kes. Bu “tebtil”
kelimesinin “b” sini Türkçe de “p” harfi yaptığınız zaman “iptal” demektir. İptal edeceksiniz. Rabbinize ulaşmanızı ya da
Rabbinizle beraber olma ya da bu ruhi eğitimin olgunlaşması
noktasında bunları engelleyecek ne varsa onlarla ilişkinizi keseceksiniz. İptal edeceksiniz.
Neyi iptal edeceksiniz?
Digitürk’ü/Dsmart’ı iptal edeceksiniz.
Uyduyu/TV’yi iptal edeceksiniz.
Evi/arabayı/yazlığı veya tatili iptal edeceksiniz.
Yoğun dünyalık işleri/güçleri iptal edeceksiniz.
Müptelası olduğun her şeyi İptal edeceksiniz.
İptaller yapmak zorundayız. Yani bizi Rabbimizden alıkoyuyorsa Rabbimize kulluktan bizi engelliyorsa, o işlerden ilişkimizi kesmeliyiz/iptal etmeliyiz. Gerçekten eğer işimiz, eşimiz,
aşımız buna engelse onları da bırakmalı veya düzeltmeliyiz.
Düzeltmek için her şeyi yapmalıyız ama düzelmiyorlarsa bizi
Rabbimize yaklaştıran iş, eş, aş bulmalıyız.
Evet, islami şahsiyetin son inşâsı olan ruhi inşânın anahtarlarından/özelliklerinden bahsettik. Artık islami şahsiyet, davanın sahibiyle hiçbir çıkar hiçbir menfaat beklemeden sadece
kelamıyla/vahiyle beraber olmak için gece kalkması ve gece
kalkmasıyla beraber bu davaya olan samimiyetin artmasıdır.
Asıl mesele/en çok aradığımız şey bu samimiyettir. Bu kimlik/şahsiyet, kendisine samimi olarak sarılmış bireyleri
arıyor. Onu bulmakta zorluk çekiyor. Elini taşın altına
islami şahsiyetin inşâsı
105
sokacak bireyler arıyor. O insanları bulmak gerçekten
zor.
Şimdi bir fikri inşâ, iki ameli inşâ, üç ruhi inşâydı. Şimdi
bunun klasik/geleneksel akım içerisinde ki karşılığı var. İman,
amel, ihlastır. Bakın, inşânın kavramları burada aslında. İman
fikri inşânın oluşması, amel ameli inşânın oluşması, ruhi inşâ
dediğimizde ihlas samimiyet yani maddi ve manevi hiçbir
beklentiye girmeksizin bu davayı yüklenebilmektir. Sadece ve
sadece Allah rızası için bu işin içine girmek ve bu işin mücadelesini vermek. Kimin ne dediği kimin ne beklediği kimin neler
söyleyeceğine hiçbir şekilde itibar etmeden kulluk görevini yerine getirebilmek.
Davanın sahibiyle daha çok irtibatlı olmalıyız ki davanın
sahibi bizimle olsun. Sen Allah’ın davasını taşıyacaksın ama
Allah’ı zikretmeyeceksin/anmayacaksın. Böyle bir şey olmaz.
Ne yazık ki bu davayı taşıyan nice şahsiyetler daha Allah’ın
kitabını dahi düzgün okuyamıyor. Bunların hepsinin ortak alt
tabanında samimiyetsizlik yatmaktadır. Yani fikri almak yetmiyor. Fikren donanmak yetmiyor. Bunun samimi bir şekilde
pratiğe aksetmesi için bizlerin çaba ve gayretlerinin göstermesi
ve bunun süreklilik arz etmesi gerekiyor. Bu inşâ ayetleri bize
fikren bu noktada donanmamızı sonra bunun pratiği olarak
hem uyarma hem kötülüklerden uzaklaşma ve elbisemizin temiz tutulması hem de cahiliyeden ayrışma noktasında fiil ve
davranışlarımızı hem de gece de tedrici/aşamalı kalkmamızı
öğreterek bizi inşâ etmektedir.
Son olarak şunu unutmayalım ki; bizim mücadele edeceğimiz küfür, şirk ve tağut 24 saat cahiliyye sisteminin ve
düzeninin ayakta kalabilmesi için uyumamaktadır. Onlar bu
düzenlerini bu sistemlerinin hayat biçimlerinin ya da dinlerinin
ayakta kalabilmesi için 24 saat ayaktalar/uyumuyorlar. Nöbet-
106
islami şahsiyetin inşâsı
leşe, nöbetleşe bu işi yürütüyorlar. Ama bizler, nöbet yerine
gitmiyorsak/nöbet için kalkmıyorsak nasıl şahsiyetli ya da islami şahsiyet sahibi olabiliriz ki?
SONUÇ
Evet, sizlerle beraber yaptığımız bu üç ders ile islami şahsiyetin inşâsını öğrendik. Allah’ın peygamberine öğrettiği kesin olan eğitim metodu ve yöntemidir. Başka hiçbir hareket
yol ve yönteme ihtiyacımız yoktur. Allah peygamberine böyle
öğretmiştir. Ve bunlar Allah’ın ayetleridir. Allah direk eğitiyor
peygamberini. Eğitilen peygamberin pratiğinde de bunu görüyoruz.
Mekke inşâ dönemidir. Medine’nin inşâsının alt temeli Mekke’deki inşâdır. İşte bizler bu inşâ modelini sağlarsak
Allah’ın izniyle bizim gibi inşâ olmuş bireylerin oluşturacağı
cemaat hiçbir zaman yıkılmaz. Bu cemaati inşâ eden islami
şahsiyetlerin makamda, mevkide, itibarda, parada, malda
gözü yoktur. Hepsinin derdi samimiyettir. Çünkü koltuk derdi
yoktur. Onlar birbirlerinin kuyusunu kazma, birbirlerinin arkasından gıybet etme, dedikodu etme gibi vasıflara sahip değillerdir. Çünkü onlar birçok “rucz” olan ameli terk etmişlerdir.
Elbisesine kıyafetine yakışmayan hareketleri terk etmişlerdir.
İnşâ olurken bunu yapmışlardır.
İslami şahsiyetleri inşâ etmeden cemaat kurmak veya
toplumu inşâ etmeye çalışmak birçok problemi beraberinde
getirmektedir. Şu an islami cemaatlerin doğru bir şekilde kurulamaması, ilerleyememesi doğru adımlar atamamasının ve
parçalanmasının altında yatan sebep; rabbani inşâ modelini
terk etmeleri veya inşâ modelini terk etmeyip te bazılarının
islami şahsiyet inşâsında aceleci davranması daha inşâ bitme-
108
islami şahsiyetin inşâsı
den, şahsiyetler olgunlaşmadan cemaat oluşturmaya kalkışmalarıdır. Böylesi cemaatleşme denemeleri de bireylerin/şahsiyetlerin heyecanlarını, heveslerini kırmakta ve dökülmelere
sebep olmaktadır.
Biraz ilerleyelim diyorsunuz ya da biraz büyüyelim.
Ya önce bir bak inşâ doğru mu?
Bireyler, şahsiyet olarak fikren ahlaken/amelen ruhen inşâ
edilmişler mi?
Sen bunları dikkate almadan/bunlara bakmadan ya bizimde bir cemaatimiz olsun.
Olsun. Bir bakmışsınız yüzler binlere ulaşmış cemaat. Fikren doğru inşâ olmamış, ahlaken/amelen doğru inşâ olmamış,
ruhen doğru inşâ olmamış insanların tek tek kaydığını görürsünüz. Şu an yaşadığımız hadise budur. İnsanların kaymalarının altında yatan sebep islami şahsiyetlerini tam oluşturamamalarından kaynaklanmaktadır.
Başa geçenler size zulmetmeye başlar. O şurayı oluşturanlar/çekirdek kadroyu oluşturanlar, orayı kendi malları sanmaya başlarlar ve sizin hayatınızı da çekilmez bir hale getirip sizin
de islam davasından soğumanıza sebep olurlar. Dersiniz ki ya
bu davanın abileri bu davanın liderleri böyle yaparsa, biz ne
yapalım. İnanın biz bunları yaşadığımız için şuan bunları söylüyoruz. O yüzden birileri bir yerlerde cemaat mi kurmaya çalışıyor. İslami hareketi, islami mücadeleyi bir yere mi götürmeye
çalışıyor. Arkadaşlar, islami şahsiyetleri oluşturmadan bu işin
içine girmeyin. Girerseniz görürsünüz ki birbirinizi yorarsınız/
üzersiniz. Hatta bir bakmışsınız. Birbirinize münafık/kâfir/fâsık/
müşrik bile der hale gelirsiniz. Hiç gerek yok.
islami şahsiyetin inşâsı
109
İslami şahsiyet olmaya aday bizler, hataları/sorunları/yanlışları başımıza gelenleri hep dışarıda aradık/ararız. Aradıkça
da hep suçlanacak birilerini, bir şeyleri bulduk/buluruz. Karşılaştığımız kötü/yanlış/acı/başarısız durumların sebebi olarak
kendimizi görmeye hiç yanaşmadık/düşünmedik. Ama içeriye/kendimize, inşâmıza bir baksak bu sebeplerin sorumlusu/
suçlusu, yanlış yaptığımız inşâ modeli olduğunu görebiliriz.
Vahyin inşâ modeline bir baksaydık/görseydik başarısız inşâ
edilmiş şahsiyetler ve cemaatler belki de oluşmayacaktı. Hatalar ve yanlışlar yaşanmayacaktı/görülmeyecekti.
Allah’ın dininin mücadelesini, peygamberin örnekliğinde
yapmayanlar, her yana kayarlar. Cahiliyye iktidarlarını razı
etmek için, cemaat üyelerini ve düzenlerini, cemaatin gelirlerini, şahsiyetlerini/üyelerini tehlikeye atmamak için hep suçlu
ortaya çıkarırlar. Asıl suçlu olanlar, kendilerine bakmayanlardır. Bunun sebebi iç çürümüşlük ve ilkesizliktir.
Kur’an’daki mücadele, Peygamberin, peygamberlerin
mücadelesi hep bir şeyler ister. Zaman ister/gayret ister/
vermek ister/sabır ister/fedakârlık ister ama biz bir
şeyler vermek istemiyoruz.
İslami şahsiyet sahibi olduğunu iddia eden nice kimseler
izzeti seçmek yerine zilleti seçtiler ve içten içe çürüyen kimlikleri/şahsiyetleri onların dik bir şekilde durmalarına engel oldu/
duramadılar. Taviz verdiler, uzlaştılar, görmemezlikten geldiler.
Bakın, islami şahsiyetin inşâsı ilk 20 ayet ile oluşmaktadır.
Bu 20 ayeti uygulamadan/ hayatımıza tatbik etmeden diğer
ayetlere geçmenin hiçbir anlamı yok. Bakın bunlar genel bilgi/
kültür değil. Bunlar genel bilginizi/kültürünüzü arttırmak için
verilmiş genel dokümanlar değil. Bunlar hayata tatbik edilmesi
için gönderilmiş bilgiler. Hayata tatbik edilmedikten sonra bu
bilgiler sadece bazılarının ses tonları noktasında hoşa giden/
110
islami şahsiyetin inşâsı
haz duyulan, bazıları için ilmi, kültürel, edebi, bilimsel, fıkhi
yaklaşılan bir kitap halini alacaktır. Kur’an seslendirilen bir
kitap değil seslenen bir kitaptır.
Kur’an’ın sizi etkilemesi için içindeki ikralara bilfiil katılmak/yaşamak gereklidir. Kur’an yaşandıkça size pencerelerini açacak ve siz o pencerelerde farklı şeyler ile karşılaşacak,
deneyecek, zorlayacak, tecrübe edecek ve anlayacaksınız.
Yaşanmadan ikraların ruhuna erişemezsiniz. Kur’an insanları
harekete/pratiğe/eyleme/amele geçiren bir kitaptır. Harekete/amele/pratiğe/eyleme geçmek isteyen insan kendini Kur’an’ın içinde bulmalıdır/içine atmalıdır. Yaşadığı
veya yaşayacağı her şeye bir ikra penceresinden bakmalıdır. Orada 23 yıllık süren uzun, acı, tatlı, sert, yumuşak
bir tecrübe/mücadele/hareket/hayat bulacaktır/durmaktadır.
Gelin. Peygamberin eğitildiği gibi sahabenin eğitildiği gibi
bu eğitim modelini hayatımıza geçirelim. Önce fikren bu işi
öğrenelim. Allah’ı iyi tanıyalım. Allah’ın davasını iyi tanıyalım. Ve bu davayı öğrendikten sonra pratiğe dökelim. Elbisemize yakışmayan davranışlarımızı terk edelim. Cahiliyeden,
küfürden, şirkten, tağuttan uzaklaşalım ve ruhumuzu beslemek, nefsimizi terbiye etmek için gece kalkarak Rabbimizle/
yaradanımızla olan ilişkimizi arttıralım. Bu inşâ modeline uygun eğitim sistemini oluşturalım.
Rabbim, bu inşâyla inşâ olmuş bir islam cemaatinin ortaya çıkmasını nasip eder inşâAllah. Allah bizleri de onlardan
eyler inşâAllah.
Download