DiYANET iŞLERi BAŞKANLIGI Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü Üç Ayda Bir Yayımlamr Cilt: 47 • Sayı: 1 • Ocak - Şubat - Mart 2011 İSLAM VE İNSAN HAKLARI BAGLAMıNDA TÖRE CİNAYETLERİNİN DEGERLENDİRİLMESİ Yaşar YİGİT. ı'l'llv~~~ Özet: Din, geçmişten günümüze değin maşeri vicdanlarda saygınlığını her zaman korumuş ve korumakta olan bir olgu olarak nitelendirilebilir. Aynca din bireysel ve toplumsai hayatımızda, eylem ve davranışlan onay ve reddirnizde önemli bir dinamiktir. Bu yönüyle din, yaşanun süreçselliği içerisinde hayatımızın, ilişkilerimizin şekillenmesinde en önemli etkendir. Genelde ilahi dinler özelde de İslam, iffet ve namusu zedeleyen gayri meşru hiçbir birlikteliği onaylamaz. Nikatısız, meş­ ru/hukuki bir zemine dayanmayan birliktelikler, dinde gayri meşru olarak nitelendirilir. Kadın-erkek ilişkilerinde İslam'ın kendine özgü kırmı­ zı çizgileri vardır. Bu çizgilerin aşındırılması veya ihlali durumunda dinin kendi dinamikleri ekse~nde geliştirilmiş müe:yyideler dizisi mevcuttur. Dinimizin mesajlan çerçevesinde töre cinayetlerini tasvip etmek, meşru bir zemine oturtmak nasıl mümkün değil ise, zina, namus ve if- fetsizliğe mesnet teşkil edecek ilişkiler bÜtününü de tasvip etmek imkanı yoktur. Din, her şeyden önce aiılaklı bireyler ve toplum hedefler. Anahtar Kelimeler: Din, Töre Cinayetleri, Birlikte Yaşama, Zina. An Evaination of honorary Killings in the Context of Islam and Human Rights Abstract: Religion can e ver be considered as a fact ·that has been deeply respected in all societies from the past until our present day. It has an important dynarnic which plays a significant role in approving or rejec- * Dr., DIB Din Hivnetleri Genel Müdürü Diyanet llrni Dergi • Cilt: 47 • Sayı: 1 ·~~~-------------~-------------- ting our actions and behaviours in individual and social life. Thus, religion constitutes the most important element for designing our lives and establishing our relations within the life processes. In particular, Islam and divine religions in general have given no approval to any kind of illegitimate and indecent relations. Cohabitation without legal marriage has als o been regarded as illegitimate in the religion of Islam. Islam exclusively draws ı:ertain boundariest designed for relations between men and women. To prevent the violations of these boundaries, Islam introduces a series of sanctions developed on the axis of its own >, -dynarnics. W ithin this framework and in the light of the messages of the Islarnic religion, it is not possible to approve honorary killings and furnish a legitimate ground for it Likewise it is not possible to defend adultery and all kinds of relations Ieading to unchaste conducts. The religion of Islam primarily aims to equip individuals and societies with moral peculiarities. Key Words: Religion, Honorary killings, Cohabitation, Adultery. 1) KAVRAMSAL ÇERÇEVE Din, insan ve insan haklan, töre ve cinayet denildiğinde, hemen herkesin zihin dünyasında içeriği farklı da olsa ön kabul ve yaşanan çevre ile ilintili olarak bir takım çağnşımlar ve algılamalar gündeme gelmektedir. Söz konusu kavranıların sadece bugünün değil kadim zamanların da hukuki, felsefi, siyasi ve toplumsal gündemi' . ni bir şekilde meşgul etmiş olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Türk Dil Kurumu sözlüğünde töre; bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, gelenek ve göreneklerin, ortaklaşa alışkanlık. ların, tutulan yoUann bütünü şeklinde tanımlanmaktadır. 1 "Töre'' dediğimiz kolektif kimliğe ait yazılı olmayan kurallar büyük oranda geçmişe ait olabilir, fakat "geçmiş",. pratik yönlerinin ötesinde bir "anlam" olarak bugünkü kolektif kimliğin içinde yer almaktadır. Töreye ilişkin uygulamalar şehirli bir toplumda karşılık bularnasa dahi, geçmişten geleceğe uzanan kolektif kimlik tasarımında "töre" de olumlu bir referans olarak "öz"ün içinde yer alır. Cinayet; öteden beri insanlığın kanayan yarasıdır. Öyle ki, ilk insan ve ilk peygamberAdem-atamızın evlatlan arasında vuku bulan cinayet, acı ama "halife" insanın kanının ilk defa toprakla buluşmasına neden olmuş bir vaka olarak tarihin derinTDK Sözlük 'Töre" maddesi. İSLAM VE INSAN HAKLARI BAGLAMıNDA TÖRE CINAYETLERININ DEGERLEND1R1LMES1 liklerinden günümüze kadar bellekleriınizdeki yerini muhafaza etmektedir. O günden bugüne değin şekil, sebep ve gerekçeleri farklılık arz etse de insan hayatılkanı cinayetlere konu olagelıniştir. Cinayet; değil insan, objesi her ne olursa olsun hepiınizi derinden yaralayan ve bir o kadar da üzen bir eylemdir. Üzülerek ifade edelim ki, insanlığın yüz binlerce yıllık tecrübe ve birikimi ile örtÜşmeyen müessif tablolarla çağınnzda da sıkça karşı karşıyayız. Töre cinayetleri de bu noktada önemli toplumsal sorunlarırnızdan biri olarak gündeıniınizi meşgul etmektedir. Töre cinayeti, adı üzerinde asıl kaynağım meşruiyetihukuk yerine töreden alan cinayet ya da suçtur. "Töre cinayetleri" adlandırması, sınırları belirsiz olınakla birlikte namus adına özellikle kadınların öldürülmesine dönük eylemlerin tanımlanması için kullanılınak­ tadır. Bu cinayetierin özünü; zina yapan veya yaptığından şüphe edilen kız veya kadımn aile kararı veya aile fertlerinden birinin kendi başına verdiği karar ile öldürülmesi hadisesi teşkil etmektedir. Bunun yanında zaman zaman ailenin istemediği birisiyle evlenmek üzere sevdiğiyle fırar eden ya da aralarında hiçbir ünsiyet ve denkliğin bulunmadığı birisiyle zorla evliliğe mahkum edilen kızlarırnız, kadınlarırnız da bu cinayetlere kurban edilmektedir. Böyle bir eylemin sonucunda doğal olarak ölen mezara, öldüren hapishaneye gitmekte, namus kurtulınakta!; çevre de "Helal olsun adama! Namusunu temizledi!" söylemleriyle cinayete toplumsal kabul zemini oluş­ turmaktadır. Aksi bir durum söz konusu olduğunda yani aile cinayet işlemezse o takdirde hemen her ortamda aleyhinde konuşulmakta, onur kırıcı dedikodular yapılmak­ tadır. Öyle ki hadiseye konu olan aile ya da kimsenin, en hafifınden namus anlayı­ şını zedeleyici malıiyette sözler sarf edilınektedir. Böylesi bir ortamdasuçaya da hukuksuzluğa zemin hazırlayan, suça tithrik eden bir kitle ile her dem karşı karşıya kalınmaktadır. Aslında aile içi dinamikler de bir şekilde evlatlarını "Hrua namusumuzu temizleyemedini Kardeşini öldür ki namusumuz temizlensin ... " gibi ifadelerle cinayete teşvik etmektedir. Şüphesiz bir insanın eviadını ölüme/öldürmeye sevk etmesi kolay bir şey değildir. Böylesi vahim bir olayda etkin olan dirn, kültürel ve geleneksel değerlerin çeşitli açılardan aynca analize tabi tutulması gerekmektedir. Diğer taraftan bu tür cinayetler töre adına işiense de bazı çevreler söz konusu cinayetlerin din zeminli ya da kaynaklı olduğunu iddia etmektedirler. Dinin tanırnları­ nın hasılası dikkate alındığında; onun, dünya ve ahirette/mebde ve mead, insanın huzur ve mutluluğunu hedefleyen ilahi mesajlar bütünü olduğu görülür. 2 Bu açıdan bakıldığında ilalıi dinlerin söz konusu temel amacı hedeflediği ve bu yönde mesajlar içerdiği görülür. Din, niteliği değişse de tarih boyunca kültür ve medeniyetlerin inşa 2 Tümer, Günay, "Din", IX, 312-320, DİA. Diyanet İlrni Dergi • Cilt: 47 • Sayı: 1 ve şekillenmesinde en önemli hatta asıl unsur olmuştur. Nitekim batılı düşünürlerden Victor Cousin "Her şey din etrafında din için, din ile oluştu.''3 ifadesi ile dinin köklü ve insanı kuşatan bir kurum ve olgu olduğunu dile getirmektedir. Gerçekten tarihsel süreç bu sözü doğrular bir seyirde gelişmiştir. Kavramsal olarak çağımızda sıkça dillendirilen ve çeşitli yönleriyle değişik coğ­ rafyalarda ihlale konu olan insan hakianna gelince, öteden beri ulusların gündemini bir şekilde meşgul etınektedir. Kavramsal çerçevesinin genişliği itibariyle yeni bir kavram gibi gözükse de aslında söz konusu olgunun adeta insanla yaşıt bir durum olduğuriuıi'ifade edilmesi abartı değildir. Bugün dünyada Mkirn olan insan haklan kavramı, Batı kökenli olup kaynağını yine Batı'da doğup gelişen tabii hukuk düşüncesin­ den almıştır. XVI. yüzyılda modem devletin ortaya çıkmasıyla birlikte yönetimi ellerinde bulunduraniann istibdadına karşı felsefi olarak ferdin korunmasını amaçlayan bu anlayış John Locke, Jea:n Jacques Rousseau ve Montesquieu gibi filozoflara çok şey borçludur. Tabii hukuk doktrinine göre insan, bazı temel haklarla birlikte dünyaya gelir. Bunlar şahsa bağlı olup devredilemez ve vazgeçilmez haklardır. İnsan tabiatı gereği bunlara kendiliğinden sahiptir. Tabii haklar doktrini, aynı etkiyi 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Haklan Bildirisi üzerinde de göstermiştir. Bildiriye göre insanlar hukuken özgür ve eşit doğarlar ve öyle kalmakta devam ederler. İnsanların özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve zulme karşı direnme haklan vardır. Suçta kanunilik ilkesi esastır. Suçluluğu ispat edilineeye kadar herkes masumdur: -- İnsan haklan konusundaki olumlu gelişmelerin önemli bir ınerhalesi sayılan Av- rupa İnsan Haklan Sözleşmesi ve 'tamamlayıcı protokoller sonucu garanti edilen haklar ve özgürlükler ana başlıklanyla şunlardır: Yaşama hakkı, işkenceye ve zulme, gayri insa.nl muamele veya cezaya tabi tutulmama hakkı, köle halinde bulundurulmama hakkı, zorla çalıştırılmama hakkı, kişi güvenliği hakkı, adil ve tarafsız bir mahkeme önünde milkul bir süre içinde yargılanma hakkı, kanunsuz suç olamayacağı, cezalann geriye yürüyemeyeceği ve kişinin suçluluğu ispat edilineeye kadar masum addedileceği ilkesi. Özel yaşama, aile hayatına ve haberleşmenin gizliliğine saygı hakkı, düşünce ve din özgürlüğü hakkı, ifade özgürlüğü hakkı, toplanma, demek ve sendika kurma hakkı, evlenme hakkı, etkin hak arama yollarına başvurma hakkı, ayı­ nıncılığa tabi olmama hakkı, eğitim hakkı, mülkiyet hakkı, seyahat ve yerleşme hakkı, abdi yükümlülükler sebebiyle hapis cezasına maruz kalınama hakkı belli başlı insan haklan olarak tadat edilıniştir. 5 3 4 5 Tümer, Günay-Küçük, Abdurrahman, Dinler Tarihi, Ankara 1988, s. 13. Gündüz, Aslan, "İnsan Haklan", XXII, 324 vd., DİA. Gündüz, a.g.m., XXII, 324, DİA. Aynca www.ihb.gov.tr ve www.inhak-bb.adalet.gov.tr adreslerinden aynntılı bilgiye ulaşılabilir. İSLAJv1 VE İNSAN HAKLARI BAGLAMINDA TÖRE CİNAYETLER1N1N DEGERLENDlR:tLMESİ t~ İnsan haklan kavramı, din ekseninde ele alındığında, söz konusu kavram ferdin insan olarak yaratılmış olmaktan doğan asli haklannı ifade ettiğinden bildiriminde insanı muhatap alan, ona yaratılış ve var oluşun metafizik boyutunu açıklayan ve onu sorumluluğuna denk bir hak ve yetkiyle donatılmış olarak tanıtan vahiy geleneğinde ve bunun son halkası İslam dininde de bu haklara büyük öıiem atfedildiği rahatlıkla söylenebilir. Ancak kullanılan terminolojinin farklılığından dolayı insanlık tarihine kıyaslandığında uzun bir geçmişi bulunmayan insan haklan söyleminin günümüz formatıyla dilli metinlerde aranması yerine içerik ve işlev yönüyle karşılıklannın araştırılması ve bunların sosyal ve tarihsel bağlamının da göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Nitekim İslam dininin asli kaynağı olan Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamber' den nakledilen hadislerde, insan haklan doktcininin ana unsurlarını içeren, bu kavramın fıkrl temelleri sayılabilecek ilke ve amaçlardan söz edildiği, bu iki kaynak ışığında oluşan İslam kültür ve geleneğinde kendine has form ve içerikle insan haklan açısından zengin bir birikimin bulunduğu görülür. 6 Yine Kur'an'ın özel anlatım üslubu içerisinde insanın yaşama, bir dini beniruserne ve gereklerine göre hareket etme, sonuçlanna katlanarak dilediği davranışta bulunma, mülk edinme, seyahat, cinsi haklar ve iffet, beden ve ruh sağlığını koruma gibi temel haklarına değinilir ve 7 bunların korunmasına yönelik olarak farklı seviyelerde yaptırımlardan söz edilir. Töre cinayetleri dilli, hukuki, kültürel, psikolojik ve sosyolojik açıdan farklı değerlendirmelere tabi tutulabilir. Biz makalemizde öncelikle söz konusu cinayeti işle­ yen ve cinayetin mağduru konumunda olan "insan"a İslam'ın verdiği değere temas ettikten sonra töre cinayetlerini İslam hukuku ve insan haklan ekseninde ele alarak hukuki ay kınlıklar bağlamında değerlendirmeye çalışacağız. mİSLAM'DA GENEL OLARAK İNSANA VERiLENDEGER Ayet ve hadislerde, insana büyük değer verildiği değişik vesilelerle dile getirilmiştir. Yüce Allah, her şeyden önce insanı yeryüzünde iradesini temsil etmek üzere yarattığını, "Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi..."8 ayetiyle ifade etmektedir. Böylesine ağır ve bir o kadar da anlamlı bir görevin sadece insana yüklenmiş olması, ona verilen değerin bir vurgusu olarak telakki edilebilir. Zira evrende başka bir varlığın bu tür misyon veya fonksiyonundan söz etmek 6 Karaman, Hayreddin, Mukayeseli Islam Hul.:7.ıku, İst.l986, I, 109 vd.; Akgündüz, Ahmet, Islam 'da Insan Hakları Beyannamesi, İstanbul 1997, s. 15 vd. 7 Armağan, 8 Bakara, 2/30. Servet, Islam Hulaıkwzda Temel Hak ve Hürriyet/er, Ankara 1987, s. 82 vd.; Şentürk, Recep, "İnsan Haklan", :xxn, 327, DİA. Diyanet llmi Dergi • Cilt: 47 • Sayı: 1 mümkün değildir. Yine "Biz insanı en güzel biçimde yarattık." 9 ayetiyle, insanın yaratılışında bir güzelliğin bulunduğu vurgulanmıştır. Öte yandan insanın yeryüzünde "halife" tayin edildiği buyruğu karşısında ruhani varlıklar olan meleklerin "fesat çı­ karacak ve kan dökecek" bir varlığı mı "halife" tayin edeceksin? şeklindeki serzeniş­ leri oldukça dikkat çekicidir. 10 hahi öğretinin bir başka ifadeyle din bağlamında meş­ ruiyetin/hukuksallığın devre dışı bırakılarak fesadın/hukuksuzluğun geçerlilik kazandığı toplum ve ortarnlarda kan dökülmesi, dahası suç işlenmesi adeta kaçınılmaz­ dır. Bu noktada fesat ve kan dökülmesinin önüne geçilmesinde, birey ya da toplumların futum ve davranışlarını, eylem ve söylemlerini dinin meşruiyetihukukilik ölçütünün onayına sunma gereğini duymaları en önemli etkendir. Bu durum şüphesiz beraberinde sorumluluk bilincini getirecektir. Diğer taraftan Kur'an-ı Kerim'in insanı muhatap alması, ona verilen değerin bir başka ifadesi olarak değerlendirilebilir. Zira o içerdiği ilahi mesajlarla, her daim insanı ve onun dünya ve ahiret mutluluğunu hedeflemektedir. İslam dininde, bir taraftan insana böylesi ağır bir sorumluluk yüklenirken, diğer taraftan da ona haklar tanınmış ve bu hakların korunması için birtakım maddi ve manevi yaptırımlar getirilıniştir. İnsan denilen varlığın hayatını onurlu bir şekilde sürdürebilmesi için vazgeçilmez kabul edilen temel hakları vardır. Din ve can güvenliği, aklın ve neslin korunması, namus ve mal güvenliği bu hakların en önde gelenleridir. Söz konusu haklar, İslam hukuk doktrininde, dinin koruyup gözettiği vazgeçilmez temel değerler şeklinde açılımı yapılabilecek zarfiriyyat kavramı ile nitelendiril11 miştir.11 İnsanlara özgü bu haklat, kutsal ve dokunulmazdır. Başka bir ifadeyle her ne gerekçe ile olursa olsun bu haklara yöneltilen haksız, meşru bir zemini bulunmayan saldınlara karşı nitelik ve niceliği değişse de çeşitli türden yaptınmlar konulma gereği duyulmuştur. Diğer taraftan hemen her. hukuk sistemi tarafından da tarih boyunca bu doğrultuda düzenlemeler yapıldığını ifade edebiliriz. İslam dini açısından bakıldığında söz konusu hakların, kişinin etnik kökeni, dini, siyasi tercihi ve toplumsal statüsü ile ilintili olmaksızın dokunulmazlık bakırnından aynı değerde olduğu görülür. Din! literatürde "zariiriyyat" şeklinde nitelendirilen temel hak ve değerler, belirli ölçütler göz önünde bulundurularak bir sıralamaya tabi tutulmuştur. Bu sıralamada 9 Tin, 95/4.- !0 Bakara, 2/30. ıı Bkz. Gazziill, el-Mustasfii, Buıak, ty., I, 288; Şatıbl, el-Muviifakiir, Beyrut ı994, II, 324; İbn Aşilr, Islam Hukuk Felsefesi (tre. Vecdi Aleyüz-Mehmet Erdoğan), İstanbul ı988, s. 151. ı2 Bkz. Armağan, s. 82 vd. İSLAM VE İNSAN HAKLARI BAÖLAMINDA TÖRE ClNAYETLER1N1N DEÖERLENDİRİLMESİ hangi hakkın diğer haklara nispetle korunmasımn daha öncelikli olduğu çeşitli ölçütler esas alınarak tespit edilmeye çalışılmıştır. Genel anlayışa göre dinin korunması başka bir deyimle din güvenliği, haklar hiyerarşisinde ilkmaddeyi teşkil etmektedir. Ancak bu sıralamada, "hayat hakkı" da önemli bir yer tutmaktadır. 13 Öyle ki bu kapsarnda ele alınan değerlerin hemen hepsinin, dolaylı ya da dolaysız bir şekilde camn korunması ile bir ilgi ve ilintisinin olduğu ifade edilebilir. Zira hayat hakkı ya da can güvenliği, bazı durumlarda, ilk sırada yer alan dinin muhafazasından daha önce gelebilmektedir. Nitekim canın muhafazası için dinin kesin olarak yasakladığı bazı hararnların zaruret halinde işlenebilmesine izin verilıniş olması hatta bazı durumlarda, bu tür yasakların işlenmesinin zorunlu kabul edilişi, insan hayatına diğer bir deyişle insana verilen öneıni vurgulayacak nitelikteki ·düzenlemelerdir. Diğer taraftan ölüm tehdidiyle Allah'ı inkara zorlanan şahsa, O'nu inkar konusunda izin verilmesf 4 , zorda kalan ve yiyecek bularnayan kişinin hayatım korumak için dinin hararn kıldığı 5 şeylerden ihtiyacı kadar istifade etmesf hatta yemediği takdirde açlık sebebiyle ölmesi durumunda, dinen sorumlu tutuluşu , camn muhafazasına bir başka ifadeyle hayat hakkına verilen değeri ifade edecek nitelikteki örneklerdir. Bütün bunlar say17 gın bir varlık olarak yaratılan insan ve onun hayat hakkına ne derece değer verildiğini gösteren belli başlı düzenlemelerdir. 16 Gerçek şu ki İslam dini, hukuki ya da meşru bir zeınine/gerekçeye dayanmayan sebeplerden dolayı insan hayatına son verilmesini ya da ona zarar verecek eylemleri kesinlikle hararn kılar ve böyle bir suçun işlenmesi durumunda gerekli hukuki şart­ ların bulunması halinde maddi ve manevi anlarnda gerçekten ağır cezalar öngörür. 13 Bkz. Gazzilli, el-Mustasjfi, I, 288; Şfitıbi, e/-Muvfijakfit, IT, 324; İbn Aşilr, s. 151. 14 "Gönlü imanla dolu olduğu halde inkara zorlanan hariç, kim iman ettikten sonra, Allah'ı inkar eder, kalbini inkara açık tutarsa, Allah'ın gazabı onların üzerindedir. Bunlara büyük bir azap da vardır" (Nahl, 161106.) Bu ayet Allah'ı inkara zorlanan şahsın, gönülden olmamak kaydıyla Allah' ı inkar etmesinin, geçersiz olacağını ifade etmektedir. Bu yönüyle de canın muhafazası, dinin muhafazasına tercih edilmiştir. 15 "Şüphesiz ki Allah, size !eşi, kanı, domuz etini, bir de Allah'tan başkası adına kesilenleri haram Bir kimse mecbur kalır zaruret haddini aşmadan ve başkalannın hakkına tecavüz etmeden bunlardan yer ise, ona günah yoktur. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve merhamet edendir" (Bakara, 21 I 73) ay eti, zorda kalan şahsın canının muhafazası için, normal şartlarda yasak olan şeyle­ ri yiyebileceğini ifade etmektedir. kıldı. 16 Serahsi, el-Mebslit, Beyrut 1978, XXIV, 48; Kfisfini, Bedfiiu's-Sanfii', Beyrut 1986, VII, 176; İbn Kudfime, el-Muğnf, Beyrut, ty., X, 330; Üdeh, Abdülkadir, et-Teşriu'l-Cinfiiyyii'l-lslami, Beyrut, ty., I, 570. I7 İsra, I 7/70;Tin, 95/4. Diyanet 1Imi Dergi • Cilt: 47 • Sayı: 1 Aynca İslam dini, sadece insanın diğer insaniann hayat haklan ya da beden tamlığt­ na karşı değil intihar vb. eylemlerle kendi hayatına ya da vücut tamlığtna yönelik zarar verme teşebbüsüne dahi imkan tanımaz. Bırakın insanın hayatına son vermeyi, İs­ lam ahlakında, alay etınek, küfür ve hakaret, gıybet, haset, iftira, işkence, baskı gibi onur ve haysiyet kıncı tutum ve davranışlar günah ve bir o kadar da çirkin kabul edilerek yasaklanmıştır. 18 III) İSLAM'DA İFFET VE NAMUSA VERİLEN DEGER Tür~ cinayetlerinin örfi anlamda temeliendirilmesi veya meşruiyet söyleminde, iffet ve namus olgu ve anlayışianna çokça vurgu yapılmaktadır. Hatta bu tür cinayetIerin oturduğu ana zeminin namus algısı olduğu söylenebilir. Haya, iffet ve namus insan için gerçekten vazgeçilemeyecek temel değerlerdir. Bu tür değerler, diruliteratürde imanın bir gereği olup insanın ziyneti olarak takdim edilir. 19 Ahlaklı birey, ahlaklı toplum hedefleyen bir elinin bu tür değerleri kapsam dışı bırakınası zaten düşü­ nülemezdi. Gerçek şu ki, insanlar geçmişten günümüze değin algı ve söylem farklı­ lıklan olsa da iffet ve namusa çok büyük önem vennişlerdir. İffet ve namusun korunması insanın en doğal ve temel haklan içinde yer almaktadır. İffet ve namus duygusu, insanlarda doğuştan var olan ve onu diğer canlılardan ayıran en belirgin bir niteliktir. Dk insan Hz. Adem ve eşinin hayatından bir kesit, Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde sunulmaktadır: "Bunun üzerine Adem ve eşi Havva, o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet 20 yaprağtndan üzerlerine örtıneye başladılar .. .'' Bu ayet, bir yönüyle de insanın sahip olduğu iffet ve haya duygusunun ne derece tabii ve köklü bir duygu olduğuna işaret etmektedir. Hemen her milletin kendine özgü bir iffet ve namus anlayışı vardır. İs­ lam dininde iffet ve namusun korunmasına büyük önem verilmiş, ona yapılan saldı­ nlara karşı maddi ve manevi müeyyideler öngörülmüştür. Namuslu kimselere iftirada bulunmak büyük günah sayılmış ve bu tür davranışlar yasaklanrnıştır. Kur'an-ı Kerim' de: "İffetli, hiç bir şeyden habersiz, mürnin kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. İşiemiş olduklan günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklannın kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır." ayetiyle, iffet ve namusa iftirada bulunaniann nasıl bir manevi bir yaptınmla karşı karşıya kalacaklan dile getirilmiştir. Söz konusu müeyyide inançlı bir insan için oldukça anlamlıdır. 21 18 Örnek olarak bkz. Buhfui, Mezalim, 3; Tirmizi, Birr, !8; Diyat, 8. 19 20 Buhari, lman, 16; Müslim, lman, 58; Malik, Husnu'l-huluk, 2. Ta-Ha, 201121. 2ı Nur, 24/23-24. İSLAM VE İNSAN HAKLARI BAGLAMıNDA TÖRE C!NAYETLER!NtN DEGERLENDİRİLMESİ Şüphesiz namusun korunmasımn en güzel yolu iffetli olmaktan geçmektedir. Öy- le ki insanın süsü, ziyneti olan ırz veya namus, insanın haysiyet ve şerefinin göstergesi kabul edilmiştir. Onları zedeleyecek en küçük bir davranış bile İslam' da yasaklanmıştır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de "Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarım korusunlar. Bu davranış onlar için daha temizdir. Şüphe yok ki Allah, onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mürnin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar ... " 22 Bu ayetlerden de açıkça anlaşı­ lacağı üzere iffet ve namus denildiğinde bazı toplumlarda ve coğrafyalarda olduğu gibi sadece kadınlar akla gelmemelidir. Bir eylem veya davranış, cinsiyet odaklı "namusluluk" ya da "namussuzluk" nitelemesinin ölçütü olarak zemin oluşturmamalı­ dır. Herhangi bir davranış, özü itibariyle ya ahlakidir ya da değildir. Söz gelimi dilli ve ahlaki bakımdan çirkin kabul edilen zina eylemi, hem kadın hem de erkek için aynı ölçekte çirkindir. Eğer sahih ve sağlam zeminli bir dindarlıktan ya da gelenekten bahsedilecekse bunun böyle algılanması gerekir. Zira böyle bir suçu ve günahı işle­ yen erkeğin de kadının da dindeki müeyyidesi aynıdır. Üzülerek belirtelim ki, namus ve iffet denildiğinde çoğu zaman cinsiyet odaklı algılama ve değerlendirmeler yapıl­ maktadır. tffet ve namusun zedelenmesi durumunda öteden beri bedelin hep kadın­ lara fatura edildiği de bir realitedir. Hatta bazı toplumlarda yüz kızartıcı bir suç veya günah işlendiğinde, toplumda erkekler onore( l) edilebilmekte ya da ona yapılan nitelemeler oldukça hafif kalmakta, buna karşılık aynı fıili işleyen kadın için ise daha ağır kavramlar kullanılmaktadır. Toplumların ya da insanlığın, ahlaksızlığı normalleştiren bu çifte standarttan kurtulması, cinsiyet odaklı iffet ve namus algılamasından vazgeçmesi gerekmektedir. Namus ve iffete aykın çirkin bir eylem, erkek tarafından işlendiğinde farklı, kadın tarafından işlediğinde farklı bir tonda değerlendiriliyorsa, . ' ahlak ve dindarlık anlayışımızın yeniden ele alınması bir tarafa burada uygulanan müeyyidenin sadece nefsimizi ve çevreyi tatmin etmeye yönelik bir şiddet ve vahşet olduğunu belirtmek gerekir. Söz gelimi kızımız iffet ve namusa aykın bir eylemde bulunduğunda karşılığında ölüm hükmü veriliyor, fakat oğlumuz aynı düzeyde bir eylemde bulunduğunda kılımız kıpırdarnıyorsa, iffet ve namus anlayışırnızın sorunlu olduğu söylenebilir. Diğer taraftan kadın ya da erkek böyle bir suçu kim işlemiş olursa olsun kişilerin dinen de hukuken de resen ceza uygulama ve infaz hakları olmadığını bilmeleri gerekir. Zira dinirııizde ve hemen bütün hukuk sistemlerinde suç ve cezaların tespiti ve infazı belirli bir hukuki prosedürü gerekli kılmaktadır. 22 Niir, 24/30-31. Diyanet hıni Dergi • Cilt: 47 • Sayı: 1 IV) TÖRE CiNAYETLERİNİN İSLAM HUKUKU AÇlSINDAN ARZ ET- TİGİ AYKIRILIKLAR Töre cinayetleri, daha çok özelde zina genelde de yüz kızartıcı suçlar ya da bu tür ithamlar karşılığında vuku bulan cinayet biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynca kızın sevdiği bir erkeğe kaçması veya ebeveynin istemediği biriyle evlenmesi de bu tür cinayetlere konu olabilmektedir. Burada kısaca belirtmek gerekirse, dilli açı­ dan hiçbir anne-babanın gerekli şart ve yeterlilikleri taşıyan kızım ya da oğlunu nzası dışında zorla birisiyle evlendirme hakları yoktur. Bu ve benzeri hadiseler neticesinde-iŞlenen cinayetler genelde töre cinayeti olarak nitelendirilmektedir. Şunu öncelikle belirtelim ki, bu tür cinayetlere, İslam dininin zemin hazırladığı iddiası ya da bu tür cinayetleri din ile ilintili ve ilişkili kabul etmek gerçeği yansıtmamaktadır. İslam fıkhında, meşru bir zemine oturmayan hiçbir eylem onayianmadığı gibi, vuku bulan böyle bir eylemin mağduru dahi olsa kişilere resen ceza infaz imkfull tanınmaz. İn­ sanların huzur ve mutluluğu için gelıniş, onun hayat hakkım kutsal ve dokunulmaz kabul etmiş bir dinin aksi bir uygulamaya onay vermesi zaten düşünülemezdi. Töreler, ilkesel olarak dinde belirleyici değildir. Hele temel insan haklarımn en önde geleni hayat hakkımn söz konusu olduğu durumlarda, dilli açıdan belirleyici olan töre değil dinin temel kaynaklarıdır. Bir başka ifadeyle tekııik anlamıyla örf ve adet, lslarniyet'te mutlak kabul veya reddedilmek yerine dinin temel esaslarına uygunluğu açısından değerlendirilmiş, bu esaslara uygun olanlar benimsenirken diğerleri reddedilıniştir. Bu bakımdan bazı örf ve adetler, İslamiyet'te hukukun da bir kaynağı kabul edilıniştir. İslam hukukçuları,. hukuki bir kaynak olarak örfve iideti incelerken dinin ana kaynakları olan Kitap ve Sünnet'te bu kelimeleri ihtiva eden metinler aramış­ 23 lardır. Nitekim "Af yolunu tut, örfü emret, cahillere kulak asma" ayeti buna örnektir. İslam hukuk metodolojisinde, örf ve Metin hukuka kaynaklık edebilme özelliği oldukça aynntılı bir şekilde ele alınmıştır. 24 Töre, yapılanmasında din de dahil olmak üzere çeşitli enstrümaniardan beslenir. Şimdi töre cinayetlerini sosyolojik ve psikolojik boyutu bir tarafa İslam hukuku açı­ sından taşıdığı aykınlıklar bağlamında değerlendirmeye tabi tutacağız. Töre cinayetleri, suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, ispat vasıtaları, hayat hakkımn dokunulmazlı­ ğı açısından temel prensipiere aykırılık arz etmektedir. A) Suç ve Cezaların Kanuniliği İlkesi Açısından Töre Cinayetleri Latince, "nullum erimen sine le ge (kanunsuz suç olmaz)" ve "nulla poena sine le23 A'raf, 71199. 24 Bilgi için bkz. Kıyıcı, Selahattin, Islam Hukukunda Öif ve Adet, İstanbul, ty., s. 63; Karaman, Hayreddin, "Adet", I, 369-373, DİA. İSLAM VE İNSAN HAKLARI BAGLAMıNDA TÖRE CİNAYETLER1N1N ' DEÖERLEND!R1LMES1 ge (kanunsuz ceza olmaz) " 25 ifadeleriyle formüle edilen kanunilik ilkesi, gerek İslam ceza hukuku gerekse günümüz ceza hukukunda temel ilkelerden kabul edilmektedir.26 Kanunilik ilkesi; Şiiri' (Kanun koyucu) tarafından, suç olarak belirtilmiş fıil ve sözlerin icra edilmesi durumunda, hukuken sorumluluğu olan şahsa uygulanacak cezarun açıklanması şeklinde tarumlanabilir. Daha açık bir ifadeyle kanunilik ilkesi, hukukta suçlar ve karşılığında uygulanacak cezaların sınır ve miktarlarının belirtilmesidir. 1789 Fransız "İnsan ve Yurttaş Hakları Beyarınamesi"nin 7. maddesi "Hiç kimse önceden yayınlanmış bir kanuna göre suç teşkil etmeyen bir fıilden dolayı cezalandınlamaz." diyerek ilkeyi Batı ceza hukukuna sokmuştıır. TCK. md.l/1' de "Kanunun sarili olarak suç saymadığı bir fıil için kimseye ceza verilemez. Kanunda yazılı cezalardan başka bir ceza ile de kimse cezalandınlamaz." denilmek suretiyle kanunilik ilkesi benimsenmiştir. 27 İslam dininde suç ve cezaları, heva ve hevesler, gelenek ve töreler değil nasslar belirler. Bu itibarla İslam hukukunda nassın belirlemediği veya nassların kapsarnma dahil edilemeyecek bir suç ve ceza ömeği.yoktıır. İşlenen suçlar karşılığında ceza29 ları mağdurlar değil sadece yetkili merci tespit ve infaz eder. Töre cinayetleri her şeyden önce İslam fıkhında ve günümüz hukukunda benimsenen suç ve cezaların ka30 nuniliği ilkesine aykındır. İslam ceza hukukunda, suçlar, karşılığında uygulanan cezalar dikkate alınarak genelde cinayetler, hadler ve tazir şeklinde üçlü bir ayınma tabi tııtıılmaktadır. Kur'an-ı Kerim'd~, " ...Biz peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz. " 32 ayeti, kişilerin sorumluluğunun, yükümlülük konusu emir ve 28 31 25 Dönmezer, Su!hi-Erman, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, İstanbul 1967, I, 21; Erem, Faruk, Tılrk Ceza Hukuku, Ankara 1971, I, 75; Önder, Ayhan, Ceza Hukuku, İstanbul 1992, s. 56. 26 Üdeh, I, 117; Ebfi Zehra, el-Cerime, Kahire, ty., s.171; Amir, Abdulaziz, Şerlıu'l-Aiıkiimi'l-Amme li'l-Cerime, Bingazi 1987, s. 91; Akşit, M. Cevat, Islam Ceza Hukulaı,İstanbul 1976, s. 42. 27 Taner, Tahir, Ceza Hukuku, lstanbu11949, s.130; Üdeh, I, 118. 28 Ebu Zehra, el-Ukube, ty., s. 95. 29 Serahs!, e/-Mebsiit, IX, 80; Kasil.n!, Bedai, VI, 57; Mevsıli, el-1/ıtiyar, IV, 87; Reml!, Nilıayetii'l-. Mulıtac, Mısır 1967, VII, 432; Ş!riiz!, el-Miilıezzeb, Dfuü'l-Fikr, yy., ty II, 269; Cessas, Alıkamu'l­ Kur'an, Beyrut-1993, IIl, 415. 30 Ayetler için bkz. lsr3., 17115; Kasas, 28/59; Nisa, 4/24-165; En'fun, 6/19; Bakara, 2/286. Hadisler için bkz. Buhfui, lman, 39, Buyıi', 3; Müslim, Müsiikiit, 107, Hudıid, 12; Ebıi Diivfid, Hudfid, 23; Tirmizi, Hudfid, 8. 31 Bilgi için bkz. Üdeh, I, 58 32 lsra, 17/15. Diyanet 1lmi Dergi • Cilt: 47 • Sayı: I yasaklann bildirilmesi ya da ilanı ile başiayacağını dile getirmektedir. Hangi fiilierin suç olduğu ve bu suçlan işleyeniere ne tür ceza uygulanacağı nasslarda33 (ayet ve hadis) gösterilmiştir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de yasaklann açıkça beyan edildiği "O (Allah), size haram kıldığı şeyleri açıklarnıştır ..":ı.ı ayeti ile dile getirilmekte ve bu yasa..ldar dışındaki fiil ve eylemlerin serbest (mübah) olduğu ifade edilmektedir.35 Peygamber (a.s.) de, "Helal bellidir, haram da bellidir... " 36 sözüyle yasak ve serbest olan şeylerin belirli olduğunu ifade etmiştir. Bu ayet ve hadisler, İslam hukukunda, suç ve cezalarda kanunilik ilkesinin varlığı noktasında bize ışık tutacak nitelikte temel aelillerdir. Ayet ve hadislerle yasaklananlann dışında kalan fiilierin mübah (hukuken serbest) olduğuna da birçok ayet ve hadis işaret etmektedir. 37 Bu sebeple, nasslarda suç olarak beyan edilenlerin dışında kalan fiilierde suç niteliği yoktur. 38 Nasslar tarafından konulmuş bir ceza dışında, kişilere ceza verilerneyeceği ve onlara eziyet edilerneyeceği şu hadis ile dile getirilmiştir: "Şüphesiz ki, Allah Tea.Ia, üzerinize gereken miktan belli cezalar dışında, kanlannızı akıtmayı, mallannızı almayı, na39 muslannızı lekelerneyi haram (yasak) kılmıştır. " Suç ve cezalann genel prensipleri kapsamında ele alınan kanunilik ilkesi, toplumu oluşturan bireylerin hak ve hürriyetlerinin korunmasında önemli bir yer tutmaktadır. Her şeyden önce bu ilke, hukuk devleti olmanın vazgeçilmez kuralıdır. Uygulamada keyfiliğin önlenmesi, şahsi hürriyet ve masuniyetin emniyet altına alınmasın­ da kanunilik ilkesi etkin rol oynamaktadır. Suçlar ve cezalannın miktarlan kanunda belirtilmez, takdir ve yoruma açık bir halde bırakılırsa, o zaman uygulamada keyfi• lik kaçınılmaz hale gelir. Böyle bir durumda da ülkede yaşayan insaniann kendilerini hukuk güvenliği içinde hissetmeleri beklenemez. Çürık'ii hangi fiilierinin suç, hangilerinin suç olmadığını tespit etmeleri imkansız hale gelir. Bu nedenledir ki İslam hukukunda, niteliği her ne olursa olsun ve hangi kapsamda ele alınırsa alınsın, suçlar ve karşılığında uygulanacak cezalann miktarlan,. ya nasslar ya da yetkili merci tarafından tespit ve beyan edilıniştir! 0 33 34 35 36 37 38 39 40 İslam huJ..:uk doktrininde "nass" terimi ile ayet ve hadisler gibi, hükümlere kaynaklık etme özelliğine sahip dini metinler kastedilir. Şafak, Ali, Hukuk Terimleri Sözlüğü, Ankara 1992, s. 404. En'am, 6/119. Nisa, 4/24. Buhfui, lman, 39, Buyfi', 3; Müslim, Müsakat, 107; Tirmizi, Buyfi', 1; Nesili, Buyfi', 2. Bkz. Miüde, 5/87; Tahrim, 66/1; Yunus, 10/ 59. Cessas, Alıkamii'l-Kur'an, II, 139. Bubiiri, Hudfid, 9. Açıklama için bkz. Ayni, Umdetu'l-Karf, Beyrut, ty., XXIII, 274. Üdeh, I, ı 18; Ebfi Zehra, el-Cerfme, s. 175; Avva, M.Selim, Ff Usılli'n-Nizami'l-Cinaiyyi'l-lslamf, Kilbire ı 983, s. 59; Yaşar, Ahmet, Islam Ceza Hukukımda /damı Gerektiren Suçlar, İstanbul I 995, s. 19; Bardakoğıu, Ali, "Ceza", VII, 471-478, DİA. rJ~ 64 lSLA.M VE İNSAN HAKLARI BAGLAMıNDA TÖRE CİNAYETLERİNİN DEGERLENDİRİLMESl --------------·--------------~~~--------------·--------------- Sonuç olarak gerek İslam hukukunda gerekse günümüz hukuk sisternlerinde suç ve cezaların kanuniliği temel ilkedir. Töre cinayetlerine konu olan eylemlerle ilgili olarak ne İslam hukukunda ne de günümüz hukukunda ölüm cezası uygulanacağına dair bir düzenleme mevcuttur. Töre cinayetlerine konu olan iffet ve namusun zede- _ lenmesi veya ihlali durumunda uygulanacak hukuki müeyyideler ve takip edilecek prosedür bellidir. B) İspat V asıtalan ve Suçun Unsurlan Açısından Töre Cinayetleri İslam fıkhında suç ve cezaların sübutunda şekil şartları önemli yer tutmaktadır. lspat vasıtaları açısından delillerde yetersizlik veya şüphe varsa yetkili merci dahi ce41 zayı uygulayamaz. Oysa töre cirıayetlerirıe konu olan olaylarda, suçun genel ve özel unsurları, ispat vasıtaları dikkate alınmadan meşru bir zemini bulunmamasına rağ­ men kişilerin hayat haklarına karşı şiddet uygulanmaktadır ki bunun dirıl açıdan temellendirilrnesi mümkün değildir. Söz gelimi töre cinayetlerine konu olan zina suçunun ispatı için dört şahit gerekmektedir. Buna ilaveten şahitterin ifadelerinde en basit bir aynntı ya da çelişki suça öngörülen cezanın tatbik edilmemesi için yeterli gö42 rülmüştür. Aynı şekilde kazf (zina iftirası) için de dört şahit gerekmektedir. Bu itibarla töre cinayetlerine gerekçe gösterilen zina veya zina itharnı gibi suçlar ispat vasıtaları açısından da gerekli unsurları taşımamaktadır. C) Hayat Hakkının Kutsallığı!Dokunulmazlığı Açısından Töre Cinayetleri Kuşkusuz insan haklarının en başında hayat hakkı gelir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin43 3. maddesinde ':Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.", 5. maddesinde de "Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dı­ şı veya onur kıncı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez." denilmek suretiyle, kişilerin hayat hakları, onur ve haysiyetleri güvence altına alınmıştır. Kur' an-ı Kerim'de, savaş-veya meşru müdafaa gibi zorunlu dururnlar dışında, kasıtlı olarak insan canına kıymanın ne derece büyük bir suç ve günah olduğu şöyle dile getirilmektedir: "Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etıniş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır."44 , 41 Aynntılı 42 Zina ve kazf suçunda şabitler, ispat vasıtalan için bkz. Serabsi, IX, 91; Kas ani, Bedai, VII, 33; İbn Rüşd, Bidayet'iil-Müctelıid, İst.l985, Il, 363; Üdeh, Il, 48S; Bilmen, Ö.Nasuhi, Hukuk-ı lsiamiyye ve Istılalıatı Fıklııyye Kamusu, İstanbul 1985, III, 242. 43 Birleşmiş bilgi için bkz. Ebu Zehra, el-Ukube, ty., s.l98. Milletler Genel Kurulu'nun 10 miştir. 44 Nisa, 4/93. Aralık 1948 tarih ve 217 A(Ill) sayılı karanyla ilan edil- Diyanet İlmi Dergi • Cilt: 47 • Sayı: l "Bir cana karşılık veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın bir cana kıyan kimse sanki bütün insanları öldürmüş gibidir."45 Bu ayetlerde baklı/meş­ ru bir gerekçeye dayanmayan insan hayatına son verınelere karşılık, bütün insanların canına kıymış gibi vebal, Allah'ın gazabı, laneti, ebedi cehennem azabı müeyyide olarak zikredilmektedir. Şüphesiz bu meşruiyeti/yasallığı, insanların kuruntuları, beva ve bevesleri, töre veya çevre baskıları belirlemez. Bu meşruiyeti din belirler. Aynı ayetin devarnında "Birine hayat veren kimse de bütün insanlara hayat vermiş gibidir."46 buyurularak bir kimsenin bayatını bağışlamak, öldürülınesine engel olınak veya herhangi bir şekilde onu ölümden kurtarmak suretiyle bayatını devam ettinnesine sebep olmanın da bütün insanlara hayat vermek kadar değerli bir davranış olduğu bildirilmiştir. Hz. Peygamber de, bütün insanlığa seslendiği veda haccı butbesinde; insanların Hz. Adem'in çocukları olmak itibariyle kardeş olduklarını belirtmiş, mallarının, canlarının ve namuslarının dokunulınaz olduğunu, her türlü tecavüzden korunduğunu ilan etmiştir. İnsan hayatına, ancak mahkeme tarafından verilen idam hükmü veya meşru müdafaa yoluyla son verilebilir. Savaşta düşmanların öldürülı:ne­ si de buna dahildir. Gerçek şu ki, İslam dininde öldürine değil hayat verme, zulüm ve işkence değil adalet ve merhamet asıldır. Bu noktada sadece insan hayatına son vermenin değil meşru bir gerekçeye dayanmaksızın hayvaniara karşı dahi şiddet uygulamanın veya onların yaşarnıarına son vermenin ne derece vebali gerektirdiği konusunda Hz. Peygamberden pek çok hadis rivayet edilmiştir. Nitekim bir gün Resulullah (a.s.), yüzüne damga vurulmuş bir merkebin yanından geçmiş, hayvanın bu haline çok acıyarak üzüntüsünü şu sözlerle dile getirmiştir: "Bu hayvanı yüzünden dağlayana Allah lanet etsin."48 Kolay' kolay lanet etmeyen ve insanların da birbirlerine karşı lanet okumalarını yasaklayan Peygamberimizin, hayvanın bu acıklı hali karşı­ sında lanet etmekten kendisini alamaması oldukça dikkat çekicidir. Aslında bu lanet şahsa değil, zulıne, vahşete ve şiddetedir. Vahşetin gerçekleştiği obje, bu lanette etkin değildir. Bir başka badisinde ise Hz. Peygamber; "Haksız yere bir serçeyi öldü. renden Yüce Allah, kıyamet gününde hesap soracaktır." 49 buyurmaktadır. 47 Yine bir defasında da Hz. Peygamber, kedi yüzünden cehennemlik olan bir kadı­ nı anlatıyordu. Bu kadın kedisini açlıktan ölünceye kadar bapsetmiş, ona yemek ve su vermemekle kalmamış, yerdeki böcekleri yemesini de engellemişti. İşte bu mer45 Maide, 5/32. 46 Mfi.ide, 5/32. 47 Ahmed Nairn-Kamil Miras, Salıfiz-i Bulzarf Mulıtasarı Tecrfd-i Sari/ı Tercemesi, I, 76; X, 401-404. 48 Müslim, Libas, 107. 49 Nesfi.i, Dabaya, 42. İSLAM VE İNSAN HAKLARI BAÖLAMINDA TÖRE ClNA YETLER1N1N DEÖERLEND1R1LMES1 harnetsiz kadın, "acımayana acınmaz." kaidesi gereğince, Allah'ın merhametinden uzak düşmüştü. Buna karşılık toplumda ahlaksızlık batağına saplanmış olarak tanı­ nan bir başka kadın da yine Resülullah'ın bildirdiğine göre, bir köpeğe acıyıp yardım ettiği için, Allah'ın af ve merhametine kavuşmuştu. Şöyle ki; güneşin ortalığı kasıp kavurduğu bir gün zikri geçen kadın çölde yoluna devam ederken susuzluktan yor-gun düşer. Gördüğü bir su kuyusunainerek susuzluğunu giderir. Yukarı çıktığı zaman susuzluktan bitkin hale gelmiş, neredeyse ölmek üzere olan bir köpeğin kuyunun etrafında dolandığını, nemli toprağı yalayıp durduğunu görür. Hayvana acır, kuyunun duvarı örülmediği için inip çıkmak zor olduğu halde tekrar kuyuya iner. Ayakkabısına su deldurarak köpeği sular. Onun bu hareketinden hoşnut olan Allah, kadı­ 51 nın günahlarını bağışlayıp affeder. Bu itibarla itharn veya şüpheye dayanarak dinde, kanundalhukukta dayanağı olmayan bir gerekçe ile ya da şekil şartları veya unsurları açısından oluşmamış bir suç sebebiyle kimsenin canına veya beden bütünlüğüne karşı ceza uygulanamaz. Suçun mağduru dahi olsa kişi kendisi resen ceza uygulayamaz. Böyle bir davranış aynca si.ıçtıır. 50 V) ZiNA SUÇU, ZiNA İTHAMI VEYA iFTiRASINA KARŞI İSLAM HUKUKUNDA GETiRiLEN MÜEYYİDELER Töre cinayetlerine konu olan zina, zina itharnı ve iftirası ile ilgili olarak İslam hukukunda uygulanan müeyyide ve takip edilen prosedürü aynntıya girmeden ele alacağız. A) Zina ve Zina Suçu Klasik İslam hukuku eserlerinde zina; ceza ehliyetine sahip (akıllı-ergen) bir erkeğin, serbest iradesiyle fiziksel açıdan cinsel ilişkiye elverişli bir kadınla hukuki bir akid (nikilh), evlilik şüphesi veya mülkiyet bağı bulunmaksızın, normal yoldan iliş­ kide bulunması şeklinde tanırnlanmaktadır. 52 Tarihsel süreçte hemen bütün toplumlarda, zina çirkin kabul edilmiş ve bu suçu işleyen kişiler toplum tarafından fizild ve psikolojik baskı altında tutulmuştıır. Nite;:. ·kim günümüzde de, inancı ve yaşam tarzı ne olursa olsun toplurnlann genelinde zina yüz kızartıcı bir suç olarak kabul edilmektedir. Çünkü zina, dini açıdan çirkinliği ve günahı bir tarafa, sonucu itibariyle toplumda çözümü oldukça güç problemler ortaya çıkarmakta ve toplumun temelini oluştııran aile kurumunu zedelemekte hatta ni50 Buhfui, Bed'ü'l-Halk, 16; Müslim, Enbiya, 54. 51 Buhfui, 52 Kiisant. V, 33; lbnü'l-Hümfim. V, 30. Şirb, 9, Edeb, 27; Müslim. Selam, 153. Diyanet tımi Dergi • Cilt: 47 • Sayı: 1 ~ ce ailelerin yok olmasında başrolü oynamaktadır. Bu nedenledir ki zinaya, tarih boyunca, çeşitli din ve hukuk sistemlerinde değişik şekil ve ağırlıkta da olsa ceza uygulana gelmiştir. 53 Kur' an' da namus ve iffeti koruma, Müslüman erkek ve kadınların önde gelen vasıflanndan sayılmaktadır. Zina edenlerle ilgili olarak inen ilk ayetlerde hafif cezalardan söz edilirken, zamanla daha ağır cezalar içeren ayetler nazil olmuştur. İlk inen ayetlerde şu ifadeler yer almaktadır: "Kadınlanmzdan zina edenlere karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye kadar yahut A'Iiaıı onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin. İçinizden fuhuş yapan her iki tarafa ceza verin, eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlara ceza verip eziyet etmekten vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri çok kabul eden ve esirgeyendir."55 Bu ayetlerde, fuhuş yapan kadın ve erkeklere verilecek cezadan söz edilmektedir. Burada zina suçu karşılığında uygulanacak ceza; kadınlara ev hapsi verilmesi, erkeklere miktan ve sınırları belirtilmeksizin eziyet edilmesidir. Tevbe ettiklerinde ise, eziyetten vazgeçilmesi istenmektedir. Bu ayetlerin hükmünün, Nı1r suresinin "Zina eden kadın ve erkekten her birine yüz celde (sopa) vurun ... " 56 ayetiyle nesh57 edildiği ifade edilmektedir. 54 Kişilerin iffet ve namusianna yönelik saldınlara karşı getirilen müeyyidelerin yam sıra dinirnizde kişilerin namus ve şereflerini zedeleyici nitelikteki eylemlerden uzak durmaları da emredilmiştir. Bu bağlamda zina ve zinaya vesile olacak her davranış yasaklanmış, haram kılınımştır. Kur'an-ı Kerim'de "Zinaya yaklaşmayın. Çün, kü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur."58 ayetiyle öncelikli olarak zina ve zinaya sebebiyet verecek davranışlardan uzak durulması emredilıniştir. Bu bağlamda töhmete ve yanlış anlamalanlaşılmalara davetiye çıkaracak eylem ve davranışlardan uzak durulması da iffet ve namusun korunmasına yönelik önemli tedbir 53 Değişik din ve hukuk sistemlerinde zina suçu ve cezası hakkında bkz. Abdullah, Riyad, ez-Zina Beyn1t 1988, s.21; Çalışkan, İbrahim, "İslam Hukukunda Zina Suçu ve Cezası", AÜİFD, sy., XXXIII, s. 64; Nebbiin, Mebiihis fi't Teşıii'l Cinruyyi'l İslami, Beyn1t 1981, s. 203; Dönmezer, Sulhi, Genel Adap ve Aile Diizeııine Karşı Ciiriimler, İstanbul 1975, s. 348. Abra'l-Usıir, 54 Mü'minfın, 55 Nisa, 4115-16. 56 Nfir, 24/2. 57 Nesh; şer'i bir hükmün, o hükmün delilinden sonra gelen şer' i bir delille kaldınlnıasına denir. Bkz. Gazzali, el-Mustesfii, IT, 53; Serahsl, Usıil, IT, 53; Razi, el-Mahsıil, Beyn1t 1988, I, 406; Şiitıbi, elMuviifakiit, m, 95; Şil.fii, er-Risale, İstanbul 1985, s. 54; Zerkeşl, el-Bahnı'l-Muhft, yy., ty., IV, 69. lsra, 17/32. 58 23/5; Nur, 24/30-31; Furkiin, 25/68; Ahzfib 33/35. ""'"--'~ 68 İSLAM VE İNSAN HAKLARI BAÖLAMINDA TÖRE C!NAYETLER!N!N DEÖERLENDİRİLMESİ ve prensipler arasında zikredilebilir. Yanlış anlama ve anlaşılmalara meydan vermemek için tahmete neden olacak tutum ve davranışlardan uzak durma prensibi, Hz. Peygamber'in tebliğat ve talimatı arasında yer almaktadır. Nitekim Hz. Safiyye validerniz, bu konuya ışık tutacak şöyle bir olayı aktarmaktadır: "Hz. Peygamber irikMta iken ziyaret maksadıyla geceleyin yanına uğrarnıştım. Bir müddet konuştuk. Sonra ben geri dönmek üzere kalktım. Beni uğurlarnak üzere Resillullah da kalkıp kapı­ ya kadar gelmişti ki, Ensar'dan iki kişi oradan geçiyordu. Hz. Peygamber'i görünce aniden hızlandılar. Resülullah: "Ağır olun, şu yanımdaki Huyey'in kızı Safiyye'dir." dedi. Bu onlara ağır geldi ve onlar: "Sübhanallah! Bu da ne demek ey Allah'ın Resulu" dediler. Hz. Peygamber: "Şeytan, insana, damarlardaki kan gibi nüfuz eder. Ben, onun kalplerinize bir kötülük atmasından korktum." buyurdu. 59 Hayatı, hayası, iffet ve namus anlayışı, bizlere örnek olan Hz. Peygamber' in, kendisi için canlarını, mallarını, hemen her şeylerini yüksünmeden gönül nzası ile feda edebilecek ashabı­ na yönelik bu mesaj dolu uyarısı, namus ve iffet konusunda ne derece dikkatli olunması gerektiğine dair anlamlı bir örnektir. İslam dininde, zinanın suç ve hararn olduğunda şüphe yoktur. Ancak bir şekilde bu günaha bulaşmış ya da böyle bir suç işlemiş kimselerin suçlarının bireysel veya kamusal bir malınırniyet ya da mağduriyet söz konusu değilse ifşa edilmesi hoş karşılanmarnıştır. Zira bu tür suçların ifşa edilmesi, toplumda fitnenin yayılınasi bir tarafa bazen mağduriyetlere ve haksız itharnlara da medar olabilmektedir. Ayıp ve kusurların araştınlıp ortaya dökülmesi, çoğu zaman insanların birbirine düşmesine, kin ve düşmanlık tohumlarının neşvü nema bulması ve fenalıkların yayılmasına zemin hazırlamaktadır. İnsanların gizli kalmış ayıp ve kusurlarını açıklamak, gerekli gereksiz herkese duyurmak, onların utanma duygularının yok olmasına, sosyal kontrolün azalmasına ve böylece ahlaksızlığın süratle yayılmasına da sebep olabilmektedir. Hz. Peygamber ve sahabenin bu konuda takip ettikleri yol ve yöntem oldukça yapıcı ve dikkat çekicidir. Kur'an-ı Kerim'in getirmiş olduğu tecessüs yasağını bir de bu perspektiften okumak gerekmektedir. Ayıp ve kusurların örtülmesinde, Resillullah'ın takip ettiği metot konusunda bir fıkir vermesi açısından şu hadise de oldukça ilginçtir. Şöyle ki, Maiz isimli şahsın zina yaptığını gören ve onu ikrara zorlayan kimseye Hz. Peygarnber'in, "Keşke onu elbisenle örtseydin (de görmeseydin). Bu senin için daha hayırlı olurdu." 61 buyurması, bu konuda Müslümanların nasıl davranmaları gerektiği hususunda bir fikir vermektedir. Zira bazen araştırılmadan, sorgulanmadan 60 59 Buhan, t'tikaf, 8. 60 Hucurat, 49/12. 61 Ebfi Davfid, Hudfid, 7; Muvatta, Hudfid, 3; Miisned, V, 217. Diyanet ilmi Dergi • Cilt: 47 • Sayı: I aynntılanna muttali olunmarmş, zan kaynaklı bir olayın ki bu suç da olabilir, ilgili ilgisiz hemen herkesle paylaşılması, yanlış ve telafi imkanı olmayan sonuçlan beraberinde getirebilmektedir. Öyle ki bir zanna veya duyuma müstenit itharn ve dedikodu iliründeki söylentilerle gönüller kınlabilmekte, düşmanlıklar körüklenmekte, aileler yıkılabilmekte, kanlar dökülmektedir. İşin ya da olayın hakikati ortaya çıktığında da "ah vah"lar hiçbir değer ifade etmemektedir. Töre cinayetleri de çoğu zaman bu tür söylenti ve kaygılann karşılığında işlenen cinayetlerdir. . Diğer , taraftan insaniann namus- ve iffetlerinin baskalan tarafından zedelenmesine sebebiyet verici sataşma ve saldınlar da cezalandınlmıştır. Bu tür eylenilere karşı getirilen hukuki müeyyidelerin başında kazf cezası gelmektedir. Formel anlamda suçun unsurlannın oluşmaması durumunda da tazir türünden yetkili merciin uygun göreceği müeyyideler uygulanmıştır. Diğer taraftan eşinin iffet ve namusa aykın eyleminin olduğu iddiasında bulıman kimseler de "lian ya da mülaane" denilen bir uygulamaya tabi tutulmuşlardır. Bütün bu uygulamalan, yetkili mercii yerine getirir. Kişiler mağdur olsa dahi re'sen ceza veya herhangi bir müeyyide uygulama hakkına sahip değillerdir. 62 B) Kazf (Zina İsnadı) Suçu ve Cezası Sözlükte taş vs. fırlatıp atmak63 anlanılarına gelen kazf kelimesi, bir İslam hukuku terimi olarak; bir kimseye ayıplama ve sövmek maksadıyla zina isnad etmek,6-l muhsan olan bir şahsa zina ni spet etmek veya bir kimsenin nesebini reddetmek65 anlamında kullanılmaktadır. Kazf ıruçu; ceza ehliyetine sahip bir şahsın iffetli (muhsan) bir kimseye, iffetini zedeleyecek veya onun nesebini reddedecek nitelikte sözlü olarak zina ya da zinaya delalet edecek kelimeleri isnad etmesi şeklinde tanımla­ nabilir.66 İslam hukuk tenninolojisinde, başkasına zina isnadında bulunan şahıs için "ka- zif', kendisine zina isnat edilen kişi veya mağdfir için "makzfif', zina isnadında kullanılan sözcük veya cümleler için de "makzfifun bih" terimleri kullanılmaktadır. 67 Kazf suçunun cezası, kitap, sünnet ve icma' delilleri ile sabittir. "İffetli kadınlaMevsıll, IV, 87; Remli, VII, 432; Şiriizi, 62 Serahsi, IX, 80; Kasani, VI, 57; Il, 269; Cessas. III, 415. 63 İbn 64 lbnü'1-Hürnfim, Şer/w Fethı'l-Kadir, Beyrut, ty., V, 89; İbn Abidin, Reddii'l-Muhtiir, Beyrut 1994, VI, 79; Hattfib, Meviihibu'/-Celflli Şerhi Muhtasari Half/, Beyrfit 1992, VI, 298. 65 Üdeh, Il, 455; Sıddıqı, M. İkbal, The Penal Law of Islam, Lahore, ty., s. 87. 66 Tanımlar 67 Bilmen, III, 229. Manzfir, Lisiinu'l-Lisiin, Beyrut 1993, II, 364; Zebidi, Tiicu'l-Anls, Kuveyt 1965, XXIV, 240. için bkz. Ebfi Abdfih, Sa'd M. Hasan, Cerimetii'l-Ka::f, Kfihire 1994, s. 2 vd. İSLAM VE İNSAN HAKLARI BAÖLAMINDA TÖRE CİNA YETLERİNİN DEÖERLENDİRİLMESİ ra zina isnad edip de, sonra bu iddialannı doğrulayacak dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onlann şahitliklerini asla kabul etmeyin. İşte onlar fa~ 68 sık:lann ta kendileridir." ayeti, kazf suçunun cezasını ve böyle bir davranışın haram olduğunu dile getirmektedir. Bu ayetin nüzulü üzerine birçok kimsenin zihninde sorular oluşmuş, bunu gelip Hz. Peygamber' e açmışlardır. Bu cümleden olarak Sa' d b. Ubade, "Ey Allah'ın Resülü, eşirnle bir erkeği yakaladığım zaman dört şahit bulacağım diye onlan bırakır rnıyım? V allahi sorgusuz sualsiz kafasını uçururum!" demiş ve şu cevabı almıştır: "Sa'd'ın kıskançlığı ve namusuna düşkünlüğü sizi şaşırtmasın, ben ondan daha kıskancım, Allah da benden daha kıskançtır." 69 Hilal b. Ümeyye Resı1lullah (a.s.)'a gelerek Şerik isimli birisi ile kansının zina ettiğini iddia etmiş, o da dört şahit getirmezse kendisine iftira cezası vereceğini bildirmişti. Hilal, "Ey Allah'ın elçisi, bir kimse kansının üzerinde bir erkek görürse şahit arar mı?" diye savunma yapmışsa da Hz. Peygamber, "Ya dört şahit veya sırtına sopa" diyerek ısrar etmişti. Hiliil doğru söylediğini ifade ederek durumu Allah'a havaleedip O'nun vahiy ile durumu aydınlatacağı ümidini dile getirmiş, arkasından da mülaane (lanetleşme) ayeti diye anılan ayetler nazil olmuştur. 70 Resı1lullah da pek çok hadisinde bu suçun ne derece büyük bir günah olduğuna işaret etmiştir. Bu hadislerden birinde; "Helak edici yedi şeyden kaçının." buyurduğunda aslıab-ı kirarn ; "Nedir onlar Ey Allah'ın Resı1lü? diye sordular. Peygamber (a,s.); "Allah'a şirk koşmak, sihir (büyü) yapmak, Allah'ın öldürülmesini haram kıl­ dığı kimseyi öldürmek, faiz yemek, savaş sırasında ordudan kaçmak, iffetli ve hiçbir 71 şeyden habersiz kadına zina isnadıyla iftira etmek." şeklinde cevap verdi. 71 Kazf suçunun haram olduğu ve bu suçu işleyen ceza ehliyetine (iikil-baliğ) sahip şahsa, ayette öngörülen cezanın uygulanması gerektiği konusunda, İslam hukukçulan arasında görüş birliği vardır. 73 C) Lian veya MüUiane Lian; kadının, kendisini zina ile itharn eden kocasıyla yeminleşmesini ifade eden . bir fıkıh terimidir. Sözlükte la'n "kovmak, Allah'ın rahmetinden uzaklaştırmak" ına­ nasma gelir. Kur' an-ı Kerim' de ve hadislerde kelime sözlük anlamında kullanılmış68 Nı1r, 69 Buhfui, 70 Ebfi Davfid, Ta!iik, 27. 71 Hadisler için bkz. Buhfui, Hudfid, 44-45; Ebu 72 Buhfui, Hudfid, 44. 73 İbn 24/4. Nikiilı, 107; Hudı1d, 40. D5.vı1d, Kudame, X, 201; lbnü'l-Hümam, V, 89. .......J~ 71 Hudfid. 34; Muvatta, Hudfid, 5. Diyanet İlmi Dergi • Cilt: 4 7 • Sayı: 1 tır. tir. Bu kökün türevlerinden olan lifuı ve mülaane de "karşılıklı lanetleşme" demek- 74 Bir kimseyi zina suçuyla itharn eden kişi iddiasını dört şahitle ispat etmek mecburiyetindedir. Bunu yapamadığı takdirde zina iftirası (kazt) suçunu işlemiş olur. Bunun tek istisnası, karısını zina yaparken gören veya evlilik içinde doğanidoğacak çocuğun kendisinden olmadığım bilen kocanın durumudur. Koca, hakim huzurunda dört defa açık bir yeminle karısının zina yaptığım ileri sürer veya doğan 1 doğacak çocuğun kendisinden olmadığım söyler. Bu durumda kocaya kazf cezası verilmez. Kadın İse;·aym şekilde zina isnadım dört yeminle reddederse o da zina eden kimse için öngörülmüş olan cezadan kurtulmuş olur. 75 Konuyla ilgili Kur'an ayetleri (Nur, 24/6--9) Uveymir el-Aclani'nin karısımn zina ettiğini ileri sürmesi ve Hz. Peygamber'in "Dört şahit getir, yoksa seni zina iftirasmdan dolayı cezalandınnm" demesi üzerine nazil olmuş ve bu durumdaki kocanın lian yoluyla kazf, kadımn da zina cezasından kurtulacağı hükmünü getirrniştir. Bazı kaynaklarda hanırmna zina isnat eden ve hakkında ayet inen kişinin Hilill b. Ümeyye olduğu belirtilmektedir.77 76 Lifuı işlemine hakim huzurunda önce koca başlar ve dört defa, "Allah'ı şahit tutarım ki ben zina isnadında doğru söylüyorum" der ve beşinci olarak da, "Eğer zina isnadında yalancı isem Allah'ın Ianeti benim üzerime olsun" sözüyle yerninini tamamlar. Ardından kadın dört defa, "Allah'ı şahit tutarım ki kocam bana zina isnadın­ da yalan söylemektedir" der ve beşinci olarak da, "Eğer doğru söylüyorsa Allah'ın 1 78 gazabı benim üzerime olsun" sözüyle liam tamamlar. Sonuç Din, geçmişten günümüze değin maşeri vicdanlarda saygınlığını her zaman korumuş ve korumakta olan bir olgu olarak nitelendirilebilir. Aynca din bireysel ve toplumsal hayatırmzda, eylem ve davranışları onay ve reddİmizde önemli bir dinamik~ tir. Bu yönüyle din, yaşamın süreçselliği içerisinde hayatırmzın, ilişkilerimizin şekil­ lenmesinde en önemli etkendir. Genelde ilahi dinler özelde de İslam, iffet ve namusu zedeleyen gayri meşru hiçbir birlikteliği onaylamaz. Nikahsız, meşru/hukuki bir zemine dayanmayan birliktelikler, dinde gayri meşru olarak nitelendirilir. Kadın-er74 Aydın, 75 Ebu Zehra, el-Ukube, s. 113; Aydın, M.Akif, "Lian", XXVll, 172, DİA. 76 Buhari, Talak, 30. 77 Cessas, Alıkamu'l-Kurmı, ill, 418; 78 Cessas, Alıkam, III, 423; M.Akif, "Lian", XXVII, 172, Aydın, DİA. Aydın, "Lian", M.Akif, "Lian", DlA. DİA İSLAM VE İNSAN HAKLARI BAGLAMıNDA TÖRE CİNAYETLERlNtN DEÖERLENDİRİLMESl kek ilişkilerinde İslam'ın kendine özgü kırmızı çizgileri vardır. Bu çizgilerin aşındı­ nıması veya ihlali durumunda dinin kendi dinamikleri ekseninde geliştirilmiş müeyyideler dizisi mevcuttur. Dinimizin mesajlan çerçevesinde töre cinayetlerini tasvip etmek, meşru bir zemine oturtmak nasıl mümkün değil ise zina, namus ve iffetsizliğe mesnet teşkil edecek ilişkiler bütününü de tasvip etmek irnkfi.m yoktur. Din, her şeyden önce ahlaklı bireyler ve toplum hedefler. Namaz, oruç gibi ibadetler dfihil onun bütün mesajlannda, ahlaklı birey, ahlaklı toplum inşa etme amacı önemli bir yer tutar. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber'in ahlakına vurgu yapılması, kendisinin de "ahlaki güzellikleri" 80 tamamlamak üzere gönderildiğini ifade etmesi, İs­ lam' da ahiakın ne derece önenıli olduğu konusunda fıkir vennektedir. İslam hukukuna göre hiçbir kimse suç veya ahlaksızlık olarak nitelendirilen bir davranış veya eylemin failini, velev ki suçun mağduru olsun re'sen cezalandıramaz. Aksi takdirde mağdur da olsa kendisi de suçlu olarak nitelendirilir. Zira bir suça ceza uygulanabilmesi için onun gerekli unsurlan taşıyıp taşımadığının tespit edilmesi, kanunilik ilkesi, suç-ceza dengesi gibi genel ve özel hükümlere sahip olması önem arz etmektedir. 79 İslam dininde, gerekçesi her ne olursa olsun meşruiyet zeminli olmayan eylender haksızdır. Bu noktada zina eylemi, zina isnadı veya itharnı gibi bir şeyle karşı karşı­ ya kalındığında, dinin takip ettiği yöntem ve öngördüğü müeyyideler bellidir. Söz konusu müeyyideleri tatbik yetkisi sadece devletin onadığı mercie aittir. Nitekim zina eden şahıslara suçlannın ispat edilmesi durumunda uygulanacak ceza, " Zina eden erkek ve kadından her birine yüzer değnek vurun ... " 81 şeklinde açıklanmıştır. Zina iddiasının dört şahitle ispat edilernemesi durumunda uygulanacak kazf cezası, "Namuslu kadınlara zina isnat edip de sonra dört şahit getiremeyenlere seksener değnek vurun ... " 82 ayetinde belirtilen miktardır. Eşierine zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri bulunmayanlara gelince, onlann her birinin şahitliği; kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair, Allah adına dört defa yemin ederek şa­ hitlik etmesi, beşinci defada da; eğer yalancılardan ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını ifade etmesiyle yerine gelir. 83 Hiç kimsenin, kendi başına karar vererek olayın failinin yakınlık derecesi ne olursa olsun namus/töre uğruna insan canına kıyamayacağı, hem ayetler hem de hadis79 Kalem, 68/4. · 80 İbn Hanbel, Miisned, III, 381. 81 Nfu, 24/2. 82 Nfir, 24/4. Nur, 2417 83 Diyanet llmi Dergi • Cilt: 47 • Sayı: 1 ler ve uygularnayla açıkça ortaya konulmaktadır. Böyle bir eylemde bulunan kimse hem günah işlemiş hem de suç işlemiş olur. Diğer taraftan hukukta kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi, kadim hukuk sistemlerinde olduğu gibi çağımızın hukuk sistemlerinde de temel ilkelerdendir. Töre cinayetlerine konu olan zina suçu, zina itharnı veya iftirası karşılığında yetkili merci tarafından uygulanan ceza bellidir. Bu cezalar içerisinde kişinin ya damağdurtarafın suçluya ölüm cezası infazı şeklinde bir müeyyide söz konusu değildir. Aksi takdirde infaz edilen ceza keyfiliğin bir sonucu olarak nitelendirilir. Keyfilik de beraberinde meşruiye,tyyasallığı ve adaleti değil şiddet ve zulmü getirecektir. Oysa İslam' da bir insana zulmedilmesi, onun sahip olduğu hakların çiğnenmesi yasaklanmıştır. Zira kişilerin sahip olduğu haklar, bu hakkın ait olduğu kişinin dini, inancı, etnik kökeni, cinsiyeti veya statüsü ne olursa olsun dokunulmaz ve kutsaldır. Çağımızda temel hak ve hürriyetler bağlamında dile getirilen hak ve özgürlükler, genel olarak İslam'da da temelini bulan hak ve hürriyetlerdir. Bu hak ve hürriyetler, hiçbir şekilde ihlal edilemez. Daha genel bir ifade ile insanın, insanca yaşarnası ve varlığını sürdürebilmesi için gerekli her hakkı İslam, insana tanımakta ve onu dokunulmaz ve kutsal kabul etmektedir. İslam, söz konusu hakları zedeleyici hiçbir eylem ve davranışa izin vermediği gibi, bu tür eylem ve davranışlarda bulunanlara değişik türden yaptının uygula.ı­ masını öngörür. İslam'da insanların hayat haklarına veya vücut bütünlüğüne karşı işlenen şidde­ tin, ayn bir yeri vardır. Zira insanın canı sahip olduğu değerlerin en başında gelmektedir. İslam' da temel değerler sıralamasında can güvenliği ikinci sırayı almasına rağ­ men gerektiğinde ilk sırayı dahi alabilmektedir. Bu noktada bir insanın hayat hakkı­ na yapılan saldınya karşılık en ağJ maddi müeyyide (kısas) getirilmiştir. "Ey inananlar! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. .. "ıı-ı, "Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır... " 85 ayetleri bu müeyyidenin temelini teşkil etmektedir. Manevi olarak da bir insanın hayat bulmasına yardımcı olan kimsenin bütün insanlara hayat vermiş gibi olacağı, buna karşılık bir cana haksız olarak kıyan kişinin de bütün insanları öldürmüş gibi olacağı ifade edilmiştir. Aynca bir mümini haksız yere öldüren kimsenin ebedi olarak cehennemde kalacağı belirtilmiştir. Netice olarak konusu ve gerekçesi her ne olursa olsun meşruiyet zemini bulunmayan bir davranış veya eylem, hukuka aykın, insanların temel hak ve hürriyetlerini ihlal edici mahiyette sergilenemez. Bir eylem veya davranış, hukuka aykın ise suç olarak nitelendirilir. Bu itibarla meşruiyet açısından töre cinayetlerinin ne hukuki ne de dini bir dayanağı vardır. Söz konusu cinayetlerin, daha çok kişilerin çevre baskısından kurtulmak ya da kendilerini tatınin etmek amacına yönelik eylemler olduğunu ifade edebiliriz. 86 84 Bakara, 2/178. 85 Bakara, 2/179. 86 Nisa, 4/93. ..J~ 74