HABER BÜLTENİ 4 Mart 2008 Haber Özetleri Irak Irak Uzlaşma Cephesi ve Irak Parlamentosunun Türkmen üyesi İzzettin ElDevle yaptığı açıklamada 140. Maddeyi Uygulama Yüksek Komisyonunun kararlarının ve çalışmalarının geçersiz olduğunu açıkladı. Radio Sawa’ya değerlendirmelerde bulunan Devle, 140. Madde Komisyonunun başbakanlık tarafından oluşturulduğunu, anayasal süreç doğrultusunda kurulmaması nedeniyle yasal olmadığını belirtti. (www.radiosawa.com) (www.iraq-ina.com) Petrol, Doğal gaz ve Doğal Zenginlik Komisyonu üyesi Adnan El-Cuburi yaptığı açıklamada, petrol ve doğal gaz yasasının Irak Parlamentosuna gönderildiğini açıkladı. El-Cuburi, bu yasanın değerlendirilmesi ve tartışılması için Parlamentonun 18 Mart 2008 tarihinde bir toplantı yapacağını belirtti. (www.baghdadtimes.net) Uzlaşmayı İzleme ve Uygulama Komisyonu Genel Sekreteri Basime El-Saidi, Saddam Hüseyin dönemindeki Irak ordusunda görevli 32 bin binbaşının Irak ordusuna geri döndüğünü açıkladı. (www.radiosawa.com)(www.alforattv.net) Irak Parlamentosundan bir heyet, Türk Silahlı Kuvvetlerinin terör örgütüne karşı kara harekâtı düzenlediği Irak'ın kuzeyindeki bölgede incelemelerde bulundu. Bağdat'tan Erbil'e giden Irak Parlamentosu üyeleri Misal El Alusi ve Safiye El Suheyl, beraberlerindeki bölgesel yöneticilerle TSK'nın terör örgütü PKK'ya karşı operasyon yaptığı Duhok'a bağlı Amediye kasabası ve Çemço bölgesini gezdi. Heyet üyesi El Alusi, gazetecilere yaptığı açıklamada, bölgede oluşan hasarı incelediklerini ifade ederek, ''Hazırlayacağımız raporu Irak Parlamentosuna sunacağız'', dedi. Irak Parlamento heyetinin bugün konuyla ilgili Erbil'de bölgesel yöneticilerle görüşme yapacağı belirtildi. (AA) Ortadoğu BM Güvenlik Konseyi, nükleer faaliyetlerini askıya almayı reddettiği için İran'a uygulanan yaptırımları daha da sertleştirdi. Tahran hükümetine 15 aydır uygulanan ekonomik ve ticari yaptırımların daha da sıkılaştırılmasını öngören 1803 sayılı karar tasarısı, dün akşam yapılan oylamada, 15 üyeden 14'ünün oyuyla kabul edildi. Endonezya çekimser oy kullandı. Fransa, İngiltere ve Almanya'nın ortaklaşa hazırladığı karar tasarısında, 2006 Aralığında kabul edilen 1737 sayılı karar tasarısıyla getirilen yaptırımlar biraz daha 1 sertleştiriliyor. İran'a uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurması için üç ay süre verilen yeni tasarıda, İran'ın nükleer programıyla bağlantısı bulunan kişi ve kurumlar sıralanıyor. Bunların yurt dışındaki mal varlıkları donduruluyor, bazılarına seyahat yasağı getiriliyor. Karar metninde, İran'a sivil veya askeri amaçlarla kullanılacak hassas teknolojik ürünlerin satışı yasaklanıyor, İran bankalarıyla ilişkilerde uyanık olunması isteniyor. İran'ın BM Büyükelçisi Muhammed Hazai, Konsey'in tutumunu protesto etti ve Konsey'i "bazı üyelerin isteklerine boyun eğmekle" suçladı. (AA)(AFP) Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, İsrail'in Gazze'de 100'den fazla kişinin ölümüne, 350'ye yakınının da yaralanmasına neden olan operasyonundan sonra, kurbanların ailelerinin yaralarının sarılması için Gazze'ye 5 milyon dolar yardım gönderiyor. Abbas'ın yardım kararını, Filistin Devlet Başkanlığı Sözcülüğü açıkladı. Filistin resmi haber ajansı Wafa da Abbas'ın, Filistin halkının daha fazla kurban vermesini ve acı çekmesini önlemek amacıyla İsrail'e kapsamlı bir barış çağrısına hazırlandığını duyurdu. Wafa'nın haberinde, Abbas'ın "Gazze Şeridi'nin sınır geçişlerini de yeniden açacağını, ayrıca Batı Şeria'yı güvenli ve huzur içinde tutmak amacıyla çalışacağını söylediğini duyurdu. Abbas, İsrail hükümetini girişimini iyice düşünmeye çağırdı, aynı zamanda Filistin halkını gösterdiği sebat nedeniyle kutladı, Arap ülkeleriyle diğer ülkelerin desteklerine de teşekkür etti. (AA) İsrail Başbakanı Ehud Olmert, İsrail ordusunun Gazze'deki operasyonun "bir seferlik olmadığını" söyledi. Olmert, İsrail Parlamentosunun (Knesset) Savunma ve Dışişleri Komisyonunda yaptığı açıklamada, Hamas'a yönelik operasyonların devam edeceğini belirterek, "Hava ve kara operasyonları, özel operasyonlar, her şey mümkün. Her şey, ne yapacağımıza, nasıl yapacağımıza, ne zaman yapacağımız konusundaki değerlendirmelerimize bağlı. Hamas da bunu hissedecek. Amaçlarımıza göre hareket edeceğiz", dedi. Olmert, hedefin Kassam roketlerinin fırlatılmasını azaltmak ve Hamas'ı zayıflatmak olduğunun da altını çizdi. Batı Şeria'daki Filistin Yönetimiyle görüşmelerin sürdürülmesinden yana olduğunu da vurgulayan Olmert, Filistin Yönetiminin görüşmeleri askıya aldığını açıklamasına rağmen, görüşmelerin sürdürüleceğini ifade etti. Olmert, resmi görüşmeler sekteye uğrarsa "Batı Şeria'nın da Gazze'ye dönebileceğini" öne sürdü. Olmert'in, Ortadoğu'ya resmi bir ziyarete başlayan ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'a da bugün akşamki görüşmesinde, "İsrail'in, Hamas'a ve diğer Filistinli militan gruplara karşı Gazze Şeridi'nde serbestçe hareket hakkına sahip olduğunu" söyleyeceği belirtiliyor. Olmert'in, ayrıca İsrail'in Filistin Yönetimindeki ılımlı unsurlarla görüşmelerin devamından yana olduğunu da aktaracağı kaydediliyor. Bu arada İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Avrupa Birliğinin Dış Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana ile görüştü. Barak görüşme öncesi, Hamas'ın son operasyonlarla ağır darbe yediğini belirtti, İsrail ordusunun operasyonlarının devam edeceğini kaydetti. Barak, "Benim görevim, İsrail vatandaşlarının barış ve güvenlik içinde yaşamasını temin etmektir ve yapacağım budur", diye konuştu. Solana da Ortadoğu barış sürecinin devam etmesi gerektiğini ifade etti. (AA) Beyaz Saray, İsrail ile Filistinliler arasındaki son çatışmadan Hamas'ı sorumlu tuttu. Beyaz Saray sözcüsü Gordon Johndroe, "Filistinlilerin bir seçim yapması 2 gerek. Bu, terörizm ile İsrail'le barış ve güvenlik içinde yan yana yaşayacak bir Filistin devletinin kurulmasını sağlayacak siyasi çözüm arasında yapılacak bir seçim", dedi. İsrail'in aşırı güç kullandığını düşünüp düşünmediği konusunda görüş açıklamayan Beyaz Saray Sözcüsü, "Kuşkusuz masum sivillerin hayatını kaybetmelerini istemeyiz. Ancak bunun (çatışmanın), bazı büyük kentlerde İsrailli vatandaşların ölmesi ve yaralanmasına yol açan, Gazze'den İsrail'e füze atılmasıyla başladığını düşünüyorum", diye konuştu. Johndroe, öncelikle Hamas'ın roketlerle İsrail vatandaşlarını hedef almaktan vazgeçmesi gerektiğini söyledi. Beyaz Saray sözcüsü Johndroe, çatışmalara rağmen ABD'nin, İsrail ile Filistin arasında yıl sonuna kadar bir barış anlaşması yapılması amacını takip edeceğini bildirdi. (AA)(AP) ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, İsrail ve Filistinlilerden ABD'nin öncülüğünde yapılan ancak İsrail'in Hamas denetimindeki Gazze'ye düzenlediği saldırının ardından kesilen barış görüşmelerine kaldığı yerden devam etmelerini istedi. Mısır'a giderken, uçağının yakıt ikmali için indiği Belçika'nın başkenti Brüksel'de kendisine eşlik eden basın mensuplarına açıklama yapan Rice, görüşmelerin mümkün olan en kısa zamanda kaldığı yerden devam etmesinin gerektiğini, görüşmeleri nasıl tekrar rayına oturtabilecekleri konusunda görüşmelerde bulunacağını kaydetti. (AA)(REUTERS) Uluslararası Kızılhaç Komitesi, İsrail saldırılarının yoğunlaştığı Gazze'deki insanlara ilk yardım konvoyunu gönderdi. Kızılhaç sözcüsü Bana Sayeh, ilk konvoyun Ürdün'ün başkenti Amman'dan Kudüs'e gönderildiğini, 5 bin 500 gıda paketinden oluşan bu yardımın ardından hafta içinde başka konvoyların gönderilmesinin planlandığını söyledi. Batı Şeria'dan Gazze'ye insani yardım koridoru açılması için İsrailli yetkililerle görüşmeye çalıştıklarını bildiren Sözcü, İsrail'in operasyonlarının Gazze'de sivillerin ihtiyaçlarını artırdığına işaret etti. Kızılhaç, İsrail'den Gazze'ye ''orantısız saldırılarını'' durdurmasını isteyerek, bölgede yüzlerce sivilin hava saldırıları nedeniyle evsiz kaldığını, hastanelerin tıbbi malzeme ve personel eksikliği nedeniyle yaralıları tedavi edemez durumda bulunduğunu kaydetti. Bu arada, Ürdün Özel Hastaneler Derneği, hiçbir ücret almadan Gazzeli sivilleri tedavi etme önerisinde bulundu. (AA)(AP) Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, İran Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Alirıza Şeyh Attar'ı kabul etti. Dışişleri Bakanlığı'ndaki görüşmenin başında basının bir süre görüntü almasına izin verildi. (AA) BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, Güvenlik Konseyine sunduğu bir raporda, İsrail'in, "Hizbullah örgütünün yeniden silahlandığı ve Lübnan'ın güneyinde 10 bin uzun, 20 bin kısa menzilli olmak üzere, toplam 30 bin füzelik bir cephaneye sahip olduğunu" belirttiğini kaydetti. Ban, raporda İsrail'in bu iddiasını doğrulamamasına rağmen, Hizbullah'ın kamuoyuna yaptığı açıklamalardan ve örgüte silah transferini yasaklayan BM'nin silah ambargosunun ihlal edilmesinden endişe duyduğunu ifade etti. Raporda, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın "İsrail'e karşı savaş tehditlerinden" endişe duyduğunu da ifade eden Ban, "Hizbullah'ın yeniden silahlandığı yönündeki haberler büyük bir kaygı nedenidir ve Lübnan'ın bağımsızlığına, istikrarına ve egemenliğine ciddi tehditler ortaya çıkarmaktadır", dedi. Genel Sekreter, Hizbullah'ın ve diğer militanların silahsızlandırılmasının, "bütün ülkede hükümetin yetkisini tam 3 olarak yeniden kuracak olan Lübnan öncülüğündeki siyasi sürecin bir parçası olacağına inanmaya devam edeceğini" kaydetti. (AA)(AP) Suudi Arabistan'da çeşitli ülke vatandaşı 28 El Kaide militanının tutuklandığı bildirildi. Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, tutuklanan militanların Suudi Arabistan'da terör örgütünü yeniden yapılandırmak ve terör saldırıları başlatmak için El Kaide tarafından görevlendirildiği belirtildi. Açıklamada, hazırlıklarını "ileri düzeye eriştiren" militanların hücreler oluşturmayı, sahte seyahat belgeleri düzenlemeyi ve medya yoluyla kendi "sapık ideolojilerini" yaymayı planladıkları kaydedildi. (AA)(AP) Kafkasya ve Orta Asya Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Rusya'da Devlet Başkanı seçilen Dimitri Medvedev'i kutlayarak, "stratejik ortaklık geliştirme" önerisinde bulundu. Barroso, yazılı açıklamasında, Avrupa kıtasında ve dünyanın diğer bölgelerinde barış ve refahın ileriye götürülmesi için AB ve Rusya'nın daha büyük bir işbirliği yolunda önemli adımlar attığını kaydetti. Jose Manuel Barroso, "Şüphem yok ki Medvedev liderliğindeki Rusya ile AB arasında stratejik ortaklık, ortak çıkarlar ve taahhütte bulunduğumuz değerlere saygı temelinde geliştirilerek güçlendirilecek", ifadesini kullandı. ABRusya ilişkilerini derinleştirme konusunda Medvedev'e hem kişisel hem de AB Komisyonu adına söz veren Barroso, bu konuda Medvedev yönetimiyle ortak çalışma isteğini dile getirdi. (AA) Beyaz Saray, ABD Başkanı George W. Bush'un Rusya'da dün Devlet Başkanı seçilen Dimitri Medvedev ile çalışmaktan memnuniyet duyacağını bildirdi. Rusya'daki seçimin kurallara uygun olup olmadığı konusunda bir yorum yapmaktan kaçınan Beyaz Saray sözcüsü Gordon Johndroe, bu konudaki değerlendirmeyi gözlemcilere bıraktığını belirterek, Bush'un Medvedev ile çalışmaktan memnuniyet duyacağını kaydetti. Bush'un, kutlamak için Medvedev'i arayıp aramayacağının sorulması üzerine, bunun bu hafta içinde olabileceğini belirten sözcü, "Dmitri Medvedev, Rusya'nın devlet başkanı seçildi. Uluslararası suçlar, terörle mücadele, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi gibi alanlarda Rusya ile ABD'nin işbirliği yapması her iki ülkenin çıkarınadır", diye konuştu. (AA)(AFP) Rus polisinin, devlet başkanı seçimini protesto için toplanan muhalefet taraftarlarıyla çatıştığı bildirildi. Rus haber ajansları, kent merkezindeki bir bölgede toplanmaya çalışan muhalefet yandaşlarına karşı geniş güvenlik önlemi alan polisin, onlarca kişiyi gözaltına aldığı ve bazen de copla müdahale ettiğini kaydettiler. Moskova'nın kent merkezindeki protestocuların bazılarının ellerinde, "Seçiminiz bir maskaralık" yazılı pankart taşıdığı gözlendi. Adını vermeyen 50 yaşındaki bir protestocu, polisin etrafındakileri tek tek gözaltına aldığı sırada yaptığı açıklamada, "Önceden belirlenmiş ve çarpıtılmış seçime karşı gelip burada tepki göstermek ve buna karşı olduğumu ilan etmek benim görevim. Şimdi de bizleri birer birer topluyorlar", dedi. (AA) Ermenistan'da hükümet ve muhalefet arasındaki gerginliği görüşmeler yoluyla yumuşatmayı sağlama amacıyla ABD Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkilisi 4 Matthew Bryza bu ülkeye gidiyor. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tom Casey yaptığı açıklamada, ''Gösterilerin şiddet yoluyla bastırılmasını desteklediğimiz yolunda bir işaret vermek istemiyoruz'', diye konuştu. (AA)(AP) Avrupa Birliği Almanya ve Fransa, Akdeniz Birliği'nin kurulması konusunda anlaşma sağladı. Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Hannover kentindeki Bilgisayar ve İletişim Fuarı CEBIT'in açılışını yaptıktan sonra gerçekleştirdikleri görüşmede, Akdeniz Birliği'nin sadece Fransa'nın değil, tüm AB ülkelerinin projesi olarak hayata geçirilmesi konusunda uzlaşmaya vardı. Merkel ve Sarkozy, bu konudaki önerilerini gelecek hafta sonunda düzenlenecek olan AB zirvesinde gündeme getirmek istediklerini belirtti. Akdeniz Birliği'nin 13 ve 14 Temmuz tarihlerinde Paris'te düzenlenecek 2 günlük bir zirveyle kurulması öngörüldü. Fransa, 1 Temmuz'da AB dönem başkanlığını üstlenecek. Sarkozy, Merkel ile vardığı anlaşmayla ilgili olarak, ''Temelde ve ayrıntılar konusunda anlaşma sağladık'' derken, Merkel de ''İyi çalıştık'' şeklinde açıklama yaptı. Merkel, AB'nin Akdeniz ülkeleriyle işbirliğinin stratejik öneme sahip olduğunu kaydetti. Akdeniz Birliği'ne sadece Akdeniz'e sahili olan ülkelerin alınmasını daha önce savunan Fransa'yla, bu projeye tüm AB ülkelerinin dâhil edilmelerini talep eden Almanya arasında bu nedenle bir anlaşmazlık yaşanmıştı. Merkel ve Sarkozy ayrıca, AB'nin iklim politikasıyla ilgili olarak da küresel ısınmaya karşı mücadele amacıyla öneriler hazırlayacak bir çalışma grubunun oluşturulmasını kararlaştırdı. (AA) Avrupa Parlamentosunda (AP) Sosyalist, Yeşiller ve Liberal grubun düzenlediği “Yeni Türk Sivil Anayasası ve Kürt Sorunu” konulu konferans yapıldı. Konferansa konuşmacı olarak Avrupa Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk ve Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanvekili Hannes Swoboda katıldı. Konferansta konuşan Rehn, ''hükümetin Güneydoğu'da yaşam koşullarını iyileştirmek için sosyo-ekonomik önlemler aldığını'' belirterek yatırımların ve ekonomik aktivitelerin güvenlik sorunu nedeniyle sınırlı kaldığını söyledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir kamu televizyon kanalının Kürtçe yayın yapmasının planlandığı şeklindeki açıklamasını memnuniyetle karşıladıklarını anlatan Rehn, bu konuyu takip edeceklerini dile getirdi. Olli Rehn, ''Reformlar ve kademeli olarak açık topluma dönüşüm sayesinde Kürt kökenli Türk vatandaşlarının durumu 2000'li yıllarda iyileşti'', dedi. Yeni anayasa girişimiyle hükümetin daha fazla demokrasi için belirlediği önceliklerin Türkiye'nin uluslararası standartlarla uyumunu kolaylaştırabileceğini söyleyen Rehn, ''Anayasal reform süreci henüz resmen başlamamış olsa da Türk toplumunun birçok kesiminin katılımıyla farklı konular ekseninde çok sayıda tartışma yapıldı ve yapılıyor. Gerçekten önemli olan anayasal reformun katılımcı ve şeffaf bir süreçte gerçekleştirilerek eleştirilerin önlenmesi ve yeni anayasanın sivil toplumda geniş bir temele dayanması sağlanmalıdır'', diye konuştu. (AA)(AB HABER) Kıbrıs 5 BM'nin Kıbrıs özel temsilcisi Michael Möller, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Rum Yönetimi lideri Dimitris Hristofyas'ın bu ayın ikinci yarısında bir araya gelmelerinin beklendiğini söyledi. Möller, Rum Kesiminde Hristofyas ile görüştükten sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, Talat ve Hristofyas'ın adanın yeniden birleştirilmesi görüşmelerini nasıl başlatabileceklerini değerlendirmek üzere Mart ayının ikinci yarısında bir araya gelebileceklerini belirtti. (AA)(REUTERS) Diğer Haberler ABD Savunma Bakanlığı Pentagon tarafından hazırlanan bir raporda, ''Çin'in ordusunu güçlendirmesi konusunda ve askeri stratejisinde şeffaf davranmamasının, Asya'da istikrar için bir risk oluşturduğu'' belirtildi. Çin'in ordusunu modernize etmesinin kapsamı ve amacı konusunda uluslararası toplumun sınırlı bilgiye sahip olduğunun belirtildiği raporda, bu ülkenin savunma harcamaları konusunda da şeffaf olmadığı kaydedildi. Raporda, ''Çin'in askeri ve güvenlik işlerinde şeffaf olmamasının olası yanlış anlamaları ve yanlış hesaplamaları arttırdığı, bu ülkenin askeri açıdan güçlenmesinin Doğu Asya'daki askeri dengeleri değiştirdiği, bu güçlenmenin, Asya-Pasifik bölgesinin ötesinde etkilerinin olacağı vurgulandı. Raporda, Çin'in askeri takviyesini özellikle Tayvan boğazında yaptığı, bu bölgede konuşlandırdığı füze sayısını yaklaşık 1000 adede çıkardığı ifade edildi. (AA)(AP) Yunanistan'ın başkenti Atina'ya resmi ziyarette bulunan NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer, ''Yunanistan'ın güçlü bir NATO müttefiki olduğunu'' söyledi. Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas, Başbakan Kostas Karamanlis, Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni ve Savunma Bakanı Evangelos Meymarakis ile bir araya gelen De Hoop Scheffer, ''çok iyi gittiğini'' belirttiği temaslarının ardından basın toplantısı yaptı. De Hoop Scheffer, Yunanlı yetkililerle, 3-4 Nisan tarihlerinde Bükreş'te yapılacak NATO zirvesi ve önümüzdeki hafta Brüksel'de yapılacak NATO Dışişleri Bakanları toplantısı gündemini ele aldıklarını kaydetti. (AA) Dünya Basını İngiltere gazetelerinde bu sabah Rusya'da devlet başkanlığı görevine Dimitri Medvedev'in seçilmesi ve ABD'de de Demokrat başkan aday adayları Barack Obama ile Hillary Clinton arasındaki yarış dikkat çeken haberler arasında... Independent gazetesi, Putin sonrası dönemin, protesto gösterileri ve polisin müdahalesiyle başladığı yorumunu yapıyor. Independent başyazısında: Lafta kalan bir seçim başlığını kullanmış. "Pazar günkü Rus devlet başkanlığı seçimleri demokratik değildi" diyen Independent, "aynı seçim Afrika'da yaşansa Batı'nın eleştiri okları eksik olmazdı. Ancak dünyanın önemli kurumlarında söz sahibi; enerji kaynakları açısından ise daha büyük nüfuza sahip bir ülke olduğundan, Rusya'daki seçimler tartışmasız kabul görecek." değerlendirmesini yapıyor. 6 Financial Times ise "tamam" diyor "Dimitri Medvedev'in yeni Rusya lideri ilan edildiği seçimler, adaletten, demokrasiden ve şeffaflıktan uzaktı ama aynı zamanda Rus halkının seçimi bu yönde oldu. Ve Batı, bu gerçekle yaşamayı öğrenmeli." “ABD ve AB belki yeni devlet başkanını, Doğu-Batı arasında bir süredir gergin olan ilişkileri rahatlatmak için bir fırsat olarak da görebilir. Medvedev, dış politikada kontrolü ele alacağını söylüyor. O zaman Batı'nın da bu sözleri ciddiye alması ve ilişkileri iyileştirme şansı varsa, bunu yapması beklenir. "Ama Batı, Medvedev'e yaklaşımında temkinli olmalı. Öncelikle, ortak bir çizgide hareket etmeli ve Moskova'nın Amerika ile AB ya da Avrupalı ülkelerinin arasını açma yolundaki herhangi bir girişiminden kaçınmalı. Daha sonra, büyük Batılı güçler, Baltık devletleri gibi doğu Avrupa ülkelerine özen göstermeli. "Son olarak da Medvedev'le ilişkilerde Batı prensipleri esas alınmalı. Rus lideri kim olursa olsun, Batı eski Sovyetler Birliği'nde liberal demokrasiyi özendirme taahhüdünü korumalıdır.” ABD'de bugün Teksas ve Ohio'nun başını çektiği dört eyalette, Demokrat Parti'nin başkan adayının belirlenmesinde kilit rol oynayacağı düşünülen ön seçimlere devam ediliyor. Gazetelerde 5 Şubat'taki Süper Salı'dan bu yana, partinin başkan adaylığı için gereken delege yarışında önde giden senatör Barack Obama'nın, bu eyaletlerde de zafer elde ederek yakın rakibi Hillary Clinton'a darbe vuracağı yorumları dikkat çekiyor. Guardian, “Yeni bir Süper Salı" başlıklı haberinde "Obama ile Clinton arasındaki yarış, uzun, zorlu ve pahalı olabilir. Hatta bugünden sonra devam da edebilir. Ama Demokratların kendilerine sunulan seçeneklerden hoşnut olmadıklarını söylemek gülünç" yorumunu yapmış. “Sıradan Demokrat seçmenlerin "iki adaydan biri"ni seçme konusunda kendilerine güvenleri tam. Öncelikle sanayinin yoğun olduğu Ohio eyaletinde seçmenlerin yüzde 84'ü beyaz ve yüzde 91'i İngilizce konuşuyor. Teksas'ta ise yüzde 52'si beyaz, yüzde 69'u İngilizce konuşuyor. "Ama Teksas'ın buna rağmen hala Cumhuriyetçilerin kalesi olduğunu unutmamak gerek. Yine de Demokratların adaylık yarışında bu iki önemli eyalette kimin kazanacağı önem taşıyor. "Eğer oylar bölünür, ya da Clinton seçim uzmanlarını şaşırtarak iki ön seçimi birden alırsa, o zaman yarış Haziran ayındaki son ön seçimlere ve Ağustos ayında Denver'daki kongreye dek uzar. Ama Obama kazanırsa, yarışın fiilen sona erdiğini söylemek mümkün.” "Avrupa, Süper - zenginlere karşı" manşetini kullanan Independent, milyarlarca Euro’luk vergi kaçakçılığından usanan Avrupa Birliği'nin ekonomi ve maliye bakanlarının, kaçak vergi cenneti haline gelen ülkelerdeki durumu kontrol altına almak için bugün Brüksel'de strateji belirleyeceklerini duyuruyor. AB, bugün vergi kaçakçılığıyla mücadele kapsamında toplanarak Lichtenstein, Monaco, Andorra ve İsviçre'ye savaş ilan edecek. Tercih edecekleri silahsa Birliğin 2005 yılı vergi tasarrufu yönetmeliğinin daha da sıkılaştırılmış bir çeşidi olacak. Alman Maliye Bakanı Peer Steinbruck, vergi kaçakçılığının Almanya'ya bir yılda 30 milyar avroya mal olduğunu; Avrupa Birliği'nin ise toplamda 100 milyar avro kayba uğrayabileceğini söyledi. Haftanın Yorumu 7 Ufuk Turu Bu haftaki Ufuk Turu’nda; Ortadoğu ile Kafkasya ve Orta Asya’daki gelişmeler ele alınıp, kısa bir değerlendirme sunulmaya çalışılmış, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine yönelik kara operasyonu, Ahmedinecad’ın Bağdat ziyareti, Irak’ta parlamentoya geri gönderilen il meclisler yasası, Lübnan’daki cumhurbaşkanlığı krizi, Rusya seçimleri, Almanya’nın Orta Asya açılımı, Orta Asya enerji açılımları, ABD istihbarat raporlarında Orta Asya ve Ermenistan’da yapılan seçimler değerlendirilmiştir. Kara Harekatı Sona Erdi TSK’nın, terör örgütü PKK’ya yönelik düzenlediği sınır ötesi kara harekâtı, 8. gününde sona ermiştir. Genelkurmay Başkanlığı yaptığı yazılı açıklamada bir bölgede icra edilen harekât ile terör örgütünün tamamen etkisiz hale getirilmesinin mümkün olmadığı ancak, harekatın Irak’ın kuzeyinin teröristler tarafından kalıcı ve güvenli bir üs bölgesi olarak kullanılmasının önlenebileceğini; harekatın başlangıçtaki hedeflerine ulaştığını, başlangıç ve bitiş zamanının tamamen askeri ihtiyaçlara göre belirlendiğini, TSK’nın bu kararına herhangi bir etkinin söz konusu olmadığını, özellikle vurgulamıştır. Geçen haftaki Ufuk Turu’nda bölgesel koşullar ve konjonktüre ilişkin olumsuzluklar nedeniyle harekâtın kapsamının ve süresinin geniş tutulmayacağı değerlendirilmiştir. Böylesine kısa süreli planlanmış harekâtın bitişinin ABD Savunma Bakanı’nın ziyaretiyle çakışması bazı tartışmalara neden olmuştur. Ancak bu tartışmalar, askeri kuvvetlerin harekât bölgesinden ancak önceden yapılan plan dâhilinde çekilebileceği gerçeğini değiştirmemektedir. Genelkurmay Başkanlığı bildirisinde Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye tehdit yöneltilmesine müsaade edilmeyeceği belirtilmektedir. Bu açıklamanın Genelkurmay Başkanlığı’ndan gelmiş olması, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde örgütün toparlanmasına fırsat vermeyeceğine, bunun için askeri seçeneğin hala masada olduğuna ilişkin bir mesaj niteliğindedir. Yapılan harekâtın uluslararası kamuoyuna açıklandığı biçimde yürütülmesi ve kısa sürmesinin, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde ihtiyaç duyacağı sınır ötesi harekâtlara referans teşkil edebileceği düşünülmektedir. Fiilen terör örgütünü hedef alan harekâtın, Irak’ın kuzeyindeki siyasi yapılanmalar için de mesajlar içerdiğine dair yaygın kanı mevcuttur. Türkiye’nin gerçekleştirdiği kara harekâtları ile bölgede ve Irak’ın kuzeyinde etkili bir güç olduğu, ulusal güvenliğini korumak adına silahlı kuvvet kullanmaktan kaçınmayacağı ve ulusal çıkarlarına aykırı yapılanmalara müsaade etmeyeceği şeklinde mesajlar verdiği düşünülmektedir. Bölgesel Kürt Yönetimi’ne verilen mesajlar bununla sınırlı değildir. Harekât, ABD’nin Kürtler için her isteklerinin arkasında duracak ebedi bir müttefik olmadığını göstermiştir. Buna bağlı olarak konjonktüre göre değişebilen politikalarda ABD için Kürtlerin Irak’ta vazgeçilmez unsur olamayacağı, dolayısıyla Kürtlerin ABD’nin Irak politikasında bir “amaç” değil bir “araç” olduğu gerçeği de belirginleşmektedir. Ahmedınecad’ın Bağdat Ziyareti 8 İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ın 2 Mart Pazar günü gerçekleşen ziyaretiyle dünyada en büyük Şii nüfusu barındıran iki ülkenin sıklaşan temasları en üst düzeye ulaşmıştır. Uzun süredir Irak’ta ciddi diplomasi yürüten İran bu süreçte Irak’la pek çok temasta bulunmuştur. Ancak Irak tarihinde ilk kez bu düzeyde gerçekleşen bir ziyaret ile birlikte İran’ın Irak’a yönelik açılımlarının süreceği düşünülmektedir. Bir taraftan İran, bölgede ABD tarafından yalnızlaştırılmaya çalışılırken, diğer taraftan Ahmedinecad ABD işgali altındaki Irak’a giderek ABD’ye meydan okumaktadır. İran, hem yaşam sahasını Irak üzerinden genişletmekte hem de İran’ın Irak’taki etkinliğine vurgu yaparak, ABD’ye Irak’ta daha kalıcı ve daha etkili bir unsur olduğunu göstermeye çalışmaktadır. Ziyaret, ABD’nin İran’ı izole etme çabasına karşılık, İran’ın bu izolasyonu başlamadan bitirme çabalarının işareti olarak da görülmektedir. Suudi Arabistan’ı ziyaret eden, Katar’da düzenlenen Körfez İşbirliği Konseyi toplantısında Suudi Arabistan ve Umman kralları ile Kuveyt ve Bahreyn emirleri ile görüşen Ahmedinecad’ın Irak ziyareti, İran’ın bölge diplomasisinin en önemli ayağını oluşturmaktadır. İran, ABD’nin kendisini izole etmesine izin vermeyerek, atakları dışarıda karşılamakta, Irak ve Körfez ülkeleri üzerinden ABD ile diplomasi savaşı yürütmektedir. Bu savaşta da şu ana kadar başarısız olmadığı değerlendirilmektedir. Irak’ta İl Meclisleri Yasasına Cumhurbaşkanlığı Vetosu 2007 başında ABD’nin Irak için belirlediği 18 maddelik planın önemli bir parçasını oluşturan ve geçtiğimiz haftalarda parlamentoda paket olarak görüşülüp kabul edilen üç yasadan İl Meclisleri Yasası, Cumhurbaşkanlığı Konseyince veto edilmiştir. Yasanın, Cumhurbaşkanı yardımcısı ve aynı zamanda Irak İslam Yüksek Konseyi (SCIRI) üyesi olan Adil Abdülmehdi tarafından veto edilmesi, önceki dönemde seçimleri veto ederek il meclislerini ve valilikleri büyük oranda SCIRI’ye ve Kürtlere kaptıran Sadr grubu ve Sünni Arapların tepkisine neden olmuştur. SCIRI önceki seçimle sağladığı kazanımlardan vazgeçmek istemezken, Bölgesel Kürt Yönetimi de yasanın kabul edilse bile kendi bölgelerinde uygulanamayacağını açıklamıştır. Aynı pakette yer alan Genel Af Yasası’nı da bölgelerinde uygulamayacağını önceden açıklayan Kürtler, 2007 yılında da federal petrol yasasının çıkmasını beklemeden bölgesel petrol yasalarını çıkararak uygulamaya koymuşlardır. Görüldüğü üzere Irak’ta taraflar parlamento çatısı altında uzlaşı görüntüsü sergileyerek yasalar çıkartırken, aynı taraflar yasaların yürürlüğe girmesinden uygulanmasını sürecine kadar kendi inisiyatifleriyle hareket etmektedirler. Dolayısıyla ABD’nin ilerleme sağlandığını iddia ettiği hususlarda dahi ilerlemenin yapay olduğu ve kâğıt üzerinde kaldığı düşünülmektedir. Lübnan’daki Cumhurbaşkanlığı Krizi Lübnan’da 2007 yılının Kasım ayından bu yana yapılamayan cumhurbaşkanlığı seçimi geçtiğimiz hafta başında 11 Mart’a ertelenmiştir. 15. erteleme olan bu karar alınmadan önce ülkeyi ziyaret eden Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, başkanlık üzerinde anlaşma olduğunu; ancak kurulacak hükümet konusunda bir anlaşma sağlanamaması nedeniyle, cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılamadığını ifade etmiştir. Öte yandan ABD’de de Lübnan açıklarına bir savaş gemisi gönderdiğini açıklamıştır. 9 Lübnan’daki en büyük sorunun hükümette yer alan bakanlıkların paylaşımı konusunda olduğu bilinmektedir. Lübnan’daki Suriye yanlısı muhalif hareketler (Hizbullah, EMEL, Mişel Aun başkanlığındaki Ulusal Özgürlük Hareketi gibi), Lübnan kabinesindeki 30 bakanlığın eşit şekilde paylaştırılmasını isterken, parlamentoda çoğunluğu sahip ve Suriye karşıtı olan El-Mustakbel Partisinin Başkanı Saad Hariri ile Dürzî Hareketi lider Velid Canbolat’ın da içinde yer aldığı 14 Martçılar olarak adlandırılan iktidar grubu, buna karşı çıkmaktadır. Diğer taraftan siyasetteki bu gerginlik halka da yansımış, iktidar partisi ElMustakbel yanlıları ile EMEL taraftarları arasında çatışmalar yaşanmış ve yaklaşık 20 kişinin yaralanmasından sonra Lübnan ordusu duruma müdahale etmiştir. Öte yandan ABD’nin Lübnan açıklarına göndermiş olduğu savaş gemisinin, Lübnan’daki gerginliği bir anda arttırdığı; ancak hem muhalefetin hem de iktidarın ılımlı tutumlarının Lübnan’daki tansiyonun daha da yükselmesine engel olduğu düşünülmektedir. Batı yanlısı Fuat Sinyora hükümetinin, ABD’nin gönderdiği savaş gemisini Lübnan’ın iç işlerine müdahale olarak nitelemesi, muhalefetinde ABD’nin Lübnan’da iç savaş çıkarmaya gücünün yetmeyeceği yönündeki açıklamalarının tansiyonun düşmesinde etkili olduğunu söylemek mümkündür. Hizbullah dışındaki diğer muhalif partilerin, Hizbullah’ın çizgisinde devam edeceklerini açıklamaları, Lübnan’daki düğümün çözülmesinde Hizbullah’ın önemini artırdığı yönünde değerlendirilebilir. Diğer taraftan özellikle 2006 yılında İsrail ile yapılan savaş sonrasında halk arasında popülerliği artan Hizbullah’ın iktidar tarafından da önemsendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Zira El-Mustakbel ile EMEL taraftarları arasında çıkan çatışmalardan sonra barış görüşmelerine Hizbullah da katılmış ve arabulucu rolü oynayarak, iktidar ve muhalefetin tekrar çatışmaması yönünde bir anlaşma sağlanmasına yardımcı olmuştur. Bu bağlamda Lübnan’daki en iyi çözüm yolunun Hizbullah’a sorumluluk yükleyerek, ulusal uzlaşma yolunda adım atılmasının sağlanması olduğu düşünülmektedir. Bu noktada başta Suriye olmak üzere Arap Birliği’nin iktidar ile muhalefete verilen desteğin olumlu yönde kullanılması için çaba gösterilmesi gerektiği değerlendirilmektedir. Suriye ve batı dünyasının kendi çıkarları adına bir devlet üzerinde oyun oynayarak, ülke halkını savaşa sürüklemesinin, hem o ülke için hem de bölge için yıkıcı etkileri olabileceği ifade edilebilir. Rusya Seçimlerinin Ardından Pazar günü yapılan Rusya Federasyonu Başkanlık Seçimi’nin resmi olmayan sonuçlarına göre Vladimir Putin’in desteklediği Başbakanlık Birinci Yardımcısı Dmitry Anatolyevich Medvedev %70.21 oy ile yeni Rusya Federasyonu Devlet Başkanı oldu. 7 Mayıs Cuma günü göreve başlaması beklenen Medvedev’in Devlet Başkanı seçilmesi, Rusya’da “Putin’in Planı” denilen sürecin bir sonucu olarak görülebilir. Buna göre Putin, Başbakanlık görevine Viktor Zubkov’un getirilmesi gibi bazı siyasi hamleler yaparak iç çekişme ihtimalini ortadan kaldırmış, siyasi gücü kendi elinde tuttuğunu göstermiş ve iç çekişmeden kaynaklanabilecek istikrarsızlık ihtimalini ortadan kaldırmıştır. Rus halkının büyük çoğunluğu, yakın zamanda yapılan parlamento seçimlerinde olduğu gibi Devlet Başkanlığı seçiminde de Putin’in kararına destek verdiğini göstermiştir. Putin, “Planı”nı sadece Medvedev’i Devlet Başkanı koltuğuna oturtmak için 10 değil, kendi iktidarı etrafında meşru bir toplumsal-siyasi irade oluşturmak için yürütmüştür. Buradaki meşruiyet Rus siyasi sistemine özgü bir meşruiyet olarak anlaşılmalıdır. Gücün kimin tekelinde olacağı, Rusya’yı kimin yöneteceği gibi sorular, ülkede son sekiz senelik dönemde oturtulmaya çalışılan siyasi sistemi ve sürdürülen topyekûn stratejiyi göz ardı etmektedir. Buna göre hangi mevkide kimin oturduğu önemli değildir. Nitekim Devlet’in en yüksek mertebesinde, en geniş yetkilere ve güce sahip olan Başkanlık mevkiinde oturan kişi, bundan sonra sınırlı yetkilere ve güce sahip Başbakanlık mevkiinde oturan Putin tarafından desteklenecek, korunacak ve gerektiğinde yönlendirilecektir. Putin Devlet Başkanı olmadan da Rusya’yı kontrol edebileceğini gösterecektir. Ancak artık Rusya’yı kontrol etmek bir “otorite” ve “dikte” sorunu olmaktan çıkmış, bir verimlilik, strateji ve hukuki düzen sorunu haline gelmiştir. Rusya artık dış politikaya ve enerjiye verdiği önemi iç sorunların çözümüne verecektir. Almanya’nın Orta Asya Açılımı Almanya Ekonomi ve Teknoloji Bakanı Michael Gloss, ekonomik işbirliğini geliştirmek amacıyla Türkmenistan ve Özbekistan’a dört günlük bir ziyaret yapmıştır. Bu ziyaret Almanya’nın dönem başkanlığında Haziran 2007 tarihinde kabul edilen AB’nin Bölgesel Strateji Belgesi (Orta Asya) çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Buna göre, AB’nin motor gücü Almanya, AB Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları ve İyi Komşuluk Politikası kapsamında Orta Asya stratejisini yürütmek üzere bölge ülkeleri ile ikili temaslara başlamış gözükmektedir. Bu strateji belgesine göre AB, ekonomisinin yakıtı olan enerji arzı için bölge ülkeleri ile siyasi ve ekonomik ilişkileri geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda yapılan görüşmelerde Almanya ve Türkmenistan arasında enerji işbirliği, Türkmenistan’ın Nabucco’ya katılımı ve doğalgaz ithalatında aracı olan Rusya’ya bağımlılığının azaltılması, Almanya’nın Türkmenistan’ın enerji altyapısı, üretim ve tüketim alanlarına yatırım yapılması gibi konular tartışılmıştır. Alman iş çevresi, (yetmiş Alman iş adamı bu ziyaretlere eşlik etmiştir) Türkmenistan’da enerji yatırımlarına yoğun ilgi göstermiştir. Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov, Üretim Paylaşım Anlaşmaları (PSAs) çerçevesinde Alman iş çevresini potansiyeli yüksek otuz iki doğalgaz yatağında yatırıma davet etmiştir. Ancak Almanya’nın, Türkmenistan’ın Nabucco projesine katılımını isterken, öte taraftan bu projeye rakip olan Kuzey Akım projesini Rusya ile imzalamakta bir beis görmemesi çelişki ifade etmektedir. Ayrıca Türkmenistan’ın enerji ithalatında Rusya’ya olan bağımlılığını azaltma konusuna değinen Almanya, her ne kadar enerji ticaretinde Rusya ile simetrik karşılıklı bağımlılık ilişkisine sahip olsa da genel olarak AB’nin Rusya’ya karşı asimetrik olarak bağımlı olduğu bilinmektedir. Bunlar hem Almanya’nın hem de AB’nin enerji ve Orta Asya politikasında tutarsız yaklaşımlara sahip olduğunu göstermektedir. Türkmenistan Batı’ya, Türkiye Rusya’ya Açılıyor Son dönemde Türkiye-Rusya ilişkileri üzerine yazılan rapor ve makalelerde, iki ülke arasındaki ilişkide işbirliği ile rekabet arasındaki ince çizginin kaybolduğu, artık çok daha mücadeleci bir döneme girildiği söyleniyor. Artan enerji talebi ve fiyatlarının Rusya gibi bir enerji devini dünya siyasetinin odağına tekrar yerleştirdiği ve Türkiye’nin de Batı ile bütünleşme çabalarının zirveye çıktığı bu dönemde, Avrupa Enerji güvenliği konusunda Türkiye’nin oynayabileceği rolün 11 önemine dikkat çekiliyor. Artan enerji talebine cevap verebilmek ve Rus bağımlılığını azaltabilmek amacıyla uzun süredir hayata geçirilmeye çalışılan Nabucco projesi Avrupa Birliği ile Türkiye’nin Rusya’ya karşı verdiği mücadelenin simgesidir. Ancak ABD ve başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği’nin Orta Asya ülkeleri ile geliştirmeye çalıştığı doğrudan diyalog, Türkiye’nin Nabucco’ya tutarsız bakış açısı yüzünden gölgelenmektedir. Türkiye önce İran’la yaptığı doğal gaz mutabakatı, daha sonra Moskova’ya yaptığı Nabucco’ya katılma çağrısı, ne Türkiye’nin ne de bir parçası olmaya çalıştığı Avrupa’nın çıkarınadır. Orta Asya’da Türkmenistan, tüm Batılı ülkeleri, enerji kaynaklarının geliştirilmesi için yatırım yapmaya çağırmakta, ABD ve AB’li üst düzey yetkililerle görüşmeler yürütmektedir. Türkmenistan’ın Almanya ile yürüttüğü diyalog büyük aşama kaydetmiştir. Türkmenistan’ın yeterli enerji üretimi yapabilmesi için yatırım çekmesi hayati önem taşımaktadır. Aksi halde Türkmenistan, ya Rusya ya da Çin gibi iki devin kıskacında kalacak, Türkiye ve Avrupa ise Türkmen enerjisinden yararlanamayacaktır. Türkmenistan Devlet Başkanı Berdimuhammedov’un Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetlisi olarak Türkiye’ye yapacağı ziyaret büyük bir fırsat olacaktır. Türkiye, Türkmenistan ve diğer Orta Asya ülkeleri ile geliştirebileceği işbirliğini, İran ve Rusya’ya yönelik ilgisi ile gölgelememelidir. ABD İstihbarat Raporlarında Orta Asya Son dönemdeki ABD istihbarat ajanslarının raporlarında Orta Asya’nın sosyoekonomik durumu, bunun sonucu olarak İslami aktivitelerin artması ve bölge ülkelerinin kırılgan rejim-yönetim sorunları, potansiyel istikrarsızlık olarak kaydedilmektedir. Ayrıca yine bu raporlarda, Rusya’nın enerjiyi siyasi bir araç olarak kullanması ve bölgenin, Avrupa’nın enerji ulaşım hatlarını tekelleştirerek hâkim olmaya çalışması, askeri modernleşme çerçevesinde silahlanmaya gitmesi ve askeri tatbikatlarını (Pasifik, Atlantik ve Kutuplarda) hızlandırması, ABD-Rusya ilişkilerinin son zamanlardaki çatışmacı yapısı ve Rusya’nın İran’ın nükleer programına destek vermesi gibi gelişmeler bir anlamda ABD hegemonyasına meydan okuma olarak değerlendirilmektedir. Bu raporlar çerçevesinde önümüzdeki süreçte, ABD’nin Rusya politikasının yükselen gücü (hegemona karşı meydan okuyucu –challenger- bağlamında) kontrol etme yönünde değişeceği düşünülebilir. Ermenistan; Krizden Ortaklığa 19 Şubat tarihinde Ermenistan'da yapılan devlet başkanlığı seçimlerini Serj Sarkisyan'ın kazandığının açıklanması, muhalif grupları özellikle de eski devlet başkanı Levon Ter Petrsoyan taraftarlarını sokağa dökmüştür. % 52.82 oranlık bir oyla ikinci tura kalmadan devlet başkanlığına seçilen Serj Sarkisyan 'dan sonra en yüksek oyu %21.5 ile Levon Ter Petrosyan almıştır. Petrosyan, seçimlerde usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle ve seçimin tekrarlanması talebiyle binlerce taraftarını meydanlara toplamıştır. Ancak Bağımsız Devletler Topluluğu'nun Ermenistan’daki seçimlerin demokratik değerler çerçevesinde yapıldığını açıklamasının ardından AGİT ve Avrupa Birliği temsilcilerinin de bu yönde açıklama yapmaları, muhalif grup tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştır. Avrupa'nın bu tutumunu demokratik değerlere karşı bir sahtekârlık olarak nitelendiren binlerce Petrosyan taraftarı, eylemlerine Fransız büyükelçiliği önünde devam etmişlerdir. Devlet başkanlığı seçimleriyle ilgili Avrupa'dan beklediği desteği bulamayan Petrosyan umudunu şimdiye 12 kadar Sarkisyan'ın devlet başkanlığını kutlamayan Amerika Birleşik Devletleri 'ne bağlamıştır. Muhalefet kanadı seçimlerde usulsüzlük yaşandığı konusunda hemfikir olmakla beraber, seçimlerin tekrarlanması konusunda farklı tavır sergilemektedirler. Özellikle seçimlerde %16,5 oyla üçüncü sırada yer alan “Orinats Yerkir” partisinin başkanı ve eski parlamento başkanı Artur Bağdasaryan seçimlerde usulsüzlük yapıldığını dile getirse de, seçimlerin tekrarlanması konusunda Levon Ter-Petroyan'a destek vermemektedir. Ülkede devlet başkanlığı seçimi sonrasında yaşanan karışıklık, hükümeti oluşturan koalisyonda da ciddi çatlaklar yaratmıştır. Şu an için Ermenistan Hükümeti, Cumhuriyetçi Parti, Müreffeh Ermenistan Partisi ve Taşnaksütyun partisinden oluşan üçlü hükümet koalisyonundan oluşmaktadır. Taşnaksütyun partisi kendi adayının seçimlerde aldığı oy konusunda usulsüzlük yapıldığını öne sürerek koalisyondan çekilebileceğinin sinyallerini vermiştir. Ülkenin birinci partisi konumundaki Cumhuriyetçi Partinin lideri Sarkisyan bu karışıklık içerisinde hükümeti kurmak için muhalefet içinden kendine destek bulma çabalarına girişmiştir. Serj Sarkisyan kısa bir süre önce muhalefet parti lideri Artur Bağdasaryan'la görüşmeler yapmış ve bu görüşmeler sonrasında yapılan ortak basın toplantısıyla “Orinats Yerkir” partisinin hükümet koalisyonunda yer alacağı kamuoyuna duyurulmuştur. Cumhuriyetçi Parti Başkanı olan Serj Sarkisyan bir yandan kendi yönetimindeki hükümet içinde oluşan çatlakları gidermeye çalışırken, diğer yandan devlet başkanlığı için muhalefetten destek alma çabasına girmiştir. Sarkisyan, böylelikle muhalefeti kendi tarafına çekerek hem ülkedeki krizi hafifletmiş, hem de muhalefeti zayıflatmış olacaktır. 13