T.B.M.M. 20 . 3 . 1992 İS : 56 O :2 SHP GRUBU ADINA MUZAFFER DEMİR (Muş) — Sayın Başkan, sayın milletvekille­ ri; Çevre Bakanlığının 1992 yılı bütçesi üzerinde sözlerime başlamadan önce, Grubum ve şah­ sım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çevre, çevrebi­ lim (ekoloji), ekolojik denge, çevre sağlığı, çevre sorunları, çevre kirlenmesi, çevre korunması, çevre düzenlenmesi, çevre planlanması gibi sözcükler en sık kullanılan deyimler arasına gir­ miştir. Bütün bu olgular, insan-çevre ilişkilerinden ortaya çıkmaktadır, özellikle 19 uncu yüz­ yılda başlayan endüstri devrimi ve teknolojik gelişmeler, nüfus artışıyla, kentleşme biçiminde önemli sorunlar yaratmıştır. Bu sonuçlar, insan için sosyal, ekonomik ve fiziksel yönden den­ gesiz bir ekolojik ortam yaratırken, kentsel ve kırsal alanlarla doğal alanlar arasındaki ilişkile­ ri olumsuz biçimde etkilemiş ve değiştirmiştir. Toplum sağlığı, ulusal güvenlik, turizm, tarihsel değerlerin korunması da çevre sorunları alanına girer. İnsanın uygarlaşma çabası ve sonuçları, teknik gelişmeler nedeniyle her geçen gün daha hareketli ve boyutları giderek büyüyen bir ortamı oluşturmaktadır. Acaba, bu uğraş sonucunda güzel ve olumlu bir ortama sahip olabildik mi? Yaşadığımız çevrede mutlu muyuz? Çocuklarımıza, torunlarımıza doğal zenginliklerle dolu bir dünya bırakabilecek miyiz? Bu so­ runlar tüm dünyanın sorunlarıdır; ancak, çevre kavramı, 1972 yılında yapılan Birleşmiş Mil­ letler İnsan Çevresi Konferansından bu yana, gelişmiş ve tüm ülkelerce gelecek nesillerin sağ­ lıklı bir çevrede yaşamaya ve doğanın insanoğluna sağladığı kaynaklardan yararlanmaya hak­ ları olduğu kabul edilmiştir. Çağımız ekonomisinde endüstrileşme, millî gelire en düşük payı aktaran, en çok katma değer yaratan, teknoloji geliştiren, çalışan nüfusa en geniş iş olanakları hazırlayan ve kişiler arasında daha âdil, dengeli ve yaygın bir gelir dağılımı sağlayan bölgelerarası gelişme farkları­ nı giderici, sosyal ve ekonomik yönleriyle bir kalkınma aracı olmanın ötesinde, toplumların bir gelişme ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. Ülkemizde endüstriyel gelişmelerin hız kazandığı Marmara, Ege ve Çukurova bölgelerinde hava, toprak ve su kirliliği, verimli tarımsal alanların yitirilmesi, ekolojik dengenin bozulması ve neticede doğal kaynak ve değerlerimizin zedelendi­ ğini görmekteyiz. Bu bölgedeki kirlenme ve sorunlarla ilgili olarak birkaç örnek vermek istiyorum. Dünyada eşi bulunmayan Marmara Denizimiz elden gitmektedir. İstanbul, Kocaeli ve Bursa gibi büyük sanayi illerimizin pislikleri, sanayi atıkları bu denize akmaktadır. Marmara, ölü deniz haline gelmektedir. Marmara Denizini en fazla kirleten nehirlerden biri, Bursa Nilüfer Deresi ve ona bağlı derelerdir. Bu sular, köpüklü sanayi atıkları ile simsiyah bir görüntü arz etmektedir. Artık, bu sularla tarlalarımız sulanmadığı gibi, denizi de berbat etmektedirler. İzmit Körfezinin durumu içler acısıdır, kirlilik, Tuzla ve Pendik'e kadar gelmiştir. Bırakın buralarda denize girmeyi, balıklar bile barınamamaktadır. Kirlilik, yavaş yavaş, Ege Bölgesine yayılmaktadır. İzmir Körfezi'nin durumu perişandır. Erdek'te, Bandırma'da kurulan denetimsiz fabrikalar, bu turistik ve güzel beldelerimizin hava ve sularını kirletmektedir. Kısaca, güney illerimize bakalım : Antakya'nın, bir zamanlar piknik yeri olan Altınçay Deresinin, kenarında kurulan fabrikalar nedeniyle halkın sağlığını tehdit ettiği ve mikrop yu­ vası haline geldiği; Amik Gölünün kurutulması sonucunda ekolojik dengenin tamamen — 595 —