İMAM-HATİP LİSELERİ TEMEL DİNÎ BİLGİLER DERS KİTABI YAZARLAR Ahmet EKŞİ Ali Sacit TÜRKER Ahmet MEYDAN Ramazan ŞAHAN Kadir ADIYAMAN Dr. Hasan ÖZKET DEVLET KİTAPLARI BEŞİNCİ BASKI ................................, 2014 MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ................................................................................. : 4830 DERS KİTAPLARI DİZİSİ ...................................................................................... : 1421 14.?.Y.0002.3972 Her hakkı saklıdır ve Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Kitabın metin, soru ve şekilleri kısmen de olsa hiçbir surette alınıp yayınlanamaz. Editör : Ekrem ÖZBAY Dil Uzmanı : Muharrem OKUMUŞ Görsel Tasarım : Ertuğrul ÇAKIR Dilek ANDER Emre ANDER Rehberlik Uzmanı : Erdal USLUER Program Geliştirme Uzmanı : Dr. Yalçın BAY Eğitim Teknolojisi Uzmanı : Ahmet KOPMAZ Veysel KUBAT ISBN: 978-975-11-3337-3 Millî Eğitim Bakanlığı, Talim Terbiye Kurulunun 01.12.2009 gün ve 222 sayılı kararı ile ders kitabı olarak kabul edilmiş, Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 28.03.2014 gün ve 1310094 sayılı yazısı ile beşinci defa 237.950 adet basılmıştır. Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı. Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl. Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Ruhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli. Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar? O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım, Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden na’şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım. Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın; Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet; Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl! Mehmet Âkif Ersoy GENÇLİĞE HİTABE Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve hâricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Mustafa Kemal Atatürk İÇİNDEKİLER 1. ÜNİTE: DİN KAVRAMI VE İSLAM DİNİ 1. Din Nedir? .......................................................................................................................................... 10 2. İnsanlık Tarihinde Din Olgusu ........................................................................................................... 11 3. İnanmanın Çeşitli Biçimleri ............................................................................................................... 12 4. Din-Birey İlişkisi ................................................................................................................................ 14 5. Din-Toplum İlişkisi ............................................................................................................................ 15 6. Yeryüzünde Belli Başlı Dinler ........................................................................................................... 16 6.1. Kabile Dinleri ............................................................................................................................ 17 6.2. Doğu Asya Dinleri ..................................................................................................................... 17 6.3. Hint Dinleri ................................................................................................................................ 19 6.4. Vahye Dayalı Dinler .................................................................................................................. 22 2. ÜNİTE: İSLAM’DA İMAN ESASLARI 1. İman Kavramı..................................................................................................................................... 29 2. İslam’da İmanın İfadesi: Kelime-i Tevhit ve Kelime-i Şehadet......................................................... 30 3. İslam’da Temel İman Esasları ............................................................................................................ 31 3.1. Allah’a İman .............................................................................................................................. 32 3.2. Meleklere İman .......................................................................................................................... 38 3.3. Kitaplara İman ........................................................................................................................... 42 3.4. Peygamberlere İman ................................................................................................................. 43 3.5. Ahiret Gününe İman .................................................................................................................. 44 3.6. Kaza ve Kadere İman ................................................................................................................ 48 3. ÜNİTE: İSLAM’DA İBADET 1. İbadet Kavramı ................................................................................................................................... 55 2. Niçin İbadet Edilir? ............................................................................................................................ 56 3. İbadetin İlkeleri ve Kapsamı ............................................................................................................. 57 4. İnanç - İbadet İlişkisi .......................................................................................................................... 61 5. Temizlik - İbadet İlişkisi..................................................................................................................... 62 5.1. Abdest, Boy Abdesti (Gusül) ..................................................................................................... 63 5.2. Teyemmüm ................................................................................................................................ 64 5.3. Beden ve Mekân Temizliği ........................................................................................................ 65 6. Namaz İbadeti .................................................................................................................................... 67 7. Ramazan Ayı ve Oruç ........................................................................................................................ 74 8. Zekât İbadeti....................................................................................................................................... 77 9. Hac İbadeti ve Yapılışı ....................................................................................................................... 80 10. İbadet Mekânı: Kâbe ........................................................................................................................ 83 11. Kurban .............................................................................................................................................. 84 12. Salih Amel (Yararlı İşler) de İbadettir. ............................................................................................. 85 13. Dua ve Tövbe ................................................................................................................................... 86 14. İbadetlerin Birey ve Topluma Kazandırdıkları ................................................................................. 88 4. ÜNİTE: VAHİY SÜRECİ VE KUR’AN 1. Vahiy Kavramı.................................................................................................................................... 93 2. Vahiy Süreci ...................................................................................................................................... 94 2.1. Kur’an Öncesi Vahiy Metinleri: Sahifeler ve Kitaplar .............................................................. 94 2.2. Son Vahiy Kur’an ve Temel Nitelikleri ..................................................................................... 97 2.3. Kur’an’ın İndiriliş Süreci .......................................................................................................... 98 3. Kur’an’la İlgili Kavramlar ................................................................................................................. 100 4. Kur’an’ın Ana Konuları ..................................................................................................................... 106 5. Kur’an’ın Eğitici Özellikleri .............................................................................................................. 111 VII 5.1.Kur’an İyiye Yönlendirir ve Kötülükten Sakındırır. .................................................................. 111 5.2. Kur’an Kamil İnsan Modeli Sunar. ........................................................................................... 112 5.3. Kur’an Aklı Kullanmayı ve Öğrenmeyi Öğütler. ...................................................................... 113 6. Kur’an’ın Kültürümüzdeki Yeri ......................................................................................................... 114 5. ÜNİTE: PEYGAMBERLİK VE SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED 1. Nebî Resul ve Peygamber Kavramları ............................................................................................... 121 2. İnsanlığın Peygamberlere Olan İhtiyacı ............................................................................................. 122 3. Peygamberlerin İnsanlardan Seçilmesinin Nedenleri ........................................................................ 123 4. Peygamberlerin Ortak Nitelikleri ....................................................................................................... 124 5. Tevhidin Son Elçisi Hz. Muhammed ................................................................................................. 127 6. Toplum Önderi Hz. Muhammed ........................................................................................................ 128 6.1.Mekke’de Hz. Muhammed ......................................................................................................... 129 6.2.Medine’de Hz. Muhammed ........................................................................................................ 133 7. Kuran’ın Diliyle Hz. Muhammed ...................................................................................................... 135 8. Hz. Muhammed’in örnekliği: Sünnet ................................................................................................. 137 6. ÜNİTE: İSLAM VE AHLAK 1. Ahlak Kavramı ................................................................................................................................... 142 2. İslam Ahlakının Kaynağı: Kur’an ve Sünnet .................................................................................... 143 3. İslam’ın Öngördüğü Bazı Temel Ahlak İlkeleri ................................................................................. 144 3.1. Doğruluk ve Adalet.................................................................................................................... 145 3.2. İyilik Etmek ............................................................................................................................... 148 3.3. Cömertlik ................................................................................................................................... 149 3.4. Merhamet ................................................................................................................................... 151 3.5. Sevgi ve Saygı ........................................................................................................................... 152 3.6. Barış ve Hoşgörü ...................................................................................................................... 155 4. Ahlaki Görevlerimiz ........................................................................................................................... 156 4.1. Ana Baba ve Akrabalarımıza Karşı Görevlerimiz ..................................................................... 156 4.2. Komşularımıza ve Topluma Karşı Görevlerimiz. ...................................................................... 158 4.3. Vatana Karşı Görevlerimiz ........................................................................................................ 160 5. İslam Ahlakına Aykırı Davranışlar .................................................................................................... 161 5.1. Yalan, Gıybet ve İftira................................................................................................................ 161 5.2. Hile Yapmak ve Dolandırıcılık .................................................................................................. 163 5.3. Kötü Zanda Bulunmak............................................................................................................... 164 5.4. Başkasının Özel Hayatını Araştırmak........................................................................................ 165 5.5. Başkalarıyla Alay Etmek ........................................................................................................... 166 5.6. Kibir ve Haset ............................................................................................................................ 167 5.7. İçki ve Kumar ............................................................................................................................ 168 5.8. Hırsızlık ve Rüşvet ................................................................................................................... 170 7. ÜNİTE: İSLAM, HAYAT VE BİLİM 1. İslam’ın Dünya Hayatına Bakışı ........................................................................................................ 174 2. İslam’da Çalışma ve Helal Kazancın Önemi ..................................................................................... 175 3. İslam ve Çevre Bilinci ........................................................................................................................ 177 4. İslam ve Sanat .................................................................................................................................... 178 5. İslam ve Bilim .................................................................................................................................... 180 6. Temel İslam Bilimleri ......................................................................................................................... 182 7. Meşhur Müslüman Bilginler ve Bilime Katkıları .............................................................................. 185 SÖZLÜK ................................................................................................................................................ 189 KAYNAKÇA.......................................................................................................................................... 192 VIII TEMEL DİNÎ BİLGİLER Din Kavramı ve İslam Dini 1. ÜNİTE Din Kavramı ve İslam Dini ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. “Din, vahiy ve kutsal kitap” kelimelerinin anlamlarını öğreniniz. 2. Birden çok din nasıl ortaya çıkmış olabilir? Düşününüz. 3. Dinin hayatımızdaki önemi üzerinde büyüklerinizle konuşunuz. 9 1. ÜNİTE 1. Din Nedir? Din, sözlükte itaat, hesap, sorumluluk ve hüküm anlamlarına gelir. Terim olarak din, akıl sahibi insanları kendi özgür iradeleriyle iyiye ve doğruya yönelten ve onların mutluluğunu amaçlayan kurallar bütünüdür. Bu kuralların başında inanç esasları, ibadetler ve ahlak ilkeleri gelmektedir. Din kavramı size neler çağrıştırmaktadır? İnsanın maddi yö­nüyle yemeye, içmeye, temiz havaya ve giyinmeye ihtiyacı olduğu gibi manevi yönüyle de inanmaya ihtiyacı vardır. İnsanda yeme, içme ve barınma gibi biyolojik ihtiyaçlar nasıl doğuştan geliyorsa din duygusu da doğuştandır. Dinin, yaratılışın bir gereği (fıtri) olduğu Kur’an-ı Kerim’de şöyle ÖRNEKLER BULALIM ifade edilmiştir: “Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi “Din, insanı iyiye, güzele, doğruya yönlendirir.” yargısını destekleyecek örnekler bulunuz. fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme Din merhametli olmayı öğütler. ......................................................... yoktur. İşte dosdoğru din budur; …..................................................... fakat insanların çoğu bilmezler.”1 …..................................................... Bu ayette bütün insanların, Allah (c.c.)2’ın Hz. Âdem’den itibaren bildirdiği tevhit inancını benimsemeye yatkın olarak yaratıldığı anlaşılmaktadır. Ancak zamanla din duygusu, aile ve çevrenin de etkisiyle farklı biçimlerde ortaya çıkabilir. Peygamberimiz (s.a.v.)3 bu durumu şöyle ifade etmiştir: “Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere (tek Allah’a inanma eğiliminde) doğar; sonra anne ve babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.”4 İnsan her zaman yüce ve kudretli bir varlığa güvenme, ona sığınma ve ondan yardım dileme ihtiyacı hisseder. Bu sığınma ve güvenme duygusu din ile karşılanır. Allah, insanı diğer varlıklardan farklı ve üstün yaratmıştır. Bu, bir ayette şöyle ifade edilmiştir: “Biz hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, karada ve denizde taşıdık. Kendilerine güzel güzel rızıklar verdik. Yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.”5 Allah insana akıl vermiştir. İnsan, aklı sayesinde düşünebilir, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt edebilir. Özgür iradesi ile iyi ve doğru olanı seçer. Bütün bu özelliklerinden dolayı insan dinin muhatabıdır. İlahî dinler inanç ve davranış planında, Allah’ın bir ve var olduğu üzerine kuruludur. İslam dini de bunu tevhit vurgusu ile her alanda öne çıkarmaktadır. İslam, kesinlikle Allah’ın varlığına ve birliğine inanmayı ister. Ona hiçbir şeyi ortak koşmamayı ve sadece ona kulluk edip ancak ondan yardım dilemeyi emreder. 1 Rûm suresi, 30. ayet. 2 Celle celaluhu: Şanı yüce. 3 Sallallahu aleyhi ve sellem: Allah’ın rahmet ve selamı üzerine olsun. 4 Müslim, Kader, 22-25. 5 İsrâ suresi, 70. ayet. 10 Din Kavramı ve İslam Dini 2. İnsanlık Tarihinde Din Olgusu İnsanlık tarihi çeşitli yönleriyle incelendiğinde, her zaman ve mekânda din gerçeği ile karşılaşılmaktadır. Örneğin, arkeolojik kazılardan elde edilen bilgiler, ilahî kitaplar, diğer yazılı kaynaklar ve toplumların kültürlerinde yoğun olarak dinî motifler bulunmaktadır. Nitekim Kur’an’da, tarihin her döneminde dinin var olduğu şöyle ifade edilmiştir: “...Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.”1 İnsan, akıl sahibi ve inanan bir varlıktır. Bu özelliği ile evrendeki diğer varlıklardan farklı davranışlar ortaya koymaktadır. Buna bağlı olarak din, tarih boyunca birey ve toplumlarda etkisini gösteren bir olgu olarak devamlı var olmuştur. İslam’a göre, dini gönderen Allah’tır. Allah evreni ve insanı yaratmış, insanı doğruya yönlendirecek kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Bu peygamberler, insanları herşeyin yaratıcısı olan Allah’ın birliğine inanmaya çağırmışlardır. Peygamberlere gelen tevhit ilkesi, zaman içerisinde insanlar tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bazı toplumlar da peygamberlerin bildirdikleri bu temel ilkeleri zamanla unutmuşlardır. Bunun üzerine Allah tekrar peygamber göndermiştir. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “İnsanlar tek bir ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir.”2 Eski bir mabet resmi Tarih boyunca çeşitli toplumlarda zaman zaman kötülük ve haksızlıklar yaygınlaşmış, ahlaki değerler zayıflamıştır. Böylesi toplumlarda insanlar, Allah’ın buyruklarını dikkate almamış, onun gösterdiği yoldan ayrılmışlardır. Güneş, Ay, yıldız, ateş ve putlar gibi çeşitli varlıkları tanrı edinmişlerdir. Böylece farklı dinler ortaya çıkmıştır. 1 Fâtır suresi, 24. ayet. 2 Bakara suresi, 213. ayet. 11 1. ÜNİTE DEĞERLENDİRELİM “Dünyayı dolaşınız; duvarsız, edebiyatsız, yasasız, servetsiz kentler bulacaksınız; fakat mabutsuz ve mabetsiz kent bulamayacaksınız.” Plutharkos (Pülütarkos) Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, s. 20. Yukarıdaki sözden anladıklarınızı arkadaşlarınızla değerlendiriniz. 3. İnanmanın Çeşitli Biçimleri İnanmak, insanoğlunun doğuştan itibaren taşıdığı ve farklı şekillerde ifade edip yaşattığı bir duygudur. Bu duyguyu ifade etmedeki farklılıklar, değişik inanma biçimlerini doğurmuştur. İnsanlar kimi zaman vahiy kaynaklı bir dine yönelmiş kimi zaman da değişik düşüncelerden kaynaklanan anlayışları din olarak kabul etmiştir. Vahye dayalı olan inanç biçimi; neye, nasıl inanılacağını açıklamıştır. Vahiy, nelere inanacağımız, peygamberler de inancımızı nasıl hayata yansıtacağımız konusunda bizlere rehberlik etmişlerdir. Buna rağmen insanların neye, nasıl inanacakları hususunda farklılıklar olmuştur. Böylece tarih boyunca tanrı inancı konusunda monoteizm, politeizm, gnostisizm, agnostisizm ve ateizm gibi çeşitli inanç biçimleri ortaya çıkmıştır. Monoteizm (Tek Tanrıcılık), Tanrı’nın varlığı ve birliğini savunup eşi ve benzeri bulunmadığına inanmaya monoteizm veya tek tanrıcılık denir. Tek tanrıcılığın İslam düşüncesindeki karşılığı Allah’ı birlemek anlamına gelen tevhittir. Tevhit inancına göre kâinatı ve içindeki her şeyi yaratan ve yaşatan Allah’tır. Allah, mutlak güç ve kudret sahibidir. O, sonsuz bilgisi ve gücüyle evrendeki her şeye hükmeden bir ilahtır. Allah, her şeyi işiten, gören, başlangıcı ve sonu olmayan (ezelî ve ebedî), yarattıklarına karşı sonsuz merhamet gösteren ve onları seven bir varlıktır. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam, vahye dayalı dinler olup tek tanrı inancına sahiptir. Ancak bu dinler içinde, tek tanrı inancını bugüne kadar en saf ve sade şekliyle koruyan din, İslam olmuştur. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de tek tanrı inancını şu şekilde ifade eder: “De ki: O Allah birdir. Allah sameddir (Hiçbir şeye muhtaç olmayıp her şey ona muhtaçtır.). O doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur.”1 Politeizm (Çok Tanrıcılık), birçok tanrının varlığına inanmak demektir. Politeizme göre evrende birden fazla tanrı vardır ve bu tanrıların farklı görevleri bulunmaktadır. Eski Yunan, Mısır, Roma ve İslam öncesi Arap Yarımadası’nda çok tanrıcılık yaygındı. Antik Yunan’da gök, savaş ve barış tanrısı, güneş ve aşk tanrısı gibi çeşitli tanrıların bulunduğuna inanılırdı. Arap Yarımadası’nda da her kabilenin tanrısal bir güçle donatıldığına inanılan çeşitli putları bulunmaktaydı. 1 İhlâs suresi, 1-4. ayetler. 12 Din Kavramı ve İslam Dini Çok tanrıcılık inancını benimseyenler Tanrı’nın yaratıcı ve güçlü olduğunu kabul etmekle birlikte; Tanrı’dan başkasına olağanüstü güç atfederek ondan yardım beklerler. Daha çok Güneş, Ay ve yıldız gibi gök cisimlerinin yanı sıra bazı doğa güçleri ile canlı ve cansız varlıkları tanrılaştırırlar. İslam dini, çok tanrıcılığı Allah’a şirk koşmak olarak değerlendirmiştir. YORUMLAYALIM “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. Arş’ın Rabb’i olan Allah, onların nitelemelerinden uzaktır.” Enbiyâ suresi, 22. ayet. Yukarıdaki ayet mealini tek ve çok tanrı inancı açısından yorumlayınız. Gnostisizm (Gizemcilik), miladi II. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bilgi ve sezgi anlamına gelen gnos kelimesinden türetilmiştir. Gnostikler, Hristiyanlığı Yunan felsefesi ve diğer Doğu dinlerinden alınan bazı fikirlerle birleştirmek suretiyle yeni bir akım oluşturmak istemişlerdir. Ancak Hristiyanlık bu yeni akımı benimsememiştir. Bu akım bazı farklılıklarla birçok din ve kültürlerde varlığını göstermiştir. Gizemcilik anlayışına göre, başta Tanrı olmak üzere tüm varlığa ve olaylara ilişkin gerçek bilginin kaynağı vahiy ve akıl olmayıp sadece keşif ve ilhamdır. Bu akıma göre, her olayın ve her varlığın bir görünen (zahirî) bir de görünmeyen (bâtıni) boyutu vardır. Olayların veya varlıkların gerçek bilgisi bunların görünmeyen boyutunda gizlidir. Gnostiklere göre bu bilgiyi elde etmenin yolu keşif ve ilhamdır. Agnostisizm (Bilinemezcilik), Tanrı’nın varlığının bilinemez olduğunu ileri süren bir akımdır. İnsan zihninin hiçbir metafizik gerçeği bilemeyeceğini söyleyen agnostikler, Tanrı inancı konusunda tarafsız kalmayı tercih etmişlerdir. Bu akıma göre; dinler Tanrı’dan gelmemiştir. Çünkü Tanrı’nın varlığı, insan aklının ötesinde bir konudur ve insan aklı bunu kavrayamaz. Agnostizme göre Tanrı’nın varlığı gibi bir konuda konuşmak, bilgi edinmek veya bir inanç sahibi olmak mümkün değildir. BELİRTELİM “Ustasız olmazken basit bir kalem Nasıl icat oldu muhteşem âlem?” Ramazan Şahan (Bu kitap için yazılmıştır.) Yukarıdaki sözde anlatılmak istenilen düşünceyi belirtiniz. 13 Ateizm (Tanrıtanımazlık), Tanrı’nın varlığını reddetmek ve Tanrı yokmuş gibi davranmaktır. Ateizm, Allah’ın varlığını inkâr ettiği gibi tüm dinlere ve dinlerin Tanrı tasavvurlarına da karşıdır. Allah inancı karşısında tepkisel bir düşünce olan ateizm, Batı dünyasının bazı filozofları tarafından benimsenmiş ancak günümüzde düşünsel dayanaklarını yitirerek zayıflamıştır. 1. ÜNİTE Tanrıtanımazlar, evrenin varlığını ve evrende meydana gelen olayları tesadüfe bağlarlar. Bilimsel bir sebebini bulamadıkları tüm olayların bir tesadüf sonucu meydana geldiğini savunurlar. Ruhsal bunalım, ahlaki çöküntü, toplumu bir arada tutan temel değerlerdeki yozlaşma, sosyal ve kültürel dokudaki zedelenme, millî ve manevi duygulara yabancılaşma gibi olumsuzluklar, vahye dayalı olmayan inanç türlerinin sosyal hayatımızdaki birer tezahürüdür. KONUŞALIM Yeryüzündeki yaşam bir tesadüf müdür? Elinize on tane marka alın, her birini birden ona kadar numaralayın ve hepsini cebinize koyup karıştırın. Sonra bu markaları, birden ona kadar numara sırası ile cebinizden teker teker çıkarmaya çalışın; sonuç şu olacaktır: 1 numaralı markayı çekebilme şansı onda bir; 1 ve 2 numaralı markayı yüzde bir; 1, 2, 3 ve 4 numaralı markaları sıra ile çekebilme şansı ise on binde bir oranındadır. Böylece, markaları birden ona kadar sıra ile çekebilme şansının on milyarda bir olacağı görülecektir. Bu basit örneği vermemizdeki amaç, rastlantılara karşı rakamların korkunç bir biçimde nasıl çoğaldığını okuyucuya göstermesidir. Yeryüzündeki yaşam, şüphesiz ki birçok temel koşula bağlıdır. Bu koşulların herhangi bir yerde, herhangi bir zaman süreci içinde ve sadece rastlantı sonucu olarak birbirine önemli bağlarla bağlı bulunmaları, matematiksel olarak imkânsızdır. Öyle ise doğada, (her şeye yön veren) gerçek yöneltici bir kuvvet vardır. Bunu da doğru olarak kabul edersek, hedef ve amacın varlığına tanık oluruz. Cressy Morrisson (Kresi Morison) İlim İman Etmeyi Gerektirir, s. 5. Yukarıdaki metni okuyarak ana teması üzerinde arkadaşlarınızla konuşunuz. 4. Din-Birey İlişkisi Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır; Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır. Mehmet Âkif ERSOY Yukarıdaki şiirin ana fikrini söyleyiniz. İnsan, akıllı, irade sahibi ve inanan bir varlıktır. Bu özellikleri ile diğer varlıklardan ayrılır. Allah insanı sahip olduğu bu farklı özelliklerinden dolayı dinin emir ve yasaklarından sorumlu tutmuştur. Din, insanın inanma ve güvenme ihtiyacını karşılar. İnsan her zaman yüce ve kudretli bir varlığa güvenme, ona sığınıp ondan yardım dileme ihtiyacı hisseder. Yaratıcıya güvenme ve ona sığınma insanı yüceltir. İnsana kuvvetli bir irade ve sağlam bir karakter kazandırır. Din, sosyal bir varlık olan insanı iyi, doğru, güzel ve faydalı işler yapmaya yöneltir. İnsanı yersiz korkulardan ve bencil duygulardan uzak tutarak gerçek özgürlüğe ulaştırır.1 Bu konuda Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır…”2 1 İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, C 9, s. 317. 2 Bakara suresi, 257. ayet. 14 Din Kavramı ve İslam Dini İnsan, günlük hayatında karşılaştığı yalnızlık, çaresizlik, korku, üzüntü, hastalık, musibet ve felaketler karşısında yegâne teselli kaynağı olarak dini görür. Dinî değerler insanı ruhsal bunalımlardan korur. Başarı için ümit ve cesaret verir. Kendisine ve çevresine karşı daha duyarlı hâle getirir. Din, maddi ve manevi her türlü sıkıntıya karşı insanın direncini artırır. İnsan sürekli bir anlam arayışı içindedir. Kendi kendine “Ben kimim? Niçin yaratıldım? Nereye gideceğim? İyi nedir? Doğru nedir? Adaletli olan nedir? Güzel nedir? Bu dünyanın sonu YAZALIM “Gönlü inşa eden inançtır.” sözü ile anlatılmak istenen nedir? Konu ile ilgili bir kompozisyon yazınız. ne olacak?” gibi sorular sorar. Bu önemli sorulara, cevap bulmaya yardım eden ve insan düşüncesini aydınlatan da din olmuştur. Din insanın hayatına anlam katar. Bu sayede insan neye, nasıl ve ne kadar değer vereceğini bilir. Böylece din insanın hayatını kolaylaştırır. Dinin temel esaslarından biri olan ahiret inancı insanın, hayatına düzen vererek dünyanın zorluk ve sıkıntılarına karşı durmasını sağlar. Dünya hayatındaki davranışları olumlu yönde etkilediği gibi insanın ölümsüzlük isteğine de cevap verir. İnsan, ölümden değil, yok olmaktan korkar. Hâlbuki insan ölümle yok olmamakta, ölüm sonrasında hayatına farklı bir boyutta devam etmektedir. 5. Din-Toplum İlişkisi İnsan toplumsal bir varlıktır. Bireysel olarak insanları iyi ve faydalı işler yapmaya yönelten din, topDinsiz milletlerin devamına lumları yücelten ve geliştiren bir olgudur. Din, insanlar imkân yoktur. arasında merhamet, şefkat, sevgi ve barış duygularının M. Kemal ATATÜRK Atatürkçülük, C 1, s. 452. ortaya çıkmasını sağlar. Yoksula, yetime, düşküne yarYukarıdaki sözü din-toplum dımcı olmayı emreder. Ayrıca din; kin, nefret ve intikam ilişkisi açısından yorumlayınız. gibi her türlü kötülüğün ve kötü düşüncenin ortadan kalkmasını, insanların kardeşçe, barış ve huzur içinde yaşamasını amaçlar. Çünkü insan maddi ve manevi yönden başkalarına ihtiyaç duyar. Bu nedenle insanların iyi ilişkiler içinde olması gerekir. Bu alanda din, insana birçok değer öğretir. Bu konuda Allah, şöyle buyurmaktadır: “Onlar o kimselerdir ki mallarında, isteyen ve yoksun olanların haklarını ayırırlar.”1 Böylece toplumda bazı bireylerin sıkıntıları paylaşılmış olur. Dinî ilke ve değerler, toplumların birlik ve beraberlik içerisinde yaşamalarına katkıda bulunur. Din, insana birlikte yaşamanın verdiği hak ve sorumlulukları hatırlatır. Örf, âdet, kanun ve ahlakla birlikte toplum hayatına yön verir. Din duygusunun zayıflaması suçların giderek artmasına yol açar. 1 Me’âric suresi, 24, 25. ayetler. 15 1. ÜNİTE Toplumda güven, mutluluk ve huzur kalmaz. Hâlbuki her an kendisini kontrol eden bir Yaradan’ın varlığına inanan insan, toplum hayatında sürekli iyi olanı yapıp kötülüklerden kaçınmaya çalışır. ÖRNEKLER BULALIM Dinin etkisi ile toplumumuzda oluşan örf ve âdetlere örnekler veriniz. • Misafirperverlik. • …................................................................................................................... • …................................................................................................................... • …................................................................................................................... 6. Yeryüzünde Belli Başlı Dinler YERYÜZÜNDE DİNLER KABİLE DİNLERİ DOĞU ASYA DİNLERİ HİNT DİNLERİ VAHYE DAYALI DİNLER DİNKA NAMBALAR GA AİNU MAORİ TAOİZM KONFÜÇYANİZM ŞİNTOİZM HİNDUİZM CAYNİZM BUDİZM SİHİZM YAHUDİLİK HRİSTİYANLIK İSLAM Yeryüzünde, farklı ırk ve dillere mensup pek çok millet ve topluluk yaşamaktadır. Bunlardan her birinin kendine özgü örf, âdet, gelenek ve görenekleri vardır. Bu toplulukların hayat tarzları, zevkleri, yeme ve içme alışkanlıkları, giyimleri ve çevreleriyle ilişkileri de farklı özellikler taşır. Böylesine farklı kültürel özellik taşıyan toplulukların yüce bir varlığı algılayışları ve inanıp yönelişleri de çeşitlilik arz etmektedir. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Eğer Rabb’in dileseydi elbette bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Hâlbuki yine de ihtilaf edip duracaklardı.”1 İlk insandan bu yana insanlığın gelişimi ile birlikte birçok inanç çeşidi ortaya çıkmıştır. Günümüzde de dünyanın her kıtasında, birbirinden farklı inanç ve yaşam tarzı öngören anlayışlar bulunmaktadır. Başlıcaları; Yahudilik, Hristiyanlık, İslam, Hinduizm, Budizm, Caynizm, Sihizm, Taoizm, Konfüçyanizm, Şintoizm ve geleneksel dinlerdir. 1 Hûd suresi, 118. ayet. 16 Din Kavramı ve İslam Dini İNCELEYELİM Günümüzde yaşayan başlıca dinlerin yaygın olarak bulundukları ülkeleri harita üzerinde inceleyiniz. Dinlerin yeryüzünde dağılımı 6.1. Kabile Dinleri Kabile dinleri (geleneksel dinler), belli bir kurucusu, inanç sistemi, kutsal kitabı bulunmayan dinlerdir. Bu dinler tamamen bir kabileye aittir. Yayılma özellikleri yoktur. Kabilenin bütün üyeleri kabile dinine bağlı olmak zorundadır. Bu dinler, kabilelerin yaşam tarzıyla yakından ilgilidir. Avcılık ve balıkçılıkla geçinen ve henüz üretim yapamayan kabilelerde ata ruhlarına saygı, tabiat olaylarını denetim altına almak için ayin yapmak ve dans etmek, büyüye başvurmak gibi özellikler bulunur. Bunların yanı sıra, bu kabilelerin hepsinde yüce bir varlık inancına rastlanmaktadır. 1992’de yayınlanan Dünya Almanağı (World Almaniac)’na göre dünyanın çeşitli bölgelerinde 92 milyon civarında geleneksel din mensubu insan bulunmaktadır. Yoğun olarak, Güney Amerika, Afrika, Avustralya, Hint adaları ve Yeni Zelanda’da yaşamaktadırlar. Dinka dini (Sudan), Ga dini (Gana), Maori dini (Güney Pasifik Adaları), Ainu dini (Japonya’nın kuzeyindeki adalar) ve Nambalar dini (Güneybatı Pasifik’te Malekula adası) bilinen başlıca geleneksel dinlerdendir. 6.2. Doğu Asya Dinleri Konfüçyanizm, MÖ VI. yüzyılda Çin’de ortaya çıkmış bir dindir. Adını, kurucusu kabul edilen Konfüçyüs (MÖ 551-479)’ten almaktadır. Bu dinde ahlaki öğretiler ön plandadır. Konfüçyüsçülük, Çin halkının yaşayış tarzını, dinî inançlarını ifade etmektedir. Konfüçyanizm, 1912 yılına kadar Çin’in resmî dini olmuştur. Konfüçyanistlerin büyük bir kısmı Çin’de, geri kalanı Japonya, Burma ve Tayland’da yaşamaktadır. 17 Konfüçyüs Heykeli 1. ÜNİTE Konfüçyüs, hiçbir zaman kendine “din kurucusu” denilmesini istememiştir. Onun düşünceleri ölümünden sonra bir din olarak kabul edilmiştir. Konfüçyüsçülüğün kutsal metinlerini, eski Çin metinlerinin yorumundan oluşan “Beş Klasik” ve “Dört Kitap” oluşturur. Konfüçyüs, öbür dünyanın varlığını inkâr etmemekle beraber, yapılan kötülüklerin cezasının bu dünyada çekileceğini söylemiştir. Konfüçyüs’e göre dua ve ibadet bir görevdir; fakat devamlı yapılması bir zorunluluk değildir. Taoizm, bugün hâlen yaşayan Çin dinlerinden biridir. MÖ VI. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu din, Çin dinlerinin genel özelliğini oluşturan “Tao” kavramı üzerine kurulmuştur. Mistik yönü ağır basan bir dindir. Kurucusu, Lao-Tzu’dur. Bu dinin mensuplarının büyük çoğunluğu Çin’de, az bir kısmı da diğer Asya ülkelerinde yaşamaktadır. Taoizmin kutsal kitabı Tao Te-King (Tao ve Fazilet)’te anlatıldığına göre evren, iki gücün tesiri altındadır. Bunlar, Yin ve Yang’tır. Yin, dişil, yang da eril gücü temsil etmektedir. Bunlar gece ile gündüz, kadın ile erkek gibidir. Bu ikisinden tabiattaki olaylar meydana gelmektedir. Taoizmin ahlaki prensipleri üç ana noktada toplanabilir: 1) Basit bir hayat yaşayarak tutumlu olmak. 2) Mütevazı olmak, nefsini gurur ve kibirden uzaklaştırmak. 3) Bütün canlılara karşı merhametli olmak. Taoizmin sembolü Taoizmin sembolü, evreni etkisi altında tutan iki zıt gücü ifade eder. Ancak her bir güçte diğerinden bir parça vardır. Noktalar da bunun sembolüdür. Şintoizm, “tanrıların yolu” anlamına gelmekte ve Japonların geleneksel millî inançlarını ifade etmektedir. “Şinto” ismi, MS VI. yüzyılda, geleneksel millî inançları, Budizm gibi dışarıdan Japonya’ya giren dinlerden ayırmak için kullanılmıştır. Şintoizmin belli bir kurucusu ve inanç sistemi yoktur. Çok tanrılı bir din olup millî ve geleneksel bir karakter taşır. Şintoistler diğer dinlere tepki göstermezler. Ata ruhlarına saygı bu dinin en önemli özelliklerindendir. Ataların öldükten sonra yaşadığına inanan Şintoist Japonlar, onlar için evlerinde bir atalar köşesi oluştururlar. Şintoizm, tanrılarının çokluğu ile de meşhur olan bir dindir. Yaklaşık sekiz milyon tanrısı vardır. Tanrı “Kami” diye ifade edilir. Şintoistlerin çoğu da aynı zamanda Budisttir. Japonlara göre insanın iki dini olabilir. Bu düşünceden hareketle Şintoizmin sembolü Japonlar, “Biz Şintoist doğar, Budist ölürüz.” derler. 18 Din Kavramı ve İslam Dini 6.3. Hint Dinleri Hinduizm, Hintlilerin, inanç ve geleneklerini ifade eder. Hinduizm dinine bazı kaynaklarda Brahmanizm de denilmiştir. Bu dinin tespit edilmiş bir kurucusu yoktur. Hindistan nüfusunun % 80’i Hindu’dur. Pakistan, Bangladeş, Nepal, Endonezya’nın yanı sıra Fiji, Malezya, Singapur, Sri Lanka ve birkaç Afrika ülkesinde de Hindular yaşamaktadır. Hinduların ortak iba- Hinduizmin temelinde Brahma (Mutlak Varlık) inancı yatmaktadet sembolü “Om” dır. Hinduların tanrı inancında üçleme (teslis)nin varlığı dikkat çeker. Bu üçleme içinde Brahma, yaratıcı; Vişnu, koruyucu; Şiva ise yok edici tanrıdır. Himalaya Dağları ve Ganj Nehri kutsal yerler olarak kabul edilir. Hinduizmde kutsal bilgilerin tamamını içine alan Veda’lar vardır. Veda’larda ilahiler, dualar, hayat kuralları, tılsım ve büyü ile ilgili konular yer alır. Veda’ların, bilge kişilerin kalplerine doğduğuna inanılır. Hinduizmde ibadet, tapınakların olduğu her yerde yapılabilir. Çünkü her yerde tapınak vardır ve Tanrı, nerede olursa olsun yapılan bütün ibadetleri görür. İbadetlerin belli bir şekli yoktur. Hindularda “om” ortak ibadet sembolüdür. “Om”, Veda’lar okunmadan, yemekten ya da herhangi bir işe başlamadan önce söylenir. Hinduizmde halk çeşitli sınıflara ayrılır. Bu sınıfların her birine kast, bu sisteme ise kast sistemi denir. Kast, aynı işle meşgul olan, görev ve gelenekleriyle birbirine sımsıkı bağlanan insanların meydana getirdiği birlik anlamına gelir. Kişi kendi isteği doğrultusunda kast seçemez. Bu, doğuştan getirilen bir özelliktir. Kast sistemi Hinduizmin inançlarından kaynaklanır. Hinduizmde inek; bütün varlıkların anası sayıldığı için kutsal kabul edilir. İnek eti yenilmesi yasaktır. Hindular, ruhun ölmezliğine inandıkları için ölülerini gömmezler. Cesetleri yakarak küllerini Ganj Nehri’ne atarlar. Vişnu (Hinduizmde koruyucu tanrı) Hinduizmde önemli bazı dinî kavramlar vardır: Yoga: İnsanın beden, zihin ve manevi gücünü bir araya getiren egzersizdir. 19 1. ÜNİTE Meditasyon: Yoga uygulamalarından biri olan meditasyon, zihni olumsuz düşüncelerden arındırma ve rahatlama yöntemidir. Karma: Bir sebep sonuç kanunudur. Bu nedenle insan geçmişte ne yapmışsa gelecekte de onu görecektir. İyilik yapan iyilik, kötülük yapan da kötülükle karşılaşacaktır. Reenkarnasyon (Ruh göçü/Tenasüh): Ruhun bir bedenden başka bir bedene geçmesidir. Tenasüh, karma doktrinin bir sonucudur. İnsan önceki hayatta yaptıklarına göre, hayvan, bitki, insan veya tanrı şeklinde tekrar doğar. Budizm, MÖ VI. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkmıştır. Hindistan, Çin, Mançurya, Moğolistan, Seylan, Burma, Tayland, Kore, Japonya gibi Güney Asya ve Uzak Doğu ülkelerinin yanı sıra Avrupa ve Kuzey Amerika’da bu dine inanan insanlar vardır. Budizmin kurucusu olarak kabul edilen Buda (Gotama), MÖ 563-483 yılları arasında yaşamış bir filozoftur. Kendisine, ilham geldiğine inanıldığından “aydınlanmış” anlamında “Buda” ismi sonradan verilmiştir. Buda, yaşadığı sürece kendisinin bir tanrı olmadığını ısrarla vurgulamış, sadece doğru bildiklerini etkili konuşmalarıyla insanlara aktarmıştır. Hayatının belli bir aşamasından sonra hem babasının saray hayatını hem de Hinduizmin şekilciliğini beğenmeyerek yaşadığı toplumdan ayrılıp yalnız hayat sürmüştür. Buda’nın öğretilerinde tapılacak üstün bir varlık düşüncesi yoktur. Budizmde inancın temelini “Buda’ya sığınırım, Dhamma’ya sığınırım ve Sangha’ya sığınırım.” cümleleri oluşturur. Budizmin yaratıcı tanrı konusundaki tutumu sürekli tartışılagelmiştir. Çünkü Buda’nın yaratıcı hakkında ne söylediği açık değildir. Buda, öğretilerini insanlara vaazlarıyla sözlü bir şekilde iletmiş, kutsal bir kitap bırakmamıştır. Ancak Buda’nın sözleri daha sonra yazılmıştır. Bu şekilde oluşan Budizm kutsal metinlerine, “üç sepet” anlamına gelen Tripitaka adı verilmiştir. Budistler, tapınaklara giderek Buda’nın heykeline saygı gösterir, ona çiçek ve tütsü sunar. Kendi evlerinde de bir köşede korudukları Buda heykeline saygıda bulunarak ibadet ederler. Buda’nın doğduğu, öldüğü, ilk vaaz verdiği, aydınlandığı yer (incir ağacının altı) ve onun heykelleri Budistlerce kutsal kabul edilir ve bunlara saygı duyulur. Budizmde karma-tenasüh (ruh göçü) inancı, bedenin ve arzuların ihtiraslarından kurtulmayı ifade eder. Nirvana ise defalarca dünyaya gelme döngüsünden kurtulmaktır. Budizmin temel hedefi insanı tek kurtuluş ve mutluluk noktası olarak görülen nirvanaya eriştirmektir. Buda heykeli 20 Din Kavramı ve İslam Dini Caynizm, Budizm gibi MÖ VI. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Kurucusu, soylu bir aileden gelen Vardhamana’dır. Vardhamana, Hindu ayinlerinin şekilciliğine, din adamlarının (Brahmanlar) otoritesine ve kast sistemine karşı çıkmıştır. Daha sonra, evini ve ailesini terk edip insanlardan ayrı yaşamaya başlayan Vardhamana, kendisinin tenasüh çemberinden kurtulduğunu ileri sürmüştür. Vardhamana, ruh göçü çemberinden kurtulmayı başardığı için “muzaffer” anlamında “Cina” lakabını almıştır. Onun bu lakabı, daha sonra kurduğu dine isim olmuş ve bu din, Caynizm olarak adlandırılmıştır. Caynizmin sembolü Caynizm, Budizm gibi yaratıcı bir tanrı fikrini kabul etmez. Âlemin ebedîliğine inanan Caynistler, tanrı yerine “Tirthankara” denilen kutsal varlıklara tapınırlar. Öldürmemek, yalan söylememek, çalmamak ve asgari bir mal ile yetinmek onların en önemli ahlaki prensipleridir. Sihizm, MS XVI. yüzyılda Hindistan’da kurulmuştur. Kurucusunun adı Guru Nanak’tır. Buda ve Vardhamana gibi Hinduizmin yozlaşmasından memnun olmayan Nanak, Hinduizmin tanrı anlayışına, kast sistemine ve din adamlarının otoritesine karşı çıkmıştır. Nanak, daha sonra İslam’la karşılaşmış ve ondan aldığı tevhit gibi bazı prensipleri Hindu inançlarıyla karıştırarak yeni bir din kurmuştur. Taraftarlarına “Sih”, kurulan yeni dine de “Sihizm” adı verilmiştir. Sihler, özel giysileriyle dikkat çekerler. Sihizmin sembolü Dinî faaliyetlerinin merkezi Amritsar’daki Altın Mabet (Hariman)’tir. Mabette sembol olarak Adi-Granth ve bir kılıç bulunur. Günümüzde, Sihlerin büyük çoğunluğu Hindistan’ın Pencap bölgesinde yaşamaktadır. Sihler, tek Tanrı’ya, Adi-Granth adlı kutsal kitaba, bir kimsenin davranışlarının gelecek hayattaki hâline tesir edeceğine (karma) ve ruh göçüne (tenasüh) inanırlar. Sihler, Hindular gibi ölülerini yakarlar. İneğe saygı inancını devam ettirirler; fakat genelde et yediklerinden Hindulardan ayrılırlar. Sigara kullanmaz ve şarap içmezler. Altın Mabet (Hariman) 21 1. ÜNİTE TAMAMLAYALIM Aşağıdaki şemada yer alan boşlukları verilen bilgiler doğrultusunda tamamlayınız. Öldükten Sonraya İlişkin İnanç (Ahiret İnancı) Dinin Adı Tanrı Kurucusu Kutsal Kitabı TAOİZM “Tao” diye ifade edilen yüce yaratıcı fikri vardır. .............. .............. .............. KONFÜÇYANİZM .............. Konfüçyüs .............. .............. ŞİNTOİZM Tanrı “Kami” diye ifade edilir. En büyükleri Ameterasu’dur. .............. .............. .............. HİNDUİZM .............. .............. .............. Reenkarnasyon CAYNİZM .............. Vardhamana .............. .............. BUDİZM .............. .............. Tripitaka (Üç sepet) .............. SİHİZM .............. Guru Nanak .............. .............. 6.4. Vahye Dayalı Dinler Yahudilik tarihi Hz. İbrahim’le başlar. Tevrat’a göre Hz. İbrahim’in neslini devam ettiren Hz. İshak’ın iki oğlu vardı. Bunlardan Hz. Yakup, İsrail unvanını alarak Yahudi tarihinde ön plana çıktı. Yahudilerin soyu Hz. Yakup’un on iki oğluyla devam etti. Bu soydan gelenlere “İsrailoğulları” denilmiştir. İsrailoğulları Hz. Yusuf sayesinde Mısır’a yerleştiler. Hz. Yusuf’tan sonra Mısır bölgesinin kralı, İsrailoğullarını köleleştirdi. Yahudiliğin sembolü İsrailoğulları Mısır’da köle olarak yaşadılar. Hz. Musa da bu esaret yıllarında dünyaya gelmiş daha sonra İsrailoğullarına peygamber olarak görevlendirilmiştir. Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa’dır. Bu nedenle Yahudiliğe “Musevilik” de denir. Yahudi ismi, Yakup’un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda’ya nispetle verilmiştir. Zamanla Hz. Musa, Mısır’da büyük sıkıntılarla karşılaşan İsrailoğullarıyla birlikte Mısır’dan çıkmak zorunda kalmıştır. Sina’ya vardığında Tanrı, Yahudiliğin temel ilkelerini oluşturan “On Emir”i Hz. Musa’ya vahyetmiştir. 22 Din Kavramı ve İslam Dini Hz. Musa’dan sonra İsrailoğulları Filistin’e gitmiştir. Daha sonra Hz. Davut, Kudüs’ü fethedip Yahudilere en parlak dönemlerini yaşatmıştır. Oğlu Hz. Süleyman, babası tarafından hazırlatılan yere kutsal mabedi (Süleyman Mabedi) yaptırmıştır. O zamana kadar bir çadırda korunan ve içinde “On Emir” levhaları bulunan kutsal “ahit sandığı” mabedin bir odasına konulmuştur. Yahudiler tanrının varlığına ve birliğine inanırlar. Bu dine göre, tanrı yaratılmamıştır, sonsuzdur, her şeyi bilir ve her şeyi yaratmıştır. Yehova, Yahudilerin millî tanrısıdır. • • • • • • • • • • “On Emir” Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Yehova benim. Karşımda başka tanrıların olmayacaktır. Kendin için put yapıp onlara tapmayacaksın. Yehova’nın adını boş yere ağzına almayacaksın. Cumartesi gününü sürekli hatırlayıp onu kutsal sayacaksın. Anne ve babana saygı göstereceksin. İnsan öldürmeyeceksin. Zina etmeyeceksin. Hırsızlık yapmayacaksın. Yalancı şahitlik yapmayacaksın. Komşunun evine karşı açgözlülük etmeyeceksin. Tevrat, Çıkış, 20/3-17. Yahudilerin kutsal kitabına Eski Ahit (Ahd-i Atik) denir. Buna Yahudiler, Tanah adını verirler. Tanah’ın bir bölümü olan Tevrat ise çoğu zaman Yahudilerin kutsal kitabının tamamı için kullanılır. Yahudiler ibadetlerini havra veya sinagog denilen yerlerde yaparlar. Tevrat’tan bölümler okuyarak ibadet ederler. İbadet sırasında erkekler başlarını “kipa” denilen küçük bir takke ile örterler. Kadınlar ayine katılamazlar. Ancak başları örtülü olarak ayini seyredebilirler. Sinagoglarda Yahudilerin dinî sembollerinden biri olan yedi kollu şamdan (menora) bulunur. Başka bir sembolleri ise Kral Davut’un mührü kabul edilen, iki üçgenden meydana gelen altı köşeli yıldız (Magen Davit) dır. Yahudilerin önem verdikleri ibadet yerlerinden biri de Hz. Süleyman tarafından Kudüs’te yaptırılan mabettir. Yahudiler, saldırılar sonucu yıkılan bu mabetten geriye kalan batı duvarının önünde dua ederler. Bu duvara “Ağlama Duvarı” denir. 23 1. ÜNİTE Yahudiler günlük; sabah, öğle ve akşam ibadetlerini evlerinde veya sinagoglarda, haftalık ibadetlerini ise cumartesi günü sadece sinagogda yaparlar. Bu nedenle cumartesi, onların özel ibadet ve tatil günleridir. Mecbur kalmadıkça cumartesi günleri çalışmazlar. Yahudilerin din adamlarına “haham” denir. Yahudilerde, Tanrı, peygamber, kitap, melek, ahiret ve kader inancı vardır. İslam dininde olduğu gibi öldükten sonra iyilerin cennete, kötülerin ise cehenneme gideceğine inanılır. Yahudiler, bugün yoğun olarak İsrail’de yaşamaktadırlar. Ayrıca dünyanın çeşitli bölgelerinde de bu dine mensup kişiler bulunur. Hristiyanlık, vahye dayalı dinlerden biridir. Filistin bölgesinde ortaya çıkmıştır. En yaygın olduğu bölge Avrupa’dır. Kuzey Amerika’nın tamamı, Güney Amerika’nın kıyı kesimleri ve Avustralya’nın büyük çoğunluğu Hristiyan nüfustan oluşmaktadır. Bunun dışında Afrika ve Asya’da da Hristiyanlar bulunmaktadır. Hristiyanlığın peygamberi Hz. İsa’dır. Hz. İsa Filistin’de Nasıra denilen bir köyde doğmuştur. Annesi Hz. Meryem’dir. Hz. İsa da aynen Hz. Musa gibi İsrailoğullarının soyundandır. Ancak Hz. İsa, Yahudilerin ırka dayalı din anlayışına karşı çıktığı için Hristiyanlığın simgesi haç Yahudi din adamları onu dışlamıştır. Onun hakkında birtakım iftiralar uydurarak Hz. İsa’yı düşman ilan etmişlerdir. Buna rağmen Hz. İsa, Allah inancını yaymaya devam etmiştir. Hz. İsa’ya ilk başta on iki kişi inanmıştır. Bunlara “havariler” denir. Hristiyanlık Hz. İsa’dan sonra havarilerin gayretleriyle yayılmıştır. Hristiyanlıkta inanç esaslarının temelini teslis oluşturur. Teslis, “üçlü tanrı inancı” demektir. Teslisin unsurları; Baba, Oğul ve Kutsal Ruhtur. Hristiyanlarda; Allah, peygamber, kitap, melek, kader ve öldükten sonra dirilme inancı vardır. Hristiyanlığın kutsal kitabı İncil’dir. Hristiyanların ibadetleri; günlük, haftalık ve yıllık olarak üç bölümden oluşur. Günlük ibadetler sabah akşam, haftalık ibadetler pazar günü, yıllık ibadetler ise dinî bayramlarda yapılır. Hristiyanların ibadet yeri “kilise ve katedral”dir. Din adamları ise papaz, rahip ve rahibedir. Hz. İsa’nın idam edildiğine inandıkları çarmıh (haç) Hristiyanlığın sembolüdür. Hristiyanlığa göre bütün insanlar günahkâr olarak doğarlar. Bu nedenle bütün bebekler ve Hristiyanlığa girenlerin kutsal su ile yıkanarak günahlarından arındığına inanılır. Buna vaftiz ayini denir. Ayrıca, Hristiyanlıkta günah işleyenler günahlarını din adamının önünde itiraf ederler. Din adamı ise kilise adına bu kişilerin günahlarını affeder. Bu yönüyle Hristiyanlıkta din adamlarına büyük ayrıcalıklar tanınmıştır. Hristiyanlıkta tarihi süreç içinde bazı mezhepler oluşmuştur. Katoliklik, Ortodoksluk ve Protestanlık Hristiyanlığın önemli mezheplerindendir. 24 Din Kavramı ve İslam Dini İslam, Allah tarafından Hz. Muhammed aracılığıyla insanlara gönderilmiş son ilahî dindir. Miladi VII. yüzyılın başlarında Arabistan’da ortaya çıkan İslam dini buradan bütün dünyaya yayılmıştır. Allah, insanlara Hz. Muhammed ile birlikte, son din olan İslamiyeti göndermiştir. Hz. Muhammed, 20 Nisan 571’de Mekke’de doğmuş; kırk yaşına geldiğinde de Allah tarafından kendisine vahiy gönderilmiş ve peygamber olarak görevlendirilmiştir. 23 yıllık peygamberliğinin on üç yılını Mekke’de, son Müslümanlığın simgesi hilal on yılını ise Medine’de geçirmiştir. Bu süre içinde insanları Allah’ın birliğine inanmaya davet ederek yalnızca Allah’a ibadet etmelerini ve güzel ahlaklı olmalarını istemiştir. Hz. Muhammed sayesinde dünya yeniden vahyin ışığıyla aydınlanmıştır. İslam dininin, başta ülkemiz olmak üzere, Ortadoğu’da, Afrika’da, Asya’da, Avrupa’nın bazı kesimlerinde ve dünyanın diğer bölgelerinde mensubu bulunmaktadır. BİLGİ KUTUSU İslam dininin temel özellikleri: • İslam dini son ilahî dindir. • Hz. Muhammed son peygamberdir. • Kur’an-ı Kerim, hiç değişmeden günümüze kadar ulaşmış tek ilahî kitaptır. • Kur’an-ı Kerim’in mesajı evrenseldir. • Tevhit inancı hiç bozulmadan günümüze kadar gelmiştir. • Bütün peygamberlere ve kitapların ilk şekillerine, aralarında ayrım yapmaksızın, inanmak temel inanç esaslarındandır. • İslam inancına göre her doğan çocuk günahsız doğar. • İslam’da ayrıcalıklı bir sınıf yoktur. Bütün insanlar Allah katında eşittir. Hiçbir insanın soy, renk, ırk gibi birtakım özellikleri dolayısıyla başkasına üstünlüğü olamaz. İslam dininin temel inanç esası, Allah’ın varlığına ve birliğine (tevhide) inanmaktır. Bunun yanı sıra Allah’ın gönderdiği bütün ilahî kitaplara ve peygamberlere, ahiret gününe, meleklere, kadere inanmak da İslam’ın inanç esaslarındandır. İslam dininde, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmek temel ibadetlerdir. İslam dini, inanç ve ibadetlerin yanı sıra ahlaka da büyük önem vermiştir. İslamiyetin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim 610 yılının ramazan ayında, Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmış, 23 yıl içerisinde tamamlanmıştır. Kur’an ayetleri ilk indirildiği günden itibaren ezberlenerek ve yazılarak korunmuştur. Kur’an-ı Kerim’de inanç esasları, ibadetler ve sosyal ilişkilere yönelik bilgiler ile insanları iyiye, güzele yönelten ahlaki öğütler bulunur. Ayrıca 25 1. ÜNİTE geçmişte yaşamış bazı peygamberlerin, toplumların yaşam öyküleri, evrenin ve insanın yaratılışı gibi konular da yer alır. İslam kolaylık dinidir. İnsanları yapamayacakları şeylerle sorumlu tutmaz. İnsanların işledikleri günahları sadece Allah affeder. Bunun yolu da tam bir pişmanlık olan tövbedir. Bu nedenle İslam dininde ayrıcalıklı bir din adamı sınıfı yoktur. Ayrıca doğan her çocuk günahsız doğar. Müslümanların toplu hâlde ibadet ettikleri yerler, cami ve mescitlerdir. Bununla birlikte temiz ve uygun olan her yerde ibadet edilebilir. İslam’da Ramazan ve Kurban bayramları olmak üzere iki bayram vardır. İslam dini evrensel bir dindir. Mesajı bütün insanlara yöneliktir. Getirdiği esaslar kıyamete kadar geçerlidir. Dolayısıyla İslam dininden sonra başka bir din gelmeyecektir. TAMAMLAYALIM Aşağıdaki şemada yer alan boşlukları verilen bilgiler doğrultusunda tamamlayınız. Dinin Adı Tanrısı İslamiyet Allah Yahudilik Hristiyanlık Peygamberi Kutsal Kitabı Hz. Musa İncil 26 İnanç esasları İbadetleri İbadet yeri Sembolü Din Kavramı ve İslam Dini ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. İnsanın inanmasında etkili olan faktörler sizce nelerdir? Açıklayınız. 2. İnsanlar niçin farklı dinlere inanmaktadır? 3. “Tevhit” inancının belirgin nitelikleri nelerdir? Açıklayınız. 4. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam dinini tanrı inançları bakımından karşılaştırınız. 5. İslam dininin temel özelliklerini belirtiniz. B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz. 1. Aşağıdaki inanç türlerinden hangisi vahiy kaynaklıdır? A) Çok tanrıcılık B) Gizemcilik D) Ateizm E) Agnostisizm C) Tek tanrıcılık 2. Aşağıdakilerden hangisi tek tanrı inancıyla bağdaşmaz? A) Tanrı, buyruklarını vahiyle bildirir. B) Tanrı’nın varlığı bilinemez. C) Tanrı birdir. D) Evreni yaratan Allah’tır. E) Tek tanrılı inancın özünü tevhit oluşturur. 3. Aşağıdakilerden hangisi ilahi dinlerin özelliklerinden biri değildir? A) Kutsal kitabı vardır. B) Allah tarafından gönderilir. C) Ahiret inancı vardır. D) Peygamberi vardır. E) Ölen insanın ruhu bir başka bedende tekrar doğar. C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz. ( müşrik, Kur’an, akıllı, Kadir, karma, mevlit, Agnostisizm ) 1. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en belirgin özelliği …………………. olmasıdır. 2. İslamiyetten önce Mekkelilerin büyük çoğunluğu Allah’la birlikte birden çok tanrıya da inandıkları için ………………. olarak isimlendirilmişlerdir. 3. Reenkarnasyon inancı Hinduizmdeki ……….. inancına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. 4. ………………………., Tanrı’nın varlığı konusunda şüpheci bir tavır benimseyen ve Tanrı’nın varlığının bilinemez olduğunu ileri süren bir akımdır. 5. İslamiyetin kutsal kitabı ……………. ramazan ayında …………..Gecesi’nde indirilmeye başlanmıştır. 27 TEMEL DİNÎ BİLGİLER 2. ÜNİTE İslam’ da İman Esasları ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. “İman, tevhit, ahiret ve kader” kelimelerinin anlamlarını öğreniniz. 2. İslam’da temel iman esasları ile ilgili birer ayet meali bulunuz. 3. “İman, kalp ile tasdik ve dil ile ikrardır.” sözünden ne anlıyorsunuz? Düşüncelerinizi yazınız. 4. İnsanın özgürlüğü ile sorumluluğu arasında nasıl bir ilişki vardır? Düşününüz. 28 İslam’ da İman Esasları 1. İman Kavramı İman, kelime olarak tasdik etmek, doğrulamak, şüpheye yer vermeyecek biçimde yürekten inanmak anlamına gelir. Dindeki anlamı ise Peygamberimizin Allah’tan getirdiği herşeyi tasdik etmek ve bunların doğru olduğuna gönülden inanmaktır. İmandır, o cevher ki ilahî ne büyüktür. İmansız olan paslı yürek sinede yüktür. Mehmet Âkif ERSOY, Safahat, s. 15. Şiirde vurgulanmak istenen ana düşünce nedir? İmanda esas olan kalp ile tasdiktir. Bu nedenle kişi iman esaslarını hür iradesiyle benimsemeli ve tasdik etmelidir. Buna göre imanın kalple ilgili bir husus olduğu şüphesizdir. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “...İşte onların kalbine Allah imanı yazmış...”1 Peygamberimiz de bu konuda şöyle buyurmuştur: “…Allah, kalbinde hardal tanesi kadar (azıcık) imanı olan birini bulursanız, onu cehennemden çıkarın, diyecektir.”2 Bir kimse diliyle inandığını söylese bile kalbiyle tasdik etmezse mümin olmaz. Yüce Allah, bir ayette şöyle buyurmaktadır: “Ey Peygamber, kalpleri iman etmediği hâlde, ağızlarıyla inandık diyenler ve küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin…”3 Buna karşılık kalbiyle inandığı hâlde farklı sebeplerle inancını söyleyemeyen kimse mümin kabul edilir. Diğer taraftan imanda asıl olan kalbin tasdiki olmakla birlikte inancın söylenmesi öğütlenmiştir. Buna da “ikrar” denir. Bu nedenle genellikle iman, “Kalp ile tasdik ve dil ile ikrardır.” şeklinde ifade edilmiştir. KONUŞALIM Sahabelerden Hz. Ammar b. Yasir, Kureyş müşriklerinin ağır baskılarına ve ölüm tehditlerine dayanamayarak kalben inanmakla birlikte, diliyle Müslüman olmadığını söylemiştir. Bu olay hakkında inen ayet, aslında Ammar’ın mümin bir kimse olduğunu belirtmiştir: “Kalbi imanla dolu olarak mutmain iken, dini inkâr etmeye mecbur bırakılıp da yalnız dilleriyle inkâr sözünü söyleyenler hariç, kim imanından sonra Allah’ı inkâr ederek gönlünü inkâra açar, göğsüne küfrü yerleştirirse onlara Allah tarafından bir gazap, hem de müthiş bir azap vardır.” Nahl suresi, 106. ayet. Yukarıdaki metnin ana fikri üzerinde arkadaşlarınızla konuşunuz? İmanlı insan, sorumluluklarının bilincine sahip insandır. Çünkü inanan insan, bir gün Allah’ın huzurunda yaptıklarının hesabını vereceğine inandığı için, Allah’a ve insanlara karşı olan görevlerini ve sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getirmeye çalışır. Sözlerinde ve davranışlarında ölçülü olur. Her türlü aşırılıktan sakınır. Ailesine, çevresine, tüm insanlara ve hatta hayvanlara karşı şefkat ve merhamet gösterir. Felaketler karşısında sarsılmaz, ümitsizliğe düşmez, Allah’a sığınır ve güvenir. Bütün bunlar, insanın huzurlu ve mutlu olmasını sağlar. 1 Mücâdele suresi, 22. ayet. 2 Buharî, İman, 15; Müslim, İman, 82. 3 Mâide suresi, 41. ayet. 29 2. ÜNİTE İMAN YÖNÜNDEN İNSANLAR MÜMİN Allah’a inanan kimse MÜNAFIK Allah’a inanmadığı hâlde inanmış gözüken kimse KÂFİR Allah’a inanmayan kimse MÜŞRİK Allah’tan başka ilah olduğunu kabul eden kimse 2. İslam’da İmanın İfadesi: Kelime-i Tevhit ve Kelime-i Şehadet Kelime-i tevhit ile kelime-i şehadet, yakın anlamlara ve farklı söyleyiş biçimlerine sahiptir. Kelime-i tevhit ve kelime-i şehadet, İslam dinini kabulün, yani imanın göstergesi ve ifadesidir. Tevhit, kelime olarak birlemek anlamına gelir. Allah’a, onun birliğine, bütün yüce nitelikleri kendisinde topladığına inanmaktır. Bu inanç en özlü biçimde “kelime-i tevhit”te ifade edilmiştir. Kelime-i tevhit: “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resulullah” sözüdür. Anlamı: “Allah’tan başka ilah yoktur. Hz. Muhammed onun elçisidir.” Kelime-i tevhidi davranışlarımızla da ortaya koyabiliriz. Bu da ancak Allah’a ibadet etmekle, onun emir ve yasaklarını tereddütsüz bir şekilde kabul etmekle gerçekleşir. Tevhit inancı, peygamberlerin getirmiş oldukları ilahî mesajların tamamında değişmeyen ve en önde gelen husustur. Kelime-i tevhit Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de tevhit inancı ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “De ki: O Allah birdir. Her şey ona muhtaçtır. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi de yoktur.”1 Şehadet, kelime olarak bir şeyin gerçekliğini doğrulama ve tasdik etme anlamlarına gelir. Kelime-i şehadet ile Yüce Allah’ın tek olduğu ve Hz. Muhammed’in onun peygamberi olduğu vurgulanmaktadır. İnsanlar bu sözü söyleyerek hem Müslüman olurlar hem de Müslüman olduklarını herkese ilan ederler. Kelime-i şehadet: “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resulüh” sözüdür. Anlamı: “Ben Allah’tan başka ilah olmadığını, Hz. Muhammed’in, onun kulu ve elçisi olduğunu kabul ederim.” 1 İhlâs suresi, 1-4. ayetler. 30 İslam’ da İman Esasları Kelime-i şehadeti inanarak söyleyen kimse, İslam dininin kapısından içeri girer. Gerçekte Allah’ı yegâne ilah kabul edip Hz. Muhammed’i, onun peygamberi olarak kabullenen kişi, diğer iman esaslarını ve Peygamberimizin getirdiği bütün esasları da kabullenmiş olur. BELİRTELİM Kelime-i tevhit ve kelime-i şehadetin önemi nedir? Belirtiniz. 3. İslam’da Temel İman Esasları İnsan, kelime-i tevhit ve kelime-i şehadeti söylemekle Müslüman olur. Fakat dinini güzel bir şekilde yaşayabilmesi için İslam’da temel iman esaslarının her birini öğrenmesi gerekir. İman, bir bütün olup bölünme kabul etmez. Yani inanılması gerekli olan esasların tamamını kabul etmek gerekir. İnanmış olan bir kimse, dinin temel esaslarından herhangi birini inkâr edici söz ve davranışlardan kaçınmalıdır. Hz. Peygamber kendisine, “İman nedir?” NOT EDELİM diye sorulduğunda, “İman; Allah’a, melek- İnanılacak şeylere kısaca ve toptan inanmaya icmalî iman ve onları ayrıntılı öğrenip inanmaya da tafsilî iman denir. lerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır.”1 diye cevap vererek İslam dininin temel iman esaslarını ortaya koymuştur. KONUŞALIM Anlamı: “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inandım. Öldükten sonra tekrar diriliş haktır. Allah’tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed’in, onun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim.” È ƠäǴÙ ǷÈ ȁÊ Ê ȏÌơ ǵÊ ȂÌ ÈȈÌdzơȁÊ ÊǁƾÈ ǬÈ ÌdzƢÊƥȁÊ È ǂƻÈ È ǾÊǴLJÉ ǁÉ ȁÊ È ǾÊƦÉƬǯÉ ȁÊ È ǾÊƬǰÊ È ƅƢÊƥ ƪÉ ÌǼǷÈ ơÙ Ǫŋ ƷÈ ƩÊ ȂÌ ǸÈ Ìdzơ ƾÈ ǠÌ Èƥ ƮÉ ǠÌ ÈƦÌdzơȁÈ ȄdzƢÙ ǠÈ Èƫ Êƅơ ǺÊ È Ƿ Êǽǂŏ NjÈ ȁÈ ÊǽǂÊ ÌȈƻÈ Ù ǾÉÉdzȂLJÉ ǁÈ ȁ È ǽÉ ƾÉ ÌƦǟÈ ƁƾǸō ƸÈ ǷÉ ǹō ÈơƾÉ ȀÈ NjÈÌ ơȁ È ƅơō É ȏÊơǾÈ dzÊơÈȏǹÈÌ ơƾÉ ȀÈ NjÈÌ ơ Amentü duasının önemi üzerinde arkadaşlarınızla konuşunuz. 1 Müslim, İman, 1. 31 2. ÜNİTE 3.1. Allah’a İman Allah’a iman, onun var ve bir olduğuna, bütün yüce ve üstün niteliklere sahip, tüm eksiklik ve noksanlıklardan uzak olduğuna inanmaktır. Allah’ın kâinatı yaratan, idare eden, kendisine ibadet edilen, tek ve en yüce varlık olduğunu kabul etmektir. Allah’ın var ve bir olduğunu nasıl bilebiliriz? Bütün ilahî dinlerin özünde Allah’ın varlığı ve birliğine inanmak yani tevhit anlayışı, inanç sisteminin temelini oluşturur. Çünkü ilahî dinlerdeki diğer inanç esasları Allah’a ve onun birliğine inanmaya dayanmaktadır. “Allah” kelimesi, yaratıcı olan yüce varlığın özel ismidir. Kur’an-ı Kerim’de en çok geçen ismi budur. Onun, Allah ismi dışında Rahman, Rahîm, Alîm gibi başka isimleri de vardır. Bu isimlere “Esma-i Hüsna” denilir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Allah, kendisinden başka ilah olmayandır. En güzel isimler ona mahsustur.”1 Allah’ın isimleri yücelik ve mutlak üstünlük ifade eder. Özellikle dua ederken bu isimlerle dua edilmesi tavsiye edilmiştir: “En güzel isimler Allah’ındır. O hâlde ona o güzel isimlerle dua edin...”2 İnsan, yaratılıştan getirdiği inanma duygusu ile evrendeki kusursuz düzeni de gördükten sonra bir yaratıcının varlığını kolaylıkla anlar. Bütün evreni yoktan var eden ve onu mükemmel şekilde düzenleyen, başlangıcı ve sonu olmayan, her şeye gücü yeten varlığın Allah olduğunu kavrar. “... Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi vardır ?...”3 mealindeki ayet bu gerçeği dile getirmektedir. YAZALIM Rahman (esirgeyen) Müsavvir (şekil veren) Semi’ (...................) Habîr (her şeyden haberdar) Vedûd (..................) Mümit (Öldüren) Rauf ( çok şefkat eden) Rahîm (bağışlayan) Rezzak (......................) Basîr (gören) Kerim (çok cömert) Hamîd (övgüye layık) Afüvv (affedici) Tevvâb(...............................) Hâlik (yaratıcı) Alîm (her şeyi bilen) Adl (.....................) Mucip (duaları kabul eden) Muhyî (......................) Vâhid (bir) Nur (aydınlatan) Yukarıda Allah’ın bazı isimleri ve anlamları verilmiştir. Boş bırakılanları bulup anlamlarını yazınız. Allah’ın varlığı ve birliği şüphe götürmez bir hakikattir. Evrende onun varlığı ve birliğiyle ilgili pek çok delil vardır. Örneğin, kışın kurumuş yapraklarını dökmüş ağaçlar, baharda canlanmakta, dirilmekte ve yeniden hayata kavuşmaktadır. Her insanın farklı simalarda olmasının yanı sıra parmak uçlarındaki izler bile tüm insanlarda farklıdır. Tüm bunlar onun eşsiz sanatının ürünüdür. 1 Tâ-Hâ suresi, 8. ayet. 2 A’râf suresi, 180. ayet. 3 İbrahim suresi, 10. ayet. 32 İslam’ da İman Esasları PAYLAŞALIM “Gecenin karanlığı onu kaplayınca (İbrahim) bir yıldız gördü, ‘Rabb’im budur.’ dedi. Yıldız batınca, ‘Batanları sevmem.’ dedi. Ay’ı doğarken görünce, ‘Rabb’im budur.’ dedi. O da batınca, ‘Rabb’im bana doğru yolu göstermezse elbette yoldan sapan topluluklardan olurum.’ dedi. Güneş’i doğarken görünce de, ‘Rabb’im budur çünkü bu daha büyük.’ dedi. O da batınca şöyle dedi: Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Ben içtenlikle yüzümü, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah’a ortak koşanlardan değilim.” En’âm suresi, 76–79. ayetler. Hz. İbrahim; yıldızlar, Ay ve Güneş’in tanrı olamayacağını nasıl anlatmıştır? Yukarıdaki ayetleri okuduktan sonra düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. Evrende ilk bakışta karmaşık gibi görünen ama incelendiğinde son derece düzenli olduğu anlaşılan bir yapı vardır. Bunun rastlantı ve tesadüf neticesinde ortaya çıktığını düşünmek mümkün değildir. Evrende gördüğümüz olayların arkasında sınırsız bilgi ve sonsuz kudret sahibi olan bir yaratıcı vardır. O da Allah’tır. Kur’an-ı Kerim’de evrendeki her şeyin bir düzen ve ahenk içinde meydana geldiği şöyle ifade edilmiştir: “Güneş yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu, güçlü ve bilgin olan Allah’ın kanunudur. Ay için de sonunda kuru bir hurma dalına döneceği konaklar tayin etmişizdir. Ay’a erişmek Güneş’e düşmez. Gece de gündüzü geçemez. Her biri bir yörüngede yürürler.”1 BİLGİ KUTUSU Dünyaya ortalama her saniyede 17 milyon ton su, yağış olarak düşmektedir. Yine her saniyede aynı miktardaki su buharlaşmaktadır. Bu denge olmasaydı dünya yüzeyindeki su miktarı devamlı olarak artıp eksilecek ve tabii afetlere yol açacaktı. Ay’da geceleyin sıcaklık, gündüze göre 300, Merkür’de ise geceleyin sıcaklık 600 dereceden fazla düşmektedir. Dünyamız, uzaydaki bu büyük ısı değişimine rağmen atmosfer sayesinde hızlı ve yüksek ısı değişikliklerinden korunmaktadır. Ali Sacit Türker ve Diğerleri Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 11. Sınıf Ders Kitabı, s. 95. 1 Yâsîn suresi, 38-40. ayetler. 33 2. ÜNİTE Mümin, Allah’ın güzelliğini ve büyüklüğünü kavrayan, iyiliklerini ve nimetlerini bilen kimsedir. Bu anlayıştaki kul Rabb’ini sever, kalbi sürekli onunla meşgul olur ve onun sevgisini kazanmayı hedefler. İnsan anne babasını sever. Çünkü onlardan ilgi ve sevgi görmüş, onların sevgi ve şefkat kanatları altında büyümüştür. Anne baba çocuklarını büyütme ve hayata hazırlama konusunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmadığı için çocukları tarafından sevilir. İnsanı yaratan ona sayısız nimetler veren, onu akıl ve düşünce gibi üstün nimetlerle donatan ve diğer varlıkları onun hizmetine veren hiç şüphe yok ki Allah’tır. O hâlde en çok sevgiye layık olan da odur. Bu nedenle o, her şeyden daha fazla sevilmelidir. Allah’a inananlar onu gönülden severler. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “…Müminlerin Allah’ı sevmesi her şeyden kuvvetlidir.”1 Allah’ı seven insan onu unutmaz ve onun hoşnut olacağı davranışlarda bulunur. Allah kendisi için yapılan hiçbir şeyi karşılıksız bırakmaz. Onu seveni o da sever. Ondan isteyeni o, boş çevirmez. Ona güveneni korur ve yüceltir. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulur: “Siz beni anın, ben de sizi anayım...”2 PAYLAŞALIM “Üç şey kimde bulunursa o kişi imanın tadına ulaşır. Allah ve Resulünü her şeyden daha çok sevmesi, kişinin sevdiğini ancak Allah için sevmesi, küfre dönmekten ateşe atılırcasına nefret etmesi.” Buharî, İman, 9. Yukarıdaki hadisten anladıklarınızı arkadaşlarınızla paylaşınız. İnsan, yaratıcısını merak eder. Onu tanımak için birçok soru sorar. Ancak insan, aklı ile mükemmel ve noksansız olan Allah’ın zatını ve mahiyetini kavrayamaz. Ancak evrene bakarak Allah’ın var ve bir olduğunun delillerini görebilir. Allah’ı, onun bildirdiği isim ve sıfatlarıyla tanıyabilir. Allah’ı nitelendiren sıfatlar iki gruba ayrılır. Allah’ın Sıfatları Zati Sıfatlar (Sadece Allah’ta bulunan sıfatlar) Vücud Kıdem Beka Vahdaniyet Muhalefetün li’l-havadis Kıyam binefsihi Sübûti Sıfatlar (Allah’ın dışındaki varlıklarda da sınırlı olarak bulunan sıfatlar) Hayat İlim Semi’ Basar İrade Kudret Kelam Tekvin 1 Bakara suresi, 165. ayet. 2 Bakara suresi, 152. ayet. 34 İslam’ da İman Esasları Zati Sıfatlar: Sadece Allah’ta bulunan, onun dışındaki varlıklardan herhangi birinde bulunmayan, bulunması da mümkün olmayan sıfatlardır. Zati sıfatlar şunlardır: Vücud: Var olmak demektir. Allah vardır. Allah’ın varlığı başkasına bağlı olmayıp kendindendir. Bu itibarla Allah’ın varlığı zorunludur (vacibü’l-vücud). Yani var olmak için başka bir şeye ihtiyaç duymaz. Bütün varlıklar onun varlığına delildir. İnsan kendisini ve içinde yaşadığı kâinatı incelediğinde bunu açıkça görecektir. Her şey var olmak için bir var ediciye muhtaçtır. O da Yüce Rabb’imizden başkası değildir. Kıdem: Ezelî olmak, başlangıcı olmamak demektir. Ne kadar geriye gidersek gidelim, Allah’ın var olmadığı bir zaman düşünülemez. Allah sonradan meydana gelmiş bir varlık değildir. Ezelî (kadim) bir varlıktır. Allah’ın varlığı zorunlu olduğu için ezelî olması da zorunludur. Kıdem sıfatının zıddı olan, sonradan olmak, Allah hakkında düşünülemez. Allah’ın dışındaki her varlığın bir başlangıcı vardır. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın ezelî oluşu hususunda şöyle buyrulur: “O her şeyden öncedir, kendisinden sonra hiçbir şeyin kalmayacağı sondur, varlığı açıktır, gerçek niteliği (yaratılanlara) gizlidir. O her şeyi bilendir.”1 Beka: Allah’ın ebedî olması yani varlığının sonu olmaması demektir. Ezelî olanın ebedî olması da zorunludur. Bekanın zıddı olan sonu olmak Allah hakkında düşünülemez. Ne kadar ileriye gidilirse gidilsin, Allah’ın olmayacağı bir an düşünülemez. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın ebedî oluşu şöyle ifade edilir: “...Allah’ın zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm onundur ve siz ancak ona döndürüleceksiniz.”2 Vahdaniyet: Yüce Allah’ın zatında, sıfatlarında, fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağının bulunmaması demektir. Allah’ın birliğini ikrar etmek ve her çeşit ortağı ondan uzak tutmakla gerçekleşen tevhit, İslam dininin en önemli ilkesidir. Tüm evrende bir düzenin olması, Allah’ın birliğini ispat eden en önemli delildir. Evrende birden fazla ilahın olması durumunda düzensizliğin ortaya çıkacağı Kur’an’da şöyle belirtilmiştir: “ Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı, yer ve gök kesinlikle bozulup gitmişti...”3 Yani, aynı yetkiye sahip iki tanrı olsaydı, birbirileriyle mücadele ve rekabete girerlerdi. Evrende kargaşa olurdu. Fakat evrendeki düzen böyle bir ikiliğin olmadığını göstermektedir. Bu da Allah’ın bir ve tek olmasının neticesidir. 1 Hadîd suresi, 3. ayet. 2 Kasas suresi, 88. ayet. 3 Enbiyâ suresi, 22. ayet. 35 2. ÜNİTE Muhalefetün li’l–havadis: Sonradan olan şeylere benzememek demektir. Allah’tan başka her varlık sonradan olmuştur. Allah sonradan olan şeylerin hiçbirisine hiçbir yönden benzemez. Allah, kendisi hakkında bizim hatırımıza getirdiklerimizin de ötesinde bir varlıktır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “...Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.”1 Kıyam binefsihi: Varlığı kendiliğinden olmak, var olmak için bir başka varlığa ihtiyaç duymamak demektir. Allah kendiliğinden vardır. Var olmak için herhangi bir şeye muhtaç değildir. Çevremize baktığımızda bütün varlıkların bir başkasına muh­taç olduğunu görürüz. Örneğin, gıdalarımızın bir kısmını bitkilerden, bir kısmını ise hayvanlardan temin ederiz. Demek ki yaşayabilmek için hem bitkilere hem hayvanlara muhtacız. Kısacası bütün varlıklar hem var olabilmek hem de varlığını sürdürebilmek için başka sebeplere ve şartlara muhtaçtır. Bütün varlıklar Allah’a muhtaçtır. Allah ise hiç kimseye muhtaç değildir. Yüce Rabb’imiz bu gerçeği bizlere şöyle bildirmektedir: “Ey insanlar! Sizler hepiniz Allah’a muhtaçsınız. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, her türlü övgüye ve hamde layık olan ise ancak Allah’tır.”2 Sübûti Sıfatlar: Yüce Allah’a Sonradan var olan her şeyin bir sonu vardır. ait olan bazı sıfatlar, onun tarafından sınırlı olarak başka varlıklara da verilmiştir. Bunlara sübûti sıfatlar denir. Sübûti sıfatlar şunlardır: Hayat: Diri ve canlı olmak demektir. Yüce Allah diridir ve canlıdır. Kur’an’da bu sıfatla ilgili olarak şöyle buyrulur: “Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan...”3 Allah ezelî ve ebedî bir hayata sahiptir. İlim: Bilmek demektir. Allah her şeyi bilendir. Olanı ve olacağı, gizliyi ve açığı bilir. Allah’ın bilgisi diğer varlıkların bilgisine benzemez, artmaz ve eksilmez. O her şeyi ezelî ilmiyle bilir. Âlemde görülen bu mükemmel düzen ve şaşmaz ahenk, yaratıcının engin ve sonsuz ilminin en büyük göstergesidir. Kur’an-ı Kerim’de ilim sıfatı ile ilgili şöyle buyrulur: “...O karada ve denizde ne varsa bilir. Onun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez...”4 Semi’: İşitmek demektir. Allah işitendir. Gizli, açık, fısıltı hâlinde ne söylenirse Allah işitir ve duyar. Bir şeyi duyması, ikinci bir şeyi işitmesine engel değildir. Allah işitmek için herhangi bir vasıtaya ihtiyaç duymaz. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın işitmesiyle ilgili birçok ayet vardır. Onlardan birinde şöyle buyrulur: “... O işitendir, bilendir.”5 Basar: Görmek demektir. Yüce Allah her şeyi görendir. Gizli, açık, aydınlık, karanlık ne varsa 1 Şûrâ suresi, 11. ayet. 2 Fâtır suresi, 15. ayet. 3 Furkân suresi, 58. ayet. 4 En’âm suresi, 59. ayet. 5 Bakara suresi, 137. ayet. 36 İslam’ da İman Esasları Allah görür. Allah’ın görme sıfatıyla ilgili pek çok ayet vardır. Bunlardan birinde şöyle buyrulur: “… Şüphesiz ki Allah hakkıyla işiten ve görendir. ”1 Allah dışındaki varlıkların görmesinin önünde birtakım engeller vardır. Örneğin, bir duvarın DÜŞÜNELİM Allah’ın, görüp gözettiğini bilmek, kendisine yakın olduğunu hissetmek insanın davranışlarını nasıl etkiler? Düşününüz. arkasındaki şeyleri göremeyeceğimiz gibi belli uzaklıkta bulunan ve çok küçük olan varlıkları da göremeyiz. Ayrıca gece karanlığında da görmemiz mümkün değildir. Tüm bu saydıklarımız Allah için söz konusu değildir. O, en gizli yerlerde meydana gelen şeyleri görebildiği gibi en uzaktaki şeyleri de görebilir. İrade: Dilemek ve istemek demektir. İrade, Allah’ın bir şeyi dilemesi ve bir şeyi yaratmaya KONUŞALIM SÜTÇÜ KIZ Hazreti Ömer, halifeliği zamanında sütçülerin süte su katmasını yasaklamış ve bu emrini her tarafa duyurmuştu. Şehrin asayişini kontrol etmek için bir gece Medine’de dolaşırken yoruldu ve biraz dinlenmek üzere bir evin duvarına yaslandı. Evin içinde anne ile kızı arasında geçen şu konuşmayı duydu: Anne: -Haydi kızım, kalk da sütlere biraz su katıver. Kız: -Halifenin sütlere su katılmasını yasakladığını bilmiyor musun? Anne: -Evet biliyorum. Kız: -Öyle ise Halifenin yasakladığı işi nasıl yapabilirim? Anne: -Kalk da su koy şu sütlere. Ömer seni nereden görecek? Kız: -Ömer görmez ama Rabb’im görür. Vallahi ben Ömer’in göreceği yerde yapmadığım bir işi görmediği yerde de yapmam…” Seyfettin Yazıcı, Temel Dinî Bilgiler, s. 35. Olayın ana fikri üzerinde konuşunuz. 1 Mü’min suresi, 20. ayet. 37 2. ÜNİTE karar vermesidir. Allah varlıkların konumlarını, durumlarını ve özelliklerini belirler. Evrende var olmuş ve olacak her şey Allah’ın iradesi doğrultusunda meydana gelir. Allah dilemedikçe hiçbir şey meydana gelemez. Kur’an’da, “(Allah) dilediğini yapar.”1 ayetiyle irade sıfatı belirtilmektedir. İnsanlarda da irade sıfatı bulunmaktadır. İnsanlar diledikleri her şeyi yapma gücüne sahip değilken, Allah yaratmak istediği her şeyi yaratma güç ve kudretine sahiptir. Kudret: Gücü yetmek demektir. Allah sonsuz güç sahibidir. Kudret sıfatının zıddı olan acizlik, Allah hakkında düşünülemez. Evrende her şey Allah’ın güç ve kudretiyle olmaktadır. Yıldızlar, galaksiler, uzay, canlı ve cansız bütün varlıklar Allah’ın kudretinin açık delilidir. Bu durum Kur’an’da şöyle ifade edilir: “Allah gece ile gündüzü birbirine çevirir. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için bir ibret vardır. Allah her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini yaratır. Şüphesiz Allah’ın her şeye gücü yeter.”2 İnsan da bazı şeyleri yapabilme gücüne sahiptir. Ancak insanoğlunun gücü sınırlıdır. Allah’ın gücünün sınırı yoktur. Kelam: Söylemek ve konuşmak demektir. Allah’ın konuşması bizim konuşmamız gibi değildir. O, kelam sıfatı ile peygamberlerine kitaplar indirmiş, bazı peygamberler ile de konuşmuştur. Allah kelam sıfatıyla emreder, yasaklar ve haber verir. Bu sıfatla ilgili olarak Kur’an’da şöyle buyrulur: “…Allah, Musa ile konuştu.”3 Tekvin: Yaratmak, yoktan var etmek demektir. Yüce Allah yegâne yaratıcıdır. O, ezelî ilmiyle bilip dilediği her şeyi sonsuz güç ve kudretiyle yaratmıştır. Yaratmak, rızık vermek, diriltmek, öldürmek, nimet vermek ve şekil vermek tekvin sıfatının sonuçlarıdır. Bir ayette Allah, yaratıcılığını şöyle dile getirmiştir: “Bir şey yaratmak istediği zaman onun yaptığı ‘ol’ demekten ibarettir. O da hemen oluverir.”4 3.2. Meleklere İman Etrafımızda görebildiğimiz varlıkların yanı sıra göremediklerimiz de vardır. Bunlardan bazılarını çok küçük oldukları için, bazılarını ise farklı nitelikte olmaları sebebiyle göremeyiz. Örneğin; aklı, merhameti ve havadaki ses dalgalarını göremeyiz. Ancak onları göremesek de var olduklarını biliriz. Göremediğimiz varlıklardan biri de meleklerdir. Görünmeyen varlıklar nelerdir? Söyleyiniz. Meleklere inanmak, iman esasları arasında yer alır. Bu durum Bakara suresinin 285. ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “Peygamber, Rabb’i tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de. Her biri Allah’a, onun meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler...” 1 Bürûc suresi, 16. ayet. 2 Nûr suresi, 44, 45. ayetler. 3 Nisâ suresi, 164. ayet. 4 Yâsîn suresi, 82. ayet. 38 İslam’ da İman Esasları Melekleri diğer varlıklardan ayıran birtakım özellikler vardır. Peygamberimiz bir hadisinde, “Melekler nurdan… yaratıldı.”1 buyurmuştur. Meleklerin yeme, içme, uyuma, yorulma, usanma ve cinsiyet gibi insana ait özellikleri yoktur. Melekler, Allah’a itaat ve kullukla meşgul olurlar. Asla günah işlemezler, hangi iş için yaratılmışlar ise o işi yaparlar. Kur’an’da bu konuyla ilgili şöyle buyrulmaktadır: “...Onun huzurunda bulunanlar, ona ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar. Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah’ı) tesbih ederler.”2 Meâric suresinin 4. ayetinde, “Melekler ve ruh oraya, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkarlar.” buyrularak onların çok hızlı ve güçlü oldukları haber verilmektedir. Melekler gözle görünmezler. Onların görünmemeleri, yok olduklarından değil, insan gözünün onları görebilecek kabiliyet ve kapasitede yaratılmamış olmasındandır. Melekler peygamberler tarafından asıl şekilleriyle görünmüşlerdir. Asıl şekillerinden çıkıp bir başka maddi şekle, mesela insan şekline girmeleri durumunda diğer insanlar tarafından görülmeleri mümkündür. Örneğin, Hz. İbrahim’e bir oğlu olacağı müjdesini insan şeklindeki bir grup melek getirmiştir.3 Cebrail, Hz. Meryem’e4, Peygamberimize ve sahabeye insan şeklinde görünmüştür.5 Melekler, geleceği bilemezler. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “De ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez...”6 Yüce Allah’ın sayısız melekleri vardır. Bunların hepsinin ismi Kur’an-ı Kerim’de belirtilmemekle beraber, bir kısmının ismi ve görevleri bildirilmektedir: Azrail Ölüm meleği Cebrail Vahiy meleği İsrafil Sûra üfleyecek melek Melekler ve Görevleri Mikail Tabiat olaylarını düzenleyen melek Münker ve Nekir Sorgu melekleri Kiramen Kâtibin Yazıcı melekler Hafaza Koruyucu melekler 1 Müslim, Zühd, 10. 2 Enbiyâ suresi, 19, 20. ayetler. 3 Hûd suresi, 69, 70. ayetler. 4 Meryem suresi, 6-17. ayetler. 5 bk. Buharî, İman, 37; Müslim, İman, 1. 6 Neml suresi, 65. ayet. 39 2. ÜNİTE Cebrail, Allah tarafından vahiy getirmekle görevlidir. Hz. Âdem’den son Peygamber Hz. Muhammed’e kadar tüm peygamberlere Allah’ın mesajını Cebrail ulaştırmıştır. Cebrail için “Emin” ve “Ruhu’l-kudüs” isimleri de kullanılmaktadır. Bir ayette, “Onu (Kur’an’ı), Ruhu’l–emin indirmiştir.”1 buyrulmaktadır. Azrail, eceli gelen canlıların ruhunu almakla görevli olduğu için kendisine “ölüm meleği” (melekü’l-mevt) de denilmiştir. Onun bu görevi Kur’an’da şöyle bildirilmiştir: “De ki: Size vekil kılınan ölüm meleği, canınızı alacak, sonra Rabb’inize döndürüleceksiniz.”2 Mikail, tabiat olaylarını ve varlıkların rızıklarını idare etmekle görevlidir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır: “Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e, Mikail’e düşman olursa bilsin ki Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.”3 İsrafil sûra üflemekle görevlidir. İsrafil’in sûra üflemesiyle kıyamet kopacak ve tekrar diriliş gerçekleşecektir. Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili şöyle buyrulmaktadır: “Sûra üfürülünce artık Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde kim varsa hepsi düşüp ölür. Sonra sûra bir kere daha üfürülür. Onlar da hemen ayağa kalkarak bekleşirler.”4 Kiramen kâtibin, insanın sağında ve solunda bulunan iki melektir. Sağdaki melek iyi, soldaki ise kötü davranışları yazmakla görevlidir. Bu melekler kıyamet günü hesap sırasında yazdıklarına şahitlik edeceklerdir. Kur’an’da bu melekler hakkında şöyle buyrulur: “Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar vardır. Onlar, yapmakta olduklarınızı bilirler.”5 Hafaza melekleri, Allah’ın emri doğrultusunda insanları kötülüklerden korurlar. Kur’an’da bu melekler hakkında şöyle buyrulur: “Onun önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır...”6 Münker ve Nekir, ölümden sonra kabirde sorgu ile görevli iki melektir. Bu melekler ölenleri kabirde sorgulayacaklardır. Melekler, özel görevleri dışında Allah’a ibadet ederler, onun emri dışına çıkmazlar. Ayrıca melekler insanlara iyilik yaparlar, onlara yardım ederler ve insanların iyiliği için dua ederler. Melekler insanları iyiliğe ve güzelliğe yönlendirirler. Allah’a isyan etmemeleri ve günahtan uzak olmaları nedeniyle de iyiliği ve güzelliği sembolize eder. Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “ Şeytan da melek de insanoğluna sokularak kalbine birtakım şeyler getirirler. Şeytanın işi kötülükle korkutup hakkı yalanlamaktır. Meleğin işi ise iyiyi tavsiye edip Hakk’ı doğrulamaktır. İçinde iyi bir şey bulunan kimse onun Allah’tan olduğunu bilsin ve Allah’a hamt etsin. Kötü bir şeyi bulan ise şeytandan koruması için Allah’a sığınsın.”7 1 Şu’arâ suresi, 193. ayet. 2 Secde suresi, 11. ayet. 3 Bakara suresi, 98. ayet. 4 Zümer suresi, 68. ayet. 5 İnfitâr suresi, 10-12. ayetler. 6 Ra’d suresi, 11. ayet. 7 Tirmizî, Tefsir, 3. 40 İslam’ da İman Esasları LİSTELEYELİM Aşağıdaki ayet meallerini okuyunuz. Bu ayet meallerine göre meleklerin özelliklerini ve görevlerini listeleyiniz. “O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler.” En’âm suresi, 61. ayet. “Kuşkusuz Rabb’in katındakiler ona kulluk etmekten kibirlenmezler, onu tesbih eder ve yalnız ona secde ederler.” A’râf suresi, 206. ayet. “Hatırlayın ki, siz Rabb’inizden yardım istiyordunuz. O da, ben peş peşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.” Enfâl suresi, 9. ayet. “Dediler ki: ‘Biz, suçlu bir topluma (onları helak etmeye) gönderildik.’” Hicr suresi, 58. ayet. “(Onlar,) meleklerin, ‘Size selam olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin’ diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir.” Nahl suresi, 32. ayet. “Böyle iken dediler ki: ‘Rahman çocuk edindi.’ Allah bundan münezzehtir. Doğrusu melekler (Allah’ın çocukları değil) değerli kullardır.” Enbiyâ suresi, 26. ayet. “…Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” Tahrîm suresi, 6. ayet. “Melekler: Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur...” Bakara suresi, 32. ayet. “Onlar, Rahman’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.” Zuhruf suresi, 19. ayet. “Kadir Gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar.” Kadr suresi, 3-4. ayetler. Meleklerin Özellikleri • Gaybı bilmezler. • ................................................. • ................................................. • ................................................. Meleklerin Görevleri • Allah’ın izniyle inananlara yardım ederler. • ................................................. • ................................................. • ................................................. 41 2. ÜNİTE BİLGİ KUTUSU MELEKLERİN DUASI “…(Melekler), Rablerini överek tesbih ederler, ona inanırlar ve ondan müminleri bağışlamasını isterler, ‘Ey Rabb’imiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde tövbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru!’ (derler).” “Rabb’imiz! Müminleri ve atalarından, eşlerinden, soylarından iyi olanları, kendilerine söz verdiğin Adn cennetlerine koy; şüphesiz güçlü olan, hakim olan ancak sensin.” “Bir de onları kötülüklerden koru! O gün kötülüklerden kimi korursan ona merhamet etmiş olursun. Bu büyük kurtuluştur.” Mü’min suresi, 7-9. ayetler. 3.3. Kitaplara İman Allah, insanlara doğru yolu göstermek için peygamberler aracılığıyla değişik zamanlarda ilahî mesajlar göndermiştir. Yüce Allah’ın peygamberlerine vahiy yoluyla göndermiş olduğu buyruklarına ve bunların yazıya geçirilmiş haline “ilahî kitap veya kutsal kitap” denir. Allah’ın gönderdiği bu ilahî kitaplara inanmak, İslam’ın temel iman esaslarından biridir. Kitaplara iman, Allah tarafından bazı peygamberlere ilahî mesajlar indirildiğine ve bunların tümüyle doğru ve gerçek olduğuna inanmak demektir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyla sapıtmıştır.”1 İnsan yaratılırken birtakım yeteneklerle donatılmıştır. Bunların en önemlisi akıldır. Bu yetenekler sayesinde insan Allah’ın varlığını bilebilir. Fakat bütün bunlar sınırlı ve kendi gücü oranındadır. İnsanın yeterli olmadığı konularda ilahî yardıma, vahye ve kutsal kitaba ihtiyacı vardır. İnsanın bu ihtiyacını en iyi bilen Yüce Allah, peygamberler aracılığıyla kitaplar indirmiş ve yol göstermiştir. Allah tarafından gönderilen ilahî kitaplar Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an-ı Kerim’dir. Tevrat Hz. Musa’ya, Zebur Hz. Davud’a, İncil Hz. İsa’ya, Kur’an’ı Kerim ise son peygamber Hz. Muhammed’e indirilmiştir. Bu ilahî kitaplardan başka bir de suhuf denilen sayfalar vardır. Bazı peygamberlere bu sayfalar indirilmiştir. 1 Nisâ suresi, 136. ayet. 42 İslam’ da İman Esasları İnsanların doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü öğrenebilmeleri, Allah’la olan ilişkilerini doğru bir şekilde sürdürebilmeleri için başvurabilecekleri en önemli kaynak, Allah’ın peygamberlerine göndermiş olduğu ilahî kitaplardır. Allah’a inanma, onun emir ve buyruklarını öğrenme ve onunla iletişim kurabilmenin yolu, ilahî kitaplardan geçer. Ancak onları okuyarak Allah hakkında bilgi alabilir, onun bizlere neler söylediğini ve bizlerden neler istediğini öğrenebiliriz. Peygamberlerin getirdiği mesajlar Kur’an’la en son şeklini alarak vahiy tamamlanmıştır. 3.4. Peygamberlere İman Allah’ın insanlar arasından seçtiği ve vahiy yoluyla emir ve yasaklarını insanlara ulaştırmak üzere görevlendirdiği kimselere peygamber denir. Peygamberin karşılığı olarak Kur’an’da “resul” ve “nebi” sözcükleri kullanılır. İslam’da temel inanç esaslarından birisi de peygamberlere imandır. Allah, insanlara rehberlik etmeleri ve örnek olmaları için peygamberler göndermiştir. Peygamberlere iman, peygamberlerin Allah tarafından seçildiğine, Allah’tan getirdikleri bilgilerin gerçek ve doğru olduğuna inanmaktır. Peygamberler arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın tümüne inanmak gerekir. Bu durum Bakara suresinin 285. ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “…Onun peygamberleri arasında hiçbir ayrım yapmayız...” Peygamberlik, Allah vergisidir. İstemek ve çalışmakla elde edilemez. Allah, peygamberliğin tümüyle kendi seçimi olduğunu şöyle ifade etmektedir: “Bu (peygamberlik), Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir...”1 İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem’den, son peygamber Hz. Muhammed’e kadar çok sayıda peygamber gelip geçmiştir. Hatta Kur’an’ın ifadesiyle her topluma bir peygamber gönderilmiştir: “...(Geçmiş) her toplum içinde mutlaka bir uyarıcı peygamber bulunmuştur.”2 Allah, insanların ihtiyacı olduğu için peygamberleri göndermiştir. Çünkü insan, aklı ile Allah’ın varlığını, birliğini anlayabilir. Ancak nasıl ibadet edileceğini, ahiretin varlığını, sevap ve günah kazandıran şeylerin tümünü aklı ile bulamaz. Böyle konularda insan, peygamberlerin bilgilendirmesine ve kılavuzluğuna ihtiyaç duyar. Peygamberler insanlığın rehberleridir. Manevi alanda olduğu gibi maddi alanda da insanlığa önderlik etmişlerdir. Onlar, getirdikleri kutlu bilgiler ve ahlaki ilkelerle medeniyetlere yön vermişlerdir. TARTIŞALIM Peygamberlerin insanlığa ve medeniyetlere katkısı nasıl olmuştur? Tartışınız. 1 Cum’a suresi, 4. ayet. 2 Fâtır suresi, 24. ayet. 43 2. ÜNİTE Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin, insan olma bakımından, diğer insanlardan farklı olmadıkları belirtilir. Onlar da yer, içer, evlenir, çocuk sahibi olur, hastalanır ve ölürler. Peygamberlerin, insanlardan tek farkı vahye muhatap olmalarıdır. Peygamberler asla yalan söylemezler, emanete hiyanet etmezler, günah işlemezler, zeki ve akıllıdırlar. Allah’tan aldıkları bilgileri eksiksiz olarak insanlara ulaştırırlar. Allah, peygamberlerini görevlendirdikten sonra yalnız bırakmayıp her zaman desteklemiştir. Bu desteklerin en önemlisi mucizedir. Mucize; Allah’ın izni ile peygamberlerin gerçekleştirdiği ve insanların benzerini getirmekten âciz kaldığı olağanüstü olaylardır. Her peygamberin birbirinden farklı mucizeleri vardır. Örneğin, Hz. Muhammed’e mucize olarak Kur’an verilmiştir. Peygamberlerin mesajlarında değişmeyen ortak yönler vardır. Bunların başında Allah’ın varlığı ve birliğini ifade eden tevhit inancı gelir. Ayrıca temel ahlaki esaslar, ibadetler ile dünya ve ahiret mutluluğu gibi konular peygamberlerin mesajlarındaki diğer ortak yönleri oluşturur. GRUP ÇALIŞMASI Kur’an-ı Kerim’de yer alan peygamberlerden bir tanesini araştırarak sınıfta anlatınız. 3.5. Ahirete İman Ahirete inanmak, İslam’ın temel iman esaslarından birisidir. Dünya hayatının son bulup yeni bir hayatın başlayacağına inanmak demektir. Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde ahiret inancı Allah’a imanla birlikte yer almaktadır. Yunus Emre var yarına Koma bugünü yarına Yarın Hakk’ın divanına Varam Allah deyu deyu Yunus Emre Şiirde verilmek istenen mesaj nedir? Kur’an’da dünya hayatının geçici, ahiretin ise ebedî olduğu vurgulanmaktadır. Bu nedenle insanların, dünyanın geçici zevklerine kanmamaları öğütlenmiş, daha hayırlı ve kalıcı olan ahiret mutluluğunu elde etmeleri tavsiye edilmiştir. Allah bir ayette bu konuyu şöyle ifade etmiştir: “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Sorumluluk sahibi olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?”1 Bir başka ayette dünya hayatının da ihmal edilmemesi gerektiği, ahiretteki mutluluğun düyadaki yaşayışa bağlı olduğu şöyle vurgulanmıştır: “Allah’ın sana verdiğinden (onun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma…”2 Ahiret hayatının varlığına inanmak, adalet ilkesinin bir gereğidir. Bu dünyada iyiler iyiliklerinin, kötüler ise kötülüklerinin karşılıklarını her zaman göremeyebilirler. Ancak ahirette herkes yaptıklarının karşılığını eksiksiz olarak görecektir. Böylece adalet tam olarak gerçekleşecektir. Kur’an’da konuyla ilgili şöyle buyrulmuştur: “Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah hesabı çarçabuk görendir.”3 1 En’âm suresi, 32. ayet. 2 Kasas suresi, 77. ayet. 3 Mü’min suresi, 17. ayet. 44 İslam’ da İman Esasları İnsan sorumluluk sahibi bir varlıktır. Çünkü insan başıboş ve amaçsız yaratılmamıştır. “ Sizi sadece boş yere, gayesiz yarattığımızı ve sizin gerçekten geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?”1 İnsana birtakım sorumluluklar ve görevler verildiğine göre bunların bir karşılığı olmalıdır. Bu görevleri yapanlar mükâfatını almalı, yapmayanlar cezasını çekmelidir. Bu da tam olarak ancak ahirette gerçekleşecektir. Dünya hayatında her şeyin bir sonu olduğunu, tüm canlıların zamanı gelince birer birer yaşamını yitirdiğini görmekteyiz. Her canlının bir sonu olduğu gibi içinde yaşadığımız kâinatın da bir sonu vardır. Dünyadaki yaşamın son bulup bütün canlıların ölmesine “kıyamet” denir. Kıyametin ne zaman kopacağını Allah’tan başka hiç kimse bilemez.2 Peygamberimiz kıyametin kopma vaktini kendisinin de Cebrail’in de bilmediğini ifade etmiştir. 3 Kıyametin kopuşu, İsrafil adlı meleğin “sûr”a üflemesiyle başlayacaktır. İsrafil sûra iki kez üfleyecek, birincide dünya hayatı son bulacak, tüm canlılar ölecektir. İkinci üfleyişten sonra ise bütün insanlar dirilecektir. Bu yeniden dirilme olayına “ba’s” denir. Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili şöyle buyrulmaktadır: “Sûra üfürülünce artık Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde kim varsa hepsi düşüp ölür. Sonra sûra bir kere daha üfürülür. Onlar da hemen ayağa kalkarak bekleşirler.”4 KUR’AN’DA ANLATILAN BAZI KIYAMET SAHNELERİ “Güneş katlanıp dürüldüğünde, yıldızlar (kararıp) döküldüğünde, dağlar sarsılıp yürütüldüğünde, (harcamaya kıyılamayan) mallar bırakıldığında, vahşi hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde, denizler kaynatıldığında, canlar (bedenler) birleştirildiğinde, diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda, (amellerin yazılı olduğu) defterler açıldığında, gökyüzü sıyrılıp alındığında, cehennem tutuşturulduğunda, cennet yaklaştırıldığında, kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.” Tekvîr suresi, 1-14. ayetler. 1 Mü’minûn suresi, 115. ayet. 2 bk. Lokman suresi, 34. ayet; Ahzâb suresi, 63. ayet. 3 bk. Müslim, İman, 1; Nesaî, İman, 6; Ebu Davut, Sünnet, 17; Tirmizî, İman, 4. 4 Zümer suresi, 68. ayet. 45 2. ÜNİTE GÖZLEM YAPALIM Doğada ve çevremizde gerçekleşen bazı olaylar da ahiret hayatını anlamamıza yardımcı olur. Çünkü kışla birlikte ağaçların kuruyup adeta ölü gibi olduğunu görürüz. Yaz geldiği zaman da bu ağaçların yeşerdiğine tanık oluruz. Kur’an-ı Kerim’de bitkilerin sonbaharla birlikte ölmesi, ilkbaharla da tekrar canlanması, ahiret yaşamının gerçekleşeceğine delil olarak gösterilir: “Senin yeryüzünü kupkuru görmen de Allah’ın ayetlerindendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman harekete geçip kabarır. Ona can veren, ölüleri de diriltir. O, her şeye kadirdir.” Fussilet suresi, 39. ayet. Yukarıdaki ayet mealinde verilen örneğe benzer değişimlerle ilgili gözlemlerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. Kur’an-ı Kerim’de kıyametin kopmasından sonra insanların yeniden diriltilmesinin Allah için zor olmadığı belirtilir. Öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden bir adam, çürümüş bir kemiği eline alıp ufaladıktan sonra Peygamberimize dönerek, “Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” demiştir. Peygamberimiz de, “Onları da seni de Allah diriltecek.” diye karşılık vermiştir. Bunun üzerine Allah Peygamberimize şu ayetleri indirmiştir: “Kendi yaratılışını unutarak bize karşı örnek getirmeye kalkışıyor ve ‘Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ diyor. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü o her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran odur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır. Bir şey yaratmak istediği zaman onun yaptığı ‘ol!’ demekten ibarettir. Hemen oluverir.”1 İsrafil’in sûra ikinci kez üflemesiyle bütün insanlar diriltileceklerdir. Daha sonra dünyada yaptıklarının karşılıklarını görmek için “mahşer” denilen büyük bir meydanda Allah’ın huzurunda toplanacaklardır. Buna “haşr” denir. İnsanların dünyada yaptıkları her işin ve konuştukları her sözün yazıldığı “amel defterleri” kendilerine dağıtılacaktır. Yaptıkları iş ve davranışlardan hesaba çekileceklerdir. İnsanların bu şekilde hesaba çekilmeleri Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hâl böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirmektedirler.”2 İnsanların bütün davranışları “mizan” denilen Allah’ın adalet terazisinde değerlendirilecektir. Bu değerlendirmelerin ardından tüm insanlar “sırat” adı verilen bir yoldan geçerek iyiler “cennet”e, kötüler ise “cehennem”e gideceklerdir. İnsanların dünyada söyledikleri hiçbir sözün ve yaptıkları hiçbir davranışın karşılıksız kalmayacağı Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı kötülük işlemişse onu görür.”3 1 Yâsîn suresi, 78- 82. ayetler. 2 Enbiyâ suresi, 1. ayet. 3 Zilzâl suresi, 7, 8. ayetler. 46 İslam’ da İman Esasları Cennet, dünyada iken inanıp yararlı işler yapanların sonsuza kadar kalacakları, çeşitli nimetlerin ve her isteyene istediğinin verildiği yerdir. Allah dünyada iken iyi işler yapanları, güzel davranışlarda bulunanları cennette mutlu bir yaşamla ödüllendireceğini şöyle bildirmiştir: “Allah, iman eden ve iyi işler yapanlara söz vermiştir; onlar için bir bağışlanma ve büyük mükâfat vardır.”1 BULALIM “...Sorumluluk bilinci taşıyanlara vaat edilen cennetin durumu şöyledir. İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, içenlere lezzet veren içecekten ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Orada meyvelerin her çeşidi onlarındır. Rablerinden de bağışlama vardır...” Muhammed suresi, 15. ayet. Cennet nimetlerinden bahseden üç ayet meali de siz bulunuz. Kötülük yapanlar mutlaka bunun karşılığını göreceklerdir. Onlara hiçbir haksızlık yapılmayacak ancak yaptıkları kötülükler ve haksızlıklar karşılıksız da kalmayacaktır. Kur’an-ı Kerim’de bu gerçek şöyle dile getirilmiştir: “ Hayır, kim bir kötülük eder de kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o kimseler cehennemliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.”2 Cehennem, Allah ve ahiret gününe inanmamış, onun öğütlerine uymamış insanların pişmanlık ve acı içinde yaşayacakları yerdir. Ahiret gününe inanan insan öldükten sonra tekrar diriltileceğini ve yaptıklarından hesaba çekileceğini bilir. İyi ya da kötü hiçbir davranışın karşılıksız kalmayacağına inanır. Bu nedenle yaptığı tüm işlerde sorumluluk bilinciyle hareket eder. PAYLAŞALIM “Dünya ahiretin tarlasıdır.” sözünden anladıklarınızı arkadaşlarınızla paylaşınız. Ahirete inanan insan, erdemli yaşamaya çalışır. Herkesle iyi geçinir ve kimseye haksızlık etmez. Doğru ve dürüst olmayı, iyilik yapmayı, insanlara hizmet etmeyi, kendisine ilke edinir. Ahiretin dünyada kazanılacağına inandığı için kişi hayatın zorluklarına da sabreder. Kanaatkâr olur ve dünyevi menfaatlerin geçici olduğunu bilir. Sahip olduğu nimetleri başkalarıyla paylaşır. Ölüm, hayatın değişmez bir gerçeğidir. Yüce Allah bu gerçeği Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade etmiştir: “ Her canlı ölümü tadacaktır…”3 Buna rağmen ölüm insanların birçoğu için daima istenmeyen ve korkulan bir durum olmuştur. İnsanın ölümden korkmasının iki temel sebebi vardır: Bunlardan birincisi sevdiklerini kaybetme endişesidir. İkincisi ise ölümle birlikte ebediyen yok olma korkusudur. 1 Mâide suresi, 9. ayet. 2 Bakara suresi, 81. ayet. 3 Âl-i İmrân suresi, 185. ayet. 47 2. ÜNİTE Ahiret inancı insanı yok olma korkusundan kurtarır. Çünkü ahirete inanan insan için ölüm geçici hayatın son bulması, sonsuz yeni bir hayatın başlaması demektir. Bu durumda ölümden kaçışın bir anlamı yoktur. Önemli olan ölüm gerçeğini unutmamak ve ona hazır olmaktır. Hz. Peygamber, “İnsanların en akıllısı, ölümü unutmayan ve ona hazırlıklı olan kimsedir.”1 buyurarak bu gerçeğe işaret etmektedir. Sürekli bir anlam arayışı içinde olan insan kendi kendine, “Ben kimim? Niçin yaratıldım? Benim ve bu dünyanın sonu ne olacak?” gibi sorular sorar. Özellikle, “Benim sonum ve dünyanın sonu ne olacak?” sorusuna en anlamlı cevabı ahiret inancı verir. Çünkü ahirete inanan insan yokluğa mahkûm bir varlık olmadığını, sonsuz bir hayatla şereflendirileceğini fark eder. İşte bunu Ahirete inanan insan hile yapmaz. bilen insan, yaşamın bir amacı olduğunu anlar ve yaratılış amacı doğrultusunda hayatını sürdürmeye özen gösterir. YAZALIM “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz.” Müslim, Cennet, 83. Yukarıdaki hadisten anladıklarınızı yazınız. 3.6. Kaza ve Kadere İman Kader, sözlükte, bir şeyi belirli ölçüye göre takdir etmek, belirlemek ve yapmak anlamlarına gelir. Kavram olarak Yüce Allah’ın, ezelden ebede kadar olacak bütün şeylerin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezelî ilmiyle bilip takdir etmesidir. Çalışmadan düşük not alan bir öğrenci “Kaderim böyleymiş, ne yapayım.” sözü ile ne anlatmak istemiştir? Kaza ise sözlükte emir, hüküm, yaratma ve sonuçlandırma anlamlarına gelir. Kavram olarak da Allah’ın takdir etmiş olduğu şeyleri, zamanı gelince yaratmasıdır. Kader ve kazaya iman, Yüce Allah’ın ilim, irade, kudret ve tekvin sıfatlarına iman etmek demektir. Kadere inanan insan, hayır ve şerrin, iyi ve kötünün, evrendeki her şeyin Allah’ın bilmesi ve yaratması ile olduğunu kabul eder. Kâinattaki tüm varlıkları ve olayları belli bir ahenk ve ölçüye göre 1 İbn Mâce, Zühd, 31. 48 İslam’ da İman Esasları düzenleyenin Allah olduğunu bilir. Nitekim Allah, kâinatta olan her şeyi belli bir plan (kader) içerisinde yarattığını şöyle ifade etmiştir. “Biz her şeyi bir kadere (ölçüye, plana) göre yarattık.”1 Allah her şeyi yerli yerinde yaratmıştır. İnsan ve hayvanları yaratmadan önce yeryüzünü onların yaşamalarına uygun bir şekilde hazırlamıştır. Tüm canlılara da uygun hava ve gıdayı veren odur. Dünyadaki hayat onun yarattığı düzen ve denge içerisinde sürüp devam etmektedir. Bu durum Ra’d suresinin 7. ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “... Onun katında her şey bir ölçü iledir.” Bu harika düzeni keşfetmeye yönelik yapılan bilimsel araştırmalar, Allah’ın her şeyi ölçülü bir şekilde yarattığı gerçeğini anlamamıza katkı sağlamaktadır. ÖRNEKLER BULALIM Evrendeki var olan düzene dair örnekler bulunuz. • • • Gezegenler belli bir yörüngede hareket eder. ........................................................................................................... ........................................................................................................... Allah, kâinatın düzeni ve işleyişini birtakım yasalara bağlamıştır. Kâinatta görülen bu şaşmaz prensiplere evrenin yasaları denir. Evrenin yasaları; fiziksel, biyolojik ve toplumsal yasalar şeklinde üç ana başlıkta toplanabilir. Fiziksel yasalar; madde ve enerjinin oluşumu, değişimi, yapısı, hareketi ve maddeler arası ilişkilerle ilgili prensiplerdir. Biyolojik yasalar; canlıların yapısı, beslenmesi, korunması, gelişmesi ve üremesiyle ilgili yasalardır. Toplumsal yasalar ise; toplumsal olaylar arasında var olan sebep sonuç ilişkisini ifade eder. Örneğin, adaletin olmadığı toplumlarda barış bozulur, gelir dağılımının adil olduğu toplumlarda yoksulluk azalır. Toplumsal yasalar Kur’an-ı Kerim’de “sünnetullah” kavramı ile ifade edilmiştir.2 Allah, insanı en mükemmel şekilde yaratmıştır. Diğer varlıklar gibi insanı da kuşatan değiştirilemez kanunlar vardır. Mesela insan, diğer canlılar gibi doğar, yaşar, yaşlanır ve ölür. Yemeden içmeden yaşayamaz. Ancak, diğer varlıklardan farklı olarak ona, “akıl” ve “irade” verilmiştir. İnsan, bu irade ve aklı sayesinde iyiyi kötüye, doğruyu yanlışa tercih eder. Tercih hakkı insanı diğer varlıklardan ayırır. Özgür iradesiyle seçim yapabilen insan, bundan dolayı işlediklerinden sorumlu tutulmuştur. Bu hususla ilgili bir ayette insanın özgürlüğüne şöyle vurgu yapılmıştır: “Kim iyi bir iş yaparsa lehine, kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabb’in kullara asla zulmedici değildir.”3 İslam dini, akıl sahibi olmayı sorumluluğun şartlarından saymıştır. Bu bakımdan akıl ve özgür irade sahibi insanın, “kaderim böyle” diyerek sorumluluktan kurtulamayacağı gibi sorumluluğu başkasına da atamayacağı Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir: “Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi yaptıklarınız sebebiyledir. O yine de çoğunu affeder.”4 1 Kamer suresi, 49. ayet. 2 bk. Fâtır suresi, 43. ayet. 3 Fussilet suresi, 46. ayet. 4 Şûrâ suresi, 30. ayet. 49 2. ÜNİTE KADER VE EVRENİN YASALARI “Biz her şeyi bir kadere (ölçüye, plana) göre yarattık.” Kamer suresi, 49. ayet. FİZİKSEL YASALAR “Güneş yörüngesinde akıp BİYOLOJİK YASALAR gitmektedir. Bu, üstün ve “O, insanı alaktan (embriyodan) yarattı.” bilen Allah’ın kanunudur.” Yâsin suresi, 38. ayet. Alak suresi, 2. ayet. İnsan, aklı sayesinde vahye muhatap olmakta ve dinî sorumluluk almaktadır. Kur’an’da insanın, iman konusunda ve din seçiminde özgür bırakıldığı şöyle ifade edilmiştir: “Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik. İster şükredici olsun, ister nankör.”1 Ayrıca Allah, insanın sorumluğunu gücüyle sınırlı kılmaktadır. Bu husus Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir: “Allah, kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez…”2 TOPLUMSAL YASALAR (SÜNNETULLAH) “Her toplumun belirlenmiş bir eceli vardır. Ecelleri geldiğinde onu ne bir an erteleyebilirler ne de bir an öne alabilirler.” A’râf suresi, 34. ayet. YORUMLAYALIM “Biz ona iki yol (iyi ve kötü) gösterdik.” Beled suresi, 10. ayet. Yukarıdaki ayet mealini iyi-kötü seçimi açısından yorumlayınız. Dinimiz çalışkanlığı övmekte, insanın, çalışmadan ve gayret etmeden isteklerine ulaşmasının mümkün olamayacağını dile getirmektedir. Bir ayette bu konu şöyle ifade edilmektedir: “Gerçekten insan için kendi çalışmasının karşılığından başka bir şey yoktur.”3 Bu nedenle kadere inanan insan, gücü nispetinde kendisine, ailesine ve topluma faydalı olmaya çalışır. Hayatında mutlu, huzurlu ve başarılı olma konusunda çaba gösterir. İnsanın, sıkıntılarını aşmak için elinden gelen her şeyi yaptıktan ve tedbirleri aldıktan sonra işin sonunu Allah’a havale etmesi ve ona güvenmesi gerekir. Buna “tevekkül” denir. Allah kendine tevekkül edenlerin önce üzerlerine düşen görevleri yapmalarını ister. Kur’an’da bu hususa şöyle işaret edilmektedir: “…İş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven (tevekkül et). Çünkü Allah, kendine dayanıp güvenenleri sever.”4 İnsan için belirlenen ömür bittiğinde, ecel gelir ve ölüm olayı gerçekleşir. Allah, bir ayette şöyle buyurmaktadır: “O (Allah), sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel, bir ömür süresi tayin edendir...”5 Bundan dolayı insan, yaşamının sonlu olduğu bilinciyle ömrünün kıymetini bilmeli ve faydalı olmaya gayret etmelidir. 1 İnsan suresi, 3. ayet. 2 Bakara suresi, 286. ayet. 3 Necm suresi, 39. ayet. 4 Âl-i İmrân suresi, 159. ayet. 5 En’âm suresi, 2. ayet. 50 İslam’ da İman Esasları SÖYLEYELİM Külli irade Allah’ın dilemesinin mutlak ve sınırsız olması Hayır Allah’ın razı olduğu doğru ve iyi işler Tevekkül İnsanın üzerine düşeni yapıp Allah’a güvenmesi Kaza Kaderde olanın zamanı geldiğinde gerçekleşmesi Cüzi irade İnsanın sınırlı iradesi Kader Allah’ın geçmişi ve geleceği kuşatan bilgisi ile her şeyi önceden bilip takdir etmesi Rızık Allah’ın yararlanmaları için canlıların hizmetine sunduğu her şey Şer Allah’ın hoşnut olmadığı, yanlış ve kötü şeyler Ecel Varlıklar için belirlenmiş varoluş süresi Yukarıdaki şemada altılı çizili kavramların kaderle ilişkisi nedir? Söyleyiniz. DEĞERLENDİRELİM ÖNLEM ALMAK Bir gün Hz. Ömer, Şam’a doğru yola çıkar. Başkomutan Ebu Ubeyde, Hz. Ömer’i karşılar ve Şam’da veba hastalığının yayıldığını söyler. Bunun üzerine Hz. Ömer, muhacirler ve ensarla Şam’a girip girmeme hususunu konuşur. Muhacir ve ensardan bir kısmı Şam’a girmeyi uygun görürken diğer bir kısmı girmeyi uygun görmez. Bunun üzerine Hz. Ömer, orada bulunanlara sabahleyin erkenden geriye döneceklerine ve Şam’a girmeyeceklerine karar verdiğini söyler. Ebu Ubeyde, “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diyerek Hz. Ömer’e itiraz eder. Hz. Ömer, “Keşke bunu senden başkası söyleseydi ey Ebu Ubeyde! Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin, senin develerin olsa da bir tarafı verimli diğer tarafı çorak bir vadiye inseler. Develerini verimli yerde otlatsan Allah’ın kaderiyle otlatmış, çorak yerde otlatsan yine Allah’ın kaderiyle otlatmış olmaz mıydın?” der. Bu sözüyle Hz. Ömer, doğruyu tercih etmenin ve gerekli tedbirleri almanın da kader olduğunu vurgulamıştır. İbni Abbas da bu konuda Hz. Ömer’i destekleyerek Hz. Peygamberin şu sözünü aktardı: “Bir yerde veba olduğunu işittiğinizde oraya girmeyiniz. Bir yerde veba ortaya çıkar, siz de orada bulunursanız, hastalıktan kaçarak oradan dışarı çıkmayınız.” Riyazü’s-Salihin ve Tercemesi, C 3, s. 299-301. (Sadeleştirilmiştir.) Yukarıdaki metni kader inancı açısından değerlendiriniz. 51 2. ÜNİTE ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A. Aşağıdaki bulmacayı çözünüz. 15 8 11 4 14 7 13 3 2 6 12 5 10 1 9 1. Yüce Allah’ın zatında, sıfatlarında, fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağının bulunmaması anlamına gelen sıfatı. 2. Allah’ın varlığını ve birliğini ifade eden İslam dininin temel ilkesi. 3. Kıyamet vaktinin geldiğini ilan edecek olan melek. 4. İnanan kimse. 5. İyiliğin ve güzelliğin sembolü olan ve gözle görülmeyen varlıkların genel adı. 6. Ahirette insanların toplandıkları yer. 7. Öldükten sonra tekrar dirilme. 8. Allah’tan aldığı vahiyleri peygamberlere ulaştırmakla görevli melek. 9. Yüce Allah’ın, ezelden ebede kadar olacak bütün şeylerin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezelî ilmiyle bilip takdir etmesi. 10. Peygamberimizin Allah tarafından getirdiği ilkeleri tasdik etmek ve bunların doğru olduğuna gönülden inanmak. 11. Allah’ın insanlar arasından seçtiği ve vahiy yoluyla emir ve yasaklarını insanlara ulaştırmak üzere görevlendirdiği kimse. 12. Yüce Allah’ın her şeyi görmesi anlamına gelen sıfatı. 13. Son ilahî kitap. 14. Evrenin düzeninin bozulması, bütün canlıların ölmesi, ölen canlıların yeniden yaratılıp diriltilerek ayağa kalkması. 15. Ahirette hesaptan sonra herkesin amellerinin tartıldığı ilahî adalet terazisi. 52 İslam’ da İman Esasları B. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Kelime-i şehadetin İslam dini açısından önemi nedir? Söyleyiniz. 2. Allah’ın varlığı ve birliği konusunda evrenden örnekler veriniz. 3. Evrende birden fazla ilah olsaydı sonuçları neler olurdu? Belirtiniz. 4. Yüce Allah, niçin kitap ve peygamber göndermiştir? Örnek vererek açıklayınız. 5. Öldükten sonra dirilmek mümkün müdür? Bir örnekle açıklayınız. C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz. 1. Aşağıdakilerden hangisi nitelik bakımından diğerlerinden farklıdır? A) Hac B) Zekât C) Kader D) Oruç E) Kurban 2. Aşağıdakilerden hangisi kaderle ilgili bir kavram değildir? A) Evrenin yasaları B) Kaza C) İrade D) Sorumluluk E) Mahşer 3. Aşağıdakilerden hangisi meleklerin özelliklerinden değildir? A) Günah işlemezler. B) Cinsiyet özellikleri vardır. C) Yemezler ve içmezler. D) Nurdan yaratılmışlardır. E) Gözle görünmezler. 4. “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır. Sonra onlar Rablerinin huzurunda toplanacaklardır.” (En’âm suresi, 38. ayet.) Yukarıdaki ayette ahiret hayatının hangi aşaması anlatılmaktadır? A) Ba’s B) Hesap C) Haşr D) Mizan E) Kabir 5. Aşağıdakilerden hangisi sübûti sıfatlardan değildir? A) İlim B) Beka C) İrade D) Kudret E) Tekvin Ç. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz. ( Esma-i Hüsna, zati, sübûti, mucize, keramet, mulalefetün li’l-havadis) 1. Peygamberler, peygamberliği ispat etmek için ………… gösterirler. 2. Yalnızca Yüce Allah’a ait özelliklere ……….. sıfatlar, Allah’ta sınırsız, insanda sınırlı olarak bulunan özelliklere ise ………… sıfatlar denir. 3. Allah’ın isimlerine ………………… denir. 4. Allah’ın sonradan olan şeylerin hiçbirisine benzememesine ……….. denir. 53 TEMEL DİNÎ BİLGİLER 3. ÜNİTE İslam’ da İbadet ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. “İbadet, salih amel, dua ve tövbe” kelimelerinin anlamlarını öğreniniz. 2. Ramazan ayı ile ilgili gözlemlerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. 3. İnanç ile ibadet arasında nasıl bir ilişki vardır? Düşününüz. 4. Kâbe hakkında ansiklopedilerden bilgi edinerek yazınız. 5. İbadetlerin bireysel ve toplumsal faydalarını araştırınız. 54 İslam’ da İbadet 1. İbadet Kavramı İbadet kavramı size neler çağrıştırmaktadır? Söyleyiniz. İbadet; gönülden ve isteyerek Allah (c.c.)’a kulluk etmek, saygı göstermek ve onun emirlerini yerine getirmektir. İbadetler, inanç esaslarından sonra dinin ikinci önemli halkasını oluşturur. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim’de, “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın…”1 buyrularak ibadet etmemiz emredilmiştir. Ayrıca, “Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.”2 ayetiyle de sadece Allah’a ibadet etmemiz gerektiği vurgulanmıştır. İbadet eden kişi Allah’a olan sevgi, saygı, inanç ve bağlılığını çeşitli davranışlarla ortaya koyar. Onunla manevi bir bağ kurmaya çalışır. İbadet denilince öncelikle namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmek akla gelir. Ancak ibadetler, bunlarla sınırlı değildir. İnsanın inancı gereği Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yaptığı her olumlu ve faydalı davranış ibadet sayılır. Örneğin; Kur’an okumak, çalışmak, zorda kalan bir insana yardım etmek, birinin üzüntüsünü paylaşmak, iyiliği teşvik etmek, insanlara eziyet veren şeyleri yoldan kaldırmak, güzel söz söylemek ve güler yüzlü olmak ibadettir. Ayrıca Allah’ın yasakladığı kötü ve zararlı olan her türlü davranıştan kaçınmak da ibadettir. NOT EDELİM İslam beş temel esas üzere kurulmuştur. Bunlar: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in onun elçisi olduğuna inanmak, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve oruç tutmaktır. Buharî, İman, 2. Hiçbir ibadet başka bir ibadetin yerini tutmaz. Bu nedenle inanan insan, namazını kılıp PAYLAŞALIM orucunu tuttuğu gibi çalışmak ve yardım etmek Allah’a saygınızı ve kulluk görevigibi güzel davranışları da ihmal etmemelidir. nizi nasıl ifade edersiniz? DüşünceleriniNasıl ki insanın yaşamak için havaya, suya, ekzi arkadaşlarınızla paylaşınız. meğe ayrı ayrı ihtiyacı varsa Allah’ın rızasını kazanmak için namaz kılmaya, oruç tutmaya, çalışmaya ve yardım etmeye de aynı şekilde ihtiyacı vardır. Nitekim Kur’an’da namaz ibadetiyle iyi davranışlarda bulunmak bir arada şöyle ifade edilmiştir: “Ey iman edenler! Rükû edin, secdeye kapanın, Rabb’inize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.”3 BELİRTELİM “(Müminlerden) tövbe edenler, ibadet edenler, hamt edenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlar yok mu? İşte o müminleri müjdele!” Tevbe suresi, 112. ayet. Yukarıdaki ayette hangi ibadetlerden söz edilmiştir? Belirtiniz. 1 Nisâ suresi, 36. ayet. 2 Fâtiha suresi, 5. ayet. 3 Hac suresi, 77. ayet. 55 3. ÜNİTE 2. Niçin İbadet Edilir? İnsanın Rabb’ine yönelip ibadet etmesi ve onun rızasını kazanmaya çalışması, yaratılış gayesine en uygun davranıştır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah bu durumu şöyle ifade etmiştir: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”1 De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir. En’âm suresi, 162. ayet. Yukarıdaki ayette verilmek istenen mesaj nedir? İbadet, hiçbir karşılık beklemeksizin yalnız Allah’ın emrini yerine getirmek ve onun rızasını kazanmak için yapılır. Her şeyi yoktan var eden, besleyip büyüten Allah’a kulluk etmek, verdiği sayısız nimetlere şükretmek için ibadet edilmelidir. Çünkü Yüce Allah evrendeki her şeyi insanların yararlanması için yaratmış ve sayısız nimetler vermiştir. Kur’an-ı Kerim’de Allah bu durumu şöyle ifade etmiştir: “O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah’ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz…”2 İşte kendilerine sayısız nimetler verilen insanlar, ibadet etmekle Allah’a şükretmiş olurlar. Verdiği nimetlerden dolayı Allah’a şükretmeliyiz. Hayatta insanın çeşitli sıkıntılarla karşılaşıp ümitsizliğe ve bunalıma düştüğü zamanlar olabilir. Böyle durumlarda insan, ibadetle kendisini Allah’a daha yakın hisseder ve onunla sağlam bir iletişim kurar. Onun rahmetine sığınır, bunalımdan kurtulur ve huzura kavuşur. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle ifade edilmiştir. “...Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur.”3 YAZALIM Niçin ibadet edilir? * Allah emrettiği için * …............................................... * …............................................... * …............................................... * …............................................... İbadet eden insan, Yüce Allah’ın bir emrini yerine getirmiş olur. Allah inanan, ibadet eden ve faydalı işler yapan kullarını ödüllendirir. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir: “…İman edip iyi işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlara diledikleri her şey vardır. İşte büyük lütuf budur.”4 İbadet Allah’a olan inancı pekiştirir. Ona olan sevgiyi artırır, ahlakı güzelleştirir ve kötü duyguları yok eder. Günah işlemekten uzak tutar. Çünkü ibadet eden kişinin sorumluluk bilinci artar. Her an hesaba çekileceğini bilir. Davranışlarını buna göre düzenler. 1 Zâriyât suresi, 56. ayet. 2 İbrahim suresi, 34. ayet. 3 Ra’d suresi, 28. ayet. 4 Şûrâ suresi, 22. ayet. 56 İslam’ da İbadet 3. İbadetin İlkeleri ve Kapsamı Bütün ibadetlerde uyulması gereken birtakım ortak ilkeler vardır. Bu ilkelere dikkat edilerek yapılan ibadetler amacına uygun bir şekilde yapılmış olur. Aksi taktirde yapılan ibadetten amacına uygun bir sonuç elde edilemez. Bu ilkelerin başında isteklilik, samimiyet, gösterişten uzak olma, kolaylık ve güç yetirebilirlik gelir. İsteklilik İnsanın en önemli özelliklerden biri irade sahibi olmasıdır. İnsan, iradesi sayesinde doğru olanı seçer ve seçimi doğrultusunda davranışlarına yön verir. İsteyerek yapılan davranışların başında ibadetler gelir. Bu nedenle insan Allah’a gönülden ve isteyerek ibadet etmelidir. İbadet eden kişi, Allah’ın emirlerini yerine getirmiş ve verdiği nimetlerden dolayı ona şükretmiş olur. Bütün bunları isteyerek ve samimi duygularla yapan kişi ancak amacına ulaşır. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle ifade edilir: “…Allah’a, (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır.”1 Diğer taraftan çıkar ve gösteriş amacıyla isteksizce ibadet eden kişiler ise kınanmıştır. Nisâ suresinin 142. ayetinde bu durum şöyle dile getirilmiştir: “Münafıklar Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların hilelerini ve oyunlarını bozar. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı çok az anarlar.” Samimiyet İbadetlerde sadece istekli olmak yeterli SÖYLEYELİM değildir. Aynı zamanda samimi olmak gerekir. Samimiyet ilkesi, ibadetleri içtenlikle ve İbadet canı gönülden yapmayı gerektirir. İbadetlerde Küçük bir tebessüm, içten bir selam, Dosta hatır soran, bir iki kelam, Kısaca diyor ki insana İslam, İhlasla yaptığın, her şey ibadet. samimiyet Kur’an-ı Kerim’de “ihlas” kelimesiyle ifade edilir. “Biz sana kitabı gerçeğin ta kendisi olarak indirdik. O hâlde sen de ihlasla yalnız Allah’a ibadet et!”2 … Samimiyet yalnızca Allah’a ibadet et- Cengiz Numanoğlu, Şuûr, s. 232. meyi gerektirir. Ayrıca Allah’ın rızasını göze- Yukarıdaki şiirde ibadetle ilgili hangi terek ibadet etmek de samimiyet ilkesinin bir ilke dile getirilmiştir? Söyleyiniz. gereğidir. 1 A’râf suresi, 56. ayet. 2 Zümer suresi, 2. ayet. 57 3. ÜNİTE İbadetin özünü kişinin samimiyeti oluşturur. Kurban ibadetinde olduğu gibi, ancak samimi niyetler Allah’a ulaşır. Çünkü sırf Allah’ın rızasını kazanmak için samimi duygularla kurban kesen kişi, Allah’a bağlılığını ortaya koyar. Böylece ona yakın olmanın mutluluğunu yaşar. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle belirtilmiştir: “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Fakat Allah’ın emirlerine samimi bağlılığınız ona ulaşır....”1 İbadetlerimizin kabulü samimiyetimize bağlıdır. İnsan samimiyetle ibadet ettiği zaman dünya sıkıntılarından uzaklaşır ve kendini Allah’a daha yakın hisseder. Allah da böyle kimseleri sever ve mükâfatını artırır. Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurur: “Sizden biriniz Allah’a kulluktaki samimiyetini güzelleştirirse yaptığı her iyilik onun için on katından yedi yüz katına kadar çoğaltılarak yazılır…”2 KONUŞALIM Gösterişten uzak olmak İbadetler, sadece Allah’ın rızasını, hoşnutluğunu kazanmak için yapılır ve karşılığı da sadece ondan beklenir. Bu nedenle ibadetlerin, gösteriş amaçlı veya herhangi bir çıkar elde etmek için yapılması, dinimizce çirkin bir davranış olarak görülür. Ayrıca ibadetlere gösterişin yani riyanın karışması, onun manevi değerini azaltır. Kur’an-ı Kerim’de, ibadetlerin ve iyiliklerin sadece Allah rızası için yapılması emredilmiştir. Gösteriş için ibadet edenler ise kınanmıştır. Bu durum Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir: “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar namazlarını ciddiye almazlar. İbadetlerini gösteriş için yaparlar.”3 Sadaka taşlarının işlevleri hakkında arkadaşlarınızla konuşunuz. 1 Hac suresi, 37. ayet. 2 Buharî, İman, 16. 3 Mâ’ûn suresi, 4-6. ayetler. 58 İslam’ da İbadet Dinimiz zekât verecek kişinin, bu sorumluluğunu gösterişten uzak, gurur ve kibire kapılmadan yerine getirmesini istemiştir. Bu nedenle zekâtın gizlice verilmesini öğütlemiştir. Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır: “Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne güzel! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir.”1 İbadetlerimizde ve diğer davranışlarımızda herhangi bir gösteriş ve çıkar beklentisi içinde olmamalıyız. Allah emrettiği için ibadet etmeliyiz. Onun rızasını ve hoşnutluğunu kazanmaya çalışmalıyız. Kolaylık ve güç yetirilebilirlik Yüce Allah, kullarına karşı son derece merhametlidir. Bu nedenle insanlara güçleri oranında sorumluluk yüklemiştir. Onların yapamayacağı ve güç yetiremeyeceği emir ve yasaklar koymamıştır. Bu durum Bakara suresinin 286. ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez…” Bu açıdan bakıldığında Kur’an’da insan gücünü ve doğasını zorlayıcı yükümlülüklere rastlamak mümkün değildir. Bu durum, “…Din hususunda sizin üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi …”2 ayetiyle dile getirilmiştir. Dinimizde yerine getirilmesi istenilen ibadetler vardır. Bu ibadetlerin yerine getirilmesinde pek çok kolaylık sağlanmıştır. Örneğin; Ayakta duramayanlar namazlarını oturarak kılabilirler. abdest alması gereken bir kişi, su bulamazsa teyemmüm alır. Ayakta duramayanlar namazlarını oturarak kılabilirler. Ramazan ayında yolculuk yapanlar, yolculukları süresince oruç tutmayabilirler. Zengin olup da özrü nedeniyle hacca gidemeyenler başka birini kendi yerine hacca gönderebilir. İbadetlerde bunlara benzer daha birçok kolaylık vardır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de bu durumu şöyle dile getirmiştir: “...Allah sizin için kolaylık ister zorluk istemez...”3 Peygamberimiz de, “Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz.”4 sözüyle dinin özünde hiçbir zorluğun olmadığını bildirmiştir. Allah rızası için insanın kendisine ve çevresine yararlı olmak amacıyla yaptığı her güzel iş ve davranış ibadettir. Örneğin, helal kazanç elde etmek için çalışmak, yardımlaşmak, selamlaşmak, insanlara güleryüz göstermek gibi davranışlar İslam dininde ibadet olarak kabul edilir. 1 Bakara suresi, 271. ayet. 2 Hac suresi, 78. ayet. 3 Bakara suresi, 185. ayet. 4 Buharî, İlim, 11. 59 3. ÜNİTE YAZALIM Dinimiz ibadetler konusunda pek çok kolaylık sağlamıştır. Bu kolaylıkların neler olduğunu aşağıdaki boşluklara yazınız. Abdestte kolaylık * Suyun bulunmadığı durumlarda teyemmüm alınır. *… *… Namazda kolaylık * Yolcu olanlar 4 rekâtlık farzları 2 rekât olarak kılarlar. *… *… Oruçta kolaylık * Ramazanda oruç tutamayacak kadar hasta olanlar oruçlarını sağlıklarına kavuşunca tutarlar. *… *… BİLGİ KUTUSU İBADETLER Beden ile yapılanlar • Namaz • Oruç İslam dinine göre namaz, oruç, zekât ve hac farz olan ibadetlerdir. Ergenlik çağına gelmiş ve akıllı olan her Müslüman, bu ibadetleri yerine getirmekle yükümlüdür. Farz ibadetlerin dışında, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak ve daha çok sevap elde etmek amacıyla yapılan ibadetlere nafile ibadetler denir. Fakirlere yardım etmek, ramazan ayı dışında oruç tutmak bu türden ibadetlerdendir. Mal ile yapılanlar • Zekât • Kurban Hem beden hem de mal ile yapılanlar • Hac TAMAMLAYALIM İbadetin kapsamını dikkate alarak şemadaki boş yerleri tamamlayınız. .......... ............... Oruç tutmak .......... ............... 60 .......... ............... İBADET Selam vermek Kur’an okumak .......... ............... .......... ............... İslam’ da İbadet 4. İnanç - İbadet İlişkisi “İbadetler, iman İman, Hz. Muhammed’in Allah’tan getirdiği esasların doğru olağacının meyvesi duğunu kabul edip onlara gönülden inanmaktır. İbadet ise Allah rızası gibidir.” sözüyle için yapılan her türlü güzel iş ve davranış demektir. İnanç ve ibadet anlatılmak isİslam’ın iki temel unsurudur. Dinî hayat imanla başlayıp ibadetle de1 tenen nedir? vam eder. “Kim inanarak iyi olan işler yaparsa…” ayetinde belirtildiği gibi iman, amelin geçerli olabilmesi için şarttır. İnanç olmadan yapılacak iyilikler, işlenecek güzel ameller ibadet değeri taşımaz. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “…Kim inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa çıkmıştır ve o, ahirette kaybedenlerdendir.”2 İnanç, ibadetlerle davranışa dönüşür. Bu nedenle inanan insandan ibadet etmesi ve yararlı işler (salih amel) yapması beklenir. Nitekim Kur’an’da, “İman edip salih amel işleyenlere ne mutlu! Varılacak güzel yurt da onlar içindir.”3 ayetinde olduğu gibi, iman ile salih amel birçok yerde beraberce geçmektedir. Bu da inanç ve ibadet arasındaki sıkı ilişkiyi gösterir. Ayrıca iman, ibadetler ve güzel ahlakla birlikte gerçek anlamda bir değer ifade eder. Kişi ibadet yapmazsa, güzel davranış sergilemezse imandan çıkmaz; ama imanın olgunluğunu kaybetmiş, onu zayıflatmış olur. Dalları budanıp yok edilen bir ağaç yine ağaçtır, ama güzelliğini kaybetmiş bir ağaçtır. Bu durumuyla günün birinde kuruyabilir. İşte amelsiz imanın durumu da böyledir. İnanan bir kimse ibadetleri ihmal ederse Allah’a ve Peygambere olan bağlılığı yavaş yavaş azalabilir. Bundan dolayı ibadetler ve güzel davranışlar kişinin imanını güçlendirir ve korur. İBADET İNANÇ İman ile davranışlar arasındaki ilişki karşılıklıdır. İman davranışlarımızı, davranışlarımız da inançlarımızı etkiler. Her insanın inancının gereği olan ibadetleri yerine getirmesi doğaldır. Örneğin, Müslüman bir insan namaz kılar, Hristiyan bir insan ise haç çıkarır. Böylece bir kimsenin ibadetine bakılarak hangi dine ve inanca mensup olduğu da anlaşılabilir. Atalarımızın, “İşleyen demir ışıldar.” dedikleri gibi, ibadetler sayeTARTIŞALIM sinde inancımız, din bilincimiz her an “Davranışlar inançları yansıtır, inançlar da canlı ve diri kalır. Allah’a olan bağlıdavranışlara yön verir.” Bu söze katılıyor mulığımız ibadetlerle süreklilik kazanır. sunuz? Sınıfça tartışınız. Bu nedenle Yüce Allah, “İnanan kullarıma söyle: Namazlarını kılsınlar, alışverişin ve dostluğun olmadığı bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah için) gizli ve açık infak etsinler (harcasınlar).”4 buyurarak imandan sonra birtakım ibadetlerin yapılmasını istemiştir. 1 Tâ-Hâ suresi, 112. ayet. 2 Mâide suresi, 5. ayet. 3 Ra’d suresi, 29. ayet. 4 İbrahim suresi, 31. ayet. 61 3. ÜNİTE DEĞERLENDİRELİM “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte onlar doğru ve Allah’a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlardır!” Bakara suresi, 177. ayet. Yukarıdaki ayeti inanç ve ibadet ilişkisi açısından değerlendiriniz. 5. Temizlik - İbadet İlişkisi “Allah temizdir, temizliği İslam dininin, üzerinde önemle durduğu konulardan sever.” birisi de temizliktir. Çünkü temizlik hem ibadet hem de sağTirmizî, Edep, 41. lık açısından çok önemlidir. Temizlik, insanın kalbini kötü Yukarıdaki hadisi temizliduygulardan; bedenini, giysilerini ve çevresini ise maddi ğin önemi açısından değerlendiriniz. kirlerden arındırmasıdır. Temizliği iki kısma ayırmak mümkündür. Birincisi beden, elbise ve çevre temizliğinden oluşan maddi temizliktir. İkincisi ise duygu, düşünce ve kalbi kötülüklerden arındırmak olan manevi temizliktir. Yüce Allah, ilk inen ayetlerde iç ve dış temizliğe önem verilmesini isteyerek şöyle buyurmuştur: “Elbiseni temiz tut. Kötü şeylerden sakın.”1 İslam dini, maddi ve manevi temizliği, bir bütün olarak ele alır. Birini yapıp diğerini terk etmeyi eksiklik olarak görür. Bu nedenle, bir yandan elbise, beden ve çevre temizliğine dikkat ederken diğer taraftan kötülüklerden kaçınarak manevi temizliğe de dikkat etmeliyiz. Sağlığın yolu da temizlikten geçer. İnsanın iç dünyasındaki temizlik, ruh sağlığını; vücut ve çevre temizliği ise beden sağlığını korur. Temizliğe dikkat etmemek pek çok hastalığa neden olduğu gibi kin tutmak, nefret etmek, yalan söylemek ve iftira atmak gibi davranışlar da ruh sağlığını olumsuz yönde etkiler.2 Ulu Cami/Bursa 1 Müddessir suresi, 4, 5. ayetler. 2 Hasan Onat, Osman Aydınlı, M. Mahfuz Söylemez, Temel Dinî Bilgiler Ders Kitabı, s. 79, 80. 62 İslam’ da İbadet İslam dini bazı ibadetleri, temizlik şartına bağlamıştır. Örneğin; namaz kılmak ve Kâbe’yi tavaf etmek için abdest almak zorunludur. Bazı ibadetlerin ön şartı olan abdestin bizzat kendisi de temizlik niteliğinde bir ibadettir. Dinin emrine uyarak günde beş defa abdest alıp namaz kılan ve haftada en az bir defa boy abdesti alan kimse vücut temizliğini de sağlamış olur. Namazın mekân temizliğine de katkısı vardır. Çünkü namaz kılınan yerin temiz olması, namaza hazırlığın şartlarındandır. İslam’a göre ibadetler insanların manevi kirlerden arınmasına katkı sağlar. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “… Namaz, kötü ve çirkin şeylere engel olur…”1 buyurarak bu durumu dile getirmiştir. Ayrıca insan dua, ibadet ve tövbe yoluyla da manevi kirlerden arınabilir. Allah Kur’an-ı Kerim’de, tövbe edip temizlenenleri överek şöyle buyurmuştur: “…Kuşkusuz Allah, tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.”2 İslam’da emredilen temel ibadetlerden biri olan oruç, sabırlı ve dayanıklı olmayı öğretir. Zekât, insanı cimrilik hastalığından kurtarıp cömertliğe alıştırır. Hac; toplumda birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularını güçlendirir. Bütün bunları yerine getirenler, ahlakını güzelleştirir ve kötülük yapmaktan sakınırlar. Böylece manevi yönden temizlenmiş olurlar. YORUMLAYALIM “Temizlik namazın anahtarıdır.” Ebu Davut, Taharet, 31. Yukarıdaki hadisi, ibadet temizlik ilişkisi bakımından yorumlayınız? 5.1. Abdest, Boy Abdesti (Gusül) BİLGİ KUTUSU Abdest, belirli yerleri usulüne uygun olarak yıkamak ve başı mesh etmek suretiyle yapılan temizlik niteliğinde bir ibadettir. Abdest namazın hazırlık şartlarındandır. Abdestin gerekliliği Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir: “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı mesh edip topuklara kadar ayaklarınızı da yıkayın…”3 Abdestsiz olarak namaz kılınamayacağı gibi, Kâbe de tavaf edilemez. Abdestin Alınışı * Eûzü-besmele çekilir. * “Niyet ettim Allah rızası için abdest almaya.” denir. * Eller bileklere kadar yıkanır. * Ağız ve burun üç kez yıkanır. * Yüz, üç kez yıkanır. * Sağdan başlamak üzere kollar dirseklerle beraber üç kez yıkanır. * Başın dörtte biri ıslak elle mesh edilir. * Kulaklar temizlenir ve boyun mesh edilir. * Sağdan başlamak üzere ayaklar yıkanır. Hz. Muhammed, “Ümmetim kıyamet gününde, abdest dolayısıyla yüzleri ve ayakları nurlu olarak gelecektir. O hâlde sizden hanginiz nurunu artırabilirse bunu hemen yapsın.”4 buyurarak abdestin önemine dikkat çekmiştir. 1 Ankebût suresi, 45. ayet. 2 Bakara suresi, 222. ayet. 3 Mâide suresi, 6. ayet. 4 Müslim, Tahâret, 35. 63 3. ÜNİTE Abdestin dört farzı vardır. Bunlar; yüzü yıkamak, kolları dirseklere kadar yıkamak, başın dörtte birini ıslak elle mesh etmek ve ayakları yıkamaktır. BİLGİ KUTUSU Abdesti Bozan durumlardan bazıları şunlardır: • Tuvalet ihtiyacını gidermek. • Yellenmek. • Ağız dolusu kusmak. • Uyumak veya bayılmak. Boy abdesti, ağzı ve burnu suyla temizlemek ve bütün bedeni, hiç kuru yer bırakmaksızın yıkamaktır. Bu yıkanma şekline gusül de denir. Akıllı ve ergenlik çağına ulaşmış her Müslümanın bazı özel durumlarda boy abdesti alması Allah’ın kesin bir emridir. Kur’an-ı Kerim’de bu emir şöyle ifade edilmiştir: “…Eğer cünüp oldunuz ise boy abdesti alın...”1 Boy abdestini gerektiren özel durumlar, cünüplük ile kadınlarda âdet ve lohusalık hâlinin son bulmasıdır. Gerekli durumlarda boy abdesti almayan bir Müslüman namaz kılamaz, Kâbe’yi tavaf edemez. Peygamberimiz, sık sık boy abdesti almayı öğütlemiştir. Özellikle cuma ve bayram gibi özel günlerde boy abdesti almak sünnettir. Boy abdesti şu şekilde alınır: Eûzü-besmele çekilir. “Niyet ettim Allah rızası için boy abdesti almaya.” denir. Namaz abdesti gibi abdest alınır. Daha sonra bütün beden, kuru yer kalmayacak şekilde yıkanır. NOT EDELİM Boy abdestinin farzı üçtür: • Ağzı temizlemek. • Burnu temizlemek. • Bütün bedeni yıkamak. 5.2. Teyemmüm “…Allah, sizin için kolaylık İslam, insanların dinî sorumluluklarını yerine getireister, zorluk istemez…” bilmeleri için her türlü kolaylığı sağlamıştır. Sorumluluklar Bakara suresi, 185. ayet. yerine getirilirken karşılaşılacak engelleri aşabilmek için Yukarıdaki ayete uygun çözüm yolları sunmuştur. Bunlardan birisi de teyemmümörnekler bulunuz. dür. Allah, Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili şöyle buyurmuştur: “…Hasta yahut yolculuk hâlinde bulunursanız yahut biriniz tuvaletten gelirse yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hâllerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla mesh edin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size verdiği nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.”2 Su ile abdest alma imkânı bulunmayan yerde temiz toprak veya toprak cinsinden bir şeyle teyemmüm alınır. Ayrıca su temiz değilse veya suyun kullanımı sağlığı olumsuz yönde etkileyecekse yine teyemmüm alınır. PANDOMİM YAPALIM Teyemmümün alınışını canlandırma yoluyla yapınız. 1 Mâide suresi, 6. ayet. 2 Mâide suresi, 6. ayet. 64 İslam’ da İbadet BİLGİ KUTUSU Teyemmümün alınışı: * Euzü-besmele çekilir. * “Niyet ettim Allah rızası için teyemmüm almaya.” denir. * Eller temiz toprağa sürülerek silkelenir ve yüz mesh edilir. * Eller tekrar temiz toprağa sürülüp silkelendikten sonra önce sağ, sonra da sol kol dirseğe kadar mesh edilir. Her namaz için ayrı teyemmüm gerekir. Örneğin; öğle namazı için alınan teyemmüm, ikindi namazı için geçerli olmaz. Suyun bulunması veya suyu kullanma imkânının doğması hâlinde teyemmüm bozulur. Ayrıca abdesti bozan durumlar teyemmümü de bozar. BULALIM TEYEMMÜM GUSÜL ABDEST Abdest, gusül ve teyemmüm arasındaki farklılık ve benzerlikleri bulunuz. Farklılıklar Benzerlikler 1. Belli organlar yıkanır. 2. …............................................. 3. …............................................. 1. Bütün beden yıkanır. 2. …............................................. 3. …............................................. 1. Her üçü de temizliktir. 2. …............................................. 3. …............................................. 1. Sadece yüz ve kollar mesh edilir. 2. …............................................. 3. …............................................. 5.3. Beden ve Mekân Temizliği Temizlik denilince aklımıza önce beden temizliği gelir. Bu da belli aralıklarla banyo yapmak, tırnakları kesmek, saç ve sakal bakımı yapmakla gerçekleşir. Beden temizliği ile ilgili neler yaparsınız? Bizler beden temizliğimize dikkat etmeliyiz. Kirli elbiselerle dolaşmamalıyız. Ter kokularını gidermek için sık sık banyo yapmalıyız. Tuvaletten çıktıktan sonra ellerimizi yıkayıp kurulamalıyız. Yemeklerden önce ve sonra ellerimizi yıkamalı ve dişlerimizi düzenli olarak fırçalamalıyız. Bu konuda Peygamberimiz şöyle buyurur: “Eğer müminlere zor gelmeyeceğini bilseydim her namaz vaktinde dişlerini fırçalamalarını emrederdim.”1 1 Buharî, Cuma, 8. 65 3. ÜNİTE Beş vakit namaz için abdest almak ve gerektiğinde boy abdesti almak da aslında bir çeşit beden temizliğidir. Dinin emrine uyarak günde beş defa abdest alıp namaz kılan ve haftada en az bir defa boy abdesti alan kimse vücut temizliğini sağlamış olur. İçinde yaşadığımız mekânların ve ibadet yerlerinin temiz tutulması dinimizin önemle üzerinde durduğu konuların başında gelir. Bunun için başta evlerimiz olmak üzere cami, okul, bahçe ve park gibi günlük hayatımızı geçirdiğimiz mekânları temiz tutmalıyız. Yüce Allah, ibadet edilen yerlerin temiz tutulmasını emretmiştir. Bir ayette bu durumu şöyle ifade etmiştir: “…Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada (kıyama) duranlar, rükû edenler ve secdeye varanlar için evimi tertemiz tut.”1 Peygamberimiz de, “...Evlerinizin çevresini temizleyiniz.”2 hadisiyle yaşadığımız çevreyi temiz tutmamızı istemiştir. Namaza hazırlığın şartlarından olan “Necasetten taharet”; beden, elbise ve namaz kılınacak yerin temiz olması anlamına gelir. Bu nedenle namazımızın geçerli olabilmesi için bedenimizin, elbiselerimizin ve namaz kıldığımız yerlerin temiz olmasına dikkat etmeliyiz. Çevre temizliği aynı zamanda toplumsal PAYLAŞALIM Beden ve mekân temizliği dinimiz açısından niçin önemlidir? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. bir görevdir. Çünkü insanlar, içinde yaşadıkları mekânları başkaları ile paylaşırlar. Ortaklaşa kullanılan mekânları kirletmek diğer insanlara haksızlık ve saygısızlık olur. Bu nedenle insanlar çevreyi nasıl bulmak istiyorlarsa o şekilde bırakmalıdırlar. Sağlıklı bir ortamda insanca yaşamanın herkesin en doğal hakkı olduğu unutulmamalıdır. 1 Hac suresi, 26. ayet. 2 Tirmizî, Edeb, 41. 66 İslam’ da İbadet Temizlik, sağlıklı ve mutlu yaşamın gereklerindendir. Çünkü beden temizliği, insanı rahatlatır, güven ve mutluluk verir. Temiz insan Çevre temizliği ile ilgili slogan bulunuz. çevresinde sevilir ve saygı görür. Diğer taraftan * Nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak. sağlıklı ve temiz bir çevre, insanı ruhen ve bede* .............................................….... nen sağlıklı tutar. Pis ve kirli bir ortam ise tam * .............................................….... tersine, insanın ruhunu sıkar ve çeşitli hastalıklara sebep olur. Ayrıca temiz bir çevrenin o toplumun uygarlık düzeyinin göstergesi olduğu da unutulmamalıdır. SLOGAN BULALIM 6. Namaz İbadeti Namaz, Müslüman bir kişinin yerine getirmekle yükümlü olduğu ibadetlerin başında gelir. Kişinin Allah’a karşı sevgi, saygı ve bağlılığının bir ifadesi olan namaz, ergenlik çağına gelmiş, akıl sağlığı yerinde olan her Müslümana farzdır. Namaz, Kur’an-ı Kerim’de “salat” kelimesiyle ifade edilmiştir. Salat; namaz kılmak, dua etmek, övmek ve yüceltmek anlamlarına gelir. Namazın farz bir ibadet olduğu Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “…Namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.”1 NOT EDELİM Hz. Muhammed bir gün yanındakilere, “Birinizin kapısının önünden bir ırmak geçse ve o kimse de orada günde beş kere yıkansa bedeninde hiç kir kalır mı?” diye sorar. Onlar da ‘Kalmaz.’ diye cevap verince Peygamberimiz, “İşte beş vakit namaz da bunun gibidir. Allah namaz sayesinde günahları siler ve temizler.” buyurmuştur. Buharî, Mevakit, 6. Peygamberimiz, “Namaz dinin direğidir.”2 buyurarak namazın önemini dile getirmiştir. Bir başka hadisinde ise namazı İslam’ın şartlarından birisi olarak saymıştır.3 Namaz, Allah’a teşekkür ve kulluk etmek amacıyla kılınır. Çünkü Allah insanı en güzel şekilde yaratmış ve ona pek çok nimet vermiştir. İnsanın da bütün bu nimetleri veren Allah’a şükretmek için namaz kılması gerekir. DEĞERLENDİRELİM “… Allah namaz ile günahları siler.” Buharî, Mevakit, 6. “Secde, kulun Rabb’ine en yakın olduğu andır.” Müslim, Salat, 215. “Namaz kulun Rabb’i ile konuşmasıdır.” Buharî, Salat, 33. Yukarıdaki hadisleri namazın önemi bakımından değerlendiriniz. 1 Nisâ suresi, 103. ayet. 2 Tirmizî, İman, 8. 3 Buharî, İman, 2. 67 3. ÜNİTE BİLGİ KUTUSU Her ibadette olduğu gibi namaz ibadetinde de belli şartlar vardır. Bunlara namazın farzları da denir. Kıldığımız namazın geçerli olabilmesi için bu şartları yerine getirmemiz gerekir. Namazın dışındaki farzlar Namazın içindeki farzlar (Namazın şartları) (Namazın rükünleri) Hadesten taharet İftitah tekbiri Necasetten taharet Kıyam Setr-i avret Kıraat İstikbal-i kıble Rükû Vakit Secde (sücut) Niyet Kade-i ahire Namaza hazırlık şartları: Hadesten taharet: Namaz kılacak kişinin abdest alması veya gerekli durumlarda boy abdesti almasıdır. Necasetten taharet: Bedenin, elbisenin ve namaz kılınacak yerin temiz olmasıdır. Setr-i avret: Namazda vücudun gerekli yerlerinin örtülmesi demektir. Erkeklerde diz ile göbek arası, bayanlarda ise el, yüz ve ayaklar hariç bütün vücudun örtülmesidir. İstikbal-i kıble: Kişinin namazda kıble (Kâbe) ye yönelmesidir. Vakit: Kılınacak namazın vaktinin gelmiş olmasıdır. Bir gün içerisinde sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı olmak üzere beş vakit farz namaz kılınır. Haftada bir defa farz olan cuma, yılda iki kez vacip olan bayram namazı, ramazan ayında sünnet olan teravih namazı, ölen kişinin ardından cenaze namazı kılınır. Cenaze namazı farz-ı kifayedir. ÖĞRENELİM Aşağıdaki takvim yaprağından namaz vakitlerini inceleyiniz. Niyet: Kılınacak namaz için niyet etmek. 68 İslam’ da İbadet BİLGİ KUTUSU Eğer tek başımıza namaz kılıyorsak namaza şöyle niyet ederiz: “Niyet ettim Allah rızası için sabah namazının sünVitir namazına; “Niyet ettim netini kılmaya.” Namazı imamla birlikte (cemaat hâlinde) kılıyorsak Allah rızası için vitir namazını kılmaya.” diyerek niyet edilir. şöyle niyet ederiz: “Niyet ettim Allah rızası için sabah namazının farzını kılmaya, uydum imama.” Namazın kılınış şartları (rükünler): İftitah (başlama) tekbiri: Namaza “Allahu ekber” diyerek başlamaktır. Kıyam: Namazda ayakta durmaktır. Kıraat: Namazda ayaktayken Kur’an’dan birkaç ayet okumaktır. Örneğin, Fâtiha suresini okumakla bu şart yerine getirilmiş olur. Rükû: Kıyamdan sonra elleri dizlere koyarak eğilmektir. Secde: Rükûdan sonra; elleri, dizleri, ayak uçlarını, alnı ve burnu yere koymaktır. Secde peş peşe iki kez yapılır. Kade-i ahire (son oturuş): Namazın sonunda “Tahıyyat” duasını okuyacak kadar oturmaktır. Namazın vaciplerinden bazıları şunlardır: Fâtiha suresini okumak, farzların ilk iki rekâtında, sünnetlerin her rekâtında Fâtiha suresinden sonra en az üç ayet ya da en kısa üç ayet kadar uzunlukta bir ayet okumak, üç ve dört rekâtlı namazların ikinci rekâtında oturmak, her iki oturuşta da “Tahıyyat” duasını okumak ve namazlarda yanılma durumlarında sehiv secdesi yapmak. Namazın sünnetlerinden bazıları şunlardır: Kıyamda elleri bağlamak, “Sübhâneke” duasını okumak ve Fâtiha’dan önce besmele çekmek, beş vakit namaz ve cuma namazı için ezan okumak ve kamet getirmek, rükû ve secde de okunan duaları en az üçer kere söylemek ve bütün namazların son oturuşunda, gayri müekket sünnetler ile nafile namazların her oturuşunda Tahıyyat’tan sonra Salli ve Barik dualarını okumak; bundan sonra da “Rabbena” veya benzeri bir duayı okumak. Bütün namazların kılınışı genellikle birbirine benzer. Örnek olması açısından sabah namazının sünnetinin kılınışını aşağıda görelim. 69 3. ÜNİTE BİLGİ KUTUSU SABAH NAMAZI SÜNNETİ 1. REKÂT 2. REKÂT Niyet ettim Allah rızası için sabah Besmele namazının sünnetini kılmaya. Fâtiha suresi Başlama tekbiri Bir sure ya da birkaç ayet Sübhâneke duası Rükû Eûzü-besmele Secde Fâtiha suresi Son oturuş Bir sure ya da birkaç ayet Tahıyyat, Salli-Barik Rükû Rabbena duaları Secde Selam Sabah namazının iki rekâtlık farzının kılınışı da sünnetinin kılınışı gibidir. Kılınacak namaz iki rekâttan fazla ise ilk iki rekât yukarıdaki tabloda belirtildiği şekilde kılınır. İkinci rekâtın sonunda “Tahıyyat” duasının ardından “Allahu ekber” denilerek üçüncü rekât için ayağa kalkılır. Besmele çekilip Fâtiha suresi okunur. Daha sonra; 1. Eğer kılınan namaz, bir farz namaz ise Fâtiha’dan sonra bir şey okunmadan rükû ve secde yapılır. Aynı şekilde dördüncü rekât da kılınarak son oturuş ve selam ile namaz bitirilir. Örneğin; öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzları böyle kılınır. 2. Eğer kılınan namaz, bir sünnet namaz ise namazın üçüncü ve dördüncü rekâtlarında da Fâtiha suresinin peşine, bir sure ya da birkaç ayet okunarak aynı şekilde namaz bitirilir. Örneğin, öğle namazının ilk sünneti ile cuma namazının ilk ve son sünneti böyle kılınır. 3. İkindi ve yatsı namazının dört rekâtlık sünnetlerinde, diğer namazlardan farklı olarak ilk oturuşta “Tahıyyat” duasından sonra “Allahümme salli ve Allahümme barik” duaları okunur. Ayrıca üçüncü rekâta kalkıldığında Fâtiha suresinden önce “Sübhâneke” duası, Eûzü ve besmele okunur. 4. Vitir namazında Tahıyyat duası okunduktan sonra ayağa kalkılır. Fâtiha ve zammı sureden sonra eller kaldırılarak tekbir alınır ve Kunut duaları okunur. Rüku ve secdeden sonra üçüncü rekâtın sonunda oturulur. Selam verilerek namaz bitirilir. 5. Bütün namazların son oturuşunda; Tahıyyat, Allahümme salli, Allahümme barik ve Rabbena duaları okunur. ÖĞRENELİM Namazda okunan bazı dualar ve anlamları: Rükûda, “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” (Büyük Rabb’im her tür eksiklikten uzaktır.) duası üç kez okunur. Rükûdan kalkarken, “Semiallahü limen hamideh” (Allah kendisine şükredeni duyar.) denir. Secdeye varmadan ayakta, “Rabbena leke’l-hamd” (Rabb’imiz hamt senin içindir.) denir. Secdede, “Sübhâne rabbiye’l-‘âlâ” (Yüce Rabb’im her tür eksiklikten uzaktır.) üç kez söylenir. Selam verirken, “Esselamü aleyküm ve rahmetullah” (Allah’ın rahmeti, esenliği sizinle olsun.) denir. Yukarıda verilen duaları ve anlamlarını öğreniniz. 70 İslam’ da İbadet BİLGİ KUTUSU Namazlar İlk sünnet Farz Son sünnet Vacip Sabah Namazı Öğle Namazı İkindi Namazı Akşam Namazı Yatsı ve Vitir Namazı 2 4 4 4 2 4 4 3 4 2 2 2 3 Toplam rekât sayısı 4 10 8 5 10+3 (Vitir Namazı) Namazdan sonra otuz üçer defa “Sübhanallah”, “Elhamdulillah” ve “Allahu ekber” diyerek tesbihatta bulunmak ve dua etmek önemli bir sünnettir. Cuma namazı, haftada bir kez cuma günü, öğle namazı vaktinde cemaatle kılınan farz bir namazdır. Hicret (622) esnasında farz kılınmıştır. Cuma namazının kılındığı gün ayrıca öğlen namazı kılınmaz. Ancak cuma namazını kılamayanlar, o günün öğle namazını kılarlar. Cuma namazı yolculara, camiye gidemeyecek kadar hasta olanlara ve özgürlüğü kısıtlanmış olanlara farz değildir. Ancak bu kimseler isterlerse cuma namazını kılabilirler. Cuma namazı, dördü ilk sünnet, ikisi farz ve dördü de son sünnet olmak üzere toplam on rekâttır. Namaz öğle ezanının okunmasıyla başlar. Önce dört rekâtlık ilk sünnet kılınır. Bu namazın kılınışı öğle namazının ilk sünneti gibidir. Ardından müezzin cami içinde ezan okur. Buna “iç ezan” denir. İç ezandan sonra imam “minber”e çıkar ve “hutbe” okur. Hutbeden sonra müezzin kamet getirir ve cemaatle cumanın iki rekâtlık farzı kılınır. Cumanın farzı, sabah namazının farzı gibi kılınır. Farzdan sonra herkes kendi başına cumanın ilk sünneti gibi dört rekât sünnet daha kılar. KONUŞALIM Namaz Müslümanım diyen kişi, Şartı nedir, bilse gerek. Tanrı buyruğunu tutup, Beş vaktini kılsa gerek. Seher vakti, başın kaldır, Ellerini suya daldır, Nefsin düşmanındır, öldür, Nefis daim ölse gerek. Uykudan sen uyanasın, Durup abdestin alasın, Sabah namazın kılasın, Kabrinde nur olsa gerek. Yunus Emre Yukarıdaki şiirin ana fikri üzerinde arkadaşlarınızla konuşunuz. Teravih namazı, ramazan ayında kılınır. Yatsı namazının son sünneti ile vitir namazı arasında kılınan sünnet bir namazdır. Cemaatle kılındığı gibi tek başına da kılınabilir ve 20 rekâttır. İki veya dört rekâtta bir selam verilerek kılınabilir. Eğer iki rekâtta bir selam verilirse sabah namazının sünneti gibi kılınır. Dört rekâtta bir selam verilirse ikindi namazının ilk sünneti gibi kılınır. Her selamdan sonra Peygamberimize salavat getirilir. Namaz tamamlanınca kısa bir dua edilir. Daha sonra vitir namazı cemaatle kılınır. 71 3. ÜNİTE Bir yılda, iki dinî bayram vardır. Bunlardan biri Ramazan Bayramı, diğeri ise Kurban Bayramı’dır. Her iki bayramda da iki rekât bayram namazı kılmak vaciptir. Bayram namazı, bayramın birinci günü güneş doğduktan kırk beş dakika sonra camide cemaatle kılınır. Bayram namazının kılınışı şöyledir: Önce, “Niyet ettim Allah rızası için bayram namazını kılmaya, uydum imama.” denilerek niyet edilir. İmamla birlikte “Allahu ekber” denilerek namaza başlanır. Herkes, içinden “Sübhâneke” duasını okur. Daha sonra imamla birlikte eller kaldırılarak üç kez tekbir alınır. İlk İki tekbirde eller yana salınır. Üçüncü tekbirde eller bağlanır. İmam yüksek sesle “Fâtiha suresini” ve ardından, Kur’an’dan birkaç ayet okur. Rükû ve secdelerden sonra ikinci rekâtı kılmak için ayağa kalkılır. İmam “Fâtiha suresini” ve Kuran’dan bir bölümü yüksek sesle okur. Peşinden üç kez “Allahu ekber” denilerek tekbir alınır ve her defasında eller yana salınır. Dördüncü tekbirde rükûya gidilir. Secdeler ve son oturuştan sonra selam verilerek namaz bitirilir. Namazdan sonra imam minbere çıkarak hutbe okur. Hutbede günün anlam ve öneminden bahseder. Hutbenin bitişinde ortak bir dua yapılır. Cemaat camiden dağılmadan önce birbiriyle bayramlaşır. Müslümanların birbirilerine karşı görevlerinden birisi de ölen kimsenin cenaze namazını kılmaktır. Cenaze namazı farz-ı kifâyedir. Yani bir grup Müslümanın cenaze namazını kılması ile diğer Müslümanlardan yükümlülük kalkmış olur. Cenaze namazı dua niteliği taşıyan bir namazdır. Cenaze namazı ayakta kılınır. Rükû ve secdesi yoktur. Namaz esnasında, ölen kişi yıkanmış ve kefenlenmiş bir hâlde, cemaatin önünde, “musalla” denilen yüksekçe bir yere konulur. İmam önde, cemaat ise imamın arkasında ayakta saf oluşturarak durur. Cenaze namazına, ölen kişinin erkek, kadın veya çocuk oluşuna göre niyet edilir. “Allah için namaza, Resulullah için salavata ölü (meyyit) için duaya, er kişi (veya kadın/çocuk) niyetine uydum imama.” şeklinde niyet edilir. Niyetten sonra diğer namazlarda olduğu gibi tekbir alınarak eller bağlanır. İmam ve cemaat, içinden “Sübhâneke” duasını “vecellesenaûk” cümlesiyle birlikte okurlar. İmam ellerini kaldırmadan yüksek sesle tekrar “Allahu ekber” diyerek tekbir getirir. Bu sefer herkes içinden “Salli ve Barik” dualarını okur. İmam üçüncü kez yüksek sesle Allahu ekber der. Bu sefer herkes içinden Cenaze duasını okur. Bu duayı bilmeyenler Fâtiha suresini ya da başka bir dua okurlar. Dördüncü tekbirden sonra selam verilerek cenaze namazı bitirilmiş olur. 72 İslam’ da İbadet Namazdan sonra ölü için toplu hâlde dua edilir ve imam cemaatten, ölen kişiye haklarını helal etmelerini ister. Daha sonra cenaze defnedilmek üzere mezarlığa götürülür. Cuma, cenaze ve bayram namazlarının cemaatle kılınması şarttır. Beş vakit namazın cemaatle kılınması asıldır. Ancak tek başına da kılınabilir. Sevgili Peygamberimiz cemaatle kılınan namazın daha fazla sevap olduğunu haber vermiştir.1 Toplu hâlde kılınan namazda namaz kıldıran kişiye “imam”, imama uyanlara ise “cemaat” denir. Namaz kıldırırken imamın camide durduğu yere “mihrap”, cemaatin oluşturduğu düzgün sıralara da “saf” denir. Beş vakit namaz ve teravih namazı camide cemaatle kılınabileceği gibi cami dışında uygun ve temiz olan her yerde kılınabilir. Beş vakit namazın sadece farzları cemaatle kılınır. Sünnetler ise tek başına kılınır. Cemaatle kılınan namaza başında yetişemeyen kimse, yetiştiği yerden itibaren imama uyar. İmam selam verip namazı bitirdikten sonra, kendisi selam vermeden kalkıp kılmadığı rekâtları tek başına tamamlar. Camiler, Müslümanların bireysel ve toplumsal hayatında önemli bir yere sahiptir. İnsanların toplanıp birbirleriyle kaynaştığı, aralarındaki sevgi ve dayanışma bağlarının güçlendiği yerlerdir. Bu yönüyle camiler, birlik ve beraberliğin pekişmesinde önemli görevler üstlenmektedir. İnsanlar cami ve mescitlerde birbirleriyle görüşür, tanışır ve kaynaşırlar. Bu da toplumsal barış ve dayanışmaya katkı sağlar. TAMAMLAYALIM Aşağıda boş bırakılan yerleri tamamlayınız. NAMAZ Günlük namazların vakitleri • • • • • Sabah ....................... ....................... ....................... ....................... Namazın türleri • • • • • Namazın hazırlık şartları Günlük namazlar • Vakit ....................... • ....................... ....................... • ....................... ....................... • ....................... ....................... • ....................... 1 Buhari, Ezan, 30. 73 Hükümlerine göre namaz türleri • Farz • ....................... • ....................... • ....................... 3. ÜNİTE Namaz kılarken Yüce Allah’a duyduğumuz saygı, hareketlerimize de yansır. Günlük hayatımızda yaptığımız bazı davranışları namaz esnasında yapamayız. Bu davranışların bazıları yapıldığında namazımız bozulmuş olur. Bu durumda o namazı tekrar kılmamız gerekir. Namazı bozan davranışların bazıları şunlardır: • Namazın farzlarından birini terk etmek. Örneğin, namazda rükû yapmadan secdeye gitmek namazı bozar. • Namazdayken abdestin bozulması. • Namazda göğsü kıbleden başka bir yöne çevirmek. • Namazda Kur’an’ı, anlamı bozulacak şekilde okumak. • Dışarıdan bakıldığında namazda olmadığı izlenimi verecek davranışlarda bulunmak. Örneğin, namazda konuşmak, gülmek, bir şey yemek ve içmek namazı bozar. 7. Ramazan Ayı ve Oruç Günleri, geceleri, haftaları ya da ayları değerli kılan, bu zamanlarda meydana gelen önemli olaylardır. Ramazan ayı da değerini, bu ayda indirilmeye başlanan Kur’an-ı Kerim ve onda tutulan oruçtan alır. Kur’an-ı Kerim, ramazan ayı içinde yer alan Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmıştır. Bu durum Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir: “Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, hidayeti, doğruyu ve yanlışı ayırt edip açıklayan Kur’an’ın indirildiği aydır…”1 Bu nedenle ramazan ayı Kur’an ile özdeşleştirilmiş ve bu aya “Kur’an ayı” denilmiştir. Ramazanı önemli kılan diğer bir etken de İslam’ın temel ibadetlerinden biri olan orucun bu ayda tutuluyor BELİRTELİM olmasıdır. Bu nedenle ramazan, “oruç ayı” olarak da niRamazan ayında diğer telendirilmiştir. Oruç hicretin ikinci senesinde farz kıaylardan farklı olarak neler lınmıştır. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de, “…Öyle ise yapılır? içinizden kim bu aya (ramazana) ulaşırsa onda oruç tutsun…”2 buyurarak ramazan orucunu farz kılmıştır. Hz. Muhammed de, “Ramazan ayı geldi. Bu ay, Allah’ın oruç tutmayı farz kıldığı mübarek bir aydır...”3 buyurmuştur. Müslümanlar bu emre uyarak ramazan ayında oruç tutarlar. Ayrıca ramazan ayı, “başlangıcı rahmet, ortası bağışlanma, sonu cehennemden kurtuluş olan ay” olarak da bilinmektedir. Ramazan ayının toplumumuzda özel bir yeri vardır. Onu karşılamak için de çeşitli hazırlıklar yapılır. Ramazan ayı yaklaşınca evler, mescitler, camiler ve sokaklar temizlenir. Mahyalarla süslenen camiler teravih namazı için gelenlerle dolar. Ramazan; orucu, iftarı, sahuru, teravihi, cemaatle dolan camileri ve okunan mukabeleleri ile manevi duyguların yoğun yaşandığı bir aydır. Ramazanın bu manevi havası, insanlar arasında huzur ve mutluluk oluşturur. 1 Bakara suresi, 185. ayet. 2 Bakara suresi, 185. ayet. 3 Nesaî, Sıyam, 5. 74 İslam’ da İbadet Oruç; tan yerinin ağarmaya başlamasından güneş batıncaya kadar insanın yeme, içme gibi bazı bedensel isteklerden uzak durmasıdır. Oruç; ergenlik çağına girmiş, akıllı ve sağlıklı Müslümanlara farzdır. Orucun farz bir ibadet olduğu Kur’an’da şöyle dile getirilmiştir: “Ey inananlar! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi sizlere de farz kılındı.”1 Sağlık durumu elverişli olmayanlar, yolculuğa çıkanlar, hamile ve bebekli kadınlar oruç tutmakla sorumlu tutulmamıştır. Bu kişiler oruç tutabilecek duruma geldiklerinde tutamadıkları gün sayısınca oruç tutarlar. Buna kaza orucu denir. Kur’an’da bu konuyla ilgili olarak şöyle buyrulur: “… Kim hasta olur yahut yolculukta bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutsun (kaza etsin). Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez...”2 Sürekli sağlık sorunu ve yaşlılık gibi nedenlerle oruç tutamayanlar ise fidye verirler. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “…Oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakiri doyuracak kadar fidye gerekir…”3 Fidye, bir yoksulun bir günlük yiyecek ihtiyacını karşılayacak miktarda para veya maldır. Oruç tutmaya niyet eden birinin bilerek bir şey yemesi veya içmesi orucu bozar. Unutarak bir şey yemesi ve içmesi orucu bozmaz. Ağzı su ile çalkalamak, banyo yapmak, dişleri fırçalamak, güzel kokular koklamak, kan vermek de orucu bozmaz. BİLGİ KUTUSU Kuzey yarım kürede kış mevsimi yaşanırken güney yarım kürede yaz mevsimi yaşanmaktadır. Eğer oruç, güneş takvimine göre tutulsaydı, bazı bölgelerdeki Müslümanlar ömür boyu soğuk mevsimde oruç tutarken bazıları daima sıcak günlerde oruç tutacaklardı. Aynı şekilde Müslümanların bir kısmı daima uzun günlerde oruç tutarken bir kısmı da kısa günlerde tutmuş olacaktı. Orucun, ay takvimine göre yılın bütün mevsimlerini sıra ile dolaşan ramazanda tutulması ile bu sakıncalar ortadan kalkmıştır. 1 Bakara suresi, 183. ayet. 2 Bakara suresi, 185. ayet. 3 Bakara suresi, 184. ayet. 75 3. ÜNİTE Ramazan ayı ve oruçla ilgili bilinmesi gereken kavramlar vardır. Bunların başında; sahur, imsak ve iftar kavramları gelir. Ramazanda tan yeri ağarmadan önce belirli bir saatte kalkar ve yemek yeriz. Yemek için kalktığımız vakte “sahur vakti” denir. Yediğimiz yemeğe de “sahur yemeği” denir. Peygamberimiz de, “Sahurda yemek yiyiniz, çünkü sahur yemeğinde bereket vardır.”1 buyurarak sahura kalkmamızı tavsiye etmiştir. Sahur vaktinin sonuna kadar sahur yemeği yenilebilir. Sahur yemeğini yedikten sonra “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü ramazan orucunu tutmaya.” diyerek oruca niyet ederiz. Niyetin mutlaka sözlerle yapılması şart değildir. Sahura kalkmak, oruç tutacağını içinden geçirmek de niyet olarak kabul edilir. PAYLAŞALIM İftar veya sahurla ilgili bir anınızı yazarak arkadaşlarınızla paylaşınız. Tan yerinin ağarmasıyla orucun başladığı vakte “imsak” denir. Bundan sonra iftara kadar bir şey yenilip içilmez. Güneş batıp akşam ezanı okunduğunda orucumuzu açarız. Orucumuzu açmaya “iftar”, yediğimiz yemeğe ise “iftar yemeği” denir. Oruç ibadetini tamamlayıp iftar vaktine yetişenler, bundan büyük bir mutluluk ve sevinç duyarlar. Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurur: “Oruçlunun iki sevinci vardır: Biri iftar ettiği vakit, diğeri de Allah’a kavuştuğu zamandır…”2 Orucun bireysel ve toplumsal birçok faydası vardır. Oruç, irademizin güçlenmesine, NOT EDELİM disiplinli bir yaşam alışkanlığı edinmemize ve İftar duası: “Allah’ım! Senin sabırlı olmamıza katkı sağlar. Oruçlu iken kötüiçin oruç tuttum, sana inandım, sana lüklerden kaçınmaya, iyi ve güzel davranışlargüvendim. Senin verdiğin rızıkla da bulunmaya daha fazla özen gösteririz. Böyle orucumu açıyorum.” olunca da Allah günahlarımızı bağışlar ve bizleri ödüllendirir. Bu konuda Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Bir kimse inanarak ve mükâfatını umarak ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.”3 DEĞERLENDİRELİM “Kim kötü söz ve davranışları bırakmazsa onun yeme ve içmesini terk etmesine Allah’ın ihtiyacı yoktur.” Buharî, Savm, 8. “Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu bir günde kötü söz söylemesin, kavga etmesin. Ona birisi kötü söz söylerse, ‘Ben oruçluyum.’ desin.” Buharî, Savm, 9. Yukarıdaki hadisleri orucun bireysel kazanımları açısından değerlendiriniz. 1 Buharî, Savm, 20. 2 Buharî, Savm, 9. 3 Buharî, Savm, 6. 76 İslam’ da İbadet Ramazan ayında birçok ibadeti birlikte yaparız. Birlikte sahura kalkar birlikte iftar ederiz. Camilerde birlikte teravih namazı kılar, mukabele okur veya dinleriz. Bütün bunlar birer toplumsal canlılık ve dayanışma örnekleridir. Diğer taraftan tuttuğumuz oruç sayesinde yoksulların durumunu daha iyi anlarız. Onlara yardım etmeye gayret gösteririz. Ayrıca bu ayda verilen fitreler, zekâtlar ve diğer yardımlar insanlar arasındaki yardımlaşma ve dayanışma duygusunu geliştirir. Böylece toplumda birlik beraberlik ve güven ortamı oluşur. 8. Zekât İbadeti Zekât kelime olarak, artma, çoğalma, arınma ve bereket anlamlarına gelir. Zekât, zengin Müslümanların yılda bir kez malının veya parasının belli bir miktarını Allah rızası için ihtiyaç sahiplerine “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her başağında yüz dane olmak üzere, yedi başak veren bir danenin durumu gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah (ın lütfu) geniştir. (O) bilendir.” Bakara suresi, 261. ayet. Yukarıdaki ayette ne anlatılmak istenmiştir? vermesidir. Zekât, mal ile yapılan bir ibadettir. Hicretten iki yıl sonra Medine’de farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de zekâtın zorunlu olduğunu belirten pek çok ayet vardır. Bunların birinde şöyle buyrulmuştur: “Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı eksiksiz görür.”1 Dinimize göre zengin sayılan Müslümanların zekât vermesi farzdır. Bir kimsenin dinen zengin sayılabilmesi için nisap miktarı mala sahip olması gerekir. Nisap; yeme, içme, giyinme, barınma, eğitim, sağlık ve ulaşım gibi temel ihtiyaçların dışında en az 85 g altın veya ona eş değer mal ya da paraya sahip olmaktır. Zekât verilecek malın veya paranın bir yıl süreyle sahibinin elinde bulunması gerekir. Ayrıca zekât verecek kişinin ödeyemeyeceği borcu da bulunmamalıdır. Bir maldan zekât verilebilmesi için o malın gelir getiren cinsten olması gerekir. Ayrıca bu malların ihtiyaç fazlası olması da şarttır. Oturulan ev, evde kullanılan eşyalar, giyilen elbiseler ve 1 Bakara suresi, 110. ayet. 77 3. ÜNİTE binek olarak kullanılan araç için zekât verilmez. Diğer taraftan zekât, malların iyisinden verilmelidir. Nitekim bu durum, Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye layıktır.”1 Zekât verirken akraba ve komşulardan ihtiyaç sahibi olanlara öncelik tanınmalıdır. Ancak zekât verecek kişi, bakmakla yükümlü olduğu eşine, çocuklarına, torunlarına, annesine, babasına, büyük anne ve büyük babasına zekât veremez. Bunların dışında kalan yakın akrabalara zekât verebilir. Zekâtın bir ibadet olduğu unutulmamalı ve zekâta niyet edilmelidir. Zekât, Allah için verilmeli ve zekât alan kişiyi minnet altında bırakacak, incitecek davranışlardan kaçınılmalıdır. Mümkünse zekât gizlice verilmelidir. Allah Kur’an’da yoksullara karşı çok dikkatli olunması gerektiğini bir ayette şöyle dile getirmiştir: “Öyleyse yetimi sakın üzme. İsteyeni sakın azarlama.”2 Zekâtı Kim Nelerden * Altın, gümüş, nakit para ve hisse senetleri Ne kadar 1/40 veya %2.5 * Ticaret malları Zengin olan Müslüman * Koyun ve keçi 40-120 arası için 1 koyun veya keçi * Sığır ve manda 30-40 arası için 2 yaşında 1 dana her * Deve Her beş deve için 1 koyun veya keçi * Toprak ürünleri 1/10 * Madenler 1/5 Kimlere vermelidir? Zekât; - Yoksullara, - Düşkünlere, - Borçlulara, - Allah yolunda olanlara, - Yolda kalmış yolculara, - Özgürlüğünü yitirmiş olanlara, - Kalbi İslama ısındırılmak istenenlere, - Zekât işlemlerini yürüten görevlilere verilebilir. Bir insanın kendi isteğiyle yalnızca Allah rızası için yaptığı her türlü yardım ve iyiliğe sadaka denir. Sadakada miktar ve zaman sınırlaması yoktur. İnsanlar bu yardımı istedikleri zamanda ve miktarda yapabilirler. Ayrıca sadaka verecek kişinin zengin olması gerekmez. Bu yüzden sadaka, zekâttan daha kapsamlı bir ibadet şeklidir. Herkesin yararlanacağı; cami, okul, yurt ve hastane gibi hayır kurumları yaptırmak veya bu kurumların yapımına katkıda bulunmak da sadakadır. Böyle sadakaya kesintisiz sadaka (sadaka-i cariye) denir. Öldükten sonra da sevabı devam eder. Peygamberimiz konuyla ilgili şöyle buyurmuştur: “İnsanlar öldüğü zaman, amel defteri kapanır. Ancak kesintisiz iyilik (sadaka-i cariye) yapanların, topluma yararlı bir ilim (eser) bırakanların ve kendisine hayır dua eden bir çocuk yetiştirenlerin amel defterleri kapanmaz.”3 Sadaka sadece maddi değerlerle olmaz. İnsanın bilgisini ve tecrübesini diğer insanlarla paylaşması bir sadakadır. Yine bir yoksulun para, yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamak sadaka 1 Bakara suresi, 267. ayet. 2 Duhâ suresi, 9, 10. ayetler. 3 Müslim, Vasiyyet, 14. 78 İslam’ da İbadet olduğu gibi her türlü güzel ve yararlı davranış da sadakadır. Bir hastayı veya yaşlıyı ziyaret etmek, karşılaştığımız bir insana güler yüzle selam vermek, insanlarla tatlı dille konuşmak birer sadakadır. Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kardeşini güler yüzle karşılaman da bir iyiliktir.”1 Ayrıca insanların üzüntülerini paylaşmak, dertlerine ortak olmak ve onları teselli etmek de sadakadır. İLKELER ÇIKARALIM Aşağıdaki ayetleri okuyarak ilkeler çıkaralım. “Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimselerin Allah katında ödülleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” Bakara suresi, 262. ayet. “Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne güzel! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir.” Bakara suresi, 271. ayet. • Allah hiçbir yardımı karşılıksız bırakmaz. • . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Sadaka çeşitlerinden birisi de fıtır sadakasıdır. Ramazan ayında bayramdan önce verilmesi gereken bir sadakadır. Halk arasında bu sadaka türüne “fitre” de denir. Fitreyi zengin olan her Müslümanın vermesi gerekir. Zengin olmayanlar da fitre verebilirler. Fıtır sadakası kişi başına verilir. Bir ailedeki bütün bireylerin fitresini aile büyüklerinden birisi verebilir. Fitre miktarı kişinin ekonomik düzeyine, maddi durumuna göre değişir. Fıtır sadakasının miktarı, fitreyi verecek olan kimsenin bir günlük yiyecek masrafı kadardır. Fitre, zekât verilebilecek kişilere verilir; zekât verilemeyecek kişilere verilmez. LİSTELEYELİM “... İki kimsenin arasını bulup barıştırmak sadakadır. Bir kimseye bineğine binmede veya eşyasını koymada yardım etmek sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaza gitmek için atılan her adım sadakadır. Yoldaki rahatsızlık veren şeyleri kaldırmak da bir sadakadır.” Buharî, Siyer, 128. Yukarıdaki hadiste sadaka olarak neler sayılmıştır? Listeleyiniz. • Dargınları barıştırmak. • …................................................................................................................... • …................................................................................................................... • …................................................................................................................... 1 Tirmizî, Birr, 45. 79 3. ÜNİTE 9. Hac İbadeti ve Yapılışı Yüce Allah’ın emrettiği ibadetlerden biri de hacdır. Dinî terim olarak hac; belirli zamanda Kâbe’yi ve etrafındaki kutsal yerleri usulüne uygun olarak ziyaret etmek ve buralarda yapılması gereken dinî görevleri yerine getirmektir. Hac hem mal, hem de beden ile yapılan bir ibadettir. Hac, hicretin dokuzuncu yılında farz kılınmıştır. Belirli şartları taşıyan Müslümanların ömründe bir defa hacca gitmesi farzdır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de,“… Gücü yetenlerin o evi (Kâbe’yi) haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır…’’1 buyurmuştur. Hac ibadetinin yapıldığı kutsal mekânlarla ilgili daha önce herhangi bir film veya belgesel izlediniz mi? İzlediyseniz düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. BİLGİ KUTUSU Hac kimlere farzdır? • Akıllı ve ergenlik çağına girmiş olanlara, • Ödeyemeyeceği borcu olmayıp ekonomik durumu iyi olan, yani hacca gidip gelinceye kadar hem kendisini hem de bakmakla yükümlü olduğu insanların ihtiyaçlarını karşılayacak servete sahip kimselere, • Sağlığı hacca gitmeye elverişli olanlara, • Özgürlüğünü kısıtlayacak bir durumu bulunmayanlara, • Bulaşıcı hastalık, terör ve savaş gibi yol güvenliğini tehlikeye düşürecek bir durumla karşı karşıya olmayanlara hac farzdır. Hac esnasında yapılması gerekli ibadetlerden bazıları, ihram, tavaf, say ve vakfedir. İhram, normalde yapılmasında sakınca olmayan bazı davranışları, Mikat sınırları içerisinde hac süresince geçici olarak yapmaktan sakınmaktır. Hac ibadeti esnasında bürünülen dikişsiz iki parçadan ibaret örtüye de ihram denir. İhrama giren kimseler, hacca niyet eder ve telbiye duasını okurlar. İhramlıyken kişinin saç, sakal ve tırnak kesmesi, bitkileri koparması ve hayvanlara zarar vermesi yasaktır. Hac ibadeti bittikten sonra saç tıraşı olunur ve ihramdan çıkılır. NOT EDELİM Mikat, hac ve umre yolculuğuna çıkanların Mekke çevresinde ihrama girmek zorunda oldukları yerlerdir. Tavaf, Hacerü’l-Esved (siyah taş)’in bulunduğu yerden başlayarak Kâbe’nin etrafında yedi kez dönmektir. Her bir dönüşe “şavt” denir. Tavaf haccın farzlarındandır. Farz olan tavaf, Kurban Bayramı’nın ilk üç gününden birinde yapılır. Tavaf esnasında kişi kendisi, ailesi ve bütün inananların iyiliği için dua eder. Sa’y, Mekke’de bulunan Safa ve Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelmektir. Safa’dan Merve’ye dört, Merve’den Safa’ya üç kez gidilir. Sa’y haccın gereklerinden olup Hz. İsmail’in annesi Hacer’in, oğluna su arayışının sembolik olarak yeniden canlandırılmasıdır. 1 Âl-i İmrân suresi, 97. ayet. 80 İslam’ da İbadet TELBİYE DUASI Lebbeyk. Allahümme lebbeyk. Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’l-mülk, lâ şerîke lek. ve’n-nimete Emrin başüstüne Allah’ım, başüstüne… Emrin başüstüne ey ortağı olmayan! Başüstüne… leke Tek öveceğim sensin, tüm övgülerim sana… Kavuştuğum nimetlerin hepsi senindir. Her şey de senin… Yoktur ortağın senin. Vakfe, arife günü öğle vaktinden bayram sabahına kadar, bir süre Arafat’ta bulunmak demektir. Bu süre ibadet ve dua ile geçirilir. Vakfe, haccın farzlarından biridir. Belirlenen süre içerisinde Arafat’ta bulunmayanlar o yıl hac ibadetini yapmış sayılmazlar. Hac ibadeti, Kurban Bayramı arifesi ile bayramın ilk üç gününde yerine getirilir. İlk iş olarak “mikat”ta ihrama girilir. Arife günü öğleden sonra Arafat’ta vakfe yapıldıktan sonra Müzdelife’ye gidilir. Bayram sabahı da Müzdelife vakfesi yapılır. Bayramın birinci günü, Mina’da şeytan taşlanır ve ardından kurban kesilir. Daha sonra farz olan ziyaret tavafı ve sa’y yapılıp ihramdan çıkılır. Hac ibadetini yerine getirenler, Mekke’den ayrılmadan önce Kâbe’yi son bir kez daha ziyaret ederler. Buna “Veda Tavafı” denir. Bunların dışında isteyenler, Medine’ye gidip burada bulunan başta Mescid-i Nebi ve Peygamberimizin kabri olmak üzere diğer kutsal yerleri ziyaret ederler. Umre de hac gibi kutsal yerleri ziyaret etmektir. Bakara suresinin 196. ayetinde umre ile ilgili şöyle buyrulmuştur: “Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın...” Umrenin hacdan farkları şunlardır: • • • • • Umre, hac zamanı dışında her zaman yapılabilir. Bir sene içinde ancak hac bir kez yapılabilir. Ancak umre birden fazla yapılabilir. Hac farz, umre ise sünnettir. Umrede sadece ihrama girilerek Kâbe tavaf edilir ve sa’y yapılır. Umrede vakfe, şeytan taşlama ve kurban kesme yoktur. 81 3. ÜNİTE Hac zorluklara sabretme alışkanlığı kazandırır. İradeyi güçlendirir. En zor durumlarda bile kızmamak, öfkelenmemek ve sabırlı olmak gibi alışkanlıkların kazanılmasına yardımcı olur. İhramlı için en ufak bir canlıya bile zarar vermeme gibi konan yasaklar, onun bütün canlılara şefkat ve merhamet gösterme alışkanlığı kazanmasına yardımcı olur. RÖPORTAJ YAPALIM Çevrenizde hacca gitmiş biriyle röportaj yapınız. Daha sonra bu röportajdan edindiğiniz izlenimleri arkadaşlarınızla paylaşınız. Hac, müminin manevi dünyasının yenilenmesi için önemli bir fırsattır. Hac ibadetini yapan kişi kötü duygu ve düşüncelerden kendini arındırır. Yeni bir hayata başlar. Peygamberimiz bu durumu şöyle dile getirmiştir: “Kim Allah için hacceder, kötü söz ve davranışlardan ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, (kul hakkı hariç) annesinden doğduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak) döner.”1 BİLGİ KUTUSU Hac ile ilgili mekânlar: • Kâbe: Etrafında tavaf yapılır. • Safa ve Merve Tepeleri: Sa’y ibadetinin yapıldığı yerler. • Arafat Dağı: Vakfenin yapıldığı yer. • Müzdelife: Arafat ile Mina arasında, Harem sınırları içinde bir bölgedir. Burada vakfe yapmak vaciptir. Ayrıca şeytan taşlamak için Müzdelife’den taş toplanır. • Mina: Müzdelife ile Mekke arasında harem sınırları içinde bir bölgedir. Burada şeytan taşlanır. 10. İbadet Mekânı: Kâbe Kâbe, yeryüzünde Allah’a ibadet için yapılan ilk mabettir. Buraya “Beytullah” da denir. Bu konuda Âl-i İmrân suresinin 96. ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabet, Mekke’deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan ev (Kâbe) dir.” Dünya üzerinde yapılan ilk mabedin Kâbe olduğunu biliyor muydunuz? Kâbe’yi Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail, Allah’ın emriyle yapmıştır. Yapımı tamamlandıktan sonra Hz. İbrahim ilk tavafı oğlu Hz. İsmail ile beraber yapmış2 ve bütün insanları Kâbe’yi ziyaret etmeye davet etmiştir. 1 Buharî, Hac, 4; Müslim, Hac, 438. 2 Bakara suresi, 127. ayet. 82 İslam’ da İbadet Dünyanın her yerindeki Müslümanlar, namazlarında Kâbe’ye yönelirler. Kâbe’nin çevresi daire şeklinde çevrilmiştir. Bu daire içerisinde bulunan yere Mescid-i Haram denir. Kâbe, Mescid-i Haram’ın tam ortasında yer alır. Zemzem suyu da bu mescidin içerisinden çıkmaktadır. İslamiyetten önce de Araplar, Kâbe’yi, tanrı kabul ettikleri putlarla doldurmuşlardı. Peygamberimiz 630 yılında Mekke’yi fethedince Kâbe’yi putlardan temizlemiştir. Böylece Kâbe, yapılış amacına uygun olarak yeniden Allah’a ibadet edilen bir yer olmuştur. Kâbe, na­maz ve hac ibadetlerinin yerine getirilmesi bakımından ayrı bir öne­me sahiptir. Kâbe’nin bulunduğu yöne, ya­ni kıbleye doğru yönelmek namazın şart­ları arasında yer alır. Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettikten sonra bir müddet Kudüs’e yönelerek namaz kıl­mıştır. Daha sonra “…Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin…”1 ayetiyle Peygamberimizin ve bütün Müslümanların namazda Kâbe’ye yönelmeleri emredilmiştir. Böylece Kâbe, hicretin ikinci yılından itibaren Müslümanların kıblesi olmuştur. Hac ve umre iba­detinin rükünlerinden biri olan tavaf da Kâbe’nin etrafında yapılır. Bu nedenle her yıl dünyanın dört bir tarafından gelen milyonlarca Müslüman, Kâbe’yi tavaf etmektedir. SUNU HAZIRLAYALIM Kâbe hakkında yazılı ve görsel malzemeler bularak sunu hazırlayınız. 1 Bakara suresi, 144. ayet. 83 3. ÜNİTE 11. Kurban İslam dininde yerine getirilmesi vacip ibadetlerden biri de kurbandır. Kurban, Allah’a yaklaşmak ve onun hoşnutluğunu kazanmak amacıyla belli bir zamanda nitelikleri belli bir hayvanı kesmektir. Allah için kesilen bu hayvana da “kurban” denir. Geçen yıl Kurban Bayramı’ndan kalan izlenimlerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. Akıllı, ergenlik çağına girmiş ve zekât verebilecek seviyede zengin olan Müslümanlar, kurban kesmekle yükümlüdürler. Bu yükümlülük Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Rabb’in için namaz kıl ve kurban kes.”1 Kurban, Kurban Bayramı süresince kesilebilir. Kurbanı kesecek kişinin bu işi iyi biliyor olması gerekir. Bu nedenle kurbanı, kendisi kesemeyenler, kesim işlemleri için vekil tayin edebilir. Kurbanı kesmeye götürürken ona iyi davranılmalıdır. Eziyet verici davranışlardan kaçınılmalıdır. Kurbanlık hayvan, kıbleye doğru yatırılıp ve “Bismillahi Allahu ekber” denilerek kesilmelidir. Kurban keserken çevre temizliğine ve sağlık kurallarına uyulmalıdır. NOT EDELİM Kurban Bayramı’nda arife günü sabah namazından başlamak üzere bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar bütün farz namazlardan sonra tekbir getirilir. Buna “teşrik tekbiri” denir. Kurban eti üçe bölünebilir. Bunun bir bölümü yoksullara verilir, bir bölümü ev halkı için ayrılır, bir bölümü de gelen misafirlere ikram edilir. Kurbanın derisi ise hayır kurumlarına veya fakirlere verilebilir. İsteyenler kesilen kurbanın tamamını da fakirlere bağışlayabilirler. Kurbanlık hayvanlar Kaç kişi adına kurban edilir? Kurbanlık hayvanın nitelikleri Koyun ve keçi 1 kişi adına kurban edilir. 1 yaşını doldurmuş olmalı Sığır ve manda 1-7 kişi arasında ortaklaşa kurban edilebilir. 2 yaşını doldurmuş olmalı Deve 1-7 kişi arasında ortaklaşa kurban edilebilir. 5 yaşını doldurmuş olmalı Bu hayvanların sağlıklı olması gerekir. Kurban, Allah’ın emrine uyarak kulluk bilinciyle onun rızasını kazanmak için kesilir. Kurban kesen kişinin Allah’a bağlılığı artar. Ona yakın olmanın mutluluğunu yaşar. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle belirtilmiştir: “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Fakat sizin Allah’ın emirlerine olan bağlılığınız ulaşır....”2 1 Kevser suresi, 2. ayet. 2 Hac suresi, 37. ayet. 84 İslam’ da İbadet Kurban, toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar. Kişiyi bencillikten kurtarır, cömert ve fedakâr olmaya yöneltir. Yapılan yardımlarla zenginle fakir arasındaki bağlar güçlenir. Kur’an’da konuyla ilgili şöyle buyrulmaktadır: “...Onlardan hem kendiniz yiyin hem de ihtiyacını gizleyen ve gizlemeyen fakirlere yedirin...”1 Ayrıca kurbanın tamamı veya derisi hayır kurumlarına bağışlanarak toplumsal yardımlaşmaya katkıda bulunulabilir. Kurban kesen kişi, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail arasında geçen olayı yeniden hatırlar. Böylece kendisinin de Hz. İbrahim ve İsmail gibi Allah’ın emirlerine uymaya hazır olduğunu sembolik bir davranışla göstermiş olur. ARAŞTIRALIM Kurban Bayramı’nda kesilen dışında başka kurban çeşitleri var mıdır? Araştırınız. 12. Salih Amel (Yararlı İşler) de İbadettir Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılan her güzel iş ve davranışa salih amel denir. Salih amel hiç kimseden karşılık beklemeksizin sadece Allah rızası için yapılır. Bu anlamda bütün ibadetler salih amel sayılır. Ayrıca insanlara güler yüz göstermek, ihtiyacı olan bir hastaya kan vermek, selam vermek de salih ameldir. “Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve ‘Ben Müslümanlardanım.’ diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?” Fussilet suresi, 33. ayet. Kur’an-ı Kerim’de salih amel yapanlar, yani yararlı iş ve davranışlarda bulunanlar övülmektedir. Allah’a inanıp güzel işler yapanların Allah tarafından ödüllendirilecekleri bildirilmektedir. Bununla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de, “İman edip salih ameller işleyenlere gelince halkın en hayırlısı da onlardır… Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır…”2 buyrulmaktadır. Dinimiz; yaşlıları, kimsesizleri koruyup gözetmeyi, yoksullara, muhtaçlara ve zor durumda olanlara yardımcı olmayı emreder. Bir Müslüman annesine, babasına saygılı olmalı, fakirlere yardım etmeli ve sahip olduğu imkânları başkalarıyla paylaşmalıdır. Çevresindekilerle iyi geçinmeli, kötü 1 Hac suresi, 36. ayet. 2 Beyyine suresi, 7, 8. ayetler. 85 3. ÜNİTE söz söylememeli, kimseyi kırıp incitmemelidir. Dinimiz, bunun gibi bütün erdemli davranışları, salih amel kabul eder ve bunların yaygınlaşmasını ister. Salih amel işlediğimizde büyük mutluluk duyarız. Bu dünyevi mükâfat yanında iyilik yapanlar asıl karşılığını ahirette göreceklerdir. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle ifade edilir: “İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzeli ve daha fazlasıyla karşılık vardır. Yüzlerine ne kara bulaşır ne de aşağılanırlar. Cennet ehli işte bunlardır. Orada ebedî kalacaklardır.”1 İhtiyacı olan bir hastaya kan vermek salih ameldir. LİSTELEYELİM Salih amel olarak nitelendirebileceğiniz davranışlarınızı listeleyiniz. • Bu sabah yaşlı bir amcanın arabaya binmesine yardımcı oldum. • …................................................................................................................... • …................................................................................................................... • …................................................................................................................... 13. Dua ve Tövbe Dua, Allah’a yalvarma, dilek ve istekleri ona iletmektir. Dua eden insan Allah ile iletişim kurar ve ona sığınır. Sevinç ve üzüntülerini Allah ile paylaşır ve ondan yardım ister. Rabb’imiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Rabb’imiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabb’imiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et! Bakara suresi, 286. ayet. Yüce Allah bizlerin yaratıcısı ve koruyucusu olarak kendisine dua etmemizi istemektedir. Dua edenlerin de dualarını karşılıksız bırakmayacağını haber vermektedir. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle dile getirilmektedir: “Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm…”2 Dua etmek ibadettir. Bu nedenle Rabb’imiz yalnızca kendisine ibadet etmemizi istemiştir. “(Ya Rabb’i) Ancak sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz!”3 1 Yûnus suresi, 26. ayet. 2 Bakara suresi, 186. ayet. 3 Fâtiha suresi, 5. ayet. 86 İslam’ da İbadet Allah bizlere birçok nimet vermiştir. Bizler, verdiği bu nimetler için Allah’a şükretmeliyiz. Verdiği nimetler sebebiyle onu anmalı, bizleri bu nimetlerden mahrum bırakmaması için ona içtenlikle dua etmeliyiz. İnsan yalnızlık çekebilir, derdini paylaşacak kimse bulamayabilir. Çaresiz ve sıkıntılı zamanlarında insan, elini ve gönlünü Yüce Rabb’ine açarak bütün içtenliği ile derdini ona döker, dua eder. Ona sığınarak ondan yardım ister. Allah’ın yardımının kendisi ile olduğunu düşünür ve manevi güç kazanır. Böylece iç dünyası ferahlar, gönlü huzur ve mutlulukla dolar. Ayrıca dua, insanın Allah katındaki değerini artırır. “Ey Muhammed, de ki: Duanız olmasa Rabb’im size niye değer versin?...”1 ayeti bunu belirtmektedir. İnsan istediği zaman ve içinden geldiği gibi Allah’a dua edebilir. İsteklerini ve içinde bulunduğu durumu doğrudan Allah’a iletebilir. Hiçbir aracıya ya da özel bir yer ve zamana ihtiyaç duymaksızın Allah’tan yardım isteyebilir. Duada önemli olan, insanın samimiyetle içinden gelenleri Rabb’ine iletmesidir. Dua eden kişi, duadan önce üzerine düşen görevi yapmalıdır. Hiçbir şey yapmadan, çalışmadan, tehlikelere karşı tedbir almadan, günahlardan korunmadan Allah’tan istekte bulunmak doğru değildir. Önce, Rabb’imize karşı görevlerimizin başında gelen ibadetleri yapmalı, sonra da ona dua ederek ondan yardım istemeliyiz. Ayrıca dua ederken sadece kendimiz için değil annemiz, babamız, kardeşlerimiz, arkadaşlarımız ve diğer insanlar için de dua etmeliyiz. LİSTELEYELİM “Rabb’ini, içinden yalvararak ve ürpererek yüksek olmayan bir sesle sabah ve akşam an. Sakın umursamaz kimselerden olma.” A’râf suresi, 205. ayet. “De ki: “İster Allah diye dua edin ister Rahman diye dua edin. Hangisiyle çağırsanız en güzel isimler onundur…” İsrâ suresi, 110. ayet. Yukarıdaki ayetlerde dua ile ilgili olarak nelere dikkat çekilmiştir? Listeleyiniz. • Yüksek sesle dua edilmemelidir. • …................................................................................................................... • …................................................................................................................... • …................................................................................................................... 1 Furkân suresi, 77. ayet. 87 3. ÜNİTE Yapılan hata ve işlenen günahlardan pişmanlık duyarak Allah’tan bağışlanma dilemeye, iyiye yönelmeye “tövbe” denir. Hata yapmak insana özgü bir davranış olduğu gibi özür dilemek de insani bir özelliktir. Önemli olan tövbe eden kişinin samimi bir niyet ve kararlılıkla kötülüklerden vazgeçmesidir. Ardından iyilik yaparak kendisini affettirmeye çalışmasıdır. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Ancak tövbe edip davranışlarını düzeltenler, Allah’a (kitabına) sarılanlar, dinlerini (ibadetlerini) yalnız onun için yapanlar başkadır. İşte bunlar (gerçekte) müminlerle beraberdirler ve Allah müminlere yakında büyük mükâfat verecektir.”1 Yüce Allah tövbe etmemizi ve bağışlanmayı dilememizi istemiştir. Hatasından dönerek kararlılıkla tövbe edenlerin tövbelerini kabul edeceğini bildirmiştir. “Ey kendilerine kötülük edip (günahta) aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü o, bağışlayandır, merhametlidir.”2 Tövbe eden kişi, söz ve davranışlarıyla pişmanlığını gösterir. Yaptığı hatalarda ve işlediği günahlarda ısrar etmez. Tekrar hata yapmama konusunda içtenlikle karar verir. Hak sahiplerinden helallik ister. Böylece yeni bir başlangıç yapar, geleceğe ümitle bakar. Sabırla iyilik yapmaya devam eder. ÖĞRENELİM Yüce Allah’ın güzel isimlerinden olan “Rahîm”, “Tevvâb”, “Settar” ve “Afuvv” isimlerinin anlamlarını öğreniniz. 14. İbadetlerin Birey ve Topluma Kazandırdıkları İbadet; gönülden ve isteyerek Allah’a kulluk et“...Dikkat edin, kalpler anmek, saygı göstermek ve onun emirlerini yerine getircak Allah’ı anmakla huzura mektir. İbadet eden kişi Allah’a olan sevgi, saygı, inanç kavuşur.” ve bağlılığını çeşitli davranışlarla ortaya koyar. Onunla Ra’d suresi, 28. ayet. manevi bir bağ kurmaya çalışır. Bu nedenle ibadetler Allah’a olan inancı pekiştirir. Ona olan sevgiyi artırır. Yukarıdaki ayette ibaAllah’ın sevgisini ve hoşnutluğunu kazandırır. Ahlakı detin hangi yönüne vurgu güzelleştirir. Kötü duyguları yok eder. Günah işlemekyapılmıştır? ten ve kötü davranışlardan uzak tutar. İbadet eden kişi Allah’ın yüceliğini daha iyi fark eder. Onun her an kendisini görüp gözettiğini düşünür. Bu bilinçle her zaman iyiliklere yönelmeye çalışır. Namaz insanın merhamet duygularını artırır, duygu dünyasını zenginleştirir, günah işlemekten uzaklaştırır. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle ifade edilir: “…Namaz insanı her türlü kötülük ve çirkin işlerden alıkoyar...”3 Namaz, insanlara zamanı verimli şekilde kullanmayı öğretir. Güneş doğmadan hemen önce sabah namazı ile başlayan gündelik hayat, günün sonuna dek geçen süre içinde değişik vakitlerde kılınan namazlar ile daha planlı ve programlı bir hâle gelir. 1 Nisâ suresi, 146. ayet. 2 Zümer suresi, 53. ayet. 3 Ankebût suresi, 45. ayet. 88 İslam’ da İbadet Cemaatle kılınan namazlar toplumsal dayanışma ve yardımlaşmaya katkı sağlar. Camide aynı safta Allah’ın huzurunda bulunan insanlar, birbirilerinin dert ve üzüntülerini paylaşarak bunların giderilmesinde iş birliği yaparlar. Bilmediklerini öğrenme, eksiklerini giderme ve hatalarını düzeltme fırsatı yakalarlar. Birbirlerine iyilikleri tavsiye ederler. Kötülüklerden sakınma hususunda birbirilerini uyarırlar. Böylece aralarındaki kardeşlik duyguları pekişir. Her yıl malının zekâtını veren bir Müslüman, hem Allah’a ibadet etmiş hem de Allah’ın verdiği nimetlere karşı şükrünü yerine getirmiş olur. Zekât, insandaki cimrilik, bencillik, lüks ve savurganlık gibi kötü huyları yok eder. Bunların yerini, iyilik ve hayırseverlik gibi güzel huylar alır. Zekât, sahip olduğumuz malın, fitre ise sağlık içinde bayrama ulaşmanın şükrü anlamına gelir. Fıtır sadakasıyla herkes kendi imkânları ölçüsünde yardım etmenin mutluluğunu yaşar. Yoksullar aldıkları yardımlarla bayramlık ihtiyaçlarını karşılarlar. Bayrama zenginlerle birlikte aynı sevinç içerisinde katılırlar. Karşılıklı sevgi ve kardeşlik bağları güçlenir. Böylece toplumda dayanışma ortamı oluşur. Hacda dünyanın her bir ülkesinden gelen farklı kültür, dil, anlayış ve ırktan insanlarla birlikte olunur. Bu da insanı farklı anlayışların bulunduğu bir ortamda nasıl bir davranış içerisinde olması gerektiği konusunda eğitir. Farklı ırk, dil ve kültürden insanların aynı amaç için bir araya gelmiş olmaları ve birlikte hareket etmeleri, aralarındaki kardeşliğin artmasını sağlar. Varsa yanlış anlamaların, ön yargıların yok olmasına yardımcı olur. Hayatta insanın çeşitli sıkıntılarla karşılaşıp ümitsizliğe ve bunalıma düştüğü zamanlar olur. Böyle durumlarda insan, dua ederek kendisini Allah’a daha yakın hisseder ve onunla sağlam bir iletişim kurar. Allah’tan yardım ister ve onun rahmetine sığınır. İbadetler sayesinde kalbine Allah sevgisi yerleşen insan, barış ve huzuru tehlikeye düşürecek tüm davranışlardan kaçınır. Anlayışlı, hoşgörülü olmaya özen gösterir. Kötülüklerden uzak durur, dürüst ve adil olmayı alışkanlık hâline getirir. LİSTELEYELİM İbadetler, bireye ve topluma neler kazandırır? Listeleyiniz. Bireye kazandırdıkları * Kişinin Allah’a olan inancını pekiştirir. * ….......................................................... * ….......................................................... * ….......................................................... 89 Topluma kazandırdıkları * Birlikte yaşama bilinci geliştirir. * ….......................................................... * ….......................................................... * ….......................................................... 3. ÜNİTE ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A. Aşağıdaki bulmacayı çözünüz. 4 5 6 20 3 7 2 8 9 10 11 16 1 13 14 15 12 17 18 19 1. Akıllı ve ergenlik çağına gelmiş her Müslümanın günde beş kez yapmak zorunda olduğu ibadet. 2. Gönülden ve isteyerek Allah’a kulluk etmek, saygı göstermek ve onun emirlerini yerine getirmek. 3. Allah’a yaklaşmak anlamına gelen ibadet. 4. Bütün bedenin hiç kuru yer kalmayacak şekilde yıkanması. 5. Belirli organları usulüne uygun olarak yıkamak ve başı meshetmek suretiyle yapılan temizlik niteliğinde bir ibadet. 6. Orucu açmak. 7. Dünya üzerinde yapılan ilk mabet. 8. Oruç tutacak kişinin gece kalkıp yediği yemek. 9. Bir insanın kendi isteğiyle yalnızca Allah rızası için yaptığı her türlü yardım ve iyilik. 10. İbadette samimiyet. 11. Günahlardan dolayı Allah’tan af dileme. 12. Suyun bulunmadığı durumlarda abdest ve boy abdesti yerine alınır. 13. On bir ayın sultanı. 14. Zengin olan her Müslümanın senede bir kez malının bir kısmını fakirlere vermesi. 15. Ramazan ayında yatsı ile vitir namazı arasında kılınır. 16. Ramazan ayında verilmesi gereken sadaka. 17. Gün boyu yeme, içme gibi bazı bedensel istekleri terk ederek yapılan ibadet. 18. Kâbe’yi ve etrafındaki kutsal yerleri usulüne uygun olarak ziyaret ederek yapılan ibadet. 19. Allah’a yalvarma, dilek ve istekleri ona iletme. 20. Orucun başladığı vakit. 90 İslam’ da İbadet B. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Niçin ibadet ederiz? Açıklayınız. 2. İbadetlerde bulunması gereken temel ilkeler nelerdir? Yazınız. 3. Tövbe nedir ve niçin yapılır? Açıklayınız. 4. İslam dinine göre hangi tutum ve davranışlar salih amel sayılır? Örnekler veriniz. C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz. 1. Aşağıdaki namazlardan hangisinin cemaatle kılınması zorunludur? A) Vitir namazı B) Nafile namazlar C) Cuma namazı D)Teravih namazı E) Beş vakit namazların farzları 2. Aşağıdaki ifadelerden hangisi ramazan ayı için kullanılmaz? A) Rahmet ayı B) Hac ayı C) Kur’an ayı D) Oruç ayı E) Mağfiret ayı 3. Aşağıdakilerden hangisine zekât verilmez? A) Anne-baba B) Borçlular C) Fakirler D) Yolda kalmış yolcular E) Kalbi İslam’a ısındırılmak istenenler 4. Aşağıdakilerden hangisi hac ile umre arasındaki farklardan biri değildir? A) Hac farz, umre sünnettir. B) Hac belli aylarda, umre ise bütün sene boyunca yapılabilir. C) Umrede vakfe yapılmaz. D) İhrama girilerek Kâbe tavaf edilir ve sa’y yapılır. E) Umrede şeytan taşlama yoktur. 5. Aşağıdakilerden hangisi kurbanlık hayvanlardan değildir? A) Koyun ve keçi B) Sığır C) Manda D) Deve E) Kümes hayvanları Ç. Aşağıdaki cümlelerden doğru olanı “D”, yanlış olanı ise “Y” ile işaretleyiniz. (…) Her namaz için ayrı teyemmüm almak gerekir. (…) İnsanların beğenisini kazanmak için yapılan davranışlar da ibadettir. (…) Teravih namazının camide cemaatle kılınması zorunludur. (…) İslam dininde yerine getirilmesi vacip ibadetlerden biri de kurbandır. D. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz. ( gusül, abdest, Kâbe, on, cenaze ) 1. Dünya üzerinde ibadet için yapılan ilk mabet …………………... 2. Ağzı, burnu suyla temizlemek ve bütün bedeni, hiç kuru yer bırakmaksızın yıkamaya …….……… denir. 3. Cuma namazı şartları uygun olan her Müslümana farzdır ve toplam ……. rekâttır. 4. …………. namazı dua niteliğinde bir namazdır. 91 TEMEL DİNÎ BİLGİLER 4. ÜNİTE Vahiy Süreci ve Kur’an ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. “Vahiy, Mushaf, ayet, sure, cüz ve mukabele” kavramlarının anlamlarını araştırınız. 2. Kur’an-ı Kerim meallerinin sonundaki, içindekiler bölümünden faydalanarak Kur’an’ın konuları hakkında bilgi edininiz. 3. Sınıfınıza bir Kur’an-ı Kerim meali getirerek arkadaşlarınızla birlikte inceleyiniz. 4. “Kur’an-ı Kerim’in günlük hayatımızdaki yeri ve önemi” konulu bir yazı yazarak sınıfta okuyunuz. 5. Kur’an’ın akla ve düşünmeye verdiği önemi vurgulayan ayet meallerinden oluşan bir sunu hazırlayınız. 92 Vahiy Süreci ve Kur’an HZ. MUHAMMED’E GELEN İLK AYETLER 1. Oku! Yaratan Rabb’inin adıyla. 2. O, insanı alak (embriyo)’tan yarattı. 3. Oku! Senin Rabb’in sonsuz cömertlik sahibidir. 4. O Rab ki, kalemle yazmayı öğretti. 5. O, insana bilmediklerini öğretti. Alak suresi, 1-5 ayetler. Vahiy kavramı size neler çağrıştırmaktadır? Söyleyiniz. 1. Vahiy Kavramı Vahiy; sözlükte işaret etmek, ilham etmek, fısıldamak, emretmek ve yazmak gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise Allah (c.c.)’ın emirlerini, yasaklarını ve öğütlerini değişik yollarla peygamberlerine bildirmesidir. Yüce Allah mesajını peygamberlere çeşitli yollarla bildirmiştir. Bu durum Şûrâ suresinin 51. ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakimdir.” Vahiy, insanlara Allah’ı tanıtır. İman, ibadet ve ahlak gibi konularda bilgi verir. İyi, güzel ve erdemli davranışları öğütler. Dünya hayatında insanlara rehberlik eder. Yüce Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: “Biz bu Kitab’ı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.”1 Bir başka ayette ise şöyle buyrulmuştur: “Biz, Kur’an’ı sana, güçlük çekesin diye değil, ancak Allah’tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik.”2 ARAŞTIRALIM “Nihayet (Zekeriya bir gün konuşamayınca) mihraptan kavminin karşısına çıktı da onlara ‘Sabah ve akşam (Rabb’inizi) tesbih edin!’ diye işaret (vahiy) etti.” Meryem suresi, 11. ayet. Yukarıdaki ayet mealinde vahiy, işaret etmek anlamına gelmektedir. Siz de Kur’an mealinden aşağıda sure ve numaraları verilen ayetlerde vahyin hangi anlamlarda kullanıldığını araştırınız. Nahl suresi, 68-69. ayetler; Kasas suresi, 7. ayet; Enbiyâ suresi, 73. ayet. 1 Nahl suresi, 64. ayet. 2 Tâ-Hâ suresi, 2, 3. ayetler. 93 4. ÜNİTE 2. Vahiy Süreci 2.1. Kur’an Öncesi Vahiy Metinleri: Sahifeler ve Kitaplar Allah, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’den itibaren bütün peygamberlere vahiy göndermiştir. Bu konuyu bir ayette şu şekilde açıklamıştır: “Biz senden önce de ancak kendilerine vahiy verdiğimiz kişileri peygamber gönderdik. Şayet bilmiyorsanız bilenlere sorunuz.”1 Kur’an’dan önceki ilahî kitaplar hakkında neler biliyorsunuz? İnsanlar akıllarıyla Yüce Allah’ın varlığını ve birliğini anlayıp kavrayabilirler. Ancak Allah’a nasıl ibadet edileceğini, ahiret hayatını, oradaki ödül ve cezanın nasıl olacağını bilemezler. İşte Allah insanoğlunu rehbersiz bırakmamış, onların bu ihtiyaçlarını karşılamak için peygamberler göndermiştir. Allah insanlara yol göstermek, onlara iyiyi, güzeli öğretmek, onları uyarmak, emir ve yasaklarını bildirmek için peygamberlerle birlikte ilahî kitaplar göndermiştir. Bu konu bir ayette şöyle açıklanmıştır: “İnsanlar tek bir ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi...”2 DEĞERLENDİRELİM Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, onun torunlarına, İsa’ya, Eyüp’e, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyettik. Davut’a da Zebur’u verdik. Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu. Nisâ suresi, 163-164. ayetler. Yukarıda verilen ayet meallerini vahiy süreci açısından değerlendiriniz. Allah’ın kullarına yol göstermek ve aydınlatmak üzere peygamberlerine vahyettiği sözlerin yazıya geçirilmiş şekline “ilahî kitap” ya da “semavî kitap” denir. İlahî kitaplar ikiye ayrılır: • Suhuf (sahifeler) • Kitaplar Kur’an’dan önce indirilmiş olan ve birkaç sayfadan oluşan vahiy metinlerine “suhuf” denir. Vahiy metinlerinin geniş hacimli olanlarına ise “kitap” denilir. Suhufların hiçbiri günümüze kadar ulaşmamıştır. Bunlar hakkında Kur’an-ı Kerim’de ayrıntılı bilgi de verilmemiştir. 1 Enbiyâ suresi, 7. ayet. 2 Bakara suresi, 213. ayet. 94 Vahiy Süreci ve Kur’an KONUŞALIM “Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar.” Bakara suresi, 4. ayet. Yukarıdaki ayette, “...senden önce indirilene...” ifadesiyle ne kastedilmiştir? Sınıfça konuşunuz. Allah’a inanan her insan peygamberlere ve onlara gönderilen ilahî kitaplara da inanır. Bizler de bu ilahî kitapların ilk şekline ve Allah tarafından gönderilmiş olduklarına iman ederiz. KUR’AN ÖNCESİ VAHİY METİNLERİ SAHİFELER KİTAPLAR Hz. İBRAHİM (10 Sayfa) Hz. İDRİS (30 Sayfa) Hz. MUSA (Tevrat) Hz. DAVUT Zebur Hz. ŞİT (50 Sayfa) Hz. İSA (İncil) Hz. ADEM (10 Sayfa) İLKELER ÇIKARALIM “Yoksa Musa’nın ve ahdine vefa gösteren İbrahim’in sahifelerinde yazılı olanlar kendisine haber verilmedi mi? Gerçekten hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenemez. İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır ve bu ileride görülecektir. Sonra ona (çalışmasının) karşılığı tastamam verilecektir. Şüphesiz en son varış Rabb’inedir. Doğrusu güldüren de ağlatan da odur. Öldüren de dirilten de odur.” Necm suresi, 36-44. ayetler. Yukarıdaki ayet meallerinden ilkeler çıkarınız. • Hiçbir çalışma karşılıksız kalmaz. • ..................................................................................................... • ..................................................................................................... • ..................................................................................................... 95 4. ÜNİTE Tevrat Tevrat, kanun ve öğreti anlamına gelir. Allah tarafından Hz. Musa’ya indirilmiş ilahî kitaptır. Allah, Kur’an-ı Kerim’de Tevrat’la ilgili şöyle buyurmuştur: “Biz Tevrat’ı indirdik. İçinde hidayet ve nur vardır...”1 Tevrat’a, Ahd-i Atik (Eski Ahit) de denir. Dili İbranicedir. Otuz dokuz bölümden oluşur. İlk beş bölümün Hz. Tevrat’ın yazılı olduğu rulolardan biri Musa’ya vahyedilen Tevrat olduğu kabul edilir. Diğer bölümlerin önemli bir kısmı İsrailoğulları’nın Hz. Musa’dan sonraki tarihlerini anlatır. Yahudiler tarafından, vahiy olarak Hz. Musa’ya verildiği kabul edilen ilk beş kitap şunlardır: Tekvin, Çıkış, Sayılar, Levililer ve Tesniye. Zebur Zebur, yazılı şey, kitap demektir. Hz. Davut’a indirilen ilahî kitaptır. Allah Kur’an-ı Kerim’de Zebur’la ilgili şöyle buyurur: “…Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık; Davut’a da Zebur’u verdik.”2 Zebur, Eski Ahit’in içinde “mezmurlar” (ilahiler) adıyla bilinen 150 bölümden oluşur. Zebur, manzum (şiir hâlinde) olup dili İbranicedir. Tevrat’tan sonra indirilmiş; Tevrat’ın verdiği bilgileri pekiştirmiş ve açıklamıştır. Allah, Hz. Davut’a güzel bir ses vermişti. Hz. Davut Zebur’u okurken insanlar ve hayvanlar etrafında halka olur, onu dinlerlerdi. Zebur’u Hz. Davut’tan dinleyenler okuyuşuna hayran kalırdı.3 İncil Müjde ve öğreti anlamına gelen İncil, Allah tarafından Hz. İsa’ya indirilen ilahî kitaptır. Allah, Kur’an-ı Kerim’de İncil’le ilgili şöyle buyurmuştur: “O peygamberlerin ardından, yanlarındaki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryemoğlu İsa’yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur olan, kendinden önceki Tevrat’ı tasdik eden ve Allah’tan korkanlar için bir hidayet rehberi ve bir öğüt olan İncil’i verdik.”4 Günümüzde İncil, Ahd-i Cedit (Yeni Ahit) adıyla bilinir. İncil 27 bölümden oluşur. Bunların en önemlileri, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna denilen ilk dört bölümdür. YORUMLAYALIM “Biz, Allah’a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah’a teslim olduk. deyin.” Bakara suresi, 136. ayet. Yukarıdaki ayet mealini kitaplara iman açısından yorumlayınız. 1 Mâide suresi, 44. ayet. 2 İsrâ suresi, 55. ayet. 3 bk. Sebe’ suresi, 10. ayet; Sâd suresi, 17-20. ayetler. 4 Mâide suresi, 46. ayet. 96 Vahiy Süreci ve Kur’an 2.2. Son Vahiy Kur’an ve Temel Nitelikleri Kur’an, Arapça bir kelime olup toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamlarına gelir. Allah tarafından gönderilen ilahî kitapların sonuncusudur. Vahiy yoluyla Hz. Muhammed (s.a.v.)’e indirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’in Furkan, Zikir gibi başka isimleri de vardır. Hz. Muhammed son peygamberdir. Ona verilen Kur’an-ı Kerim ise son ilahî kitaptır. Dolayısıyla kıyamete kadar başka ilahî kitap gelmeyecektir. “…(Bu Kur’an) uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o kendinden öncekileri tasdik eden her şeyi açıklayan (bir kitaptır). İman eden toplum için bir rahmet ve bir hidayettir.” Yûsuf suresi, 111. ayet. Yukarıdaki ayet mealinde Kur’an-ı Kerim’in hangi temel niteliklerine vurgu yapılmıştır? Açıklayınız. Kur’an Arapça olarak indirilmiştir. Bu husus Yusuf suresinin 2. ayetinde, “Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” buyrulmuştur. Ancak tüm insanlar Arapça bilmedikleri için Kur’an’ın çeşitli dillere çevirileri, meal ve tefsirleri yapılmıştır. Kur’an-ı Kerim’in bir diğer özelliği de evrensel bir kitap olmasıdır. Çünkü Kur’an-ı Kerim, kendinden önceki tüm ilahî kitapların mesajlarını içerir. Ayrıca bazı ayetlerdeki, “Ey insanlar!..”1, “Ey akıl sahipleri!..”2 ve “Ey iman eden kullarım!..”3 şeklindeki ifadeler Kur’an-ı Kerim’in çağrısının tüm insanlara yönelik olduğunu göstermektedir. Kur’an-ı Kerim insanlara yol göstermek ve onları aydınlatmak için gönderilmiştir. Bu durum bir ayette şöyle dile getirilmiştir: “Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indiren odur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.”4 BELİRTELİM “Biz onu, Kur’an olarak insanlara dura dura (ağır ağır) okuyasın diye (ayet ayet, sure sure) ayırdık; ve onu peyderpey indirdik.” İsrâ suresi, 106. ayet. Yukarıdaki ayet mealinde Kur’an’ın peyderpey indirildiği bildirilmiştir. Siz de aşağıda numaraları verilen ayetlerin meallerini bulunuz. Daha sonra bu ayetlerde Kur’an’ın hangi özelliklerine vurgu yapıldığını belirtiniz. Bakara suresi, 185. ayet; Nisâ suresi, 82. ayet; A’râf suresi, 52. ayet; İsrâ suresi, 82. ayet; Yâsîn suresi, 69-70. ayetler; Hadîd suresi, 9. ayet; Bürûc suresi, 21-22. ayetler. 1 Bakara suresi, 21. ayet. 2 Bakara suresi, 179. ayet. 3 Ankebût suresi, 56. ayet. 4 Hadîd suresi, 9. ayet. 97 4. ÜNİTE Kur’an-ı Kerim ilk indirildiği günden itibaren, herhangi bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar ulaşan tek ilahî kitaptır. Bu konuda Allah şöyle buyurmaktadır: “Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.”1 Ayrıca Kur’an-ı Kerim ilk indirildiği günden itibaren yazılmış ve ezberlenmiştir. Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed’e verilmiş bir mucizedir. Allah bu konuda şöyle buyurmuştur: “De ki: Ant olsun insanlar ve cinler birbirlerine yardımcı olarak bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, yine de benzerini ortaya koyamazlar.”2 Kur’an-ı Kerim’de inanç esasları, ibadetler, ahlaki öğütler, geçmişte yaşamış peygamberler ve topluluklarla ilgili bilgiler yer alır. KONUŞALIM “Allah’ın kitabında sizden önceki milletlerle ilgili haberler vardır. Aranızda meydana gelecek durumlarla ilgili hükümler vardır. O, hak ile batılı ayırt eden bir ölçüdür. Ondaki her şey gerçektir ve boş bir söz yoktur. Kim onun dışında hidayet ararsa hak yoldan sapar. O Allah’ın sağlam ipi gibidir. O, hikmetli olan zikirdir. O dosdoğru yoldur. Âlimler ona doymazlar. Onun çokça tekrarı usanç vermez, tadını eksiltmez. İnsanı hayretlere düşüren harika yönleri tükenmez. Kim onunla amel ederse karşılığını alır. Kim onunla karar verirse adaletle hükmeder.” Tirmizî, Sevabu’l-Kur’an, 14. (Sadeleştirilerek alınmıştır.) Yukarıdaki metin üzerinde arkadaşlarınızla konuşunuz. 2.3. Kur’an’ın İndiriliş Süreci Mekke ortamından bunalan Hz. Muhammed gençlik çağından itibaren zaman zaman şehrin dışına çıkıyor, sessiz ve sakin ortamlarda tefekkür ediyordu. Hz. Muhammed 610 yılının ramazan ayında, bir pazartesi gecesi, yine Hira Mağarası’na çekilmiş düşüncelere dalmıştı. Gün doğmak üzereydi ki, o güne kadar hiç görmediği bir varlık Peygamberimize “Oku!” diye seslendi. Peygamberimiz ürperti ve endişe içerisinde “Ben okuma bilmem!” dedi. Tanımadığı bu varlık ikinci kez “Oku!” dedi. Hz. Muhammed yine okuma bilmem, dedi. Cebrail üçüncü kez aynı istekte bulununca Peygamberimiz “Ne okuyayım?” diye sordu. O zaman Cebrail, Alak suresinin ilk beş ayetini ona okudu: “Oku! Yaratan Rabb’inin adıyla. O, insanı alak (embriyo)’tan yarattı. Oku! Senin Rabb’in sonsuz cömertlik sahibidir. O Rab ki, kalemle yazmayı öğretti. O, insana bilmediklerini öğretti.”3 1 Hicr suresi, 9. ayet. 2 İsrâ suresi, 88. ayet. 3 Alak suresi, 1-5. ayetler. 98 Vahiy Süreci ve Kur’an DEĞERLENDİRELİM İlk inen ayetlerde nelere dikkat çekilmektedir? Arkadaşlarınızla değerlendiriniz. Kur’an-ı Kerim 610 yılının ramazan ayında, Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmış ve indiriliş süreci yaklaşık 23 yıl sürmüştür. 8 Haziran 632 yılında Peygamberimizin vefatından önce Kur’an-ı Kerim’in indirilişi tamamlanmış ve Kur’an yazıya geçirilmiştir. TARTIŞALIM Kur’an-ı Kerim ayet ayet, sure sure ve ihtiyaca göre değil de topluca indirilseydi neler olurdu? Tartışınız. Kur’an-ı Kerim toptan değil ayet ayet, sure sure indirilmiştir. Çünkü bazı ayetler, belli bir olayın ardından gelip o olayla ilgili açıklama getirmekteydi. Bu durum Kur’an-ı Kerim’in daha iyi anlaşılmasını ve öğrenilmesini sağlamıştır. Vahyin indiriliş süreci Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “İnkâr edenler: ‘Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?’ dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane okuduk.”1 Ayrıca Kur’an-ı Kerim’in parça parça indirilmesi onun yazılmasını ve ezberlenmesini kolaylaştırmıştır. Mekkeli müşrikler Peygamberimize ve müminlere sürekli eziyet ediyorlardı. Aralıklarla gelen ayetler Peygamberimizin ve müminlerin gönlünü ferahlatıp kendilerine güç ve cesaret veriyordu. İnanç, ibadet, ahlak ve sosyal ilişkilere dair konular toplumda yavaş yavaş yerleşiyordu. Kur’an’ın belirli aralıklarla gelmesi, bu kuralların daha rahat yerleşmesini sağlıyordu. Peygamberimiz, gelen ayetleri hemen ezberlemiş ve vahiy kâtiplerine yazdırmıştır. Vahiy kâtipleri gelen ayetleri kâğıt, ceylan derisi, ince beyaz taş gibi o günün yazı malzemelerinin üzerine yazmışlardır. Yazılan ayetler özenle korunmuştur. BİLGİ KUTUSU Son gelen ayet, “… Bugün sizin için dininizi olgunlaştırdım. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim…” Mâide suresi, 3. ayet. DEĞERLENDİRELİM İçki dört aşamada yasaklanmıştır. 1. Nahl suresi, 67. ayet; 2. Bakara suresi, 219. ayet; 3. Nisâ suresi, 43. ayet; 4. Mâide suresi, 90-91. ayetler. Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, C 7, s. 437. Yukarıdaki ayetlerin meallerini inceleyerek yasaklanma aşamalarını indiriliş süreci açısından değerlendiriniz. 1 Furkân suresi, 32. ayet. 99 4. ÜNİTE Peygamberimizden sonra Hz. Ebu Bekir devlet başkanı (halife) oldu. Onun döneminde bazı savaşlarda birçok hafız şehit düştü. Hafızların azalmasından endişelenen Hz. Ömer daha önce elde yazılı bulunan malzemelerin bir araya getirilip kitap hâline dönüştürülmesini teklif etti. Vahiy kâtiplerinden Zeyd b. Sabit başkanlığında bir komisyon kuruldu. Bu komisyonun titiz çalışmaları sonucunda ayetlerin yazılı olduğu malzemeler toplandı, yeniden kâğıtlara yazıldı ve kitap hâline dönüştürüldü. “Mushaf” adı verilen ilk Kur’an nüshası oluşturularak Hz. Ebu Bekir’e teslim edildi. Üçüncü halife Hz. Osman zamanında yeni bir komisyon kurularak eldeki asıl nüshadan yedi adet yazılıp çoğaltıldı. Çoğaltılan bu nüshalar Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları bölgelere gönderildi. Zamanla beliren ihtiyaçlara göre Kur’an-ı Kerim bu nüshalardan çoğaltılıp dünyaya yayıldı. KUR’AN’IN GÜNÜMÜZE ULAŞANA KADAR GEÇİRDİĞİ SÜREÇ ALLAH Vahiy Cebrail (Vahiy meleği) Hz. Muhammed Bu dönemde Kur’an, bazı sahabeler tarafından ezberlenmiş ve vahiy kâtiplerince, papirüs, yassı kemikler, düz taşlar, seramik parçaları, hurma yaprakları gibi nesneler üzerine yazılmıştır. Hz. Ebu Bekir Bu dönemde, Hz. Ömer’in teşvikiyle Kur’an, Zeyd b. Sabit başkanlığında bir grup sahabe tarafından kitap hâline getirilmiştir. Hz. Osman Bu dönemde İslam coğrafyasının genişlemesiyle Kur’an çoğaltılarak çeşitli merkezlere gönderilmiştir. 3. Kur’an’la İlgili Kavramlar Kur’an-ı Kerim’i daha rahat ve kolay kavrayabilmek için onun iç düzenini iyi anlamak, ayet, sure, cüz ve hizp kavramlarını bilmek gerekir. Ayet, sözlükte alamet, işaret ve delil demektir. Terim olarak, Kur’an-ı Kerim’in surelerini oluşturan kısa veya uzun vahiy ifadelerinden her birine “ayet” denir. Kur’an’da 6000’den fazla ayet vardır. En uzun ayet Bakara suresinin 282. ayeti olup bir sayfadan ibarettir. Bunun yanında “Yâsin” gibi bir kelimeden oluşan kısa ayetler de vardır. Ayetler, “durak” adı verilen ve üzerinde ayet numaralarının yazılı olduğu işaretlerle birbirinden ayrılır. Bu işaretler okumada ve ayetlerin yerini bulmada kolaylık sağlar. Sureler içerisinde ayetlerin sıralamasını Cebrail, Peygamberimize bildirmiştir. O da bir ayet indiğinde, bu ayetin hangi surede, nereye yazılması gerektiğini vahiy kâtiplerine söylemiştir. 100 Vahiy Süreci ve Kur’an BİLGİ KUTUSU Ayetlerin sayısı hakkında âlimler arasında farklı görüşler bulunmaktadır. Bu tamamen teknik bir mesele olup hangi cümlenin ayet sayılıp sayılmadığıyla ilgilidir. Peygamberimiz Kur’an okurken farklı zamanlarda farklı yerlerde durup nefes aldığından bazı âlimlerin iki üç ayet saydığı cümleleri bazıları bir ayet saymışlardır. Bu durum Kur’an’ın muhtevasında bir azalma ve artışın olduğunu göstermez. BULALIM Bakara suresinin, 255. ayetinde Allah’ın birliği (tevhit inancı) ve onun sıfatları anlatılır. Bu sıfatları Kur’an mealinden bulup sıralayalım. • • • • Ondan başka ilah yoktur. .............................................................. .............................................................. .............................................................. Kur’an’ın ayetlerden oluşan her bir bölümüne “sure” denir. Kur’an’da 114 sure vardır. Tevbe suresi hariç bütün sureler “besmele” ile başlar. En uzun sure 286 ayetten oluşan Bakara, en kısa sure ise 3 ayetten oluşan Kevser suresidir. Kur’an’daki dizilişine göre ilk sure Fâtiha; son sure ise Nâs suresidir. Sureler “Mekkî” ve “Medenî” olarak adlandırılır. Mekke döneminde gelen surelere “Mekkî sureler”, Medine döneminde gelen surelere de “Medenî sureler” denir. Mekkî surelerde genelde inanç ve ahlak konuları, Medenî surelerde ise ağırlıklı olarak ibadet ve sosyal ilişkileri içeren muamelat konuları yer alır. Bismillâhirrahmânirrahîm (Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla) Kur’an-ı Kerim şu anki diziliş şekline göre indirilmemiştir. Fakat Cebrail, getirdiği her surenin nereye konulacağını Peygamberimize bildirmiştir. Surelerin her birinin kendine özgü isimleri vardır. Sureler, isimlerini ya içindeki bir kelimeden ya bir konudan ya da içinde adı geçen bir peygamber veya bir toplumdan almıştır. Örneğin, Yusuf suresi adını, surede hayat hikâyesi anlatılan Yusuf Peygamber’den, Fil suresi de ismini surede geçen “fil” kelimesinden almıştır. 101 4. ÜNİTE ARAŞTIRALIM Aşağıdaki surelerin isimleri neye göre belirlenmiştir? Araştırınız. Nahl: Adını, içinde geçen nahl (bal arısı) kelimesinden almıştır. Kureyş suresi: ….................................................................................. Kalem suresi: …................................................................................... Muhammed suresi: ….......................................................................... Necm suresi: ….................................................................................... Kadir suresi: …..................................................................................... Bir surenin birden fazla ismi olabilir. Örneğin; Fâtiha suresine, Şifa, Dua ve “kitabın aslı, esası” anlamında “Ümmü’l-Kitab” gibi isimler de verilmiştir. Mü’min suresine “Gâfir”, Tebbet suresine ise “Leheb” ve “Mesed” adları da verilmiştir. Surelerin isimlerini bilmek Kur’an’dan herhangi bir ayeti ve konuyu bulmamızı kolaylaştırır. BELİRTELİM Enbiyâ suresi, 30. ayet; Neml suresi, 88. ayet; Zâriyât suresi, 47. ayet; Târık suresi, 11. ayet; Zümer suresi, 6. ayet; Fâtır suresi, 27-28. ayetler. Bu ayetlerin yerini Kur’an-ı Kerim mealinden bulup hangi konularla ilgili olduklarını belirtiniz. Kur’an’ın her 20 sayfasına bir “cüz” denir. Kur’an’da toplam 30 cüz vardır. Her cüzün başında cüz başlangıcını gösteren işaretler bulunur. “cüz gülü” denilen bu işaretlerin içinde o cüzün sıra numarası yer alır. Kur’an’ın cüzlere ayrılması, onun ezberlenmesinde ve okunmasında kolaylık sağlar. NOT EDELİM Kur’an-ı Kerim’in sonunda Kur’an metninden olmayan hatim duası yer alır. Ayrıca meallerin sonunda sure isimlerini gösteren tablolar ve konu indeksi bulunmaktadır. 102 Vahiy Süreci ve Kur’an Kaçıncı cüz olduğunu gösteren yazı Cüz işareti Mü’minûn Suresi Surenin adı, indiği yer ve ayet sayısını bildiren bölüm Sure başında besmele 1. Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir. 2. Onlar, namazlarında huşû içindedirler. 3. Onlar, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler. 4. Onlar, zekâtı verirler. 5. Ve onlar, iffetlerini korurlar. Ayetler arasını ayıran durak işareti 6. Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu hariç (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir. 7. Şu hâlde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir. (İki durak arası) Bir ayet 8. Yine onlar (o müminler) ki emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler. 9. Ve onlar, namazlarına devam ederler. Ayetlerin mealleri 10. İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır. 11. (Evet) Firdevs’e vâris olan bu kimse- Kur’an okurken durulabilecek yerleri gösteren işaretler ler, orada ebedî kalıcıdırlar. Kur’an’da her beş sayfada bir “hizp” denilen işaret yer alır. Yine Kur’an’da bazı ayetler okunduğu zaman okuyan ve dinleyenlerin secde etmesi gerekir. Bu secdeye “tilavet secdesi” denir. Tilavet secdesi gerektiren ayetleri belirtmek amacıyla ilgili ayetin hizasında secde işareti bulunmaktadır. Kur’an’ın okunması (kıraati) ile ilgili kavramlar: Allah Kur’an okumamızı emretmiştir. Dolayısıyla Kur’an okumak ibadettir. Kur’an okurken uyulması gereken bazı kurallar vardır. Allah bir ayette, “…Kur’an’ı ağır ağır, tane tane (tertil üzere) oku!”1 buyurarak Kur’an-ı Kerim’i tecvit kurallarına, usul ve adabına uygun okumamızı öğütlemiştir. Tecvit, sözlükte bir şeyi süslemek, güzel yapmak demektir. Kavram olarak Kur’an-ı Kerim’i doğru ve güzel bir şekilde okumak için uyulması gereken kurallardır. Peygamberimiz Kur’an’ı güzel bir şekilde okumayı teşvik etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Kur’an’da mahir olan (güzel ezberleyip güzel okuyan), sefere denilen değerli ve itaatkâr meleklerle beraber olacaktır…”2 Tertil, Kur’an’ı açık açık, tane tane, harfleri ve kelimeleri birbirinden ayıracak tarzda düşünerek, anlayarak okumaktır. Tecvit daha çok kelime ve lafızlara dikkat ederek okuma anlamına gelir. Tertil ise tecvit kurallarına dikkat etmekle beraber Kur’an’ın, manasına dikkat ederek ve düşünerek okumaktır. Öyleyse Kur’an’ı hem güzel bir şekilde okumalı hem de anlamaya çalışmalıyız.3 1 Müzzemmil suresi, 4. ayet. 2 Buharî, Tevhid, 52. 3 İsmail Karaçam, Kur’an-ı Kerim’in Faziletleri ve Okuma Kaideleri, s. 178. 103 4. ÜNİTE PAYLAŞALIM Güzel bir sesle okunan Kur’an’ı dinlediğiniz zaman neler hissedersiniz? Duygularınızı arkadaşlarınızla paylaşınız. Kur’an-ı Kerim’den güzel, makamlı (ahenkli) ve yüksek sesle okunan beş on ayetlik bölüme “aşir” denir. Aşir, genellikle bir topluluk önünde veya cemaatle kılınan namazlardan sonra okunur. Mukabele, sözlükte karşılıklı okuma anlamına gelir. Mukabele, vahiy gelmeye devam ederken Hz. Muhammed ve Cebrail’in her yılın ramazan ayında o güne kadar gelen Kur’an ayetlerini karşılıklı okumalarına denir. Müslümanlar özellikle ramazan ayında bir araya gelerek mukabele geleneğini devam ettirmektedirler. Mukabelede Kur’an okumasını iyi bilen birisi okur, diMukabele ğerleri de onu takip ederler. Mukabele, Kur’an’ı düzgün okuyamayanların okumalarını geliştirmesi ve hatalarını düzeltmesi bakımından önemlidir. Ayrıca mukabele sayesinde insanlar bir araya gelerek tanışıp kaynaşırlar. DEĞERLENDİRELİM “Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.” A’râf suresi, 204. ayet. Yukarıdaki ayeti, Kur’an’ın okunması ve dinlenilmesinde dikkat edilmesi gereken hususlar açısından değerlendiriniz. Hatim, sözlükte sona ermek, sonlandırmak ve bitirmek demektir. Terim olarak Kur’an-ı Kerim’i ezbere ya da yüzünden, baştan sona kadar okumak veya dinlemektir. Yapılan hatimler Kur’an’ın düzgün ve hatasız okunabilmesine katkı sağlar. Hafızlık, Kur’an-ı Kerim’i bütünüyle ezberlemeye hafızlık denir. Kur’an’ı baştan sona ezberleyen kişiye de hafız denir. Hz. Muhammed Kur’an’ın sonraki nesillere noksansız ulaştırılmasını sağlamak amacıyla onu yazdırmanın yanında ezberlenmesini de teşvik etmiştir. Namaz gibi bazı ibadetleri yapabilmek için Kur’an’dan yeterli miktarda ezbere bilmek gerekir. 104 Vahiy Süreci ve Kur’an Kur’an-ı Kerim, bütün insanlığa hitap eden ilahî bir kitaptır. Her Müslüman’ın Kur’an-ı Kerim’deki emir ve yasakları öğrenme yükümlülüğü vardır. Ancak Kur’an’ın dili “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı Arapçadır. Bütün insanların, Arapçayı öğrenmeleri mümkün öğrenen ve öğreteninizdir.” değildir. Bu nedenle dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan Buharî, Fezâilü’l-Kur’an, 21. ve farklı diller konuşan Müslümanlar, Kur’an’ı anlamak için onu kendi dillerine çevirme ihtiyacı hissetmiştir. Sonuçta Kur’an-ı Kerim’in, Türkçe, Farsça, Urduca, İngilizce, Japonca gibi pek çok dilde meali yapılmıştır. Meal, ayetlerin daha geniş, kapsamlı ve anlaşılır şekilde başka bir dile aktarılmasıdır. Kur’an mealleri arasında bazı farklılıklar olabilir. Çünkü meali yapan kişi kendi yorumlarını da katar. BİLİYOR MUYDUNUZ? Kur’an’ın günümüze kadar ulaşan en eski Türkçe tercümesi, hicri IV. yüzyıla ait olduğu belirlenen metindir. Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde saklanmaktadır. Muhammed Hamidullah, Kur’an Tarihi, s. 129. İNCELEYELİM Aşağıda Nahl suresi, 44. ayetin üç farklı meali verilmiştir. İnceleyiniz. “Apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderildiler). İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik.” Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an-ı Kerim Meali “(Onlar size, kendilerini) apaçık delillerle ve hikmet dolu ilahî kitaplarla (Desteklediğimiz peygamberlerin ölümlü adamlardan başka kimseler olmadığını söyleyeceklerdir.) Ve biz sana da bu uyarıcı kitabı indirdik ki, insanlara, başından beri indirilegelen mesajın aslını olanca açıklığıyla ulaştırasın ve onlar da böylece belki düşünürler.” Muhammed Esed, Kur’an Mesajı. “Açık kanıtları ve kitapları. Sana da o Zikr’i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, ta ki düşünüp öğüt alsınlar.” Süleyman Ateş, Kur’an-ı Kerim Meali. Tefsir, sözlükte açıklamak ve yorumlamak gibi anlamlara gelir. Tefsir, Kur’an ayetlerini indikleri zamanı, mekânı ve ayetin indiriliş sebebini de göz önünde bulundurarak açıklamak ve yorumlamaktır. Kur’an-ı Kerim’i açıklayan ve yorumlayan kişiye “müfessir” denir. 105 4. ÜNİTE Kur’an-ı Kerim’i bütün yönleriyle anlamak için onun orijinal dili Arapçayı bilmek tek başına yeterli olmadığı gibi onun başka bir dile çevrilmesi de yeterli değildir. Kur’an’ı anlamak ve kavramak için ayetlerin hangi ortamda indiğini bilmek önemlidir. Bu nedenle tefsir, ayetlerin iniş (nüzul) sebeplerini belirtir ve ayetleri çeşitli yönleriyle açıklar. BELİRTELİM Lafzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kur’an’ın: Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mananın: Ya açar Nazm-ı Celîl’in, bakarız yaprağına; Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına. İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin, Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için! Bu havâlidekiler pek yaya kalmış dince; Öyle Kur’an okuyorlar ki: Sanırsın Çince! Mehmet Âkif ERSOY, Safahat, s. 156. Yukarıdaki şiirde Kur’an-ı Kerim’in okunması ve anlaşılmasıyla ilgili hangi ilkelere işaret edilmiştir? Belirtiniz. Her geçen gün insanların zihnini meşgul eden yeni problemler ortaya çıkmaktadır. Tefsirin amaçlarından biri de ayetlerden evrensel ilkeler çıkararak yaşanan çağa ışık tutacak yeni bakış açıları geliştirmektir. Çünkü Kur’an evrenseldir. Bu nedenle her çağ ve zamanda yeni tefsirlere ihtiyaç vardır. YAZALIM Fâtiha suresinin mealini ve tefsirini Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an Yolu Tefsiri’nden okuyunuz. Anladıklarınızı yazınız. İlk Türkçe tefsirler, Arapça ya da Farsçadan tercüme edilerek yazılmıştır. Daha sonra Türkçe birçok tefsir yazılmıştır. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın “Hak Dini Kur’an Dili” adlı tefsiri son dönemde yazılan Türkçe tefsirlerden biridir. TARTIŞALIM Kur’an’ın tefsirine neden ihtiyaç duyulmuştur? Sınıfça tartışınız. 4. Kur’an’ın Ana Konuları Kur’an-ı Kerim evreni ve içindekileri yaratan Yüce Allah ile bu varlıklar arasındaki ilişkileri açıklayan bir kitaptır. Ayrıca Kur’an’da, yaratılmışların birbirilerine karşı görevleri, hak ve sorumlulukları da açıklanır. Kur’an’da hangi konular yer almış olabilir? Düşününüz. Ku’an’ın başlıca konuları iman, ibadet, ahlak ve sosyal ilişkilerdir. İman, Peygamberimizin Allah tarafından getirdiği ilkeleri tasdik etmek ve bunların doğru olduğuna gönülden inanmaktır. Allah Kur’an’da öncelikle imana vurgu yapmıştır. İnsanları eşi, benzeri ve ortağı olmayan tek bir ilaha inanmaya çağırmıştır. İslam inancının temelini oluşturan bu tevhit inancı İhlâs suresinde şöyle ifade edilmiştir: “De ki: O, Allah bir tektir (eşi, benzeri ve zıddı yoktur). Allah Sameddir (Her 106 Vahiy Süreci ve Kur’an şey ona muhtaçtır. O hiçbir şeye muhtaç değildir.) O doğurmamıştır, doğmamıştır. Hiçbir şey onun dengi (benzeri) değildir.”1 Kur’an-ı Kerim’de İslam dininin temelini oluşturan inanç esasları bir ayette şöyle dile getirilmiştir: “Peygamber, Rabb’i tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. ‘Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında fark gözetmeyiz. İşittik, itaat ettik. Ey Rabb’imiz, affına sığındık! Dönüş sanadır.’ dediler.”2 Kur’an’da, Allah’ın varlığı, birliği ve ortağının olmadığı belirtilmiş, onun sıfatları ve isimleri hakkında da bilgiler verilmiştir. Örneğin, Haşr suresinin 22 ve 23. ayetlerinde şu ifadeler yer almıştır: “O öyle bir Allah’tır ki, ondan başka tanrı yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O esirgeyendir, bağışlayandır. O öyle Allah’tır ki kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur. O mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selamet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üstündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır…” Allah, insanların çevresindeki varlıklara bakmalarını ve bunların bir yaratıcısının olduğunu düşünüp BULALIM iman etmelerini istemiştir. Bununla ilgili bir ayette Kur’an’dan Allah’a imanla şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz göklerin ve yerin yarailgili bir ayet meali bularak tılmasında, gece ile gündüzün peş peşe gelmesinde, yazınız. insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü hâldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah’ın varlığı ve birliğini ispatlayan) birçok delil vardır.”3 1 İhlâs suresi, 1-4. ayetler. 2 Bakara suresi, 285. ayet. 3 Bakara suresi, 164. ayet. 107 4. ÜNİTE İNCELEYELİM “Elif. Lâm. Mîm. O kitap (Kur’an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.” Bakara suresi, 1-5. ayetler. Rahman (ve) Rahîm (olan) Allah’ın adıyla. Hamt (övme ve saygı), âlemlerin Rabb’i Allah’a mahsustur. O, Rahmandır ve Rahîmdir. Ceza gününün sahibidir. (Rabb’imiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil! Fâtiha suresi, 1-7. ayetler. Bu ayetlerde Kur’an’ın hangi temel konularına vurgu yapılmıştır? İnceleyiniz. Kur’an-ı Kerim’de inanç esaslarından sonra yer verilen ikinci önemli konu ibadettir. İbadet insanın Allah’a sevgi, saygı ve itaatini göstermek, onun hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle ortaya koyduğu belirli tutum ve davranışlardır. İnsanın yaratılış gayesinin de ibadet etmek olduğu bir ayette şöyle ifade edilmiştir: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”1 Başka bir ayette ise, “Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.”2 buyrularak Allah’a ibadet etmemiz gerektiği vurgulanmıştır. 1 Zâriyât suresi, 56. ayet. 2 Fâtiha suresi, 5. ayet. 108 Vahiy Süreci ve Kur’an İbadetler Allah ile insan arasındaki bağı korur; insanın Allah’a olan saygı ve sevgisini canlı tutarak onu kötülüklerden uzaklaştırır. Bu nedenle ibadetlerin sadece Allah rızası için yapılması gerektiği bir ayette şöyle dile getirilmiştir: “De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabb’i Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim.”1 Kur’an-ı Kerim’deki başlıca konu- KONUŞALIM lardan biri de ahlaktır. Kur’an, insanlara “Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir…” karşı sorumluluğumuzun güzel ahlaklı davranmak olduğunu bildirir. Bakara suresi, 263. ayet. Yüce Allah kendimiz ve toplum için Yukarıdaki ayette hangi ahlaki değer üzerinde durulmaktadır? Arkadaşlarınızla konuşunuz. faydalı işler yapmamızı ister. Hoşgörü, merhamet, dürüstlük, adalet, sabır, alçak gönüllülük, kanaat gibi ahlaki davranışları öğütler. Bir ayette şöyle buyrulur: “Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.”2 Allah; haksızlık, adaletsizlik, kibirli davranmak, sözünde durmamak, aldatmak, kin ve nefret gibi her türlü kötülüğü de yasaklar. Kur’an-ı Kerim’de yer alan temel konulardan biri de sosyal ilişkileri (muamelat) düzenleyen ilkelerdir. Bu ilkeler, bireyin bireyle, bireyin toplumla veya toplumların birbiriyle olan ilişkilerini düzenler. Bu konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayet vardır. Bu ayetlerden birinde şöyle buyrulmaktadır: “Yetim malına, ergenlik çağına erişene kadar en iyi şekilde yaklaşın; ölçüyü ve tartıyı doğru yapın…”3 Kur’an’da aile içi ilişkiler, alışveriş ve borçlanma gibi konular da yer alır. Örneğin, Kur’an’ın en uzun ayeti olan Bakara suresinin 282. ayetinde, verilen borçların yazılması öğütlenmiştir. İLKELER ÇIKARALIM İsrâ suresinin 22-37. ayetlerini inceleyerek iman, ibadet, ahlak ve sosyal ilişkilerle ilgili ilkeler çıkarınız. • Sadece Allah’a ibadet edilir. • .......................................................................................... • .......................................................................................... • .......................................................................................... 1 En’âm suresi, 162, 163. ayetler. 2 A’râf suresi, 199. ayet. 3 En’âm suresi, 152. ayet. 109 4. ÜNİTE LİSTELEYELİM “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenen kimseyi sevmez.” Nisâ suresi, 36. ayet. Yukarıdaki ayet mealinde Kur’an’ın hangi konuları yer almaktadır? Listeleyiniz. • • • • Alçak gönüllü olmak (ahlak) .......................................................................................... .......................................................................................... .......................................................................................... Kur’an-ı Kerim’in temel konularından biri de insanlar arası ilişkilerde adaletin sağlanmasıdır. Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki, Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder...”1 Ayrıca, çeşitli ayetlerde insanların, birbirilerinin temel hak ve özgürlüklerine saygılı olmaları istenmiştir. TARTIŞALIM “Ey inananlar! Kendinizin, ana-babalarınızın ya da çok yakın akrabalarınızın aleyhine olsa bile, Allah için adaleti ayakta tutan şahitler olunuz. İster zengin olsun ister fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Adaletten sapmak için hislerinize (arzularınıza) uymayınız. (Sözü) eğer büker ya da şahitlik etmekten kaçınırsanız (şunu çok iyi bilin ki) Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” Nisâ suresi, 135. ayet. Yukarıdaki ayet mealini adalet ilkesinin önemi açısından tartışınız. 1 Nisâ suresi, 58. ayet. 110 Vahiy Süreci ve Kur’an 5. Kur’an’ın Eğitici Özellikleri Kur’an, insanları aydınlatır, onlara inanç, ibadet ve ahlak konularında bilgiler sunar. İnsanın Allah’a ve diğer varlıklara karşı sorumluluklarını hatırlatır. Ayrıca Kur’an’da varlıklar üzerinde düşünmemiz ve onların yaratılış gayesini anlamamız istenmiştir. 5.1. Kur’an İyiye Yönlendirir ve Kötülükten Sakındırır Allah Kur’an-ı Kerim’de iyilik yapmayı, güzel davranışlar sergilemeyi, yardımlaşmayı ve dayanışmayı öğütlemektedir. Ayrıca kötülüklerden sakınmamızı istemektedir. Allah iyilik yapanları ödüllendireceğini, kötülük yapanları ise cezalandıracağını bildirmektedir. Bir ayette bu konuyla ilgili şöyle buyurmaktadır: “Kim bir kötülük işlerse onun kadar ceza görür. Erkek ve kadından her kim mümin olarak salih amel işlerse işte onlar Cennet’e girerler, orada hesapsız olarak rızıklandırılırlar.”1 “Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. Ahirete inanmayanlara gelince onlar için de acı verici bir azap hazırlamışızdır.” İsrâ suresi, 9-10. ayetler. Yukarıdaki ayet meallerinde verilmek istenen mesaj nedir? Allah Kur’an’da kardeşlik, dostluk, doğruluk, cömertlik, merhamet, hayâ gibi erdemli davranışları öğütlemiştir. İnsanları sürekli hayır işlemeye teşvik etmiştir. Allah başkalarının haklarına saygılı olmayı, onları üzecek davranışlardan kaçınmayı emretmiştir. İnsanların birbirilerine zarar vermesi ve haksızlık yapmasını yasaklamıştır. Allah, iyilik konusunda yardımlaşmayı teşvik etmiş, bir ayette şöyle buyurmuştur: “… İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınmak üzere yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın…”2 Yüce Allah yapılan iyiliklerin kötülükleri gidereceğini bildirerek insanları iyilik yapmaya yöneltmiş, Hûd suresinin 114. ayetinde şöyle buyurmuştur: “Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” KONUŞALIM “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” Nahl suresi, 90. ayet. Yukarıdaki ayetin ana fikri üzerinde konuşunuz. 1 Mü’min suresi, 40. ayet. 2 Mâide suresi, 2. ayet. 111 4. ÜNİTE 5.2. Kur’an Kâmil İnsan Modeli Sunar Yaratılış gayesine uygun yaşayan, güzel ahlaklı ve erdemli insana kâmil (olgun) insan denir. Kâmil insan Allah’ın emir ve yasaklarına uyar, Peygamberimizin davranışlarını ve sözlerini kendine örnek alır. Kâmil insan kavramından ne anlıyorsunuz? Allah insanı mükemmel bir şekilde yaratmış, onu üstün özelliklerle donatmıştır. Nitekim Tîn suresinin 4. ayetinde şöyle buyurmuştur: “Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.” Allah mükemmel olarak yarattığı insanın erdemli bir hayat sürmesini ister. Bunun için öncelikle Peygamberimiz Hz. Muhammed’in yüce bir ahlak üzere olduğunu bildirir ve inananların onu örnek almasını öğütler. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur: “Ant olsun ki Allah’ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır…”1 Hz. Muhammed’in hayatını örnek alan kişi kâmil insan olur. Kâmil insan Allah’a karşı sorumluluklarını bilir, insanlara ve diğer varlıklara iyi davranır. Allah’a inanır ve ona ibadet eder. Sadece ondan yardım ister. Verdiği nimetlerden dolayı Allah’a şükreder. Allah’ın emir ve yasaklarına titizlilikle uymaya çalışır. Kâmil insan, anne babasına iyi davranır. İnsanlara iyilik yapar ve onları hor görmez. Çevresine karşı duyarlıdır. Bütün canlılara karşı merhametlidir. Kötülükler karşısında hemen öfkelenmez, sabırla onların üstesinden gelmeye çalışır.2 Kâmil insan aynı zamanda takva sahibi kimsedir. Allah’a karşı gelmekten ve günah işlemekten sakınır. İyi ve yararlı işler (amel-i salih) yapar. Böyle insanları Allah sever ve ödüllendirir. Kur’an’da bu durum şöyle ifade edilmiştir: “O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.”3 LİSTELEYELİM “Rahman’ın kulları, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında ‘Selam!’ der (geçerler). Geceleri Rablerine secde ederek ve kıyama durarak geçirirler.” “(Onlar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar. Yine onlar, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler…” “(Onlar), yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile geçip giderler. Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında, ayetleri duymazlıktan ve görmezlikten gelmezler. Onlar, ‘Rabb’imiz! Bize göz aydınlığı eşler ve nesiller bağışla. Bizi takva sahiplerine önder kıl!’ derler.” Furkân suresi, 63, 64, 67, 68, 72, 73 ve 74. ayetler. Yukarıdaki ayet meallerine göre olgun insanın özelliklerini listeleyiniz. • İsraftan kaçınırlar. • .......................................................................................... • .......................................................................................... • .......................................................................................... 1 Ahzâb suresi, 21. ayet. 2 bk. Lokman suresi, 12-19. ayetler. 3 Âl-i İmrân suresi, 134. ayet. 112 Vahiy Süreci ve Kur’an Olgun insanlar bilerek kötülük yapmazlar. Yaptıkları hatalarda da ısrar etmezler, tövbe edip özür dilerler. Bu durum bir ayette şöyle dile getirilmiştir: “Onlar, bir kötülük yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tövbe ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.”1 Allah Kur’an-ı Kerim’de yaşanmış olayları ve peygamberleri örnek vererek iyilik yapmayı öğütlemiş ve kötülüklerden sakındırmıştır. Örneğin; Hz. İbrahim’i anlatarak cömert, Hz. Yusuf’u anlatarak iffetli ve Hz. Eyüp’ü anlatarak sabırlı olmamızı istemiştir. Nemrud ve Firavun gibi insanlardan söz ederek zulüm ve haksızlıktan kaçınmamızı emretmiştir. Böylece kâmil insan olabilmemiz için yapmamız gerekenleri bildirmiştir. 5.3. Kur’an Aklı Kullanmayı ve Öğrenmeyi Öğütler Allah’ın yarattığı en üstün ve en değerli varlık insandır. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliği aklı ve düşünebilme yeteneğidir. İnsan, aklı sayesinde düşünür, olaylar arasında neden sonuç ilişkisi kurar, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırt eder. “… De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” Zümer suresi, 9. ayet. Yüce Allah pek çok ayette “Düşünmüyor musunuz?”, “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” buyurarak insanları düşünmeye teşvik etmiştir. Bu ayetlerden birinde şöyle buyurmuştur: “Kitabı çokça okuduğunuz hâlde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?”2 Ayrıca Kur’an’ın bazı ayetlerinde insanlara “Ey akıl sahipleri” diye seslenilmesi onları aklını kullanmaya teşvik etmek içindir. Kur’an’da, aklını kullanmayıp düşünmeyenler kınanarak şöyle buyrulmuştur: “Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen (aklını kullanmayan) sağırlar ve dilsizlerdir.”3 Bir başka ayette ise aklını kullanmayanların düştükleri kötü durum karşısındaki pişmanlıkları şöyle dile getirilmiştir: “Şayet kulak vermiş (dinlemiş) veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık!...”4 Allah, varlıklar üzerinde düşünmemizi ve varlıkların bir yaratıcısının olduğunu anlayıp ibret almamızı öğütleyerek şöyle buyurur: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.”5 Allah Kur’an’da, önceki peygamberler ve geçmişte yaşamış toplumların hayatlarından bahseder. Bu olaylar üzerinde düşünerek ibret almamızı ister: “Gerçekten Peygamberlerin kıssalarında, akıl sahipleri için büyük bir ibret vardır...”6 1 Âl-i İmrân suresi, 135. ayet. 2 Bakara suresi, 44. ayet. 3 Enfâl suresi, 22. ayet. 4 Mülk suresi, 10. ayet. 5 Âl-i İmrân suresi, 190. ayet. 6 Yûsuf suresi, 111. ayet. 113 4. ÜNİTE Allah Kur’an’da varlıkların oluşu- NOT EDELİM muyla ilgili bilgiler sunar ve onlar üzerinde İslam’a göre bilginin kaynağı üçtür: düşünmemizi ister. Örneğin; insanın yara- • • • tılışından, gök cisimlerinin hareketlerinden Duyu Organları Akıl Vahiy bahseder; bunlar üzerinde düşünüp sonuçlar çıkarmamızı öğütler. Kur’an’da insan, aklını kullanmaya ve öğrenmeye teşvik edilmiş, bilmeden, araştırmadan bir şeye körü körüne bağlanma kınanmıştır. Allah bu konuda şöyle buyurmuştur: “Onlara (müşriklere): Allah’ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, ‘Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız.’ dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdirememiş, doğruyu da bulamamış olsalar da mı onlara uyacaklar?” 1 Allah, insana birtakım sorumluluklar yüklemiştir. İnsan sorumluluklarını aklı sayesinde yerine getirebilir. Akıl insanı gerçek anlamda özgür kılar. İnsan aklı sayesinde düşünür ve hayatına yön verir. BULALIM Aklı kullanma ve düşünmeyle ilgili üç ayet meali bulunuz ve bunları arkadaşlarınızla paylaşınız. 6. Kur’an’ın Kültürümüzdeki Yeri Kültür, bireylerin tarih boyunca ortaya koydukları maddi ve manevi değerlerin bütününe denir. Bilgi, inanç, dil, tarih, sanat eserleri, örf ve âdetler ile alışkanlıklar kültürü oluşturan önemli değerlerdendir. Bu nedenle her toplum; kültür, sanat ve düşünce alanında özgün eserler üret- Kültür kavramı size neleri çağrıştırıyor? Düşününüz. meye ve o toplumu oluşturan değerleri korumaya çalışır. Türklerin Müslüman olmasıyla birlikte Kur’an-ı Kerim kültürümüzün en önemli kaynağı olmuştur. Kur’an’ın ilke ve öğütleri inanç, ibadet, ahlak ve sosyal ilişkilerimizi şekillendirmiştir. Bu durum bilim, sanat, edebiyat, mimari ve estetik anlayışımıza yansımıştır. Ayrıca merasimlerimiz ve gündelik konuşmalarımızın hemen hepsinde Kur’an’ın kültürümüzdeki etkileri görülmektedir. İslam’ın ibadet esaslarının kültürümüze önemli katkıları olmuştur. Orucun ve ramazan ayının kültürümüzde ayrı bir yeri vardır. Örneğin, ramazan ayında yapılan yardımlar, kurulan iftar sofraları İslam dininin öğütlerindendir. Ayrıca ayet ve hadislerin ışıklı bir şekilde yansıtılmasıyla oluşturulan mahyaların kültürümüzde önemli bir yeri vardır. 1 Bakara suresi, 170. ayet. 114 Vahiy Süreci ve Kur’an Kur’an’da yardımlaşma emredilmiştir.Yüce Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: “Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça iyiliğe ulaşamazsınız. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.”1 Bu nedenle tarih boyunca kültürümüzde birçok sosyal yardımlaşma kurumu ve vakıf ortaya çıkmıştır. İslam’ın yayılması için büyük fetihler yapan atalarımız, fethettikleri yerlerdeki halka asla kötü muamele yapmamış, hangi dinden olursa olsun onlara kol-kanat germişlerdir. Bu samimi ve hoşgörülü yaklaşımda Kur’an’ın etkisi büyüktür. BİLGİ KUTUSU Osmanlı döneminde “Surre Alayı” ifadesi ile Hicaz Bölgesine gidecek olan devlet erkânıyla beraber gönderilecek hediye ve yardımlar anlatılmaktadır. Bunlar Kur’an-ı Kerim’in indirildiği kutsal topraklara halkımızın sevgi ve bağlılığını göstermektedir. Kur’an’ın kültürümüze etkisi ve katkısı mimari eserlerde çok daha açık ve net olarak görülmektedir. Bunun en güzel örneklerini Anadolu’da ve özellikle de İstanbul’da görmekteyiz. Atalarımız Süleymaniye ve Sultanahmet gibi muhteşem eserleri meydana getirmişlerdir. Camilerin yanı sıra saraylar, çeşmeler, kervansaraylar inşa etmişler ve bu eserleri de Kur’an ayetlerini içeren güzel yazı (hat) ile süslemişlerdir. Bu durum, Kur’an’ın kültürümüze etkisinin açık bir göstergesidir. Kur’an’ın etkili olduğu hat, tezhip, ebru gibi el sanatları kültürümüzün en başarılı eserlerini oluşturmuştur. Bu eserlerin dünya kültür mirasına büyük katkıları olmuştur. İslam’ın Anadolu’da yayılmasında Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Hoca Ahmet Yesevi gibi Türk mutasavvıf ve düşünürlerin önemli rolü olmuştur. Bu şahsiyetler, Kur’an’ı temel alan bir dinî anlayışla Anadolu halkına İslam’ı öğretmişler, onlara Kur’an ahlakına uygun davranmayı öğütlemişlerdir. Çeşme üzerindeki ayetin meali: “Rableri onlara temiz bir içecek içirecektir.” İnsan suresi, 21. ayet. 1 Âl-i İmrân suresi, 92. ayet. 115 4. ÜNİTE Yunus Emre, Kur’an’ı bilmemenin hiç yaşamamış olmak anlamına geldiğini şöyle ifade etmiştir: “Her kim Kur’an’ı bilmedi. Sanki cihana gelmedi. Derdine derman bulmadı. İşlerine pişman ola.”1 Kültür ve medeniyetimizin oluşmasında büyük katkıları olan Mevlâna, Kur’an-ı Kerim’i esas kaynak kabul ederek ona tabi olduğunu şöyle dile getirmiştir: “Ben yaşadıkça Kur’an’ın kuluyum, Ben Hz. Muhammed’in ayağının tozuyum. Biri benden, bundan başkasını naklederse, Ondan da o sözden de uzağım.” ÖRNEKLER BULALIM Millî şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un Safahat’ından, ayetlerden esinlenerek yazmış olduğu şiirlerinden örnekler bulunuz. Günlük konuşmalarımızda sıkça kullandığımız birçok söz, anlam bakımından Kur’an’la bağlantılıdır. Örneğin, “Akıl akıldan üstündür.” özdeyişi Kur’an’da yer alan “…Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır.”2 ayeti ile anlamca örtüşmektedir. Yine “Allah dağına göre kar verir.” sözü “Allah her şahsı ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar...”3 ayetini hatırlatmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in kültür ve medeniyetimize etkisi hayatın her alanında kendisini hissettirir. Yeni doğan çocuğun sağ kulağına ezan okunup sol kulağına kamet getirilir. Ayrıca çocuklara Kur’an’da geçen İbrahim, Yusuf, Meryem, Esra, Furkan gibi isimler verilir. Düğün, cenaze gibi törenlerde genelde Kur’an okunur. Gelinlik kızların çeyizlerinde Kur’an bulunur. Evlilik ve asker uğurlama merasimlerinde, cenaze törenlerinde de Kur’an okunur. Ayrıca gazilik ve şehitlik gibi değerler Kur’an kültürüne dayanmaktadır. Bütün bunlar Kur’an’ın kültürümüze etkisini göstermektedir. 1 Yûnus Emre Divanı, s. 96. 2 Yûsuf suresi, 76. ayet. 3 Bakara suresi, 286. ayet. 116 Vahiy Süreci ve Kur’an ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A. Aşağıdaki bulmacayı çözünüz. 5 9 14 12 16 2 6 8 3 13 4 15 7 1 10 11 1. Allah’ın emir, yasak ve öğütlerini çeşitli yollarla peygamberlerine iletmesi. 2. Kur’an’ın farklı sayıda ayetlerden oluşan her bir bölümü. 3. Kur’an-ı Kerim’in ilk suresi. 4. Kur’an’ı baştan sona ezberleyen kimse. 5. Kendisine Tevrat’ın indirildiği peygamber. 6. Kur’an’ı kurallarına uyarak düzgün bir şekilde okuma ve bununla ilgili kurallar. 7. Kur’an’ın baştan itibaren her yirmi sayfalık bölümü. 8. Kendisine Kur’an indirilen son peygamber. 9. Kur’an nüshalarını çoğalttırıp farklı ülkelere gönderen halife. 10. Kur’an’ı karşılıklı okuma biçimi. 11. Kur’an’ın cümleleri. Vahiy sözleri. 12. Kur’an’ın son suresi. 13. Kur’an’ın ilk kez indirildiği kutsal şehir. 14. Kur’an’ın indirilen ilk ayetlerinin yer aldığı sure. 15. Kutsal kitabımız, dört kutsal kitabın sonuncusu. 16. Kur’an’ı Hz. Muhammed’e getiren vahiy meleği. 117 4. ÜNİTE B. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Allah niçin vahiy göndermiştir? Açıklayınız. 2. Kur’an-ı Kerim niçin bir kitap hâlinde değil de ayet ayet, peyderpey indirilmiştir? Açıklayınız. 3. Kur’an-ı Kerim nasıl yazılarak kitap hâline getirilmiştir? Belirtiniz. 4. Kur’an-ı Kerim’in hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelebilmesinin sebepleri nelerdir? Belirtiniz. 5. Kur’an-ı Kerim’in temel konuları nelerdir? Söyleyiniz. 6. Kur’an; akla, düşünceye ve bilime niçin önem vermiştir? Açıklayınız. C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz. 1. Kur’an-ı Kerim ilk kez nerede ve ne zaman indirilmeye başlanmıştır? A) 571 Mekke B) 610 Medine C) 610 Mekke D) 622 Medine E) 571 Medine 2. Kur’an-ı Kerim’in ilk indirilen ayetleri hangi surede yer almaktadır? A) Fâtiha B) Müddessir C) A’râf D) Alak E) Mâide 3. Kur’an-ı Kerim hangi halife döneminde çoğaltılmıştır? A) Hz. Osman B) Hz. Ali C) Hz. Ömer D) Hz. Ebu Bekir E) Hz. Zeyd 4. Kur’an-ı Kerim’le ilgili aşağıdaki kavramların kapsam bakımından küçükten büyüğe doğru sıralanışı hangi seçenekte doğru verilmiştir? A) Sure-Kur’an-Ayet B) Ayet-Kur’an-Sure D) Kur’an-Sure-Ayet E) Kur’an-Ayet-Sure C) Ayet-Sure-Kur’an 5. Aşağıdaki sahabe isimlerinden hangisi Kur’an’ın mushaf hâline getirilmesiyle görevlendirilmiştir? A) Hz. Osman B) Hz. Ali C) Hz. Ömer D) Hz. Ebu Bekir E) Hz. Zeyd Ç. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz. ( Kadir, 30, 114, Medeni, Mekki, vahiy, 6666, vahiy katibi ) 1. Allah’ın emirlerini ve yasaklarını doğrudan doğruya veya melek aracılığı ile peygamberlerine bildirmesine ……….. denir. 2. Peygamberimiz döneminde Kur’an ayetlerini yazmakla görevli kişilere ……........…. denir. 118 Vahiy Süreci ve Kur’an 3. Kur’an-ı Kerim’de …………sure ve ………..cüz vardır. 4. Mekke’de inen ayetlere…………………… Medine’de inen ayetlere……..………..denilir. 5. Kur’an-ı Kerim ............................. gecesinde indirilmeye başlanmıştır. D. Aşağıda verilen ayet meallerinin Kur’an-ı Kerim’in hangi konusuna örnek olduğunu, boş bırakılan yerlere yazınız. “De ki: Allah birdir. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur.” (İhlâs suresi, 1-4. ayetler.) ………………………… “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.” (Tevbe suresi, 119. ayet.) ................................................. “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara suresi, 183. ayet.) …………………....... “Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın…” (Bakara suresi, 282. ayet.) ……………............. 119 TEMEL DİNÎ BİLGİLER 5. ÜNİTE Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. “Nebî, resul, peygamber ve sünnet” kelimelerinin anlamlarını öğreniniz. 2. Peygamberlerin insanlardan seçilmesinin nedenlerine örnek bir ayet meali bularak yazınız. 3. Peygamberlerin ortak niteliklerinin neler olduğunu araştırınız. 4. Hz. Muhammed’e ilk vahiyle gelen ayetleri öğreniniz. 5. Hz. Muhammed’in Medine’de toplumsal barışa yönelik ne tür çalışmalar yaptığını araştırınız. 120 Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed 1. Nebî, Resul ve Peygamber Kavramları “…Allah peygamberliği kime Nebî kelimesi sözlükte haber veren, seslenen anvereceğini daha iyi bilir…” lamlarına gelir. Çoğulu enbiyadır. Terim olarak, kendiEn’âm suresi, 124. ayet. sine Allah (c.c.) tarafından vahiy indirilen kimseye nebî Bu ayet mealine göre kimler denir. Nebî, kendinden önceki peygamberin getirdiği peygamber olur? Düşününüz. ilahî kitaba tabi olur. Örneğin; Allah, Hz. Harun’a vahiy indirmiştir; ancak ilahî kitap göndermemiştir. Bu nedenle Hz. Harun nebîdir. Nebî Allah’ın kendisine bildirdiği vahyin gereğini yapar ve onu insanlara duyurur. Allah’tan aldığı vahyi ve onu ihtiva eden kitabı insanlara ulaştıran kişiye elçi anlamına gelen “resul” denir. Resulün çoğulu, “rusül”dür. Örneğin, Hz. İsa bir resuldür. Kur’an’ı Kerim’de resul kelimesi pek çok ayette geçmektedir. Bu ayetlerin birinde şöyle yer almaktadır: “… İnsanların doğru hareket etmeleri için resullere (peygamberlere) kitap ve ölçü indirdik…”1 Farsça bir kelime olan “peygamber” sözcüğü haber taşıyan elçi anlamına gelir. Terim olarak Allah’ın kulları arasından seçtiği ve vahiy gönderdiği insanlardır. Bunlar Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara ulaştırmak üzere görevlendirdiği kişilerdir. Kur’an-ı Kerim’de yer alan nebî ve resul kelimelerinin yerine Türkçemizde peygamber sözcüğü de kullanılır. Her üç kelime bazen birbirlerinin yerine de kullanılmaktadır. Allah her topluma bir peygamber göndermiştir. Bu konuda Allah şöyle buyurmuştur: “… Her topluma kendi içlerinden bir uyarıcı (peygamber) gönderilmiştir.”2 Gönderilen her peygamber görevlendirildiği toplumun dili ile tebliğini yapmış, onları Allah’a inanmaya çağırmıştır. Peygamberlik Allah vergisi olup çalışmakla elde edilemez. Yüce Allah’ın kullarından dilediğine ve layık olana verdiği bir görevdir. Allah, peygamberliğin tümüyle kendi seçimi olduğunu şöyle ifade etmektedir: “Bu (peygamberlik), Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir...”3 KARŞILAŞTIRALIM Nebî, resul ve peygamber kavramlarını anlam yönünden karşılaştırınız. 1 Hadîd suresi, 25. ayet. 2 Fâtır suresi, 24. ayet. 3 Cum’a suresi, 4. ayet. 121 5. ÜNİTE 2. İnsanlığın Peygamberlere Olan İhtiyacı Peygamberler niçin gönAllah insanı en güzel şekilde yaratmış, ona akıl, irade derilmiştir? Araştırınız. ve düşünme kabiliyeti vermiştir. İnsan bu yetenekleri sayesinde kendisi, çevresi ve diğer varlıklar hakkında bilgiler edinebilir. Ancak her şeyi bilme imkânı yoktur. Örneğin, insan aklıyla Allah’ın varlığını, birliğini anlayabilse de ona ait birtakım sıfatları tamamen kavrayamaz. Allah’a nasıl ibadet edeceğini, ölüm sonrasında neler olacağını bilemez. Bu nedenle Yüce Allah, bütün bu konularda insanlara rehberlik etmek için peygamberler göndermiştir. Allah, insanlara birtakım sorumluluklar yüklemiştir. Bu sorumlulukların neler olduğunu ve nasıl yerine getirilmesi gerektiğini açıklamak için peygamberler göndermiştir. Örneğin, Kur’an’da zekâtın farz olduğu ve kimlere verilmesi gerektiği açıklanmıştır. Fakat hangi mallardan ne kadar verileceği ayrıntılı bir şekilde anlatılmamıştır. İnsanlar bu ve benzeri durumlarda peygamberlerin açıklamalarına ihtiyaç duyarlar. Peygamberler gerekli açıklamaları yaptıktan sonra Allah, insanların yaptıklarından sorumlu tutulacağını haber vermiştir. “… Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.”1 Peygamber olmadan bir dinin insanlara ulaştırılması ve anlaşılması mümkün değildir. Allah emir, yasak ve öğütlerini insanlara onlar aracılığıyla ulaştırmıştır. Örneğin; Hz. Muhammed (s.a.v.) hem Kur’an’ı tebliğ etmiş hem de onu açıklayarak uygulamıştır. BELİRTELİM “Biz müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki artık peygamberlerden sonra insanların, Allaha karşı bir bahaneleri olmasın…” Nisâ suresi, 165. ayet. Yukarıdaki ayette peygamberlerin gönderilmesi hangi sebeplere dayandırılmıştır? Belirtiniz. Peygamberler aile hayatı, toplumsal yaşam, ticari ilişkiler gibi çeşitli konularda da insanlara örnek olmaları için gönderilmiştir. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”2 Allah, rahmetinin bir sonucu olarak peygamberler göndererek insanlara iyiyi ve doğruyu bildirmiştir. Kullarının dünya ve ahirette mutlu olmalarını istemiştir. Allah, onların dünyada doğruyu seçmelerini, iyi ve faydalı işler yapmalarını öğütlemiştir. Böyle davrananları ahirette cennetiyle ödüllendireceğini müjdelemektedir. Allah peygamberin görevini, peygamberliğin önemini bir ayette şöyle ifade etmiştir. “Ey Peygamber, biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah’ın izniyle bir davetçi ve aydınlatan bir kandil olarak (gönderdik).”3 1 İsrâ suresi, 15. ayet. 2 Ahzâb suresi, 21. ayet. 3 Ahzâb suresi, 45, 46. ayetler. 122 Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed 3. Peygamberlerin İnsanlardan Seçilmesinin Nedenleri Allah insanlara olan sevgi ve merhametinin bir sonucu olaSizce Allah peygamrak peygamberler göndermiştir. Peygamberler de bizim gibi birer berleri niçin insanlar insandır. Onlar insanlarla aynı ortamda doğup büyürler. İçinde arasından seçmiş yaşadığı toplumun bireyleri gibi hayatlarını sürdürürler. Peygamolabilir? Belirtiniz. berler de diğer insanlar gibi yeme, içme, giyinme ve barınmaya ihtiyaç duyarlar. Bu ihtiyaçlarını karşılamak için herkes gibi onlar da çalışırlar. Bu duruma Kur’an’da şöyle işaret edilmiştir: “Biz onları yiyip içmeyen bir yapıda yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdir.”1 Peygamberler insanlardan farklı olarak Allah’tan vahiy alırlar. Konu ile ilgili olarak Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilahınızın yalnızca tek bir ilah olduğu vahyediliyor. Artık ona yönelin ve ondan bağışlanma dileyin...”2 Peygamberlerin insanlardan seçilmesi, vahyin insanlar tarafından anlaşılması, kabul edilmesi ve uygulanmasında büyük kolaylıklar sağlamıştır. Çünkü peygamberler içinde yaşadıkları toplumun problemlerini çok iyi bilen insanlardır. Onlar Allah’tan aldığı vahiy doğrultusunda toplumun problemlerine çözüm yolları göstermişler ve bu konuda onlara önderlik etmişlerdir. Peygamber ile toplumun aynı değer ve duyguları paylaşmaları gerekir. Nitekim peygamberlerin kendileri gibi birer insani özellik taşımalarını kabul etmek istemeyen kimselere Kur’an şöyle cevap vermiştir: “...Eğer yeryüzünde yerleşmiş gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten, peygamber olarak melek gönderirdik.”3 Kur’an’ın başka bir ayetinde, “Allah’ın emirlerini onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik...”4 şeklinde ifade edildiği gibi peygamberler Allah’tan aldıkları vahyi, içinde yaşadıkları halkın konuştuğu dil ile insanlara anlatmışlardır. Bu durum peygamberlerin toplumla aralarındaki iletişimi kolaylaştırmıştır. Eğer Allah başka varlıklar aracılığı ile mesajlarını göndermiş olsaydı insanlar onlarla iletişim kuramazdı. İnsan ancak kendisi gibi bir insanı örnek alabilir. Bu nedenle peygamberler örnek olsunlar diye Allah tarafından insanlar arasından seçilerek gönderilmişlerdir. Peygamberler, sadece Allah’tan aldığı emir ve yasakları iletmekle kalmazlar. Aynı zamanda insanlara yol gösterir, rehberlik eder ve örnek olurlar. Peygamberler, erdemli ve onurlu bir hayatın nasıl yaşanacağını bizzat yaşayarak göstermişlerdir. Allah’ın dinini insanlara tanıtmışlar, Allah sevgisini, ahiret sorumluluğunu, doğruluk ve adaleti, birlikte mutlu yaşamayı öğretmişlerdir. Bu nedenle peygamberlerin insanlar arasından seçilmesi, Allah’ın kullarına olan merhametindendir. 1 Enbiyâ suresi, 8. ayet. 2 Fussilet suresi, 6. ayet. 3 İsrâ suresi 95. ayet. 4 İbrahim suresi 4. ayet. 123 5. ÜNİTE BEYİN FIRTINASI YAPALIM “…Ben, sadece peygamber olan bir insanım. İnsanlara, hidayet rehberi geldiğinde, insanların (buna) inanmalarını sırf ‘Allah, peygamber olarak bir beşeri mi gönderdi?’ demeleri engellemiştir.” İsrâ suresi, 93-94. ayetler. Peygamber bir insan değil de melek olsaydı ne tür zorluklar yaşanırdı? Yukarıdaki ayet mealini de dikkate alarak bu soru çerçevesinde beyin fırtınası yapınız. 4. Peygamberlerin Ortak Nitelikleri Peygamberler bizim gibi insandır. İnsan olmak bakımından onlar da bizim gibi oturup kalkar, yer içer, gezer, çoluk çocuk sahibi olur, hastalanır ve ölürler. Bu nitelikleriyle aramızda fark yoktur. Bu durum onlar için bir eksiklik değildir. Fakat onlar Allah’ın en seçkin kulları ve elçileridir. Elçi olması yönünden ilahî emir ve yasakları bildirmekle sorumludurlar. Ayrıca yaşamları ile de insanlara örnektirler. Bu nedenle onlar dürüst, güvenilir ve yetenekli insanlardır. Kötü ve çirkin davranışlardan da uzaktırlar. Bütün peygamberler içinde yaşadıkları toplumda yaygın olan hurafe ve batıl inançları sorgulamışlardır. Hak ve adalet ölçülerinin hiçe sayıldığı bir dünyada, cehalete ve haksızlıklara karşı mücadele etmişlerdir. Böylesi zor bir görevin üstesinden gelmek kolay olmamıştır. Bunun için sağlam karakterli, kişilikli, üstün ahlaki değerlerle donanımlı, dürüst ve yetenekli bir insan olmak gerekir. Bu anlamda Peygamberlerin kendilerine özgü birtakım ortak nitelikleri vardır. Doğru olmak (Sıdk) Günahtan korunmuş olmak (İsmet) PEYGAMBERLERİN ORTAK NİTELİKLERİ Allah’tan aldıkları bilgileri insanlara iletmek (Tebliğ) Güvenilir olmak (Emanet) Akıllı ve zeki olmak (Fetanet) Sıdk, sözlükte doğru olmak demektir. Peygamberler doğru sözlü ve dürüst insanlardır. Asla yalan söylemezler. Eğer yalan söyleyecek olsalardı kendilerine inanan halkın güven duygusunu kaybederlerdi. Sıdk’ın zıddı olan yalan söylemek (kizb), peygamberler hakkında düşünülemez. Peygamberler peygamberlikten önce de sonra da yalan söylememişlerdir. Bunu Allah, Kur’an’da bir ayette şöyle anlatır: “Kitapta İbrahim’i an. Zira o, doğru (sadık) bir peygamberdi.”1 1 Meryem suresi, 41. ayet. 124 Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed YAZALIM “Özü sözü bir olmak” deyiminden anladıklarınızı yazınız. Emanet, güvenilir olmak demektir. Peygamberlerin hepsi emin ve güvenilir kişilerdir. Kendilerine emanet edilen görev ve sorumluluklar konusunda duyarlı davranırlar ve ihanet etmezler. Bu konuda bir ayette şöyle buyrulur: “Bir peygambere, emanete hıyanet etmesi yaraşmaz…”1 Emanet sıfatının zıddı olan hıyanet, onlar hakkında düşünülemez. Peygamberlerin, içinde yaşadıkları toplumda güvenilir olarak tanınmaları Allah’tan getirdikleri mesajların kabul edilmesini kolaylaştırmıştır. Bir ayette şöyle buyrulur: “Size Rabb’imin mesajlarını duyuruyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğüt vericiyim.”2 TARTIŞALIM Peygamberlerin güvenilir olma özelliğinin vahyin kabul edilmesine sağladığı katkıyı tartışınız. İsmet, günah işlemekten kaçınmak demektir. Peygamberler hayatlarında gizli ve açık olarak hiçbir günah işlememişlerdir. Peygamberler örnek ve önder kişiler oldukları için konumlarını zedeleyecek davranışlardan kaçınmışlardır. İnsan olmaları sebebiyle birtakım küçük hataları (zelle) olmuştur. Ancak onlar bu hatalarını Yüce Allah’ın kendilerini uyarmasıyla derhâl düzeltmişlerdir. YORUMLAYALIM Hz. Muhammed’e peygamberlik geldiğinde Mekkeliler ona hakaret ettiler. Büyücü deyip çeşitli iftiralar attılar. Fakat hiçbir zaman şahsını yalancılıkla suçlamadılar. Hatta bir defasında Mekkelilerin önderlerinden Nadir adında biri, Peygamberimize bu şekilde ifadeler kullananlara, “Siz ahmak mısınız? Küçüklüğünde aranızda en sevilen, en güvenilen ve en dürüst o idi. Şimdi o daha olgun iken bunları nasıl söylersiniz?” diyerek onların bu haksızlıklarını yüzlerine vurdu. Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, C 1, s. 69. Yukarda anlatılan olayı Hz. Muhammed’in güvenilirliği açısından yorumlayınız. 1 Âl-i İmrân suresi, 161. ayet. 2 A’râf suresi, 68. ayet. 125 5. ÜNİTE DEĞERLENDİRELİM (Yusuf) Rabb’im! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum! dedi. Rabb’i onun duasını kabul etti ve hilelerini ondan uzaklaştırdı. Çünkü O çok iyi işiten, pek iyi bilendir. Yûsuf suresi, 33-34. ayetler. Yukarıdaki ayetleri ismet sıfatı açısından değerlendiriniz. Fetanet, Peygamberlerin akıllı ve zeki olmaları demektir. Peygamberler zeki ve akıllı olmasalardı hitap ettikleri kişileri ikna etmekte zorlanır, toplumsal dönüşümü sağlayamazlardı. Peygamberlik büyük sorumluluklar getiren bir görevdir. Bir ayette bu gerçeğe şöyle işaret edilmiştir: “Şüphesiz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahyedeceğiz.”1 Bu sorumluluğu yerine getirebilmek için akıllı ve zeki olmak gerekir. Bütün Peygamberler bu sorumluluğu taşıyacak akıl, zekâ, yetenek ve kapasiteye sahiptirler. Peygamberler, üstün yetenekleri sayesinde Allah’ın mesajlarını çok iyi kavrarlar. Böylece insanların sorunlarını anlar ve bunları çözüme kavuştururlar. Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin doğruyu bulma ve doğruyu gösterme yeteneğine sahip oldukları bir ayette şöyle belirtilmiştir: “(Hepsi de) güçlü bir iradeye ve kesin bir kavrayış yeteneğine sahip olan İbrahim, İshak ve Yakup’u hatırla!”2 Tebliğ, sözlükte bildirmek ve iletmek demektir. Peygamberlerin Allah’tan aldıkları vahyi insanlara eksiksiz olarak iletmelerine tebliğ denir. Bir ayette peygamberlerin bu özelliği şöyle dile getirilmiştir: “Ey Resul! Rabb’inden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan Onun elçiliğini yapmamış olursun…”3 Tebliğ görevlerini yerine getirirken kimseden çekinmezler. Bir başka ayette bu konu şöyle vurgulanmıştır: “O peygamberler ki Allah’ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah’tan korkarlar ve ondan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah (herkese) yeter.”4 Peygamberler Allah’ın buyruklarında artırma ve eksiltme yapmamışlardır. Hâkka süresinin 44-46. ayetlerinde Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık).” Allah’ın elçileri, ilahî mesajları insanlara ulaştırırken baskı ve zorlamaya başvurmamışlardır. Mesajın iyi anlaşılmasına yardımcı olmuşlardır. Nitekim bir ayette bu konu şöyle ifade edilmiştir: “… Sana düşen, sadece duyurmaktır (tebliğ etmektir). Hesap görmek bize düşer.”5 1 Müzzemmil suresi, 5. ayet. 2 Sâd suresi, 45. ayet. 3 Mâide suresi, 67.ayet. 4 Ahzâb suresi, 39. ayet. 5 Ra’d suresi, 40. ayet. 126 Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed YAZALIM Peygamberlerin sıfatlarından anladıklarınızı tabloda boş bırakılan yerlere yazınız. NE ANLIYORUZ Peygamberlerin Ortak Nitelikleri Doğru olmak (Sıdk) Peygamberler doğru sözlü ve dürüst insanlardır. Güvenilir olmak (Emanet) ........................................................................... Akıllı ve zeki olmak (Fetanet) ........................................................................... Allah’tan aldıkları bilgileri insanlara ........................................................................... iletmek (Tebliğ) Günahtan korunmuş olmak (İsmet) ........................................................................... 5. Tevhidin Son Elçisi Hz. Muhammed İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’den son peygamber Hz Muhammed’e kadar çok sayıda peygamber gönderilmiştir. Hz. Muhammed’in son peygamber olduğu bir ayette şöyle bildirilmiştir: “… O (Hz. Muhammed) Allah’ın resulü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.”1 “Muhammed ancak bir peygamberdir ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz?...” Âl-i İmrân suresi, 144. ayet. Yukarıdaki ayet mealini Hz. Peygamberin insan ve elçi olması açısından yorumlayınız. Kur’an-ı Kerim’de her insan topluluğuna peygamber gönderildiği bildirilmektedir.2 Bütün peygamberler insanları Allah’ın varlığına ve birliğine inanmaya (tevhide) çağırmışlardır. Bütün peygamberler aynı inanç esaslarını tebliğ etmişlerdir. Getirdikleri ilkeler doğrultusunda insanlara örnek olmuşlardır. Bizler de peygamberlerin Allah tarafından seçildiğine ve tebliğ ettikleri esasların aynı olduğuna inanırız. Bu hususu Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade eder: “De ki: Biz Allah’a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa, İsa ve diğer peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırt etmeyiz. Biz ancak ona teslim oluruz.”3 1 Ahzâb suresi, 40. ayet. 2 Nahl suresi, 36. ayet. 3 Âl-i İmrân suresi, 84. ayet. 127 5. ÜNİTE DEĞERLENDİRELİM “… Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim…” Mâide suresi, 3. ayet. Yukarıdaki ayeti vahiy süreci açısından değerlendiriniz. Kur’an’da 25 peygamberin ismi geçmektedir. Ancak peygamberler bu sayı ile sınırlı değildir. Nitekim bir ayette başka peygamberlerin de olduğu bildirilmektedir: “Andolsun ki senden önce birçok peygamber gönderdik. Sana onların kimini anlattık, kimini anlatmadık…”1 BİLGİ KUTUSU Kur’an da adı geçen peygamberler şunlardır: Âdem, İdris, Nuh, Hud, Salih, Lut, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Şuayb, Harun, Musa, Davut, Süleyman, Eyyüp, Zülkifl, Yunus, İlyas, Elyesa, Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed. Kur’an’da Üzeyir, Lokman ve Zülkarneyn adında üç kişiden daha söz edilmektedir. Ancak bu kişilerin peygamber olup olmadıkları açıkça bildirilmemiştir. Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed, insanları Allah’ın birliğine inanmaya davet etmiştir. Allah’tan başkasına kulluk etmemeleri konusunda onları uyarmış ve ondan başkasını ilah kabul etmenin şirk olduğunu bildirmiştir. Bu durum bir ayette şöyle ifade edilmiştir: “Deki : Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. ‘Şu var ki’ bana ilahınızın sadece bir ilah olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabb’ine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabb’ine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.”2 Hz. Âdem’le başlayan vahiy süreci Hz. Muhammed’le son bulmuştur. Bütün peygamberlerin yaşadıkları zaman ve mekân farklı olsa da getirdikleri ilkeler özü itibari ile aynıdır. O ilkelerden en önemlisi tevhittir. Bu durum Enbiyâ suresinin 25. ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere ‘Allah’tan başka ilah yoktur. O hâlde bana kulluk edin.’ diye vahyettik.” 6. Toplum Önderi Hz. Muhammed Bir liderde ne gibi Hz. Muhammed, peygamber olunca öncelikle içinde özellikler bulunmalıdır? yaşadığı toplumu eşi ve benzeri olmayan Allah’ın birliğine Belirtiniz. inanmaya ve yalnızca ona ibadet etmeye çağırmıştır. Yıllarca süren kan davaları ve savaşlarını sona erdirmiştir. Peygamberimizin gayretleri ile oluşan barış ve huzur ortamı, kendinden sonra “asr-ı saadet” (mutluluk çağı) olarak isimlendirilmiştir. 1 Mü’min suresi, 78. ayet. 2 Kehf suresi, 110. ayet. 128 Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed Hz. Muhammed, Allah tarafından insanlara örnek olarak seçilmiş bir elçidir. Peygamberimiz elçilik görevinin yanında içinde yaşadığı topluma önderlik de yapmıştır. Onunla birlikte insanlığa duyurulacak vahiy tamamlanmıştır. Vahyin son halkasını oluşturan Kur’an-ı Kerim son ilahî kitap olması nedeniyle tüm ilahî kitapların özünü kapsamaktadır. 6.1. Mekke’de Hz. Muhammed Hz. Muhammed 20 Nisan (12 Rebiyülevvel) 571 Pazartesi günü Mekke’de doğdu. Babası Abdullah annesi ise Âmine’dir. Babası o doğmadan kısa bir süre önce Medine’de vefat etti. Hz. Muhammed doğunca Arap geleneğine uygun olarak sütanneye verildi. Dört yaşına geldiğinde tekrar annesine teslim edilen Peygamberimiz, 6 yaşına kadar annesi ile kaldı. Annesinin vefatından sonra Hz. Muhammed’in bakımını dedesi Abdulmuttalip üstlendi. 8 yaşında iken dedesi vefat edince amcası Ebu Talip onu yanına aldı. Peygamberimizin doğduğu evin yerine inşaa edilen ve bugün Mekke Kütüphanesi olarak kullanılan yapı Hz. Muhammed, amcasının yanında kaldığı sırada bir müddet çobanlık yapmıştır. On iki yaşından itibaren yetişkinlerin yaptığı bazı ticari seyahatlere ve sosyal faaliyetlere katılmıştır. NOT EDELİM Peygamberimizin doğum günü her yıl Müslümanlar tarafından Mevlit Kandili ve Kutlu Doğum haftası olarak kutlanmaktadır. İNCELEYELİM Harita üzerinde İslam’ın doğduğu ortamın coğrafi konumunu inceleyiniz. Hz. Muhammed gençlik çağına girdiğinde artık tek başına bir kervanı yönetecek duruma gelmişti. Üstelik toplum içinde doğruluk ve dürüstlüğüyle tanınıyordu. Hakkı gözeten ve herkesin güvenini kazanmış bir kişiliğe sahip olmuştu. Bu nedenle herkes ona Muhammedü’lEmin (Güvenilir Muhammed) diyordu. 129 5. ÜNİTE Hz. Muhammed’in doğruluk ve dürüstlüğü, zengin bir kadın olan Hz. Hatice’nin dikkatini çekti. Hz. Hatice, Peygamberimizden ticaret kervanını yönetmesini istedi. Bu ticari ilişki, birbirlerini daha yakından tanımalarını sağladı. Evlenmeye karar verdiler. Evlendiklerinde Peygamberimiz 25, Hz. Hatice ise 40 yaşındaydı. Bu evlilikten Kasım, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ve Abdullah dünyaya geldi. BİLİYOR MUYDUNUZ? Hz. Muhammed gençlik yıllarında, Mekke’nin yaşlı ve ileri gelenleri tarafından kurulmuş olan Hilfu’l-Fudul (Erdemliler Topluluğu)’a katılmıştır. Bu topluluğun amacı, haksızlığa uğrayanlara yardımcı olmak ve onları korumaktı. TAMAMLAYALIM Kâbe’nin yıpranan yerlerini onarmak gerekiyordu. Mekke’nin ileri gelenleri bir araya gelerek tamirata başladılar. Sıra Hacerü’l-Esved (siyah taş)’in yerine konulmasına gelmişti. Çalışanlar anlaşmazlığa düştüler. Herkes çok önemli olduğuna inanılan bu taşı yerine koyma şerefinin kendi kabilesine ait olmasını istiyordu. Tartışma büyüdü; neredeyse kavga çıkacaktı. İçlerinden biri Kâbe’nin kapısından ilk giren kişinin hakem olmasını önerdi. Bu öneriyi herkes kabul etti. Bir süre sonra Kâbe’nin kapısında ………………………….…… göründü. Bur duruma herkes sevindi. Niçin?……………………………………………………… Hz. Muhammed, soruna nasıl bir çözüm getirmiş olabilir? Yukarıdaki boşlukları doldurarak metni tamamlayınız. Arap Yarımadası’ndaki haksızlık, kötülük, adaletsizlik, ahlaki çöküntü ve insanların Allah’ı bırakıp putlara tapması Peygamberimizi derinden etkiliyordu. Hz. Muhammed, gençliğinden itibaren Nur Dağı’ndaki Hira Mağarası’na gidiyor ve orada ibadet ediyordu. Evreni yaratan Allah’ın büyüklüğünü ve toplumun içinde bulunduğu kötü durumu düşünüyordu. 610 yılının ramazan ayında Peygamberimiz Hira’dayken, Cebrail ilk kez vahiy getirdi ve Alak suresinin ilk beş ayetini Hz. Muhammed’e okudu. Böylece Hz. Muhammed peygamberlikle görevlendirilmiş oldu. Hira Mağarası Peygamberimize ilk ayetlerin gelmesinden bir süre sonra, ikinci kez vahiy geldi. Bu vahiyle Allah, Peygamberimize şöyle buyurdu: “Ey örtüsüne bürünen (Peygamber!) Kalk da uyar, Rabb’ini yücelt. Elbiseni temiz tut. Kötülükten uzak dur.”1 İkinci vahyin gelmesi ile Hz. Muhammed, öncelikle güvendiği kişileri ve yakın çevresini İslam dinine davet etti. Bu insanların bir kısmı, onun çağrısını kabul ederek Müslüman oldular. 1 Müddessir suresi, 1–5. ayetler. 130 Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed NOT EDELİM İlk Müslümanlar şunlardır: Hz. Hatice, Hz. Ali, Hz. Zeyd, Hz. Ebu Bekir. Peygamberliğin ilk yıllarında, Mekke’nin ileri gelenleri, Hz. Muhammed’in İslam’a davetini pek fazla önemsemediler. Peygamberimiz ve arkadaşlarıyla alay ederek onları küçümsediler. Ancak gün geçtikçe İslam’ı kabul edenler çoğalıyordu. Bu durumdan rahatsız olan müşrikler, Peygamberimiz ve arkadaşlarına kötü davrandılar ve çeşitli işkenceler yaptılar. Müşriklerin yaptıkları baskıların dayanılmaz hâle gelmesi üzerine Peygamberimiz, Müslümanlara Habeşistan’a hicret (göç) etmelerini tavsiye etti. Bunun üzerine bazı Müslümanlar, 615 ve 616 yıllarında Habeşistan’a hicret ettiler. Bu arada Peygamberimizin amcası Hz. Hamza ve Mekke’nin ileri gelenlerinden Hz. Ömer Müslüman oldular. Böylece Müslümanlar biraz daha güçlendiler. Özellikle Hz. Ömer’in Müslüman olmasıyla ilk defa açıkça ibadet yapılmaya başlandı. Müşrikler, baskılarıyla İslam’ın yayılmasına engel olamayınca Peygamberimize, amcaPAYLAŞALIM sı Ebu Talip aracılığıyla anlaşma teklif ettiler. Hz. Ömer’in Müslüman olmasıyla Peygamberimize, putları kötülemekten vazgeçilgili bilgiler toplayınız. Bu bilgileri mesi karşılığında istediği kadar para, Mekke’nin arkadaşlarınızla paylaşınız. yönetimi ve istediği kadınla evlenme gibi birçok teklif götürdüler. Ancak Hz. Muhammed, “Allah’a yemin ederim ki, sağ elime güneşi, sol elime de ayı koysalar ben yine de davamdan vazgeçmem.” diyerek bu teklifleri reddetti.1 Yaşanan bütün olumsuzluklara ve her türlü güçlüğe rağmen, Hz. Muhammed görevini hakkıyla yapmayı sürdürüyordu. Gerek Mekkelilere gerekse Mekke dışından gelen insanlara her fırsatta İslam’ı anlatıyordu. Peygamberimiz 620 yılında Medineli bir grupla Akabe denilen yerde görüşerek onları İslam’a davet etti. Medineliler de bu daveti kabul ederek Müslüman oldular. 621 ve 622 yılında daha büyük gruplar hâlinde Mekke’ye gelerek Peygamberimizle görüşen Medineliler, onu ve Müslümanları Medine’ye davet ettiler. Peygamberimize, Medine’ye göç ederse onu, canları ve malları pahasına koruyacaklarını söyleyip bağlılıklarını bildirdiler. Hz. Muhammed’in hicretten önce Medinelilerle görüşmesi ardı ardına üç yıl devam etti. “Akabe Biatları” denilen bu görüşmelerden sonra Müslümanlar, gruplar hâlinde ve gizlice Medine’ye hicret etmeye başladılar. 1 İrfan Yücel, Peygamberimizin Hayatı, s. 57. 131 5. ÜNİTE NOT EDELİM 622 yılında Müslümanların, dinleri uğruna Mekke’den Medine’ye göç etmelerine hicret, dinleri uğruna her şeylerini Mekke’de bırakıp Medine’ye göç eden Müslümanlara muhacir, göç eden Müslümanları karşılayıp her şeylerini onlarla paylaşan Medineli Müslümanlara ise ensar denir. Hicret haberini duyan müşrikler, İslam dininin yayılmasını engelleyemeyeceklerini anlayınca Peygamberimizi öldürmeye karar verdiler. Peygamberimiz yanında bulunan emanetleri sahiplerine teslim etmesi için Hz. Ali’yi kendi yerine bıraktı. Hz. Ebu Bekir’i yanına alarak Mekke’den ayrıldı. Serv Mağarası’na gidip gizlendiler. Müşrikler, sabah olup onun evde olmadığını görünce şehrin her tarafını aradılar. Bulamayınca Peygamberimizin peşine düştüler. Peygamberimizi yakalayana büyük ödül vaat ettiler. Sevr Mağarası’nın temsilî resmi TARTIŞALIM Sizce insanlar değerli eşyalarını neden Hz. Muhammed’e emanet ediyordu? Arkadaşlarınızla tartışınız. Peygamberimiz, Hz. Ebu Bekir’le Sevr Mağarası’nda gizlenirken onları aramaya gelen bir grup, mağaranın girişine kadar yaklaştı. Hz. Ebu Bekir bu durumdan endişelendi. Hz. Muhammed de, “…Üzülme Allah bizimledir…”1 diyerek onu teselli etti. DÜŞÜNELİM Eğer Müslümanlar hicret etmeseydi İslam dininin yayılışı nasıl etkilenirdi? Düşününüz. Hz. Muhammed, aramaların sona erdiğine kanaat getirince yoluna devam etti. Medine yakınlarındaki Kuba köyüne gelerek burada birkaç gün kaldı ve bir mescit yaptırdı. İlk cuma namazını burada kıldı. Daha sonra, Medine’ye hareket etti ve 622 yılının Eylül ayında bu kente ulaştı. Medineliler, Peygamberimizi sevgi gösterileriyle karşıladılar. 1 Tevbe suresi, 40. ayet. 132 Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed NOT EDELİM Hicretin İslam tarihindeki önemli sonuçları: • 23 yıllık Peygamberliğin “Mekke Devri” sona ermiş, “Medine Devri” başlamıştır. • Hicret, sayesinde Müslümanlar, müşriklerin zulüm ve baskılarından kurtulmuşlardır. • İslam’ın yayılmasını sağlamıştır. • Hicret, Hz. Ömer zamanında hicri takvimin başlangıcı olarak kabul edilmiştir. • Bu şehrin “Yesrib” olan adı artık “Medine” diye isimlendirilmiştir. 6.2 Medine’de Hz. Muhammed Peygamberimiz Medine’ye geldiğinde ilk iş olarak bir mescit yaptırdı. Bu mescide “Mescid-i Nebi” adı verildi. Medine’de Müslümanların buluşma ve birleşme yeri Peygamberimizin mescidiydi. Bu bakımdan Mescid-i Nebi bazı sosyal işlerin, yardımların olduğu; eğitim ve öğretimin yapıldığı bir merkezdi. Hz. Muhammed başka kabile ve ülkelerden gelen elçileri burada kabul ederdi. Onlara İslam’ı anlatır ve çeşitli konularla ilgili görüşmelerde bulunurdu. AY DOĞDU ÜZERİMİZE Ay doğdu üzerimize Veda tepesinden. Şükür gerekti bize Allah’a davetinden. Sen güneşsin, sen aysın. Sen, nur üstüne nursun. Sen Süreyya yıldızısın, Ey sevgili, ey Resul! Hz. Muhammed Medine’ye geldiğinde burada çeşitli kabileler yaşamaktaydı. Bunlar; Arap kökenli Evs ve Hazreç kabileleri ile Yahudi olan Beni Nadir, Beni Kureyza ve Beni Kaynuka kabileleri idi. Bu kabileler arasında zaman zaman anlaşmazlıklar ve savaşlar çıkardı. TARTIŞALIM Sizce insanların sahip oldukları şeyleri paylaşması toplumsal barışa nasıl katkı sağlar? Arkadaşlarınızla tartışınız. Peygamberimiz Medine’de, ilk önce toplumsal barışın sağlanması için, Mekke’den gelen muhacirlerle Medineli ensar arasında İslam kardeşliğini ilan etti. Ardından yıllardır birbiriyle çatışma hâlinde olan Evs ve Hazreç kabilelerini barıştırdı. Hz. Peygamber, Medine’de yaşayan tüm dinî gruplarla vatandaşlık esasına dayalı bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmanın amacı, Medine’yi tüm dış saldırılara karşı savunmak ve şehirde huzurlu bir ortam oluşturmaktı. “Medine Sözleşmesi” diye adlandırılan bu anlaşmayla inancı ne olursa olsun, bütün Medineliler için huzurlu ve özgür bir ortam sağlandı. 133 Mescid-i Nebi 5. ÜNİTE YORUMLAYALIM Medine Sözleşmesi’nin Bazı Maddeleri: • Yahudiler kendi dinlerinde serbest olacaklar. • Müslümanlarla Yahudiler, barış içinde yaşayacaklar. • Dışarıdan bir saldırı olursa Medine birlikte savunulacak. • Müslümanlarla Yahudiler arasında herhangi bir anlaşmazlık çıkarsa Hz. Muhammed hakem kabul edilecek. • İki taraftan biri, üçüncü bir tarafla savaşırsa diğer taraf yardımcı olacak. Yukarıdaki maddeler toplumsal barışın kurulmasına nasıl katkıda bulunmuştur? Yorumlayınız. Medine’de sağlanan barış ve huzur ortamı Mekkeli müşrikleri rahatsız etti. Bu duruma engel olmak için müşrikler harekete geçtiler. Bunun üzerine Medineli Müslümanlar ile Mekkeli müşrikler arasında Bedir (624), Uhut (625) ve Hendek (627) savaşları oldu. Savaş dönemi, Hudeybiye Barış Antlaşması (628) ile sona erdi. Antlaşma imzalandıktan sonra, barış ve huzur ortamı oluştu. Hz. Muhammed bu ortamı en iyi şekilde değerlendirdi. Bizans imparatoruna, Habeşistan’a, İran’a ve daha birçok yere elçilerle İslam’a davet mektupları gönderdi. Böylece İslam’ın çağrısı birçok yere ulaştırılmış oldu. Bu arada Mekkeli birçok insan gelip Müslüman oldu ve kısa zamanda sayıları çoğaldı. Mekkeli müşrikler iki yıl sonra Hudeybiye Antlaşması’nı bozdular. Bunun üzerine Hz. Muhammed düzenli bir ordu hazırlayıp Mekke’ye yürüdü. Müşrikler, Müslümanlara karşı koymaya cesaret edemeyince Mekke, 630 yılında Müslümanların eline geçti. Peygamberimiz Müslümanlarla birlikte Kâbe’yi tavaf ettiler ve orayı putlardan temizlediler. Peygamberimiz genel af ilan etti. Onun bu tutumu karşısında, Mekkelilerin çoğu İslam’ı kabul etti. Mekke’nin Fethi’nden sonra, çeşitli bölgelerden gelen insanlar, kendi istekleri doğrultusunda gruplar hâlinde Müslüman oldular. ŞİİR YAZALIM Hz. Peygamber’in Vefatı Yok mu, ey yolcu, bu yoldan dönmek; Ağlıyor, ağlıyoruz ardından… Yeniden Refref’e binmek yok mu? Bu sıcak yaşlara dinmek yok mu? Göğe çıktın yine… Lakin bu sefer, Varmış Ukba’da buluşmak… Amma Ya Muhammed, yere inmek yok mu? Bize dünyada sevinmek yok mu? Seni görmekte gecikmişleri de, Seni görmekte gecikmişleri de, Gelip ashabın edinmek yok mu? Gelip ashabın edinmek yok mu? Arif Nihat Asya Şiiri okuduktan sonra siz de Hz. Muhammed’e duyduğunuz özlemi dile getiren bir şiir yazınız. 134 Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed Hz. Muhammed, 632 yılında kalabalık bir Müslüman topluluğuyla birlikte hacca gitti. Peygamberimiz, hac sırasında Mekke yakınlarında bulunan Arafat’ta yüz binden fazla Müslümana bir konuşma yaptı. Bu konuşmaya “Veda Hutbesi” denir. Peygamberimiz, miladi 8 Haziran 632 tarihinde, 63 yaşındayken vefat etti. Vefat ettiği yere defnedildi. Onun “Ravza-i Mutahhara” olarak adlandırılan mezarı, Medine’de Mescid-i Nebi’nin içindedir. 7. Kuran’ın Diliyle Hz. Muhammed Hz. Peygamberi bize en iyi şekilde anlatan Kur’an-ı “Resulüm! Biz seni, ancak Kerim, onun bir insan olduğunu vurgulayarak şöyle der: “De âlemlere rahmet olarak ki: Ben yalnız sizin gibi bir insanım. Ancak bana vahyogönderdik.” lunuyor…”1 Hz. Muhammed bir insandır. Çünkü o da bir Enbiyâ suresi, 107. ayet. anne ve babadan dünyaya gelmiştir. Sevinçli anları olduğu Yukarıdaki ayet mealini Hz. gibi üzüntülü anları da olmuştur. Evlenmiş, eş ve çocuk saPeygamberin insanlığa getirhibi olmuştur. İhtiyaçlarını karşılamak için çalışmıştır. Hz. dikleri açısından yorumlayınız. Muhammed insan olması nedeniyle Allah’ın emir ve yasaklarından sorumlu tutulmuştur. Bu durum bir ayette şöyle ifade edilir: “ (Resulüm) sana vayhedilen kitabı oku ve namazı kıl…”2 Hz. Muhammed Allah’ın insanlar arasından seçtiği bir peygamberdir. Bu duruma Allah Kur’an’da şöyle işaret eder: “De ki: Ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah tarafından gönderilen bir peygamberim…”3 Peygamberimizi diğer insanlardan ayıran özellik üstün ahlaka sahip olması ve kendisine vahyedilmiş olmasıdır. Hz. Muhammed insanları uyaran bir elçi ve onlara iyilikleri haber veren bir müjdecidir. Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “(Ey Muhammed!) De ki: Allah dilemedikçe kendime bir yarar sağlamak ya da kendimden bir zararı uzaklaştırmak benim elimde değil. Eğer insan kavrayışının ötesinde olanı bilsey­dim, muhakkak ki bahtiyarlık adına ne varsa ondan payıma daha çok düşerdi ve bana kötülük yaklaşmazdı. Ben sadece bir uyarıcıyım ve inanan bir topluma iyi haberler geti­ren bir müjdeciyim.”4 KUR’AN’A GÖRE HZ. MUHAMMED Son ve evrensel elçidir. Kur’an’ı açıklayıcıdır. İnsanlık için rahmettir. Kur’an’ı tebliğ edicidir. 1 Kefh suresi, 110. ayet. 2 Ankebût suresi, 45. ayet. 3 A’râf suresi, 158. ayet. 4 A’râf suresi, 188. ayet. 135 Güzel ahlak örneğidir. Uyarıcıdır. 5. ÜNİTE Peygamberimizin üstün bir ahlaka sahip olduğu Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir: “Şüphesiz sen yüce bir ahlaka sahipsin.”1 Ayrıca Yüce Allah Hz. Peygamberin ahlakını inananların örnek almasını istemiş ve şöyle buyurmuştur: “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”2 Hz. Muhammed’in mesajı bütün insanlara yöneliktir. Çünkü o, son peygamberdir ve bütün insanlara gönderilmiştir. Onun peygamberliği belli bir zaman ve mekânla sınırlı değildir. Bu durum bir ayette şöyle ifade edilmiştir: “Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”3 Yüce Allah, Peygamberimizi bütün kâinata rahmet olarak göndermiştir. Peygamberimizin inananlara karşı olan merhameti bir ayette şöyle belirtilmiştir: “Ant olsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü o, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.”4 Hz. Muhammed, hayatı boyunca insanlığın iyiliği için çalışmış, onları daima iyi, güzel ve doğruya yönlendirmiştir. İnsanların barış, huzur, güven ve kardeşlik içinde yaşamalarını istemiştir. Herkese doğruluğu, yardımsever olmayı öğütlemiştir. Yalan söylemek, hırsızlık yapmak, iftira etmek ve dedikodu yapmak gibi kötü davranışlardan sakınmalarını istemiştir. Bu konuda Allah Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber için şöyle buyurur: “Ey Peygamber! Biz seni şahit, müjdeleyici, uyarıcı ve Allah’ın izniyle ona çağıran bir davetçi ve aydınlatan bir kandil olarak gönderdik.”5 Peygamberimiz, hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamıştır. Cesaret ve kararlılıkla bütün zorlukların üstesinden gelmiştir. O, Allah’tan aldığı vahyi insanlara tebliğ etmiş ve davranışları ile onlara örnek olmuştur. Hz. Muhammed insanlara adaletli, dürüst, nazik ve hoşgörülü davranmıştır. İşlerinde ailesine ve arkadaşlarına danışmıştır. Ayrıca o, söz ve davranışları ile insanların güvenini kazanmıştır. LİSTELEYELİM “O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu hâlde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.” Âl-i İmrân suresi, 159. ayet. Yukarıdaki ayet mealinde Hz. Peygamberin hangi özellikleri vurgulanmıştır? Listeleyiniz. • Alçak gönüllüdür. • .......................................................................................... • .......................................................................................... 1 Kalem suresi, 4. ayet. 2 Ahzâb suresi, 21. ayet. 3 Sebe suresi, 28. ayet. 4 Tevbe suresi, 128. ayet. 5 Ahzâb suresi, 45, 46. ayetler. 136 Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed 8. Hz. Muhammed’in Örnekliği: Sünnet Sünnet, sözlükte yol, âdet, gidişat ve hayat tarzı gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise sünnet, Hz. Peygamberin takip ettiği yol, hayatında prensip hâline getirdiği fiil ve davranışları ifade eder. Sünnet; sözlü, fiilî ve takrirî olmak üzere üç kısıma ayrılır. Sözlü sünnet (hadis), Hz. Peygamberin herhangi bir mesele hakkında söylediği sözlerdir. Örneğin, Peygamberimiz, “Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz.”1 buyurmuştur. “Kim peygambere itaat etmiş olursa Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki) biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.” Nisâ suresi, 80. ayet. Yukarıdaki ayet mealinde verilmek istenen mesaj nedir? Fiilî sünnet, Peygamberimizin ibadet ve sosyal ilişkilere ait konulardaki davranışlarıdır. Örneğin, Abdullah b. Zeyd, Resulullahı şöyle abdest alırken gördüğünü söylemiştir: “Ağzına ve burnuna su verdi. Sonra üç defa yüzünü, arkasından üç defa sağ kolunu üç defa sol kolunu dirsekleriyle beraber yıkadı. Tekrar su alarak başını meshetti. Sonra da temizleninceye kadar ayaklarını yıkadı.”2 Hz. Ayşe de Peygamberimizin yaptığı işleriyle ilgili olarak şöyle demiştir: “Resulullah bir iş yaptığı zaman sağlam yapardı.”3 ÖRNEKLER BULALIM Peygamberimizin düzenli olarak yaptığı ve sünnet kabul edilen davranışlarına örnekler veriniz. • Evlere kapıyı çalıp izin alarak girmesi. • …..................................................................................................... • …..................................................................................................... Takrirî sünnet, sahabe tarafından söylenen bir sözü veya işlenen bir fiili, Hz. Peygamberin reddetmeyip onaylamasıdır. Örneğin, Hz. Peygamber, çocukların mescitte oyun oynadıklarını gördüğünde ses çıkarmamıştır.4 Hz. Muhammed’in davranışlarını yerel ve evrensel olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Onun davranışlarında yerellik denildiği zaman, kendi dönemine ait özellikler akla gelir. Evrensellik denilince de hadis ve sünnetin bütün insanlara yönelik mesajları anlaşılır. Örneğin, yemekten önce ve sonra ellerin yıkanmasını Hz. Peygamber tavsiye etmiştir. Bu tavsiyeler bugün de herkes için geçerliliğini korumaktadır. 1 Buharî, İlim, 11. 2 Müslim, Taharet, 19. 3 Müslim, Müsafirin,141. 4 Müslim, İdeyn, 19-22; Buharî, Salat, 69. 137 5. ÜNİTE Sünneti örnek alırken onun taşıdığı temel amaçları ön plana çıkarmalıyız. Örneğin, Hz. Peygamber ağız ve diş temizliğine özellikle dikkat çekmiş ve “Eğer ümmetime zahmet vermeyecek olsaydım, her abdest alışlarında misvak kullanmalarını emrederdim.”1 buyurmuştur. O dönemde diş temizliği için kullanılan en uygun malzeme misvak olarak bilinen bir tür fırçadır. Günümüzde misvakla birlikte diğer diş temizleme araçları da kullanılmaktadır. Hz. Muhammed hem Kur’an’ı tebliğ etmiş hem de onu açıklayarak uygulamıştır. Bu nedenle sünnet, Kur’an’ın bir açıklaması ve uygulaması niteliğindedir. Örneğin, Kur’an-ı Kerim’de, “…İyilikler kötülükleri giderir…”2 buyrulur. Hz. Peygamber de, “…Bir kötülük yaptıysan hemen peşinden bir iyilik yap ki onu yok etsin…”3 buyurarak bu ayete açıklık getirmiştir. Kur’an-ı Kerim’de “Namazı kılın…”4 ayeti ile namazın farz olduğu belirtilmiş fakat nasıl kılınacağı ve rekât sayıları ayrıntılarıyla açıklanmamıştır. Peygamberimiz, “Namazı benden gördüğünüz gibi kılınız.”5 buyurarak namazın nasıl kılınacağını uygulamaları ile göstermiştir. Örneklerde görüldüğü gibi İslam’ın anlaşılmasında ve uygulanmasında sünnet vazgeçilmez bir kaynaktır. Kur’an-ı Kerim’de sünnetin dinimizdeki değeri şöyle ifade edilmiştir: “…Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size ne yasakladıysa ondan sakının…”6 1 Buharî, Cuma, 8; Müslim, Taharet, 42. 2 Hûd suresi, 114. ayet. 3 Tirmizî, Birr, 55. 4 Bakara suresi, 43. ayet. 5 Buharî, Salat, 18. 6 Haşr suresi, 7. ayet. 138 Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A. Kelime avı bulmacasını çözünüz. Aşağıdaki kelime avı bulmacasında peygamber ve peygamberlikle ilgili kelimeler gizlenmiştir. Bu kelimeleri bulunuz. F E T A N E T O C A M R N V G I D A U L R A S İ I H N K M E A A F A E S F U H S T G V F M S Ü N N E T M A Z M A J N E A R E C E K U R A N E S I D K N E U M N B V L L S T U A E D E S S T Y İ İ E Y J E G E Y M T U H R E O I C U K A Y R A D Y L M E T Y D J S Y R Y K P G A D Y L M H G H U L I M D A K R T G M M R A A F E O T F K Y O T N E S J O R M V N J T R L O S F T A H A V U V O F D K G T M A T E B L İ G N E Y E B I S H T L A M F E M T V R O A C M B. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Peygamberlerin insanlara inançla ilgili getirmiş oldukları mesajlar nelerdir? Yazınız. 2. Allah, peygamberleri niçin insanlardan seçmiştir? Açıklayınız. 3. Peygamberlerin ortak niteliklerinden emanet ne demektir? Örneklerle açıklayınız. 4. Peygamberimiz ve Müslümanlar niçin hicret etmiştir? Açıklayınız. 5. Sünnet ne demektir? Örneklerle açıklayınız. C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz. 1. Aşağıdakilerden hangisi peygamberlerin niteliklerinden değildir? A) Sıdk B) Keramet C) Emanet D) Fetanet E) İsmet 2. Aşağıdakilerden hangisi peygamber değildir? A) Hz. İbrahim B) Hz. Musa D) Hz. Nuh E) Hz. Muhammed C) Hz. Cebrail 3. Aşağıdakilerden hangisi Mekke’den Medine’ye hicret edenlere verilen isimdir? A) Sahabe B) Ensar C) Muhacir 139 D) Muhaddis E) Azhab 5. ÜNİTE 4. Aşağıdakilerden hangisi Peygamberimiz için söylenemez? A) Son peygamberdir. B) Mesajı evrenseldir. C) O da bizim gibi bir insandır. D) Sadece Araplara gönderilmiş bir peygamberdir. E) Muhammedü’l-Emindir. 5. Aşağıdakilerden hangisi Medine Sözleşmesi’nin maddelerinden değildir? A) İki taraftan biri, üçüncü tarafla savaşırsa diğeri ona yardımcı olmayacak. B) Yahudiler kendi dinlerinde serbest olacaklar. C) Müslümanlarla Yahudiler, barış içinde yaşayacaklar. D) Dışarıdan bir saldırı olursa Medine birlikte savunulacak. E) Müslümanlarla Yahudiler arasında herhangi bir anlaşmazlık çıkarsa Hz. Muhammed hakem kabul edilecek. Ç. Aşağıdaki cümlelerden doğru olanı “D”, yanlış olanı “Y” ile işaretleyiniz. (…) Hz. Muhammed peygamber olması dolayısıyla çok rahat bir hayat yaşamıştır. (…) Hz. Muhammed çok çalışarak peygamber olmuştur. (…) Peygamberler Allah’tan aldığı vahyi olduğu gibi insanlara iletmişlerdir. (…) Hz. Muhammed peygamber olarak Medine’de sadece on yıl kalabilmiştir. (…) Müslümanlar Medine’ye hicret etmeselerdi İslam dini daha hızlı yayılırdı. D. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz. ( dil, Allah, rasul, nebî, Sevr, Hıra ) 1. Kendisine vahiy geldiği hâlde kitap verilmemiş peygambere ……………, hem kitap hem de vahiy indirilmiş peygambere ise …………. denir. 2. Peygamberimiz Hz. Ebu Bekir ile Mekke’den Medine’ye hicret ederken ...................……… Mağarası’nda üç gece kaldı. 3. “Kim peygambere itaat etmiş olursa ………. itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.” (Nisâ suresi, 80. Ayet.) 4. Peygamberler Allah’tan aldığı vahyi, içinde yaşadığı halkın konuştuğu …………ile insanlara anlatmışlardır. 140 TEMEL DİNÎ BİLGİLER 6. ÜNİTE İslam ve Ahlak ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. “Ahlaklı olmak” ifadesinden anladıklarınızı söyleyiniz. 2. Ahlak kurallarına birkaç örnek veriniz. 3. “Doğruluk, adalet, cömertlik ve merhamet” kavramlarını sözlükten araştırınız. 4. Hoşgörülü olmanın önemi ile ilgili büyüklerinizle konuşunuz. 141 6. ÜNİTE 1. Ahlak Kavramı Ahlak, sözlükte huy, yaratılış, mizaç, karakter gibi anlamlara gelen “hulk” veya “huluk” kelimesinin çoğuludur. Kavram olarak ise insanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusu ile iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden uzak kalmasıdır. “Bir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha üstün bir miras bırakamaz.” Tirmizi, Birr, 33. Ahlak, iyi, doğru ve güzel davranışların neler olduğunu konu edinir. Ayrıca bireyin ve toplumun mutluluğu için gerekli olan kurallar ve davranışlarımızın sonuçları da ahlak konuları içinde yer alır. Bu konuları inceleyen bilim dalına “ahlak ilmi” adı verilir. Ahlak duygusu sevmek ve üzülmek gibi insanın yaratılışında var olan özelliklerdendir. Tarih boyunca insanların ve toplumların benimsedikleri çeşitli ahlak anlayışları, iyi veya kötü olarak nitelendirdikleri davranışlar ve değer ölçüleri olmuştur. Ahlak kurallarının bir kısmı insanlığın çoğu tarafından evrensel doğrular olarak kabul görmüştür. Bazı ahlaki kural ve ölçüler ise toplumların kendi inanç, gelenek ve anlayışına göre şekillenmiş ve farklılıklar göstermiştir. Örneğin, haksız yere adam öldürmek hemen hemen tüm insanlık tarafından kötü davranışlardan kabul edilerek kınanmıştır. PAYLAŞALIM Güzel ahlakla ilgili hadis, atasözü ve deyimler bularak arkadaşlarınızla paylaşınız. • “Şüphesiz sizin en iyiniz ahlak bakımından en iyi olanınızdır...” Buharî, Menakıb, 23. • ................................................................................. 142 İslam ve Ahlak 2. İslam Ahlakının Kaynağı: Kur’an ve Sünnet İslam ahlakının en önemli kaynağı Kur’an ve onun ışığında oluşan sünnettir. Bu iki kaynak insanın insanla, insanın Allah (c.c.) ile ve çevresi ile olan ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini açıklar. “Müminlerin iman yönünden en üstünü, ahlakça en iyi olanıdır.” Ebu Davut, Sünen, 16. Allah, Kur’an’da doğruluğu, yardımlaşmayı, sabrı öğütlemiş ve bu özelliklerin iyi birer davranış olduğunu belirtmiştir. Yalan söylemek, hırsızlık yapmak, iftira etmek gibi kötü davranışlardan da kaçınmamızı istemiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) de örnek davranışlarıyla bu ahlak ilkelerinin yaşanabilir erdemler olduğunu göstermiştir. Dinimize göre iyi ve güzel olan her şey, birey ve toplum için yararlı ve gerekli olandır. Kötü ve çirkin olan şeyler zararlı ve kaçınılması gerekenlerdir. Kur’an’da, “Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder. Kötülükleri, fenalık ve azgınlığı yasaklar. O düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.”1 buyrularak iyi ve yararlı işler yapmamız, kötü davranışlardan da sakınmamız istenmiştir. İslam dininin iman ve ibadet esaslarıyla ahlak ilkelerini kesin çizgilerle birbirinden ayırmak mümkün değildir. İman, ibadet ve ahlak arasında yakın bir ilişki vardır. Bu duruma Kur’an’da şöyle işaret edilmiştir: “Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir. Onlar namazlarında huşu içindedirler, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler, zekâtı verirler, iffetlerini korurlar.”2 Hz. Muhammed’in, “Müslüman, elinden ve dilinden herkesin güven içinde olduğu kimsedir.”3 sözü ile “Kendisi için istediğini din kardeşi için de istemeyen kişi olgun mümin olamaz.”4 uyarısı inanmakla ahlaklı olmak arasındaki ilişkiye dikkatimizi çekmektedir. Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde güzel ahlak ilkeleri yer alır. Bu ilkelerden bazıları; Allah’ın koyduğu sınırları aşmamak, yoksulu doyurmak, doğruyu tavsiye etmek, kötülüğe yaklaşmamak, cana kıymamak, ölçü ve tartıda adaleti gözetmek, verdiği sözde durmak, ölçülü konuşmak, alçak gönüllü olmak, emaneti korumak, ana babaya, akrabaya, komşuya ve arkadaşa güzel davranmaktır. İnsan, bütün yaptıklarından sorumludur. Bu yüzden insanın bu dünyada ve ahirette mutlu olabilmesi için kötülüklerden kaçınması ve iyi davranışlar yapması gerekir. Allah, bir ayette bu konuyla ilgili şöyle buyurmuştur: “Kim zerre kadar (azıcık) iyilik yaparsa onun karşılığını görür. Kim de zerre kadar kötülük yaparsa onun karşılığını görür.”5 1 Nahl suresi, 90. ayet. 2 Mü’minûn, 1-5. ayetler. 3 Tirmizî, İman, 2. 4 Buharî, İman, 7. 5 Zilzâl suresi, 7, 8. ayetler. 143 6. ÜNİTE Allah insana iyilik ve kötülük yapabilme gücü vermiştir. Ancak kendisinden doğru, iyi ve temiz olanları seçmesini istemiştir. “Kim doğru yolda giderse sadece kendi için gitmiş olur, kim de saparsa kendi zararına sapmış olur...”1 Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamberin ahlakından övgüyle söz edilmiştir: “Sen elbette çok güzel bir ahlaka sahipsin.”2 Hz. Aişe kendisine Peygamberimizin ahlakıyla ilgili soru soran bir sahabeye, “…Onun ahlakı Kur’an’dı.”3 cevabını vermiştir. Böyle bir ahlaka sahip olan Hz. Muhammed, “...Allah Resulü sizin için en güzel örnektir.”4 ayetiyle bizlere örnek ve model insan olarak sunulmuştur. İLKELER ÇIKARALIM “Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir. Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur. Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen ne yeri yarabilir ne de dağlara ulaşabilirsin. Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabb’inin nezdinde sevimsizdir.” İsrâ suresi, 35-38. ayetler. Yukarıdaki ayetlerden ahlak ilkeleri çıkarınız. • Ölçüp tartarken aldatma yapılmamalıdır. • ..................................................................................................... • ..................................................................................................... 3. İslam’ın Öngördüğü Bazı Temel Ahlak İlkeleri İslam dinine göre insanların öncelikli görevi, Allah’a ve onun bildirdiği inanç esaslarına inanmak, bunun gerektirdiği sorumluluk bilinciyle hareket etmek ve güzel ahlaklı bir ömür geçirmektir. Ahlaki değerlerin neler olduğu Kur’an-ı Kerim’de açıklanmış, Hz. Peygamber de örnek davranışları ile bunları insanlara aktarmıştır. 1 2 3 4 İsrâ suresi, 15. ayet. Kalem suresi, 4. ayet. Müslim, Müsafirîn,139. Ahzâb suresi, 21. ayet. 144 İslam ve Ahlak YAZALIM “Müslümanlık, kökü iman, dalları amel, yaprakları ilim ve meyvesi de güzel ahlak olan bir ağaca benzer.” sözünden anladıklarınızı yazınız. 3.1. Doğruluk ve Adalet Doğruluk, kişinin söz ve davranışlarında dürüst ve tutarlı olmasıdır. Halkımız arasında “özün ve sözün; için ve dışın bir olması” şeklinde ifade edilir. “İnsana sadakat yakışır görse de ikrah Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah.” Ziya Paşa Dinin özü doğruluktur. İslam dini doğru sözlü olmanın ve davranışlarda doğru olanı seçmenin üzerinde önemle durmuştur. Doğruluk, daima hakkın ve haklının yanında yer almaktır. Allah, doğrulukla ve doğru kimselerle birlikte bulunmamızı istemiştir. Kur’an-ı Kerim’de, bu konu ile ilgili şöyle buyrulmuştur: “Ey iman edenler, Allah’a karşı gelmekten sakının (takvalı olun) ve doğrularla beraber bulunun.”1 Yukarıdaki beyti doğruluğun önemi yönünden yorumlayınız. Doğruluk mutluluğun, güDEĞERLENDİRELİM ven, emniyet ve huzurun kaynaNamazda her gün en az kırk defa okunan Fâtiğıdır. Buna işaret eden bir ayet ha suresinde bizi doğruluğa ulaştırması için Allah’a meali şöyledir: “Ey iman edenler dua ederiz. Bu durumu doğruluğun önemi yönünden Allah’ın azabından korkun ve değerlendiriniz. doğru söz söyleyin ki böylece Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.”2 Başka bir ayette de doğruluk ve dürüstlük övülerek bu davranışı sergileyenlerle ilgili şu müjde verilmiştir: “Rabb’imiz Allah’tır deyip sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara, ‘Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin!’ derler.”3 1 Tevbe suresi, 119. ayet. 2 Ahzâb suresi, 70, 71. ayetler. 3 Fussilet suresi, 30. ayet. 145 6. ÜNİTE Allah, “(Ey Resulüm!) Şüphesiz sen peygamberlerdensin ve dosdoğru bir yol üzeresin.”1 ayetiyle Peygamberimizin doğruluğuna ve ahlakının güzelliğine dikkatimizi çekmiştir. Hz. Peygamber hayatı boyunca hep doğru sözlü olmuş ve doğrularla beraber olmuştur. Allah Resulü, “Doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete ulaştırır…”2 buyurarak doğru olmanın önemini belirtmiş; kendisinden öğüt almak isteyen kimseye de, “Allah’a inandım de, sonra dosdoğru ol…”3 diye tavsiyede bulunmuştur. Doğru söz ve doğru davranış bütün iyiliklerin özü sayılır. Sözlerine inanılan, kendilerine güvenilen insanlar sevilir ve saygı görürler. Doğruluk, sağlıklı ve dengeli bir kişiliğin oluşmasında ve insanın çevresiyle olumlu iletişim kurmasında vazgeçilmez değerlerdendir. Düşüncesinde, sözünde ve davranışlarında doğruluğu benimseyen kimse Allah’ın hoşnutluğunu kazanır. Toplumlar da doğru kimseleri örnek alır, onları kendilerine model seçerler. Doğrulukla adaletli olmak arasında yakın bir ilişki vardır. Çünkü doğruluk adaletin vazgeçilmez ilkelerinden biridir. Adalet, her şeyin ve herkesin hakkını vermek, ölçüsüzlükten uzaklaşarak orta yolu tutmak ve dengeli davranmaktır. Adalet toplumsal huzurun temel unsurudur. Adaletin uyguYORUMLAYALIM lanmadığı yerde sosyal ve ekono“Toplum sevgiyle kaynaşır, adaletle yaşar.” mik dengesizlikler baş gösterir. Farabi Haksızlık, anarşi ve kargaşa topluYukarıdaki sözü adaletin önemi bakımından yomu huzursuz eder. Bu nedenle İsrumlayınız. lam dini her türlü ilişkide adaleti, ölçülü olmayı ve barışı esas almıştır. İnsanların, birbirileriyle olan ilişkilerinde daima adaleti gözetmelerini istemiş, bu konuya şöyle dikkat çekmiştir: “…Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletli davranmaktan alıkoymasın…”4 Hz. Muhammed, insanlar arasında ayrım yapmamayı, herhangi bir konuda karar verirken adaletle davranmayı tavsiye etmiştir. Bir gün Kureyş kabilesinden asil bir kadın hırsızlık yapmıştı. Kadını cezalandırmaması için sahabelerden Üsame’yi Peygamberimize göndermişlerdi. Bu duruma kızıp üzülen Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah’ın emri 1 2 3 4 Yâsîn suresi, 3, 4. ayetler. Buharî, Edep, 69. Müslim, İman, 3. Mâide suresi, 8. ayet. 146 İslam ve Ahlak karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma da hırsızlık yapsaydı, onu da cezalandırırdım.”1 LİSTELEYELİM “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutun. Kendiniz ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin de olsalar fakir de olsalar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın. (sözü) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Nisâ suresi,135. ayet. Yukarıdaki ayete göre adaletin gerçekleşmesi için nelere dikkat etmeliyiz? Listeleyiniz. • Yakınımız bile olsa adaletten asla ayrılmamalı ve haksızlığa taraf olmamalıyız. • .................................................................................................................. • .................................................................................................................. • .................................................................................................................. Getirdiği çağrıya inanmayan müşrikler bile Peygamberimizin adil kişiliğini kabul etmişler; birçok konuda onu hakem seçmiş ve verdiği karara saygı duymuşlardır. İslam’ın öğütlediği ahlak anlayışına göre her zaman ve her konumda adaletli davranmak gerekir. Buna göre, idareciler emri altındakiler arasında ayrım gözetmeksizin işleri adaletle yürütmeli, işverenler, çalışanlar arasında adaletli davranmalıdır. Üretici alım ve satımda adaletten ayrılmamalı, ölçü ve tartıyı düzgün yapmalıdır. Aile içi ilişkilerde de adaletli olmak çok önemli bir ilkedir. Anne ve babalar çocukları arasında ayrım yapmamalı ve onların yetişmeleri için gayret göstermelidir. PAYLAŞALIM Sizce Hz. Muhammed’in adaletli bir insan olmasının İslam’ın kabul edilmesine ve yayılmasına etkisi ne olmuştur? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. 1 Buharî, Hudud, 11. 147 6. ÜNİTE 3.2. İyilik Etmek İslam ahlakının temel ilkelerinden birisi de iyilik etmek ve iyilikte bulunmaktır. “İman edip salih ameller (iyi ve faydalı işler) yapanlara gelince; halkın en hayırlısı onlardır.” İyilikler sadece Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılmalıdır. Bu amaçla insanBeyyine suresi, 7. ayet. lar ve diğer canlılar için yapılan her yararlı iş Allah’ı hoşnut eder. Bakara suresinin 177. ayeYukarıdaki ayetten hareketle iyilik tinde yapılması tavsiye edilen iyiliklerin bir yapmanın önemini belirtiniz. kısmı şöyle sıralanmıştır: “... Gerçek iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte (özü ve sözü) doğru olanlar, bu özellikleri taşıyanlardır. Gerçek takva sahipleri (Allah’a saygılı olanlar) ancak onlardır!” İnsanlar kendilerine iyi davranılmasından mutlu olurlar. İyi ve güzel davranışta bulunan ve bu amaçla insanlığın yararına çalışan kimseler herkes tarafından sevilir, sayılır ve örnek alınırlar. Allah Kur’an’da, iyilik yapanlar için insanların kalplerinde bir sevgi yaratacağını belirtmiş ve şöyle buyurmuştur: “İnanıp iyilikler (salih ameller) işleyenler için Rahman, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır.”1 Aynı şekilde Yüce Allah, Nahl suresinin 97. ayetinde iyiliklerin karşılıksız kalmayacağını bildirmiş ve yapılan iyilikleri en güzel şekilde ödüllendireceğini müjdelemiştir. “Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve ödüllerini, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.” Başka bir ayette de Allah, iman edip iyi iş yapanlarla yapmayanların bir tutulamayacağını belirtmiş ve iyilik yapmamızı öğütlemiştir. “Görmeyenle, gören bir olmaz; iman edip salih amellerde bulunanlarla kötülük yapan da. Ne az öğüt alıp düşünüyorsunuz.”2 İyilik yapmak farklı şekillerde gerçekleşebilir. Ailede, iş yerinde, okulda, yolculukta, çarşı-pazarda ve diğer sosyal ortamlarda insanlara iyi davranmak, ihtiyaç duyulduğunda onların yardımına koşmak dinimizin üzerinde durduğu erdemlerdendir. Edirne Darü’ş-şifası 1 Meryem suresi, 96. ayet. 2 Mü’min suresi, 58. ayet. 148 İslam ve Ahlak LİSTELEYELİM Hz. Muhammed: “Sadaka vermek her Müslümanın görevidir.” buyurdu. Yanında bulunanlar: -Sadaka verecek bir şey bulamazsa, dediler. “Bir yerde ücretle çalışır, hem kendisine faydalı olur hem de sadaka olarak verir.” -Buna gücü yetmezse, “Darda kalana, ihtiyaç sahibine yardım eder.” -Buna da gücü yetmezse, “İyilik yapmayı tavsiye eder.” -Bunu da yapamazsa, “Kötülük yapmaktan uzak durur. Bu da onun için sadakadır.” buyurdu. Buharî, Zekât, 30. Yukarıdaki metinde anlatılan iyiliklere benzer yaptığınız iyilikler oldu mu? Listeleyerek konuşunuz. KONUŞALIM “Kim bir iyilik yaparsa ona on katı verilir. Kim de bir kötülük yaparsa yalnızca onun karşılığı ile cezalandırılır ve onlara herhangi bir haksızlık yapılmaz.” En’âm suresi, 160. ayet. Yukarıdaki ayetin ana düşüncesi üzerinde arkadaşlarınızla konuşunuz. 3.3. Cömertlik Cennetin kapısını cömertler açar. Atasözü Siz de cömertlikle ilgili atasözleri bulunuz. Allah, evreni ve içindeki sayısız nimetleri insanların faydalanması için yaratmıştır. Herkes içinde bulunduğu imkânları kullanarak ve çaba göstererek bu nimetlerden yararlanabilir. İnsanların beceri, imkân ve güçleri farklı olduğundan gelirleri de farklılık gösterir. Sosyal adalet, barış ve huzurun sağlanması için bireyler sevgi ve merhamet ile birbirlerine yaklaşmalı, kardeşlik ve dayanışma bilinciyle birbirlerine yardımcı olmalıdırlar. Ahlaki erdemlerden olan cömertlik, insanın elinde bulunan her türlü nimeti karşılık beklemeksizin muhtaç kimselerle paylaşmasıdır. Allah, Kur’an’da cömertliği övmüş, cimrilikten ise kaçınmamızı istemiştir: “...Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”1 Ayrıca zekâtı ve fıtır sadakasını emretmiş; akrabaya, komşuya, yetime ve yolda kalmış olanlara yardım yapmayı öğütlemiştir: “Akrabaya, fakire ve yolcuya hakkını ver! Elindekini de saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanın kardeşleridir. Şeytan ise Rabb’ine karşı 1 Haşr suresi, 9. ayet. 149 6. ÜNİTE nankördür. Eğer Rabb’inden ummakta olduğun bir rahmeti beklerken (darlıkta olduğundan) onlara sırt çevirecek olursan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle.”1 Allah bir ayette israf etmeden, dengeli bir şekilde harcama yapan cömert kimseleri şöyle övmüştür: “Onlar, infak ettikleri zaman israf etmezler, cimrilik de yapmazlar. Harcamalarında bu ikisi arası orta bir yol üzerinde bulunurlar.”2 Cömert kimseler Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla insanlara yararlı işler için çalışırlar. Maddi servetlerini, bilgi, birikim, yetenek ve zamanlarını insanların mutluluğu için harcarlar. Örneğin, insanlar için iş imkânları hazırlamak, eğitim ve öğretim kurumlarına destek olmak, gençleri zararlı alışkanlıklardan korumak için ortak çalışmalarda bulunmak bunlardan bazılarıdır. Hz. Peygamber elinde bulunan giyecek veya yiyeceklerden cömertçe dağıtmış, fakir ve düşkünlere kol kanat germiştir. Ayrıca cömertçe davrananları övmüş ve onları şu sözüyle müjdelemiştir: “Cömert kimse Allah’a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır...”3 Başka bir sözüyle de cimriliğin kötü huylardan olduğuna şu şekilde işaret etmiştir: “İki özellik vardır ki bir müminde asla bulunmazlar: Cimrilik ve kötü ahlak.”4 Hz. Peygamberin cömert davranmayı teşvik etmesi ve örnekliği sayesinde, Müslümanlar arasında sürekli hayır işleme bilinci ve dayanışma anlayışı gelişmiştir. Bu amaçla; yol, köprü, çeşme, mescit, aşevi, hastane ve okul gibi hayır müesseselerini kurmuşlardır. Cömertçe yapılan yardımlar sayesinde, varlıklı kimselerle yoksul kimseler arasındaki sevgi ve kardeşlik bağları güçlenir. Kıskançlık ortadan kalkar. Toplumun farklı kesimleri arasında adalet ve sosyal denge sağlanmış olur. Cömert kimse maddi servetin tek değer ölçüsü olmadığını kavrar. Kendisine verilen nimetlerin Allah’ın bir lütfu olduğunu bilir. Onları Allah’ın hoşnut olacağı şekilde kullanır. Tüketim ve harcamalarında yalnızca kendi mutluluğunu değil, başkalarının mutluluğunu da dikkate alarak yaşamaya çalışır. YORUMLAYALIM “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her başağında yüz dane olmak üzere, yedi başak veren bir danenin durumu gibidir. (Kazandıkları sevap böyledir.) Allah dilediği kimseler için bunu kat kat artırır...” Bakara suresi, 261. ayet. Yukarıda meali verilen ayeti, cömertlik kavramıyla ilişkilendirerek yorumlayınız. 1 2 3 4 İsrâ suresi, 26-28. ayetler. Furkân suresi, 67. ayet. Tirmizî, Birr, 40. Tirmizî, Birr, 41. 150 İslam ve Ahlak 3.4. Merhamet Merhamet, insanın varlıklara karşı içten sevgi duyması, şefkat, acıma ve yardım etme düşüncesiyle dolu olmasıdır. Merhamet duygusu insanın yaratılışında var olan özelliklerdendir. Bir anne çocuğuna bu duyguyla sarılır. Yavrusunu karşılıksız bir şekilde sever, besler ve büyütür. “Merhamet eden kimseye Allah da merhamet eder…” Tirmizî, Birr, 16. Yukarıdaki hadiste anlatılmak istenen nedir? Şefkat ve merhamet, katı kalpleri yumuşatır, insanları sevgiyle birbirine yaklaştırır. Merhametli insan, yardımsever, hoşgörülü, sabırlı ve naziktir. Aynı zamanda hiçbir canlıyı incitmemeye çalışır. Onların haklarına ve yaşam alanlarına da saygı gösterir. Allah’ın Rahman, Rahîm, Rauf, Kerim gibi isimleri onun şefkat ve merhametini çağrıştırır. Allah merhameti ile kâinatı eşsiz bir ölçü, ahenk ve düzen içinde yaratmıştır. İnsanoğlunu da diğer varlıklardan üstün kılmıştır. Ona her türlü nimeti karşılıksız ve ihtiyacı oranında vermiştir. Bu durum bir ayette şöyle ifade edilmiştir: “Görmedin mi ki Allah bütün yerdekileri ve emriyle denizde seyredip giden gemileri sizin hizmetinize sundu. Göğü de izni olmaksızın yere düşmekten korur. Gerçekten Allah insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir.”1 Ayrıca Allah insanlara merhametinden dolayı kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Kur’an’da Peygamberimizin âlemlere rahmet olarak gönderildiği şu ayetle bildirilmiştir: “Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.”2 İnsanlar bilerek veya bilmeyerek hata yapabilir veya günah işleyebilirler. Allah engin merhameti ile kullarının yaptıkları hataları ve günahları hemen cezalandırmaz, onlara tövbe ederek hatadan dönme imkânı verir. Bu durum Kur’an’da şöyle belirtilmiştir: “…Selam olsun size! Rabb’iniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı. Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olsun ki) o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”3 DEĞERLENDİRELİM Hz. Peygamber İslam’ı anlatmak için Taif’e gittiğinde şehrin ileri gelenleri ve halk, onu dinlememiş hatta çocuklara taşlattırmışlardı. Allah’ın elçisi yaralanmış ve kanlar içinde kalmıştı. Bu olayın ardından Cebrail ve İsrafil adlı melekler Allah’ın selamı ile gelmişler ve bir teklifte bulunmuşlardı: “Ey Peygamber, dilersen şu dağı Taif’in üzerine yıkalım.” Rahmet Peygamberi “Olmaz.” dedi ve devamında, “Allah’ım, onların neslinden sana inananlar hürmetine onları affet!” buyurdu. Buharî, Tecridi Sarih, C 9, s. 36. Yukarıda anlatılan olayı merhamet kavramıyla ilişkilendirerek değerlendiriniz. 1 Hac suresi, 65. ayet. 2 Enbiyâ suresi, 107. ayet. 3 En’âm suresi, 54. ayet. 151 6. ÜNİTE Hz. Peygamber büyük küçük herkese şefkat ve merhamet gösterirdi. Arkadaşlarını ve ailesini çok sever, onlara merhametle yaklaşırdı. Kur’an’da Peygamberimizin bu özelliğine şöyle işaret edilmektedir: “Andolsun size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size düşkündür. Müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.”1 İslam’ın ilk devirlerinde Müslümanların çoğu fakir, kimsesiz ve kölelerden oluşuyordu. Kureyşliler onları hor görüp aşağılarken Peygamberimiz onları yanına almış, hak dini onların yardımıyla duyurmaya çalışmıştı. Medine’de yaptırdığı mescitte, yoksulların eğitim-öğretimlerini devam ettirebilmeleri için “Suffa” denen özel bir yer açmıştı. Hz. Muhammed yeryüzündeki herkese karşı merhametliydi. Büyük küçük demeden herkesin hatırını sorardı. Çocukları çok sever, onlarla ilgilenirdi. Onları gördüğünde selam verip kendileriyle konuşurdu. Namaz kıldırırken bebek ağlaması duyduğunda namazı kısa tutardı. Peygamberimizi, çocuklarını öperken gören bir kimse, “Doğrusu benim on çocuğum var, hiçbirini öpmem.” deyince Peygamberimiz, “…Merhametli olmayana merhamet edilmez.”2 şeklinde cevap vermiştir. Hz. Muhammed hayvanlara ve diğer canlılara karşı da merhametli olunmasını tavsiye etmiştir. Hayvanların da insanlar üzerinde hakları olduğunu belirtmiş, onlara iyi bakmalarını ve taşıyabileceklerinden fazla yük yüklememelerini öğütlemiştir. Merhamet duygusu ile yapılan iyi davranışlar sayesinde insanlar arasındaki sevgi, güven, birlik ve dayanışma artar ve huzurlu bir toplum oluşur. 3.5. Sevgi ve Saygı İnsanın yeryüzündeki amaçlarından birisi de, sevgi, saygı ve yardımlaşmanın hâkim olduğu mutlu bir hayatı gerçekleştirmektir. Başkalarıyla iyi ilişkiler kurmak, onlara karşı hep iyi davranabilmek kolay değildir. Bunu gerçekleştirmek için sevgi ve saygı gerekmektedir. İnsan sevdikleri hakkında daima iyi şeyler düşünür, onlar için her türlü fedakârlıkta bulunabilir. Bu yüzden dostluk ve kardeşliğin temeli sevgi ve saygıdır. İnsan sevdiği kişinin iyiliğini kendi iyiliğinden bile öne alabilir ve bu uğurda her türlü zorluğa katlanabilir. 1 Tevbe suresi, 128. ayet. 2 Buharî, Edep, 18. 152 “Müminler birbirini sevmede, birbirilerine merhamette, birbirlerine şefkatte bir bedene benzer. Bedende bir organ rahatsız olsa diğer organlar uykusuz kalır, rahatsız olur ve hemen onun yardımına koşarlar.” Buharî, Edep, 27. Yukarıdaki hadiste müminlerin hangi özelliklerine değinilmiştir? İslam ve Ahlak Sevginin en yücesi Allah sevgisidir. İnanan insan Allah’ı her şeyden daha çok sever. Onun koyduğu sınırlara saygı gösterir. Öğüt ve uyarılarını dikkate alır. Allah sevgisi aynı zamanda insanı, Peygamber sevgisine yönlendirir. Bu duruma bir ayette şöyle işaret edilmiştir: “De ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın...”1 Sevgi ve saygı ile her türlü problem çözülebilir. Bütün kötülükler iyiliğe, bütün çirkinlikler de güzelliğe dönüştürülebilir. Sevgi ve saygı, kıskançlığı, nefreti ve diğer kötülükleri yok eder. İnsanlar arasındaki birlik ve beraberliğin kalıcı olması için toplumun fertleri üzerine bazı görev ve sorumluluklar yüklenmiştir. Örnek bir aile ve toplumun kurulması için bireyler kendi üzerine düşen görevleri sevgi ve saygı çerçevesinde eksiksiz yerine getirmelidir. İnsanların fikir, düşünce ve yaşam biçimlerine saygı göstermek, eşit hak ve imkânlardan yararlanmaları için çaba göstermek, sevgi ve merhametle onların yardımına koşmak, kardeşliğin vazgeçilmez değerlerindendir. Dargınlık, kusur araştırmak, söz taşımak, can, mal ve namus dokunulmazlığını çiğnemek sevgi ve saygıyı zedeleyen davranışlardandır. Peygamberimizin, “Sizden biriniz kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe gerçek anlamda iman etmiş olamaz.2” sözünü ilke edinen müminler hayatları boyunca sevgi, saygı ve yardımlaşma temelinde oluşturulan kardeşliğin en güzel örneklerini vermişlerdir. Aynı şekilde Hz. Peygamber, sevmenin inanmanın bir gereği olduğunu şöyle belirtmiştir: “Allah’a yemin ederim ki iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gereğince iman etmiş olmazsınız.”3 1 Âl-i İmrân suresi, 31. ayet. 2 Buharî, İman, 7. 3 Müslim, İman, 54. 153 6. ÜNİTE YAZALIM Hz. Enes anlatıyor: “Allah Resulünün yanında bir adam vardı. Bu esnada oradan bir başkası geçti. Peygamberin yanındaki kimse: “Ey Allah’ın Resulü! dedi, ben şu geçeni seviyorum.” “Pekiyi kendisine haber verdin mi?” diye sordu. “Hayır!” deyince, “Ona haber ver!” dedi. Adam kalkıp gidene yetişti ve: “Seni Allah için seviyorum!” dedi. Adam da: “Kendisi adına beni sevdiğin seni de sevsin!” diye karşılık verdi..” Ebu Davut, Edep, 122. Yukarıdaki olay hakkında düşüncelerinizi yazınız. Mekke’den Medine’ye hicret eden (muhacirler) müminlere içten bir sevgi ile kucak açan, onlara her türlü yardımı yapan Medineli Müslümanların (ensar) fedakârlıkları Allah tarafından şu şekilde övülmüştür: “Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da KONUŞALIM gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir Gelin tanış olalım rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiİşi kolay kılalım yaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine terSevelim, sevilelim 1 cih ederler...” Dünya kimseye kalmaz. Yunus Emre İnsanlara gösterilecek sevgi ve saygının karşıYukarıdaki dizelerden hareketlıksız kalmayacağını Peygamberimiz şu şekilde ifale sevginin önemi üzerine arkadaşlade etmiştir: “Bir genç, yaşlı birisine hürmet ederse rınızla konuşunz. yaşlandığında Allah da ona hürmet gösterecek insanları yaratır.”2 DEĞERLENDİRELİM Allah Resulü, yoldan bir Yahudi cenazesi geçerken ayağa kalkar. O esnada yanında bulunan bir Sahabe, “Ya Resulallah, o Yahudidir.” der. Hz. Peygamber hiç tavrını bozmadan, “Ama o bir insan!” diyerek cevap verir. Müslim, Cenaiz, 78. Yukarıda anlatılan olayı insana saygı yönüyle değerlendiriniz. 1 Haşr suresi, 9. ayet. 2 Tirmizî, Birr, 75. 154 İslam ve Ahlak 3.6. Barış ve Hoşgörü Barış ve hoşgörü, en önemli ahlaki erdemlerdendir. Toplumun mutluluğu, farklı düşünce ve davranışlara saygı gösterilmesine, anlayış ve güven ortamının oluşturulmasına bağlıdır. Hoşgörülü olmak sevgi ve saygı ile dengeli, ölçülü ve tutarlı davranmaktır. Barış ve hoşgörü ile ilgili atasözü ve deyimler söyleyiniz. Dinimize göre insan, üstün ve değerli bir varlıktır. Ona zarar veren hiçbir tutum ve davranış hoş görülmez. İslam sözcüğü barış, güvenlik, esenlik anlamına gelen “selam” sözcüğünden türemiştir. Buna göre İslam dini herkesin korkmadan, güven içinde yaşayacağı barış ve uzlaşma ortamını oluşturmayı amaç edinir. “…Barış ve uzlaşma en iyidir…”1 ayeti İslam’ın her konuda barışçı, uzlaşmacı bir anlayışı öğütlediğini dile getirmektedir. Barış içinde yaşamak ve hoşgörülü olmak dinimizce övülen davranışlardan sayılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de bu hususa şöyle işaret edilmiştir: “...Affetsinler ve hoş görsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.”2 Bakara süresinin 208. ayetinde de barış içinde yaşamak tavsiye edilmiş, barışı engelleyici davranışlardan sakınılması istenmiştir. “Ey iman edenler! Hepiniz birden barışa girin. Şeytanın adımlarını takip etmeyin, çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.” Kur’an’da bir insanı öldürme tüm insanları öldürme sayılmış, bir insanı yaşama kavuşturma ise bütün insanları yaşama kavuşturma olarak kabul edilmiştir.3 Hoşgörü, karşımızdaki insana ve onun görüşlerine saygı duymaktır. Peygamberimiz, hoşgörülü olursak bizim de hoş görüleceğimizi belirtmiş ve şöyle buyurmuştur: “Hoşgörülü ol ki hoş görülesin.”4 Peygamberimizin özelliklerinden birisi de insanlara müsamahalı davranması, hoşgörülü ve affedici olmasıdır. Hz. Muhammed, kendisine ve yakınlarına kaba davrananlara karşı kin gütmemiş; hoşgörülü tavrıyla onları bağışlamıştır. Mekke’de on üç yıl boyunca İslam’ı yaymaya çalışırken çeşitli işkence ve baskılarla karşılaşmış ve inananlarla birlikte hicret etmeye zorlanmıştır. Mekke’yi fethettiğinde kendisine yapılan kötülüklere rağmen genel af ilan etmiştir. Peygamberimizin bu tutumu sonucunda birçok kimse yaptıklarından dolayı pişmanlık duymuş, tövbe ederek İslam dinini kabul etmişlerdir. İslam dini, insanların inanç ve yaşayışlarıyla ilgili olarak hoşgörülü olunmasını istemektedir. Dinimiz hiç kimseye inanç konusunda baskı yapılmasını istemez. İslam’a göre inanıp inanmama veya herhangi bir dini seçme bireyin özgür iradesine bırakılmıştır. Bu duruma bir ayette şöyle işaret edilmiştir: “Dinde zorlama yoktur…”5 Aynı şekilde Hz. Peygamberin ve onu örnek alacak kimselerin dini tebliğ ederken nasıl bir metot takip etmeleri gerektiğini de bir başka ayetten öğrenmekteyiz. “Ey Muhammed, sen öğüt ver; çünkü sen sadece bir uyarıcısın. Sen onlara zor kullanacak değilsin.”6 1 2 3 4 5 6 Nisâ suresi,128. ayet. Nûr suresi, 22. ayet. Mâide suresi, 32. ayet. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C 1, s. 248. Bakara suresi, 256. ayet. Gâşiye suresi, 21, 22. ayetler. 155 6. ÜNİTE Peygamberimiz insanların inançlarına da saygı gösterirdi. Müslümanların dışındaki diğer insanların dini yaşayışlarını hoşgörü ile karşılama prensibi onun ölümünden sonra da titizlikle korunmuştur. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde fethedilen ülkelerde değişik din ve mezhep görüşlerinin varlığı ve hâlâ devam etmesi bunun en önemli göstergesidir. Barış ve hoşgörünün hâkim olduğu toplumlarda sevgi, saygı ve güven ortamı oluşur. Kişi hak ve hürriyetleri korunur. Birlikte yaşama ve ortak değerlerde birleşme kültürü yerleşir. İnsanlar arası ilişkilerde dürüstlük, samimiyet ve yardımlaşma ön plana çıkar. KONUŞALIM Dinimiz, birbirimizle karşılaştığımız zaman selamlaşmamızı istemektedir. Selamlaşmanın, barış, sevgi ve hoşgörünün oluşmasına katkıları nelerdir? Arkadaşlarınızla konuşunuz. 4. Ahlaki Görevlerimiz İnsanın Allah’a, peygambere, topluma, ailesine ve kendisine karşı bazı sorumlulukları ve görevleri vardır. İslam ahlak anlayışına göre insanın Allah’la olan ilişkisi, insanlar arası ilişkilerine de olumlu olarak yansımaktadır. Verdiği nimetlerden dolayı Allah’a şükreden kimse, başkalarının iyiliklerine karşı da teşekkür eder. Allah’a itaat eden kimse anne baba ve diğer akrabalarına karşı saygı gösterir. Toplum içinde yaşadığının bilinciyle yardımsever ve duyarlı davranır. Toplumun ortak değerlerine ve görgü kurallarına uyar. 4.1. Ana Baba ve Akrabalarımıza Karşı Görevlerimiz Anne baba ve büyüklerimiz bizi büyük emek ve fedakârlıkla yetiştiren insanlardır. Onlar bizim için birçok güçlüğe katlanırlar. Annemiz, babamız, aile büyüklerimiz ve akrabalarımız hayata daha iyi hazırlanmamız için bize yardımcı olur ve yol gösterirler. 156 “Rabb’im! Amellerin hesabının verileceği gün, beni, ana babamı ve müminleri bağışla!” İbrahim suresi, 41. ayet. İslam ve Ahlak Anne ve babaya gösterilecek saygı ve sevginin, onların bize yaptıklarına karşı bir teşekkür mahiyeti taşıdığı Kur’an-ı Kerim’de şöyle belirtilir: “Biz insana, anne babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü annesi onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır…”1 Dinimiz anne baba hakkına çok önem vermiştir. Kur’an, “Rabb’in, sadece kendisine kulluk etmenizi, anne ve babanıza da iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa kendilerine ‘öf’ bile deme; onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle.”2 ayetiyle Allah’a kulluk emrinin ardından anne babaya iyilik etmek gerektiği konusuna dikkat çekmektedir. Anne babanın çocukları üzerinde pek çok hakkı vardır. Hz. Peygamber bunlardan bir kısmını şöyle dile getirmiştir: “Anne baba ölmüş iseler onlara dua etmek, günahlarının affı için Allah’tan istiğfar etmek, vasiyetlerini yerine getirmek, onlar vasıtasıyla akraba olanlarla sılayırahmi (akraba ziyaretini) yerine getirmek ve dostlarına ikramda bulunmak.”3 KONUŞALIM Anne, baba ve akrabalarımıza karşı görev ve sorumluluklarımızı nasıl yerine getirebiliriz? Arkadaşlarınızla konuşunuz. Dinimize göre akrabalarımızın da bizim üzerimizde çeşitli hakları vardır. İslam, aile etrafında şekillenen değerlerin ve ilişkilerin korunması için bazı kural ve önlemler getirmiştir. Aile ve akraba ilişkilerini önemli görmüş, akrabalık bağlarını koparmayı ise doğru bulmamıştır. Nisâ suresinin 36. ayetinde bizden anne babamıza iyilik yapmamız istendikten hemen sonra akrabaya da iyilik yapmamız gerektiği vurgulanmıştır. Peygamberimiz de insanı cennete ulaştıracak ameller arasında akrabaya iyiliği saymış ve şöyle buyurmuştur: “Allah’a ibadet eder ve ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve akrabayı gözetirsin…”4 1 2 3 4 Lokman suresi, 14. ayet. İsrâ suresi, 23. ayet. Ebu Davut, Edep, 129. Buharî, Zekât, 1. 157 6. ÜNİTE İslam dini akrabayı ziyaret etmeyi ve onlara yardımda bulunmayı öğütlemiştir. Bu konu hakkında Kur’an-ı Kerim’de, “Şüphesiz Allah; adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder…”1 buyrulmuştur. Hz. Peygamber, “…Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse akrabalarını ziyaret etsin.”2 diyerek akraba ziyaretinin önemini vurgulamıştır. Peygamberimiz kendi akrabaları başta olmak üzere eşinin yakınlarına da özel ilgi gösterirdi. Yetişmesinde büyük emekleri olan amcası Ebu Talip ve onun eşi Fatıma’ya her zaman saygı ve sevgi beslerdi. Onları ziyaret eder ve gönüllerini alırdı. Hatta onlara yardımcı olmak amacıyla onların çocukları olan Hz. Ali’yi kendi yanına almıştı. Hz. Muhammed, sütannesi, dedesi, amcası ve diğer tüm akrabalarıyla ilişkilerini sürdürmüştür. Onlara iyi davranarak güler yüz göstermiş ve güzel söz söylemiştir. Sıkıntıları olduğu zaman yardımlarına koşmuştur. Hastalarını ziyaret etmiş ve onların iyileşmesi için elinden geleni yapmıştır. Bayramlarda ve özel günlerde dost ve akrabalarını ziyaret ederek mutluluklarını paylaşmıştır. Anne ve babamıza yapacağımız iyilik gibi akrabalarımıza karşı da güler yüz göstermeli, selam ve esenlik dilekleriyle hâl-hatırlarını sormalıyız. Onları ziyaret edip işlerinde yardımcı olmalıyız. GÖZLEM YAPALIM “Anne babasının ikisi veya biri yanında yaşlandığı hâlde cennete giremeyene yazıklar olsun!” Müslim, Birr, 9. Yukarıdaki hadisi dikkate alarak çevrenizde ana babalara nasıl davranıldığıyla ilgili gözlem yapınız. Elde ettiğiniz sonuçları arkadaşlarınızla paylaşınız. 4.2. Komşularımıza ve Topluma Karşı Görevlerimiz Sosyal hayatımızın en önemli ögelerinden biri komşuluktur. Komşuluk ilişkilerini canlı tutmak birlik ve beraberliğimizi pekiştirir. İslam dini de komşuluk ilişkilerine büyük önem verir. Komşularla iyi geçinmeyi ve her türlü dayanışma içinde bulunmayı öğütler. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah’a ibadet edin… yakın ve uzak komşuya iyi davranın…”3 “Cebrail bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki; Allah komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.” Buharî, Edep, 28. Yukarıdaki hadisi komşu hakkının önemi yönünüden yorumlayınız. Hz. Muhammed, komşularına karşı duyarlı olmuş; onları ziyaret etmiş, nazik ve güler yüzlü davranarak aralarındaki bağı güçlendirmiştir. Onların bir ihtiyacı olduğunda hemen yardımlarına koşmuş, komşularını sevinçli ve üzüntülü anlarında yalnız bırakmamıştır. Komşuluk ilişkilerine 1 Nahl suresi, 90. ayet. 2 Buharî, Edep, 31. 3 Nisâ suresi, 36. ayet. 158 İslam ve Ahlak çok önem veren Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: “Allah katında arkadaşların en hayırlısı, arkadaşlarına en hayırlı olandır. Komşuların en hayırlısı da komşusuna en hayırlı olandır.”1 ÖRNEKLER BULALIM Komşulukla ilgili hadis, özdeyiş ve deyimlere örnekler bulunuz. • Ev alma komşu al. • • .......................................................................................... .......................................................................................... Toplum hâlinde yaşayan insanların sosyal ilişkilerinde uymaları gereken bazı ahlak kuralları vardır. Bunlara görgü kuralları da denir. Mutlu bir şekilde yaşamak için hem görgü kurallarına uymak hem de toplumsal görev ve sorumlulukları yerine getirmek gerekir. İnsanlar, toplum içinde ölçülü olmalıdırlar. Görgü kuralları bu ölçüyü kazandırır. Bu nedenle bu kurallara uymak toplumun huzur ve düzeni için gereklidir. Dinimizin insanlar arası ilişkilerdeki öğütleri bu konuya dikkatimizi çekmektedir. Örneğin, Kur’an’ın, “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere izin almadıkça selam vermedikçe girmeyin...”2 tavsiyesi önemli bir görgü kuralını belirtmektedir. Görgü kurallarına uymanın yanı sıra insanlara yardımcı olmak, onların sevinçlerine ortak olmak ve üzüntülerini paylaşmak da dinimizin bizden istediği güzel davranışlardandır. Fakir ve kimsesiz olanlara iş, aş ve barınma imkânı sağlamak, Kızılay, sivil savunma gibi sosyal yardım kuruluşlarını desteklemek, toplumsal yardım kurumlarında gönüllü olarak çalışmak, gerektiğinde giyecek, yiyecek ve kan bağışında bulunmak toplumsal görevlerimizdendir. Yangın, deprem, sel gibi doğal afetler, binlerce insanı evsiz bırakmaktadır. Yüzlerce, hatta binlerce çocuk açlık, susuzluk, bulaşıcı hastalık gibi tehlikelerle karşı karşıya gelmektedir. İşte, böyle zamanlarda Kızılay ve diğer hayır kurumlarımız zor durumda kalanlara yiyecek, içecek, giysi, battaniye, çadır vb. yardımlarda bulunur. Ayrıca Kızılay kan merkezleri aracılığıyla acil ihtiyaç sahiplerine kan temin eder. Bu nedenle toplumda önemli görevleri üstlenen yardım kuruluşlarımıza katkıda bulunurak bunları ayakta tutmaya çalışmalıyız. 1 Tirmizî, Birr, 28. 2 Nûr suresi, 27. ayet. 159 6. ÜNİTE SIRALAYALIM Toplumsal görevlerimiz ve görgü kuralları nelerdir? Sıralayınız. • Evimizi, sınıfımızı ve çevremizi temiz tutmalıyız. • • .......................................................................................... .......................................................................................... 4.3. Vatana Karşı Görevlerimiz Bir milletin bağımsız ve egemen olarak üzerinde yaşadığı toprak parçasına vatan denir. Milletler yaşadıkları vatan coğrafyası üzerinde medeniyetler kurar ve kültürlerini gelecek nesillere aktarırlar. Yaşadıkları vatan topraklarında hürriyet ve egemenlikleri için birçok fedakârlıkta bulunurlar. Milletlerin yaşamında bir vatana sahip olmanın önemi büyüktür. Aynı vatanı paylaşan kimseler arasında dil, duygu, inanç, gaye, gelenek ve görenek birliğinden kaynaklanan yakınlık bulunur. KONUŞALIM “Bülbülü altın kafese koymuşlar, ‘Ah vatanım!’ demiş.” atasözünü bir vatana sahip olmanın önemi açısından değerlendirerek üzerinde konuşunuz. Bu ortak değerler vatandaşlık bağıyla insanları bir arada tutar. Milletleri ayakta tutan ve bireyler arasındaki birlik ve beraberliği sağlayan değerlerden biri de vatan sevgisidir. Her insan rahat ve güven içinde yaşamak ister. Bu isteğimizi gerçekleştirebilmek öncelikle bir vatana ve millete sahip olmaya bağlıdır. İşte bu durum bizim vatan ve milletimizi sevmemizi gerektirir. Vatanımız atalarımızın büyük özverilerle koruyup bize bıraktıkları bir emanettir. Bize düşen bu emaneti koruyup geliştirmektir. Vatan ve milletimizin yücelmesi için gereken her şeyi yaparak onları sevdiğimizi göstermiş oluruz. Çalışmak, üretmek, ülkemizi dünyada saygın bir konuma getirmek için çaba harcamak en önemli görevlerimizdendir. 160 İslam ve Ahlak Vatan, millet, din, bayrak ve İstiklal Marşı gibi manevi değerleri, milletimizin bütün bireyleri sever ve onlara saygı duyar. Vatanımıza karşı bir düşman saldırısı olursa onun korunması için herkes gerekirse bu uğurda canını seve seve vermeye hazırdır. Peygamberimiz vatanın ve sahip olduğumuz değerlerin korumasının önemini şu sözleriyle belirtmiştir: “Allah için bir gün nöbet beklemek, hem dünyadan hem de onda olanlardan daha hayırlıdır.”1 Şehitlik ve gazilik, vatanın düşmana karşı savunulmasında kazanılan iki büyük rütbedir. LİSTELEYELİM Vatanı sevdiğinizi hangi davranışlarınızla gösterirsiniz? Listeleyiniz. • Ülke kaynaklarının tüketimi konusunda savurganlıktan kaçınırım. • .......................................................................................... • .......................................................................................... • .......................................................................................... 5. İslam Ahlakına Aykırı Davranışlar Dinimiz iyi davranışları benimsememizi ve iyilik yapmamızı tavsiye eder. Kötü alışkanlıkları ise terk etmemizi öğütler. Yapılan iyi veya kötü davranışların sonuçlarına dikkatimizi çekerek bizleri güzel ahlaklı olmaya yönlendirir. İyilikler fert ve toplumu mutlu kılarken kötülükler insanı ve yaşadığı çevresini huzursuzluğa ve ümitsizliğe sevk eder. 5.1. Yalan, Gıybet ve İftira Yalan, karşısındakini aldatmak amacıyla söylenen ve gerçeğe uymayan söz demektir. Yalan söylemek ve yalancılık kötü bir huydur. Yalan söyleyen, yalan yere yemin eden ve yalancı şahitlik yapan kişiler başkalarını yanıltarak yanlış karar vermesine yol açarlar. Böylece haklı kişiyi haksız duruma düşürür, haksız kişiyi de haklı gösterirler. “Münafığın üç belirgin özelliği vardır: Yalan söyler, emanete hıyanet eder ve sözünde durmaz.” Buharî, İman, 24. Yukarıdaki hadisi doğru sözlü olmanın ve sözünde durmanın önemini dikkate alarak yorumlayınız. Dinimize göre yalancılığın en kötüsü yalan yere şahitlik yapmak ve yalan yere yemin etmektir. İkiyüzlülük, hile, kandırma, olduğundan farklı görünme, göründüğünden farklı olmak, sahte davranışlar sergilemek ve yapmacık davranışlar da bir çeşit yalandır. Allah Kur’an’da, “…Yalan sözden sakınınız.”2 buyurarak yalandan kaçınmamızı istemektedir. Peygamberimiz de yalan söylemenin kötü bir davranış olduğunu şu sözleriyle ifade etmiştir: “...Yalandan sakının. Yalan insanı günaha, o da cehenneme götürür. Kişi durmadan yalan söyler ve araştırırsa Allah katında yalancılardan yazılır.”3 1 Buharî, Sulh, 33. 2 Hac suresi, 30. ayet. 3 Buharî, Edep, 69. 161 6. ÜNİTE Yalan söylemenin gerek bireysel, gerekse toplumsal birçok zararı vardır. Yalan, bireyin toplumdaki değerini ve güvenini azaltır. İtibarını zedeler. Yalan, insanlar arası ilişkilerin bozulmasına neden olur. Barış, güven ve huzur ortamını yok eder. PAYLAŞALIM “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” sözüyle ne anlatılmak istenmiştir? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. Gıybet, kişinin yüzüne söylendiğinde hoşlanmayacağı şeyleri arkasından söylemektir. Türkçemizdeki karşılığı çekiştirme, yerme, kötüleme ve dedikodu yapmak demektir. İslam dini, gıybet ve iftirayı, kişi ve topluma büyük zararlar verdiği için yasaklamıştır. Bir kimsenin farkına vardığı zaman üzüleceği herhangi bir kusurunu kapalı şekilde söylemek, ima etmek, işaret, hareket veya yazı ile belirtmek de gıybettir. Dinimizde gıybet ve iftira etmek kötü huylardan sayılmıştır. Bu konudaki bir ayette şöyle buyrulmaktadır: “…Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O hâlde Allah’a karşı saygısızlık yapmaktan kaçının. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyendir.”1 Peygamberimiz zamanında yaşanan şu olay, gıybet ve iftiranın ne olduğunun anlaşılması bakımından önemlidir: Bir gün Peygamberimiz, sahabeye, “Gıybet nedir, biliyor musunuz?” diye sordu. Onlar, “Allah ve Resulü daha iyi bilir.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz, “Gıybet, kardeşinizden onun hoşlanmayacağı şekilde söz etmenizdir.” dedi. Onlardan biri, “ Ey Allah’ın elçisi! Ya kardeşim benim konuştuğum gibi ise yine gıybet etmiş olur muyum?” diye sordu. Bunun üzerine Peygamberimiz, “ O, konuştuğun gibi ise gıybet etmiş olursun, konuştuğun gibi değilse iftira etmiş olursun.”2 buyurdu. İftira, bir suçu veya kötü bir davranışı kasıtlı olarak başkasına yüklemektir. İftira; bir insanın söylemediği sözü söyledi, yapmadığı bir işi yaptı demektir. İnsanların onur ve kişiliklerine saldırıdır. Allah, iftiranın sakınılması gereken davranışlardan olduğunu belirterek şöyle buyurmuştur: “Mümin erkekleri ve mümin kadınları, işlemedikleri şeyler yüzünden incitenler (onlara iftira atanlar), bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.”3 İftiranın kişiye ve topluma pek çok zararı vardır. Haklarında iftira edilen insanlar huzursuz olurlar. İftira, insanlar hakkında birtakım olumsuz kanaatlerin oluşmasına sebep olur. Bu durum halk arasında “Çamur at, izi kalsın.” şeklinde ifade edilir. İftira ve kötüleme, insanların namus ve haysiyetlerine yönelik olursa daha zararlı olur. İftiraya uğrayan kimse işini kaybedebilir. Büyük emeklerle kurulan aile yuvası yıkılabilir. İnsanların birbirine güveni kalmaz. İftira sonucunda insanlar arasındaki sevgi ve dostluk bağları zayıflar; dayanışma ve yardımlaşma gibi güzel alışkanlıklar ortadan kalkar. 1 Hucurât suresi, 12. ayet. 2 Müslim, Birr, 70. 3 Ahzâb suresi, 58. ayet. 162 İslam ve Ahlak TARTIŞALIM Gıybet ve iftira insanlar arasındaki ilişkileri nasıl etkiler? Tartışınız. Kişi ve toplumun mutluluğunu yok eden yalan, gıybet ve iftiradan kaçınmalıyız. Nasıl gıybetimizin yapılmasından hoşlanmıyor ve kendimize iftira atılmasını istemiyorsak bizler de gıybet yapmamalı ve başkalarına iftira atmamalıyız. 5.2. Hile Yapmak ve Dolandırıcılık Hile ve dolandırıcılık, kişiye ve topluma zararı dokunan, sosyal ilişkileri zedeleyen kötü davranışlardandır. Hile ve dolandırıcılık, başkalarını aldatarak çıkar sağlama düşüncesidir. Bu davranış diğer kötü huy ve alışkanlıklar gibi toplumsal barışı, güveni ve huzuru bozar. Birçok insanın mağdur olmasına yol açar. Dinimiz hilenin ve dolandırıcılığın her çeşidini yasaklamıştır. Örneğin; satıcı, malının güzel taraflarını gösterip kusurlarını gizleyerek satarsa; eksik ölçer veya tartarsa, kalitesiz eşyayı kaliteli diye pazarlarsa insanları kandırmış olur. Hile ve dolandırıcılık yoluyla elde edilen her türlü kazanç kul hakkını ihlal etmektir. Böyle bir kazanç helal değildir. Allah hile ve dolandırıcılık yapanları Kur’an-ı Kerim’de şöyle kınamıştır: “İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan (ölçen) hilekârlara yazıklar olsun.”1 Hile ve dolandırıcılık yapan kişiler kendilerine, ailelerine, çevrelerine ve topluma zarar verirler. Böyle kimseler toplumda sevilmez ve saygı görmezler. Kalıcı dostluklar kuramazlar. Toplumda güven kaybına uğrarlar. Hile, dolandırıcılık ve aldatmaktan kaçınmak ahlaki bir görevdir. Yönetici halkına, işveren işçisine, tüccar müşterisine ve tüm insanlar birbirine karşı dürüst olmalıdırlar. 1 Mutaffifîn suresi, 1-3. ayetler. 163 6. ÜNİTE Peygamberimiz, “Bizi aldatan bizden değildir.”1 buyurarak hile ve dolandırıcılık yapmanın Müslümanlara yakışmayan davranışlardan olduğunu belirtmiştir. Toplumun huzurlu olabilmesi ancak insanların birbirlerine güven duymaları ile mümkündür. Bu nedenle bizler, yalan ve hileden kaçınmalıyız. Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkalarına da yapmamalıyız. ARAŞTIRALIM Tüketici olarak haklarınızı biliyor musunuz? Araştırarak sınıfta arkadaşlarınızla paylaşınız. 5.3. Kötü Zanda Bulunmak Herhangi bir kimse hakkında doğru bilgi ve delile dayanmadan yapılan olumsuz yorum ve görüşlere “kötü zan” (suizan) denir. ‘Zannetmek’ kesin karar vermek için yeterli midir? İnsanlar hakkında kötü zanla hareket etmek, dinimizin hoş görmediği bir davranıştır. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Zandan çokça kaçınınız; çünkü kimi zanlar, günahtır…”2 Hz. Peygamber de kötü zannın bir çeşit yalan olduğunu ve bundan kaçınmamız gerektiğini şöyle belirtmiştir. “Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan sözlerin en yalanıdır.”3 Kötü zanda bulunmak sevgisizlik, kıskançlık ve düşmanlık gibi kötü duyguların kontrol edilememesinden ortaya çıkar. Bu durum insanı olumsuz davranışlara yöneltebilir. Kötü zanda bulunan kimse diğer insanların gözünde saygınlığını kaybeder. Kendisi hakkında da başkalarının hep kötü şeyler düşündüğünü zanneder. Hâlbuki insanın bu dünyada yapması gereken çok önemli işleri vardır. Bunun için insan vaktini daha yararlı bir şekilde değerlendirmelidir. Başkalarının ayıplarını ve özel hayatlarını araştırmak, arkasından çekiştirmek ve bazı ihtimallere dayanarak kötü zanda bulunmak, kardeşlik, arkadaşlık ve komşuluk ilişkilerini zedeler. İnsanlar arasında sevgi, saygı ve huzurun yok olmasına neden olur. Bu ise kul hakkının çiğnenmesidir. Bizler de dinimizin öğütleri doğrultusunda insanların birbirileriyle iyi ilişkiler kurmasını engelleyen kötü zandan kaçınmalıyız. Kesin bilgiye sahip olmadığımız kişi ve konular hakkında hemen yorum yapmamalıyız. İnsanların davranışlarını öncelikle iyi niyetle değerlendirmeye çalışmalıyız. TARTIŞALIM Kötü zanda bulunmanın bireye ve topluma zararları neler olabilir? Tartışınız. 1 Müslim, İman, 43. 2 Hucurât suresi, 12. ayet. 3 Buharî, Nikâh, 45. 164 İslam ve Ahlak 5.4. Başkasının Özel Hayatını Araştırmak Her insanın kendine özgü bir hayatı vardır. Hiçbir insan özel hayatıyla ilgili birtakım bilgi ve mahrem olayların açığa çıkmasını istemez. Kendi kusurlarının başkaları tarafından araştırılması ve öğrenilmek istenmesi insanları rahatsız eder. “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül bunların hepsi ondan sorumludur.” İsrâ suresi, 36. ayet. Yukarıdaki ayeti özel hayata saygı Özel hayatın dokunulmazlığı önemli haklaryönünüden yorumlayınız. dan biridir. Başkalarının kusurlarını araştırmak hiç kimseye yarar getirmeyeceği gibi pek çok zararı da beraberinde getirir. Kusurların araştırılıp anlatılması insanları birbirine düşürür. İnsanlar arasında kin ve düşmanlık tohumları ekilir ve kötülüklerin yayılmasına zemin hazırlanmış olur. İnsanların kusurlarını araştırmak onlara zarar vermek amacından kaynaklanabildiği gibi merak duygusunun kötüye kullanımından da kaynaklanabilir. İslam dini başkalarının kusurlarını araştırmayı hoş görmez. Bu konuda Yüce Allah, “…Birbirlerinizin kusurlarını araştırmayın…”1 buyurmaktadır. Peygamberimiz de insanların kusurlarını araştırmayı kötü bir davranış olarak değerlendirmiştir. O bir sözünde şöyle buyurmuştur: “Müslümanların kusurlarını örten kimsenin Allah da dünya ve ahirette ayıplarını örter.”2 Bizler de başkalarının kusurlarını araştırmak yerine kendi kusurlarımızı düzeltme yoluna gitmeliyiz. Böyle yaparak aynı zamanda iyi ahlaklı insan olmanın gereklerinden birini yerine getirmiş oluruz. EMPATİ YAPALIM Bilinmesini istemediğiniz özellikleriniz hakkında bir arkadaşınızın, başkalarının yanında konuştuğunu düşününüz. Kendinizi nasıl hissedersiniz? 1 Hucurât suresi, 12. ayet. 2 Tirmizî, Birr ve Sıla, 30. 165 6. ÜNİTE 5.5. Başkalarıyla Alay Etmek “Yaratılanı hoş gör, Yaratandan ötürü.” sözü ile ne anlatılmak istenmiştir? Alay etmek; bir kimsenin, kusurlu veya eksik yönlerini küçümseyerek söz, işaret veya yazı ile eğlence konusu yapmaktır. İslam dininin sakınılmasını istediği davranışlardan biri de insanlarla alay etmektir. İnsanlar, fiziksel yapıları ve yetenekleri yönünden birbirinden farklı yaratılmışlardır. Her insanın başkasına göre kusurlu ve eksik yönleri olabilir. Başkalarının kusurlarını alay konusu edinmek, doğru olmayan bir davranıştır. Alay etmek, şaka yapmak amacıyla da olsa kötüdür. Dinimiz, söz, tavır, davranış, işaret ya da yazı ile insanların kusur ve noksanlarını dile dolayıp onları küçük düşürmeyi yasaklamıştır. Bu yüzden insanlar, birbirileriyle alay etmemeli ve birbirlerine saygı duymalıdır. Yüce Allah, insanları hor görmekten, küçümsemekten, üstünlük taslamaktan ve TARTIŞALIM alay etmekten kaçınmamızı istemiş ve bu Alay etmenin zararları nelerhususta şöyle buyurmuştur: “İnsanları ardir? Tartışınız. kadan çekiştiren, kaş göz işaretleriyle alay eden her kişinin vay hâline!”1 Başka bir ayette ise, “Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir topluluk ile alay etmesin. Belki alay edilenler kendilerinden daha iyidirler…”2 buyurarak insanlarla alay edilmesini hoş karşılamamıştır. İslam’da her ferdin haysiyet ve şerefinin dokunulmazlığı vardır. İnsan onurunu zedeleyecek kötü hareketlerin başında alay etmek gelir. Bir insanla alay etmek, onu değersiz görmektir ve insana yakışmayan bir davranıştır. Dinimiz, kardeşlik bağlarını korumak için alay etmeyi kesinlikle yasaklamıştır. Peygamberimiz, “…Bir kimseye günah olarak Müslüman kardeşini küçümsemek yeter…”3 buyurmuştur. Her ne şekilde olursa olsun, başkalarıyla eğlenmek, kötü ve sevmeyeceği takma isimlerle çağırmak yanlış bir tutumdur. Kendimize yapılmasını istemediğimiz davranışları, başkalarına yapmamalıyız. Başkalarıyla alay etmekten, onları hor görmekten ve küçümseyici davranışlarda bulunmaktan kaçınmalıyız. YAZALIM “… Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona haksızlık etmez, onu mahrum bırakmaz, onu hor görmez. Kişiye kötülük olarak Müslüman kardeşini hor görmesi yeterlidir. Her Müslümanın malı, kanı ve namusu (onuru) diğer Müslümanlarca korunmalıdır. Allah sizin şekillerinize ve kalıplarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar.” Buharî, Edep, 57. Hadisten anladıklarınızı yazınız. 1 Hümeze suresi, 1. ayet. 2 Hucurât suresi, 11. ayet. 3 Buharî, Edep, 57. 166 İslam ve Ahlak 5.6. Kibir ve Haset Büyüklenmek (kibir); hüner, onur, servet ve başarısından dolayı kişinin kendisini başkalarından üstün tutması, özel ve ayrıcalıklı görmesidir. Kendini beğenmişliktir. Büyüklenme aynı zamanda başkalarını küçümsemektir. Peygamberimiz bir gün, “Kalbinde, zerre kadar kibir bulunan kimse, Cennete giremez.” buyurdu. Malik b. Mirare isimli sahabi, ‘Ya Resulallah! İnsan, elbisesinin ve ayakkabısının, güzel olmasını sever.’ deyince, Allah Resulü, “Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakkı kabul etmemek, insanları hor görmektir.” buyurdu. Büyüklenen kimseler, en güzel şeyleri daima kendilerine layık görürler. Hata Riyazü’s-Salihin, C 2, s. 44. yaptıklarını kabul etmezler. Servetleri, şöhretleri, bilgileri ve fiziki güzellikleriyle övünürler. Ama onların bir gün elden çıkabileceğini düşünmezler. Kibir şeytani bir tavırdır. İlk örneğini iblis sergilemiştir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Hani biz meleklere: Âdem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.”1 Yüce Allah, büyüklenmekten kaçınmamızı ister: “İnsanlardan (kendini büyük görerek) yüzünü çevirme, yolda böbürlenerek yürüme, zira Allah büyüklük taslayıp kendini beğenip öğünen hiç kimseyi sevmez.”2 Peygamberimiz de, “Kimse kimseye eziyet etmesin, kimse kimseye karşı böbürlenmesin.”3 diyerek alçak gönüllü olmamızı istemiştir. İnsanların imkânları, yetenekleri ve kabiliyetleri farklı olabilir. Hiç kimse malına, mülküne, makamına, güzelliğine, çocuklarının çokluğuna, bilgisine güvenerek büyüklenmemelidir. Yunus Emre, bu hususu, “Mal sahibi mülk sahibi/ Hani bunun ilk sahibi?” şeklindeki sözüyle ifade etmiştir. Peygamberimiz, insanlar arasında hiçbir ayrım yapmazdı. Zengin, fakir, dil, ırk ve cinsiyet farkı gözetmeksizin herkese eşit davranırdı. Biz de onu örnek almalı ve insanlara değer vermeliyiz. Kimseyi küçük görmemeli, kimseyle alay etmemeliyiz. BELİRTELİM “Birbirinize kin gütmeyiniz, birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize sırt çevirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz. Bir Müslüman için kardeşini üç günden fazla terk etmek yani ona küsmek helal olmaz.” Müslim, Birr, 24. Yukarıdaki hadiste hangi davranışlardan sakınmamız istenmiştir? Belirtiniz. 1 Bakara suresi, 34. ayet. 2 Lokman suresi, 18. ayet. 3 Ebu Davut, Edep, 48. 167 6. ÜNİTE Haset, bir kimseyi konumundan veya başarısından dolayı kıskanmaktır. Kıskançlığın bir anlamı da çekememezliktir. Kıskanç kimse başkasında bulunan iyilik ve güzelliklerin o kimsenin elinden çıkmasını ister. Genelde, düşmanlık, kibir, çekememezlik, büyüklenme, aç gözlülük, önde olma ve büyüklenmek gibi duygular kıskançlığın nedenlerinden bazılarıdır. Kıskançlığın kötü bir davranış olduğu Felak suresinin 5. ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “Kıskanç kişinin şerrinden, karanlıktan sabahın aydınlığını çıkaran Rabb’e sığınırım.” Kıskançlık kötü, imrenme (gıpta) ise iyi davranışlardandır. “Onda varsa bende de olur.” çalışıp benim de elde etmem gerekir anlayışına imrenme denir. İmrenilecek hususların değerli şeyler olması gerekir. Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: “Şu iki kişi dışında hiç kimseye imrenmek doğru değildir: Bunlardan biri, Allah’ın kendisine verdiği doğru bilgiyi uygulayan ve bunu başkasına da öğreten bilge kişi; diğeri de Allah’ın kendisine verdiği malı hak yolda harcayan zengin ve cömert kişidir.”1 DEĞERLENDİRELİM “Kıskançlıktan kaçınınız; çünkü ateşin odunları yakıp bitirdiği gibi kıskançlık da güzel amelleri yer, bitirir.” İbn Mace, Zühd, 22. Yukarıdaki hadisi kıskançlığın fert ve topluma zararları açısından değerlendiriniz. Kıskançlık, insanların ruh sağlığını bozabilir. Sağlıklı iletişim kurmayı engeller. Eşler, kardeşler ve arkadaşlar arasında huzursuzluk ve güvensizlik yaratarak ailelerin dağılmasına neden olabilir. Bu kötü duygu nedeniyle cana kıyma, başkalarına zarar verme gibi suçlar işlenebilir. Gereksiz, kırıcı ve üzücü tartışmalara yol açabilir. Erdemli insan başkalarında bulunan üstünlükleri kıskanmaz. İyi niyetli olarak bunların kendisinde de olmasını ister. Sahip olduğu yetenek ve imkânları en iyi şekilde kullanır. Asıl zenginliğin mal çokluğunda değil, gönül zenginliğinde olduğunu bilir. 5.7. İçki ve Kumar İslam dini insanın aklını, canını, neslini, malını ve dinini koruması amacıyla ilkeler getirmiştir. Bunların titizlikle korunmasını istemiş, bu değerlere herhangi bir şekilde zarar verilmesinin önüne geçmiştir. Bu amaçla insanın akıl sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve sağlığına zarar veren alkollü içeceklerin ve her türlü uyuşturucu maddelerin kullanımını yasaklamıştır. Bu durum Kur’an’da şöyle geçmektedir: “Ey iman edenler! Şarap, kumar, putperestçe uygulamalar, fal okları, şeytana ait 1 Buharî, İlim, 15. 168 İslam ve Ahlak murdar işlerdendir. Bunlardan geri durun ki felah bulasınız.”1 Sarhoşluk veren şeylerin, her türlü kötülüğün kaynağı olduğunu Peygamberimiz şöyle ifade etmiştir: “İçki (sarhoş edici şeyler) den sakının. Çünkü o kötülüklerin anasıdır.”2 SLOGAN BULALIM İçki ve kumarın zararları ile ilgili slogan bulunuz. • • • Alkol bir felakettir. .......................................................................................... .......................................................................................... İçki ve uyuşturucu, insanın akıl, ruh ve beden sağlığını bozar ve dolayısıyla onun aile, sosyal ve meslek hayatını olumsuz yönde etkiler. İçkinin verdiği zarar, yalnız onu içenle sınırlı kalmaz, toplumun diğer fertlerine de yansır. Çünkü sarhoşluk sebebiyle akli dengesi bozulan bir kişi, davranışlarını kontrol edemez. Kendisine ve başkalarına olan saygısını yitirir. Taşkın hareketleriyle kırgınlık, dargınlık, kavga, cinayet ve trafik kazaları gibi çeşitli zararlara sebep olur. Böylece hem kendisini hem de başkalarını üzer. İçki ve diğer uyuşturucu maddelerin zararları bilim adamları tarafından ortaya konmuştur. Alkollü içeceklerin insanı, toplumdan uzaklaştırıp içine kapalı bir hâle getirdiği artık herkes tarafından kabul edilmektedir. Zararlı alışkanlıklardan bir diğeri de kumar oynamaktır. Kumar; para, mal veya değerli bir eşya karşılığı oynanan bir şans oyunudur. Kumarda amaç başkasının parasını veya malını alarak kolay yoldan kazanç sağlamaktır. Bu da bir çeşit haksız kazançtır. Kumar oynamak, çalışmanın, alın teri ile kazanmanın değerini düşürür; çalışarak kazanmak yerine tembelliği ve hileyi teşvik eder. İçki felaketlerin başlangıcıdır. Kumarda kazandıkça veya kaybettikçe hırs artar. Kişiye, ailesine ve yakınlarına zarar verecek durumlar ortaya çıkar. Geçimsizlik, huzursuzluk ve kavgalara neden olur. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır: “Şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak istediği gibi sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan da alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?”3 PANO HAZIRLAYALIM Gazete ve dergilerden topladığınız fotoğraf ve yazılarla alkollü içkilerin zararlarını içeren bir pano hazırlayınız. 1 Mâide suresi, 90. ayet. 2 Nesai, Eşribe, 44. 3 Mâide suresi, 91. ayet. 169 6. ÜNİTE 5.8. Hırsızlık ve Rüşvet Bir kimsenin, kendisine ait olmayan bir malı, parayı ya da eşyayı sahibinin izni ve haberi olmadan almasına hırsızlık denir. Hırsızlık, hukuki yönden suç sayıldığı gibi ahlaki yönden de kınanmıştır. Hırsızlık kul hakkını yemektir. Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin…”1 Rüşvet, kişinin hakkı olmadığı hâlde çeşitli imkân ve aracıları kullanarak haksız yollardan amacına ulaşma isteğidir. Hırsızlık, yalnızca kişilere ait bir mal ya da parayı çalmaktan ibaret değildir. Bunun yanında devletin imkânlarını kendi çıkarları için kullanmak, rüşvet almak, alışverişte hile yapmak, suyu ve elektriği kaçak kullanmak, inşaatta malzemeyi ölçülerinden az ve kalitesiz kullanmak da birer hırsızlık çeşididir. Ayrıca bir insanın zamanının ve emeğinin çalınması da bir tür hırsızlıktır. YORUMLAYALIM Peygamberimiz, zekât toplamak için gönderdiği bir memurun, dönüşünde: “Bu sizindir, şu da bana verilen hediyedir.” demesine karşı çıkmış ve “Eğer doğru söylüyorsan (git), anne-babanın evinde otur ve bu hediyeler sana gelsin, görelim.” buyurmuştur. Müslim, İmare, 27. Yukarıdaki hadisi rüşvetle ilişkilendirerek değerlendiriniz. Hırsızlık ve rüşvet mülkiyet hakkının çiğnenmesidir. Haksız kazanç elde ederek insanlar arasındaki güvenin ve sosyal barışın zedelenmesidir. Hırsızlık ve rüşvet toplumdaki adalet ve dayanışmayı ortadan kaldırır. Böyle bir durumda herkes, sahip olduklarının çalınacağı endişesi ile yaşar. Dinimiz her ne şekilde olursa olsun, başkasının malına el uzatılmasını ve rüşvete başvurulmasını yasaklamıştır. Peygamberimiz rüşvetin kötülüğünü vurgulamış, rüşveti alan ve veren kimsenin aynı suça ortak olduğunu belirtmiştir. Bazı insanların ellerindeki kamuya ait imkânları israf etmeleri, yolsuzluk yapmaları, kurumsal ve şirket sırlarını içeren bilgileri sızdırmaları da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Atalarımız, “Hırsızlığın büyüğü küçüğü olmaz.” diyerek en küçük bir şeyin çalınmasını bile hırsızlık saymışlardır. Hırsızlığı ve rüşveti önlemenin yolu, TARTIŞALIM insanı hırsızlığa ve rüşvete iten sebepleri ortadan kaldırarak yeterli ahlaki eğitimi vermekHırsızlığı ve rüşveti önlemek için tir. Ayrıca toplumda sosyal adaleti temin etkişiye düşen görevler nelerdir? Tartışınız. mek, yaygınlaştırmak ve millî gelirin dengeli şekilde dağılmasını sağlamaktır. Bu hususta dinimiz; zekât, yardımlaşma, sadaka ve borç verme gibi sosyal güvenliği sağlayıcı ve dengesizliği önleyici tedbirler getirmiştir. 1 Nisâ suresi, 29. ayet. 170 İslam ve Ahlak ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A. Aşağıdaki bulmacayı çözünüz. 9 10 1 11 12 2 13 3 4 14 15 5 6 7 8 1. Bir kimseyi aldatmak. 2. Varlıklara karşı içten sevgi ve şefkat göstermek. 3. Bir kimsenin hakkı olmadığı hâlde amacına ulaşmak için kullandığı araç. 4. Her şeyin ve herkesin hakkını vermek. 5. Gerçeğe aykırı söz. 6. Para, mal veya eşya karşılığı oynanan şans oyunu. 7. Hz. Muhammed (s.a.v)’e gönderilen son ilahî kitap. 8. Bir suçu veya kötü bir davranışı kasıtlı olarak başkasına yüklemek. 9. İnsanları kendi konumlarında kabul edip görüşlerine saygı duymak. 10. Bir kimsenin arkasından onun hoşlanmayacağı biçimde konuşmak. 11. Elindeki nimetleri karşılık beklemeden başkalarıyla paylaşan kimse. 12. Bir kimseyi konumundan ve başarısından dolayı kıskanmak. 13. İnsanın iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden kaçınması. 14. Hz. Peygamberin söz, takrir ve davranışları. 15. Hakkı kabul etmemek ve büyüklük taslamak. 171 6. ÜNİTE B. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. İman, ibadet ve ahlak arasında nasıl bir ilişki vardır? Örneklerle açıklayınız. 2. İslam dini, inancımızın davranışlarımıza yansımasını niçin önemli görmektedir? Açıklayınız. 3. Doğruluk ve adaletli olmanın toplumsal yönden yararları nelerdir? 4. İnsanlarla olan ilişkilerimizde sevgi, saygı ve hoşgörünün önemini belirtiniz. 5. Yalan, gıybet, iftira, hırsızlık gibi kötü davranışların birey ve toplum için zararları nelerdir? C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru cevaplarını işaretleyiniz. 1. Aşağıdakilerden hangisi İslam ahlakıyla bağdaşmayan davranışlardandır? A) Doğruluk ve adalet B) Cömertlik D) Gıybet ve iftira E) Sevgi ve saygı C) Merhamet 2. Aşağıdakilerden hangisi bir kimsenin arkasından hoşlanmayacağı şekilde konuşmayı ifade eder? A) Kıskançlık B) Gıybet C) İftira D) Haset E) Kibir 3. Aşağıdakilerden hangisi insanın kendisini diğer insanlardan üstün görmesini ifade eden kavramdır? A) Haset B) Gıybet C) Kibir D) Kıskançlık E) İftira 4. Aşağıdakilerden hangisi bir suçu veya kötü bir davranışı bilerek bir başkasına yükleme anlamına gelir? A) Gıybet B) İftira C) Haset D) Büyüklenmek E) Hile Ç. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz. ( hoşgörü, Müslüman, cömertlik, tevazu, kibir, hakkı, iftira ) 1. “................................. , elinden ve dilinden herkesin güven içinde olduğu kimsedir.” Tirmizî, İman, 2. 2. Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için kişinin elinde bulunan her türlü nimeti karşılık beklemeden muhtaç kimselerle paylaşmasına………………..denir. 3. ...........................farklı düşünen ve davranan kişilere de saygı ve anlayış göstererek bu kişilerle birlikte yaşayabilme erdemini gösterebilmektir. 4. ...................kendini beğenme ve büyüklenme demektir. Karşıtı ise…...................olmaktır. 5. Hile yaparak elde edilen her türlü kazanç kul…… yemektir. 172 TEMEL DİNÎ BİLGİLER 7. ÜNİTE İslam, Hayat ve Bilim ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. Din ve bilimin insanlara sağladığı yararları düşününüz. 2. İnsanların çevreyi korumaya yönelik davranışlarına örnekler veriniz. 3. Temel İslam bilimleri denince neler aklınıza gelir? Söyleyiniz. 4. Müslüman bilginlerden bildiklerinizin isimlerini yazınız. 173 7. ÜNİTE 1. İslam’ın Dünya Hayatına Bakışı “Sizi boş yere yarattığımızı ve bize dönmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz?” Mü’minûn suresi, 115. ayet. Yukarıdaki ayet mealini hayatın amacı açısından yorumlayınız. Kur’an’da hayat kavramı hem dünya hem de ahiret yaşamını ifade etmek için kullanılır. Dünya hayatının en önemli özelliği insan için bir sınav yeri olmasıdır. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “O (Allah), hanginizin daha güzel iş yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yarattı…”1 Allah, Kur’an’da dünya hayatının geçiciliğini şu şekilde hatırlatır: “…Bu dünya hayatı (kısa) bir geçinmedir. Ahiret ise ebedî olarak durulacak yerdir.”2 Bu hatırlatma insanın yaşamında amaçlarını doğru belirlemesi ve dünya-ahiret dengesini doğru kurması bakımından önemlidir. İnsanın hayat sınavını kazanması, yaratıcısını tanıyıp kulluk bilinciyle yaşamasına bağlıdır. Bu durum Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir: “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”3 Ayetteki ibadet kavramı ile Allah’ı tanımak ve her konuda onun rızasını gözeterek yaşamak kastedilmektedir. İnsanın Allah’ı tanıması, kendi varlığının kaynağını ve amacını bilmesi demektir. Allah’ın rızasını gözeterek yaşaması ise yaratılış amacı doğrultusunda bir hayat sürmesini sağlar. Bu anlamda namaz kılmak, zekât vermek birer ibadet olduğu gibi ilim öğrenmek, çalışmak, insanlığa hizmet etmek de ibadettir. Dünya hayatı, sayısız güzelliklerin yanında zorluk ve sıkıntıları da içinde barındırmaktadır. Her zorluk için bir kolaylık, her külfetin karşılığında bir nimet var edilmiştir. Yeryüzü maddi ve manevi ihtiyaçlarımızı karşılayacak imkânlarla donatılmıştır. Hayatın yaratılış amaçlarından biri de insanın bu nimetlerden helal yollardan faydalanması ve karşılığında Yüce Allah’a şükretmesidir. İnsan, dünya hayatını büyük bir nimet olarak görmeli ve en güzel şekilde değerlendirmelidir. Bilgi, sevgi, saygı, adalet gibi erdemlere önem vermelidir. İnsan bir taraftan kendisinin ve ailesinin geçimini sağlamak için çalışmalı, diğer taraftan ise ahiret yurdu için hazırlık yapmalıdır. Böylece dünya-ahiret dengesini kurmuş olur. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın sana verdiğinden (onun yolunda infak ederek) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma! …”4 1 2 3 4 Mülk suresi, 2. ayet. Mü’min suresi, 39. ayet. Zâriyât suresi, 56. ayet. Kasas suresi, 77. ayet. 174 İslam, Hayat ve Bilim DEĞERLENDİRELİM Sahabeden üç kişilik bir grup Peygamberimizin (s.a.v.) evine gelir. Hz. Peygamberin yaptığı ibadetlerle ilgili hanımına sorular sorar. Peygamberimizin hanımı da kendilerine onun ibadet tarzını anlatır. Onlar da, “Biz nerede, Peygamberimiz nerede? Onun geçmiş ve gelecek bütün günahları affedildi.” derler. Aralarından biri, “Ben ömrümün sonuna kadar geceleri namazla geçireceğim.” der. Diğeri, “Ben de ömrümün sonuna kadar oruç tutacağım. Bir gün olsun oruçsuz geçirmeyeceğim.” der. Üçüncüsü de, “Ben de ömrümün sonuna kadar kadınlardan uzak kalacağım. Asla evlenmeyeceğim.” der. Bu esnada Resulullah gelir ve şöyle buyurur: “Şöyle şöyle söyleyen sizler misiniz? Allah’a andolsun ki ben Allah’a karşı gelmekten en çok korkanınızım. Böyleyken ben bazen oruç tutar bazen tutmam. Geceleri namaz da kılar uyku da uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Benim sünnetim budur. Artık kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” Buharî, Nikah, 1. Yukarıdaki hadisi ibadet hususunda ölçülü olmak açısından değerlendiriniz. Allah insanı en güzel şekilde yaratmış ve evreni insanın emrine vererek onun hizmetine sunmuştur. Ayrıca Allah, insana akıl ve özgür irade vermiş, onlardan bu iradelerini iyi ve yararlı işlerde kullanmalarını istemiştir. Böylece insan baskı ve zorlama olmadan kendi iradesi ile verdiği kararlarından ve davranışlarından sorumlu tutulmuştur. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulmuştur: “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları (çeşitli nakil vasıtaları ile) taşıdık. Kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan gerçekten üstün kıldık.”1 Kur’an’ın başka bir ayetinde de Yüce Allah, insanın sorumluluğunu gücüyle sınırlı kıldığını şöyle ifade eder: “Allah, kimseyi gücünün üstünde bir şeyle sorumlu tutmaz. Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kazandığı kötülük de kendi zararınadır…”2 Dinimiz, dünyada insanın gücünü aşan uygulamaları ondan istemez. Ayrıca insanın sadece kendi yaptıklarından sorumlu tutulacağı Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir: “…Hiçbir kimse başkasının günah yükünü taşımaz…”3 2. İslam’da Çalışma ve Helal Kazancın Önemi İnsan, gücü nispetinde kendisine, çevresine ve topluma “Helal lokma” ifafaydalı olmaya çalışır. Hayatında mutlu, huzurlu ve başarılı oldesi ile ne anlatılmak mak ister. Dinimiz de çalışkanlığı över, insanın, çalışmadan ve istenmektedir? gayret etmeden isteklerine ulaşmasının mümkün olamayacağını belirtir. Necm suresinin 39. ayetinde bu durum şu şekilde ifade edilmiştir: “Gerçekten, insan için ancak kendi çalışmasının karşılığı vardır.” 1 İsrâ suresi, 70. ayet. 2 Bakara suresi, 286. ayet. 3 Zümer suresi, 7. ayet. 175 7. ÜNİTE Dinimiz çalışmayı teşvik eder. Çünkü insan için en zor şey, başkalarına muhtaç olmak ve el açmaktır. Bir kimse aldığı zekât ile ihtiyaçlarını karşılar, başkalarına yük olmaktan kurtulur. Başkalarından aldığı yardım kişinin çalışma azmini de artırır. Böylece kişi, tekrar muhtaç duruma düşmemek için çaba harcar. Çalışıp üretmeye, kazanç elde etmeye yönelir. Kasas suresinin 77. ayetinde ise “Allah’ın sana verdiğinden (onun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste ama dünyadan da nasibini unutma…” buyrularak dünya hayatının da ihmal edilmemesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Çünkü ahiretteki mutluluk, dünyadaki yaşayışa bağlıdır. Kur’an-ı Kerim’de bize örnek gösterilen tüm peygamberler birer meslek sahibiydiler. Onlar, kimseye muhtaç olmadan, kendi el emekleri ile kazanarak geçinmişlerdir. Hz. İdris terzilik, Hz. Musa çobanlık, Hz. İsa marangozluk yapmıştır. Peygamberimiz de ticaretle uğraşmış ve arkadaşlarına da çalışmayı tavsiye etmiştir. “Hiç kimse kendi elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir yemek yememiştir.”1 buyurarak çalışıp kazanmanın önemini vurgulamıştır. Allah tüm canlıların rızkını verir. Fakat Allah, çalışmadan kazanmayı ve üretmeden tüketmeyi hoş karşılamaz. Emeğe dayanmayan haksız kazançları haram olarak niteler. Dinimiz, el açıp dilenmeyi, çaba ve gayret göstermeden başkalarından rızık beklemeyi uygun görmez. İnsan, çalışmalı ve rızkını helal yoldan temin etmelidir. Hayatını başkalarına muhtaç olmadan sürdürmeye çaKim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası lışmalıdır. İsraf etmeden nimetlerden faydaDüşmanın maskarası, dostunun yüz karası. lanmalıdır. Ayrıca kazancını Allah’ın uygun Mehmet Âkif ERSOY gördüğü yerlerde harcamalıdır. Yoksulları, kimsesizleri koruyup gözeterek onlara yardım etmelidir. DEĞERLENDİRELİM Allah’a yemin olsun ki sizden birinizin eline ipini alıp sırtında odun taşıması, birisine varıp dilenmesinden çok daha iyidir. Dilendiği kimse ya verir ya vermez.” Buharî, Zekât, 50. Hadiste anlatılmak isteneni çalışma ve helal kazancın önemi açısından değerlendiriniz. 1 Buharî, Büyû’, 15. 176 İslam, Hayat ve Bilim 3. İslam ve Çevre Bilinci Çevre denildiğinde, insanın içinde yaşadığı ortam akla Allah’ın doğada gelmektedir. Evimiz, okulumuz, sokaklar, bahçeler, parklar, koyduğu dengenin bonehirler, denizler, ormanlar ve soluduğumuz hava çevremizi zulması ne gibi sorunoluşturur. İslam, insan ve onun doğal çevresinin korunmasını lar ortaya çıkarır? istemiş, çevreye zarar verici davranışlardan uzak durulmasını öğütlemiştir. Bununla ilgili olarak Allah Kur’an-ı Kerim’de çeşitli ayetlerde insanların doğayı iyi ve doğru olarak kullanmalarını öğütlemiştir. Bu durum bir ayette şöyle ifade edilmiştir: “Göğü Allah yükseltti ve dengeyi o koydu. Sakın dengeyi bozmayın.”1 Peygamberimiz de yolların ve gölgeliklerin kirletilmesini yasaklamışır. Bir hadiste Peygamberimiz, “Elinizde bir ağaç fidanı olsa kıyamet kopacağını bilseniz bile, eğer onu dikecek vaktiniz varsa mutlaka dikin.”2 diyerek çevrenin yeşillendirilmesine ve ağaç dikmenin önemine dikkat çekmiştir. Kendi döneminde de Medine şehrinin bir bölümünü sit alanı ilan ederek koruma altına almıştır.3 Diğer bir hadisinde de çevrenin güzelleştirilmesine ve korunmasına katkıda bulunanlara şu müjdeyi vermiştir: “Bir kimse bir ağaç dikse, o ağaç meyve verdikçe sevabı ağaç dikene yazılır.”4 TARTIŞALIM “İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu ki; Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın. Belki de tuttukları kötü yoldan dönerler.” Rûm suresi, 41. ayet. Bu ayeti dikkate alarak insanın çevreyi koruma konusundaki sorumluluklarını tartışınız. Günümüzde çevre kirliliği önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Denizlerin kirletilmesinden ormanların yok olmasına, sanayi atıklarından çöplere, hava kirliliğinden gürültü kirliliğine kadar bir dizi çevre sorunuyla mücadele etmemiz gerekmektedir. Önlem almadığımız takdirde geri dönüşü olmayan çok büyük felaketlerin yaşanması kaçınılmazdır. Çevrenin korunması, bizlerin olduğu kadar gelecek kuşakların yaşamlarını sürdürebilmeleri için de önemlidir. Bu nedenle yalnızca kendimizi ve bireysel çıkarlarımızı değil, gelecek kuşakları ve diğer canlıları da düşünmemiz gerekmektedir. Çevreyi korumak aynı zamanda toplumsal bir görevdir. Çünkü insanlar, içinde yaşadıkları çevreyi başkaları ile paylaşırlar. Ortaklaşa kullanılan çevreyi kirletmek, diğer insanlara haksızlık olur. Bu nedenle insanlar, çevreyi nasıl bulmak istiyorlarsa o şekilde bırakmalıdırlar. Sağlıklı bir ortamda insanca yaşamanın herkesin en doğal hakkı olduğu bilinmelidir. Çevreye karşı duyarsız olmanın ileride bizi ve diğer insanları olumsuz etkileyeceğini unutmamalıyız. 1 2 3 4 Rahmân suresi, 7, 8. ayetler. Buharî, el-Edebü’l-Müfred, s. 1379. Mehmet Bayraktar, İslam ve Ekoloji, s. 15. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C 5, s. 415. 177 7. ÜNİTE Çevreyi korumak her insanın görevidir. Bizler de hava, su ve toprağı ile bir bütün olan çevremizi korumakla sorumluyuz. Allah’ın evrende kurduğu dengeyi bozucu davranışlardan uzak durmalıyız. Başkalarını da bu konuda uyarmalıyız. Bütün bunlar, sağlıklı ve mutlu yaşamın gereklerindendir. Çünkü sağlıklı ve temiz bir çevre, insanı ruhen ve bedenen sağlıklı kılar. Pis ve kirli bir ortam ise tam tersine insanın ruhunu sıkar ve çeşitli hastalıklara sebep olur. Ayrıca temiz bir çevrenin o toplumun uygarlık düzeyinin göstergesi olduğu da unutulmamalıdır. BEYİN FIRTINASI YAPALIM Çevrenizde gözlemlediğiniz çevre kirliliğinin nedenleri ve çözüm önerileri konulu bir beyin fırtınası yapınız. 4. İslam ve Sanat Allah, bütün varlıkları ölçü ve ahenk içinde yaratmıştır. Dünyamız dışında evrende milyonlarca gök cismi bulunmaktadır. Bunların kendi yörüngelerindeki hareketlerinde, şaşmaz bir işleyiş ve hassas bir ölçü vardır. Kur’an-ı Kerim’de konu ile ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır: “Güneş ve Ay bir hesaba göredir.”1 “Allah güzeldir, güzelliği sever…” Müslim, İman, 147. Yukarıdaki hadisi estetiğin önemi açısından değerlendiriniz. Allah her şeyi en güzel şekilde yaratmıştır. Kâinatta var olan renk, şekil, çizgi ve seslerin birbirileri ile olan uyumu güzellik kavramıyla ilgilidir. Ayrıca, Allah insanın bakışını bilinçli bir şekilde kâinata yönlendirmesini ve var olan güzellikleri görmesini de istemektedir. Bu durum bir ayette şöyle ifade edilmektedir: “O, yedi kat göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân’ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk göremezsin. Gözünü döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun?”2 Çünkü Allah’ın bizzat kendisi en büyük sanatkârdır. Mutlak güzel odur. Evren ve içindeki varlıklar onun şekil vermesi, renklendirmesi, ölçü ve biçimlendirmesiyle güzellik kazanmışlardır. Kur’an-ı Kerim’de konu ile ilgili şöyle buyrulmaktadır: “…İşte bu, her şeyi mükemmel yapan Allah’ın sanatıdır…”3 Allah, mükemmel olarak yarattığı kâinatı kavraması için insana, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan ve adaleti zulümden ayırt edebilecek yetenek vermiştir. İnsan kendine has bu duygu ve yetenek sayesinde güzelliğe olan ilgisini estetik kavramıyla ifade eder. İnsan yaratılış olarak güzeldir ve fıtratı gereği güzelliğe tutkundur. Güzeli düşünmek ve güzelce bakmak insan hayatına anlam katar. Güzeli aramak onu heyecanlandırır. Güzele ulaşmakla mutlu olur. Bu nedenle insanoğlunun güzelliklerin farkına varması ve bu nimetleri kendisine verene şükretmesi istenmiştir. Çünkü insan aklı, hayal dünyası ve algılarıyla farklı donanımlara sahiptir. 1 Rahmân suresi, 5. ayet. 2 Mülk suresi, 3. ayet. 3 Neml suresi, 88. ayet. 178 İslam, Hayat ve Bilim Güzeli arama çabası ve ondan ilham alma düşüncesi, insanoğlunun çeşitli sanat eserleri ortaya koymasına vesile olmuştur. Bu arayış her dönemde kendini göstermiştir. İslam dini çok geniş bir coğrafyaya yayıldıktan sonra daha büyük ve farklı mimari özelliklere sahip camiler ve bunlara bitişik medrese, hamam, aşevleri yapılmıştır. Örneğin, Osmanlılar, bu alanda büyük ve kalıcı mimari eserler ortaya koymuşlardır. Müslümanlar inandıkları değerleri her zaman çeşitli yollarla yaşatmaya çalışmışlardır. Hem davranışlarıyla hem de ortaya koyukları eserlerle İslam dininin güzelliklerini sunmaya gayret etmişlerdir. Bu gayretlerin neticesi olarak İslam’ın sanat anlayışını yansıtan pek çok sanat eseri ortaya koymuşlardır. Medeniyet ve kültürümüzün yapı taşları olan çok sayıdaki mimari eser İslam düşüncesinden hareketle ortaya çıkmıştır. Örneğin, cami yapımının sevap olması ve cemaatle namaz kılmanın değeri, cami ve mescitlerin yapımını sağlamıştır. İlim öğrenmeyi teşvik eden, öğrencilere yardımı öğütleyen ayet ve hadisler, medreselerin ve külliyelerin yapılmasında etkili olmuştur. İslam’ın beden ve çevre temizliğine verdiği önemle birlikte abdest alma ihtiyacı hamamların, sebil, çeşme ve şadırvanların inşa edilmesini sağlamıştır. Sanat abidesi olan bu mimari eserler İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun diğer şehirleri, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Orta Doğu topraklarında boy göstermiş ve bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Mimari eserlerimizdeki mükemmel ölçü, uyum, sanat, estetik, ustalık ve işçiliğin en seçkin örnekleri görenleri daima derinden etkilemiştir. İslam sanatının önemli örneklerinden birisi Hat’tır. Hat sanatı, resimle yorumlama yerine harflerle soyut anlatımı ifade eder. İslam sanatçıları bu anlatımı kendi inançlarına uygun görmüş ve kolayca benimsemişlerdir. İslam’ın estetik anlayışının en güzel yansımalarını güzel yazı (hat) olarak duvarlarda, yaldızlanıp süslenmiş ve kitaplara nakşedilmiş olarak çeşitli yazılı eserlerde görebiliriz. Geleneksel sanatlarımızın en önemlilerinden biri olan hat sanatında zirve sayılabilecek sanatçıUlu Cami/Bursa lar yetişmiştir. İslam dünyasında, “Kur’an Mekke’de nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı.” sözü meşhurdur. İstanbul ve diğer şehirlerimizde, hem Kur’an’ı güzel okuyan ünlü hafızlar hem de yazan meşhur hattatlar yetişmiştir. Tezhip ve minyatür de Müslüman sanatçıların elinde doğmuş ve gelişmiş süsleme sanatlarındandır. Tezhip, süslemek demektir. Bezeme sanatının kâğıt üzerindeki uygulamasıdır. Çizilen motif ve desenler altın tozu ve doğal boyalar kullanılarak renklendirilir. Sabır, incelik ve yetenek gerektiren, usta ve öğrenci ilişkisiyle aktarılıp öğretilen geleneksel sanatlarımızdandır. Kur’an-ı Kerim’in dış kapağı üzerinde ve ilk sayfalarında, sure başlarında ve cüz işaretlerinde tezhip örneklerini görebiliriz. 179 7. ÜNİTE PANO HAZIRLAYALIM Çevrenizde bulunan cami, çeşme, köprü gibi sanat eserlerini tanıtan yazılı ve görsel materyaller bularak pano oluşturunuz. 5. İslam ve Bilim Akıl ve irade sahibi her insan; bu dünya“…Kulları içinden ancak âlimler ya geliş amacının ne olduğu, evrenin nasıl işleAllah’a gereği gibi saygı duyarlar…” diği, ölümün bir son olup olmadığı gibi soruları Fâtır suresi, 28.ayet. zaman zaman kendisine sorar. İlk çağlardan bu Yukarıdaki ayeti bilginin önemi yana benzer sorularla bir yanda yaratılışını, diaçısından değerlendiriniz. ğer yanda ise evrende olup bitenleri anlamaya çalışan insanın karşısına iki önemli kaynak çıkar: Din ve bilim. Din vahyin yol göstermesiyle insanın neleri niçin yapacağı konusunda açıklamalar yapar. Bilim ise insanın nasıl yapacağını akıl, deney ve gözlem metodunu kullanarak neticeye ulaştırır. Evrende olup bitenleri açıklamaya yönelik insani bir çaba olarak karşımıza çıkan bilimin gelişip yaygınlaşmasında din önemli bir role sahiptir. Çünkü dine göre aklı kullanarak bilgiye ulaşmak dinî bir görevdir. Merak ve soru sorarak bilime yön veren insan, bu sayede Allah’ın yüceliğini daha kolay kavrar. Yüce Allah insanı öğrenmeye teşvik ederek şöyle buyurmuştur: “…Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorun.”1 Bilim adamları, bilimsel çalışmaların insan ürünü olduğunu bilirler. Yaptıkları çalışmaların sonuçlarının değişebileceğinin bilincinde olurlar. Bilim adamları, başka araştırmacıların görüşlerinden de istifade edip kendi eksikliklerini gidererek yanlışlıklarını düzeltirler. Böylece ulaşılan bilginin daima geliştirilmesi öngörülür. İnsanın doğuştan gelen özelliklerden biri olan hayatı anlamlandırma İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi’nden bir eser çabası din ve bilim sayesinde cevap bulur. Din sayesinde kendisini ve çevresini tanıyan insan, kâinatta bulunan her şeyin Allah tarafından yaratıldığını daha iyi anlar. Başta düşünme yoluyla Allah’ın kendisine verdiği üstün yetenekler sayesinde de doğada hazır olarak bulunanlardan yararlanarak olaylar arasında sebep sonuç ilişkilerini kurar. Böylece bilim ve teknolojiyi üretir. 1 Enbiyâ suresi, 7. ayet. 180 İslam, Hayat ve Bilim İnsan, bilim sayesinde cehaleti yener ve bilimsel yöntemlerle ürettiği bilgiler doğrultusunda doğru düşünmeye katkı sağlar. Din ise insan aklının ve bilimin ulaşamayacağı fizik ötesi (metafizik) alanları aydınlatır. Örneğin, bilim bize Allah’ın varlığı ile ilgili deliller sunabilir; ancak Allah hakkında kesin bilgiler veremez. Oysa insan, varlığına inandığı Allah hakkında bazı bilgilere sahip olmak ister. İşte din insana Allah, ölümden sonraki hayat ve diğer konularla ilgili bilgiler verir. PAYLAŞALIM “Dünyayı isteyen ilme sarılsın, ahireti isteyen ilme sarılsın, hem dünyayı hem ahireti isteyen yine ilme sarılsın.” Tirmizî, İlim, 3. Sizce dünyayı ve ahireti kazanmak için ilim öğremek niçin önemlidir? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. İslam dini ve bilim insana değer vererek insanın mutluluğunu amaç edinir. Kendisini ve yaratıcısını tanıyan insan, sürekli yararlı işler yaparak hem Allah’ın rızasını kazanır hem de çalışarak diğer insanların mutluluğuna katkı sağlar. Bu çalışma sonucu insanlardaki bilgi birikimi sürekli gelişir ve yeni buluşlarla her geçen gün daha rahat bir yaşam ortamı oluşur. Temel hedefin insanlığın yararına olması şartıyla yapılan tüm yararlı işler, dinimiz tarafından sevap olarak değerlendirilir. İslam dininde doğru bilgiye akıl, vahiy ve duyularla ulaşılır. İnsan aklıyla düşünür; iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırabilir. Bu nedenle evrensel bir din olan İslam, koyduğu evrensel kurallar çerçevesinde, insanların akıllarını kullanarak her dönemde ortaya çıkabilecek sorunlara çözümler üretebileceğini belirtir. YAZALIM “Bilim aklın meyvesidir.” sözünden anladıklarınızı yazınız. Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette aklın kullanılmasına vurgu yapılmıştır. Genelde ayet sonlarında yer alan, “Akıl etmez misiniz?”, “İbret almaz mısınız?”, “Düşünmez misiniz?” ifadeleri bu duruma işaret etmektedir. Bu ayetlerin birinde insanın gözlem yaparak aklını doğru bir şekilde kullanması istenmiştir. “İnsanlar devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazlar mı?”1 İslam insanın aklını kullanarak gerçek ve doğru bilgiye ulaşabileceğini kabul eder. İnsanın özgür bir şekilde düşünmesini isteyen Kur’an-ı Kerim aklın önündeki engelleri kaldırır. Akıl aynı zamanda vahyi anlamaya da yardımcı olur. Yani ilahî içerikli hakikatler de yine aklın yardımıyla kavranabilir. 1 Gâşiye suresi, 17-20. ayetler. 181 7. ÜNİTE DEĞERLENDİRELİM Hz. Muhammed insan yaşamını kolaylaştırıcı yeni ve güzel şeyleri ortaya koymayı teşvik ederdi. Sevgili Peygamberimiz, faydalı icat ve teknolojik buluşlar kim tarafından bulunursa bulunsun sahip çıkılıp Müslümanların hizmetinde kullanılmasını tavsiye etmiştir. Bir gün bir arkadaşı, Şam’daki Hristiyanlardan aldığı içi zeytinyağı dolu bir kandili getirip mescide asar. O zamana kadar Müslümanlar Medine’de böyle bir kandil henüz görmemişlerdir. Mescide gelen sahabelerin bir kısmı, bunun Şam’daki Hristiyanlardan alındığını öğrenince, “Müslümanların mescidine Hristiyanların yaptığı kandili mi asıyorsun? Resulullah gelince sana kızar.” diyerek tepki gösterirler. Az sonra Hz. Peygamber gelip kandili görünce, “Bunu kim getirdi?” diye sorar. Oradakiler getireni göstererek, “Şam’da Hristiyanlardan alıp getirmiş.” derler. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz kandili getiren sahabeye tebessümle bakarak şöyle dua eder: “Sen bizim mescidimizi aydınlattın, Allah da senin kabrini aydınlatsın!” Sonra da şöyle devam eder: “İnsanlığa faydalı olan şeyler, müminin kaybettiği malı gibidir. Nerede ve kimde bulursa bulsun hemen sahip çıkarak Müslümanların istifadesine sunmalıdır.” İbn Hacer, el-İsabe, C 2, s. 18. Peygamberimizin yukarıdaki örnek olayda geçen tutumunu onun bilim ve teknolojiye verdiği değer açısından değerlendiriniz. 6. Temel İslam Bilimleri İslam dininin temel kaynağı Kur’an ve buna bağlı olarak Peygamberimizin sünnetidir. Bu kaynaklar inanç, ibadet, ahlak ve sosyal hayatla ilgili bilgiler yer alır. Temel kaynaklardan bu bilgileri elde etme çabası sonunda tefsir, kelam, hadis, fıkıh, tasavvuf, kıraat ve tecvit gibi ilim dalları doğmuştur. Ayrıca Peygamberimizden günümüze kadar olan süreçte yaşanan olaylar İslam tarihi ilmini doğurmuştur. Bu tarihî süreç içinde yaşanan düşünce akımları ise “mezhepler tarihi” ilmini ortaya çıkarmıştır. Bütün bu ilim dalları “Temel İslam Bilimleri” olarak isimlendirilir. TEMEL İSLAM BİLİMLERİ KELAM TEFSİR İSLAM TARİHİ FIKIH HADİS MEZHEPLER TARİHİ TASAVVUF KIRAAT TECVİT Kelam ilmi, Allah’ın varlığını, birliğini, İslam dininin inanç esaslarını ayetler ışığında akli delillerle açıklamayı amaç edinen ilim dalıdır. Bu durumda kelamın öncelikli konusu tevhit inancıdır. Ayrıca ahiret ve nübüvvet inancı da kelam ilminin önemli konuları arasında yer alır. Kelam ilmi, insanların İslam dinini doğru bir şekilde anlayabilmesi açısından önem taşımakta182 İslam, Hayat ve Bilim dır. Çünkü kelam ilmi bilinçli bir şekilde iman etmenin yollarını gösterir. Kelam ilminde meşhur olan ilim adamlarından bazıları şunlardır: Maturidi, Eş’ari, Bakillani, Nesefi ve İzmirli İsmail Hakkı. İslam Tarihi, Kur’an-ı Kerim’in gönderildiği dönemden, içinde yaşadığımız zamana kadar olan dönemi inceleyen bilim dalıdır. Müslüman milletlerin toplumsal, ekonomik, askerî tarihinin yanı sıra tarihte oluşturdukları medeniyet ve kurumlarını araştırıp incelemektedir. Tarih alanında meşhur bazı ilim adamları İbn-i İshak, İbn-i Hişam, Taberî, Mesudî, İbn-i Haldun, Naima ve Cevdet Paşa’dır. Tefsir, Kur’an ayetlerini ilmî bir şekilde, indikleri zaman, mekân ve olayı da göz önünde bulundurarak açıklayan ve yorumlayan bilim dalıdır. Kur’an-ı Kerim’i açıklayan ve yorumlayan kişiye müfessir denir. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in bir dile tercüme edilmesi; onun herkes tarafından kolayca anlaşılması ve yaşanır hâle gelebilmesi için tek başına yeterli değildir. Kur’an’daki ayetlerin ne zaman ve nasıl bir ortamda, hangi olay üzerine indiğinin bilinmesi de son derece önemlidir. Tefsir, ayetlerin iniş sebeplerini belirtir ve ayetleri kapsamlı bir şekilde açıklar. YAZALIM Bildiğiniz tefsir kitaplarının isimlerini yazınız. • Hak Dini Kur’an Dili • ..................................... • ..................................... • ..................................... Kur’an’ı ilk açıklayan ve yorumlayan Hz. Peygamberdir. Zaman içinde birçok tefsir yapılmıştır. Bazı meşhur müfessirler şunlardır: Taberî, Zemahşerî, Fahruddin Razî, Ebussuud, İsmail Hakkı Bursevî, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır. Hadis, Peygamberimizin söylediği sözleri, tutum, davranış ve değerlendirmelerini konu edinen bilimin adıdır. Hadis alanında yazılmış olan ve İslam âleminde “Kütüb-i Sitte” diye adlandırılan altı kitap ve müellifleri şunlardır: Sahih, Buharî; Sahih, Müslim; Sünen, Ebu Davut; Sünen, Nesai; Sünen, İbn Mace; Sünen, Tirmizî. İNCELEYELİM Kütüb-i Sitte içerisinde yer alan hadis kitaplarından birini sınıfa getirerek öğretmeninizle beraber inceleyiniz. Fıkıh, sözlükte bir şeyi derinlemesine kavramak anlamındadır. Terim olarak ise Kur’an-ı Kerim ve hadise dayanarak ibadetler ve insanlar arası ilişkilerde uyulması gereken hükümleri ortaya koyan bilim dalıdır. Fıkıh, ortaya çıkışından zamanımıza kadar ilmihâl, hukuk, metodoloji, siyaset, ekonomi gibi birçok alanla ilgilenmiştir. Ayrıca doğuşundan gelişmesine, kurumsallaşıp çeşitli ekollere ayrılmasına kadar pek çok dönem ve aşama geçirmiştir. Fıkıh ilminde otorite olmuş bazı isimler arasında Caferi Sadık, Ebu Hanife, Malik b. Enes, Şafii, Ahmed b. Hanbel, Serahsî, Ebussuud Efendi’yi sayabiliriz. 183 7. ÜNİTE SIRALAYALIM Bildiğiniz ilmihal kitaplarını yazarlarının isimleri ile birlikte yazınız. • • • • Büyük İslam İlmihâli, Ömer Nasuhi Bilmen .............................................................................................. .............................................................................................. .............................................................................................. Tasavvuf, İbn-i Haldun tarafından, “Allah’a yönelme, dünyalık olan ve halkın ilgi gösterdiği şeylerden uzak durma…” şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre tasavvuf, Müslüman kişinin yaşadığı ruhi tecrübeleri, tasavvuf ekollerinin ve tarikatların ortaya çıkış, teşkilatlanma ve oluşum sürecini konu edinen bilim dalıdır. Bazı mutasavvıflar şunlardır: Muhiddin Arabi, Yunus Emre, Mevlâna, Hacı Bektaş Veli, Ahmet Yesevî. Yunus Emre Mevlâna Hacı Bektaş Veli Ahmet Yesevî PAYLAŞALIM Yunus Emre, dünyanın geçici olduğunu, arzu ve heveslere bağlanıp kalınmaması gerektiğini şu şekilde ifade eder: “Bu dünyaya kanmayalım, fanidir aldanmayalım. Bir iken ayrılmayalım, gel dosta gidelim gönül, Biz bu cihandan göçelim, ol dost iline uçalım. Arzu hevadan geçelim gel dosta gidelim gönül.” Yukarıdaki dörtlükten anladıklarınızı arkadaşlarınızla paylaşınız. Mezhepler Tarihi, İslam tarihinde dinin farklı anlayışlarının sebeplerini araştıran bilim dalıdır. Fırka kavramı ile ifade edilen siyasi ve itikadi mezheplerle farklı metotlara sahip İslam düşünce ekollerini araştırır. Mezhepler Tarihi, tarihî süreç içerisinde dinin farklı anlayışlarını konu edinerek mezheplerin nasıl ortaya çıktığını ve temel dinamiklerinin neler olduğunu ele alır. İnsan düşüncesinin ürünü olan farklı anlayış biçimlerini, bunların kurumlaşmasını ve toplumsal hayata etkilerini inceler. Mezhep tarihçilerinden meşhur olanları Şehristanî ve İbn Hazm’dır. Tecvit, Kur’an-ı Kerim’in en güzel ve en doğru şekilde okunmasını konu edinen bir ilimdir. Bu alanın en meşhur kitabı Karabaş (Kurrabaş) tecvitidir. Kıraat ise ayetlerin değişik rivayet ve anlayışlara göre ne şekilde okunacağını bildiren bir ilimdir. Kıraat ilminin amacı, kıraat imamların184 İslam, Hayat ve Bilim dan her birinin okuyuşunu bilmek, okunuşa yönelik farklılıkları elde etme alışkanlığı kazanmaktır. Meşhur kıraat imamlarından bazıları Asım, Hamza ve Kisaî’dir. 7. Meşhur Müslüman Bilginler ve Bilime Katkıları MEŞHUR MÜSLÜMAN BİLGİNLER VE BİLİME KATKILARI KİMYA Cabir b. Hayyan Ebu Bekir er-Razi BOTANİK Dineverî İbnu’l-Baytar ZOOLOJİ FİZİK Cahiz Demirî Kindi Neyrizî İbnü’l-Heysem Birûnî MATEMATİK TIP VE ECZACILIK ASTRONOMİ Harezmi Kerhî Ebu’l-Vefa Ömer Hayyam Ebu Bekir er-Razi Ebu’l-Kasım ez-Zahravî İbn-i Sina Birûnî İbnu’n-Nefs Nasreddin Tûsî Uluğ Bey Fergani Battani İbnü’l-Heysem Neyriz Ali Kuşçu TARİH VE COĞRAFYA İbn-i İshak İbn-i Hişam Vakidî Yakut el-Hamevî Seydi Ali Reis Katip Çelebi Evliya Çelebi İslam’ın ilme verdiği önemin farkında olan Müslüman düşünür ve bilim adamları, din bilimlerinin yanı sıra sosyal, matematik, fen bilimleri gibi pek çok ilim dalında önemli çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmalarla Müslüman bilim adamlarının ortaya çıkardığı birçok görüş, teori ve buluşun çoğu bugün hâlâ geçerliliğini ve doğruluğunu korumaktadır. Örneğin; tanınmış bir Türk coğrafyacısı olan Belhî’nin çalışmaları ile bilimsel coğrafyanın temeli atılmıştır. Daha sonraki dönemlerde Pirî Reis, Seydi Ali Reis, Uluğ Bey, Katip Çelebi gibi âlimler kalıcı eserler meydana getirerek coğrafya biliminin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Zaman ve mekâna bağlı bazı ibadetlerin sağlıklı bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak maksadıyla Kur’an-ı Kerim’de evren ile ilgili ayetlerden Pirî Reis haritası de ilham alan Müslümanlar, değişik yerlerde rasathaneler kurarak önemli çalışmalar yapmışlardır. Battanî, dünyanın ekvatora eğimini doğru bir şekilde belirlemiş, Güneş ve Ay tutulması ile ilgili eserler yazmıştır. Harezmî, astronomi cetvelleri ile atlaslar 185 7. ÜNİTE hazırlamış, aslında devlet başkanı olan Uluğ Bey Semerkant’ta rasathane kurarak ansiklopedik eserler yazmış ve Ali Kuşçu gibi büyük bir astronomi bilginini yetiştirmiştir. Batılı bilim adamlarından Aristotales (Aristo), Porphyoros (Porfiryos), Descartes (Dekart), Bacon (Beykın) matematik ve mantık ilimlerinde ünlü şahsiyetlerdir. Müslümanların en çok ilgi duydukları bilim dallarından biri de tıp biNOT EDELİM limidir. Peygamberimizin tıp bilimi ile Prof. Dr. Fuat Sezgin’inin maketler hâilgili söz ve uygulamaları hadis kitaplinde hazırladığı Müslüman bilginlerin icat ve buluşları, İstanbul Gülhane’de “İslam Bilim ve larında, “Tıbb-ı Nebevî” başlığı altında Teknoloji Müzesi”nde sergilenmektedir. veya müstakil eserler olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Tıp alanında Ebu Bekir Razi, İbnü’n Nefs ve İbn-i Sina gibi bilim adamları önemli çalışmalar yapmışlardır. Bunlardan İbni Sina’nın “Kitabü’ş-Şifa” ve “el-Kanun fi’t-Tıb” adlı eserleri asırlarca Avrupa’da tıp okullarında ders kitabı olarak okutulmuştur. Fizik kuralları ile ilgili çok sayıda çalışmalar yapan Müslüman bilim adamları bunun sonucunda değişik maddelerin özgül ağırlıklarını bulmuşlardır. Başta saat olmak üzere pek çok makineyi icat ve imal etmişlerdir. Atmosfer tabakasının kalınlığını doğru bir şekilde hesap etmişler; ışık, ses, yer çekimi vb. konularda önemli eserler yazmışlardır. İbnü’l-Heysem, Birunî ve Kindî fizik alanında isim yapmış önemli bilim adamlarındandır. Batılı bilim adamlarından Galileo (Galile), Newton (Nivton), Pascal (Paskal) fizik iliminde ünlü şahsiyetlerdir. Astronomik yükseklikleri ölçmek için kullanılan alet Bugünkü logaritmayı sistemleştiren ve ilk defa sıfırlı ondalık sayıyı bulan Harezmi, matematik alanında çok önemli bir isimdir. Ayrıca Ali Kuşçu, Tûsî, Hızır Bey, Kerhî, Muhammed bin Ahmed gibi bilim adamları bugün dünyada kullanılan pek çok matematik işlemlerini de ortaya çıkarmışlardır. Müslüman bilginler Kimya alanına da ilgi duymuşlardır. Zekeriya Râzî, Câbir b. Hayyan ve İbnü’l-Heysem gibi bilim adamları pek çok kimyevi maddeyi keşfederek insanlığın yararına sunmuşlardır. Usturlap İstanbul Gülhane’de İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi Müslüman bilim adamları, hayvanları inceleyen zooloji ve bitkileri inceleyen botanik bilim dalları ile ilgili olarak değişik eserler yazmışlardır. Bu alanda ün yapmış kişiler arasında Abdullah b. Baytar, Ebu Zekeriya ve Dâmiri’yi gösterebiliriz. 186 İslam, Hayat ve Bilim İNCELEYELİM Aşağıdaki tabloyu inceleyerek düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. BAZI BİLGİNLER VE BULUŞLARI Nasreddin Tusî (öl. 1274) Uluğ Bey (öl. 1449) Rasathane (Gözlemevi) kurmuştur. Rasathane kurmuştur. Battânî (öl. 918) Yıldızlarla ilgili ölçümleri (zic) geliştirmiştir. Ali Kuşçu (öl. 1474) Kerhî (öl. 1029) Uluğ Bey’in “Zic” adlı eserine şerh yazmıştır. “Pascal üçgeni”ni ilk defa bulan kimsedir. Trigonometredeki tanjant, cotanjant, sinus ve cosinüEbu’l-Vefa (öl. 998) sü bilime kazandırmıştır. Matematikte cebir konularını ele alan ve sıfırı ilk Muhammed ibn-i Musa Harezmi (780-850) keşfeden bilgindir. “Cebr ve’l-Mukabele” adlı eseri yazmıştır. Dineverî (öl. 895) “Kitabu’n-Nebât” (Bitkiler Kitabı)ı yazmıştır. Ebu Bekir er-Razi Yazdığı “el-Hâvî” adlı eseri bir tıp ansiklopedisidir. Tıp alanında “Kitabu’t-Tasrîf” (Cerrahi) adlı eseri Ebu’l-Kasım ez-Zahravî (öl. 1010) yazmıştır. “el-Kanûn fi’t-Tıp” adlı eseri Avrupada uzun yıllar İbn-i Sina (öl. 1030) okutulmuştur. Kindî (öl. 872) Oklidi esas alarak optik üzerine eser yazmıştır. “Kitabu’l-Cevahir” adlı eserinde maden ve mineralBirûnî lerin özgül ağırlıklarını ölçmüştür. Ayrıca “Kitabu’sSaydele” (Eczacılık) adlı eseri de vardır. İbn-i İshak, İbn-i Hişam ve Vakidî Siyer ve Tarih alanında eserler yazmışlardır. Belazürî, Taberi, İbn-i Haldun, İbn-i Sa’d, Tarih alanında meşhur olmuşlardır. Ahmet Cevdet Paşa Zekeriyya el-Kazvinî, Yakut el-Hamevî, Coğrafya alanında meşhur olmuşlardır. Kâtip Çelebi, İbn-i Batuta, Evliye Çelebi “Kitabu’l-Menazır” (optik) adlı eseri optik alanında İbnü’l-Heysem meşhurdur. Aristoteles Mantığın kurucusu Porphyrios (Porfiryos) İsagoci mantığı 187 7. ÜNİTE ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. İslam dini dünya ve ahiret dengesini kurmamızı istemektedir. Bunu gerçekleştirmek için neler yapmalıyız? 2. Çevreyi ve doğal dengeyi korumak için neler yapmalıyız? Örneklerle açıklayınız. 3. Dinimizin helal kazanca verdiği önemi açıklayınız. 4. Aklın bilgi kaynakları açısından yeri ve önemini anlatınız. B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru cevaplarını işaretleyiniz. 1. Peygamberimizin hadislerinin yer aldığı “Kütüb-i Sitte” adı verilen kitabın yazarları arasında aşağıdakilerden hangisi yer almaz? A) Serahsî B) Müslim C) Buharî D) Tirmizî E) Nesai 2. Aşağıdaki isimleri verilenlerden hangisi “matematik” alanında çalışmalar yapmıştır? A) İbn-i İshak B) İbn-i Haldun C) İbn-i Sina D) Pirî Reis E) Ali Kuşçu 3. Aşağıdakilerden hangisi diğerlerinden farklı bir ilim dalında çalışma yapmıştır? A) Ebu Hanife B) Maturidî C) Uluğ Bey D) İmam Malik E) Ahmed b. Hanbel 4. Aşağıdakilerden hangisi İslam dininin sanat anlayışını yansıtan sanat dalları arasında yer almaz? A) Opera B) Mimari C) Hat D) Tezhip E) Ebru C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz. ( Mevlana, İbn-i Sina, Kelam ) 1. Müslüman ilim adamlarından …………………… “el-Kanun fi’t-Tıp” adlı esrin sahibidir. 2. ………………., Allah’ın varlığını, birliğini, İslam dininin inanç esaslarını ayetler ışığında akli delillerle açıklamayı amaç edinen ilim dalıdır. 188 SÖZLÜK A Ahd-i Atik: Tevrat. amel: Yapılan iş, edim, fiil. Bir kimsenin dinin buyruklarını yerine getirmek için yaptıkları. amel-i salih: İçten davranış, gösterişsiz eylem. Dine göre makbul olan işler. arife günü: Dinî bayramlardan bir önceki gün. aşevi: Yoksullara parasız yemek yedirilen veya dağıtılan yer, aşhane. Lokanta. ayin: Dinî tören. B ba’s: Ölümden sonra dirilme. batıl inanç: Doğaüstü olaylara, gizli ve akıl dışı güçlere, kehanetlere bağlı, gerçek ve doğru olmayan temelsiz inanç. botanik: Bitki bilimi. Budist: Budizm dininden olan kimse. büyü: Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların başvurdukları gizli işlem ve davranışlara verilen genel ad, efsun, sihir. C-Ç cehennem: İnanılması gereken şeylere inanmayan ya da inandığı hâlde, inanmayanların hayatını sürdüren ve günahı affedilmeyen insanların ahiret âleminde cezalandırılacakları yer. çorak: Verimli olmayan toprak. D-E-F deyim: Genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, ilgi çekici bir anlam taşıyan kalıplaşmış söz öbeği, tabir. ebedî: Sonsuz, ölümsüz. ebru: Kâğıt süslemeciliğinde kitre, kola vb. yapıştırıcılarla yoğunlaştırılmış su üzerine, neft yağı ile sulandırılmış yağlı boya damlatılarak yapılan ve kâğıda geçirilen süs. ekol: Bir bilim ve sanat kolunda ayrı nitelik ve özellikleri bulunan yöntem veya akım, okul. Esma-i Hüsna: Allah’ın en güzel, en şerefli isimleri. estetik: Güzelliği ve güzelliğin insan belleğindeki ve duygularındaki etkilerini konu olarak ele alan felsefe kolu. ezelî: Başlangıcı olmayan, öncesiz. fıtrat: İnsanın doğuştan sahip olduğu fiziki özellikler. Yaradılış, hilkat. fıtri: Doğuştan. G gazi: Müslümanlıkta düşmanla savaşıp sağ olarak geri dönen kimse. gelenek: Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar, anane. gıybet: Çekiştirme, yerme, kötüleme. görenek: Bir şeyi eskiden beri görüldüğü gibi yapma alışkanlığı, âdet. günah: Dinî bakımdan suç sayılan iş veya davranış, vebal. H-İ hafız: Kur’an’ı bütünüyle ezbere bilen kimse. haham: Yahudi din adamı. halife: Hz. Muhammed’in vekili olarak Müslümanların imamlığını ve din koruyuculuğunu yapmakla görevli kimse. havali : Yöre. havari: Hz. İsa’nın öğüt ve inançlarını yayma işiyle görevlendirdiği on iki yardımcısından her biri. hidayet: Doğru yol, hak olan Müslümanlık yolu. hile: Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika. hizp: Kur’an-ı Kerim’in beş sayfalık her bir bölümü. hurafe: Dine sonradan girmiş yanlış, batıl inanç. huşu: Alçak gönüllülük. Tanrı’ya boyun eğme, gönlü korku ve saygı ile dolu olma. hutbe: Cuma ve bayram namazlarında minberde okunan dua ve verilen öğüt. İbranice: Bugün İsrail’de kullanılan Sami dili. 189 iftira: Bir kimseye kasıtlı ve asılsız suç yükleme, kara çalma, bühtan. ihanet: Gerektiğinde yardımda bulunmama, bir kimsenin güvenini yok etme. Evlilikte, sevgide aldatma, sadakatsizlik. Hıyanet, hainlik. ihsan: İyilik etme, iyi davranma, bağışlama, bağışta bulunma. ikrar: Saklamayıp doğruca söyleme, açıkça söyleme. Benimseme, onama, kabul, tasdik. ilham: Tanrı’nın, insanların yüreğine doldurduğu ilahî âleme özgü duygu ve düşünceler. infak: Nafaka verip bir kimsenin geçimini sağlama. inkâr: Yaptığını, söylediğini, tanık olduğunu saklama, gizleme. inziva: Dış dünyayla bütün bağlarını keserek insanın kendi içine kapanması. Toplum hayatından kaçıp tek başına yaşama. israf: Gereksiz yere para, zaman, emek vb.ni harcama, savurganlık, tutumsuzluk. Eşyayı çarçur etme. K-L kavim: Aralarında töre, dil ve kültür ortaklığı bulunan, boy ve soy bakımından da birbirine bağlı insan topluluğu, budun. kıskançlık: Bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum. kibir: Kendini beğenme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme, benlik. kutsal: Güçlü bir dinî saygı uyandıran veya uyandırması gereken, mukaddes. külfet: Zahmet, sıkıntı, zorluk, zorlu iş. külliye: Bir caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane vb. yapıların bütünü. lütuf: Önem verilen, sayılan birinden gelen iyilik, yardım, ihsan, inayet, atıfet. M-N mahrem: Yakın akrabadan olduğu için nikâh düşmeyen kimse. Başkalarına söylenmeyen, gizli. mahşer: Kıyamet günü dirilenlerin toplanacakları yer. Büyük kalabalık. materyal: Gereç. Yazılı, sözlü, görüntülü, kaydedilmiş her türlü belge. medrese: İslam ülkelerinde, genellikle İslam dini kurallarına uygun bilimlerin okutulduğu yer. Fakülte. mescit: Genellikle minaresiz, küçük cami. mezhep: Bir dinin görüş, yorum ve anlayış ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her biri. mihrap: Cami, mescit vb. yerlerde Kâbe yönünü gösteren, duvarda bulunan ve imama ayrılmış olan oyuk veya girintili yer. minber: Camilerde hutbe okunan merdivenli, yüksekçe yer. miras: Birine, ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet. Bir neslin kendinden sonra gelen nesle bıraktığı şey. mucize: Peygamberlerin kendilerine inanmayan insanlara peygamberliklerini ispat etmek amacıyla Allah’ın iznine bağlı olarak gösterdikleri olağanüstü olaylar, hâller. İnsanları hayran bırakan, tabiatüstü sayılan olay. muhkem: Sağlam, anlamı açık, yoruma gerek olmayan, okunduğunda manası hemen anlaşılan. musibet: Ansızın gelen felaket, sıkıntı veren şey. mutasavvıf: Tasavvuf inançlarını benimseyerek kendini Allah’a adamış kimse, sofi. mutmain: İnanmış, gönlü kanmış, emin olan. münafık: Dinî kurallara inanmadığı hâlde inanmış gibi görünen. müşrik: Allah’a ortak koşan kimse. mütevazı: Alçak gönüllü. Gösterişsiz, iddiasız. Nazm-ı Celil: Yüce söz, Kur’an-ı Kerim. nebi: Kendisine kitap indirilmemiş peygamber. O-Ö olağanüstü: Alışılmıştan, benzerlerinden farklı olan; beklenmedik bir zamanda yapılan, önceden tasarlanmamış olan; büyük bir hayranlığa yol açan; harikulade, fevkalade. örf: Yasalarla belirlenmemiş olan, halkın kendiliğinden uyduğu gelenek, âdet. P-R panayır: Belli zamanlarda ve genellikle küçük yerleşim birimlerinde kurulan, sergi niteliğini de taşıyan büyük pazar. 190 put: Doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne. Rahîm: Koruyan, acıyan, merhamet eden Allah. Rahman: Herkese, her canlıya merhamet eden Allah. reenkarnasyon(tenasüh): Ruh göçü. Ruhların bedenden bedene veya insandan başka varlıklara göç etmesi. refref: Hz. Muhammed’in Miraç Gecesi bindiği dört binekten sonuncusu. rivayet: Bir olay, bir haber veya sözü nakletme. S-Ş sahabe: Hz. Muhammed’i görmüş ve onun sohbetinde bulunmuş Müslümanlar, Hz. Muhammed’in arkadaşları. salavat: Hz. Muhammed’e saygı bildirmek için okunan dua. sebil: Karşılık beklemeden hayır için dağıtılan içme suyu. sevap: Hayırlı bir davranış karşısında Allah tarafından verileceğine inanılan ödül. sılayırahim: Anne, baba ve akrabayı ziyaret etme. sinagog: Yahudilerin ibadet etmek için toplandıkları yer, havra. sûr: İsrafil’in kıyamet kopmadan önce ve yeniden dirilişi bildirmek üzere üflediği niteliğini bilmediğimiz alet. şirk: Allah’ın birden çok olduğuna inanma, Allah’a ortak tanıma, eş koşma. T takva: Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp Allah’ın buyurduklarını yerine getirme. tarikat: Aynı dinin içinde birtakım yorum ve uygulama farklılıklarına dayanan, bazı ilkelerde birbirinden ayrılan, Allah’a ulaşma ve onu tanıma yollarından her biri. tebliğ: İnsanları dine davet etme. Bildirme, haber verme. tecvit: Kur’an’ın doğru okunmasını sağlayan bilim. Kelimelerin söylenişinde, seslerin çıkışlarına, uzunluk ve kısalıklarına göre okunması. telkin: Bir duyguyu, bir düşünceyi aşılama. Ölmek üzere olan kişinin yanında Allah’ın varlığını ve birliğini, Hz. Muhammed’in peygamberliğini hatırlatmak amacıyla yüksek sesle “kelime-i tevhit” okuma. tesadüf: Yalnız ihtimallere bağlı olduğu düşünülen olayların kesin olmayan, değişebilen sebebi. Rastlantı, rast geliş. tevekkül: Herhangi bir işte elinden geleni yapıp daha sonrasını Allah’a bırakma. tezhip: Yazma kitaplarda, sayfaların yaldız ve boya ile bezenmesi, yaldızlama. Süsleme, bezeme. tilavet: Kur’an’ı güzel ve yüksek sesle, usulünce okuma. tütsü: Dinî törenlerde çevrenin güzel kokmasını sağlamak, büyü veya ilaç yapmak amacıyla yakılan kokulu madde. Ü-V-Y-Z ümmet: Hz. Muhammed’e inanarak, onun yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak, onun ilkeleri etrafında toplanan Müslümanların tümü. vaaz: Cami, mescit vb. yerlerde vaizlerin yaptığı, genellikle öğüt niteliği taşıyan dinî konuşma. Bir kimseye kalbini yumuşatacak, kendisini doğruluğa, iyiliğe götürecek biçimde söz söyleme. vacip: İslam dinine göre yapılması gerekli olan. vaftiz: Hristiyanlıkta yeni doğan çocuğa ilk günahı silmek ve onu Hristiyanlaştırmak amacıyla yapılan kutsal işlem. vasiyet: Bir kimsenin ölümünden sonra yapılmasını istediği şey. yoga: Ruhsal yaşama ve bedene egemen olmayı amaçlayan Hint felsefe sistemi. yörünge: Bir gök cisminin hareketi süresince izlediği yol. Hareketli bir noktanın izlediği veya çizdiği yol. zikir: Anma, söyleme, sözünü etme. Bir tarikata bağlı olanların Allah’ın adını art arda söylemesi. zulüm: Güçlü bir insanın yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kaygı, acımasızlık, haksızlık, cefa. 191 KAYNAKÇA Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, I-VI, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 1996. Ahmed bin Hanbel, Müsned, I-VI, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1982. Ateş, Süleyman, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali, Yeni Ufuklar Neşriyat, Ankara, 1980. Buharî, Sahih-i Buharî, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992. Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi (Kütüb-i Sitte), Feza Gazetecilik, İstanbul, 1995. Cilacı, Osman, Günümüz Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1995. Ebu Davut, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992. Ersoy, Mehmet Âkif, Safahat, İz Yayıncılık, İstanbul, 1991. Esed, Muhammed, Kur’an Mesajı, İşaret Yayınları, İstanbul, 2000. Gündüz, Şinasi (Editör) Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları (2. Baskı), İstanbul, 2007. İbn Mace, Sünen, (çev.: Haydar Hatipoğlu), Kahraman Yayınları, İstanbul, 1982. İlmihâl (Heyet), I-II, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2004. İslam Ansiklopedisi, I-XXXII, (Heyet), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1988-2006. İsmail Raci el-Farukî-Lusi Lamia el-Faruki, İslam Kültür Atlası, (çev.: Mustafa Okan KibaroğluZerrin Kibaroğlu) (2. Baskı), İnkılap Yayınları, İstanbul, 1997. Kandemir, M. Yaşar, Meleklere İnanıyorum, Damla Yayınevi, İstanbul, 1999. Karaçam, İsmail, Kur’an-ı Kerim’in Faziletleri ve Okuma Kaideleri, İFAV Yayınları, İstanbul, 2002. Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2001. Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2004. Malik bin Enes, Muvatta, (çev.: Komisyon), Beyan Yayınları, İstanbul, 1994. Morrisson, Cressy, İlim İman Etmeyi Gerektirir, (hzl.: Nurettin Boyacılar), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1988. Müslim, Sahih-i Müslim, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992. Nesaî, Sünen, I-VIII, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981. Numanoğlu, Cengiz, Şuur (Bütün Şiirleri), Kitap Sarayı, İstanbul, 2006. Riyazü’s-Salihin Tercümesi, I-III, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 1991. Sahihi Buharî Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1966. Timurtaş, Faruk Kadri, Yunus Emre Divanı, Babıali Kültür Yayıncılık, İstanbul, 2006. Tirmizî, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992. Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, Ankara, 2005. Yazıcı, Seyfettin, Temel Dinî Bilgiler, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006. Yazım Kılavuzu, Türk Dil Kurumu, Ankara, 2005. Yıldırım, Suat, Kur’an-ı Hakim’in Açıklamalı Meali, Işık Yayınları, İstanbul, 2004. Yücel, İrfan, Peygamberimizin Hayatı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1999. Zuhaylî, Vehbe, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, I-X, Risale Yayınları, İstanbul, 1994. 192