Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi… Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? ‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın. Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın…heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât… Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana âğûşunu açmış duruyor peygamber. Piyade Albay Ahmet AŞIK, Sayın Büyükelçilerim, Sayın Komutanım, Saygıdeğer Konuklar, Değerli Basın Mensupları; Bugün, şehitlerimizin mübarek kanlarıyla yazılmış, Türk harp tarihinde müstesna bir yeri olan Çanakkale Deniz Zaferi’nin 102’nci yıl dönümünde; tarihin her devresinde bağımsız olarak var olmamızı sağlayan, bu vatan uğruna, bu bayrak uğruna düşünmeden kanlarını akıtan, aziz şehitlerimizi saygıyla anmak üzere toplanmış bulunuyoruz. Yaşamaz ölümü göze almayan, Zafer, göz yummadan koşana gider. Bayrağa kanının alı çalmayan Gözyaşı boşana boşana gider. Çanakkale zaferi; bu dizeleri dimağlarımıza kazırcasına, dünya savaşında bir dönüm noktasının yaşandığı, kurtuluş savaşımızın ilk meşalesinin tutuşturulduğu, Yüce Türk Ulusu’nun kahramanlık ve fedakârlığının doruk noktasına ulaştığı bir bağımsızlık mücadelesi olmuştur. Alman Amiral Souchon komutasındaki Osmanlı donanmasının Karadeniz’deki Rus limanlarını bombalaması sonrası, 1 29 Ekim 1914’te 3 Kasım 1914’te, İngilizlerler Gelibolu Yarımadasındaki Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransız savaş gemileri de Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyalarını bombalamış, böylece Çanakkale Boğazı’na ilk saldırı başlamıştır. Bombardıman sonunda şehit olan, 5 subay ve 81 er Çanakkale Muharebeleri’nin ilk şehitleri olarak tarihe geçmiştir. Yapılan bu bombardıman ile; -İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti’ne karşı fiilen harp ilan etmiş, -Osmanlı Devleti açısından ise, Çanakkale Boğazı savunmasının kuvvetlendirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Peki Çanakkale neden bu kadar önemliydi? Fransa ve İngiltere önce deniz sonrasında kara gücünün önemli bir bölümünü neden Çanakkale’ye gönderdi? Neden Çanakkale? Birinci Dünya Savaşı’nda, 1915 yılı başlarına gelindiğinde; -Yapılan harp planları uygulanamamış, -İngiliz-Fransız ve Alman ordularının karşı karşıya geldiği batı cephesi kilitlenmiş, -Doğu cephesinde ise; şiddetli soğuklar başladığından cephede önemli bir gelişme kaydedilememiştir. Bu gelişmeler ışığında İngiltere ve Fransa; - İstanbul’u alarak Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakmak, - Almanya karşısında zor durumda kalan Çarlık Rusya’sına yardım etmek, - Balkan devletlerini kendi yanlarında savaşa çekmek için, Çanakkale Boğazını zorla geçmeye karar vermişlerdir. Tarihe en kanlı savaşlardan biri olarak not düşen Çanakkale Savaşı; 3 Kasım 1914 - 18 Mart 1915 tarihleri arasında bir seri deniz savaşları ile 25 Nisan 1915 - 9 Ocak 1916 tarihleri arasında Gelibolu Yarımadası'nda kara savaşları şeklinde cereyan etmiştir. Önce boğazların ve hemen ardından da başkent İstanbul'un ele geçirilmesi, müttefikler açısından çok geniş fırsat ve sonuçlar yaratacak, Viyana’dan Hindistan’a kadar dünya siyasi haritasının değişmesine, itilaf devletlerinin anlaştıkları yeni dünya düzeninin kurulmasına vesile olacaktır. Aslında bu düzen 1920 yılında karşımıza çıkacak olan Sevr’in ta kendisidir. Bu kapsamda; 2 Kara birliği olarak; muhteşem Anavatan Tümeni adını verdikleri 29’uncu Tümen ve Mısır’daki Anzak Birliği Limni’ye sevk edilirken, deniz kuvvetleri ise Şubat 1915’ten itibaren üs olarak seçilen Limni Adasına ve Selanik Limanı’na gelmeye başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu tarafında ise; - 5’inci Ordu Komutanı Alman Limon Von Sanders komutasında, kolordu ve tümenlere sorumluluk sahaları verilmiştir. Alman Sanders’in; Türk komutanların itirazlarına rağmen, kıyı hattını zayıf tutan, geride takviyeler bulundurarak düşmanın kıyıya çıkışına göre saldırıya geçme planı çok büyük can kaybına neden olmuştur. -Sofya’da Ateşe Militer olarak bulunan Yarbay Mustafa Kemal’in komutan olarak tayin edildiği ve yeni kurulmasına rağmen bir ay gibi kısa bir sürede savaşa hazır hale getirilen 19’uncu Piyade Tümeni, Ordu ihtiyatı olarak Bigalı bölgesinde görevlendirilmiştir. Boğazın denizden gelecek tehdide karşı savunulması ise Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı’na bırakılmıştır. Sahil topçu bataryalarının geliştirilmesine paralel olarak, 27 Şubat 1915’e kadar Çanakkale Boğazına toplam 403 adet mayın, geçiş yoluna dik olarak 10 hat halinde döşenmiştir. Savunma planı basittir: Boğaz; mayın ve top bataryalarından oluşan bir tahkimat sistemi ile savunulacak, donanma bunların gerisinde bekletilecektir. Çünkü donanma Ege Denizi’ne çıkacak, müttefik donanmayla karşılaşabilecek durumda değildir. Şu an görmüş olduğumuz birliklerimizin günlük yemek listesi ve askerlerimizin kıyafetleri o dönemki durumu çok net özetlemektedir. Müttefik Deniz Kuvvetleri boğaza karşı ilk büyük harekatını 19 Şubat 1915’te yapmış, şiddetli bombardımanlardan elde ettikleri neticeler başarı için ümitlerini arttırmıştır. Bu arada, 7-8 Mart 1915 gecesi Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey komutasındaki 360 tonluk Nusrat Mayın Gemisi, güçlükle elde edilebilen son 26 mayını, 11’inci hat olarak 100’er metre arayla, müttefik donanmasının manevra sahasına, Erenköy önlerinde sahile paralel olarak, büyük bir gizlilik içinde dökmüştür. Yapılan bu mayınlamanın, deniz harekâtının kaderini değiştireceği sonradan anlaşılacaktır. 247 ağır topa sahip bu müttefik armadası 22 zırhlı, 3’ü ağır olmak üzere 13 kruvazör, 1 uçak gemisi, 17 muhrip ile 7 denizaltı, 6 taşıt gemisi, 2 tamir gemisi ve 2 hastane gemisi ile 14 mayın arama tarama gemisinden oluşmaktadır. 3 18 Mart sabahı önce, müttefik devletler donanmasına bağlı gemiler Çanakkale Boğazı girişinde, Gelibolu Yarımadası ve Anadolu Yakasındaki Türk savunma hatlarını bombardıman etmiş, müteakiben, boğazı geçiş harekâtı başlamıştır. Donanma, görmüş olduğunuz Fransız harekat planı doğrultusunda, üç hat halinde teşkilatlanmış olarak saat 10 sularında boğaza girmeye başlamıştır. Yoğun bombardımana maruz kalan bataryalarımızda bir de cephane zafiyeti başlayınca ateş yoğunluğu azalmış, - Bu durumu fırsat bilen I. ve II. hattaki düşman gemileri görev değiştirmek üzere geri çekilme harekatına başlamıştır. - Saat 14.00 sularında, Fransız zırhlısı Bouvet, Nusrat’ın döktüğü mayınlardan birine çarparak, 600 kişilik personeli ile boğazın sularına gömülmüştür. - Saat 15.35 sularında bu kez İngiliz Irresistable gemisi, sonrasında da başka bir İngiliz muharebe gemisi olan Ocean mayına çarpmış, ortaya çıkan mayın tehlikesi, muharebenin akışını bir anda değiştirmiştir. Müttefik devletlerin her açıdan üstün askeri gücüne karşın, Türk sahil bataryalarının yaptıkları isabetli atışlar da ağır zayiat verdirince, Boğaz'ın denizden geçilemeyeceği anlaşılmıştır. Çanakkale Boğazını geçip İstanbul’a girmek için sabırsızlananlar, geldikleri gibi değil, ateş ve alev yığınları halinde, biçare ve perişan, zafer umutlarını ilelebet Türk bayrağı dalgalanacak Çanakkale'nin sularına gömerek geri çekilmişlerdir. Çanakkale Boğazı'nın donanma ile geçilmesinin mümkün olmadığını anlayan müttefik devletler, harekâta yaklaşık bir ay ara verdikten sonra, 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası ve Anadolu Yakasında belirli yerlere, çoğu denizaşırı kolonilerinden getirilen askerleri çıkarmış, böylece, Ocak 1916'ya kadar sürecek olan kara muharebeleri başlamıştır. Kara harekâtının hedefi; boğazdan donanmanın geçişini engelleyen, bataryaları arkadan kuşatan Kilitbahir Platosudur. Bunun için 25 Nisan sabahı iki bölgeden kara harekâtı başlatılmıştır: - Seddülbahir bölgesine çıkanların ilk hedefi; Alçıtepe, - Arıburnu bölgesine çıkanların ilk hedefi ise; Conkbayırı-Kocaçimen Tepe Bölgesidir. Bir kahraman takım ve Yahya Çavuştular, Tam üç alayla burada gönülden vuruştular. Düşman tümen sanırdı bu erleri, 4 Allah’ı arzu ettiler akşama kavuştular.” Çıkarmanın ilk saatlerinde Mehmetçik; Seddülbahir sahillerinde bire karşı on üç, Arıburnu sahillerinde bire karşı yirmi kuvvetinde saldıran düşmana direnmiş, vatanın toprağını asil kanı ile sulamış ve düşmanın ilk 24 saatte ele geçirmeyi planladığı, Alçıtepe ile Conkbayırı– Kocaçimen hattına ulaşmasını engellemiştir. Yarbay Mustafa Kemal ise 25 Nisan günü yapılan Arıburnu Muharebelerini şöyle anlatır: “25 Nisan 1915 sabahının erken saatlerinde Arıburnu tarafından top sesleri duyuldu. 19’uncu Tümeni derhal hazır hale getirerek 57’nci Alayla birlikte Conkbayırı’na doğru yola çıktım. Bu sırada Conkbayırının güneyindeki 261 rakımlı tepeye yaklaşmakta olan bir düşman birliğinin önünde koşarak geri çekilmekte olan, 27’nci Alaydan sahil gözetlemesi ile görevli bir müfrezenin askerlerini gördüm. Önlerine çıkarak; - Niçin kaçıyorsunuz dedim - Efendim, düşman! - Nerede ? - İşte diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler, - Düşmandan kaçılmaz dedim - Cephanemiz kalmadı - Cephaneniz yoksa süngünüz var diyerek "süngü tak yere yat" emrini verdim. Erler süngü takıp yere yatınca düşman askerleri de yere yattı. “işte kazandığımız an bu andır". Emir subayımı geri göndererek 57 nci alayı bulunduğum yere çağırdım ve saat 10 sularında hücum emrini verdim. Verdiğim emir şuydu; - “57 nci Alay! Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum, biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar kaim olabilirler.” Arıburnu ve Seddülbahir'deki muharebelerden sonuç alamayan düşman kuvvetleri bu defa da Anafartalar bölgesinden kuşatıcı bir manevra ile Kilitbahir’i ele geçirmeyi planlamıştır. Yaşanan muharebeler esnasında Türk askerinin kahramanlığı Albaylığa terfi etmiş olan Mustafa Kemal tarafından şöyle anlatılır; “Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okuma bilenler ellerinde Kur’anı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. 5 Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebriğe değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.” 8,5 ay boyunca; daracık bölgelerdeki siper hatlarımıza saatlerce süren bombardımanlarda, on binlerce top mermisi atılmış, Mehmetçik, üzerine yağdırılan çelik yağmurlarına aldırmadan, kaptırdığı vatan toprağını geri alabilmek uğruna gözünü kırpmadan ölümle kucaklaşmıştır. Deniz Harekâtından sonra Kara Harekâtından da sonuç alamayacağını anlayan müttefiklerin yarımadadan 8 Aralıkta başlayan çekilmesi, 9 Ocak 1916’ta sona ermiştir. Ağır kayıplara rağmen, taraflar, uyulması gereken kurallara, tam anlamıyla riayet ettiklerinden, Çanakkale Muharebeleri “Centilmenler Savaşı” olarak tarihte yerini almıştır. Her iki taraftan 500 000 den fazla insanın savaş dışı kalmasına yol açan Çanakkale Savaşı; - Müttefikler ile Rusya’nın irtibatını önleyerek, savaşın iki yıl daha uzamasına ve Çarlık Rusya’sının yıkılmasına yol açmış, - İngiltere ve Fransa’nın önemli oranda bir gücünü Çanakkale’de tutarak, Almanya’nın batı cephesindeki yükünü azaltmıştır. Çanakkale savaşı; derelerin su yerine kan aktığı, buğday tarlaları gibi ceset tarlalarının oluştuğu, muharebe alanındaki bazı noktalara “ölü adam tarlası” “cesetler tepesi” “ölüm deresi” “kanlı sırt” dedirtecek kadar insan kaybının en yoğun olduğu, en kanlı savaşlardan biridir. Çanakkale, denizaşırı sömürge imparatorlukları kurmuş ve en son teknolojik silahlara ve devasa donanmalara sahip devletlerin de yenilebileceğinin görüldüğü ve yıllar yılı esaret altında yaşamış milletler için istiklâl meşalesinin tutuşturulduğu yerdir. Çanakkale, sadece cephedekilerin değil, geride kalanların da savaştığı bir kahramanlık destanıdır. Köyler boşalmış, tarlaları sürecek, tohum atacak genç kimse kalmamıştır. Okulların büyük kısmında öğretmen ve öğrenci yokluğundan eğitime ara verilmiş; boşalan çoğu okul binası ise cepheden gelen yaralılar için hastaneye dönüştürülmüştür. Çanakkale’deki kanlı muharebeler, İngiliz tarihçi Aspinal Oglander’in ifadesiyle “Türklerin çiçeklerini (yani geleceği olan gençlerini)” elinden almıştır. Ben Çanakkale için “bu nasıl bir savaş?” diyen çocuklarıma: -Başta Yarbay Mustafa Kemal’i Türk milletine kazandırmış olmasıyla belleklerimize kazanan, tüm komutan ve askerlerin mucize denebilecek başarıları ve özverileriyle dolu... 6 -Yüzbaşı İsmail Hakkı gibi, Üsteğmen Hasan, Teğmen Mevsuf, Yahya Çavuş, Seyit Onbaşı gibi, nice Mehmetçiğin inanılmaz kahramanlıklarına sahne olmuş... -Kara muharebelerinde Mehmetçiğin savaş hukuku ve insanlık kurallarına bağlılığını sonuna kadar sergileyerek düşmanına çok güzel dersler verdiği... -Bizlere aydınlık ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolu açan bir savaştır... - Ve en önemlisi Çanakkale Savaşı, şartlar ne kadar zor olursa olsun, eğer birlikte, tek yürek mücadele edersek, en zor güçlükleri bile yenebileceğimizi gösteren bir savaştır diyeceğim. Çünkü Çanakkale; - Balkan Savaşı yenilgisinden sonra, bir daha ayağa kalkamaz denilen bir milletin, bütün dünyayı hayretler içinde bırakan, silkiniş ve diriliş destanıdır. -Çanakkale; ölmesini bildikleri için yaşamaya hak kazanan insanların, haysiyet mücadelesidir. Aziz şehitlerimiz; Bugün üzerinde yaşadığımız toprakları vatan yapan, al bayrağımızın özgürce dalgalanması için canlarını veren Çanakkale Şehitleri, Kurtuluş Savaşı Şehitleri, Kore ve Kıbrıs Savaşı Şehitleri, Diplomasi Şehitleri, Bölücü Terör Örgütü ile mücadelede şehit düşen Mehmetçikler, 15 Temmuzda karanlık odakların maşası olan vatan hainlerine canlarını siper eden kahraman Şehitlerimiz ve niceleri; Huzur içinde uyuyunuz, emanetiniz milletimize emanettir, emin ellerdedir. Bu eller, teslim alınan emaneti; dünya durdukça, kendisinden sonra sağ kalana teslim etmeden son nefesini vermeyecektir. Hiç endişe etmeyiniz, rengini kanımızdan alan, bağımsızlığımızın sembolü al bayrağımız dalgalanmaya devam edecek, Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar hür ve bağımsız yaşayacaktır. Bu duygularla; Başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, vatanın bağımsızlığı, Türk ulusunun birlik ve beraberliği için, canlarını feda etmekten çekinmeyen aziz şehitlerimize; Allahtan rahmet diliyor, kahraman gazilerimizi minnet ve şükranla anıyorum. Ruhlarınız şad olsun. Arz ederim. 7