din kültürü ve ahlak bilgisi ders notları 12-1

advertisement
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 12-1
DÜNYA HAYATI VE AHİRET
“Hayat amaçsız değildir.” ifadesinin anlamı;
Yüce Allah’ın evrene koyduğu değişmez fiziksel,
biyolojik ve sosyal yasalar (ki buna dini literatürde
sünnetullah denir) sonucu evren ve dünyada her
şeyin düzenli ve planlı olması; insana dünyadaki diğer
varlıklardan farklı olarak hiçbir varlıkta bulunmayan
akıl ve irade gibi özelliklerin verilmiş olması, hayatın
amaçsız olamayacağını göstermektedir.
Kur’anda yer alan, “O, hanginizin daha güzel
amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı
yaratandır…” (Kur’an, Mülk, 2), “Ben cinleri ve
insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”
(Kur’an, Zariyat, 56), “Sizi boş ve anlamsız yere
yarattığımızı ve bize dönmek zorunda olmadığınızı
mı sanıyorsunuz?” (Kur’an / Müminun 115) ilahi
mesajları ile bu gerçeğe vurgu yapılmaktadır. İnsanın
dünyaya gönderilme amacı, yaratıcısını tanıyıp ona
ibadet etmesinin yanında, kendisine verilmiş olan
özellikleri en iyi şekilde kullanarak güzel davranışlarda
bulunması ve bir değer üretmesidir.
Ahiret inancının faydaları;
* Sonsuz ahiret hayatına hazırlanan insan zorluk
ve sıkıntılara sabreder.
* Ahiret inancı, insanı cesaretli ve güçlü kılar.
* Ahirete inanan insan kötülüklerden kaçınır.
* Ahiret inancı insanı kanaatkâr yapar.
* Ahiret inancı, insanda erdemli bir yaşam ideali
oluşturur.
İnsanın davranışlarından sorumlu tutulması;
Yüce
Allah
insanı
yaptıklarından
sorumlu
tutmaktadır. Çünkü insan akıl ve irade sahibidir. Kendi
yolunu kendisi seçer. İnsanı Allah katında sorumlu
kılan akıl ve irade sahibi özgür bir varlık olmasıdır. Bu
nedenle insan, özgür iradesi ile yaptıklarının karşılığını
görecektir.
İnsan
tarafından
dünya
hayatının
değerlendirilmesi;
İnsan, dünyanın bir oyun ve eğlence yeri
olmadığını bilerek, yaptıklarının karşılığını ahiret
hayatında da göreceği düşüncesiyle dünya hayatını
büyük bir nimet olarak görmeli ve en güzel şekilde
değerlendirmelidir. İnsan, yaptığı her davranışın yazıcı
melekler (Kiramen Kâtibin) tarafından kayıt altına
alındığı bilinci ile güzel davranışlar sergilemelidir. Bilgi,
sevgi, saygı ve adalet gibi erdemlere önem vermelidir.
Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi
ahiret için çalışmalıdır.
İslam peygamberi Hz. Muhammed’in “Ameller
niyetlere göredir ve herkes niyetinin karşılığını
görecektir.” sözünün (hadis) anlamı;
İnsan davranışları Allah katında, niyetlere göre
değer kazanmaktadır. Örneğin; bir kimse şöhret
amacıyla ya da dünyevi bir menfaat elde etmek için
bir hayırda bulunması doğru değildir. İnsan her işinde
Allah’ın rızasını gözetmeli, gösteriş ve riyakârlıktan
kaçınmalıdır.
Ahiret
inancının
dünya
hayatını
anlamlandırmaya katkısı;
Ahirete
inanan
insan
yaratılış
amacı
doğrultusunda bir yaşam sürmeye çalışır. Dünya
hayatında yapıp ettiği hiçbir şeyin karşılıksız
kalmayacağı bilinci ile hareket eder. Bu durumda
dünya hayatı geçici bir yer olmaktan çıkıp, sonsuz
ahiret hayatı için bir hazırlığa dönüşür.
Ahiret inancı, insanda erdemli bir yaşam ideali
oluşturur. Çünkü sergilenen her erdemli davranış,
Allah katında hak ettiği karşılığı bulacaktır. Bu idealin
gereği olarak insan dürüst ve adaletli olmaya çalışır.
İyilik yapmayı, iyi insan olmanın bir gereği olarak kabul
eder.
“Ölüm bir hayat gerçeğidir” ifadesinin anlamı;
Ölüm bir hayat gerçeğidir. Kur’anda “Yeryüzünde
bulunan her şey fanidir.” (Kur’an / Rahman 26) ve
“Her canlı ölümü tadacaktır.” (Kur’an / Enbiya 35)
ilahi mesajları ile tüm varlıkların sonlu olduğunu
bildirir. Bu bir hayat kanunudur ve insanlık tarihi
boyunca hiçbir istisnası görülmemiştir.
Sonuç olarak; insan ölümü bir hayat gerçeği olarak
kabul etmeli ve dünya hayatını anlamlı ve faydalı bir
şekilde sürdürerek, yaşadığı sürece kalıcı eserler
bırakmalıdır.
1
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 12-1
“Ölüm gerçeği” üzerinde düşünmenin önemi;
Cenazenin arkasından yapılması gereken
Ölüm gerçeği üzerine düşünmek insan için hayatı
şeyler;
doğru algılamak ve yaşamak konusunda bir ilk adım
Önemli
olabilir. Çünkü ölüm insan için dersler ve hayati
bekletilmeden
mesajlar içerir. Bu mesajlar bazen o kadar etkili olur ki
kılınarak mezara defnedilmelidir. Ölen kimsenin
arzularının esiri olmuş insanlar bile, ölümün güçlü
ardından aşırıya kaçacak şekilde feryat - figan
etkisi ile uyanıp gerçeklerle yüzleşebilirler.
edilmemeli, saç baş yolmak gibi davranışlardan uzak
bir
durulmalıdır.
Hz. peygamber kabir ziyaretini tavsiye ederek;
mazeret
yoksa
yıkanmalı,
Cenaze
ölen
bir
kefenlenmeli,
törenine
uygun
kimse
namazı
söz
ve
“Size iki nasihatçi bıraktım. Bunlardan biri susar,
davranışlarda bulunulmalı, ölenin arkasından dua
diğeri konuşur; susan nasihatçi ölüm, konuşan ise
edilerek adına hayır yapılmalıdır.
Kur’an-ı Kerim’dir.” buyurmuştur.
Ölen bir kimsenin yakınlarına taziyede
bulunma;
Ölen bir kimsenin ardından yapılan işlemler;
Cenazeyi defnettikten sonra ölen insanın acısını
- Ölen bir kimsenin yıkanması - kefenlenmesi -
paylaşmak, hafifletmek ve ona destek olmak amacıyla
cenaze namazının kılınması - cenazenin defni –Farz-ı
yakınlarına taziyede bulunmak, bir kimsenin yapması
Kifayedir. (Farz-ı Kifaye; Bir grup insan tarafından
gereken bir insanlık görevidir. “Sabır dilemek”
yerine getirilmesi halinde diğerlerinin sorumluluktan
anlamına gelen taziye, cenaze yakınları ziyaret
kurtulduğu Allah’ın emridir.)
Hz.
Peygamber;
”Müslümanın
edilerek yapılır. Taziye için gidildiğinde, “Allah sabır
Müslüman
versin!”,”Allah sabrınızı artırsın!”, “Başınız sağ
üzerindeki hakkı beştir. Selamını almak, hasta ise
olsun”,”Allah rahmet eylesin!” gibi ifadeler kullanılır.
ziyaretine gitmek, cenazesine katılmak, davetine
Kültürümüzde ölen bir kimsenin arkasından
icabet etmek ve hapşırdığı zaman Allah sağlık ve
Kur’an ve mevlit okunmasının önemi;
afiyet versin demek” sözüyle cenazeye katılmanın da
Kültürümüzde defin işleminde Kur’an’da yer alan
bir hak olduğunu belirtmiştir.
Yasin, Tebareke, İhlas, Felak ve Nas sureleri okunur.
İslam dininde cenaze namazı ve kılınışı;
Definden sonra vefat eden kişinin evinde ayrıca Kur’an
İslam dini, insanın maddi ve manevi hatırasına
okunur ve dua edilir. Bu davranışla akraba ve
büyük değer vermiştir. İnsanın dirisi kadar ölüsü de
komşuluk bağlarının güçlenmesine katkı sağlanır.
saygıdeğerdir. Cenaze törenleri ölen kimselere yapılan
Cenaze sahiplerinin üzüntüleri paylaşılır. Ölüm ve
son görev olduğu için önem arz etmektedir. İslam
ötesi düşünülerek yaşam muhasebesi yapılır.
Ölen
dininde, cenaze namazı, farz-ı kifaye’dir (bir toplumda
bir
kısım
kimselerin
bu
namazı
toplumda
kılmalarıyla,
kişinin
ardından
gelenek
haline
mevlit
okutmak
gelmiştir.
da
Mevlit
merasiminde, güzel sesli kişiler tarafından makamlı bir
diğerlerinin üzerinden sorumluluğun kalkması).
Cenaze namazının kılınışı; Niyet edilir, imama
şekilde mevlitten bölümler, ilahiler, kasideler okunur.
uyulur, başlama tekbirinden sonra Sübhaneke duası
Bunlar arasında Kur’an’dan bir bölüm olarak ifade
okunur. İkinci tekbir alınır, “Salli ve Barik” duaları
edilen “aşr” veya “aşır” yaygın bir uygulamadır.
okunur. Üçüncü tekbirden sonra cenaze duası, duayı
Merasim sonunda ölmüş Müslümanlar için dua edilir,
bilmeyenler
onun
yerine
Fatiha
suresi
fatiha okunur. Dini bir zorunluluk olmamakla birlikte
okur.
mevlit okutmak, toplumumuzda yerleşmiş güzel bir
Dördüncü tekbirden sonra selam verilir. Cenaze
gelenektir.
namazı rükû ve secde olmadan ayakta kılınır.
2
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 12-1
“Mevlit”in yazarı ve anlamı;
Kıyamet kavramı;
Mevlit; Süleyman Çelebi tarafından 1409 - 1410
Kıyamet, sözlükte; ayağa kalkmak, doğrulmak,
asıl adı Kurtuluş Vesilesi
kalkmak, dikilmek gibi anlamlara gelir. Terim olarak
(Vesiletün-Necat) anlamına gelen Hz. Muhammed’i
ise kıyamet; Yüce Allah tarafından belirlenen bir
övmek üzere yazılmış şiirlerdir. Hz. Peygambere karşı
vakitte, dünya hayatının sona erip bütün canlıların
yıllarında yazılmış olup;
ölmesini, sonra da yeniden dirilmelerini ifade eder.
duyulan sevginin bir ifadesi olarak 15. yüzyıldan beri
Kıyamet; Yüce Allah’ın belirlediği zaman gelince
toplumda beğeni ile okunmuş ve dinlenmiştir.
dünyadaki yaşamın son bulmasıdır. Dünya hayatında
her şeyin bir sonu vardır. Tüm canlılar zamanı gelince
Vefat edenlere dua etmenin önemi;
yaşamını yitirmektedirler. Her canlının bir sonu olduğu
Vefat edenin arkasından ona karşı yapılan
gibi içinde yaşanılan dünyanın da bir sonu vardır. Bu
görevlerden birisi de duadır. Cenaze namazı ölen
son ise kıyamettir. Kıyametin kopuş zamanı Kur’an’da
kimseye dua niyeti ile kılınır. Ölen bir kimsenin
“saat” kavramıyla ifade edilmiştir. Kıyametin ne
ardından Allah’tan rahmet dilemek, onu hayırla yâd
zaman kopacağını Allah’tan başka kimse bilemez.
etmek ve iyiliklerinden bahsetmek İslam dininin
Kur’an-ı Kerim’de kıyametin ne zaman olacağına
tavsiye ettiği güzel davranışlardandır. Dua etmek için
ilişkin bilgi verilmemiştir. Kıyametin kopuşu İsrafil adlı
belirli bir aracıya, yere ve zamana ihtiyaç yoktur.
meleğin Sur’a üflemesiyle başlayacaktır. İkinci kez
Allah her an, her yerde hazırdır, aracı olmaksızın
Sur’a üflemesiyle insanlar yeniden dirilecek ve
kullarının isteklerini duyar.
insanlar öldükten sonra dünya hayatında yaptıkları
iyilik ve kötülüklerin hesabının sorulacağı “mahşer”
Vefat
eden
kimsenin
ardından
hayır
denilen yerde toplanacakladır. Dünya hayatında
yapmanın önemi;
Kiramen Kâtibin ismi verilen melekler tarafından
Ölen kişinin ardından onun adına hayır yapmak
kayda alınan iyi ve kötü davranışlarının kayıt edildiği
ölenin sevap kazanmasına neden olduğu için teşvik
“amel defteri” diye anılan kayıtlar açıklanacak, insan
edilmiştir. Bir gün bir sahabi Hz. Muhammed’in
yapıp ettiklerinden sorguya çekilecektir. Bir anlamda
yaptıklarının hesabını verecektir.
huzuruna gelmiş ve ona; “Ölmüş olan annem adına
İslam inancına göre, ahirette Allah tarafından
sadaka versem sevabı ona ulaşır mı?” diye sormuş,
yeniden diriltilen insanların dünyada yaptıkları iyilik ve
Hz. Pegamberde “Evet.” cevabını vermiştir. Ayrıca
kötülükleri “mizan” denilen bir terazide tartılacak,
Hz. Peygamber; “insan vefat edince üç şey hariç
iyilikleri ağır gelenler cennet ile mükâfatlandırılacaktır.
dünyadaki ameliyle ilişkisi kesilir. Bu üç şey
dolayısıyla amel defterine sürekli hayır yazılır. Bunlar
“Ahiret” kavramı;
sadaka-i cariye (okul, hastane, cami, yol vb. tesisler
Ahiret; kıyametin kopmasından sonra başlayıp,
yapmak), yararlanılan ilmi eser, kendisine dua eden
dirilişten sonra sürekli devam edecek olan hayata
hayırlı evlat bırakmak” sözleriyle bu gerçeği dile
denir. Kur’anda, ahiret “kavuşma günü”, “toplanma
günü”, “sonsuzluk günü”, “hasret günü”,”hesap
getirmiştir. Hayır yapmanın çeşitli şekilleri vardır.
günü”,”din günü” ve “hüküm günü” anlamlarına
Birey ve toplumun ihtiyaçlarını karşılamak birer
gelmektedir.
hayırdır. Hz. peygamber bir sözlerinde, “İnsanların en
hayırlısı
insanlara
en
çok
faydalı
Ahiret hayatındaki mutluluk ve mutsuzluk dünyada
olandır”
kazanılır. Hz. Peygamber, “Dünya, ahiretin tarlasıdır”
buyurmuştur.
buyurmuştur.
3
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 12-2
O, “Allah’ım! Sen çok affedicisin, çok cömertsin,
affetmeyi seversin, beni de affet!” duasını da yaşamı
boyu tekrarlamıştır.
İslam’a göre tövbe etmenin herhangi bir yeri,
zamanı ya da belli bir şekli yoktur. İnsan dilediği
zaman, dilediği yerde Yüce Allah’a tövbe edebilir.
Kendi kelimeleriyle, içinden geldiği gibi ondan
bağışlanma dileyebilir. Tövbe, tamamen kişinin kendi
iç dünyası ile ilgili olan, insanı daha iyiye ve güzele
yönelten erdemli bir davranıştır.
İnsan hata yapabilen bir varlıktır;
İnsan, iyi ya da kötüyü kendi aklı ve iradesiyle
gerçekleştiren bir varlıktır. Bazen hata yapabilmekte
ve günah olan davranışlar içerisinde olabilmektedir.
İslam dininde insanın yaptığı hata ve işlediği
günahların iyiliklere ve güzelliklere dönüştürülmesi
tövbe ile mümkündür.
İnsanları hata yapmaya yönelten bazı nedenler
vardır. Öfke, acelecilik, bilgisizlik, düşünmeden karar
vermek, dedikodulara kanmak bunlar arasında
sayılabilir. Sevgili Peygamberimiz bir hadisinde,
“İnsanoğlunun her biri hata yapabilir...” buyurarak
her insanın hata yapabileceğine işaret etmiştir. O,
başka bir hadisinde, “Asıl muhacir (hicret eden), hata
ve günahları terk edendir.” buyurmuştur. Böylece
bizleri hatalı davranışlardan ve günahlardan uzak
durmaya çağırmıştır.
Allah bağışlayıcıdır, bağışlayanı sever;
Yüce Allah, hem tövbe eden kimseleri rahmet ve
mağfiretiyle affedip bağışlar hem de insanlardan
birbirilerinin hatalarını bağışlamalarını isteyerek
onlardan anlayışlı ve hoşgörülü olmalarını bekler.
Yüce Allah’ın; çok merhametli (Rahim), tövbeleri
çokça kabul eden (Tevvab), ayıp ve kusurları örten
(Settar) ve bağışlaması çok olan (Afuvv) gibi güzel
isimleri insanlara önemli mesajlar vermektedir. O,
ilahi mesajında “Ey kendilerine kötülük edip
(günahta) aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden
umudunuzu kesmeyin, doğrusu Allah günahların
hepsini
bağışlar,
çünkü
o,
bağışlayandır,
merhametlidir.” (Kur’an-ı Kerim, Zümer, 53)
Ayrıca bağışlamanın önemine ve insanların güzel
bir dil kullanmalarının gereğine işaret eden Yüce
Allah, Bakara suresi 263. ayetinde “Güzel söz ve
bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan
daha hayırlıdır.” buyurmaktadır.
“Tövbe” kavramı;
Tövbe, insanın bilerek veya bilmeyerek yaptığı bir
hata ya da işlediği bir günahtan dolayı pişmanlık
duyması, bir daha aynı davranışı tekrarlamamaya
karar vermesi ve Allah’tan bağışlanma dilemesidir.
Tövbe eden insan, duygularını, düşüncelerini ve
yaşadığı pişmanlığı Allah’a iletir. O’nun merhametine
ve bağışlayıcılığına sığınır. Tövbe etmek için özel bir
yere ihtiyaç yoktur. Hatalarından dolayı pişmanlık
duyan bir insan tövbe ile ümitsizliğe düşmekten
kurtulur ve iyiye yönelmek için bir adım atmış olur.
İslam dini insanın hata yapabilen bir varlık olduğunu
kabul eder. Hz. Peygamber bir hadislerinde
(sözlerinde); “İnsanoğlu hata yapabilir. Ancak hata
yapanların
en
hayırlısı
tövbe
edenlerdir.”
buyurmuştur.
Bağışlama bireysel ve toplumsal hoşgörünün
temelidir;
Bağışlama; bir kişinin, başkalarının haksız
davranışları karşısında verdiği ahlaki tepkidir. İki
tarafın saygı ve anlayış çerçevesinde bir araya
gelebilmesi için kurulan bir köprüdür. Çeşitli
nedenlerle olumsuz bir ilişkiyi olumluya doğru
dönüştürmenin en kestirme insani yolu bağışlamadır.
Bağışlama ve affetme, ahlak bağlamında adaletsizliğe
yani ahlaki bir yanlışa karşı verilmiş bir cevaptır.
Bu konuda Kur’an’ın, “Sen af yolunu tut, iyiliği
emret, cahillerden yüz çevir.” (Kur’an-ı Kerim, Araf,
199) şeklindeki öğüdünü kendine ilke edinmelidir.
Bağışlamak erdemli bir davranıştır. Gerektiğinde
hataları bağışlayan, kusurları örten kişi, içinde kimseye
karşı kin, nefret gibi kötü duygular beslemez. Böylece
daha mutlu ve huzurlu olur.
Bağışlamayı başaran bireylerin oluşturduğu
toplumda sevgi, saygı ve hoşgörü egemen olur.
İnsanlar arası ilişkilerde açık sözlülük, dürüstlük,
samimiyet ve yardımlaşma ön plana çıkar.
Bu konuda Kur’an-ı Kerim’in, Hz. Peygamberin
şahsında tüm insanlara verdiği, “...Şayet sen kaba,
katı yürekli olsaydın hiç şüphesiz etrafından dağılıp
giderlerdi. Şu hâlde onları affet, bağışlanmaları için
dua et...” (Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmran, 159) şeklindeki
öğüdünü ilke edinmeliyiz.
Tövbe hatadan dönme ve iyiye yönelme
erdemidir;
Hata yapmak insana özgü bir davranış olduğu gibi
hatasını anlayıp özür dilemek de insani bir özellik ve
erdemdir. Önemli olan tövbe eden kimsenin samimi
bir niyet ve kararlılıkla kötülüklerden dönüş yapması
ve arkasından iyilik yaparak kendisini affettirmeye
çalışmasıdır. Yüce Allah, “Rabb’ine hamt ederek,
tesbihte bulun ve ondan bağışlama dile. Çünkü O,
tövbeleri çokça kabul edendir.” (Kur’an-ı Kerim, Nasr,
3) Allah kendisine yönelen, içtenlikle tövbe eden
kullarının günahlarını bağışlar. Bu konuyla ilgili bir
ayette, “Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve
gerçeği açıkça ortaya koyanlar... kurtulmuşlardır.
Çünkü ben onların tövbelerini kabul ederim. Zira ben
tövbeleri çok kabul edenim, çok merhamet edenim.”
(Bakara, 160) buyrularak Allah’ın affedici ve
merhametli olduğu açıkça ifade edilir. Hz. peygamber,
sık sık tövbe etmiş ve insanlara tövbe etmelerini
önermiştir.
1
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 12-2
Fiili sünnet;
Fiili sünnet; Hz. Peygamberin namaz, oruç, zekât
gibi çeşitli ibadetlerindeki davranışlarına ait sahabenin
nakletmiş olduğu haberlerdir. Yani Hz. peygamberin
davranış ve uygulamalarının anlatımıdır. Hz.
Peygamber abdestin nasıl alınacağını namazın nasıl
kılınacağını çevresindeki müslümanlara uygulamalı
olarak göstermiştir. Örneğin; Sahabelerden Abdullah
b. Zeyd, Hz. Muhammed’in, “Ağzına ve burnuna su
verdi. Sonra üç defa yüzünü, arkasından üç defa sağ
kolunu üç defa da sol kolunu dirsekleriyle beraber
yıkadı. Tekrar su alarak başını meshetti. Sonra da
temizleninceye kadar ayaklarını yıkadı” şeklinde
abdest aldığını söylemiştir. Hz. Muhammed namaz
hakkında da “Ben namazı nasıl kılıyorsam siz de öyle
kılın.” demiştir.
İyilikler kötülükleri giderir;
İyilik kavramı oldukça geniş bir anlam taşıyan,
sadece maddi şeylerle sınırlı olmayıp komşularla iyi
geçinmek, yetimleri gözetmek, yaşlılara ve engellilere
yardım etmek hataları affetmek, tatlı dilli ve güler
yüzlü olmak da bir iyiliktir.
İyilik etmek hem dinî hem de ahlaki bir
sorumluluktur. İyilik eden kişi toplumda sevgi, saygı,
dayanışma, dostluk ve kardeşlik duygularının
güçlenmesine katkıda bulunur. Yapılan iyilikler aynı
zamanda kötülüklerin giderilmesini sağlar. Günahların
bağışlanmasına vesile olur. Yüce Allah da bir ayette,
“... İyilikler kötülükleri (günahları) giderir...” ( Kur’an-ı
Kerim, Hud, 114) buyurarak bu hususu belirtmiştir.
Aynı konuyla ilgili olarak başka bir ayette de “İyilikle
kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav.
Bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık
bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.”
(Kur’an-ı Kerim, Fussilet, 34) buyurur.
Takriri sünnet;
Sahabe tarafından söylenen bir sözü veya işlenen
bir fiili, Hz. peygamberin reddetmeyip sessiz kalarak
onaylamasıdır. Örneğin; Hz. Peygamber ergenlik
çağına yaklaşmış çocukların mescitte kısa mızraklarla
harp
oyunu
oynadıklarını
gördüğünde
ses
çıkarmamıştır. Hz. Peygamber’in sessiz kalması
çocukların mescitte oynamalarını onayladığı anlamına
gelmektedir.
“Allah iyilikleri ve kötülükleri yazmış, sonra
bunların durumunu şöyle açıklamıştır: Kim bir iyilik
yapmaya karar verir de bunu yapmazsa Allah onu
kendi katında yapılmış bir iyilik olarak yazar. Eğer
iyilik yapmaya karar verir de bunu yaparsa Alah
kendi katında bunu ondan yedi yüze kadar katlayarak
yazar. Kim bir kötülük yapmaya karar verir de bunu
yapmazsa Allah kendi katında bunu tam bir iyilik
olarak yazar. Eğer kötülük yapmaya karar verir de
yaparsa Allah bunu onun için bir kötülük olarak
yazar.” (Hadis-i Şerif / Buhari, Rikak, 3)
Hz. Muhammed’in davranışlarını, yerel ve
evrensel boyutlarını da dikkate alarak söyle
sınıflandırabiliriz:
1. Hz. Muhammed’in bir insan olarak yaptığı
davranışlar. Onun yemek yemesi, uyuması, dinlenmesi
ya da üzülmesi -bu tür davranışlara örnek verilebilir.
2. Hz. Peygamberin, içinde yaşadığı toplumun örf ve
âdetleri, kültürel özellikleri gereği yaptığı davranışlar.
Saçını uzatması, entari giymesi, kullandığı yemek
kapları, ev eşyaları, yediği yemekler vb. buna örnek
olarak gösterilebilir.
3. Peygamberimizin kendi tecrübesine dayanarak
yaptığı iş ve uygulamalar. Bunlar genellikle ziraat,
hayvancılık vb. işlerle ilgilidir.
4. Hz. Muhammed’in insanlara dinî ve ahlaki ilkeleri
açıklamak, bu konularda yol göstermek amacıyla
yaptığı davranışlar.
Hadis ;
Hadis; sözlükte söz ve haber anlamlarına gelir.
Hadis; Hz. peygamberin sözleri veya O'nun fiil ve
onaylarının sözle ifadesine denir. İslam dininde, Hz.
Muhammed'in değişik olaylar ve sorunlar karşısında
inananları aydınlatmak, Kuran'ın bazı ayetlerini daha
açık bir dille ifade etmek için söylediği sözler bütününe
hadis adı verilir.
Sünnet ;
Sünnet; sözlükte yöntem, yol, devamlı gidiş, adet,
yaratılış gibi anlamlara gelir. Sünnet, Hz. Peygamberin
takip ettiği yol, hayatında prensip haline getirdiği fiil
ve davranışları ifade eder. Sünnet; Sözlü, fiili ve takriri
olmak üzere üçe ayrılır.
Hadis ve sünnet birbiriyle yakın ilişkisi olan iki
önemli kavramdır. Ancak sünnet kavramı hadisi de
kapsar, hadis ise sünneti kapsamaz. Çünkü hadis
sadece Peygamberimizin sözlerini içerirken sünnet,
onun sözlerini, davranışlarını ve takrirlerini
içermektedir.
Hz. Muhammed’in davranışlarının yerel ve
evrensel boyutu;
Hz. Muhammed’in davranışlarında yerellik
denildiği zaman; onun söz, fiil ve tutumlarına yansıyan,
kendi dönemine ait tarihsel, bölgesel, sosyal, siyasal,
kültürel ve ekonomik özellikler akla gelir. Evrensellik
denildiğinde ise, hadis ve sünnetin bütün insanlara
yönelik, belli bir zamanla sınırlı olmayan bir mesaj
içermesi ve uygulamaya konulduğunda Hz.
peygamberin gözettiği amacın gerçekleşmiş olmasıdır.
Örneğin; Hz. peygamber devrindeki davranışlarla
ilgili olan ve bir uyarı özelliği taşıyan “biriniz sırt üstü
uzanıp da ayak ayaküstüne atmasın!” hadisi yerel
içeriklidir.
Sözlü (kavlî) sünnet ;
Hz. Peygamberin herhangi bir konu hakkında
söylediği sözleridir. Örneğin; Hz. Peygamber,
“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, nefret
ettirmeyiniz” demiştir. Bu söz bir hadistir ve sözlü
(kavlî) bir sünnettir.
2
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 12-2
Evrensel boyutta ise, Hz. Peygamber; “ yemekten
önce ve sonra elleri yıkamayı“ ; “mideyi tıka basa
doldurmamayı” tavsiye etmesi, ayrıca Peygamberimiz
ağız ve diş sağlığına önem vermiş “Eğer ümmetime zor
gelmeyeceğini bilseydim, her abdest alırken misvak
kullanmalarını emrederdim.” hadiste vurgulanan o
gün diş fırçası olarak kullanılan misvak değil, ağız ve
diş temizliğidir. Bu tavsiyeler bugünde geçerliliğini
koruyan kurallardır.
Peygamberimizin evrensel içerik taşıyan söz ve
uygulamaları genel olarak Kur’an’ın emirlerini,
ayetlerini, öğüt ve uyarılarını açıklamaya yöneliktir.
Ancak Hz. Peygamber zaman zaman Kur’an’da hükmü
bulunmayan konularda hüküm de koymuştur. “Azı
dişi olan her yırtıcı hayvan, pençeli olan her yırtıcı
kuşun etini yemek yasaktır.” şeklindeki hadis buna
örnektir
Hz. peygamberin inanç, ibadet ve ahlak ile ilgili
hadis ve sünnetleri Müslümanların ortak değerleri
olduğundan evrenseldir. Hz. Muhammed’i model
almak söz ve davranışlarını en doğru şekilde anlamakla
mümkündür.
Hz. Peygamberin hadislerinin yazıya aktarılması;
Hz. Peygamberin vefatından (M. 632) sonra, hicri
ikinci asırdan itibaren hadisler toplanarak yazılmaya
başlanmıştır. Sonra bu toplanan hadisler tasnif
edilerek konularına göre kitap haline getirilmiştir. Hicri
üçüncü asırdan itibaren hadis kitapları çoğaltılmıştır.
Bu eserler arasından bazıları günümüze kadar ulaşmış
ve onlar arasından altısı “altı kitap” anlamında
“Kütüb-ü Sitte” meşhur olmuştur.
İSLAM DÜNYASINDA MEŞHUR OLAN
ALTI HADİS KİTABI (KÜTÜB-Ü SİTTE)






Sahih-i Buhari
Sahih-i Müslim
Sünen-i Ebu Davud
Sünen-i Tirmizi
Sünen-i Nesai
Sünen-i İbni Mace
Tasavvuf nedir?
İslam düşüncesinde “Tasavvuf”; dinin temel
ilkeleri doğrultusunda kalbe Allah sevgisini
yerleştirmeyi, nefsi arındırmayı, ahlakı güzelleştirmeyi
ve kötülüklerden uzak durarak insanın Allah’a
ulaşmasını amaç edinen düşünce biçimidir. Tasavvuf
yoluna koyulan kimseye mutasavvıf veya sûfi denir.
Dinin anlaşılmasında sünnetin önemi;
Yüce
Allah,
ilahi
mesajlarını
insanlara
peygamberler aracılığı ulaştırmıştır. Peygamber
olmadan bir dinin, insanlara ulaştırılması ve
anlaşılması mümkün değildir. Yüce Allah’ın insanlara
gönderdiği son ilahi din İslam, kutsal kitabı Kur’an ve
son peygamberi Muhammed’dir. Hz. Muhammed hem
Kur’anı tebliğ etmiş hem de onu en iyi şekilde
anlayarak uygulamıştır.
Kur’an-ı Kerim’de, Hz Muhammed’e uymamızı,
itaat etmemizi emreden birçok ayet vardır. Örneğin bir
ayette, “...Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi
yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı
gelmekten sakının...” (Haşr, 7) denir. Başka bir ayet
mealinde ise “Kim Peygambere itaat ederse Allah’a
itaat etmiş olur…” (Nisa, 80) buyrulmaktadır.
Sünnet, Kur’anın bir açıklaması ve uygulaması
niteliğindedir. Bu nedenle Kur’anın anlaşılmasında ve
İslam dininin uygulanmasında önemli bir yere sahiptir.
Örneğin; Kur’anda “Namazı eksiksiz (şartlara uygun
bir şekilde) kılın…” (Kur’an / Bakara 43) buyrulmuştur.
Fakat namazın nasıl kılınacağı kaç rekat olduğu
ayrıntılarıyla açıklanmaz.
Hz. peygamber namaz konusunda bilgi edinmek
isteyen Müslümanlara “Namazı benden gördüğünüz
gibi kılınız” diyerek namazın ne şekilde kılınacağını
uygulamalarıyla göstermiştir. O’nun bu uygulaması fiili
sünnettir. Hz. peygamber namaz ibadetinin yanında;
zekât ve hac gibi ibadetlerin ayrıntılarını da açıklamış
ve uygulamıştır.
Sahabeden Muaz b.Cebel “Ey İman edenler
Allah’a Nasuh bir tövbe ile tövbe edin” ayetindeki
Nasuh tövbenin ne anlama geldiğini sorduğunda
Peygamberimiz : “Kulun işlediği bir günahtan
pişmanlık duyup Allah’tan af dilemesidir. Sağılan
sütün geri dönmemesi gibi,o kişinin günaha tekrar
dönmemesidir” diye cevap vermiştir.
Tasavvufi düşüncenin oluşumu;
Hz. Muhammed’in vefatından sonra Müslümanlar
arasında çıkan ihtilaflar, siyasi çekişmeler, lüks ve
gösteriş içinde insanların hayat sürmeleri ahlaki
erdemlerin yerine şehvet, gösteriş ve lüks yaşama
tutkusu gibi hususların ön plana çıkması insanların Hz.
Peygamber zamanındaki manevi hayatı yaşama
istekleri ve özlemi daha da güçlenmeye başlamış, Hz.
Peygamber ve onun arkadaşlarının yaşayışlarını örnek
alma arayışlarının neticesi olarak Hicri II. yüzyılda
tasavvuf düşüncesi ortaya çıkmıştır. Hicri ikinci asrın
ortalarında diğer ilim dallarından ayrı olarak tasavvuf
bir ilim dalı hâline gelmiştir. Tasavvufi düşüncenin
kurumsallaşması “tarikatların” ortaya çıkmasına
sebep olmuştur.
Tasavvufi düşüncenin amacı, insanın yaratıcısına
karşı yaptığı ibadet ve görevlerinde onun manevi
yönünü canlı tutmaktır. İslam’da emredilen tüm
ibadetlerde, temel ilke samimiyet ve ihlâstır.
Tasavvufta da bu hususa büyük bir önem verilir.
Tasavvuf, ibadete ısrarla devam etmek, Allah’a
yönelmek, dünyanın süs ve aldatıcılığından yüz
çevirmek, halkın sevdiği ve rağbet ettiği zevk, mal,
servet ve şöhrete ilgi duymamaktır.
Tasavvuf, insanın manevi dünyasında bunları
yaşamasına vesile olmaktadır. Tasavvuf bu amacı
gerçekleştirirken Hz. Muhammed’in hayatını, kâmil
insan modelini esas alır. Tasavvufi düşünce, yayıldığı
bölgelerdeki kültürel ve dini çevrelerin etkisinde
kalmıştır. Tasavvufi düşünce İslam’la özdeşleştirilememelidir. İslam dininin değil, tarihinin bir ürünüdür.
3
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 12-2
Yesevilik;
Yesevilik, “Piri Türkistan” lakabıyla tanınan Hoca
Ahmet
Yesevi’nin
görüş
ve
düşüncelerinin
çerçevesinde oluşan tasavvufi bir akımdır. Ahmet
Yesevi, 10. Yüzyıl sonlarında Batı Türkistan da bulunan
Yesi şehrinin Sayram kasabasında dünyaya gelmiştir.
Dönemin ünlü hocalarından olan Aslan Baba ve Yusuf
Hemedani’den dersler almıştır. Hayatını ilme, öğrenci
yetiştirmeye adamış, 1166 yılında Yesi’de vefat
etmiştir. Orta Asya’da ve özellikle Türklerin manevi
hayatı üzerinde asırlarca etkili olmuştur. Ahmet Yesevi
öğrencilerini Anadolu ve Balkanlara göndererek
İslamiyet’in o yörelerde yayılmasına öncülük etmiştir.
Ahmet Yesevi’nin bize ulaşan en önemli eseri
Türkçe olarak yazılmış hikmet adı verilen şiirlerinden
meydana gelen Divan-ı Hikmet’tir. Divan-ı Hikmet’teki
hikmetli sözler, Yesevilik düşüncesinin temellerini
oluşturur. Ahmet Yesevi hikmetlerinde Allah’ın birliği,
sonsuz güç ve kudreti, peygamber sevgisi,
peygamberin sünnetine bağlılık, ibadetler, ahiret,
züht, takva, insan sevgisi ve tasavvuf adabını konu
edinmiştir. Ayrıca bu düşünce akımında insan-Allah
ilişkisinin önemli bir yeri vardır.
Tasavvufi düşüncede Allah - varlık ilişkisi;
Tasavvufi düşünceye göre Allah aşkın bir varlıktır.
Sonsuz güç ve kudret sahibi bir varlık olarak o, insan
muhayyilesinin üzerindedir. Görünen, görünmeyen,
canlı ya da cansız bütün varlıkları yaratan odur. Allah
her şeyin varlık sebebidir. Ezelî ve ebedîdir.
Tasavvufi düşünceye göre âlemdeki her şey
Allah’ın tecellisidir. Varlıkları, kâinatı deruni bir gözle
gören, bunlar hakkında düşünen insan onlarda Allah’ın
tecellisini hisseder. Mutasavvıflara göre canlı ve cansız
bütün varlıklarda ruh bulunur. En gelişmiş ruhi
özellikler ise insanda ortaya çıkmıştır. Çünkü insan
âlemin özüdür.
Tasavvufi düşüncede Allah-varlık ilişkisi söz konusu
olduğunda hatırlanması gereken temel kavramlardan
biri de “vahdet-i vücut”tur. Vahdet-i vücut; varlığın
birliği anlamına gelmektedir. Buna göre İslam’da yer
alan tevhit (birlik-Allah’ın birliği) anlayışı hayatın her
safhasını kapsamaktadır. Gerek kâinattaki düzen
gerekse Kur’an ayetleri daima bir olan Allah’ı
göstermektedir. Çünkü tüm varlıklar onun eseridir.
Vahdetivücut anlayışı açısından da varlık birdir, o da
Yüce Allah’ın varlığından ibarettir. Diğer varlıkların
vücudu Allah’ın varlığına kıyasla âdeta yok
hükmündedir. Çünkü Allah’tan başka hakiki vücut
sahibi hiçbir varlık yoktur
Kadirilik;
Ünlü mutasavvıf Abdülkâdir Geylâni (Öl. 1166)'nin
görüş
ve
düşünceleri
çerçevesinde
oluşup
yaygınlaşmış tasavvuf akımıdır. Kadiriliğin, Asya’dan
Balkanlara ve Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar geniş bir
coğrafyada mensupları vardır.
Kadirilikte; Allah’ı zikretmeye büyük önem verilir.
Mensupları gündüzleri oruç tutmaya, geceleri az
uyumaya, sürekli Allah’ı tefekkür etmeye özen
gösterirler. Fakirlere yardım etmek, hoşgörü ve tevazu
sahibi olmak, günahlardan kaçınmak, kâmil biri olmak
için gayret göstermek Kadirilikte önem verilen
ilkelerdendir. Kadirilikte önem verilen bazı ilkeler;
• Verilen sözü mutlaka yerine getirmek,
• Her türlü yalandan sakınmak,
• Allah’ın yarattığı hiçbir şeye lanet etmemek,
insanlara eziyet etmekten sakınmak,
• Alçak gönüllü olmak,
• Haksızlığa uğramış olsa bile insanlara beddua
etmekten kaçınmak,
• Günahlardan sakınmak,
• İnsanlara yük olmaktan, onların sırtından
geçinmekten kaçınmak,
• İnsanların elinde olan şeylere tamah etmemek,
• Yemin etmekten sakınmak
Tasavvufi düşüncenin ahlaki boyutu;
Tasavvufi düşüncede Allah-varlık ilişkisi yanında
ahlaka da büyük önem verilir. En genel anlamıyla güzel
huy ve davranışlar anlamına gelen ahlak, İslam dininde
iman ve ibadetle birlikte en çok üzerinde durulan
konulardan biridir.
Tasavvufi düşüncenin temelinde züht, takva,
fedakârlık, hoşgörü, yaratılanlara saygı, alçak gönüllük,
gösterişten uzak durma gibi değerler vardır. Kur’an-ı
Kerim bu gibi güzel değerleri emretmiş, Hz.
Peygamber de söz konusu ilkelere uygun bir hayat
yaşamıştır. O; sabrı, cömertliği, sade yaşantısı, alçak
gönüllülüğü, ahlaki değerlere bağlılığı ile insanlara
örnek olmuştur. Bir mutasavvıf da hayatını bütünüyle
Hz. Muhammed’i örnek alarak düzenlemelidir.
İbadetlerini ihlasla yerine getirmeli, insanlara sevgi ve
saygı duymalı, davranışlarında Allah’ın rızasını
gözetmeli, kalp kırmaktan kaçınmalıdır.
Tasavvufi düşünceye göre iyi bir mutasavvıf,
İslam’ın emirlerini yerine getirmeli, yasaklarından
kaçınmalıdır. Dürüst ve güvenilir olmayı ilke
edinmelidir. Tatlı dilli, güler yüzlü, hoşgörülü ve güzel
ahlak sahibi bir insan olmalıdır.
Nakşibendilik;
Nakşibendilik, Anadolu’da ve Asya topraklarında
en yaygın olan tasavvufi yorumlardan biridir.
Muhammed Bahâuddin Nakşibend’in (Öl. 1389
Buhara) görüşleri doğrultusunda oluşan tasavvufi bir
akımdır. Nakşibendilik, Bahâuddin Nakşibendi’nin
öğrencileri aracılığıyla tarih içerisinde özellikle
Türkistan, Anadolu ve Hindistan çevresinde yayılmıştır.
Nakşibendiliğe göre insan hem dünyevi
sorumluluklarını tam olarak yerine getirmeli hem de
Allah’ı her an hatırında tutmalıdır. Kalbini kötü
duygulardan arındırarak dini görevleri yerine
getirmelidir. Nakşibendilikte; kişi Allah’ı zikretmeye
önem vermeli, aşırı arzulardan uzak durmalıdır. Dinin
emir ve yasaklarına uymalı, iyilik yapmalıdır.
Kültürümüzde etkin olan tasavvufi yorumlar;
Tasavvuf; kalbe yalnız Allah sevgisini yerleştirmeyi,
nefsi kötü duygu ve düşüncelerden arındırmayı, dünya
malına fazla önem vermemeyi, Allah’ın emirlerini
yerine getirip yasaklarından kaçınmayı, Ahlakı
güzelleştirmeyi amaç edinen bir düşünce akımdır.
Tasavvufi yorumların, Türklerin İslam anlayışının
oluşmasında ve Anadolu’da İslam’ın yayılması ve
kökleşmesinde önemli rolü olmuştur.
Yesevilik, Kadirilik, Nakşibendilik, Mevlevilik,
Alevi - Bektaşilik kültürümüzde etkili olan tasavvufi
yorumlar içerisinde yer alır.
4
Download