Türkiye'nin 20 Saklı Cenneti Tarihi ve doğal zenginliklerle göz kamaştıran Türkiye'de, bugüne kadar çok fazla dikkat çekmemiş ve az bilinen birçok yer keşfedilmeyi bekliyor. İşte o saklı cennetler... Suuçtu Şelalesi Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesi yakınlarında bulunan Suuçtu Şelalesi, sahip olduğu doğal güzelliklerle tam bir görsel şölen sunuyor. Bursa’ya 100, Mustafakemalpaşa’ya da 20 kilometre uzaklıktaki Suuçtu Şelalesi, 38 metre yüksekten düşen suyu ve çevresindeki zengin bitki örtüsüyle adeta bir “doğa harikası” olarak yıllardır tatilcileri kendine hayran bırakıyor. Özellikle yaz aylarında piknikçilerin akınına uğrayan, Milli Parklar Av ve Yaban Hayatı Koruma Genel Müdürlüğü ile Orman İşletme Müdürlüğünce koruma altına alınan şelale, tatil dönemlerinde lüks otellerin yerine saklı cennetleri tercih edenler için alternatif oldu. Etrafı ağaçlarla çevrili olan şelalenin en üst noktası ise deniz seviyesinden 500 metre yüksekte bulunuyor. Kayın, meşe, çam ağaçlarının gölgesinde serin bir dinlenme alanı olan Suuçtu Şelalesi, etrafındaki ahşap piknik masaları ve ocakları sayesinde piknikçilerin ve her yıl “saklı cennet” arayışında olan yerli ve yabancı turistin çok rağbet ettiği bir mesire yeridir. Akgöl Akgöl, Sinop’un Ayancık ilçesinin güneyinde, Çangal Dağı’nın ortasındaki yeşil orman örtüsü içerisinde masmavi parıldayan bir göl. Buram buram kestane ağacı kokusunun sindiği tipik Karadeniz köyleri ve tahta kütükler üzerine oturtulmuş geleneksel tahıl ambarları arasından geçilerek ulaşılıyor Akgöl’e. Ayancık- Boyabat yolundaki Akgöl sapağından sağa giren toprak yol, beş kilometre sonra göle ulaşıyor. Yaklaşık 1200 metre yükseklikte yer alan Akgöl, Yemişli Deresi’nin ağzının kapatılmasıyla oluşan bir set gölü. Sık köknar ağaçlarının kimi zaman yeşile büründürdüğü görüntüsüyle Akgöl, harika bir piknik ve kamp alanı aynı zamanda. Ayancık Orman İşletmesi’ne ait bir tesisin de bulunduğu gölde kırmızı benekli alabalık üretiliyor. Yoğun bir orman denizinin kuşattığı alan, bitki ve hayvan topluluğu açısından oldukça zengin. El değmemiş doğasıyla binlerce bitki türüne ev sahipliği yapan coğrafyada yabandomuzu, ayı, kurt, çakal, ve tavşan gibi av hayvanlarına da yaygın olarak rastlanıyor. Bu yüzden Akgöl ve çevresi, bilimsel araştırmalar yapan botanikçilerin gözde mekânları arasında. Kışın bembeyaz kar örtüsünü üzerine çeken gölün etrafındaki yürüyüş yolu, baharla birlikte çiçeklerle kaplanıyor. Akgöl yakınlarında yer alan İnaltı Mağarası ve Kanyonu ile Karlık Yaylası ve Düdeni, burayı ziyaret edenlerin kaçırmaması gereken doğal güzellikler arasında. Geçmiş yıllarda çevre düzenlemesi yapılarak turizmin hizmetine sunulan İnaltı Mağarası, 700 metre uzunluğunda galeri ve salonlarıyla Türkiye’nin önemli mağaralarından biri. Bölgenin en yüksek noktasına konumlanan Karlık Yaylası ise orman gözetleme kulesinin bulunduğu yerden açık havalarda Sinop İnceburun ve şehir manzarasının izlenebildiği seyir terasıyla tanınıyor. Akgöl ve çevresinde cip safari, yürüyüş ve kanyon geçişi gibi aktiviteler yapılabilir. Kocayayla Bursa’nın tarihi oldukça eskilere dayanan Keles ilçesinde bulunan Kocayayla, av ve doğa turizmi ziyaretçilerini ağırlamak için gün sayıyor. Kocayayla; Keles ilçe merkezi yakınlarında yer alan, adından da anlaşılacağı üzere oldukça büyük bir yayladır. Keles’in 4 km. güneydoğusunda bulunan Kocayayla, Bursa’nın en ünlü piknik ve mesire yerleri arasındadır. Etrafı karaçam ağaçlarıyla örtülü olup ayrıca yayla içinde yer yer çam, meşe, gürgen, alıç, kavak ve erik ağaçları da vardır. Yaklaşık 400.000 m2. lik açık çayır ve mer’a alanına sahip olan Kocayayla, Türkiye’nin de en büyük yaylalarından biridir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1.200 m. olan yayla; bol oksijenli temiz havası ile kalp, verem, akciğer, astım, anemi ve benzeri hastalıklar için tavsiye edilen nitelikler taşımaktadır. Kocayayla Gediksiret mevkisinde belediyeye ait araziye “yap-işlet-devret” modeliyle ağaç evler inşa ediliyor. Doğayla iç içe inşa edilen ahşap evlerde, temiz ve serin havada tatil yapmak isteyen vatandaşlar konuk edilecek. Proje tamamlandığında Kocayayla, şehir hayatından sıkılıp tatilini doğayla baş başa geçirmek isteyenler için yeni bir alternatif olacak. Av ve doğa turizmi açısından önemli bir potansiyele sahip Kocayayla, yakın bir tarihte doğayla başbaşa kalınabilecek yeni bir yaşam alanı olarak kapılarını açacak. Karaburun İzmir’in en küçük ilçesi Karaburun, yapılaşmanın görülmediği birçok koyu ve doğasıyla, Türkiye’nin bilinmeyen cennetleri arasında yer alıyor. İzmir ile arasındaki 130 kilometrelik yolun keskin virajlarla örülü olması nedeniyle ulaşım sorunları bulunan Karaburun, yarımada üzerindeki 1 belde ve 13 köyün merkezi konumunda. Güneyde Datça Yarımadası’na benzer coğrafi yapısıyla gizli cennetleri barındıran Karaburun Yarımadası, doğa harikası koy ve plajları bünyesinde barındırıyor. Karayoluyla ulaşımın olmadığı birçok koyu sadece tekne turlarıyla görmek mümkün. Bölge, bu özelliğiyle yaz sezonunun en canlı döneminde bile tenha kalmayı başarabiliyor. Karaburun merkezindeki ikisi mavi bayraklı dört plajın yanı sıra, merkezden uzaklaştıkça sakinleşen Esendere, Saipaltı, İğdealtı, Büyükkent, Dolungaz, Yıldızkent, Akçakilise, Yeniliman ve Kumbükü plajlarına sahip bulunuyor. Açık denize bakması nedeniyle çevrenin en temiz denizine sahip Karaburun, balıkçılık ve dalış turizmi konusunda önemli potansiyeller barındırıyor. İlçede turizmi hareketlendirmek amacıyla yapılan çalışmalar kapsamında bu yıl temmuz ayında 50 yıl aradan sonra ilk kez İzmir Karaburun arası denizden seferler başlatıldı. Ayrıca Karaburun Belediyesi de ilçenin yurt dışı tur operatörlerine tanıtımı için bir çalışma başlattı. Ulukaya Şelalesi Ulukaya şelalesi Ulus ilçesine 17 km. uzaklıktaki Ulukaya Köyü’nün doğusunda Ulus Çayı üzerindedir. Kanyon başlangıcında dere kenarında ağaçlar altında küçük iki büfede misafirlere hizmet vermeye çalışıyorlar. 1 Km uzunluğunda ve 35 M yüksekliğindeki kanyonda kısa bir yürüyüşle şelaleye ulaşılıyor. Kanyonda şelaleye yaklaştıkça serinlik artıyor. Ulukaya Şelalesi 20 metre yüksekte ve 10 metre genişliğinde bir kaya oyuğundan, müthiş bir tazyikle adeta fışkırıyor. Suyun debisi 200-250 lt/sn’dir. Suyu ve debisi kışın artıp, yazın azalmakta ama bugüne kadar kuruduğu görülmemiş. Şelalenin karşısındaki seyir terasında yüzünüze yağmur yağıyormuşçasına su damlacıkları vuruyor. Aktığı yatağın çevresinde, kayalıkların arasında renk renk kır çiçeklerinin seyrine doyum olmuyor. Bartın'a bağlı Ulus ilçesinde, mitolojik hikayeye göre, aşk tanrısı Eros'un, eşi Hera kendisini artık sevmiyor diye intihar eden Selamnos'un bedenini dönüştürdüğü şelaleden su içen, mendil ıslatan ya da yüzünü yıkayanlar, yaşadıkları aşk acılarından arınıyorlar. İlçeye bağlı Ulukaya köyündeki Ulukaya Şelalesi, çevresindeki doğa güzelliklerinin yanı sıra efsanesiyle de yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Eşinin kendisini sevmemesine üzülen Selamnos, Ulukaya'nın zirvesine çıkarak Hera'nın ismini haykırıp, kendisini boşluğa bırakır. Aşk tanrısı Eros, aşk acısının böyle sonlanmasını istemediğinden Selamnos'un bedenini yere değer değmez şelaleye dönüştürerek suyu kutsar. Kim şelaleden su içerse, mendil ıslatırsa ya da yüzünü yıkarsa Selamnos'un acıları azalır, içinde yeni ya da geçmişten kalma aşk acısı yaşayanlar da bundan arınırlar. Yenice Tropik bölgeler dışında dünyada pek az ormanda görülebilecek kadar çok sayıda ağaç türünü barındıran Yenice ilçesi ormanları, adeta ağaç müzesi görümüyle görenleri cezbediyor. Uludağ göknarı, doğu kayını, sarı çam, karaçam, camiyanı karaçamı, kızılçam, Istıranca meşesi, Virgiliana çınarı, ceviz, dişbudak, kızıl ağaç, fındık, porsuk, yabani kiraz, gümüş ıhlamur, adi ıhlamur, akağaç, kızılcık, şimşir, ahlat, kontus defnesi, kurt bağrı, erguvan ve jasminum gibi çeşitli ağaç türlerinin yanı sıra bazı ağaçların olağanüstü çap ve boya ulaşan örneklerinin oluşu, zengin yaban hayatı potansiyeliyle bölge eşsiz bir ekosistem özelliği gösteriyor. Ormanların oluşturduğu oksijen kuşağı, kent turizmi için önemli kaynak gösterilerek, turizm bölgesi olmaya yönelik projeler üretiliyor. Eskipazar ve Eflani ilçeleri de mesire alanları, yaylaları ve termal kaynaklarıyla turizmin keşfedilmeyi bekleyen cennetleri arasında yer alıyor. Yenice ormanları; anıt ağaçları, pek çok canlı türüne ev sahipliği yapan yaşlı ormanları, vadileri ve akarsularıyla masalsı bir güzelliğe sahiptir. Ayrıca barındırdığı yaban hayat çeşitliliği nedeniyle de Avrupa Kıtası’nın biyolojik çeşitlilik açısından en değerli alanları arasında yer alıyor. Türkiye’de biyolojik çeşitlilik ve peyzaj değerleri açısından olağanüstü önem taşıyan 9 önemli orman alanından biri olan Yenice Ormanları, 1999 yılında “Sıcak Nokta” olarak belirlendi. Bu sıcak nokta alanları aynı zamanda, WWF tarafında Avrupa ölçeğinde korunması gereken 100 Sıcak Nokta arasında yer alıyor. Direkli Mağarası Kahramanmaraş-Kayseri karayolunun 40. kilometresindeki Yukarı Döngel köyü sınırları içerisinde bulunan Direkli Mağarası da tarih meraklılarının ilgisini çeken merkezlerden biri. Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Cevdet Merih Erek, mağarada ilk kez 1959 yılında Prof. Dr. Kılıç Kökten tarafından kazı çalışmalarının yapıldığını ve bilim dünyasına tanıtıldığını belirterek Yontma Taş Çağı’na ilişkin materyallere ulaşıldığını söyledi. Direkli Mağarası’ndaki kazının, Kahramanmaraş’ta 1959’dan bu yana yapılan Türklerin yaptığı ilk arkeolojik kazı olduğunu dile getiren Erek, “Kazılarda bulduğumuz bir ocak ve çevresindeki işlik yerleri sevindirici bilgiler sağlamıştır” dedi. Kito Yaylası Yüksek diyarlar bir başkadır, bulutların üzerinde yalnız ve mağrur bir ülke gibi yükselirler. Altınızda sonsuzluğa uzanan bulut denizi, yemyeşil bir yayla ve karlı doruklarıyla yüce dağlardan oluşan bir tablo düşünün. Doğu Karadeniz yaylaları arasında en güzel manzaraya sahip olan Kito, tam da böyle bir tabloya benzer. İki bin metreleri aşan yükseklikteki bir sırta konumlanan yayladan, açık havalarda hem Fırtına Vadisi’ni hem de Kaçkarlar’ın görkemli manzarasını seyretmek mümkün. Rize’nin Çamlıhemşin ilçe merkezinden Çat’a giden yol üzerinde yer alan Meydan köyünü geçtikten sonra, sağdaki yol takip edilerek çıkılıyor Kito’ya. İkinci ve daha çok tercih edilen seçenek de PazarHemşin güzergâhı. Yerel halk tarafından Gito olarak da anılan yaylanın aşağı kısımları ormanlık, üst kısımları ise çayırlarla kaplı. Pek fazla yeni yapı bulunmayan yaylanın tüm evleri bir tepeye art arda sıralanmışlar uslu çocuklar gibi. Yamaca yaslanmış evlerin penceresinden sis perdesinin vadi koridorunu doldurmasını izlemek mümkün. Beyaz dumanın ardından çiğ taneleri otları ıslatarak mis gibi kokulara büründürüyor ortalığı. Yayla sakinlerinin bir kademe yüksekteki mekânı Ambarlı ve buradan yürünerek üç saat mesafede rakımı üç bin metreleri bulan Balıklı Göl mutlaka görülmesi gereken yerler arasında. Kışın karlar altında kalan bacalarıyla, yaz mevsiminin gelişini dört gözle bekler Kito. Baharla birlikte otları tazelenir, çiçekleri açar, buz gibi suları delice akmaya başlar. Horonlarla şenlenen yayla meydanı sırt çantalı serüvencilerin gözdesi olur. Eylül ayında, bir sonraki yazın habercisi ilk sıcaklara kadar derin bir sessizliğe gömülür yeniden yayla evleri. Konaklamak için yanınızda çadır taşımak istemiyorsanız, dağcıların ve trekking yapanların hizmetinde olan bir de şirin pansiyon var Kito Yaylası’nda. Yaylanın üzerindeki şenlik alanında, Pokut Yaylası’nı, Çiçekli Yayla’yı ve Kale-i Bala harabelerini gören manzaralı çayırlıkta çadır kurmak mümkün. Sera Gölü Trabzon'un batı sahilinde şehir merkezine 8 kilometre uzaklıkta Yıldızlı Beldesi sınırları içerisinde yer alan Sera Gölü, denize 2 kilometre mesafededir. Göl, 1950 yılında meydana gelen bir toprak kayması sonucunda oluşmuştur. Sera Gölü, hem doğal güzelliği hem de çevresindeki tesislerle ziyaretçilere güzel imkanlar sunuyor. Borabay Gölü Amasya iline 63 kilometre uzaklıktaki Borabay beldesinde yer alıyor. Akdağ eteklerindeki 1891 metrelik Çivili Tepe’den doğan Çatağın Deresi’nin toprak kayması sonucu bir setle tıkanmasıyla oluşmuş bir heyelan gölü Borabay. Kıyısındaki yüksek ağaçların gölgesi suya vurduğunda oluşan olağanüstü güzellikteki manzaradan olsa gerek, yöre halkı tarafından “Aynalı Göl” olarak da anılıyor. Borabay Gölü’nün çevresinde Orman Genel Müdürlüğü’ne ait bungalovlarda ve belediyenin kiraladığı kütük evlerde konaklama olanağı mevcut. Kasabayı göle birleştiren yolun sonunda belediye tarafından işletilen bir de restoran bulunuyor. Göle tamamen hâkim bir manzaraya konumlanan restoranın fiyatları son derece uygun. Sonbahar ve kış aylarında suyun ve ağaçların sergilediği bir renk cümbüşünün ortasında kalan Borabay’da, canlı çeşitliliğini korumak amacıyla balık avlamak yasak. Kızılkanat, yayın, sazan ve alabalık türlerine yaşam mekânı olan mavi sularda yüzme izni de yok. Minik bir sandal hava koşullarının uygun olduğu günlerde Borabay Gölü’nü dolaşmak isteyenlerin hizmetinde. Gölün kuzeye bakan yamaçlarında gürgen, kayın ve kestane, güneyde ise sarıçam ve karaçam ağaçlarının hâkim olduğu bir orman dokusu var. Çatağın Deresi’nin taşıdığı alüvyonlarla gölün batı kesimini bataklığa dönüştürmesi kavak ağaçları dikilerek engellenmiş. Borabay’dan gelip göl kenarından devam eden stabilize yol biraz ileride ikiye ayrılıyor. Sola giden yol Amasya’ya, sağdan devam eden yol ise yukarılardaki Ağıllıbucak, Aşağıyayla ve Çamalanı yaylalarına kadar uzanıyor. Göl kenarında konaklayıp yaylalarda günübirlik yürüyüşler yapmak mümkün. Yol üzerindeki çeşmelerin suyu sodalı. Amasya Taşova’dan 18 kilometre uzaklıktaki Borabay’a belediye otobüsü seferleri düzenleniyor. Amasya’dan özel araçla gelenler Taşköprü yolunu, Samsun üzerinden gelenler ise Ladik yolunu kullanabilirler Çal Mağarası Dünyanın en uzun ikinci mağarası olarak da kabul edilen mağaranın içinden küçük bir dere akmakta olup, mağaranın üzerinde tarihi bir kale bulunmaktadır. Mağaranın Yeri Çal Mağarası Trabzon İli Düzköy İlçesi’nin 5km. Güneybatısında denizden 1050m. yüksekte Çal köy Beldesi içerisinde yer almaktadır. Mağara girişi, Çal köy’ünden Çayırbağı Beldesi’ne giden stabilize yolun 1.km’sinden Kulaklık deresi üzerinde bulunmaktadır. Çal Mağarası bir yer altı su kanalıdır. Mağaranın girişi, geniş olmakla birlikte içerisindeki genişlik sürekli değişmektedir. Tavan yükseklikleri kırık sistemlerine bağlı olarak büyük değişkenlik göstermektedir. Girişten sonra 200.m.’de iki kola ayrılmaktadır. Sola ayrılan kol yaklaşık 150 m. uzunluktadır. Bu kolun sonundaki odada dolinden gelen suyun aktığı bir baca vardır. Sağ kolun ulaşılabilen kısmı yaklaşık 400 mt.’dir. Bu kolun yaklaşık 60.m.sinde küçük bir göl ve çağlayan yer almaktadır. Mağaranın içindeki yeraltı nehrinin taşıdığı su mevsimsel olarak değişmektedir. Derinlik kuru mevsimlerde 25-30 cm. arasında değişirken yağışlı mevsimlerde 50-75 cm. varmaktadır. Mağaranın içinde, dış atmosfere dolinlerle olan irtibat nedeniyle rahat bir hava hareketi vardır. Girişte kuru olan mağara atmosferinin nemi iç kısımlarda bir miktarda artmaktadır. Mağaranın giriş bölümünde rastlanılan küçük böcek ve sinek türleri dışında ikinci kol boyunca selemender türü sürüngenlere de rastlanılmaktadır. Gölyanı Yaylası Giresun'un Yağlıdere ilçesine bağlı Yeşilpınar köyünde bulunan Gölyanı yaylası, Doğa Turizminin yeni gözdesi olmaya aday. Giresun’da kısa bir süre önce keşfedilen Gölyanı Yaylası’nın Türkiye’de ekoturizmin gözdesi olacağına inanılıyor. Günümüzde beton bloklar arasına sıkışan insanların, çevrelerine yakın yerlerde eğlenecekleri ve doğa ile baş başa kalacakları alanlara ihtiyaç duymaları ve bu nedenle Gölyanı'na hayran kalacakları da açık bir gerçektir. Doğasıyla, otantik yayla evleriyle, havasıyla, ormanı ve yeşilliğiyle sizleri büyüleyeceği şimdiden kesin gibi. Yağlıdere'ye 45 km. uzaklıkta bulunan Gölyanı mesire alanı orman güllerinin yanı sıra diğer bitki örtüsüyle Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından korunması gereken istisnai yerlerden birisi olarak koruma altına alındı. Yağlıdere sakinleri "Gölyanı'na artık yerli ve yabancı turistlerin ve vatandaşların yavaş yavaş geldiğini belirterek, Gölyanı, Uzungöl gibi yerli ve yabancı turistlerin geldiği bir yer olacak. Gölyanı'na gelen vatandaşlar eğleniyorlar, piknik yapıyorlar, dinleniyorlar, orman havasını teneffüs ediyorlar". Soğuksu Kocaeli’nde merkeze bağlı Bahçecik beldesindeki Soğuksu Piknik Alanı, körfezin tamamını kapsayan manzarası, temiz havasıyla ziyaretçilerine ağaç altında piknik yapma imkanı sunuyor. Bölgeye ismini veren su ise mide rahatsızlıklarına iyi geliyor. Kandıra’ya 8 kilometre uzaklıktaki Babaköy’ün sınırları içinden akan dereden adını alan Sarısu ise derenin Karadeniz’le birleştiği yerde bulunuyor. Ağaçlar arasından süzülerek gelen Sarısu deresinde sazan, tatlı su levreği ve çeşitli tatlı su balıkları yetişiyor. Sarısu, bir kilometre uzunluğundaki kumsalı ve berrak deniziyle doğa ile baş başa kalmak isteyenlere eşsiz güzellikler sunuyor. Gebze’ye bağlı Tavşanlı köyündeki tabiat parkı ve doğal sit alanı ilan edilen Ballıkayalar Vadisi de 1,5 kilometre uzunluğunda, 40-80 metre genişliğinde. Dağcıların tırmanış yaptıkları Ballıkayalar Vadisi, kireç taşlarının erimesi sonucu gelişen jeomorfolojik şekilleri ile karstik bir boğaz şeklinde. Gölcük ilçesindeki Beşkayalar Tabiat Parkı ise birinci derece doğal sit alanı. İzmit’e 24 kilometre uzaklıktaki Beşkayalar’daki 1154 hektarlık sahanın 1057 hektarı ormanlık alandan oluşuyor. Arboretum Zonguldak’ın Gökçebey ilçesine bağlı Bakacakkadı beldesindeki tatil köyünde, ağaçların ve odunsu bitkilerin yetiştiği bir tür botanik bahçesi olarak adlandırılan “arboretum” bölgedeki önemli tabiat alanlarından biri. Ziyaretçileri büyüleyen 194 dönümlük tatil köyünde, 82 yatak kapasiteli otel, 5 adet bungalov ev, 150 kişilik toplantı salonu, yüzme havuzu, spor tesisleri ve piknik alanları yer alıyor. Ankara ve İstanbul’a yakın tatil köyü, bakir doğal yapısıyla konuklarına yemyeşil ormanları arasında dinlenme imkanı sağlıyor. Topraklarının yarıdan fazlasını kaplayan yeşil doku, iğne ve yayvan yapraklı ağaçlarla çok çeşitli orman altı bitki örtüsünden oluşan Zonguldak, trekking, foto safari, olta balıkçılığı, av ve yaban hayatı gibi aktivitelere yanıt verebilecek potansiyelinin ilgi görmesini bekliyor. Alaplı ilçesinde 1637 metreyle kentin en yüksek tepesinde yer alan Bacaklı Yayla ve eteğindeki Bölüklü Yayla, bölgenin önemli turizm merkezlerinden birini oluşturuyor. Uluyayla Bartın’ın Ulus ilçesindeki doğa harikası Uluyayla, çevresini saran ağaçları, çiçekleri, pınarları, mağarası ve yaban hayvanlarıyla ilgi çekiyor. Ulus ilçesine bağlı Akçakese köyündeki 280 hektarlık, 7 kilometre uzunluğundaki Uluyayla, ortasında yer alan göleti, içinden yer altı nehirlerinin geçtiği mağarası ve çeşitli sporlara elverişli yamaçlarıyla görenleri adeta büyülüyor. Karaca ve geyik gibi çok sayıda yaban hayvanının da bir arada görülebileceği milli park görünümündeki Uluyayla, çevresindeki ormanlarıyla doğa yürüyüşleri için eşsiz bölgeler arasında gösteriliyor. Karabük’ün tarihi konaklarıyla ünlü Safranbolu ilçesine 50 kilometre mesafede olmasından dolayı ilçeye gelen turistlerin de ilgisi çeken Uluyayla’nın turizm potansiyelinin artırılmasına yönelik tanıtım faaliyetleri yapılıyor. Buz gibi kaynak sularıyla, yemyeşil ve uçsuz-bucaksız çim düzlükleriyle, içindeyken gökyüzünün zor göründüğü yoğun ağaçlı ormanlarıyla, yavaş yavaş akan dereleriyle bir cennet köşesidir Dikili İzmir’in Dikili ilçesi de turistik yapılaşmanın diğer merkezlere göre daha az olduğu bölgeler arasında yer alıyor. İzmir’in 120 kilometre kuzeyinde Bergama ilçesinden sonra gelen Dikili, yapılaşmanın görülmediği koy ve plajlara sahip. Turistik potansiyelini çok iyi kullanamayan ilçe, daha çok Dikili Limanı’nın getirdiği ticari hareketlilik ve jeotermal potansiyeli nedeniyle seracılıkta ön plana çıkıyor. İlçenin en turistik beldesi olan Çandarlı’da ise genelde ikinci konutlar bulunuyor. Turizm yatırımcıların son yıllarda ilgi göstermeye başladığı Çandarlı’da Danimarkalı bir yatırımcı grubun büyük çaplı tatil merkezi yapacağı belirtiliyor. İlçedeki 2 bin 489 olan toplam yatak sayısının yakın zamanda artacağı ifade ediliyor. İzmir ve çevresinde ikinci konutların yoğunluğu nedeniyle ön plana çıkamayan Seferihisar ilçesi de bakir turistik koy ve plajlara sahip. Ürkmez, Doğanbey ve Payamlı beldelerine sahip ilçe, bir süre önce İzmir’in metropol ilçesi haline geldi. İlçenin turistik bölgelerinden Sığacık köyü ise devam eden büyük kapasiteli otel inşaatları ve yat marinasıyla, geleceğin turizm merkezleri arasında kabul ediliyor. Kayacık Vadisi Mersin’in Erdemli ilçesine bağlı Limonlu beldesine 10 kilometrelik mesafede, sarp yoldan Toroslar’a doğru gidilerek ulaşılan Kayacık Vadisi, sık ağaç yapısı ve buz gibi akan çayı, “saklı cennet”i andırıyor. Eşsiz doğa güzelliği ile büyüleyen vadi, kendisini keşfedebilen tatilcilere doğa ile iç içe kuş sesleri arasında dinlenme olanağı sunuyor. Mersin merkezden 45 kilometre uzaklıktaki Limonlu beldesinden sonra Toros Dağları’na doğru 10 kilometrelik sarp yoldan gidilerek ulaşılan Kayacık Vadisi, Lamas Çayı’nın üzerini neredeyse kapatan sık ağaç yapısı ve çevredeki yüksek kayalıklarla adeta kendini gizliyor. Suya ve kayalara sık ağaçların arasından süzülerek yansıyan güneş ışınlarının da eklenmesiyle gizemli bir hale bürünen vadi, kendisini keşfedenlere ise doğa ile iç içe, kuş sesleri arasında dinlenme ve şehir yaşamının stresinden uzaklaşma olanağı sunuyor. Özellikle hafta sonlarında yoğunluk yaşanan vadide, tatilciler bir yandan suya ayaklarını uzatarak serinlerken diğer yandan da “mangal” keyfi yapıyorlar. Ziyaretçiler eşsiz manzarayı izlerken macera arayanlar ise ağaç kütüklerinden yapılan köprüleri kullanarak vadiyi keşfe çıkıyorlar. Bu arada, tatilcilerin uğurlu olduğuna inanılan kayalıklar üzerindeki ağacın yanına gelerek dilek tuttuktan sonra vadiden ayrıldıkları gözleniyor. Tiryal Dağı Artvin’in Murgul ilçesinde, Tiryal Dağı üzerinde bin 700 rakımda bulunan Karagöl, içerisinde dünyada sadece bir bölgede yetişen ve endemik olarak tanımlanan bitkileri barındırıyor. Artvin Köprübaşı mevkisinde bulunan Artvin (Livane) Kalesi’nin 10. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilmektedir. İçerisinde su deposu ve küçük kilise bulunan ve daha sonraki dönemde tadilat geçiren kale, kentte görülmeye değer eserler arasında sayılıyor. Artvin sınırları içindeki Karçal Dağları Türkiye ile Gürcistan arasında yer alıyor. Bu dağlar, kuşların göç yollarının üzerinde bulunması, endemik bitki çeşitliliği ve uygun yürüyüş parkurları ile doğaseverlere doyumsuz güzellik sunmaktadır. Artvin-Ardanuç karayolunun 30. kilometresinde yer alan Ardanuç Cehennem Deresi Kanyonu da ilgi çekici doğal yapısı ile görülmeye değer yerler arasında. Kemalpaşa, Murgul, Borçka ve Artvin’in yüksek tepeleri kuşların göç yolları üzerinde bulunmaları nedeni ile mart, kasım ayları arasında kuş ve kelebek meraklıları için uygun gözetleme yerlerine sahip. Akdağlar Fethiye-Kaş arasında heybetle yükselen Akdağlar kütlesi uzaktan bakıldığında ulaşılmaz gibi görünür insana. Oysa Beydağları’nın bir kolu olan Akdağlar, 3 bin metrelere varan doruklarının hemen altındaki yeşil alanlarıyla yaylacıların yurdudur. Kuzey-güney doğrultusunda uzanan Teke Yarımadası’nın bu karlı dorukları, zirvelerindeki düzlükleriyle yaz ayları boyunca yerleşime elverişli. Akdağlar’ın en yüksek noktası olan 3 bin 20 metrelik Uyluk Tepe zirvesine çıktığınızda, altınızda uzanan vadilerdeki Yörük çadırlarını görebilir, hayvanlarını otlatan çobanların dinledikleri radyo seslerini bile duyabilirsiniz. Kaş ve Fethiye sahilindeki hemen her köyün, Akdağlar’ın eteklerinde aynı isimli bir yayla köyü var. Eteklerine salkım saçak yayılan Yeşilgöl, Kartal, Karagöl, Çimenli, İkizgöl, Girdev, Baranda, Bulanık ve daha birçok adsız minik gölle Akdağ, “göller diyarı” unvanını fazlasıyla hak ediyor. Yaylalardan yapılacak küçük yürüyüşlerle göllere ulaşmak mümkün. Bir kısmı buzul gölü olan bu hayat kaynaklarının en güzeli kuşkusuz Yeşilgöl. Ağustos sıcağında bile buz gibi sularında yüzülmesi adeta imkânsız olan gölün hemen yanı başında, metrelerce yüksekten süzülen Uçarsu Şelalesi yer alıyor. Akdağ’ın doruklarına yakın bir kaynaktan gökyüzüne doğru fışkırarak şelaleye dönüştüğü için Uçarsu bu adı alıyor. Akdağlar’ın etrafındaki en güzel yerleşim, mis kokulu elması ve sedir ağaçlarıyla ünlü Gömbe Yaylası. Sabahları Akdağ’ın silueti, Komba antik kentinin bulunduğu bölgenin hemen yakınındaki Akçay Baraj Gölü’ne düşüyor. Batı Toroslar dağ sırasının Kızlar Sivrisi’nden sonra en yüksek tepesi olan Akdağ’ın zirvesine her isteyen kolaylıkla çıkabilir. Gömbe’den araçla yarım saatte ulaşılan Suçıkan Yaylası’ndan başlayan yaklaşık üç buçuk saatlik yürüyüş, etkileyici bir coğrafyanın manzara olarak izlenebileceği dorukta son buluyor. Gömbe ile Kaş arası 60 kilometre, Elmalı ile Gömbe arası ise 30 kilometre. İotape Alanya ile Gazipaşa arasında yer alan İotape, tarihle doğanın buluştuğu ıssız bir koy. Virajların ardından ansızın beliren bu bakir kumsal, denizin sakinleştirici dalgalarıyla uyanıyor her sabah. Asfaltın kenarındaki derme çatma bir restoran ve çardağın dışında herhangi bir yapının bulunmadığı İotape sahiline çadır kurulabiliyor. Karayolu ile deniz arasındaki seviye farkı, koyu modern hayattan bir nebze olsun uzaklaştırmış. Akşam güneşinin dokunduğu her şeyi altın sarısına dönüştürdüğü saatlerde bir başka görünüyor kumsal. Akdeniz’in derin laciverdine gömülen güneşin ardından, yakamozların ışık oyunları aydınlatıyor tarihi limanı. Aslında sahil, koyun doğusundaki yamaçta yükselen antik kentin limanıymış bir zamanlar. Adını Kommagene krallarından 4. Antiochus’un karısı İotape’den alan tarihi yerleşim, Gazipaşa’ya sekiz kilometre uzaklıkta. Bir yarımada üzerine konumlanan bu Dağlık Kilikia kentinden günümüze ulaşan kalıntıların çoğu Bizans dönemine ait ve oldukça yıpranmış durumda. Ortasından karayolu geçtiği için dağınık bir yerleşim gösteren örenyerinin kayda değer kalıntıları arasında akropol, hamam, ortaçağ kalesi, birçok anıtsal mezarın yer aldığı kuzey ve doğudaki tepelerde bulunan nekropolis alanı ve güneydeki tapınak sayılabilir. Roma İmparatorluğu döneminde adına para bastırılan şehir, Hıristiyanlık döneminde kilise kurultaylarında kendi piskoposu aracılığıyla temsil ediliyordu. Dev yapraklarıyla koyu çepeçevre saran muz bahçeleri, Anamur sahillerine kadar kilometrelerce uzanır. Tropik iklimi sever, tuzlu ve nemli ortamda boy verir muz ağacı. 33 kilometre batıdaki Alanya’da kentin gürültüsünden ve kalabalığından kaçarak dinginliği arayanlar, muz kokulu İotape sahilinde buluşurlar. Yaz sıcağında antik kalıntıları gezdikten sonra kumsalda yüzme molası vermek hoş olabilir.