HDP adayı Garo Paylan: Benim belgem babaannemdi HDP İstanbul 3. Bölge Adayı Garo Paylan ile 100. yılda Ermeni Soykırımı’nı, hükümetin söylemini, soykırım belgelerini ve HDP’nin seçimlere dair tutumunu konuştuk... Çağrı SARI İstanbul Ermeni Soykırımı’nın yıl dönümünde gerek Başbakan tarafından gerekse Cumhurbaşkanı tarafından yapılan açıklamalarda, 100 yıldır süren inkâr politikalarının devam ettiğini gördük. Üstelik Avrupa Parlamentosunun soykırımı tanıyan kararının ardından Mecliste grubu olan diğer siyasi partilerin de hükümetten çok farklı düşünmediği bir kez daha görüldü. Biri hariç; HDP. Cumhuriyet tarihinde ilk kez Ermenileri temsil eden vekiller Mecliste olacak. Ancak Ermeni halkının acıları ne kadar yansıyacak, talepleri ne kadar dile gelecek... İşte bu soru işareti. Çünkü AKP, CHP ve MHP’nin ‘soykırım’ ifadesine gösterdiği tepki önümüzdeki döneme dair bir işaret. Ermeni okulları yöneticisi ve HDP İstanbul 3. Bölge Milletvekili Adayı Garo Paylan diğer partilerin de Ermeni aday göstermesinden memnun. Ancak Paylan, diğer üç partinin 100 yıl önce soykırımı gerçekleştiren İttihat ve Terakki zihniyetinin devamcısı olduğunun altını çiziyor. Paylan ile 100. yılda Ermeni Soykırımı’nı, hükümetin söylemini, soykırım belgelerini ve HDP’nin seçimlere dair tutumunu konuştuk... Ermeni Soykırımı’nın yüzüncü yılında hükümet kanadından oldukça gerilimli açıklamalara şahit oluyoruz. Bu açıklamaları gören, duyan Ermeniler ne hissediyor? Ermeniler 100 yıldır çözülmemiş, inkar edilmiş, hâlâ aynı zihniyetin tezahür ettiği bir iklimde yaşıyor. Bu da onlara ‘güvercin tedirginliği’ yaşatmaya devam ediyor. Son günlerde Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı, eski içişleri bakanının dile getirdiği söylemler tamamen 1915 zihniyetinin tezahürüdür. ‘Ermeniler zengindir’den başlayan bu söylemler 1915 soykırımının, Varlık vergisinin gerekçelerinden biridir. Sanki “Onlar rehinedir ve mallarına mülklerine el konulabilir” sözünün tezahürleridir. “Ermenileri deport edebiliriz” lafı vardır. Bu rehine olarak görmenin tezahürüdür. Efkan Ala “Tehcir ettik” dedi. Tehcir etmek; bir yerden başka yere götürmek... İsterseniz tahterevalliyle, isterseniz yaldızlı arabalarla götürün; bu bir 1 soykırımdır. ‘Soykırım’ tanımının tam da kendisidir. O insanların binlerce yıldır yaşadığını kökünden söküp başka yere atmak, isterseniz öldürmeyin ki yüz binlercesi öldürülmüştür, işte bu soykırımdır. Bugünkü söylem de o dönemin muktedirlerinin yaptıklarını sahiplenmektir aslında. Halbuki bizim istediğimiz şey, o dönemin muktedirlerini fail olarak göstermeleri. Ancak katillerimizi sahiplenmeye devam ediyorlar. KULLANILAN DİL FAİLLERİN DİLİ Geçen sene 24 Nisan’ın arifesinde Erdoğan taziye mesajı yollamıştı. Ancak bugün, ‘soykırım’ sözüne tahammül dahi edemiyor. Bu değişimin seçimlerle mi alakası var? Yoksa zaten var olan düşüncenin dile gelmiş hali mi? Geçen yılki taziye mesajı olumlu bir adımdı. Yani samimiyetini sorgulamadan söylüyorum; devletin başbakanından gelmiş bir üzüntü beyanıydı. Hepimizi heyecanlandırmıştı. Ancak son bir yıla baktığımızda, o dönemin muktedirlerini sahiplenircesine ‘soykırım’ kelimesine karşı pozisyon aldılar ve tam da 1915’i gerçekleştiren faillerin dilini kullandılar. Aba altından sopa gösterdiler. Bu üzüntü beyanlarını da havada bırakıyor ve Ermeniler şu cümleyi duyuyor; “Biz tehcir yaptık.” Aslında ‘ayağınızı denk alın, yaptık yine yaparız’ diyorlar. Ermeni Patrikhanesine ortak acılar ayini yaptırıyorlar. Bakın, benim acım bana aittir. Benim acım hiçbir acının ne üstünde, ne altında, ne de ortağıdır. Oysaki onlar ‘ortak acılar’ diyerek, Ermeni’nin başına gelen büyük felaketin artık kabul edilmesinin ardından, Ermeni’nin acısını başka acılarla eşitlemeye çalışıyorlar. Bunu da Ermeni Patrikhanesi ile yapmaya çalışıyorlar. Bu artık uluslararası dünya için de, Türkiye’den pek çok insan için de ‘mide bulandırıcı’. Çünkü siz buradaki Ermenileri rehine gibi kullanıyorsunuz. Ateş düştüğü yeri yakar; ben kendi acımla yüzleşilmesini ve adaletin verilmesini istiyorum. Gelin 24 Nisan günü bunu yapalım. Ama 25 Nisan günü Balkanlarda öldürülmüş Müslümanların acısının peşinde koşalım; hangi devlet, hangi muktedir bunu yapmışsa onun hesabını soralım. Kafkaslarda kim Çerkes halkına kıydıysa, onu soralım. Her acının kendi içinde idrak edilmesini sağlayalım. Bu olduğu zaman o acıyı yaşayanlar iyileşir. Hükümetin Çanakkale’de eş zamanlı bir anma gerçekleştirmesi de bununla mı alakalı? Acıları yarıştırmak... Anzaklar 25 Nisan’da çıkarma yapmışlardır, 24 Nisan’da değil. Yıllardır orada şafak ayini yapılır. Şimdi bu anmanın 24 Nisan’a çekilmesi şunu gösteriyor; devlet artık yeni pozisyon aldı. Evet, Ermeniler öldürüldüler, sürüldüler. Bu artık kabul ediliyor ama yeni pozisyon başka; acıları ortaklaştırmak. Çanakkale de bunun tezahürüdür. 25 Nisan’da Çanakkale’de çıkarma olmadan hemen bir gün önce, 24 Nisan’da İstanbul’da Ermeni aydınlar avlanıyorlardı. Doktorlar, sanatçılar... bu ülkenin aydınlarıydı onlar. Bu ülkenin diğer demokratları ile beraber eşitlik mücadelesi veriyorlardı. Bugünkü Kürt hareketi gibi düşünelim. Düşünün ki Çanakkale’de Türkler Kürtler birlikte savaşmışlardı, pek çok kimlik oradaydı, Ermeniler de oradaydı, diğer halklardan insanlar da oradaydı. Diyelim ki Kürtler orada savaşırken, Kürt aydınları da Kürdistan’da tutuklanmış olsalar, sürülmüş olsalar siz orada yaşanan acıyla Çanakkale’de savaşmayı ortaklaştırabilir misiniz? Tüm Ermenilerin tutuklandığı, sürüldüğü, soykırımın başladığı günü, tarihi çarpıtarak ‘ortak acılar’ diye anlatarak, hangi vicdanlara çözüm getirecek. ‘HAK ETMİŞLERDİR’ DEDİRTEN BİR TARİH ANLAYIŞI VAR 2 Yüzleşmeden neyi anlamalıyız? Kimi kesimler tazminat talebi olarak tarif ediyor... Tazminat sonuçtur. Bugün Almanya’ya baktığımızda Yahudi Soykırımı ile öyle büyük bir felaket yaşandı ki; bununla yüzleşilmesinin sebebi, bunların bir daha yaşanmaması içindi. Öncelikli motivasyon bu olmalı. Bu Ermeniler için iyileşme vesilesidir. Hem Türkiye’deki hem de Diasporadaki Ermeniler için önemlidir ama büyük toplum için çok daha önemli. Yüzyıldır yaşayan bir zihniyet var. Her gün şehirlerimizde dolaşıyor. Bugün Ermeni’yi döven zihniyet yarın Alevi’yi dövüyor. Öbür gün Kürt’ü dövüyor. Öbür gün dönüp dolaşıp, Gezi gençliğini dövüyor, Berkin’i öldürüyor, Roboskî’de çocukları bombalıyor. Bu kara bulut her gün üzerimizde kol geziyor ve hiç mahkum edilmiyor. Bunları mahkum etmenin yolu; o zihniyetin yaptığı en büyük suça bakmaktan geçiyor. Bizim çağrımız budur. Çocuklarımız Talat Paşa isimli okullarda eğitim görüyor, caddelerinde yürüyor. ‘Hak etmişlerdir’ dedirten bir tarih anlayışımız var. ‘O gün hak etmişlerdir’... Ermenilerden sonra Dersim’deki Aleviler de hak etmişlerdir, Roboskî’de çocuklar da hak etmişlerdir... BURADA YAŞANDI, ÇÖZÜLECEKSE BURADA ÇÖZÜLECEK Bir belge tartışması almış yürüyor. Katliam belgelere yansıdı mı? Ermeniler zaten belgeleri ile doğuyor. Benim belgem benim babaannemdi. Ben aynı evde büyüdüm. 1915’de, 8 yaşında bütün sülalesini kaybeden, yetim olarak tek başına ayakta kalabilmiş biri. Belge benim dedemdi. Anneannemdi, diğer dedemdi. Onların anlattıklarıydı. Belge dediğimiz şey onların ailelerinin olmamasıydı. Onların anlattıkları; önce erkeklerin toplanarak hemen şehrin kenarında katledilmeleri, kadınların, çocukların sürünmeleri, kendilerinin bir komşuya sığınarak hayatta kalabilmeleriydi ve giden hiçbirinin geri dönmemesiydi. Bu bana anlatılanları devletin hangi belgesi karşılayacak ki. Yani devlet dediğimiz aygıt suç işler, provokasyon yapar ve belgelere istediklerini yansıtırlar. Mesela Roboskî’de öldürülenler, ‘Onlar kaçakçılık yapıyorlardı’ diye geçer devlet belgelerine. Dersim’e baktığımızda ‘İsyan ettiler, hak ettiler’ diye geçer devlet belgelerine. Bu nedenle devletin ne kendisine ne de belgelerine güveniyorum, ama buna rağmen devlet belgelerinde o kadar çok şey var ki. Yani mesela sevkiyat defterleri var. Yok edilmiştir mesela. Devletin yazdığı tehcir yasası var. Telgraflar var. İnsanlar oradan oraya sürülürken, yollarda salgın hastalıklardan ölüyor ve ‘Cesetleri ne yapacağız?’ soruları var. Talat Paşa’nın kendi el yazısıyla defteri var mesela. ‘900 bin Ermeni sürüldü’ diye. Yani, bütün bunlar belge. Bir de ‘Karşı taraf belgesini açsın’ deniyor. Karşı taraf denilen kim acaba? Mesela Osmanlıysa bahsedilen, Osmanlı bizim de devletimizdi. Orada belge varsa onlar benim de belgelerim. Ermenistan dediğiniz başka bir devletin belgeleri. Önemli olan, Osmanlı Ermenilerinin belgeleri de bu devletin belgeleri. Yani neyi neyin karşısına koyuyorsunuz? Bu mesele uluslararası bir mesele değil, burada yaşandı. Çözülecekse de burada çözülecek. Bunca zaman sonra, geçmişe göre toplumda bir değişim görüyor musunuz? Uzun yıllardır verilen mücadeleler... Özellikle Hrant Dink’in verdiği mücadele ve büyük toplumda da verilen mücadeleler... Artık şu noktaya gelindi: Evet kötü bir şey oldu. Başlarına büyük felaket geldi. Benim çocukluğumda, Ermenilerin bir zamanlar bu ülkede yaşadığını bilmeyen büyük bir çoğunluk vardı, hâlâ da var ama gittikçe azalıyor. Artık insanlar başımıza bir felaketin geldiğini biliyorlar. Ancak, soykırım kelimesini kullanmak istemiyorlar... Hepimiz Nazilerin Yahudilere yaptığı soykırım filmleri ile büyüdük. Ermeni soykırımı düşünüldüğünde ‘Benim devletim böyle büyük bir kötülük yapmış olamaz’ refleksidir toplumdaki ki anlaşılır. Çünkü onlara büyük bir yalan söylendi, dört kuşaktır söyleniyor. Bu devlet büyük bir cinayet üzerine kuruldu. Bilmiyorlar ama artık bunun değiştiğini görüyoruz. İdrak noktasına gelindi. Adını koymakta zorlanıyoruz. Ben soykırım olarak tanımlıyorum ama açıkçası bu suçu kapsayan ve kabul eden herhangi bir kelimeye ben razıyım. Yeter ki o suçu kapsasın. O suçun mağdurlarının yüreğini soğutsun. O suçun faillerini de mahkum etsin. Talat, Enver, Cemal üçlüsünü katil olarak tanımlasın. İsimleri okullarımızın adlarından silinsin. 3 AKP, MHP, CHP... ÜÇÜ DE İTTİHATÇI Seçimlere kısa bir zaman kaldı. Siz HDP’nin adayısınız. Cumhuriyet tarihinde ilk kez üç Ermeni milletvekilinin üç ayrı partiden Mecliste görev yapması söz konusu olacak... Olumlu bir gelişme bu. HDP’nin Türkiye siyasetine feyiz verdiğini düşünüyorum. CHP’nin de böyle bir adım atması önemlidir. AKP’nin de adayının olması önemlidir. Kişisel olarak benim açımdan şundan önemli; ‘Ermeniler’ diye bir bakış var toplumda. Sanki Ermeniler bir meseleye tek tip bakan bir toplulukmuş gibi ortaya konuluyor. Ya çok kötücül sıfatlarla anılıyor ya da çok yüceltiliyor. Yani Ermenilerin de iyileri ve kötüleri var. Farklı ideolojilere sahip insanlar. Bu nedenle Mecliste birden fazla Ermeni’nin olması, farklı partilerden olması kimliğimizi normalleştiren bir durum olacak. Bir taraftan ‘soykırım’ ifadesini kullandığı için danışmanlıktan alınan Etyen Mahcupyan’ın da partisi AKP’nin adayı var; Markar Eseyan... CHP’nin de bir Ermeni adayı var; Selina Doğan. Sizi onlardan ayıran nedir? Sanırım üç aday içinde en şanslı olanı benim. Çünkü benim partimin Ermeni meselesinde duruşu çok net. Soykırım ile ilgili, kimliğim ile ilgili, hem de eşitlik temelinde kuracağımız gelenekle ilgili. Diğer partiler buna hazır değil bence. Diğer partilerde bir üst kimlik var, ötekiler de en fazla ‘hoş görülebilir’ bir unsur. Selina’nın da Markar’ın da işlerinin zor olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda CHP’nin içinde de AKP’nin içinde de ‘yüzleşme’ çabasında olanlar var, ama partileri öyle değil. Mesela Avrupa Parlamentosunun soykırım kararının ardından verdikleri tepki; çok manidar. Başkaca konularda birbirlerinden ayrı düşüyorlar ama iş Ermeni Soykırımı’na geldiğinde milli birlik hükümetini kuruyorlar. Zaten biri İttihat ve Terakki Cemiyeti geleneği temsilcisi CHP’dir. Biri muhafazakar ittihatçı AKP’dir. MHP’yi zaten söylemeye gerek yok. HDP ise kendisini soykırımcı zihniyetten ayrıştırdı. Ermeni NEFES ALDIRAN BİR BİLDİRGE OLDU 4 HDP geçtiğimiz günlerde bildirgesini açıkladı. Nasıl tepkiler aldınız? Hayal ettiğimiz şeyi toplumsallaştırdığımızı görüyorum. Şöyle bir algı vardı: HDP Kürt partisidir, Kürt’ün mücadelesini yapar... HDP’de bütün kimlikler buluştuk. Yeni habitatımızda ortak cümlelerimizi oluşturduk. Birbirimizin hassasiyetlerini gözeterek, birbirimizi etkileyerek, ortak cümlelerimizi oluşturduk. Buna emek mücadelesi, kadın mücadelesi çevre- ekoloji mücadelesi, sol-sosyalist mücadele birikimi eklendi. Ve artık Türkiye’nin sıkışmışlığında, tek adamlığa giden sürecinde herkese iyi gelen, nefes aldıran, romantik, umut veren, coşkulu, genç, cıvıl cıvıl bir kampanya ve seçim bildirgesi ortaya konuldu. Bu da teveccüh buldu. Bakın biz orada ortaya koyduğumuz her şeyi 8 Haziran’da bir anda hayata geçiremeyeceğimizi, tek başımıza iktidar olamayacağımızı biliyoruz Ancak, Türkiye siyaseti asla ve asla bunlar söylenmemiş gibi davranmayacak. Biz güçlü bir grupla Mecliste olduğumuz anda Türkiye siyasetini çok daha güçlü bir şekilde etkileyeceğiz. www.evrensel.net TÜRK MİLLETİNE VE BAĞIMSIZ TÜRK YARGI ORGANLARINA ÇAĞRI: HDP Milletvekili Garo Paylan, TBMM’nde yaptığı konuşmalarda 24 Nisan 1915’te Ermeni aydınlarının, milletvekillerinin ve kanaat önderlerinin tutuklandığını, vekillerin Ayaş’a getirildiğini, bazılarının Diyarbakır ve Urfa’ya sürüldüğünü, vekillerin yolda katledildiğini, Malta sürgünlerinin yargılanmaları tamamlanmadan Cumhuriyet kurulduğu için yargılamanın yarım kaldığını ifade etmiştir. Garo Paylan TBMM’de yaptığı bir diğer konuşmasında ise; Osmanlı Meclis-i Mebusanında milletvekilliği yapan Ermeni kökenli Osmanlı vatandaşlarının resimlerini göstererek, bunların demokratik siyasetle bir arada yaşamamızı savunduklarını, Türklerin bu kişilerin Osmanlılık rüyasına ve demokratik siyasete ihanet ettiğini, geçmişte milletvekilliği yapan söz konusu Ermeni kökenli Osmanlı vatandaşlarının anısına TBMM tarafından bir araştırma komisyonu oluşturulması gerektiğini ve kendisinin söz konusu milletvekillerinin hepsinin önünde saygıyla eğildiğini belirtmiş ve bu son sözlerini Ermeni dilinde de tekrarlamıştır. Yukarıdaki kullandığı ifadeler Garo Paylan’ın 1890-1919 yılları arasında Osmanlı coğrafyasında ve Kafkaslarda yaşanan ve aşağıda özet olarak verilen gerçeklerle yüzleşmeye ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Osmanlı Ermenilerinin Bağımsız Ermenistan Hedefi için İsyanı: 5 Bilindiği gibi Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş döneminde Ermeniler devletin sadık bir tebaası olmuşlardır. Gerileme döneminde ise emperyalist devletlerin de kışkırtması ile Osmanlı Devleti’nden koparacakları topraklar üzerinde bağımsız bir Ermenistan kurma hayaline kapılmışlar, anayurtlarına karşı düşmanla yan yana savaşmışlardır. Osmanlı Devleti, Ermenileri her dönemde kendi iç işlerinde ve dinlerinde serbest bırakmış, onlara kendi okullarında eğitim yapmaları, kendi aralarındaki davaları kendilerinin çözmesi, askerlikten muaf olmaları gibi haklar tanımış ve bu kapsamda 1863 yılında Ermeni Milleti Nizamnamesini kabul etmiştir. Osmanlı Devletinde Ermenilerden 22 bakan, 33 milletvekilli, 29 paşa, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos, 11 üniversite öğretim üyesi ve 41 üst düzey memur işbaşına gelmiştir1. Bu kapsamda 1. Meclis’te 10, 2. Meclis’te 11 Ermeni milletvekili görev almıştır2. 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi öncesinde Ermeniler Osmanlı Devleti’nden önce özerklik, uzun vadede ise bağımsızlık kazanmak için harekete geçmiştir. Bu durum İngiltere’nin İstanbul büyükelçisi Henry Elliot’un raporunda şu şekilde yer almıştır: “Dün Ermeni patriği bana geldi. Avrupa devletlerinin ilgisini çekmek için ihtilal, isyan çıkarmak gerekiyorsa bunları çıkarmanın katiyen zor olmadığını söyledi.” 3 Robert Koleji’nin kurucusu misyoner rahip Cyrus Hamlin ise 23 Ağustos 1895 tarihinde The New York Times’da yayınlanan makalesinde Hınçak örgütünün gerçek amacının “Rusya’yı Osmanlı devletine saldırtmak ve savaş şartlarından yararlanarak bağımsız bir Ermenistan kurmak olduğunu ve bunu sağlayabilmenin aracı olarak Ermenilerin Türk ve Kürt köylerine saldırarak bütün halkı katledeceklerini ve Türklerin mukabelede bulunmasının Rus müdahalesine davetiye çıkaracağını bir Hınçak üyesinin ifadelerine dayanarak detaylı olarak anlatmakta 4 ve Hınçak militanın sözlerine devamla; “biz Rus Ermenileri olarak Türk Ermenileri tahrik edeceğiz ve yüzlerce millik mesafelerde göçler olacak. Aptallık edenler bedelini hayatlarıyla ödeyecekler” dediğini nakletmektedir. Cyrus Hamlin tarafından aktarılan bu konuşma bile tek başına 1915 olaylarının arka planını aydınlatmaya yeterlidir. Osmanlı Devletinin milletvekili olan Ermenilerin ve patrikhanenin görevlendirdiği papazların liderliğinde toplantılar yapan Taşnaksutyun, Hınçak ve Ramgavar gibi Ermeni komiteleri; 1. Dünya Harbi başlamadan hemen önce “askerden kaçarak Rus ordusuna katılmak5, geride kalanlarla ise çeteler teşkil ederek Rus ordusu hududu geçer geçmez silaha sarılarak Türk ordusunu arkadan vurmak suretiyle iki ateş arasında bırakmak ve Türk köylerini yakarak göçe zorlamak6 ” konusunda kararlar almışlardı. Bundan amaçları, Osmanlı’dan koparacakları topraklarda nüfusun çoğunluğunu ele geçirmekti. Birinci Dünya harbinin (1914-1918) başlamasıyla, erkekleri askerde olduğu için sadece kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan Türk köylerini basan Ermeni çeteciler bölge halkını ağır işkencelerle7 katletmeye başlamışlardır. Osmanlı Devletinin Ermeni Komite Liderlerini Tutuklama Kararı: Osmanlı Devleti 8 ayrı cephede savaşırken Ermenilerin çıkardığı isyanlar devleti zayıf düşürmüş, Osmanlı orduları bir yandan bu cephelerde savaşırken, diğer yandan cephe gerisine de asayiş için kuvvet ayırmak zorunda kalmıştır. Osmanlı Devleti, tüm ikazlara rağmen Ermeni çetelerinin Türk ordusunun harekâtını sekteye uğratması ve kendilerine destek vermeyen Ermeniler de dâhil masum sivil halkı katletmeye devam etmesi üzerine 24 Nisan Salih Yılmaz, “Ermenistan Cumhuriyeti’nde Okutulan 10. Sınıf Tarih Ders Kitabında Türkler Aleyhine İfadeler ve Sözde Ermeni Soykırımı”, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı:177, Aralık 2008, s.112 2 Aide –Mémorie Sur Les Droits Des Minoritiés En Turquie,Présentée Aux Représentants Des Membres De La Société Des Nations, Association Nationale Ottomone Pour La Sociéte Des Nations, Constantinople, 1922, s. 13-14 3 Livre Bleu du Gouvernement Britannique Concernant le Traitement des Armeniéns Dans Le’empire Ottoman 1915-1916 (Mavi Kitap ). 4 Şükrü Server Aya, The Genocide of Truth, Istanbul Commerce University Publications No:25, Istanbul, 2008, s.638-643 5 Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler(1914-1918), Türk tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001, s.43 6 A. Süslü, F. Kırzıoğlu, R.Yinanç, Y. Halaçoğlu, Türk Tarihinde Ermeniler, Ankara, 1995, s.196-197 7 Ömer Lütfi Taşcıoğlu,”Belgelere Göre Türk-Ermeni İlişkilerinde Katliam ve Soykırım İddiaları”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, 24 Haziran 2014, s.171-201 1 6 1915’te Ermeni Komite Merkezlerinin kapatılarak evrakına el konulması ve komite liderlerinin tutuklanması kararını almış, bu kapsamda 77.735 Ermeni’nin yaşadığı İstanbul’da 235 Ermeni komite liderinin tutuklanması kararlaştırılmıştır. Ermeniler tarafından Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığı tarih olarak kabul edilen 24 Nisan 1915’te Gelibolu yarımadasına çıkarma yapacak İngiliz, Fransız, Hint ve Anzak birliklerinin çıkarma bölgelerine intikal halinde olduğu ve 25 Nisan sabah alacakaranlık başlangıcından itibaren çıkarma yapmaya başladıkları, İstanbul’da tutuklanan Ermeni komite liderlerinin düşman birliklerinin çıkarma harekâtı ile koordineli olarak İstanbul başta olmak üzere Osmanlı coğrafyasında iç kalkışmayı başlatmayı planladıkları gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır. Osmanlı arşiv belgelerine göre 24 Nisan 1915’te haklarında tutuklama kararı verilen Ermeni komite liderlerinden yakalanabilenlerin sayısı 226 kişidir. Tutuklananlarla birlikte 19 Mavzer, 74 Martini, 111 Winchester, 96 Manliher, 78 Gıra, 358 Filovir, 3591 tabanca ve 45221 adet mühimmat ele geçirilmiştir8. Tutuklananlardan 155’i Çankırı’ya, 71’i ise Ayaş’a gönderilmiştir9. Ermeni yazar Peter Balakian ise 24 Nisan 1915’de İstanbul’da tutuklanıp Çankırı’ya gönderildikten sonra İstanbul’a dönmesine izin verilen ve daha sonra sağlık sorunları nedeniyle Fransa’ya giden bir rahip olan amcası Grigoris Balakian’ın hatıralarına dayanarak İngilizce’ye çevirdiği 2009 basımlı Armenian Golgotha adlı kitabında Ayaş’ta hapis bulunan Ermeni komitecilerin sayısını 62 olarak, Çankırı’da hapis bulunan komitecilerin sayısını ise 69 olarak göstermiştir10. Balakian’a göre tutuklanan Ermeni komite liderlerinin toplam sayı 131 kişi olmaktadır. Ancak söz konusu komite liderleri hapishaneye konulmamış, ikişer-üçer kişilik gruplar halinde yazlık evlere yerleştirilmiş ve şehir/kasaba içinde serbest olarak dolaşmalarına müsaade edilmiş, sadece günde bir kez polis karakoluna uğrayarak bölgeyi terk etmediklerini göstermeleri mecburiyeti getirilmiştir11. Hatta bunlardan Arşak oğlu Mardiros ile Arşak Diradoryan adlı Ermeniler maddi durumlarının iyi olmadığını belirterek kendilerine maddi yardım yapılması talebinde bulunmuş ve talepleri kabul edilmiştir12. Yapılan tahkikat sonucunda Çankırı’da denetimli serbestlik cezasında bulunan Ermenilerden 35’inin suçsuz olduklarına karar verilerek İstanbul’a dönmelerine izin verilmiş, 25’i suçlu bulunarak Ayaş’a nakledilmiş, 57’si ise Zor bölgesine sevk edilenlerle birlikte Zor’a gönderilmiştir. Yabancı uyruklu komite lideri 7 Ermeni’den 3’ü sınır dışı edilmiş, 4’ü ise hapiste tutulmaya devam edilmiştir. Kalan Ermenilerden 31’i affedilmiş, bunlardan 13’ü İzmit’e, 10’u Eskişehir’e, 2’si Kütahya’ya, 2’si Bursa’ya, 2’si Kastamonu’ya, 1’i Geyve’ye, 1’i ise Kayseri’ye gönderilmiştir13. Ayaş’ta tutulan komitecilerden Taşnak lideri Serkis Bağdıkyan 9 Mart 1918’de ölmüş14, Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra Karnik Madukyan, Kirkor Hamparsumyan ve Pantuvan Parzisyan serbest bırakılmış15, kalanlar ise İngiliz işgal kuvvetlerinin İstanbul’u işgalinden sonra salıverilmiştir16. Diyarbakır’a nakledildikleri sırada Ermeni milletvekilleri Krikor Zohrap ile Ohannes Vartkes Serengülyan’ı katleden çeteciler Çerkez Ahmet ile Galatalı Halil Suriye’deki Askeri Mahkeme tarafından idama mahkûm edilmiş ve cezaları infaz edilmiştir17. Ermenilerin Göç Ettirilmesi kararı: Yusuf Sarınay, “What happened on April 24, 1915? The Circular of April 24, 1915, and the Arrest of Armenian Committee Members in Istanbul, İnt. Turkish Studies Vol 14, Nos.1&2, 2008, s.78 9 Dahiliye Nezareti, Emniyet Umum Müdürlüğü 2.Şube, Arşiv No: 10/73 Ek. 2-3 10 Grigoris Balakian,., “Armenian Golgotha”, Alfred A. Konoff, NewYork, 2009, s.62-70 11 Sarınay, agm, s.79 12 Sarınay, agm, s.79 13 BOA. DH. EUM. 2. Şube, 10/73 14 BOA. DH. ŞFR. No: 54-A/366 15 BOA. DH. EUM. 2. Şube, 63/54; BOA.DH.ŞFR.No: 93/120 16 Sarınay, agm, s.82 17 BOA HR.SYS.Nr. 2882/29-25 8 7 Ermeni komite liderlerinin tutuklanması kararından sonra da Ermenilerin ihanet ve katliamlarını sürdürmeleri üzerine Osmanlı Devleti 27 Mayıs 1915’te Ermenilerden isyan edenlerin ve çete kurarak sivil halkı katledenlerin bulundukları bölgelerden çıkarılarak Osmanlı Devleti toprakları içinde yer alan ancak savaş bölgesinden uzakta olan Şam ve Musul gibi vilayetlere nakledilmelerini kararlaştırmıştır. Bununla beraber Anadolu’daki Ermenilerin tamamı göçe tabi tutulmamış, tutulanların ise daha sonra yerlerine dönmelerine izin verilmiştir. Bizzat Ermeni patriği bu konuda “İstanbul Ermenileriyle Kütahya sancağı ve Aydın vilayetindeki Ermeniler göç ettirilmemişti. Halen İzmit sancağı ile Bursa, Kastamonu, Ankara ve Konya’da bulunan Ermeniler buralardan göç ettirilmiş olup da geri dönmüş bulunanlardır. Kayseri sancağı ile Sivas, Harput, Diyarbakır ve özellikle Kilikya ve İstanbul’da göçten dönmüş, ama köylerine gidemeyen çok Ermeni vardır. Erzurum ve Bitlis Ermenilerinin bütün bakiyesi Kilikya’dadır”18 şeklinde açıklamada bulunmuştur. Diğer yandan Ermenilere yeni gittikleri yerlerde tapulu ev, tarıma elverişli arazi, mesleklerinin icrası için alet, sermaye ve tohumluk verilmiştir. Ayrıca zorunlu göçe tabi tutulan Ermenilerin devlete ve şahıslara olan borçları ertelenmiş ya da tamamen silinmiş ve suçlu ve zanlılar hakkındaki takibat da ertelenmiştir19. Ermeni Nüfusu ile Göç Ettirilen ve Yerlerine Ulaşan Ermenilerin Miktarı: O dönemde Osmanlı coğrafyasının tamamında yaşayan Ermeni sayısı 1.294.000, göç uygulaması yapılan Anadolu topraklarında yaşayan Ermenilerin sayısı ise 736.000 kişidir. Bunlardan 438,758’i göçe tabi tutulmuş ve göç ettirilenlerin 382.148’i(%82’si) salimen göç yerlerine ulaşmıştır20. Halep’teki Amerikan konsolosu Jackson da 3 Şubat tarihli sürgün edilenler listesinde 486.000 Ermeni’nin bulunduğunu, 8 Şubat 1916 tarihli raporunda ise göç bölgesinde 500.000 civarında sürgün Ermeni bulunduğunu rapor etmiştir21 . Söz konusu rapor Ermenilerin büyük bölümünün göç yerlerine ulaştığını göstermektedir. Göç sırasında zaman zaman sevkiyatın durdurulduğu da olmuş ve henüz iskân yerlerine varmamış, yani yollarda olan Ermenilerin bulundukları vilayet dâhiline yerleştirilmeleri talimatı22 verilmiştir. Bu Ermeniler belgelerde göç yerlerine varmamış olarak görünmektedir. 25 Kasım 1915’ten itibaren vilayetlere gönderilen emirlerle, kış mevsimi dolayısıyla sevkiyatın geçici olarak durdurulduğu bildirilmiştir23. 21 Şubat 1916’da bu emir, Ermeni sevkiyatına son verilmesi şeklinde bütün vilayetlere tebliğ edilmiştir24. Osmanlı Hükümeti, ilk emirden yirmi gün sonra, yani 15 Mart 1916 tarihinde vilayetlere ve sancaklara gönderdiği ikinci bir genel emirle, Ermeni sevkiyatının durdurulduğunu ve bundan böyle hiçbir sebep ve vesileyle sevkiyat yapılmamasını bildirmiştir25 . Ermenilerin Düşman Kuvvetleriyle İşbirliği: Geri dönüş kararnamesi ile Anadolu topraklarına dönen Ermeniler Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde bağımsız bir Ermenistan kurma hayali ile bu defa da Fransız işgal kuvvetleriyle işbirliği yapmışlardır. Türk İstiklal Harbi sırasında özellikle Fransızlar tarafından Antep, Maraş ve Adana’da önemli miktarda Ermeni iskân edilmiş26; Mısır’a gitmiş bulunan Musa Dağı Ermenileri’nden toplanan gençler, “Kıbrıs Monarga Ermeni Lejyonu Kampı’nda” eğitilerek Fransız üniformasıyla Anadolu’ya sevk edilmiştir27. Ermenilerin Fransız işgal kuvvetlerine sağladığı destek Boghos Nubar Paşa tarafından da şu sözlerle ifade edilmektedir: 18 Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi rektörlüğü Yayın No:5, Ankara, s.149-150; British Foreign Office Papers, Public Record Office, Nu:371/6556/E.2730/800/44 19 Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi: No. 54-A/226 ; Halaçoğlu, age, s.67-68 20 Halaçoğlu, age, s. 72-77; Dahiliye Nezareti Emniyet Umum Müdürlüğü 2. Şube Arşivi 68/71, 68/80-83-84, 68/101, 57/110 21 Hikmet Özdemir, Kemal Çiçek, Ömer Turan, Ramazan Çalık, Yusuf Halaçoğlu, Ermeniler: Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu yayınları, Ankara, 2004, s.75; US Archives NARA 867.48/271: Ek 310 22 Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler.., age, s. 81-82 23 Dahiliye Nezareti Şifre kalemi, Şifre No: 57/273, 58/124, 58/161, 59/123, 60/190 24 Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler.., age, s.81 25 Dahiliye Nezareti Şifre kalemi, Şifre No:62/21(EK-30) 26 Ömer Lütfi Taşcıoğlu, Türk-Ermeni İlişkilerinde Tarihi, Siyasi ve Hukuki Gerçekler, Nobel Akademik Yayınları, Ankara, s.215 27 Özdemir “v.d”, age, s. 141 8 “ ....1919 ve 1920’de ise Kemalistler Fransız askerlerine taarruz ettiklerinde, Ermeniler Fransa için savaştılar. Maraş, Haçin, Pozantı ve Sis (Kozan)’de de durum bu idi. Fransızlar Antep’i Ermeniler sayesinde geri almayı başarmışlardır. Bu yüzden Ermeniler Kilikya’da Fransa’nın müttefikidirler”28. Savaş sırasında Fransız idaresindeki Ermenilerin Anadolu’daki Türk nüfusun yok edilmesi hedefine yöneldiği Rus tarihçi İrandust’un “Kemalist Devrimin İtici Güçleri” adlı eserinde aşağıdaki sözlerle ifade edilmektedir: “Fransızların oluşturduğu Taşnak’lardan müteşekkil jandarma birlikleri Türk nüfusa karşı kitlesel cinayetlere giriştiler. ….. Ermeni çeteleri sırayla köylerin bütün halkını kılıçtan geçirdi. Türk nüfusunun fiziksel olarak ortadan kaldırılması programı tamamen bilinçli şekilde işgalcilerin yönetiminde yürütüldü”29. Osmanlılık Rüyalarına İhanet Edildiği İddia Edilen Milletvekillerinin Durumu: Garo Paylan tarafından resimleri gösterilen Ermeni milletvekillerinden Onnik Tertsakyan Van milletvekili ve Van’daki Taşnak örgütü lideri olarak görev yapan ve 400’den fazla Türk’ü katleden Arşak Vramyan’dır. Vramyan günümüzde PKK terör örgütü tarafından güvenlik güçlerine karşı kullanılan hendek ve tünel açma eylemlerinin 100 yıl önceki mucididir ve aynı yöntemleri o dönemde Türk askeri birliklerine karşı kullanmıştır30 . Kozan milletvekili Hamparsum Boyacıyan ise, 27 Temmuz 1890’da Kumkapı baskınına katılan31, 1894’te Sason isyanını başlatan32, İngiliz arşiv belgelerinde bile adı “agitatör(kışkırtıcı)” olarak geçen ve binlerce masum Türk’ü başında bulunduğu çetelerle katleden33 “Murad” kod adlı Hınçak çete reisidir. Hakkında verilen idam cezası İngiltere’nin baskılarıyla ömür boyu hapse çevrilmiş, II. Meşrutiyetten sonra affedilmiş, ancak ihanete devamla 30.000 Osmanlı Ermeni’sinin Rusya safında savaşa katılmasını sağladığı için yargılanarak 24 Ağustos 1915’te idam edilmiştir34. Van milletvekili Vahan Papazyan, Osmanlı topraklarında Kürdistan ve Ermenistan kurulması amacıyla 5 Ekim 1927’de Lübnan’da kurulan Hoybun cemiyetinin kurucularındandır. Taşnak örgütü temsilcisi olarak İmza koyduğu anlaşmada günümüzde BDP/HDP ile Ermenistan Taşnak Partisi arasında 29 Ekim 2013’de Washington’da35, 12 Kasım 2013’de İstanbul’da36 ve 2 Aralık 2013’de Diyarbakır’da37 yapılan toplantılarda alınan kararlara benzer şekilde Türk topraklarında Kürdistan ve Ermenistan kurulması için birbirlerinin yardımına koşmayı taahhüt eden hükümler bulunmaktadır. Ayrıca anlaşmanın 2. Maddesinde her iki tarafın hangi toprakların Ermenistan’a, hangilerinin Kürdistan’a ait olduğuna bakmaksızın ve sadece 2 ülkenin kuruluşunu temel amaç edinmiş olarak ortak düşmana(Türkiye’ye) karşı savaşmaya devam edecekleri kayıtlıdır. Tekirdağ milletvekili Hagop Babikyan, 1909 Adana olaylarından sonra Hükümet tarafından teşkil edilen araştırma heyetinde görevlendirilmiş, ancak heyetin yaptığı çalışmalarda sürekli kaçak davranmıştır38. Olayların Ermeni papaz Muşeg’in kışkırtmalarıyla başladığını gösteren raporun İngiltere’nin Mersin Konsolosu Binbaşı Dought Wylie’ye verilmesi sürecinde, Hamparsum Boyacıyan tarafından tehdit edilen Babikyan raporun sonuç bölümünü saklamıştır. Daha sonra tamamlanan raporda olayları başlatan tarafın Ermeniler olduğunun anlaşılması üzerine Babikyan Yeşilköy’deki evinde ölü bulunmuştur39. Babikyan’ın, kendisini tehdit eden Hamparsum Boyacıyan’ın ikazlarına uymadığı ve Ermenilerin suçlu olduğunu gösteren raporun hazırlanmasında görev aldığı için Boyacıyan tarafından infaz ettirildiği düşüncesi yaygındır. US Archives, NARA; T1192, Roll 4, 860J.01/431; Özdemir “v.d”, age, s. 137 Mehmet Perinçek, “Rus Devlet Arşivlerinden 150 Belgede Ermeni Meselesi”, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2012, s.228, Belge No:100; İrandust, Dvijuşie Silı Kemalistskoy Revolyutsii, Gosudarstvenoe İzdatelstvo, Moskova,-Leningrad, 1928, s. 67,69 vd., 30 HDP'li Vekil Ermeni Terörist Vramyan'ı Övdü, Yeni Akit, 25 Nisan 2016 31 Uras, age, s.476 32 Esat Uras, “Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi”, Belge Yayınları, İstanbul, 1987, s.472-475 33 Mikael Varantyan, Taşnaksutyun Tarihi, s.384 34 Turgut Güler, Hamparsum Boyacıyan, 18 Mart 2014,; Cezmi Yurtsever, Silahlı Örgüt Başkanı Milletvekili Boyacıyan’ın Eylemleri, ekspresgazete, 35 ARF Attends Washington Kurdish Conference, The Armenian Weekly, October 29, 2013 36 BDP, ARF Hold High-Level Meeting in Istanbul, The Armenian Weekly, November 12, 2013 37 AYF Participates in First BDP Youth Congress in Diyarbakır The Armenian Weekly, December 2, 2013 38 Mehmet Asaf, 1909 Adana ermeni Olayları ve Anılarım, Türk tarih kurumu yayınları, Ankara, 2002, s. 42 39 Turgay Akkuş, 1909 Adana Olaylarına İlişkin Yargılama Süreci, Ermeni Araştırmaları, Sayı 10, Yaz 2003 28 29 9 Erzurum’daki Sanasaryan Katolik misyoner okulundan mezun olan Erzurum milletvekili Karakin Pastırmacıyan 1895 Zeytun isyanına destek sağlayan, 26 Ağustos 1896’da meydana gelen Osmanlı Bankası baskınını planlayan ve icra eden kişidir40. Baskın sırasında çok sayıda asker ve sivil ölmüş ve yaralanmıştır. Pastırmacıyan 1. Dünya savaşı öncesinde Rusya’ya iltica ederek 1905-1907 yılları arasında Kafkasya’daki Azeri Türklerine yapılan katliamlara önderlik etmiş, 1914’te Ermeni çetecilerin başında Osmanlı topraklarına girmiş, Kasım 1914’te Bayezit’in Ruslar tarafından işgali sırasında rastladığı tüm Müslüman halkı işkencelerle katletmiştir. Başına geçtiği Tero-Çeho komiteleriyle Erzurum ve köylerinde taş üstünde taş bırakmamış, daha sonra Rus ordusuyla birlikte Van’ın işgaline katılmıştır. Armen Garo(Ermeni kahramanı) kod adlı Pastırmacıyan; Kafkas cephesinde 180.000 Ermeni’nin ezeli düşmanı olan Türklere karşı savaşmak üzere Rus ordusuna katıldığını41, Osmanlı Ermenilerinden müteşekkil 4. Ermeni Taburunun Oltu’dan Sarıkamış’a intikal eden 10. Türk Kolordusunu Bardız geçidinde 24 saat durdurmak suretiyle Türk ordusunun 60.000 kişilik Rus kuvvetlerini kuşatarak esir almasına engel olduğunu42, kendi emir komutasında bulunan 1. Ermeni gönüllü Taburuyla Mirliva Halil bey komutasındaki Türk kuvvetleriyle 3 gün çarpıştığını ve bu çatışmalarda Türk kuvvetlerine 3600 kişilik zayiat verdirdiğini 43 kendi kaleme aldığı kitapta anlatmaktadır. Ruslar 1 Mayıs 1917 ihtilalini müteakip Anadolu’dan çekilince bölgedeki Ermeni ordusu da çekilme kararı almış ve geri çekilirken yolları üzerindeki hiçbir köy ve kasabada canlı bırakmamış, Türk orduları girdikleri şehirlerde günlerce sokaktaki cesetleri toplamıştır44. 1918 yazında Ermenistan’ın Washington büyükelçisi olarak atanan Pastırmacıyan Gümrü Barış Antlaşmasından sonra İsviçre’ye giderek burada “Nemesis” adlı Ermeni intikam örgütünün kurucu üyeleri arasındaki yerini almış ve 1923’te ölmüştür. Halep milletvekili Artin Boşgezenyan 3 dönem milletvekilliği yapmış ve Osmanlı devletinin isyan eden Ermenilerin göç ettirilmesine ilişkin kararını Meclis-i Mebusan’da ağır şekilde eleştirmesiyle tanınmıştır. Kendisi ilk yargılamada beraat eden ancak daha sonra İngiliz işgal kuvvetlerinin ve Ermeni patrikhanesinin itirazlarıyla üyeleri değiştirilen mahkemede yeniden yargılanan ve ikinci yargılamanın hemen öncesinde temin edilen yalancı tanıkların ifadelerine dayanarak hakkında idam cezasına hükmedilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey`in 10 Nisan 1919`da idamıyla sonuçlanan mahkemede (Nemrut Mustafa Divanı) sorgu hâkimliği yapmıştır. Garo Paylan’ın iade-i itibar talebinde bulunduğu milletvekillerinden birçoğunun işledikleri fiiller o dönemde olduğu gibi günümüzde de Almanya, Avusturya-Macaristan, Hollanda, İsviçre, Norveç, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkelerin kanunlarında vatana ihanet suçu kapsamında yer almaktadır. O dönemde bu ülkelerin ceza kanunlarının çoğunda vatana ihanet suçunun karşılığında idam cezası öngörülmekteydi45. Buna rağmen Osmanlı devleti Ermeni hülyalarını kendi toprak paylaşımı uğrunda kullanmaya niyetlenen Avrupalı güçlerin baskısı altında çoğu kez bunları affetmiş, ancak söz konusu milletvekilleri ve sözde aydınlar aftan sonra da ihanetlerini sürdürmüştür. Bunlardan Hınçak terör örgütü lideri olan Hamparsum Boyacıyan mahkeme kararıyla yargılanıp asılmıştır. Malta Sürgünlerinin Yargılamalarının Yarım Kaldığı İddiası: Garo Paylan’ın “Malta sürgünlerinin yargılanmaları tamamlanmadan Cumhuriyet kurulduğu için yargılanmanın yarım kaldığına ilişkin ifadesi” de gerçekleri yansıtmamaktadır. İstanbul’un işgalinden sonra İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerini Malta’ya süren İtilaf Devletleri İstanbul ve taşradaki büyükelçilik ve konsolosluklarında görev yapan Ermeni tercümanlar ile İngiliz, Fransız ve Amerikalı tarihçi ve hukukçularını seferber ederek Ermeni iddialarını kanıtlayacak delil arayışı içine girmiştir. Bu kapsamda kendi denetimlerindeki Osmanlı arşivlerine ilave olarak ABD’de, İngiltere’de, Fransa’da, Mısır’da, Irak’ta ve Kafkasya’da yapılan araştırmalar sonunda Osmanlı Devleti’ni suçlayacak en küçük bir belge bile bulamamışlardır. 40 Uras, age, s.509-513 Garegin Pastermadjian(Armen Garo), Why Armenia Should be Free: Armenia’s Role in the Present War, Boston, Hairenik Publishing Company, 1918, s.19 42 Pastermadjian(Armen garo), age, s.21 43 Pastermadjian(Armen garo), age, s.22 44 Aya, The Genocide of Truth, age, s.92 45 Şeref Ünal, Uluslararası Hukuk Açısından Ermeni Sorunu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2011, s.87-93 41 10 Nitekim bu husus Washington’daki İngiliz Büyükelçiliği’nden İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na 13 Temmuz 1921’de gönderilen belgede özet olarak şu şekilde bildirilmiştir: “….Bu durum karşısında ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nda mevcut raporlarda Türkler aleyhinde majesteleri Hükümetinin elinde esasen bulunmakta olan bilgiyi teyit etmek amacıyla dahi kullanılabilecek nitelikte hiçbir delile rastlanmadığından korkarım ki, bu konuda yeni bir soruşturma yapmak için Amerikan Hükümeti'ne müracaat edilmesinden herhangi bir şey elde etme umudu yoktur. Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın yakın bir tarihte durumu açıklığa kavuşturmak çaresini görememesinden üzüntü duyuyorum ” 46 . Büyükelçi R. C. Craigie Bunun üzerine İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Kraliyet Başsavcılığı’ndan Malta’daki Türkler aleyhine “hukuki bir dava açılamıyorsa siyasi bir dava açılmasını” istemiş, ancak Başsavcılığı ikna edememiştir. İngiliz Kraliyet Başsavcılığı, 21 Temmuz 1921 tarihli bir yazıyla, “eldeki kanıtlarla” Malta’daki Türklerden hiç birinin Ermeni katliamı gerekçesiyle cezalandırılamayacağını İngiliz Hükümeti’ne kesin bir dille bildirmiş, bunun üzerine İngiliz Hükümeti, Malta’daki tutuklu Türkleri serbest bırakmak zorunda kalmıştır47. Ayrıca Mondros Mütarekesinden sonra kurulan Tevfik Paşa hükümeti 13 Şubat 1919’da zorunlu göçün soruşturulması ve nedenlerinin tespiti amacıyla ikişer kişiden oluşan tarafsız bir komisyon kurulması için İsveç, Hollanda, İspanya ve Danimarka hükümetlerine bir nota vermiş, ancak bu devletler 6 Mayıs 1919’da verdikleri cevaplarda teklifi reddetmişlerdir48. Birinci Dünya Savaşındaki Türk ve Ermeni Kayıpları: Gerek Osmanlı Devleti’nin, gerekse yabancı devletlerin sefaretlerinin ve konsolosluklarının raporlarına göre o dönemde günümüz Türkiye coğrafyasında yaşayan 736.000 Ermeni’den 438.758’i göçe tabi tutulmuş ve bunlardan 382.148’i (% 82’si)49 göç yerlerine ulaşmıştır. Aradaki fark sadece 56.610 kişi olup bunların 30.000’i50 salgın hastalıklardan hayatını kaybetmiştir. Buna karşılık 1914-1922 yılları arasında Ruslar ve Ermeniler tarafından Türkiye’nin doğu vilayetlerinde 1.189.13251, Kafkasya’da ise 413.00052 Türk ve Müslüman katledilmiştir. Katledilenlere ilave olarak 1.604.039 Türk ve Müslüman topraklarından çıkarılarak mülteci durumuna düşürülmüş, mülteci Türklerden 1.000.000’u hayatını kaybetmiştir53. Anadolu coğrafyasında katledilen 1.189.132 kişiye, Trans Kafkasya’da katledilen 413.000 kişi eklendiğinde katledilen Türk ve Müslümanların sayısı 1.602.132’ye ulaşmaktadır 54. Üstelik katledilen Türklerin durumu zorunlu göç sırasında hayatını kaybeden Ermenilerin durumundan çok farklıdır. Ermenilerden ölenlerin çok büyük bir bölümü salgın hastalıklar ve yol şartları gibi sebeplerle hayatını kaybederken, Ermeniler tarafından katledilen Türkler ırkçı bir saldırının kurbanı olarak ağır işkenceler altında yok edilmiştir55. Türk zayiat rakamlarına Rus işgali ve Ermeni katliamından kurtulmak için göç ederken hayatını kaybeden Türkler de eklendiğinde Türk kayıpları 2,5 milyonu aşmaktadır. Nitekim ABD eski Başkanı Reagan’ın hukuk danışmanı olan Bruce Fein : “Beyaz Saray 1981 yılında araştırma yaptı, Ermenilerin 2 milyonun üzerinde Türk’ü katlettiği ortaya çıktı. İşgalden kaçmak ve katliamdan kurtulmak için topraklarından göç etmek zorunda kalan Türkleri de eklediğimizde 1. Dünya Savaşındaki Türk kaybı 2.400.000 kişiye ulaşmaktadır. Ermeniler, kendi arşivlerini açmıyor, çünkü bu gerçeğin ortaya çıkmasını istemiyor. ……. Burada asıl önemli konu, Ermenilerin ihanetidir. Osmanlı kendisini savundu. Özellikle ABD’de yaşayan Ermeniler, soykırım yalanı ile büyük menfaat sağlıyor. ABD yönetimi de büyük paralar döndüğü için Ermenileri karşısına almak istemiyor. British Foreign Office Papers, Public Record Office Nu: 371/6504/E.8515: Craigie, British Chargé d’Affaires et Washington, to Lord Curzon, No:722 of July 13, 1921 47 Uluç Gürkan, “Malta Yargılaması, Özgün İngiliz Belgeleriyle” Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014, s.89-92 48 Osmanlı Arşivi, Hariciye Nezareti, Mütareke, No: 43/17(EK-XX) 49 Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler.., age, s. 72-77; Dahiliye Nezareti Emniyet Umum Müdürlüğü 2. Şube Arşivi 68/71, 68/80-84 ve 69/5-6-7-8-9 ve 68/101 50 Halaçoğlu, age, s. 77 ; Dahiliye Nezareti, Emniyet Umum Müdürlüğü 2.Şube, Nr: 68/81 51 Justin McCarthy, “Ölüm ve Sürgün”, Çeviren: Bilge Umar, İnkılap Yayınları, Ankara, 1995, s. 273; Haluk Selvi, Geçmişten Günümüze Ermeni Sorunu ve Avrupa, Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sakarya, 2006, s.102 52 McCarthy, age, s. 274 53 Taşcıoğlu, agt, s. 276-277; Tuncay Öğün, “Unutulmuş Bir Göç Trajedisi Vilayat-ı Şarkiye Mültecileri (1915-1923)”, Babil Yayıncılık, Ankara, 2004, s. 37; ”Müslüman Muhacirler”, Tasvir-i Efkȃr, 11 Mayıs 1919, s. 2 54 McCarthy, “Ölüm ve Sürgün”, age, s. 265 55 Enver Konukçu, “Ermenilerin Yeşilyayla’daki Türk Soykırımı (11-12 Mart 1918)”, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Yayını No: 674, Ankara, 1990, s.18-26- 54-57-68-91-93 46 11 Ermeniler ısrarla kendi arşivlerini açmıyor. Çünkü yıllardır soykırım yalanı ile dönen getirimi kaybetmek istemiyorlar. Arşivler açıldığı anda gerçek ortaya çıkacak…56” ifadeleri ile yukarıdaki rakamların da üzerinde Türk’ün Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermeniler tarafından katledildiğini açıklamıştır. Ermenilerin kayıplarına ilişkin olarak her gün birçok haber, kitap ve film gündeme taşınarak Osmanlı Devleti’nin haklı olarak başvurduğu göç uygulaması bir soykırım olarak sunulmakta, ancak Ermenilerin Türklere karşı uyguladıkları soykırım nitelikli toplu katliamlar ve Ermeni zulmünden kurtulmak için topraklarını terk etmek zorunda kalarak göç ve dönüş sırasında hayatını kaybeden Türkler hiç gündeme getirilmemekte ve suçluyu mazlum yerine koyma konusunda oldukça başarılı olan Ermeniler uluslararası toplumu Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığı yalanına inandırmak konusunda fazla bir güçlükle karşılaşmamaktadır. Sonuç: Tüm bu gerçekler ortadayken TBMM’de Türk milletini temsilen milletvekilliği görevi verilen bir şahsın geçmişte vatana ihanet suçu işleyen milletvekilleri üzerinden etnik siyaset yapması, siyasetine TBMM kürsüsünü alet etmesi ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve Meclis İç Tüzüğüne aykırı olarak TBMM kürsüsünde Türkçe dışında dil kullanması sadece bilgisizlikle açıklanabilecek bir durum değildir ve bu şahsın milletvekilliği yeminini de açıkça ihlal ettiğini göstermektedir. Garo Paylan’ın mensubu bulunduğu partinin kurulduğu günden itibaren gerek TBMM çatısı altında, gerekse meclis dışında yürüttüğü faaliyetlerde terör örgütü PKK’yı açıkça desteklemesi ve Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde başka devletlerin kurulması için sürdürdüğü faaliyetler Türkiye Cumhuriyeti anayasasının, TCK’nun ve Partiler kanununun hükümlerinin açıkça ihlalidir. Bu kapsamda işlenen suçlar nedeniyle BDP(DBP) kapatılması için açılmış olan davanın bir an önce sonuçlandırılması ve aynı partinin uzantısı görüntüsü veren HDP’nin kapatılması için dava açılması Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası açısından hayati önem taşımaktadır. Yukarıda belirtilen hususlar kapsamında adı geçen şahıs ve mensubu bulunduğu parti için Anayasanın ve kanunların öngördüğü hukuki sürecin bir an önce başlatılması gerektiği Türk milletine ve bağımsız yargı organlarına saygı ile duyurulur. Talat Paşa Komitesi 56 Bruce Fein , “Lies, Damn Lies And Armenian Deaths”, Huffpost World, June 4, 2009 12