Anayasa Hukuku ANAYASA HUKUKUNA İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR VE ANAYASA HUKUKUNUN GENEL ESASLARI Geçmiş Yıllarda Çıkmış Soru Adedi : 3 Beklenilen Soru Adedi : Beklenmemektedir. Geçmiş Yıl Çıkmış Soruların Başlıkları : Anayasanın değiştirilme usulü (2 soru) ve anayasa türleri (1 soru) Ünitenin İçeriği: Anayasa tanımı ve türleri Anayasanın değiştirilmesi usulü Devlet tanımı ve türleri Hükümet sistemleri Demokrasi tanımı ve türleri konuları ünitemizi oluşturmaktadır. I. ANAYASA VE ANAYASA HUKUKU Anayasa “toplum içinde devlet iktidarını; devlet içinde iktidarı sınırlayan” ve kişi hak ve hürriyetlerini güvence altına alan bir belgedir. Bu çerçevede anayasa hukuku; “bir devletin kuruluşunu, örgütlenişini, temel organlarının işleyişini ve birbirleriyle olan ilişkilerini, devlet iktidarının el değiştirmesini düzenleyen ve kişilerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan kurallar bütünü” olarak tanımlanabilir. Kamu hukuku dalı olan Anayasa Hukuku, tanımından da anlaşılacağı üzere, devletin biçimini, ana kuruluşlarını, bu kuruluşların işleyişini, bireylerin temel hak ve hürriyetlerini ve bunların güvence altına alınmasını, yasama, yürütme ve yargı organlarının yapısını ve işleyişini incelemektedir. Gerçek anlamda ilk yazılı Anayasa 1787 tarihli ABD Anayasasıdır. İkinci anayasa, 1791 tarihli Fransız Anayasası’dır. Ülkemizde 1876 yılında çıkarılan ilk anayasaya Kanun-i Esasi, 1921 ve 1924 yıllarında çıkarılan anayasalara Teşkilat-ı Esasiye Kanunu denilmiştir. 1945 yılında Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Anayasa adını almış ve 1961 ile 1982 Anayasalarında Anayasa terimi kullanılmıştır. Buna bağlı olarak ülkemizde anayasa hukuku, “hukuku esasiye”, “esasiye hukuku”, “teşkilat-i esasiye hukuku”, “ana hukuk”, “devlet ana hukuku” adlarını almıştır ve sonrasında da “anayasa hukuku” terimi yaygın bir şekilde yerleşmeye başlamıştır. II. ANAYASA TÜRLERİ Maddi Anlamda Anayasa Şekli Anlamda Anayasa Yazılı Anayasa Yazısız Anayasa Çerçeve Anayasa Kazuistik Anayasa Yumuşak Anayasa Sert Anayasa A. MADDİ ANLAMDA ANAYASA – ŞEKLİ ANLAMDA ANAYASA Maddi anlamda anayasa; devletin temel organlarının kuruluşunu, işleyişini düzenleyen ve kişi hak ve hürriyetlerini güvence altına alan hukuk kurallardır. Bir kural, içeriği itibariyle devletin temel organlarının kuruluşuyla, işleyişiyle veya kişi hak ve hürriyetleri ile ilgili ise, o kural maddî/içerik itibariyle anayasal niteliktedir. Şekli anlamda anayasa ise; içerikten ziyade yapılış usulü ile ilgilidir. Yani; kanunlardan farklı ve daha zor bir usûlle konulup değiştirilebilen, normlar hiyerarşisinde en üst sırada yer alan ve hukuk kurallarının ortaya çıkışına ilişkin usul ve şekil kurallarıdır. LİDER YAYINLARI 3 Anayasa Hukuku Örneklerle TBMM’nin kuruluşuyla ilgili anayasal hükümler devletin temel organlarından yasamanın işleyişi ile ilgili olduğundan maddi; bir anayasa hükmü olduğu için de aynı zamanda şekli anayasa hükmü niteliği taşımaktadır. Anayasanın ekonomik hükümler bölümündeki ormanların korunması ve geliştirilmesi kenar başlığındaki “ Devlet ormanların korunması ve sahaların geliştirilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır” ifadesi bir anayasa hükmü olduğu için şekli anayasa hükmü niteliği taşımaktadır. Devletin temel organlarının kuruluşu, işleyişiyle ilgili ve kişi hak ve hürriyetlerinin güvence altına alınması ile ilgili bir hüküm olmadığından dolayı maddi anlamda anayasa niteliği taşımamaktadır. Öğrenelim Maddi anayasa, aynı zamanda şekli anayasadır ama şekli anayasa aynı zamanda maddi anayasa değildir. B. ÇERÇEVE ANAYASA-KAZUİSTİK ANAYASA Anayasa devletin temel yapılanması ilişkin ayrıntılı düzenlemeler getiriyorsa bu anayasa, kazuistik (düzenleyici) anayasadır. Ancak anayasa normları sadece devletin temel yapılanmasını saptayıp düzenlemeyi kanunlara bırakıyorsa bu da çerçeve anayasadır. C. YUMUŞAK ANAYASA-KATI ANAYASA Yumuşak Anayasa Sert Anayasa Normal kanunlarla aynı usûllerle ve aynı organlarca değiştirilebilen anayasadır. Yumuşak anayasalar, sadece teamülî anayasalardan ibaret değildir. Yazılı anayasaların bazıları da yumuşak anayasa olabilir. Bu tür anayasalarda yasama organı adî bir kanun yapar gibi anayasayı değiştirebilir; anayasaların üstünlüğünden söz edilemez. Normal kanunlardan daha farklı organlarca ve daha zor usullerle değiştirilebilen anayasadır. Bir anayasanın sert olduğunu ortaya koyan düzenlemeler şunlardır; Anayasanın değiştirilmesi için, nitelikli bir çoğunluk istiyorsa Kanunlar için aranmadığı hâlde, bir anayasanın değiştirilebilmesi için değişiklik teklifinin halkoylamasına sunulması gerekiyorsa Anayasada değiştirilemeyecek hükümler yer alıyorsa Bir anayasanın kabul edilmesinden itibaren belli bir süre değiştirilmesi yasak ise Anayasanın değiştirilmesi için özel olarak oluşturulmuş organlar var ise Tek çerçeve ve yumuşak Anayasa(mız) 1921 Anayasası’dır. 4 LİDER YAYINLARI Anayasa Hukuku ÇIKMIŞ SORU Çözümleme Aşağıdaki Türk Anayasaları’ndan hangisi esnek (yumuşak) anayasa olarak kabul edilmektedir? (KPSS 2010) A) B) C) D) E) 1876 Anayasası (Kanun-i Esasi) 1921 Anayasası 1924 Anayasası 1961 Anayasası 1982 Anayasası Kanunlardan daha farklı organlarca ve daha zor usullerle değiştirilebilen anayasalar sert bu nitelik taşımayan anayasalar ise yumuşaktır. Buna göre; bir anayasanın sert olduğunu (ya da yumuşak olmadığını) ortaya koyan düzenlemeler şunlardır; Kanunlarda aranmamasına rağmen, bir anayasanın değiştirilmesi için parlâmento üye tamsayısının salt çoğunluğu aranıyorsa, Anayasanın değiştirilmesi için, nitelikli bir çoğunluk istiyorsa. Kanunlar için aranmadığı hâlde, bir anayasanın değiştirilebilmesi için değişiklik teklifinin halkoylamasına sunulması gerekiyorsa, Anayasada değiştirilemeyecek hükümler yer alıyorsa, Bir anayasanın kabul edilmesinden itibaren belli bir süre değiştirilmesi yasak ise, Bir anayasa kendisinin belirli dönemlerde veya durumlarda değiştirilmesini yasaklıyorsa, o anayasa serttir. Bu nitelikleri taşımayan, kanunlarla aynı usûllerle ve aynı organlarca değiştirilebilen anayasalar yumuşak anayasadır. Bu tür anayasalarda yasama organı adî bir kanun yapar gibi anayasayı değiştirebilir; anayasaların üstünlüğünden söz edilemez. Türk Anayasa Tarihi’nde bunun tek örneği 1921 Anayasası’dır. Bunun dışındaki anayasalar sert nitelik arzetmektedir. CEVAP: B Anayasa türleri açısından Türk anayasaları şu şekilde incelenebilir: Maddi Anlamda Anayasa/ Şekli Anlamda Anayasa Tüm anayasalarımız hem maddi hem şekli anayasa niteliğindedir. Yazılı Anayasa/Yazısız Anayasa Tüm anayasalarımız yazılı anayasa niteliğindedir. Çerçeve Anayasa/Kazuistik Anayasa Yumuşak Anayasa/Sert Anayasa 1921 Anayasası dışında tüm anayasalarımız kazuistik anayasa niteliğindedir. 1921 Anayasası dışında tüm anayasalarımız katı anayasa niteliğindedir. En katı ve kazuistik Türk Anayasası, 1982 Anayasası’dır. GEÇİŞ Görüldüğü üzere Türk anayasaları biri(1921 Anayasası) dışında sert anayasa özelliği taşımaktadır. Sert anayasaların özellikleri bağlamında anayasalarımızı incelemek yerinde olacaktır. LİDER YAYINLARI 5 Anayasa Hukuku 1982 ANAYASASI ÖNCESİ 1876 Kanuni Esasi 1921 Teşkilatı Esasiye Kanun-u Esasi’ye göre ana- yasa değişikliklerini teklif yetkisi, Bakanlar Kurulu’na veya Ayan ya da Mebusan Meclisleri’nden birine aitti. Anayasayı değiştirme teklifi her iki Mecliste 2/3 oy çoğunluğuyla kabul edilmeliydi, sonrasında Padişah onayına sunulurdu. Sert anayasadır. 1924 Anayasası Anayasanın değişti- Teklif – TBMM tamrilmesi normal kasayısının 1/3’ ü. nun usullerine bağ- Kabul – TBMM tam lanmıştır. sayısının 2/3’ ü. Yumuşak nitelikli Onay safhası yokanayasadır. tur. 1. madde değiştirilemez. (Devletin şekli Cumhuriyettir.) Sert anayasadır. 1961 Anayasası Yazılı Teklif TBMM üye tam sayısının 1/3’ ü. Onay – TBMM üye tam sayısının 2/3’ ü. (her iki meclis içinde geçerlidir) Onay safhası yoktur. 1. madde değiştirilemez. (Devletin şekli Cumhuriyettir.) Sert anaysadır. 1982 ANAYASASI’NDA 1982 Anayasası’nın değiştirilmesi Teklif Meclis üye tam sayısının 13 ünün (184) yazılı teklifi Karar (Gizli Oylama 2 defa görüşülür) Karar 3/5 (330) ≤ Karar Sayısı < 2/3 (367) 2/3 (367) ≤ Karar Cumhurbaşkanı (15 gün içinde) Meclise iade eder (Geciktirici veto) 6 Halkoyuna sunar. (Halkoylaması zorunludur) LİDER YAYINLARI Cumhurbaşkanı (15 gün içinde) Meclise iade eder (Geciktirici veto) Onaylamak Halkoyuna sunar. (Halkoylaması ihtiyaridir) İdare Hukukunun Konusu Özellikleri Ve Kaynakları BİRİNCİ BÖLÜM İDARE HUKUKUNUN KONUSU, ÖZELLİKLERİ VE KAYNAKLARI Geçmiş Yıllarda Çıkmış Soru Adedi : 7 Beklenilen Soru Adedi : 1-2 Geçmiş Yıl Çıkmış Soruların Başlıkları : Fonksiyonel anlamda idare (1), Türkiye Cumhuriyeti İdaresinin görevleri (1), İdare Hukukunun Kaynakları (5), Ünitenin İçeriği: Organik anlamda idare Fonksiyonel anlamda idare İdari fonksiyonun unsurları Türkiye Cumhuriyeti Devlet İdaresinin görevleri İdare hukukunun kaynakları ¬¬ Kanun ¬¬ Milletlerarası anlaşma ¬¬ Kanun hükmünde kararname ¬¬ Tüzük ¬¬ Yönetmelik I. İDARE HUKUKUNUN KONUSU 1. İDARENİN FARKLI ANLAMLARI NELERDİR? Organik Anlamda İdare Yasama (TBMM) Yürütme (Cumhurbaşkanı+Bakanlar Kurulu+idare) Yargı (Bağımsız Mahkemeler) Fonksiyonel (görev ve işlev) Anlamda İdare Yasamanın ve yargının asli faaliyetleri ile yürütmenin siyasal faaliyetleri dışındaki tüm kamusal faaliyetlerdir. LİDER YAYINLARI 3 İdare Hukukunun Konusu Özellikleri Ve Kaynakları TI LAN BAĞ M ALI KUR Organik anlamda idare, idare makamlarının öteki devlet organları ve makamlarından nasıl ayırt edileceğini “teşkilât düzeyinde” açıklamakta; “devlet örgütlenmesi içinde idarenin yeri nedir?” sorusunun yanıtını vermekte iken, fonksiyonel anlamda idare, idare makamlarının görevlerinin öteki kamusal organ ve makamların görevlerinden nasıl ayırt edileceğini, görev, (faaliyeti düzeyinde) açıklamaktır; “idare makamları, kamusal faaliyetlerden (görevlerden), hangilerini yerine getirir?” sorusunun yanıtını vermektedir. İdari Fonksiyonun Unsurları Nelerdir? Konusu kamusal faaliyetlerden oluşmaktadır. Amacı kamu yararını sağlamaktır. İdari işlem ve eylemle yerine getirilir. Üstün ve ayrıcalıklı yetkiler (kamu gücü) kullanılarak yerine getirilir. Sürekli bir devlet fonksiyonudur. Kendiliğinden harekete geçer. (Talebe bağlı değil) Tüm bireyleri kapsar. Bir işlemin idarenin görevi olup olmadığını anlamak için; görevin yasama(parlamento kararları ve kanun gibi) , yargının (mahkeme kararları) asli faaliyeti olmamasına ve yürütmenin de siyasal faaliyeti(Bakanlar Kurulunun oluşumu, devlet törenleri) olmamasına dikkat etmek gerekir. ÇIKMIŞ SORU Çözümleme Aşağıdakilerden hangisi idarî fonksiyona dâhildir? (2008 KPSS) A) TBMM Başkanının TBMM’nin olağanüstü toplantıya çağrılma istemini ret kararı B) Cumhurbaşkanının bir milletvekilini hükûmeti kurmakla görevlendirme kararı C) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bir hâkimi Yargıtay üyesi seçme kararı D) Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun verdiği içtihatları birleştirme kararı E) Adalet Bakanının bir davaya ilişkin kanun yararına bozma isteminde bulunmasına dair kararı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bir mahkeme olmayıp, idari bir teşkilattır. Dolayısıyla bir hâkimi Yargıtay üyesi seçme kararı idari fonksiyona dahildir. CEVAP: C ÖRNEKLERLE ÖĞRENELİM 4 TBMM’de çalışan bir uzman yardımcısına verilen disiplin cezası işlemi fonksiyonel anlamda idare kapsamına girer. Yargıtay Başkanlar Kurulunun Yargıtay üyelerini daire başkanlıklarına görevlendirmesi fonksiyonel anlamda idare kapsamında yer alır. TBMM’nin RTÜK üyelerini ve Kamu Başdenetçisini seçmesi fonksiyonel anlamda idare kapsamında yer alır. Ancak TBMM’nin Anayasa Mahkemesine ve Sayıştay’a üye seçimi fonksiyonel anlamda idare kapsamında yer almaz. Çünkü bu seçimler yasamanın siyasal nitelikteki işleridir. LİDER YAYINLARI İdare Hukukunun Konusu Özellikleri Ve Kaynakları 2. TÜRKİYE CUMHURİYETİ İDARESİNİN GÖREVLERİ İdarî fonksiyonun amacı, her zaman ve her yerde toplumun gündelik ve ortak gereksinimlerini karşılayarak kamu yararının gerçekleşmesini sağlamaktır. İdarenin faaliyetlerinin nelerden ibaret olduğu, idarî görevlerin nitelikleri, bu faaliyet ve görevlerle karşılanacak olan toplumun ihtiyaçlarının ne olduğuna bağlıdır. Ayrıca, idarî faaliyetlerle karşılanacak olan toplumsal ihtiyaçların neler olabileceği İdare Hukuku’nu değil, siyaset bilimini ve özellikle yönetim bilimini ilgilendirir. Toplumun ihtiyaçlarının belirlenmesi de esas itibariyle İdarenin değil, başta Yasama organı olmak üzere, siyasal organların yetki ve görevidir. Bununla beraber, siyasal organlar ve özellikle Yasama organı bu ihtiyaçların belirlenmesinde tamamen serbest olmayıp, ülkede geçerli ekonomik, sosyal ve siyasal düzenin gerekleri ile bağlıdır. Şöyle ki; ülkede liberal bir düzen geçerli ise idarenin görev ve faaliyetleri, esas itibariyle toplumun dış ve iç güvenliğinin korunması ve sağlanmasından ibarettir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında Türkiye Cumhuriyeti idaresinin görevleri altı ana başlıkta belirtilebilir; Türkiye Cumhuriyeti İdaresinin Görevleri Nelerdir? Milli güvenliğin korunması Kolluk faaliyetleri Kamu hizmetleri Özendirme ve destekleme faaliyetleri İçdüzen faaliyetleri Planlama faaliyetleri a. Milli güvenliğin korunması (Dış güvenlik): TBMM’’ye karşı Bakalar Kurulu; milli güvenliğin sağlanmasından ve silahlı kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından sorumludur. b. Kolluk faaliyetleri (İç güvenlik): İdarenin toplumun gündelik düzenini korumak için giriştiği faaliyetlere kolluk faaliyetleri denir. Polis ve jandarma genel idari kolluk teşkilatı olarak İçişleri Bakanlığına bağlı faaliyet gösterir. c. Kamu hizmetleri: İdarenin en temel görevlerinden olan, adalet, eğitim, sağlık, haberleşme gibi konulardaki faaliyetleridir. d. Özendirme ve destekleme faaliyetleri: Belirli alanlarda çalışmak isteyen kişi ve kurumları, kamu yararını gerçekleştirmek amaçlı destekleme faaliyetidir. e. İçdüzen faaliyetleri: İdare teşkilatının yönetilmesi, personelin temin edilmesi, personelin yetiştirilmesi ve eğitilmesi gibi faaliyetlerden oluşmaktadır. f. Planlama faaliyetleri: İdarenin ileride ortaya çıkabilecek toplumsal gereksinimleri bugünden öngörmesi. Örneğin Araştırma, Planlama, Koordinasyon Kurullarının faaliyetleri, Milli Güvenlik Kurulu’nun faaliyetler gibi. Türkiye Cumhuriyeti İdaresinin doğrudan kamuya yönelik olmayan tek faaliyeti içdüzen faaliyetidir. ÇIKMIŞ SORU 1982 Anayasasına göre, aşağıdakilerden hangisi TBMM’ye karşı, milli güvenliğin sağlanmasından sorumludur? (1999 DMS) A) Bakanlar Kurulu B) Milli Güvenlik Kurulu C) Genelkurmay Başkanı D) Cumhurbaşkanı E) Milli Savunma Bakanı bulunmasına dair kararı LİDER YAYINLARI 5 İdare Hukukunun Konusu Özellikleri Ve Kaynakları Milli güvenliğin sağlanmasından ve silahlı kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından TBMM’ye karşı Bakalar Kurulu sorumludur. CEVAP: A Çözümleme II. İDARE HUKUKUNUN ÖZELLİKLERİ hh hh hh hh hh hh hh Genç bir hukuk dalıdır. Kodifiye edilmemiş (derlenmemiş) bir hukuk dalıdır. Kamu yararı temel prensibidir. Özel kesim idareleri (dernek, vakıf vb.) idarenin konusu dışında kalır. Konusunu devlet idaresi oluşturur. Uyuşmazlıklar idari yargıda çözülür. Statü hukukudur. III. İDARE HUKUKUNUN KAYNAKLARI NELERDİR? ANAYASA YASALAR YASA GÜCÜNDE OLAN KAYNAKLAR Milletlerarası antlaşmalar Kanun hükmünde kararnameler İDARENİN DÜZENLEYİCİ İŞLEMLERİ Tüzük Yönetmelik Yönetmelik benzeri düzenleyici işlemler DİĞER KAYNAKLAR İdari uygulamalar İçtihat hukuku Öğreti 1. ANAYASA: İdare Hukukunun en temel ve önemli kaynağıdır. 2. YASALAR (KANUNLAR): hh Kanun Anayasanın öngördüğü yetkili organ tarafından belirtilen usul ve biçimde kabul edilerek yürürlüğe giren yazılı hukuk kurallarıdır. 1982 Anayasası’na göre, “idarenin kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir”. (KANUNİ İDARE). Kanunların yapım süreci ve esasları şu şekildedir: Kanun teklifi: milletvekili Kanun tasarısı: Bakanlar Kurulu TBMM Başkanlığı (geri gönderemez.) İlgili komisyon (son şeklini verir veya geri gönderebilir.) Genel Kurul (reddederse 1 yıl geçmeden tekrar önerilemez.) Cumhurbaşkanı (15 gün içinde veto eder ya da yayımlar.) Resmi Gazete (yürürlük tarihi varsa yürürlük tarihinde yoksa 45 gün sonra yürürlüğe girer.) 6 LİDER YAYINLARI Başlangıç Hükümleri BİRİNCİ BÖLÜM BAŞLANGIÇ HÜKÜMLERİ Medeni Hukuk, özel hukukun en önemli dalıdır. Kişinin ana rahmine düştüğü andan başlayıp, doğumuna bağlanan sonuçları, hukuki işlem yapma ehliyetini kazanmasını, kaybetmesini, gerçek kişiler açısından evlenmesini, boşanmasını, kişiliğin sona ermesini, ölüme bağlı tasarruflarını, ölümünden sonra mal ve haklarının durumunu da konu alan özel hukukun en geniş alanlarından birini oluşturmaktadır. Medeni Hukukun; Kişiler Hukuku, Aile Hukuku, Eşya Hukuku, Miras Hukuku ve Borçlar Hukuku olmak üzere toplam 5 temel dalı bulunmaktadır. Borçlar Hukukuna ilişkin kurallar ve uyumazlıklar Borçlar Kanunu, Medeni Hukukun diğer dallarına ilişkin kural ve uyuşmazlıklar ise Türk Medeni Kanunu ile düzenlenmiştir. Türk Medeni Kanunu 22.11.2001 tarihinde kabul edilerek 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve halen yürürlüktedir. İlk bölümümüze konu Başlangıç Hükümleri Medeni Kanunun 1 - 7. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu maddeler her ne kadar Medeni Kanunda düzenlenmiş olsa da özel hukukun diğer dalları açısından da temel teşkil etmekte ve özellikle Medeni Hukuk ve Borçlar Hukuku başta olmak üzere özel hukuk dallarının vazgeçilemeyecek çekirdeğini oluşturmaktadır. MEDENİ HUKUKUN UYGULAMA ESASLARI Medeni Kanunun 1. maddesi aynen; ‘Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hakim karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır’ demek suretiyle medeni hukukun şekli kaynakları ve kaynakların uygulanma sırası konusunda bize yol göstermektedir. Bu anlamda Medeni Kanunun 1. maddesinden yola çıkarak, medeni hukukun yürürlük kaynaklarının aşağıdaki şekilde olduğunu söyleyebiliriz. 1-Kanun (=Yazılı hukuk kuralları; Burada Medeni Kanun, her ne kadar kanun kelimesini kullanıyor olsa da anlaşılması gereken Anayasa, Kanun, Kanun Hükmünde Kararname, Tüzük, Yönetmelik gibi bütün yazılı kaynaklardır.) 2-Örf ve adet hukuku kuralları (=Yazılı olmayan hukuk kuralları;tali (yan) kaynaklar) 3-Hakimin kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse, o şekilde yarattığı hukuk. Yani yukarıdaki sıralamadan yola çıkarak hakim, önüne gelen somut bir uyuşmazlığı çözerken, öncelikle somut olaya ilişkin soyut bir kanun hükmünün olup olmadığını araştıracak. Anayasa, kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik gibi yazılı kaynaklarda somut olayı çözecek bir hüküm bulamadığı takdirde örf ve adet hukuku kurallarına göre somut olayı çözecek bir düzenleme olup olmadığını araştıracaktır. Somut olay hakkında yazısız bir kaynak olan örf ve adet hukuku kuralı da bulunmadığı takdirde kendisi kanun koyucuymuşçasına hukuk yaratacak ve önüne gelen uyumazlığı çözümleyecektir. Aşağıdakilerden hangisi Medeni Hukukun yürürlük kaynakları ve sıralaması hakkında doğrudur? SORU TARZI Çözümleme A) B) C) D) E) Yazılı kaynak-Örf ve adet hukuku kuralları-Hakimin hukuk yaratması Yazılı kaynak-Örf ve adet hukuku kuralları-Hakimin takdir yetkisi Örf ve adet hukuku kuralları-yazılı kaynak-Hakimin hukuk yaratması Örf ve adet hukuku kuralları-yazılı kaynak-Hakimin takdir yetkisi Yazısız kaynak-Yazılı kaynak Medeni Kanunun 1.maddesi, medeni hukukun yürürlük kaynaklarının sırasıyla; Kanun (=Yazılı hukuk kuralları; Burada Medeni Kanun her ne kadar kanun kelimesini kullanıyor olsa da anlaşılması gereken Anayasa, kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik gibi bütün yazılı kaynaklardır.),Örf ve adet hukuku kuralları (=Yazılı olmayan hukuk kuralları;tali (yan) kaynaklar), Hakimin kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse, o şekilde yarattığı hukuk olduğunu bildirmektedir. CEVAP: A LİDER YAYINLARI 3 Başlangıç Hükümleri HAKİMİN YAZILI BİR HUKUK KURALI OLUP OLMADIĞINI TESPİTİ Hakim uygulayacağı yazılı bir hukuk kuralı olup olmadığını tespit etmek için araştırma yapar ve bu araştırmayı yaparken de kanun hükümlerini yorumlar. KANUNUN YORUMU Kanun koyucunun bu kuralı koymaktaki düşüncesinin ne olduğunun araştırılması yorum yoluyla mümkündür. Yani kanun koyucunun, hangi amaçla ve hangi menfaati korumak için bu kuralı koyduğu araştırılırken kanun yorumlanır. Yorum sadece kanun yorumlanırken değil örf ve adet kurallarının yorumunda da kullanılır. Kanuna baktığımız zaman bazen kullanılan kelimelerle açıklanmak istenilen düşünce birbirine uygun olmayabilir. Bu, kullanılan kelimelerin farklı anlamlara gelmesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu nedenle kanunda geçen kelimeler yorumun çıkış noktası olup hakim tarafından, bu kelimelerle kanun koyucunun maddenin özünde ne demek istediği araştırılacaktır. Yorum Türleri; 1-Yasama Yorumu; Kanunları yorumlama yetkisinin, kanunları yapan organ olan yasama organına tanındığı yorum türüdür. 1924 Anayasası bu yorum türünü benimsemiştir. 2-Yargısal Yorum; Kanun hükümlerinin yargı organlarınca yorumlandığı türdür. Yani kanunları yorumlama görevinin hakimlere verildiği yorum yöntemidir. Hakim yorum yaparken keyfi davranmamalıdır. Hakimin yaptığı yorum sadece önündeki somut uyuşmazlık için bağlayıcı olmaktadır. Yani o olay için yapılmış yorum ne yorumu yapan hakimi ne de başka hakimleri farklı olaylarda bağlamayacaktır. Bu kuralın istisnası, Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararlarıdır. Zira Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararları Resmi Gazete’de yayımlanır ve tüm hakimler için bağlayıcı hale gelir. 3-Bilimsel Yorum; Hukuk alanında çalışma yapan kişilerin hukuk kurallara ilişkin yaptıkları açıklama ve yorumlardır. Hukukçuların bilimsel yorum yapması için yargısal yorumdaki gibi hakimlerin önündeki somut olaya ilişkin bir ihtiyacı karşılamaları şart değildir. Yani bilimsel yorum yapılması için mutlaka ortada somut bir hukuki uyuşmazlık olması şart değildir. Bu nedenle bilimsel yorum soyut ve teoriktir. Hakimler açısından bağlayıcı değil yol göstericidir. Medeni Kanunda 1.maddesinde hakimin karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararların yararlanabileceğini bildirmiş ve bilimsel görüşleri de hukukun yardımcı bir kaynağı olarak hüküm altına almıştır. 4 LİDER YAYINLARI Başlangıç Hükümleri Yorum Yöntemleri; 1-Lafzi (sözel) yorum yöntemi; Kanun maddesinde kullanılan kelimelerden yola çıkarak yapılan yorumdur. Kanun maddesinin kelime gramer özellikleri dikkate alınarak, kullanılan her bir kelimenin anlamına göre yapılan yorumdur. Medeni Kanunun 1. maddesinde ‘kanun sözüyle ve özüyle değindiği konularda uygulanır denilmek suretiyle, lafzi yorumun uygulandığını ancak tek başına değil kanunun özünü konu edinen amaçsal yorumla birlikte değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. 2-Evleviyet (öncelik) yorumu; belirli bir eylem, davranış veya ilişki hakkındaki kanun hükmünü, bunlara çok benzeyen fakat kanunda düzenlenmemiş, hakkında hüküm bulunmayan bir eylem, davranış veya ilişkiye uygulamaktır. Özellikle kıyasın mümkün olduğu durumlarda uygulanır. Çoğun azıda kapsadığı, fazlaya izin verildiğinde aza haydi haydi izin verilmiştir düşüncesi temelinden yola çıkılmaktadır. Kanunda hangi hısımlar arasında nişanlanmanın yasak olduğu belirtilmemiş ancak TMK 129.maddesi kimler arasında evlenmenin yasak olduğunu bildirmiştir. Evlenmenin yasak olduğu kişilerin nişanlanmalarının da hüküm ifade etmeyeceği, evlenme yasağı olanların nişanlanamayacakları evleviyet yöntemi ile çözümlenebilecektir. Örneklerle Öğrenelim ÇIKMIŞ SORU Çözümleme Medeni Kanunun 129. maddesinde hısımlık dolayısıyla kimler arasında evlenmenin yasak olduğu açıkça hükme bağlandığı halde, Medeni Kanun’da hangi hısımlar arasında nişanlanmanın mümkün olmadığı düzenlenmemiştir. Buna göre, Medeni Kanunun 129.maddesi hükmü ile getirilen yasaklamanın nişanlanmaya da uygulanması aşağıdakilerden hangisi kullanılarak gerçekleşebilir? A) B) C) D) E) Amaçsal yorum Kanunun evleviyetle uygulanması Zıt kanıt Sözel yorum Bilimsel yorum Belirli bir eylem, davranış veya ilişki hakkındaki kanun hükmünü, bunlara çok benzeyen fakat kanunda düzenlenmemiş, hakkında hüküm bulunmayan bir eylem, davranış veya ilişkiye uygulamaya evleviyet yorumu denilmektedir. Sorumuzda da evlenme engellerinin kanunda düzenleme bulunmayan nişanlanmaya da uygulanması kanunun evleviyetle uygulanması kuralının bir sonucudur. CEVAP: B LİDER YAYINLARI 5 Başlangıç Hükümleri 3-Zıt kanıt Metodu; kanunda öngörülmüş bir eylem, davranış veya ilişki hakkındaki düzenlemenin tam zıddı olan hükmü, kanunda düzenlenmemiş bulunan bir eylem veya ilişkiye uygulamaktır. Burada kanunda düzenleme yok diye düşünülmemekte, tam aksine kanundaki hüküm, zıt anlamıyla hakimin önündeki somut olaya uygulanmaktadır. Bu nedenle zıt kanıt yönteminin uygulandığı durumlarda kanun boşluğu yoktur. Tam aksine kanunda hüküm vardır ancak bu hükmün zıt anlamı olaya uygulanmaktadır. Kayın hısımlığı meydana getirmiş evlilik sona erse bile, eşlerden biri diğerinin üstsoyu veya altsoyu ile evlenemez. Burada evlenme yasağı diğer eşin üstsoyu ve altsoyu için getirilmiş olup eşlerden birinin diğerinin yansoyu ile evlenmesine engel bulunmamaktadır. Bu sonuca kanun hükmünü zıt kanıt yoluyla yorumlamak suretiyle varmaktayız. Yani eşlerden biri evlilik sona erdiğinde boşandığı eşinin babası ile evlenemez. Ancak kanunun zıt anlamından yola çıkarak kardeşi ile evlenebilir. Örneklerle Öğrenelim 4-Amaçsal (Gai, Fonksiyonel) yorum yöntemi; kanun hükmünden yorum yoluyla çeşitli anlamlar çıkarılabilen durumlarda, bu anlamlardan kanunun amacına ve korunması gereken menfaate en uygun olanın tercih edilmesi için kabul edilen yorum yöntemidir. Yargıtay tarafından da benimsenen bir yorum yöntemidir. Lafzi yorumun tek başına yetersiz kaldığı ve amaçsal yorumla birlikte kullanılması gerekliliği kanun koyucunun o hükmü koymasındaki amacının ve kanunun özünün araştırılması zorunluluğundan doğmaktadır. 4 türü vardır; Subjektif tarihi yorum, geçmişteki kanun koyucunun iradesinin araştırıldığı yöntemdir. Başka bir anlatımla, kanun koyucunun kanunu yaptığı sıradaki düşünceleri esas alınır. Kanun koyucunun, kanunu yaptığı sıradaki iradesinin her zaman ve doğru tespit edilmesinin mümkün olmaması nedeniyle tek başına kullanılamayacak bir yöntemdir. Ayrıca zaman içinde dürüstlük kuralı ve hukuki güven prensibi ile bağdaşmadığı için kullanılmayan bir yöntem haline gelmiştir. Objektif tarihi yorum, hakimin, kanun koyucunun kullandığı kelimelerden kanunun amacını belirlediği ve kanunun muhatabı olan kişilerin dürüstlük kuralına göre, kanun koyucunun iradesinden ne anlaması gerektiğine ilişkin bir yorum yöntemidir. Zamana göre objektif yorum, kanun hükmünün uygulanacağı zamanın şartları dikkate alınarak yapılan yorumdur. Toplumdaki gelişmeler, değişen değer yargıları bu yöntemde dikkate alınır. Bu anlamda kanunun konuluş amacı zaman içinde bu yorum metoduna göre değişikliğe uğramaktadır. Serbest yorum, kanun metni dışında, kanun metnine aykırı olsa bile daha adil bir çözüm bulmak adına tercih edilen bir yorum yöntemidir. Türk Medeni Kanununun yorum açısından benimsediği yöntem; lafzi ve amaçsal yorumdur. Zira Türk Medeni Kanunu 1.maddesi, kanunun özüyle ve sözüyle değindiği bütün konulara uygulanması gerekliliği bu yorum türlerinin benimsendiğini göstermektedir. 6 LİDER YAYINLARI BORÇ İLİŞKİLERİ BİRİNCİ BÖLÜM BORÇ İLİŞKİLERİ Hukuk en yalın tanımı ile kişiler arasındaki sosyal ilişkileri düzenleyen kurallar içeren ve bu kurallara uyulmadığı takdirde yaptırımlar uygulayan normlar bütünüdür. Kişilerin günlük yaşamlarında yer aldıkları sosyal ilişkiler, nitelikleri bakımından farklı hukuki düzenlemeleri ve yaptırımları beraberinde getirmektedir. Bu anlamda kişiler arasındaki borç ilişkileri niteliğindeki hukuki ilişkiler, Borçlar Hukukunun konusunu oluşturmaktadır. Başka bir anlatımla bir sosyal ilişkiye Borçlar Hukukunun uygulanabilmesi için bu ilişkinin borç ilişkisi şeklinde ortaya çıkması gerekmektedir. 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu her ne kadar ayrı bir kanun olarak düzenlenmiş olsa da Türk Medeni Kanununun beşinci kitabı ve ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmektedir. Bu anlamda Borçlar Hukuku, Medeni Hukuku tamamlayan bir hukuk dalıdır. Kişiler arasındaki borç ilişkilerine uygulanan hukuk dalı olan Borçlar Hukukunu kavrayabilmemiz için öncelikle BORÇ, BORÇ İLİŞKİSİ, BORÇ İLİŞKİSİNİN UNSURLARI, TARAFLARI VE BORCUN KONUSU kavramlarını öğrenmemiz gerekmektedir. Borç; bir kişiyi (borçluyu) diğer bir kişiye karşı (alacaklı) bir edimi yerine getirme yükümlülüğü altına sokan hukuki bağdır. Borç kavramı aynı zamanda dar anlamda borç ilişkisinin de karşılığıdır. Geniş anlamda borç ilişkisi ise; taraflar arasında çeşitli borçların kaynağını oluşturan hukuki ilişkiyi ifade eder.Bu anlamda bütün sözleşmelerden doğan borçlar borç ilişkisi meydana getirirler. Yine borçlunun borç ilişkisi gereği edimini nasıl yerine getireceği, edimin yerine getirilmesi esnasında doğan masrafları kimin karşılayacağı, edim yerine getirilmediği takdirde ne şekilde davranılacağı kavramları da geniş anlamda borç ilişkisinin konusunu oluşturmaktadır. Yani geniş anlamda borç ilişkisi borç ilişkisinden doğan yükümleri, fer’i ve tali borçları da kapsayan bir kavramdır. I - BORÇ İLİŞKİSİNİN UNSURLARI Bir sosyal ilişkinin borç ilişkisi sayılabilmesi ve bu nedenle de Borçlar Hukukunun konusunu oluşturabilmesi için bazı unsurlara sahip olması gerekmektedir. Bunlar: A) Borç İlişkisinin Zorunlu Unsurları 1) Alacaklı 2) Borçlu 3) Edimdir. Borç ilişkisinin taraflarına ilişkin unsurları alacaklı ve borçlu, konusuna ilişkin unsuru ise edimdir. 1-Alacaklı: Borç ilişkisinin karşı tarafı olan borçludan borcunu yerine getirmesini talep etme yetkisine sahip olan ve bu nedenle de borç ilişkisinin aktif tarafını oluşturan kişiye alacaklı denir. Borç ilişkisinin alacaklı tarafını gerçek veya tüzel kişiler oluşturabilir. Alacaklı tarafın özellikleri; Borç ilişkisinin alacaklı tarafını gerçek veya tüzel kişiler oluşturabilir. Borç ilişkisinin alacaklı tarafında birden fazla kişi bulunabilir. Borç ilişkisinde alacaklı taraf olabilmek için kişi olma niteliğinin kazanılmış olması gerekir. Yani hak ehliyetine sahip herkes borç ilişkisinin alacaklı tarafını oluşturabilir. Başka bir anlatımla, gerçek kişiler açısından sağ ve tam doğum, tüzel kişiler açısından kanunun aradığı şartlarda kurulma gereklidir. Hak ehliyeti açısından eşitlik ilkesi geçerlidir. Borç ilişkisinin kurulabilmesi için gerekli işlemleri bizzat yapabilme ehliyeti ise; fiil ehliyetine sahip olmayı gerektirir. Gerçek kişiler açısından ayırt etme gücüne sahip olmak, ergin olmak ve kısıtlı olmamak yani tam ehliyetli olmak fiil ehliyetinin şartlarıdır. Sınırlı ehliyetliler ve sınırlı ehliyetsizlere ilişkin istisnai durumlar saklıdır. Tüzel kişiler açısından ise kanunen zorunlu organlara sahip olmak gereklidir. LİDER YAYINLARI 3 BORÇ İLİŞKİLERİ Kesin bir ayrımla bir borç ilişkisinde mutlaka bir tarafın alacaklı diğer tarafın ise yalnızca borçlu olduğunu düşünmemek gerekir. Bazı borç ilişkilerinde alacaklı taraf aynı zamanda borçlu, borçlu taraf ise aynı zamanda alacaklı olabilmektedir. Örneğin tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme türü olan satım sözleşmesinde satıcı alacaklı konumundadır çünkü alıcıdan satım bedelinin ödemesini talep etme yetkisine sahiptir. Aynı zamanda borçludur çünkü sattığı malın mülkiyetini alacaklıya devretme yükümlülüğü altındadır. 2- Borçlu: Borç ilişkisinde, borcu yerine getirme yükümlülüğü altında olan ve kendisinden bu yükümlülüğü yerine getirilmesi talep edilen, bu nedenle de borç ilişkisinin pasif tarafını oluşturan kişiye borçlu denilmektedir. Borç ilişkisinin borçlu tarafını da gerçek veya tüzel kişiler oluşturabilir. Bir borç ilişkisinde borçlu taraf olmak ile bu borç ilişkisini yaratabilmek konusunda yukarıda alacaklı açısından yaptığımız açıklamalar burada da geçerlidir. Şöyle ki, borç ilişkisinde hak ehliyetine sahip herkes bu ilişkinin tarafı olabilir. Ancak borç ilişkisini yaratabilmek için fiil ehliyetine sahip olmak gerekir. Aşağıdakilerden hangisi borç ilişkisinin zorunlu unsurlarına ilişkin yanlış bir ifadedir? SORU TARZI A) Borç ilişkisinin zorunlu unsurları, alacaklı, borçlu ve edimdir. B) Alacaklı ve borçlu, borç ilişkisinin taraflarına ilişkin zorunlu unsurudur. Kural olarak alacaklı taraf aktif, borçlu taraf ise pasif tarafı oluşturmaktadır. C) Borç ilişkisinde alacaklı ve borçlu taraf olabilmek için fiil ehliyetine sahip olmak gereklidir. D) Borç ilişkisinde alacaklı ve borçlu tarafı gerçek veya tüzel kişiler oluşturabildiği gibi, birden fazla kişinin alacaklı veya borçlu taraf olmasında herhangi bir engel bulunmamaktadır. E) Borcun konusuna yönelik unsur edimdir. Çözümleme Borç ilişkisi bir tarafta alacaklı diğer tarafta borçlunun bir edimi yerine getirme konusunda gerçekleştirdikleri borçlandırıcı nitelikteki hukuki ilişkidir. Alacaklı ve borçlu, borç ilişkisinin taraflarına ilişkin, edim ise borç ilişkisinin konusuna ilişkin unsurdur. Alacaklı borçludan edimi yerine getirmeyi talep yetkisine sahip olduğundan aktif tarafı, borçlu ise edimin yerine getirilmesi talep edilen taraf olduğundan pasif tarafı oluşturur. Alacaklı ve borçlu tarafı gerçek veya tüzel kişiler oluşturabildiği gibi bir tarafta birden fazla kişi de bulunabilir. Borç ilişkisinde taraf olabilmek için hak ehliyetine sahip olmak gerekli iken, borç ilişkisini bizzat yapabilmek için fiil ehliyetine sahip olmak gereklidir. CEVAP: C 3-Edim: Borç ilişkisinin konusudur. Bir başka deyişle borçlunun, borç ilişkisi gereği yerine getirmekle yükümlü olduğu davranıştır. Örneğin, satım sözleşmesinde satıcının edimi satım konusu şeyi alıcıya teslim etmektir. Alıcının edimi ise satış bedelidir, yani satış bedelinin satıcıya ödenmesidir. Edimin Unsurları: Edim, alacaklı bakımından talep yetkisi; borçlu bakımından ifa yükümlülüğü doğurur. Edim verme, yapma ve yapmama şeklinde olabilir. Edim, hukuka , genel ahlaka ve kişilik haklarına aykırı olmamalıdır. Edim belirli yada belirlenebilir bir davranışa yönelik olmalıdır. Bir koltuğun satımına ilişkin hukuki ilişkide edim koltuğun teslimidir ve belirlidir. Ancak, A, marangoz M’ye kolları ahşap, döşemesi kumaş ve alaturka tarzı tek kişilik bir koltuk yapılması talebinde bulunduğunda özellikleri itibariyle belirlenebilir bir edim söz konusudur. Örneklerle Öğrenelim 4 LİDER YAYINLARI BORÇ İLİŞKİLERİ Edimin mutlaka ekonomik bir değer taşıması gerekmez. Ancak genellikle edim ekonomik bir değer taşır. Edimin sözleşme yapıldığı anda mevcut olması şart değildir. Başka bir anlatımla ileride doğacak şeyler de borca konu olabilir. Müteahhit, arsa sahibi ile yapmış olduğu kat karşılığı inşaat sözleşmesinde şuanda mevcut olmayan ancak inşaatın yapımına başlanıp tamamlandıktan sonra meydana gelecek daireleri arsa sahibine teslim etme borcu altına girmektedir. Örneklerle Öğrenelim Kişi mülkiyetinde olan veya mülkiyetinde olmayan şeyleri edim olarak borçlanabilir. Arkadaşımıza ait bir evi kiraya verdiğimizde, kiracıya evin ve anahtarlarının teslim edilmesi edimi, kendi mülkiyetimizde olmayan bir edimin ifası şeklindedir. Örneklerle Öğrenelim Edim ifası mümkün olan bir taahhüttür. Aşağıdakilerden hangisi edim hakkında yanlış bir ifadedir? SORU TARZI Çözümleme A) B) C) D) E) Edim verme, yapma, yapmama şeklide olabilir. Edim belli yada belirlenebilir olmalıdır. Edimin mutlaka sözleşme yapıldığı anda mevcut olması gerekir. Edimin hukuka, ahlaka ve kişilik haklarına aykırı olmaması gerekir. Kişi mülkiyetinde olan veya olmayan şeyleri edim olarak borçlanabilir. Edimin mutlaka sözleşme yapıldığı anda mevcut olması şart değildir. İleride doğacak şeyler de borca konu olabilir. Örneğin, A ile B’nin, A’nın tarlasından hasat zamanında elde edilecek buğdayın satımı konusunda anlaşmış olmaları durumunda, buğday şu an için mevcut değildir ancak ileride doğacak bir edimdir ve hasat yapıldıktan sonra ifası gerçekleşecektir. Yani edim sözleşme anında mevcut değil ancak ileride doğacak bir şeydir. Cevap: C LİDER YAYINLARI 5 BORÇ İLİŞKİLERİ Edim Çeşitleri: A- Konularına Göre Edimler: 1- Olumlu (Müsbet) Edimler – Olumsuz (Menfi) Edimler Verme ve yapma şeklinde yerine getirilen edimler olumlu, yapmama şeklinde yerine getirilen edimler ise olumsuz edimi oluşturmaktadır. VERME YAPMA YAPMAMA Borçlunun alacaklıya bir şey vererek veya bir hakkı devrederek borcundan kurtulduğu edimlere verme edimleri denir. Örneğin, Beyaz eşya satılan bir mağazada satın alınan buzdolabının alıcıya teslim edilmesi ve alıcının da buzdolabı bedelini satıcıya ödemesi verme edimini ve bu anlamda olumlu bir edim oluşturmaktadır. Borçlunun alacaklıya bir şey yaparak veya bir sonuç meydana getirerek borcundan kurtulduğu edimlere yapma edimi denilmektedir. Örneğin, ayakkabı tamircisinin ayakkabıyı tamir etmesi, avukatın müvekkilini temsilen davalara girmesi, tekstil fabrikasında çalışan işçinin işgörme edimini yerine getirmesi yapma edimi ve bu anlamda olumlu bir edim oluşturmaktadır. Borçlunun alacaklıya karşı bir davranışta bulunmayarak borcundan kurtulduğu edimler ise yapmama edimidir. Yani borçlu alacaklıya karşı ne bir şey verme ne de bir şey yapma yükümlülüğü altına girmiştir. Borçlunun borcu yapmama şeklinde bir kaçınma ya da katlanma borcudur. Örneğin; işçinin işvereni ile rekabet etmemesi, mülkiyet hakkının aşkın kullanılmaması, belli bir saatte keman çalmama veya gürültü yapmama kaçınma şeklinde olumsuz edim, komşu arazide yapılacak binanın malzemelerinin kendi taşınmazımızın üzerinde kalmasına izin verme veya kendi arazimizden bir başkasının geçmesine engel olmama katlanma şeklinde olumsuz edim oluşturmaktadır. 2-Şahsi (Kişisel) Edimler - Maddi Edimler Borçlu, alacaklı yararına fikri ya da bedeni bir emek sarfederek borcunu yerine getirdiği durumlarda şahsi edimden bahsedilir. Şahsi edimlerden borcun borçlu dışında başka bir kişi tarafından ifasının mümkün olmadığı edimlere şahsa sıkı sıkıya bağlı şahsi edimler denilmekte ve şahsa sıkı sıkıya bağlı şahsi edimlerde, borçlunun ölümü borcun mirasçılara geçmesi sonucunu doğurmaz. Yani borçlunun ölümü şahsi edimi sona erdirir. Örneğin, ses sanatçısının edimi şahıs varlığından karşılanan ve o borçlu dışında başka bir borçlu dışında ifası mümkün olmayan şahsa sıkı sıkıya bağlı şahsi bir edimdir. Bu borç ilişkisinde borçlunun ölümü şarkı söyleme edimini sona erdirir. Yani ses sanatçısının mirasçısı, borçlu ses sanatçısı yerine geçerek şarkı söyleme borcunu ifa edemez. Borçlunun, alacaklı yararına fikri ya da bedeni bir emek sarfetmeksizin; sahip olduğu bir malı ya da hakkı alacaklıya vererek borcundan kurtulması durumunda maddi edimden bahsedilir. Maddi edimli borç ilişkilerinde borçlunun ölümü halinde borç mirasçılara geçer. Örneğin; borçluya ait bir gayrimenkulün satımı sonucu mülkiyeti alacaklıya devretme borcunda borçlu mal sahibinin ölümü halinde mülkiyeti alacaklıya devretme maddi edimini mirasçılar yerine getirmekle yükümlü olurlar. Kişiye sıkı sıkıya bağlı şahsi edimli borçlarda borçlunun ölümü halinde, şahsi edimin sona ereceği ancak maddi edimli borç ilişkilerinde borçlunun ölümünün borcu sona erdirmediği ve borcun mirasçılara intikal ettiği unutulamamalıdır. 6 LİDER YAYINLARI Ticari İşletme Hukuku 1.BÖLÜM I. TİCARET HUKUKUNUN UYGULAMA ALANINI BELİRLEYEN SİSTEMLER Objektif Sistem Bu sistem “TİCARİ İŞLEMLERİ” esas alan sistemdir. Subjektif Sistem Ticari hayata ilişkin kuralların belirlenmesinde “TACİR”i esas alan sistemdir. Karma Sistem Objektif ve subjektif sistemlerinin karışımıdır. Ticari İşletme Sistemi Modern görüş olarak da adlandırılan sistemdir. Bu sistemde “TİCARİ İŞLETME ve TİCARİ GİRİŞİM” ticaret hukukunun öznesi olarak benimsenmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu bu sistem esas alınarak kaleme alınmıştır. Tacir, ticari iş ve ticari dava gibi kavramlar ticari işletme esas alınarak tanımlanmıştır. II. 6102 SAYILI TÜRK TİCARET KANUNU 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olup altı kitaptan oluşmaktadır.Bu kitaplar; 1.Kitap: Ticari İşletme 2.Kitap: Ticaret Şirketleri 3.Kitap: Kıymetli Evrak 4.Kitap: Taşıma İşleri 5.Kitap: Deniz Ticareti 6.Kitap: Sigorta Hukuku Bu çalışmamızda Ticari İşletme, Ticaret Şirketleri ve Kıymetli Evrak kitaplarını esas alacağız. III. TİCARİ İŞLETME HUKUKU A.Ticari İşletme Kavramının Tanımı ve Unsurları Tanım: Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız bir şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari İşletme Kavramının Unsurları 1. Gelir Sağlamayı Hedeflemek 2. Devamlılık 3. Bağımsızlık 4. Esnaf İşletmesi Olmamak Bütün ticari işletmeler gelir elde etme hedef ve niyetiyle kurulurlar ancak gelir sağlama hedefine rağmen işletmenin zarar etmiş olması ticari işletme vasfını sona erdirmez. Devamlılıktan kasıt işletmenin yıl boyunca açık olması değil başlangıcı ve bitimi belli bir zaman aralığında faaliyetin yürütülüyor olmasıdır. Bu yüzden niteliği gereği yılın belli dönemlerinde periyodik olarak faaliyetlerin yürütüldüğü işletmelerde ticari işletmedir. Okul kantinleri, yazlık plajlar, yazlık sinemalar gibi. Bağımsızlık, işletmenin faa- Esnaf, ister gezici olsun ister bir dükkanda liyetlerini herhangi bir mer- veya sokağın belirli yerlerinde sabit bulunkeze bağlı olmadan yürüt- sun, ekonomik faaliyetinde emeğin sermamesidir. yeye göre baskın olduğu ve geliri Bakanlar Şubeler diğer bütün unsur- Kurulunun çıkardığı kararnamede belirleları taşımalarına rağmen nen sınırları aşmayan sanat veya ticaretle bağımsızlık unsurunu taşı- uğraşan kimsedir. madıkları için ticari işletme Esnaf işletmesi olmanın ölçütleri vasfına sahip değildirler. faaliyetinde emeğin sermayeye göre daha baskın olması Acenteler, bağımsız tacir yardımcılarından oldukları gelirinin bakanlar kurulunun çıkardığı kaiçin diğer koşulları taşımararnamede belirtilen limitin altında olması ları şartıyla ticari işletme Bu iki koşulun bir arada gerçekleşmesi halinsayılırlar. de esnaf işletmesinden söz edilebilir. Dolayısıyla işletmenin, ticari işletme niteliğini kazanabilmesi için esnaf işletmesi sınırlarını aşmış olması gerekir. LİDER YAYINLARI 3 Ticari İşletme Hukuku Gelirlerinin tamamını hayır niteliğindeki işlere ayıran işletmeler ticari işletme sayılmazlar. SORU TARZI I. II. Türkiye İş Bankası Muğla Şubesi Aslan Ticaret Muğla Şubesi III. İki yıl üst üste zarar eden mobilya fabrikası IV. Müzik Sevenler Derneğinin giderlerini karşılamak amacıyla açtığı büyük bir restorant V. Sadece yazları faaliyette bulunan açık hava sineması Yukarıdakilerden hangisi bir ticari işletme değildir? A) I ve II Çözümleme D) II, IV ve V B) II ve III E) I, IV ve V C) I, II ve III I. ve II. öncüller şube oldukları için ticari işletme boyutunda gelir elde etseler bile bağımsızlık unsurunu taşımadıkları için ticari işletme değildirler. (Cevap A seçeneği) III. öncüldeki işletmenin zarar etmiş olması ise ticari işletme niteliğini etkilemez. Esas olan gelir sağlama hedef ve niyetidir. IV. öncüldeki büyük bir restorant ifadesi ile işletme büyüklüğüne vurgu yapmış dolayısıyla ticari işletmedir. V. öncül ise devamlılık unsuruna ilişkindir yılın belli dönemlerinde (periyodik) faaliyette bulunduğu için ticari işletmedir. Cevap: A Örneklerle Öğrenelim 4 Kamyonu ile inşa halindeki yardım derneğine kum taşıyan kişinin faaliyeti ticari nitelikte değildir. Kızılay Maden Suyu işletmesi bir ticari işletmedir. Muğla Büyükşehir Belediyesi’ne ait ekmek fırını bir ticari işletmedir. Şubeler, mal depolanan yerler, otomobil servisleri içinde bulunan tamir atölyeleri bağımsız olmadıkları için ticari işletme değildirler. LİDER YAYINLARI Ticari İşletme Hukuku Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, aşağıdakilerden hangisi tarafından belirlenir? A) B) C) D) E) SORU TARZI Bakanlar Kurulunca Ticaret odalarınca Türk Ticaret Kanunu ile Vergi Usul Kanunu ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca Ticari işletme kavramının unsurlarından üç tanesi esnaf işletmeleri için de kabul edilebilir. Gelir elde etmek, devamlılık ve bağımsızlık bu unsurlar esnaf işletmesi bakımından söz konusudur. Burada ticari işletmeyi esnaf işletmesinden ayıracak bir sınıra ihtiyacımız var kanun koyucu bu sınırı belirleme yetkisini Bakanlar Kurulu’na vermiştir. Bakanlar Kurulu çıkardığı kararname ile bu sınırın ne olması gerektiğini tespit eder. Bu sınırın üstünde gelir elde edenler ticari işletme olurlar ancak bu sınırların altında gelir elde edip diğer koşulları da mevcutsa esnaf işletmesi sayılırlar. Çözümleme CEVAP: A Ticari işletmenin kişiliği olmaz, onu işletenin kişiliği olur. Bu kişi, gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir.Ayrıca bir işletmenin ticari işletme sayılabilmesi için önceden tescil edilmiş olması şart değildir. B.Esnaf İle Tacir Arasındaki Farklar ve Esnaflara Uygulanan Tacir Hükümleri FARKLAR TACİR ESNAF • • • • • Gerçek kişiler olabilir. İflasa tabi değildir. Defter tutmazlar. Ticaret unvanı kullanmazlar. Esnaf siciline kayıt olurlar. • • • • • • Gerçek veya tüzel kişi olabilir. İflasa tabidir. Defter tutmak zorundadır Ticaret unvanı kullanmak zorundadırlar. Ticaret siciline kayıt olurlar. Yaptığı işler kural olarak ticaridir. Esnaflara Uygulanan Tacir Hükümleri Ücret ve faiz istemek Hapis hakkı İşletme adı seçmek ve kullanmak LİDER YAYINLARI 5 Ticari İşletme Hukuku A.Merkez IV. TİCARİ İŞLETMELERDE MERKEZ VE ŞUBE AYRIMI Merkez, işletmenin ticari, hukuki ve idari faaliyetlerinin toplandığı ve yürütüldüğü yerdir. Her işletmenin bir merkezinin bulunması zorunludur. Merkezler işletmeye ilişkin bazı hukuki işlemlerin tespiti noktasında önemlidir. İşletmenin tescil edileceği sicil dairesi, vergi beyannamesinin verileceği vergi dairesi, işletmenin uyruğu, tacirin mükellefiyetini ve yetkili mahkemenin tespiti gibi konularda önem arz etmektedir. Anonim Şirket genel kurul kararlarının iptaline ilişkin davalar şirket merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret mahkemesinde görülür. Anonim Şirketlerde merkezin yurt dışına taşınması halinde şirketin uyrukluğu değişir. Örneklerle Öğrenelim B.Şube Bir ticari işletmeye bağlı olup ister merkezinin bulunduğu sicil çevresi içerisinde isterse başka bir sicil çevresi içinde olsun, bağımsız sermayesi veya muhasebesi bulunup bulunmadığına bakılmaksızın kendi başına sınai veya ticari faaliyetlerin yürütüldüğü yerler ve satış mağazaları şubedir. Şube, iç ilişki ve örgütlenmesinde merkeze bağlı, dış ilişki ve faaliyetlerinde ise bağımsız olan bir birimdir. Şube ile ilgili dikkat edilmesi gereken hususlar; Merkez ile aynı gerçek ya da tüzel kişiye aittirler. Merkezin yaptığı asli işlem türünden işler yapması gerekir Kural olarak merkezin devri şubenin de devri anlamına gelmektedir. Şubelerin ayrı bir kişiliği ve unvanı yoktur. Şubenin unvanı merkezin kullandığı unvana şube kelimesi ve şube ile ilgili eklerin eklenmesi ile oluşur. Merkezi yurtdışında bulunan bir işletmenin Türkiye’deki şubesinin ticaret unvanında, merkezin ve şubenin bulunduğu yerlerin ve şube olduğunun gösterilmesi gerekir. Bulundukları yerdeki ticaret siciline tescil edilirler. Ticari temsilci ve anonim şirket temsilcilerinin yetkileri şube işleri ile sınırlandırılabilir. Şubenin işlemleri ile ilgili davalar şubenin bulunduğu yerde de açılabilir. Ancak şubenin işlemlerinden dolayı yapılacak iflas yolu ile takip ve iflas davası mutlaka merkezin bulunduğu yerdeki mahkemede açılmalıdır. Merkezi yurtdışında bulunan işletmeler Türkiye’deki şubeleri için tam yetkili bir ticari temsilci atamak zorundadırlar. Şubenin var olma sebeplerinden biri merkez dışında bir yerde kurulmak olsa bile bu yer ayrılığını çok katı anlamamak gerekir. Şubeler bağımsızlık unsurunu taşımadıkları için ticari işletme sayılmazlar. Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça merkezin bağlı olduğu sicile geçirilen kayıtlar şubenin bağlı bulunduğu sicile de tescil olunur. Ancak, bu hususta şubenin bulunduğu yer sicil müdürlüğünün ayrı bir inceleme zorunluluğu yoktur. 6 LİDER YAYINLARI İcra ve İflas Hukuku TAKİP HUKUKU (CEBRÎ İCRA HUKUKU) - İCRA VE İFLÂS HUKUKU Maddî hukuktan kaynaklanan taleplerin devletin yetkili organları ve devlet gücü tarafından gerçekleştirilmesine hizmet eden faaliyetin tümüne cebrî icra faaliyeti; buna ilişkin kuralları düzenleyen hukuk dalına ise cebrî icra hukuku veya takip hukuku denir. Takip hukuku veya cebrî icra hukuku, üst ve genel bir kavram olmakla birlikte takip hukukuna icra ve iflâs hukuku da denilmektedir. İcra ve iflâs hukuku, zaman zaman takip hukukunu ifade etmek için kullanılsa da, esasen icra hukuku ve iflâs hukuku, takip hukuku içinde yer alan alt bölümlerdir. Bunların dışında, konkordato, tasarrufun iptali davası, ihtiyati haciz de takip hukuku içinde düzenlenmekle birlikte, aslında gerçek anlamda ne icra ne de iflâs prosedürüne dahildir. CEBRÎ İCRA ÇEŞİTLERİ Temel olarak iki cebrî icra çeşidi düzenlenmiştir. Bunlardan birisi cüz’i (ferdi) icra (icra takibi), diğeri küllî (toplu) icradır (iflâs takibi). 1. İcra Takibi (Cüz’i İcra): İcra takibinde borçlunun karşısında bir veya birkaç alacaklı bulunur ve borçlunun malvarlığına dahil olan şeylerden bir veya birkaçı cebrî icranın konusunu oluşturur. Alacaklı, borçluya karşı takip yapar; takip kesinleşince, borçlunun alacağa yeter miktar malı haczedilir, satılır ve alacaklının alacağı ödenir. Geriye bir para artarsa bu da borçluya iade edilir. Bu yola başvurmak isteyen her alacaklı, her borçluya karşı, bu icra prosedürünü işletebilir. 2. İflâs (Külli İcra): Bu cebrî icra yolunda, cüz’i icradan farklı olarak borçlunun karşısında tüm alacaklıları bulunur ve takibin konusunu borçlunun tüm malvarlığı oluşturur. Ancak bu takip yoluna tüm borçlular için değil, iflâsa tâbi borçlular için başvurulur. Bu sebeple iflâs hukukunun uygulama alanı icra hukukuna göre daha dardır. İflâs yolunda borçlunun bütün malvarlığı satılır ve elde edilen para ile borçlunun bilinen tüm alacaklılarının alacakları ödenir. Bunun sonunda artan bir para kalırsa borçluya verilir. İflâs yolunda temel ilke, alacaklılar arasındaki eşitliktir. Borçlunun malvarlığı alacaklarını tam karşılamazsa, kanunda öngörülen şekilde, para alacaklılar arasında alacakları oranında (garameten) paylaştırılır. LİDER YAYINLARI 3 İcra ve İflas Hukuku İCRA VE İFLAS KANUNU’NDA DÜZENLENEN KURUMLAR İcra ve İflas Kanunu’nda Düzenlenen Kurumlar İcra ve İflas Kanunu’nda Düzenlenen Kurumlar Tasarrufun İptal Davası Cüz’i (Ferdi) İcra Cebri İcra Çeşitleri İhtiyati Haciz Külli (Toplu) İcra İflas 4 LİDER YAYINLARI İcra - İflas Suçları İcra ve İflas Hukuku 1. BÖLÜM İCRA HUKUKU Borcunu ödeyemeyen borçlunun borcunun, alacaklının talebi üzerine, devlet zoruyla taşınır ve taşınmaz varlıklarına el konarak karşılanmasını konu alan hukuk dalına icra hukuku adı verilir. İcra hukukuna cüz’i icra veya bireysel (ferdi) icra da denir. İCRA HUKUKUNUN BÖLÜMLERİ İlâmlı İcra Bir kimsenin hakkı yerine getirilmez veya ihlâl edilirse, bu kimse mahkemeye başvurarak bu ihlâlin önüne geçilmesini veya hakkının iade edilmesini talep eder. Mahkeme yaptığı yargılama sonunda talepte bulunan lehine karar verirse, muhatap davalının bunu yerine getirmesi gerekir. Davalı mahkeme kararının gereğini gönüllü olarak yerine getirmezse, alacaklı icra dairesine başvurup ilâmın gereğinin yerine getirilmesini talep eder ve borçluya bir icra emri gönderilir. Borçlu kendisine verilen sürede icra emrine uygun davranmazsa, icra emrinin konusu borç, kanunda öngörülen şekillerde zorla yerine getirilir. Bu takip yolunda, daha önce mahkemede bir yargılama yapılmış olduğundan borçlunun savunma ve takibe engel olma imkânı oldukça sınırlıdır. Borçlunun kural olarak bu takibe karşı koyarak durdurması mümkün değildir. Alacaklı, borçluya karşı konusu para olan ya da olmayan tüm talepleri için bu yola başvurabilir. Ayrıca konusu paradan başka bir şey olan alacaklar için alacaklının ilâmlı icra yoluna başvurması zorunludur. İlâmsız İcra Kanun, ilâmlı icra dışında, sadece para ve teminat alacakları için ilâmsız icra yolu ile takibi kabul etmiştir. Alacaklı, doğrudan icra dairesine başvurarak borçluya karşı takip yapabilir, hatta genel haciz yoluyla takipte, alacaklının elinde herhangi bir belge bulunması da şart değildir. Bir kimseden alacağı olmayan bir kişi dahi bu yola başvurabilir. Ancak, bu takip yolunun başarı ile sonuçlanması için borçlunun takibe itiraz etmemesi gerekir. Bu yolda, borçluya, kendisine karşı yürütülen takibe itiraz ederek takibin sonuçlanmasına engel olma imkânı tanınmıştır. İlâmsız icra para ve teminat alacakları için öngörülmüş olmasına rağmen, kanunda özellikle kira alacağının ödenmemesi ve kira süresinin sona ermesi durumunda tahliye talebi için de ilâmsız icra yoluna başvurulabileceği kabul edilmiştir. İlâmsız icra takibinin çeşitleri şunlardır: Genel haciz yolu Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu Kiralanan taşınmazların tahliyesi ¬¬ Kira bedelinin ödenmemesi nedeniyle ¬¬ Kira süresinin bitmesi nedeniyle LİDER YAYINLARI 5 İcra ve İflas Hukuku İCRA ORGANLARI İcra organları icra takibinde görev alan kişi ve makamları ifade eder. İcra organları sadece icra işleri için kurulmuş olan asıl icra organları ve asıl görevlerinden başka icra işlerine de bakan yardımcı icra organları olarak ikiye ayrılır. İcra Organları cra Asıl İ nları Orga iresi ra Da emesi İc hk ra Ma a İc ’ın İcr rgıtay örevli a Y le G İşleriy Daireleri k u Huk Yardım cı İcra Organ ları Ge n el Mah kemeler Cum huriyet Savcıları Ada let Müfe ttişleri A. ASIL İCRA ORGANLARI Asıl icra organları sadece icra işlerini görmek için kurulmuş organlardır. Bu organların icra işleri haricinde başka bir görevi yoktur. 1. İcra Dairesi: İcra teşkilatının temel organı icra dairesidir. Takip yoluna başvurulmak istendiğinde takip icra dairesine başvuru ile başlar. Her asliye hukuk mahkemesinin yargı çevresinde yeteri kadar icra dairesi bulunur. Nüfus ve iş yoğunluğu dikkate alınarak o yerde birden fazla icra dairesi kurulur. İcra dairesinin başında bir icra müdürü bulunur ve müdür icra dairesinin sorumlu amiri durumundadır. Her ne kadar icra dairesi, kanunda belirtilen esaslara göre icra mahkemesi hâkiminin daimi gözetim ve denetimi altında ise de icra mahkemesine bağlı bir organ değildir. Bu sebeple icra dairesi, mevzuat tarafından kendisine verilmiş yetkileri doğrudan ve icra mahkemesinden talimat almaya ihtiyaç duymadan kullanabilir. Fakat icra dairesi görevlileri kanuna aykırı hareket ederse yaptığı işlem, ilgilinin şikâyeti üzerine icra mahkemesi tarafından denetlenir, iptal edilip düzeltilir. İcra dairesi icabında zor kullanma yetkisini de haizdir. 6 LİDER YAYINLARI Ceza Hukuku CEZA HUKUKUNA GİRİŞ VE TEMEL İLKELER CEZA HUKUKU KURALLARININ UYGULANMASI SUÇLULARIN İADESİ Geçmiş Yıllarda Çıkmış Soru Adedi: 6 Beklenilen Soru Adedi: 1- 2 Geçmiş Yıl Çıkmış Soruların Başlıkları: Ceza hukuku kurallarının yer bakımından uygulaması(2002) Suçluların İadesi (2005-2012) Ceza hukuku ilkeleri kanunilik 2011, 2013, 2016 ve kusurluluk (2012) Ünite İçeriği: Ceza hukukuna giriş ,ceza hukukuna hakim olan ilkeler,ceza hukukunun diğer hukuk dalları ile ilişkisi,ceza hukuku kurallarının yer zaman ve kişi bakımından uygulaması ile suçluların iadesi I. CEZA HUKUKU KAVRAMI Ceza hukuku suç olarak tanımlanan insan davranışının yapısını inceleyen ve buna özgü yaptırımlar öngören hukuk dalıdır. Ceza hukukuna anlamını veren bu iki olgu SUÇ ve YAPTIRIM’ dır SUÇ: Ceza kanunlarında veya suç ve ceza içeren diğer kanunlarda yasaklanan hukuka aykırı fiildir. YAPTIRIM: Suçun karşılığı olarak uygulanan zorlama ve yoksunluklardır. Bugün TCK’ya göre; Tehdit, suçu suçluyu övmek ,halkı kin ve düşmanlığa tahrik, hakaret, iftira, kumar oynatmak, mala zarar suçtur ve kişilere ceza hukukunun yaptırımları uygulanır. ceza hukukunun yaptırımları cezalar ve güvenlik tedbirleridir. zina, kumar oynamak, dedikodu, kapalı alanda sigara içmek, kırmızı ışıkta geçmek vb .eylemler idari yaptırımlar içermekte ve suc olarak nitelenmediklerinden kişilere ceza hukukunun yaptırımları uygulanmamaktadır. II. CEZA HUKUKUNUN KISIMLARI Bu anlamda ceza hukuku “genel hükümler’’ ve “özel hükümler” olmak üzere iki bölümde incelenebilir. TCK ‘nın sistemi bu şekildedir ancak KPSS soruları müfredat olarak genel hükümlerden gelecek şekilde düzenlenmiştir. GENEL HÜKÜMLER (CEZA GENEL HUKUKU) ÖZEL HÜKÜMLER (CEZA ÖZEL HUKUKU) Genel hükümler bütün suçlar için geçerli olan temel ilkeleri içerir.Suçun unsurları,suçun özel görünüş biçimleri ve yaptırımlar bu kısımda incelenir. Özel hükümlerde suçlar,genel hükümlerdeki ilkeler ışığında teker teker inceler.(Ör. Kasten öldürme, yaralama vb.) LİDER YAYINLARI 3 Ceza Hukuku Her hukuka aykırı fiil suç değildir. TCK kabahatlere yer vermemektedir. Kabahatler artık Kabahatler Kanunu ve diğer özel kanunlar içinde düzenlenmektedir. Kabahatlere de artık ceza hukukunun değil idare hukukunun yaptırımları uygulanmaktadır. NOT: 1 BİLGİMİZİ SINAYALIM DOĞRU YANLIŞ Hukuka aykırı fiillere suç denir. III. CEZA HUKUKU VE DİĞER HUKUK DALLARI Ceza Hukuku kamu hukuku-özel hukuk ayrımında kamu hukuku içerisinde yer alır. Çünkü ceza hukukunda hukuksal ilişkinin tarafları olan devlet ve birey karşı karşıyadır ancak durumları eşit değildir. Devlet cezalandırma yetkisini kullanan üstün taraftır. Burada bireyin görevi emir ve yasaklara uymak ya da hakkında hükmedilen yaptırımlara boyun eğmek zorunluluğu vardır.Örneğin kişilerin rızası olmasa da özgürlüğü kısıtlanabilir.(Yakalama,tutuklama v.b) Ceza hukukunun yakın diğer hukuk dallarıyla ilişkisi şu şekilde şemalaştırılabilir: Ceza Hukukunun Diğer Dallarıyla İlişkisi Anayasa Hukuku İdare Hukuku Ceza Muhakemesi Hukuku Devletler Hukuku İnfaz Hukuku Medeni Hukuk Anayasa Hukuku Anayasa hukuk kurallarının en üstünde bulunur. Bu anlamda tüm diğer kanunlar gibi Ceza Kanunu da Anayasaya uygun olmalıdır. Ayrıca ceza hukukunun bazı ilkeleri (kanunilik ilkesi, cezaların şahsiliği,masumiyet ilkesi vb.) Anayasa m. 38’de yer almaktadır. 4 LİDER YAYINLARI Ceza Hukuku İdare Hukuku Kabahatler ceza hukukunu değil idare hukukunu ilgilendirir. Kabahatler için öngörülen yaptırım idari nitelikte (idari para cezası gibi) iken suçlara uygulanan yaptırım ceza ya da güvenlik tedbiridir. ³³ ³³ ³³ ³³ İdari yaptırımlara idari merciler karar verebilirken cezaya hükmetme yetkisi sadece mahkemelere aittir. Kabahatlere teşebbüs cezalandırılmaz. Birden fazla kişinin kabahat niteliği taşıyan bir fiil işlemesi halinde hepsine para cezası verilir. Kabahatler açısından kanunilik ilkesi suçlarda olduğu kadar katı değildir.Kabahat fiilinin kanunda düzenlenmesi zorunlu değildir. Kabahat eylemleri yönünden kanunda belirlenen çerçeve hükmün içeriği idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir,fakat yaptırımın mutlaka kanunda düzenlenmesi gerekmektedir. Ceza Muhakemesi Hukuku Suç teşkil eden fiilin gerçekten işlenip işlenmediği veya kimin tarafından işlendiği,ceza muhakemesi hukukunun kurallarına göre yapılacak yargılama sonucunda belirlenir Devletler Hukuku Devletler hukuku, ceza kanunlarının yer bakımından uygulanması ve uluslar arası suçlar konusunda ceza hukukuna yardımcı olur. İnfaz Hukuku Suç için öngörülen yaptırımın nasıl uygulanacağına ilişkin kurallar infaz hukuku kurallarıdır. Cezanın amacına ulaşabilmesi infaz rejiminin başarısına bağlıdır. Medeni Hukuk ³³ Medeni hukuk bireyler arasında, tarafların eşit olduğu hukuki ilişkileri düzenler. Ceza hukukunda ise taraflar arasında eşitlik söz konusu değildir. ³³ Medeni hukuk kurallarına aykırılılığın yaptırımları ceza hukukunun yaptırımlarından farklıdır. Medeni hukuk yaptırımları tazminat vb. iken ceza hukukunun yaptırımları kişi özgürlüğünün sınırlanması gibi daha ağır sonuçlar doğurmaktadır. Medeni hukuk özel hukukun; ceza hukuku ise kamu hukukunun bir dalıdır. Medeni hukuk uyuşmazlıkları hukuk mahkemelerinde, ceza hukuku davaları ise ceza mahkemelerinde görülür. Medeni hukukta kanunilik ilkesi geçerli değildir. Ayrıca objektif sorumluluğa yer veren haller bulunur. 2 Ceza hukukunda objektif sorumluluğa yer verilmez. DOĞRU YANLIŞ BİLGİMİZİ SINAYALIM LİDER YAYINLARI 5 Ceza Hukuku IV. CEZA HUKUKUNUN TEMEL İLKELERİ A. KANUNİLİK (KANUNSUZ SUÇ VE CEZA OLMAZ) İLKESİ Suç ve ceza ancak kanunla düzenlenebilir. Bu husus gerek Anayasa m.38 de gerekse TCK m.2 de açıkça düzenlenmiştir. Buna göre “kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez’’ Bu ilkenin sonucu olarak aşağıdaki alt ilkeler doğmuştur. ³³ ³³ ³³ ³³ ³³ Aleyhe yasalar geçmişe yürütülemez. Kıyas yasaktır. İdare düzenleyici işlemlerle suç oluşturamaz ve ceza veremez. Örf ve adete dayanarak suç oluşturulamaz ve ceza verilemez Hakimin boşluk doldurma ve hukuk yaratma yetkisi yoktur. Ceza hukukunda kıyas yasaktır.Yorum serbesttir. Ancak suç ve ceza içeren hükümler geniş yorumlanamaz. B. KUSURSUZ SUÇ VE CEZA OLMAZ (KUSURLULUK) İLKESİ Kişiyi cezalandırabilmek için kusurunun olması gerekir.Kusur kast veya taksir şeklinde olabilirTCK m 21 suçun oluşmasını kastın varlığına bağlayarak esas olanın kast olduğunu,TCK m 22 de ise taksirle işlenen fiillerde kanunun açıkça düzenlemesi olmadıkça ceza verilemeyeciği belirtmiştir. Kusur cezalandırılabilmenin nedenini oluşturur.Buna paralel olarak da ceza kusur oranını geçemez. Ceza hukukunda objektif (kusursuz) sorumluluğa yer verilmez. Failin kişiliği ve geçmişi fiilin suç olup olmadığının belirlenmesi bakımından önemli değildir. Ancak bu husus cezanın bireyselleştirilmesinde rol alır. C. CEZALARIN ŞAHSİLİĞİ Bu ilke, Anayasa m.38/3 de ve TCK m.20/1de belirtilmiştir. Cezaların şahsiliği ilkesi cezanın yalnızca suç işleyen kişi üzerinde hukuksal etki göstermesini ifade eder. Kimse başkasının eyleminden dolayı sorumlu tutulamaz. Cezaların kişiselliği ilkesi gereğince ceza yaptırımı yalnızca gerçek kişilere uygulanır. Tüzel kişiler hakkında ancak güvenlik tedbirlerine hükmedilebilir. D. İNSAN ONURUNUN DOKUNULMAZLIĞI (ÜMANİZM, İNSANİLİK) İLKESİ Devlet insan onuruna dokunmamak biçiminde sadece pasif bir davranışla yetinemez,onu aktif şekilde korumalıdır. Suç işleyen kişilerin yeniden topluma kazandırılması gerekir. Bu nedenle kimseye insan onuruna aykırı yaptırımlar uygulanamaz. Bu ilke Anayasa m.17 de açıkça ifadesini bulmaktadır. E. CEZALANDIRMADA ADALET (ORANTILILIK) VE EŞİTLİK İLKESİ Suç işleyen kişi hakkında, işlenen eylemin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmedilmesine adalet denir. Ceza yasalarının uygulanmasında dil,ırk, cinsiyet,siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin herkesin kanun önünde eşit olmasına eşitlik denir.Anayasa m. 10 ve TCK m 3 de bu ilke açıkça düzenlenmiştir. F. İKİNCİLİK İLKESİ İkincilik ilkesi hukuki menfaatleri korumada,ceza hukukunun son çare olma özelliği ve ceza hukuku yaptırımları arasında cezaların en son çare olması anlamına gelmektedir. Bu ilke güvenlik tedbirlerine yer verilmesi sonucunu doğurmaktadır. 6 LİDER YAYINLARI