İFE PERSPEKTİF ON İKİ ADANIN KAYBEDİLİŞ SÜRECİ O belirlenmemiş olmasıyla birlikte şimdiye kadar yapılan çalışmalar dikkate alındığında; Ege Denizi’nin kuzey-güney istikametinde yaklaşık olarak 660 km boyunca uzandığı görülmektedir. Yüzölçümü 214.000 km² civarında olan Ege Denizi’nin genişliği ise, kuzeyde 270, ortada 150 ve güneyde 400 km kadardır. Ege Adaları’nın sadece yirmi dört tanesinin 100 km²’ den büyük ve yüz tanesinin meskûn olduğu bu kara parçalarının toplam yüzölçümü 23.000 km² civarındadır [1]. Ege Adaları’nın dağınık görünümüyle beraber konum itibariyle de bir gruplandırma arz ederler. Buna göre; Kuzey Sporat Adaları (Kuzey Sporatlar): Ege Denizi’nin batısında, Orta Yunanistan kıyıları önünde bulunan adalara denir. Bu adaların başlıcaları şunlardır: Skiatos, Skopolos, Alonisos, Pelagos, Skiros, Eğriboz [2]. Kiklat/Kiklad Adaları: Ege Denizi’nin batısında, Mora Yarımadası’nın doğusundaki adalara denir. Bunlar: Andros, Tinos, Siros, Mikanos, Maksos, Poros, Santorin, Anafi, Milos ve Sifnos’tur [3]. Boğazönü Adaları ve Trakya Adası: Ege Denizi’nin kuzey-doğusunda, Çanakkale Boğazı önlerinde ve Trakya açıklarında yer alan; Semadirek (Samotraki), Gökçeada (Imbros), Bozcaada (Tenedos), Limni (Limnos), Bozbaba (Agia Evstratios) ve Taşoz (Thasos) adalarına verilen adlandırmadır [4]. Saruhan Adaları (Doğu Sporatlar): Ege Denizi’nin doğusunda, Batı Anadolu sahilleri önlerinde dizili; Midilli (Levsos), Sakız (Khios), İpsara (Psara), Sisam (Samos), Ahikerya (İkaria) ve Hurşit (Fournoi) gibi adalar etrafında kümelenmiş ada grubudur [5]. Menteşe Adaları (Güney Sporatlar veya On İki Ada): Ege Denizi’nin güneydoğusunda, Batı Anadolu sahillerinin önlerinde, kuzeyden güneye Anadolu kıyılarını adeta yalayarak dizilmiş; öncelikle Batnoz (Patmos), Lipso (Lipsi), İleryoz (Leros), Kelemez (Kalimnos), İstanköy (Kos), İncirli (Nisiros), Sömbeki (Syme), İlyaki (Telos), Herke (Chalki), Rodos (Rhodos), Kaşot (Kasos), Kerpe (Karpathos), İstanbulya (Astipalaia) ve Meis (Megisti) adalarından müteşekkil ada grubudur [6]. Ezgi AYYILDIZ GİRİŞ smanlı İmparatorluğu’nda Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un fethedilmesinden sonra Ege Denizi’ndeki Ege Adaları’nın fethi başlamıştır. 1309 yılından 1522’ye kadar Rodos ve On İki Ada Saint-Jean şövalyelerinin elindeydi. Fatih döneminde başlayan adaların fetih süreci, Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos Adası’nı almasıyla beraber tamamlanmıştır. Osmanlı hâkimiyeti boyunca Ege Adaları Cezair-i Bahr-i Sefid (Akdeniz Adaları) adıyla anılmıştır. Cezair-i Bahr-i Sefid eyaleti kurulduğunda eyaletin sınırları ve merkezi zaman zaman değişmiştir. Osmanlı’da Rodos’un merkez olduğu On İki Ada grubu özel bir isimlendirmeye sahip değildi. On İki Ada ismi İtalyanların adaları işgalinden sonra Yunancada on iki anlamına gelen dodeca ve adalar anlamına gelen nissas kelimelerinin birleşiminden oluşan Dodecanissas kelimesinin tercümesi olarak ortaya çıkmıştır. Bu adalar Batnoz (Patmos), Lipso, Leryoz (Leros), Kilimli (Kalimnos), İstanköy (Kos), İstanbulya (Astipalaia/Astropalya), İncirli (Nisiros), İlyaki (Tilos), Sömbeki (Simi), Kerpe (Karpatos), Herki (Halki) ve Kaşot’tur (Kasos). 1912’de İtalyanların işgaliyle kaybedilen On İki Ada’nın hâkimiyeti, 1922 tarihinde Lozan Barış Antlaşmasıyla beraber Osmanlı’nın On İki Ada üzerindeki hakları İtalya’ya devredilmiştir. Bu çalışmamızda Ege Adaları’nın stratejik önemi ve genel özellikleri, On İki Ada’nın Anadolu coğrafyası için önemi; 1912’de İtalyan işgaline uğrayan, Lozan Konferansı’nın ve Paris Barış Konferansı’nın önemli gündemlerinden biri olan On İki Ada ele alınacaktır. 1. EGE DENİZİ’NİN COĞRAFİ YAPISI Ege Bölgesi; Ege Denizi’ni, Ege Adalarını ve Ege Denizi’nin kıyıları olan Batı Anadolu ve bugünkü Yunanistan kıyılarını kapsar. Ege Denizi, Egeid kıtasının çökerek Akdeniz sularının bu havzaya dolmasıyla oluşmuştur. Egeid kıtasının yüksek kesimleri Ege Adaları’nı meydana getirmiştir. Bu adaların sayısı yaklaşık 1800 civarındadır. Henüz sınırları tam olarak 1 İFE PERSPEKTİF ON İKİ ADANIN KAYBEDİLİŞ SÜRECİ 2. EGE DENİZİ’NİN JEOSTRATEJİK ÖNEMİ Ege Denizi Akdeniz’in kuzeye doğru bir uzantısıdır. Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile Akdeniz ve Karadeniz’in birleşmesini sağlar. Bu yüzden Avrupa, Asya ve Afrika’nın deniz, hava, kara gibi tabii ulaşım yollarının birleşme noktası Ege Denizi’dir. Üç kıtayı birbirine bağlayan özelliği Ege Denizi’nin jeostratejik önemini arttırmaktadır. İçerisinde bulunan yüzlerce ada bu önemi daha da attırmış ve denizin sağladığı ulaşım kolaylığı sayesinde Doğu ve Batı medeniyetinin bir temas noktası olmasını sağlamıştır. Bölge ülkelerinin Cebelitarık ve Süveyş Kanalları ile açık denizlere inmesinin yolu yine Ege ve Akdeniz’den geçer. Dolayısıyla Ege Denizi, Akdeniz stratejisinin kilit bölgesidir [7]. Ege Denizi’nin bu jeostratejik önemi Anadolu coğrafyasına da yansır. Çanakkale Boğazı önündeki Bozcaada, Tavşan Adaları, Gökçeada ve Limni; Çanakkale Boğazı’nın savunmasında oldukça önemlidir ve boğaza giden deniz yollarını kontrol ederler. Midilli, Sakız, İkaria, Sisam adaları, Anadolu’ya açılan yerlerin tam karşılarındadır. Anadolu’nun savunulmasında ileri karakol görevi, Anadolu’ya taarruzlarda basamak tahtası rolü oynarlar. Semadirek ve Taşoz Adaları, Doğu Makedonya ve Batı Trakya’ya giriş ve ilerleme istikametindedirler. Bölgeyi kontrol eder bir durumdadırlar. Kuzey Ege’nin batısındaki irili ufaklı 80 adadan oluşan Kuzey Sporat adaları, Eğriboz ve Andros adaları Yunanistan kıyılarına Ege Denizi’nden yapılacak taarruzlarda birer basamak unsurunu oluşturur ve aksi durumda da Yunanistan topraklarının ileri karakol görevini yaparlar. On İki Ada grubu ise Kiklat (Cyclades) Adaları gibi Ege Denizi’nde kuzey-güney istikametindeki bütün deniz yollarını kontrol ederler. On İki Ada, Anadolu’nun güneyini tehdit eder ve doğu istikametinde bir taarruzda üs rolü oynar. Girit Adası ise stratejik açıdan Ege Denizi’nin güney kilidi sayılır [8]. ise 700 yılında Bizans’ın egemenliğine geçtiği görülmektedir [9]. 1309 yılından 1522’ye kadar Rodos ve On İki Ada Saint-Jean şövalyelerinin elindedir. Fatih Sultan Mehmed döneminde İstanbul’un fethedilmesinden sonra Ege Adaları’nın fethi başlamıştır. 1522’de Kanuni Sultan Süleyman Rodos’u Saint-Jean şövalyelerinden almıştır. Böylece On İki Ada ile birlikte Ege Adaları’nın fetihleri tamamlanmıştır. Ardından Rodos ve On İki Ada Cezair-i Bahr-i Sefid eyaletine bağlanmıştır [10]. Cezâir-i Bahri Sefîd eyâleti kurulduğunda geniş bir idari yapısı vardı. Cezâir-i Bahri Sefîd eyâleti hem Kuzey Afrika’yı hem de Ege Adaları’nın idaresini içine alıyordu. Daha sonra eyâletin sınırları küçültülerek Kuzey Afrika eyâlet sınırlarından çıkarılmış ve eyâlet sadece Ege Adaları’nı kapsamıştır. Eyâletin ilk merkezi Gelibolu olmuştur. Eyâletin merkezi zamanla değişmesiyle birlikte Gelibolu, XIX. yüzyıla kadar bu özelliğini korumuştur. Tanzimat’ın ilanından sonra eyâletin idari yapısında değişiklikler yapılmıştır [11]. Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilmesinden sonra adalara iskân amaçlı Anadolu’dan göçler yaptırılmıştır. Adalara yerleştirilen Türklere toprak verilmiş ve askerlikten, vergiden muaf tutulmuşlardır. Adalarda yaşayan gayrimüslim halkın din ve vicdan özgürlüğü güvence altına alınarak Osmanlı istimâlet politikası uygulanmıştır. Osmanlı idaresinin hoşgörüsü altında adalarda gayrimüslimler ve Müslümanlar barış içerisinde yaşamıştır [12]. Osmanlı Devleti On İki Ada ve diğer Ege Adalarına hâkim olmasıyla beraber adalarda ticaret canlanmıştır. Anadolu kıyılarına yakın adalarda yaşayanlar, ada toprakları tarıma elverişli olmadığından, Anadolu kıyılarındaki topraklarda tarım yapmaya başlamışlardır. Halkın bir kısmı ise Anadolu’da üretilen tarım ürünlerinin ticaretini yapmaya başlamıştır. Osmanlı idaresi adalardaki kaynakları etkin hale getirmesiyle beraber sünger avcılığı olmak üzere denizcilik de canlanmıştır [13]. 18. yüzyılda Osmanlı’da tımar sisteminin bozulmasıyla beraber reaya gittikçe fakirleşmiştir. 1821’de Mora İsyanı çıkmıştır. Osmanlı Mora’ya isyanı bastırmak üzere bir birlik gönderememiştir. Çünkü Helen Cumhuriyeti’nin kurulması lehine politikalar izleyen Rusya, İngiltere ve Fransa’nın ortak gemileri, Na- 3. ON İKİ ADANIN TARİHÇESİ VE OSMANLI DÖNEMİ On İki Ada Ege’de Antik Yunan’ın gelişimi ile birlikte, diğer adalar gibi Antik Yunan kavimlerinin egemenliğine girmiştir. Adaların, M.S. 50’li yılları takiben Roma’nın egemenliğine girdiği, M.S. 645’te Arapların, sonrasında 2 İFE PERSPEKTİF ON İKİ ADANIN KAYBEDİLİŞ SÜRECİ varin’de demirlenmiş Osmanlı donanmasını yakmışlardır. Ayrıca, 14 Nisan 1828’de Osmanlı topraklarına saldıran Rusya karşısında başarısızlığa uğrayan Osmanlı İmparatorluğu; 24 Nisan 1830’da Yunanistan’ın bağımsızlığını tanımak zorunda kalmıştır [14]. Ege Denizi’nde bulunan ve egemenliği Osmanlı’ya ait olan adaların hâkimiyeti, 24 Nisan 1830 tarihi sonrasında Osmanlı İmparatorluğu ile Yunanistan arasında ikiye bölünmüştür. Ege Adalarının kaybedildiği ilk tarih 1830 yılıdır. Yunanistan 1830’da bağımsızlığı sonrası kendisini Roma mirasçısı saymış ve eski topraklarına yerleşme fikriyle Anadolu’nun topraklarından hak istemiştir. Yunanistan devletinin kurulmasıyla beraber Yunanistan’ın bağımsızlık hakkı ile yayılmacı politikaları birbirini tamamlar niteliktedir [15]. rağmen On İki Ada’yı terk etmeyen İtalya, bu adaları boşaltması halinde Yunanlıların buraları işgâl edebileceğini ileri sürmüştür [17]. İtalya’nın On İki Ada ve Rodos’u işgal etmesiyle başlayan süreç, adalarda yaşayan Yunan halkı açısından Helen Cumhuriyeti’yle birleşmek için bir fırsat olmuştur. İşgalin geçici bir eylem olduğunu düşünen Yunan halkı İtalyan ordularını sevinçle karşılamıştır. İtalya da bu doğrultuda adaları Osmanlı Devleti’ne yönelik bir teminat olarak işgal ettiğini ve Osmanlıların üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdiği takdirde işgalin sona ereceğini Avrupa devletlerine bildirmiştir. İlerleyen günlerde İtalya’nın adalardan ayrılma niyetinde olmadığına dair bazı işaretler belirince adalarda yaşayan Yunan kökenli halk Yunanistan’ın bölgeyi ilhak etmesi yönünde organize olmaya başlamıştır. İşgalden yaklaşık bir ay sonra Haziran 1912’de Patmos Adası’nda gerçekleştirilen bir kongrede Yunan kökenlilerin, anakarayla birleşmeye yönelik ortaya koyduğu irade İtalyanları rahatsız etmiştir. Her ne kadar İtalya adalarda kalıcı olmayacağını sık sık deklare etse de bazı yerlerde bayrak asma ve pul basma gibi uygulamalar yerel halkı endişelendirmiştir [18]. Yunanistan, I. Balkan Harbi kargaşasından ve o dönemki güçlü donanmasından faydalanarak, 20 Ekim-20 Aralık 1912 tarihleri arasında, Bozcaada, Limni, Taşoz, Gökçeada, Bozbaba, Semadirek, İpsara, Ahikerya, Sakız ve Midilli adalarını işgal etmiştir. Böylece, 1913 yılına gelindiğinde, Osmanlı egemenliğinde bulunan doğu Ege adalarından bir kısmının İtalya, bir kısmının da Yunanistan’ın işgaline uğradığı görülmektedir [19]. Osmanlı Devleti, Midye-Enez hattının Bulgaristan ile sınır kabul edilmesi ve Ege Adaları’nın geleceği Büyük Devletlere bırakılmasını kabul etmiştir. Osmanlı Devleti ile Balkan Devletleri arasında 30 Mayıs 1913’te Londra Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Girit üzerindeki tüm haklarından vazgeçen Osmanlı Devleti, diğer adaların geleceğini belirleme konusu ise Büyük Devletlerin kararına bağlıdır. Yunanistan ile 14 Kasım 1913’te imzalanan Atina Antlaşması ile taraflar 30 Mayıs 1913 tarihli Londra Antlaşması’nın hükümlerine uymayı taahhüt etmişlerdir. Buna göre, Gökçeada, Bozcaada ve Meis Adası haricinde, 4. ON İKİ ADANIN KAYBEDİLİŞ SÜRECİ 18. yüzyıldan itibaren Avrupa devletleri sömürgeler edinerek güçlenmeye başlamışlardı. İtalya, Akdeniz’de egemen güç olma fikriyle Osmanlı Devleti'nin Kuzey Afrika'daki toprağı Trablusgarp’a saldırmayı düşünmüştür. Fas'taki Fransız faaliyetleri (1905-1911) ve Avusturya'nın Bosna-Hersek'i ilhakı (1908), İtalya'nın Trablusgarp ve Bingazi'yi ele geçirmek için harekete geçmesine neden olmuştur. Trablusgarp’ın hemen işgal edeceğini düşünen İtalya burada Osmanlı ordusunun direnişiyle karşılaşmıştır. Bunun üzerine İtalya, savaşı Osmanlı Devleti'nin farklı alanlarına yayarak, Osmanlı yönetimini Trablusgarp ve Bingazi'nin kendisine bırakılması konusunda mecbur bırakmaya çalışmıştır. Bu sebeple Nisan 1912 yılında Çanakkale Boğazı’na saldırmıştır [16]. Burada da Osmanlı ordusu karşısında yenilen İtalya’nın bu hareketi büyük devletler tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Ardından bu tepkileri hafifletmek için On İki Ada’yı 1912 yılında işgal etmiştir. Osmanlı bu adalara 1821’de Navarin’de demirli donanması yakıldığı için müdâhele edememiştir. Bu sırada I. Balkan Harbi başlamıştır ve Osmanlı Trablusgarp Savaşı’nı bitirmek zorunda kalmıştır. 18 Ekim 1912’de Ouchy (Uşi) Barış Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmayla; Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp ve Bingazi’deki askerlerini çekmesinden sonra, İtalya’nın da adalardan çekilmesi konusunda anlaşılmıştır. Antlaşma hükümlerine 3 İFE PERSPEKTİF ON İKİ ADANIN KAYBEDİLİŞ SÜRECİ 13 Şubat 1914’te Yunan işgali altında bulunan adaların, Yunanistan’a verilmesi kararlaştırılmıştır [20]. Balkan Savaşları’nın sonunda Osmanlı Devleti tarihinin en büyük yenilgilerinden birisine uğramış, Meriç Nehri’nin batısındaki bütün Avrupa toprakları ile kuruluşunda Yunanistan’a bırakılan ve Trablusgarp Savaşı sırasında İtalyanların işgal ettiği adalarla beraber diğer Ege Adalarını da fiilen kaybetmiştir [21]. I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla İtalya’nın Almanya yanında savaşa girmesini istemeyen İtilaf devletleri On İki Ada’yı gizli antlaşmalarla İtalya’ya vermişlerdir. Ardından Ağustos 1912’de imzalanan Uşi Antlaşması’nın kendisine yüklediği yükümlülükleri feshettiğini ilan etmiştir [22]. Savaş boyunca pek çok cephede savaşmak zorunda kalan Osmanlı Devleti, müttefikleri ile beraber I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılmıştır. Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile ateşkesi kabul etmiştir. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından yaklaşık olarak iki yıl sonra Osmanlı Devleti Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında 10 Ağustos 1920’de Sèvres (Sevr) Antlaşması imzalanmıştır. Sevr Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Ege Denizi’nde bulunan tüm adalar üzerindeki egemenlik haklarından vazgeçmiştir. Bu antlaşma Avrupa devletlerinde tarihî Şark Meselesi’ni istedikleri gibi çözümledikleri Yunanistan’da ise Megali İdea hedeflerine büyük oranda ulaştıkları düşüncesini sağlamıştı [23]. Ancak, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’da Anadolu’ya ayak basmasıyla başlayan ve büyük fedakârlıklarla yürütülen üç yıllık bir mücadeleden sonra Anadolu işgaline son verilmiştir. 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz ve 30 Ağustos’taki Başkumandanlık Meydan Muharebesi sonunda Batı Anadolu’nun Yunan işgalinden kurtarılmasının ardından Türk ordusu Yunanlıların elinde bulunan Doğu Trakya ve İtilaf Devletleri’nin kontrolü altındaki İstanbul ve Boğazların kurtarılması için ileri harekâtına devam etmiştir. Ardından 1922 yılında Mudanya Mütarekesi hazırlanmış ve bu antlaşmayla beraber Türk-Yunan çatışması sona erdirilmiş, Doğu Trakya savaş yapılmadan kurtarılmış, Mondros Mütarekesi yok sayılmış, Fransa’nın ardından İngiltere ve İtalya da TBMM Hükümetinin varlığını kabul etmiştir [24]. 5. LOZAN GÖRÜŞMELERİ SÜRECİ VE ON İKİ ADA Lozan Konferansı 20 Kasım 1922’de başladıktan sonra Rodos ve On İki Ada dışındaki adaların geleceği gündeme gelmiştir. Türk heyeti, adalar hakkındaki argümanlarını Mîsâk-ı Millî’ye ve 14 Şubat 1914 tarihli Süferâ Konferansı kararına dayandırıyordu. Türk Heyeti’nden İsmet Paşa, büyük devletlerin 1914’te Yunanistan’a verdiği altı adanın Türkiye’ye iade edilmesi yerine askerden arınmış, özerk ve tarafsız bir yönetime kavuşturulmasını istemiştir. İmroz ile Bozcaada’nın 1914’te Türkiye’ye bırakıldığını hatırlatarak Anadolu sahillerine yakın adacıklarla Semadirek’in de Türkiye’ye verilmesi gerektiğini savunmuştur. Müttefikler (İngiltere, Fransa, İtalya), diğer pek çok konuda olduğu gibi adalar konusunda da uzlaşma sağlanmadan hazırladıkları 160 madde ve dokuz ek sözleşmeden oluşan antlaşma metnini 29 Ocak 1923’te Türk heyetine sunmuşlardır. Antlaşma metni, Sevr Antlaşması’ndan pek farklı olmamasıyla birlikte Rodos ve On İki Ada ve onlara bağlı adacıklarla Meis adası İtalya’ya verildiğiyle ilgili kararları içeriyordu [25]. Müttefikler Türk itirazlarına müzakerelerin yeniden başlaması için 29 Şubat’ta cevap vermişlerdir. Türkiye de 8 Mart’ta mukabil tekliflerini sunmasıyla birlikte Bozcaada’ya bağlı Merkep adaları da Türkiye’ye iade edilmiştir. Fakat Meis adasının da Türkiye’ye iade edilmesi talebi uzun tartışmalara sebep oldu. İsmet Paşa baskılar karşısında, Meis adası Anadolu’nun karasuları dahilinde olduğu halde Meis Adası’ndaki meşru haklarından vazgeçmek zorunda kaldığını bildirmiştir. Lozan Barış Antlaşması 24 Temmuz 1923’te imzalandı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 23 Ağustos 1923’te onaylandı [26]. 6. II. DÜNYA SAVAŞI VE ON İKİ ADA II. Dünya Savaşı sırasında On İki Ada’nın durumu, Türk dış politikasının gündeminde genelde önemli bir madde olarak kalmıştır. Mussolini İtalya’sı, Hitler Almanya’sının yanında Mihver Devletler’den biri olarak II. Dünya Savaşı’na girince, Ege ve adalar sorunu Avrupa siyasetinde yeniden ön plana çıkmıştır. II. 4 İFE PERSPEKTİF ON İKİ ADANIN KAYBEDİLİŞ SÜRECİ Dünya Savaşı sırasında, hem Müttefik Devletler hem de Mihver Devletler tarafından, Türkiye’nin kendi taraflarında savaşa katılması veya en azından tarafsızlığının sağlanması yönünde, Anadolu’ya yakın Ege adalarından ve özellikle de İtalya egemenliğindeki Menteşe Adaları’nın Türkiye’ye verilmesini öneren veya ima eden görüşme ve tekliflerin savaş boyunca sürdüğü de bir gerçektir [27]. İtalya’nın 1943 sonbaharında teslim olmasına karşılık, savaşı olanca gücüyle ve hızıyla sürdüren Almanya, Ege’de Menteşe Adaları’nda İtalya egemenliğindeki Nergisçik (Arki), İstanköy (Kos), İleryoz (Leros), Batnoz (Patmos), Lipso (Lipsi), Kelemez (Kalimnos) gibi bazı adaları işgal etmiş ve Menteşe Adaları’nın kontrolünü eline geçirmiştir. Bunun üzerine, Ege’de yoğun Alman-İngiliz deniz muharebeleri yaşanmaya başlanmıştır [28]. Savaşın sonlarına doğru Almanya, işgal ettikleri Menteşe Adaları’ndan çekilmek zorunluluğu doğunca, Türkiye’yi kendi tarafına çekebilmek amacıyla, bu adaları Türkiye’ye devretme teklifini getirmiştir [29]. Dönemin Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Feridun Cemal Erkin’in, adaların devrine ilişkin savaşın son yıllarında gerçekleşen Alman teklifleriyle ilgili “Harbe katılmadığımız için ganimetten pay almaklığımıza sebep mevcut olmadığını, aksine bunun yaşamakta bulunduğumuz şartlar içinde, tehlike doğurabileceğini…” görüşü Türkiye’nin genel tutumudur. Türkiye bu sayede taraflar arasındaki çıkar çatışmalarına dahil olmamıştır [30]. İtalya’nın teslim olması üzerine, 1943 sonbaharında Almanlar tarafından işgal edilen Menteşe Adaları, savaşın sonlarına doğru İngiltere’nin eline geçmiştir. Yunanistan, savaş bitmeden On İki Ada’nın İtalya’dan alınıp kendisine verilmesini talep etmiştir [31]. Almanya, 7 Mayıs 1945 tarihinde teslim olmuştur. Almanya, Menteşe Adaları’nın İngiltere’ye kayıtsız-şartsız teslimi konusundaki protokolü imzalamış ve böylece, Menteşe Adaları’nda İngiliz askeri idare dönemi başlamıştır. Gelişmeler böyle olmakla birlikte, 1945’te adaların idaresinin resmen değilse bile, fiilen Yunanistan’ın eline geçmiş olduğu söylenebilir. Keza Rodos başta olmak üzere, Menteşe Adaları’nın hemen hemen hepsinde yönetimin her kademesinde Yunanlılar hâkim kılınmıştır [32]. Türk kamuoyunda ise, bu dönemde Menteşe Adaları konusunda genel bir sessizlik ve hatta umursamazlık hâkimdir. Devrin Cumhurbaşkanı İnönü ve CHP Hükümeti’ne göre, bu dönemde çözülmesi gereken çok daha önemli iç ve dış siyasî sorunlar bulunmaktadır. Müttefiklerle İtalya arasında 1945 ve 1946 yıllarında yapılan Barış Konferansı müzakerelerinde de Yunanistan, Menteşe Adaları bölgesinin bütünüyle kendisine verilmesi için, savaş galibi Batılı Müttefikler nezdinde çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Türkiye ise, bu görüşmelere müdahil olmak bir yana, gözlemci sıfatı ile dahi katılmamıştır [33]. Paris Barış Konferansı’nda, Menteşe Adaları bölgesinde Lozan Antlaşması ile İtalya’ya devredilen adaları İtalya, 10 Şubat 1947 tarihli Paris (İtalya) Barış Antlaşması’nın 14. maddesi ile Rodos ve Meis dâhil 13 ada ve bitişik adacıklarını silahsızlandırılmış olmaları şartıyla Yunanistan’a devretmiştir [34]. SONUÇ On İki Ada, Kanuni Sultan Süleyman döneminden 1912 İtalyan işgaline kadar Osmanlı idaresinde kalmıştır. On İki Ada’da yaşayan Rumlar, Türkler ve Yahudiler uzun süre bir arada ve huzur içerisinde yaşamışlardır. Osmanlı idaresinin bozulması adaların da idari sisteminin bozulmasına ve Osmanlı Devleti’ne olan bağlılığın azalmasına sebep olmuştur. Adalarda yaşayan Rumlar, 1830’da bağımsızlığını ilan eden Helen Cumhuriyeti’yle birleşmek istemişlerdir. Adada yaşayan Rumlar 1912’de İtalyan işgalini Helen Cumhuriyeti ile birleşmek için bir fırsat olarak görerek sevinçle karşılamışlardır. 1923 yılında Lozan Antlaşması’yla beraber On İki Ada hâkimiyeti İtalya’ya, Gökçeada ve Bozcaada Türkiye’ye ve diğer Ege Adaları ise Yunanistan’a bırakılmıştır. Lozan Antlaşması’nda 3 mil olarak belirlenen Türkiye karasularında bulunan adacıklar ve kayalıklar üzerinde Yunanistan hak iddia etmiştir ve bu sorun günümüze kadar taşınmıştır. Ege Adaları ve bunlara bağlı On İki Ada grubu iki süreç içerisinde kaybedilmiştir. Bunun ilki Lozan Antlaşması sonunda On İki Ada’nın İtalyan, diğer adaların ise Yunan hâkimiyetine devredilmesiyle olmuştur. Lozan görüşmeleri 5 İFE PERSPEKTİF ON İKİ ADANIN KAYBEDİLİŞ SÜRECİ sürecinde Türkiye, Misak-ı Milli’ye sadık kalmaya çalışarak adalar üzerinde ısrarcı davranmıştır fakat bu çaba Bozcaada, Gökçeada ve Tavşan Adalarının alınması haricinde sonuç vermemiştir. Bunun sonucunda Türkiye hem İtalya ile hem de Yunanistan ile karasuları komşusu olmuştur. İkinci süreç ise II. Dünya Savaşı’ndan 1947 Paris Barış Konferansı’nı kapsar. Türkiye savaşa katılmamasına rağmen, savaş taraflarının çıkarlarınca Ege Adalarının devredilmesi teklifi sunulmuştur. Fakat cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve dönemin CHP hükümeti bu teklifleri geri çevirmiştir. Hükümet tarafından çözülmesi gereken çok daha önemli iç ve dış siyasi sorunların bulunduğu düşünülerek adalar sorununa dair bir çalışmada bulunulmamıştır. DİPNOTLAR VE KAYNAKÇA 1- İNCE, Fuad; "Lozan Antlaşması ve Ege Adaları", Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S.53 (2013), s.102-103 2- CEMALETTİN, Taşkıran; On İki Ada, Babıali Kültür Yayıncılık, İstanbul 2007, s. 18. 3- CEMALETTİN, Taşkıran; a.g.e., s. 18. 4- AK, Gökhan; "Tarih, Deniz Ve Egemenlik: Ege’nin Isporadları ‘Menteşe Adaları’nın Dünü Ve Bugünü", Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, S.XIV/29 (2014), s.287. 5- AK, Gökhan; a.g.e., s.287. 6- AK, Gökhan; a.g.e., s.287. 7- CEMALETTİN, Taşkıran; a.g.e. , s. 19-20. 8- CEMALETTİN, Taşkıran; a.g.e. , s.20. 9- AK, Gökhan; a.g.e., s. 288-289. 10- KÜÇÜK, Cevdet; “On İki Ada”, İslam Ansiklopedisi, C: 33, Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul 2007, s. 353. 11- ÖZÇELİK, Fatih; “19 YY. Ve 20 Yy. Başlarında Ege Adaları'nın İdari Yapısı Ve M. 1903 (H. 1321) Tarihli Sâlnâme'ye Göre Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Vilâyeti'nin Genel İdari Birimleri”, Düzce Üniversitesi Yönetim ve Eğitim Bilimleri Dergisi, 1 Aralık 2012. http://www.yebdergi.duzce.edu.tr/1604-sayfa-vol--2-no--1-aralik-2012 (26.09.2016) 12- ÖZÇELİK, Fatih; a.g.e., s. 4. 13- CEMALETTİN, Taşkıran; a.g.e. , s. 91. 14- İNCE, Fuad; a.g.e., s. 105. 15- AK, Gökhan; a.g.e., s.289-290. 16- HAYTA, Necdet; “Rodos İle 12 Ada'nın İtalyanlar Tarafından İşgali ve İşgalden Sonra Adaların Durumu (1912-1918)”, OTAM (Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi ve Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi), sayı:5, 1994, s.131 – 144. 17- AK, Gökhan; a.g.e., s. 291-292. 18- EDİZ, İsmail; "İtalya’nın On İki Ada’yı İşgali ve Güney Arnavutluk Sorunu (1912-1918)", Akademik İncelemeler Dergisi, C. 11 S.1 (2016), s.42. 19- İNCE, Fuad; a.g.e., s.106. 20- İNCE, Fuad; a.g.e., s. 108. 21- İNCE, Fuad; a.g.e., s. 108. 22- İNCE, Fuad; a.g.e., s. 109. 23- İNCE, Fuad; a.g.e., s. 109. 24- İNCE, Fuad; a.g.e., s.109-110-111. 25- KÜÇÜK, Cevdet; a.g.e., s. 354 26- KÜÇÜK, Cevdet; a.g.e., s. 354 6 İFE PERSPEKTİF ON İKİ ADANIN KAYBEDİLİŞ SÜRECİ 27- AK, Gökhan; a.g.e., s.296. 28- AK, Gökhan; a.g.e., s. 299. 29- AK, Gökhan; a.g.e., s. 300. 30- AK, Gökhan; a.g.e., s. 300. 31- AK, Gökhan; a.g.e., s. 300-301. 32- AK, Gökhan; a.g.e., s. 300-301. 33- AK, Gökhan; a.g.e., s. 300-301. 34- AK, Gökhan; a.g.e., s. 302. 7