Tarihimizi Öğrenen Kanada! Emrah Şahin © Canada Türk, Ocak 2012 Anna tamam dedi, Atatürk’ü anladım. Bir devrim yaptı, laik bir cumhuriyet kurdu. Menderes ve Özal dönemini de anladım. Kemalizm yıkıldı, liberal ve demokratik bir sistem kuruldu. Sonra cemaatler ve müslüman esnaflar palazlandı. Anlamadığım Recep Tayyip Erdoğan, Yeşil Sermaye ve Gülen Cemaati arasındaki bağlantı. Emrah Hocam, son elli yılda Türkiye İslamcılığı nasıl gelişti? Kusura bakma Anna, bu sorunun cevabını imtihanda sen vereceksin! Kanadalı öğrenciler merak ediyor. Üniversiteler tarihimizden bahsediyor. Bizi nasıl anlatıyorlar? Öğretmenin yaklaşımı, öğrencinin ilgisi ve kitapların içeriği bir noktada kesişiyor. O noktayı tespit edebilirsek... McGill Üniversitesi mesela. “Cemaatler” adında bir ders veriyor. Geçen dönem asistanıydım oradan biliyorum (Anna, bu dersi alan 112 öğrenciden bir tanesiydi). Tecrübeme dayanarak belirteyim. Öğretmen iyi niyetli de olsa tarihimizin inceliklerini anlatamıyor. Öğrenciler ilgili de olsa tarihimizi yanlış öğreniyor. Kitaplar meşhur da olsa öğrenciyi eksik bilgilendiriyor. Öğrenciler bizi tanımıyor. Atatürk’ün ve Erdoğan’ın hatıralarını duymuşlar. “Yurtta Sulh Cihanda Sulh”, “One Minute” falan... Nihayetinde Türkiye, onlar için bir Orta Doğu ülkesi. Batı ve Doğu arasında bocalayan, kâh Batıcı kâh İslamcı, istikrarsız bir ülke. Müfredata bakarsak haklılar. Müfredat, Müslüman cemaatlerini öğreneceksiniz diyor. İslami geleneğin zaman ve mekanda değişen yorumlarını, İslamcı liderleri ve İslami direnişin kökenini çalışacaksınız. Mısır’da Müslüman Kardeşlik, Lübnan’da Hizbullah, Afganistan’da El-Kaide ve Türkiye’de Nakşibendilik mukayese konusu oluyor bu durumda. Ders üstüne basa basa vurguluyor: Her ülkenin cemaati çeşit çeşittir. Mısır bağımsızlık istedi, Lübnan eşitlik için savaştı, Afganistan terorist yetiştirdi, Türkiye sakince İslamı yaşamak istedi... Yıllardır bunları okuyorum, o kadar çetrefilli meselelerin bu kadar basite indirgenmesine şaşırıyorum. Derste sunulan Türkiye mutfağına bakalım. Açılışta William Cleveland’dan İran ve Türkiye modeli. Ana menüde Nilüfer Göle’den Kemalism ve Hakan Yavuz’dan Fethullah Gülen. Tatlı niyetine de Hamid Algar’dan Nakşibendilik. Çeşit yok, a la carte! Yersen. Kanadalı öğrenci ne yapsın, aç, mecbur yiyor haliyle. Buna da şükür mü diyelim? Türkiye’de bu dersi versen ya Erdoğan’cısın, ya sofusun, ya Nurcu’sun. Kesin! Hoş rektörlerimiz böyle bir dersi onaylayarak başlarını belaya sokmazlar ve belki hiçbir tarihçimizde, üstünü karşısına alacak yürek yoktur (2005 senesinde - namı bende mahfuz - bir üniversitemizde “Dervişler” adında bir ders, yönetimin talimatıyla içeriği ve adı “Azizler” olarak değiştirildikten sonra açılabildi. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir!) Kanada’ya dönelim. İslam gibi hassas bir konuyu ortaya koyunca illâ bir tarafı tutup cenge mi hazırlanmak lazım? Ama vaziyet bu. Dersin açılmasına şükredelim fakat öğreteceksen doğru anlatacaksın. Sırf ders “Cemaatler” diye Atatürk’ü din düşmanı bir ateist, Gülen cemaatini zeytin dalıyla horon çekerek diyalog kuran evrensel bir İslam cemaati olarak anlatmana ne lüzum var? Aktörleri övmeye veya yermeye hacet yoktur. Anna ve bazı öğrenciler merak ediyor ve anlatıyorum dilim döndüğünce. Gel gör ki, siyah-beyaz film izleyen seyirciye filmdeki gökkuşağının renklerini nasıl anlatayım. Tarihimizdeki politik, ekonomik ve sosyal gelişmeleri birbirine bağlamak kolay değil. Keşke tarihimizin bize munhasır olduğunu öğretebilsek ecnebiye.