ERDOĞAN TOPRAK HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU 30 MAYIS 2017 HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU ANA BAŞLIKLAR 1. NATO VE G7 ZİRVELERİNDEN SONRA YAPILAN AÇIKLAMALAR, TRUMP YÖNETİMİ İLE AB ARASINDAKİ SIKINTILARIN HIZLA ARTACAĞINI GÖSTERMEKTEDİR. ALMANYA BAŞBAKANI MERKEL’İN “ARTIK BAŞKALARINA GÜVENMENİN ZAMANI GEÇTİ” SÖZLERİ BU DURUMU SOMUT BİÇİMDE YANSITMAKTADIR. 2. BRÜKSEL’DEKİ NATO ZİRVESİNDE AB LİDERLERİ İLE SAYIN CUMHURBAŞKANI TAYYİP ERDOĞAN ARASINDA İKİLİ GÖRÜŞMELER GERÇEKLEŞTİRİLDİ. BU GÖRÜŞMELERDE REFERANDUM KAMPANYASI DÖNEMİNDEKİ GERGİN İLİŞKİLERİN YUMUŞADIĞI, TANSİYONUN AZALDIĞI GÖRÜLÜYOR. 3. VİZE SERBESTİSİ VE MÜLTECİ ANLAŞMASI, TÜRKİYE VE AB’NİN BİRBİRLERİNE KARŞI ELLERİNDE TUTTUKLARI KOZLAR OLARAK GÖRÜNÜYOR. TAM ÜYELİK HEDEFİNİN GERİ PLANDA KALDIĞI, KARŞILIKLI GÜNCEL ÇIKARLARIN VE EKONOMİK KAZANIMLARIN ÖN PLANDA TUTULDUĞU, YENİ BİR İLİŞKİ DÖNEMİ, BAŞLIYOR. 4. CUMHURBAŞKANININ 3 MAYIS’TA RUSYA İLE BAŞLAYIP, ABD, ÇİN VE SON OLARAK BRÜKSEL İLE NOKTALANAN BİR AYLIK DIŞ ZİYARETLER SÜRECİ SONUNDA ORTAYA ÇIKAN TABLOYU ANALİZ ETTİĞİMİZDE, DIŞ POLİTİKADA AĞIR BİR KAYIP VE DIŞLANMA GÖRÜNTÜSÜYLE KARŞI KARŞIYA OLUNDUĞU GÖRÜLÜYOR. 5. MUSUL IŞİD’TEN KURTARILDIKTAN SONRA OLUŞACAK MASADA, TÜRKİYE’NİN DIŞLANMASI GÜNDEMDEDİR. MUSUL’DA TARİHİ BAĞLARDAN SÖZ EDİP, LOZAN ANLAŞMASINI HEZİMET OLARAK NİTELENDİRENLER, “BOP HARİTASI İLE SEVR HARİTASININ” BENZERLİĞİNİ HÂLÂ FARK EDEMEMEKTEDİR. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 1 6. CUMHURBAŞKANININ KONUŞMALARINDA DİLE GETİRDİĞİ MÜLTECİLERE VATANDAŞLIK KONUSU, YAKLAŞIK 2 MİLYON YENİ SEÇMEN YARATMA ANLAMINA GELİYOR. 16 NİSAN’DA EVET VE HAYIR OYLARI ARASINDAKİ FARK DİKKATE ALINDIĞINDA BU YENİ SEÇMEN KİTLESİ, SEÇİM SONUÇLARINI ETKİLEYEBİLİR. 7. AK PARTİ KONGRESİ’NDE İLKELER ARASINA ‘TEK DEVLET, TEK MİLLET, TEK VATAN, TEK BAYRAK’ İBARELERİ DE EKLENDİ. AK PARTİ’NİN İNANÇ, GENÇLİK VE TOPLUMSAL BİRLİKTELİĞE YÖNELİK SİYASETİ, TÜZÜĞÜNE KOYDUĞU BU İLKELERİN TAM AKSİ YÖNDE VE TEHLİKELİ BİR ÇATIŞMA-KAMPLAŞMA DOĞRULTUSUNDA! 8. KONUT SATIŞLARININ REFERANDUM AYINDA PATLAMA YAPMASI, BANKA KREDİLİ KONUT SATIŞLARININ NİSAN’DA YÜZDE 30 ARTIŞ GÖSTERMESİ, KGF VE KOSGEB KEFALETLİ FAİZSİZ YA DA DÜŞÜK FAİZLİ KREDİLERİN, ÖNEMLİ BİR BÖLÜMÜNÜN YATIRIMA DEĞİL, YENİ EV ALMAYA HARCANDIĞINI İŞARET EDİYOR. 9. BANKALAR ARASINDAKİ FAİZ YARIŞIYLA, TL MEVDUATINA YÜZDE 20, DÖVİZ MEVDUATINA YÜZDE 10’A KADAR YÜKSELEN AZAMİ FAİZ ORANLARI, MEVDUAT ARTIŞINI DA HIZLANDIRDI. BANKALARA YATIRILAN MEVDUAT 8 MİLYARI AŞTI. BU GELİŞME, DAĞITILAN KREDİLERİN FAİZE DE YATIRILDIĞINI DOĞRULUYOR! 10. OHAL VE KHK UYGULAMALARI SONRASINDA, TMSF TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK, DÜNYANIN DA SAYILI BÜYÜK HOLDİNGLERİNDEN BİRİSİ KONUMUNA GELDİ. TMSF’NİN AÇIKLANAN SON ÜÇ AYLIK FAALİYET RAPORU, BU KURULUŞU AYNI ZAMANDA EN BÜYÜK İŞVERENLERDEN BİRİSİ KONUMUNA GETİRİYOR. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 2 DETAYLAR NATO VE G7 ZİRVELERİNDEN SONRA YAPILAN AÇIKLAMALAR, TRUMP YÖNETİMİ İLE AB ARASINDAKİ SIKINTILARIN HIZLA ARTACAĞINI GÖSTERMEKTEDİR. ALMANYA BAŞBAKANI MERKEL’İN “ARTIK BAŞKALARINA GÜVENMENİN ZAMANI GEÇTİ” SÖZLERİ BU DURUMU SOMUT BİÇİMDE YANSITMAKTADIR. Geçtiğimiz hafta Brüksel’de gerçekleşen NATO zirvesi ve ardından İtalya’da yapılan G7 zirvelerinde ortaya çıkan görüntü, yapılan açıklamalar, G7 sonuç bildirgesinde uzlaşmazlık noktalarının daha fazla olmasının yarattığı çatlaklar, yakın dönemde Avrupa ile ABD arasında ortak hareket alanlarında daralmaların söz konusu olacağını göstermektedir. Her iki zirveden sonra özellikle AB’nin lider ülkesi Almanya ve ardından Fransa’dan gelen açıklamalar bu gelişmeyi doğrular niteliktedir. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in "Başkalarına tümüyle güvenebileceğimiz zamanlar bir parça geride kaldı. Son günlerde bunu deneyimledim. Biz Avrupalılar kendi kaderimizi gerçekten elimize almalıyız. Ama bilmek zorundayız ki kendi kaderimiz için kendimiz mücadele etmek zorundayız” açıklaması, ilişkilerdeki derin çatlağı gözler önüne serdi. Merkel bu açıklamalarıyla, Trump yönetimindeki ABD ve AB'den çıkan İngiltere ile ne olursa olsun iyi ilişkilerin korunması gerektiği ancak artık bu ülkelere bel bağlayamayacakları mesajını verdi. ABD Başkanı Trump yönetiminin yanı sıra ABD ile ortak hareket eden İngiltere’nin de AB’den ayrılma sürecinde olması, kıta Avrupasını kendisi adına yeni rota çizme, yeni bir yol haritası hazırlama noktasına doğru götürüyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 3 Almanya Başbakanı Merkel ile Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Macron’un bu konuda anlaşmaya vardıkları daha önce gerçekleşen Berlin zirvesinde açıklanmıştı. Önümüzdeki dönemde, AB’de Almanya ve Fransa’nın ağırlığının ve öncülüğünün iyice arttığı, İngiltere’den doğacak boşluğun hızla bu iki ülke tarafından doldurularak, AB’nin kendi yoluna devam etmesi yaklaşımının öne çıktığı bir sürece girildiğini göreceğimiz kanısındayım. Özellikle G7 zirvesinden sonra yayınlanan ortak bildiri metninin bugüne kadar yayınlanan G7 zirve bildirilerinin en kısalarından birisi olması ve sadece 6 sayfalık, bir açıklama yapılması, uzlaşmazlık konularının uzlaşılanlardan çok daha fazla olduğunu göstermektedir. Bir önceki G7 zirvesinde yapılan ortak açıklamanın 32 sayfa tuttuğu dikkate alındığında gerçekten de Avrupa ile ABD’nin yeni yönetimi arasında ciddi ve derin görüş ayrılıklarının arttığını söylemek yanlış olmaz. Merkel’in dolaylı bir şekilde “Bundan böyle G7 demek pek de doğru olmaz, G6+1 diye tanımlamak daha doğru olur” şeklindeki ifadesi, ABD ile sadece Avrupa arasında değil, Japonya, Kanada gibi ülkelerle de küresel düzeyde, siyasi, askeri, ekonomik alanlarda çatışma alanlarının arttığının göstergesi. Eski Başkan Obama döneminde ABD’nin destek verdiği ve imzaladığı Paris İklim Anlaşması, kriz konularının başında geliyor. Bildiriye de yansıdığı kadarıyla Trump, kendisinden önceki Başkanın imza attığı bu anlaşmaya destek ifadelerinin yer almasına onay vermedi. G7 zirve bildirisinde, Almanya'nın yanı sıra İngiltere, Kanada, Fransa, İtalya ve Japonya, iklim değişikliği konusunda 2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşmasına yönelik taahhütlerini yinelerken, Trump bu anlaşmayla ilgili nihai kararı önümüzdeki günlerde alacağını belirttiği için, bildiride ABD’ye ait destek ifadesi yer almadı. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 4 Trump, daha sonra yaptığı paylaşımda ise bir hafta içinde İklim Anlaşması ile ilgili olarak ABD’nin tavrını açıklayacağını duyurdu. ABD’nin İklim Anlaşması’ndan çekileceği, Trump’ın bu yöndeki Başkanlık kararnamesini çoktan onayladığı dile getiriliyor. AB ve diğer Avrupa ülkeleri ile Japonya ve Kanada ise İklim anlaşmasını, doğanın korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi konularında daha sıkı kurallar ve işbirliğinden yana tavır koyuyor. Bunun yanı sıra göreve başlar başlamaz Obama yönetiminin kabul ettiği Pasifik Ülkeleriyle Serbest Ticaret Anlaşmasından ABD’nin imzasını çekme kararını alan Trump’ın, AB ile ABD arasındaki Transatlantik Serbest Ticaret Bölgesi Anlaşması konusunda da isteksiz olduğu, bu konuda sonuçlanma aşamasına gelmiş bulunan müzakerelerin de rafa kalkabileceği ifade ediliyor. Brüksel’deki NATO zirvesinde de ABD-Avrupa ayrılığının derinleştiğini gösteren açıklamalar oldu. ABD Başkanının “NATO üyesi bir ülkenin topraklarına yönelik bir saldırıya ittifakın tüm üyeleriyle birlikte karşılık verileceğinin taahhüt edildiği” NATO anlaşmasının 5. Maddesi konusunda isteksiz ifadeler kullanması dikkat çekti. Trump daha çok NATO’da üye ülkelerin mali yükümlülüklerini yerine getirmeleri, mali yükün paylaşılmasında Avrupa’nın daha fazla sorumluluk alması konularını gündeme taşıması ve Avrupa ülkelerine adeta uyarılarda bulunması tepki çeken yaklaşımlar oldu. Paris İklim Anlaşmasının yanı sıra, Rusya’ya yönelik ambargo ve yaptırımlar, göç ve mülteci akınının önlenmesi gibi konularda da AB liderleri ile ABD Başkanı arasında uzlaşmazlıklar su yüzüne çıkmış durumda. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 5 NATO ve G7 zirvelerinden yansıyan görüntüler, önümüzdeki dönemde ABD-AB ya da Avrupa arasındaki uzlaşmazlık konularının artacağını, AB’nin de bu çerçevede yeni bazı arayışlara, bağlantılara, stratejilere yöneleceğini işaret ediyor. Bu noktada Türkiye’nin AB ve ABD ile ilişkilerinde de yeni açılımlar, süreçler söz konusu olabilir. Şayet bu çatlakların yaratacağı boşlukların ikamesi açısından Türkiye, AB’ye yeni bir yaklaşım stratejisi oluşturabilirse, Türkiye-AB ilişkileri için yeni bir dönem başlayabilir. Karşılıklı gerilimlerin azaltılması yönünde Brüksel’de ortaya çıkan yumuşama eğilimi Cumhurbaşkanının Brüksel dönüşü ifade ettiği 12 aylık yeni bir takvimle birlikte düşünüldüğünde, ülkemizle AB arasında Türkiye’nin çıkarlarını ve beklentilerini önceleyen bir döneme girilebilir. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 6 BRÜKSEL’DEKİ NATO ZİRVESİNDE AB LİDERLERİ İLE SAYIN CUMHURBAŞKANI TAYYİP ERDOĞAN ARASINDA İKİLİ GÖRÜŞMELER GERÇEKLEŞTİRİLDİ. BU GÖRÜŞMELERDE REFERANDUM KAMPANYASI DÖNEMİNDEKİ GERGİN İLİŞKİLERİN YUMUŞADIĞI, TANSİYONUN AZALDIĞI GÖRÜLÜYOR. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın NATO zirvesi vesilesiyle gerçekleşen Brüksel'deki temasları, Türkiye-AB ilişkileri açısından önemli bir adımın atılmasının yolunu açmış durumda. Karşılıklı restleşmeler, tehdit ve şantaj açıklamaları, sürecin sonlandırılması, iplerin kopartılması türünden yaklaşımlar, Brüksel temasları sonrasında ortadan kalkmış durumda. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Brüksel dönüşü yaptığı değerlendirmelerde, referandum sürecinde yaşananların geride kaldığını, yeni döneme bakmak gerektiğini ifade etmesi, Türkiye’nin AB hedefinden vazgeçmediğini, AB’nin hâlâ Türkiye için “siyasiekonomik stratejik hedef olduğunu” yinelemesi olumlu söylemler. Oldukça uzun bir gerginlik döneminden sonra Brüksel’deki bu görüşmelerle, referandum sürecinde oluşan gerginliğin aşılması adına önemli olsa da asıl şimdi gösterilecek tutum ve sergilenecek politikalardaki uzlaşı, önem kazandı. AB’nin OHAL’in kaldırılması, yargı bağımsızlığının teminat altına alınması, medyaya ve gazetecilere baskılara son verilmesi, tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması, toplu ihraçlar, tutuklamalarla ilgili kaygıların giderilmesi, demokratik hakların korunması vb. yöndeki taleplerinin Cumhurbaşkanı ve hükümet tarafından ne ölçüde karşılanacağı, hangi adımların atılacağı önümüzdeki süreçte görülecek. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 7 Vize serbestisini, terörle mücadele yasasındaki değişiklik beklentilerine, yolsuzluk ve rüşvetle mücadele, şeffaf mali yönetim gibi Türkiye’den beklenen ve henüz hayata geçirilmeyen kriterlere uyuma bağlayan AB komisyonu, yeni fasılların açılması, Gümrük Birliği Anlaşması’nın revizyonu ve güncellenmesi müzakerelerinin başlatılması konularında da bu kriterleri, özellikle demokratikleşme açısından öncelikli konumda görüyor. Hükümet ise terör saldırılarını ve 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerekçe göstererek, bu adımların atılmasının terör örgütleriyle ve darbecilerle mücadelede zafiyet yaratacağını savunuyor. AB ile yapılan mülteci anlaşmasında da hükümetin tezi AB’nin taahhütlerini yerine getirmediği noktasında ağırlık kazanıyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 8 VİZE SERBESTİSİ VE MÜLTECİ ANLAŞMASI, TÜRKİYE VE AB’NİN BİRBİRLERİNE KARŞI ELLERİNDE TUTTUKLARI KOZLAR OLARAK GÖRÜNÜYOR. TAM ÜYELİK HEDEFİNİN GERİ PLANDA KALDIĞI, KARŞILIKLI GÜNCEL ÇIKARLARIN VE EKONOMİK KAZANIMLARIN ÖN PLANDA TUTULDUĞU, YENİ BİR İLİŞKİ DÖNEMİ, BAŞLIYOR. AB liderlerinin, Cumhurbaşkanı ile yaptıkları görüşmelerden sonra Türkiye için kapının hala açık olduğunu ancak Türkiye’nin atması gereken adımları atmasının beklendiğini ifade etmelerine karşılık, hükümetin yukarıda sıraladığım kriterler çerçevesinde açık tutulan bu kapıya yanaşabilmesi için, demokratikleşme, özgürlükler, temel haklar vb. konularda çok önemli adımlar atması, en azından niyet göstermesi gerekiyor. Dolayısıyla, belirttiğim “yeni ilişki çerçevesi ve tanımlaması” ile yakın dönemde Türkiye-AB ilişkilerinde karşılıklı çıkarlar dahilinde, sınırlı bazı ilerlemeler sağlansa da asıl tam üyelik müzakerelerinin geleceğini belirleyecek, ilerlemesini sağlayacak süreçler için hükümetin daha istekli olması gerekiyor. Bu yönde bir istek ise şu anda ne Cumhurbaşkanında ne de gölgesindeki hükümette görünmüyor. Cumhurbaşkanının AK Parti Kongresi’ndeki “OHAL ülke huzura kavuşana kadar kalkmayacak” şeklindeki “ucu açık OHAL süresi” söylemi bile bu niyetin olmadığının somut işareti. AB-Türkiye ilişkilerinde gelinen noktada gerginlik yumuşamış, tansiyon düşmüş gibi görünse de; Her an yeni krizler yaratmaya aday OHAL ve KHK’lı ülke yönetimi başta olmak üzere, yargının getirildiği nokta, hazırlanan mesnetsiz iddianamelere dayalı tutuklamalar, gözaltılar ve daha pek çok durum, her an yeni krizlerin yaşanmasını gündeme getirebilecek, potansiyel sorunlar olarak yerinde duruyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 9 Almanya ile İncirlik, ilticaların kabul edilmesi ve Avusturya ile yaşanan ikili sorunlarda gözlendiği gibi, AB’nin genel ilkelerine dönük politikaları ve kriterlerine uyum yanında, AB üyesi ülkelerle de ikili sorunlar her an yeni kilitlenmelere neden olabilir, zemin hazırlayabilir. Bu açıdan, yeni gerginliklerin yaşanmaması için hükümetin demokrasi, bireysel özgürlükler, insan hakları yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, üniversite özerkliği vb. konularda çok önemli adımlar atması gerekir. Ne var ki; şu anda Cumhurbaşkanında da, Başbakanda da, AK Parti’de de, müttefiki MHP’de de, TBMM’de çoğunluğu elinde tutan iktidarda da bu doğrultuda bir siyasi irade ve niyet gözlenmiyor. Cumhurbaşkanının Brüksel temaslarında ve sonrasındaki açıklamalarında idam cezasının geri getirilmesini anmaması, söz etmemesi, bu açıdan AB ile ilişkilerde yumuşama arayışının bir işareti olarak görülebilir. İçeride AB’ye yönelik sert söylemler, idam cezasını tartışmaya açan ve kamuoyunun bir kesimini bu doğrultuda beklentiye sokan siyasi tavrın, Brüksel’de geride tutulması da bir başka dikkat çekici nokta! Brüksel’deki temaslar, bu açıdan daha çok Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB ülkeleri ve liderleri nezdinde kendisine yönelik artan tepkileri hafifletme, yeniden kabul görme amacını gerçekleştirmeye dönük olarak değerlendirilebilir. Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’dan “pozitif enerji aldığını” ifade etmesi, referandum sürecindeki yaşananların geride kaldığını dile getirmesi, Avrupa ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarına artık o ülkelerin yurttaşları gibi, Avrupalı gibi olmalarını tavsiye etmesi, söylem değişikliği siyasetiyle tepkileri azaltma, kabul edilme arayışına yönelik. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 10 AB liderleri de Türkiye’ye AB değerleri ve kriterlerine uyum koşuluyla tam üyelik kapısının Türkiye’ye açık olduğunu dile getirmeleri, aslında Cumhurbaşkanı ve hükümetin “Bizi 54 yıldır kapıda bekletiyorlar” söylemine yönelik. Yani AB “bu adımları atarsanız kapı size açık” diyerek, hükümeti ve Cumhurbaşkanını demokratikleşme yönünde adımlar atmaya davet ederken bir yandan da AB üyeliğinin rafa kalkmadığı mesajını vererek de bu adımlar konusunda hükümeti cesaretlendirmeye çalışıyor. Tabii AB liderlerinin ikili temaslarda ve sonrasında yaptıkları açıklamalardaki bu tavrın gerisinde, referandumda ortaya çıkan, yüzde 49’luk Hayır kitlesinin varlığını somut biçimde görmüş olmalarının etkisi yadsınamaz. AB, Türkiye toplumunun yarısının, hatta yarısından da fazlasının demokrasiye, hukuk devletine, özgürlüklere, insan haklarına bağlılığını, sahiplendiğini, çağdaş dünyanın parçası olmaya kararlı olduğunu, bu değerlerden vazgeçme niyetinin olmadığını gördüğü içindir ki, Türkiye’yi sadece “Erdoğan ve AK Parti’den ibaret görmenin ve dışlamanın yanlışlığının, gerçeklerle örtüşmediğinin” ayırdına vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Brüksel temaslarında, bu yüzde 49’un gittiği her yerde, her ülkede, her görüşmedeki ağırlığının ve etkinliğinin yarattığı algının farkında olduğu için, ne “idam” diyebildi, ne “eyy AB” diyebildi ne de “sen yoluna, biz yolumuza” diyebildi. AB liderleri de aslında referandum sonrasında, sırf kendi kamuoylarına şirin görünmek için Türkiye’ye karşı yönelttikleri popülist, dışlayıcı, uzaklaştırıcı söylemlerin yanlışlığını, gerçek dışılığını fark ettiler. AB’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdiği 12 aylık yeni takvim işte bu yüzde 49’luk Hayır’ın, Türkiye için kazanımıdır. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 11 İlişkilerin bundan böyle sorunsuz yürümesini, krizsiz bir döneme girilmesini beklemek gerçekçi olmaz. AB, kapıyı açık tuttuğunu beyan etse de, bundan sonrası için ilişkilerin yürüyeceği zemin, ya belirttiğim gibi yeni ilişki tanımı çerçevesinde karşılıklı ekonomik çıkarların korunması üzerine odaklanabilir, ya tam üyelik perspektifi doğrultusunda, hükümetin OHAL’i kaldırması, demokratikleşme adımları atması zemininde yeni bir yön kazanabilir. Ya da 2005’te olduğu gibi TBMM’de iktidar-muhalefet ortak aklıyla, AB kriterleri ve değerleri doğrultusunda, kapsamlı yasa düzenlemeleri, değişiklik adımları, anayasa değişiklikleri gerçekleştirilerek peş peşe yeni fasılların açılması, vize serbestisinin sağlanması ve tam üyelik doğrultusunda ileriye bakılmasına yönlenebilir. Kanımca şu an itibarıyla Cumhurbaşkanının ve hükümetin tercih edeceği seçenek, ekonomik çıkar odaklı olarak ilişkilerin sürdürülmesi, gerginlik konularının fazla ön plana çıkartılmaması, bağların kopartılmaması, Gümrük Birliği Anlaşmasının güncellenmesiyle, ekonomik kazanımların nispeten artırılması yönünde olacaktır. Diğer iki seçenek, mevcut siyasi konjonktürde ve Cumhurbaşkanının, AK Parti’nin dönüştürmeyi hedeflediği Türkiye için arzuladıklarının çok dışında kalmaktadır. İlişkilerin ekonomik çıkar zemininde sürdürülmesi seçeneğini de ortadan kaldıracak tek adım, şu aşamada hükümetin idam cezasını geri getirme yönünde bir girişime yönelmesi olur ki, bu aynı zamanda AB ile Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu ile ilişkilerin tümden kopartılması demektir. Cumhurbaşkanının Brüksel’deki temaslarında, idam konusunu hiç ağzına almaması, bu adımın atılmasının şimdilik düşünülmediğini, yerine göre zaman zaman kullanılmasının söz konusu olacağını göstermektedir. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 12 Gümrük Birliği Anlaşmasının güncellenmesi sürecinde hükümetin ekonomik beklentilerinin karşılanabilmesi için AB Komisyonu ve anlaşmaya nihai onayı verecek olan Avrupa Parlamentosunun talebi demokratikleşme yönünde bazı adımların atılmasıdır. Kaldı ki, Cumhurbaşkanının işadamlarına “OHAL hangi işinize engel oldu” çıkışına karşılık, TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik’in “OHAL sürdüğü için yabancılar Türk şirketleriyle anlaşma imzalamaktan, sözleşme yapmaktan kaçınıyor” sözlerinin ifadesi de budur. Dolayısıyla ekonomik çıkar odaklı ilişkide de, Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesinde de AB’nin önceliklerinin, OHAL’in kaldırılması, tutuklu gazeteciler, ifade özgürlüğü, tutuklu vekiller, işten atılan akademisyenler vb. konularda hükümetten bazı adımlar atmasını istemek olacağını, bugünden öngörebiliriz. AÇIK KAPILI 12 AYLIK YENİ TAKVİM DÖNEMİNDE, AB ilişkilerinde ağırlıklı sorumluluk, atılması gereken adımlar konusunda top, Cumhurbaşkanında ve hükümette olacak. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 13 CUMHURBAŞKANININ 3 MAYIS’TA RUSYA İLE BAŞLAYIP, ABD, ÇİN VE SON OLARAK BRÜKSEL İLE NOKTALANAN BİR AYLIK DIŞ ZİYARETLER SÜRECİ SONUNDA ORTAYA ÇIKAN TABLOYU ANALİZ ETTİĞİMİZDE, DIŞ POLİTİKADA AĞIR BİR KAYIP VE DIŞLANMA GÖRÜNTÜSÜYLE KARŞI KARŞIYA OLUNDUĞU GÖRÜLÜYOR. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mayıs ayının başından sonuna kadar olan sürede, ülkemiz, ekonomimiz, dış politikamız, stratejik sorunlarımız açısından ikili ilişkilerde oldukça ağır konuların gündemde olduğu ülkelerin liderleriyle görüşmelerde bulundu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile başlayan bu ziyaret süreci, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, ABD Devlet Başkanı Donald Trump ve Brüksel’de NATO ve AB ülkelerinin liderleri, devlet başkanları, başbakanları ile noktalandı. Bu ziyaretler öncesinde düzenlenen basın toplantılarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği sorunlar ve muhataplarından beklentileri şu şekildeydi: 1-Suriye’de iç savaşın sonlandırılması için atılacak adımlar, IŞİD ile mücadele, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunarak, Türkiye sınırlarının güvenliğinin sağlanması 2-PKK terörüne karşı yürütülen mücadelede Türkiye’nin tezlerinin kabulü, PKK’ya sağlanan uluslararası desteğin kesilmesi, silah, mühimmat başta olmak üzere, siyasi desteğin sonlandırılması. 3-Türkiye tarafından “terör örgütü” olarak nitelendirilen ve PKK’nın kolları olarak tanımlanan PYD ve silahlı gücü YPG’ye desteğin kesilmesi, kontrol ettikleri alanlardan çıkartılması, PYD ve YPG’ye siyasi ve askeri desteğin sonlandırılması, Suriye’nin Kuzeyinde bir Kürt koridoru oluşumunun engellenmesi yönündeki TSK operasyonlarına destek, izin ve onay verilmesi. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 14 4-Türkiye’nin 15 Temmuz 2016’da karşı karşıya kaldığı darbe girişiminin mimarı konumundaki Fethullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) karşı yürütülen operasyonların desteklenmesi, Gülen’in iadesi, ABD ve Avrupa’da bulunan, kaçak durumdaki ya da ilticacı konumundaki FETÖ mensuplarının Türkiye’ye geri gönderilmesi. 5-Rusya ile ilişkilerin normalleşmesi sürecinden bu yana devam eden müzakerelere karşın çok küçük bir kısmı kalkan, büyük bölümü devam eden ambargo, yasak ve yaptırımların kaldırılması, siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerin hızla iyileştirilmesi. 6-Ziyaret edilen ülkelerle karşılıklı ticaretin geliştirilmesi, hemen tümüyle Türkiye aleyhine olan dış ticaretin dengelenmesi, Türk ihraç ürünlerine kapıların açılması, karşılıklı olarak yatırımların hızlandırılması. 7-Rusya ve AB’nin Türk vatandaşlarına vize muafiyetini devreye koyması, Türkiye-AB ilişkilerinin tam üyelik perspektifinde yeniden hızlandırılması, yeni fasılların açılması, FETÖ üyelerinin iltica taleplerine AB ülkelerinin ret yanıtı vererek Türkiye’ye iade etmeleri. 8-Rusya ve AB ülkelerindeki PKK temsilcilikleri, dernekleri, örgütlenmelerinin yasaklanması, kapatılması, faaliyetlerine izin verilmemesi. 9-Vize serbestisi, Mülteci Anlaşması vb. konularda AB taahhütlerinin yerine getirilmesi, mali yardımların açılması, Almanya’nın Türkiye’ye ekonomik desteğini artırması. Bu sıraladığım hususlar, Cumhurbaşkanının seyahatlere başlamadan önce özellikle ısrarla üzerinde durduğu, muhataplarına ileteceğini söylediği ve kesin yanıt almayı umduğunu dile getirdiği konulardı. Bunların dışında da ikili ilişkiler yönelik başka güncel, arızi sorunlar söz konusuydu. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 15 Tüm bu ziyaretlerin sonunda 30 Mayıs itibarıyla, elde edilen sonuçlara, görüşülen ülke devlet başkanlarının, başbakanlarının açıklamalarına ve Cumhurbaşkanının dönüşteki ifadelerine baktığımızda; hemen hiçbir konuda Türkiye’nin taleplerinin kabul görmediği ve ciddiye de alınmadığını söylemek olanaklı. Bu dört önemli dünya başkentine yapılan ziyaretlerde, ortaya çıkan tablonun röntgenini çektiğimizde, giderken dile getirilen talep ve beklentilerle, dönüşte elimizde ne var diye bakıldığında karşımıza çıkan sonuçları şu şekilde sıralamak mümkün: RUSYA’DA iki buçuk ay içinde iki kez kalabalık heyetlerle bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Putin’in gündemdeki konulara yönelik ortak açıklamalarında, 1. Rusya Türk vatandaşlarına vize serbestisini zamana bıraktı. Türk işadamı ve müteahhitlere ihalelere girme kolaylığı ve vize serbestisini Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın belirleyeceği listeye endeksledi. Türk işçilerinin Rusya’da çalışma serbestisine kısıtlama sürüyor. 2. TIR anlaşmasının yenilenmesi kabul edildi ve Haziran ayından itibaren Türk Tırlarına 6 bin transit geçiş karnesi verileceği açıklandı. 3. Rusya, Türk Akımı doğal gaz boru hattının yapımına başlayacak ancak Rusya ve Türkiye’ye kazanç sağlayacak Avrupa’ya uzanacak kısmının yapımına başlanması, Ukrayna ve Kırım krizi nedeniyle şu anda gündemde değil. Türk Akımı’ndan gelecek doğal gazın şu anda tek müşterisi Türkiye! 4. Akkuyu Nükleer Enerji Santralı Stratejik Yatırım kapsamına alındı ve “Süper teşviklerden yararlanması” kararlaştırıldı. Böylece Rusya’nın yapacağı 22 milyar dolarlık yatırıma karşılık, Türkiye; arsa temini, KDV, ÖTV, Harç, Gelir, Kurumlar Vergisi, Gümrük Vergisi, SGK prim muafiyeti, bina vergisi vb. faiz indirimi vb. muafiyet ve istisnalarla, üstlenici Rus Şirketi Rosatom’a yaklaşık 10 milyar dolarlık teşvik ve destek sağlayacak. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 16 Diğer deyişle Rusya 22 milyar dolarlık yatırımının yarısına yakın tutarı Türkiye Hazinesi ve Maliyesinden teşvik adı altında alacak. 5. Benzer destek ve teşvikler yapımını Gazprom’un üstlendiği, 16 milyar dolarlık Türk Akımı doğal gaz boru hattı için de geçerli. Türkiye yaklaşık tutarı 4 milyar dolar civarındaki S-400 Füze Savunma Sistemlerinin Rusya’dan satın alınması için müzakerelerde son aşamaya geldiğini açıkladı. 6. Türkiye Ayrıca Rusya’dan yolcu uçağı alımı için de görüşmelere başladı. 7. En önemli tarımsal ihraç kalemimiz olan domateste Rus domates üreticisinin korunması adına yasak devam edecek. Türkiye 300 milyon dolarlık domates ihracı için bile kapıyı açtıramayıp, ağırlıkla kaybeden konumunda olurken, Rusya’nın bu anlaşmalardan ve ilişkilerin normalleşmesinden kazanımı 50 milyar dolara yaklaşıyor. 8. Siyasi ve askeri açıdan ise Suriye’de YPG-PYD ile ilişkilerini sürdüreceğini ve Kürtlerle yakın diyalog içinde olduklarını açıklayan Putin, Erdoğan’ın PKK ve PYD’nin Moskova ofislerinin kapatılması talebine de olumlu yanıt vermedi. Rusya Dışişleri Bakanlığı PYD ve PKK’yı, YPG’yi terör örgütü olarak görmediğini açıkladı. 9. Suriye’de ilan edilen çatışmasızlık bölgeleri anlaşmasıyla, Rusya PYD-YPG kontrolündeki ve Esad rejimi egemenliğindeki bölgeleri kendi koruması altına aldı, bayrağını çekti. 10. TSK’nın ve desteklediği ÖSO’nun yolu kesildi, operasyon olanağı kalmadı. Türkiye’ye ağırlıkla radikal örgütlerin ve İslamcı muhaliflerin kontrolündeki bölgeler bırakıldı. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 17 ÇİN DEVLET BAŞKANI Şİ CİNPİNG İLE GÖRÜŞME, Türkiye’nin 6 milyar dolarlık ihracatına karşılık 24 milyar dolara ulaşan Çin’den ithalatla oluşan ticari ilişkilerdeki Türkiye aleyhine dengesizlik artarak sürecek. 1. Cumhurbaşkanı Erdoğan Çin’e 20 milyar dolarlık 3. Nükleer Santralın yapımını vermeyi önerdi, Çin memnuniyetle karşıladı. 2. Yeni İpek Yolu Projesinin Orta Kuşağı’ndaki Türkiye’de gerçekleştirilecek hızlı demiryolu yatırımları büyük ölçüde Çin tarafından üstlenilecek. Halen Çin’li şirketlerin Türkiye’deki demiryolu inşaatlarında üstlendikleri işler 30 milyar dolar düzeyinde. 3. Türkiye ekonomik ilişkilerde Türk ihraç ürünlerine daha fazla kapı açılmasını isterken, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, “Türkiye üzerinden IŞİD’e katıldıklarını dile getirdiği, Sincan-Uygur bölgesindeki Türklerin Suriye’ye geçişinin önlenmesini, Türkiye’nin bunlara desteği kesmesini, terörle mücadelede işbirliği yapılmasını” istedi. ABD DEVLET BAŞKANI DONALD TRUMP ile Beyaz Saray’daki “uzun ve zorlu” olarak nitelendirilen 20 dakikalık görüşme sonrasında düzenlenen ortak basın toplantısında, ABD Başkanı 3 dakika konuştu. 1. Türkiye ile ABD’nin Kore savaşındaki dayanışmasından söz etti. PKK ve IŞİD’e karşı mücadele edileceğini belirtti. ABD’nin Türkiye’nin istediği silahların satışına onay vereceğini dile getirdi. 2. Cumhurbaşkanının ABD’ye gidişi öncesinde masaya getireceğini ifade ettiği, PYD-YPG’ye ağır silahların verilmesi, PYD’nin terör örgütü olduğu konularından hiç bahsetmedi. Zaten Cumhurbaşkanı ABD’ye gitmeden beş gün önce PYD-YPG’ye ağır silahlar verilmesine yönelik kararnameyi onaylayarak da bu örgütlere bakışını ortaya koymuştu! 3. FETÖ’den hiç söz etmediği gibi Gülen’in iadesi konusunda da tek cümle sarfetmedi! Aksine İran’a karşı ittifak konusunda, 20 dakikalık görüşmede dile getirildiği anlaşılan taleplere, Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeşil ışık yaktı! ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 18 CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN ABD ZİYARETİ, ABD ve dünya medyasında ancak Cumhurbaşkanlığı korumalarının, Büyükelçilik önündeki protestoculara saldırısıyla yer bulabildi. Kanlı fotoğraflar, videolar, protestocuların, korumalarca dövülmesi, birinci haber olurken, ABD Kongresi; Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti’nin ortak karar tasarısını oy birliğiyle kabul etmesiyle Türkiye’yi kınadı. Cumhurbaşkanlığı korumalarının yargılanmasını, bir daha Türkiye Cumhurbaşkanının ABD ziyaretlerinde korumalarının ülkeye alınmaması çağrısını yaptı. BRÜKSEL’DEKİ NATO ZİRVESİ ve AB liderleriyle yapılan ikili görüşmelerdeki durumu ve sonuçlarını ise yukarıda ayrıntılarıyla değerlendirerek, analiz ettik. Her ne kadar 12 aylık yeni bir takvim söz konusu olsa da bu takvimin işlemesi, ekonomik çıkar odaklı ilişki temelinde sürdürülmesi, Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesi, Türkiye’nin ve hükümetin atacağı demokratikleşme adımlarına endekslendi. Fransa, İtalya, Almanya Cumhurbaşkanı ve Başbakanları Cumhurbaşkanından Türkiye’de tutuklu olan ülke vatandaşı gazetecilerin serbest bırakılmasını talep etti. Almanya Başbakanı Merkel Alman milletvekillerinin İncirlik’teki Alman birliğini ziyaretlerine izin verilmezse, askerlerini İncirlik’ten çekeceklerini açıkladı. Brüksel’e giderken “Almanya İncirlik’ten çekilme kararı alırsa güle güle deriz” diyen Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı, Brüksel’de aynı açıklamayı yapmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, idam konusunda Brüksel’de tek söz söylemedi. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 19 Almanya, Hollanda, Norveç İçişleri Bakanlıkları ve mahkemeleri, Türkiye’nin FETÖ’cü olduklarını öne sürerek iadelerini talep ettiği diplomatik pasaportlu yüzlerce asker, subay, general, hakim, savcının iltica taleplerini kabul etti. PYD’nin terör örgütü sayılması talebi kabul görmediği gibi, PKK derneklerinin kapatılması, faaliyetlerinin yasaklanması talepleri konusunda da AB ülkeleri adım atmadı. SONUÇ OLARAK; Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım, Cumhurbaşkanının 4 kritik önemdeki ziyaretinden (Rusya, Çin, ABD, Brüksel) ortaya çıkan sonuç, Türkiye’nin hiçbir talep ve beklentisinin karşılanmadığı, aksine bu taleplerin duymazlıktan gelindiği, ciddiye alınmadığı ve beklentileri karşılayan yanıtların alınamadığı tutanaklara da geçmiş durumda! ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 20 MUSUL IŞİD’TEN KURTARILDIKTAN SONRA OLUŞACAK MASADA, TÜRKİYE’NİN DIŞLANMASI GÜNDEMDEDİR. MUSUL’DA TARİHİ BAĞLARDAN SÖZ EDİP, LOZAN ANLAŞMASINI HEZİMET OLARAK NİTELENDİRENLER, “BOP HARİTASI İLE SEVR HARİTASININ” BENZERLİĞİNİ HÂLÂ FARK EDEMEMEKTEDİR. Uygulanan öngörüsüz, istikrarsız, gündelik dış politika, tehdit ve şantaja dayalı söylemler, iç kamuoyunu tatmin etmeye yönelik açıklamaların, dışarıda ciddiye alınmadığı, bir karşılığının ve etkisinin olmadığı, yaptırım gücünün var olmadığı açığa çıktı. Soçi, Pekin, Washington, Brüksel temasları, ülke liderleriyle, NATO liderleriyle, AB liderleriyle yapılan tüm bu müzakereler, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, AK Parti iktidarının dışarıdaki algısının, tam anlamıyla bir hüsrana vesile olduğunun somut göstergeleri. Karşı taraf bildiğini okurken, ekonomik ve siyasi kazanımları hanesine yazdırırken, Türkiye sürekli ödün veren bir konuma sürüklenmiş durumda. Bu durumun sonucu olarak, iktidar Türkiye’yi, bölgemizde ve dünyada “etken değil, edilgen” bir noktaya getirerek, uyguladığı yanlış dış politikanın ağır faturasıyla karşı karşıya bırakmış bulunmaktadır. Hükümet, gerek Suriye’de gerekse Irak’ta, Ortadoğu’da Avrupa’da yaşanan gelişmeleri okuyamadı. TSK’nın eğittiği derme çatma ÖSO ile Suriye’de söz sahibi olacağını sandı. ABD ve Avrupa’nın Suriye politikalarındaki değişimi algılayamadığı gibi, Esad’lı çözüme yöneldiklerini de fark edemedi. Bu yüzden de Türkiye şimdi, Rusya ve ABD’nin kendisine açtığı kadar bir alanda manevra yapma zorunluluğuyla karşı karşıya kaldı. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 21 PYD-YPG konusunda, ABD-Rusya birlikteliği sonrasında, Türkiye tamamıyla yalnızlaştı. Kuzey Suriye’de, Kuzey Irak benzer bir yapının temellerinin atıldığını öngöremediği için, PYD lideri Salih Müslim’i Ankara’da, İstanbul’da, Diyarbakır’da protokolle ağırladı. Şimdi terör örgütü dese de inandırıcılığı kalmadı. Bölgede, Suudi Arabistan-Katar ile ittifak yaparak, Esad’ı devirebileceği kanısına varıp, Sünni ittifak arayışlarına yöneldi. Şimdi Suudiler ABD’yi de arkasına alarak, İran karşıtı ittifakın liderliğine soyundu. Cumhurbaşkanı da bu treni kaçırmamak için İran’a yönelik söylemini sertleştirmeye yöneldi. “Türkiye olmadan Musul’da operasyon olmaz” diyerek ortaya çıkıp, şimdi artık düşmek üzere olan Musul’dan dışlandı. Musul’da var olabilmek için Barzani ile yakınlaştılar. Türkiye sınırına çekilen PYD-YPG bayrakları için kıyameti kopartırken, Barzani’yi Ankara’da Kürdistan bayraklarıyla karşıladılar. Şimdi Barzani Ağustos’ta bağımsız Kürdistan referandumuna gitmeye hazırlanırken, Kuzey Suriye’de ABD-Rusya destekli bir başka Kürt federasyonunun temelleri atılıyor. Musul’u, Halep’i iç siyaset malzemesi yaparak, siyasi nema peşinde koşarken, Musul’da, Halep’te seyirci konumuna düştüler. Yakında Musul IŞİD’ten kurtarıldığında, Türkiye’nin kurulacak Musul masasının dışında kalması, sürpriz olmaz! Trump’ın imzaladığı son YPG’ye ağır silah kararnamesi ile de açığa çıktı ki, ABD’nin bölgedeki önceliği ve stratejisi bir Kürt devletinin oluşumu. Rakka düştükten sonra da burası YPG’ye bırakılırsa, şaşırtıcı olmayacaktır. Akdeniz’e ulaşacak bir Kürt koridoru, Kürt devleti bu stratejinin temelidir. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 22 Böylece Kuzey Irak, Musul petrol ve doğal gaz kaynakları, Akdeniz’de Kıbrıs ve çevresindeki enerji kaynakları, ABD destekli Kürt devleti eliyle, güvence altına alınmış olacaktır. İran’ın Irak ve Suriye’de, Lübnan’da, Yemen’de, Şiiler üzerindeki etkinliği, İsrail-Suudi ittifakıyla dengelenmeye çalışılacaktır. ABD bunun yetersiz kalacağını gördüğü için, bu dengenin içerisine Türkiye’yi de sokmaya, dahil olmaya zorlamaktadır. Doğru düzgün bir Ortadoğu, Irak, Suriye, İran politikası olmayan, günü birlik yaklaşımlarla, bir Putin’e bir Trump’a yanaşan Cumhurbaşkanı ve AK Parti iktidarı, dış politikada tam bir savrulma içindedir. Savrulmanın son aşamasını, Doğu Akdeniz Enerji havzası çevresinde ve Kıbrıs müzakerelerindeki tıkanma noktasında, Türkiye ve KKTC’den vermeleri istenecek tavizler oluşturacaktır. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) eş başkanlığı, Yeni Osmanlıcılık hayalleriyle çıkılan yolda, Arap Baharı ile rüzgârı arkasına aldığını sanan Cumhurbaşkanı ve AK Parti hükümeti, 2010’dan bu yana büyük bir yanılgıyla, maalesef Türkiye’yi büyük bir hezimet aşamasına getirmiş bulunmaktadır. Musul operasyonu, Halep operasyonu başladığında, Lozan anlaşmasını gündeme getirip, Lozan’ı hezimet olarak takdim etmeye çalışanlar, şimdi bulunduğumuz noktada, BOP haritası ile Sevr Anlaşması haritasının benzerliğini bile göremeyerek, bu noktaya gelinmesinin zeminini hazırladılar. Bu nedenle, ivedi olarak TBMM Genel Kurulu’nda hükümetin Cumhurbaşkanının Mayıs ayındaki bu ziyaretleriyle ilgili olarak bir Genel Görüşme oturumunu gerçekleştirmesi, yeni durum karşısında ortak aklın ve ulusal dış politikanın gereklerinin tüm ayrıntılarıyla gerekirse bir kapalı oturumda ele alınarak, strateji belirlenmesi elzem hale gelmiş bulunmaktadır. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 23 CUMHURBAŞKANININ KONUŞMALARINDA DİLE GETİRDİĞİ MÜLTECİLERE VATANDAŞLIK KONUSU, YAKLAŞIK 2 MİLYON YENİ SEÇMEN YARATMA ANLAMINA GELİYOR. 16 NİSAN’DA EVET VE HAYIR OYLARI ARASINDAKİ FARK DİKKATE ALINDIĞINDA BU YENİ SEÇMEN KİTLESİ, SEÇİM SONUÇLARINI ETKİLEYEBİLİR. 16 Nisan Anayasa Referandumunun sonuçlarını etkilemek için devlet olanaklarını, bütçe imkanlarını seferber eden AK Parti iktidarının, Suriyeliler başta olmak üzere, Iraklı, Afgan mültecilere yurttaşlık verilmesi yönündeki çalışmaları gündemine alması, bugünden 2019 Kasım’ındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunu etkilemeye yönelik bir hazırlık olarak görülmeli. Başbakan ve Cumhurbaşkanının sıklıkla vurguladığı artık iktidar için gerekli oy oranının yüzde 50+1 olduğu yönündeki ifadeleri, yeni bir biatçı seçmen kitlesi yaratma zorunluluğunu, iktidarı sürdürmek açısından zorunlu kılıyor. Daha önceki değerlendirmelerimde belirttiğim gibi, 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaş sonrası ülkemize akın etmeye başlayan mülteciler, yasalar uyarınca beş yıllık oturma süresini doldurduktan sonra, 2016 yılından itibaren vatandaşlık için başvuru hakkı kazanmış durumdalar. Şu ana kadar kaç Suriyeli, Iraklı ya da Afgan vatandaşı TC Vatandaşlığına alındı bilinmiyor. Ancak yurttaşlık verilmesinin bir hükümet politikasına dönüştürülmesi ve resmileştirilerek, başvuru çağrısı yapılması halinde muhakkak ciddi anlamda başvuru olacaktır kanısındayım. Hükümet mülteciler için bilindiği gibi ilk adımı çalışma ve oturma izni verilmesini kolaylaştırarak attı. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 24 Kaçak istihdamın önlenmesi gerekçesiyle, Bölge Çalışma Müdürlüklerine bildirim kaydıyla işverenlere mülteci istihdamı olanağı getirildi. Yarım iş kolunda ise resmi bildirim zorunluluğu da söz konusu değil. Ardından oturma izninin kolaylaştırılması yoluna gidildi. Son olarak mültecilere “biyometrik geçici kimlik” verilmesi uygulamasına geçildi. Bunun da gerekçesi, mültecilerin kayıt altına alınması olarak açıklanmıştı. Bakanlar Kurulu son çıkarttığı kararname ile yabancılara 1 milyon dolara kadar konut alımı başta olmak üzere, en az üç yıl süreyle satmamak kaydıyla menkul kıymet alımı yapan ya da döviz getirip en az üç yıl bozdurmamak kaydıyla, açtıracağı banka hesabında tutanlara da vatandaşlık hakkı tanıdı. Tüm bu adımların şu ana kadar istenilen sonucu verdiği söylenemez. Belirlenen tutarlar, uluslararası benzer uygulamalardaki kriterler dikkate alındığında oldukça yüksek. Ancak Cumhurbaşkanı son dönemde, sıklıkla artık neredeyse 6-7 yıldır ülkemizde yaşayan, burada iş kuran, yerleşen, çocukları dünyaya gelen mülteciler vatandaşlık konusunu gündeme taşıyor. Her ne kadar içlerindeki eğitimli olanlara öncelik verileceğini ifade etse de bu yöndeki hazırlıklar yoğunlaşmış vaziyette. Son olarak sayılarının resmi tespitlerle 3 milyon 900 bini aştığı kaydedilen ve ağırlıkla Suriyeli olmak üzere, Iraklı, Afganistanlı ve bazı Afrika ülkelerinden gelen mültecilerin şu anda vatandaşlık verilmesi halinde 1 milyon 200 bin dolayındaki bölümünün vatandaşlıkla birlikte seçmen statüsü de kazanacağı belirtiliyor. Diğer yandan şayet erken değil de anayasa değişikliğinde yer aldığı gibi Cumhurbaşkanlığı seçimleri 3 Kasım 2019’da yapıldığı takdirde bu sayı daha da yükselebilecek. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 25 Muhtemelen olası bir topyekûn vatandaşlık verilmesi ya da çifte vatandaşlık olanağı tanınması durumunda aynı zamanda seçmen statüsü kazanacak mülteci vatandaş sayısı 2 milyona yaklaşacak. 16 Nisan Referandumunda Evet ve Hayır oylarının dağılımına bakıldığında YSK’nın resmi açıklamasına göre sandığa giden seçmenlerin 25 milyon 157 bin 463’ü Evet oyu verdi ve oransal dağılımı yüzde 51,41 oldu. Hayır diyen seçmen sayısı yüzde 48,59 ile 23 milyon 779 bin 141 olarak açıklandı. Biz gerçekte Hayır oylarının daha yüksek olduğunu, mühürsüz zarf ve oy pusulalarının kabulüyle bu sonucun ortaya çıktığını biliyoruz. Gerçek durum da budur. Bu açıdan hukuki süreç devam ediyor. Ancak YSK’nın ilan ettiği bu resmi sonuçlara göre Evet ve Hayır oyları arasındaki fark 1 milyon378 bin. Şimdi, 2019’da artık çıtanın yüzde 50+1’e yükseldiğini sürekli yineleyen AK Parti açısından vatandaşlık verilmek suretiyle yaratılacak 1,9-2 milyon kişi arasındaki bu yeni mülteci seçmen kitlesi kanımca hayati önemde kritik olarak değerlendirilmektedir ki, bu yöndeki çalışmalara yani vatandaşlık verilmesi çalışmalarına hız verilmiş bulunmaktadır. Tabii ki Suriye’de silahların susması, ülkenin barışa kavuşması ve bu milyonlarca insanın kendi yurtlarına evlerine dönmesi en temel insani amaç olmalı. Ancak diğer yandan da durumun güncelliğini ve gerçekliğini gözardı etmemek gerektiği kanısındayım. Şu anda Suriyeli mültecilere sağlanan kamp olanaklarından sadece yüzde 10’luk bir kesim yararlanmaktadır. Mültecilerin yüzde 90’ı hatta daha fazlası, 81 ile dağılmış vaziyette, çoğu yerde de bir arada, kendi varoşlarında, gettolarında yaşamaktadır. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 26 İzmir’de, Mersin’de, İstanbul’da yaşanan son olaylarda, Suriyeli ya da Afgan mültecilerin ağırlıkla bir arada yaşadığı mahalle ve semtlerde meydana gelen ölümlü kavgalar bir yandan da toplumsal yaşamı ve huzuru tehdit eder niteliktedir. Olası bir toplu vatandaşlık verilmesi durumunda bu tablo kalıcı hale gelecektir. Ancak iktidarı yitirmemek adına, AK Parti’nin yürüttüğü hazırlıklarında böyle bir durumu amaçladığını, 1 milyon 378 binlik Evet-Hayır farkını da dikkate alarak 1 milyondan fazla bir “mülteci- yurttaş-seçmen” kitlesi hazırlığını dikkate almak durumundayız. Tabii ki, mültecilerin topluca bir partiye oy vermeleri gibi bir durumun söz konusu olamayacağı savunulsa da tablonun ağırlıkla AK Parti’ye biat yönünde olacağını bugünden görmek de olanaklı. Şimdiden iktidarın bu yöndeki oyununu bozacak, söylem ve siyasi stratejiler üzerinde yoğunlaşıp, politikalar oluşturmak durumunda olduğumuz kanısındayım. Muhtemeldir ki, böyle bir adım atıldığında, şu anda mülteciler her ay 100 TL’lik gıda ve alışveriş kartı dolumu yapan hükümet, 16 Nisan referandumunda olduğu gibi, devletin bütçe imkanlarını, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı imkanlarını oluşturacağı bu mülteci seçmen kitlesi için de seferber edecektir. Seçmen dağılımını, oy dengelerini değiştirecek adımlar atacaktır. Bu açıdan gerek siyasi gerekse vatandaşlığa alınanların bir seçim dönemi sonrasında oy kullanabilecekleri hükmünü içeren yasal düzenlemeler konusunda çalışmalar yapılmasını önemsemekteyim. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 27 AK PARTİ KONGRESİ’NDE İLKELER ARASINA ‘TEK DEVLET, TEK MİLLET, TEK VATAN, TEK BAYRAK’ İBARELERİ DE EKLENDİ. AK PARTİ’NİN İNANÇ, GENÇLİK VE TOPLUMSAL BİRLİKTELİĞE YÖNELİK SİYASETİ, TÜZÜĞÜNE KOYDUĞU BU İLKELERİN TAM AKSİ YÖNDE VE TEHLİKELİ BİR ÇATIŞMA-KAMPLAŞMA DOĞRULTUSUNDA! 21 Mayıs’taki AK Parti Kongresi’nde yapılan tüzük değişiklikleri arasında dikkat çekici olan bir tanesi, Cumhurbaşkanının meydanlarda Rabia işareti yaparak yinelediği sloganın tüzüğün amaç ve ilkeler bölümüne monte edilmesiydi. “Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan” şeklinde sıralanan bu sloganı, AK Parti tüzüğüne koymalarına karşın, fiili icraatları ve siyasi uygulamaları, söylemleri tam aksi yönde. Ayrıştırıcı, kamplaştırıcı, toplumda karşıtlıkları öne çıkartıcı doğrultuda. Hem iç politikada hem dış politikada bu sloganın ve tüzüğe yerleştirilerek parti ilkesi haline getirilen bu sözlerin aksi uygulamaları sıklıkla görüyoruz. O nedenle bu slogandaki samimiyet konusundaki sorgulamalar ve tereddütler, doğal olarak akla geliyor. AK Parti’nin geçmişte ve günümüzde pek çok konuda kamuoyuna yaptığı açıklamalar, dile getirdiği sözler ile perde arkasındaki müzakere, pazarlık ve siyasetinin çok farklı olduğu, taban tabana zıtlık oluşturduğu ve siyasi amaçla bunların kullanıldığının çok sayıda örneği mevcut. İsrail’e “Siyonist, terörist devlet” derken, Mavi Marmara saldırısında 9 Türk vatandaşı öldürülürken içeriye söylenenlerin tersine, İsrail ile Roma’da, İsviçre’de ilişkileri düzeltmek için gizli pazarlıklar yapıldığı ortaya çıktı. Nitekim geçen yılın Haziran ayındaki anlaşma ile de Mavi Marmara baskınıyla ilgili, içe dönük tüm söylemlerin gerçeği yansıtmadığı anlaşıldı. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 28 Rusya ile uçak krizi sonrasında “Yine yapsınlar, yine düşürürüz” diyen Cumhurbaşkanının, daha sonra bir işadamı aracılığıyla, Rusya’ya ve Putin’e özür mektubu gönderdiği açıklanınca, kapalı kapılar ardındaki pazarlıklar da açığa çıktı. İçe dönük olarak “Kimse bize terör örgütleriyle müzakere yürütüyorlar diyemez, teröristlerle masaya oturmayız, bunu söyleyenleri müfteri ilan ederiz” derken, geri planda Oslo’da, İmralı’da, Kandil’de pazarlıklar yapıldığı, MİT Müsteşarı’nın Kandil ile İmralı arasında mekik dokuduğu, Oslo’da MİT yöneticileri ile PKK yöneticilerinin pazarlık yaptığı anlaşıldı. Türkiye’nin dört bir yanına diktikleri açık-kapalı spor sahalarına, stadyumlara Arena adını verenler, bunları eleştirdiğimizde tepki gösterenler, şimdi “Arena Türkçe değil, üstelik Arenalar vahşetin, şiddetin olduğu, hayvanlarla, insanların boğuşturulduğu yerler” diyerek yanlışlarını örtbas etmeye çalışıyorlar. Kürt açılımı, Ermeni açılımı, Roman açılımı, Alevi açılımı gibi, çok sayıdaki örnekten de hatırlanacağı gibi, içeride kamuoyuna söylenenler, verilen mesajlarla kapalı kapılar ardındaki müzakerelerde amaçların çok farklı olduğu her seferinde apaçık şekilde gözler önüne serildi. Bu yüzden, AK Parti tüzüğüne konulan sloganın resmileştirilmesi de sadece kâğıt üzerinde kalmaya mahkûmdur. Sadece Cumhurbaşkanının Pazar günü Ensar Vakfı Genel Kurulunda, gençlere hitaben yaptığı konuşmadaki sözleri ve ifadeleri bile bir hafta geçmeden AK Parti tüzüğündeki ifadelerin tekzip edilmesi niteliğindedir. Gençleri, “saflarını seçmeye” çağıran Cumhurbaşkanı, 14 yıldır iktidarda olmalarına rağmen kendilerinin sosyo-kültürel ideolojilerini, düşüncelerini iktidara tam olarak taşıyamadıklarından yakınmaktadır. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 29 Gençlerimizi ayrıştıran nitelemeler, ifadeler, kendilerinin düşüncelerini benimsemeyenleri dışlayan, yok sayan, neredeyse hain ilan eden bu yaklaşımlar “tek millet” kavramının da aslında AK Parti için slogandan öte bir şey olmadığını, sırf siyasi nema amaçlı kullanıldığını göstermektedir. Benzer durum dış politikada da söz konusudur. Bir yandan Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu açıklayıp, diğer yandan Irak’tan bağımsızlığını ilan etmeye hazırlanan Barzani yönetimine destek vererek Irak’ın bölünmesine ve Kürt devletinin kurulmasına zemin hazırlamak aynı zıtlığın sonucudur. Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu söyleyip, Suriye’de iç savaşta taraf olmak, silahlı muhaliflere destek vermek, eğitip, silahlandırmak bir başka örnektir. Suriye’de Kürt federasyonuna izin vermeyiz deyip, Salih Müslim’i ağırlamak, ardından YPG ile ortaklaşa Süleyman Şah Türbesi’nin taşınması operasyonunu yürüterek, türbeyi Kürtlerin kontrolündeki bölgeye taşımak aynı zıtlığın, çelişkinin, eylem-söylem samimiyetsizliğinin sonucudur. Kuzey Suriye’de Kürt oluşumuna karşı çıkıp, uyguladığı politikalarla tersine bu zeminin oluşmasına katkı vermek, hem Türkiye, İran, Irak ve Suriye’den koparılacak Kürtlerle büyük Kürdistan’ın kurulması planlarına karşı çıkıp hem de Büyük Kürdistan’ı hedefleyen BOP’un eş başkanı olmakla övünmek, AK Parti siyasetinin ve söyleminin tutarsızlığını, samimiyetsizliğini sergilemektedir! Kısa süre öncesine kadar Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilk dört maddesine karşı çıkıp laiklik ilkesinin anayasadan çıkartılmasını savunan TBMM Başkanına sahip çıkarken, Mısır’da Tahrir Meydanı’nda “Laiklikten korkmayın, laiklik inanç özgürlüğünün güvencesidir” diye telkinde bulunmanın neresinde inandırıcılık ve samimiyet olabilir ki? ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 30 “Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına almışız” diyerek milliyetçiliği reddederken, MHP’yi kafatası milliyetçisi olarak eleştirirken, şimdi tersini savunan bir siyasi söylem ne kadar içten ve inandırıcı olabilir ki? Bir yandan “Kürtlerin hiçbir eksiği yok, fazlası var” diyeceksiniz, “Tek Vatan, Tek Devlet, Tek Millet, Tek Bayrak” deyip, bunu parti tüzüğünüze yerleştireceksiniz. Öte yandan parti tüzüğünde Güneydoğu’ya Kürdistan diyen, Özerk Kürt bölgesini savunan ve tüzüğüne koyan Hür Dava Partisi (HÜDAPAR) ile 1 Kasım seçiminde, 16 Nisan referandumunda ittifak yapıp, referandum sonrasında da HÜDA-PAR’a teşekkür edeceksiniz. Barzani’nin kurdurttuğu Türkiye Kürdistan’ı Demokrat Partisi (TKDP) ile seçim ve referandumda işbirliği, ittifak yapacaksınız. Bunların tümü içeriye dönük siyasi nema hesaplı açıklamalar diye millete söylenirken, gerçekte daha önceki örneklerini sıraladığım gibi, perde gerisinde, kapalı kapılar arkasında, başka pazarlıklar, başka vaatler, başka taahhütler söz konusu. Tüzüğe yerleştirilen o slogan sadece günü ve görüntüyü kurtarma amaçlı. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 31 KONUT SATIŞLARININ REFERANDUM AYINDA PATLAMA YAPMASI, BANKA KREDİLİ KONUT SATIŞLARININ NİSAN’DA YÜZDE 30 ARTIŞ GÖSTERMESİ, KGF VE KOSGEB KEFALETLİ FAİZSİZ YA DA DÜŞÜK FAİZLİ KREDİLERİN, ÖNEMLİ BİR BÖLÜMÜNÜN YATIRIMA DEĞİL, YENİ EV ALMAYA HARCANDIĞINI İŞARET EDİYOR. Hükümetin 16 Nisan Referandumu öncesinde dağıtmaya başladığı Kredi Garanti Fonu (KGF) kefaletli ve Hazine garantili kredilerle, KOSGEB garantili Halkbank tarafından dağıtılan 50’şer bin liralık kredilerin toplamı Nisan sonunda 166,3 milyar TL olarak açıklanmıştı. Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin ifadesiyle, bu krediler yarım milyonu aşan 500 binden fazla ticari, sınai işletmeye ya da KOBİ’ye dağıtıldı. Amaç neydi, yeni yatırım yapılması. Şimdi bu kredilerin amaç dışı kullanıldığı, dövize, yüksek faize, konuta, arsaya otomobile yatırıldığı dile getiriliyor. Çünkü yeni yatırım cephesinde bir kıpırdanma yok. Önceki değerlendirmelerimde, Merkez Bankası verilerinin yılbaşından bu yana bankalardaki döviz hesaplarında 22 milyar dolarlık artış gerçekleştiğini, sadece 16 Nisan referandum haftasında 7 milyar dolarlık artış olduğunu ifade ettim. Yatırım için dağıtılan kredilerin önemli bölümü, gerileyen kurlardan kâr elde etmek amacıyla, döviz satın almaya gitmiş görünüyor. Bunun yanında bu ucuz kredilerle en çok yatırım yapılanlardan birisinin de yeni ev alımı olduğu Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) geçen hafta açıkladığı Nisan 2017 Konut Satış İstatistikleriyle açığa çıktı. TÜİK verilerine göre, konut satışları nisan ayında geçen yılın aynı ayına kıyasla yüzde 7,6 oranında artışla 114 bin 446 olarak gerçekleşmiş. Bu kredilerin dağıtılmaya başlandığı bir ay öncesinde de yani Mart 2017’de de konut satışlarında yüzde 10 artış yaşanmıştı. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 32 Şimdi ne oldu da bu iki ayda konut satışları böyle bir patlama yaptı. Üstelik uzun aradan sonra ilk kez, yeni konut satışlarında ciddi bir artış söz konusu! Nisan ayında, İstanbul’da 20 bin 066 konut, Ankara’da 13 bin 364, İzmir’de 7 bin 170 konut satışı olmuş. En düşük konut satışları ise 4 konut ile Hakkari, 8 konut ile Ardahan ve 18 konut ile Şırnak’ta gerçekleşmiş. Yani Doğu ve Güneydoğu’da zaten evi barkı yıkılan insanların konut alacak takati de kalmamış. Nisan ayında Irak vatandaşları Türkiye’den 245 konut satın alırken, Iraklıları 185 konut ile Suudi Arabistan, 169 konut ile Kuveyt, 99 konut ile Rusya Federasyonu ve 81 konut ile Afganistan vatandaşları izlemiş. Nisan ayında yabancılara satılan konut sayısında da artış var. Banka kredili yani ipotekli konut satışlarında ise Nisan ayında adeta bir patlama görülüyor. Banka kredili konut satışında yüzde 29,6 oranında artış olmuş. Banka kredisiyle 43 bin 334 konut satılmış. Banka kredili konut satışlarındaki geçen yılın Nisan ayına kıyasla neredeyse yüzde 30 artış olurken, diğer konut satış türlerinde yani nakit ya da senetli satışlar yüzde 2,5 düşmüş. Şimdi geliyorum asıl önemli noktaya. Mart ayında olduğu gibi Nisan ayında da satılan 114 bin konutun yarısına yakını ilk kez satılan yani yeni konutlar. Siteler, rezidanslar, daireler. Tam 51 bin 988 konut ilk kez satılan yeni konut. Artış, geçen yılın Nisan ayına kıyasla yüzde 10,8 düzeyinde. BDDK Başkanı, önceki hafta Bankalar Birliği’nin genel kurulunda çıktı dedi ki, “bizim de kulağımıza, dağıtılan, yatırım amaçlı, düşük faizli ya da faizsiz, bir yılı geri ödemesiz bu kredilerin amaç dışı kullanıldığı duyumları geliyor. Araştırma ve inceleme başlatacağız.” ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 33 Bakıyoruz, bu krediler referandum öncesinde dağıtılmaya başlandıktan sonra, bankalardaki döviz hesapları 22 milyar dolardan fazla artmış. TÜİK’in konut satış istatistikleri gösteriyor ki, yine bu kredilerin dağıtılmaya başlandığı Mart ayında konut satışları yüzde 10, Nisan ayında yüzde 8’e yakın artmış. Üstelik satılan konutların yarısı ilk kez satılan yeni konutlar. Bu konutların yüzde 30’dan fazlası ipotekli satış, yani banka kredili! Bankalar bu krediyi nasıl verdi? İnsanlar gittiler, KGF’den kefalet aldılar, gelip bankadan kredi çektiler. KGF kefaletli kredi çekenlerin sayısı şirket ve şahıs olarak 250 binin üzerinde. KOSGEB’den onay alıp, Halkbank’tan 50’şer bin lira faizsiz can suyu kredisi alanların da sayısı bu düzeyde. 500 binden fazla şahıs ve şirkete yeni yatırım yapsınlar, üretimi, istihdamı artırsınlar diye, 166,3 milyar TL kaynak dağıtılmış. Dağıtılmış da ne olmuş? Yatırımlar patlama yapacağına, döviz hesaplarındaki paralar patlamış. Lüks konut satışları patlamış. Hükümetin bunun hesabını sorması, 80 milyon vatandaşa da çıkıp bunun hesabını vermesi gerekiyor. Millet açlık ve yoksulluk sınırında yaşarken, dağıtılan bu milyarlarca ucuz krediyle, ev, araba alan, dövize yatırım şimdi kurların yükselmesini bekleyenlerden bunun hesabının sorulması lazım. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 34 BANKALAR ARASINDAKİ FAİZ YARIŞIYLA, TL MEVDUATINA YÜZDE 20, DÖVİZ MEVDUATINA YÜZDE 10’A KADAR YÜKSELEN AZAMİ FAİZ ORANLARI, MEVDUAT ARTIŞINI DA HIZLANDIRDI. BANKALARA YATIRILAN MEVDUAT 8 MİLYARI AŞTI. BU GELİŞME, DAĞITILAN KREDİLERİN FAİZE DE YATIRILDIĞINI DOĞRULUYOR! Merkez Bankası geçen hafta bir veriyi daha açıkladı; Bankalardaki toplam mevduat. Mart ve Nisan ayından itibaren bankalardaki mevduat artarken, Mayıs ayında da bu artış devam ediyor. Verilere göre, bankalardaki döviz ve TL mevduatlarının toplamı en son 18 Mayıs 2017 itibarıyla 1 trilyon 593 milyar 523 milyon liraya yükselmiş bulunuyor. 18 Mayıs ile biten haftada, sadece bir haftalık mevduat artışı 8 milyar 16 milyon 681 bin lira. Bankalardaki TL cinsi mevduat toplamı yüzde 1,56’lık artışla, 867 milyar 249 milyon 906 bin lira olurken, yabancı para cinsinden mevduat 635 milyar 881 milyon 798 bin lira. Yıllık olarak bakıldığında, 18 Mayıs itibarıyla bankalardaki TL cinsi mevduatta yüzde 16,74, yabancı para cinsinden mevduatta ise yüzde 24,01 artış gerçekleşmiş durumda. Yani toplam mevduat zaten artmış ama yabancı para mevduat hesaplarındaki paraların artış hızı TL hesaplarındaki artış hızını sollamış. Bankalarındaki tüketici kredilerinin 165 milyar 231 milyon 267 bin lirası konut, 5 milyar 771 milyon 102 bin lirası taşıt ve 173 milyar 171 milyon 475 bin lirası diğer kredilerden oluşuyor. Asıl dikkat çekici nokta, geçen yılın aynı dönemine göre, bankaların dağıttığı tüketici kredileri yüzde 16,12 artarken, ticari krediler yüzde 50,38 artış göstermiş. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 35 Diğer deyişle ticari krediler dediğimi, işte hükümetin yatırım yapsınlar diye işletmelere, işadamlarına, KOBİ’lere dağıttığı kredileri de kapsayan krediler. Bu kalemde yüzde 50’nin üzerinde artış söz konusu… Ama belirttiğim gibi, bir yandan ticari krediler artarken diğer yandan da bankalara yatan mevduat artıyor. Yani bunun anlamı, bir tarafta hükümetin dağıttığı ucuz krediyi alanlar bu kredinin bir kısmını veya tamamını götürüp aynı bankada ya da bir başka bankada yüzde 20’ye kadar varan orandaki faizle açtırdığı mevduat hesabına yatırmış. Sadece 50 bin TL’lik can suyu kredisi alanlar bile bu parayı götürüp, yüzde 20 faizle bir başka bankada hesaba yatırsa, yılsonunda 10 bin TL faiz geliri elde edecek. Çünkü KOSGEB garantili, Halkbank’ın dağıttığı bu krediler faizsiz ve bir yılı da geri ödemesiz. Hem anaparası olduğu yerde duracak, hem bir yıl geri ödeme yapmayacak, hem de 10 bin TL faiz geliri elde edip, durduk yerde parasını 60 bin TL’ye yükseltecek. Maliye Bakanı da ekran ekran dolaşıp, vergi taksitinizi, SGK taksitinizi, trafik cezası taksitinizi Çarşamba akşamına kadar ödeyin diye çağrı üstüne çağrı yapıyor. Bütçede, hazinede para kalmadı. Ellerindekini referandum öncesi bu kredilerle dağıttılar. 8 milyondan fazla mükellef vergi borcunu yapılandırmış. Yapılandırılan borç tutarı 90 milyar liraya yaklaşıyor ama kimse de yapılandırma taksitini ödeyecek güç yok. Üstelik referandumda ilk ve ikinci taksit ödemelerini de 31 Mayıs’a kadar ertelediler. Şimdi yapılandırmaya gidenler 2 taksiti birden ödemek zorunda. Bütçenin içini boşalttılar, 166 milyar lirayı dağıttılar, şimdi 90 milyar lira vergi borcunu tahsil edebilmek için billboardlara, panolara, televizyonlara ilan veriyorlar. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 36 Vergi dairelerini gece yarısına kadar mesai yaptırıyorlar. Bir sene dolmadan bu üçüncü borç yapılandırması, ama tahsilatta sıkıntı yaşanıyor. TOBB Başkanı mükelleflerin Maliyeye olan vergi borçlarından daha fazla alacakları olduğunu söylüyor. İhracatçının, sanayicinin yüz milyarlarca liralık KDV iadesi alacağı var ödenmiyor. Çiftçinin destekleme primi alacağı var ödenmiyor. Bütçede para yok. Bütçedeki kaynakları ucuz kredi diye, istihdam seferberliği diye, büyükannelere torun bakma maaşı diye dağıttılar. İşletmelerin, ihracatçıların, sanayicilerin KDV iadelerine, çiftçinin destekleme primine, mazot ve gübre desteğine para kalmadı. Şimdi tek umut borç yapılandırma taksitlerinin ödenmesi. Şayet buradan anlamlı bir tahsilat yapılabilirse, bütçenin çarkları dönecek. Aksi halde Hazine yüksek faizle borçlanarak, bütçeye yama yapmaya, açığı kapatmaya çalışacak. Bir yanda faizsiz kredi dağıtırken, diğer yanda iki misli faizle borçlanıp, bütçeye para bulmaya çalışmanın sonucu ekonomik çöküştür, iflastır. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 37 OHAL VE KHK UYGULAMALARI SONRASINDA, TMSF TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK, DÜNYANIN DA SAYILI BÜYÜK HOLDİNGLERİNDEN BİRİSİ KONUMUNA GELDİ. TMSF’NİN AÇIKLANAN SON ÜÇ AYLIK FAALİYET RAPORU, BU KURULUŞU AYNI ZAMANDA EN BÜYÜK İŞVERENLERDEN BİRİSİ KONUMUNA GETİRİYOR. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) Ocak-Mart dönemi üç aylık faaliyet raporuna göre, Mart sonu itibariyle TMSF'ye devredilen şirket sayısı 879 olarak görünürken, bu şirketlere ve holdinglerde yaklaşık 45 bin kişi çalışıyor. TMSF yönetimine devredilen ve kayyumlar aracılığıyla yönetilen bu 879 şirketin toplam aktif büyüklüğü 40,3 milyar TL'yi buluyor. El konulan şirketlerin; Özkaynak toplamı yaklaşık 18,1 milyar TL, Ciroları toplamı ise yaklaşık 21,3 milyar TL, tutarında. TMSF faaliyet raporunda FETÖ bağlantıları iddiasıyla el konulan bu işletmelerde istihdam edilen çalışan sayısının ise 44 bin 888 olduğu belirtiliyor. Raporda, TMSF’nin aynı zamanda el konulan ve kontrolüne bırakılan medya kuruluşları açısından da neredeyse Türkiye’nin en büyük medya gruplarından birisi haline geldiği anlaşılıyor. Faaliyet Raporu’ndaki bilgilere göre, KHK'lar kapsamında kapatılan gazete ve dergiler, yayınevi ve dağıtım kanalları ile özel radyo ve televizyon kuruluşlarının sayısı 31 Mart 2017 tarihi itibarıyla, 147. Daha sonra yine KHK’larla haklarındaki kapatma kararı kaldırılan 24 medya kuruluşu, bu 147 sayısının dışında. Söz konusu medya ve basın kuruluşlarının 38'i televizyon, 39'u radyo, 70'i ise gazete, dergi ve matbaalardan oluşuyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 38 Diğer yandan Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin TBMM’de verilen soru önergesi üzerine yaptığı açıklamaya göre ise TMSF’ye devredilen ve kayyum yönetimine bırakılan şirket sayısı 29 Mayıs itibarıyla 942’ye ulaşmış durumda. TMSF faaliyet sporunun kapsadığı 1 Ocak-31 Mart 2017 tarihleri arasındaki üç aylık dönem sonrasında, TMSF yönetimine devredilen ve kayyum atanan şirket sayısı 63 daha artmış. Kayyum olarak atananlara, bakan takdirine bağlı olarak 2-12 bin TL arasında aylık maaş ödeniyor. Bu tablo ve ortadaki şirket sayıları, medya kuruluşları, çalışan sayıları, ciro ve özkaynak tutarları neredeyse TMSF’yi sayılı holdingler arasına sokuyor. Bir nevi iktidar kontrolüne alınan bu şirketlerin yönetimlerine atanan kayyumların hangi kriterlere ve niteliklere göre seçildikleri, 2-12 bin TL arasında olduğu kaydedilen aylık maaşlarının hangi ölçütler göz önünde tutularak belirlendiğini bilmiyoruz. TMSF, yasası gereği özerk bir kurum olmasına karşın, mevcut durumda el konulan, kayyum atanan bu şirketlerin bir anlamda iktidarın ekonomik kullanımına da bırakıldığını söyleyebiliriz. Atanan kayyumlarla ilgili haberlere bakıldığında, AK Partili il, ilçe yöneticileri, parti üyeleri, avukatlar bu görevlere getiriliyor. Şirketler partinin ve iktidarın ekonomik işletmeleri gibi kullanılıyor. Maliye Bakanı Naci Ağbal daha önce bu şirketlerin mali durumları gözden geçirildikten sonra ya kapatılacağını ya da satılacağını açıklamıştı. Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli ise şu ana kadar hiçbir şirketin satışa çıkartılmadığını ifade ediyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 39 Zaten TMSF’ye daha önce devredilen medya kuruluşlarının, sanayi kuruluşlarının nasıl satıldığını da gördük. Hepsi ihalesiz olarak iktidara yakın işadamlarına verildi. Üstelik satın almaları için kamu bankalarından da bu iktidara yakın işadamlarına krediler açıldı. TMSF satışlarıyla, şu anda medya patronu konumuna gelenlerden birisi de 21 Mayıs’taki olağanüstü kongrede AK Parti Genel Merkez Yönetimi’ne seçildi. Yani TMSF ile AK Parti’nin, hükümetin, TMSF’ye devredilen, el konulan şirketlerin nasıl bir akçalı organik ilişki içinde olduklarına yönelik en somut örnek TMSF’deki medya kuruluşlarını, otomotiv fabrikalarını arsalarıyla birlikte ihalesiz olarak satın alan şahsın şimdi de AK Parti yönetimine alınmasıyla açık şekilde sergilenmiştir. Şu anda TMSF kontrolünde olan bu 942 şirketin de aynı şekilde iktidarın, AK Parti’nin parasal, ekonomik ve istihdam deposu olarak kullanıldığını söylemek hiç de yanlış olmaz. Bunu sürdürmek için de zaten bu şirketler satışa çıkartılmamaktadır. Nasıl olsa hukuk, hesap verme, hesap sorma söz konusu değildir. İktidarın OHAL rejimini sürdürme, ülkeyi KHK’larla yönetme rahatlığını alabildiğine kullanma arzusunun ardındaki önemli etkenlerden birisi de işte bu ekonomik çıkar tablosudur. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017 40