30 mayıs 2017 haftalık değerlendirme raporunun

advertisement
ERDOĞAN TOPRAK
HAFTALIK DEĞERLENDİRME
RAPORU
30 MAYIS 2017
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
ANA BAŞLIKLAR
1. NATO VE G7 ZİRVELERİNDEN SONRA YAPILAN AÇIKLAMALAR,
TRUMP YÖNETİMİ İLE AB ARASINDAKİ SIKINTILARIN HIZLA
ARTACAĞINI GÖSTERMEKTEDİR. ALMANYA BAŞBAKANI MERKEL’İN
“ARTIK BAŞKALARINA GÜVENMENİN ZAMANI GEÇTİ” SÖZLERİ BU
DURUMU SOMUT BİÇİMDE YANSITMAKTADIR.
2. BRÜKSEL’DEKİ NATO ZİRVESİNDE AB LİDERLERİ İLE SAYIN
CUMHURBAŞKANI TAYYİP ERDOĞAN ARASINDA İKİLİ GÖRÜŞMELER
GERÇEKLEŞTİRİLDİ.
BU
GÖRÜŞMELERDE
REFERANDUM
KAMPANYASI DÖNEMİNDEKİ GERGİN İLİŞKİLERİN YUMUŞADIĞI,
TANSİYONUN AZALDIĞI GÖRÜLÜYOR.
3. VİZE SERBESTİSİ VE MÜLTECİ ANLAŞMASI, TÜRKİYE VE AB’NİN
BİRBİRLERİNE KARŞI ELLERİNDE TUTTUKLARI KOZLAR OLARAK
GÖRÜNÜYOR. TAM ÜYELİK HEDEFİNİN GERİ PLANDA KALDIĞI,
KARŞILIKLI GÜNCEL ÇIKARLARIN VE EKONOMİK KAZANIMLARIN ÖN
PLANDA TUTULDUĞU, YENİ BİR İLİŞKİ DÖNEMİ, BAŞLIYOR.
4. CUMHURBAŞKANININ 3 MAYIS’TA RUSYA İLE BAŞLAYIP, ABD,
ÇİN VE SON OLARAK BRÜKSEL İLE NOKTALANAN BİR AYLIK DIŞ
ZİYARETLER SÜRECİ SONUNDA ORTAYA ÇIKAN TABLOYU ANALİZ
ETTİĞİMİZDE, DIŞ POLİTİKADA AĞIR BİR KAYIP VE DIŞLANMA
GÖRÜNTÜSÜYLE KARŞI KARŞIYA OLUNDUĞU GÖRÜLÜYOR.
5. MUSUL IŞİD’TEN KURTARILDIKTAN SONRA OLUŞACAK
MASADA, TÜRKİYE’NİN DIŞLANMASI GÜNDEMDEDİR. MUSUL’DA
TARİHİ BAĞLARDAN SÖZ EDİP, LOZAN ANLAŞMASINI HEZİMET
OLARAK NİTELENDİRENLER, “BOP HARİTASI İLE SEVR HARİTASININ”
BENZERLİĞİNİ HÂLÂ FARK EDEMEMEKTEDİR.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
1
6. CUMHURBAŞKANININ KONUŞMALARINDA DİLE GETİRDİĞİ
MÜLTECİLERE VATANDAŞLIK KONUSU, YAKLAŞIK 2 MİLYON YENİ
SEÇMEN YARATMA ANLAMINA GELİYOR. 16 NİSAN’DA EVET VE
HAYIR OYLARI ARASINDAKİ FARK DİKKATE ALINDIĞINDA BU YENİ
SEÇMEN KİTLESİ, SEÇİM SONUÇLARINI ETKİLEYEBİLİR.
7. AK PARTİ KONGRESİ’NDE İLKELER ARASINA ‘TEK DEVLET, TEK
MİLLET, TEK VATAN, TEK BAYRAK’ İBARELERİ DE EKLENDİ. AK
PARTİ’NİN İNANÇ, GENÇLİK VE TOPLUMSAL BİRLİKTELİĞE YÖNELİK
SİYASETİ, TÜZÜĞÜNE KOYDUĞU BU İLKELERİN TAM AKSİ YÖNDE VE
TEHLİKELİ BİR ÇATIŞMA-KAMPLAŞMA DOĞRULTUSUNDA!
8. KONUT SATIŞLARININ REFERANDUM AYINDA PATLAMA
YAPMASI, BANKA KREDİLİ KONUT SATIŞLARININ NİSAN’DA YÜZDE
30 ARTIŞ GÖSTERMESİ, KGF VE KOSGEB KEFALETLİ FAİZSİZ YA DA
DÜŞÜK FAİZLİ KREDİLERİN, ÖNEMLİ BİR BÖLÜMÜNÜN YATIRIMA
DEĞİL, YENİ EV ALMAYA HARCANDIĞINI İŞARET EDİYOR.
9. BANKALAR ARASINDAKİ FAİZ YARIŞIYLA, TL MEVDUATINA
YÜZDE 20, DÖVİZ MEVDUATINA YÜZDE 10’A KADAR YÜKSELEN
AZAMİ FAİZ ORANLARI, MEVDUAT ARTIŞINI DA HIZLANDIRDI.
BANKALARA YATIRILAN MEVDUAT 8 MİLYARI AŞTI. BU GELİŞME,
DAĞITILAN KREDİLERİN FAİZE DE YATIRILDIĞINI DOĞRULUYOR!
10. OHAL VE KHK UYGULAMALARI SONRASINDA, TMSF
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK, DÜNYANIN DA SAYILI BÜYÜK
HOLDİNGLERİNDEN BİRİSİ KONUMUNA GELDİ. TMSF’NİN
AÇIKLANAN SON ÜÇ AYLIK FAALİYET RAPORU, BU KURULUŞU AYNI
ZAMANDA EN BÜYÜK İŞVERENLERDEN BİRİSİ KONUMUNA
GETİRİYOR.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
2
DETAYLAR
NATO VE G7 ZİRVELERİNDEN SONRA YAPILAN AÇIKLAMALAR,
TRUMP YÖNETİMİ İLE AB ARASINDAKİ SIKINTILARIN HIZLA
ARTACAĞINI GÖSTERMEKTEDİR. ALMANYA BAŞBAKANI MERKEL’İN
“ARTIK BAŞKALARINA GÜVENMENİN ZAMANI GEÇTİ” SÖZLERİ BU
DURUMU SOMUT BİÇİMDE YANSITMAKTADIR.
Geçtiğimiz hafta Brüksel’de gerçekleşen NATO zirvesi ve ardından
İtalya’da yapılan G7 zirvelerinde ortaya çıkan görüntü, yapılan
açıklamalar, G7 sonuç bildirgesinde uzlaşmazlık noktalarının daha
fazla olmasının yarattığı çatlaklar, yakın dönemde Avrupa ile ABD
arasında ortak hareket alanlarında daralmaların söz konusu olacağını
göstermektedir.
Her iki zirveden sonra özellikle AB’nin lider ülkesi Almanya ve
ardından Fransa’dan gelen açıklamalar bu gelişmeyi doğrular
niteliktedir.
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in "Başkalarına tümüyle
güvenebileceğimiz zamanlar bir parça geride kaldı. Son günlerde
bunu deneyimledim. Biz Avrupalılar kendi kaderimizi gerçekten
elimize almalıyız. Ama bilmek zorundayız ki kendi kaderimiz için
kendimiz mücadele etmek zorundayız” açıklaması, ilişkilerdeki derin
çatlağı gözler önüne serdi.
Merkel bu açıklamalarıyla, Trump yönetimindeki ABD ve AB'den
çıkan İngiltere ile ne olursa olsun iyi ilişkilerin korunması gerektiği
ancak artık bu ülkelere bel bağlayamayacakları mesajını verdi.
ABD Başkanı Trump yönetiminin yanı sıra ABD ile ortak hareket eden
İngiltere’nin de AB’den ayrılma sürecinde olması, kıta Avrupasını
kendisi adına yeni rota çizme, yeni bir yol haritası hazırlama noktasına
doğru götürüyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
3
Almanya Başbakanı Merkel ile Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı
Macron’un bu konuda anlaşmaya vardıkları daha önce gerçekleşen
Berlin zirvesinde açıklanmıştı. Önümüzdeki dönemde, AB’de Almanya
ve Fransa’nın ağırlığının ve öncülüğünün iyice arttığı, İngiltere’den
doğacak boşluğun hızla bu iki ülke tarafından doldurularak, AB’nin
kendi yoluna devam etmesi yaklaşımının öne çıktığı bir sürece
girildiğini göreceğimiz kanısındayım.
Özellikle G7 zirvesinden sonra yayınlanan ortak bildiri metninin
bugüne kadar yayınlanan G7 zirve bildirilerinin en kısalarından birisi
olması ve sadece 6 sayfalık, bir açıklama yapılması, uzlaşmazlık
konularının uzlaşılanlardan çok daha fazla olduğunu göstermektedir.
Bir önceki G7 zirvesinde yapılan ortak açıklamanın 32 sayfa tuttuğu
dikkate alındığında gerçekten de Avrupa ile ABD’nin yeni yönetimi
arasında ciddi ve derin görüş ayrılıklarının arttığını söylemek yanlış
olmaz.
Merkel’in dolaylı bir şekilde “Bundan böyle G7 demek pek de doğru
olmaz, G6+1 diye tanımlamak daha doğru olur” şeklindeki ifadesi,
ABD ile sadece Avrupa arasında değil, Japonya, Kanada gibi ülkelerle
de küresel düzeyde, siyasi, askeri, ekonomik alanlarda çatışma
alanlarının arttığının göstergesi.
Eski Başkan Obama döneminde ABD’nin destek verdiği ve imzaladığı
Paris İklim Anlaşması, kriz konularının başında geliyor. Bildiriye de
yansıdığı kadarıyla Trump, kendisinden önceki Başkanın imza attığı bu
anlaşmaya destek ifadelerinin yer almasına onay vermedi.
G7 zirve bildirisinde, Almanya'nın yanı sıra İngiltere, Kanada, Fransa,
İtalya ve Japonya, iklim değişikliği konusunda 2015 yılında imzalanan
Paris İklim Anlaşmasına yönelik taahhütlerini yinelerken, Trump bu
anlaşmayla ilgili nihai kararı önümüzdeki günlerde alacağını belirttiği
için, bildiride ABD’ye ait destek ifadesi yer almadı.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
4
Trump, daha sonra yaptığı paylaşımda ise bir hafta içinde İklim
Anlaşması ile ilgili olarak ABD’nin tavrını açıklayacağını duyurdu.
ABD’nin İklim Anlaşması’ndan çekileceği, Trump’ın bu yöndeki
Başkanlık kararnamesini çoktan onayladığı dile getiriliyor. AB ve diğer
Avrupa ülkeleri ile Japonya ve Kanada ise İklim anlaşmasını, doğanın
korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi konularında daha sıkı kurallar
ve işbirliğinden yana tavır koyuyor.
Bunun yanı sıra göreve başlar başlamaz Obama yönetiminin kabul
ettiği Pasifik Ülkeleriyle Serbest Ticaret Anlaşmasından ABD’nin
imzasını çekme kararını alan Trump’ın, AB ile ABD arasındaki
Transatlantik Serbest Ticaret Bölgesi Anlaşması konusunda da isteksiz
olduğu, bu konuda sonuçlanma aşamasına gelmiş bulunan
müzakerelerin de rafa kalkabileceği ifade ediliyor.
Brüksel’deki NATO zirvesinde de ABD-Avrupa ayrılığının derinleştiğini
gösteren açıklamalar oldu. ABD Başkanının “NATO üyesi bir ülkenin
topraklarına yönelik bir saldırıya ittifakın tüm üyeleriyle birlikte
karşılık verileceğinin taahhüt edildiği” NATO anlaşmasının 5. Maddesi
konusunda isteksiz ifadeler kullanması dikkat çekti. Trump daha çok
NATO’da üye ülkelerin mali yükümlülüklerini yerine getirmeleri, mali
yükün paylaşılmasında Avrupa’nın daha fazla sorumluluk alması
konularını gündeme taşıması ve Avrupa ülkelerine adeta uyarılarda
bulunması tepki çeken yaklaşımlar oldu.
Paris İklim Anlaşmasının yanı sıra, Rusya’ya yönelik ambargo ve
yaptırımlar, göç ve mülteci akınının önlenmesi gibi konularda da AB
liderleri ile ABD Başkanı arasında uzlaşmazlıklar su yüzüne çıkmış
durumda.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
5
NATO ve G7 zirvelerinden yansıyan görüntüler, önümüzdeki
dönemde ABD-AB ya da Avrupa arasındaki uzlaşmazlık konularının
artacağını, AB’nin de bu çerçevede yeni bazı arayışlara, bağlantılara,
stratejilere yöneleceğini işaret ediyor.
Bu noktada Türkiye’nin AB ve ABD ile ilişkilerinde de yeni açılımlar,
süreçler söz konusu olabilir. Şayet bu çatlakların yaratacağı
boşlukların ikamesi açısından Türkiye, AB’ye yeni bir yaklaşım
stratejisi oluşturabilirse, Türkiye-AB ilişkileri için yeni bir dönem
başlayabilir.
Karşılıklı gerilimlerin azaltılması yönünde Brüksel’de ortaya çıkan
yumuşama eğilimi Cumhurbaşkanının Brüksel dönüşü ifade ettiği 12
aylık yeni bir takvimle birlikte düşünüldüğünde, ülkemizle AB
arasında Türkiye’nin çıkarlarını ve beklentilerini önceleyen bir
döneme girilebilir.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
6
BRÜKSEL’DEKİ NATO ZİRVESİNDE AB LİDERLERİ İLE SAYIN
CUMHURBAŞKANI TAYYİP ERDOĞAN ARASINDA İKİLİ GÖRÜŞMELER
GERÇEKLEŞTİRİLDİ.
BU
GÖRÜŞMELERDE
REFERANDUM
KAMPANYASI DÖNEMİNDEKİ GERGİN İLİŞKİLERİN YUMUŞADIĞI,
TANSİYONUN AZALDIĞI GÖRÜLÜYOR.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın NATO zirvesi vesilesiyle gerçekleşen
Brüksel'deki temasları, Türkiye-AB ilişkileri açısından önemli bir
adımın atılmasının yolunu açmış durumda.
Karşılıklı restleşmeler, tehdit ve şantaj açıklamaları, sürecin
sonlandırılması, iplerin kopartılması türünden yaklaşımlar, Brüksel
temasları sonrasında ortadan kalkmış durumda.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Brüksel dönüşü yaptığı
değerlendirmelerde, referandum sürecinde yaşananların geride
kaldığını, yeni döneme bakmak gerektiğini ifade etmesi, Türkiye’nin
AB hedefinden vazgeçmediğini, AB’nin hâlâ Türkiye için “siyasiekonomik stratejik hedef olduğunu” yinelemesi olumlu söylemler.
Oldukça uzun bir gerginlik döneminden sonra Brüksel’deki bu
görüşmelerle, referandum sürecinde oluşan gerginliğin aşılması adına
önemli olsa da asıl şimdi gösterilecek tutum ve sergilenecek
politikalardaki uzlaşı, önem kazandı.
AB’nin OHAL’in kaldırılması, yargı bağımsızlığının teminat altına
alınması, medyaya ve gazetecilere baskılara son verilmesi, tutuklu
gazetecilerin serbest bırakılması, toplu ihraçlar, tutuklamalarla ilgili
kaygıların giderilmesi, demokratik hakların korunması vb. yöndeki
taleplerinin Cumhurbaşkanı ve hükümet tarafından ne ölçüde
karşılanacağı, hangi adımların atılacağı önümüzdeki süreçte
görülecek.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
7
Vize serbestisini, terörle mücadele yasasındaki değişiklik
beklentilerine, yolsuzluk ve rüşvetle mücadele, şeffaf mali yönetim
gibi Türkiye’den beklenen ve henüz hayata geçirilmeyen kriterlere
uyuma bağlayan AB komisyonu, yeni fasılların açılması, Gümrük Birliği
Anlaşması’nın revizyonu ve güncellenmesi müzakerelerinin
başlatılması konularında da bu kriterleri, özellikle demokratikleşme
açısından öncelikli konumda görüyor.
 Hükümet ise terör saldırılarını ve 15 Temmuz darbe
teşebbüsünü gerekçe göstererek, bu adımların atılmasının terör
örgütleriyle ve darbecilerle mücadelede zafiyet yaratacağını
savunuyor.
 AB ile yapılan mülteci anlaşmasında da hükümetin tezi AB’nin
taahhütlerini yerine getirmediği noktasında ağırlık kazanıyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
8
VİZE SERBESTİSİ VE MÜLTECİ ANLAŞMASI, TÜRKİYE VE AB’NİN
BİRBİRLERİNE KARŞI ELLERİNDE TUTTUKLARI KOZLAR OLARAK
GÖRÜNÜYOR. TAM ÜYELİK HEDEFİNİN GERİ PLANDA KALDIĞI,
KARŞILIKLI GÜNCEL ÇIKARLARIN VE EKONOMİK KAZANIMLARIN ÖN
PLANDA TUTULDUĞU, YENİ BİR İLİŞKİ DÖNEMİ, BAŞLIYOR.
AB liderlerinin, Cumhurbaşkanı ile yaptıkları görüşmelerden sonra
Türkiye için kapının hala açık olduğunu ancak Türkiye’nin atması
gereken adımları atmasının beklendiğini ifade etmelerine karşılık,
hükümetin yukarıda sıraladığım kriterler çerçevesinde açık tutulan bu
kapıya yanaşabilmesi için, demokratikleşme, özgürlükler, temel haklar
vb. konularda çok önemli adımlar atması, en azından niyet göstermesi
gerekiyor.
Dolayısıyla, belirttiğim “yeni ilişki çerçevesi ve tanımlaması” ile yakın
dönemde Türkiye-AB ilişkilerinde karşılıklı çıkarlar dahilinde, sınırlı
bazı ilerlemeler sağlansa da asıl tam üyelik müzakerelerinin geleceğini
belirleyecek, ilerlemesini sağlayacak süreçler için hükümetin daha
istekli olması gerekiyor. Bu yönde bir istek ise şu anda ne
Cumhurbaşkanında ne de gölgesindeki hükümette görünmüyor.
Cumhurbaşkanının AK Parti Kongresi’ndeki “OHAL ülke huzura
kavuşana kadar kalkmayacak” şeklindeki “ucu açık OHAL süresi”
söylemi bile bu niyetin olmadığının somut işareti.
AB-Türkiye ilişkilerinde gelinen noktada gerginlik yumuşamış,
tansiyon düşmüş gibi görünse de;
 Her an yeni krizler yaratmaya aday OHAL ve KHK’lı ülke yönetimi
başta olmak üzere, yargının getirildiği nokta, hazırlanan
mesnetsiz iddianamelere dayalı tutuklamalar, gözaltılar ve daha
pek çok durum, her an yeni krizlerin yaşanmasını gündeme
getirebilecek, potansiyel sorunlar olarak yerinde duruyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
9
Almanya ile İncirlik, ilticaların kabul edilmesi ve Avusturya ile yaşanan
ikili sorunlarda gözlendiği gibi, AB’nin genel ilkelerine dönük
politikaları ve kriterlerine uyum yanında, AB üyesi ülkelerle de ikili
sorunlar her an yeni kilitlenmelere neden olabilir, zemin
hazırlayabilir.
Bu açıdan, yeni gerginliklerin yaşanmaması için hükümetin
demokrasi, bireysel özgürlükler, insan hakları yargı bağımsızlığı ve
hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü,
üniversite özerkliği vb. konularda çok önemli adımlar atması gerekir.
Ne var ki; şu anda Cumhurbaşkanında da, Başbakanda da, AK Parti’de
de, müttefiki MHP’de de, TBMM’de çoğunluğu elinde tutan iktidarda
da bu doğrultuda bir siyasi irade ve niyet gözlenmiyor.
Cumhurbaşkanının
Brüksel
temaslarında
ve
sonrasındaki
açıklamalarında idam cezasının geri getirilmesini anmaması, söz
etmemesi, bu açıdan AB ile ilişkilerde yumuşama arayışının bir işareti
olarak görülebilir. İçeride AB’ye yönelik sert söylemler, idam cezasını
tartışmaya açan ve kamuoyunun bir kesimini bu doğrultuda
beklentiye sokan siyasi tavrın, Brüksel’de geride tutulması da bir
başka dikkat çekici nokta! Brüksel’deki temaslar, bu açıdan daha çok
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB ülkeleri ve liderleri nezdinde kendisine
yönelik artan tepkileri hafifletme, yeniden kabul görme amacını
gerçekleştirmeye dönük olarak değerlendirilebilir.
Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’dan “pozitif enerji
aldığını” ifade etmesi, referandum sürecindeki yaşananların geride
kaldığını dile getirmesi, Avrupa ülkelerinde yaşayan Türk
vatandaşlarına artık o ülkelerin yurttaşları gibi, Avrupalı gibi
olmalarını tavsiye etmesi, söylem değişikliği siyasetiyle tepkileri
azaltma, kabul edilme arayışına yönelik.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
10
AB liderleri de Türkiye’ye AB değerleri ve kriterlerine uyum koşuluyla
tam üyelik kapısının Türkiye’ye açık olduğunu dile getirmeleri, aslında
Cumhurbaşkanı ve hükümetin “Bizi 54 yıldır kapıda bekletiyorlar”
söylemine yönelik. Yani AB “bu adımları atarsanız kapı size açık”
diyerek, hükümeti ve Cumhurbaşkanını demokratikleşme yönünde
adımlar atmaya davet ederken bir yandan da AB üyeliğinin rafa
kalkmadığı mesajını vererek de bu adımlar konusunda hükümeti
cesaretlendirmeye çalışıyor.
Tabii AB liderlerinin ikili temaslarda ve sonrasında yaptıkları
açıklamalardaki bu tavrın gerisinde, referandumda ortaya çıkan,
yüzde 49’luk Hayır kitlesinin varlığını somut biçimde görmüş
olmalarının etkisi yadsınamaz.
AB, Türkiye toplumunun yarısının, hatta yarısından da fazlasının
demokrasiye, hukuk devletine, özgürlüklere, insan haklarına
bağlılığını, sahiplendiğini, çağdaş dünyanın parçası olmaya kararlı
olduğunu, bu değerlerden vazgeçme niyetinin olmadığını gördüğü
içindir ki, Türkiye’yi sadece “Erdoğan ve AK Parti’den ibaret görmenin
ve dışlamanın yanlışlığının, gerçeklerle örtüşmediğinin” ayırdına vardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Brüksel temaslarında, bu yüzde 49’un
gittiği her yerde, her ülkede, her görüşmedeki ağırlığının ve
etkinliğinin yarattığı algının farkında olduğu için, ne “idam” diyebildi,
ne “eyy AB” diyebildi ne de “sen yoluna, biz yolumuza” diyebildi.
AB liderleri de aslında referandum sonrasında, sırf kendi
kamuoylarına şirin görünmek için Türkiye’ye karşı yönelttikleri
popülist, dışlayıcı, uzaklaştırıcı söylemlerin yanlışlığını, gerçek dışılığını
fark ettiler.
 AB’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdiği 12 aylık yeni takvim
işte bu yüzde 49’luk Hayır’ın, Türkiye için kazanımıdır.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
11
İlişkilerin bundan böyle sorunsuz yürümesini, krizsiz bir döneme
girilmesini beklemek gerçekçi olmaz. AB, kapıyı açık tuttuğunu beyan
etse de, bundan sonrası için ilişkilerin yürüyeceği zemin, ya belirttiğim
gibi yeni ilişki tanımı çerçevesinde karşılıklı ekonomik çıkarların
korunması üzerine odaklanabilir, ya tam üyelik perspektifi
doğrultusunda, hükümetin OHAL’i kaldırması, demokratikleşme
adımları atması zemininde yeni bir yön kazanabilir. Ya da 2005’te
olduğu gibi TBMM’de iktidar-muhalefet ortak aklıyla, AB kriterleri ve
değerleri doğrultusunda, kapsamlı yasa düzenlemeleri, değişiklik
adımları, anayasa değişiklikleri gerçekleştirilerek peş peşe yeni
fasılların açılması, vize serbestisinin sağlanması ve tam üyelik
doğrultusunda ileriye bakılmasına yönlenebilir.
Kanımca şu an itibarıyla Cumhurbaşkanının ve hükümetin tercih
edeceği seçenek, ekonomik çıkar odaklı olarak ilişkilerin
sürdürülmesi, gerginlik konularının fazla ön plana çıkartılmaması,
bağların
kopartılmaması,
Gümrük
Birliği
Anlaşmasının
güncellenmesiyle, ekonomik kazanımların nispeten artırılması
yönünde olacaktır.
 Diğer iki seçenek, mevcut siyasi konjonktürde ve
Cumhurbaşkanının, AK Parti’nin dönüştürmeyi hedeflediği
Türkiye için arzuladıklarının çok dışında kalmaktadır.
İlişkilerin ekonomik çıkar zemininde sürdürülmesi seçeneğini de
ortadan kaldıracak tek adım, şu aşamada hükümetin idam cezasını
geri getirme yönünde bir girişime yönelmesi olur ki, bu aynı zamanda
AB ile Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu ile ilişkilerin tümden
kopartılması demektir. Cumhurbaşkanının Brüksel’deki temaslarında,
idam konusunu hiç ağzına almaması, bu adımın atılmasının şimdilik
düşünülmediğini, yerine göre zaman zaman kullanılmasının söz
konusu olacağını göstermektedir.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
12
Gümrük Birliği Anlaşmasının güncellenmesi sürecinde hükümetin
ekonomik beklentilerinin karşılanabilmesi için AB Komisyonu ve
anlaşmaya nihai onayı verecek olan Avrupa Parlamentosunun talebi
demokratikleşme yönünde bazı adımların atılmasıdır. Kaldı ki,
Cumhurbaşkanının işadamlarına “OHAL hangi işinize engel oldu”
çıkışına karşılık, TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik’in “OHAL sürdüğü için
yabancılar Türk şirketleriyle anlaşma imzalamaktan, sözleşme
yapmaktan kaçınıyor” sözlerinin ifadesi de budur.
Dolayısıyla ekonomik çıkar odaklı ilişkide de, Gümrük Birliği
anlaşmasının güncellenmesinde de AB’nin önceliklerinin,
 OHAL’in kaldırılması, tutuklu gazeteciler, ifade özgürlüğü,
tutuklu vekiller, işten atılan akademisyenler vb. konularda
hükümetten bazı adımlar atmasını istemek olacağını, bugünden
öngörebiliriz.
AÇIK KAPILI 12 AYLIK YENİ TAKVİM DÖNEMİNDE, AB ilişkilerinde
ağırlıklı sorumluluk, atılması gereken adımlar konusunda top,
Cumhurbaşkanında ve hükümette olacak.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
13
CUMHURBAŞKANININ 3 MAYIS’TA RUSYA İLE BAŞLAYIP, ABD, ÇİN
VE SON OLARAK BRÜKSEL İLE NOKTALANAN BİR AYLIK DIŞ
ZİYARETLER SÜRECİ SONUNDA ORTAYA ÇIKAN TABLOYU ANALİZ
ETTİĞİMİZDE, DIŞ POLİTİKADA AĞIR BİR KAYIP VE DIŞLANMA
GÖRÜNTÜSÜYLE KARŞI KARŞIYA OLUNDUĞU GÖRÜLÜYOR.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mayıs ayının başından sonuna kadar olan
sürede, ülkemiz, ekonomimiz, dış politikamız, stratejik sorunlarımız
açısından ikili ilişkilerde oldukça ağır konuların gündemde olduğu
ülkelerin liderleriyle görüşmelerde bulundu.
 Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile başlayan bu ziyaret
süreci, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, ABD Devlet Başkanı Donald
Trump ve Brüksel’de NATO ve AB ülkelerinin liderleri, devlet
başkanları, başbakanları ile noktalandı.
Bu ziyaretler öncesinde düzenlenen basın toplantılarında
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği sorunlar ve muhataplarından
beklentileri şu şekildeydi:
1-Suriye’de iç savaşın sonlandırılması için atılacak adımlar, IŞİD ile
mücadele, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunarak, Türkiye
sınırlarının güvenliğinin sağlanması
2-PKK terörüne karşı yürütülen mücadelede Türkiye’nin tezlerinin
kabulü, PKK’ya sağlanan uluslararası desteğin kesilmesi, silah,
mühimmat başta olmak üzere, siyasi desteğin sonlandırılması.
3-Türkiye tarafından “terör örgütü” olarak nitelendirilen ve PKK’nın
kolları olarak tanımlanan PYD ve silahlı gücü YPG’ye desteğin
kesilmesi, kontrol ettikleri alanlardan çıkartılması, PYD ve YPG’ye
siyasi ve askeri desteğin sonlandırılması, Suriye’nin Kuzeyinde bir Kürt
koridoru oluşumunun engellenmesi yönündeki TSK operasyonlarına
destek, izin ve onay verilmesi.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
14
4-Türkiye’nin 15 Temmuz 2016’da karşı karşıya kaldığı darbe
girişiminin mimarı konumundaki Fethullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ)
karşı yürütülen operasyonların desteklenmesi, Gülen’in iadesi, ABD
ve Avrupa’da bulunan, kaçak durumdaki ya da ilticacı konumundaki
FETÖ mensuplarının Türkiye’ye geri gönderilmesi.
5-Rusya ile ilişkilerin normalleşmesi sürecinden bu yana devam eden
müzakerelere karşın çok küçük bir kısmı kalkan, büyük bölümü devam
eden ambargo, yasak ve yaptırımların kaldırılması, siyasi, ekonomik
ve askeri ilişkilerin hızla iyileştirilmesi.
6-Ziyaret edilen ülkelerle karşılıklı ticaretin geliştirilmesi, hemen
tümüyle Türkiye aleyhine olan dış ticaretin dengelenmesi, Türk ihraç
ürünlerine kapıların açılması, karşılıklı olarak yatırımların
hızlandırılması.
7-Rusya ve AB’nin Türk vatandaşlarına vize muafiyetini devreye
koyması, Türkiye-AB ilişkilerinin tam üyelik perspektifinde yeniden
hızlandırılması, yeni fasılların açılması, FETÖ üyelerinin iltica
taleplerine AB ülkelerinin ret yanıtı vererek Türkiye’ye iade etmeleri.
8-Rusya ve AB ülkelerindeki PKK temsilcilikleri, dernekleri,
örgütlenmelerinin yasaklanması, kapatılması, faaliyetlerine izin
verilmemesi.
9-Vize serbestisi, Mülteci Anlaşması vb. konularda AB taahhütlerinin
yerine getirilmesi, mali yardımların açılması, Almanya’nın Türkiye’ye
ekonomik desteğini artırması.
Bu sıraladığım hususlar, Cumhurbaşkanının seyahatlere başlamadan
önce özellikle ısrarla üzerinde durduğu, muhataplarına ileteceğini
söylediği ve kesin yanıt almayı umduğunu dile getirdiği konulardı.
Bunların dışında da ikili ilişkiler yönelik başka güncel, arızi sorunlar söz
konusuydu.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
15
Tüm bu ziyaretlerin sonunda 30 Mayıs itibarıyla, elde edilen
sonuçlara, görüşülen ülke devlet başkanlarının, başbakanlarının
açıklamalarına ve Cumhurbaşkanının dönüşteki ifadelerine
baktığımızda; hemen hiçbir konuda Türkiye’nin taleplerinin kabul
görmediği ve ciddiye de alınmadığını söylemek olanaklı. Bu dört
önemli dünya başkentine yapılan ziyaretlerde, ortaya çıkan tablonun
röntgenini çektiğimizde, giderken dile getirilen talep ve beklentilerle,
dönüşte elimizde ne var diye bakıldığında karşımıza çıkan sonuçları şu
şekilde sıralamak mümkün:
RUSYA’DA iki buçuk ay içinde iki kez kalabalık heyetlerle bir araya
gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Putin’in gündemdeki konulara
yönelik ortak açıklamalarında,
1. Rusya Türk vatandaşlarına vize serbestisini zamana bıraktı. Türk
işadamı ve müteahhitlere ihalelere girme kolaylığı ve vize serbestisini
Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın belirleyeceği listeye endeksledi. Türk
işçilerinin Rusya’da çalışma serbestisine kısıtlama sürüyor.
2. TIR anlaşmasının yenilenmesi kabul edildi ve Haziran ayından
itibaren Türk Tırlarına 6 bin transit geçiş karnesi verileceği açıklandı.
3. Rusya, Türk Akımı doğal gaz boru hattının yapımına başlayacak
ancak Rusya ve Türkiye’ye kazanç sağlayacak Avrupa’ya uzanacak
kısmının yapımına başlanması, Ukrayna ve Kırım krizi nedeniyle şu
anda gündemde değil. Türk Akımı’ndan gelecek doğal gazın şu anda
tek müşterisi Türkiye!
4.
Akkuyu Nükleer Enerji Santralı Stratejik Yatırım kapsamına
alındı ve “Süper teşviklerden yararlanması” kararlaştırıldı. Böylece
Rusya’nın yapacağı 22 milyar dolarlık yatırıma karşılık, Türkiye; arsa
temini, KDV, ÖTV, Harç, Gelir, Kurumlar Vergisi, Gümrük Vergisi, SGK
prim muafiyeti, bina vergisi vb. faiz indirimi vb. muafiyet ve
istisnalarla, üstlenici Rus Şirketi Rosatom’a yaklaşık 10 milyar
dolarlık teşvik ve destek sağlayacak.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
16
Diğer deyişle Rusya 22 milyar dolarlık yatırımının yarısına yakın
tutarı Türkiye Hazinesi ve Maliyesinden teşvik adı altında alacak.
5. Benzer destek ve teşvikler yapımını Gazprom’un üstlendiği, 16
milyar dolarlık Türk Akımı doğal gaz boru hattı için de geçerli. Türkiye
yaklaşık tutarı 4 milyar dolar civarındaki S-400 Füze Savunma
Sistemlerinin Rusya’dan satın alınması için müzakerelerde son
aşamaya geldiğini açıkladı.
6. Türkiye Ayrıca Rusya’dan yolcu uçağı alımı için de görüşmelere
başladı.
7. En önemli tarımsal ihraç kalemimiz olan domateste Rus
domates üreticisinin korunması adına yasak devam edecek. Türkiye
300 milyon dolarlık domates ihracı için bile kapıyı açtıramayıp,
ağırlıkla kaybeden konumunda olurken, Rusya’nın bu anlaşmalardan
ve ilişkilerin normalleşmesinden kazanımı 50 milyar dolara
yaklaşıyor.
8. Siyasi ve askeri açıdan ise Suriye’de YPG-PYD ile ilişkilerini
sürdüreceğini ve Kürtlerle yakın diyalog içinde olduklarını açıklayan
Putin, Erdoğan’ın PKK ve PYD’nin Moskova ofislerinin kapatılması
talebine de olumlu yanıt vermedi. Rusya Dışişleri Bakanlığı PYD ve
PKK’yı, YPG’yi terör örgütü olarak görmediğini açıkladı.
9. Suriye’de ilan edilen çatışmasızlık bölgeleri anlaşmasıyla, Rusya
PYD-YPG kontrolündeki ve Esad rejimi egemenliğindeki bölgeleri
kendi koruması altına aldı, bayrağını çekti.
10. TSK’nın ve desteklediği ÖSO’nun yolu kesildi, operasyon olanağı
kalmadı. Türkiye’ye ağırlıkla radikal örgütlerin ve İslamcı
muhaliflerin kontrolündeki bölgeler bırakıldı.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
17
ÇİN DEVLET BAŞKANI Şİ CİNPİNG İLE GÖRÜŞME, Türkiye’nin 6 milyar
dolarlık ihracatına karşılık 24 milyar dolara ulaşan Çin’den ithalatla
oluşan ticari ilişkilerdeki Türkiye aleyhine dengesizlik artarak sürecek.
1. Cumhurbaşkanı Erdoğan Çin’e 20 milyar dolarlık 3. Nükleer
Santralın yapımını vermeyi önerdi, Çin memnuniyetle karşıladı.
2. Yeni İpek Yolu Projesinin Orta Kuşağı’ndaki Türkiye’de
gerçekleştirilecek hızlı demiryolu yatırımları büyük ölçüde Çin
tarafından üstlenilecek. Halen Çin’li şirketlerin Türkiye’deki demiryolu
inşaatlarında üstlendikleri işler 30 milyar dolar düzeyinde.
3. Türkiye ekonomik ilişkilerde Türk ihraç ürünlerine daha fazla
kapı açılmasını isterken, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, “Türkiye
üzerinden IŞİD’e katıldıklarını dile getirdiği, Sincan-Uygur bölgesindeki
Türklerin Suriye’ye geçişinin önlenmesini, Türkiye’nin bunlara desteği
kesmesini, terörle mücadelede işbirliği yapılmasını” istedi.
ABD DEVLET BAŞKANI DONALD TRUMP ile Beyaz Saray’daki “uzun ve
zorlu” olarak nitelendirilen 20 dakikalık görüşme sonrasında
düzenlenen ortak basın toplantısında, ABD Başkanı 3 dakika konuştu.
1. Türkiye ile ABD’nin Kore savaşındaki dayanışmasından söz etti.
PKK ve IŞİD’e karşı mücadele edileceğini belirtti. ABD’nin Türkiye’nin
istediği silahların satışına onay vereceğini dile getirdi.
2. Cumhurbaşkanının ABD’ye gidişi öncesinde masaya getireceğini
ifade ettiği, PYD-YPG’ye ağır silahların verilmesi, PYD’nin terör örgütü
olduğu konularından hiç bahsetmedi. Zaten Cumhurbaşkanı ABD’ye
gitmeden beş gün önce PYD-YPG’ye ağır silahlar verilmesine yönelik
kararnameyi onaylayarak da bu örgütlere bakışını ortaya koymuştu!
3. FETÖ’den hiç söz etmediği gibi Gülen’in iadesi konusunda da tek
cümle sarfetmedi! Aksine İran’a karşı ittifak konusunda, 20 dakikalık
görüşmede dile getirildiği anlaşılan taleplere, Cumhurbaşkanı
Erdoğan, yeşil ışık yaktı!
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
18
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN ABD ZİYARETİ, ABD ve dünya
medyasında ancak Cumhurbaşkanlığı korumalarının, Büyükelçilik
önündeki protestoculara saldırısıyla yer bulabildi.
Kanlı fotoğraflar, videolar, protestocuların, korumalarca dövülmesi,
birinci haber olurken, ABD Kongresi; Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi
Parti’nin ortak karar tasarısını oy birliğiyle kabul etmesiyle Türkiye’yi
kınadı. Cumhurbaşkanlığı korumalarının yargılanmasını, bir daha
Türkiye Cumhurbaşkanının ABD ziyaretlerinde korumalarının ülkeye
alınmaması çağrısını yaptı.
BRÜKSEL’DEKİ NATO ZİRVESİ ve AB liderleriyle yapılan ikili
görüşmelerdeki durumu ve sonuçlarını ise yukarıda ayrıntılarıyla
değerlendirerek, analiz ettik.
Her ne kadar 12 aylık yeni bir takvim söz konusu olsa da bu takvimin
işlemesi, ekonomik çıkar odaklı ilişki temelinde sürdürülmesi, Gümrük
Birliği anlaşmasının güncellenmesi, Türkiye’nin ve hükümetin atacağı
demokratikleşme adımlarına endekslendi.
Fransa, İtalya, Almanya Cumhurbaşkanı ve Başbakanları
Cumhurbaşkanından Türkiye’de tutuklu olan ülke vatandaşı
gazetecilerin serbest bırakılmasını talep etti. Almanya Başbakanı
Merkel Alman milletvekillerinin İncirlik’teki Alman birliğini
ziyaretlerine izin verilmezse, askerlerini İncirlik’ten çekeceklerini
açıkladı.
Brüksel’e giderken “Almanya İncirlik’ten çekilme kararı alırsa
güle güle deriz” diyen Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı,
Brüksel’de aynı açıklamayı yapmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, idam konusunda Brüksel’de tek söz
söylemedi.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
19
Almanya, Hollanda, Norveç İçişleri Bakanlıkları ve mahkemeleri,
Türkiye’nin FETÖ’cü olduklarını öne sürerek iadelerini talep ettiği
diplomatik pasaportlu yüzlerce asker, subay, general, hakim, savcının
iltica taleplerini kabul etti.
PYD’nin terör örgütü sayılması talebi kabul görmediği gibi, PKK
derneklerinin kapatılması, faaliyetlerinin yasaklanması talepleri
konusunda da AB ülkeleri adım atmadı.
SONUÇ OLARAK;
Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım, Cumhurbaşkanının 4 kritik
önemdeki ziyaretinden (Rusya, Çin, ABD, Brüksel) ortaya çıkan sonuç,
Türkiye’nin hiçbir talep ve beklentisinin karşılanmadığı, aksine bu
taleplerin duymazlıktan gelindiği, ciddiye alınmadığı ve beklentileri
karşılayan yanıtların alınamadığı tutanaklara da geçmiş durumda!
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
20
MUSUL IŞİD’TEN KURTARILDIKTAN SONRA OLUŞACAK MASADA,
TÜRKİYE’NİN DIŞLANMASI GÜNDEMDEDİR. MUSUL’DA TARİHİ
BAĞLARDAN SÖZ EDİP, LOZAN ANLAŞMASINI HEZİMET OLARAK
NİTELENDİRENLER, “BOP HARİTASI İLE SEVR HARİTASININ”
BENZERLİĞİNİ HÂLÂ FARK EDEMEMEKTEDİR.
Uygulanan öngörüsüz, istikrarsız, gündelik dış politika, tehdit ve
şantaja dayalı söylemler, iç kamuoyunu tatmin etmeye yönelik
açıklamaların, dışarıda ciddiye alınmadığı, bir karşılığının ve etkisinin
olmadığı, yaptırım gücünün var olmadığı açığa çıktı.
Soçi, Pekin, Washington, Brüksel temasları, ülke liderleriyle, NATO
liderleriyle, AB liderleriyle yapılan tüm bu müzakereler,
Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, AK Parti iktidarının dışarıdaki
algısının, tam anlamıyla bir hüsrana vesile olduğunun somut
göstergeleri.
Karşı taraf bildiğini okurken, ekonomik ve siyasi kazanımları hanesine
yazdırırken, Türkiye sürekli ödün veren bir konuma sürüklenmiş
durumda.
Bu durumun sonucu olarak, iktidar Türkiye’yi, bölgemizde ve dünyada
“etken değil, edilgen” bir noktaya getirerek, uyguladığı yanlış dış
politikanın ağır faturasıyla karşı karşıya bırakmış bulunmaktadır.
Hükümet, gerek Suriye’de gerekse Irak’ta, Ortadoğu’da Avrupa’da
yaşanan gelişmeleri okuyamadı. TSK’nın eğittiği derme çatma ÖSO ile
Suriye’de söz sahibi olacağını sandı. ABD ve Avrupa’nın Suriye
politikalarındaki değişimi algılayamadığı gibi, Esad’lı çözüme
yöneldiklerini de fark edemedi. Bu yüzden de Türkiye şimdi, Rusya ve
ABD’nin kendisine açtığı kadar bir alanda manevra yapma
zorunluluğuyla karşı karşıya kaldı.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
21
PYD-YPG konusunda, ABD-Rusya birlikteliği sonrasında, Türkiye
tamamıyla yalnızlaştı. Kuzey Suriye’de, Kuzey Irak benzer bir yapının
temellerinin atıldığını öngöremediği için, PYD lideri Salih Müslim’i
Ankara’da, İstanbul’da, Diyarbakır’da protokolle ağırladı. Şimdi terör
örgütü dese de inandırıcılığı kalmadı.
Bölgede, Suudi Arabistan-Katar ile ittifak yaparak, Esad’ı
devirebileceği kanısına varıp, Sünni ittifak arayışlarına yöneldi. Şimdi
Suudiler ABD’yi de arkasına alarak, İran karşıtı ittifakın liderliğine
soyundu. Cumhurbaşkanı da bu treni kaçırmamak için İran’a yönelik
söylemini sertleştirmeye yöneldi.
“Türkiye olmadan Musul’da operasyon olmaz” diyerek ortaya çıkıp,
şimdi artık düşmek üzere olan Musul’dan dışlandı. Musul’da var
olabilmek için Barzani ile yakınlaştılar.
Türkiye sınırına çekilen PYD-YPG bayrakları için kıyameti kopartırken,
Barzani’yi Ankara’da Kürdistan bayraklarıyla karşıladılar. Şimdi
Barzani Ağustos’ta bağımsız Kürdistan referandumuna gitmeye
hazırlanırken, Kuzey Suriye’de ABD-Rusya destekli bir başka Kürt
federasyonunun temelleri atılıyor.
Musul’u, Halep’i iç siyaset malzemesi yaparak, siyasi nema peşinde
koşarken, Musul’da, Halep’te seyirci konumuna düştüler. Yakında
Musul IŞİD’ten kurtarıldığında, Türkiye’nin kurulacak Musul masasının
dışında kalması, sürpriz olmaz!
Trump’ın imzaladığı son YPG’ye ağır silah kararnamesi ile de açığa
çıktı ki, ABD’nin bölgedeki önceliği ve stratejisi bir Kürt devletinin
oluşumu. Rakka düştükten sonra da burası YPG’ye bırakılırsa, şaşırtıcı
olmayacaktır.
 Akdeniz’e ulaşacak bir Kürt koridoru, Kürt devleti bu stratejinin
temelidir.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
22
Böylece Kuzey Irak, Musul petrol ve doğal gaz kaynakları, Akdeniz’de
Kıbrıs ve çevresindeki enerji kaynakları, ABD destekli Kürt devleti
eliyle, güvence altına alınmış olacaktır.
İran’ın Irak ve Suriye’de, Lübnan’da, Yemen’de, Şiiler üzerindeki
etkinliği, İsrail-Suudi ittifakıyla dengelenmeye çalışılacaktır. ABD
bunun yetersiz kalacağını gördüğü için, bu dengenin içerisine
Türkiye’yi de sokmaya, dahil olmaya zorlamaktadır.
Doğru düzgün bir Ortadoğu, Irak, Suriye, İran politikası olmayan, günü
birlik yaklaşımlarla, bir Putin’e bir Trump’a yanaşan Cumhurbaşkanı
ve AK Parti iktidarı, dış politikada tam bir savrulma içindedir.
Savrulmanın son aşamasını, Doğu Akdeniz Enerji havzası çevresinde
ve Kıbrıs müzakerelerindeki tıkanma noktasında, Türkiye ve KKTC’den
vermeleri istenecek tavizler oluşturacaktır.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) eş başkanlığı, Yeni Osmanlıcılık
hayalleriyle çıkılan yolda, Arap Baharı ile rüzgârı arkasına aldığını
sanan Cumhurbaşkanı ve AK Parti hükümeti, 2010’dan bu yana büyük
bir yanılgıyla, maalesef Türkiye’yi büyük bir hezimet aşamasına
getirmiş bulunmaktadır.
Musul operasyonu, Halep operasyonu başladığında, Lozan
anlaşmasını gündeme getirip, Lozan’ı hezimet olarak takdim etmeye
çalışanlar, şimdi bulunduğumuz noktada, BOP haritası ile Sevr
Anlaşması haritasının benzerliğini bile göremeyerek, bu noktaya
gelinmesinin zeminini hazırladılar. Bu nedenle, ivedi olarak TBMM
Genel Kurulu’nda hükümetin Cumhurbaşkanının Mayıs ayındaki bu
ziyaretleriyle ilgili olarak bir Genel Görüşme oturumunu
gerçekleştirmesi, yeni durum karşısında ortak aklın ve ulusal dış
politikanın gereklerinin tüm ayrıntılarıyla gerekirse bir kapalı
oturumda ele alınarak, strateji belirlenmesi elzem hale gelmiş
bulunmaktadır.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
23
CUMHURBAŞKANININ
KONUŞMALARINDA
DİLE
GETİRDİĞİ
MÜLTECİLERE VATANDAŞLIK KONUSU, YAKLAŞIK 2 MİLYON YENİ
SEÇMEN YARATMA ANLAMINA GELİYOR. 16 NİSAN’DA EVET VE
HAYIR OYLARI ARASINDAKİ FARK DİKKATE ALINDIĞINDA BU YENİ
SEÇMEN KİTLESİ, SEÇİM SONUÇLARINI ETKİLEYEBİLİR.
16 Nisan Anayasa Referandumunun sonuçlarını etkilemek için devlet
olanaklarını, bütçe imkanlarını seferber eden AK Parti iktidarının,
Suriyeliler başta olmak üzere, Iraklı, Afgan mültecilere yurttaşlık
verilmesi yönündeki çalışmaları gündemine alması, bugünden 2019
Kasım’ındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunu etkilemeye
yönelik bir hazırlık olarak görülmeli.
Başbakan ve Cumhurbaşkanının sıklıkla vurguladığı artık iktidar için
gerekli oy oranının yüzde 50+1 olduğu yönündeki ifadeleri, yeni bir
biatçı seçmen kitlesi yaratma zorunluluğunu, iktidarı sürdürmek
açısından zorunlu kılıyor.
Daha önceki değerlendirmelerimde belirttiğim gibi, 2011 yılında
Suriye’de başlayan iç savaş sonrası ülkemize akın etmeye başlayan
mülteciler, yasalar uyarınca beş yıllık oturma süresini doldurduktan
sonra, 2016 yılından itibaren vatandaşlık için başvuru hakkı kazanmış
durumdalar.
Şu ana kadar kaç Suriyeli, Iraklı ya da Afgan vatandaşı TC
Vatandaşlığına alındı bilinmiyor. Ancak yurttaşlık verilmesinin bir
hükümet politikasına dönüştürülmesi ve resmileştirilerek, başvuru
çağrısı yapılması halinde muhakkak ciddi anlamda başvuru olacaktır
kanısındayım.
Hükümet mülteciler için bilindiği gibi ilk adımı çalışma ve oturma izni
verilmesini kolaylaştırarak attı.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
24
Kaçak istihdamın önlenmesi gerekçesiyle, Bölge Çalışma
Müdürlüklerine bildirim kaydıyla işverenlere mülteci istihdamı olanağı
getirildi. Yarım iş kolunda ise resmi bildirim zorunluluğu da söz
konusu değil.
Ardından oturma izninin kolaylaştırılması yoluna gidildi. Son olarak
mültecilere “biyometrik geçici kimlik” verilmesi uygulamasına geçildi.
Bunun da gerekçesi, mültecilerin kayıt altına alınması olarak
açıklanmıştı.
Bakanlar Kurulu son çıkarttığı kararname ile yabancılara 1 milyon
dolara kadar konut alımı başta olmak üzere, en az üç yıl süreyle
satmamak kaydıyla menkul kıymet alımı yapan ya da döviz getirip en
az üç yıl bozdurmamak kaydıyla, açtıracağı banka hesabında tutanlara
da vatandaşlık hakkı tanıdı.
Tüm bu adımların şu ana kadar istenilen sonucu verdiği söylenemez.
Belirlenen tutarlar, uluslararası benzer uygulamalardaki kriterler
dikkate alındığında oldukça yüksek. Ancak Cumhurbaşkanı son
dönemde, sıklıkla artık neredeyse 6-7 yıldır ülkemizde yaşayan,
burada iş kuran, yerleşen, çocukları dünyaya gelen mülteciler
vatandaşlık konusunu gündeme taşıyor. Her ne kadar içlerindeki
eğitimli olanlara öncelik verileceğini ifade etse de bu yöndeki
hazırlıklar yoğunlaşmış vaziyette.
Son olarak sayılarının resmi tespitlerle 3 milyon 900 bini aştığı
kaydedilen ve ağırlıkla Suriyeli olmak üzere, Iraklı, Afganistanlı ve bazı
Afrika ülkelerinden gelen mültecilerin şu anda vatandaşlık verilmesi
halinde 1 milyon 200 bin dolayındaki bölümünün vatandaşlıkla
birlikte seçmen statüsü de kazanacağı belirtiliyor. Diğer yandan şayet
erken değil de anayasa değişikliğinde yer aldığı gibi Cumhurbaşkanlığı
seçimleri 3 Kasım 2019’da yapıldığı takdirde bu sayı daha da
yükselebilecek.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
25
Muhtemelen olası bir topyekûn vatandaşlık verilmesi ya da çifte
vatandaşlık olanağı tanınması durumunda aynı zamanda seçmen
statüsü kazanacak mülteci vatandaş sayısı 2 milyona yaklaşacak.
16 Nisan Referandumunda Evet ve Hayır oylarının dağılımına
bakıldığında YSK’nın resmi açıklamasına göre sandığa giden
seçmenlerin 25 milyon 157 bin 463’ü Evet oyu verdi ve oransal
dağılımı yüzde 51,41 oldu. Hayır diyen seçmen sayısı yüzde 48,59 ile
23 milyon 779 bin 141 olarak açıklandı.
Biz gerçekte Hayır oylarının daha yüksek olduğunu, mühürsüz zarf ve
oy pusulalarının kabulüyle bu sonucun ortaya çıktığını biliyoruz.
Gerçek durum da budur. Bu açıdan hukuki süreç devam ediyor. Ancak
YSK’nın ilan ettiği bu resmi sonuçlara göre Evet ve Hayır oyları
arasındaki fark 1 milyon378 bin.
Şimdi, 2019’da artık çıtanın yüzde 50+1’e yükseldiğini sürekli
yineleyen AK Parti açısından vatandaşlık verilmek suretiyle yaratılacak
1,9-2 milyon kişi arasındaki bu yeni mülteci seçmen kitlesi kanımca
hayati önemde kritik olarak değerlendirilmektedir ki, bu yöndeki
çalışmalara yani vatandaşlık verilmesi çalışmalarına hız verilmiş
bulunmaktadır.
Tabii ki Suriye’de silahların susması, ülkenin barışa kavuşması ve bu
milyonlarca insanın kendi yurtlarına evlerine dönmesi en temel insani
amaç olmalı. Ancak diğer yandan da durumun güncelliğini ve
gerçekliğini gözardı etmemek gerektiği kanısındayım.
Şu anda Suriyeli mültecilere sağlanan kamp olanaklarından sadece
yüzde 10’luk bir kesim yararlanmaktadır. Mültecilerin yüzde 90’ı
hatta daha fazlası, 81 ile dağılmış vaziyette, çoğu yerde de bir arada,
kendi varoşlarında, gettolarında yaşamaktadır.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
26
İzmir’de, Mersin’de, İstanbul’da yaşanan son olaylarda, Suriyeli ya da
Afgan mültecilerin ağırlıkla bir arada yaşadığı mahalle ve semtlerde
meydana gelen ölümlü kavgalar bir yandan da toplumsal yaşamı ve
huzuru tehdit eder niteliktedir. Olası bir toplu vatandaşlık verilmesi
durumunda bu tablo kalıcı hale gelecektir.
Ancak iktidarı yitirmemek adına, AK Parti’nin yürüttüğü hazırlıklarında
böyle bir durumu amaçladığını, 1 milyon 378 binlik Evet-Hayır farkını
da dikkate alarak 1 milyondan fazla bir “mülteci- yurttaş-seçmen”
kitlesi hazırlığını dikkate almak durumundayız. Tabii ki, mültecilerin
topluca bir partiye oy vermeleri gibi bir durumun söz konusu
olamayacağı savunulsa da tablonun ağırlıkla AK Parti’ye biat yönünde
olacağını bugünden görmek de olanaklı.
Şimdiden iktidarın bu yöndeki oyununu bozacak, söylem ve siyasi
stratejiler üzerinde yoğunlaşıp, politikalar oluşturmak durumunda
olduğumuz kanısındayım.
Muhtemeldir ki, böyle bir adım atıldığında, şu anda mülteciler her ay
100 TL’lik gıda ve alışveriş kartı dolumu yapan hükümet, 16 Nisan
referandumunda olduğu gibi, devletin bütçe imkanlarını, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı imkanlarını oluşturacağı bu mülteci
seçmen kitlesi için de seferber edecektir. Seçmen dağılımını, oy
dengelerini değiştirecek adımlar atacaktır.
Bu açıdan gerek siyasi gerekse vatandaşlığa alınanların bir seçim
dönemi sonrasında oy kullanabilecekleri hükmünü içeren yasal
düzenlemeler konusunda çalışmalar yapılmasını önemsemekteyim.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
27
AK PARTİ KONGRESİ’NDE İLKELER ARASINA ‘TEK DEVLET, TEK
MİLLET, TEK VATAN, TEK BAYRAK’ İBARELERİ DE EKLENDİ. AK
PARTİ’NİN İNANÇ, GENÇLİK VE TOPLUMSAL BİRLİKTELİĞE YÖNELİK
SİYASETİ, TÜZÜĞÜNE KOYDUĞU BU İLKELERİN TAM AKSİ YÖNDE VE
TEHLİKELİ BİR ÇATIŞMA-KAMPLAŞMA DOĞRULTUSUNDA!
21 Mayıs’taki AK Parti Kongresi’nde yapılan tüzük değişiklikleri
arasında dikkat çekici olan bir tanesi, Cumhurbaşkanının meydanlarda
Rabia işareti yaparak yinelediği sloganın tüzüğün amaç ve ilkeler
bölümüne monte edilmesiydi.
“Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan” şeklinde sıralanan bu
sloganı, AK Parti tüzüğüne koymalarına karşın, fiili icraatları ve siyasi
uygulamaları, söylemleri tam aksi yönde. Ayrıştırıcı, kamplaştırıcı,
toplumda karşıtlıkları öne çıkartıcı doğrultuda.
Hem iç politikada hem dış politikada bu sloganın ve tüzüğe
yerleştirilerek parti ilkesi haline getirilen bu sözlerin aksi uygulamaları
sıklıkla görüyoruz. O nedenle bu slogandaki samimiyet konusundaki
sorgulamalar ve tereddütler, doğal olarak akla geliyor.
AK Parti’nin geçmişte ve günümüzde pek çok konuda kamuoyuna
yaptığı açıklamalar, dile getirdiği sözler ile perde arkasındaki
müzakere, pazarlık ve siyasetinin çok farklı olduğu, taban tabana zıtlık
oluşturduğu ve siyasi amaçla bunların kullanıldığının çok sayıda örneği
mevcut.
İsrail’e “Siyonist, terörist devlet” derken, Mavi Marmara saldırısında 9
Türk vatandaşı öldürülürken içeriye söylenenlerin tersine, İsrail ile
Roma’da, İsviçre’de ilişkileri düzeltmek için gizli pazarlıklar yapıldığı
ortaya çıktı. Nitekim geçen yılın Haziran ayındaki anlaşma ile de Mavi
Marmara baskınıyla ilgili, içe dönük tüm söylemlerin gerçeği
yansıtmadığı anlaşıldı.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
28
Rusya ile uçak krizi sonrasında “Yine yapsınlar, yine düşürürüz” diyen
Cumhurbaşkanının, daha sonra bir işadamı aracılığıyla, Rusya’ya ve
Putin’e özür mektubu gönderdiği açıklanınca, kapalı kapılar ardındaki
pazarlıklar da açığa çıktı.
İçe dönük olarak “Kimse bize terör örgütleriyle müzakere
yürütüyorlar diyemez, teröristlerle masaya oturmayız, bunu
söyleyenleri müfteri ilan ederiz” derken, geri planda Oslo’da,
İmralı’da, Kandil’de pazarlıklar yapıldığı, MİT Müsteşarı’nın Kandil ile
İmralı arasında mekik dokuduğu, Oslo’da MİT yöneticileri ile PKK
yöneticilerinin pazarlık yaptığı anlaşıldı.
Türkiye’nin dört bir yanına diktikleri açık-kapalı spor sahalarına,
stadyumlara Arena adını verenler, bunları eleştirdiğimizde tepki
gösterenler, şimdi “Arena Türkçe değil, üstelik Arenalar vahşetin,
şiddetin olduğu, hayvanlarla, insanların boğuşturulduğu yerler”
diyerek yanlışlarını örtbas etmeye çalışıyorlar.
Kürt açılımı, Ermeni açılımı, Roman açılımı, Alevi açılımı gibi, çok
sayıdaki örnekten de hatırlanacağı gibi, içeride kamuoyuna
söylenenler, verilen mesajlarla kapalı kapılar ardındaki müzakerelerde
amaçların çok farklı olduğu her seferinde apaçık şekilde gözler önüne
serildi.
Bu yüzden, AK Parti tüzüğüne konulan sloganın resmileştirilmesi de
sadece
kâğıt
üzerinde
kalmaya
mahkûmdur.
Sadece
Cumhurbaşkanının Pazar günü Ensar Vakfı Genel Kurulunda, gençlere
hitaben yaptığı konuşmadaki sözleri ve ifadeleri bile bir hafta
geçmeden AK Parti tüzüğündeki ifadelerin tekzip edilmesi
niteliğindedir. Gençleri, “saflarını seçmeye” çağıran Cumhurbaşkanı,
14 yıldır iktidarda olmalarına rağmen kendilerinin sosyo-kültürel
ideolojilerini, düşüncelerini iktidara tam olarak taşıyamadıklarından
yakınmaktadır.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
29
Gençlerimizi
ayrıştıran
nitelemeler,
ifadeler,
kendilerinin
düşüncelerini benimsemeyenleri dışlayan, yok sayan, neredeyse hain
ilan eden bu yaklaşımlar “tek millet” kavramının da aslında AK Parti
için slogandan öte bir şey olmadığını, sırf siyasi nema amaçlı
kullanıldığını göstermektedir.
Benzer durum dış politikada da söz konusudur.
Bir yandan Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu açıklayıp,
diğer yandan Irak’tan bağımsızlığını ilan etmeye hazırlanan Barzani
yönetimine destek vererek Irak’ın bölünmesine ve Kürt devletinin
kurulmasına zemin hazırlamak aynı zıtlığın sonucudur.
Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu söyleyip, Suriye’de
iç savaşta taraf olmak, silahlı muhaliflere destek vermek, eğitip,
silahlandırmak bir başka örnektir. Suriye’de Kürt federasyonuna izin
vermeyiz deyip, Salih Müslim’i ağırlamak, ardından YPG ile ortaklaşa
Süleyman Şah Türbesi’nin taşınması operasyonunu yürüterek, türbeyi
Kürtlerin kontrolündeki bölgeye taşımak aynı zıtlığın, çelişkinin,
eylem-söylem samimiyetsizliğinin sonucudur.
Kuzey Suriye’de Kürt oluşumuna karşı çıkıp, uyguladığı politikalarla
tersine bu zeminin oluşmasına katkı vermek, hem Türkiye, İran, Irak
ve Suriye’den koparılacak Kürtlerle büyük Kürdistan’ın kurulması
planlarına karşı çıkıp hem de Büyük Kürdistan’ı hedefleyen BOP’un eş
başkanı olmakla övünmek, AK Parti siyasetinin ve söyleminin
tutarsızlığını, samimiyetsizliğini sergilemektedir!
Kısa süre öncesine kadar Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi
edilemeyecek ilk dört maddesine karşı çıkıp laiklik ilkesinin
anayasadan çıkartılmasını savunan TBMM Başkanına sahip çıkarken,
Mısır’da Tahrir Meydanı’nda “Laiklikten korkmayın, laiklik inanç
özgürlüğünün güvencesidir” diye telkinde bulunmanın neresinde
inandırıcılık ve samimiyet olabilir ki?
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
30
“Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına almışız” diyerek
milliyetçiliği reddederken, MHP’yi kafatası milliyetçisi olarak
eleştirirken, şimdi tersini savunan bir siyasi söylem ne kadar içten ve
inandırıcı olabilir ki?
Bir yandan “Kürtlerin hiçbir eksiği yok, fazlası var” diyeceksiniz, “Tek
Vatan, Tek Devlet, Tek Millet, Tek Bayrak” deyip, bunu parti
tüzüğünüze yerleştireceksiniz.
Öte yandan parti tüzüğünde Güneydoğu’ya Kürdistan diyen, Özerk
Kürt bölgesini savunan ve tüzüğüne koyan Hür Dava Partisi (HÜDAPAR) ile 1 Kasım seçiminde, 16 Nisan referandumunda ittifak yapıp,
referandum sonrasında da HÜDA-PAR’a teşekkür edeceksiniz.
Barzani’nin kurdurttuğu Türkiye Kürdistan’ı Demokrat Partisi (TKDP)
ile seçim ve referandumda işbirliği, ittifak yapacaksınız.
Bunların tümü içeriye dönük siyasi nema hesaplı açıklamalar diye
millete söylenirken, gerçekte daha önceki örneklerini sıraladığım gibi,
perde gerisinde, kapalı kapılar arkasında, başka pazarlıklar, başka
vaatler, başka taahhütler söz konusu. Tüzüğe yerleştirilen o slogan
sadece günü ve görüntüyü kurtarma amaçlı.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
31
KONUT SATIŞLARININ REFERANDUM AYINDA PATLAMA YAPMASI,
BANKA KREDİLİ KONUT SATIŞLARININ NİSAN’DA YÜZDE 30 ARTIŞ
GÖSTERMESİ, KGF VE KOSGEB KEFALETLİ FAİZSİZ YA DA DÜŞÜK
FAİZLİ KREDİLERİN, ÖNEMLİ BİR BÖLÜMÜNÜN YATIRIMA DEĞİL,
YENİ EV ALMAYA HARCANDIĞINI İŞARET EDİYOR.
Hükümetin 16 Nisan Referandumu öncesinde dağıtmaya başladığı
Kredi Garanti Fonu (KGF) kefaletli ve Hazine garantili kredilerle,
KOSGEB garantili Halkbank tarafından dağıtılan 50’şer bin liralık
kredilerin toplamı Nisan sonunda 166,3 milyar TL olarak açıklanmıştı.
Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin ifadesiyle, bu krediler yarım
milyonu aşan 500 binden fazla ticari, sınai işletmeye ya da KOBİ’ye
dağıtıldı. Amaç neydi, yeni yatırım yapılması.
Şimdi bu kredilerin amaç dışı kullanıldığı, dövize, yüksek faize, konuta,
arsaya otomobile yatırıldığı dile getiriliyor. Çünkü yeni yatırım
cephesinde bir kıpırdanma yok. Önceki değerlendirmelerimde,
Merkez Bankası verilerinin yılbaşından bu yana bankalardaki döviz
hesaplarında 22 milyar dolarlık artış gerçekleştiğini, sadece 16 Nisan
referandum haftasında 7 milyar dolarlık artış olduğunu ifade ettim.
Yatırım için dağıtılan kredilerin önemli bölümü, gerileyen kurlardan
kâr elde etmek amacıyla, döviz satın almaya gitmiş görünüyor.
Bunun yanında bu ucuz kredilerle en çok yatırım yapılanlardan
birisinin de yeni ev alımı olduğu Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK)
geçen hafta açıkladığı Nisan 2017 Konut Satış İstatistikleriyle açığa
çıktı.
TÜİK verilerine göre, konut satışları nisan ayında geçen yılın aynı
ayına kıyasla yüzde 7,6 oranında artışla 114 bin 446 olarak
gerçekleşmiş. Bu kredilerin dağıtılmaya başlandığı bir ay öncesinde de
yani Mart 2017’de de konut satışlarında yüzde 10 artış yaşanmıştı.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
32
Şimdi ne oldu da bu iki ayda konut satışları böyle bir patlama yaptı.
Üstelik uzun aradan sonra ilk kez, yeni konut satışlarında ciddi bir
artış söz konusu!
Nisan ayında, İstanbul’da 20 bin 066 konut, Ankara’da 13 bin 364,
İzmir’de 7 bin 170 konut satışı olmuş.
En düşük konut satışları ise 4 konut ile Hakkari, 8 konut ile Ardahan
ve 18 konut ile Şırnak’ta gerçekleşmiş. Yani Doğu ve Güneydoğu’da
zaten evi barkı yıkılan insanların konut alacak takati de kalmamış.
Nisan ayında Irak vatandaşları Türkiye’den 245 konut satın alırken,
Iraklıları 185 konut ile Suudi Arabistan, 169 konut ile Kuveyt, 99 konut
ile Rusya Federasyonu ve 81 konut ile Afganistan vatandaşları izlemiş.
Nisan ayında yabancılara satılan konut sayısında da artış var.
Banka kredili yani ipotekli konut satışlarında ise Nisan ayında adeta
bir patlama görülüyor. Banka kredili konut satışında yüzde 29,6
oranında artış olmuş. Banka kredisiyle 43 bin 334 konut satılmış.
Banka kredili konut satışlarındaki geçen yılın Nisan ayına kıyasla
neredeyse yüzde 30 artış olurken, diğer konut satış türlerinde yani
nakit ya da senetli satışlar yüzde 2,5 düşmüş.
Şimdi geliyorum asıl önemli noktaya. Mart ayında olduğu gibi Nisan
ayında da satılan 114 bin konutun yarısına yakını ilk kez satılan yani
yeni konutlar. Siteler, rezidanslar, daireler. Tam 51 bin 988 konut ilk
kez satılan yeni konut. Artış, geçen yılın Nisan ayına kıyasla yüzde
10,8 düzeyinde.
BDDK Başkanı, önceki hafta Bankalar Birliği’nin genel kurulunda çıktı
dedi ki, “bizim de kulağımıza, dağıtılan, yatırım amaçlı, düşük faizli ya
da faizsiz, bir yılı geri ödemesiz bu kredilerin amaç dışı kullanıldığı
duyumları geliyor. Araştırma ve inceleme başlatacağız.”
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
33
Bakıyoruz, bu krediler referandum öncesinde dağıtılmaya
başlandıktan sonra, bankalardaki döviz hesapları 22 milyar dolardan
fazla artmış. TÜİK’in konut satış istatistikleri gösteriyor ki, yine bu
kredilerin dağıtılmaya başlandığı Mart ayında konut satışları yüzde 10,
Nisan ayında yüzde 8’e yakın artmış. Üstelik satılan konutların yarısı
ilk kez satılan yeni konutlar. Bu konutların yüzde 30’dan fazlası
ipotekli satış, yani banka kredili!
Bankalar bu krediyi nasıl verdi? İnsanlar gittiler, KGF’den kefalet
aldılar, gelip bankadan kredi çektiler. KGF kefaletli kredi çekenlerin
sayısı şirket ve şahıs olarak 250 binin üzerinde. KOSGEB’den onay alıp,
Halkbank’tan 50’şer bin lira faizsiz can suyu kredisi alanların da sayısı
bu düzeyde.
500 binden fazla şahıs ve şirkete yeni yatırım yapsınlar, üretimi,
istihdamı artırsınlar diye, 166,3 milyar TL kaynak dağıtılmış. Dağıtılmış
da ne olmuş? Yatırımlar patlama yapacağına, döviz hesaplarındaki
paralar patlamış. Lüks konut satışları patlamış.
Hükümetin bunun hesabını sorması, 80 milyon vatandaşa da çıkıp
bunun hesabını vermesi gerekiyor. Millet açlık ve yoksulluk sınırında
yaşarken, dağıtılan bu milyarlarca ucuz krediyle, ev, araba alan,
dövize yatırım şimdi kurların yükselmesini bekleyenlerden bunun
hesabının sorulması lazım.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
34
BANKALAR ARASINDAKİ FAİZ YARIŞIYLA, TL MEVDUATINA YÜZDE
20, DÖVİZ MEVDUATINA YÜZDE 10’A KADAR YÜKSELEN AZAMİ FAİZ
ORANLARI, MEVDUAT ARTIŞINI DA HIZLANDIRDI. BANKALARA
YATIRILAN MEVDUAT 8 MİLYARI AŞTI. BU GELİŞME, DAĞITILAN
KREDİLERİN FAİZE DE YATIRILDIĞINI DOĞRULUYOR!
Merkez Bankası geçen hafta bir veriyi daha açıkladı; Bankalardaki
toplam mevduat. Mart ve Nisan ayından itibaren bankalardaki
mevduat artarken, Mayıs ayında da bu artış devam ediyor. Verilere
göre, bankalardaki döviz ve TL mevduatlarının toplamı en son 18
Mayıs 2017 itibarıyla 1 trilyon 593 milyar 523 milyon liraya yükselmiş
bulunuyor.
18 Mayıs ile biten haftada, sadece bir haftalık mevduat artışı 8 milyar
16 milyon 681 bin lira.
Bankalardaki TL cinsi mevduat toplamı yüzde 1,56’lık artışla, 867
milyar 249 milyon 906 bin lira olurken, yabancı para cinsinden
mevduat 635 milyar 881 milyon 798 bin lira.
Yıllık olarak bakıldığında, 18 Mayıs itibarıyla bankalardaki TL cinsi
mevduatta yüzde 16,74, yabancı para cinsinden mevduatta ise yüzde
24,01 artış gerçekleşmiş durumda. Yani toplam mevduat zaten artmış
ama yabancı para mevduat hesaplarındaki paraların artış hızı TL
hesaplarındaki artış hızını sollamış.
Bankalarındaki tüketici kredilerinin 165 milyar 231 milyon 267 bin
lirası konut, 5 milyar 771 milyon 102 bin lirası taşıt ve 173 milyar 171
milyon 475 bin lirası diğer kredilerden oluşuyor.
Asıl dikkat çekici nokta, geçen yılın aynı dönemine göre, bankaların
dağıttığı tüketici kredileri yüzde 16,12 artarken, ticari krediler yüzde
50,38 artış göstermiş.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
35
Diğer deyişle ticari krediler dediğimi, işte hükümetin yatırım yapsınlar
diye işletmelere, işadamlarına, KOBİ’lere dağıttığı kredileri de
kapsayan krediler. Bu kalemde yüzde 50’nin üzerinde artış söz
konusu…
Ama belirttiğim gibi, bir yandan ticari krediler artarken diğer yandan
da bankalara yatan mevduat artıyor. Yani bunun anlamı, bir tarafta
hükümetin dağıttığı ucuz krediyi alanlar bu kredinin bir kısmını veya
tamamını götürüp aynı bankada ya da bir başka bankada yüzde 20’ye
kadar varan orandaki faizle açtırdığı mevduat hesabına yatırmış.
Sadece 50 bin TL’lik can suyu kredisi alanlar bile bu parayı götürüp,
yüzde 20 faizle bir başka bankada hesaba yatırsa, yılsonunda 10 bin
TL faiz geliri elde edecek. Çünkü KOSGEB garantili, Halkbank’ın
dağıttığı bu krediler faizsiz ve bir yılı da geri ödemesiz. Hem anaparası
olduğu yerde duracak, hem bir yıl geri ödeme yapmayacak, hem de
10 bin TL faiz geliri elde edip, durduk yerde parasını 60 bin TL’ye
yükseltecek.
Maliye Bakanı da ekran ekran dolaşıp, vergi taksitinizi, SGK taksitinizi,
trafik cezası taksitinizi Çarşamba akşamına kadar ödeyin diye çağrı
üstüne çağrı yapıyor. Bütçede, hazinede para kalmadı. Ellerindekini
referandum öncesi bu kredilerle dağıttılar. 8 milyondan fazla mükellef
vergi borcunu yapılandırmış. Yapılandırılan borç tutarı 90 milyar liraya
yaklaşıyor ama kimse de yapılandırma taksitini ödeyecek güç yok.
Üstelik referandumda ilk ve ikinci taksit ödemelerini de 31 Mayıs’a
kadar ertelediler. Şimdi yapılandırmaya gidenler 2 taksiti birden
ödemek zorunda.
Bütçenin içini boşalttılar, 166 milyar lirayı dağıttılar, şimdi 90 milyar
lira vergi borcunu tahsil edebilmek için billboardlara, panolara,
televizyonlara ilan veriyorlar.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
36
Vergi dairelerini gece yarısına kadar mesai yaptırıyorlar. Bir sene
dolmadan bu üçüncü borç yapılandırması, ama tahsilatta sıkıntı
yaşanıyor.
TOBB Başkanı mükelleflerin Maliyeye olan vergi borçlarından daha
fazla alacakları olduğunu söylüyor. İhracatçının, sanayicinin yüz
milyarlarca liralık KDV iadesi alacağı var ödenmiyor. Çiftçinin
destekleme primi alacağı var ödenmiyor. Bütçede para yok. Bütçedeki
kaynakları ucuz kredi diye, istihdam seferberliği diye, büyükannelere
torun bakma maaşı diye dağıttılar. İşletmelerin, ihracatçıların,
sanayicilerin KDV iadelerine, çiftçinin destekleme primine, mazot ve
gübre desteğine para kalmadı.
Şimdi tek umut borç yapılandırma taksitlerinin ödenmesi. Şayet
buradan anlamlı bir tahsilat yapılabilirse, bütçenin çarkları dönecek.
Aksi halde Hazine yüksek faizle borçlanarak, bütçeye yama yapmaya,
açığı kapatmaya çalışacak. Bir yanda faizsiz kredi dağıtırken, diğer
yanda iki misli faizle borçlanıp, bütçeye para bulmaya çalışmanın
sonucu ekonomik çöküştür, iflastır.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
37
OHAL VE KHK UYGULAMALARI SONRASINDA, TMSF TÜRKİYE’NİN EN
BÜYÜK, DÜNYANIN DA SAYILI BÜYÜK HOLDİNGLERİNDEN BİRİSİ
KONUMUNA GELDİ. TMSF’NİN AÇIKLANAN SON ÜÇ AYLIK FAALİYET
RAPORU, BU KURULUŞU AYNI ZAMANDA EN BÜYÜK
İŞVERENLERDEN BİRİSİ KONUMUNA GETİRİYOR.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) Ocak-Mart dönemi üç
aylık faaliyet raporuna göre, Mart sonu itibariyle TMSF'ye devredilen
şirket sayısı 879 olarak görünürken, bu şirketlere ve holdinglerde
yaklaşık 45 bin kişi çalışıyor. TMSF yönetimine devredilen ve
kayyumlar aracılığıyla yönetilen bu 879 şirketin toplam aktif
büyüklüğü 40,3 milyar TL'yi buluyor.
El konulan şirketlerin;
 Özkaynak toplamı yaklaşık 18,1 milyar TL,
 Ciroları toplamı ise yaklaşık 21,3 milyar TL, tutarında.
TMSF faaliyet raporunda FETÖ bağlantıları iddiasıyla el konulan bu
işletmelerde istihdam edilen çalışan sayısının ise 44 bin 888 olduğu
belirtiliyor.
Raporda, TMSF’nin aynı zamanda el konulan ve kontrolüne bırakılan
medya kuruluşları açısından da neredeyse Türkiye’nin en büyük
medya gruplarından birisi haline geldiği anlaşılıyor.
Faaliyet Raporu’ndaki bilgilere göre, KHK'lar kapsamında kapatılan
gazete ve dergiler, yayınevi ve dağıtım kanalları ile özel radyo ve
televizyon kuruluşlarının sayısı 31 Mart 2017 tarihi itibarıyla, 147.
Daha sonra yine KHK’larla haklarındaki kapatma kararı kaldırılan 24
medya kuruluşu, bu 147 sayısının dışında. Söz konusu medya ve basın
kuruluşlarının 38'i televizyon, 39'u radyo, 70'i ise gazete, dergi ve
matbaalardan oluşuyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
38
Diğer yandan Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin TBMM’de
verilen soru önergesi üzerine yaptığı açıklamaya göre ise TMSF’ye
devredilen ve kayyum yönetimine bırakılan şirket sayısı 29 Mayıs
itibarıyla 942’ye ulaşmış durumda.
TMSF faaliyet sporunun kapsadığı 1 Ocak-31 Mart 2017 tarihleri
arasındaki üç aylık dönem sonrasında, TMSF yönetimine devredilen
ve kayyum atanan şirket sayısı 63 daha artmış. Kayyum olarak
atananlara, bakan takdirine bağlı olarak 2-12 bin TL arasında aylık
maaş ödeniyor.
Bu tablo ve ortadaki şirket sayıları, medya kuruluşları, çalışan sayıları,
ciro ve özkaynak tutarları neredeyse TMSF’yi sayılı holdingler arasına
sokuyor.
Bir nevi iktidar kontrolüne alınan bu şirketlerin yönetimlerine atanan
kayyumların hangi kriterlere ve niteliklere göre seçildikleri, 2-12 bin
TL arasında olduğu kaydedilen aylık maaşlarının hangi ölçütler göz
önünde tutularak belirlendiğini bilmiyoruz.
TMSF, yasası gereği özerk bir kurum olmasına karşın, mevcut
durumda el konulan, kayyum atanan bu şirketlerin bir anlamda
iktidarın ekonomik kullanımına da bırakıldığını söyleyebiliriz. Atanan
kayyumlarla ilgili haberlere bakıldığında, AK Partili il, ilçe yöneticileri,
parti üyeleri, avukatlar bu görevlere getiriliyor.
Şirketler partinin ve iktidarın ekonomik işletmeleri gibi kullanılıyor.
Maliye Bakanı Naci Ağbal daha önce bu şirketlerin mali durumları
gözden geçirildikten sonra ya kapatılacağını ya da satılacağını
açıklamıştı.
 Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli ise şu ana kadar hiçbir
şirketin satışa çıkartılmadığını ifade ediyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
39
Zaten TMSF’ye daha önce devredilen medya kuruluşlarının, sanayi
kuruluşlarının nasıl satıldığını da gördük. Hepsi ihalesiz olarak iktidara
yakın işadamlarına verildi. Üstelik satın almaları için kamu
bankalarından da bu iktidara yakın işadamlarına krediler açıldı.
TMSF satışlarıyla, şu anda medya patronu konumuna gelenlerden
birisi de 21 Mayıs’taki olağanüstü kongrede AK Parti Genel Merkez
Yönetimi’ne seçildi.
Yani TMSF ile AK Parti’nin, hükümetin, TMSF’ye devredilen, el
konulan şirketlerin nasıl bir akçalı organik ilişki içinde olduklarına
yönelik en somut örnek TMSF’deki medya kuruluşlarını, otomotiv
fabrikalarını arsalarıyla birlikte ihalesiz olarak satın alan şahsın şimdi
de AK Parti yönetimine alınmasıyla açık şekilde sergilenmiştir.
Şu anda TMSF kontrolünde olan bu 942 şirketin de aynı şekilde
iktidarın, AK Parti’nin parasal, ekonomik ve istihdam deposu olarak
kullanıldığını söylemek hiç de yanlış olmaz. Bunu sürdürmek için de
zaten bu şirketler satışa çıkartılmamaktadır. Nasıl olsa hukuk, hesap
verme, hesap sorma söz konusu değildir.
İktidarın OHAL rejimini sürdürme, ülkeyi KHK’larla yönetme rahatlığını
alabildiğine kullanma arzusunun ardındaki önemli etkenlerden birisi
de işte bu ekonomik çıkar tablosudur.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 30 MAYIS 2017
40
Download