İSLAM HUKUKU AÇISINDAN OSMANLI H1LAFET1N1N MEŞRU1YETİNİN DEÖERLENDİRİLMES! İsfam Jfu~u~u Jlçısından Osmanfı Jfifa{etinin :Meşruiyetinin (])eğerfendirifmesi İsmail KÖKSAL'" GlRlŞ: Hz. Peygamber (s.av.)'in dar-ı bekaya irtihaliyle hilafet sisteminin ilk temsili Hulefay-ı Raşidin döneminde gerçekleşti. Sonra Emevi ve Abbasi hilafetleriyle devam etti. Hararneyn-i Şerifeyn ve Kudüs'ün Osmanlı Devleti idaresine girmesi ve zamarun Abbasi halifesi Mütevek.kil Aleilah'ın da hilafet merkezi Mısır'ın (Kahire) Osmanlı'ya katılmasıyla bu mukaddes emaneti Yavuz Sultan Selim'e ve onun şahsında Osmanlı'ya vermesi, yaklaşık 400 sene sürecek yeni ve ayru zamanda son olacak bir lıilafet dönemi açmıştır. Meseleyi temel naslar açısından değerlendiren fukulıa bugüne dek sürecek bazı ihtilaflara ginniştir. başlayan Osmanlı Hilafetine mani olabilecek engellerin başın­ da; sünni müslümanlar için Hilafetin Kureyşiliği, Şia için de imametin Ehl-i Beyt'e ait olması gelmektedir. Aynca Osmanlı Hilafetinin veliaht usulüyle, belli bir soy ve aile içerisinde babadan oğula tevarüs etmesi de yine kendi meşruiyeti açısından i11til~a sebep olmuştur. Bu sebepten Osmanlı Devleti'ndeki padişahJann tahta geçmesi ve devletin genel yapısıyla ilgili konuya temel teşkil edecek özet bir bilgi ver~en sonra; Fılah açısından Siyaset-i Şer'iyye'yeı ve İslam Hukuku açısından Anayasa Hukuku'na giren bu konunun tahliline geçeceğim. Yalruz imametin EhJ-i Beyt'e tahsisi konusu özellikle Şia imamiye açısından ilmin konusu olduğunu belirtmekte fayda vardır. I - OSMANLI SALTANATININ YAPlSI: qsmanb Devleti'nin askeri ve idari açıdan asıl teşki ­ dönem Orlıan Bey zamarud.ır. Orlıan Bey'le kunılan Osmanlı Hanedam içinde devlet reisinin seçimi, II. Murad'ın hükümdarlığına kadar nüfuzlu şah­ siyetlerle beylerin elindedir. ancak Osmanlı ailesi dışında latıru kazandığı * 1. Yrd. Doç. Dr., Fırat Üniversitesi İlalıiyaı Fakilltesi, Öğretim Üyesi. Alıkam-ı Sultaniye de denir. hiçbir ailenin o makamı elde etmesine müsaade olunrnamıştır. I. Murad, beylerin kararıyla babasının yerine hükümdar olduğıı gibi, Yıldınm Beyazid de yine ayru şekilde o makama getirilmiştir. Osmanlı Devletindeki beylerin, yani bir çeşit ,ehl-i hal ve akdin hükümdarlar üzerindeki hüküm ve nüfuzu. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethine kadar devam. etmiştir. Zaten dış dünyada Osmanlı padişahlannın sultan ünvanını alması da bu döneme rastlar. Saltanat devri asıl Fatih'le başlar. Fatih devrine kadar hükümdarlar Divan-ı Hümayun'un bizzat reisliğini yaparken, Fatih Divan başkanlığ1nı Vezir-i Azam'a devretmiş ve neticelerin kendisine arzedilmesi usulünü getiımiştir. Aynca padişahların yeme, içme ve otunna adabıru bile, haZtrlattığ1 bir kanun ile tanzim yoluna gitmiş ve Osma.rılı. Devleti'nde daha sonra alabildiğine ileriye teşrifat usulünün de temelini atnuştır. Fatih devrine' kadar elıJ-i lıall ve akid denen bey ler · tarafından sultan tayin edildiğinden veliahdlık söz konusu değildir. Sadece Çelebi Meluned'in saltanatı oğlu Murad'a vasiyet etmesi bunun istisnasını teŞkil eder. Fatih Sultan Meluned ise, doğruluğu tartışmalı olan şu kanun maddesi ile saltanatın eviadına intikalini ancak bunun için yaşa itibar edilmemesi~ prensip haline getirmiş; fakat saltanata geçen hükümdarların kamu düzeni (nizam-ı alem) için kardeşlerini bile öldürmelerine müsaade etmiştir: "Her kirnesneye eviadımdan saltanat müyesser ola, kardeşlerin nizam-ı alem için katletınek münasiptir. Ekserulema dahi tecviz etmiştir, onunla ami1 olalar." Kamu düzeni için isyan (bağy) cezası olarak idan1 verileceğini Hanefi fukul1asının çoğıınun caiz gördüğü doğrudur.ı Ancak Osmanlı uygulamasındaki gelişmelerin hepsinin bu hukuki görüşe uygun olarak cereyan ettiğini söylemek de mümkün değildir. 2. İbni Nfıceym, Ze)1ı0ddin, ei-Balıru'r-Raik Şerhu Kenzi'd-Dekaik, e lMatbatü'l- llmiyye by. ve bt., yok, s. 5145. İSLAMI ARAŞTıRMALAR DERG!S!, Ch,T: 13, SA YI: 1, 2000 1 :. •. .•. '· 63 . . .. . .. ·- -~,·-~ - ·· -·-·-···· ··-:- İSMAİL KÖKSAL Fatih'in kanunnamesiyle koyduğu ve tarihçilerio amud-u nesebl, yani saltanatın babadan oğula intikali usulü, I. Alınıed (1012/1603) devrine kadar devam etmiştir. I. Alunet devrinden itibaren s~tanatın aile içindeki en yaşlı erkek çocuğa intikali esası benimsenmiş ve böylece kardeş katli meselesi de kapanmıştır. Bu kanun Abdülmecid ve Abdiliaziz zamanlarında yapılan bazı gayretiere rağmen, Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar uy gularınuştır. Bilindiği gibi Osmanlı padişahları 923/1517 tarihinde Yavuz Sultan Selim'in Ayasofya Cami'nde son Abbasi Halifesi tarafından halife ilan edilmesiyle, sultan ünvaıunın yanında halife ve halifey-i Rasulillalı ünvan. larını da kullanmışlardır. Bu sebepten Osmanlı padişalılarırun tayin usulleri, halifelerin tayin usulleriyle yakından ilgilidir. Osmanlı padişahlarırun tahta çıkması esnasında için gerekli olan biat merasiminin aynen uygulandığını ve bu merasinılere cülus merasirni dendiği­ ni görüyoruz. Padişahların cülus hatt-ı hüınayunlarında valiabdlık usulünün meşru olabilmesi için şart olan adayın gerekli vasıfları haiz olduğu hususu da "şevketli, kerametlü efendimiz bil-irs ve bil-istihkak varis-i saltanatı şer'iyye olmalarıyla ... " şeklinde ifade edilmiştir. Zira menıleketin en yüksek idare, asker ve ilmiye mensup ları bu merasimlerde hazır bulunmaktadır. Irilafete geçiş Kısaca Yavuz'dan itibaren saltanat vasıflarına lulafet ünvanını da katan Osmanlı padişahları, kendilerini her açıdan İslam alemine uydurmak ve hilafet hüİcUnılerine uymak mecburiyetinde lıissetmişlerdir.3 II - HİLAFETİN MAHiYETi VE OSMANLI SALTANATI: İslam Hukuku'nda icranın başı olan şalus için üç ünvan zikredilmektedir; halife, emirü'l-mü'minin4 ve imanı. Hilafet aslında bir kimseye halef olınak, onu temsil etmek demektir. Genel olarak halife is<;; Hz. Peygamber (s.av.)'in vefatından sonra yerine geçeiL din ve devlet işlerini yürüten kişiye verilmiş bir ünvan olarak bilinir. S İslam devletinin başkanına bu isim verilirken üç ınünasebet gözetilmiştir.6 A- İlk halifenin Rasulullalı (s.a.v.)'den sonra gelip, risalet görevi dışında kalan vazifeleri ifa hususunda O'nun yerini almış olmasından dolayı halife denmektedir. B- Asıl yeı:yüzündeki hakim Allah (c.c.) olduğundan, O'nun hakimiyetini temsil etmesi sebebiyle halife denmektedir. C- Aslında Allalı Teala'yı temsil bütün müslümanlara tevcih edilmiştir.? Onlar ise bir nevi akit ve mukavele (biat) ile bu temsil ve velayet makarnını seçtikleri kimseye tefviz etınişlerdir. Dolayısıyla İslam devlet başkanının bütün müslümanlara ait olan Allah'ı temsil makarnını, onlara halef olarak yapınası sebebiyle halife o larak isinılendirilmiştir. Halife kelimesi mana itibarıyla; alliret işlerinin müdafa ve muhafazasını, dünya işlerinin de sevk ve idaresini içine almaktadır. Bu kelime bu manada, Kur'anı Kerim'deki halife kelimeleri ile uyum içerisindedir.S Ben de bu sebepten dolayı "devlet başkanı" terkibi yerine, "halife" kelimesini kullarımayı tercih ediyorum. Zaten tarih~e bu kelime İslam devletinin başkanı için kullarulan özel bir ıstılah haline gelmiştir. Hilafet sistemi denildiğinde, İslarrıl devlet ve hükünlet sisteminin; halife denildiği zaman ise İslam dev Jetinin başkanırun anlaşıldığı bir gerçektir. İslam devletinin başkaıuna, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ve O'nun gibi abkam-ı ilaluyi tatbik etınesi sebebiyle bazen "halifey-i Rasulillalı" bazen de kısaca "lıalifetullalı" dendiği olıuuştur. Fakat Hz. Ebubekir "halifetullah" lakabını reddetmiş ve kendisinin Rasulullah (s.a.v.)'in halifesi olduğunu söylemiştir.9 Bundan sonra İslam devletinin başkanları için genellikle "halifey-i Rasulillalı" kısaca da "halife" kelimesi kullanılınaya başlanmıştır. İslam devletinin başkanı İslam ünlmetinin işleriyle uğraşuğı için, onlar adına iş yapan bir vekil manası na da "halifey -i müslimin" adını da alnuştır. Bunun yanında "İmamü'l­ mü'minin"ıo ve "Eınirü'l-mü'minin" gibi terkipler de kulyapuğı devlet başkanlığı makarnında bulunması larulınıştır. 3.Yediyıldız, Bahaddin-Halaçoğlu, Yusuf, Büyük İslam Tarihi, (Redaktör: Hakkı Dursun Yıldız, Çağ Y., İst. 1989, s. 12/293 vd., 312-314: Uzunçarşılı, !smail Hakkı, Osmanlı Tarilıi, Türk Tarilı Şunu da bilmekte fayda vardır : Her konuda Hz. Peygamber (s.a.v.)'in izinden yürüyecek ve O'nu temsil edecek makam demek olan hilafet, maalesef bu marıa ve fonksiyonunu her zaman devam ettirememiştir. Bu sebep- Kurunıu Y., Ank. 1988, 5. Baskı, s.1/495-500. Akgündüz, Alımet­ Öztür, Said, Bilinmeyen Osmanlı, OSAV Y., İstanbul 1999, s. 397399, Akgündüz, Ahmet, Osmanlı Kanunanıeleri; EY Vakfı Y., İstan­ bul 1990, s. 1/204-205. 4.Bu ünvanı ilk olarak kullanan Hz. Ömer'dir (Akgündüz-Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, 142.) 5.Kayaşoğlu, İsmet, İslam Kavramlan Tarihi, Doruk Matbaacılık Sanayi, Aııkara-1980. 6. Karaman, Hayrettin, Mukayeseli İslam Hukuku, Nesil Y., İstanbul, 1991, s. 1/85; Öke, lvli.m Kemal, Hilafet Hareketleri, TDV Y., Ankara-1991, s .. 106. 7. Bakara, 30. 8. Yazır. Elnıalılı Muhammed Hanıdi, Hak Dini Kur'an Dili, Esu Neşriyal İstanbul- 1984. s. J/339-400. 9. Eıyarsoy, Mehmet Beşir, İslam Devlet Yapısı, işaret Y., İstanbul, 1988, 2. Baskı, s. 122. 10. Hilafete imarnet de denir, Nanıazdaki inıamlık görevinden ayınnak JOl,JRNAL OF İSLAMJC RESEARCH, VOL: 13, NO: 1, 2000 64 " " - - - - -_;,_ ___ _;_ _ _________;_.-- - --·-- ---- İSLAM HUKUKU AÇlSINDAN OSMANLI HİLAFETİNİN' .MEŞRUİYETİNİN' DEGERLENDİRİL.MESİ le bazı araştinnacılar bilafeti iki kısma ayınnaki:adır: 1- Hilafet-i kanıile veya hilafet-i hakikiye denilen gerçek hilafet ki, şartlarına haiz ve ~üslümanların nzası ile yapılan seçim ve biat sonucu elde edilen hilafetfu. ıı Büyük Türk Hukukçusu Sadrü'ş-Şeria, buna Hilafet-i nübüvvet de demektedir. 2- Hilafet-i suriye denilen şekli hilafet ki, gerekli şart­ haiz olmayan veya ümmetin seçim ve biatıyla değil de, c eb ir ve istila suretiyle elde edilen imamettir. Hilafeti kalıriye de denir.ı2 Bunda saltanat ve hükümdarlık manası ağır basmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in "Benden sonra hilafet otuz senedir, ondan sonra korkunç bir saltanata inkilap eder." 13 Hadisinin işareti ve bütün İslan1 hukukçularının ittifakıyla gerçek manada halife Hillefay-i Raşidin'dir. Halife Ömer b. Abdiliaziz bir tarafa bırakılırsa, Emevi ve Abbasi halifelerinin çoğu ikinci grupta kalmıştır. Bir başka ifadeyle, şeklen ve hükıni Iıa­ lifeler olarak kabul edilmişlerdir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in balısettiği otuz sene, Hz. Ebubekir'den itibaren Hz. Hasan'ın altı aydan ibaret bulunan hilafet süresiyle sona ermektedir. Osmanlı padişalılarııun en az ikinci manada halife olduklarında şüphe yoktur. Aynca, hak ve yetkileri bulunmayan şekli halifelik değil, bütün hak ve yetkilere haiz olan halifelik manasında lıalifedirler. ları Osmanlı Padişahları Yavuz Sultan Selim'den itibaren, halife ve imamü'l-müslimin ünvanlannı son halife Abdulmecid Efendi'ye kadar kullaiunışlardır. 1924 yılın­ da hilafetin kaldırılmasıyla ilgili kanun bunun en son delilidir. Aynca Yavuz'dan itibaren bütün Osmanl ı padişahlan halife ünvanını kullanrnışlardır. Mesela Yavuz Sultan Selim'in Haleb'in fethinden itibaren halife ünvanını kullandığına delil, 1516 yılında tahrir edilen Semendire Sancağı Kaİıunnamesi'nin başında yer alan "Halifetullah" tabiridir. Daha sonra da 1519 tarihli Trablusşam Kanunnamesi'nin başında ise, en az on defa halife ve hilafet fuivanları kullanılmıştır. Oğlu K.anuni ise. Ebussuud gibi bir İslam Hukukçusunun kaleme aldığı Budin kanunaarnesi'nin başında;· için buna "imamet-i kObra" adı verilir. İmamet, aslında öne geçmek ve lider olmak demektir. Halifeye "imam" veya "İmamü'I-Müsliınin" denmesi de bundan kaynaklanmaktadır. (.4Jcgündüz-Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, 142.) marnet-I kübra" adı verilir. İmamet, aslında öne geçmek 1l. Bu konuda A.Ü.İ.F.'de yaptığım "İslam Hukuku'nda Devlet Başkanı seçim Şekli" isimli yüksek lisans tezinin ilgili bölümlerine balolabilir. (10, 6 1, 87, 137). . 12. Arnold, T.W., İslam Ansiklopedisi, 5. Cilt, halife maddesi. Udeh, İslam Ceza hukuku ve Beşeri Hukuk, Mütercin1. AkifNuri İhya Y .. istanbul-1973, s.4/41 7- 109; el -Hatip. Abdü'l-Kerim. el-Hilafe ve' Iİmame, Darü'l-Ma'ıife, Beyrut. 1978. 2. Baskı, s. 299. vd. 13. İbn Hanbel. Alın1ed. Müsned. 5/220-221. "Halifey-i Rasul-i Rabbi'l-alemin, Mümelıhidü ve Zıllullahi'z-Zalili ala kaffeti'lüme~ Haizü'l-imameti'l-uzma ves-Sultani'lbahir. Vaisül-hilafetil-kübra kabiren an kabir. Naşirü'l~ Kavanini's-Sultaniye, aşirü'l-havakınıl -Osmaniye. Sultanu'l-arabi ve'l-acem ve'r-Rum, Hanu'l-hıma'l­ harameyni'l-muhteremeyn vel-mekameyni'l-muazzameyni'l-mufahlıarneyn, Sultan İbn-i Sulıan. es-Sultan Süleyman Han İbn-ı Sultan Selim Han" ünv~nlarını klıl­ lanınaktadır ki, bu koimda fazla bir şey söylemeye ihtiyaç bırakmayacak kadar açıktır. Kavaidüşşer'il-Mübin Zaten Yavuz'un Kalure ve Mekke'de bulunan Mukaddes emanetleri istanbul'daki Topkapı Sarayı'na taşıması ve bunlar için Hırkay-i Şerif Dairesi'nin yapıl­ ınası ve nihayet Kudüs. Medine ve Mekke'nin Osmanlı Devleti'nin eline · geçerek padişahlann Hadimü'lHarameyn olarak ilan edilmesi ile halife sıfatı perçinlenmiştir. Kanuni Sultan Süleyman'ın Sadrazaını olan Lütfi Paşa, Osmanlı Padişalılfuının Halifeliği konusunda şüp­ hesi bulunanlara, Halas'l-Ümrne Fi Marifeti'I-Emrneı 4 isimli nsalesiyle mukıli cevaplar vermeye çalışmıştır. Bilindiği gibi Lütfi Paşa. ilk dönem Osmanlı tariluni yazan ınuteber ve Yavuz'a nmasır bir tarilıçi ve devlet adarnıdır. Bu kaynaklardan sonra muasır kaynaklardan hiçbirinde hilafetle ilgili kayıt olmadığını söylemek ciddi bir hatadır. Kaldı ki, Yavuz'un muasın olan Mısır'lı tarihçi İbn-ı Iyaz'da, hilafetin Yavuz'a devrini, o günlerde kaleme aldığı eserinde açıklamaktadır. Bu konuda önemli bir izalı da Eyüb ·Sabri Paşa'ya aittir. Ona göre üç ,Çeşit hükünlet vardır: a- Hilafet ; veya imarnet hükümetidir ki Hz.· Peygamber (s.a.~.)'in vekili olarak Şer-i Şerifi uygulayan her hükünıet bu guruba girer. b- Kendi yaptığı kanunlar ile' idareyi yürüten siyaset hükümetidir. c- Akıl ve Şer'i nazara almadan cebirle ve zulümle idareyi yürütenierin hükümetidir ki, buna da tabii hükünlet denmektedir. Bu taksiıne göre Osmanlı idaresi birinci guruba girmektedir. ıs III- OSMANLI SALTANATININ HiLAFET OLMASINA MANi SAYILABiLECEK ENGELLER : A- ililafet in Ku reyşlilere Halife olmanın bazı şartlan vardır. Osmanlı tatbikakendisine uyulmayan ve en çok tartışmalı olan bir tında 14. Yazma. Süleymaniye Ktp.-Ayasotya Ki taplığı, No: 2877. 15. Akgündüz, Öztürk, Bilinm~yen osmanlı. 143-144. İSLAMI ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, CİLT: 13, SA YI: 1, 2000 \. :- ··:·····---·· ·. ait olm ası meselesi: 65 . - ....... . ··- :--........:--· ·.. - · . - ·-······· ·--:. lSMAİL KÖKSAL şartı da, halifenin Kureyş kabilesinden olması şartıdır. Bir lasım İslam Hukukçulan halifenin Kureyş'ten olmasuun şart olmadığını ve hilafet gibi amıneye ait bir ıneselede nesebin tesiri olmayacağını ileri sürerke~ çoğunluğun bu şartı kabul etmesi uygulamada zorluk çıkarnuştıır. Mezkur çoğunluk "İmamlar Kureyş'tendir."I6 hadisine dayanmaktadır. · Hz. Peygamber (s.a.v.)'in vefatım müteakip Beni Saide çardağında toplanan Ensar ve Muhacirler, halifenin kim olacağını tartışmaya başladı. Gelişen olaylar sırasın­ da Hz. Ebubekir'in mezkur hadisi zikretmesiyle hilafete Kureyş'ten birisi olan kendisi seçildi.I7 Hz. Peygamber (s.a.v.)'den bu konuda başka hadisler de nakledilmiştir. Genel olarak bu şartı kabul edenler şu hadisleri delil gösterirler: "Kureyşlileri öne geçiriniz, onların önüne geçmeyirıiz." ıs "İnsanlar devlet başkanlığı konusunda Kureyş'e tabidir."I9 "Bu işin ehli Kureyş'tir."20 Yine bu konuda Ashab ve Tabiinin icmaı olduğunu söylerler. Hilafetin Kureyş'e mahsus olmasının hikmetlerini ise şu şekilde açıklamaktadırlar: Kureyşliler önceden beri mübarek şehir Mekke'de mukaddes ve Ka'be'nin yanında Araplann liderliğini yapmaktaydılar. Satvet ve şevket . sahibidirler. Kur'an-ı Kerim Kureyş lehçesinde innıiştir. Yine Kur'an'a en çok sanlan ve İslam'ı ilk yayarı onlardır. Onlarda din, hem ruhen hem de neseben iyice yerleşıniştir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) Kureyşliydi. Bu sebepten müslümaniann onlara itaatı kolay olur. Fakat Kureyş'in Hz. Peygamber (s.a.v.)'in mensup olduğu Haşiıniler kolundan olması şartı aranmaz. Çünkü saha çok daralacağı için ilıtilaf çıkar. ı ı Şia bu meseleyi tartışma mevzuu yapmayıp, İslam ·devletini yönetme görevinin Hz. Ali'nin Fatmakanalıyla ' 'neslinde elliinde olduğunda şüphe duyınazken; Hariciler toptan, Mutezile'nin ise ekserisi Kureyşlik şartını kabul etmez. Fakat içlerinden bazılan adaylar arası eşitlik dururnlarında tercilı sebebi yaparlar. Zahiriler ve Ehl-i Sünnet ise bu şartı kabul etmiştir.ıı 16. İbn Hanbel. Ahmed, el-MOsned (MOsned-i Enes), Çağn, Y., İstan­ bul- 198l.,s.3/ 183. 17. ei-Maverdi, Ali b. Muhammed b. Habib el-Basri ei-Ba~dadi, el· Alıkrunü's-Sultaniye, Matbaatü'l- Vatan. Mısır, 1928, s.5: eiBağdadi, Ebu Mansur Abdülkahir, el-Fark Beyne'l-Fırak, Muıercim : Etheın Ruhi Fığlah, TDV Y., ..<\nkara, 1991, s. 16. 18. eş-Şafı Ebu Abdilialı Mulıanınıed b. İdris, ei-Omm, Daru'ş-Şab, by..' yolu 1321, s. s.l /143 . 19. El-Müslinı. Ebu'l-Huseyıı, Çağrı Y.. İstanbul, 1992, Kiıabu'l-İmar.:, s.2/ 14. 20. MOslim, Kitabu'I- İıııare, 2/1451, no: 2., Ebu Ya'la, ei-Alıkamu's· Sultaniye, 20; Şafı~ el-Omm, 11143. 21. Reşit Rıza, ei-Hilafe, Matbaatti Menar, Mısır. 1342, s. 1921: inayel Hamid, Çağdaş İslami Siy:ısi DOşOnce, MOtercim: Yusuf Ziya, Yöneliş Y., by. ve bl. yok, 2. Baskı, s. 107. 22. Hatipoğlu, Melımet Said, Hilafetin Kuıeyşiliği, A.Ü.İ.F. Dergisi, 23. 66 Bazılan hilafetteki Kureyşlilik şartını kesin bir hüküm olarak değil de üstünlük sıfatı olarak ele almış ve diğer adayiara karşı efdaliyet bildirir. tercih sebebi oları demişlerdir. Bunun yanında, bu şart sadece Araplar için geçerlidir, fikrinde olanlar da vardır.23 Kureyş'i itibarlı bir kavim olarak kabul edenler, kendilerinden daha itibarsız kavirnlere itaat etmeyeceklerini de ileri sürmüşlerdir.24 Konunun tahliline gelince : 1- "İmamlar Kureyş'tendir. "25 hadisiyle Hz. Ebu Bekir ilk halifeleri kasdetrniş olabilir.26 Çünkü bu şartı ileride izalu geleceği gibi- süreklilik arzedecek bir özellik taşımamaktadır. Aynca bu hadisler KureyşliJer için mutlaka bir hüküm ifade etmemektedir. Onlann doğru yolda olmaları şartıyla mukayettir.27 "Merhamet ettikleri, söz verip tuttuklan ve hükümlerinde adil oldukları müddetçe imamlar Kureyştendir. "ıs Hadisi de bunu göstermektedir. Yine halifenin kim olacağı tartışmalan sırasında Muhacirlerin Ensar'a karşı ililafetin kendilerinde olduğu­ na dair ileri sürdükleri deliller; önce müslümarı olmalan, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in aşiretinden olmaları ve Allalı yolunda çok çile çekmeleridir. Bu üç şart arasında hilafetin Kureyş'te olduğunu bildiren hadisin zikredilmeınesi enteresarıdır.29 Yine Hulefay- ı Raşidin'den diğerlerinin seçiminde de bu hadisin zikredilmemesi, hiç olmazsa garib bir hadis olduğunu göstermektedir.JO Fakat bu açıklamalara iUet olarak değil Sayı, s. 121 vd.; Şafii , el-Onun, 11143-144; İbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed Said. ei-Mulıalla, ldare!U't-Tıbaati'l· MOnire, Mısır-1351, 1. B:ıskı s.9/3591362; Hintli Abd!llnıecid, İngiltere ve Alem-i İslam; Hariciye vekaleti terc!lmesi, by. ve bt. yok. s. 52; Şeref. Muhammed Celal, Neş'eti'I-Fikr's-Siy:ısi ve Taıawu ruhu Fi'l-İslam, D:ıru'n-Nahaditii-Arabiyyc:. Beyrut., 1982, s. 80: Köksal İsmail, TağayyOrO'l·Aiıkam Fi'ş-Şeriati'l-İslamiyye, doktora tezi, Camiat!l'z-Zeytune, Tunus-1999, s. 152. 23.Zeydaıı , Abdulkadir, cl· Ferd ve'd-Devle fi'I ·Fıklıi'l-lslami, Mütercim: Cemal Anu, Kalem Y., Istanbul, 1969, s. 209; Eryarsoy. İsianı Devlet Yapısı, 179-!83. 24.Hassaıı, Ümid, İbn Haldun Metodu ve Siyasi Teorisi, Sevih Matbaası, Ankara, 1982, s. 215. 25. İbn Hanbel, MOsned (Müsned-i Enes), 3/183. 26. Cemnleddin, Seyyid Abdullah. İslam'da İdari Siyaset, Naşir: A.K. Kabakçı-E. Bayraktar. Hira Y.. by. ve bt. Yok. s. 108. 27. LÖlfı Paşa, Hal:ısu'l-Ünınıe, V:ırak: 7b. 28.Naim, Alımeı-Mir.ıs, Kamil; Sahilı-i Bulıari Muhıasan Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, DİB Y.. Ankııra-1987. s. 9/220: Cemaleddin. İslam'da İdari Siyaset. 108: Udeh. Islam Ceza Hukuku ve Benzeri Hukuk, 4/384 vd. 29.Akbulııt, Ahmed, İlk Devriıı Siyasi Olaylarının MOslüman DüşOneesine Etkileri, İslami Araşurmalar Dergisi, Ankara-Ocak 1991. s.40: Fığlalı. Ethem Ruhi. Çağımııda İtikadi Islam Mezhepleri, Selçuk Y., Ank.I990, 4. Baskı, s. 33. 30. lbn Aşur, Muhammed Tahir. Usulfı'n-Nizami'l-lctimai Fi'l-lslanı. elMatba:ıtu'r-Rasmiyye, Tunus, l964. s. 213. JOURNAL OF İSLAMIC RESEARCH, VOL: 13, NO: 1, 2000 İSLAM HUKUKU AÇlSINDAN OSMANLI HİLAFET!NIN MEŞRUİYErtNIN DEGERLEND!R1LMES! de, Reşit Rıza'nın yapuğı gibi hilanet açısından bakıla­ bilir.3ı 2- Bu konuda hadisler mevcuttur. Fakat İbn Haldun'un da belirttiği gibi3:! o devirlerde Kureyş Meşhur bir kavimdi. Araplar Kureyş'ten başkasım kabul etmezdi. Hadislerin buyurulma illeti budur. Zamanla onlann bu itiban durumlan kayboldu. Dolayısıyla hadisin hükmü de bitti.33 O devirlerde bir adet olarak devlet başkaruıun en itibarlı bir kavimden olması gerelanekteydi. Bu sebepten hadisteki maksat, Kureyş dahil bütün kavirnlerin itaat edebileceği bir soydan devlet başkanı seçmektir.34 Bu açıdan bu hadislerin kesin bir hükmü değil de. bir tercih ve üstünlük şartı ifade edebileceğini söyleyebiliriz. Çünkü kesin hükümler zamana göre değişmesi mümkün olmayabilir. Özellikle bu konu oldukça lıassasur. Çünkü insanlar, milliyetçilik ve ırkçılık duygulan gereği olarak bu hadise tutunduktan sonra, idareyi bir daha bırakmaya­ bilirler. Bu sebepten Kureyşilik sıfatı, özellikleri eşit olan adaylar arasında bir tercih sebebi olabifu.35 3- Asabiyeti (ırkçılık) kaldırmak için gelen36, insanIann birbirlerini rab edinmemesini (sözlerinden vazgeçilmeyen önderler) gaye edinen bir dinin, bir kabileye böyle bir öncelik vermesi mümkün değildir. Çünkü bu şart bir manada Kureyşliler'in mutlak üstünlüğünü ifade etınektedir.37 Böyle bir sonucu İslam açısından kabul mümkün değildir. Bu noktada Kutan-ı Kerim'in Talut'un komutanlığıyla ilgili verdiği bilgi de konuya ışık tutmaktadır. Talut Allah (c.c.) tarafından bir komutan olarak tayin edilince: toplumun ileri gelen kişileri. zengin ve soylu olmalan sebebiyle kendilerinin bu göreve daha uygun olduklarını söylediler. Bunun üzerine Cenab-ı Allah, bilgi ve vücut üstünlüğü sebebiyle Talut'u seçtiği­ ni açıkladı.JS Bu olay cıa, hilafette soydan çok liyakatın önemli olduğunu gösterir. 31. ei-Hilafe, 19-21. ' 32. Abdumı.lunan, Mukaddimatü Kitabi'I-Iber ve Divani'I-Mübtedi ve'IHaber fı-Eyyanıi'I-Arabi ve'I-Acemi ve'I-Berber ve Men AsaraltOm Min-Zevi's-Sultani'I-Ekber, ei-MattiaatO'ş-Şerefıyye, Mısır-1327, s. 115-116. 33.En-Nebhan, Muhammed Faruk, Nizamu'I-Hukm fı'l-lslam, Müterciın: Servet Armağan, Sönmez y., İstanbul, 1980, s. 4S, 407. 34.Hallaf, AbdOivahhab, es-Siyasetil'ş-Şeri'iyye, ei-MatbaatO'sSelefıyye, Kalıire,13SO, s. 26, 50; Zeydan, ei-Ferd ve'd-Devle, 207: Mevdudi, Ebu'I-Aia. Hilafet ve Saltannt, Mütercinı: Ali Genceli, Hilal Y., Isı. , !980. s. 359; Eryarsoy, Isianı Devlet Yapısı, 181. Köksnl, TağayOrO'I-Ahkam, 151-152. 35. Zeydan, ei-Ferd ve'd-Devle, 209. 36. Nairn, Miras. Tecrid-i Sarilı, 91229-231. 37. Şirvani, Harun Han, İslam'da Siyasi DnşOnce ve İdare, MOtercim: Kemal Kuşçu, Alımed Said Mtb., İstanbul, 1965, s. 210. 38.8akara 247; İbn Kesir, İmadüddin Ebu'l-Fida İsmail, TefsirO'IKuı'ani'I-Azim,İhtisar eden: Muhammed Ali es-Sabuı:ıi, Dersaadet Baskısı, by. ve bt. yok, s. 11224. İSLAMi ARAŞTIRMALAR DERG!S!, Ctt..T: 13, SA YI: 1, 2000 4- İslam emaneti ehline vermeyi emretınektedir. 39 Bu sebepten dolayı ehil insaniann devlet başkanı olması gerekir. Kureyşli veya farklı bir kavimden olması faıket­ mez, kim ehil ise o halife olacaktır. Bu açıdan şeriatın eh.liyet prensibiyle Kureyşilik şartı çakışmaktadır, diyebiliriz. Bunu onlann ehliyet şartırıa bağlayan hadis40 teyid etmektedir. Yine bu görüşü, mutlak olarak ehliyetli devlet başkanlarından bahsedip de kureyşilik şartını zikretıneyen hadislefi:n takviye ettiğini söyleyebiliriz.4t 5- Hz. Peygamber (s.a.v.), bir hadisinde "Bir Rabeşli köle bile olsa itaat ediniz."42 buyurmuşlardır. Bu durum, bir Rabeşli kölenin bile devlet başkanı olabileceğini göstermektedir.43 Fakat Kureyşilik şartını kesinlikle hilafette arayanlar. bu hadise daha küçük kademedeki yöneticilerle alakal ı . bir mana vermişler veya zorla bu makama gelen lıalifeleri kabul etmişlerdir.44 Dolayısıyla velayet-i uzma makamı olan bilafeti anlanıamışlardır. Fakat delil sadece bu olsaydı, belki bu anlayış isabetli kabul edilebilirdi. Diğe/deliller ile beraber düşünülünce böyle bir itiraz geçersiz kalır. Çünkü mevcut pek çok delli bu makamın tek bir kabileye tallSis edilemeyeceğini göstermektedir. Mutlak olarak idarecilere itaatin emredilmesi45 , hırslı ve isteklllerin bu makama getirilmemesi46 gibi emirler buna örnektir. 6- "İmamlar Kureyş'tendir"47 lıadisini rivayet eden Ebu Bekir'e ilk biatı yapan ve devlet başkanı olmasına vesile olan Hz. Ömer, vefat ederken~ "Eğer Huzeyfe'nin kölesi Salim hayatta olsaydı. onu lıalife- tayin ederdim." demiştir. Halbuki Salim Kureyşli değildi. Demek ki, Hz. Ömer hilafetin Kureyşi.liği şartını kabul etmemekteydi.4S Veya uyulmasıriın zonınlu olmadığım düşünmekteydi. · Bu da hilafetin Kureyş dışındaki bir kavim veya milletten olabileceğine bir delildir. 7- Eğer hilafet için ' Kureyşilik şartı olsaydı, Hz. 39. Nisa, 58. 40. Nainı, Miras, Tecrid-i Sarih, 91220, Şafii , ei-Üınm, 11143. 41. Lütfi Paşa bu konuda "İnsanlann kıyamet gOnü Allalı'n en sevimiisi adil hOkümdar, en sevimsizi de zalim hOkOmdardır" (et-Tirmizi, Ebu lsa Muhammed b. lsa b. Sevre, es-SOnen, Çagn Y., İst.. 1981. Kitabü'l-Ahkam, no: 1325, s. 3/617.) Hadisini örnek verir. (Halasü'IOmme, Varak: Sb) 42. Müslim, KitabO'I-lmare, 2/1467-1468. 43. Lütfi Paşa, HalasO'I-Ümme, Varak: Sb; Cemaleddin, İslam'da İdari Siyaset, 108. 44.En-Nevevi, Muhiddin, Yalıya b. Şeref b. Mürri b. ei-HOmami b. Havaribi, Şerhu Salıihi'I-Müslim, Daru'I-Kütilbi'I-İinıiyye, Beyrut, 1349, s. 12122S-226; Na.im-Miras, 21667-668. 45. Müslirn. Kitabu'l-lmare, 211467-1468. 46. Müslirn, KitabO'I-lmare. 2114S9, KöksaL İslam Hukukunda Devlet Ba~karurun Seçim Şekli, 121-123. 47. İbn Hanbel, MOsned (Müsned-i Enes), 3/129. 48. Udeh, İslam ve Siyasi Durumumuz, Pınar Y. baskısı,! by. ve bt. yok, s. 140. 67 İSMAİL KÖKSAL Peygamber (s.a.v.) savaş gibi çeşitli sebeplerle devletin merkezi olan Medine'den aynhrken kendi yerine Kureyşileri naib bırakırdı. F~at O böyle yapmamıştır. Hemen her kabileden kendisine naib bırakmış ve gerektiğinde de komutan ve valiler atanu.ştır.49 Bu da Kureyşilik şartının devlet başkanlığı için şart olmadığına dair bir deW olarak kabul edilebilir. so 8- İlgili hadislerin, Kureyşlilerin halife olabileceğini ifade ettiğini kabul etsek bile, bugün için uygulaması olamazdı. Çünkü, yıllardır sayıJan çoğalarak bütün dünyaya • yayılmaları sebebiyle, Kureyşlileri tesbit etmek oldukça zor olacaktı. Türkistan'ın yetiştirdiği büyük Hanefi Fakibi Sadrü'ş-Şeria (747/1346), bu meseleyi şöyle vuzulıa kavuşturacak Osmanlı Padişahlanna hilafet yolunu açmıştır: "Zikredilen şartlardan ıanıret gereği ortadan kalkanlar aranmayacaktır. Zamarunuıda Kureyşilik şartı da ortadan kalkmıştır." Bu durum da mezkur hadislerin bu manada uygulanamayacağını göstermektedir. Fakat İslam Hukukundaki üstünlüğün takvada olması, soya dayalı üstünlüğün kaldıolması ve bütün insaniann tarağın dişleri gibi eşit sayılması meseleyi yeterince aydınlat­ maktadır. sı B-Hilafetin Ebi-i Beyte ait Şi'aya o lm ası meselesi: göre halife (imam) Hz. Ali'nin Hz. Fatıma kanalıyla gelen neslinden olmalıdır. Yalnız Şia bugün pek çok fırkaya ayrılmış durumdadır. Bizi ilgilendiren ve önemli olan, çoğunluğu teşkil eden İmamiye ve Zeydiye fırkalannın görüşleridir. Yine Zeydiler ve İmamiye arasında da azımsanmayacak kadar büyük farklılıkJar vardır. Zeydilere göre İmaınlar vasıf ile tayin edilir. İmaın için asıl şart alim ve muttaki olmasıdır. Aynca, gerçek imam ortaya çıkarak kendisinin halife olduğunu ilan etmek zorundadır. Çünkü insanlar onun gerçek imam olduğunu bilrneyebilir. Bu sebepten imam gizli olamaz. Yine onlara göre imarnın Hz. Hasan veya Hüzeyin soyundan olması farketmez. Hz. Ali soyundan olması da bir. şart değildir. Sadece efdaliyet bildirir, yani tercih sebebidir. Zaten Hz. Ali'nin de halife olması liyakati sebebiyleydi. Fakat efdal (bu makama dalıa layık olan) varken, mefdulün (ikinci veya dalıa geri sırada ehil olanın) imame~ caiz olduğu için Hz. Ebubekir. Ömer ve Osman'ın hilafetleri salıihtir. 52 49. Eıyarsoy, İslam Devlet Yapısı, 180. 50. Akgnııdoı. Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı. 143. 51. Hucuraı, 13; lbn Kesir, 21367-368. 52. Eş-Şehrisıani. Muhaııımed b. Abdulkerim. el Milel ve'n-Nilıal, Matbaatü'l-Ezher. 1. Baskı, s.l/302-314: İbn H:ızm, el-Fas! fi'l-Milel ve'l-Ehvai ve'n-Nihal, lvlatbaatü'l-Edebiyye. by. yok 1320. 1. Baskı. 68 Görüldüğü gibi Zeydiler Hz. Ali ve soyunun imametinde fazla ısrarlı değildir. Bu sebepten asıl olan İmamiye'nin görüşüdür. Onlar ise imameti nübüvvete kıyas etmektedir. Nasıl ki, peygamberler gönderilir ve Allah TeaJanın mwadını bildirir, imamlar da aynen öyledir. Bu sebepten imam tayini Cenab-ı Allah'a vaciptir.53 görüşündedirler. Onlara göre imamlarla peygamberler arasında sadece makam farkı vardır. Devlet yönetimi ve idare açısından her iki gurup da ayru görevi yapmaktadır. 54 İmamların gönderilrnemesi. i nsanların günah işlemelerine sebep olur. Dolayısıyla hakikatı bulamayışlarına, imamlann gönderilmeyişini mazeret gösterebilirler. "Peygamberlerden sonra insanlara (sapık­ lıkları) konusunda bir mazeret olmasın. "55 ay eti gereği, imamlann gelmesi gerekmektedir. Zira insanların lıidayete gelmesi için sadece kanunlan koymak yetmez. Bunun yanında alıkam-ı ilahinin icrası da çok önemlidir. İşte imamların görevi budur. Bu sebepten imarnet meselesi insanlara bırakılacak kadar basit olmadığı için Allalı Teala bu işi dini bir rükun olarak nasla tayin etmiştir. Dolayısıyla imamlar masunıdurlar ve doğru karar verirler. Zaten gerçek doğruyu bilmeyen ve bu sebepten kesin bir bilgi ile hareket etmeyen liderlerin insanlara gerçek bir rehber olması da mümkün değildir. Önemli olan sadece işlerin düzenli gitmesi meselesi olsaydı, insanlar kendi aralannda birisini seçerek bunu yapabilirlerdi.56 Fakat bu mesele elinin aslı olduğu için, bu noktada itaatsizlik göstermek. Allalı ve Rasulü'nün önüne geçmek57 onların istediği bir hükme karşı gelmekS& ve hevaya göre hareket etmek59 olur.60 Bu sebepten Hz. Peygamber (s.a.v.) bu noktadaki vazifesini de yerine getirmek için vefat etmeden önce imam tayinini yapnuştır. Kutan'daki elliine verilmesi ernredilen emanet61 ve itaat edilmesi gereken idarecileı:62 işte bu imanllardır.63 Bu imam Hz. Ali ve ondan sonra Hz. Fatıma kanalıyla kıyanıete kadar s. 4192; İbn Hasen el-lraki, Ebu Abdullalı Osman b. Abdullah, elFiraku'l-MOfterika Beyne Ehli'z-Zeyğı ve'z-Zendeka. Naşir. Yaşar Kuılu:ıy. A.O.I.F. y., Ankara, 1961. s. 36-37. 53. Fığlalı, İtikadi Islam Mezhepleri, 160; Mevdud~ İslam Nizamı, Hila Y., baskısı, Isı. 1978., 3.baskı, s. 311-312. 54. Humeyni, İslam'da Devlet, MOtercim, HOseyin Haıenıi, Objeklif Y., İsl 1991,2. Baskı, s. 84; İbn Hasen el-Iraki, ei-Fır.ık.'U'l-Müfterika, 34-35. 55. Nisa, 165. 56. el-Hatib. Abdulkerim, .:1-Hilafe ve'l-lmame, Da.ru'I-Ma'rife, Beyrut, 1978, 2. Baskı, s. 414; İbn H:ızm, el-Fasl, 4195; Şirvani, İslam'da Siyasi Düşünce ve Idare. 205: Fığlalı.lıikndi Islam Mezhepleri, 161: Mevdudi , Hilafeı ve Saltaııat, 204. 57. Hucurat, 1. 58. Ahzab, 36. 59. Kassas, 68. 60. El-Haıib, el-Hilafe ve'l-lmaıne, 414; ez-ZOhayli, Vehbe, el-FıklıO'I· İslaıııi ve Edilletühii. Darü'l-Fikr, Dimeşk 1989, 4. Baskı, s. 4/674. 6 1. Nisa, 58. 62. N isa, 59. 63. Humeyni. Islam'da Devlet. 116. JOURNAL OF İSLAMIC RESEARCH. VOL: 13, NO: 1, 2000 İSLAM HUKUKU AÇISINDAN OSMANLI HİLAFETİNİN ~ŞRUİYETiN!N DEGERLENDİRİLMESl gelecek neslinden olacaktır. Hz. Peygamber (s.a.v.)'den soıınt ilk imanun Hz. Ali ve ondan sonra bu görevin, O'nun Hz. Fatıma kanalıyla layarnete kadar olacak olan nesiinde olduğuna dair deliller: 1- Hz. Peygamber (s.av.) Tebük savaşına çıkacağı Hz. Ali'yi Medine'de kendi yerine vekil tayin etti. Durumu kendileri lehine dğerlendinnek isteyen münafık­ lar, Hz. Peyamber (s.a.v.)'in kızdığı için Hz. Ali'yi geride bıraktığı fikrini yaymaya başladı. Bunlan duyan Hz. Ali. Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelerek durumu şikayet etti ve savaşa katılmak istediğini söyledi. Hz. Peygamber (s.a.v.) de; "Sen bana Musa'ya nisbetle Harun gibisin Farlaınız sadece benden . sonra nebinin gelmemesidir''64 buyurdular. Bu hadis ve badisenin de belirttiği gibi, Hz. Ali nebilik dışındaki bütün sıfatlan almıştır. Bunlar; uhuvvet, velayet, veraset, hilafet ve emirclir.65 sırada, 2- Hz. Peygamber (s.a.v.) Veda Haccı'ndan dönerken Gadir Hum denilen mevkiye gelince, "Ey Peygamber! Sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan Allah'ın risalet vazifesini yerine getirmemiş olursun "66 ay eti nazil oldu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.av.); "Bana Rabbim'den şu emir geldi, diyerek şunlan söyledi: Ey Halk! Ali b. Ebi Talip beninı kardeşim, vasim (Benden sonra görevimi yapacak kişi) halifem ve beriden sonra imamdır. Ey halk Allah onu size vasi ve imam tayin etmiştir. Ona itaati herkese farz !almıştır. O'na muhalefet eden lanete uğrayacak, saygı gösteren ise rabmete nali olacaktır. Dinleyiniz ve itaat ediniz. Allah melvanız, Ali de imanuruzdır. imarnet ondan sonra layarnete kadar onun soyundan devam edecektir." Bundan sonra Hz. Ali'nin elini tutup · yukanya kaldımrak; "Ben kimin mevlasıysam, Ali de onun mevlasıdır"67 buyurmuştur.68 3- Hz. Peygamber (s.a,v.) vefatı öncesi hastalığı şid­ detlenince. yanında bulunan sahabilere "Bana bir kalem ve kağıt getirin, size bir vasiyet yazacağım, taki benden sonra sapıklığa düşmeyesiniz." dedi. Orada bulunanlardan bir kısmı emri yerine getinnek için harekete geçer. Diğer bir kısmı ise bu sözleri hastalığının şiddetiyle söylemiş olabileceğini ileri sürüp- emri yerine getirmek istemez. Bu sebepten bir tartışma başlar. Bunu üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) "Benim yanımda tartışmak olmaz, yarnından uzaklaşın." buyurur. Sonra orada bulunanlara; Arap yanmadasında hiçbir gayr-ı müslim otuonasına izin 64. Buhari, Kitabü'l-Ma~azi, Babu GazdeL Tebuk., s. 51129. 65. İbn Hazm. el-Fasl, 4195; Fığlalı, İtikadi Islam Mezlıepler:i, 676. 66. Maide. 67. 67. İbn Hanbel'in Müsned'inde "Ben k.imin Mevlasıysam Ali de onun mevlasıdır" hadisi yer almaktadır. (l/84). 68.Şehristani, el-Milel ve'n-Nihal, 113261327; Fığlalı, İtikadi İslam Mezlıepleri, 141. verilmemesi, muhtelifkabilelerden gelen elçilerin hürmet le karşılanması , bir de ra"isi tarafından unutulan veya kasden terkedilen üçüncü bir vasiyetini söyler. Şiiler burada; eğer Hz. Peygamber (s.a.v.) muradım yazdıra­ bilseydi, Ali. b. Ebi Talib'in kendisine halef olması gerektiğini bildirecekti.69 demektedirler. 4- İslam dininin oniki halifeye kadar aziz kalacağıru bildiren hadisler70 Hz. Ali ve ondan sonra gelen onbir imarnı gösterdiği için !?izim doğruluğumuzu gösteren bir delildir, derler. 7ı Şim~rin inançlarına göre 12. İmam olan Mul1ammed Mehdi b. Hasenel-Askeri 225. hicri yılında doğınuş, bir süre gizli kalmış. n ve hallan arasına geri dönmüştür. Sonra tekrar gizlenmiş ve bir daha dönmemiştir. 73 Halen sağdır. Kıyametten önce tekrar zuhur edip zulümle dolmuş dünyayı adaletle dolduracaktır. Hala gelmesi beklenmektedir. Fakat yokluğu zamanlannda vazifesi ihmal edilmemiş, adil ve fakili olan naibleri tarafından yerine 1 getirilmiştir. 74 Şu anda Şii İmamiye'nin merkezi İran sayılır. Mevcut İran İslam Cumhuriyeti'nde Gaib İmam'a75 niyabet eden makam. Rehberlik Makamıdır. Cumhurbaşkanlığı daltil bütün makamlardan yüksektir. Adil, fakih, günün icaplannı bilen, göZÜpek, becerikli, tedbirli birisi, halkın ezici çoğunluğunun da istemesi şartıyla bu makama seçilir. Eğer böyle birisi yoksa, yaklaşık olarak bu özellikleri taşıyan üç, beş veya altı kişiden oluşan bir topluluk bu makanun gereğini yapar. Başta devlet işlerinin İslam'a uygun olup olmadığını kontrol olmak üzere, her türlü teftiş ve teklife yetkilidir. 76 İran İslam dmhuriyeti'nde cumhurbaşkanlığı ile doğrudan halk t.anifından dört yıllık bir süre için seçilir. Yürütme: Rehberlik Makamı dahil, cumhurbaşkanlığı. başbakan ve bakanlardan oluşur. n ' Bu şekilde sıralamış olduğumuz Şii imantilerin inanç ve görüşlerini şu şekilde değerlendirebiliriz : 69. lbn Teymiyye, Tak.i}oyııddin Ahmed b. Halim, MinlıacO's-SOnnetiıı Nebeviyye Fi-N:ıkdı Kelami'ş-Şia ve'l-Kadeıiyye. Matbaatü'l-KObra el-Emiriyye, Mısır. 1322, s. 31266-270; Fı~lalı, ilikadi Islam Mezhepleri, 28-29. 70. Müslim, KitabO'l-lmare, 2/1452. 71. Fığlalı, İtikadi Islam Mezhepleri, 142. 72. Bu döneme gaybet-i suğra denir. 73. Bu döneme gaybet-i kObra denir. 74. Şeyh Saduk. RisaletO İtikadati'l-İmanıiye. lvlOtereinı: Etlıem Ruhi Fığlalı, A.Ü.İ.F. Y.. Ankara. 1978.. s. 112: Fığlalı. İtikadi İslam Mezhepleıi, 161. 75. Mehdi'y-i Mwıtazar da denir. 76. Zengin, lsmail,İran Devrimi ve Ortado~u'ya Etkileri (lisansüstü tez) A.Ü.S.B.F. Ktph. Ank. 1989. s. 71. Üşür, Serpil. Din-Siyaset Kadw. Alev Y., İsı. 1991, s. 131-132; Reşid Rıza, el-Hilafe, 19-21. 77. Üşür, Din-Siyaset ve Kadw, 133-134. İSLAMi ARAŞTIRMALAR DERGlSt, CİLT: 13, SA YI: 1, 2000 ~ ·. :- ..· . 69 •• -~·. t' · - ~~... ..-~· - • - - - - · . . . . ... -: İSMAİL KÖKSAL a-Medine'de Hz. Peygamber (s.a.v.)'in naibi olarak kalmasıyla alakah olan "Sen bana Musa'ya nisbetle Harun gibisin" 7& hadisini zayıf bulanlar var. Bu şüplıeyi bir tarafa koyalım. Sahlh olduğunu kabul etsek bile, bu hadis özel bir olayla ilgili olarak söyleruniştir. Yine Hz. Ali Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ailesinin ihtiyacını görmek için kalmıştı. Yani herkesin vekili olarak kalmamıştır. Bu da külli değil, cüz'i bir fazileti gösterebilir. Ay nca dörunek üzere giden birisinin yerine vekalet eden şalus, müvekkilin gelmesiyle görevinden azledilir. Kaldı ki Hz. Musa'dan sonra yerine Hz. Harun değil, Yuşa b. Nun geçmişti. Yine Hz. Harun, Musa'dan önce vefat etmişti. Eğer Hz. Peygamber (s.a.v.) "'Sen bana Musa'ya nisbetle Yuşa gibisin" demiş olsaydı Şia'nın anladığı mana belki anlaşılabilirdi. Hz. Ali'den başka sahabilerin de Hz. Peygamber (s.a.v.)'e vekil olarak kaldığı da ayn bir gerçektir. İ.şte bu sebeplerden dolayı. hadiste geçen "mevla" kelimesine "dostluk ve yakınlık" manasının verilmesinin daha doğru olacağı kanaatindeyim.79 Hz. Ali'nin 1 1 1 b-"Ey Peygamber! Sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan. tebliğ vazifeni yerine getirmemiş olursun. " SO ayeti Veda Haccı'ndan sonra değil. çok daha önceleri: üstelik müslümanlarla alakalı değil, kafirlerle alakalı olarak nazil olmuştur. Hem "Ben kimin Mevlasıysam Ali de onun Mevlasıdır."82 Hadisinden maksat ; dostluk, yakınlık ve fazilet değil de Hz. Ali'nin liilafeti olsaydı, Hz. Peygamber (s.av.) bunu açıkça anlatırdı. Şu rivayet bu noktada ilginçtir: İ.mam Hasan Müsenna'ya83 bu hadisin doğru olup olmadığı sorulduğunda, böyle bir hadisin var olduğunu söylemiştir. Öyleyse gerçek halife sadece Ali midir, denilince; "Hayır, eğer Hz. Peygamber(s.a.v.)'in bu sözünden maksadi Iiliafet olsaydı; zekatı ve namazı açıkladığı gibi bunu da açıklardı. Ama muradı bu değildi. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) maksaduu en iyi anlatabilen birisiydi." diye cevap vermiştir.S4 Yine Mustafa Zihni, Dorakutni'den şu nakli yapar: Şeyheyn'in (Ebubekir ve Ömer) bu makam~ ehll 78. Buhari, Kit:ıbü'l-Mağaz~ Babu Gazveıi, Tebuk, s. 51129. 79. Kurtubi, Ebu Abdilialı Mhuammed b. Alımed el-Ensari, el-Cami' liAhkami'l-Kur'an, Darü'I-Kütllbi'I-Mısıriyye, Kahire. 1937, s . 11267,268, ei-Hatib, ei-Hilafe ve'l-lmame, 439. İbn Teymiyye, Minhacü's-Sünneti'n-Nebeviyye, 2/9-12,46, 4/87-91; Şehristani, ·eiMilel, ve'n-Nihal, 1/327: İbn Haza, ei-Fasl. 1/94-95; Eryarsoy, 138. 80. Maide 67. 81. İbn Kesir, 1/534: lbn Teymiyye, MinhacO's-Sünneti'n-Nebeviyye, 3/9-12. 82. İbn Hanbel, 1184, 118, ll9, 152, 331. 83. Hz. Hasan'ın oğlu, Hz. Ali'nin torunudur. Bu sebepten ikinci Hasan manasına Hasan-i Müsenna olarak bilinir.(Delı-Hoda, Ali Ekber. Lugatnaıne, Sinıs Mtb., Tahran-1388, s . 19/606). 84. Zihni, Mustafa, İslam'da Hilafet, Matbayı-Ebu'z-Ziya, İst. 1327, s. 71. 70 olup olmadıklan imam Cafer Sadık'a sorulduğunda. onlann ellİl ve iyi insanlar olduğunu söyler. Delil olarak da, Hz. Ali'nin Fatina'dan olan kızı Ümmü gillsümü Hz. Zaten Veda Ömer'e tezvic etmesini gösterir. ss Haccı'ndan sonraMaide 67. ayetinnazil olmasını beklemek tutarsızlık olur. Çünkü "Ben sizin dininizi tamarnladırn."86 ayeti Veda Haccı'nda nazil olmuştur.s7 Dinin tamamlarunasından sonra yeni ayet gelmeyeceği gibi, böyle milllİm olduğu iddia edilen bir mesele de biç kala- maz. c- Hayatlaoru Allalı ve Rasulü yolunda mallarıyla beraber feda eden ashabın, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bir sözü karşısında duyarsız kalması imkansızdır. Kaldı ki, hayatında sözü dirılenmeyen insaniann bile. son nefeslerde bir dedikleri iki edilemez. Zaten bu kadar önemli olduğu iddia edilen bir meselenin sekerat anına kadar tebliğ edilmemesi de Allalı rasulünün vazifesini hakkıyla yapamadığı fikrini ortaya çıkarır. Bu da mulıaldir. Yine, eğer lıilafet makanuna Hz. Ali'nin gelmesi ilalli bir emir olsaydı, "Allah'ın arslaru" sıfatıyla anılan birisinin korkmadan bu makama geçmeye çalışması gerekirdi.SS Halbuki böyle bir çalışmasını bilmiyoruz. Yine Hz. Hasan'ın Muaviye ile anlaşmaması gerekirdi. Aksine Muaviye'yi halife olarak tanıdı ve biat etti. Ay nca İmamiye'nin iddia ettiği; Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sekeratı arunda açıklanmayan veya unutulmuş olan üçüncü vasiyetin, Hz. Ali'nin imam tayiniyle alakalı olacağı meselesi sadece bir zandır. İnsanlar herşeyi zannedebilir. Fakat zan bir hakikat ifade etmez.S9 d-Hadislerde bahsedilen oniki imarnın hllafeti. fiili Halbuki Hz. Ali ve Hasan istisna edilirse, on iki imandan on tanesi fiilen lıilafete geçmemiştir. Hz. Hasan ise çok kısa bir süre bilafette kalmıştır. Aynca Hz. Ali'nin torunlan bilafet makamını ele geçirmek için uğraşmamışlardır. Bu sebepten Şia'nın İslamiyetin oniki imama kadar aziz kalacağına dair hadisleri9 1 bu şekilde yorumlamalan için herhangi bir makul mesnedleri yoktur.92 lıilafettir.90 Kur'an-ı Kerim ve sünnet-i nebeviyye mevcut olduktan sonra imamlann hüccetliğine ilttiyaç kalmaz. Zaten 85. Zihni, İslam'da Hilafet, 72. 86. Maide 3. 87. İbn Kesir, 1/482-483. 88. Nursi, BeduOzzanıan Said, Lenıalar, En var Neşriyat. İst., 1990., s. 25. 89. "Şüphe yok ki zan hiçbir gerçeklik ifade etmez." (Nec m, 28)1 Y :ız ır, H:ık Dini Kur'an Dili, 714602. 90. Nevevi. Şerh-'I müslim, 71201-202. Naim. Mirab, Tecrid-i Sarih. 71365-366. 91. Müslim, Kilalıü'I-İmare, 211452. 92. Fığlalı, ttikadi İslam Mezhepleri, 142-143. JOURNAL OF İSLAMIC RESEARCH, VOL: 13. NO: 1. 2000 =--------------------~----- --·---- İSLAM HUKUKU AÇlSINDAN OSMANLI HİLAFETtNlN MEŞRUIYETİNİN DEGERLENDİRlLMESl Nisa suresi 165. ayette, imamların neden gerektiği değil de peygamberlerin gönde~ş sebebi anlatılmaktadır.93 Ayeti okuyan herkes bu manayı anlayabilir. Yine; Nisa suresi 58. ayetteki "emanet"94 kelimesinden imarnet makamıru. 59. ayetteki "ulu'l-emr"9S kelimesinden de imarnlann kasdedildiği sonucuna vannak, ayetleri mevcut fıkirlere uyarlamak olur. Çünkü mezkur ayetlerin böyle anlaşılacağına dair yeterli delilleri yoktur. Aynca; imamlan göndermek Cenab-ı Hakk'a vaciptir, fıkri yanlıştır. Çünkü hiçbir şey Allah Teala'ya vacip olamaz. İbadullah konumundaki bizler, sadece O'nun koyduğu ölçülere göre hareket ederiz. O ise dilediğini yapar. Yaptıklarından sorguya çekilerneyen ve hesap vermeyen sadece O'dur. 96 Yine; nerede ise nebiler derecesinde olan imaıniann yetkisi. şeriaun bile değişebileceği fıkrini gündeme getirebilir.97 Aynca bu şekildeki bir imarnet anlayışı. ümmetin iradesini ortadan kaldıracak bir mahiyettedir. Çünkü herşeyi en doğru şekliyle onlar bilmektedir. İmamlann masumiyeti ve her zaman doğru karar verebilmeleri ise, İslami açıdan kabul edilmesi mümkün olmayan inançlardır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a v.)'e bile verilmeyen bir hak, nasıl olur da imarnlara verilebilir. Zira ümmetin genel çoğunluğu (ebl-i Sünnet), Hz. Peyganıber (s.a.v.)'in zellede (kasıtsız küçük hatalar) bulunabileceğini kabul etmiş, fakat, bu hatalar üzerinde Cenab-ı Hakk'ın O'nu durdurmayacağına kail olrnuştur.9s Olsa olsa imamlar değil de ümmet ınasum olabilir. Çünkü Cenab-ı Allah onlar hakkında "siz iyiliği emreden, kötülüğü yasaklayan hayırlı bir ümmetsiniz. "99 buyurmuştur. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.) de "Ümmetim sapıklık üzerinde birleşeJTiez."tOO hadisiyle buna işaret etmiştir. ıcı Bütün bunlara, Hz. Peygaınber (s.a.v.)'in Hz. Ali'den başka Beni Haşim içinde hiçbir kimseye devlet görevi vermediğini ıoı de eklersek, meselenin Şia'run 93. İbn Kesir, J/466. 94. Buradaki emanet kelimesi, Allalı ve kulları tarafından herhangi bir surette bırakılmış bütün emanetleri içine alır. (Yazır. Hak Dini Kur'an dili. 211370). 95. Ulu'l-Emr; idareci ler, bakimler ve işlerde başvurulacak mesut kimseler anlamına gelir. (Yaıır, Hak Dini Kur'an Dil~ 2/1376). 96. Kassas, 68. 97. el-Hatib. el-Hilafe, ve'I-İmame, 338. 98. Bilmen, Ömer Nasuhi, Muvazzalı tım-i Kelam, Bilmen Y., lst, 1992, s. 184; il-Hatib, Hilafe ve'l-İmame, 439. 99. Al-I İmraıı, 180. 100. İbn Mace, Hafız ebu Abdilialı Muhammed b. Yezid el-Kazvini, Çağn Y.. lst. 1981, Kitabu'I-Fiten, Babu Sevad-ı Azam. No: 3950, s. 211303. !Ol. Çenise, M.A.-ez-Zıbk., M.l. lstam'a Yönelik Fikri Savaşlar, Mütercim: SO!eyman Çetin, araştııma y. , !st. 1990, s. 19. 102. Mevdudi, Hilafet ve SaltanaL 127. iddia ettiği gibi olmadığı Bugün için Şia'daki imarnet inancırun hilafet konusunda pratik bir fayda sağlamadığı mulıakkaktır. Çünkü oniki imam gitmiş, beklenen Mehdi de asırlardır gelmemiştir. Bu sebepten onlar da seçtiği şahıslada yönetilmektedir. İnın'da olan budur. Rehberlik makamı dahil her görev için seçim yapılmaktadır.ıo3 C- Saltanattaki Veliabd Yoluyla Tayin Usulü: Veliahdlık; her yönüyle hilafet vasfı üzerinde olan mevcut haliferıin, yine hilafet şartlarını taşıyan birisini kendinden sonra iş başına gelmek üzere, ebl-i hal ve akdin onayı, adayın da kabulü şartıyla tayin etınesidir. ı04 Buna istiblaf da denir. Halef teyin edilen şahıs hilafet şartlanru taşıyorsa, elıl-i hal ve akd de (şura) onaylamışsa, fukalıa bu seçimin caiz olduğuna hükmetmiştir.ıos Bu tür bir seçimde, devlet başkarorun birisi lehine veliahtlik teklifı sadece bir tavsiye olarak ele alırunış olınaktadır. t06 Yaııi: eğer elıl-i hal v« akd dolayısıyla ümmet kabul eunezse, halifenin gösterdiği adayın bu makama geçemeyeceği anlamıru taşunaktadır. Böylece bir durumun İslam Hukuku'na uyınadığıru söylemek mümkün değildir. Çünkü herkes birisini tavsiye edebilir. Halife de normal hakkını kullannuştır. Fakat aday onun tavsiyesi sonucu değil de, ümmetin nzası ile bu makama geçmiş olmaktadır. Bu sebepten seçilen velialıde itaat gerekmektedir. Bunun ilk örneği Hz. Ömer ve Ebubekir'de Hz. Ebubekir, Hz. Qmer'i seçerken çevresindeki sahabenin ileri gelenlerine danışrruştı ve onlarla anlaşarak~bu karan vermişti. Yine Hz. Ömer altı kişilik şura l~eyetini seçerken çevresindekilere daruşnuştı.ıos Bu,ndan dolayı her iki halifenin de yapmış olduğu böyle bir seçimi, ehli-lıal ve akdin onayıyla gerçekleşmiş kabul etmek gerekir. , görülmüştür.I07 Böyle bir seçim yolunun Hz. Peygamber (s.a.v.)'in uygulamalan arasında olmadığı için, caiz olmayacağını söyleyenler vardır. Fakat bu düşünce yanlışUr. Çünkü bu bir seçim sistemidir. Eğer beğenilmezse reddedilir. Şayet Hz. Peygamber (s.a.v.) böyle bir seçi.mi tatbik etmiş olsaydı, değiştirilemezdi. O da bu sebepten herhangi bir seçim yolu önermedi. Fakat bugün böyle bir seçim usulünü ümmet değiştirebilir.t 09 Eğer bu seçim usulü 103. Zengin, İran Devrimi, 71; Oşor, Din-Siyaset ve Kadın. 131-132, Reşit Rıza, ei-Hilafe, 19-21. 104. Ebu Ya'la, e i-Alıkaınüs-Sultani ye, 23-25, Reşit Rıza, ei-Hilafe. 35. 105. Udeh, İslam ve Siyasi Duruınumuz. 155, Nııim-Miras, Tecıid-i Saıih. 7/365. 106. Zeydan, İslam Davetinin Esastan. 204. 107. lbn Asur, UsuiO'n-Nizami'J-Ictimai Fi'l-lslaın, 209. 108. Eryarsoy, islam Devlet Yapısı, 149. 109. Seyyid Kutup ise Hz. Peyganıber (s.a.v.)'in kendinden sonra veli- İSLAMi ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Ctt..T: 13, SA YI: 1, 2000 \. ~ - .... sonucuna vannz. 71 . \ - ·. ~·-- · ·-· ··--; İSMAİL KÖKSAL İslam Hukuku'na aykın olsaydı sahabe tarafından uygulanmazdı. ll o Sonralan, meşru bir halifenin ehli hal ve akde danış­ madan bir veliabd tayini yapıp yapamayacağı tartışma konusu olmuştur. Bunu kabul edenler Hz. Ebubekir'in çevresine danışmadan Hz. Ömer'i tayin ettiğini, reddedenlerise çevresine danışarak bu işi yaptığını söylerler.ı ı ı Yalnız her iki halde de, ümmetin emini olan halifenin ümroet aleyhine bir şey düşünemeyeceği gerekçesiyle böyle bir tayirı yapmasında, ümmetin karşı çıkmaması • kaydıyla mahzur olmayacağı sonucu çıkmaktadır.ıı ı Açıkça istişareyi emreden ayet ve hadisiere rağmen ı ı 3 Hz. Ebubekir'in çevresinde danışmadığıru düşünmek ise uzak bir ihtimaldır. Veliabdlik meselesinde zamanla tartışmalar daha da ileriye gitmiştir. Çünkü halifenin kendi akrabasını veliabd olarak tayin edip etineyeceği gündeme gelmiştir. Bunun ilk örneği de Hz. Muaviye'nin oğlu Yezid'i veliabd tayin etmesi olmuştur. Bunu kabul edenler; baba oğlu lehine şahitlik yapabilir, dolayısıyla caizdir. Yine, ümmetin menfaati bunu gerektirmekteyse, emini olan halifenin oğlunu bu makama tavsiye etmesinde bir salanca yoktur, dÜŞüncesini savunmuştur. Fakat bu tayinde ehl-i hal ve akdinonayı şarttır, demiştirler ve halkın biatırun bundan sonra olabileceğine hükmetmişlerdir. Gerekçe olarak da babanın oğlu lehine karar verme ihtimalini göstermişlerdir. ı ı4 Yine eğer, bir halife oğlunu değil de babasını velialıd göstennekteyse kabul edilebilir. Çünkü bir insanın oğlu lehirıe icraat yapması daha çok muhtemelken babasını tercih etmesi. bunun ümmet lehine · yapılnuş bir tercih olduğuna delildir. derler. Bu fikirleri! ni: fıtrat kanunları gereği oğul babaya tercih edilmesi gerekirken babanın tercilı edilmesi bu şekilde sonuç verir. diyerek savunurlar. ı ıs Bu fikre karşı gelenler ise. uygulamaların meseleyi hukuki bir mesele olmaktan çıkarıp. özel bir mülkiyet meselesi haline getireceğini söyleQliştir. Her yönüyle önceden yapılan bir atama veya seçim olmayan istihlaf tartışmasının ilerleyen olduğıında şüphe abd tayin etmeme gerekçesini açıklama sadedinde, "Eğer ıeyin etseydi. halife gOcünO onun emrinden alınış olurdu ve bOylece otoriter bir yapı oluşurdu, bu sebepten tayin etmedi." der. (lslam'da Sosyal Adalet, mOtercim: Mehmet Beşir Eryarsoy, Bir y., Isı., 1386, s. ı68.) llO. Hamidullah, Muhammed, Mukadder, Mütercim: İlısan Süreyya S ınna, Zafer Mı., lstb., 1986, s. 83; İbn Hazın, el-Fas!, 4/169. ı ll. Nebhan, Nizamu'I-Hukm Fi'l-İslam, 483. ı 12. Nebhan, a.g.e., ı36. ı 13. Şura. 38: Al-I lmran, ı 59. Hz. Peygamber (s.a.v.) bile bir peygamber oldugu halde değişik sebeplerden istiş:ır.>: etmiştir. ı ı4. Nebhan, NizamO'l-Hukm Fi'l-İslanı. 481. ı 15. Maverdi, el-AhkamO's-Sultaniye, 9; Neblıan. NizanıO'l-Hukm li'lİslam, 481. 72 boyutlarında, birden fazla kişinin veliabd tayirı edilip problemiyle kaışılaşılmıştır. Eğer böyle bir tayin mümkünse, kendi aralarında sıra şartı gözetilecek midir? sorusuyla karşılaşılmıştır. Normal şartlarda istihlaf yolunun caiz olduğıınu kabul edenler. sırasıyla üç kişiye kadar velialıd tayini de yapılabilir demişler ve delil olarak da Mute savaşında Hz. Peygamber (s.a.v.)'in üç kişiyi sırasını belirterek komutan tayin etmesini göstermişlerdir. Aynca Kutan ve hadisteki abde vefayı emreden naslar gereği sıra gözetimini de şart olarak kabul etmişlerdir.t ı6 Tarilite bunun örneği olmuştur. Erneviierden Velid b. Abdillalı, yeğeni Ömer b. Abdulaziz ve kardeşi Yezid'i arka arkaya velialıd tayin etmiştir. ı ı 7 Meselenin burasın­ da; birinci veliabd başa geçince ikinciyi değiştirebilir mi, sorusuyla karşılaşılmıştır. Sıfatları değişmemişseve velialıt seçilirken şura ehlinin de karan varsa değiştirilmeye­ ceği, aksi halde değiştirilebileceği kabul edilmiştir.! ı s edilemeyceği Veliabdlik meselesinin ayri bir sorusu, baliğ olmanuş da velialıd tayin edilip edilemeyeceğidir. Ümmetin selameti ve istikrarı için çocuğun velialıdhğıru kabul edenler, ileride olgunlaşarak işi idare edebilecek bir seviyeye geleceğini öne sürerek tezlerini savurunuşlardır. Fakat buna rağmen bir çocuğun başa geçmesini düşün­ mek mümkün değildir.ıı9 Veraset sistemini kabul edenlerin de çocuğun büyüyeceğini ileri sürerek delil getirmeleri de bir gerçektir. ı2o Böylece sırası gelen şalı­ sın şartları tutuyorsa başa geçıniştir. ı ı ı çocukların Bütün bunlardan anlaşılan, istenilen her meseleye kuvvetli veya zayıf şer'i bir delil bulurunuş olmasıdır. İslam hukukunda bu sahanın açık naslarla teyid edilmeyişi de tartışmalara başka bir sebep olmuştur. Devlet başkanlarına yakınlığı olan ve onlann ihsanlanyla yaşayan bazı fukuha ise. bu şekilde ortaya çıkan durumlara "caiz değil" demek yerine, uygunluğıına dair bir delil bulmayı tercih etmiştir. Aynca, mevcut idarenin zorlamasıyla caiz diyenler olabilceği gibi, ümmetin selametiniri bu şekilde icra edilen bir yöntemde olduğıınu düşü­ nenler de olabilir. Velialıdlığı bir tercilı olarak değil de, kesinlik ifade eden bir şart olarak ele alırsak. halifenin kendinden sonra 116: Maverdi. el-Alıkamu·s-Sultaniye. ı2-ı4; es-Seralısi, Muhammed b. Alımed b. ebi Sehl, Serhu's-Siyer, MOtercinı:Muhamnıed Mürrir Ayntahi, Daru·t-Tıbaa, isı., 124ı,s. 2/231; Nebhan, Nizamu'IHukm, Fi'l-lslam, 485; Ebu Ya'la, ei-Alıkanııı's- Sultaniye, 26-27. 117. Niyazi, Mehmed, Islam Devlet Felsefesi, Ötükeıı y., isı., 1990, ı. bas. S. 83. ı 18. Nebhan, Nizanıu'I-Hukm li'I-İslam, 486; Niyazi, İslam Devlet Felsefesi. 83. ı 19. Lldelı. İsianı Ceza Hukuku ,.e Beşeri Hukuk. 439. 120. Udeh, a.g.e .. 411 vd. 121. İbn Hazm, el-Fas!. 419ı-92; Udeh, Islam ve Siyasi Durumumuz. ı63. JOURNAL OF İSLAMIC RESEARCH, VOL: 13, NO: I, 2000 İSLAM HUKUKU AÇISINDAN OSMANLI HiLAFETİNİN MEŞRUİYETİNİN DEGERLENDİRİLMESİ başa geçecek şahsı tayin yetkisini nereden alclıguu ispat Eğer bu usulü gerçekten ünunet uygun görmekteyse vs. olmasın diye) şu an için de "caiz· değildir. " diyebilmek oldukça zordur. Tabi ki bu durumda veliahdlığı, mevcut halifenin sadece bir önerisi olarak kabul etmekteyiz. Yine son karan verecek olan ümmet veya şura olacaktır. gerekir. Bunun bir delilinin olmadığı açıktır. Ürrunet bir başkasını da seçebilir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kendinden sonra hiçbir kimseyi halife tayin etmemesi de bunu göstermektedir.ı22 Bu açıdan veliabd gösterıneyi bir tavsiye olarak değerlendirmek gerekir. Eğer halifenin aday gösterdiği şahsın veliabd olmasının kesinliği düşünülürse, şartlan tutmayan birisinin de veliabd gösterilebilmesi sözkonusudur. Bu da ümmete yapılacak en büyük bir zulüm olur. Buna da imkan yoktur. (seçim tartışmalan D- Saltanatın Veraset Yoluyla intikali: İslam Tarihi'nde Irilafetin veraset usulüyle devarnı Emeviler ile başlanuştı,r, denilebilir. Öyle anlaşılılıyor ki, Hz. Muaviye, kanlı hadiselerle Hz. Osman'ın şehid edilmesinden sonra İslam .toplumunda çıkan bölümneler ve savaşlardan dolayı bir halife seçebilmenin zor olacağını tahmin etmiştir. Bu sebepten bu gibi ihtilaflara bir sınır koymayı kararlaştımuş ve Şam'da Bizanslılar arasın­ da cari olan veraset sistemini kabul etmiştir.l25 Fakat hilafetin veliabd yoluyla tesbitinde de gördüğümÜZ gibi genel manada veraset meselesi veliabdlığın sonucu olarak ortaya çıknuş bir durumdur. Önceleri herhangi bir kişinin veliahdlığt söz konusuyke~ sonra; akrabalann tayinine, daha sonralan ise baba ve oğul için yorumlanıalara gidilmiş, hatta akil ve baliğ olmayan bir çocuğun bile veliahdlığt düşünülebilmiştir. Tabi olarak bunun sonucunda, bir aile veya soyda hilafetin kalmasında bir rnahzur olmayacağı sonucuna vanlmıştır. Veraset de zaten bu manadadır. Böylece hilafet bir aile içindeki en büyük erkek çocuğa veya bir sülaledeki en büyük erkeğe, duruma göre de içlerinden seçimle belirlenecek birisine geçmiştir: Zamanla da hilafetin salıib(bulunan aileye farklı bir konum yeri! eb ilmiştir. Akrabaların tayininde, hatta başkalarının da veliabd gösterilmesinde subjektif hissi fi.kirlerin olabileceği bir gerçektir. Bu sebepten, mezkur şekilde yapılacak seçimlere delil bulmak yerine, böyle endişeli yolları tıkamak gerekir. Zaten bilinınedik bir zaman için önceden yapıla­ cak bir tercihin mantığını anlamak oldukça zordur. Mevcut devlet başkanının ölümüyle herkesin hemen isyan edeceği veya devletin yıkılacağı gibi bir risk de kolay kolay olamaz. Bu sebepten meşru bir seçim için zemin hazırlanmaya çalışılması en uygun seçenektir. Veliabd tayin edilen şahsın seçiminden bir süre sonra veya kendinden daha kabiliyetli ve eh.i.l insanların ortaya çıkması muhtemeldir. Aynca veliabdlık sisteminin hanedanlık ve veraset usulüne yol açtığı da açıktır. m Her halife kendine yakın bir şahsı tayin edince, hilafet bir ailede kalmaya devam etmiş, duruma göre bu ailenin ~ü altında ürrunet ezilebilmiş, fakat hakkını arayamanuştır. Her ne kadar veliabdlık usulünde çevredeki ehil kişilerle İstişare edilmekteyse de, böyle bir çevrede bulunan ehl-i hal ve akdin mevcut yönetimin rağnuna iş yapması ve durumu tarafsız olarak değerlendirmesi oldukça zordur. şartlannda değişiklik olması Hilafetin vera,setle devam edip etmemesine dair bir · nass yoktur. Fakat iirrunet, mezkur aile içerisinden gelen şaluslara geıçekten razı ise ve onların şartlan hilafete uygunsa, böyle bir usulün ınazisi' de yoktur. Çünkü bu şekilde olan genel bir kabul, ümmetin bu durumdan razı olduğu, dolayısıyla da onlann İstişaresine dayandığı neticesini verir. Fakat mutlak olarak verasetin İslam Hukuku'na uygun bir usul olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.l26 Veliahdlığın, ortaya çıktığı ve uygulandığı tarihteki devirler için iyi denilebilecek yanlan da vardır. Çünkü tayin edilen veliahdlar daha küçük yaşlarda iken devlet yönetimine alıştınlmaktaydı. Ki yöneticilik bir yönüyle sanattır. 124 Bu da istikbalde kabiliyetli bir devlet başkanının netice vermektey di._Aksi halde; basın-yayın, haberleşme ve eğitimin yaygın - olmadığı bir dönemde devletin başına özel olarak yetiştirilmemiş kişilerin geçmesi, ehliyetsiz insanların vazife almasına sebep olabilirdi. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Davut'tan sonra Süleyman'ın halife olduğu anlatılmaktadır. ı 21 Bu durum tarilıi bir olay olarak nakledildiği için ünınıeti bağlayıcı olmadığı sonucuna varılmıştır. Çünkü halife seçimleri sırasında salıabe bu ayetlerden başka bir mana çıkarmanuşlardır. ı ıs Hz. Peygamber (s.a.v.)'in "biz peygamberler miras bırak- 122. İbn Aşur, Usulü'n-Nizami'l-İctimai Fi'I-İslam, 209. Fakat buna rağ­ men vefat etmeden önce halifenin, şartianna uygun bir velialıd seçmesi ni, üıerine düşen son bir görev olarak kabul edenler de olmuştur. (Eryarsoy, İslam Devlet Yapısı, 164.) !23. Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku. 1/95. I 24.White, Leonard D., Amme İdaresine Giriş, MOtercim: .A.rif Ayaslıoğlu, Reyan Toker, A.Ü.S.B.F.- Newyork Ü.Amme İdaresi ve Sosyal Hizmetler F. ile Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Müşterek Yayını, by. ve bl yok, s. 28. 125. 126. 127. 128. Nebhan, Nizamü'l-Hukm fı'I-İslam, 70. Udeh, İslam ve Siyasi Dururnumuz, 187. Nemi, 16. Yeniçeri, Celal, İslam'da Devlet Bütçesi, Şamil y., İst., 1984, s. 9; 73 iSLAMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, CİLT: 13, SA YI: 1, 2000 ( '· :..... . o • • •• - , .. ....... ' ··- ·:--..:--.c·· ·- . ·-···-·· ·-·····-=' İSLAM HUKUKU AÇlSINDAN OSMANLI HiLAFETİNİN MEŞRuiYETİNİN DEÖERLENDİRİLMESİ mayız." 129 hadisi de malla alakalı bir veraset olduğu için, Hz. Davud'tan sonra tahta Süleyman'ın varis olması bir tenakuz oluştunnaz. Hz. Zekeriyya'nıp bir peygamber olarak varis istemesi130 demalla alakali bir veraset değil, nübuvvetle ilgiliydi. Bunun neticesinde, hilafetteki verasetin olup olmayacağına dair şer' i bir nassın olmadığı sonucuna vanyorum. Fakat zaman içerisinde maslahata göre düşünülebilecek bir usül olabilir. Babanın çocuğuna olan velayeti gibi bir ailenin de ümmet üzerinde idare hakkına sahip olması mümkün değildir. Çünkü hilafet meselesi veraset konusu değildir. Yönetim ise ümmetin hakkıdır. Eğer ümmet bir aileye "Biz senin idarene ra.zıyız." derse, bu durum bir yönüyle kendilerine ait olan bu hakkı mezkur aileye vermek manasına gelir. Böylece meşruiyet kazanabilir. Fakat devlet içerisindeki pek çok insandan kimin razı ve kimin de karşı olduğunu tesbit etmek zor bir iş olacağından, böyle bir usule başvurmak malızurdan hali değildir. Yalnız cumhurun istemediği halde bu durum kesinlikle devam edemez.131 Böyle bir durumda, halka ait olan bu hak, yani yönetim emaneti zorla gasbedilmiş olur. Bu durumun da İstişare veya şuraya hamledilecek herhangi bir tarafı olmadığından, İslam Hukuku açısından kesinlikle meşru değildir. E- Hilafetin belli bir soya ait olması: Hilafetin belli bir aile veya ·soya aitolmasıyla verasetle devamı arasında pek bir faık yoktur. Eğer yönet:i.m, belli bir ailede değişmez bir surette devam etmekteyse, bu veraset olur ki, bu meseleyi önceki mevzuda anlattık Yanız Irilafetin Kureyş veya Ehl-ı Beyt'te olması durumu biraz farklıdır ve hanedanlık söz konusu değildir. Zira Kureyş dünya üzerinde iyice çoğalmış ve dağılmış bir kabiledir. Aralardaki akrabalık sadece sözde kalnuştır. Dünyanın her tarafında olabilmeleri mümkündür. Elıl-i Beyt için de bu konuda aym değerlendirmeyi yapabiliriz. Acaba lıilafet belli bir ziimreye tahsis edilebilir mi? Zümre kelimesinden özelliği değişmeyen bir gurup anlaşılır.1 32 Ki soydan farklıdır. Zira zümre oluşmasında vasıf önemlidir. Bu sebepten Kureyşilerin ve Elıl-i Beyt'in zümre kabul edilebilmesi mümkün değildir. Çünkü diğer insanlardan farklı bir üstünlükleri yoktur. 133 Zaten lıilafetin Kureyş ve Ehl-i Beyt'e ait olduğunu Niyazi, İslam Devlet Felsefesi, 49. Okandan Hz. Davud ve Süleyman'ın halife olmasını Hakim Şiınoil vasıtasıyla İlham-i ilahi neticesi olduğunu ve bu tayinde liyakatin esas alındığıru kaydeder. (Umumi Amme Hukulaı Dersleri, İ.Ü.H.F.y., İsl, 1959, s. 186188.) Fakat ümmet içerisindeki genel anlayış bundan farklıdır ve bir verasetin olduğu noktasındadır. 129. Buhari, Kitabu Fardı'l-Hums, s. 4/42. 130. Enbiya 89-90. 13 I. Seyyid Bey, Hilafetin Mahiyet-i Şeı'iyyesi, TBMM Mtb., Ankara, 1340, s. 24; Udeh, İslam ve Siyasi Durumumuz, 187. 132. Şafak, Ali,Hukuk Teriınieri Sözlüğü, Rehber Y. , Ank. bt. yok, Zümre maddesi. 74 söyleyenler de; onların üstünlüğü sebebiyle değil, bu sahanın onlara tahsis edilmesi sebebiyle bu görüşe sahiptirler. Yani Allalı ve Rasulü bu görevi Kureyşilere veya Elıl-i Beyt'e vermiştir, diye düşünmektedirler. Dolayısıyla bu kabul, bir irıanç mahsulüdür. Onlan bu göreve tahsisin hikmeti faziletleri olarak değer­ lendirilmektedir. Bu da yine görüş salıipleri nazannda bir üstünlük bildirir. Fakat bu bütün müslümanlar içerisinde mutlak bir üstünlük değildir. Çünkü İslam hukuku açısın­ dan Kureyşi veya Ehl-i Beyt'ten olmak mutlak bir fazilet değildir. Yalnız lıilafetin Kureyş veya Eltl-i Beyt'te kalınası gerektiğini kabul edenlere yapılacak bir şeyin olmadığını belirtmek gerekir. Çünkü mesele bir inancın tezahürüdür. Ancak bu konudaki delilleri tartışılabilir ki ilgili yerlerde bunun zikri geçti. İslam dünyasında görülen lıilafetin bir aile, soy veya zümrede kalmasıyla alakalı bu iki inancı taşıyan gurup dışında daha başka bir kesim yoktur. Tarihte görülen Irilafetin Osmanlılar'da olduğu gibi belli bir soyda devamıyla alakalı görüşler bir inançtan kaynaklanmaınaktaydı. Yalnız o gün için böyle bir sistemin tatbikinde fayda görülmekteydi. Böyle bir uygulamanın doğru veya yanlış olması ise ay n bir konudur. Ehl-i hal ve akdi (şura heyeti veya meclis) de seçkin bir zümre olarak göremeyiz. Çünkü bunlar ümmet tarafından tavzif edilmişlerdir. Makama liyakatlan dışın­ da hiçbir ayncalıklan yoktur. Her an bu görevlerinden azilleri de mümkündür. Aynca seçkinliği kabul edilen zürnrelerin özelliklerinin değişmemesi gerekir. Fakat elıl­ i hal ve akdin, bu şekilde değişmeyen üstün bir tarafı yoktur. Yine onların bu göreve getirilmelerinde, belli şartlan bulundurmalan yanında ümmetin seçimi de belirleyici bir rol oynadığından, seçkin bir zümre olduklan düşüncesi yanlıştır. İslam Hukuku'na göre üstünlük takYadadır ve bunu sadece Allalı (c.c.) bilebilir. İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşittirler. Arab'ın aceme, aceminde Arab'a karşı dava edebileceği bir fazileti yoktur.134 Bu sebeplerden dolayı hilafet gibi liyakat isteyen bir vazife, sadece layık olanlara verilebilir. Yani halifenin seçiminde; çevre, kabile, soy ve şahsiyet rol oynayarnaz. SONUÇ: İslam Hukuku açısından Osmanlı Saltanatı, hilafetteki asgari şartlan taşımaktadır. Meşruiyetine engel gösterilebilecek olan lıilafetin Kureyşiliği, imametin Ehl-i Beyt'e ait olması ve yine belli bir soyda, babadan oğula veya ailedeki büyük erkek eviada veliabd usulüyle tevarüsen intika).inin, helkes için aranabilecek olan diğer şartiann mevcudiyetiyle şer'an bir malızur teşkil etmediği sonucuna vanlmıştır. 133. İslam'a göre Ostünlük sadece takvadadır. (Hucurat, 13). 134. Hucurat 13; Mü'minun 101; İbn Kesir, 2/575-576, 3/367-368; Yazır, Hak Dini ve Kur'an Dili, 4/4478-4481. JOURNAL OF İSLAMIC RESEARCH, VOL: 13, NO: 1, 2000 -----~-----'---------..-:.--------··-·-·--