atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi

advertisement
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1919-1938)
Ünite 8
Ortak Dersler
ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP
TARİHİ
Yrd. Doç. Dr. Mehmet AYDIN
1
Ünite 8
ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ
POLİTİKASI(1919-1938)
Yrd. Doç. Dr. Mehmet AYDIN
İçindekiler
8.1. MILLI MÜCADELE DÖNEMINDE DIŞ POLITIKA (1919-1923).............................................. 3
8.2. 1923-1932 DÖNEMINDE TÜRK DIŞ POLITIKASI................................................................... 4
8.2.1. Türk-Yunan İlişkileri ............................................................................................................................................. 4
8.2.2. Türk-İngiliz İlişkileri............................................................................................................................................... 5
8.2.3. Türk-Sovyet İlişkileri.............................................................................................................................................. 6
8.2.4. Türk-Fransız İlişkileri ............................................................................................................................................ 7
8.2.5. Türk-İtalyan İlişkileri.............................................................................................................................................. 8
8.2.6. Türk-Bulgar İlişkileri.............................................................................................................................................. 8
8.2.7. Müslüman Ülkelerle İlişkiler............................................................................................................................... 8
8.3. BİBLİYOGRAFYA......................................................................................................................... 9
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1919-1938)
Ünite 8
Atatürk dönemi Türk dış politikası 1919-1923, 1923-1932 ve 1932-1938 olmak üzere üç döneme ayırmak olayların ve dönemin daha iyi anlaşılabilmesi için daha doğru olacaktır.
8.1. MILLI MÜCADELE DÖNEMINDE DIŞ POLITIKA (1919-1923)
Heyet-i Temsiliye ve TBMM olmak üzere iki dönemden oluşan dış politikayı Mustafa Kemal
Paşa düzenlemiş ve yürütmüştür. Paris Barış Konferansının devam ettiği günlerde 13 Eylül
1919 da Rus Dışişleri Bakını Çiçerin Türk halkına hitaben yayınladığı bildiride, İstanbul’u
Rusya’ya bırakan gizli anlaşmanın geçersiz sayıldığını bir kere daha ilan etti. Rusya’nın bu
yaklaşımı Türkiye’de sempati ile karşılandı. 15 Eylül 1919 da İngiltere ile Fransa arasında
imzalanan Suriye İtilafnamesi, güneyin üç sancağın (Maraş, Urfa, Antep) el değiştirmesini,
İngilizlerden Fransızlara geçmesini içerdiğinden toplumsal tepkiye sebep oldu. Öte yandan
Mustafa Kemal Paşa 22 Eylül 1919 da Sivas’ta görüştüğü General Harbord’a Milli Mücadelenin amaç ve yönteminden bahsetti. Aynı zamanda Ali Rıza Paşa Hükümetiyle iyi ilişkiler
kurmak suretiyle ortak politika belirlemek isteyen Mustafa Kemal Paşa 20-22 Ekim 1919
tarihlerinde Amasya’da Salih Paşa heyetiyle görüşmeler yaptı.
TBMM’nin açıldığı günlerde 18-26 Nisan 1920 tarihlerinde İtilaf devletleri San Remo’da Türkiye barışının esaslarını belirlediler ve Türkiye’nin paylaşılmasına yönelik kararlar aldılar. Bu
kararlar doğrultusunda barış anlaşmasının imzalanması ihtimaline binaen Mustafa Kemal
Paşa harekete geçti ve barışın onay yerinin Ankara olduğunu İtilaf devletlerine resmen bildirdi. Güneyin üç sancağında Fransızlara karşı yürütülen Milli Mücadele başarılı oldu, Maraş
ve Urfa kurtarıldı, düşman Pozantı cephesinde bozguna uğratıldı. Bu sıkışık durum karşısında Fransızlar Suriye’den Ankara’ya heyet gönderdiler ve 29/30 Mayıs gece yarısından geçerli
olmak üzere Ankara Hükümetiyle yirmi günlük mütareke yaptılar. TBMM yönetimini zımnen
tanımış olan Fransızların ülkemizi bütünüyle boşaltmaları talebine fiili bir karşılık olmak üzere 2 Haziran’da Kozan’dan, 19 Haziran’da Karadeniz Ereğlisi’nden çekildiler. 24 Temmuz-24
Ağustos 1920 de Ruslarda Moskova görüşmeleri yapıldı. Osmanlı Hükümetinin imzaladığı
Sevr projesinin karanlık gölgesi altında gerçekleştirilen görüşmeler sırasında Çiçerin’in Ermeniler adına Türkiye’den toprak talebi, Ankara’da Misak-ı Milli duvarlarına çarptı ve talep,
sahibine geri döndü. Bununla birlikte hemen hemen imzalanmaya hazır bir anlaşma metni
ortaya çıkarıldı. Paris Barış Konferansınca bağımsızlığı tanınmış bulunan Ermenistan’a karşı
yürütülen askeri harekât 1920 yılının sonlarında zaferle tamamlandı. Ankara Hükümeti, Ermeni hükümetiyle ilk uluslararası anlaşmasını 2/3 Aralık 1920 de gerçekleştirdi.
1921 yılının başlarında batıda Yunan saldırıları başladı. Birinci İnönü zaferinin kazanılması,
Ankara Hükümetine ilgiyi birden bire arttırdı. Bir yandan Ruslar anlaşma imzalamak üzere
bir Ankara heyetinin Moskova’ya gönderilmesini isterlerken, İtilaf devletleri İstanbul’un yanında Ankara Hükümetini de Londra’da gerçekleştirilecek konferansa davet ettiler. 16 Mart
1921 de Moskova Anlaşması imzalandı, Londra Konferansından sonuç alınamadı, Yunanlılar
tekrar saldırıya geçirildi. Sakarya zaferinin kazanılması, dostluk konusunda Rusları, barış konusunda Fransızları yüreklendirdi. Kafkas ülkeleriyle (Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan) 13
3
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi
Ekim 1921 de Kars, Fransızlarla 20 Ekim 1921 de Ankara Antlaşmaları imzalandı. Artık TBMM
Hükümeti uluslararası politikanın vaz geçilemez aktörlerinden biri olmuştu. Büyük zaferden
sonra Mudanya Mütarekesi imzalandı, üç yıldan beri devam etmekte olan savaş sona erdirildi. Lozan’da toplanacak barış konferansı öncesi 1 Kasım 1922 de saltanat kaldırıldı, 4 Kasım 1922 de son Osmanlı hükümeti istifa etti ve Ankara Hükümeti Türkiye’yi temsile yetkili
yegâne makam oldu. Birinci dönemi iki buçuk ayı bulan, kesintiye uğraması üç aya yaklaşan,
nihayet üç aylık ikinci döneminin sonunda 24 Temmuz 1923 te imzalanan Lozan Anlaşması
ile Türkiye sadece üç yıllık değil, on yıllık savaştan çıkmış oldu.
8.2. 1923-1932 DÖNEMINDE TÜRK DIŞ POLITIKASI
Türkiye I. Dünya Savaşından mağlup ayrılmakla birlikte, Milli Mücadelenin zaferle sonuçlanması üzerine İtilaf devletleriyle eşit şartlarda barış anlaşması yapmayı başarabilmiş, ancak bir anda kendini Avrupalı devletlerle komşu olarak bulmuştur. Doğuda Rusya, güneyde
manda yönetimleri gereği İngiltere ve Fransa, batıda adalara yerleşmiş İtalya ile çevrilmiş
görünüyordu. Bununla birlikte Türkiye, Atatürk’ün belirlediği ilkeler doğrultusunda komşularıyla ve diğer dünya devletleriyle barışçı, eşitlik ve karşılıklı saygı prensibine dayanan
bir politika izlemeyi hedef aldı. Batılı devletlerin Osmanlı döneminde olduğu gibi yeni Türk
Devletine müdahale etme alışkanlıkları direnişle karşılık buldu, masa başı oyunları çoğu zaman sonuçsuz bırakıldı. Onlar ise bu oyunlardan hiç vaz geçmediler.
8.2.1. Türk-Yunan İlişkileri
Yunanistan, kurulduğu andan itibaren Osmanlı Devletinden toprak elde ederek genişleyen
bir ülke görünümünde idi. Lozan Konferansının birinci aşamasında Türkiye’deki Rumlarla
Yunanistan’daki Müslümanların değişimi, ivedilikle ele alınan konulardan biri oldu. Netice
itibariyle 30 Ocak 1923 te Türkiye ile Yunanistan arasında bir değişim (mübadele) anlaşması
imzalandı. Anlaşmanın birinci maddesine göre, zorunlu mübadele 1 Mayıs 1923 te başlayacaktı. Ancak 4 Şubat 1923 te Lozan görüşmeleri kesildi. 23 Nisan’da tekrar başladı ve nihai
ana anlaşmanın imzalanması uzun zaman aldığından birinci madde hükümleri işletilemedi
ya da uygulanamadı. 1923 sonbaharında Türkiye’deki Rumlarla Yunanistan’daki Müslümanlar karşılıklı ve zorunlu yer değiştirmeye başlayınca anlaşmanın uygulamasından kaynaklanan problemler çıktı ki buna etabli sorunu deniliyordu.
Etabli, oturuyor olma yerleşiklik hali demekti. Anlaşmanın ikinci maddesine göre 30 Ekim
1918 tarihinden önce İstanbul belediye sınırları içerisinde oturalar etabli sayılacaklar, mübadeleye tabi tutulmayacaklar yani yerlerinde kalacaklardı. Yunanistan mümkün olduğu kadar
az sayıda mübadil almak istiyor, etabli sayısını arttırmaya çalışıyordu. Ayrıca, mübadeleye
tabi olmayan Batı Trakya Türklerine baskı uyguluyor, Türkiye’den gelen Rumları anlaşmaya
aykırı biçimde Batı Trakya’ya yerleştiriyordu. Bu konular milletler Cemiyeti Meclisine taşındı, oradan Milletlerarası Daimi Adalet Divanı’nın görüşüne sunuldu. Divan, 21 Şubat 1925
görüşünü bildirdi ise de anlaşmazlığın çözümüne yetmedi. Etabli Sorunu sürerken bir de
Patrik Krizi baş gösterdi.
4
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1919-1938)
Ünite 8
Milli Mücadele yıllarında Ortodoks Rum Patrikliğinin Türkiye aleyhindeki faaliyetleri bilinmekte olduğundan Lozan Konferansı sırasında patrikliğin İstanbul’dan çıkarılması Türk yetkililer tarafından savunuldu. Yunanistan‘dan çok İtilaf devletlerini karşı çıkmaları sonucunda
siyasi işlere karışmamak şartıyla patrikliğin İstanbul’da kalması kabul edildi. 1924 yılı sonlarında Rum Patrikliğine Arapoğlu Konstantin atandı. Konstantin mübadeleye tabi bir Rum
olduğundan ve Yunanistan’ın anlaşmayı delme girişimi biçiminde görüldüğünden Türk Hükümeti bunu kabul etmedi, meselenin Milletler Cemiyeti Meclisine götürülmesini de rıza
göstermedi. Neticede Arapoğlu Konstantin 19 Mayıs 1925 te istifa etti. Yeni bir patrik atandı
ve sorun çözüldü. Bundan sonra Türkiye ile Yunanistan arasında diplomatik ilişkiler kurulabildi. Nisan 1925’te Türk büyükelçisi Atina’ya, Ağustos 1925’te Yunan büyükelçisi Ankara’ya
gönderildiler. 1 Aralık 1926 da Atina Anlaşması imzalandı, fakat hukuki sorunlar 1930’lara
kadar çözümlenemedi. Venizelos 10 Şubat 1930 tarihli konuşmasında Yunanistan’ın yaptığı anlaşmalara bağlı kalacağını, Türkiye’nin de barıştan yana devlet olduğuna inandığını
ve Yunanistan’a saldıracağına ihtimal vermediğini söyledi. Her iki ülke adına olumlu yaklaşımlar oldu. Taraflar arasında 10 Haziran 1930 da Ankara Anlaşması imzalandı. İsmet Paşa
Venizelos’u Türkiye’ye davet etti. Bu davete bağlı olarak Yunan başbakanı 26-31 Ekim 1930
da Türkiye’yi ziyaret etti, 27 Ekim’de Ankara’da Atatürk’le görüştü. 30 Ekim’de Ankara’da
Ankara Anlaşmasını tamamlayıcı mahiyette üç ayrı belge daha imzalandı. Mustafa Kemal
Paşa, 1 Kasım 1930 da TBMM’yi açış konuşmasında, Türkiye ve Yunanistan’ın yüksek menfaatlerinin zıt olmaktan tamamen çıktığını söyledi. Bir yıl sonra, 1931 yılı Ekim ayında İsmet
Paşa ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Aras) Bey Venizelos’un Yunanistan’a iade-i ziyarette
bulundular. İlişkiler Kıbrıs olaylarına kadar dostane bir tarzda devam etti.
8.2.2. Türk-İngiliz İlişkileri
1923-1932 dönemi Türk-İngiliz ilişkilerinin odağında yer alan Musul Sorunu, Lozan Anlaşmasından bir yıl sonra ele alınmak üzere konferansın kapsamından çıkarıldı. Bu doğrultuda
19 Mayıs-5 Haziran 1924 tarihlerinde toplanan İstanbul Konferansından sonuç alınamadı.
Lozan Anlaşmasının üçüncü maddesinin ikinci fıkrasına göre, uyuşma sağlanamadığı takdirde mesele Milletler Cemiyeti Meclisine götürülecekti. İngiltere de öyle yaptı. 6 Ağustos
1924’te Milletler Cemiyeti Meclisine başvurdu. Meclis, konuyu 20 Eylül’de ele aldı ve 30 Eylülde kararını verdi. Bir komisyon kurulup bölgeye gönderilecek, komisyonun hazırlayacağı
rapor doğrultusun işlem yapılacaktı. Bu arada sınırda hareketlilik devam ediyordu. İngilizler
bölgedeki Nasturileri silahlandırıp ayaklandırdılar. 9 Ekim’de bir nota ile Türk birliklerinin 48
saat içerisinde kendi belirledikleri hattın kuzeyine çekilmelerini istediler. İngiliz oldubittisi
karşısında Türkiye Milletler Cemiyeti Meclisine müracaatla geçici sınır hattının belirlenmesini istedi. 29 Ekim’de Brüksel Hattı geçici sınır hattı olarak belirlendi. Bölgeye gönderilen
komisyon, 19 Temmuz 1925’te raporunu Milletler Cemiyeti Meclisine sundu. Buna göre halk
taraflardan hiç birini istememekteydi. Komisyonun kanaati şu olmuştu ki bu durumda bölgenin idaresi 25 yıl süre ile İngiliz manda yönetimine bırakılmalıydı. İşler bu noktaya geldikten, bir yandan Fransa’nın öbür yandan İtalya’nın baskıları sürerken Türkiye’nin yapabileceği fazla bir şey yoktu. 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Anlaşması ile bu sorun çözümlenmiş,
Türkiye bölgedeki petrol gelirlerinden elde edilen hakkını beş yüz bin İngiliz sterlini karşılığında İngiltere’ye devretmiştir. Musul öncesi ve sonrası İngiliz yaklaşımlarında olumluluk
5
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi
aramak mümkün değildir. Ankara’nın başkent ilan edilmesi İngiltere’yi memnun etmediği
gibi etrafına topladığı devletlerin Ankara’da diplomatik temsilcilik açmamaları hususunda
gayret göstermesi, Milletler Cemiyeti meselesinde Türkiye’ye baskı uygulamaya kalkışması
Türkiye’yi dış politika hedefi haline getirmek istemesindendi. Fakat bunlar işe yaramadı,
Türkiye yoluna devam etti. Dolayısıyla 1926-1929 arasında Türk-İngiliz ilişkileri sessizliğe
bürünmüştür. 1929 da İngiliz Akdeniz donanmasına bağlı gemiler İstanbul’a geldiler. Donanma komutanı ile İngiliz büyükelçisi 1 Haziran 1929 da Ankara’ya geldiler ve Mustafa Kemal Paşa tarafından kabul edildiler. Bu durum iki ülke arasında ilişkilerin gelişmesine katkı
sağlarken Rusları endişeye sevk etti. Ruslar, dışişleri bakan yardımcısı Karahan’ı Ankara’ya
yolladılar. 17 Aralık 1925 tarihli Ankara Anlaşmasını iki yıl daha uzatılmak suretiyle Türkiye’yi
yanlarında tutma ihtiyaçlarını temin etmiş oldular. 1 Mart 1930 da Türkiye ile İngiltere arasında Ankara’da bir Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması imzalandı.
8.2.3. Türk-Sovyet İlişkileri
Ekim devriminden sonra İtilaf devletlerinin Bolşeviklerle araları açıldı. İtilaf devletlerinin çarlık Rusyasını diriltme çabaları sonuç vermedi. Bolşevikler 1920’den itibaren duruma hakim
oldular. Bununla birlikte İtilaf devletlerinin tavrı değişmedi. Türkiye ile ortak düşmana karşı
ortak cephe anlayışını geliştirdiler. 1921 -1922 den itibaren Rusya, etrafına saran kapitalist
devletlere karşı harekete geçti. Komşularıyla iyi ilişkiler kurmak suretiyle dış tehditlere karşı
sınırlarını güvenceye kavuşturmak istedi. 1921’de Afganistan, İran ve Türkiye ile ikili anlaşmalar yaptı. Sonra Almanya’ya yöneldi. Almanya ile batılı devletlerin arasını açmaya çalıştı. 16 Nisan 1922 de Almanlarla Rapallo Anlaşmasını imzaladı. İtilaf devletleri Almanya’yı
Rusya’ya kaptırmak istemediler, buna 1 Aralık 1925 tarihli Locarno Anlaşması (İngiltere,
Fransa, İtalya, Almanya, Polonya, Belçika, Çekoslavakya) ile karşılık verdiler. Bu anlaşma
Almanya’ya Sovyetlerden uzaklaştırırken Ruslar, bu gruplaşmayı kendine karşı yapılmış bir
hareket saydılar. Rusların Locarno Anlaşmasından, Türkiye’nin Musul’la ilgili görüşmelerden
memnun bulunmadıkları bir dönemde iki devlet tekrar birbirlerine yöneldiler ve 17 Aralık
1925’te Paris’te bir tarafsızlık ve saldırmazlık anlaşması imzaladılar. Bu anlaşma ile Türkiye,
İngiltere’nin Milletler Cemiyetine katılma çağrısından ya da baskısından bir derecede kurtuluyor, cemiyetin üyesi olmayan ve onu kendisine karşı girişilen düşmanca hareketin aracı sayan Rusya’nın beklentilerini de karşılamış oluyordu. Siyasi bakımdan olumlu sonuçları olan
bu anlaşma ekonomik ve ticari bakımdan aynı gelişmeyi gösteremedi. Türk ve Rus dışişleri
bakanları arasında 1926 Kasımında Odesa toplantıları yapıldı. Görüşmeler 1927 başlarına
kadar sürdürüldü. Görüş ayrılıkları açığa çıktı. Sovyetler Türk mallarını ithal etmek istemiyorlar, buna karşılık Türk şehirlerinde ticari temsilcilik açmak istiyorlardı. İzleyen günlerde
11 Mart 1927 de Ankara’da bir Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması imzalandı. Buna göre, Ruslar
Türk ihracat ürünlerine değer sınırı koyacak, Kars ve Ardahan dışındaki vilayetlerde ticari
temsilcilik açabileceklerdi. Rusya, Milletler Cemiyetinin gözetiminde 1928’de Cenevre’de
toplanan silahsızlanma konferansına Türkiye’nin de katılmasını sağladı ve bu konferansta
Türkiye, Rusya’nın bütünüyle silahsızlanma tezini destekledi. 1929’da Türkiye, Sovyetlerin
Litvinof protokolüne (1 Nisan 1929) katıldığı gibi, savaşı siyaset aracı olarak kullanmaktan
çıkaran, saldırı esaslı savaşı yasaklayan Kellog-Briand misakını (8 Temmuz 1929) imzaladı.
1929-1932 yılları arasında Türk-Sovyet ilişkileri problemsiz devam etti. Bu arada Türkiye
6
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1919-1938)
Ünite 8
çok boyutlu diplomasisini geliştirdi. Sovyetler, Türkiye’nin tek dayanağı olmaktan giderek
uzaklaştı. 1930’lara gelindiğinde Fransa, İtalya, İngiltere ve Yunanistan Türkiye ile olan sorunlarını büyük ölçüde halletmiş bulunuyorlardı. Rusya yine de Türkiye üzerindeki avantajlı
konumundan vaz geçmek ve onu kaybetmek istemiyordu. 1929 yılı sonlarında Ankara Anlaşmasını iki yıl daha uzatan bir düzenleme gerçekleştirildi.
8.2.4. Türk-Fransız İlişkileri
Bu dönemde Türkiye ile Fransa arasında en önemli anlaşmazlık konuları birincisi sınır sorunu,
ikincisi de borçlar sorunu olmuştur. Fransız hükümeti bütün dikkatini bu iki noktaya çevirmiş bulunuyordu. 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşması ile belirlenen Lozan Anlaşmasının
üçüncü maddesi ile doğrulanan sancak sorunu devam ediyordu. Söz konusu anlaşmanın
yedinci maddesine göre İskenderun sancağında özel bir yönetim kurulacak, kültürlerinin
geliştirilmesi için bölgedeki Türkler her türlü kolaylıktan yararlandırılacak ve Türk dili orada
resmi niteliğe sahip olacaktı. Fransa kendine göre düzenlemeler yaparken hep bu maddeye
takılıyordu. Suriye İtilafnamesinde ve onu izleyen San Remo Konferansında manda bölgelerinin tespitinden sonra Fransız manda yönetimi 20 Eylül 1920 de sancak ile Halep ve Şam
Vilayetlerinden oluşan Suriye Devletleri İttihadını kurdu. 4 Mart 1923’te Halep eyaletindeki
kanunlar sancak’a da teşmil edilince, sancak Halep eyalet meclisinde temsil edilmeye başlandı. Meclisin dili Arapça ve Türkçe oldu. 5 Aralık 1924 te Halep ve Şam eyaletleri birleştirildi, özel statüsü korunarak İskenderun da bunlara ilave edildi ve Suriye Devleti kuruldu.
Bir süre sonra, Ocak 1926’da sancak Suriye devletinden ayrıldı, doğrudan doğruya Fransız
Yüksek Komiserliğine bağlanmak istedi. Komiserlik bunu kabul etti. Sancak bir adım daha
attı ve Mart 1926’da bağımsızlık ilan etti, fakat kabul edilmedi, 1926 Haziranında bağımsızlık kararı geri alındı ve sancak Suriye sınırları içerisinde özerk bölge oldu. Bunlar Türkiye
ve Fransa arasında problem yaratmadı. Asıl mesele Suriye sınırının ayrıntılı çizimi idi. 1921
Anlaşmasının sekizinci maddesinde bir karma komisyon kurularak sınırın belirlenmesi çalışmalarına başlanacağı belirtiliyordu. 30 Mayıs 1925’te bir sınır komisyonu kurularak Eylülde
işe başladı ise de anlaşma sağlanamadı. Fransa’nın bölgedeki yüksek komiseri 1926 yılı Şubatında Ankara’ya gelerek Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Beyle görüştü ve 18 Şubat 1926’da
bir protokol parafe edildi. İngiltere ile Musul sorunu devam ettiğinden anlaşmanın imzası
bu sorunun çözümüne bağlandı. Musul ile ilgili Türk İngiliz görüşmelerinden olumlu sonuç
alınınca İngilizlerle anlaşmadan bir hafta kadar önce Fransızlarla 30 Mayıs 1926’da Ankara
Anlaşması imzalandı ve sorun şimdilik kaydıyla çözümlenmiş oldu.
Borçlar sorununa, uzun zamandan beri devam eden sadece yeni Türk devletini değil Osmanlı imparatorluğundan ayrılan ulusları da ilgilendiren, Fransa’dan başka öteki Avrupa
devletlerini kapsayan önemli bir konu idi. Bu sorun Lozan’da ele alınmış, halledilemediğinden konferansın kapsamından çıkarılmış, sonraya bırakılmıştı. 1928 de Türkiye ile Fransa
asında görüşmeler yapılarak tekrar ele alındı ve 13 Haziran 1928 tarihli sözleşme imzalandı.
1 Aralık 1928’de TBMM tarafından onaylanan sözleşmede borçların ödenme şekli ve süresi belirleniyordu. 1929 dünya ekonomik buhranı dolayısıyla borçların ödenmesi zorlaşınca
Fransa ile ilişkiler bozuldu. Tekrar uzun görüşmeler yapıldı ve Paris’te 22 Nisan 1933’te yeni
bir sözleşme imzalandı, Osmanlı borçlarının ödenmesi daha uygun şartlara bağlandı.
7
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi
8.2.5. Türk-İtalyan İlişkileri
Milli Mücadelede işgalci devletlerden biri olan İtalyanlarla diğerlerine nazaran daha olumlu
yaklaşımlarda bulunulmuştu. Çünkü İtalya’nın doğu Akdeniz’de güç oluşturmak istemesi
müttefikleri de olsa İngiltere ve Fransa’yı rahatsız etmiş, İtalyanlar da beklentilerini sonraya bırakmışlardı. Fakat 1922’lerde faşist Mussolini yönetimi emperyalist emellere yöneldi. Musul sorununu alabildiğine kullandı, İngiltere’ye destek vererek Türkiye’yi tehdit etti.
Türkiye’nin İngiltere ve İtalya tarafından sıkıştırılması onu Sovyetlere yaklaştırdı. Musul sorunu 1926 da halledilince Türk-İtalyan ilişkileri düzelmeye başladı. Nitekim batılı devletler
1927’den itibaren Türkiye ile ilişkilerini düzeltmeye başladılar. İtalya da aynı yolu izledi ve
Türkiye ile ilişkilerinde güvene dayanan bir politika izlemeye başladı. İtalya’yı buna yönelten sebeplerden biri, Arnavutluk politikasından dolayı Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ile ilişkilerinin iyi olmaması, ikincisi bir Doğu Akdeniz ittifakı kurmak istemesi idi. Böyle bir durumda
Türkiye ve Yunanistan’dan vazgeçilmesi düşünülemezdi. Söz konusu ittifakın Türkiye açısından da olumlu ve önemli yanları bulunmaktaydı. Bir kere İtalya’nın saldırı hedefi olmaktan
kurtuluyor, ikinci olarak Sovyetlerin siyasi nüfuzundan korunuyor ve nihayet Yunanistan
ile ilişkilerinin düzeltilmesine zemin hazırlanmış oluyordu. Mussolini 1927’de bu konudaki
düşüncelerini Milano’da Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Beye söyledi ve Yunanistan’dan sonra Bulgaristan’ın da ittifaka alınabileceğini işaret etti. Bununla birlikte 1927’lerde Türkiye
ile Yunanistan arasında hukuki sorunlar devam ettiğinden, her iki devleti aynı ittifak çatısı
altında bulundurmanın zorluğu anlayan İtalya ikili anlaşmalara yöneldi. Önce Türkiye ile
30 Mayıs 1928’de Roma’da Tarafsızlık, Uzlaşma, Adli Düzenleme Anlaşması imzalandı. Dört
ay kadar sonra 23 Eylül 1928’de Yunanistan ile aynı özde bir anlaşma yapıldı. Bu girişimler
Türkiye ile Yunanistan’ın sorunları çözümleme isteğini arttırdı ve 1930 Ankara Anlaşmasının
gerçekleşmesine katkı sağladı.
8.2.6. Türk-Bulgar İlişkileri
Birinci Dünya Savaşında müttefikimiz olan Bulgaristan’la sınır meselemiz yoktu. İkinci Balkan Harbi sonrası İstanbul Anlaşması ile sorun halledilmiş bulunuyordu. Bulgaristan Lozan
Konferansında belli konularda hazır bulundu. Lozan Anlaşmasından sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Bulgaristan Krallığı arasında 18 Ekim 1925’te Dostluk Anlaşması ve buna
bağlı olarak protokoller imzalandı. Anlaşmada iki devlet arasında bozulmaz bir dostluğun
bulunduğuna vurgu yapılmakta idi. İlave protokoller arasında bir ticaret, bir oturma ve bir
de hakem anlaşması imzalandı. Oturma anlaşmasına göre Türkiye’deki Bulgar ve Bulgaristan’daki Türk azınlığın karşılıklı haklarının korunması kararlaştırılmıştı. Bu durum Türkiye
açısından önemli idi. Türkiye’de az sayıda Bulgar vatandaşına karşılık, Bulgaristan’da çok
sayıda Türk anlaşmadan yararlanacaktı. 1928’de bir ticaret ve 1929’da Bitaraflık, Uzlaşma ve
Adli Düzenleme ve Hakem Anlaşması imzalandı.
8.2.7. Müslüman Ülkelerle İlişkiler
Birinci Dünya Savaşının sonunda dünyada üç bağımsız Müslüman devlet bulunuyordu: Türkiye, İran ve Afganistan. Arap ülkeleri Osmanlı İmparatorluğundan koparılmış veya ayrılmış
olmakla birlikte henüz bağımsızlıklarını kazanmış değillerdi. Osmanlı Devletinin mirasçısı
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bunlar üzerinde her hangi bir iddiada ya da tasarrufta bulun8
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası (1919-1938)
Ünite 8
madı. Dolayısıyla Türkiye ile Arap ülkeleri arasında çıkar çatışması yaşanmadı. Irak ve Suriye
sınırlarının tespiti İngiltere ve Fransa ile yapıldığından burada da bir olumsuzluk yaşanmadı.
İngiltere 1930’da Irak’a özerklik verdikten sonra 1931 yılı yazında Irak Kralı Faysal Türkiye’yi
ziyaret etti ve 6 Temmuz 1931’de Mustafa Kemal Paşa ile Ankara’da görüştü. Aynı yılın sonlarında Irak başbakanı Nuri Sait Paşa Ankara’ya geldi ve dostça ilişkiler başlatılmış oldu.
Büyük zafer Mısır’da heyecana sebep oldu Kahire sokaklarında heyecanlı gösteriler yapıldı.
Yemen ve Libya halklarının Türkiye sevgisi artarak devam etti. Afganistan ile Ankara Hükümeti arasında 1 Mart 1921’de Moskova’da bir dostluk anlaşması imzalandı ve Afganistan’la
diplomatik ilişki kuruldu. Anlaşmanın imzalanmasından sadece kırk gün sonra Afgan sefiri
Ahmet Han 8 Nisan 1921’de Samsun Yolcu İskelesine çıktı, oradan Ankara’ya geçti. Bunu
Afgan Kralı Amanullah Han’ın Türkiye seyahati izledi. 1928 yılı Mayısında Amanullah Han,
yanında eşi Süreyya bulunduğu halde Sivastopol’dan İzmir Vapuru ile İstanbul’a oradan
da Ankara’ya geldi, 20 Mayıs’ta Mustafa Kemal Paşa ile görüştü ve 25 Mayıs 1928’de TürkAfgan Dostluk ve İşbirliği Anlaşması imzalandı. 1921 anlaşmasını andıran bu anlaşmanın
birinci maddesinde ebedi dostluğa vurgu yapıldı.
İran’la ilişkiler biraz daha geç gelişti. 1921 de Moskova’da İran’la da bir anlaşma zemini arandı ama bu ülke henüz Ankara Hükümetini tanımamış olduğundan gerçekleşmedi. Büyük
Taarruz öncesi 22 Nisan 1922 de tanıma vuku buldu ve İran Ankara’ya elçi gönderdi. Bundan
sonra ilişkiler giderek iyileşti. En önemli sorunu teşkil eden sınır ihlalleri tarafları sık sık bir
araya getirdi. 22 Nisan 1926 da bir Dostluk ve Güvenlik Anlaşması imzalandı, 1928 de buna
ek protokol düzenlendi. 1932 de Tahran’da sınırla ilgili iki anlaşma daha yapıldı. İlişkiler
uluslararası hukuk düzeyinde sürdürüldü.
8.3. BİBLİYOGRAFYA
• İsmail SOYSAL, Türkiye’nin Siyasal Anlaşmaları, c. I (1920-1945), Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 1989.
• Pro.Dr.Mehmet GÖNLÜBOL-Dr.Cem SAR, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası (1919-1938), Ankara 1973.
• Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası, Ankara
9
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi
10
Download