Tarihin tekerrürü Genç Türkleri yeniden gün yüzüne çıkardı Genç Türkler Sayı 1 • Nisan 2017 BİZ KİMİZ MİSYON VE VİZYONUMUZ MİLLİ MÜCADELEDE İSTİHBARAT VAHDETTİN VE ATATÜRK İLİŞKİSİ POPÜLİST TÜRK GENÇLİĞİ CEHALET VATANA İHANETTİR T-34 Var olduğu dönemin en iyi tanklar arasında yer alan T-34’ün hikatesi İMPARATOR BASİELİOS RÖNESANS PADİŞAHI FATİH SULTAN MEHMET HAN BİZ KİMİZ? GÖRÜNÜM cut düzeninde ayrıştırıcı, çıkarcı ve şekilcilikten öteye gidemeyen oluşumlar olmaktan ileri gidememektedir. Aynı zamanda particilik Genç Türkler; tarihin tekerrürün kaçınılmaz gereği olarak, vatan- türevi oluşumların hareketimizin temelini oluşturan çok seslilik ve perver gençler arasında tekrar canlanan, iki yüz yıllık yenilikçi, farklı görüş zenginliğini baltalayacağı da kaçınılmaz bir gerçektir. ilerici ve milli bir hareketin bugünkü temsilcileridir. Ortak paydası Genç Türkler, siyasi dogmaların arkasına sığınan ideolojik vatan sevgisi olan bu oluşumun, hiçbir ideoloji ile doğrudan veya oluşumların, çözümden uzak kutuplaştırıcı siyasetçilerin, kirli dolaylı yoldan bağı olmaksızın, tek amacı Türk yurdunun bugünü emelleri için yurtsever gençleri kullanan parti ve temsilciliklerinin, ve geleceği için çalışmak, fikirler üretmek, devletin ve milletin temel işlevini yerine getiremez olup kuruluş amacından tama- huzuruna katkı sağlamaktır. men sapmış siyasal gençlik hareketlerinin ve örgütlerin tam Hareketimizin bugünkü durumu; aynı amaçlar doğrultusunda karşısındadır. Tüm bunlara tepki olarak vatansever gençler benzer isimlerle kurulan oluşumlarca yayılmakta, benimsenme- tarafından etrafında buluşulan tek birleştirici milli harekettir. Tüm kte ve adım adım büyümektedir. Toplumda Genç Türkler gibi bu yolundan sapmış yapılan aksine Genç Türkler; küresel güçlerin harekete geçmeye hazır, vatan aşkı ile yanıp tutuşan gençlere uzantısı siyasi partilerden uzak, kalıplara sıkıştırılmış ve adı artık ulaşarak güçlenmekte, genç nesle hareketimizin temellerini sadece bir terim olarak kullanılan ideolojilerden bağımsız, hür bir atmak en büyük gayemizdir. Genç Türkler oluşumunu muhak- harekettir. Toplumda yayılma ve tanınma yöntemimiz; fikirlerimizi kak tamamlayacak, dönemin siyasal ve toplumsal yapısı müsait bir dernek, bir parti, bir örgüt adı altında değil; her birinin ayrı ayrı olduğunda temelini attığımız hareket meyvelerini verecek, Genç karakterleri olan, farkındalığı yüksek gençlerce topluma birleştirici Türkler ülkenin geleceği adına söz sahibi olabilecek, kamuoyu ve yapıcı bir şekilde aktarmak ve halktan dönüt almak üzerine oluşturabilecek güce erişecektir. kuruludur. Genç Türkler hayalperest değil gerçekçidir, harekete hazırdır, fedakârdır, çalışkandır, ilericidir, bilimin ışığında ilerler ve en önem- Genç Türkler siyasal olaylara tepkisini eleştirdiği yozlaşmış lisi vatanseverdir. Bu sebepledir ki vatanı ve milleti için hareket oluşumlar gibi onlarca yıllık boş ve faydasız sloganlar atarak, ederken kanunsuz, nizamsız bir eylemde bulunması söz konusu gereksiz yıkıcı eylemler yaparak vermez. Aksine çağdaş politik dahi olamaz. hamlelere ve kavramlara hâkim bir şekilde siyaset, toplum ve Genç Türkler kanun dışı örgüt ve partizan topluluğu değildir. Genç tarih biliminden faydalanarak gerek medyada, gerekse de sosyal Türkler vatan ve millet adına faydalı olacak her fikre açık, aynı ortamlarda karşı algı ve görüş oluşturarak somut bir mücadele zamanda da gelişmek için farklı fikirlere saygılı, muhtaç, bağımsız verir. Beyinlere şiddet, umutsuzluk ve korku değil, fikir ve umut ve vatansever bir harekettir. eker. Bunlar hoş hülyalardan ve vaatlerden uzak gerçekçidirler. Bundan iki yüz yıl önce Avrupa’nın “Jön Türkler” olarak bahsettiği Son tahlilde amacımız vatanperver gençliği ümitsizlikten ve asker, devlet adamı ve sanatçılardan oluşan Genç Türk hareketini kendi içinde parçalanmaktan korumaktır. Bu ümitsiz ve nefret oluşturan atalarımızın tarihte karşılaştığı zorluklardan ders alarak, dolu ortamdan faydalanıp vatansever gençleri zehirleyen başarılarından ise övünç duyarak vatanımızın ve milletimizin şovenist oluşumların deli saçması hayallerinin gençlerimizi geleceğine hizmet etmek için tekrar canlandırdığımız Genç Türkler uyuşturmaktadır. hareketi kutlu olsun! Genç Türkler, son milli gençlik mutabakatıdır. GELECEĞE BAKIŞ Vatan sever gençler birleşin! Genç Türkler hareketinin ilk hedefi vatanperver gençleri ortak bir nokta birleştirebilmektir. Bu ortak nokta vatan ve hürriyet sevdasından başka bir şey değildir. Genç Türklerin uzun vadeli hedefi ise canlanan bu birleştirici, milli bilinci sürekli uyararak gençlik arasında zinde ve de canlı tutmaktır. Zira saygıdeğer merhum başkomutanımız Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün de söylediği gibi bütün ümidimiz gençliktedir. Genç Türklerin kısa vadeli örgütlenme planlamaları arasında paticilik, dernekçilik, teşkilatçılık yoktur. Bu yapılar günümüz mev- Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 3 MUHAMMET TEKIN Yazar: Kürşad Yavan MİLLİ MÜCADELEDE İSTİHBARAT FAALİYETLERİ. da, yurtdışında, özellikle elçiliklerde de Kongresi ile birlikte, Osmanlı Devleti’nin konuşlanmıştı. toprak bütünlüğü Avrupalı Devletler Sultan’ın kurduğu bu teşkilatın en büyük tarafından kontrole alınmış olduğu için, Teşkilat-ı Mahsusa’nın ilk adımı olarak amaçlarından biri de, 1889 yılında kurulmuş istihbarat faaliyetleri içe dönük olarak kabul edilebilir. Teşkilat-ı Mahsusa’nın olan İttihad-i Osmani Cemiyeti’nin faaliy- devam ediyordu. resmi kuruluş tarihi 1914’dür. Dönemin etlerini takip etmek ve Sultan’a karşı olan Bu istihbarat faaliyetleri, neredeyse Jön Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından kuru- Her devletin bir istihbarat ağı, bu istihbarat ağına da verdikleri bir isim vardır. Osmanlı Devleti de, tıpkı diğer devletler gibi istihbarata bu örgütü kontrol altında tutmaktı. Bu Türklerin sonunu getirmişti. Artık Paris’te lan teşkilat Pantürkizm’inden ilham alır. önem vermiş ve Sultan Abdülhamid zamanında da resmi olarak bir Hafiye ağı kurmuştur. Her ne kadar bu hafiye ağı, sultanın istibdatçı örgüt daha sonra İttihad ve Terakki adını sadece Ahmed Rıza mücadele etmeye Teşkilat-ı Mahsusa, resmi adı ile Umur-ı yönetiminin bir teminatı olarak kurulmuş ve daha çok yönetime karşı olanları curnallemek amacıyla faaliyet göstermiş olsa bile modern alacaktır. Bu amaç doğrultusunda, hafi- devam ediyor, o da bin bir zorluğa maruz Şarkıyye Dairesi, gönüllü birliklerden Türk istihbaratının başlangıcı sayılabilir. Şöyle ki; 1877 yılında Kitabet Kadrosu adıyla bilinen bir haber alma örgütünün, 1896 yılı itibariyle yeler, Jön Türklerin yoğun faaliyet göster- kalıyordu. 1902 yılındaki Jön Türk Kongresi oluşan, çete mücadelesi veren ve düşman sayısının artması ve polis şeflerinin de Saray’a bilgi aktarması ile istihbarat örgütünün yapısı tam olarak oturmuştur. dikleri Paris’e giderek para yoluyla cemi- de İttihatçılar arasındaki ayrılıkları arttırdı hatlarına sızıp bilgi toplayan bir teşkilattan Daha da ilerleyen zamanlarda, Başkitabet görevlisinin, Babıali’yi bile sıkıştıracak tarzda faaliyetlere girişmesi ve hemen ardından, padişahın yetin önemli simalarını susturmuşlardır. ve Ahmed Rıza, iyice yalnız kaldı. İşte o ibaretti. Bu yaptıkları göz önünde bulun- izni ile sadrazamları bile sorgulayacak kadar ayrıcalıklara sahip olmaları, Hafiye Teşkilatı’nın resmi olarak istihbarat örgütü olmasına sebe- Hatta o dönem Jön Türklerin liderlerinden dönemlerde bir iletişim kopukluğunun durulursa, Sultan’ın Hafiye Teşkilatı’ndan biyet vermişti. Mizancı Murad, Abdülhamid’in verdiği farkına varan Ahmed Bey, haberleşme ayrıldığı ve farklı amaçlarda hareket ettiği Bahsi geçen istihbarat faaliyetlerinin doğrudan Sultan Abdülhamid’e aktarılması, şüphesiz Hafiye Teşkilatı’nın devlete değil, bireye bağlı görevi bile kabul etmiştir. ağının önemini kavrayarak Bahattin Şakir’i anlaşılabilir. Öncelikli görevi düşman olduğunu gösterir. Hafiye Teşkilatı’na bağlı Hafiyeler, ellerine geçen raporları Saray’a gönderirlerdi. Bu raporlara Curnal, veya Jurnal deni- Abdülhamid, Hafiye Teşkilatı sayesinde, haberleşme ve Jön Türkler arasındaki hatları üzerinde bilgi toplayıp, sabotaj yordu. Saray’a curnal gönderen biri, verdiği istihbarat doğruysa para ile ödüllendirilirdi. kendisine karşı kurulan gizli örgütleri iletişimden sorumlu kişi yaparak ilk adımı eylemleri düzenlemek olan Teşkilat, 1919 Her ne kadar Hafiye Teşkilatı, iç sesleri bastırmak ve ülke içerisinde padişaha karşı olanları tespit etmek amacı ile kurulmuş olsa etkisizleştirmeyi başarıyordu. 1878 Berlin atmış olur. yılında kapatılmıştır. Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 5 Bu, ileride kurulacak olan Cemiyet’in kuruluş amaçlarından birisi de, Ermeni Tehciri yüzünden olarak görüyordu. savaş suçlusu sayılan İttihatçıların, İstanbul’daki varlıklarını başka Karakol Teşkilatı, Mustafa Kemalsiz bir şekilde yoluna devam eder- bir isimle devam ettirmek istemeleridir. Bu amaç doğrultusunda ek, İstanbul içinde hücre sistemi ile örgütlenmeye gitti. Bu hücrel- İstanbul’da kalan ve saklanan bütün İttihatçıları cemiyete davet erden ilki Topkapı Grubu’dur. Daha sonra Şehremini, Eyüpsultan, etmeye başlayan Kara Kemal fiili faaliyete geçerken, Kara Vasıf da Kasımpaşa, Bayezid, Aksaray, Kuzguncuk, Beylerbeyi, Üsküdar, Karakol’un nizamnamesini kaleme almıştır. Beykoz, Kavak, Sarıyer, Beşiktaş ve Galata hücreleri kurulmuştur. Karakol Teşkilatı’nın nizamnamesinde geçen en can alıcı nokta 4. Teşkilat, ilk başlarda basın yoluyla mücadeleye girişmiştir. Bu ama- Maddeydi. Bu maddede meydan okurcasına şöyle söyleniyordu; çla İleri Gazetesi’nde yazılar yazılıp halk uyandırılmaya çalışılmıştır. Karakol’un dahildeki faaliyeti, milli ve mülki birliği hürriyet ve Kemalettin Sami, bu basın propagandasından sorumlu kişi olmuş tabii hakları meşru ve sessiz teşebbüslerle temine matuf ve ve kamuoyu oluşturarak İngiliz ve Fransızlara karşı Aydınlar Grubu maksur olup, şu kadar ki her hürriyeti boğan, her hakkı ezen ile ortak mücadele yürütmüştür. Yarbay Edip Servet Bey ise, casu- ve yalnız kuvvet ve menfaat önünde secde eden müstebitlere sluk faaliyetlerinden sorumlu olmuş ve düşman karargahlarıyla karşı zaruret duyuldukça ihtilal silahına sarılacak ve kırılmaz işbirlikçilerin arasına sızma operasyonları düzenleyerek çok bir azim ile yumruğunu sallayacak, hür ölecek fakat esir ve zelil sayıda belge ele geçirmiştir. Ayrıca düşman elçiliklerine ajanlar yaşamayacaktır! yerleştirerek ele geçirilen bütün bu belgeler, şifreli bir şekilde Karakol, hücre sistemi temelinde örgütlenmişti. Hücre üyeleri, Anadolu’ya iletilmiştir. tıpkı İttihat ve Terakki’de olduğu gibi isimle değil numaralar ile Kısa zamanda örgütlenmesini tamamlayan Karakol Cemiyeti’nin kodlanmışlardı. Baha Sait din adamlarını, Galatalı Şevket gazete- Milli Mücadele’ye yaptığı en büyük katkı, silah, cephane ve cileri örgütlemekte, Kemalettin Sami ise öğrencileri örgütlemek- subayların İstanbul’dan gizlice Anadolu’ya kaçırılması ve İngiliz Milli Mücadele’de İstihbarat Faaliyetleri teydi. Bunlar arasında en aktif çalışan kişi Galatalı Şevket’in adamı Muhipleri Cemiyeti’nin planlarının Mustafa Kemal Paşa’ya iletilme- Süleyman Nazif’ti. Öyle ki 8 Ocak 1919 yılında, General Esperey’in si olmuştur. A-) Karakol Teşkilatı İstanbul’a girişini alaycı bir şekilde kaleme alan Nazif tutuklanarak Cemiyet, İstanbul’dan, Anadolu’ya geçmeye çalışan asker ve siv- idama mahkum edilmişti. Fakat bu karar asla uygulanamadı. illerin güvenilir olduklarını göstermek amacıyla tavassut bel- Mustafa Kemal Paşa da, Samsun’a çıkmadan önce Karakol gesi vermiştir. Cemiyet bir yandan Anadolu’nun direktifleri Teşkilatı’nın varlığından haberdar oldu. Cemiyet, Mustafa doğrultusunda çalışırken, diğer yandan da Paşavat denen İttihatçı Kemal’in yanında olduğunu belirtmekle birlikte, gizliden başka bir liderlerden de emir almıştır. Halil Paşa’nın İstanbul, Nuri Paşa’nın düşünceyi de geliştirmeye çalışmaktaydı. Bunda, yurtdışında bulu- Ardahan’daki cezaevlerinden kaçırılmaları hep Karakol’un işidir. nan İttihatçıların direktiflerinin olduğu muhakkaktır. Bu düşünce, Karakol, Anadolu’da örgütlenebilmek amacıyla bütün ordu Mustafa Kemal Hareketi ve Milli Mücadele’nin İttihat ve Terakki makamlarına ve sivil kuruluşlara tüzüğünü göndermiştir. Bunun uzantısı olduğunu yaymak, ve Sarı Paşa’yı bu çizgiye çekmektir. hemen ardından Mustafa Kemal Paşa, 9 Ağustos 1919 yılında Bu düşünce, Enver Paşa’nın Anadolu’ya tekrar girememesi ve yayınladığı bir genelge ile; “Cemiyetle bir ilişkisinin olmadığını, halkın İttihad ve Terakki nefretinin bastırılamaması yüzünden rafa ikililik yaratılmaması gerektiğini ve cemiyeti araştıracağını” kaldırıldı ve uygulanamadı. belirtmiştir. Bir diğer gerçekte, Karakol Cemiyeti’nin belirli bir süre lider- Karakol Cemiyeti ile Mustafa Kemal arasındaki uçurum bu siz kalmasıydı. İlk başlarda Halil Paşa’nın liderliğe gelmesi açıklamadan sonra hayli derinleşmiştir. Cemiyetin, Milli Mücadele’yi kararlaştırıldı lakin kendisinin Erivan’a atanması, merkezi İstanbul İTC’ye bağlama fikri Mustafa Kemal tarafından anlaşılmıştır. Sarı olan teşkilata liderlik yapmasını engelledi. Daha sonra Nuri Paşa Paşa, bunu Kara Vasıf Bey’e iletmiş ve aralarında bir tartışma bu iş için düşünülse bile, onun da Kafkasya’ya atanması, teşkilatın çıkmıştır. Fakat Karakol, İstanbul’da bir hayli güçlendi ve Mustafa planlarını suya düşürdü. Kemal’den bağımsız hareket etmeye başladı. En sonunda, liderliği üstlenmesi için Mustafa Kemal Paşa ile 28 Haziran 1919’da Rami Kışlası’nın deposunda büyük bir yangın Cevat Abbas üzerinden iletişime geçildi. O günlerde Mustafa çıktı ve işgal kuvvetlerinin cephaneleri tümüyle imha oldu. Bu Kemal, Şişli’de ikamet ediyordu. Halil Paşa’nın anılarına göre, sabotaj eylemi, Karakol Teşkilatı’nın İstanbul’da yaptığı en büyük Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’ya gideceğini biliyordu ve milli bir eylem olarak tarihe geçti. direniş kurmayı çoktan kafasına koymuştu. Anadolu’da bir direniş Karakol Teşkilatı, Kara Kemal Bey’in kurduğu Beşler Örgütü ile başlatmanın daha mantıklı olacağına inanan Mustafa Kemal, ayrı bir oluşum içine gitti. Bunun yanı sıra, Kuvay-ı Milliye grupları Karakol’un bu teklifini reddetti. oluşmaya başladığı sırada Karakol, Anadolu’ya ulaşım için yeni Sarı Paşa’nın bu teklifi reddetmesindeki en büyük etken, bir örgüt olan Menzil Teşkilatı’nı örgütledi. İttihatçılara güvenmemesiydi. Keza Enver Paşa’ya hizmet ettikleri- Anadolu tarafından Dudullu üzerinden çizilen Menzil hattından ni biliyordu çünkü İTC’nin tartışmasız askeri fraksiyonunun lideri devam ediyordu. Burada görev alan subayların üzerinde gizli bir Enver Paşa’ydı. Mustafa Kemal, hem cemiyette, hem savaşlarda Karakol damgası bulunuyordu. Mustafa Kemal, istediği subayların hem de sosyal hayatta, Enver’in hep gerisinde kalmıştı. Ayrıca, ismini cemiyete iletiyor ve cemiyet de bu subayların Anadolu’ya Ermeni Soykırımı ve savaş yenilgisi yüzünden Cemiyet’i kirlenmiş atanmalarını sağlıyordu. Milli Mücadele zamanında faaliyet gösteren haber alma örgüt- toprakları geri alma umudu vardır. Ayrıca büyük devletlerin leri, kısmen de olsa Teşkilat-ı Mahsusa ile bağlantılıdır. Karakol Osmanlı’yı kendi aralarında paylaşacakları korkusu da yöneticiler Teşkilatı’nın kurucusu Kara Kemal Bey, Teşkilat-ı Mahsusa arasında hakimdi. Bunun yanı sıra Osmanlı parasızdı ve Almanlar tarafından doğuya gönderilen ajanlardan sadece biriydi. harp boyunca Osmanlı’ya para yardımında bulunmuşlardı. Teşkilat-ı Mahsusa’nın bir diğer önemli faaliyeti ise, Cihan Harbi Savaş, Osmanlı açısından tam bir hezimetle sonuçlandı. 10 Ocak zamanında, Müslüman ülkeleri, İtilaf Kuvvetleri’ne karşı örgütle- tarihinde Sarıkamış’ta, 3 Şubat tarihinde de Kanal Harekatı’nda mekti. Özellikle Ohrili Eyüp Sabri Bey, İtalyanlara karşı Arnavutları ordu büyük kayıplara uğradı. Çanakkale Savaşı’nda ise galibiyet teşkilatlandırmış fakat hükümetin ihaneti sonucu başarısız alınsa bile çok sayıda şehit verildi. En büyük başarı ise Halil Paşa olmuştur. komutasındaki Kut Muharebeleri’nde kazanıldı. Yine aynı şekilde, 1914 Ağustos’unun başlarında, Enver Paşa’nın Savaşın kaybedilmesi kesinleşince, İttihad ve Terakki Fırkası 1 emri ile Teşkilat-ı Mahsusa’nın ajanları Afganistan’a giderek Kasım tarihinde kendini fes ederek hükümetten çekildi. 1 Kasım İngilizlere karşı yerli halkı örgütlemeye çalışmışlardır. Bu amaçla gecesi ise başta Enver, Talat ve Cemal olmak üzere 8 İttihatçı lider Rauf Bey ve Süleyman Şefik Paşa Afganistan’a hareket etmişlerdir. bir Alman zırhlısı ile ülkeyi terk ettiler. 13 Kasım tarihinde İstanbul Curnalcilikten Teşkilat-ı Mahsusa’ya geçiş, Türk istihbaratı açısından işgal edildi ve resmen devlet yenilmiş oldu. mühim bir yer kaplamaktadır. Saray’ın hafiyelerine karşı, etki tepki Bu dakikadan itibaren, ülkeye giriş yapmak için çabalayan İttihatçı sonucu doğan Umur-i Şarkıyye Dairesi, işgal yıllarında kilit roller liderlerden Talat Paşa Berlin’de, Cemal Paşa Tiflis’te, Enver Paşa da oynayarak milli mücadeleye büyük katkılar sağlayan istihbarat Tacikistan’da şehit oldular. Anadolu’da ise Mustafa Kemal Paşa teşkilatlarına örnek olmuş ve modern Türk istihbaratının temel komutasında bir Milli Mücadele Hareketi başladı. taşlarını oluşturmuştur. Bu istihbarat ağı, sadece milli mücadele zamanında değil, Cumhuriyet’imizin ilk yıllarında da aktif görevler üstlenerek yeni devletin ilk resmi dairelerinden birini meydana getirmişlerdir. Birinci Cihan Harbi, hızla sanayileşen ve silahlanan dünyanın kutuplara ayrılması sonucu patlak veren ve geniş bir coğrafyaya yayılan Mondros Mütarekesi’nin hemen sonrası, İstanbul’daki azınlıkların bir savaştır. Savaşın her ne kadar görünen sebebi Avusturya taşkınlık çıkartması, ve İtilaf Kuvvetleri’nin gemilerinin İstanbul veliahdının Sırp bir milliyetçi tarafından öldürülmesi olsa bile, asıl Boğazı’na demirlenmesi, İstanbul’da gizli bir teşkilat zorunluluğu sebep, hız kazanan silahlanmanın ve sömürge yarışının durdu- doğurmuştur. rulamaz hale gelmesidir. Bu yarışta en ön safta yer alan İngiltere Bu zorunluluk sonucu ortaya çıkan ilk direniş ve istihbarat örgütü ve Almanya’nın, aynı şekilde silahlı savaşta da ana unsurları Karakol Cemiyeti’dir. Karakol Cemiyeti, İttihatçılar tarafından oluşturması, bu tezi doğrulayacak niteliktedir. kurulmuş, Milli Mücadele’ye silah, teçhizat ve adam kaçırmış, 28 Haziran 1914 tarihinde Saraybosna’yı ziyaret etmekte olan haber alma hizmetleriyle büyük yardımlarda bulunmuştur. Avusturya veliahdı ve eşinin, Sırp milliyetçisi bir tetikçi tarafından Cemiyet, İttihat ve Terakki’nin devamı niteliğinde olup, Enver öldürülmesiyle Cihan Harbi başlamış oldu. Paşa’nın emri ile Mondros’tan kısa bir süre sonra kurulmuştur. Yine 28 Temmuz 1914 tarihinde ise Avusturya, Sırbistan’a savaş ilan Enver Paşa’nın emri ile Teşkilat-ı Mahsusa depolarından, cemiyete ederek ilk fiili adımı attı. Bunun üzerine de Almanya 1 Ağustos savaş malzemeleri sağlanmıştır. tarihinde Rusya’ya, 3 Ağustos tarihinde Fransa’ya, 4 Ağustos tari- Karakol Cemiyeti’nin resmi kurucuları eski İaşe Nazarı Kara Kemal hinde ise Belçika’ya savaş ilan etti. İngiltere ise 4 Ağustos tarihinde ve Miralay Kara Vasıf Bey’dir. Diğer önemli şahsiyetler arasında Almanya’ya savaş ilan ederek safını netleştirdi. Emekli Yüzbaşı Baha Said, Galatalı Şevket, Yenibahçeli Ahmed Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi ise ancak kasım ayında Şükrü, Halil Paşa, Japon Rıza, Süvari Albayı Hüsamettin Ertürk olmuştu. Almanya’ya ait Goeben ve Breslau zırhlıları İngiliz takib- vardır. Bu isimlerin hepsi, eski İttihat ve Terakki üyesidir. Bu da, inden kaçarak 11 Ağustos 1914 tarihinde Enver Paşa’nın izni Karakol Cemiyeti’nin, İttihat ve Terakki’nin illegal bir devamı ile Marmara’ya girdiler. Osmanlı Devleti, bu gemilerin isimlerini olduğunu açıkça ortaya koyar. Yavuz ve Midilli yaparak satın aldığını açıkladı ve Amiral Şuşon da Karakol Cemiyet’i, ilerleyen zamanlarda daha da güçlendi ve yeni olmak üzere bütün mürettebata Osmanlı üniforması giydirildi. Bu katılımlarla büyümeye başladı. Malta’da savaş esiri olarak tutu- gemiler 29 Ekim tarihinde Enver Paşa’nın 22 Ekim’de verdiği emir lan Eşref Kuşçubaşı, savaş esirlerinin değişimi sonucu İstanbul’a doğrultusunda Rus limanlarını bombalayarak Osmanlı Devleti’ni dönerek Karakol Teşkilatı’na katıldı. Daha sonraları yakalanması savaşa sokmuşlardır. emredilen Kuşçubaşı, Ege’ye giderek milis kuvvetlerine katıldı ve 1 Kasım tarihinde Rusya, 2 Kasım’da Sırbistan, 3 Kasım’da Karadağ, Karakol’un bölgede teşkilatlanmasına yardımcı oldu. 5 Kasım’da da İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’ne savaş ilan Karakol Teşkilatı’nın idare merkezi, Bab-ı Ali Caddesi’ndeki Resne ettiler. Fotoğrafhanesi’nde bulunan Baha Said Bürosu’ydu. Osmanlı Devleti’nin neden savaşa bu kadar istekli olduğu merak Karakol Teşkilatı’nın ismi ise, kurucuları Kara Kemal ve Kara Vasıf’ın konusudur. Bu isteğin altında Balkan Savaşları’nda kaybedilen ortak lakapları olan Kara’dan gelmektedir. Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 7 Silah kaçakçılığı, Karakol’un bu faaliyetleri, 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgal edilme- Grup, daha sonra da Muharip ismini aldı ve faaliyetlerine devam Eski TM ajanı olan Yüzbaşı Galip, Damat Ferit’in köşkünde irtibat Felah Grubu’na katılmıştır. si ile durma noktasına geldi. Birçok cemiyet üyesi, tutuklanarak etti. Bu istihbarat örgütünün sürekli isim değiştirmesinin sebebi sık subayı ve tercümandı. Topkapılı için çalışan Galip Bey, 1920’de Muavenet-i Bahriye Heyeti; Dönemin bütün istihbarat örgütleri, Bekirağa Bölüğü’ne gönderildi. Geri kalan üyeler ise Anadolu’ya sık İngilizler tarafından deşifre olmasıydı. Ankara’nın üzerine gönderilecek olan Hilafet Ordusu’nun strateji- Kara Kuvvetleri hizmetinde kurulmuştu. Bunun üzerine Bahriye giderek fiili olarak Milli Mücadele’ye katıldılar. Fakat cemiyetin Sakarya Savaşı sırasında, İzmit’ten kaçırılan mühimmatların, sini ve konumunu ele geçirip Mustafa Kemal’e iletti. Ayrıca Hilafet Nezareti’nde bir örgüt kurulmasına karar verildi. Fakat ayrı bir İstanbul Hücreleri görevlerine devam ettiler ve bu hücrelerden biri İngilizler tarafından ele geçirilmesi ve mührün deşifre edilmesi Ordusu’nun arasına katılan askerlerin arasına sızan Hüsamettin teşkilat olarak değil de Hamza Grubu’nun bir şubesi olarak kuruldu. olan Üsküdar, Kurmay Albay Mustafa Bey tarafından 27 Ekim 1920 sonucunda grup Felah ismini aldı ve telgraflarda “F” damgasını Ertürk’ün adamları, askerler arasında propaganda yaparak onları Berzenci Grubu; Bahriye İmamı Ahmet Berzenci kurmuştur. Karakol tarihinde tekrar canlandırırdı ve Zabitan Grubu adını alarak faaliy- kullandı. kendi saflarına çekmeye çalıştı. Teşkilatı’na bağlıdır. etlerine devam etti. Bu zamana kadar kurulan grupların ve cemiyetlerin en önem- 15 Aralık 1920 tarihli bir M.M. raporuna göre, Rus Mareşali ve Namık Grubu; Anadolu’ya silah ve mühimmat temin etmek Zabitan Grubu da, aynı Karakol gibi Anadolu’ya silah ve subay li faaliyetlerinden birisi de propaganda yapmaktı. Sultanahmet yardımcısı, Wrangel Birlikleri arasında propaganda yapmak ve amacıyla 30 Ocak 1921 tarihinde Topçu Yüzbaşısı Halil İbrahim kaçırmakla uğraştı ve Karakol mührünü kullandı. Ama Zabitan Mitingi ve Fatih gösterileri bu propaganda faaliyetlerinden sadece Türk milliyetçilerine karşı savaşmayacaklarına dair garanti almak ve Mülazım Ahmet Naci tarafından kurulmuştur. Fazla sevkiyat Grubu’nun, Ankara’daki Hamza Grubu ile mücadeleye girmesi ve birkaçıydı. Felah Grubu da propaganda yaparak Milli Mücadele’ye amacıyla Gelibolu’ya gitmişlerdi. General Wrangel, askerlerin, yapmayı başaramamıştır. Anadolu’ya gönderdiği bazı subayların İngiliz ajanı çıkması gözden halkın desteğini çekmeye çalışmış ve başarılı da olmuştur. Kemalistlerle savaşmaya gönderilmeleri için bir emir çıkardığı Ferhat ve Kerimi Grupları; Gizli bir ihtiyat grubudur. Hamza Grubu düşmelerine sebep oldu. Ayrıca Karakol mührünün İngilizlerin Felah Grubu, Milli Mücadele için adam kaçırmaya devam ederken, zaman erler isyan ettiler ve İngiliz askerlerini öldürdüler. tarafından kurdurulmuştur. eline geçmesi de cemiyetin sonunu getirdi. Aynı cemiyet 1921 İngiliz yanlısı Damat Ferit Paşa tarafından ifşa edildi ve ajanlarının olay, M.M. Teşkilatı’nın yaptığı propaganda ile alakalıdır. Şöyle ki; P Teşkilatı; Askeri Polis Teşkilatı’dır. Çoğu istihbarat teşkilatı yılına kadar Yavuz Grubu ismi ile devam etmiş olsa bile pek bir listesi ele geçirilerek EHUR’a gönderildi. Hüsamettin Ertürk’ün adamlarının bu birliklere sızarak karşı pro- İstanbul’da kurulmuş ve haber alma ile ilgilenmişlerdir. Askeri Polis icraat yapamadı ve böylece Karakol Teşkilatı tarihe karışmış oldu. Grup, 4 Ekim 1923 yılına kadar görevine devam etti ve bu tarihten paganda yapmaları, askerlerin İngilizlere baş kaldırmalarına sebep Teşkilatı ise Anadolu’nun çeşitli yerlerinde örgütlenmiş bir istih- sonra görevine son verildi. olmuştur. Böylece İngilizlerin, Kuvay-ı Milliye’ye karşı Türkleri kul- barat teşkilatıdır. Genellikle şehirlerin girişlerinde konuşlanarak, lanma teşebbüsü de suya düşmüş oluyordu. Ankara’ya gelen subay ve cephaneleri kontrol etmekle görevliy- M.M. Grubu’nun faaliyetlerine 5 Ekim 1923 yılında resmen son diler. Ankara Hükümeti tarafından kurulmuştur. B-) Felah Grubu C-) M.M. (Mim Mim Grubu) İlk kuruluşta Moltke ismiyle tarih sahnesine çıkan grup, sırasıyla Bu verildi. Kurulan bu teşkilatlar, Milli Mücadele döneminde birçok sevkiyat Hamza, Mücahit ve Muharip isimlerini kullanmış, en sonunda da 1920’DE Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin askeri kanadı, İstanbul’daki M.M. Grubu, Karakol ve Felah Cemiyetlerinden çok çok farklıydı. ve istihbarat faaliyetlerine girişmişler ve Anadolu’ya büyük ölçüde Felah ismini almıştır. Yukarıda bahsettiğimiz, Karakol Cemiyeti ile Müslüman nüfusu, gayrimüslimlerden gelebilecek saldırılara karşı Felah Grubu daha çok silah ve subay sevkiyatı ile meşgul olurken, hizmetlerde bulunmuşlardır. Öyle ki 1920 yılında İstanbul’dan rekabet içine giren Hamza Grubu, Milli Mücadele’nin sonuna kadar koruyordu. Bu hücreye kısaca M.M. deniyordu. M.M. ise istihbarat ve sızma üzerine yoğunlaşmıştı. Ayrıca karşı Ankara’ya o kadar çok subay sevki yapılmıştı ki artık İngilizler il Felah ismini kullanmıştır. M.M Grubu’nun liderleri eski Karakol’un üyeleriydiler ve birçoğu propaganda işlerini de iyi bir şekilde yürüten M.M. asıl istihbarat sınırlarında kontrol devriyeleri kurma yoluna gitmişlerdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920 tarihinde İttihatçıydı. İttihatçıların o devirde hala güçlü olduklarını ve faa- örgütü diye nitelendirilebilir. İstihbarat Teşkilatlarından M.M. Grubu, sadece tek başına toplanmasından sonra, başta İstanbul olmak üzere, ülkenin her liyetler içerisinde bulunduklarını görebiliyoruz. Teşkilat-ı Mahsusa KC ile farkı ise daha sistematik bir şekilde çalışmasıdır. Her iki Anadolu’ya 38.000 ton silah, cephane ve teçhizat kaçırmayı yerinin Ankara’ya bağlanması kararının çıkması, Felah Grubu’nun faal olarak M.M. Grubu’na dönüşmüştü ve İstanbul’daki semtlerde teşkilatı da İttihatçılar kurmuş olsa bile M.M. daha yoğun ve başardı. 1921 Mart’ında uyarılan İngilizler, Sarıyer Karakolu’na etkinleştirilmesi için bir fırsattı. Çünkü Ankara’ya subay ve silah mücadeleye devam ediyorlardı. sistemli çalışmış ve KC’ye nispeten şiddet olaylarına daha çok verdikleri bir baskında 474 tüfek, 7 makineli tüfek, 25 el bombası kaçırılması artık resmi bir teşkilat üzerinden yapılmalıydı. Bunun M.M. Grubu’nun en önemli görevi karşı istihbarat yapmaktı. Bu başvurmuştur. vee 35 kasa cephane buldular. Bu baskın sırasında da Davutpaşa üzerine 23 Eylül 1920 yılında Felah Grubu kururdu. maksatla, Doğu Anadolu Bölgesi’nde çıkarılmak istenen isyanı Hamza (Felah) Grubu’nun teşkilatlanması üç şekilde yapıldı. ve Milli Meclis’e karşı yürütülen anti-milliyetçi propagandayı gün Karakol’un bu faaliyetleri, 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgal edilme- en etkin yer altı direniş örgütü olan M.M.’nin yaptığı muhtemeldir. Yüzbaşı Seyfettin’in sorumluluğunda bulunan istihbarat şubesi, yüzüne çıkararak hükümeti büyük bir faciadan kurtarmıştı. si ile durma noktasına geldi. Birçok cemiyet üyesi, tutuklanarak 10 Mart 1921 yılında İstanbul Boğazı’nda, Anadolu’ya 264 sandık Yüzbaşı Neşet Bey sorumluluğunda bulunan subay sevki bölümü Mim Mim Grubu’nun, İstanbul’da örgütlendiği ilk yer Topkapı- Bekirağa Bölüğü’ne gönderildi. Geri kalan üyeler ise Anadolu’ya cephane taşıyan bir motor yakalandı. Aynı ayın sonunda General ve Yüzbaşı Muzaffer Bey sorumluluğunda bulunan iaşe temin Şehremini oldu. Burada eski TM mensubu Canbaz Mehmet giderek fiili olarak Milli Mücadele’ye katıldılar. Fakat cemiyetin Harington, kaçakçılığın artması sebebiyle sıkı önlemler almaya dairesinden müteşekkildir. tarafından etkinleştirilen örgüt, Gelibolu’da Mustafa Kemal’in İstanbul Hücreleri görevlerine devam ettiler ve bu hücrelerden başladı. Hamza Grubu,Ankara destekli bir İstanbul örgütüydü. Grubun ilk emri altında savaştığı için, İstanbul’dan Ankara’ya gitmeden önce biri olan Üsküdar, Kurmay Albay Mustafa Bey tarafından 27 Ekim Fakat bu önlemler istihbarat örgütlerini durdurmadı. 21 Mayıs faaliyetleri daha çok istihbarat üzerineydi ancak 10 Mayıs 1921 Paşa’nın güvenliğini sağladı. 1920 tarihinde tekrar canlandırırdı ve Zabitan Grubu adını alarak 1921 yılında Beylerbeyi Jandarma Okulu’ndan süngüleri ile birlikte yılından sonra silah ve subay sevkiyatına geçebilmişlerdi. Mim Mim, faal olduğu müddet boyunca İngilizlerin ve Fransızların faaliyetlerine devam etti. 151 adet tüfek, askeri öğrenciler tarafından çalındı. O dönemde Bu grubun faaliyet alanı, milliyetçilerin kontrolü altında savaş depolarını soyarak ele geçirilen malzemeleri Ankara’ya iletti. Zabitan Grubu da, aynı Karakol gibi Anadolu’ya silah ve subay Kuleli’de okuyan öğrenciler, zorla Beylerbeyi Jandarma Karakolu’na bulunmadığından, güvenlik tedbirlerine kesin uyulmasına özen Teşkilatın Üsküdar reisi Ethem Pehlivan, Erenköy’de İngilizlerin kaçırmakla uğraştı ve Karakol mührünü kullandı. Ama Zabitan götürülmüşlerdi. Burada M.M. ve Felah ile iletişime geçen askeri gösterilmiştir. Bu yüzden kullanılan ajanların deşifre olması ihti- korumakta olduğu silah deposuna iki kere baskın yaptı ve sonunda Grubu’nun, Ankara’daki Hamza Grubu ile mücadeleye girmesi ve öğrenciler bir gece Karadeniz’den gelen Laz motorcuların maline karşı ayrı bir istihbarat ağı kurmuşlardı. Bu grubun merkezi İngilizler buradaki silahları Marmara Denizi’ne boşalttılar. Anadolu’ya gönderdiği bazı subayların İngiliz ajanı çıkması göz- motorlarına, Hintli nöbetçilerin göz yumması sayesinde silahları İstanbul Sirkeci’de bulunan postanenin bodrum katıydı. Kısa süre M.M. Grubu, diğer teşkilatların yanı sıra şiddet olaylarına daha çok den düşmelerine sebep oldu. Ayrıca Karakol mührünün İngilizlerin yükleyip, Anadolu’ya göndermişlerdi. içerisinde İstanbul sınırları dışında da geniş bir ağ grubu kuran önem veriyordu. Bu suretle Üsküdar’ın hemen ardından, Kasımpaşa eline geçmesi de cemiyetin sonunu getirdi. Aynı cemiyet 1921 Öteki belli başlı soygunların arasında Yeşilköy Çobançeşme Hamza (Felah) Grubu, İngilizlerin bir numaralı hedefi haline geldi. Donanma cephaneliğine ve Zeytinburnu’ndaki cephaneliklere yılına kadar Yavuz Grubu ismi ile devam etmiş olsa bile pek bir cephaneliğinden 250.000 adet fişeğin çalınması ve Haliç’teki Hamza Grubu, 3 aylık bir dönem içerisinde, muhbirlerini Bursa, baskınlar düzenlendi. Bu baskınların sonunda Ethem Pehlivan ve icraat yapamadı ve böylece Karakol Teşkilatı tarihe karışmış oldu. Karaağaç silah deposundan 500 sandık cephanenin kaybolması İzmir ve Manisa’ya kadar sokarak, Yunan Ordusu’nun hareketi ile arkadaşları Damat Ferit’in yardımıyla yakalanarak idam edildiler. ilgili önemli bilgiler ele geçirmiş ve bunları Ankara’ya iletmiştir. Kasım 1920’de ise, Topkapı Hücresi, birçok milliyetçi ajana işkence Hamza Grubu, Şakir Muzaffer Bey’in, Saray’a ve İngilizlere eden İngiliz İstihbarat Subayı John Bennet’i öldürmeye teşebbüs bilgi vermesinden ötürü ve Ankara’ya iletilen bazı evrakların etti. Fakat bu suikast başarısız oldu. Yine de Bennet bu saldırıdan İmalat-ı Harbiye Grubu; İşgal Devletleri’nin depolarından, Zeytinburnu silah deposuna yapılacak bir baskının istihbaratını kaybolmasından dolayı isim değiştirerek “Mücahit Grubu” adını sonra ömür boyu topal kaldı. Anadolu’ya silah kaçırmak maksadıyla kurulan hususi teşkilattır. alan İngilizler, bunu Fransızlara iletmişler fakat yine de baskın almıştır. M.M.’nin davaya en önemli katkısı istihbarattı. Kurucusu Ağır Topçu Kaymakamı Eyüp Bey’dir. Aralık 1920’de gerçekleşmişti. Kışlası’ndan 8 adet makineli tüfek çalınmıştı. Bu eylemi, dönemin gösterilebilir. Bu soygunlar Türk cephaneliklerinde meydana Diğer Gruplar geldiği için, Türk yetkililer silahların imha edilmesini talep ettiler. Bu silah soygunlarına, Fransız Kuvvetleri göz yumuyorlardı. Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 9 kurulmuş olan yeraltı örgütleri sayesinde olmuştur. Bu kaçırılan silahlar, Anadolu’da Ankara hattı üzerinde savunmaya geçmiş olan ordunun iaşe sıkıntısını çözmüştür. Öyle ki, yerli halkın sağladığı silah gücü, 1920 yılı itibariyle yetersiz kalmış, devreye İstanbul’daki Karakol, M.M. ve Felah Grupları girmiştir. Bu grupların silah kaçakçılığı hem Anadolu’yu güçlendirmiş, aynı zamanda da işgal kuvvetlerine büyük zararlar vermiştir. Bu istihbarat gruplarının bir diğer amacı da bahsettiğim üzere propaganda yapmaktı. Bu propaganda çalışmaları, halkın direncini yükseltmiş ve mücadele azmini ateşlemiştir. Bu propaganda sayesinde çeşitli yerlerde düzenlenen mitingler olumlu sonuçlar vermiş, halkın Anadolu’da devam eden Milli Mücadele’ye destek vermesine sebep olmuştur. İstihbarat Örgütleri’nin haber alma faaliyetleri ve sızma operasyonları Anadolu’ya karşı oluşacak faal hareketlerin önüne geçmiştir. Hilafet Ordusu Operasyonu buna çok iyi bir örnektir. Mustafa Kemal Paşa, bu istihbarat raporları sayesinde, Milli Mücadele’nin yönünü istediği şekilde değiştirebilmiş ve yine olumlu sonuçlar almıştır. Milli Mücadele, istihbaratsız kalsaydı daha can alıcı sonuçlar doğabilirdi. Anadolu çok büyük bir silah desteğinden mahrum kalır ve İtilaf Kuvvetleri’nin operasyonlarını engelleyemeyebilirdi. Bu suretle işler zora girer ve hareket yıpranırdı. Depoların tümünü korumaya yetecek kadar müttefik askerinin İstihbarat faaliyetleri, Milli Mücadele’den, yeni kurulan devlete olmaması, bu silahların imha edilmesi fikrini doğurdu. Fakat kadar bu toprakların kilit taşı olmuştur. Mondros Anlaşması’nda, Osmanlı silahlarının imhasını içeren bir madde olmadığı için, Ziya Paşa bu fikre karşı çıktı ve depoların Kaynakça; korunmasının Fransız Kuvvetleri’ne bırakılmasını önerdi. Bu suretle birçok mühimmat Fransız depolarına taşındı. Türk Yer altı Örgütleri, mühürlenen Fransız depolarından da çatıdan AKŞİN, Sina, Kısa Türkiye Tarihi, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2016 girerek silah kaçırmaya devam ettiler ve Milli Mücadele’nin sonuna kadar bu faaliyetler engellenemedi. Müttefiklerin, silah kaçırılmasını önlemek amacıyla aldığı tedbirler, BARDAKÇI, Murat, Enver, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2015 TÜRK GENÇLIĞI VE AHLAK EMIRHAN YILMAZ Türk Yer altı Örgütleri’ni sabotaj eylemleri yapmaya yöneltti. Bunun ilk adımı Bernett’e yapılan suikasttı. Hemen ardından General Harington’a karşı da bir bombalı eylem saldırısı planlandı fakat bu CRISS, Bilge, İşgal Altında İstanbul, İletişim Yayınları, İstanbul, 2011 İngiliz istihbaratı tarafından gün yüzüne çıkartıldı. Yine İngiliz bir ajanın Eylül 1920 yılında gönderdiği bir raporda, İttihatçı Teşkilat-ı Mahsusa gibi örgütlerin tüzükleri gereği işgal altındaki topraklarda terörist (!) eylemler içerisinde bulunacağı iddia edildi. Bütün bu gelişmelerin ışığında, yer altı örgütlerinin sabotaj eylem- KOLOĞLU, Orhan, Curnalcilikten Teşkilat-ı Mahsusa’ya, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2013 TANSU, Samih Nafiz, İki Devrin Perde Arkası, İlgi Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2011 lerine pek girmedikleri görülür. Bir silah deposunu patlatmaktansa, o silahları Anadolu’ya kaçırmak daha mantıklı bir yoldu. İstihbarat örgütleri de bu yolu seçmişlerdi. Sonuç TETİK, Ahmet, Teşkilat-ı Mahsusa Tarihi, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2014 YURTSEVER, Serdar, Milli Mücadele Dönemi İstihbarat Faaliyetleri, ATAM, Ankara, 2013 13 Kasım 1918 İstanbul’un İşgali’nden başlayıp, 4 Ekim 1923 yılına kadar devam eden 5 yıl boyunca çeşitli istihbarat faaliyetleri bu makalede incelendi. Milli Mücadele’de düzenl ordu kadar önemli olan bir şey varsa o da şüphesiz İstihbarat faaliyetleridir. Öyle ki, Anadolu’ya kaçırılan silahların neredeyse tamamı, İstanbul’da Kürşad Yavan F ark etmeliyiz ki ahlâksızlık Türkiye’nin her yerine bir veba gibi sıçramış, Türk milletini günden güne zehirlemeye devam etmektedir. Okullarda, sokaklarda, kamu kuruluşlarında vb. bilumum alanlara kadar yayılan ahlâksızlık, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde Türk ahlâkını yavaş yavaş da olsa sonuna kadar yok etmek, ortadan kaldırmaktadır. Bu durum da kaba tabir ile ‘Batı’nın ekmeğine yağ sürmektedir. Milletimiz Batı’nın teknolo- jisini, ilimini, ekonomisini örnek almak yerine; edepsizliğini ve ahlâksızlığını örnek almayı tercih etmiş olması ülke adına hayli üzücü bir gelişme olmaktadır. Ahlâkı olmayan bir toplumun hayvan sürüsünden bir farkının kalmayacağı aşikârdır. Günden güne toplumu zehirlemekte olan ahlâksızlık toplumumuzun en büyük ve en sinsi düşmanıdır. Bir milleti yıkmanın temel kuralı eski dönemlerde top ve tüfek ile saldırmak olsa da günümüzde bu ahlâkını bozup kültürünü yıkmak anlamına gelmektedir. Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 11 Her zehrin bir panzehiri vardır. Bu kültürel yıkımın da tek ilacı Türk ülküsüdür.Diğer mazlum devletler gibi benliğimizi kayıp etmememizin tek yolu ahlaklı ve kültürüne bağlı nesiller yetiştirmemizdir.Bunun için Türk gençlerinin ahlâki doğruları bizzat kültürümüzden almaları gerekmektedir.Görmekteyiz ki yıkım sürecine giden devletler gittikçe ahlâksızlaşmışlardır.Bu da bize ahlaksızlığın bir devleti yıkıma bile götürebileceğinin göstergesidir.Umarız tarih bu noktada tekerrür etmez.. Fatih küçük yaşta Latince, Yunanca, Farsça vs. birçok dil öğrenmiş ve üstüne bu dillerdeki birçok kitabı (Yunan mitolojik eserleri, Heredot tarihi vs.) okumuş ve kütüphanesinde bulundurmuştur. Daha küçük yaştan sanata özellikle resme ilgi duymuştur(çoğunuz Fatih’in küçük resim defterini görmüştür). Tüm Osmanlı kuruluş dönemi padişahlarının özelliklerini üstünde bulundurmaktadır. Tıpkı babası gibi şair ve büyük mareşaldir. Her padişah gibi onun da bir mesleği vardır. Kendisi ince ruhlu bir adam olmasından dolayı bahçıvanlığa yönelmiştir. İstanbul’u büyük zorluklarla fethettikten sonra Fatih, 12 yaşındayken Fatih’i tahttan indiren sadrazam Çandarlı Halil Paşa’yı idam etmiştir. Bunun nedenleri özetle: -İstanbul Muhasarası sırasındaki aşırı muhalefeti ve olumsuz bakış açısı. - Çandarlı’nın daha önce onu tahttan indirebilmesi(bu güce sahip olması) Tıpkı IV. Murad’ın gücü ele geçirip güçlü annesi Kösem’i bir saraya kapatması gibi Fatih de gücü ele aldığı an iktidarını sağlamlaştırmak adına böyle bir hamle yapmıştır. RÖNESANS PADİŞAHI FATİH SULTAN MEHMET Bu yazı Fatih hakkında bugüne kadar okuduklarım ve dinlediklerimden oluşmakta olup bazı kısımları kendi görüşümdür. Fatih Sultan Mehmet II. Murat’ın dördüncü oğlu olarak 1432 yılının 30 Mart’ında dünyaya gelmiştir. II. Murat şehzadelerin eğitimine aşırı derece önemseyen bir padişahtı. Kendisi de iyi eğitilmiş bir insandı. Fatih daha küçük yaştan ufku çok geniş hocalar tarafından yetiştirilmiş ve bu hocaların Fatih’in entelektüel karakterine etkisi oldukça büyük olmuştur. Akşemseddin bunlardan biridir. Tıp alanında önemli çalışmaları vardır. Bu konu hakkında hocamız Halil İnalcık, Akşemşeddin’in bitkileri çok iyi bildiğini ve Türklerde var olan Şamanizm geleneğini devam ettirdiğini söyler. Fatih entelektüel bir padişah olup bilim adamlarına çokça önem vermiş, dönemin bilim insanlarını sarayına davet etmiştir. Ali Kuşçu en büyük örnektir. Ve Fatih’in Hıristiyanlara bakış açısı hem akılcı olup, hem de medenidir. Ortodoks kilisesini ve patriğini himayesi altına alıp hem Hristiyan halkı memnun etmiş, hem de Katoliklere karşı Ortodoksların güç kaybetmesini engellemiştir. Özetle Hıristiyanları ikiye ayırmıştır. Tıpkı Müslümanların bugün ŞiaSünni vs. diye ayrılması gibi. Yaptırdığı Topkapı Sarayı’nın bahçesinde onun döneminden heykeller vardır. Ve heykelciliğe de önem vermiştir. Halkın gözünde bunlar Hıristiyan adedi olduğu için İstanbul’un Müslüman halkı Fatih’i sevmezdi. Sadece halk değil, yönetim de sevmezdi. Nitekim kimse karşı çıkamazdı çünkü o Fatih’ti. Kimileri Fatih için gizli Hristiyan der fakat bu konuda kesin ve net deliller ve belgeler bulunmamaktadır. Fatih bahsettiğimiz kimliğinin Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 13 yanında İslam dinine göre Peygamber’in müjdecisidir. O bir Müslümandı ve hoşgörülüydü aynı zamanda ufku açıktı. İstanbul’u fethettikten sonra kendini Roma İmparatoru ilan etmiştir. Çünkü bu öyle bir vizyon ki adeta bu ilanla sonraki hedefin Vatikan yani Roma olduğunu açıkça beyan etmiştir. Osmanlı kurumlarının ve yasalarının bazıları Roma İmparatorluk yasaları ve kurumlarıdır. Osmanlı bunları kullanmıştır. Tarihçi İlber Ortaylı ‘’ilk Roma Pagan, ikinci Roma Hristiyan, üçüncü Roma neden Müslüman olmasın’’ diyerek bu konunun en büyük savunucularındadır. Fatih’ten önce ve torunu Yavuz’a kadar bizde bu gelenek hâkimdi. Kendimizi Roma olarak görürdük. Ordumuz dahi bu yapıya oldukça uygundu. Yaya askerlerimiz ağırlıktaydı ki bu Türk ordu yapısına ters bir durumdu. Fatih’in yaptığı her şey onu döneminin hatta ondan sonraki yüzyılın en entelektüel padişahı yapmaktadır. Kendisi Türk rönesansının başlatıcısıdır. 1881’de bize gelen dahi lider 1432’de de geldi. Yani demem o dur ki bugün kendini Fatih’in torunu sayan herkes şunu bilsin: Fatih’in torunu olduğunu tüm dünyaya ve Türk milletine kanıtlamış tek adam, yaptığı icraatleriyle ve siyasi zihniyetiyle Mustafa Kemal Atatürk’tür. Ve gurur duymalıyız ki bu iki lider de bizimdir. FURKAN SARI İhtiyaçlar Hiyerarşisi üyelerinin popülizmin doruğunda yaşadığı açık ve net bir şekilde görülmektedir. Hemen hemen iktisadi bir alanla ilgilenmiş, ders görmüş, kitap okumuş insanın bildiği yegâne şey Abraham Maslow’un, insan davranışlarından yola çıkarak ortaya atmış olduğu ihtiyaçlar teo- Final: Ayrıştırıcı Değil Kucaklayıcı Milliyetçilik risidir. Bilmeyenler için kısaca anlatmak gerekirse normal bir POPÜLIST TÜRK GENÇLIĞI UMUR BILGEHAN TARIM S üçgenin içerisinde temelden en üste kadar beş farklı maddede Tüm bunların özelinde ne yapılmalı, ne şekilde hareket edilmeli, insan ihtiyaçlarını anlatan bir şablondur. insanları ayrıştıran kişilere karşı nasıl davranılmalıdır? Bu şablonun üçüncü aşamasında “Ait olma ve sevgi ihtiyacı” adı İşin en temeli kişinin kendisinden başlamaktadır. Genciyle, altında bir kısım var. Bu kısım fizyolojik ihtiyaçlar ve güvenlik yaşlısıyla vatanperver insanların ocu, bucu, şucu diyerek insanlara ihtiyacından sonra gelen bir ihtiyaç. İşte bu ait olma isteği ve kabul karşılı önyargılı davranmaması en önemli faktördür. Türk mille- görme arzusu yüzünden ülkemizin hemen hemen birçok insanı tini ayrıştıran her türlü siyasi partiyi, derneği, teşkilatı tamamen belki de hiç alakaları olmamalarına rağmen kendisi düşünceleriyle görmezden gelmeli, bu kişi ve kurumları ciddiye almamalıdır. alakasız ideolojileri benimsiyor, normalde asla okumayacakları bir Vatanının iyiliğini isteyip bu bilinç doğrultusunda hareket kitabı kendilerini okumaya zorluyorlar. Çevresindeki insanlar sırf eden, gururla Türklüğünü ifade edip Türklüğünden şeref duyan Harley marka bot aldı diye bot alan, Starbucks’ta kahve içerken ülkücüsünü de, Türkçüsünü de, Atatürkçüsünü de, ulusalcısını da, fotoğraf attı diye Starbucks’a gidip fotoğraf çekilen gençliğin siyasi dindarını da sahiplenmek ülkenin iyiliği adına yapılacak en doğru fikrinin özgün olmasını beklemek oldukça masumane bir hareket bir davranış şeklidir. olurdu. Bu vatanın insanlarını farklı fikirlerinden dolayı yargılayıp dışlayan, daha kendi ülkesinin insanını birlik haline getirmek osyal Medyanın Tüketim Toplumu 21. yüzyılın insanlarının karakterinden, yaşayış biçiminden, iş hayatından ziyade en büyük ortak noktası tüketim toplumu olmasıdır dense yanlış bir söylem olmaz. Tüketim boyutu diğer ülkelere oranla Türkiye’de bir tık daha yukarıda. İnsanlarımız cep telefonlarından bilgisayarlara, kitaplardan dergilere, kahve firmalarından giyim mağazalarına kadar hemen hemen her şeyi hızlıca tüketip demode hale getirip bir daha asla yüzüne bakmıyor. Hal böyleyken hiçbir şeye acımayan insanımızın herhangi bir ideolojiye acımasını beklemek biraz abesle iştigal etmek olacaktır. İnternetin de etkisiyle bir anda moda haline gelip daha sonra yıldızı sönen Türkçülükten bahsetmemek olmaz. Facebook, Twitter gibi sosyal medya sitelerinde paylaşım yapan sayfaların hiç şüphesiz ki ülke gençlerinin üzerinde etkisi büyük. Özellikle bu tür mecralarda fazla kişiye ulaşabilen sayfaların, istediği zaman kişilerin zihinlerinde bir algı oluşturabileceği yadsınamaz bir gerçek. Sosyal medya öyle bir yer ki kimi videolar kısa sürede popüler hale gelip tüketildikten sonra bir daha hatırlanmamak üzere tozlu raflardaki yerini alırken, kimi ideolojiler de bir anda insanlarda gündemin de verdiği etki sebebiyle popüler hale gelip zamanla unutulmaya yüz tutuyor. İşbu sebepten ötürü bundan çok değil 5 sene önce Türkçülük namına internet ortamında elle tutulur herhangi bir içerik bulunmaz iken şu an Türkçülük ile ilgili herhangi bir kitap, fikir adamı, tarih vb. konularda on binlerce içerik mevcut durumda. O halde bu durumun üzerinde internetin etkisi var mıdır? Yoksa insanlardaki bu ani benimsemenin, doğduğundan beri o fikirdeymişçesine savunmanın, antitezini savunan insanlara karşı öfkelenmesinin sebebi nedir? Gençliğin Gözde İdeolojisi yerine ayrıştırdıkça ayrıştırarak Turan’ı kuracağını veya dünya devi olacağını iddia eden her türlü siyasi yapıya, derneğe, teşkilata karşı Türkiye üç tarafı denizlerle, dört tarafı da hainlerle çevrilidir diye çıkmak Türk gençliğinin boynunun borcu olmalıdır! Türk genci hemen hemen herkesin bildiği çok klasik bir laf vardır. Türkiye’nin hiçbir kişi ve kurumun kölesi olamayacak kadar değerlidir. dört tarafı cumhuriyet döneminden bu yana hainlerle çevriliydi Ülkesinin iyiliğini isteyen vatanperverler ayrıştırıcı değil kucaklayıcı ancak bir yandan PKK’nın, bir yandan IŞİD’in, diğer yandan PYD’nin milliyetçilerdir! eylemlerinin artması, öteki yandan Suriyeli mültecilerin durumu Türkçülüğü gençlik arasında son dönemin gözde ideolojisi haline getirdi. Türkçülüğü popüler hale getiren etkenlerden birisi de hiç şüphesiz ülke siyasetinin insanları milliyetçiliğe itmesi, ülke siyasilerinin ve ana akım medyanın milliyetçi söylemleri olsa gerek. Durum böyle olunca da gençliğin ister istemez milliyetçi bir karaktere bürünmesi olağan hâl alıyor almasına ancak çoğunun milliyetçiliği içi boş bir milliyetçilikten öteye gidemiyor. Bunun en büyük etkeni de az önceki İhtiyaçlar Hiyerarşisi’ndeki ait olma ihtiyacından kaynaklanıyor. Teşkilat Eşittir Dergi Satışı Gençlik arasında bazı mağazalar, restoranlar, kafeteryalar nasıl popüler ise bahsettiğim gibi Türkçülük de ideolojik açıdan popüler. Bu sebepten ötürü etrafta birçok aynı amacı güden farklı farklı yapılarda Türkçü teşkilatlar görmek mümkün. Her kesimin kendine göre teşkilatı en doğru teşkilat, her kesimin teşkilat lideri en iyi lider. Hiç kimse kendi teşkilatına, kendi liderine toz kondurmamaya elinden geldiğince gayret ediyor. A, B, C teşkilatı ayırt etmeksizin hepsinin ortak bir noktası var ki o da dergi çıkarıp satmak, haftada bir toplantı düzenlemek ve özel günleri teşkilat içinde slayt sunumu yaparak geçirmek… Bu bir ego mastürbasyonu değil de nedir? Hüseyin Nihâl Atsız’ın “Türkçüler dayanışma içerisinde yaşamaya mecburdur” sözüne üç maymunu oynayan bu Türkçü teşkilatların Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 15 Umur Bilgehan Tarım KAHRAMANLAR KÖŞESİ GIRAY HAN Dergimizin bu köşesinde vatana canlarını gözlerini kırpmadan feda etmiş kahramanlarımızın hikayelerini sizlere aktarıp onları hepimizin huzurunda bir kez daha yâd edeceğiz. Köşemizin ilk kahramanı Piyade Üsteğmen Gökhan Yavuz olacak. II. DÜNYA SAVAŞI’NIN YILDIZLARINDAN: T-34 GİRAY HAN Sovyet yapımı orta sınıf tank olan T-34, İkinci Dünya Savaşı’na merakı olan bazı kesimler tarafından savaşın en iyi tankı olarak kabul edilir. Bu tank, kendisinden sonraki birçok tankın yapımında örnek alınmıştır. Alman ordusuna doğu cephesinde ter döktürmüştür. Kendisine cevaben yapılan Tiger ve Panther tanklarının karşısında esas gücü sönük kalsa da bulunduğu ortamın iklimine dayanıklığı, sağlam zırhı ve kolay üretilmesi diğer alanlarda T-34’ü üstün kılmaya yetmiştir. T-34’ün ateş gücü, hızı ve zırhı düşmanı kıskandırıyor ve korkutuyordu. Kimi tank tutkunlarına göre ilk muharebe tankı olarak yâd edilir. Kişisel konuşmak gerekir ise T-34’ün en dikkat çeken özelliği, zırhının bilinenin aksine eğik olmasıdır. Bu sayede düşman tanklarının atmış olduğu mermiler tanka zarar vermeden sekmesine neden olmaktaydı. Piyade Üsteğmen G ök han Yavuz: 9 Mayıs 1982 yılında doğmuş, henüz okula gitmeden okuma T-34’ün fikri nasıl çıktı? yazmayı öğrenmiştir. 1955 yılında girdiği lise sınavında birçok okul “... Selam size! Üstünüzde bütün bakışlar, Bir gün olur tarih sizi elbet alkışlar!” türünü kazansa da tercihini Şanlı Yuva Kuleli’den yana kullandı. O dönem Sovyet ordusunun elinde bulunan BT tanklarının modernize edilmesi üzerine birçok firma kafa yoruyor, canla başla çalışıyordu. 1999 yılında askeri liseden mezun olup Kara Harp Okulu’na aynı Bu yeni tank BT gibi hem paletli, hem de tekerlekli olacak ve esas ölçü mekanize birliklere uygunluk olacaktı. Bu süreç devam ederken yıl başladı. Harbiye’de öğrenim gördüğü zamanlarda paraşüt beklenen haber 1937 yılının Kasım ayında A-20 adında ilk prototip ortaya çıkartılması ile geldi. O dönemdeki Sovyet tanklarından kurslarına katılıp başarı belgesi aldı. 2003 yılında omzunda 8 daha kalın ve eğimli bir zırha sahip olan bu A20, hemen hemen 17 tondan daha ağırdı ve 45mm’lik bir top ile sunulmuştu. Tankın yıllık emeğin ilk meyvesi olan yıldızı taktığında Türk ordusunun şasesi BT tanklarına göre daha gelişmişti. Bundan sonra çıkarılan A-30’da, eski modelde kullanılan top yerine 76.2 mm’lik top kullanıldı. şerefli bir subayı olmuştu. Mezun olduğu yıl Isparta’da bulunan azı askeri kesimler tankın tasarım süresi boyunca paletli ve tekerlekli bir tank tasarlamanın gereksiz olduğunu ve bu siste- Eğirdir Dağ Komando Okulu’nda dağ komando temel kursu, 2004 min tanka ek yük olacağını savundu. Öte yandan hem paletli, hem tekerlekli tankın üretim aşamasında çıkardığı sorunlar da yılında Piyade Okulu’nda temel subaylık kursunu tamamladıktan bu kesimleri haklı çıkarıyordu. Karşı çıkanların başında ise Koşkin gelmekteydi. Koşkin tankın üretim aşamasında çıkardığı sonra Bolu’da 2. Komando Tugayı’nda göreve başladı. sorunlara bir öneride bulundu. Tamamen paletli bir tank tasarlamanın daha uygun olduğu fikrini savundu. Bu şekilde A-32 adında prototip ortaya çıkartıldı. Bu prototip daha sonra T-32 olarak adlandırıldı. Sovyet ordusu, tasarım aşaması biten A-20 2005-06 yıllarında kol komutanı olarak iç ve dış güvenlik ve A-32 arasında seçim yapmak durumunda kaldı. Yapılan testler sonucunda ise A-32 tankının üretilmesinde karar kılındı. operasyonlarına iştirak edip çeşitli makamlardan takdir belgesi Sovyet ordusu bunun haricinde tankın ateş gücünün arttırılmasını ve zırhının daha da sağlamlaştırılmasını istedi. Bu istek doğrultusunda aldı. 30 Ağustos 2006 yılında ise üsteğmen rütbesine terfi etti. T-34 doğmuş oldu. 1940 yılında hiçbir prototip olmamasına rağmen dönemde yaşanan olayların öneminden ötürü T-34’ler seri üretime 13 Ekim 2007 yılında saat 09.35 civarında Şimşek Operasyonu geçildi. Bu ilk tanklara ise T-34/06 adı verildi. dahilinde Şırnak Küpeli Dağı, Sırmalı Tepe mevkinde terör örgütü mensupları ile girilen silahlı çatışma öncesinde öncü kol Geliştirilmesi komutanı olarak pusuyu sezmiş, diğer kolları uyararak mevzilere girmelerini sağlamış ve kayıp sayısını önlemiştir. Emrinde görevli Seri üretimin başlamasından kısa bir süre sonra tankın tasarımcıları test aşamasında eksik olan yanlarını not edi- Iğdırlı Piyade Er Erdem Yüce’nin ilk ateş ile vurulması üzeri- yor, vakit kaybetmeden işe koyulmak istiyorlardı. Zorlu arazi şartlarında rahat hareket etmesi, zırhı ve ateş gücü gibi özellikler ne büyük bir kahramanlık örneği göstererek askerini güvenli göz önüne alındığında oldukça iyi bir performans veriyordu ancak şanzıman sorunu(Bu sorundan dolayı üretilen bazı tank- bölgeye çekmek için mevzisini terk etmiş, kucağında askeri lar kullanılamadı), sadece tank bölük komutanının tankında iletişim sisteminin bulunması, tank komutanının çevr- olduğu halde atılan el bombası sebebiyle şehit düşmüştür. eye hakim olmak için kullanılan dışarıya açılan kapağın bulunmaması büyük ölçüde sorun yaratmaktaydı. Şahsi fikrim tankın en bük sorunu optik sistemindeydi. Bu sistemin zayıflığı neticesinde düşman tankına düzgün isabetli bir atış yapmak Biz de bu büyük kahramanımızı saygı ve minnet ile yad ediyoruz. için hedef tanka yakınlaşmak zorunda kalınıyordu. Bu sorunların büyük bir kısmı 1943 modelinde ortadan kaldırıldı. “... T-34/76’nın savaş alanındaki etkinliği azalınca tankın ateş gücünün arttırılması söz konusu oldu. Bu sebeple tanka yeni Selam size! Üstünüzde Bir gün olur tarih sizi elbet alkışlar!” bütün bakışlar, bir top takılması kararlaştırıldı.(Ateş gücünün arttırılmasının nedeni o dönemlerde Tiger ve Panther gibi zırhı sağlam tankların üretilmesidir) Bu karar sonucunda ilk modernize tanklara D-5 topu eklendi. Daha sonraları S-53 topu ana top olarak belirlendi. Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 17 BASILEIOS KÜRŞAD GÖRGEN B izansın şüphesiz en yüksek dönemine tanıklık oldu. Hatta Bardas, Magnaura Sarayı’nda bir üniversite kurma etmiş bu hanedanı konu ettiğim yazımı sunarım. çabasına dahi girişti. Basileios, III.Mikhael döneminde ortaya çıkmış bir Ermeni köylüsüdür. Sonradan İmparator olacak ve Son yıllarda imparatorun en yakışıksız davranışlarından biri, süslü hanedanı, Bizans’ı en yüksek konumuna getirecek bu köylünün kıyafetler giyip yanına arkadaşlarını da alaran Konstantinopolis hayatına bakmamız için, öncelikle Mikhael’i incelememiz gerekir. sokaklarında gezmesi olmuştur. Bu adamlardan biri de, 857 Yazımın konusu olmadığı için Mikhael’i sadece 857 yılından iti- civarları ortaya çıkan Basileios adında cahil ve kaba bir Ermeni baren inceleyeceğiz. köylüsüdür. Halkının büyük bölümü gibi ailesi de Trakyadan iskan edilmiş ancak sonrasında Tuna’nın ötesinde Makedonya adı ver- Yazıda Mikhael’in silik bir kişi gibi görünmesinin sebebi ise çok ilen bir bölgeye götürülmüşlerdir.Çocukluğunun burada geçme- zayıf karakterinin, onu annesinin, dayısı Bardas’ın ve katili-halefi si nedeniyle, Makedon kanı taşımamasına ve dilinin Ermenice Basileios’un uydusu haline getirmiş olmasıdır. Gerçi en baştan iti- olmasına rağmen O ve hanedanı yanlış biçimde Makedonyalı baren iyi bir yönetici olamayacağı bellidir ama tamamen yetenek- olarak tanınmıştır. Çok cahildir ve bütün hayatı boyunca öyle siz de değildir. Onda eksik olan şey azimdir. Yirmi yedi yaşında kalacaktır. Sadece iki özelliği ile ön plandadır: Güçlü oluşu ve atlara öldürülmesinden önceki son beş yılı ayyaşlık içinde geçmiştir, ki yakınlığı. zaten lakabı da “Ayyaş”tır. Genesios, bir güreş müsabakasında dev bir Bulgarı nasıl odanın Şans eseri dizginleri ele alan başkaları vardı. 859 yılında Bardas, öteki ucuna fırlattığını anlatmaktadır. Olayı benzer bir şekilde kouropalates unvanını almış bulunuyordu. Ancak Bardas bununla Theophanes de anlatmaktadır. Bu olaydan çok etkilenen impara- yetinmedi ve 862 yılının Nisanı, Paskalya sonrası sezar oldu. tor, Ermeni’yi hemen yanına alır. Mikhael’in çocuğu da yoktu. Bardas herkes tarafından sonraki Basileios saraya girdikten sonra çabuk ilerlemiştir. Birden imparator olarak görüldü ve herkes, alkolizmin ağır etkisinde Parakomomenos (imparatorla birlikte uyuyan saray personeli) olan Mikhael’in yerine tahta geçmesi konusunda hemfikirdi. Bu olmuştur. Hatta bazı tarihçiler aralarında homoseksüel bir ilişki süreçte Bardas “basileus” gibi davranmaya başladı ve başarılı olduğundan bahseder ama bu olanaksızdır, çünkü imparator da oldu. 10 yıllık yönetimi süresince doğuda müslümanlara alışılmadık bir düzenleme yapar. Basileios karısından boşanacak karşı kazanılan muazzam zaferler, Bulgarların hristiyan oluşu ve ve Mikhael’in eski metresi Eudokia Ingerina ile evlenecektir. Ortodoks Kilisesinin Romadan bağımsız olması çabalarına şahit Mikhael, başka türlü bir skandala sebep olacağından bu şekilde kadını saraya sokmuştur. Ancak bu bizi daha önemli bir yere Basileios’un bir hareket yaptığını görmüş ancak geç kalmıştır. Tek bağlar. Eudokia imparatorluk soyunun parçası haline gelecektir. Bu bir darbeyle Basileios onu yere sermiş ve ölmüştür. durumda, Eudokia’nın 19 Eylül 866 yılında dünyaya getirdiği bebek Leon, büyük ihtimalle Mikhaelin oğludur ve bugün bizim bugün İmparator hiç kıpırdamamıştır. Olanlar karşısında pek şaşırmış Makedon hanedanı dediğimiz hanedan Amorion Hanedanının görünmez ve zaten büyük ihtimalle komplonun içindedir. Derhal devamından başka bir şey değildir. Konstantinopolisteki Patrik Photios’a bir mektup yazarak dayısının hainlikten suçlu bulunduğunu ve öldürüldüğünü bildirir. Photios, Basileios’un Mikhael üzerinde etkisi arttıkça, Bardas ve Mikhael cevabında İmparator’un şehre dönmesi için yalvarmaktadır. Birkaç arasındaki sürtüşme de paralel olarak artmıştır. Sezar, Ermeninin gün sonra imparator ve Basileios şehre döndüler. Girit Seferi onun için bir tehdit olduğuna karar vermiş gibi görünmektey- başlamadan sona ermişti. di. Basileios’a gelince, henüz hırsını tatmin etmemişti. Basileios, İmparator’u sessizce Bardas’a karşı kışkırtmaktadır. Bardas’ın, O’nu 866 yılının, Paskalya’dan sonraki yedinci pazar günü Ayasofya’da bertaraf etmek istediğini söylüyordu. Çok geç olmadan harekete toplananlar, her zaman tek tahtın bulunduğu yerde iki taht geçilmeliydi. bulunca meraklarını gizleyemediler. İmparator muazzam kiliseye geldiğinde hemen vaiz kürsüsünün en tepesine çıkar. Basileios Son zamanlarda Doğu’da Müslümanlara karşı kazandıkları zafere ortada bölüme çıkmış ve sekreterlerden biri imparator adına şu rağmen, Bizans’ın sonuç elde edemediği bir savaş alanı vardı: satırları okumuştur: Girit. Adaya 866 yılında yapılacak bir sefer hazırlığı başlatılır. Bana sadık kalan, beni koruyan ve bağlılık gösteren Ordu, Miletos yakınında Menderes ırmağı kenarında demir atmış Parakoimomenos Basileios, imparatorluğumun koruyucusu olmalı donanmanın bulunduğu yere gelmiştir. Gemiye binmeden önce ve basileus ilan edilmelidir. Bardas komplo uyarısı almış ancak gülüp geçmiştir. Yine de, tüm Hadımlar Basileosa erguvan renkli çizmeleri ve diğer impara- gece boyunca uyumamıştır. Ve ertesi gün yani 21 Nisanda bu tor eşyalarını giydirirken, Mikhael de tacı patriğe verir. Patrik endişesinden arkadaşı Philotheos’a bahsetmiştir. Philotheos onu tacı tekrar Mikhael’in başına takar ve sonra Mikhael bizzat tacı rahatlatmak için elinden geleni yapmış ve “Düşman karşında Basileios’un başına takar. Ahır işçiliğinden imparator olmaya giden dağılacak” demiştir. Son derece şık kıyafetile imparatorluk çadırına yol sadece 9 yıl sürmüştü.(857-866) giren Sezar, yeğeninin yanına oturmuş ve dikkatle sabah raporunu Paylaşılan monarşı ise aksine sadece 16 ay sürdü ve tahmin dinlemiştir. Bittiğinde Mikhael’e dönmüş ve görüşülecek başka edebileceğiniz üzre bir cinayet ile bitti. bir şey yoksa gemilere binmesini önermiştir. İşte tam o anda Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 19 Mikhael ve Basileios, 867 yılı konsülünün açılışını yapmak üzere başkanlık edeceklerini sanmakla yanılmışlardı, bu işi ya basileus’un yanyana oturduğunda, pek az kimse aralarındaki gerçek ilişkiyi kendisi ya da onun bir temsilcisi[1] üstlenecekti. Sonrasında konu anlayabilirdi. Mikhael arkadaşını tahta çıkarmıştı çünkü yönet- en önemli meseleye, yani Photios’a geldiğinde İmparator, hemen me gücünden yoksun bir ayyaştı. Giderek daha tehlikeli hale mahkumiyet isteğine karşı çıktı ve savunma konusunda ısrar etti. geldiğinde ortaklık yürümez oldu. Bir şey yapılmalıydı. Photios geldiğinde sessizlik kararı almıştı ve 5 Kasım’da aforoz 24 Eylül 867 günü iki imparator ve Ingerina Aziz Mamas Sarayı’nda edildi. Ancak bunun İmparator açısından pek de sıkıntı edildiği beraber yemek yiyorlardı. Yemeğin sonuna doğru Basileos masa- sanılmamaktadır. Öncelikle her ayrıntıda Bizans yasal prosedürü dan ayrıldı ve doğruca Mikhaelin odasına gitti. Odanın sürgül- uygulanmış ve mahkuma itiraz etme hakkı doğmamıştır. İkincisi de, erini kitlenmeyecek şekilkde kanırttı. Tekrara masaya döndüğünde hükmü kendisi vermiştir. Mikhael ayyaştı ve sızmıştı. Yatağa taşındı. Bu arada Basileios sarayın diğer tarafındaki komploculara katılmıştı. Bizans İmparatorları asla Konsül oturumları 870 Şubatı’na kadar devam etmiştir, oturumların yalnız uyumazlardı. Ancak o gün normal zamanda onun odasında kapanmasına az kala Konstantinopolis’e iki ayrı elçi gelmiştir. İlkini kalan görevli başka bir işe alınmış ve onun yerine Mikhael’in eski Boris(Bulgar) göndermişti. Halkını hristiyan yapmakla büyük bir alem arkadaşı Basiliskianos geçmişti. Sürgünün durumunu fark Boyar isyanının önünü açmış ve bunu güçlükle bastırabilmiştir. etmişti ve ayak seslerini duyduğunda tetikte bekliyordu, ne var ki İlk önce şansını Bizans Patriğinde denemiştir lakin Photios ona bir kılıç darbesi ile yere yuvarlandı. Basileios’un kuzeni Asylaion son bir başpiskopos göndermemiştir. Roma ile yakınlaşmış, ama bir darbeyi imparatora vurdu. süre sonra Hadrianus’un da en az Photios kadar kararlı olduğunu Ölü Mikhael kan gölünün ortasına bırakıldı ve onları bekleyen bir görmüştür. Daha önce de Roma-Bizans çatışmasını kullanmıştı, kayıkla komplocular Büyük Saray’a vardılar. Cinayet haberi pek şimdi çözülmüş gibi görünse de, şansını bir kez daha deneyebilirdi. şaşkınlık yaratmamış ve Mikhael’in ölümüne ailesinden başka Elçilerin konsüle soracak soruları vardı. Eğer Bulgaristan’ın kendi kimse üzülmemişti. Ertesi gün cenaze işlerini halletmek üzere piskoposluğu olmayacaksa, Roma’ya mı Konstantinopolis’e mi gönderilen bir memur, eski imparatorun cesedinin, bir şaka olarak bağlı olacaklardı? Basileios bu soruya cevap vermekten kaçınarak, tarafsız olması gereken üç doğu patriğine yöneltti. Bu patriklerin cevabı ise bel- Böylece Basileios tek imparator olmuştur. liydi. Papalık elçilerinin karşı koymaları fayda etmedi, pek aldıran olmamıştı. Öfkeden tabiri caizse çılgına dönmüş halde Roma’ya III. Mikhael’in ölümüyle rahatlayan Basileios, hiç vakit kaybet- doğru yola çıktılar. Ancak gemi Adriyatik’te korsanlar tarafından meden imparatorluğu değiştirecek çalışmalara başladı. Daha ortak alıkondu ve dokuz ay sonra, yollarına devam edebildiler. İmparator’un cesedi soğumadan, patrik Photios görevinden alındı. Karar sessizlikle karşılandı. Ayin sırasında onun yanında duran din Ve böylece Bulgaristan, günümüzde de bağlı kaldığı Ortodoks adamları, Photios’un ilahi okumadığına tanıklık etmeye hazırdılar. Kiliseye geri döndü. Photios’un bertaraf edilmesiyle, Boris de istediğini elde etmişti. 4 Mart günü Ignatios Hagia Sophia’da bir Bizanslılar’ın çoğu da Photios’un II. Lugwig’e imparatorluk ünvanı Bulgar başpiskoposunu takdis etti. Basileios, teknik bakımdan bahşetme isteği karşısında dehşete düşmüşlerdi. Görevden Konstantinopolis’e bağlı ancak günlük olaylarda özerk olacakları alındıktan iki ay sonra ezeli düşmanı Ignatios’un patrik olmasıyla sisteme onay verdi. daha da küçük düşmüştü. Başkente Şubat ayında gelen ikinci elçi ise, II. Ludwig’den(II.Louis, Dikkat çekilmesi gereken durum, Justinianos’tan beri Bizans Kutsal Roma İmparatoru, Genç Ludwig) bir mektup getirmişti. tahtına ilk defa yeniden fethi düşünen biri geçmiş olmasıdır. Bu Mektubun pek hoş olduğu söylenemezdi. Batıdaki İmparator iş için Photios ayak bağıydı. Görevden azledildikten hemen sonra kendini aşağılanmış hissediyordu. Çünkü 869 yılında Bari’ye Roma’ya elçilerin gitmesi bu durumu daha da açıklar niteliktedir. gelen Bizans Donanması Amirali Niketas, İmparator’a Frank Kralı Papa Nicolaos’un bu değişimi kabullenip kabullenmediğini bil- diye hitap ederek küçümsemiş ve gördükleri karşısında dehşete emiyoruz, zira 13 Kasım 867’de ölmüştür. Yerine geçen yeni Papa düşerek[2] geri dönmüştü. Elçiler Basileios’un huzuruna çıktığında, Hadrianus ise ılımlı ve sakin biriydi. Bu yüzden, Basileios’un öneri- öfkelerini dile getirmişlerdir. sini dostane bir biçimde karşıladı ve pişmanlık belirtisi olduğunu düşündü. Konstantinopolis’te toplanacak konsüle heyet gönder- Böylece birkaç hafta içinde Bizans her iki müttefiğini de ken- meyi kabul etti, ki bu sayede Photios döneminde başlayan hizipler dine düşman etmiştir. tatlıya bağlanacaktı. Güney İtalya konusundaki anlaşmazlığa evrilip büyük bir savaş Ludwig’le yaşanan sürtüşme, kolaylıkla çıkarabilirdi. Ama Beneventum’un Lombard Dükü Adalgis 871 Lakin bu konsül Ekim 869’da başladığında papalık heyeti, Basileios’un pişman ya da uysal olmadığının farkına vardı. Oturuma 886 yılında Apamea’daki sarayı yakınlarında avlanırken hayatını çekilip, 875 yılında arkasında varis bırakmadan Brexia’da ölmüştür. kaybetmiştir. Ancak nasıl öldüğü bir sır olarak kalmıştır. Bizans donanması Adriyatik’te iken, ordunun büyük çoğunluğu Şimdi esas son ve en önemli soruya gelelim. İddia edildiği gibi doğuda konuşlanmıştı. Burda iki düşman vardı: Heretik Pavlikanlar Basileios’un ölümü sadece bir av kazası mıdır, yoksa Leon’un bilgisi ve araplar. Basileios ve Khristophoros, Heretik Pavlikanlar üzerine ve onayı dahilinde Basileios bir komploya kurban mı gitmiştir? çıktığı iki hızlı seferle merkezlerine baskın yapmış ve üs olarak kullandıkları Divriği’yi yerle bir ederek, liderleri Khrysokheiros’u Elimizde bir kanıt yoktur, bu durumda karar da açıkta kalmaktadır. öldürmüşlerdir. Bölgedeki heretik tehlike ortadan kalktıktan Eğer baba katili olmaya yetecek herhangi bir sebep varsa, Leon’un sonra, dikkatler araplara çevrilmiş ve Zapetra, Samosata ile Fırat bu hakkı kesinlikle vardır ve yaşlı adamın yaptığı bütün faydalı işler Vadisi’ndeki bazı kaleler ele geçirilmiştir. tahta büyük bir kan gölü içinde çıktığı gerçeğini değiştirmez. Eğer düşündüğümüz gibi hayatını bir suikastçının elinde kaybettiyse, bu Batı’da da Bizans başarıları aynı şekildedir. Arapları Dalmaçya’nın dışına itmiş, 873 yılında sonu hak etmiştir. Adalgis’e Bizans hakimiyetini kabul ettirmiştir. Aynı sene Otranto ele geçirilmiş ve 876’da Barise, Bizans [1] İmparator, oturumların sadece dördüne katılmış, gerisine üstünlüğünü tanımıştır. Praepositos Baanes başkanlık etmiştir. [2] Niketas, Frankların sarhoşluklarına ve sayıca az olmalarına Hakimiyetinin son on yılında Basileios’un kendini yeni Justinianos olarak gördüğüne şüphe yoktur. dayanamamıştır İtalyayı yeniden ele geçiri- yor, kanunları topluyor ve elden geçiriyordu. 879 yılı ortasında, Basileios on iki yıllık başarısıyla övünecek duruma gelmiştir. Ordu Kürşad Gürgen her zamankinden daha güçlüdür, hem doğuda hem batıda Araplar çekilmiştir. Pavlikanlar ezilmiş, Bulgarlar ve Sırplar Hristiyanlığın Kaynaklar: çatısı altında birleşmiştir. Photios hizbi sona ermiş ve Romadaki at çuluna bağlandığını görmüştür. Mikhael, Üsküdar’da yapılan bir törenle defnedilmiştir. 872 yılında serbest kalmış ancak bazı yenilgilerden sonra kuzeye yılında Ludwig’i karısıyla birlikte esir almıştır. Papa’ya, Bizans’ın hafife alınmaması gerektiği gösterilmiştir. Oman, Byzantine Empire Prokheiron yayınlanmış, Epanogoge çalışması hızla devam etme- Aristkes, History of the Armenia ktedir. Bizansın gördüğü en alçak iki cinayetle tahta geçen Ermeni Attaleiates, Historia köylüsü, Justinianos’tan beri gelmiş geçmiş en büyük hükümdar Photios, Epistolae olduğunu herkese göstermiştir. Psellus, Chronographia Adontz, L’age et l’Origine de l’Empereur Basilie Ayrıca Justinianos’un tahtını verecek bir oğlu yokken, Basileios’un Baynes, Byzantine Studies tam dört oğlu vardı. Küçük oğullarıyla pek ilgilenmemiştir ancak en Bury, History of the Later Roman Empire büyük oğlu Konstantinos’u baş tacı etmiştir. Cambridge Medieval History Ancak Konstantinos, 879 yılı eylül başı aniden ölür. Ölüm nedeni Bryennius, Histories anlaşılamaz ve Basileios bir daha kendine gelemez. Bunu işlediği Dvornik, The Photian Schism cinayet karşısında Tanrının verdiği bir ceza olarak düşünür. O andan Oman, The Dark Ages. itibaren kabuğuna çekilir, depresyona girer ve cinnet nöbetleri Timothy, Bizans Tarihi geçirir. Onu kendine getirebilen tek kişi vardır: Photios. Norwich, Bizans Photios’un tek bir amacı vardır: Leon’un imparator olmasını önlemek. Basileios’un oğlundan nefret etmesi için elinden geleni yapmıştır. On altı yaşındaki Leon, istemediği halde Theophano ile evlendirilmiş ancak sevgilisi Zoe’den asla vazgeçmeyeceğini söylediğinde, Theophano onu Basileios’a şikayet etmiş ve Basileios öfkeden çılgına dönerek oğlunu kendi elleriyle kırbaçlamıştır. Zoe saraydan kovulmuş, Gutzuniates adlı biriyle evlendirilmiştir. Bu arada Photios kulislerine devam etmiş ve vatan hainliği söylentileri çıkarmıştır. Aradan bir yıl geçtikten sonra, genç prens tutuklanır ve hapsedilir. Üç ay yahut üç yıl sonra babası tarafından salıverilir. Büyük ihtimalle Basileios halkın baskısına dayanamamıştır zira Leon halk tarafından sevilen biridir ve hiçbir suç işlememiştir. Acıyla geçen son yıllarında Basileios ava çıkarak avunmuş ve Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 21 Adana Aladağ yurt yangını CEHALET, VATANA İHANETTİR Ü HALIL BAKI ÇELEN lke üzerinde can sıkıcı olaylar dönüyor. “Neler oluyor ülkede, nereye gidiyoruz?” diye sorularımızı yükseltsek de sorduklarımız sorulduğuyla kalıyor. Sesimizi duyan, bizi umursayan yok. Acımasız siyasetçilerimiz ve medyamız insanlarımızın aklıyla dalga geçiyor fakat kimsenin umurunda değil. Peki bizim umurumuzda mı? Tabiki de umurumuzda. Ancak tek silahımız kalemimiz. Yapabildiğimiz en kuvvetli şey, duyarlılığımızı dile getirip dışa vurmak ve üç beş satırla milletimizin şuuruna seslenebilmektir. Ne yazık ki insanlarımızın başarıya olan inancı yalakalık ve torpilciliğe endeksli olduğundan “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışıyla hareket ediyor- lar. Bu eylemleri ise haklının ve mazlumun yanında olan aziz insanlarımızın varlığını daha da köreltip zalimi güçlendirip şımartıyor. Kalemi kılıçtan keskin olanlar memleket dahilindeki iktidar sahiplerinin hıyaneti altında eziliyor. Yıllarca cehalet, din sömürüsü ve çıkarcılıkla yoğrulan zihniyetler bu yangını daha da körüklüyor. Benim çocukluğumdan bu yana halkımız o kadar değişti ki... Çocuk bayramlarında köy sokaklarında 10. Yıl Marşı söylediğim saf Türk Milleti ile bugünkü Türk Milleti aynı değil. Bu değişimler içinde ilimde, fende,sanayide, tarımda değerlendirmeye girsem sonu gelmez. Eğitimin içine girsem vurgun yerim. Yapboz haline getirilen eğitim sistemini, çoğalan gereksiz din okullarını, eğitirken öğütenleri, hacılarıhocaları bu yazımda bahsetmeyeceğim bile. Zira anlatsam bile külahına takan yok ki? Beyni samanla dolu olanlar, karakterini parti ve kişi fanatikliğine kilitlemiş olanlar yazdıklarımı nasıl anlasın? Rayına oturtulmayan eğitim sistemiyle, havuz medyası haline gelen yayın organlarıyla cahilleştirilen, sorgulama kabiliyetini kaybeden halk, önüne konulanı yiyor ve kolayca komuta ediliyor. Tek elden kumanda edilen toplumun, büyük bir savaşın tarafı haline gelmesi için beslenip büyütülüyor. Bu savaş; ne Haç ile Hilal’in savaşı, ne doğu ile batının, ne de sağ ile solun. Bu savaş, cehaletin savaşı. Memleketi cehaletin karanlığına boğanlar, bu karanlığa bir kibrit yakanı bile yok etmekle meşguller. Zira göz yumdukları terörizm bile eli kalemliler kadar tehlikeli olmadı. Her seferinde yarattıkları cehaletle daha da büyüdüler. Ne kadar büyüdülerse o kadar kontrolden çıktılar. Güçlendikçe daha fazlasını istediler. Daha çok güce, daha çok yetkiye kavuştular. Eğitimi katletmekle istila etmeye başladıkları yönetim, orduyla, yargıyla ve nihayetinde ülkenin rejimiyle devam etti. Ne isterlerse yapıyorlar, ne derlerse uyguluyorlar. Yani her alanda söze ve yetkiye sahipler. Anayasa zaten askıda. Makama gelirken bağımsız ve tarafsız olacaklarına, ülke toprakları üzerindeki herkesi temsil edeceklerine namusları ve şerefleri zerine yemin edenler, bugün her türlü yasayı bertaraf etmiş, yarattıkları hayali düşmanlarla danışıklı dövüş içine girip, devletin ordu ve yargı kanadında ülke menfaatini düşünen ne kadar insan varsa yok etmişlerdir. Ekonomiye değinmiyorum bile. İşsizlik oranları gün geçtikçe zirve yapıyor, turizm desen ayaklar altında. İhracat rakamları hepimizce malum. Cehaletten başka ürettiğimiz tek bir şey yok. Samanı hatta iğneyi bile ithal eden bir ülke haline geldik. Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 23 Sözde PKK ile müzakereden sonra analar ağlamayacaktı. O sözlerden sonra bugüne dek yüzlerce evladımızı sırf PKK’ya kurban verdik. O da yetmedi, komşu ülkemizdeki yangına körükle gittik. Suriye’de onlarca evladımız şehit oldu. “Suriyeli gençler sahillerimizde tatil yaparken, karımıza kızımıza sarkıntılık ederken bizim gencecik evlatlarımızın ne işi var orada?” sorusunu iktidar sahiplerine kimse soramıyor. Bu cehaletin beslediği iktidar sahipleri, ülkenin dünya nazarındaki itibarını derinden sarstı. Yüzyıllarca hürmet gösterilen aziz millet artık saygınlığını yitirmiş, tembel, beceriksiz, sesi çok çıkan mahalle kabadayısı muamelesi görüyor. Demem o ki; memleketi önce insanların şuurunu yok ederek, sonra da cehaleti körükleyerek fethetmeye başladılar. Yönetimde aptal ve çıkarcı insanları kadrolaştırıp, eğitimli insanları çiğnediler. Halk da bunu destekledi. Bu cehalettir, çıkarcılıktır. Ve cehalet, vatana ihanettir... Ancak ölü bir devleti yönetmemek, yönetememek hainlik değildir. Vahdettin’in yapabileceği tek şey Milli Mücadeleyi başlatmak veya halkın ayaklanmasını sağlayarak Saltanat için direniş başlatması olacaktır. Lakin bunlardan hiç birisini yapmamıştır. ATATÜRK VE VAHDETTIN SAMET PIŞKIN Y akın Türk Tarihinin en çok konuşulan konularından olan Atatürk ve Vahdettin ilişkisini gün yüzüne çıkarmak önemlidir. Çünkü bu gibi konular çok önemli olmasada halk arasında ikilemler yaratıyor, insanları taraflara ayırıyor. Dönem için’’ Osmanlının en şanssız döneminde doğan Vahdettin hain midir ? Atatürk, Samsuna Vahdettin tarafından mı göderilmiştir ? Atatürk Samsuna ne amaçla gönderilmiştir ?’ soruları üzeri- nden açıklamak tüm konuya yetkinlik getirecektir. İstanbul düşman tarafından tamamen işgal edilmiş, Mondros hükümleri Saltanata zorluklar çıkarmaya başlamıştır. Ülke halihazırda bir çok noktadan işgal edilmiş, Mondros hükümleri sayesinde de işgaller artmış. Vahdettin tahta çıkışı için kılıç kuşanma töreni yapılacaktır. Tarihçi İlber Ortaylı o günleri: ‘’ Eyüboğlunda Vahdettinin kılıç kuşanma töreni olacak. Demişşler ki ya bombalarlarsa, bombalanmaz protokol demişler. Aynı gün Haydarpaşa’yı hava uçurmuşlar’’ Vahdettinin tahta çıktığı birortam bu iken haindir veya değildir demek gerçekten de yoruma açıktır. Askeri olarak dağıtılmış, başkenten yurdu yöneten işgalci kuvvetlerinin varlığında Vahdettin’in ne gibi bir etkisi olabilir ki. Bu demek değildir ki hatası yoktur. Damat Ferit denen vatan hainine güvenmesi ve desteklemesinin hiç bir olumlu tarafı yoktur. Milli Mücadelenin Vahdettin tarafından başlatıldığı, Atatürk’ün, Samsuna, Vahdettin tarafından gönderiliği bir kısım insanlar tarafından iddia edilmektedir. Zira burada ifade edilmesi gereken konu Vahdettin’in, Mustafa Kemali ne amaçla Samsuna gönderdiğidir. Araştırıldığın bu konu ile ilgili fazla kaynak bulmak mümkün değildir. Genel olarak Vahdettin’in sırdaşı olan Ali Fuat Bey, Atatürk Hatıralarını ele alan Falih Rıfkı Atay’a ve dönem resmi belgelerine ulaşım sağlanabilir. Atatürk’ün Samsuna gönderilmesi sanılanın aksine orada ki isyanları bastırılması nedenidir. Mondros’un işgal maddeleri nedeni ile uyarılan Sultan Vahdettin’e Samsun’un karışık olduğu, İttihat ve Terrakicilerin halkı ayaklanmaya bir araya getirmeye çalıştıkları bilgisi verilir. Sultan Vahdettin de bunun üzerine Samsun isyanını bastırmak için harekete geçer. Dönemin parlak isimleri arasında geçen Mustafa Kemal hakkında karar verir. Onu gönderecektir. Mustafa Kemal talep üzerine saraya gider ve görevi alır. En tartışılan kısımlardan birisi ise Vahdettin’in Atatürkü Milli Mücadeleyi başlatması için bir görev icabı Anadoluya göndermesidir ki bu tamamen asılsızdır. 21 Nisan 1919’da Amiral Calthorpe Osmanlı Harbiye Nazırlığı’na verdiği bir notada şunları iletmiştir: 1- Erzurum, Erzincan, Bayburt ve Sivas yörelerindeki ordunun terhis ve silahlarının toplanması işi çok yavaş gitmektedir. 2- Bu yörelerde, Kars’ta olduğu gibi baştan başa şuralar kurulmuştur. 3- Bu şuralar, ordunun denetimi altında asker toplamaktadır. Bu gelişmeler o bölgede yaşayan halkı rahatsız etmektedir. 4- Bu gelişmeler, Ermenistan hakkında verilecek karara karşı koymak için İttihatçı-Jön Türklerce örgütlenmektedir.(1) Bu bildirinin ardından Amiral Calthorpe Damat Ferit ve Sultan Vahdettin’e de bilgi vermiş ve derhal 9.Orduyu kontrol altına almasını talep etmiştir ve Mustafa Kemal’in, Samsun gönderilmesi bu şekilde gerçekleşmiştir. (2) Mustafa Kemal, Samsuna vardığında ise bildiğimiz gibi Milli Mücadele’ye başlamıştır. Olaya bir kaç farklı yerden baktığımızda da Sultan Vahdettin’in Milli Mücadele ile yakından uzaktan alakası olmadığını görebiliriz. Ali Fuat Türkgeldi’in ‘’Görüp İşittikleri’’ kitabına bakıldığı zaman Vahdettin’in en ince detaylarına kadar anlatıldığını görürken, Milli mücadele ile ilgili herhangi bir ayrıntıya yer verilmemiştir.(3) Sultan Vahdettin’in 1923 yılında Mekke ziyareti sırasında yayınladığı beyannamede “Mustafa Kemal’i Anadolu’ya gönderen kabineye uydum.” demiştir.(4) Son olarak Nutuk kitabına Designfreebies Magazine • www.designfreebies.org • 25 baktığımızda ise Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk:”Onlar bu yetkiyi bana bilerek ve anlayarak vermediler, ne pahasına olursa olsun benim İstanbul’dan uzaklaşmamı isteyenlerin buldukları gerekçe ‘Samsun ve dolaylarındaki güvenlik olaylarını yerinde görüp tedbir almak üzere Samsun’a kadar gitmem idi. Ben bu görevin yerine getirilmesinin bir makam ve yetki sahibi olmaya bağlı bulunduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir sakınca görmediler. O tarihte genelkurmayda bulunan ve benim maksadımı bir dereceye kadar sezmiş olan kimselerle görüştüm. Müfettişlik görevini buldular. Yetki konusu ile ilgili emri de ben kendim yazdırdım. Hatta Harbiye Nazırı olan Şakir Paşa, bu talimatı okuduktan sonra imzalamaya çekinmiş, anlaşılır, anlaşılmaz bir biçimde mührünü basmıştır.” ifadesine kendi Nutuğunda yer vermiştir. (5) Kaynak 1- Sir Andrew Ryan, The Last of the Dragomans, Londra, 1951, s.129-131’den aktaran Osman Ozsoy, Kurtuluş Savaşının Perde Arkası, İstanbul, 1999, s.133; Meydan, age, s.483. 2- Jaeschke, age, s.104. 3- Görüp İşittiklerim, Ali Fuat Türkgeldi 5- Nutuk 6- Sinan Meydan, İlber Ortaylı, Halil İnalcık isimlerinden özellikle yaralanılmıştır.