T.C. GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ ÇALIġMA EKONOMĠSĠ VE ENDÜSTRĠ ĠLĠġKĠLERĠ ANABĠLĠM DALI TÜRKĠYE’ DE UYGULANAN 1980 SONRASI EKONOMĠ POLĠTĠKALARININ YOKSULLUK-ġĠDDET ĠLĠġKĠSĠ ÜZERĠNE ETKĠSĠ YÜKSEK LĠSANS TEZĠ Hazırlayan Filiz GÜLġEN Tez DanıĢmanı Doç. Dr. Yücel UYANIK Ankara-2011 iv ÖNSÖZ Yoksulluk ve Ģiddet arasındaki iliĢki temelde bireysel ihtiyaç ve istekleri karĢılayamamaktan oluĢmaktadır. Özellikle 1980 dönüĢümüyle birlikte mali piyasalardaki değiĢimler, yapısal uyum programları, küreselleĢme, teknolojik geliĢmeler, iĢgücü piyasalarındaki değiĢimler olumlu yansımalarının yanında, yoksulluk sorununun daha da derinleĢmesine, bireysel ve toplumsal patlamaların çoğalmasına ve Ģiddetin daha kolay barınabilmesine olanak tanımıĢtır. Bu çalıĢmanın ortaya çıkıĢından tamamlanmasına kadar geçen sürecin her aĢamasında, bütün tecrübe ve bilgi birikimiyle çalıĢmanın zenginleĢmesine katkı sağlayan, yanımda olup desteğinin esirgemeyen çok değerli hocam ve tez danıĢmanım Doç. Dr. Yücel UYANIK‟a teĢekkürlerimi sunuyorum. Yine, görüĢlerine ihtiyaç duyduğumda, vakitlerini ayıran ve yardımcı olan değerli bölüm hocalarıma; gerek duyduğumda, hiç çekinmeden fikirlerini paylaĢan, hep yanımda olup cesaret veren bütün dostlarıma tüm içtenliğimle teĢekkür ediyorum. Ve tabi ki çalıĢmanın baĢından sonuna kadar geçen sürecin her basamağında, gerekli hoĢgörü ve sabrı gösteren, çalıĢma sürecimi kolaylaĢtırmak için özveride bulunan, yardımlarını asla unutamayacağım tüm aileme ve sevgili eĢim Murat GülĢen‟e sonsuz teĢekkürler. Filiz GÜLġEN Ankara, 2011 ii ĠÇĠNDEKĠLER ÖNSÖZ ........................................................................................................... i ĠÇĠNDEKĠLER ................................................................................................ ii KISALTMALAR ve SĠMGELER ................................................................... vi TABLOLAR .................................................................................................. ix GRAFĠKLER .................................................................................................. x ġEKĠLLER .................................................................................................... xi GĠRĠġ ............................................................................................................. 1 BĠRĠNCĠ BÖLÜM KAVRAMSAL BOYUTUYLA YOKSULLUK ve ġĠDDET, YOKSULLUKġĠDDET ĠLĠġKĠSĠ ve KURAMSAL BOYUTUYLA NEOLĠBERALĠZM 1.2. DAR ve GENĠġ ANLAMDA YOKSULLUĞUN TANIMI ......................... 6 1.3. YOKSULLUK TÜRLERĠ ..................................................................... 10 1.3.1. Mutlak Yoksulluk-Göreli Yoksulluk............................................... 10 1.3.2. Objektif Yoksulluk-Subjetif Yoksulluk........................................... 14 1.3.3. Gelir Yoksulluğu-Ġnsani Yoksulluk ............................................... 15 1.3.4. Kırsal Yoksulluk-Kentsel Yoksulluk.............................................. 16 1.4. YOKSULLUK ÖLÇÜTLERĠ ................................................................ 17 1.4.1. Kafa Sayısı Endeksi .................................................................... 19 1.4.2. Yoksulluk Açığı Endeksi .............................................................. 20 1.4.3. Gini Katsayısı .............................................................................. 22 1.4.4. Sen Endeksi ................................................................................ 23 1.4.5. Foster, Greer ve Thorbecke (FGT) Endeksi ................................ 25 iii 1.4.6. BirleĢmiĢ Milletler Kalkınma Programları Yoksulluk Endeksleri ... 27 1.4.6.1. Ġnsani GeliĢme Endeksi ........................................................ 28 1.4.6.2. Ġnsani Yoksulluk Endeksi ...................................................... 30 1.5. ġĠDDETĠN TANIMI ............................................................................. 33 1.6. ġĠDDET TÜRLERĠ ............................................................................. 34 1.6.1. SavaĢlarda Öne Çıkan ġiddet Tipi............................................... 35 1.6.2. Sosyo-Politik ġiddet..................................................................... 35 1.6.3. Devrimci ġiddet ........................................................................... 36 1.6.4. Terörizm ...................................................................................... 36 1.7. YOKSULLUK-ġĠDDET ĠLĠġKĠSĠ ......................................................... 37 1.7.1. Yoksulluğun Yarattığı ġiddet ....................................................... 38 1.7.2. ġiddetin Yarattığı Yoksulluk ......................................................... 41 1.8. NEOLĠBERALĠZM KURAMI ............................................................... 42 ĠKĠNCĠ BÖLÜM LĠBERALĠZASYON POLĠTĠKALARININ DÜNYA ve TÜRKĠYE EKONOMĠSĠNE ETKĠLERĠ 2.1. 1980 ÖNCESĠ TÜRKĠYE‟DE UYGULANAN EKONOMĠ POLĠTĠKALARI .................................................................................................................. 47 2.2. 1980 SONRASI TÜRKĠYE‟DE UYGULANAN EKONOMĠ POLĠTĠKALARI.......................................................................................... 51 2.2.1. 1980-1988: Ġstikrar ve SerbestleĢme ........................................... 54 2.2.1.1. 24 Ocak 1980 Ġstikrar Programı ............................................ 55 2.2.1.2. 1983-1989 Yılları Arasında Uygulanan Ekonomi Politikaları 57 2.2.1.2.1. Kur Politikalarında Esneklik ........................................... 58 2.2.1.2.2. Liberal DıĢ Ticaret Politikaları ........................................ 60 iv 2.2.2. 1989-1999: Finansal SerbestleĢme ve Ekonomik Kriz ................ 61 2.2.3. 2000‟li Yıllar: ÇöküĢ ve Yeniden Yapılanma ................................ 64 2.2.3.1. 2000-2002 Enflasyonu DüĢürme (Döviz Kuru Hedeflemesi) Programı ........................................................................................... 65 2.2.3.2. 2002-2004 Güçlü Ekonomiye GeçiĢ Programı (Parasal Hedefleme) ........................................................................................ 69 2.2.3.3. 2002‟den Günümüze Uygulanan Ekonomi Politikaları .......... 71 2.3. 1980‟DEN GÜNÜMÜZE EKONOMĠ POLĠTĠKALARININ TÜRKĠYE ÜZERĠNDEKĠ ETKĠLERĠ ........................................................................... 75 2.3.1. Ekonomik Alanda Etkileri ............................................................. 76 2.3.2. Sosyal Alanda Etkileri .................................................................. 95 2.3.3. Sosyo-Ekonomik Etkilerin Genel Karakteristiği .......................... 100 2.4. 1980 SONRASI UYGULANAN EKONOMĠ POLĠTĠKALARININ DÜNYADA ETKĠLERĠ ve TÜRKĠYE ĠLE KARġILAġTIRILMASI .............. 103 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 1980 SONRASI EKONOMĠ POLĠTĠKALARININ YOKSULLUK ve ġĠDDET ÜZERĠNE ETKĠLERĠ 3.2. TÜRKĠYE‟DE YOKSULLUK ve ġĠDDETĠN GÖRÜNÜMÜ ................ 107 3.1.1. Gelir Dağılımının Bozulması ................................................... 108 3.1.2. Bölgesel Farklılıklar ve Göç .................................................... 111 3.1.3. Nüfus ArtıĢı ve Hanehalkı Büyüklüğü ..................................... 114 3.1.4. Eğitim Durumu........................................................................ 115 3.1.5. Siyasi Alandaki DeğiĢimler ..................................................... 117 3.2. YOKSULLUK ve ġĠDDETĠ ÖNLEMEYE YÖNELĠK EKONOMĠK TEDBĠRLER ........................................................................................... 117 v 3.2.1. Ekonomik Büyüme ve Gelir Dağılımı ......................................... 118 3.2.2. Ġstihdam Politikaları ................................................................... 119 3.2.3. Sosyal Kalkınmaya Önem Verilmesi ve Kalkınma Programları . 120 3.2.4. Kamu Yönetimin ĠyileĢtirilmesi ve Bütçe Uygulamaları .............. 121 3.2.5. Yoksulluk ve ġiddet Ġle Mücadelede Doğrudan Yöntemler ........ 122 3.3. YOKSULLUK – ġĠDDET DÖNGÜSÜNÜN 1980 SONRASI EKONOMĠ POLĠTĠKALARI AÇISINDAN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ ............................. 123 SONUÇ .......................................................................................................129 KAYNAKÇA ...............................................................................................134 ÖZET ..........................................................................................................153 ABSRACT ..................................................................................................155 vi KISALTMALAR ve SĠMGELER AB : Avrupa Birliği cal. : Calori Çev. : Çeviren DPT : Devlet Planlı TeĢkilatı Ed. : Editör FGT : Foster, Greer ve Thorbecke G : Yoksullar Arası Gelir EĢitsizliği Katsayısı GAP : Güneydoğu Anadolu Projesi GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla GSYH : Gayri Safi Yurtiçi Hasıla H : Yoksul KiĢi Oranı HM : Hazine MüsteĢarlığı I : Yoksulluk Açığı Oranı ILO : International Labour Organization Uluslararası ÇalıĢma Örgütü IMF : International Monetary Fund Uluslararası Para Fonu KĠT : Kamu Ġktisadi TeĢebbüsleri n : Toplam Nüfusu veya Hanelerin Sayısı No : Sayı vii P : Sen Endeksi p :page Sayfa pp. : Page Number Sayfa Sayısı q : Yoksulluk Sınırı Altında Yer Alan Yoksulların Sayısı s : Sayfa SGP : Satın Alma Gücü Paritesi ss. : Sayfa Sayısı TCMB : Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası TEFE : Toptan EĢya Fiyat Endeksi TFV : Toplam Faktör Verimliliği TL : Türk Lirası TOBB : Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TODAĠE : Türkiye ve Orta Doğu Amme Ġdaresi Enstitüsü TÜFE : Tüketici Fiyat Endeksi TÜĠK : Türkiye Ġstatistik Kurumu TÜSĠAD : Türk Sanayicileri ve ĠĢ Adamları Derneği UNDP : United Nations Development Programme BirleĢmiĢ Milletler Kalkınma Programı viii USA (ABD) : Unites States of America Amerika BirleĢik Devletleri vb. : Ve Benzeri vd. : Ve Diğerleri Vol : Cilt WB : World Bank Dünya Bankası $ : Dolar % : Yüzde Pα : Foster, Greer ve Thorbecke Endeksi yi : Yoksulluk Sınırı Altında Gelire (Harcamaya) Sahip Olan Ġ‟ Ġnci Bireyin/Hanenin Geliri (Veya Harcaması) ix TABLOLAR Tablo 1: Ġnsani GeliĢme Endeksinin Hesaplamasında Kullanılan Maximum ve Minimum Değerler ................................................................................... 29 Tablo 2: 1 Dolar+0,77 Euro‟dan OluĢan Döviz Kuru Sepeti ArtıĢ Oranı ...... 67 Tablo 3: 1979-2005 Yılları Arasında Büyüme Hızları (Hedefler ve GerçekleĢmeler)........................................................................................... 78 Tablo 4: Sektörler Ġtibariyle Büyüme Hızları (Yüzde) ................................... 79 Tablo 5: Kamu Net Borç Stoku (Yüzde / Milyon TL) .................................... 84 Tablo 6: 2003-2010 Yılları Arasında Türkiye‟de DıĢ Borçlar (Milyon Dolar) 85 Tablo 7: Yıllara Göre DıĢ Ticaret (Milyon Dolar / Yüzde) ............................ 87 Tablo 8: DıĢ Ticaret Hacmi Ġle DıĢ Ticaret ve Cari ĠĢlemler Dengelerinin GSMH‟ya Oranları ........................................................................................ 88 Tablo 9: 2000-2010 Yıllık Enflasyon Oranları (Yüzde) ................................ 89 Tablo 10: 2002-2012 Enflasyon (Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE)) Hedef ve GerçekleĢme Oranları (Yüzde) .................................................................... 90 Tablo 11: Sektörler Ġtibariyle Sabit Sermaye Yatırım Oranları (Yüzde) ....... 91 Tablo 12: Üretim Faktörleri ArtıĢları (Yüzde) ............................................... 93 Tablo 13: En Hızlı Daralan ve Büyüyen Ekonomiler Arasında Türkiye ........ 94 Tablo 14: Kır ve Kent Nüfus ArtıĢ Oranları ............................................... 100 Tablo 15: Türkiye‟de Hanehalkı Kullanılabilir Gelirine Göre Sıralı %20‟lik Gelir Dağılımı ............................................................................................. 108 Tablo 16: 2002-2008 Yılları Arasında Yoksulluk Sınırı Yöntemlerine Göre Fert Yoksulluk Oranları .............................................................................. 110 Tablo 17: Kırsal Yoksul Hanehalkı ve Fert Oranı ...................................... 112 Tablo 18: Kentlerde Yoksul Hanehalkı ve Fert Oranı ................................ 112 Tablo 19: Hanehalkı Büyüklüğüne Göre Açlık Sınırı, Türkiye (TL) ............ 114 Tablo 20: Hanehalkı Büyüklüğüne Göre Yoksulluk Sınırı, Türkiye ............ 115 Tablo 21: Hanehalkı Fertlerinin Eğitim Durumuna Göre Yoksulluk Oranları ................................................................................................................... 116 Tablo 22: 1960-1980 Dönemi Kentsel Nüfus ve Oranları .......................... 124 x GRAFĠKLER Grafik 1: Temmuz 2001-Aralık 2002 Döneminde Uygulanacak Olan Kademeli Band............................................................................................. 68 Grafik 2: 1980-2010 Arasında GSMH‟da Büyüme Oranları......................... 77 Grafik 3: Yurt Ġçi Tasarruflar ve Sabit Sermaye Yatırımlarının GSMH Ġçindeki Payı (Yüzde) ................................................................................................ 82 Grafik 4: Yıllar Ġtibariyle ĠĢsizlik Oranları (Yüzde) ........................................ 96 Grafik 5: 1980-2006 Yılları Arasında Ücretlerin GSYH Ġçindeki Payı (Yüzde) ..................................................................................................................... 98 Grafik 6: 1980-2009 Yılları Ġtibariyle Nüfus ArtıĢ Hızı (Yüzde) .................... 99 xi ġEKĠLLER ġekil 1: Yoksulluk Açığı ............................................................................... 21 ġekil 2: Lorenz Eğrisinde Gini Katsayısı Uygulaması .................................. 22 ġekil 3: UNDP AraĢtırmasına Göre Ġnsani GeliĢme Endeksi Kriterleri ........ 28 ġekil 4: Ġnsani Yoksulluk Endeksi Hesaplama Kriterleri .............................. 32 1 GĠRĠġ 1980‟li yıllardan itibaren egemen olan “yeni dünya düzeni”, içinde bulunulan ekonomik krizin atlatılması konusunda belirli ölçülerde baĢarı sağlarken, diğer taraftan özellikle çalıĢan kesimi ve onun bileĢenlerini içine alan sosyal bir krizin ortaya çıkmasına neden olmuĢtur. Bir anlamda ekonomik kriz sosyal krize dönüĢtürülerek çözümlenmeye çalıĢılmıĢtır. Bu süreçte yoksulluk, eĢitsizlik ve Ģiddet en çok tartıĢılan konular arasında yer almaya baĢlamıĢtır1. Yoksulluk, temelde geliĢmekte olan ülkelerin sorunu olmakla beraber, geliĢmiĢ ülkeler de dahil olmak üzere bütün dünya ülkelerinin ortak sorunu olmuĢtur. Ancak geliĢmekte olan ülkelerde, büyümenin yavaĢ olması, sosyal devlet anlayıĢının tam anlamıyla uygulanamayıĢı, eğitim, sağlık gibi temel hizmetlerin ülkenin her bölgesine ulaĢtırılamaması, istihdam sorunun çözülemeyiĢi vb. sorunlar yoksulluğun artmasında büyük etken olmuĢtur. Bunun yanında bütün ülkelerde küreselleĢmenin ve krizlerin etkileri, teknolojik geliĢmeler ve esnek çalıĢma biçimlerinin yaygınlaĢması yoksulluğu arttıran bir diğer etken olmuĢtur. Ortak bir sorun olması nedeniyle, yoksulluk çeĢitli boyutlarıyla büyük ilgi gören bir konu olmuĢtur. Birçok ülkede ulusal ve sektörsel düzeylerde makro açıdan ele alındığı gibi; hanehalkı, fert, toplumsal cinsiyet vb. mikro açılardan da ele alınmaktadır. Bu anlamda akademik, sosyal ve ekonomik alanda birçok araĢtırma yapılmıĢ, yoksulluğun önlenmesine dair çeĢitli çalıĢmalar gündeme gelmiĢtir. ġiddet de yoksulluk gibi toplumun her döneminde var olmuĢ ve çeĢitli zamanlarda çeĢitli Ģekillerde devam etmiĢtir. Ancak geçmiĢten farklı olarak günümüzde Ģiddetin boyutu ve Ģiddete harcanan değerler daha fazla olmaktadır. Örneğin; savaĢ yıllarının yaĢandığı dönemlerde, daha çok 1 Faruk Sapancalı, “Yeni Dünya Düzeni ve Küresel Yoksulluk”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, İzmir, 2001, s. 116. 2 “savaĢlarda öne çıkan Ģiddet tipleri” görülürken, son yıllarda gündemde olan Ģiddet tiplerinden terör öne çıkmaktadır. Bir toplumda hangi davranıĢların Ģiddet olarak kabul edildiği, o toplumun, toplumsal yapı özelliklerine göre, diğer bir ifade ile kültürel yapı ve geçerli olan değer yargıları ile yakından ilgilidir. Bu nedenle Ģiddet olgusunu tanımlama ve ortaya koymak kolay olmamaktadır. Baskı, eziyet, korkutma, sindirme, öldürme, cezalandırma, baĢkaldırı vb. her toplumda derece derece, fakat sürekli olarak günlük yaĢamda karĢılaĢılan Ģiddet türleridir2. Makro düzeyde bakıldığında, Ģiddeti geliĢmiĢ veya az geliĢmiĢ sorunu olarak sınıflandırmak yanlıĢ bir değerlendirme olacaktır. Bu anlamda Ģiddet bütün dünya ülkelerinde, ülkeler arası savaĢ ve terör gibi aynı zamanlarda, aynı Ģekillerde görüldüğü gibi her toplumun değiĢen sosyo-ekonomik sorunları nedeniyle farklı zamanlarda, farklı Ģekillerde de görülmüĢtür. Ancak, mikro düzeyde bakıldığında; sosyal, ekonomik ve politik faktörler Ģiddetin oluĢumunda rol oynamaktadırlar. AzgeliĢmiĢ ve yoksul ülkelerdeki Ģiddet düzeyi diğer toplumlara göre daha fazladır. Bunun yanında, ülkelerin eğitim düzeyleri de Ģiddetin artıĢında etkili faktör olarak görülmektedir. Birçok ülkede suç iĢleyenlerin çoğu yoksul ve eğitimsiz kesimden gelmektedir. Yirminci yüzyılın ikinci yarısı, teknolojik atılımın ve ekonomik büyümenin büyük bir hızda gerçekleĢtiği dönem olmuĢtur. Son yirmi yılı aĢkındır da, geliĢmiĢ ülkelerde refah devleti gerilerken önce azgeliĢmiĢ ülkeler ve daha sonra da geçiĢ ekonomileri olarak adlandırılan Orta ve Doğu Avrupa‟daki eski sosyalist ülkeler çoğu kez Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (WB) güdümünde uyguladıkları istikrar ve yapısal uyum politikaları aracılığıyla dıĢa açık piyasa ekonomisine geçiĢ süreci yaĢamıĢlardır. Bu süreç çerçevesinde giderek yaygınlaĢan etkili bir küreselleĢme söylemi içinde neoliberal ekonomi politikaları hemen hemen bütün dünyaya egemen olmuĢtur. Buna karĢılık, gelir eĢitsizliği ve yoksulluk, 2 Faruk Kocacık, “Şiddet Olgusu Üzerine”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 2 Sayı 1, Sivas, 2001, ss. 1-2. 3 baĢta az geliĢmiĢ ülkeler olmak üzere, birçok ülkede sosyal ve siyasi açıdan kaygı verici boyutlara ulaĢmıĢtır3. 1980‟lerle baĢlayan neoliberal ekonomi politikaları bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye‟de de yapısal bir dönüĢümün yaĢandığı süreç olmuĢtur. 1980 öncesi dönemde uygulanan ithal ikameci büyüme modeli terk edilerek, dıĢa açık büyüme stratejisi uygulamaya konulmuĢtur. Bir yandan 24 Ocak 1980‟de uygulamaya konan yeni ekonomi programı ile ekonomik ve sosyal yapıda köklü değiĢikler gerçekleĢirken ve 1990‟lardan sonra peĢ peĢe yaĢanan krizlerle ekonomide küçülme yaĢanırken, iĢsizlik, göç, Ģiddet, toplumsal kesimler arasında uçurumun derinleĢmesi ve yoksulluk gibi sosyoekonomik olayların artmasına yol açmıĢtır. Özellikle 1980‟li yıllarda uygulanan, günümüzde de farklı boyutlarıyla sürdürülmeye çalıĢılan sosyo-ekonomik politikalar, aslında var olan olumsuzlukları, yoksulluğu ve yoksulluğun yarattığı Ģiddeti daha da belirgin hale getirmiĢtir. KiĢi baĢına gelir düzeyinin düĢük olduğu bir ekonomik yapıda, gelir dağılımının bozuk olması bölgesel yoksulluk sorununu da beraberinde getirmiĢtir. 1980‟leri karakterize eden neoliberal ekonomik politikalar ile finansal piyasalar, iĢgücü piyasaları, mal ve hizmet piyasalarında meydana gelen değiĢmeleri ve bu değiĢmelerin yoksulluk ve Ģiddet üzerindeki hem toplumsal hem de ekonomik (sosyo-ekonomik) etkilerinin incelenmesi tezin amacını oluĢturmaktadır. Bu tez çalıĢması, yoksulluk ve Ģiddetin birbirini tetikleyen unsurlarının yanı sıra 1980‟lerden itibaren yaĢanan ekonomik dönüĢümün etkileri göz önünde bulundurularak hazırlanmıĢtır. Bunu ortaya koyabilmek için resmî istatistiklerden yararlanılmıĢtır. Bunun yanında farklı göstergeler kullanılarak 3 Fikret Şenses, Küreselleşmenin Öteki Yüzü Yoksulluk, İstanbul, İletişim Yayınları, 6. Baskı, 2006, s. 17. 4 yoksulluk ve Ģiddet daha geniĢ bir açılardan incelenebilmiĢtir. Bu çerçevede, yoksulluk ve Ģiddetin önlenebilmesi için çeĢitli önerilerde bulunulmuĢtur. Yoksulluğu yalnızca açlık ya da yeterince beslenememek Ģeklinde algılamak dar bir bakıĢ açısıyla bakmak olacaktır. Çünkü, insan sadece yemek ihtiyacı olan bir varlık değildir. Bunun yanı sıra giyinme, barınma, eğitim, sağlık, sosyal aktiviteler vb. ihtiyaçları olan kutsal bir varlıktır. Yoksulluk sorunu da insan ihtiyaçlarının yeterince karĢılanıp karĢılanmamasında ortaya çıkmaktadır. Tez çalıĢmasının birinci bölümünde yoksulluk ve Ģiddetin kavramsal boyutu neoliberalizmin kuramsal anlamda teorik temelleri ele alınmıĢtır. Genel kabul görmüĢ yoksulluk tanımları, türleri ve ölçüm yöntemleri anlatılmıĢtır. Yine bu bölümde Ģiddet tanımları verilerek, günümüzde öne çıkan bazı Ģiddet türleri açıklanarak, yoksulluk-Ģiddet iliĢkisinde birbirini tetikleyen ve birinin varlığının diğerinin oluĢmasına olan etkileri incelenmiĢtir. ÇalıĢmanın ikinci bölümü, liberalizasyon politikalarının Dünya ve Türkiye ekonomisinde yarattığı etkileri ele alınırken ağırlıklı olarak Türkiye ekonomisi açısından incelenmiĢtir. Burada 1980 sonrası ekonomi politikalarını daha açık ifade edebilmek için 1980‟den önce uygulanan ekonomi politikalarının öne çıkan olayları özetlenmiĢtir. Daha sonra 24 Ocak 1980 Ġstikrar Programı‟yla baĢlayan, 1990‟larda finansal serbestleĢme ve bu dönemlerde yaĢanan krizlerle devam eden, 2000‟lere gelindiğinde ise küreselleĢme, yeniden yapılanma ve son küresel krizle günümüze kadar uzanan süreç dizisi anlatılmıĢtır. Uygulanan bu ekonomi politikalarının, devletin küçültülmesi, özelleĢtirmeler, enflasyon baskısı, gelir dağılımda yaĢanan uçurumlar gibi ekonomik etkileri ve göçler, iĢsizlik, teknolojik geliĢmeler, Ģiddet ve Ģiddetin topluma olan sosyal etkileri, istatistiki verilerle birlikte incelenmiĢtir. Dünyada uygulanan neoliberal politikaların o ülkeler üzerindeki etkisi ve Türkiye ile karĢılaĢtırılması anlatılmıĢtır. Üçüncü bölümde ise ele alınan konular daha özele indirgenerek, bahsedilen dönem aralığında uygulanan ekonomi politikaları yoksulluk ve 5 Ģiddet açısından daha geniĢ bir Ģekilde ele alınmıĢtır. Yine resmî istatistiklerle yoksulluk ve Ģiddetin Türkiye‟de, nüfusta, ekonomik basamaklarda ve toplumsal kesimlerdeki görünümü ortaya konulmuĢtur. Ortaya çıkan profilde yaĢanan ve yaĢanacak olan olumsuz etkileri önlemek amacıyla alternatif önerilerde bulunulmuĢtur. bütününü ele alan bir değerlendirme yapılmıĢtır. Son olarak çalıĢmanın 6 BĠRĠNCĠ BÖLÜM KAVRAMSAL BOYUTUYLA YOKSULLUK ve ġĠDDET, YOKSULLUKġĠDDET ĠLĠġKĠSĠ ve KURAMSAL BOYUTUYLA NEOLĠBERALĠZM Yoksulluğa dair artan tartıĢmalar, yoksulluğun tanımlanmasına, ölçülmesine ve bütün toplumlar için hem sosyal hem de ekonomik olarak tehdit oluĢturan bu sorunun çözümüne dair farklı yaklaĢımları da beraberinde getirmiĢtir. Yoksulluk araĢtırmalarının yakın bir geçmiĢe kadar iktisat ağırlıklı bir geliĢme göstermiĢ olmasının bir yansıması olarak ekonomik göstergelerin ön plana çıktığı görülmektedir. Ancak yoksulluk, yalnızca ekonomik açıdan tanımlandığında dahi, baĢta gelir ve tüketim harcamaları olmak üzere birçok farklı kıstası kapsayan bir göstergeler yelpazesiyle karĢılaĢılmaktadır 4. ÇalıĢma boyunca kullanılacak olan kavram ve kriterler bu bölümde özetlenecektir. 1.2. DAR ve GENĠġ ANLAMDA YOKSULLUĞUN TANIMI Yoksulluk kapsamı ve içeriği değiĢmekle beraber, günümüzde geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan tüm ülkelerin ortak sorunudur. Genel kabul görmüĢ net bir tanımı olmamakla birlikte, yoksulluk en basit tanımıyla kiĢinin asgari düzeyde geçimini sağlayacak bir gelire sahip olamaması durumudur. Dar anlamda ele alındığında, en temel fiziksel ve sosyal ihtiyaçlarını karĢılayamama, insan onuruna yaraĢır bir hayat seviyesinde yaĢamak için gerekli olan en az gelirden mahrum olma, kiĢi baĢına düĢen milli gelirin azlığı olarak tanımlanabilir5. 4 5 Fikret Şenses, a.g.e., s. 62. Sıddık Ensari, "TÜİK‟in Yoksulluk Analizleri Üzerine”, Maliye Finans Yazıları Dergisi, Yıl 24, Sayı 87, İstanbul, Nisan 2010, s. 9. 7 Yoksulluk yalnızca parasal olarak ele alınmamalıdır. GeniĢ anlamda düĢünüldüğünde yoksulluk; dar anlamdakinin yanı sıra, devlet ve toplum kurumlarından kötü mekanizmalarından muamele dıĢlanma, görme, ortalama bu ömür, kurumların okuma yazma karar oranı, beslenme, sağlık hizmetlerinden yararlanma gibi durumları da göz önünde bulundurmalıdır6. Diğer bir deyiĢle geniĢ anlamda yoksulluk; “gelir dağılımı”, yeterli gelirin olmaması anlamında “maddi mahrumiyet”, yetersiz beslenme, açlık, hastalık anlamında “fiziki zafiyet”, eğitim imkanlarından yoksun kalma, ayrımcılık vb. açılarda “izolasyon”, her an yoksulluk riskine maruz kalabilme durumu anlamında “güçsüzlük”, “katılımın yetersiz olması”, zamanın yetersiz olması ve “çevre kirliliği ve çevrenin bozulması” olarak ele alınabilmektedir7. Ancak unutulmamalıdır ki, yoksulluk ülkeden ülkeye, hatta aynı ülkenin farklı dönemlerinde bile değiĢiklikler gösterebilmektedir. Yoksulluk dendiğinde, homojen bir grup belirlenmek istenmektedir ki bu doğru değildir. Yoksullar da kendi içlerinde alt, orta, üst olarak ayrılabilmektedirler. Üst sınıf yoksullularda mutlak istihdamdan bahsedemediğimiz durumlar vardır. Bazen kronik bir hastalık bireyin ekonomisini alt üst edebilmektedir. Orta sınıf yoksul ise, düĢük gelirli istihdam grubundadır. Daha çok geniĢ bir ailenin az bir geliri paylaĢmak zorunda kaldığı durumdur. Alt sınıf yoksul ise, sosyal yardımlarla geçinen kiĢidir ve çoğu kez toplumdan soyutlanmıĢtır. Yetersiz beslenme, barınma ve giyim motivasyonu düĢürülmüĢ, sosyal yardımlarla geçinme durumu bireyin psikolojik yapısını etkiler olmuĢtur*8. 6 Ramazan Özey, “Yoksulluk Coğrafyası”, Yoksulluk, Cilt 1, 1. Baskı, İstanbul, Deniz Feneri Yayınları, 2003, s. 136. 7 Faruk Taşçı, “Yoksulluğa ve Yoksullara Dönük Ahlak Yaklaşımları”, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, Sayı 57, İstanbul, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, 2009, s. 483. 8 S.M. Miller, “The American Lower Classes: A Typological Approach”, New Perspectives on Poverty, Eds. A.B. Shostak and W. Gomberg, Prentice Hall: New Jersey, 1965; Stanley J. Brody, “Maximum Participation of the Poor Another Holy Grail”, Social Work, Vol. 15, No 1, NASW: New York, N.Y., 1992. *Aktaran: Ümit Onat, “Yoksulluk ve Sosyal Hizmet”, Yoksulluk, Cilt 2, 1. Baskı, İstanbul, Deniz Feneri Yayınları, 2003, s.11. 8 Sosyal olanakların, gelir ve tüketim düzeylerinin yetersiz olması yoksulların sosyal ve iktisadi Ģoklara karĢı daha duyarlı olmalarına ve emniyetsiz bir ortamda yaĢamalarına yol açmaktadır. Altyapının yetersiz olması, kamusal mal ve hizmetlerin yeterince sunulmaması, izolasyon, çevre kirliliği ve karar alma mekanizmalarına etkin bir Ģekilde katılamamaları yoksulların doğal, toplumsal ve iktisadi Ģok ve risklerle baĢa çıkma ve değiĢen koĢullara uyum sağlama yeteneklerini azaltmaktadır 9. Yoksulluğun kavramsal boyutu, toplumların farklı sosyo-ekonomik geliĢmiĢlik düzeylerine göre değiĢebilmekteyse de hayatî anlamda sosyal risk taĢıması açısından bütün toplumlar için ortak sosyal ve ekonomik bir sorun anlamına gelmektedir. Genel olarak tüm ülkelerde varolan ekonomik bir hastalık olarak nitelendirebileceğimiz yoksulluğun, ekonomik geliĢmiĢliği yakalamıĢ ülkelerde dahi varlığından söz etmek mümkündür. Özellikle sanayileĢmiĢ ülkelerin pek çoğunda bu sorun ile mücadele programları geliĢtirilmiĢtir10. Ancak yoksulluk azgeliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde daha ciddi boyutlarda yer almaktadır. GeliĢmekte olan ülkelerde yaĢanan yoksulluğun iki temel özelliği gözlenmektedir. Birincisi, bu ülkelerdeki yüz milyonlarca insan yoksul doğmakta, yoksul yaĢamakta, yoksul ölmekte ve yoksulluğu çocuklarına devretmektedir. Ġkincisi ise, bu ülkelerde yaĢanan yoksulluğu aĢmak çok zordur. Çünkü, bu ülkelerdeki yoksullar ya coğrafik olarak ya da fiziksel güvenlik anlamında ulaĢılabilmesi çok zor olan bölgelerde yaĢarlar11. Yoksulluk verileri ile ilgili rakamlar yeryüzündeki yoksulluğun geliĢme çabaları ile azalıp azalmadığının anlaĢılmasını sağlamaktadır. Ancak yoksulluğun insan onuruna yakıĢmayan pek çok yoksunlukları ve görünümleri 9 Coşkun Can Aktan, İstiklal Yaşar Vural, “Yoksulluk: Terminoloji, Temel Kavramlar ve Ölçüm Yöntemleri”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara, Hak-İş Konfederasyonu Yayınları, 2002, ss. 4-5. 10 Recep Dumanlı, “Türkiye‟ de Yoksulluk Sorunu ve Boyutları”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ed. C. Can Aktan, Ankara, Hak-İş Konfederasyonu Yayınları, 2002, s. 1. 11 David Hulme, Andrew Shepherd, “Conceptualizing Chronic Poverty” World Development, Baskı 31, Sayı 3, İngiltere, 2003, pp. 403-423. 9 vardır. Bu açıdan yoksulluk pek çok toplumda benzerlik göstermekte ve temelde beĢ esas ortak bulgu ile özetlenmektedir12: 1. “Yoksul insan için kendi iĢgücü en önemli kaynaktır. Gerçek geliri düĢük olan yoksul hanehalklarında kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere her bireyin iĢgücüne ihtiyaç duyulmaktadır. 2. Yoksul hanehalklarının genellikle eğitimsiz ya da eğitim düzeylerinin düĢük olması, niteliksiz iĢgücü olarak kabul görmeleri yoksunluklarını pekiĢtirmektedir. 3. ġiddetli yoksulluk koĢullarına karĢın hanehalkları barınma da dahil pek çok kamu hizmetinden yararlanamamaktadırlar. 4. YaĢlılar, özürlüler, kadınlar ve çocuklar gibi toplumun özel gruplarının yoksul hanehalkları içinde sorunları daha da derinleĢmektedir. 5. Yoksullar arasında ölüm oranı yüksektir. Özellikle yüksek çocuk ölüm oranları yetersiz beslenme, sürekli sağlık bozukluğu ve eĢit biçimde eğitimden yararlanamama bu yoksunlukların en derin olanlarıdır.” Son yıllarda yoksulluk ekonomik gelir eksikliği ve sosyal hizmetlere yetersiz eriĢimden farklı Ģekilde tanımlanmaktadır. Bu “yeni yoksulluk (new poverty)” kavramı ekonomik dıĢlanma ile birlikte politik, sosyal ve kültürel dıĢlanmayı da kapsamaktadır. Yeni yoksulluğun en önemli özelliği, ekonomik büyümenin eĢitsizlik ve yoksulluk artıĢı ile birlikte meydana gelmesidir. Yeni yoksulluk kavramı, açlık, yetersiz beslenme, kötü sağlık durumu, eğitim ve diğer sosyal hizmetlere yetersiz eriĢim, artan ölüm oranların yanında evsizlerin ve yetersiz barınmanın artması, güvensiz çevre koĢulları, sosyal ayrımcılık ve dıĢlanmayı ifade etmektedir13. Kısaca ifade edecek olursak, 12 Emine Gönen, Şengül Hablemitoğlu, Emine Özmete, “Yoksulluk ve Sürdürülebilir Yaşam Kalitesi İçin Sosyal Hizmetler” (Erişim) http://www.hablemitoglu.org/yoksulluk.htm, 14 Nisan 2010. 13 Hasret Dikici Bilgin, “Working Street Children in Turkey and Romania: A Comparative Historical Analysis in the Context of New Powerty”, Unpublished Thesis, The Graduate School of Social Sciences of Middel East Technical Universty, Ankara, 2006, s.14. 10 yeni yoksulluk olgusunun, toplumsal bütünleĢme ihtimalini büyük çapta ortadan kaldıran koĢulların bir ürünü olduğunu söyleyebiliriz14. Yoksulluğu sadece kontrol edilebilen faktörleri kapsayan dar anlamıyla değil, kontrol edilemeyen faktörleri de kapsayan geniĢ anlamıyla ele alıp yorumlamak gerekmektedir. Bunu sağlamak için de, yoksulluğu kategorilere ayırarak farklı açılardan tanımlamak gerekmektedir. 1.3. YOKSULLUK TÜRLERĠ Yoksulluğun çok boyutlu ve politik bir konu olması nedeniyle tanımlanması ve ölçülmesi halen tartıĢmalı bir alandır. En genel anlamlarıyla yoksulluk tanımları dıĢında daha spesifik olarak yoksulluğun farklı boyutlarda ele alındığı, mutlak yoksulluk, göreli yoksulluk, insani yoksulluk, objektif ve subjektif yoksulluk gibi tanımlamalar da bulunmaktadır. 1.3.1. Mutlak Yoksulluk-Göreli Yoksulluk Yoksulluk tanım ve ölçümünde hakim yaklaĢım, kökenleri 19. yüzyılın sonlarında Ġngiltere‟ de yapılan çalıĢmalara dayalı mutlak yoksulluk çizgisi (sınırı) yaklaĢımıdır. Bu yaklaĢıma göre, yoksulluk, genellikle “insanların ihtiyaçlarını karĢılamak için yeterli kaynağa sahip olamama durumu” olarak veya benzer biçimlerde “mutlak asgari refah düzeyinin altında kalma durumu” ve “yaĢamda kalabilmek için gerekli mal ve hizmetlere olan ihtiyaçların karĢılanmaması durumu” olarak tanımlanmaktadır. Burada en yaygın kullanılan yoksulluk kıstasları parasal gelir ve tüketim harcamalarıdır. Tüketim harcamalarına iliĢkin hesaplamalar, genellikle “yeterli” miktarda temel gıda maddesinden oluĢan gıda sepetinin maliyeti veya asgari kalori miktarının gerektirdiği tüketim harcamaları esasına göre yapılmaktadır. Buna 14 Ayşe Buğra, Çağlar Keyder, “Yeni Yoksulluk ve Türkiye’ nin Değişen Refah Rejimi”: UNDP İçin Hazırlanan Proje Raporu, Ankara, 2003, s. 23. 11 göre, hayatta kalabilmek için gerekli en düĢük maliyetli gıda harcamalarının parasal değeri bir yoksulluk çizgisi oluĢturmakta ve bu gelir düzeyine ulaĢamayanlar yoksul veya aĢırı yoksul sayılmaktadır15. Mutlak yoksulluk yaklaĢımının salt gıda harcamaları üzerinde odaklanan dar biçiminin yanında gıda dıĢında, giyinme, barınma, ısınma gibi ihtiyaçlarını da kapsayan geniĢ tanımından da söz edilebilmektedir. WB‟ ye göre ise, bir insanın hayatta kalabilmesi için gerekli minimum kalori miktarı 2400 k/cal olarak kabul edilerek, günlük geliri 2400 k/cal besini almaya yetmeyen insanlar “mutlak yoksul” olarak kabul edilmiĢtir. Mutlak yoksulluk sınırı azgeliĢmiĢ ülkeler için kiĢi baĢına günde 1 $ kabul edilirken, Latin Amerika ve Karaibler için bu sınır 2 $, Türkiye‟ nin de içinde bulunduğu Doğu Avrupa ülkeleri için 4 $, geliĢmiĢ sanayi ülkeleri içinse 14.4 $ olarak belirlenmiĢtir16. Bir veya iki dolarlık gelirin yoksulluğun anlaĢılması açısından anlamlı bir ölçüt olmadığı düĢünülmektedir. Örneğin bu ölçütle, ne bir veya iki dolarlık gelirle yaĢamaya çalıĢanların nasıl bir yoksulluk yaĢadıklarını tahmin etmek, ne de iki doların üstünde geliri olup yoksul sayılmayanların nasıl olup da yoksulluktan kurtulduklarını anlamak mümkün değildir17. Mutlak yoksulluk yaklaĢımının avantajları18: 1. Temel tüketim sepetinin güncellenmesi sistemi görece daha basittir ve yaĢam maliyeti indeksindeki değiĢmeleri temel almaktadır. 2. Ekonomik yoksunluğu yaĢayan bireylerin ve hanehalklarının ekonomik durumlarını iyileĢtirmek için önerilen programın maliyetinin tam olarak hesaplanmasına olanak vermektedir. 15 Fikret Şenses, a.g.e., s. 63. DPT, “Gelir Dağılımın İyileştirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel İhtisas Komisyon Raporu” Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, 2001, s. 104. 17 Meryem Koray, “Büyüyen Yoksulluk-Yoksunluk Sorunu ve Sosyal Hakların Sınırları”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:42, İstanbul, 2010, s. 6. 18 Yaser Awad, Nirit İsraeli, “Poverty and Income Inequality: An International Comparison”, (Erişim)http://www.lisproject.org/publications/liswps/166.pdf#search=%22poverty%20and%20inc ome%20inequalit, 14 Mayıs 2010, p. 5. 16 12 Dezavantajları ise19: 1. Temel sepet uzmanlar (sosyolog, ekonomist…) tarafından belirlendiğinden bu kiĢiler arasında herhangi bir uzlaĢma söz konusu değildir. 2. Sepetin kompozisyonu sosyal destekleme bağlı olduğu kadar; ekonomik, sosyal ve demografik değiĢkenlere de bağlıdır, bu yüzden her bir ülkenin tüketim kalıpları dahil edilir. Evrensel ve standart bir sepetin yokluğu uluslararası karĢılaĢtırma yapmayı zorlaĢtırmaktadır. 3. Toplumdaki makroekonomik ve sosyal değiĢmelere göre sepetin periyodik olarak güncellenmesine gereksinim duyulur. 4. Gelir açıklarındaki yer değiĢtirmelere karĢı, sepetin kompozisyonu duyarsızdır. Mutlak yoksulluk kavramının yetersiz kaldığı yerlerde göreli (nisbi) yoksulluk kavramı devreye girmektedir. Göreli yoksulluğun en yaygın tanımı; maddi kaynakların, toplumda adet haline gelmiĢ veya en azından özendirilen veya onaylanan normal etkinliklere katılımın, konfora ve yaĢam koĢullarına sahip olmanın olanaksız veya son derece kısıtlı hale gelecek kadar yetersiz kalması anlamına gelmektedir. Göreli yoksulluk, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olma durumunu ifade etmektedir. Yoksulluk çizgisinin belirlenmesinde referans noktası, birey ve hanehalklarının ortalama refah düzeyidir. Refah ölçüsü olarak tüketim düzeyi veya gelir düzeyi seçilebilmektedir. Fakat yoksullukla ilgili geliĢmiĢ ülkelerdeki çoğu araĢtırmada yoksulluğun belirlenmesinde tüketim yerine toplam gelir alınmaktadır. Toplam geliri belli bir miktarın (yoksulluk çizgisi) altında olan birey veya hanehalkı yoksul olarak tanımlanmaktadır. Göreli yoksulluk kavramında, yoksulluk çizgisini belirlemek 19 Yaser Awad, Nirit İsraeli, a.g.m., p.6. 13 için yapılan ortalama gelir düzeyinin belli bir yüzdesini, standart olarak % 50‟ sini, almaktadır20. Göreli yoksulluk, birey ya da hanehalkının içinde yaĢadığı toplum tarafından kabul edilen asgari bir yaĢam düzeyine sahip olup olmadığıyla ilgilidir. Dolayısıyla göreli yoksulluk sınırı, bir ülkenin yaĢam düzeyini yansıtması ve içerisindeki eĢitsizliği göstermesi açısından yardımcı olmaktadır21. Göreli yoksulluk yaklaĢımının avantajları22: 1. Piyasadaki gelir eĢitsizliği, vergi sistemi, transfer ödemeleri ve nüfus büyümesindeki değiĢmeleri hesaba katar. 2. AraĢtırmacının her bir ülke için yoksulluk çizgisi oluĢturulabilmesi ile uluslararası karĢılaĢtırmaya olanak verir. Dezavantajları ise23: 1. Gelir dağılımının belirli bir yüzde dilimi olarak belirlenmesi nedeniyle, yoksulluk çizgisinin oluĢturuluĢu keyfidir. 2. Ülkelerin genel eĢitsizlik ya da yoksulluk düzeyleri nedeniyle, ülkeler arasındaki farklılıkların yaptığı katkıyı göz önüne almaz. GeliĢmekte olan ülkelerde mutlak yoksulluğun yanı sıra göreli yoksulluk da büyük olmaktadır. Bu açıdan alt gelir grubunda yer alan ülkelerde nüfus dilimleri arasında küçük farklar olduğu görülürken, geliĢmekte olan ülkelerde büyümenin çok adaletsiz bir gelir dağılımıyla birlikte yaĢandığı anlaĢılmaktadır24. Mutlak ve göreli yoksulluk kavramına ilk bakıĢta mutlak yoksulluk daha makul, iĢlevsel ve yoksulluk sorununun ciddiyetine daha uygun görünse de 20 TÜSİAD, Türkiye’ de Bireysel Gelir Dağılımı ve Yoksulluk: Avrupa Birliği İle Karşılaştırma, Ankara, TÜSİAD Yayınları, 2000, ss. 97-98. 21 Saliha Altıparmak, “Dünyada ve Türkiye‟ de Yoksulluk/Eşitsizlik ve Çocuklar”, Çocuk Dergisi, İstanbul, Logos Yayıncılık, 2008, s. 82. 22 Yaser Awad, Nirit İsraeli, a.g.m., p. 7. 23 Yaser Awad, Nirit İsraeli, a.g.m., p. 7. 24 Meryem Koray, a.g.m., s. 8. 14 göreli yoksulluk yaklaĢımının yöntemsel eleĢtirisi göz ardı edilemez. Bu nokta, mutlak yoksulluk yaklaĢımı çerçevesinde yoksulluk çizgisi oluĢturmanın güçlükleri dikkate alındığında daha da belirginleĢmektedir 25. 1.3.2. Objektif Yoksulluk-Subjetif Yoksulluk Yoksulluğun tanımlanmasında objektif yaklaĢım yoksulluğu neyin meydana getirdiği ve kiĢileri yoksulluktan kurtarmak için nelerin gerektiği konusunda önceden belirlenen, normatif, değerlendirmeleri içermektedir. KiĢilerin elde ettiği toplam faydanın hesaplanmasında karĢılaĢılan güçlükler nedeniyle iktisatçılar geleneksel olarak, objektif yaklaĢımı benimsemektedirler. Bu yaklaĢımı savunanlara göre bireyler her zaman kendileri için neyin en iyi olduğunu değerlendirme yeteneğine sahip değildir. Örneğin, yoksulluğun ölçülmesinde kullanılan hemen hemen tüm yöntemler objektif yaklaĢımı benimseyerek asgari besin gereksinimi konusu üzerinde durmaktadır. Oysa kiĢiler tükettikleri besin miktarı ve türleri konusunda çok farklı değerlendirme ve tercihlere sahiptirler26. Subjektif yoksulluk yaklaĢımı, yoksulluğun tanımlanmasını bireyin ve hanehalkının değerlendirmesine bırakmaktadır. Büyük ölçekli anketler yapılarak toplumun kabul ettiği minimum bir yaĢam standardının belirlenmesi sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Burada yoksulluk düzeyinin ölçülmesi, deneklerin kendi değerlendirmelerine göre, geçinebilmeleri için gerekli gördükleri gelir düzeyi esasına göre belirlenen bir “öznel” yoksulluk çizgisine dayanmaktadır. Bu varsayımdan hareketle belirlenen ve kavramsal düzeyde mutlak ve göreli yoksulluk çizgisi de, diğer yoksulluk çizgileri gibi, yoksullarla yoksul olmayanları birbirinden ayırmayı amaçladığından, bu durumda kendini 25 Harun Önder, Fikret Şenses, “Türkiye‟ de Yoksulluk ve Yoksulluk Düşüncesi”, İktisat, Siyaset, Devlet Üzerine Yazılar, Der. Burak Ülman ve İsmet Akça, İstanbul, Bağlam Yayınları, 2005, ss. 199-221. 26 Coşkun Can Aktan, İstiklal Yaşar Vural, “Yoksulluk: Terminoloji, Temel Kavramlar ve Ölçüm Yöntemleri”, s. 6. 15 yoksul hissetmeyenlerin yoksulluk çizgisinin üstünde, yoksul hissedenlerin ise altında olması beklenmektedir27. 1977 yılında Goedhart, Halberstadt, Kapteyn ve Van Praag tarafından geliĢtirilen Leyden Yoksulluk Sınırı bu yaklaĢım temel alınarak hesaplanmıĢtır. Yoksulluk sınırı hesaplanırken, kiĢilere ne kadar gelir elde ederlerse geçinme düzeylerinin; çok kötü, kötü, yetersiz, yeterli, iyi, çok iyi olacağı konusunda sorular yöneltilmektedir. KiĢiler kendi yaĢam düzeylerine göre yanıt vermektedirler. Yapılan değerlendirmelerin sonucunda ise daha çok fertlerin kendileri için belirledikleri sınırlar ortaya çıkmaktadır 28. Objektif yaklaĢım, yoksulluğu neyin oluĢturduğu ve insanları yoksullaĢtırıcı durumlarından çıkarmak için neye gereksinim duyulduğu gibi normatif yargıları içerirken subjektif yaklaĢım, daha çok bireysel faydaya ve insanların tercihlerine vurgu yapmaktadır. Her iki yaklaĢım da amaçları doğrultusunda yoksulluk çizgisi belirlemektedir. 1.3.3. Gelir Yoksulluğu-Ġnsani Yoksulluk Gelir yoksulluğu yaĢamı sürdürmek veya asgari yaĢam standardını karĢılamak için kiĢi ya da hanehalkının ihtiyaç duyduğu temel gereksinimlerin karĢılanması bakımından yeterli miktarda gelirin elde edilememesi durumu olarak tanımlanabilmektedir. Gelir yoksulluğu hesaplamalarında genellikle bir yaĢam düzeyini sağlamak için gerekli gelir, yoksulluk sınırı olarak tanımlanmaktadır. Yoksulluk sınırı altında bir gelir/tüketim seviyesine sahip olan kiĢi veya hanehalkı yoksul olarak adlandırılmaktadır29. Yoksulların yalnızca gelir ve kaynaklardan değil diğer bütün unsurlardan yoksun olmaları dikkate alınarak 1997‟ de BirleĢmiĢ Milletler 27 Fikret Şenses, a.g.e., ss. 93-94. Güzin Erdoğan, “Türkiye‟ de ve Dünyada Yoksulluk Ölçümleri Üzerine Değerlendirmeler”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ed. C. Can Aktan, Ankara, Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002, s. 8. 29 Coşkun Can Aktan, İstiklal Yaşar Vural, “Yoksulluk: Terminoloji, Temel Kavramlar ve Ölçüm Yöntemleri”, s. 6. 28 16 Kalkınma Programı (UNDP) tarafından yayınlanan Ġnsani GeliĢme Raporu‟ nda “insani yoksulluk” kavramı geliĢtirilmiĢtir. Ġnsani yoksulluk kavramı, insani geliĢme ve insanca yaĢam için parasal olanakların yanı sıra temel gereksinimlerin karĢılanabilmesi için iktisadi, sosyal ve kültürel bazı olanaklara sahip olmanın da gerekli olduğu varsayımına dayanmaktadır 30. UNDP tarafından hazırlanan raporda sosyo-ekonomik geliĢme düzeyi baĢlıca üç kriterden yola çıkılarak hesaplanmaktadır: 1. Refah Standardı: KiĢi baĢına düĢen milli gelirin yerel seçim maliyetlerine uyarlanmasıyla hesaplanmaktadır. Buna satın alma paritesi de denilmektedir. 2. Eğitim Standardı: Ġnsani geliĢme endeksinin eğitim kriterinin hesaplanmasında iki faktörden yararlanılmaktadır. Birincisi, yetiĢkinler arasındaki okuma-yazma oranı ikincisi ise, ortalama eğitim düzeyidir (okullaĢma oranı). 3. Sağlık Standardı: Bir ülkedeki ortalama yaĢam süresi beklentisi esas alınarak sağlık standardı insani geliĢme endeksine dahil edilmektedir. Ġnsani yoksulluk yaklaĢımı yoksulluk sınırını, gelir yoksulluğu yaklaĢımına göre yalnızca maddi olanaklar için değil aynı zamanda kiĢi ya da hanehalkının sosyal ve kültürel bazı olanaklara ulaĢıp ulaĢmadığı konusundaki yeterliliği üzerine belirlemektedir. 1.3.4. Kırsal Yoksulluk-Kentsel Yoksulluk Yoksulluk yaĢanılan yere göre de kırsal yoksulluk ve kentsel yoksulluk olarak sınıflandırılabilmektedir. YerleĢim birimlerinin bazı kriterler dolayısıyla farklı oluĢu, buralarda yaĢanan yoksullukların da birbirlerinden farklı olmasına neden olmuĢtur. Kırsal alanlarda yaĢanan yoksulluk daha çok tarım ve hayvancılık sektörüne göre belirlenirken, kentsel alanlarda yaĢayanların yoksulluğu hizmetler ve sanayi sektöründe ağırlık kazanmaktadır. 30 UNDP, Human Devolopment Report 1997, New York, Oxfort University Press, 1997, pp. 15-16. 17 Kırsal yoksulluk kentlere göçü tetiklemektedir. Eğer kentlerde göçü kaldırabilecek istihdam, sosyal güvenlik yapıları, barınma olanakları vb. yoksa kırsal yoksulluk kentsel yoksulluğa dönüĢmektedir. Kentsel yoksulluğun, genel yoksulluktan ayırıcı tarafı, küreselleĢme sürecinin etkisiyle, daha önce yoksulluk sorunu olmayan kitlelerin yoksul hale gelmesi, bu yoksulluğun görece kalıcı olması ve bu özellikteki kitlenin giderek toplumsal ve mekânsal süreçlerden dıĢlanmasıdır. Kentsel yoksulların iki dezavantajı beraber yaĢadıkları açıkça görülmektedir: Bir yandan bireysel olarak bir yoksulluk durumu yaĢamaktayken; diğer yandan da, kendilerinin yaĢam Ģartlarını iyileĢtirme çabalarını destekleyecek bilgi/beceri/sosyal bağlantıya sahip insanlarla bir arada olma Ģansını yitirmektedirler. Yoksulluğun mekana göre tanımlanmasında, kentsel yoksulluğun bir biçimi olarak, yüksek iĢsizlik ve kötü barınma koĢulları içeren, kentlerin belli yerlerinde daha çok yoğunlaĢmıĢ semt yoksulluğu adını alan “getto yoksulluğundan” da söz edilmektedir31. Yapılan çalıĢmalarda, Türkiye‟ de yoksulluğun kentsel yerler kaynaklı artıĢ gösterdiği ve kırsal yerlerdeki yoksulluk oranındaki artıĢın ötesinde yoksulluğun derinleĢtiği ve yoksullar arası gelir eĢitsizliğinin artarak sorunu daha da ağırlaĢtırdığı görülmektedir32. 1.4. YOKSULLUK ÖLÇÜTLERĠ Yoksulluk, kavramı itibariyle birçok boyutu olması nedeniyle farklı açılardan, çok yönlü olarak analiz edilmesi gereken bir olgudur. Yoksulluğun geçen zaman boyunca kapsamının giderek değiĢmesi ve geniĢlemesi, tek bir ölçüm yönteminin olmasına olanak vermemiĢtir. Dolayısıyla, bunun yerine ikame edecek baĢka birçok ölçüm yöntemi geliĢtirilmiĢtir. 31 Doğan Bıçkı, “Kentsel Yoksulluğun Yapısal Faktörlerle Analizi: Ekonomik ve Politik Yapının Yeniden Örgütlenmesi; Karşılaştırmalı Bir Analiz”, “İş, Güç” Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, Cilt.7, Sayı.1, Yalova, 2005, ss. 2-7. 32 Özcan Dağdemir, “Türkiye Ekonomisinde Yoksulluk Sorunu ve Yoksulluğun Analizi:1987-1994”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ed. C. Can Aktan, Ankara, Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002, s. 13. 18 Yoksulluğun ölçülmesi için ilk olarak yoksulluk sınırının belirlenmesi gerekmektedir33. Yoksulluk sınırı yoksul olanla olmayanı birbirinden ayırmaya yarayan bir çizgidir. Yoksulluk sınırı belirlendikten sora, hangi ölçüm yönteminin kullanılacağına karar verilmelidir. Yoksulluların, yoksulluk sınırına göre konumlarını ve kendi içlerindeki eĢitsizlik düzeylerini ölçmek için geliĢtirilen bu ölçüm yöntemleri ile, farklı ülkelerin yoksulluk sınırını karĢılaĢtırmak veya bir ülkenin yıllar itibariyle yoksulluk seyrini bilmek mümkündür. Yoksulluğun doğru tespit edilmesinin önemi, yoksulluğu önleme stratejilerinin baĢarısını da etkilemektedir. Yoksulluk hesaplamasındaki etkinlik, optimal yardımın sağlanması için de gereklidir. Çünkü etkili bir Ģekilde yürütülecek olan yoksulluğu önleme stratejileri, marjinal verimliliğin söz konusu olduğu kaynak dağılımını sağlayacaktır. Yardımların yoksulluğu önleme amacına tam olarak hizmet edememesi, her Ģeyden önce mevcut problemi daha fazla arttıracaktır. Bunun yanında politika yaratma ve uygulama giriĢimlerine olan güveni de olumsuz yönde etkileyecektir 34. Yoksulluk ölçütü, sosyal refah kaybının ölçüsü olarak da yorumlanmaktadır. Bu sosyal refah kaybı yoksul olmanın kaybı ve daha çok yoksullaĢmanın kaybı olmak üzere iki Ģekilde olmaktadır. Yoksul olmanın yol açtığı kayıpta, bir birey yoksullaĢtığında o birey için yoksulluk düzeyi gıda sepetini satın almanın maliyeti yükselmektedir. Daha çok yoksullaĢmanın kaybı ise yoksul bir bireyin daha çok yoksullaĢmasını ve yoksulluğun Ģiddetinin daha çok artmasını yansıtmaktadır. Kafa Sayısı Endeksi bunların ilkiyle ilgiliyken Sen Endeksi, Foster, Greer ve Thorbecke (FGT) Endeksi vb. yoksulluk ölçütleri ikinciyle ilgilidir35. 33 Özcan Dağdemir, a.g.m., s.3. Gülsüm Gürler Hazman, “Kentsel Yoksulluk Sorunu ve Belediyelerin Rolü”, Türk İdare Dergisi, Sayı 467, Ankara, Haziran 2010, s.140. 35 Seda Şengül, Türkiye’ de Yoksulluk Profili ve Gelir Gruplarına Göre Gıda Talebi, Yayın No: 119, Ankara, Mart 2004, (Erişim) http://www.aeri.org.tr/PDF/119-PRYoksulluk.pdf, 5 Nisan 2010, s.51. 34 19 1.4.1. Kafa Sayısı Endeksi Kafa sayısı endeksi, daha çok yoksulluğun yaygınlığını ölçmektedir. Yoksulluk ölçümlerinde kullanılan en basit ve yaygın olarak kullanılan bu yöntem yoksulluk oranı olarak da anılmaktadır. Ancak bu yöntem, yoksulluğun nisbi olarak azalmasına yönelik olarak geliĢtirilen politikaların etkisini ölçmek bakımından sınama amacıyla kullanması durumunda bir anlam ifade etmektedir36. Yoksulluğun toplumda ne kadar sık görüldüğünü araĢtırmak amacıyla, yoksulluk sınırı altında yaĢayan yoksul miktarının bütün nüfusa oranının yüzde biçiminde ifade edilmesidir. q: Yoksulluk sınırı altında yer alan yoksulların sayısı n: Toplam nüfus ve hanelerin sayısı Kafa Sayısı Endeksi Bu endeksten, gelir dağılımından bağımsız olarak, yoksulluk sınırı altında yaĢayanların toplam nüfus içindeki oranında meydana gelen değiĢikleri izlemek için yararlanılabilmektedir. En büyük avantajı da verilere ulaĢmanın ve hesaplanmasının ve anlaĢılmasının kolay olmasıdır. Bu endeksin en önemli eksikliği yoksulluğun Ģiddeti hakkında bir anlam ifade etmemesidir. Aynı zamanda yoksulluğun derecesi ve yoksulluğun dağılımı hakkında bilgi vermemektedir. Yine yoksulluk sınırı altında bulunan kiĢi ve hanehalkının gelirlerindeki azalmalara ve gelir transferlerine karĢı da duyarsızdır37. Amartya Sen‟ in de belirttiği gibi bu endekste yoksul bir kiĢi daha da yoksullaĢtığında endekste artıĢ olmazken, bu kiĢi öldüğünde yoksulluk oranı düĢmektedir. Diğer yandan yoksul 36 Müzeyyen Pamuk, “Türkiye‟ de Kırsal Yerlerde Yoksulluk”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ed. C. Can Aktan, Ankara, Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002, s. 8. 37 Nanak Kakwani, Income Inequality and Poverty Methods of Estimation and Policy Applications, USA, Oxford Universty Press, 1980, p. 328. 20 hanehalklarının yoksulluk sınırın yakınlarında yoğunlaĢması durumunda yoksulluk sınırındaki küçük değiĢiklikler dahi yoksulluk oranında büyük değiĢikliklere yol açabilmektedir38. Bu eksiliklerin yerini doldurmak üzere, yoksulluk açığı endeksi ve Gini katsayısı ölçütleri geliĢtirilmiĢtir. 1.4.2. Yoksulluk Açığı Endeksi Yoksulluk açığı endeksinin en genel tanımı, yoksulların yoksulluk sınırı üzerine çıkabilmeleri için gerekli ortalama gelir düzeyini gösteren bir derinlik ölçütüdür39. Daha çok kafa sayısı endeksine olan eleĢtirilerden yola çıkarak yoksulluğun Ģiddetini analiz etmeye yönelik bir yöntemdir. Bu endeks yoksul miktarına, teker teker yoksulluk sınırından çıkarılan yoksul birey toplamının bölünmesiyle bulunmaktadır40. Yoksulluk açığı ölçüsü ile yoksulluk sınırı altında kalan herkesin bu sınıra ulaĢmasını sağlayacak toplam gelir miktarı belirlenmektedir. Diğer bir deyiĢle yoksulluk açığı, yoksulluk sınırı (a) ile bu sınır altında yaĢayan tüm insanların gerçek gelir düzeyleri (b) arasındaki açığın (a-b) büyüklüğü ile ölçülmektedir. KiĢi baĢına tüketim veya gelir açısından yoksulluk sınırının altında kalanların oranından hareketle yoksulluk açığı endeksi hesaplanmaktadır. Endeks, yoksullarla yoksulluk çizgisi arasındaki açığı yüzdelik olarak ortaya koymaktadır 41. Yoksulluk açığı ne kadar büyük olursa, o derece derinleĢtiğini, Ģiddetlendiğini göstermektedir. Gelir açığı negatif eğimli olmaz, bir kiĢinin geliri yoksulluk çizgisinin üzerindeyse yoksulluk açığı sıfırdır42. 38 Fikret Şenses, a.g.e., ss.65-66. Seda Şengül, a.g.e., s. 53. 40 Muhteşem Kaynak, Kalkınma İktisadı, 2003-2004 Dönemi Ders Notları, Ankara, Gazi Kitabevi, 2005, s. 47. 41 Ayşe Meral Uzun, “Yoksulluk Olgusu ve Dünya Bankası”, Cumhuriyet Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, Sivas, s. 157. 42 Müzeyyen Pamuk, a.g.m., s. 8. 39 21 Yıllık Gelir Yıllık Gelir A Ülkesi 0 B Ülkesi Yoksulluk Yoksulluk Açığı Açığı 50 100 0 Nüfusun Yüzdesi a) Görece Daha Büyük Yoksulluk Açığı 50 100 Nüfusun Yüzdesi b) Görece Daha Küçük Yoksulluk Açığı Kaynak: CoĢkun Can Aktan, Ġstiklal YaĢar Vural, a.g.m., s. 28. ġekil 1: Yoksulluk Açığı Yoksulluk çizgisi altındaki bir kiĢinin gelirindeki azalma, diğer Ģartlar aynı kaldığında yoksulluk ölçüsünü arttırmaktadır. Ancak az yoksul bir kiĢiden daha yoksul bir kiĢiye yapılacak transfer, yoksulluk açığı ölçüsünü etkilememektedir43. Yoksulluğun derinliğini göstermekte baĢarılı olan bu ölçüm yöntemi yoksullar arası gelir dağılımı göz ardı etmekte ve yoksulların sayısını göstermemektedir. Gelir transferi söz konusu olduğunda ne kafa sayısı endeksi ne de yoksulluk açığı endeksi değiĢiklikleri göstermediğinden buna duyarlı baĢka ölçütlerinin ortaya konmasına neden olmuĢtur. 43 TÜSİAD, Türkiye’ de Bireysel Gelir Dağılımı ve Yoksulluk: Avrupa Birliği İle Karşılaştırma., s. 175. 22 1.4.3. Gini Katsayısı Gini katsayısı, yoksul hanehalkı arasındaki gelir eĢitsizliğini tanımlamak amacıyla geliĢtirilmiĢ ideal bir gelir eĢitsizlik ölçütü olarak kabul edilmektedir. Yoksul hanehalkları arasındaki gelir eĢitsizliğinin artması, yeterince beslenemeyenlerden iyi durumdaki yoksullara, yoksullar arası gelir dengesizliğinin arttıran bir gelir transferine iĢaret ederken, yoksulluğun Ģiddetinin artmıĢ olduğunu göstermektedir44. Gelir Yüzdesi L 70 30 5 0 20 40 80 T Nüfus Yüzdesi Kaynak: Recep Dumanlı, Yoksulluk ve Türkiye’deki Boyutları, Ankara, DPT Yayını, 1996, s. 29. ġekil 2: Lorenz Eğrisinde Gini Katsayısı Uygulaması ġekle göre, eğer nüfusun %20‟ si gelirin %5‟ ini alır, nüfusun %80‟ i de gelirin %70‟ ine birden sahip olursa, gelir dağılımında adaletsizlik var demektir. Gini katsayısının değeri 0 ve 1 arasında olup, 0‟ a yakın bir değer alırsa adil, 1‟ e yakın olursa da bozuk gelir dağılımına yaklaĢıldığını göstermektedir. 44 Özcan Dağdemir, a.g.m., s. 5. 23 1.4.4. Sen Endeksi Sen‟ in yoksulluk endeksi (1976), kafa sayısı endeksi ve yoksulluk açığı endeksinin eksikliklerinden yola çıkarak, bu iki endeksin Gini katsayısını (yoksullar arasındaki gelir dağılımını) içine alarak birleĢtirilmesiyle gündeme gelmiĢtir45. Kafa sayısı endeksi, yoksulluk açığı endeksi ve Gini katsayısı birleĢtirildiğinde denklem; P= H [ I + ( 1 – I ) G ] Ģeklindedir. P: Sen Endeksi, H: Yoksul KiĢi Oranı, I: Yoksulluk Açığı Oranı, G: Yoksullar Arası Gelir EĢitsizliği Katsayısı. Bu yolla Sen Endeksi, en yoksul kiĢilerin gelirini eĢiğe daha yakın olan kiĢilerin gelirine göre daha ağır bir biçimde hesaplamaktadır. Ancak, gelir “0” olarak bildirilirse (fiziksel olarak imkansız) ya da veri düĢük gelirli hanehalklarını yoksul olarak kabul ediyorsa, Sen ölçüsü yoksulluğun derinliği ve yoğunluğu konusunda doğru olmayacaktır 46. Sen Endeksi, bir anlamda yoksulluk açığının tartılı toplamı olarak değerlendirilebilir. Yoksullar arasında tam eĢitsizlik durumunda (G=1) Sen Endeksi, yoksulluk oranına (H) eĢit olur. Yoksullar arasında tam eĢitlik varsa (G=0), Sen Endeksi yoksulluk açığı oranına (I) eĢit olmaktadır47. Sen‟ in geliĢtirdiği endeksin üç farklı özelliği vardır48. Buna göre: 1. Yoksulların dıĢında kalan kesimin gelirleri ölçüme dahil değildir. Ölçüm ancak, yoksul kesimdekilerin gelirlerine göre yapılır. Bu anlayıĢ, hem 45 Fikret Şenses, a.g.e., s. 66. David Jesuit, Timothy Smeeding, Povert Levels In The Developed World, Luxembourg Income Study Working Paper Series, No:321, 2002, pp. 6-7. 47 TÜSİAD, Türkiye’ de Bireysel Gelir Dağılımı ve Yoksulluk: Avrupa Birliği İle Karşılaştırma, s. 186. 48 Recep Dumanlı, a.g.e., s. 35. 46 24 yoksulluk açığı hem de kafa sayısı endekslerinin içeriklerine uygun olduğu gibi, Gini katsayısı için de gerekli özellikleri taĢımaktadır. 2. Yoksulların geliri azalınca yoksulluk endeksi artıĢ gösterir ve yoksulluğun artmakta olduğunu haber verir. Bu anlayıĢ, kafa sayısı endeksi ve Gini katsayısı için gerekli özellikleri taĢımayıp, yalnızca yoksulluk açığı endeksi açısından uygun özelliklere sahip bulunmaktadır. 3. Yoksulların gelir değiĢimlerini, özellikle gelir transferleri açısından dikkate almaktadır. Gelir transferleri yapılmadan önceki gelirlerle yapıldıktan sonraki gelirler birbirinin aynı olmamaktadır. Aynı zamanda gelir transferi yapılan yoksulla, yapılmayan yoksul arasındaki gelir durumu da farklılaĢmaktadır. Her iki açıdan, gelirde transferler yoluyla ortaya çıkacak değiĢim büyük önem taĢımaktadır. Çünkü gelir transferi yapıldıktan sonra, yoksulluk endeksi de artıĢ gösterme eğiliminde olmaktadır. Bu anlayıĢ kafa sayısı endeksi ve yoksulluk açığı endeksi için gerekli olan özelliklere sahip değildir. Sadece Gini katsayısına uygun düĢmektedir. Sen Endeksi‟ nin en önemli katkısı, “yoksul bir hane halkının geliri düĢtüğünde yoksulluk endeksinin artması gerekir” ve “yoksul bir hanehalkından daha yüksek gelirli bir hanehalkına gelir transfer edildiğinde yoksulluk endeksinin artması gerekir” savlarının koĢullarını yerine getirerek kafa sayısı endeksinin bazı temel eksikliklerini gidermesi olmuĢtur 49. Sen Endeksi, yoksulların gelirine bağlı olmaktadır ve göreli bir yoksulluk çizgisi seçilmedikçe yoksulluk çizgisinin üzerindeki kiĢilerin gelirlerindeki değiĢime karĢı duyarsızdır50. 49 50 Fikret Şenses, a.g.e., s. 66. Michael F. Förster, “Measurement of Low Incomes and Poverty In A Perspective of International Comparisons”, Labour Market and Social Polcy Occasional Papers, No:14, Paris, 1994, p. 43. 25 1.4.5. Foster, Greer ve Thorbecke (FGT) Endeksi Yoksulluk ölçüm yöntemlerine iliĢkin yürütülen kapsamlı çalıĢmalar içinde en anlamlı katkının Foster, Greer ve Thorbecke (1984) tarafından geliĢtirilen endeks olduğu söylenebilir. Bu endeksin önemi, kafa sayısı endeksi ve yoksulluk açığı endeksine getirilen temel eleĢtirileri gidermesi ve bunların dıĢında iki konuda daha katkıda bulunmasından kaynaklanmaktadır. Birincisi, endeksin toplam yoksulluğu değiĢik alt gruplara ayrıĢtırabilme özelliği ile ilgilidir. Bu endeks yoluyla, yoksul kitle birbirinden kesin çizgilerle ayrılmıĢ değiĢik sosyo-ekonomik veya bölgesel gruplara bölünebilmekte ve bunlara iliĢkin yoksulluk oranları ayrı ayrı hesaplanabilmektedir. Alt gruplara iliĢkin endeksler bunların nüfus paylarıyla ağırlıklandırılarak toplandığında da toplam yoksulluk oranı olarak gözlenebilmektedir. Böylelikle yoksulların sayısının ötesinde, yoksulluğun derinliği ve değiĢik gruplar arasındaki göreli yoğunluğa iliĢkin bilgilere ulaĢılmıĢ olmaktadır. Ayrıca, yoksulluğun (diğer alt gruplarda sabitken) bir alt gruba düĢmesi sonucunda toplam yoksulluğun düĢmesi sonucunda toplam yoksulluğun düĢmesi koĢulunu sağlamaktadır. Ġkinci katkısı ise, yoksul grupların gelirlerindeki artıĢların diğer gruplardaki artıĢlara kıyasla daha fazla fayda sağlayacağı yaklaĢımıyla yoksulluğa karĢı tepkinin derecesine koĢut olarak artan bir yoksulluk tepkisi katsayısı içermesinden ve bölüĢüm sorunlarına duyarlı olmasından kaynaklanmaktadır51. FGT endeksi, Sen‟ in Tekdüze ve Transfer aksiyomuna ek olarak Transfere Duyarlı aksiyomunu da sağlamaktadır. Tekdüze aksiyomu, “diğer koĢullar sabitken, yoksul hanehalkının gelirindeki azalma yoksulluk ölçütünü arttırmalıdır” Ģeklinde tanımlanırken; Transfer aksiyomu, “yoksul hanehalkının gelirinden daha az yoksul bir hanehalkının gelirine yapılan aktarma yoksulluk ölçütünü aktarmalıdır” Ģeklinde tanımlanmaktadır. Aktarıma Duyarlı aksiyom ise, Kakwani (1980) tarafından önerilmiĢtir ve en yoksullar arasındaki transferi açıklamaktadır. Buna göre, gelir aktarımı, bir yoksul hanehalkından, 51 Fikret Şenses, a.g.e., ss. 67-68. 26 geliri daha az olan diğer bir yoksul hanehalkına yapıldığında, yoksulluk ölçütünün büyüklüğündeki artıĢ, daha yüksek gelirli bir yoksul için daha küçük olmalıdır52. FGT endeksi ile en genel yoksulluk ölçümü aĢağıdaki formülle ifade edilmektedir53; Pα = α ,0≤α Pα: Foster, Greer ve Thorbecke endeksini, q: Yoksulluk sınırı altında yer alan yoksul sayısını, yi: Yoksulluk sınırı altında gelire (harcamaya) sahip olan i‟ inci bireyin/hanenin gelirini (veya harcamasını), n: Toplam nüfusu veya hanelerin sayısını göstermektedir. FGT endeksi, α=0 olduğunda kafa sayısı endeksine; α=1 olduğunda yoksulluk açığı endeksine ve α>2 olduğunda da kendisine eĢit olur. Ayrıca α>0 olduğunda Tekdüze aksiyomunu, α>1 olduğunda Transfer aksiyomunu, α>2 olduğunda Transfere Duyarlı aksiyomunu sağlamaktadır. Yoksulların gelir sıralamasına göre ağırlıklandırmayı ifade eden Sen endeksinin aksine, FGT endeksi açığın kendi ağırlığını almaktadır. Çünkü yoksulluk, yoksulluk sınırının altındaki yoksul sayısına değil, yoksulların halihazırdaki geliriyle yoksulluk sınırı arasındaki farka bağlıdır54. 52 James Foster, Joel Greer, Erik Thorbecke, “A Class of Decomposable Poverty Measures”, The Econometrica Society, Vol. 52, No.3, New York, 1984, pp. 762-763. 53 Seda Şengül, a.g.e., s. 55. 54 Seda Şengül, a.g.e., s. 56. 27 1.4.6. BirleĢmiĢ Milletler Kalkınma Programları Yoksulluk Endeksleri Yoksulluğun sadece parasal Ģekilde (gelir yoksulluğu) ölçülmesinin yanı sıra bazı sosyal göstergeler temelinde de yoksulluk ile ilgili sonuçlar bir araya getirilmeye çalıĢılmıĢtır55. Yoksulluğu farklı tanımlara göre ölçebilmek için, gelir ve tüketim verileri, eğitim, sağlık vb. sosyo-ekonomik unsurlarla desteklenerek ve bu kıstaslardan birkaçının birlikte kullanılmasıyla karma (bileĢik) göstergeler oluĢturulmaktadır. Örneğin, yoksulluğu çeĢitli boyutlarıyla değerlendirebilmek için gelir ve tüketim verilerinin, eğitim ve sağlık hizmetleri, fiziksel özürlülük ve engellilik gibi yoksulluktan çıkıĢı güçleĢtiren kiĢisel özelliklere iliĢkin göstergelerle bir arada, tek bir endekste birleĢtirilmesi gerekmektedir56. BileĢik endekslerde kullanılan göstergeler arasında bebek ölüm oranları, doğumda yaĢam beklentisi, ilk ve orta öğretimde okullaĢma oranı yanı sıra güvenli içme suyuna, kamu mallarına ve ortak mülkiyet kaynaklarına eriĢim, iĢsizlik oranı, reel asgari ücret düzeyi, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içinde emek gelirlerinin payı gibi göstergeler de kullanılmaktadır57. UNDP ekonomik büyümenin her zaman insani geliĢmeye yol açmadığı fikrinden hareketle 1990 yılından beri çeĢitli bileĢik endeksler geliĢtirmiĢtir. BileĢik endeksler kısıtlı verilere rağmen yaĢam kalitesi için önemli olabilecek bütün unsurları içerme amacıyla oluĢturulmaktadır. UNDP ilk 1990 yılında insani geliĢme kapsamadığı endeksinin düĢüncesi ile toplumun 1997 en yoksul yılında insani kesimini yoksulluk yeterince endeksi oluĢturulmuĢ ve ardından her yıl bu endeksler geliĢtirilmiĢtir. UNDP her yıl ülkelerin ekonomik büyümelerinin ne kadarını insani geliĢmeye dönüĢtürebildiklerini bu endeksler ile belirleyerek yayınlamaktadır. 55 Julio Boltvinik, “Poverty Measurement Methods-An Overview”, (Erişim) http://hdr.undp.org/docs/network/hdrstats_net/Pov_Meas_methods.pdf, 24 Ekim 2010, p. 5. 56 Fikret Şenses, a.g.e., s. 99. 57 Fikret Şenses, a.g.e., s. 100. 28 Küresel ölçekte yoksulluk ve kalkınma göstergeleri olarak kullanılan, insani geliĢme endeksi ve insani yoksulluk endeksleri, ülkelerin yoksulluk ve kalkınmıĢlık seviyeleri hakkında bilgi veren önemli göstergelerdir. Bu endekslerin bileĢenlerinde oluĢan iyileĢme, endeks değerlerinin yükselmesini sağlamaktadır58. Ekonomik Kriter Refah Standardı Sosyal Kriter Eğitim Standardı Sağlık Standardı Yerel Geçim Maliyetlerine UyarlanmıĢ GSYH (Satın Alma Gücü YetiĢkinler Ortalama Eğitim Ortalama YaĢam Arasındaki Okuma- Süresi (OkullaĢma Süresi Beklentisi (Yıl) Yazma Oranı (%) Oranı) Paritesi Ġle) ĠNSANĠ GELĠġME ĠNDEKSĠ DEĞERĠ Kaynak: C. Can Aktan, “Dünya‟da ve Türkiye‟de Ġnsani GeliĢme”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara, Hak-ĠĢ Konfederasyonu Yayını, 2002, s. 3. ġekil 3: UNDP AraĢtırmasına Göre Ġnsani GeliĢme Endeksi Kriterleri 58 Bernur Açıkgöz, Recep Kök, Serdar İspir, “Küreselleşme Kurgusuna Yönelik Hipotez Testleri: Yoksulluk Olgusu Üzerine Seçilmiş Ülkeler Deneyimi (1997-2003)”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 13, Sayı 1, Isparta, 2008, s. 355. 29 1.4.6.1. Ġnsani GeliĢme Endeksi UNDP 1990 yılında, istikrar politikalarında kullanılan ve ülkenin iktisadi üretimini gösteren, kamuoyunda refah göstergesi olarak da anılan Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) ve GSYH‟ nın yerine kullanılmak üzere insani geliĢme endeksini oluĢturmuĢtur. Ġnsanların sağlıklı bir yaĢam, eğitim ve gelir imkânlarının olup olmaması ile ilgilenen insani geliĢme endeksi, diğer ölçüm yöntemlerinde olduğu gibi küresel anlamda ülkeler arasında farklılıkları ortaya koyarken, ulusal anlamda bölgeler arasındaki farklılıkları ortaya koymaktadır. Ġnsani geliĢme endeksinin hesaplanmasında, kiĢi baĢına düĢen milli gelir, eğitim ve ömür beklentisi olarak üç temel gösterge esas alınmaktadır. Bu üç temel göstergede endeksleri hesaplamak için Tablo 1‟ de görülen maksimum ve minimum değerler seçilmektedir. Tablo 1: Ġnsani GeliĢme Endeksinin Hesaplamasında Kullanılan Maximum ve Minimum Değerler Maksimum Değer Minimum Değer Doğumda YaĢam Beklentisi 85 25 YetiĢkin Okur-Yazarlık Oranı 100 0 BileĢik OkullaĢma Oranı 100 0 KiĢi BaĢına DüĢen GSYH (SGP* ABD $) 40.000 100 *SGP: Satın Alma Gücü Paritesi Kaynak: Tolga KabaĢ, “GeliĢmekte Olan Ülkelerde Yoksulluğun Nedenleri ve Yoksullukla Mücadele Yolları”, YayınlanmamıĢ Tez, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı, Adana, 2009, s. 31. Endeks = (Gerçek Değer - Minimum Değer) / (Maximum Değer – Minimum Değer), formülüyle hesaplanan her endeks (ömür beklentisi, eğitim 30 ve GSYH) “0” ile “1” arasında değer alır. Bunun sonrasında, insani geliĢme endeksi bu boyut endekslerinin, basit ortalaması alınarak hesaplanır.“1”e yaklaĢması durumunda insani geliĢme endeksi iyileĢme gösteriyor demektir59. Ġnsani GeliĢme Endeksi = 1/3 (yaĢam beklentisi endeksi) + 1/3 (eğitim endeksi) + (GSYH beklentisi) Ġnsani kalkınma ve yoksulluk ile mücadele etmeyi teĢvik etmemize neden olan sebepler vardır60; 1. “Kendisinin de bir amaç olmasıdır. 2. Ġyi beslenmiĢ, sağlıklı, eğitimli, becerikli bir emek gücü en önemli üretken varlığı oluĢturur. 3. Amaçlanan aile büyüklüğünü düĢürerek, nüfusun büyümesini azaltır. Bebek ölümlerini azaltan ve genel sağlık standartlarını yükselten bir politikanın daha düĢük bir nüfus büyümesine yol açması paradoksaldır. Daha çok yaĢayan kiĢi demek daha fazla doyuracak insana sahip olmak demektir. 4. Ġnsani kalkınma, fiziksel çevre için iyidir. 5. AzaltılmıĢ yoksulluk; sağlıklı toplum demokrasi ve daha büyük bir sosyal istikrara katkı sağlayıcıdır. 6. Politik cazibesi ile sivil sorunları azaltır.” 1.4.6.2. Ġnsani Yoksulluk Endeksi Ġnsani geliĢme yaklaĢımıyla, ülkelerin halklarına sundukları kalkınma faydası ile ülkelerin toplam refahını ölçerken, yoksunluk olgusuna yeterince değinemediğinden dolayı 1997 Ġnsani GeliĢme Raporunda, insani geliĢme kavramına ek olarak insani yoksulluk kavramı geliĢtirilmiĢtir. Bu kavramla 59 60 UNDP, Human Development Report 2004, New York, Oxforf University Pres, 2004, p.259. Paul Streeten, “Human Development: Means And Ends”, The American Economic Review, Vol. 84, No. 2, New York, May 1984, p. 232. 31 insani yoksulluk somut olarak tanımlanmaya, izlenmeye ve insanların yaĢadıkları yoksunluğu açıklamaya çalıĢılmıĢtır. Ġnsani yoksulluk yaygın olan yoksulluk yaklaĢımları ile örtüĢen noktalara sahip olmakla birlikte daha çok yoksulluk olgusunun insanlık onurunu kırıcı ve çok yönlü boyutları ile açıklamayı hedeflemektedir61. Ġnsani yoksulluk endeksi, insani geliĢme endeksinde daha önce yansıtılmıĢ olan insan hayatının üç temel öğesindeki yoksunluklara odaklanmaktadır. Bunlar62: 1. Uzun Ömürlülük: Bu alandaki yoksunluk “hayatta kalma” ile iliĢkilidir ve 40 yaĢından önce ölmesi beklenen insanların yüzdesel karĢılığını temsil etmektedir. 2. Bilgiye EriĢim: Burada, okuma ve iletiĢim dünyasından dıĢlanmıĢ olmak temelinde okur-yazar olmayan yetiĢkin yüzdesi esas alınmaktadır. 3. Yeter Bir YaĢam Standardına Sahip Olmak: Üç ayrı değiĢkenin bir araya getirilmesi ile oluĢturulmaktadır. Sağlık hizmeti ve temiz suya eriĢim olan kiĢilerin yüzdesi ile yetersiz beslenen 5 yaĢın altındaki çocukların yüzdesi ile birlikte ölçülmektedir. Ġnsani yoksulluğun bu kriterleri az geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkeler için karĢılaĢtırması ġekil 4‟te gösterilmiĢtir. 61 Nilay Çabuk Kaya, “Güneydoğu Anadolu‟ da Yoksulluğun Sosyal Göstergeleri”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt 43, Sayı 2, Ankara, 2003, s. 46. 62 UNDP, Human Development Report 1997, p. 18. 32 Az GeliĢmiĢ ve GeliĢmekte Olan Ülkeler Ġçin 40 YaĢın Altında Ömre Sahip Olan Ġnsan Oranı (%) 1 Okuma Yazma Bilmeyen Ġnsan 4 Sağlıklı Ġçme Suyu Ve Temel Sağlık Ġmkanlarından Mahrum Ġnsan Oranı (%) 3 5 YaĢın Altında Çocuklarda Yetrsiz Beslenme Dolayısıyla Kilo Yetersizliği(%) 40 YaĢın Altında Ömre Sahip Ġnsan Oranı (%) Fonksiyonel Olarak OkumaYazma Bilmeyen Ġnsan Yüzdesi (%) 2 2 GeliĢmiĢ Ülkeler Ġçin 1 4 Gelir Yoksulluğu Sınırının Altında YaĢayan Ġnsan Yüzdesi(%) (Ortalama 3 Uzun Dönemli ĠĢsizlik Oranı (%) (12 Ay Veya Daha Fazla) Kullanılabilir %50'sinden AĢağı Gelir Sahibi Ġnsan) Kaynak: C. Can AKTAN, “Dünya‟ da ve Türkiye‟ de Ġnsani Yoksulluk”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara, Hak-ĠĢ Konfederasyonu Yayını, 2002, s. 3. ġekil 4: Ġnsani Yoksulluk Endeksi Hesaplama Kriterleri 33 Ġnsani geliĢme endeksi, bir toplumdaki geliĢme ile bütün olarak ilgilenirken; insani yoksulluk, toplumdaki en yoksul kiĢilerin durumları ve ilerlemeleri ile ilgilenmektedir63. 1.5. ġĠDDETĠN TANIMI ġiddet toplumda gruplar ve kurumlar arasında var olan, organizasyonu bozan, gruplar arası dayanıĢma bağını koparan bir sosyal problem olarak tarihin ilk dönemlerinden beri hukuk, sağlık bilimleri ve sosyal bilimler gibi çok farklı disiplinlerin ilgisini çeken ve disiplinler arası araĢtırmaya ihtiyaç gösteren bir olgudur64. ġiddet teriminin kökeni Latince “violentia” dan gelmektedir. Violentia, Ģiddet, sert ya da acımasız kiĢilik, güç demektir 65. Sözlük anlamına bakıldığında Türkçe‟ de Ģiddet; sert ve katı davranıĢ, kaba kuvvet kullanma; karĢıt tutumda olanlara karĢı kaba kuvvet kullanma ve sertlik anlamına gelmektedir. ġiddetin en dar tanımı; fiziksel Ģiddete, yani mağdurların bedensel olarak zarar gördükleri eylemlere iĢaret etmektedir. Daha geniĢ tanımıyla Ģiddet; ekonomik ve psikolojik biçimleri de kapsamaktadır. Burada mağdurların fiziksel olarak hırpalanmaları değil, ekonomik yoksunluklara uğratılmaları, manevi baskı ve iĢkence görmeleri, korkutulmaları ya da aĢağılanmaları gibi haller söz konusu olmaktadır66. ġiddet, doğrudan (kasten baĢkalarına zehir verme, gazla zehirleme, taciz etmede olduğu gibi) etkisini göstermesi zaman aldığında bile, Ģiddete 63 UNDP, Human Development Report 1997, p. 20. İbrahim Balcıoğlu, Şiddet ve Toplum, İstanbul, Bilge Yayınları, Şubat 2001, s. 19. 65 Yves Michaud, Şiddet, (Çev. Cem Muhtaroğlu), İstanbul, İletişim Yayınları, Kasım 1991, ss. 7. 66 İnci User, Belkıs Kümbetoğlu, Tolunay Kolankaya, “Şiddete İlişkin Bir Bilinç Yükseltme Çalışması”, Yoksulluk, Şiddet ve İnsan Hakları, Ed. Yasemin Özdek, Ankara, TODAİE Yayıncılık, No:311, Mayıs 2002, s. 159. 64 34 maruz kalanın bedenine temas etmektedir. Her ne kadar Ģiddet, kavram olarak soyut gibi görünse de, bu anlamda “elle tutulur” somut bir Ģeydir67. ġiddet konusunda söylenmiĢ evrensel bir tanım olmamakla birlikte, her toplumun kendine özgü Ģiddet sorunları vardır68. ġiddetin niteliğinin ve niceliğinin toplumun yapısına göre farklılık göstermesinin yanında, aynı toplum yapısında zaman içinde de değiĢiklik gösterebilmektedir. ġiddetin yapısında meydana gelen bu değiĢmeler genel olarak toplumların sosyal değiĢme süresi ile iliĢkilidir69. 1.6. ġĠDDET TÜRLERĠ ġiddet tanımlarının kapsadığı birçok Ģiddet türü bulunmaktadır. ġiddet siyasal bir programın ürünü olabilmektedir. Bu durumda, Ģiddet etkinlikleri sistematik olarak belli hedeflere yönelecek ve belli politik söylemlerle meĢrulaĢtırılacaktır. Bunun karĢısında ailede, okulda, sokakta yaĢadığımız gündelik Ģiddet yer almaktadır. Gündelik Ģiddet programlanmıĢ değildir ve somut aktörler eliyle gerçekleĢir, ama çoğu zaman yapısal Ģiddetle bağlantısı vardır. Yapısal Ģiddetin ortaya çıkarttığı güç iliĢkileri çoğu zaman gündelik Ģiddette ortaya çıkmaktadır. Erkek kadına, yetiĢkin çocuğa, zengin yoksula, eğitimli eğitimsize, üst asta, görevli hizmet talep eden müĢteriye, Ģiddet ve baskı uygulamaktadır70. Aktörün salt birey olmaktan çıkarak kolektif kimlik kazandığı kolektif Ģiddet de yer almaktadır. Her türlü terör eylemi, ihtilâller, toplumsal ayaklanmalar, kolektif Ģiddet kapsamında ele alınmaktadır 71. 67 John Krane, Şiddet ve Demokrasi, (Çev. Meral Üst), Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 2010, s. 55. Yves Michaud, a.g.e., s.16. 69 İbrahim Balcıoğlu, a.g.e., s. 18. 70 İnci User, Belkıs Kümbetoğlu, Tolunay Kolankaya, a.g.m., s. 161. 71 Kemal Görmez vd., Aile İçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet, Başbakanlık Basımevi, Ankara, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Yayınları, 1998, s. 9. 68 35 1.6.1. SavaĢlarda Öne Çıkan ġiddet Tipi Genellikle dini, milli, siyasi ve ekonomik amaçlara ulaĢmak için gerçekleĢtirilen; ülkeler, bloklar ya da bir ülke içerisindeki büyük gruplar arasında gerçekleĢen topyekûn silahlı mücadeleye savaĢ denmektedir. Ġnsanoğlunun baĢvurduğu en organize ve en yıkıcı Ģiddet biçimi olan savaĢ; ülkelerin, toplumların ve insan gruplarının, birbirlerini yok etme amacına yönelik saldırgan davranıĢlarının bir bütünü olarak tanımlanabilmektedir. SavaĢlarda Ģiddet doğrudan insan hayatını hedef almaktadır. Birinci Dünya SavaĢında on milyon insan hayatını yitirmiĢ, bir o kadar insan yaralanmıĢtır. Ġkinci Dünya SavaĢında hayatını yitiren insan sayısı ise elli milyonu bulmuĢtur; doksan milyon insan yaralanmıĢ ve birçoğu da sakat kalmıĢtır72. Günümüzde savaĢlar daha yıkıcı olmakla beraber, ikmal ve koruma olanakları çok geliĢmiĢtir. SavaĢlar daha öldürücü ve daha seyrektir73. 1.6.2. Sosyo-Politik ġiddet Politik açıdan Ģiddet; iktidarı ele geçirmek veya yasal olmayan amaçlar için iktidara ihanet etmek ve bu maksatla gücün kullanılmasıdır. Politik Ģiddet günümüzde en çok dikkat çeken Ģiddet türüdür. Felsefecilere göre bu tür Ģiddet biçimi “gayri meĢru ve herhalde meĢru olmayan gücün kullanılması” tarzında tanımlanmaktadır74. H.L. Nieburg‟ un geniĢ tanımıyla Ģiddetin politik yönü; “Amacı, hedefler ve kurbanlar seçimi, çevreleyen koĢulları, uygulamaya koyuluĢları ve etkileri siyasal anlam taĢıyan ve taĢıyabilecek yani toplumsal sistem üzerindeki, 72 Nevzat Helvacı, “Şiddet, Yoksulluk ve İnsan Hakları (Silahlanma, Savaş, Terör, İşkence)”, Yoksulluk, Şiddet ve İnsan Hakları, Ed. Yasemin Özdek, Ankara, TODAİE Yayıncılık, No:311, Mayıs 2002, s. 407. 73 Yves Michaud, a.g.e., s.24. 74 İbrahim Balcıoğlu, a.g.e., s. 132. 36 sonuçlar doğurabilecek bir uzlaĢma durumunda ötekilerin davranıĢını değiĢtirmeye yönelik, karıĢtırıcı, yıkıcı, zarar verici eylemler” olarak tanımlanmıĢtır 75. Bu Ģiddet biçiminde, gruplar arası karĢıt görüĢlülük, dinsel ve etnik çatıĢmalar, yoksulluğun tetiklediği eylemler, haydutluk vb. toplumsal ve siyasal davranıĢlar söz konusudur. 1.6.3. Devrimci ġiddet Devrim; belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değiĢimi ifade etmektedir. Devrim tanımı gereği var olan bir düzeni yıkmayı ve onun ürünlerini ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Devrimci Ģiddet kavramından, ihtilâller, darbeler, ayaklanmalar, iç savaĢlar, devrimler anlaĢılabilir. Devrim içinde baskı ve Ģiddeti barındırmaktadır. Baskıya karĢı direnme, insan doğasında mevcut tepkisel bir davranıĢ biçimidir. Direnmenin hak olarak kabul edilmesi için hukukça korunması, baĢka bir deyiĢle, hukukça korunan koĢullara uygun olması gerekmektedir76. Devrimci Ģiddet kavramından, ihtilâller, darbeler, ayaklanmalar, iç savaĢlar, devrimler anlaĢılabilir. 1.6.4. Terörizm Terörizm; “SavaĢ ve diplomasi ile kazanılmayan sonuçları elde etmek, korkutmak, ve itaat ettirmek için bir teoriye, felsefeye ve ideolojiye 75 Ruşen Keleş, Artun Ünsal, Kent ve Siyasal Şiddet, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu Basımevi, 1982, s. 1. 76 Yılmaz Aliefendioğlu, “Direnme Hakkı”, Yoksulluk, Şiddet ve İnsan Hakları, Ed. Yasemin Özdek, Ankara, TODAİE Yayıncılık, No:311, Mayıs 2002, s. 395. 37 dayanılarak siyasi maksatlarla, iradi olarak terör ve Ģiddetin sistemli ve hesaplı bir Ģekilde kullanılmasıdır” Ģeklinde tanımlanabilmektedir77. Ġnsan hayatını hiçe sayan, dehĢet verici, acımasız ve kanlı bir Ģantaj yöntemi olan terörizmin tek aracı “Ģiddet”tir. Terörizm bu aracıyla, toplumları sindirme, belirli doğrultuda hareket etmeye ya da etmemeye zorlamaktadır. Bu anlamda bütün dünya ülkelerinin toplumsal ve siyasal ortak bir sorunudur. 1.7. YOKSULLUK-ġĠDDET ĠLĠġKĠSĠ Yoksulluk ve Ģiddet yaĢadığımız dünya üzerinde, giderek önemini arttıran kavramlar haline gelmektedir. Hem yoksulluk hem de Ģiddet olgusu yeni değildir, ancak günümüz toplumlarında bu olgular günümüze göre Ģekillenmekte ve yeni özellikler taĢımaktadır. Günümüz toplumlarında yoksulluk ve Ģiddet kavramlarının önemi her geçen gün artmaktadır. Yoksulluğun derinliği artarken Ģiddetin de sıradanlığı söz konusu olmaktadır. Bunun en belirgin nedeni ise, dünyadaki değiĢim sürecinde yatmaktadır. Yoksulluk ve Ģiddet arasında bir neden sonuç iliĢkisi söz konusudur. Yoksulluk Ģiddeti, Ģiddet ise yoksulluğu doğurduğundan bir döngü söz konusudur. Örneğin; yoksulluk eğitim hizmetlerinden yararlanamamaya neden olmakta, eğitimsizlik de Ģiddeti doğurmaktadır. Özellikle, büyük metropoliten alanların yapısal özellikleri kapsamında ele alınan Ģiddet içeren suçlar, eĢitsizliklerin bir bedeli olarak görülmektedir. Sosyo-ekonomik koĢullardaki farklılıkların sonucu olarak kentsel alanlardaki zorbalık ve Ģiddete dayalı suç, geniĢ bir oranda çeĢitlenmektedir. Literatürde, bu konuda iddia edilen bir nokta da; Ģiddete dayalı suç ile mekân arasında pozitif bir iliĢkinin varlığıdır: Gettolarda / gecekondularda / varoĢlarda / kenar mahallerde Ģiddetin bir alt-kültürü yansıttığı vurgulanmaktadır. Aynı zamanda 77 Terörle Mücadele ve Hareket Dairesi Başkanlığı, (Erişim) http://www.egm.gov.tr/temuh/terorizm4.htm, 3 Ocak 2011. 38 yoksullukla iliĢkilendirilmekte ve vurgu yapılmakta; yoksulluk kültürü içinde bir kabadayılık ve heyecan olarak yorumlanmaktadır78. Yoksulluk kiĢileri suç iĢlemeye ittiği gibi, Ģiddet de kiĢileri daha da yoksullaĢtırmakta ya da yoksunlaĢtırmaktadır. Örneğin Dinler ve Ġçli yapmıĢ oldukları çalıĢmada Isparta Cezaevini örnek almıĢ ve hükümlülerin yoksulluk durumu ile iĢledikleri suç türü birlikte değerlendirildiğinde, yoksulluğun iĢlenen suç türünde etkili olduğu gözlenmiĢtir. Buna göre mala karĢı suçlar büyük ölçüde yoksullar tarafından iĢlenmektedir. Mala karĢı iĢlenen suçlar daha çok ekonomik kaygılarla iĢlenmektedir. Ayrıca ekonomik kayıplar (para ihtiyacı, çaresizlik) nedeniyle suç iĢlenmesinde yoksulların oranı daha yüksektir79. 1.7.1. Yoksulluğun Yarattığı ġiddet Yoksulluk genel olarak yeterli kaynak ve gelir sahibi olamama konumuyken, insan yaĢantısının onurlu bir Ģekilde sürdürülebilmesi için gerekli olan gıda, su, giyecek, barınma, sağlık hizmetlerinden yararlanma, ve güvenlik gibi temel tanımlanabilmektedir80. insani gereksinimlerden Yoksulluğun psikolojisini ve dengesini bozan; içinde yer yoksun olmak olarak alan etkenler insan bu nedenle Ģiddete iten unsurlardır. Bu tanımdan yola çıkarsak yoksulluğa neden olan olumsuzluklar aynı zamanda Ģiddeti de tetikleyen etkenlerdir. Günümüzde her an karĢılaĢabileceğimiz bireysel ve toplumsal Ģiddetin arka planında, insanlık tarihi boyunca var olan birikimler yer almaktadır. Çünkü günlük yaĢantıda yer alan saldırgan davranıĢlar ve Ģiddet eylemlerine neden olan ortam ve etkenlerin yanı sıra, geçmiĢte biriken olaylar da etkili rol 78 Nilay Çabuk Kaya, “Şiddetin Sosyal Dinamikleri; Yoksulluk, İşsizlik ve Göç”, (Erişim) http://ekutuphane.egitimsen.org.tr/pdf/1588.pdf, 20.11.2010, ss. 108-111. 79 Veysel Dinler, Tülin İçli, “Suç ve Yoksulluk Etkiselliği (Isparta Cezaevi Örneği)”, Uluslararası Davraz Kongresi 24-27 Eylül 2009, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, 2009, ss. 24692486. 80 Nurgün Oktik vd., Türkiye’ de Yoksulluk Çalışmaları, İzmir, Yakın Kitabevi Yayınları, 2008, s. 25. 39 oynamaktadır. Özellikle terörizm, sosyo-politik Ģiddet, tepkisel Ģiddet, iktidara karĢı Ģiddet tiplerinin altında yatan neden yoksulluk olarak gösterilmektedir. ġiddet türleri içinde yer alan ekonomik Ģiddet, baĢta iĢsizlik sorunundan kaynaklı olmak üzere, gelecek güvencesi olmayan, yarınından korku duyan insanın yaĢadığı gerilimin ürünüdür. Bu anlamda gelir eksikliğinin yarattığı Ģiddete örnek olarak aile içi Ģiddeti gösterebiliriz. ġiddet yaĢayan ailelerin büyük çoğunluğunun yoksul hanehalklarından olduğu gözlemlenmiĢtir81. Ayrıca, alacak verecek meselesi gibi bazı ekonomik problemler de Ģiddete yol açmaktadır. Günümüzde yaygın olarak iĢlenen; kapkaç, gasp, soyun gibi bazı Ģiddet eylemleri de, belirli bir ekonomik kazanca yönelik olarak iĢlenmektedir82. Bu duruma bir baĢka örnek olarak sokak çocukları gösterilebilmektedir. AraĢtırmalara göre, birçok değiĢkenin iĢaret ettiği temel nokta, yoksulluğun ortak paydayı oluĢturduğudur. Sokak çocuklarının geldikleri aileler toplumun en yoksul kesimidir ve bu yoksulluk aile içi yoğun Ģiddeti beslemektedir. Sokak çocuklarının evden kaçma nedenlerinin baĢında küçük yaĢtan itibaren ev içinde maruz kaldıkları Ģiddet birinci faktör olarak karĢımıza çıkmaktadır83. Suç oranlarının neden artmakta olduğu ya da neden insanların giderek daha fazla suç iĢlediği konusu tartıĢılırken suçu etkileyen faktörler arasında özellikle son dönemlerde yaĢanan ekonomik krizlerden dolayı artan yoksulluk oranları gösterilmektedir. Büyük kentlerde yoksulların oranlarının giderek artması ve kentin belli bölgelerinde mahallelerin giderek görünür hale gelmesi, yoksulluk ve Ģiddete dayalı suç arasında dikkate değer bir iliĢki olduğunu göstermektedir84. 81 Emek Çaylı Rahte “Aile İçi Şiddet ve Medya: Gündüz Kuşağı Televizyonunda Şiddetin Görünürlüğü ve Yeniden Üretimi”, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Sayı 30, Ankara, 2010, s. 183. 82 Zahir Kızmaz, “Şiddetin Sosyo-Kültürel Kaynakları Üzerine Sosyolojik Bir Yaklaşım”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 16, Sayı 2, Elazığ, 2006, ss. 251-252. 83 Sezai Temelli, “Sokağın Çocukları”, Ekonomi/Politika, Haziran 2002, s. 22, (Erişim) http://www.odp.org.tr/resimler/ekler/74909ace68e5189_ek.pdf, 25.01.2011. 84 Halime Ünal, “Yoksul Olmak Suç İşlemek İçin Yeterli Mi?”, Türkiye’ de Yoksulluk Çalışmaları, Der. Nurgün Oktik, İzmir, Yakın Kitabevi Yayınları, 2008, s. 327. 40 Shaw ve McKay‟ nin (1942) Sosyal Organizasyonluk Teorisi, Merton‟ın Anomi Teorisi (1938) ve Wilson‟ nın argümanında (1987) temellenen birçok etnografik ve görgül çalıĢma mahalle ya da bloklar düzeyinde ekonomik dezavantajlar ve Ģiddet suçları arasındaki iliĢkiye odaklanmıĢtır. Bunlardan Merton‟ın Anomi Teorisine göre; yoksullar ve ekonomik olarak dezavantajlı konumda olan grupların suç oranları diğer gruplardan fazla olmasının nedeni, onların servete ulaĢmak için yasal fırsatlardan eĢit Ģekilde yararlanamamalarıdır. Anomi Teorisinden sonra, daha orta düzeyde denilebilen, araĢtırma biriminin mahalle ve semt düzeyinde olduğu Sosyal Organizasyonsuzluk Teorisine göre yoksulluk suç ile direk değil dolaylı bir iliĢkiye sahiptir. Çünkü yoksulluk mahallelerin sosyal kontrol mekanizmasını zayıflatarak suç iĢleme olasılığını arttırmaktadır. Etnografik çalıĢmalar mahallenin yoksulluğu ve sosyal soyutlanması ile suç, özellikle Ģiddet suçları, arasındaki iliĢkiyi destekler yönde sonuçlar elde etmiĢtir85. “Yoksulluk hangi açılardan bakıldığında Ģiddetin oluĢumuna katkıda bulunur?”: Hanehalkı açısından ele alındığında, içe göçme olarak nitelenebilecek olan bireysel suçlara yöneliĢ, iĢsizlik nedeniyle üretici etkinliklerden uzak kalma sonucu yasadıĢı yollara sapma, yoksulların kendi aralarında ortaya çıkan çatıĢmalar, yoksulluğun eğitim olanaklarını kısması sonucu yoksul bireylerin Ģiddete daha kolay baĢvurması, erkek egemen anlayıĢla ilintili olan kadın intiharları ve töre cinayetleri gibi olguların ötesinde yoksulluğun çok önemli bir neden olarak kendini gösterdiğini söylemek yanlıĢ olmayacaktır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, yoksul bireylerin, suçlu veya Ģiddet yaratıcısı olduğuna dair önyargılı olmanın yanılgısına düĢmemektir. Çünkü bu noktada asıl tartıĢılması gereken nokta; yoksulluk olgusunun Ģiddet yaratma potansiyelidir86. 85 86 Halime Ünal, a.g.m., ss. 332-340. Mehmet Rauf Kesici, “Yoksulluk Şiddet Döngüsünün Sosyal Politika Açısından Analizi”, (Erişim) http://www.calismatoplum.org/sayi13/Kesici.pdf, 18.04.2010, s.138. 41 1.7.2. ġiddetin Yarattığı Yoksulluk Yoksulluk olgusunun Ģiddetle olan iliĢkisi, bir yönüyle ekonomik gereksinimlerin gerekirciliği üzerinden kurulurken, bir yönüyle de yoksulluğun veya kötü ekonomik koĢulların bireylerde sosyal bağlılık duygusunu veya normlara olan bağlılığı yıkmak suretiyle bireyleri suç ve dolayısıyla Ģiddet eğilimli kıldığı noktasında kurulabilmektedir. Çünkü, sosyal bağlılık duygusunun gevĢemesi, bireyin suç eylemine yönelmesini engelleyen formel (resmi) ve enformel (gayri resmi/ geleneksel) sosyal kontrol unsurlarını zayıflatmaktadır87. Ġktisat ağırlıklı yoksulluk değerlendirmeleri, yoksulluğun nedenlerine iliĢkin olarak cari gelirin ötesinde siyasal ve sosyolojik unsurlar olan hanehalkının servet durumuna ve üretim faktörlerinin mülkiyet yapısındaki eĢitsizliklere büyük ölçüde duyarsız kalmaktadır. Oysa bu tür olanaklara baĢvurma imkânından yoksun olanların gelir istihdam dalgalanmaları, Ģiddet, doğal afetler gibi dıĢsal etmenlerin etkisi ile yoksullaĢma olasılıkları oldukça yüksektir88. Ġnsanoğlunun baĢvurduğu en yıkıcı Ģiddet biçimi olan savaĢlar ve silah çatıĢmalarda güvenliklerini sağlamak amacıyla ya da kalacak yerlerini kaybedenler; evlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalmıĢlardır. Bu durumda baĢka yerlere göç edenler bölgelerde yoksullukla mücadele etmiĢlerdir89. ġiddet davranıĢının artmasını sağlayan toplumsal faktörler, uyuĢturuculara ve ateĢli silahlara kolay ulaĢım, sosyal düzensizlik, eğitim kalitesinin düĢmesi ve okul sonrası faaliyetlere imkân sağlanmaması olarak sayılabilmektedir90. Bu faktörlere bağlı olarak Ģiddet artıĢı bireyleri yaĢadıkları 87 Zahir Kızmaz, “Ekonomik Yapı ve Suç: Bazı Araştırma Bulguları Üzerine Genel Bir Değerlendirme”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 13, Sayı 2, Elazığ, 2003, s. 291. 88 Fikret Şenses, a.g.e., s. 207. 89 Zeynep Oral, “Yoksulluk ve Şiddet İlişkisi”, (Erişim) http://alisahin37.blogcu.com/yoksulluk-vesiddet-iliskisi-sukran-soner/552973, 26.05.2010. 90 Kültegin Ögel, Itır Tarı, Ceyda Yılmazçetin Eke, Okullarda Suç ve Şiddeti Önleme, No: 17, İstanbul, Yeniden Yayınları, 2006, s. 11. 42 yerlerden etmenin yanı sıra büyük gelir kayıplarının yaĢanmasına ve sonuçta yoksullaĢmaya itmektedir. Çoğu Ģiddet olaylarının toplumdaki eĢitsizliklerle bağlantısı vardır. Bu eĢitsizlikler de nüfusun büyük bir kısmını, büyük risk altına sokmaktadır. ġiddetin yaygın olduğu yerlerde, sağlık konusunda sıkıntılar yaĢanmakta, toplumsal ve ekonomik geliĢmeler ciddi biçimde gerilemektedir. Bu durum da yoksulluğun derinliğinin arttırmaktadır91. Askeri harcamalar ve savaĢlar gibi Ģiddet yaratıcılarına harcanan maddi ve insani kaynakları en önemli yoksulluk nedenlerinin baĢında gelmektedir. Çünkü dünyadaki ülkelerin çoğunun milli gelirinin önemli bir kısmı askeri harcamalara gitmektedir. Ġstihdam açısından görece verimsiz olan askeri alanın iĢsizliğe ve dolayısıyla yoksulluğa neden olması, Ģiddet ortamından dolayı yardım örgütlerinin bazı yerlerdeki yoksullara ulaĢamaması sonucu bu yoksulluğun daha da derinleĢmesi gibi belirlenimler de Ģiddetin yoksulluk yaratma potansiyelini daha açık biçimde ortaya koymaktadır. Bunlara ek olarak, Ģiddet ortamından dolayı göç zorunluluğunun ortaya çıkması veya Ģiddetin ortaya çıkardığı yıkım sonucu eldeki maddi imkânların yitirilmesi, Ģiddete uğrama sonucunda ortaya çıkan bedensel arızalardan dolayı yoksulluğa düĢme ve ailenin reisinin Ģiddete uğrayarak yaĢamını kaybetmesi sonucunda ailesinin yoksulluğa düĢmesi gibi örneklerle karĢılaĢılabilir. Bu örneklere bakıldığında denilebilir ki; genel olarak Ģiddetin en önemli sonuçlarından biri can kayıplarına yol açması ise öbürü bireyleri ve kitleleri yoksulluğa sürüklemesidir92. 1.8. NEOLĠBERALĠZM KURAMI Neoliberalizmin teorik kökenleri klasik liberalizmin temel savlarına ve standart neoklasik iktisat teorisine dayanmaktadır. Bu bağlamda piyasalar 91 Türk Tabipleri Birliği, Şiddet Sempozyumu, Ankara, Türk Tabipleri Birliği Yayınları, Eylül 2007, s. 4. 92 Mehmet Rauf Kesici, a.g.m., s. 143. 43 optimal ve kendini düzenleyebilen sosyal yapılar olarak kabul edilmektedir. Piyasaların kısıtlamasız iĢlemesine izin verildiği takdirde bütün iktisadi ihtiyaçların karĢılanmasına optimal olarak hizmet edeceği, bütün iktisadi kaynakları etkin kullanılacağı ve tam istihdam gibi iktisadi hedefleri otomatik olarak sağlayacağı düĢüncesi neoliberalizmin ana savıdır. Bu bağlamda, küreselleĢme de bütün ulusal piyasaların bütünleĢmesi önündeki engellerin kaldırılması anlamında tüm dünyanın faydasını maksimize edecek bir geliĢme olarak kabul edilmektedir93. Neoliberal tanımlaması, 19. yüzyılın ikinci yarısında Alfred Marshall, William Stanley Jevons, Leon Walras, Adam Smith ve David Ricardo‟nun çalıĢmalarıyla ortaya çıkan neoklasik iktisadın serbest piyasa ilkelerine bağlılıklarına iĢaret etmekteydi. Ayrıca Adam Smith‟in “piyasanın gizli eli” görüĢünün açgözlülük, hırs, güç ve zenginlik arzusu gibi insanoğlunun en temel içgüdülerini herkesin yararına olacak Ģekilde harekete geçirebilecek en iyi araç olduğuna inanmaktaydılar. Neoliberal doktrin bu yüzde 1930‟larda büyük depresyona karĢılık olarak ortaya çıkan ve devlet müdahalesinden yana olan teorilere tamamıyla karĢı olmaktaydı 94. Ekonomide yaĢanan olumsuzlukları gidermek amacıyla ortaya çıkarılan ve bütün dünyada ekonomik dönüĢüme neden olan neoliberalizm kuramının iĢaret ettiği ana konular Ģunlardır95: 1. “Piyasa Kuralları: özel giriĢimin yaratacağı sosyal hasarları ne olursa olsun devletin dayattığı her türlü sınırlamadan kurtarılması, uluslararası ticaret ve yatırım için daha fazla açıklık sağlanması, iĢçi ücretlerini sendikasızlaĢtırma yoluyla azaltmak ve yıllar süren mücadeleler sonunda kazanılmıĢ olan iĢçi haklarını ortadan kaldırmak, fiyat kontrollerinin olmaması, bir bütün olarak sermaye, mal ve hizmetler için hareket özgürlüğü sağlanması, finansal ve reel sektörler 93 Anwar Shaikh, “The Economic Mythology of Neoliberalism”, Neoliberalism: A Critical Reader, Ed. Alfredo Saad-Filho, London, Pluto Press, 2005, s.41. 94 David Harvey, A Brief History Of Neoliberalism, New York, Oxford Universty Press, 2005, s. 1. 95 Elizabeth Martinez ve Arnoldo Garcia, “What Is Neoliberalism? A Brief Definition”, (Erişim) http://www.globalexchange.org/resources/econ101/neoliberalismdefined, 16.11.2011. 44 arasında birincilerin lehine olacak yeni iliĢkileri uygulamaya geçirmek gibi piyasa kuralları temel ilkelerden sayılmaktadır. 2. Sosyal Hizmetler Ġçin Yapılan Kamu Harcamalarının Kesilmesi: Eğitim ve sağlık hizmetleri gibi yoksullar için sağlanan sosyal güvenlik ağının zayıflatılması ve hatta devletin rolünü azaltmak yoluyla yolar, köprüler, su kaynaklarının bakımlarının yapılmamasını içermektedir. 3. Deregülasyon: Çevreyi ve iĢ güvenliğinin de kapsayan karların azalmasına neden olabilecek her türlü devlet düzenlemesini ortadan kaldırmaktır. 4. ÖzelleĢtirme: Kamu iktisadi teĢebbüslerinin, mal ve hizmetlerin özel yatırımcılara satılması durumunu içermektedir. Bu durum bankaları, kilit role sahip sanayi kuruluĢlarını, demiryollarını, ücretli otobanları, elektrik Ģebekesini, okulları, hastaneleri ve hatta içme suyunu kapsamaktadır. Genellikle daha iyi verim alma adına yapılsa da özelleĢtirme esas olarak zenginliğin birkaç elde toplanmasına ve halkın ihtiyaçları için daha fazla para ödemesine neden olmaktadır. 5. “Kamu Yararı” Kavramının Ortadan Kaldırılması: Bireysel özgürlük ve bireysel tercihlerin ön planda tutulması nedeniyle bu kavramın “bireysel sorumluluk” kavramı ile ikame etmesidir. Bu anlayıĢın bir sonucu olarak yoksullar üzerinde sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik sorunlarına kendilerinin çözüm bulması yönünde baskı yapılması ve baĢarısız olduklarında tembellikle suçlanmaları, devletin kalkınma ve refah alanlarındaki müdahalelerinin azaltılması gibi durumları kapsamaktadır.” Bu ana konular neoliberalizmin politikalar sistemini de ortaya koymaktadır. Politikalar sistemi olarak neoliberalizmin yanında siyasal ideoloji olarak da neoliberalizmden bahsedilmektedir. Neoliberalizmin siyasal söylemleri ve küreselleĢme ile bağlantısı özellikle Neo Marksist yaklaĢımdan ve yapısalcı gelenekten önemli eleĢtirilere de neden olmakta, bu yaklaĢımla her ne kadar neoliberaller tarafından kabul edilmese de, neoliberalizm bir ideoloji olarak da tanımlanmaktadır. Bu açıdan neoliberalizmin mevcut 45 siyasal düĢünce ve argümanları değiĢtirdiği ve bir ideolojik hegemonya oluĢturduğu ifade edilmektedir96. Neoliberalizmin siyasal ideolojisi daha demokratik, çoğulcu ve katılımcı bir demokrasi olduğunu iddia etmesine rağmen, ekonomik ideolojisi ile ekonomiyi siyasetsizleĢtirmektedir 97. 96 97 Wendy Larner, “Neoliberalism in (Regional) Theory and Practice: The Stronger Communities Action Fund in New Zealand”, Geographical Research, Vol. 43, No 1, United Kingdom, 2005, s. 9. Hüsamettin İnanç, Muhittin Demiray, “Siyasal Bir İdeoloji Olarak Neoliberalizm”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 11, Kütahya, 2004, s. 167. 46 ĠKĠNCĠ BÖLÜM LĠBERALĠZASYON POLĠTĠKALARININ DÜNYA ve TÜRKĠYE EKONOMĠSĠNE ETKĠLERĠ Türkiye, Cumhuriyet‟in ilk yıllarından beri sanayileĢmeyi geliĢmeyle özdeĢleĢtirerek geliĢme açığını bu yolla kapamayı amaçlamıĢ ve bazı Latin Amerika ülkeleriyle birlikte diğer geliĢmekte olan ülkelere bu konuda önderlik etmiĢtir. 1930‟ların ilk yarısında benimsenen devlet önderliğinde içe yönelik sanayileĢme modeli, 1950‟den sonra karma ekonomi anlayıĢı içinde uygulanmaya baĢlanmıĢtır. Bu modelin 1970‟lerin sonlarına doğru tıkanması ve bunun da etkisiyle oluĢan kısa dönem istikrarsızlık sonucu Ocak 1980‟de dıĢa yönelik sanayileĢme stratejisi geçiĢi de amaçlayan köklü bir ekonomik program uygulamaya konmuĢtur. Halen yürürlükte olan bu program çerçevesinde alınan kapsamlı önlemler sanayi sektörü için de önceki politikalara kıyasla farklı kurumsal yapının oluĢmasına neden olmuĢtur. Öte yandan, bu ekonomik programın içeriği ve etkileri üzerindeki tartıĢmaların artan ölçüde sanayileĢme üzerinde odaklaĢtığı gözlemlenmektedir 98. 1980 sonrası, Fransız Ġhtilaliyle somutlaĢan, toplumsal hayatın değiĢtirilmesinde kolektif siyasi eyleme ve devlet iktidarının kullanılmasına özel bir önem veren anlayıĢ hızla gerilemiĢtir. Buna karĢılık toplumsal ve ekonomik iliĢkilerin düzenlenmesinde devleti ve siyasi iradeyi devreden çıkararak anahtar rolünü serbest piyasa iliĢkilerine, bireysel inisiyatife ve özel giriĢimciye verilmesi gerektiğine inanan neoliberal anlayıĢ yaygınlaĢmaya baĢlamıĢ ve yeni dünya düzeninin temel dayanağı durumuna gelmiĢtir 99. Özellikle 1980‟lerden itibaren yoğun Ģekilde dünya ekonomisini etkileyen neoliberal politikaları; özelleĢtirmelere hız verilmesi, vergilerde 98 Fikret Şenses, Arman Kırım, “Türkiye‟de 1980 Sonrası Ekonomik Politikalar-Sanayileşme Etkileşimi ve Sanayinin Yeniden Yapılanma Gerekleri”, (Erişim) http://arsiv.mmo.org.tr/pdf/10654.pdf, 08.05.2010, s. 361. 99 Faruk Sapancalı, a.g.m., s. 117. 47 büyük oranlarda indirim yapılması, iĢsizliği arttırma durumuna yol açsa bile enflasyonu denetim altında tutmak için parasalcı önlemlerin uygulanmasına olanak sağlanması, devletin küçültülmesi ve kamu harcamalarının azaltılmasına gidilerek devletin küçültülmesi Ģeklinde özetlenebilmektedir 100. Bu politikaların diyetine bir sonraki bölümde değinilecektir. 2.1. 1980 ÖNCESĠ TÜRKĠYE’DE UYGULANAN EKONOMĠ POLĠTĠKALARI 1980 sonrası neoliberal ekonomi politikalarını anlayabilmek için, önceki süreçlerde uygulanan politikaları anlamak gerekmektedir. ÇalıĢmanın bu bölümünde 1923‟ten 1980‟e kadar geçen süreçler dönemlere ayrılarak incelenecektir. 1923-1929: Açık Ekonomi KoĢullarında Yeniden ĠnĢa: 1923-1929 dönemi açık ekonomi koĢullarında yeniden inĢa dönemini içerirken; yabancı sermaye tasarruf yetersizliğini gidermede rol oynamıĢ, yerli sermaye siyasi iktidarla teması sağlayarak sermayenin serbest dolaĢımına fırsat yaratmıĢtır. Bu dönemde iktisadi geliĢmenin en belirgin iki yapı taĢı, yeni Türkiye dünya içerisinde nasıl bir yer kaplayacağını belirleyen Lozan AntlaĢması ile dönemin son yılında patlak veren ve kapitalist dünya ekonomisini derinden sarsan büyük ekonomik buhrandır101. Türkiye‟nin iktisat politikalarını etkileyen iki önemli geliĢme olan Ġzmir Ġktisat Kongresi ve Lozan BarıĢ AntlaĢması da bu dönemde yaĢanmıĢtır. M. Kemal Atatürk Cumhuriyet ilan edilmeden ġubat 1923‟te Ġzmir‟de, ekonomi ve kalkınma politikalarının tespiti için iktisat kongresini toplamıĢtır. Ġktisat politikalarında dıĢa açık bir yapının izlenmesine neden olan Lozan BarıĢı; kapitülasyonların kaldırılması ve Osmanlı dıĢ borçlarının bir bölümünün genç 100 Aynur Uçkaç, “Türkiye‟de Neoliberal ekonomi Politikaları ve Sosyo-Ekonomik Yansımaları”, Maliye Dergisi, Sayı 158, Ankara, Ocak-Haziran 2010, s. 423. 101 Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi 1908-2007, Ankara, İmge Kitabevi, 2009, ss. 40-57. 48 Cumhuriyet tarafından devralınmasıyla, daha baĢlangıçta borç yükü altına girmiĢtir102. Bu tarihlerde iktisat politikası ile ilgili kararları uygulamak amacıyla bir dizi düzenleme yapılmıĢ, ancak arzu edilen düzeyde hızlı bir sanayileĢme atılımı gösterememiĢtir103. 1923 ekonomi politikalarına Milli Ġktisat anlayıĢının da etkisiyle para politikasında sağlam ve istikrarlı para anlayıĢı hakim olurken maliye politikasında denk bütçe ve düzgün ödeme ilkesi benimsenmiĢ ve kalkınmanın önemli bir unsuru olarak görülmüĢtür104. 1930-1939: Devletçilik: Bu dönem Türkiye ekonomisi açısından devlet eliyle milli sanayileĢme denemesinin baĢarıyla gerçekleĢtiği süreç olarak ifade edilmektedir. Dönemin temel ekonomi politikası olan korumacılık ve devlet anlayıĢı ilk sanayileĢme giriĢimlerinin baĢlamasına da olanak vermiĢtir. Özellikle bu dönemde gerçekleĢtirilen Birinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı, sanayinin alt yapısının geliĢtirilmesine dayanak oluĢturmuĢtur. Devletçi iktisat politikaları iki Ģekilde yürütülmüĢtür. Ġlki devlet iĢletmeciliği, ikincisi de fiyat mekanizması, dıĢ ticaret gibi konularda iktisadi yaĢamın kontrol yoluyla düzenlenmesidir. Bu kapsama bir dizi kanun ve düzenleme çıkarılmıĢtır105. Türkiye ekonomisi açısından önemli kalkınma sonuçlarının yaĢandığı bu dönem, devletçi sanayileĢme politikalarını içinde barındırmaktadır. Bu yıllarda dünya ekonomisi büyük buhranın içinde sürüklenirken Türkiye ekonomisinin dıĢa kapanarak ve devlet eliyle bir milli sanayileĢme denemesi içine girmiĢtir. 1930 sonrasında yabancı sermayeye gösterilen ilgi azalmıĢ ve yabancı yatırımların önemli bir kısmı millileĢtirilmiĢtir. Bu dönemde artık özel 102 Nadir Eroğlu, “Türkiye‟de İktisat Politikalarının Gelişimi (1923-2003)”, (Erişim) http://www.ceterisparibus.net/arsiv.htm#1, 29.03.2010, s. 2. 103 Nadir Eroğlu, a.g.m., s. 2. 104 Suat Oktar, “Cumhriyet‟in Başında Parasal Sorunlar ve Merkez Bankasının Kurulması”, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 24, Sayı 2, İstanbul, 1998, s. 247. 105 Nadir Eroğlu, a.g.m., s. 3. 49 sanayi, devlet sanayisiyle rekabet halinde değil; tamamlayıcılık Ģeklinde bir oluĢum yaĢamıĢtır 106. 1940-1960: SavaĢ Yılları ve Serbest DıĢ Ticaret: 1940-1945 yılları savaĢ yıllarıydı. Bu süreçte, savaĢla birlikte seferberlik havasına giren Türkiye‟de, faal nüfusun önemli bir kısmının silah altına alınması ve devlet bütçesinin giderek artan oranının savunma giderlerine ayrılması, yani ülkenin savaĢ ekonomisine girmesi söz konusudur. 1946-1953 döneminde, ithalat serbestleĢtirilerek artmakta, dıĢ açıklar kronikleĢmeye baĢlamakta ve bu bağlamda dıĢ yardım, kredi ve yabancı sermaye yatırımlarıyla ayakta duran bir ekonomik yapının oluĢumu söz konusu olmaktadır. 1948 yılında, Türkiye dıĢ yardımlar almakta ve yabancı sermaye ile dıĢ ticaret rejimi ekseninde serbest ticarete ve açık ekonomi koĢullarına ayak uydurmaktaydı. DıĢ açıkların kronikleĢmeye baĢlamasıyla birlikte dıĢ ticarette 1946 devalüasyonun ardından, dıĢ ödeme güçlüklerinin ortaya çıkmasıyla öncelikle dıĢ alım sınırlamalarına gidilmiĢ ve ardından 1958 devalüasyonu gerçekleĢmiĢtir107. 1946-1960 döneminde artan borçlar, ekonomiye büyük yük oluĢturmaktaydı. Ekonominin dıĢ kaynakların varlığına bağımlı duruma gelmesi, üretim ve gelir artıĢına, ekonomik ve toplumsal dönüĢüme olumlu katkısı olmuĢtur. Ancak bu durum, üretimin dıĢ kaynaklarla gerçekleĢtirilmesi sonucunu yaratmıĢtır. DıĢa bağımlı bu politikalar 19301939 döneminin olumlu izlerini silerek, Türkiye‟nin sanayileĢme hamlelerini durma noktasına getirmiĢtir108. 1960-1980: Planlama ve Ġthal Ġkamesi Dönemi: Ġktidarın plansız uygulamalarının yarattığı olumsuz etkilerden sonra Türkiye‟de tüm sorunların planlama ile çözülebileceği kanısı uyanmıĢtır. Bu nedenle 1960 sonrası izlenen politikalar planlama tabanıyla, ithal ikameci bir temele dayandırılmıĢtır. Verilen borçların geri alınması açısından, dıĢ borçlanma ve 106 Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi 1908-2007, ss. 59-79. Yakup Kepenek, Nurhan Yentürk, Türkiye Ekonomisi, 20. Basım, İstanbul, Remzi Kitabevi, Aralık 2007, s. 121. 108 Yakup Kepenek, Nurhan Yentürk, a.g.e., s. 126. 107 50 yabancı sermaye giriĢi, ekonominin belirli programlara göre düzenlendiği güvenilir ve açık bir ortamı gerektirmiĢtir109. Ġthal ikamesine dayalı büyüme stratejisiyle; ekonominin dıĢ rekabete kapalı olduğu bir ortamda, düĢük faiz ve kur politikası, kamunun alt yapı yatırımları yanında doğrudan üretim faaliyetlerinde de bulunması gibi aktif kamu müdahaleleriyle sermaye birikiminin arttırılarak ekonomik büyümenin hızlandırılması amaçlanmıĢtır. Bu bağlamda, sanayinin geliĢtirilmesi yoluyla ekonomik büyümenin hızlandırılmasına önem verilmiĢtir ve bu amaca yönelik kalkınma planları oluĢturulmuĢtur110. Türkiye, 1963 yılında planlı döneme girerken, ülkenin sosyo-ekonomik potansiyelini değerlendirmek ve bu potansiyeli orta dönemde planlarla en iyi Ģekilde yönlendirebilmek için, amaç ve hedeflerin önceliklerini tespit eden 15 yıllık perspektif plan hazırlama gereği duymuĢtur. 1963-1967 yıllarını kapsayan Birinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı hazırlanmıĢ ve bunu diğerleri izlemiĢtir111. Ekonomik yapıda sık sık değiĢiklikler yaĢanan, iniĢli çıkıĢlı bir yapı sergileyen 1970-1980 dönemi, Cumhuriyet tarihinin en ciddi, siyasi, sosyal ve ekonomik bunalım dönemlerindendir. Türkiye ekonomisi 1960‟lı yılların sonuna kadar tarım, hizmetler, sanayi ve diğer sektörlerde önemli geliĢmeler kaydetmiĢtir. Bu geliĢmelerin büyük bir bölümü dıĢ borçlardan karĢılandığından, ekonomiyi dar boğaza sürüklemiĢtir. 1970 yılında bu sıkıĢıklığı aĢabilmek için, Türkiye ekonomisi % 60‟lık bir devalüasyonla girmiĢtir. Ancak 1970-1975 yılları arasında Amerika BirleĢik Devletleri‟nin (ABD) devalüasyona gitmesi nedeniyle Türk Lirası (TL), Dolar karĢısında değer kazanmıĢtır. Ġthal ikamesi kapsamında yürütülen korumacı ve popülist politikalar, ülkeyi daha çok tüketir hale getirmiĢ ve bu nedenle özel kesim 109 Serdar Turgut, Demokrat Parti Döneminde Türkiye Ekonomisi (Ekonomik Kalkınma Süreçleri Üzerine Bir Deneme), Ankara, İmaj Yayınevi, 1991, s. 185. 110 TÜSİAD, DPT, Türkiye Ekonomisinde Sermaye Birikimi, Verimlilik ve Büyüme (1972-2003), No:6, Ankara, TÜSİAD Büyüme Stratejileri Dizisi, Aralık 2005, s.45. 111 DPT, “Beş Yıllık Kalkınma Planları”, (Erişim)http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebContentGosterim.aspx?Enc=51C9 D1B02086EAFBBBF5A539A4A36E6C, 04.10.2010. 51 daha kârlı bulduğu iç pazar yönelmiĢ, ithalata bağımlılık giderek artmıĢtır. Ġthal ikamesinden beklenen, dıĢarıyla rekabet edebilecek ve ihracata yönelebilecek bir sanayi yapısı kurulamamıĢtır 112. 2.2. 1980 SONRASI TÜRKĠYE’DE UYGULANAN EKONOMĠ POLĠTĠKALARI 1980 sonrası ekonomisi, tıkanan ekonomik geliĢmenin yeni arayıĢları zorunlu olarak beraberinde getirdiği dönemdir. Ekonomik geliĢmedeki tıkanma birkaç noktada toplanabilmektedir113: 1. “Ġthal ikameci sanayileĢme politikası koruyucu dıĢ ticaret politikası ile birlikte yürütülürken, koruyuculuğun göreceli olarak azaltılması ve sanayinin dıĢ rekabete açılması gerekirdi. Oysa izlenen aĢırı değerli TL politikası ve kambiyo denetimleriyle yerli sanayi dıĢa açılamadığı gibi, kalite yönünden de bir düzelme sağlayamamıĢtır. 2. Ġthal ikameci politika ile, dıĢ ticaret açıklarının daraltılması amaçlanırken, tersine, dıĢ ticaret açıklarında artıĢ görülmüĢ, bu da dıĢ finansman sorununu gündemden eksik etmemiĢtir. 3. Kamu maliyesinde gereken zamanlarda gerekli düzenlemeler yapılmadığı için kamu açıkları açıktan finansman yoluyla giderilmiĢ, bir baĢka deyiĢle enflasyon vergisi ile kamu harcamalarının bedeli sabit gelirlilere ödettirilmiĢtir. Gelir dağılımındaki bozulma ve uçurum enflasyonu körüklediği gibi, sosyal gerginliklere de yol açmıĢtır. 4. Kamu maliyesindeki açık, yatırım harcamalarının yoğunluğundan çok, cari harcamaların, özellikle Kamu Ġktisadi TeĢebbüsleri (KĠT) açıklarının finansmanından kaynaklanmıĢtır. KĠT açıklarının temelinde 112 Şevket Pamuk, “İthal İkamesi, Döviz Darboğazları ve Türkiye, 1947-1979”, Kriz, Gelir Dağılımı ve Türkiye’nin Alternatif Sorunu, İstanbul, Kaynak Yayınları, 1987, s. 39. 113 Şiir Yılmaz, “1923‟ten Bu Yana Ekonomi Politikaları: Devletçilikten Devletin Tasfiyesine”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Cilt 22, Sayı 213, Ankara, 1998, s. 37. 52 ise, KĠT ürünlerindeki fiyatlandırma mekanizması yatmaktadır. Kamu iĢletmeciliği, kamu müdahaleciliği biçimine dönüĢmüĢ, KĠT‟ler gerek fiyat, gerekse personel politikalarıyla iktidar partilerinin rant dağıtma araçları olmuĢlardır. 5. Kalkınmada öncelikle projelerin yapımını devletten bekleyen özel sektör, dağıtılan rantlarla bir hayli palazlanmıĢ ve siyasal iktidarsızlıktan, keyfi devlet müdahalelerinden Ģikayet eder olmuĢtur. 6. 1970‟lerin ikinci yarısında, sendikal hareketlerin artması, iktidara gelebilmek ve orada kalabilmek için siyasal partilerin kendi aralarındaki çekiĢme, kamuda ücretlerin yükselmesine, özel kesimde de ücret taleplerinde artıĢa yol açmıĢtır. Ücret artıĢlarının yanı sıra, 1978 petrol krizinden sonra yükselen enerji fiyatları, bunun da ötesinde, kendini iyiden iyiye hissettirmeye baĢlayan enerji kesintileri sınai üretimde maliyetlerin artmasına yol açmıĢtır. 7. Destekleme fiyat politikası, tarım ürünlerinin, ki bunların bir kısmı sınai girdilerdir, sanayi kesiminde maliyet artıĢlarına yol açtığıyla kalmıĢ; kırdan kente göçü engelleyememiĢ; aracıların zenginleĢmesine olanak sağlamıĢtır. 8. 1973 ve 1978 petrol Ģoklarının dünya ekonomisini de sarstığı bu yıllarda dıĢ finansman olanaklarının daralması, yurt dıĢına iĢçi çıkıĢlarına yabancı ülkeler tarafından sınırlar getirilmesi, baĢta Avrupa Birliği (AB) olmak üzere, dıĢ ülkelerle iliĢkilerde gerginliklere yol açmıĢ; Kıbrıs BarıĢ Harekatı ile birlikte Türkiye siyasal bir yalnızlığa itilmiĢtir. 9. Bu dönemin sonlarına doruğa çıkan sağ-sol çatıĢmalarının gerisinde ekonomik darlıklar ve çarpıklıkların yer altına ittiği karanlık çıkar iliĢkileri, özellikle silah ve uyuĢturucu kaçakçılığı yatmaktadır.” 1980‟lerden sonra dünyayı saran neoliberal politikalar, iki kutuplu yapının çöküĢünün ardından bir anlamda kendi zaferini ilan etmiĢtir. Sosyalist-planlamacı rejimlerin ve onun temsil ettiği iktisadi düzenin genel 53 olarak çökmesi ile neoliberal politikaların etki alanı giderek geniĢlemiĢtir. Sermayenin yapısından gelen krizi aĢmak için neoliberaller yeni etki alanları, pazar alanları, giriĢim maceraları elde etme çalıĢmalarına baĢlamıĢlardır. Günümüzde bu sürecin özellikle 1990‟larla beraber önemli bir ivme kazandığı görülmektedir114. 1980‟li yıllar, otoyol yapımları ile altyapı tıkanıklığının, doğalgaz ithali ve Güneydoğu Anadolu Projesi‟ ndeki (GAP) geliĢmelerle enerji darboğazının büyük ölçüde aĢıldığı yıllardır. Buna karĢın enflasyon, kamu harcamalarının vergi kaynaklarından karĢılanması ilkesini alt üst eden fon uygulamaları nedeniyle kamu maliyesinde dengelerin bir türlü kurulamaması sonucu sürüp gitmiĢtir115. 1970‟lerin sonlarında yaĢanan toplumsal ve siyasi bunalım ile birlikte, hızla yükselen enflasyon ve döviz darboğazı, Türkiye ekonomisinde, 24 Ocak Ġstikrar Tedbirlerinin alınmasını zorunlu hale getirmiĢtir. Daha sonra bu istikrar tedbirlerinin devamı ve tamamlayıcısı olarak alınan yeni tedbirlerle birlikte, kısa dönemde ekonomide istikrarın sağlanması, uzun dönemde ekonominin yeniden yapılanması amaçlanmıĢtır. BaĢka bir deyiĢle, piyasa ekonomisine geçilmesi, bunun için; fiyatların, döviz kurunun serbestçe belirlenmesi benimsenirken, ithal ikameci sanayileĢme politikası yerine ihracata dayalı sanayileĢme politikası uygulamaya konmuĢtur116. Neoliberal ekonomi politikalarının tarihsel izdüĢümleri dönemler itibariyle ele alınmaktadır. Bu noktada önemli olan, Türkiye‟de dıĢ ticaret ve beraberinde sermaye hareketleri bakımından, dünya ekonomisine yeni baĢtan açılmayı kapsayan 1980‟li yıllardan itibaren ekonomik büyümenin düĢmekte olduğu gerçeği öne çıkmaktadır117. 114 Yunus Emre Özkan, Süleyman Sıdal, “Kentin Dönüşümü ve Yoksulluk”, Eğitim Bilim Toplum Dergisi, Cilt 6, Sayı 24, Ankara, 2008, s. 23. 115 Şiir Yılmaz, a.g.m., s. 38. 116 Sami Güçlü, Mahmut Bilen, “1980 sonrası Dönemde Gelir Dağılımında Meydana Gelen Değişmeler”, Yeni Türkiye Dergisi, Sayı 6, Ankara, Eylül-Ekim 1995, s. 163. 117 Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi 1908-2007, 211. 54 2.2.1. 1980-1988: Ġstikrar ve SerbestleĢme 1980 yılı ekonomiyi serbestleĢtirme ve dıĢa açılma politikalarıyla birlikte küresel sermayenin geniĢlemesini sağlayacak politikaların devreye sokulduğu dönem olarak değerlendirilmektedir. 1980‟li yıllarla birlikte Türkiye‟de ekonomik büyüme stratejisi önemli bir değiĢim geçirmiĢtir. 1980 öncesi dönemde uygulanan ithal ikameci büyüme stratejisi terk edilerek dıĢa açık büyüm stratejisi uygulamaya konulmuĢtur. 1978 yılından baĢlayarak Türkiye ekonomisi iĢgücü piyasasında sorunlarla ve ciddi düzeyde bir döviz kriziyle karĢılaĢmıĢtır. Politik istikrarsızlık ve yüksek enflasyonun ekonomik büyümeyi engellediği bir sürece girilmiĢtir. 12 Eylül 1980 askeri müdahale öncesinde açıklanan 24 Ocak Kararları sonrasında Türkiye, dıĢa açık-ihracata dayalı büyüme stratejisini benimsemiĢtir. Bu dönemde uygulanan Kalkınma Planları, temel olarak, verimlilikte artıĢ sağlamayı ve ekonominin rekabet gücünü arttırmayı amaçlamıĢtır. Bu çerçevede, piyasa ekonomisinin güçlendirilmesi yönünde adımlar atılmıĢtır. Ekonominin dıĢ rekabete açılması, kamunun doğrudan üretim faaliyetlerinden çekilerek alt yapı yatırımlarına yönelmesi ve mali piyasaların serbestleĢtirilmesi piyasa ekonomisinin güçlendirilmesi yönünde atılan baĢlıca adımlardır. Bu durum, ekonomide sermaye birikiminin ve verimlilik artıĢının baĢlıca kaynakları olarak ele alınmıĢtır 118. 1980 yıllarında, kamu finansmanına ciddi disiplinler getirilmiĢtir. Bunun yanında önemli yapısal değiĢiklikler gerçekleĢtirilmiĢtir. Türkiye ekonomisinin dıĢa açılması için önemli adımlar atılmıĢtır. Türkiye ekonomisi için atılan ciddi ve önemli adımlar yeterli alt yapı ve disiplin uygulanmadığından özellikle 1986 yılından sonra kamu finansmanı darboğazlara girmeye baĢlamıĢtır. Bu yıllarda enflasyon alınamamıĢtır. 118 Bu oranları durumda TÜSİAD, DPT, a.g.e., s.16. düĢürülememiĢ, serbest kamu bırakılan bütçesi uluslararası disiplin sermaye 55 hareketleri, daha sonraki yıllarda önemli istikrarsızlıklar oluĢturmaya baĢlamıĢtır119. 1980‟li yıllarda uygulanan ekonomi politikalarının karakteristikleri Ģöyle özetlenebilir: Esnek döviz kuru düzenlemesi, ithalat ve ihracat rejimlerini serbestleĢtirme, altın döviz ve hisse senedi piyasalarının açılması, T.C. Merkez Bankasının (TCMB) açık piyasa iĢlemlerine baĢlaması, yap-iĢletdevret modelinin ekonominin yatırım gereksinimlerini karĢılamak için getirilmesi, tasarrufa teĢvik uygulaması, yabancı sermaye yatırımlarının özendirilmesi ve teĢvik edilmesi için düzenlemelerin yapılması vb. uygulamalardır. Bu araçların devreye sokulmasında asıl amaç: enflasyonu kontrol altına almak ve serbest piyasa iĢleyiĢini kolaylaĢtırarak Türkiye ekonomisinin uluslararası ekonomi ile bütünleĢmenin sağlanmasıydı. 24 Ocak 1980 Kararlarıyla birlikte IMF ile yapılan anlaĢmaların etkisiyle sıkı para politikası adı verilen para arzını kısmak, nakdi talebi kontrol altına alarak enflasyon baskısını hafifletmek temel yöntem olmuĢtur. Bu yönteme uygun olarak, sıkı para politikasıyla ekonomideki toplam talep düzeyini etkileyip piyasadaki fazla likitideyi emerek aĢırı talebe bağlı oluĢan fiyatlar genel düzeyindeki artıĢı engellemiĢtir120. 2.2.1.1. 24 Ocak 1980 Ġstikrar Programı 24 Ocak Kararları, neoiberal politikaların ekonominin merkezine oturtulmasının kararı olmaktadır. Bu kararlar doğrultusunda serbestleĢme ve dıĢarıdan dayatmalı yapısal dönüĢümler uygulanmaktadır. Dolayısıyla, serbest piyasa ekonomisiyle birlikte dıĢa açılma yönündeki ekonomi politikaları, IMF ve WB‟nin geliĢmekte olan ülkeler için zorunlu kıldığı politikaların dayatması olarak devreye girmiĢtir. 24 Ocak 1980 Kararları reel devalüasyonların 119 yaĢandığı, liberasyona doğru giden ithalat rejimi Esat Çelebi, “Atatürk‟ün Ekonomik Reformları ve Türkiye ekonomisine Etkileri (1923-2002)”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Sayı 5, İstanbul, Ocak 2002, s. 37. 120 İsmail Şiriner, Yılmaz Doğru, Türkiye’de Büyümenin Ekonomi Politiği-1980 Sonrası Türkiye Ekonomisi Üzerine Bir İnceleme, Ankara, Dipnot Yayınları, 2008, s. 164. 56 uygulamalarının devreye sokulduğu, emek gücünün gelirinin baskılandığı bir dizi liberalleĢme dönemini vurgulamaktadır121. 24 Ocak 1980 Ekonomik Ġstikrar Programı ile öngörülen baĢlıca önlemler Ģunlardır122: 1. Döviz gelirlerinin arttırıcı önlemler, 2. Ġthalatın libere edilmesine yönelik önlemler, 3. Fiyat oluĢumu ile ilgili önlemler, 4. Yabancı sermaye ile ilgili önlemler, 5. Ġdari önlemler, 6. Para politikası ile ilgili önlemler. 24 Ocak 1980 tarihinde, TL, Dolar karĢısında yaklaĢık %49 oranında devalüe edilerek Dolar kuru 47 TL‟den 70 TL‟ye çıkarılmıĢtır. 1 Temmuz 1981‟den sonra ise günlük kur ayarlamalarına baĢlanmıĢtır. 24 Ocak Kararlarıyla hızlandırılmak istenen dönüĢümün amaçları Ģunlardır123: 1. Ekonominin birikim ve kaynakların dağılımı mekanizmalarında pazar fiyatlarının belirleyici unsur olması, 2. Mal ve hizmet ihracatını arttırmaya yönelik, devletin yoğun destek verdiği bir dıĢa açılma stratejisinin izlenmesi. Bu çerçevede alınan kararlar; ihracatın hızla artmasının ana strateji olarak benimsenmesi, esnek döviz kuru uygulanması, enflasyonun kontrol altına alınması, monetarist para ve kredi politikasının uygulanması, gerçekçi 121 Gülten Kazgan, Türkiye Ekonomisinde Krizler (1929-2001): Ekonomi Politik Açısından Bir İrdeleme, 2. Baskı, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2008, ss. 195-196. 122 Esat Çelebi, a.g.m., s. 37. 123 Erinç Yeldan, Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi Bölüşüm, Birikim ve Büyüme, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008, s. 39. 57 faiz politikası, özel yabancı sermayenin teĢvik edilmesi, yeni yatırımlar yerine mevcut kapasitenin tam kullanılmasına öncelik verilmesidir. Bunlara ek olarak, ekonominin doğal kanunları içinde geliĢmesine ortam hazırlanması, ekonomi yönetiminde karar bütünlüğünün sağlanmasına yönelik kurumsal düzenlemelerin yapılması, kamu açıklarının kapatılması, KĠT fiyatlarının piyasa kurallarına göre belirlenmesi, temel mallar kapsamının daraltılarak sübvansiyonların kaldırılması, fiyat kontrollerinin ve fiyat tespit komisyonunun kaldırılması yönünde uygulamalara baĢlanmıĢtır124. 2.2.1.2. 1983-1989 Yılları Arasında Uygulanan Ekonomi Politikaları 1980-1984 döneminde, kredi itibarının arttırılabilmesi ve sağlanan yeni imkanlar sayesinde ithalat normal bir düzene kavuĢturulmuĢ, sınırlamalar önemli ölçüde kaldırılmıĢ ve dıĢ ticarette dıĢ dünya ile bütünleĢme ilkesi göz önünde tutulmuĢtur. Nitekim, bu dönemde özellikle doğu bloku ülkeleriyle yürütülen dıĢ ticaret uygulamalarına son verilmiĢ, kota uygulamaları kaldırılmıĢ ve ithal edilebilecek maddeler listelerinde geniĢlemeler sağlanmıĢtır. Bu dönemde, alınan bu önlemlere rağmen asıl liberalleĢme politikasının 1984 yılında baĢlatıldığı ve uygulamanın günümüze kadar boyutları geniĢletilerek, kesintisiz bir Ģekilde sürdürüldüğü gözlemlenmektedir125. 1984-1989 yılları arasında Türkiye ekonomisinde bir geliĢme dönemi yaĢanmıĢtır. Bu dönemde Batı ekonomilerinde meydana gelen canlanma, Türkiye‟nin izlediği ihracata dayalı büyüme stratejisi ile de örtüĢerek ihracatın 124 Yaşar Uysal, “Bölüşüm İlişkileri ve Bu İlişkilerin Düzenlenmesinde Etkili Olabilecek İktisat Politikalarının Değerlendirilmesi-Türkiye Örneği”, Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, İzmir, 1999, s. 213. 125 Hüseyin Öztürk, “Cumhuriyetimizin 75‟inci Yılında Ülkemizde Uygulanan İthalat Politikalarına Genel Bir Bakış”, (Erişim) http://www.veribaz.com/viewdoc.html?cumhuriyetimizin-'-inciyilinda-ulkemizde-uygulanan-ithalat-politikalarina-genel-bir-bakis-356919.html, 08.07.2011. 58 artmasına neden olmuĢ ve Türkiye ekonomisi bir geliĢme sürecine girmiĢtir126. 1986-1989 döneminin ilk yarısında ekonomide canlılık, ikinci yarısında ise durgunluk görülmüĢtür. 1986 yılında iç talepteki artıĢ, petrol fiyatlarındaki düĢmenin yarattığı uygun uluslararası koĢulların da katkısıyla, ekonominin hedeflenen uzun dönem büyüme hızının üzerinde büyümesine yol açmıĢtır. 1987‟de kamu açıklarının büyümeye, enflasyonun yükselmeye baĢlaması, yılın sonlarına doğru mali piyasalardaki dengesizliklerin artmasına yol açmıĢtır. Bu geliĢmelere sonucunda TL‟den kaçma eğilimi güçlenmeye baĢlamıĢtır. Bu olumsuzlukları engellemek için 1988 ġubat ayında bir dizi önlem alınmıĢtır. Bu önlemlerin amacı, TL cinsinden tutulan tasarrufların çekiciliğini ve dolayısıyla TL‟ye olan talebi arttırmak, ithalatı frenlemek, ihracatı tekrar canlandırmak ve kamu harcamalarını kısarak ekonomideki aĢırı ısınmayı soğutmak biçiminde özetlenebilmektedir127. 1983-1989 yılları arasındaki bu dönem kendi içinde üç döneme ayrılarak incelenecektir. Buna göre kur politikalarında esneklik, finansal serbestleĢme ve liberal dıĢ ticaret politikaları olarak dönemlere ayrılacaktır. 2.2.1.2.1. Kur Politikalarında Esneklik 1980 yılından itibaren reel pozitif faiz politikası ve esnek gerçekçi kur politikası ile dünya ekonomisinin bütünleĢme süreci baĢlatılmıĢtır. 1981 ve 1982 birinci yarıyıl dönemi 24 Ocak ve sonrası kararları çerçevesinde değerlendirildiğinde, reel faiz oranının düzeyi ile reel döviz kurlarındaki yıllık kaybın, aĢağı yukarı eĢitlenmesi sonucu TL döviz talebi dengesi sağlanmıĢtır. Kur ve faiz politikalarının birbirini tamamlayıcı Ģekilde uygulanması, iç ve dıĢ dengeye doğru olumlu sonuçların elde edilmesine neden olmuĢtur. Her ne kadar yüksek faiz sonucu bankerlik olayı ve bir takım iflaslar yaĢanmıĢ ise de 126 127 Nadir Eroğlu, a.g.m., s. 7. Rüşdü Saracoğlu, “1990 yılına Girerken Türk Ekonomisi”, http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/paraprog/turkekonomisi.html, 23.05.2010. (Erişim) 59 serbest faiz rejimine geçildikten sonra, artık faizlerin enflasyonu aĢması gereği kamuoyunca kabul edilmiĢtir128. Bankaların, alıĢ ve satıĢ kurlarının TCMB tarafından günlük olarak belirlenen esas kurun dövizlerde %6, efektiflerde ise %8 altında veya üstünde belirlenmesine izin verilmiĢ, ancak döviz alıĢ ve satıĢ kurları arasındaki farkın %2‟yi aĢmaması Ģart koĢulmuĢtur. 1985 yılı Haziran ayında ise, bankalar kur tespiti konusunda tamamen serbest bırakılmıĢtır. Ancak, 1986 yılı baĢlarında bu serbesti daraltılmıĢ ve bankalar tarafından belirlenecek kurların TCMB kurlarının %1 altında ya da üstünde olması öngörülmüĢtür. 1986 yılının sonlarına doğru kur belirleme sistemi yeniden gözden geçirilmiĢ ve bankaların, döviz satıĢ kurunda TCMB kurunu aĢmamak koĢuluyla, döviz alıĢ kurlarını serbestçe belirleyebilecekleri açıklanmıĢtır 129. 1984 yılında, faiz oranları birkaç kez yükseltilmiĢtir. Reel faiz oranları pozitif kalmakla birlikte yılın büyük bölümünde düĢük düzeylerde seyretmiĢtir. Enflasyonun hızlanması, mevduatın faizi yüksek olan üç ay vadede yoğunlaĢmasına neden olmuĢtur. Mevduatın vade yapısını uzun vadeli mevduat lehine değiĢtirmek amacıyla, 1985 yılı Temmuz ayında uzun vadeli mevduat faiz oranları daha yüksek tutulmuĢtur. Bunun sonucunda üç aylık mevduattan altı ay ve bir yıl vadeli mevduata büyük bir kayma olmuĢtur. Fiyatlardaki dalgalanmalara ve diğer ekonomik geliĢmelere daha çabuk uyum sağlayabilmesi için TCMB‟ye mevduat faiz oranlarını her ay gözden geçirerek belirleme yetkisi verilmiĢtir130. 128 İlhan Uludağ, Erişah Arıcan, Türkiye Ekonomisi (Teori-Politika-Uygulama), İstanbul, Der Yayınları, 2003, ss. 49-50. 129 “1923‟ten Günümüze Türkiye Ekonomisi”, (Erişim) http://reocities.com/enchantedforest/glade/6314/turkiye_ekonomisi_tarihi.htm, 16.11.2010. 130 Mehtap Kesriyeli, 1980’li Yıllardan Günümüze Para Politikası Gelişmeleri, Ankara, TCMB Yayınları, Yayın No: 97/4, Mart 1997, s. 5. 60 2.2.1.2.2. Liberal DıĢ Ticaret Politikaları 1980 yılında baĢlatılan ekonomik program ihracat sübvansiyonları, yüksek orandan devalüasyon ve KĠT tarafından üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarında artıĢ yapılmasını öngörmekteydi. BaĢlangıçta, döviz kurlarında, faiz oranlarında ve hükümetçe belirlenen kamu ürünleri fiyatlarında görülen yüksek artıĢlara, hızla uygulamaya konulan ihracatı teĢvik amaçlı heterodoks politikalar eĢlik etmiĢtir. Bu hamleler, uluslararası kredi kuruluĢlarının güvenlerinin yeniden kazanılmasında da rol oynamıĢtır. Borç rahatlama operasyonlarıyla birlikte, IMF stand-by ve WB uyum kredileri hızla takvime bağlanmıĢ ve ödemeleri gerçekleĢtirilmiĢtir. Politik ortamın üç özelliği ticarete reform sürecinde kolaylık sağlamıĢtır: Ġlk olarak, yurt dıĢından sağlanan net krediler ara malların ithalatını arttırmıĢ ve kamu finansmanı üzerindeki baskıları hafifletmiĢtir. DüĢük kapasite kullanım oranları (%45-50 civarında) nedeniyle sanayi firmaları hızla değiĢtirilen teĢvik yapılarına güçlü bir ihracatla karĢılık vermiĢlerdir. Ġkinci olarak, TL‟deki değer kaybı yüksek olmasına rağmen sürdürülebilir bir yapıdaydı. Üçüncü olarak, 1980 yılının ikinci yarısında yurtiçi talep önemli derecede azaltılarak ihracatın güçlenmesi için ortam hazırlanmıĢtır. Bu dönemde reel ücretler ve tarım kesiminin gelirleri ciddi oranda düĢürülmüĢtür131. 1980 sonrası benimsenen dıĢ ticaret politikası, ihracat yapma koĢuluyla üreticiye sayısız teĢviklerin sağlanması esasına dayanmaktaydı. Bu dönemde dıĢ ticaret önceki dönemin aksine, libere edilmiĢtir. Ancak, yabancı paralar karĢısında düĢük değerlenmiĢ TL sayesinde ithal mallar doğal gümrük duvarı arkasına alınmıĢtır. Buna karĢılık ithal girdiler, üretimde kullanılması ve ihracata yönelinmesi koĢuluyla, teĢvik mekanizması sayesinde, ihracatçı-üreticiye ucuza gelebilmektedir. Aynı durum yatırımcılar için de geçerlidir: Yapılan yatırım döviz kazandırıcı ise, yatırım mallarının 131 TCMB, Küreselleşmenin Türkiye Ekonomisine Etkileri, Ankara, TCMB Yayınları, Haziran 2002, ss. 5-6. 61 ithalinde ve yatırım sürecinde ortaya çıkabilecek vergi yükünde önemli kolaylıklar sağlanmaktadır. Yalnız mal ihracatı değil, hizmet ihracatı da aynı teĢviklerden yararlandırılmıĢtır. DıĢ ticaret rejimindeki bu dönüĢüm, Türkiye‟nin ithal ikameci ve koruyucu politikalarla besleyip büyüttüğü sanayi potansiyelinin kendisini kanıtlamasını sağlamıĢ, ihracatın bileĢimin de sınai ürünlerin payı %80‟lere varmıĢtır. Daha dikkat çekici nokta ise görünmeyen kalemlerdeki artıĢ olmuĢtur. Turizm yatırımlarına tanınan teĢvikler sonucu baĢta turizm olmak üzere, taĢımacılık, özellikle gemi taĢımacılığı ve müteahhitlik hizmetlerinde yaĢanan geliĢmelerle Türkiye ithalat liberalizasyonunu finanse edebilmiĢ, dıĢ ticaret açıkları katlanabilir boyutlarda kalmıĢtır132. 2.2.2. 1989-1999: Finansal SerbestleĢme ve Ekonomik Kriz Türkiye ekonomisinde 1990 sonrası döneme damgasını vuran temel iktisadi yapı, 1989 yılında 32 Sayılı Karar ile ödemeler dengesi sermaye hareketleri üzerindeki tüm kısıtlama ve denetimlerin kaldırılarak finans piyasalarının tamamıyla serbestleĢtirilmesi üzerine kurulmuĢtur. Böylece ulusal kaynakların reel üretken sektörlerde sabit sermaye yatırımlarına dönüĢtürülmesi engellenmiĢtir. DerinleĢtirilmesi amaçlanan finans piyasaları, ise doğrudan doğruya kısa vadeli, spekülatif nitelikli yabancı sermaye hareketlerinin parasal kazanç oyunları alanı (casino capitalism) haline gelmiĢtir. Aslında 32 Sayılı Karar, IMF‟nin benimsediği “ödemeler dengesine parasala yaklaĢım”a göre yapılmıĢ bir düzenlemeydi. IMF yönlendiriciliğindeki istikrar programlarının hemen hemen tümüne kuramsal temel oluĢturan bu yaklaĢıma göre, dıĢa açık bir ekonomide döviz kuruna ve faiz haddine duyarlı olan uluslararası finansal sermaye hareketleri bir ülkenin dıĢ ödemeler bilançosunu dengeye kavuĢturan en temel öğeyi oluĢturmaktadır. Ancak bu mekanizma 1990‟lı yıllarda periyodik olarak krize sürüklenen Türkiye‟ de istenilen istikrar ortamını sağlamakta baĢarısız olmuĢtur. Tüm bu krizler 132 Şiir Yılmaz, a.g.m., s. 38. 62 görüntüdeki farklı nedenlerine rağmen bu “parasal” anlayıĢın ve yürürlükteki 32 Sayılı Kararın ortak sonuçları niteliğindedir133. 1991 Körfez SavaĢı ekonomisindeki dalgalanmalar ve finansal sonucu serbestleĢme Türkiye ve Dünya ekonomisi, 1989-1994 dönemleri arasında hareketli bir büyüme yaĢamıĢtır. Döviz piyasalarındaki ve mali piyasalardaki serbestleĢme ile hükümetin ekonomiye doğrudan, makro ekonomik politikalarla müdahale Ģansı oldukça azalmıĢtır. Bu nedenle, hükümet ancak makro değiĢkenleri belirleyen parametreleri etkileyerek dolaylı biçimde etkileyebilmekteydi. Türkiye‟de bu anlamda, serbest piyasa ekonomisinin gerektirdiği yasal ve kurumsal bir düzenleme olmadan, ürün piyasasında yeterli rekabet ortamı sağlanamadan ve dıĢ ticarette uygulanan liberasyon sürecinden olumlu sonuç alınamadan bu değiĢiklikler yapılmıĢtır. Dolayısıyla 1984-1994 dönemi, kaygan fonların döviz piyasası, para piyasası ve sermaye piyasası arasında çok hızlı yer değiĢtirdiği, bulunduğu piyasada fiyatların yükselmesine, terk ettiği piyasalarda ise fiyatların düĢmesine neden olduğu bir dönem olarak ekonomik büyümeyi tetiklemiĢtir134. Türkiye ekonomisi 1970‟lerin sonlarında olduğu gibi 1980‟lerin sonlarına doğru da tıkanmaya baĢlamıĢtır. Bu tıkanmayı çözmeye yönelik ekonomik istikrar programının uygulamaya konulamamıĢ olması (ki bunun temel neden siyasal iktidarların en çok korktuğu Ģey olan döviz sorununun aĢılmamıĢ gibi görünmesidir) sonucu 1994 yılı baĢında Türkiye yeniden bir ekonomik krizin içine girmiĢ, uzun bir süre istikrarlı görünen Dolar-TL paritesi ciddi Ģekilde bozulmuĢ, enflasyonist beklentiler büyük ölçüde artmıĢ, hazine içeride borçlanamaz duruma gelmiĢtir. ABD‟li kredi değerlendirme kurumlarının Türkiye‟nin kredi değerliliğini arka arkaya düĢürmesi sonucu dıĢ kredi bulma imkânı da kalmayınca siyasal iktidar bir ekonomik istikrar 133 Bağımsız Sosyal Bilimciler-İktisat Grubu, “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı Üzerine Değerlendirmeler”, Mülkiye Dergisi, Cilt 15, Sayı 229, Ankara, ss. 16-17. 134 Hüseyin Şahin, Türkiye Ekonomisi, Bursa, Ezgi Kitabevi, Ocak 2000, s. 206. 63 paketini yürürlüğe koymuĢ ve hemen peĢinden IMF ile 14 aylık bir stand-by düzelmemesine girilmiĢtir135. Ekonomide kamu gider-gelir dengesinin iyice bozulması, kronik dıĢ açıkların sürdürülemez hale gelmesi ve enflasyonun üç haneli rakamlara tırmanması, aĢırı değerli yerli para ile bir krize giren Türkiye ekonomisi yeni iktisat politikası önlemleri ile tanıĢmıĢtır. Bu amaçla hazırlanan 5 Nisan Ġstikrar Paketi, kısa vadede enflasyonu durdurup, mali piyasalarda istikrarsızlığın temel nedeni olan yüksek kamu açıklarına ve dıĢ açığa kalıcı ve köklü çözümler getirerek uzun vadede sürdürülebilir bir büyüme sağlamayı amaçlamıĢtır. 24 Ocak Kararlarından farklı olarak misyonu, mal ve emek piyasası yanında para ve sermaye piyasasını da düzenlemektir. Böylece özelleĢtirme, sosyal güvenlik, tarımsal destekler ve bankacılık alanında önemli yapısal düzenlemelerin gerçekleĢtirilmesi hedeflenmiĢtir 136. 5 Nisan 1994 tarihli ekonomik istikrar programının baĢlıca hedefleri Ģunlardır137: 1. Piyasalarda dengeleri ve istikrarı sağlamaya yönelik tedbirler, 2. Kamu kesimi mali dengesini sağlamaya yönelik önlemler, 3. Ödemeler bilançosu açıklarının kapatılmasına yönelik önlemler, 4. Ekonomide yapısal düzenlemeleri amaçlayan önlemlerdir. 5 Nisan Ġstikrar Programında, sıkı para ve maliye politikaları ilke olarak kabul edilmiĢtir. Bunun yanı sıra, KĠT ürün fiyatları önemli ölçüde arttırıldıktan sonra altı ay süreyle dondurulması, ücret artıĢlarının Nisan ayında çok düĢük düzeyde yapılmasının ardından Temmuz ayında hiç yapılmaması ve ücret artıĢlarının geçmiĢ dönem enflasyon oranına endekslenmeden koparılarak ileriye dönük hedefler çerçevesinde ve bütçe imkânlarıyla sınırlanması, döviz 135 Mahfi Eğilmez, Ercan Kumcu, Ekonomi Politikası-Teori ve Türkiye Uygulaması, 11. Basım, İstanbul, Remzi Kitabevi, Mayıs 2007, s. 379. 136 İsmail Şiriner, Yılmaz Doğru, a.g.e., ss. 168-169. 137 Hüseyin Şahin, a.g.e., ss. 215-222. 64 kurunun çıpa olarak kullanılması, enflasyonun denetim altına alınmasında kur artıĢlarının enflasyon oranının altında tutulması gibi tedbirler de uygulanmıĢtır. Sermaye hareketlerindeki serbestlik nedeniyle para politikası yeterince uygulanamamıĢtır. 1994 Ġstikrar Programının baĢarısının önündeki en büyük engeli programın ihtiyacı olan dıĢ kaynak giriĢinin güvence altına alınmadan baĢlatılması zorunluluğu teĢkil etmiĢtir138. Türkiye ekonomisi 1990‟lı yıllardan itibaren sıklaĢan aralıklarla ekonomik krizlerle karĢı karĢıya kalmıĢtır. YaĢanan bu krizlerde dıĢsal etkenlerin de rolü olmakla beraber krizlerin baĢlıca nedenleri; sürdürülemez bir iç borç dinamiğinin oluĢması ve baĢta kamu bankaları olmak üzere mali sistemdeki sağlıksız yapının ve diğer yapısal sorunların kalıcı bir çözüme kavuĢturulamamıĢ olmasıdır139. 2.2.3. 2000’li Yıllar: ÇöküĢ ve Yeniden Yapılanma 2000‟li yıllar, finansal krizlerin ekonomilerin reel kesimlerinin yanı sıra siyasal ve toplumsal boyutta da önemli ölçüde olumsuzluklarla sonuçlanabileceğini ortaya koyan ciddi krizlerle baĢlamıĢtır. 2000-2001 döneminde Türkiye‟de yaĢanan krizin etkileri ekonomik daralma ile sınırlı kalmıĢtır. Bu krizin kökeninde yatan faktörler; yapısal ve makroekonomik sorunlar, finansal sistemin (özellikle bankacılık sisteminin) sorunları, sabit kur uygulamaları, yabancı sermaye giriĢlerinin ve liberalizasyonun yarattığı sorunlar, politik istikrarsızlıklar ve dıĢsal Ģoklardır140. 2000‟li yıllarda, istikrarsız büyüme ekonominin temel özelliklerinden biri haline gelmiĢtir. 2001 yılında yaĢanan yüksek oranlı ekonomik küçülme öncesinde, ekonomide birikmiĢ olan sorunların çözümüne yönelik bir dizi 138 Salih Köse, “24 Ocak 1980 ve 5 Nisan 1994 İstikrar Programlarının Karşılaştırılması”, Planlama Dergisi, Özel Sayı, Ankara, DPT Yayınları, 2002, ss. 12-123. 139 TCMB, “Türkiye‟nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”, (Erişim) http://www.tcmb.gov.tr/yeni/duyuru/eko_program/program.pdf, 28.06.2010, s. 1. 140 Güven Delice, “Finansal Krizler: Teorik ve Tarihsel Bir Perspektif”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Sayı 20, Ocak-Haziran, Kayseri, 2003, s. 69. 65 yapısal politikanın uygulanması gündeme gelmiĢtir. Temel olarak; kamu harcamalarının disiplin altına alınması ve bankacılık sektörü reformu baĢta olmak üzere kamunun düzenleme ve gözetim rolünün güçlendirilmesi gibi politikalarla ekonomideki belirsizlik ortamı giderilmeye ve böylelikle ekonomide daha sağlıklı bir büyüme ortamı oluĢturulmaya çalıĢılmıĢtır 141. Türkiye‟de özelleĢtirme, 2000‟li yıllara kadar verimliliği arttırmak ve “kamu kesimi borçlanma gereği”ni azaltmak için zarar eden kuruluĢlar üzerine yoğunlaĢmıĢken, 2000 yılından sonra araç olmaktan çıkarak amaç haline gelmiĢ; kâr eden ve tekel statüsünde bulunan kuruluĢların özelleĢtirilmesine baĢlanmıĢ ve hedefler içinde olmayan bütçeye gelir sağlama amaçlı özelleĢtirmeler yapılmıĢtır 142. 1999 Aralık ayında 2000-2002 yıllarını kapsayan üç yıllık orta vadeli stand-by anlaĢması imzalanmıĢtır. Bu çerçevede öncelikle “Enflasyonu DüĢürme Programı” baĢlatılmıĢtır. Bu program, sonraki dönemde yaĢanan krizler nedeniyle kesilmiĢ ve “Güçlü Ekonomiye GeçiĢ Programı” uygulamaya konulmuĢ ve 2002 yılı baĢında üç yıllık yeni bir stand-by anlaĢması imzalanmıĢtır. 2.2.3.1. 2000-2002 Enflasyonu DüĢürme (Döviz Kuru Hedeflemesi) Programı Türkiye ekonomisi tarihi süresince, birçok geliĢmekte olan ülkenin, yüksek ve yapıĢkan enflasyonla mücadele amacıyla uyguladığı programların en önemli parçası, döviz kurlarına iliĢkin geleceğe yönelik önceden yapılan açıklamalar olmuĢtur. Aralık 1999 Niyet Mektubuyla somutlanan Enflasyonu DüĢürme Programı 2002 yılı sonuna kadarki 3 yıllık evreyi kapsamaktadır. Bu dönem boyunca somut olarak para programı, döviz kuru ve kamu maliyesi 141 142 TÜSİAD, DPT, a.g.e., s. 17. Özer Ertuna, Yeni Yüzyılın Eşiğindeki Türkiye Ekonomisi, İstanbul, Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Yayınları, 2007, s. 122. İstanbul Serbest 66 politikaları, performans kriterleri ve stratejik hedefler olarak belli bir takvime bağlanmıĢ, ayrıca da planlanan yapısal reformlar ile desteklenmiĢtir. Bu program genelde üç ana baĢlık üzerine inĢa edilmiĢtir143: 1. Kamu kesimi (maliyesi) reformu, 2. Döviz kuru nominal çıpasına dayalı para programı, 3. Sosyal güvenlik, özelleĢtirme ve tarım kesimine yönelik yapısal nitelikli dönüĢümlerdir. Enflasyonu DüĢürme Programında, 1 Dolar+0,77 Euro‟dan oluĢan bir sepet yaratılmıĢ (Tablo 2) ve TL bu sepete göre 2000 yılı sonuna kadar %20 oranında değer yitirmesi planlanmıĢtı. Döviz kurunun her ay içerisinde sabit kalması öngörülmüĢtü. Böylelikle program boyunca para arzındaki geniĢleme doğrudan doğruya piyasa güçlerine terk edilecek ve enflasyonist baskılar hafifletilecekti. TL‟nin döviz kuru sepetine göre yıllık aĢınma hedefi tutturulmuĢ; TCMB bir para kurulu gibi çalıĢarak, net iç varlıklar hesabını denetim altında tutmuĢ; kamu bütçesinde faiz dıĢı denge yıl sonu hedefini yakalamıĢtır. Ancak spekülatif sermayenin son derece akıĢkan olduğu dönemin finans dünyasında bir ekonominin tüm parasal tabanını dıĢ dünyanın kısa dönemeci, spekülatif nitelikli sermaye giriĢ-çıkıĢlarının denetimine bırakmayı öngören bu adımın ne kadar tehlikeli olduğu 2000 yılının Kasım ayında yaĢanan krizle anlaĢılmıĢtır144. 143 Salih Öztürk, Deniz Yakışır, “Türkiye Ekonomisinde 1980 Sonrası Yaşanan Yapısal Dönüşümlerin GSMH, Dış Ticaret ve Dış Borçlar Bağlamında Teorik Bir Değerlendirmesi”, Mevzuat Dergisi, Sayı 94, (Erişim) http://www.mevzuatdergisi.com/2005/10a/01.htm, 26.05.2010. 144 Bağımsız Sosyal Bilimciler-İktisat Grubu, a.g.m., ss. 17-18. 67 Tablo 2: 1 Dolar+0,77 Euro‟dan OluĢan Döviz Kuru Sepeti ArtıĢ Oranı SEPET DEĞĠġĠMLERĠ Ay Sonu Sepet Değeri (1 USD + 0.77 EUR) Aylık ArtıĢ Oranı (%) Kümükatif ArtıĢ Oranı (%) Günlük ArtıĢ Oranı (%) Aralık 1999 959,020.46 Ocak 2000 979,159.89 2.1 2.100 0.067 ġubat 999,722.25 2.1 4.244 0.072 Mart 1,020,716.42 2.1 6.433 0.067 Nisan 1,038,068.59 1.7 8.243 0.056 Mayıs 1,055,715.76 1.7 10.083 0.054 Haziran 1,073,662.93 1.7 11.954 0.056 Temmuz 1,087,620.55 1.3 13.410 0.042 Ağustos 1,101,759.61 1.3 14.884 0.042 Eylül 1,116,082.49 1.3 16.377 0.043 Ekim 1,127,243.31 1.0 17.541 0.032 Kasım 1,138,515.75 1.0 18.717 0.033 Aralık 2000 1,149,900.90 1.0 19.904 0.032 SEPET = USD+(0,77 * EUR) SEPET = USD+(0,77 * USD * CARĠ ÇAPRAZ) SEPET = USD * (1+0,77 * CARĠ ÇAPRAZ) USD = SEPET / (1+0,77 * CARĠ ÇAPRAZ) EUR = USD * CARĠ ÇAPRAZ Kaynak: Gazi Erçel, “2000 yılı Enflasyonu DüĢürme Programı: Kur ve Para Politikası Uygulaması”, (EriĢim) http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/paraprog2/baskanmat5y.html, 5.12.2010. Döviz kuru politikası, iki farklı dönemde, iki farklı kur rejimi altında ĢekillendirilmiĢtir. Döviz kuru politikası 2000 Ocak-2001 Haziran dönemini kapsayan ilk 18 aylık sürede, “ enflasyon hedefine yönelik kur sepeti”, takip eden ikinci 18 aylık dönemde ise “kademeli olarak geniĢleyen band” çerçevesinde yürütülecekti. “Band” uygulamasında, kurun “band” içindeki hareketlerine TCMB‟nin müdahalesi olamayacaktı (Grafik 1). 68 Döviz Kuru %22,5 %15 %7,5 31 Aralık 2001 30 Haziran 2001 31 Aralık 2002 1 Temmuz 2001 Kaynak: Gazi Erçel,a.g.m.. Grafik 1: Temmuz 2001-Aralık 2002 Döneminde Uygulanacak Olan Kademeli Band Buna göre, 1 Temmuz 2001-31 Aralık 2001 arasında kademeli olarak %7,5‟e, 30 Haziran 2002‟ye kadar %15‟e ve 31 Aralık 2002‟ye kadar %22,5‟e yükseleceği öngörülmüĢtür. Programın uygulamaya konulmasıyla birlikte faiz oranları beklentilerin üzerinde hızla gerilemiĢ, enflasyon önemli ölçüde yavaĢlamıĢ, üretim ve iç talep canlanmaya baĢlamıĢtır. Ancak, enflasyonun programda öngörüldüğü hızla düĢmemesi sonucunda TL beklenenin üzerinde reel değer kazanması, iç talepte görülen hızlı canlanma ham petrol, doğal gaz gibi enerji fiyatlarındaki artıĢ ve Euro/Dolar paritesindeki geliĢmeler sonucunda 2000 yılında cari iĢlemler açığı öngörülen düzeyin önemli ölçüde üzerine çıkmıĢtır. Bu geliĢme iç ve dıĢ piyasalarda mevcut kur sisteminin sürdürülebilirliği ve cari iĢlemler açığının finansmanı konusundaki endiĢeleri arttırmıĢtır 145. 145 TCMB, “Türkiye‟nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”, s. 9. 69 2.2.3.2. 2002-2004 Güçlü Ekonomiye GeçiĢ Programı (Parasal Hedefleme) Türkiye 2000 yılına IMF stand-by‟ı desteğinde yeni bir ekonomik programla girilmiĢtir. 2000-2002 stand-by anlaĢması ile çerçevesi çizilen “Enflasyonla Mücadele, Yeniden Yapılanma ve Reform Programı”nın iĢleyiĢinin üç temel ayağı vardır146: 1. Bütçe ve bütçe dıĢındaki kamu finansman açıklarının düĢürülmesi: Bu çerçevede sıkı bütçe uygulaması, KĠT açıklarının azaltılması ve tarım kesimine verilen destekleme fiyatlarının hedeflenen enflasyon oranında arttırılması amaçlanmaktaydı. 2. Kamu finansman açıklarından elde edilecek düzelmelerin kalıcı olmalarının sağlanması ve bu amaçla kamu açıklarını kapatmaya yönelik olarak bir dizi yapısal reformun yapılması ve özelleĢtirmenin tamamlanmasıdır. 3. Önceden belirlenmiĢ bir sabit kur uygulamasıyla döviz kurlarının belirlenmesi ve faizlerin serbest bırakılması amaçlanmaktaydı. Programın bütçe dayanağında vergi gelirlerinin arttırılması yoluyla faiz dıĢı fazlanın yükseltilmesi ve Hazine‟nin iç borçlanma yükünün ve dolayısıyla faizlerinin düĢürülmesi temel yaklaĢımı olmuĢtur. Güçlü Ekonomiye GeçiĢ Programının amacı; “sürdürülemez boyutlara” varmıĢ olan kamu borçlarına yol açan “borç dinamiğinin” ortadan kaldırılarak Türkiye ekonomisinin büyük dıĢ yardımlara muhtaç kalmayacak bir yapıya kavuĢturulmasıdır. Bu uzun vadeli hedefe ulaĢmanın ana Ģartı ise, makroekonomik dengelerin kurulmasıydı. Ancak söz konusu dengenin kurulması, ekonomide kısa vadede daralmayı gerektirmekteydi; bu ise toplumun değiĢik kesimlerinin fedakârlığını gerekli kılmaktaydı147. 146 147 Mahfi Eğilmez, Ercan Kumcu, a.g.e., ss. 391-392. Bağımsız Sosyal Bilimciler-İktisat Grubu, a.g.m., s. 14. 70 Güçlü Ekonomiye GeçiĢ Programının, Ģeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanması, rasyonel olmayan müdahalelerin önlenmesi, iyi yönetiĢim ve yolsuzlukla mücadelenin güçlendirilmesi, mali sektörün yeniden yapılandırılması, kamu finansmanın güçlendirilmesi ve disiplin altına alınması, diğer önemli amaçlarındandır148. Bankacılık sektörüyle ilgili, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu‟nun kurulması gibi bazı önlem tedbirler alındıysa da bankacılık sektörünün kırılganlığına iliĢkin sorunlar Kasım 2000 ve ġubat 2001 krizlerinde derinleĢmiĢtir. Bu nedenle, bu programda öncelik bankacılık sektörüne verilmiĢtir. Yeni dönemde faiz oranları üzerindeki baskıları azaltabilmek amacıyla kamu bankalarının ve Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu‟na devredilen bankaların gecelik borçlanmaları azalmıĢtır. Bankacılık sektörü üzerindeki siyasi etkiyi asgari düzeye indirmek amacıyla kamu bankalarının yönetim yapılarında değiĢikliğe gidilmiĢtir. Kamu bankalarının görev ve zararları kapatılmıĢtır149. Ekonomik etkinliğin arttırılması için de birçok yapısal reform yapılmıĢtır. Bunlara örnek olarak, Türk Telekom Yasası, Türk Telekom yönetim kurulunun profesyonelleĢtirilmesi, ġeker Yasası‟nın TBMM‟de kabulü, Tütün Yasası, Uluslararası Tahkim‟e iliĢkin anayasal değiĢiklik, Doğalgaz Piyasası Yasası, Elektrik Piyasası Yasası ve Sivil Havacılık Yasası verilebilir. Ayrıca ekonomik istikrarı sağlayarak sürdürülebilir büyüme sürecinin gerçekleĢmesi, sıkı para ve maliye politikalarının uygulanması, iktisadi etkinliği arttırmaya ve bankacılık ile kamu finansmanı alanlarındaki yapısal problemleri çözmeye yönelik yapısal reformların gerçekleĢtirilmesi ve sosyal diyalogun güçlendirilmesi programın temel taĢlarını oluĢturmaktadır 150 . 148 TBMM, “Plan ve Bütçe Komisyon TCMB Sunuşu, Kasım 2001, http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/konusma/tur/2001/tbmm/PBKsunu.html, 17.09.2010. 149 TCMB, a.g.e., ss. 53-54. 150 TBMM, a.g.r. (Erişim) 71 Kasım 2000 ve ġubat 2001 krizlerinden sonra oluĢan stagflasyonist ortam nedeniyle, bu program, net makroekonomik hedefler ortaya koyamadığından krizlerden kaynaklanan belirsizlik ortamından çıkılmasını kolaylaĢtıramamıĢtır151. Güçlü Ekonomiye GeçiĢ Programı, uzun dönemde enflasyon hedeflemesi yönetimine geçilerek istikrarın sağlanmasını amaçlamaktaydı. Enflasyon hedefi uygulamasının en önemli avantaj, diğer politikalara göre düĢük ve istikrarlı enflasyon amacında yoğunlaĢabilmesidir. Diğer bir özelliği ise uygulanan politikanın baĢarısının kolayca ölçülmesidir. Ayrıca uygulanan para politikasının açık ve Ģeffaf olması, sonuçlarının kamuoyu ile paylaĢılması, enflasyon hedefine ulaĢılmasında önemli katkı sağlarken hedeflenen enflasyon oranı ile piyasaların beklediği enflasyon arasındaki fark ise ekonominin para politikasına ne derece güvendiğini, yani politikanın kredibilitesini ölçmektedir152. Enflasyon hedeflemesinin dezavantajları ise, tavizsiz uygulanması gereken bir politikayken ülke borçları nedeniyle tavizkâr davranılması, diğer para politikası alternatiflerine göre etkin olmayan bir üretim dengesine neden olması ve kısa dönemde ekonomik büyümeyi sınırlandırmasıdır. Ayrıca, uygulamada karĢılaĢılan diğer bir sorun da uygulanması gereken, esnek döviz kuru rejiminin mali istikrarsızlığa neden olmasıdır153. 2.2.3.3. 2002‟den Günümüze Uygulanan Ekonomi Politikaları Türkiye‟de Kasım 2002‟den sonra uygulanan istikrar programları, önceki programlardan çok farklı değildir. Bu dönemde, yeni hükümet Acil Eylem Planı‟yla geniĢ çaplı bir program ortaya koymuĢtur. Bu plandaki 151 TOBB, 2008 Ekonomik Raporu, Ankara, TOBB Yayınları, 2009, s. 34. Almila Karasoy, Mesut Saygılı, Cihan Yalçın, Enflasyonun Doğrudan Hedeflenmesi Politkası ve Bazı Ülke Deneyimleri, TCMB Araştırma Genel Müdürlüğü, Tartışma Tebliği No:9801, Ankara, Mart 1998, s.s. 13-14. 153 Melike Alparslan, Pelin Ataman Erdönmez, “Enflasyon Hedeflemesi ve Ülke Uygulamaları”, Bankacılar Dergisi, Sayı 35, İstanbul, 2000, s. 20. 152 72 ekonomik program kapsamına giren düzenlemeler dikkate alındığında, planın IMF programını destekler nitelikte olduğu görülmektedir. Planın temelini; vergi ve harcama politikasına yönelik mali nitelikli tedbirler, özelleĢtirme ve reel sektörün yeniden yapılandırılmasına yönelik yapısal reformlar ve dıĢ ticarete yönelik tedbirler oluĢturmaktadır154. 2003-2004 yılları arasında sağlanan baĢarı, mali disiplin ve kamu borcunun düĢmesi enflasyon hedeflemesi rejimine geçiĢi kolaylaĢtırmıĢtır. Enflasyonla birebir iliĢkili olan faiz oranları küresel kriz ile birlikte tarihi önem de düĢmüĢtür155. 2004 sonu itibariyle enflasyon düĢmüĢ ve istikrarlı büyüme baĢlamıĢtır. Bu büyüme daha çok ihracattan kaynaklanmıĢtır 156. 2005‟in ana makro ekonomik sorunları aĢırı borç yükü, dıĢ ticaret açığı büyümesi, cari açık, sıcak para ve iĢsizliktir. 2006‟da ise AB müzakereleri süreci, ekonomik sorunlar, erken seçim olasılığı, terör sorunu ve Kıbrıs sorunu önemli problemler olarak gündemdeydi. Dönem içerisinde makroekonomik göstergeler iyileĢse de, cari açık önemli bir tehdit unsuru olmuĢtur. Yine bu dönemde, bankalar uzun vadeli yatırımdan çok konut/taĢıt gibi tüketici kredilerine yoğunlaĢmıĢlardır. TeĢvik yasası, kurumlar vergisi indirimi gibi uygulamalarla, ekonominin önünü açmak ve yabancı yatırımcı çekmek istenmiĢtir157. Türkiye ekonomisinde 2002-2005 arası dönemde uygulanan para politikaları Örtük Enflasyon Hedeflemesi Stratejisi olarak tanımlanmıĢtır. Buna göre dalgalı kur rejimi uygulaması altında, fiyat istikrarı temel hedef doğrultusunda kısa vadeli faiz oranlarının aktif olarak kullanacağı belirtilmiĢtir. Bu süreçte döviz kurları dalgalanmaya bırakılmıĢ, TCMB sadece kurların 154 Hayal Ayça Şimşek, “Türkiye‟de 2000 Yılı Sonrası Uygulanan İstikrar Programlarının Kamu Maliyesine Etkileri”, Finans Politik Ekonomik Yorumlar, Cilt 44, Sayı 512, Muğla, 2007, s. 61. 155 Abdulkadir Buluş, Türk İktisat Politikalarının Tarihi Temelleri, Konya, Tablet Kitabevi, 2009, ss. 126-127. 156 Nur Keyder, “Türkiye İstikrarsız Dönemi Geride Bıraktı: 2001-2004 Durum Tespiti”, İktisat, İşletme ve Finans Dergisi, Cilt 20, Sayı 227, Ankara, Şubat 2005, ss. 53-63. 157 Muammer Kaya, “2005 Türkiye Ekonomisine Bakış ve 2006 Ekonomisinden Beklentiler”, Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi, Elektronik Dergi, Cilt 6, Sayı 2, Haziran 2006, (Erişim) http://www.universite-toplum.org/content.php3?id=24, 15.7.2010. 73 aĢırı dalgalanması durumunda müdahalede bulunmuĢtur. GerçekleĢen enflasyon oranlarının hedeflenen oranları hiç aĢmaması ve böylelikle örtük enflasyon hedeflemesi uygulamasının baĢarılı olması, uluslararası piyasalarda Türkiye‟nin kredi riskinin tarihsel olarak düĢük bir düzeye inmesi, kamu kesimi borçlanma gereğinin ortadan kalkması ve kamu borcunun önemli ölçüde düĢmüĢ olması ve bankacılık sektörünün daha sağlıklı bir yapıya kavuĢması, 2005 yılının sonlarına doğru uygulanan enflasyon hedeflemesini değiĢtirmiĢ ve 2006 yılında Açık Enflasyon Hedeflemesine geçildiği ilan edilmiĢtir158. 2006 yılından itibaren TCMB açık (resmi) enflasyon hedeflemesi stratejisi uygulamaya baĢlamıĢtır. TCMB enflasyon oranını düĢürmek amacıyla para politikası aracı olarak kısa vadeli faiz oranlarını (gecelik faiz oranlarını) kullanmıĢtır. Enflasyonun hedeften sapması, beklentilerin bozulması, Ģoklar vb. gibi unsurların fiyatlara yansımasını önlemek için TCMB faizleri arttırarak sıkı para politikası izlemek istemiĢtir. Sıkı para politikası uygulanarak da toplam talebin baskılanması, yani enflasyon oranının düĢürülmesi hedeflenmiĢtir159. 2007 yılının dördüncü çeyreğinde, finansal sektörde yaĢanan sorunlara bağlı olarak global büyüme önemli ölçüde azalmıĢtır. Finansal sektörde yaĢanan sorunların reel sektöre de yansıması ile 2008 yılında dünya ekonomisi tamamen yavaĢlamıĢtır. 2008 yılında gerçekleĢen düĢük büyüme oranı, aslında 2007 yılından beri dünya ekonomisinde yaĢanan daralma ve 2008 yılının ikinci yarısında ABD‟de baĢlayan ve dünyayı etkisi altına alan krize bağlanmaktadır160. 2008 yılı, Türkiye ekonomisi açısından sıkıntılı bir yıl olarak tarihe geçmiĢtir. ABD‟de 2007 yılının ortalarında baĢlayan finansal kriz, 2008‟de 158 İlkay Öner Baldurlar, “Türkiye‟de Enflasyon Hedeflemesi Stratejisi Uygulanması ve Para Politkasına Etkisi: 2002-2008”, Anadolu Uluslararası İktisat Kongresi (Tebliğ), Eskişehir, 1719 Haziran 2009, ss. 7-14. 159 İlkay Öner Baldurlar, a.g.e., ss. 3-4. 160 Nazan Susam, Ufuk Bakkal, “Kriz Süreci Makro Değişkenleri ve 2009 Bütçe Büyüklüklerini Nasıl Etkileyecek?”, Maliye Dergisi, Sayı 155, Ankara, Temmuz-Aralık 2008, s. 76. 74 tüm dünyaya yayılırken, Türkiye‟de ise bu krizin yansımaları özellikle 2008‟in son aylarında reel sektör üzerinde belirginleĢmeye baĢlamıĢtır. 2007 yılında bozulma eğilimi gösteren bütçe performansı, 2008 yılında da devam etmiĢtir. Bu dönemde dıĢ ticaret açığındaki geniĢleme ve yatırım gelirindeki açığın etkisiyle cari iĢlemler dengesi önce açılmıĢ, sonra da gerilemeye baĢlamıĢtır161. GeliĢmiĢ ülkelerin finansal piyasalarında baĢlayıp 2008 yılı son çeyreğinden itibaren tüm dünyayı kapsayacak Ģekilde derinleĢen küresel krizin yansımaları, 2009 yılının üçüncü çeyreğinde azalarak da olsa hissedilmeye devam etmiĢtir. Bu dönemde, finansal sisteme ve iktisadi faaliyete dair açıklanan veriler toparlanma sürecinin baĢladığına iĢaret ederken, küresel büyüme hızına iliĢkin tahminler uzun bir aradan sonra ilk kez yukarı yönlü olarak gösterilmiĢtir. Bununla birlikte, küresel iktisadi faaliyete dair öncü göstergelerdeki iyileĢmenin yeterince güçlü olmaması, kredi piyasalarındaki sorunların kısmen sürmesi ve iĢsizlik oranlarının artmaya devam etmesi kriz sonrası toparlamanın yavaĢ ve kademli olacağını göstermiĢtir162. 2009 yılı sonlarına doğru uygulanan geniĢletici parasal tedbirlerin, bankalara sağlanan kamu garantilerinin, güçlendirilen banka sermaye yapılarının ve küresel iktisadi faaliyetteki toparlanma beklentilerinin risk algılamalarındaki iyileĢmeyi desteklemesiyle, piyasa faiz oranlarında kısmen de olsa gerilemenin gözlendiği bir dönem olmuĢtur163. Dünya ekonomisini sarsan ve etkisi Türkiye‟de de gözlenen küresel krizin finansal piyasalar üzerindeki etkisinin hafiflemesiyle birlikte, 2010 Nisan ayında, kriz sırasında alınan likitide önlemleri geri alınmıĢ ve para politikasının operasyonel çerçevesini normalleĢtirmeyi içeren çıkıĢ stratejini açıklanmıĢtır. TCMB, kredi piyasasında gözlenen olumlu geliĢmeleri ve 161 TÜSİAD, 2009 yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, İstanbul, TÜSİAD Yayın No: T/200812/479, Aralık 2008, s. 17. 162 TCMB, 2009-IV Enflasyon Raporu, Ankara, TCMB Yayınları, 2009, ss. 1-3. 163 TCMB, 2009-IV Enflasyon Raporu, s. 20. 75 iktisadi faaliyetteki toparlanma eğilimini de dikkate alarak, kriz döneminde devreye sokulan geçici likitide desteklerini geri çekmiĢ, bu kapsamda piyasaya ihtiyacından fazla sağlanan likitideyi kademeli olarak azaltmıĢtır 164. Küresel dengesizliklerin ekonomi üzerinde oluĢturduğu makro finansal riskleri sınırlamak amacıyla, 2010 yılının sonlarından itibaren yeni bir politika stratejisi tasarlanmıĢ ve uygulamaya baĢlamıĢtır. Yeni politika yaklaĢımında, fiyat istikrarı önceliği korunurken finansal istikrar da destekleyici bir amaç olarak gözetilmektedir. Bu kapsamda faizin yanı sıra zorunlu karĢılık oranları ve faiz koridoru gibi birbirini tamamlayıcı nitelikteki araçlar bir arada kullanılmaktadır. 2010 yılının son çeyreğinde enflasyonun düĢüĢ eğiliminde olması, bu dönemde finansal istikrara göreli olarak daha fazla ağırlık verilmesine olanak tanımıĢtır. Bu doğrultuda, kısa vadeli sermaye giriĢlerinin azaltılması amacıyla bir yandan faizler düĢerken diğer yandan faiz koridoru (gecelik borç verme ve borç alma faizi arasındaki fark) geniĢletilerek kısa vadeli faizlerin oynaklığını arttırmıĢtır 165. 2.3. 1980’DEN GÜNÜMÜZE EKONOMĠ POLĠTĠKALARININ TÜRKĠYE ÜZERĠNDEKĠ ETKĠLERĠ ÇalıĢmanın bu bölümünde, 1980‟den sonra Türkiye‟de uygulanan ekonomi politikalarını anlayabilmek için, 1980 döneminden önceki ekonomi politikalarından bahsedilmiĢtir. ÇalıĢmanın bu kısmında 1980‟den günümüze kadar geçen süreçte uygulanan ekonomi politikalarının hem ekonomik alanda hem de sosyal alanda etkilerinden bahsedilecektir. Bu politikaların ekonomik ve sosyal alandaki etkileri rakamlarla ve diğer piyasa faktörlerine yansımalarıyla ifade edilecektir. 164 165 TCMB, 2011 Yılında Para ve Kur Politikası, Ankara, TCMB Yayınları, Aralık 2010, s. 3. TCMB, 2011-II Enflasyon Raporu, Ankara, TCMB Yayınları, 2011, s. 1. 76 2.3.1. Ekonomik Alanda Etkileri Türkiye‟de gerçekleĢtirilen 1980 yılında uygulamaların neoliberal baĢında devlet ekonomi bağlamında bütçesi uygulamaları gelmektedir. Çünkü 1980 döneminde uygulamaya konulan ihracata dayalı, yabancı sermaye giriĢini destekleyici faaliyetler ve kapitalist dünyaya entegre olmayı sağlayacak Ģekilde dıĢa açık büyüme politikaları, hem bütçe uygulamaları üzerinde hem de sosyo-ekonomik sorunların oluĢumunda etkili olmuĢtur166. Neoliberal politikaların en önemli ekonomik amaçları; devletin küçültülmesi, özelleĢtirmelerin gerçekleĢtirilmesi ve bunun sonucunda da oldukça değerli olan birtakım kamusal alanların özelleĢtirilerek, gerçek değerlerinin altında kamusal üretim alanlarından çıkartılmasıdır. Verimsiz sonuçlar üreten neoliberal ekonomi politikaları az geliĢmiĢ ülkeler açısından aynı zamanda ekonominin büyük oranda dıĢa bağımlılığını da arttırmaktadır. Ekonomide devlet denetiminin kaldırılması finansal serbesti, borçların da denetimini güçleĢtirmekte ve borç-faiz ödemeleri bütçede önemli bir büyüklüğü kapsamaktadır167. Bu bağlamda, uygulanan neoliberal ekonomi politikalarının etkileri, ekonomik büyüme ve yatırımlara iliĢkin ciddi sonuçlar ortaya koyamadığı ve büyüme rakamlarının ekonomide kalıcı istikrar sağlayıcı rakamlar olmadığı Ģeklinde yorumlanabilmektedir. 166 Selime Güzelsarı, Küresel Kapitalizm ve Devletin Dönüşümü, İstanbul, Sosyal Araştırmalar Vakfı, Ezgi Matbaacılık, 2008, s. 97. 167 Aynur Uçkaç, a.g.m., s. 427-428. 77 GSMH 15 Y Ü Z D E ( % 10 9,8 9,4 7,1 6,8 5 4,8 4,2 4,3 3,1 8,3 8,1 8 7,1 6,4 9,9 7,9 7,6 7,2 6,1 6,1 5,9 3,9 1,51,6 ) 0,7 0,3 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006 2008 2010 -2,8 -4,2 -4,2 -5 -6,1 -6,1 0 -9,5 -10 YILLAR Kaynak: DPT, Temel Makro Ekonomik Büyüklüklerdeki GeliĢmeler, Yıllık Programlar ve Konjonktür Değerlendirme Genel Müdürlüğü, Ankara, (EriĢim) http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/gosterge/tr/tmeg/, 16.02.2011. Grafik 2: 1980-2010 Arasında GSMH‟da Büyüme Oranları 1980‟de negatif bir büyüme hızına sahip olan ekonomi, 1990‟da %9,4‟lük gibi son derece yüksek bir büyüme hızına eriĢmiĢtir. Fakat hemen arkasından 1991 yılında, büyüme hızı neredeyse sıfıra inmiĢtir. 1993 yılında yine yüksek bir büyüme hızına ulaĢan ekonomi, 5 Nisan kararlarının alındığı 1994 yılında büyük bir çöküĢe geçmiĢtir. 1995 yılında gerçekleĢen %8,1‟lik büyüme hızı da sürdürülebilir nitelikte bir büyüme değildir. Çünkü bu büyümenin üretimle iliĢkisi son derece zayıftır. Yüksek büyüme hızı, büyük oranda %8,7 büyüyen ticaret sektörüne bağlıdır. Bu da büyüme hızının, tıpkı 1992 ve 1993 yıllarında olduğu gibi üretim ağırlıklı ve kalıcı olmadığına iĢaret etmektedir. DüĢük büyüme performansının esas sebebi tarım üretimindeki durgunluk olsa da, 2002-2006 döneminde büyümeyi sürükleyen sanayi üretiminde de hızın giderek düĢtüğü görülmektedir168. 168 Hakan Kum, “1980 Sonrası Türkiye Ekonomisindeki Başlıca http://www.ceterisparibus.net/turkiye/makaleler.htm, 27.09.2010. Gelişmeler”, (Erişim) 78 Tablo 3: 1979-2005 Yılları Arasında Büyüme Hızları (Hedefler ve GerçekleĢmeler) Yıllık Ortalamalar SANAYĠ TARIM HĠZMETLER YILLAR GSYH (PĠYASA FĠYATI) GSMH (PĠYASA FĠYATI) H* G** H G H G H G H G 1979-1983 5,3 0,3 9,9 2,4 8,5 2,6 8,2 2 8 1,7 1984 3,5 0,5 6,6 9,9 4,5 7,9 5 6,7 6,1 7,1 1985-1989 3,6 0,8 7,5 6,5 6,5 5 6,3 4,6 6,3 4,7 1990-1994 4,1 1,6 8,1 3,8 6,7 4,1 6,8 3,6 7 3,5 1995 2,5 2 4,9 12,1 4,3 6,3 4,2 7,2 4,4 8 1,7 6,0-7,7 4 5,1-6,8 4,5 5,0-6,6 3,9 5,5-7,1 3,8 1 7 4,9 7,5 4,8 6,5 4,3 6,7 4,1 1996-2000 2,9-3,7 2001-2005 2,1 * Hedef, ** Gerçekleşme Kaynak: DPT, Temel Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006), (EriĢim) http://www.dpt.gov.tr/, 25.01.2011. 79 Sektörlere göre büyüme hızına bakıldığında ise; Tablo 4: Sektörler Ġtibariyle Büyüme Hızları (Yüzde) Sektörler 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Tarım -2,3 8,4 -5,0 4,1 -6,5 6,9 -2,5 2,0 5,6 1,4 -6,9 4,3 3,6 1,6 Sanayi 10,4 2,0 -5,0 5,6 -7,5 9,4 7,8 9,4 6,5 8,3 5,8 0,3 -6,9 12,9 Madencilik 4,7 9,3 -7,3 -1,1 -8,8 -4,4 -2,9 2,6 12,8 5,2 8,1 5,4 -6,7 4,7 Ġmalat 11,4 1,2 -5,7 5,9 -8,1 10,4 8,6 10,1 6,1 8,4 5,6 -0,1 -7,2 13,6 Enerji 5,0 5,3 1,3 6,5 -2,1 8,0 5,7 6,1 7,5 8,6 6,8 3,7 -3,4 7,3 ĠnĢaat 5,0 0,7 -12,5 5,8 -5,5 -5,6 -9,0 4,6 21,5 18,5 5,7 -8,1 -16,1 17,1 Ticaret 11,7 1,4 -6,3 11,6 -9,4 11,0 8,1 12,8 7,4 5,8 5,3 -1,5 -8,6 11,5 UlaĢtırma 7,6 4,9 -2,4 5,1 -5,3 6,0 8,4 6,8 8,8 6,8 6,9 1,5 -7,2 10,5 Mali Aracı KuruluĢlar 3,9 6,9 6,5 0,9 -9,9 -7,1 -6,3 1,1 -0,2 14,0 9,8 9,1 8,5 7,2 Konut Sahipliği 2,3 2,1 1,1 0,0 2,1 1,8 1,4 1,8 1,5 2,7 2,1 2,3 2,6 1,9 (-) Dolaylı Ölçülen Mali Aracılık Hizmetleri 6,9 3,4 -4,5 5,9 -7,6 7,4 5,2 8,0 7,4 17,4 9,0 8,4 9,7 13,0 Hizmetler (*) 1,9 6,0 6,1 0,7 -11,7 -9,1 -7,3 1,7 1,0 7,2 6,0 0,3 -5,2 8,5 Kamu Yön. ve Savunma, Zorunlu Sos. Güv. 7,4 3,2 -5,0 6,4 -6,9 7,5 5,1 8,2 7,3 0,1 1,2 0,3 2,9 0,5 Eğitim 0,1 5,9 2,7 1,9 1,6 0,7 0,8 1,2 0,8 5,2 4,8 1,2 2,0 0,6 1,0 1,7 2,5 1,1 0,2 0,6 -1,0 0,2 -0,2 3,9 1,7 3,3 3,1 1,1 18,3 -1,0 -5,7 27,3 -25,1 24,7 22,6 26,2 12,2 6,6 5,9 -0,6 -8,2 12,9 7,5 3,1 -4,7 7,2 -7,5 7,9 5,8 8,9 7,4 6,9 4,6 0,7 -4,8 8,9 Sağlık ĠĢleri ve Sosyal Hizmetler VergiSübvansiy onlar GSYH (Alıcı Fiyatlarıyla) Kaynak: DPT, Temel Ekonomik Göstergeler, (EriĢim) http://www.dpt.gov.tr/, 25.01.2011. 80 Sermaye birikimin temel unsuru olan yatırımlar, 1980 öncesi dönemde önemli ölçüde imalat sanayi sektörüne yönelirken, kaynak tahsisinin artan ölçüde piyasa ekonomisi kurallarına bırakıldığı 1980 sonrası dönemde yatırımlar baĢta konut, ulaĢtırma-haberleĢme ve turizm sektörleri olmak üzere hizmetler sektörüne yönelmiĢtir. Kamu kaynaklarının alt yapıya yönelmesinin amaçlandığı 1980 sonrası dönemde toplam yatırımlar içerisinde ulaĢtırmahaberleĢme sektörünün payında önemli artıĢ gözlenirken, enerji sektörünün payında 1990‟lı yıllarla birlikte gerileme yaĢanmıĢtır. Sosyal alt yapı sektörlerinden özellikle eğitim sektörüne ciddi düzeyde kaynağın yöneldiğini söylemek mümkün değildir. Toplam yatırımlar içindeki payı itibariyle, bu sektörler ancak 1990‟lı yılların ikinci yarısından sonra öne çıkmaya baĢlamıĢtır. Ancak, bu sektörlere yönelen kaynaklar 2000 yılı sonrasında reel olarak gerileme göstermiĢtir169. 1981-1989 dönemi büyümesinin altında dıĢa açılma ve ihracatın teĢviki yanında, iç ve dıĢ talep geniĢlemesi ve dıĢ konjektürde meydana gelen iyileĢmeler, sermaye birikimi ve verimlilik artıĢları etkili olmuĢtur. Ayrıca bu dönemde dıĢa dönük sanayileĢme stratejisiyle birlikte dıĢ ticaretin GSMH‟ye oranının artmasının yanında, devletin yatırım stratejisinin imalat sanayisinden alt yapı yatırımlarına geçerek değiĢtirmesi de etkili olmuĢtur. Ancak 1980‟lerin sonunda ekonomi yeni bir durgunluk ortamına doğru sürüklenmiĢtir. Bunda baĢlangıçta hedeflenen yapısal dönüĢümün tam anlamıyla gerçekleĢtirilememesi sonucu reform sürecinin ivme kaybetmesi ve ihracata yönelik büyüme politikalarının sınırlarına ulaĢılması en önemli etken olmuĢtur170. 1990‟lı yıllarda politik istikrarsızlık, popülist ve kısa görüĢlü politikalar, 1994 ekonomik krizi, Marmara depremi ve seçim ekonomisi uygulamaları gibi iç faktörler; Körfez Krizi, Asya ve Rusya Krizleri gibi dıĢ faktörler ekonomik 169 170 TÜSİAD, DPT, a.g.e., ss. 48-49 Ahmet Ay, Türkiye Ekonomisi: Makroekonomik Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Konya, Çizgi Kitabevi, Şubat 2007, s. 23. 81 büyümede etkili olmuĢtur171. Bunun yanında 1994 yılında uygulanan istikrar programının ekonomi üzerindeki etkileri ilk aylarda olumlu olmuĢtur. Para ve döviz piyasaları hızla istikrara kavuĢmuĢ, kur kontrol altına alınmıĢ, cari iĢlemler açığı fazlaya dönüĢmüĢ, bunun sonucunda uluslararası döviz rezervleri rekor düzeyde artmıĢ ve kamu açıkları önemli ölçüde azalmıĢtır 172. Ancak programın amaçlarından biri olan yüksek enflasyondan kurtulmakta baĢarılı olamamıĢtır. Nisan 1994‟te %32,8 olan aylık Toptan EĢya Fiyat Endeksi (TEFE) Mayıs ayında %0,9‟a; Haziran ayında %1,0‟a ve Temmuz ayında %0,9‟a düĢse de Eylül ayından itibaren artarak 1993 yılının aynı aylarına denk gelen enflasyonun üstüne çıkmıĢtır173. Finansal serbestleĢme sonrası tasarruf-yatırım iliĢkileri ile ilgili olarak tablo Grafik 3‟ten de anlaĢılacağı gibi finansal serbestleĢmenin tasarruflarda beklenen bir artıĢı gerçekleĢtiremediği görülmektedir. Grafik 3‟e göre, örneğin tasarruflar 1987‟den 2000‟e gelindiğinde %23,9‟dan %18,1‟e düĢmüĢtür. Yatırımlar açısından bakıldığında ise, yatırımlarda bu dönem içerisinde 1,1 puanlık bir artıĢ olmuĢtur. Bu anlamda, gerçekleĢen özel sabit sermaye yatırım artıĢı finansal serbestleĢme ile beklenen yatırım artıĢlarının uzağında kalmıĢtır. 171 Ahmet Ay, a.g.e., s. 24. Sema Bahçeci, “Ortodoks ve Heterodoks İstikrar Programları: Seçilmiş Ülke Örnekleri ve 1994 Türkiye Deneyimi”, DPT Uzmnalık Tezi, 1997, (Erişim) http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/politika/bahcecis/istikra4.pdf, s. 99, 27.7.2010. 173 Hasan Basri Göktan, Türkiye’de Merkez Bankası, Hazine, Bankacılık Kesimi İlişkileri ve 5 Nisan Kararları, Ankara, Şekerbank Kültür Yayınları, No:10, 1999, s. 148. 172 82 G S M H ( P İ A Ç Y İ I N % D E K İ 27,2 26,1 26,3 25,1 24,6 24,5 24,3 24 23,9 23,723,4 23,1 22,8 22,7 22,7 22,8 22,522,6 22,1 22,1 22,1 22 21,9 21,421,6 21,3 21,2 21,8 19,8 20,1 20,1 19,2 19,318,9 18,3 16 26,3 20,3 20,1 19,3 19,2 19 18,4 18,2 18,2 17,517,3 19,9 17,1 16,516,5 16,1 1980 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1889 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 ) 30 29 28 27 26 25 24 23 22 21 20 19 18 17 16 15 YILLAR Yurt İçi Tasarruflar Sabit Sermaye Yatırımları *1987 Yılından Ġtibaren Devlet Ġstatistik Enstitüsü‟nden Yeni Milli Gelir Serisi KullanılmıĢtır. Kaynak: DPT, Temel Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006), (EriĢim) http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebIcerikGosterim.aspx?Enc=83D5A6FF 03C7B4FCC41EB0226750A883, 16.02.2011. Grafik 3: Yurt Ġçi Tasarruflar ve Sabit Sermaye Yatırımlarının GSMH Ġçindeki Payı (Yüzde) Kamu kesimi toplam net borç stokunun GSMH‟ye oranı 1990 yılında %29 iken, bu oran 1999 sonunda %61‟e ulaĢmıĢtır. Ġç borç stokundaki artıĢ ise daha çarpıcıdır. 1990 yılında %6 olan net iç borç stokunun GSMH‟ye oranı 1999 yılında (kamu bankalarının görev zararları dahil) %42‟ye çıkmıĢtır. Borç stokundaki bu artıĢ, dönemin ilk yarısında yüksek faiz dıĢı kamu açıklarından kaynaklanmıĢ, ikinci yarıda ise yüksek reel faizlerin etkisi belirgin hale gelmiĢtir. Nitekim 1990-1994 döneminde yıllık ortalama olarak faiz dıĢı denge GSMH‟nin %4,5 oranında açık verirken, enflasyondan arındırılmıĢ faiz ödemelerini de içeren operasyonel kamu açığı %8,3 83 olmuĢtur. 1995-2000 döneminde faiz dıĢı denge GSMH‟nin %0,1‟i oranında fazla verirken, operasyonel denge %5,8 açık vermiĢtir174. 2000 yılından sonraki veriler Tablo 5‟te gösterilmiĢtir. 2000 yılından sonra toplam kamu net borç stokunun en fazla olduğu dönem %66,3 ile 2001 krizine denk gelen dönem olmuĢtur. 174 TCMB, “Türkiye‟nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”, s. 2. 84 Tablo 5: Kamu Net Borç Stoku (Yüzde / Milyon TL) 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 42,9 66,3 61,4 55,1 49 41,6 34 24,5 28,2 32,5 51,3 78,9 73,3 65,4 59,5 54,1 48,2 42,2 42,9 48,8 32,5 52,3 44,2 44,4 42 40 35,4 32,4 31,1 36,4 30,9 50,9 42,8 42,7 40,2 37,2 33,2 30,3 28,9 34,6 1,6 1,4 1,4 1,6 1,8 2,3 2,2 2,1 2,2 1,8 18,8 26,6 29,1 21 17,5 14,1 12,9 9,8 11,8 12,4 16,3 23,2 26,5 19,4 16,5 13,4 12,3 9,3 11,1 11,7 2,5 3,4 2,6 1,6 1,1 0,7 0,5 0,5 0,7 0,7 IIMerkez Bankası Net Varlıkları 6,6 9,5 7,2 5,4 5 4,7 0,6 5 6,4 6,9 -1 3,9 3,8 4,1 7,6 8,9 8,4 9,8 9,7 10,5 3,3 1,6 0,9 -2,9 -2,8 -3,5 -3,4 -2,8 2,1 3,2 2,9 3,1 5 5 4,1 4,4 5 0,5 0,4 1,4 1,1 1,4 2,9 3,3 2,5 2,3 2,1 1,1 1,7 1,8 1,8 1,7 2,1 1,8 1,6 2,3 2,1 Toplam Net Borç (I-II-III-IV) l- Toplam Borç (Brüt) Kamu Stoku Kamu Stoku A-Ġç Borç Merkezi Yönetim Diğer Kamu B- DıĢ Borç Merkezi Yönetim Diğer Kamu Net DıĢ Varlıklar 4,6 Diğer Varlık ve Yükümlülükler 2 (Net) IIIKamu Mevduatı 1,6 Merkezi Yönetim Diğer Kamu IV-ĠĢsizlik Sigortası Fonu Net Varlıkları 0,2 0,9 1,4 2 2,4 2,8 3,1 3,6 4 4,4 GSYH (Milyon TL) 166.658 240.224 350.476 454.781 559.033 648.932 758.391 843.178 950.534 953.974 Kaynak: HM, Hazine Ġstatistik Yıllığı 2009, (EriĢim) http://www.hazine.gov.tr/irj/portal/anonymous?NavigationTarget=navurl://ca8a5b252efea637 52b1cb4e1cc81997&InitialNodeFirstLevel=true, 01.02.2011. 2001 krizini izleyen yıllarda Türkiye, dünya ekonomisi içinde büyük ve sürekli artıĢ gösteren cari iĢlem açıkları, büyük boyutlu yabancı sermaye giriĢleri, dıĢ borç stokunda hızlı bir yükselme öğelerinden oluĢan bir konuma 85 yerleĢmiĢtir175. 2003 yılında 144.092 olan dıĢ borçlar, yedi yıl içerisinde artan bir seyir göstererek iki katına ulaĢmıĢtır. Bu durum krizden sonra dıĢa artan bağımlılığımızı da ifade etmektedir. Tablo 6: 2003-2010 Yılları Arasında Türkiye‟de DıĢ Borçlar (Milyon Dolar) 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Vadesine Göre 144.092 160.979 169.908 207.842 249.573 279.781 268.760 290.350 Kısa Vadeli 23.013 32.205 38.283 42.623 43.135 53.104 49.712 78.641 121.079 128.774 131.625 165.219 206.438 226.678 219.048 211.709 Orta-Uzun Vadeli HM dıĢ borç stokunun yeniden düzenlenmesi projesi çerçevesinde dıĢ borç verilerini 1998 yılı Nisan ayında eski ve yeni seriler olarak açıklamıĢtır. Kaynak: DPT, Temel Makro Ekonomik Büyüklüklerdeki GeliĢmeler, Yıllık Programlar ve Konjonktür Değerlendirme Genel Müdürlüğü, Ankara, http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/gosterge/tr/tmeg/, 16.02.2011. 2001 krizi sonrası dönemde Türkiye‟yi yüksek dıĢ borç ve cari iĢlemler açığına iten nedenlerden biri, reel kesimin ucuz döviz imkânlarından yararlanarak, dıĢarıdan ucuz ara malı ithal edip, bu malları dayanıklı tüketim malları haline getirerek, farklı piyasalara satması ve böylece ihracatın ithalata bağımlı hale gelmesidir176. 175 Korkut Boratav, “Dünya Ekonomisi ve Türkiye: 2007 Gözlemleri”, Mülkiye Dergisi, Cilt 31, Sayı 257, Ankara, s. 13. 176 Nazan Susam, Ufuk Bakkal, a.g.m., s. 75. 86 Bu çerçeveden bakıldığında son on yıllık dönemde kamu açıklarındaki artıĢta harcamalara iliĢkin olarak aĢağıda sıralanan faktörler etkili olmuĢtur 177: 1. Bütçe dıĢı fonlar, döner sermayeler ve mahalli idarelerin kontrol dıĢı harcamalardaki artıĢ ve özellikle görev zararları baĢta olmak üzere bazı harcamaların kamu bankaları kanalıyla Ģeffaf olmayan bir Ģekilde karĢılanması ve bu suretle kamu maliyesinde bütünlük ve disiplinin bozulması, 2. Kamu sektöründeki aĢırı istihdam politikası ve verimlilikle uyumlu olmayan maaĢ ve ücret artıĢları, 3. Kamu yatırım proje stokundaki aĢırı artıĢ, yüksek maliyet ve verimsizlik, 4. Sosyal Güvenlik Kurumları aktüeryal dengelerinin bozulması nedeniyle açıklarının hızla yükselmesi, 5. Gerçek ihtiyacı karĢılamayan tarımsal destekleme politikaları, 6. Ekonomik etkinliğe ters düĢen müdahalelerle yönlendirilen, yüksek maliyetle ve verimsiz olarak çalıĢan büyük bir KĠT sisteminin varlığı. Ekonomideki büyüme oranında yaĢanan artıĢa paralel olarak, ihracat da önemli ölçüde yükselmiĢ, fiyat istikrarının tesisinde önemli bir aĢama kat edilmiĢtir. Diğer taraftan, büyüme oranında ve ihracatta meydana gelen artıĢ, ithalatın da hızla artmasına neden olmuĢ ve dıĢ ticaret (cari iĢlemler) açığı, gerek düzey gerekse milli gelire oran olarak büyümüĢtür 178. Bu yapıda büyüme ve bölüĢüm iliĢkilerine bakıldığında dalgalı bir dönemin yaĢandığı da gözlenmiĢtir (Tablo 7). 177 178 TCMB, “Türkiye‟nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”, s. 4. TÜSİAD, “Türkiye Ekonomisinin Büyüme Dinamikleri: 1987-2007 Döneminde Büyümenin Kaynakları, Temel Sorunları ve Potansiyel Büyüme Oranı”, TÜSİAD Basın Bülteni, TS/BASBÜL/08-55, 3 Haziran 2008, SS. 1-4. 87 Tablo 7: Yıllara Göre DıĢ Ticaret (Milyon Dolar / Yüzde) ĠHRACAT Exports DEĞER VALUE '000 $ YILLAR 1980 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010* DIġ DIġ TĠCARET TĠCARET ĠHRACATIN DENGESĠ HACMĠ ĠTHALATI Balance Volume of KARġILAMA of ORANI Imports Foreing Foreing Trade Trade Proportion of DEĞER DEĞĠġĠM DEĞER DEĞER Imports VALUE CHANGE VALUE VALUE Covered by '000 $ % '000 $ '000 $ Exports % ĠTHALAT DEĞĠġĠM CHANGE % 2 910 122 28,7 7 909 364 56,0 -4 999 242 10 819 486 36,8 4 702 934 61,6 8 933 374 12,9 -4 230 439 13 636 308 52,6 5 745 973 22,2 8 842 665 -1,0 -3 096 692 14 588 639 65,0 5 727 834 -0,3 9 235 002 4,4 -3 507 168 14 962 836 62,0 7 133 604 24,5 10 757 032 16,5 -3 623 429 17 890 636 66,3 7 958 010 11,6 11 343 376 5,5 -3 385 367 19 301 386 70,2 7 456 726 -6,3 11 104 771 -2,1 -3 648 046 18 561 497 67,1 10 190 049 36,7 14 157 807 27,5 -3 967 757 24 347 856 72,0 11 662 024 14,4 14 335 398 1,3 -2 673 374 25 997 422 81,4 11 624 692 -0,3 15 792 143 10,2 -4 167 451 27 416 835 73,6 12 959 288 11,5 22 302 126 41,2 -9 342 838 35 261 413 58,1 13 593 462 4,9 21 047 014 -5,6 -7 453 552 34 640 476 64,6 14 714 629 8,2 22 871 055 8,7 -8 156 426 37 585 684 64,3 15 345 067 4,3 29 428 370 28,7 -14 083 303 44 773 436 52,1 18 105 872 18,0 23 270 019 -20,9 -5 164 147 41 375 891 77,8 21 637 041 19,5 35 709 011 53,5 -14 071 970 57 346 052 60,6 23 224 465 7,3 43 626 642 22,2 -20 402 178 66 851 107 53,2 26 261 072 13,1 48 558 721 11,3 -22 297 649 74 819 792 54,1 26 973 952 2,7 45 921 392 -5,4 -18 947 440 72 895 344 58,7 26 587 225 -1,4 40 671 272 -11,4 -14 084 047 67 258 497 65,4 27 774 906 4,5 54 502 821 34,0 -26 727 914 82 277 727 51,0 31 334 216 12,8 41 399 083 -24,0 -10 064 867 72 733 299 75,7 36 059 089 15,1 51 553 797 24,5 -15 494 708 87 612 886 69,9 47 252 836 31,0 69 339 692 34,5 -22 086 856 116 592 528 68,1 63 167 153 33,7 97 539 766 40,7 -34 372 613 160 706 919 64,8 73 476 408 16,3 116 774 151 19,7 -43 297 743 190 250 559 62,9 85 534 676 16,4 139 576 174 19,5 -54 041 498 225 110 850 61,3 107 271 750 25,4 170 062 715 21,8 -62 790 965 277 334 464 63,1 132 027 196 23,1 201 963 574 18,8 -69 936 378 333 990 770 65,4 102 142 613 -22,6 140 928 421 -30,2 -38 785 809 243 071 034 72,5 113 979 452 11,6 185 541 037 31,7 - 71 561 585 299 520 489 61,4 *2010 yılı verileri geçicidir. Kaynak: TÜĠK, DıĢ Ticaret Ġstatistikleri, (EriĢim) http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=12&ust_id=4, 19.01.2011. 88 Tablo 8: DıĢ Ticaret Hacmi Ġle DıĢ Ticaret ve Cari ĠĢlemler Dengelerinin GSMH‟ya Oranları DıĢ Ticaret DıĢ Ticaret Cari İşlemler Hacmi Açığı/GSMH Dengesi/GSMH (Milyon $) %(1) % 1980 1983 10.820 14.963 6,6 4,8 1984 17.891 4,8 1985 19.301 4,4 1986 1987 18.562 24.348 3,9 3,7 1988 25.997 2 1989 27.417 3,9 1990 1991 35.261 34.641 6,2 4,8 1992 37.586 5 1993 44.774 7,7 1994 1995 41.376 57.345 3,2 7,6 1996 (2) 75.694 5,6 1997 (2) 80.669 7,7 1998 (2) 1999 (2) 76.584 69.513 6,8 5,4 2000 (2) 85.224 10,9 2001 (2) 75.772 2,6 4,9 3,1 2,4 1,5 1,9 0,9 -1,8 -0,9 -1,7 0,2 -0,6 -3,5 2 -1,4 -1,3 -1,4 1 -0,7 -4,9 2,3 -0,8 -3,4 -5,2 -6,3 -8* Yıllar 2002 (2) 91.678 4 2003 (2) 120.546 5,9 2004 (2) 164.587 7,9 2005 (2) 193.723 9,1 2006 (2) 228.582 10,2* (1) Ödemeler Dengesindeki Haliyle; (2) Bavul Ticareti Dahil * Tahmin Edilen Kaynak: DPT, Temel Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006), (EriĢim) http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebIcerikGosterim.aspx?Enc=83D5A6FF 03C7B4FCC41EB0226750A883, 16.02.2011. 89 Enflasyon oranı 2001 yılında %68,5 seviyesinden 2006 yılı itibariyle %9,7 seviyesine çekilmiĢtir. Enflasyon seviyesindeki esas hızlı düĢüĢ 20022005 yıllarında yaĢanmıĢtır. Bu dönem sonrasında enflasyon oranının daha fazla aĢağı çekilmesinde zorluklar yaĢanmaya baĢlandığı görülmektedir. 2004 yılı sonunda %9,3 seviyesine gerileyen enflasyon oranı, takip eden yıllarda %7 ile %11arasında dalgalanmıĢ ve 2006 yılı ile baĢlayan enflasyon hedeflemesi uygulamasında hedeflenen %5 oranı yaklaĢık 4,7 puan aĢılmıĢtır. 2007 yılında da %4 hedeflemesine karĢılık, enflasyon oranı hedeflenenin iki katını da aĢarak %8,4 olmuĢtur. YavaĢlayan büyüme karĢısında izlenecek politikalar sonucunda enflasyonla mücadelenin daha da zorlaĢması beklenmektedir179. Tablo 9: 2000-2010 Yıllık Enflasyon Oranları (Yüzde) 2000* 2001* 2002* 2003* 2004** 2005** 2006** 2007** 2008** 2009** 2010** TÜFE 39,0 68,5 29,7 18,4 9,3 7,7 9,7 8,4 10,06 6,53 8,37 ÜFE 32,7 88,5 30,8 13,9 15,35 2,66 11,58 5,94 8,11 5,93 7,64 * TÜSĠAD, ** HM Kaynak: TÜSĠAD, 2008 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, s. 11, HM, (EriĢim) http://www.hazine.org.tr/ekonomi/gostergeler/enforanufe.php, 25.01.2011. 179 TÜSİAD, 2008 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, İstanbul, TÜSİAD Yayınları, Yayın No: TÜSİAD-T/2007-12-451, Aralık 2007, s. 16. 90 Tablo 10: 2002-2012 Enflasyon (Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE)) Hedef ve GerçekleĢme Oranları (Yüzde) 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Hedef 35 20 12 8 5 4 4 7,5 6,5 5,5 5 GerçekleĢme 29,7 18,4 9,3 7,7 9,7 8,4 10,1 6,5 6,4 - - Kaynak: Hazine Kontrolörleri Derneği, http://www.hazine.org.tr/ekonomi/enflasyon.php, (EriĢim) 19.01.2011. Grafik 2 ve Tablo 9‟a bakıldığında ilgili dönemlerde ekonomik büyüme hızının enflasyondaki artıĢ hızının altında kaldığı gözlenmektedir. BaĢka bir deyiĢle, bu dönemler fiyat istikrarından uzaklaĢıldığı ve krizler, istikrar programları gibi ekonominin geçiĢ dönemlerinde ekonomi büyümenin kesintilere uğradığı görülmektedir. Örneğin enflasyonun 1988, 1991, 1994 yıllarında bir önceki döneme göre artması karĢısında ekonomik büyümenin azaldığı tespit edilmiĢtir. Enflasyonun 2002 yılından itibaren, 2004-2006 yıllarında artıĢ gösterse de önemli ölçüde düĢtüğü ve tek haneli rakamlara indiği gözlenmektedir. 1980‟lerde baĢlayan yüksek enflasyon ve yüksek enflasyonun oluĢturduğu belirsizlikler sanayide riskliliği arttırarak yatırım eğilimlerinin azalmasına ve uzun vadeli giriĢimlerin ertelenmesine neden olmuĢ ve istikrarlı bir ekonomik büyüme zeminin oluĢmasını engellemiĢtir180 (Tablo 11). 180 İlker Parasız, Türkiye Ekonomisi, Bursa, Ezgi Kitabevi, 2003, s. 356. 91 Tablo 11: Sektörler Ġtibariyle Sabit Sermaye Yatırım Oranları (Yüzde) 1980 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 TARIM 7,6 10,5 10,8 10,7 9,9 7,4 6,2 6,9 6 5,4 MADENCĠLĠK 3,3 4,7 4 4,4 4,4 5,1 3,6 2,4 2,4 1,9 ĠMALAT 28,5 28,6 27,3 25,5 25 23,1 22 17,6 16,1 14,6 ENERJĠ 8,7 10,3 10,8 11,2 10,2 10,2 11,3 9,7 10,1 11,2 ULAġTIRMA 14,2 17,3 18,4 19,8 20,4 22 20,8 20,7 16,1 15,8 TURĠZM 0,6 0,6 0,6 0,6 1 1,4 2,2 2,5 3,1 3,9 KONUT 27,8 17,5 17,5 17,3 18,6 18,8 21,4 27,8 35,3 36,6 EĞĠTĠM 1,8 2,1 2,1 2,1 1,7 2,2 2 2,3 2,3 2,5 SAĞLIK 0,8 1 1 0,8 0,8 0,8 0,9 1 0,9 1,2 DĠĞER HĠZMETLER 6,7 7,3 7,5 7,5 7,9 8,9 9,7 9 7,6 6,8 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 TARIM 5,4 5,7 4,9 5 4,1 5,4 5,8 5,8 5,7 4,6 MADENCĠLĠK 1,8 1,9 1,7 1,4 1,5 1,3 1,2 1,2 1,4 1,6 ĠMALAT ENERJĠ 19,5 18,9 18,4 18 19,6 22,6 21,6 18,2 18 17,5 7,6 6,6 5,2 3,8 3,1 2,9 4,9 7,8 8,3 7,8 ULAġTIRMA 17,9 19 21,5 25,3 16,9 18,8 20,9 24,6 24,1 25,1 TURĠZM 3,8 3,7 2,9 2,2 2,2 2,4 2,1 2,1 2,9 4 KONUT 33,1 32,4 32,3 32,6 41,4 35,7 31,2 26 24 22,7 EĞĠTĠM 2,6 2,8 2,8 3,1 2,1 2 2,8 3,7 3,4 4,7 SAĞLIK DĠĞER HĠZMETLER 1,5 1,8 1,8 2 2,2 1,8 2,3 3,4 3,9 3,4 6,7 7,3 7,3 6,6 6,9 6,9 7,3 7,3 8,3 8,8 2000 2001 2002 2003 2004 2005 TARIM 4,9 4,8 4,7 4,2 5,2 4,3 MADENCĠLĠK 1,1 1,5 1,4 1,8 1,9 1,8 ĠMALAT 19,4 17,7 23,8 28,2 33,2 31,9 ENERJĠ 7,3 11,6 10,4 7,2 4,3 4,7 ULAġTIRMA 30,1 25,8 21,7 19,9 22,2 21,7 TURĠZM 3,6 4,3 4,6 6,2 6 6 KONUT 15,8 13,3 11,2 10,9 10,5 11,8 EĞĠTĠM 4,9 5,3 5,4 5,4 4 3,7 SAĞLIK 4 4,3 4,4 4,5 4,3 5,2 DĠĞER HĠZMETLER 9,1 11,3 12,3 11,7 8,4 9 Kaynak: DPT, Temel Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006), (EriĢim) http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebIcerikGosterim.aspx?Enc=83D5A6FF 03C7B4FCC41EB0226750A883, 16.02.2011. 92 Türkiye ekonomisi, 1980 sonrası için, büyümenin kaynaklarına bakıldığında, sürükleyici güç olarak sermaye stokundaki artıĢ öne çıkmıĢtır. Ancak 1990‟lardan 2000‟lere ve devam eden yıllara bakıldığında sermaye birikimi düĢme eğilimine girmiĢ, yani sermaye hareketlerinin serbestleĢmesi, ekonominin tasarruf açığını kapatma beklentisini gerçekleĢtirememiĢtir. Finansal serbestleĢme ile kamu açıkları arasında kısır bir döngü meydana gelmiĢ, faiz gelirlerinin milli gelir içindeki payı ve faiz giderlerinin, iĢletmelerin katma değerlerine oranı aĢırı büyümüĢ bu da bölüĢüm gerginliklerini ortaya çıkarmıĢtır. Bütün bunlar büyümenin, dıĢ dünya ile Türkiye arasındaki sermaye giriĢ-çıkıĢlarına bağımlı hale gelmesi ve bu süreçteki krizlerin etkisi büyük rol oynamıĢtır181. 181 Korkut Boratav, Yeni Dünya Düzeni Nereye?, Ankara, İmge Kitabevi, 2004, s. 264. 93 Tablo 12: Üretim Faktörleri ArtıĢları (Yüzde) Dönem Hasıla Artışı Sermaye Stoku Artışı İstihdam Artışı TFV Artışı 1980-2000 1990-2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 3,9 4,1 -7,4 3,9 4,9 8,9 5 6,9 4,7 5 -4,7 6,8 4,5 5 5,5 5,7 7,6 1,3 2,2 (*) 2,9 4,9 5,4 7,1 6,7 6,2 3,3 4,6 4,7 5 5,4 1,7 1,5 -1 0 3,9 3 2 1,8 1,5 2,5 0,4 5,6 1 2,2 6,6 0,6 0,3 -5,6 0,9 1,5 5 1,7 0,8 2,2 1,1 0,2 -1,1 0,1 0,3 0,4 * Kapasite kullanım oranları için yapılan düzeltme dikkate alındığında sermaye stoku artıĢı %6,4 olmaktadır. Kaynak: DPT, Katılım Öncesi Ekonomik Program: 2011-2013, Ankara, 2011, s. 28; DPT, 2007 Yılı Katılım Öncesi Ekonomik Program 2007, Ankara, Aralık 2007, s. 19; DPT, 2002 Yılı Katılım Öncesi Ekonomik Program 2007, Ankara, Ağustos 2002, s. 19. Ekonomik büyümedeki daralmalara paralel olarak sermaye stokunda da ciddi azalmalar olmuĢtur. Örneğin, 2008 yılındaki belirgin yavaĢlamanın ardından, 2009 yılında Türkiye ekonomisi %4,7 oranında daralmıĢtır. Büyümenin kaynakları incelendiğinde, 2008 yılında %5,4 oranında artan sermaye stoku 2009 yılında ancak %3,3 oranında artmıĢtır. Ġstihdam ise 2009 yılında yaĢanan ekonomik daralmaya rağmen %0,4 oranında artıĢ göstermiĢtir. Toplam Faktör Verimliliği (TFV) 2009 yılında %0,2 artarak ekonomik daralmanın hızını azaltan bir unsur olmuĢtur. Dolayısıyla, 2009 yılındaki yüksek oranlı ekonomik daralmanın en önemli kaynağı olarak sermaye birikimi öne çıkmıĢtır. 2010 yılı Türkiye ekonomisinde hızlı bir toparlanma sürecinin yaĢandığı yıl olurken; 2011-2013 döneminde 94 ekonominin potansiyel büyüme patikasına doğru yönelerek yıllık ortalama %5 oranında büyümesi beklenmektedir. Bunun yanında sermaye stokunun %5, istihdam artıĢının %1,7, TFV‟nin ise %0,3 olacağı tahmin edilmektedir 182. Türkiye‟nin 2008‟de baĢlayan küresel krizden çıkıĢı, 2010 yılı büyüme rakamlarıyla tespit edilebilmektedir. 2009 yılında %4,7 daralan Türkiye ekonomisi, 2010 yılında %8,9‟luk büyüme performansıyla hem hızlı daralan hem de hızlı büyüyen ülkeler arasında yerini almıĢtır. 2009 yılında hızlı daralan onuncu ekonomi olurken, 2010‟de Singapur, Tayvan, Çin ve Arjantin‟in ardından en hızlı büyüyen beĢinci ekonomi olmuĢtur 183. Tablo 13: En Hızlı Daralan ve Büyüyen Ekonomiler Arasında Türkiye 2009’da En Hızlı Daralan 2010’da En Hızlı Büyüyen Ġlk 10 Ekonomi Ġlk 10 Ekonomi Yüzde Yüzde Finlandiya -8,3 Singapur 14,5 Rusya -7,9 Tayvan 10,8 Macaristan -6,7 Çin 10,3 Meksika -6,5 Arjantin 9,1 Japonya -6,3 Türkiye 8,9 Danimarka -5,2 Hindistan 8,6 Ġsveç -5,1 Taylan 7,8 Brezilya 7,5 Ġtalya -5,1 Ġngiltere -5,0 Malezya 7,2 Türkiye -4,7 Hong Kong 6,9 Kaynak: Sarp Kalkan, AyĢegül Dinçdağ, a.g.m., s.1. 182 183 DPT, Katılım Öncesi Ekonomik Program: 2011-2013, s. 27. Sarp Kalkan, Ayşegül Dinçdağ, “Büyüme Rakamları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme”, Politika Notu, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, Mart 2011, s.1. (Erişim) http://www.tepav.org.tr/tr/yayin/s/406, 25.01.2011. 95 2.3.2. Sosyal Alanda Etkileri Ekonomik süreçlerin de gösterdiği gibi uygulanan neoliberal ekonomi politikaları devletin küçültülmesi gerekliliğini önerdiğinden bu politikaların doğal sonucu olarak Türkiye‟de gelir dağılımı bozulmakta ve bu bağlamda toplum daha az eğitim hizmeti, sağlık hizmeti alarak eksik üretilen kamusal hizmetlerle yaĢama tutunabilmektedir184. Neoliberal politikaların özellikle finans kapitalizmi büyütme sürecine yol açmasının en büyük etkisi devlet bütçesinde görülmektedir. Özellikle faiz harcamalarındaki artıĢ, kamusal hizmetleri ve kamu alt yapı yatırımlarını baskılamaktadır. Bu bağlamda geniĢ kesimlerin yararlandığı kamu harcamaları ile yatırım harcamalarının azaltılması toplum açısından olumsuz sonuçlar yaratırken, faiz geliri elde edenler açısından olumlu sonuçlar üretmektedir. Dolayısıyla en önemli sonuç, gelir bölüĢümünün toplum aleyhine; ama faiz geliri elde edenle lehine dağılımıdır 185. Bu eksende yürütülen ekonomi politikaları, kamusal hizmetlerin yürütülme olanağını ortadan kaldırarak, gelir dağılımında ciddi bozulmalara ve yoksulluğun artmasına yol açmaktadır. Toplumsal eĢitsizliği arttıran neoliberal dönüĢümler, nüfusun küçük bölümünün üst gelir grubunda yer almasını sağlarken; nüfusun büyük bölümü yoksullaĢmakta ve nüfusun büyük bölümünün daralan yaĢam alanlarına sıkıĢtırılmaları sonucunu doğurmaktadır186. Ekonomideki büyüme oranındaki dalgalanmalar beraberinde iĢsizlik oranında bir azalmaya yol açmamıĢtır. Neoliberal politikaların iĢsizlik ve ücret baskılanması olarak emek kesimine büyük bir yük getirdiği belirtilebilir. 184 Aynur Uçkaç, a.g.m., s. 427. Gülten Kazgan, Türkiye Ekonomisinde Krizler (1929-2001): Ekonomi Politik Açısından Bir İrdeleme, s. 239. 186 Bağımsız Sosyal Bilimciler, Türkiye’de ve Dünyada Ekonomik Bunalım 2008-2009, İstanbul, Yordam Kitabevi, 2009, s. 35. 185 96 16 ĠĢsizlik Oranı 14 14 12 11,9 11 10,8 10,310,5 10,610,210,3 10 8 6 8,5 7,7 8,9 7,6 8,5 8,2 8 8,6 8,4 6,9 6,8 6,6 8,4 İşsizlik Oranı 6,5 4 2 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 0 Yıllar Kaynak: TÜĠK, ĠĢgücü Ġstatistikleri Veri Tabanı, (EriĢim) http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul, 15.02.2011. Grafik 4: Yıllar Ġtibariyle ĠĢsizlik Oranları (Yüzde) Türkiye‟de iĢsizlik oranları her geçen yıl artıĢ göstererek ilerlemektedir. ĠĢsizlik verilerine göre, 1990 yılında %6,8 olan iĢsizlik oranı, 2000 yılına geldiğinde çok az bir gerilemeyle %6,5 olmuĢtur. Ancak hem 2001 krizinde hem de son küresel krizde iĢsizlikte yükseliĢ olmuĢtur. ArtıĢ oranı olarak her iki krizde iĢsizlikte birbirine yakın oranda artsa da yüzde olarak bakıldığında son kriz %14 gibi daha yüksek bir düzeye ulaĢmıĢtır; yani artıĢ aynı ama düzey daha yüksektir. Bunun nedenlerinden biri, dıĢ talepteki düĢmedir. DıĢ talepteki bir düĢme üretimde daralmaya ve iĢsizlik oranında artıĢa neden olmakta ve böylece milli ekonomi de zarar görmektedir. Ayrıca ekonomik 97 kalkınmalarını yurt dıĢından ithalata bağlayan az geliĢmiĢ ülkelerin refahlarında da ithalatın yapılamadığı dönemlerde düĢme görülmektedir187. Ayakta kalan finansal kuruluĢlar reel sektöre kredi kullandırırken sıkı koĢullar öne sürmeleridir. Uluslararası sermaye akımlarının azalması ile talep gerilemiĢ ve küresel ticaret hacmi düĢmüĢtür. Böylece hem Türkiye‟de hem de dünyada büyüme oranı, dıĢ ticaret hacmi düĢmüĢ, iĢsizlik artmıĢtır 188. Grafik 5‟ten de görüldüğü gibi, 1980 sonrası GSYH içerisinde ücretlerin payı hızla düĢmüĢ 1980‟de %27,1 iken 1985‟te %19,7‟ye gerilemiĢtir. Bu düĢme eğilimi 1989‟da durmuĢ ve ücretlerin payında yükselme baĢlamıĢ, 1991‟de %31,9 olarak gerçekleĢmiĢtir. 1991 sonrası ücretlerin payı yeniden hızla gerilemiĢ ve 1995 sonrası yeniden yükseliĢe geçerek 2000 yılında %28,3‟e ulaĢsa da 2001 kriziyle beraber yine gerilemeye baĢlamıĢ ve 2004 yılında %26,3 olmuĢtur. Sonuçta 1980 sonrası ücretlilerin sayısı hızla artmasına rağmen payı azalmıĢtır. Ücretlilerin istihdamın yarısını oluĢturduğu ve ailelerde bağımlılık oranının yüksekliği düĢünüldüğünde bu payın adaletli bir durumu yansıttığı söylemek oldukça zordur189. 187 Halil Seyidoğlu, Uluslararası İktisat, 13. Baskı, İstanbul, Güzem Yayınları, 1999, s. 1. Togan Sübidey, “Küresel Kriz ve Türkiye”, TİSK Akademi, Özel Sayı II, Ankara, 2009, ss. 7-8. 189 Meryem Koray, Sosyal Politika, Ankara, İmge Kitabevi, Kasım, 2005, s. 407. 188 98 33,0 31,931,7 30,9 31,0 30,7 29,2 29,0 28,3 27,0 27,2 27,1 25,5 25,0 23,8 23,0 21,0 19,0 25,8 25,5 24,0 26,6 26,326,126,3 26,2 23,9 23,4 22,5 22,2 21,0 21,5 20,7 19,7 19,4 1980 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 17,0 Ücretler Kaynak: TÜĠK, Ġstatistik Göstergeler 1923-2009, Ankara, Yayın No: 3493, Aralık 2010, s. 719. Grafik 5: 1980-2006 Yılları Arasında Ücretlerin GSYH Ġçindeki Payı (Yüzde) Finansal serbestleĢmenin hakim olduğu 1989-2005 yıllarında büyüme dalgalı bir seyir altında diğer dönemlere göre düĢük bir hızla gerçekleĢmiĢ, bu dalgalı ve düĢük büyüme koĢullarında ücretler ve tarım kesimi açısından milli gelirden aldıklar pay 1980‟li yıllardaki düĢme eğilimini sürdürmüĢtür. Ücretler yine bu dönemde maliyet unsuru olarak değerlendirilmiĢ ve reel ücretlerde ciddi aĢınmalar gerçekleĢmiĢtir. 1980 öncesi dönemde yasal olarak tanınmayan gecekondular, 1980 sonrası siyasilerin izledikleri popülist politikalarla yavaĢ yavaĢ yasal bir statü kazanmaya baĢlamıĢtır. Formel bir yapıya kavuĢan gecekondulaĢma süreci, zamanla barınma ile ilgili fiziki bir alt yapı sorunu olmaktan çıkmıĢ ve rant 99 kavramı ile birlikte telaffuz edilmeye baĢlanmıĢtır. Böylece kent alanlarında, iç göçlerin de etkisiyle farklı yaĢam alanları ortaya çıkmıĢtır190. 30,0 25,0 20,0 15,0 10,0 5,0 0,0 Nüfus Artış Hızı Not: Nüfus ArtıĢ Hızları, 2008 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine ve Nüfus ve Nüfus ve Sağlık AraĢtırmalarına dayalı tahmin ve projeksiyonlardır. Nüfus Projeksiyonları, 2008 Türkiye Nüfus ve Sağlık AraĢtırması kesin sonuçlarına göre revize edilmiĢtir. Kaynak: TÜĠK, Nüfus Ġstatistikleri ve Projeksiyonlar, (EriĢim) http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=39&ust_id=11, 20.02.2011. Grafik 6: 1980-2009 Yılları Ġtibariyle Nüfus ArtıĢ Hızı (Yüzde) 1980‟lerin baĢında %24,9 olan nüfus hızı azalan bir seyir göstererek en son 2010 yılında %13,0‟a düĢmüĢtür. 80‟lerden sonra kent nüfusunda sürekli bir artıĢ olurken buna paralel olarak kır nüfusunda da iniĢler çıkıĢlar yaĢanmıĢtır. Bunun en belirgin nedeni olarak daha önceden bahsedildiği gibi kırdan kente göç gösterilebilir. 190 Mehmet Mucuk, Volkan Alptekin, Hülya Eşki, Türkiye’nin 1980 Sonrası Ekonomi Politikaları ve Politikaların Sosyal İzdüşümü, Muğla, Tartışma Tebliğleri No:III-2006/1, 2006, s. 18. 100 Tablo 14: Kır ve Kent Nüfus ArtıĢ Oranları Yıllar (1) Kent Nüfus (Bin KiĢi) (2) Kent Nüfus Oranı % Kır Nüfusu (Bin KiĢi) Kır Nüfus Oranı % KentleĢme Hızı % DÖNEM 1980 16.065 35,9 28.672 64,1 1980-1985 7,7 1985 23.238 45,9 27.426 54,1 1985-1990 4,5 1990 28.958 51,3 27.515 48,7 2000 2,9 2000 38.661 57,3 28.759 42,7 2001 2,7 2001 39.709 58 28.698 42 2002 2,8 2002 40.823 58,8 28.565 41,2 2003 2,7 2003 41.924 59,6 28.439 40,4 2004 2,7 2004 43.036 60,3 28.296 39,7 2005 4 2005 44.747 62,1 27.318 37,9 2006 2,3 2006 45.754 62,7 27.220 37,3 (1) 1970-2000 yılları arasında sayım tarihi itibariyledir. 2000-2006 yılları arası yıl ortası tahminleridir. (2) Kent 20.000 ve daha fazla nüfusu olan yerleĢmedir. Kaynak: DPT, Temel Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006), (EriĢim) http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebIcerikGosterim.aspx?Enc=83D5A6FF 03C7B4FCC41EB0226750A883, 25.02.2011. 1980 sonrasında sosyal hareketliliğin hızlanması ve belli kentlerde yoğunlaĢması; gecekondulaĢma, çevre sorunları, iĢsizlik, kentsel Ģiddet, kültürel kutuplaĢmalar ve anomi gibi problemleri beraberinde getirmiĢtir 191. Bu durumda Ģiddet olayları ve yoksulluk daha görünür hale gelecek kadar artmıĢ ve insanları yaĢam alanlarında dahi huzursuz etmeye baĢlamıĢtır. 2.3.3. Sosyo-Ekonomik Etkilerin Genel Karakteristiği Liberalizasyon politikalarının piyasalara yarattığı etkinin genel karakteristiği temelde üç noktada birleĢtirilebilmektedir. Bunlar neoliberal politikalarla geliĢen küreselleĢme, iĢgücü piyasalarında esneklik ve teknolojik 191 Mehmet Mucuk, Volkan Alptekin, Hülya Eşki, a.g.e., s. 17. 101 geliĢmelerdir. Özellikle 1990‟lı yıllarla beraber iĢgücü piyasalarında, yeni istihdam biçimlerinin ortaya çıkması ile birlikte iĢgücünün kutuplaĢtırıldığı, esnek uygulamalar ile birlikte ücretlerin olumsuz etkilendiği yeni bir dönem yaĢanmaya baĢlanmıĢtır. 1970‟lerde sanayileĢmiĢ ülkelerde baĢlayan endüstri yoğunluğunun azaltılması süreci, bu ülkelerde hizmet sektörünün büyümesine ve uluslararası finans faaliyetlerinin artmasına neden olurken, bazı temel üretim faaliyetlerinin ise geliĢmekte olan ülkelere kaydırılmasına da yol açmıĢtır. Ancak tasarım, proje, teknik araĢtırma ve geliĢtirme aĢamalarında nitelikli ve yüksek ücretli iĢgücünün geliĢmiĢ ülkelerde istihdamına devam edilmiĢtir. Bu yapılanma iĢgücü piyasasında bölünmenin temel nedenini oluĢturmaktadır. Bu anlamda iĢgücü piyasalarının küreselleĢmesi; esas olarak, farklı ulusal iĢgücü piyasalarının birbirini daha kolay etkilemesi ve küresel iĢgücü piyasasının yeni bir iĢ bölümünü ortaya çıkarması biçiminde gerçekleĢmiĢtir192. Neoliberal politikalarla Ģekillenen küreselleĢme ile birlikte, dünya genelinde gelir dağılımı bozulmuĢ, yoksulluk artıĢ göstermiĢtir. Dolayısıyla küreselleĢme evresi, söylenenin aksine, yakınlaĢmayı değil kutuplaĢmayı doğurmuĢtur. Yoksulluk kavramı özellikle 1990‟larda gündemi oluĢturmaya baĢlamıĢtır. KüreselleĢen ve teknolojik olarak yeniden yapılanan dünya ekonomisi içinde uyum sağlayamayan gruplar ve kiĢilerin yoksul olma veya bundan kurtulamama riskleri daha da artmıĢtır 193. Küresel yoksulluğun artmasında 1980‟lerden sonra uygulamaya konulan yapısal uyum politikaları da önemli rol oynamaktadır. Ġlk kuruldukları zaman Üçüncü Dünya‟nın büyümesini ve kalkınmasını kendilerine amaç edinen IMF, WB ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluĢlar 1980‟lerden sonra yapısal uyum politikalarını dünya çapında uygulayan ve dayatan kurumlar 192 Yücel Uyanık, “Neoliberal Küreselleşme Sürecinde İşgücü Piyasaları”, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 10/2, Ankara, 2008, s. 213. 193 Şansel Aldemir, Ömer Özpınar, “Kapitalizm, Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 37, Sayı 2, Ankara, 2 Haziran 2004, ss. 4-5. 102 olmuĢtur ve bu kuruluĢlar Üçüncü Dünya ülkelerinin iç politikalarına müdahale etmeye baĢlamıĢlardır194. Teknolojik geliĢmenin çok büyük bir hızla üretim sürecine girmesi üretimde otomasyon dönemini baĢlatmıĢtır ve doğal olarak emek kullanımını azaltmıĢtır. Bu durumda da istihdam düzeyi düĢerek teknolojik iĢsizlik ortaya çıkmıĢtır. Teknolojik iĢsizlik bugün yaĢanmakta olan iĢsizlik sorununun önemli bir kısmını açıklamaktadır. ÇalıĢma sürelerinin kısaltılması ve esnekleĢme teknolojik ilerlemenin kaçınılmaz bir sonucu olarak kabul edilmektedir195. Teknolojide organizasyonun yaĢanan değiĢtiği büyük düzende, sıçramalarla, rekabet üretim Ģartları Ģeklinin ve ağırlaĢmakta ve keskinleĢmekte, sürekli olarak konjonktürel dalgalanmalar yaĢanmakta ve ekonomide sık sık arz ve talep değiĢiklikleri mevcut olmaktadır. Bu durum üretimde esnekleĢmeyi beraberinde getirmiĢtir. Yeni düzende artan rekabet karĢısında maliyet avantajı, verimlilik ve kalite sağlamanın en etkin yolu esneklik olduğu savunulmaktadır. EsnekleĢme ile sermayeye önemli avantajlar sağlanırken, iĢgücü piyasalarında toplumun büyük kesimini oluĢturan ücretli çalıĢanlar için belirsizlikler, büyük mücadelelerle elde edilmiĢ hakların yitirilmesi ve iĢgücü için standartların sürekli olarak aĢağıya çekilmesi anlamını taĢımaktadır. EsnekleĢmenin iĢgücü için tehdit anlamında üç önemli geliĢmeye yol açtığı söylenebilir196: 1. “ĠĢgücünde küresel, bölgesel, sektörel ve hatta iĢletme bazında kutuplaĢma eğiliminin belirginleĢmiĢ ve hız kazanmıĢtır. 2. Her yerde çalıĢma koĢullarında “kuralsızlaĢtırma” eğilimi öne çıkmıĢtır. 3. Ulus devletlerin ve onların getirdiği koruyucu kuralların iĢgücünü koruma gücünün giderek azaltmıĢtır.” 194 Begüm Köse, “Yoksulluğun Küreselleşmesi”, Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar Elektronik Dergi, Cilt 4, Sayı 2, Ekim 2008, s. 4, (Erişim) http://www.ethosfelsefe.com/ethosdiyaloglar/mydocs/Yoksulluk-bgm.pdf, 14.03.2011. 195 Berrin Ceylan Ataman, “İşsizlik Sorununa Yeni Yaklaşımlar”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Ankara, Cilt 53, Sayı 1-4, 1998, ss. 59-60. 196 Faruk Sapancalı, a.g.m., ss. 120-123. 103 Bu geliĢmeler dünya genelinde istihdamı olumsuz etkilemiĢ ve iĢsizlik kronik bir sorun haline gelmiĢtir. GeliĢmekte olan ülkelerde ise iĢsizlik, yoksullukla iç içe geçen bir sarmal yapıya dönüĢmüĢtür. Dünyada üretim artarken istihdam azalmakta ve iĢgücü baĢına üretim miktarı yükselmektedir. Teknolojik geliĢmeler yüksek nitelikli iĢgücü ihtiyacını arttırmakta, nitelikli ya da düĢük nitelikli iĢgücüne talep azalmaktadır197. Piyasa hâkimiyetine göre düzenlenmiĢ bir toplumsal yapının ortaya koyduğu adaletsiz ve eĢitsiz geliĢme dinamikleri yoksullaĢma sürecini beslerken, sürecin mağdurları sistemin yapısal Ģiddetini üzerlerine çekmekte, yoksullaĢmanın mağdurları yoksul olmalarının yanında Ģiddetin de taĢıyıcıları olarak yaĢamın en acımasız, en korunaksız alanlarına hapis olmaktadırlar. Toplumun büyük kesiminde yaĢanan yoksullaĢma süreci küreselleĢme döneminde çok daha belirgin biçimde kendini göstermektedir. Bu süreç, piyasa ile eklenemeyen, tutunamayan kitlelerin bireysel anlamda yoksullaĢmalarının ötesinde, toplumsal yaĢamın giderek kamusal hakları dıĢlamasına da bağlı olarak sosyal yoksullaĢmanın ortaya çıkmasıyla çok daha katlanılamaz bir durum yaratmaktadır 198. 2.4. 1980 SONRASI UYGULANAN EKONOMĠ POLĠTĠKALARININ DÜNYADA ETKĠLERĠ ve TÜRKĠYE ĠLE KARġILAġTIRILMASI 1970‟ler de dünya ölçeğinde gerek geliĢmiĢ gerekse azgeliĢmiĢ ülkelerde yaĢanan liberal demokrasinin krizine neoliberal politikalarla yanıt verilebileceği konusunda genel bir kanı bulunmaktadır. Neoliberal politikaların geliĢmiĢ ülkelerdeki egemenliği demokrasi konusunda gerilemeyle el ele giderken, azgeliĢmiĢ ülkelerdeki egemenliğinin bizzat askeri yönetimler eliyle gerçekleĢtirilmiĢ olması liberal demokrasilerin krizinin daha açık bir göstergesini oluĢturmaktaydı. Derece farkları bulunmakla birlikte, geliĢmiĢ ülkelerde ve demokrasiye dönüldükten sonra azgeliĢmiĢ ülkelerde liberal 197 198 Yücel Uyanık, a.g.m., ss. 214-215. Sezai Temelli, a.g.m., s. 23. 104 demokrasinin içinin boĢaltıldığı, kamu politikalarının belirlenme sürecinin toplumun geniĢ kesimlerinin sınırlı bir uzlaĢısına bile dayanmaktan uzaklaĢtığı görülmektedir199. Tüm dünyada 1980‟li yılların sonunda kamu yönetiminin fazla olması, iĢleyiĢ Ģekli, kamunun verdiği hizmetin etkinliği ve verimliliğinin beklenenin çok altına düĢmesi eleĢtirilere neden olmaya baĢlamıĢtır. Bu dönemde ABD‟de ve Ġngiltere‟de devletin küçültülmesini savunan liderler, devletin baĢına geçmiĢlerdir. Devletin etkin ve verimli hizmet sunabilmesi için devletin faaliyet alanını sınırlandırmak gerektiği üzerinde ortak düĢünce savunulmaya baĢlanmıĢ ve bunun neoliberal politikalarla gerçekleĢtirileceği görüĢü kabul edilmiĢtir200. Yine bu dönemde neoliberalizmin uluslararası temsilcileri haline gelen kuruluĢlar, kuruluĢ amaçlarından uzaklaĢıp; ideolojik bir coĢkuyla piyasaların üstünlüğünü savunmak, ekonomide küçülmeye yol açacak bazı politikaları uygulamaları Ģartıyla geliĢmekte olan ülkelere fon sağlamak ve tüm dünyada serbest piyasa ekonomisine hızlı bir geçiĢi yönetmek gibi yeni bir misyon üstlenmiĢlerdir. Ancak tüm dünyayı tamamen serbest piyasa ekonomisine yönlendiren bu kuruluĢların bağlı oldukları ülkelerde halen ticaret engellerinin korunuyor olması ve geliĢmekte olan hemen her ülkede ortaya çıkan krizler ve artan iĢsizlik oranları, bu politikaların ve uluslararası temsilcilerinin önerdiği uyum reçetelerinin sorgulanmasına neden olmaktadır 201. 1980‟lerin baĢlarından itibaren bir yandan Thatcher‟in Ġngiltere‟de, diğer yandan ise Reagan yönetiminde ABD‟de uyguladıkları neoliberal ekonomi politikaları diğer ülkelere de örnek teĢkil etmiĢtir202. Ġngiltere‟de en iyi 199 200 201 202 Fatih Ataay, “Türkiye‟de Neoliberalizm ve Parlamenter Siyasetin Krizi”, Praksis Dergisi, Sayı 5, Ankara, Dipnot Yayınları, 2002, s. 199. Mustafa Ökmen, vd., “Kamu Yönetiminde Yeni Yaklaşımlar ve Bir Yönetişim Faktörü Olarak Yerel Yönetimler”, Kamu Yönetimi, Ed. Abdullah Yılmaz ve Mustafa Ökmen, Ankara, Gazi Kitabevi, 2004, ss. 35-36. Volkan Işık, “1980 Sonrası Neoliberal Politikaların İşsizlikle Mücadelede Yerine Getiremediği Vaadler; Rusya‟yı Çıkmaza Sürükleyen Yol”, Çimento İşveren Dergisi, Cilt 24, Sayı 6, Ankara, 2010, s. 23. Ekrem Erdoğan, Mehmet Zeki Ak, “Neoliberal Ekonomik Dönüşüm ve Sendikalar”, Kamu-İş Dergisi, Cilt 7, Sayı 2, Ankara, 2003, s. 7. 105 yönetimin nasıl yapılacağı konusunda özgür bırakılmıĢ ve bu çerçevede uzman kiĢilerden oluĢan birimler kurulmuĢtur. Bu bağlamda, Türkiye‟de yapılmaya çalıĢılan reformlardan tamamen farklı bir yol izlenmiĢtir. Türkiye‟de her uygulama incelenmeden, ülkenin yapısına uyup uymayacağı belirlenmeden tepeden inme olarak getirilmiĢtir. GeliĢmiĢ ülkelerde reformlar yapılırken kamuoyuyla sürekli iletiĢim içinde bulunulmaktadır. Çünkü reformların amacı en iyi ve kaliteli hizmetin halka nasıl sunulması ile ilgilidir. Türkiye‟de ise bu durum tamamen farklıdır. Yönetilenlerin bu konularda hiçbir görüĢü alınmadan yasalar çıkarılmaya çalıĢılmıĢtır. GeliĢmiĢ ülkelerde yapılan reformlarla ilgili olarak kamu çalıĢanları da sürekli bilgilendirilmiĢtir. Ne yapmaları gerektiği ile ilgili olarak sürekli eğitime tabi tutulmuĢlardır. Yine bu ülkelerde çalıĢanlar için performans değerlendirme kriterleri getirilmiĢtir. GeliĢmiĢ ülkelerde özelleĢtirme çalıĢmalarının baĢarılı bir Ģekilde uygulanması sonucunda kamu yönetimi sistemi her alanda rahatlamıĢ, özelleĢtirme sayesinde kamuda çalıĢanların sayısında önemli azalma meydana gelmiĢtir. ABD‟de de bir dizi yenilik hayata geçirilmeye çalıĢmıĢtır. Bunlardan bir kısmında baĢarı sağlanırken bir kısmında baĢarısız olunsa da uygulamadan vazgeçilmemiĢtir203. Türkiye‟de de neoliberal politikalar uygulanırken, yeniliklerin diğer ülkelerden olduğu gibi alınıp yerleĢtirilmeye çalıĢılması yerine gerçekten ülke Ģartlarına uygun hale getirilerek ve daha sistematik bir yapı içerisinde kurallar çerçevesinde uygulanmalıydı. Batı ekonomilerinin 1970‟ler sonrası yaĢadığı dönüĢüm sürecine 1980‟lerde daha güçlü ve etkili bir dalga olarak eklenen neoliberal ekonomi politikaları, küreselleĢme ve soğuk savaĢ sonrasının yeni koĢulları ile dünyanın siyasal ve ekonomik yapısı farklı bir görünüm kazanmıĢ, emek ve sermayenin serbest dolaĢımı ülkelerin dünya ekonomisi ile bütünleĢmelerini hızlandırmıĢtır. Neoliberal politikaların getirdiği serbest piyasa ekonomisinin kendiliğinden düzenleme kapasitesi, uzun dönemde sermaye ve diğer kaynakların eĢit paylaĢımını sağlayacak, zenginliğin adil dağılımı mümkün 203 Handan Temizel, “Neoliberal Politikalar Doğrultusunda Türkiye‟de Devletin Yeniden Yapılanması, Küresel Sistemle Bütünleşme Sorunları”, Yayımlanmamış Tez, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Konya, 2007, s.171. 106 olacağı düĢünülmekteydi. Oysa bu durum tersi bir sonuç göstererek dünya ülkeleri arasındaki uçurumun giderek büyümesine neden olmuĢtur. Neoliberal politikalarla dünyanın bir bölümünde üretim artıĢı ve zenginleĢme yaĢanırken öte yandan yoksulluk artmakta, açlık, eğitimsizlik ve bunların uzantısı olarak ortaya çıkan Ģiddet olayları ve savaĢlar dünya gündemini giderek fazla meĢgul etmektedir. 1987‟den 1998‟e, serbest piyasa ekonomilerine geçiĢ süreci içinde bulunan Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde 1 $‟dan az gelirle yaĢayan insanların sayısı 20 kat artmıĢtır. Güney Asya‟da 1987‟de 474 milyon olan yoksul sayısı 1998‟de 522 milyona yükselmiĢtir. Meksika‟da resmi tahminlere göre örneğin 1984-1989 arası mutlak yoksulluk oranının %2,5‟ten %7,3‟e, göreli yoksulluk oranının ise %16,6‟dan %22,6‟ya yükseldiği belirtilmektedir. Yine bunun gibi ġili‟de, Sahra altı Afrika‟da yoksulluk oranlarının arttığı belirtilmiĢtir. Bunların yanında geliĢmiĢ ülkelerde de zaten yoksul olan kesimlerde iyileĢme gözlenememiĢ, yoksul olanla yoksul olmayan arasındaki mesafe derinleĢmiĢtir. Kısacası 1980‟ler sonrasında dünyanın pek çok bölgesinde yapısal uyum paketi ve istikrar programı adı altında uygulanan iktisat politikaları sürdürülebilir kalkınma ve daha adil gelir dağılımı sağlamakta baĢarılı olamamıĢtır204. 204 Didem Gürses, “Türkiye‟de Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadele Politikaları”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 17, Sayı 1, Haziran 2007, ss. 60-61. 107 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 1980 SONRASI EKONOMĠ POLĠTĠKALARININ YOKSULLUK ve ġĠDDET ÜZERĠNE ETKĠLERĠ Yoksulluk kronik bir sorun olarak ülkemizde ve bütün dünya ülkelerinde var olan hem ekonomik hem de sosyal anlamda yok edilmesi güç bir sorundur. Bu sorun özellikle 1980 sonrasındaki izlenen sosyal, ekonomik ve siyasi politikaların etkisiyle daha da perçinlenmiĢ gözükmektedir. Son dönemlerde yoksullukla paralel olarak, ülkemizde Ģiddet, suça eğilim, terör gibi olaylar da giderek önemli bir sosyal problem olmaya baĢlamıĢtır. ġiddet oranlarının neden artmakta olduğu ya da neden insanların giderek daha fazla suç iĢlediği konusu tartıĢılırken, suçu etkileyen faktörler arasında özellikle son dönemlerde yaĢanan ekonomik krizlerden dolayı artan yoksulluk oranları gösterilmektedir. Bu bağlamda uygulanan değiĢik ekonomi politikalarının geliĢmiĢ ve özellikle geliĢmekte olan ülkeler için yoksulluk, Ģiddet, bunların yarattığı sonuçlar açısından büyük önem taĢımaktadır. 3.2. TÜRKĠYE’DE YOKSULLUK ve ġĠDDETĠN GÖRÜNÜMÜ Yoksulluğun Ģiddeti, hanehalkı büyüklüğüne, fertlerin çalıĢma ve eğitim durumlarına ve coğrafi koĢullar gibi farklı niteliklere göre değiĢim gösterebilmektedir. Bu etkenlerin yanı sıra ülkemiz, hem iç hem de dıĢ etkiler sonucunda yoksulluk gibi birçok Ģiddet örneği ile karĢı karĢıya kalmıĢtır. Bunların bir kısmı denetim ve yaptırım eksikliğinden kaynaklanırken diğer bir kısmı da gelir yetmezliği, iĢsizlik vb. sosyo-ekonomik koĢullar sonucunda biriken ve dıĢa vurulamayan duyguların ifade biçimi olarak karĢımıza çıkmaktadır. 108 Yoksulluk ve Ģiddetin görünümünü kategorilere ayırarak incelersek bunların baĢında; gelir dağılımının bozulmasının yoksulluk ve Ģiddet üzerine etkisi, bölgesel farklılıklar ve göçlerle gelen yoksulluk ve Ģiddet, nüfus artıĢı ve hanehalkı büyüklüğünün etkisi, eğitim durumu ya da baĢka bir ifadeyle eğitimsizliğin getirdiği yoksulluk ve Ģiddet, siyasi alanda yaĢanan değiĢimlerin yarattığı etkiler olarak sınıflandırılabilmektedir. 3.1.1. Gelir Dağılımının Bozulması Gelir dağılımı bir ulusal ekonomi içinde üretilen mal ve hizmet değerlerinin, toplumsal kesimler arasındaki bölüĢümünü göstermektedir. Bu bağlamda yoksulluğun olduğu ülkelerde gelir dağılımı önemli ölçüde bozuktur205. Bu nedenle yoksulluğa bakarken gelir dağılımını da incelemekte fayda vardır. Tablo 15: Türkiye‟de Hanehalkı Kullanılabilir Gelirine Göre Sıralı %20‟lik Gelir Dağılımı Gelir Grupları Anket Yılı 1994 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Kaynak: TÜĠK, 1. % 20 2. %20 3. %20 4. %20 5. %20 4,9 5,3 6 6 6,1 5,8 6,4 6,4 6,2 8,6 9,8 10,3 10,7 11,1 10,5 10,9 10,9 10,7 12,6 14 14,5 15,2 15,8 15,2 15,4 15,4 15,3 19 20,8 20,9 21,9 22,6 22,1 21,8 22 21,9 54,9 50 48,3 46,2 44,4 46,5 45,5 45,3 46 Gelir ve YaĢam KoĢulları AraĢtırması (EriĢim), http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=24&ust_id=7, 25.02.2011. 205 Ercan Dansuk, Türkiye’de Yoksulluğun Ölçülmesi ve Sosyo-Ekonomik Yapılarla Ölçülmesi, DPT, Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Ücretler ve Gelirler Dairesi Başkanlığı, DPT Uzmanlık Tezleri, Yayın No: DPT 2472, Ankara, 1997, s.15. 109 Gelir dağılımı hesaplamalarında kullanılan yöntemlerinden biri hanehalklarının kullanabilir gelirlerinin küçükten büyüğe sıralanarak, beĢ gruba bölünerek %20‟lik hane grupları oluĢturulmaktadır. Bu gruplar gelir dağılımındaki bölüĢümü göstermektedir. Bu bağlamda, birinci %20‟lik dilim en fakir grubu; beĢinci %20‟lik dilim en zengin grubu göstermektedir. Tablo 15‟te sıralanan gruplarda da görüldüğü gibi, ilk dört %20‟lik dilimde yıllar itibariyle sürekli bir artıĢ ya da azalıĢ olmazken, beĢinci %20‟lik dilim 1994‟ten bu yana azalarak devam etmiĢtir. Yoksulluk, 20. yüzyılda yoğun bir biçimde yaĢanan sosyo-ekonomik krizlerle daha da yaygınlık kazanmıĢtır. Yoksulluğun çeĢitli ülkelerde ulaĢtığı yüksek düzey, WB ve UNDP baĢta olmak üzere uluslararası kuruluĢların yayımladığı toplulaĢtırılmıĢ verilerin ötesinde, bazıları uluslararası kuruluĢların desteğinde olmak üzere, yerel düzeyde yapılmıĢ çalıĢmaların bulgularından da izlenebilmektedir206. Devlet Planlama TeĢkilatı‟ nın (DPT) yayınladığı BeĢ Yıllık Kalkınma Raporlarının ilgili bölümü, Türkiye Ġstatistik Kurumu‟ nun (TÜĠK) yaptığı hanehalkı anketleri ve yoksulluk çalıĢmaları gibi veriler, yoksulluğun profilini resmi ağızdan bir bütün olarak ortaya koymakta ve Türkiye‟ de gelir dağılımı dengesizliğinin artarak devam ettiğini göstermektedir207. Resmi verilere göre bugün dünya nüfusunun yaklaĢık %20‟ si yoksulluk sınırın altındayken, Türkiye nüfusunun da yaklaĢık %18‟ i yoksulluk sınırının altında yaĢamaktadır208. 206 DPT, “Gelir Dağılımı ve Yoksullukla Mücadele Özel İhtisas Komisyonu Raporu”, Dokuzuncu Kalkınma Planı 2007-2013, Ankara, 2007, s. 7. 207 A.Esra Aslan, A. Emre Bilgili, “Yoksulluk Algısı İfadelendirme Tarzı ve Tutumlar-Bir İçerik Analiz Örneği”, Ramazan Özey, “Yoksulluk Coğrafyası”, Yoksulluk, Cilt 1, 1. Baskı, İstanbul, Deniz Feneri Yayınları, 2003, s.325. 208 TÜİK, Haber Bülteni: 2008 Yoksulluk Çalışması Sonuçları, Sayı 205, 1 Aralık 2009. 110 Tablo 16: 2002-2008 Yılları Arasında Yoksulluk Sınırı Yöntemlerine Göre Fert Yoksulluk Oranları Fert Yoksulluk Oranı (%) Yöntemler 2002 2003 2004 2005 2006 2007* 2008 Gıda Yoksulluğu (Açlık) 1,35 26,96 0,2 3,04 30,3 14,74 1,29 28,12 0,01 2,39 23,75 15,51 1,29 25,6 0,02 2,49 20,89 14,18 0,87 20,5 0,01 1,55 16,36 16,16 Kent 0,74 17,81 0 1,41 13,33 14,5 0,48 17,79 0 0,52 8,41 14,7 0,54 17,11 0 0,47 6,83 15,06 0,92 21,95 0,03 2,37 24,62 11,33 0,74 22,3 0,01 1,54 18,31 11,26 0,62 16,57 0,01 1,23 18,51 8,34 0,64 12,83 0 0,97 10,05 9,89 Kır 0,04 9,31 0 0,24 6,13 6,97 0,07 10,36 0 0,09 4,4 8,38 0,25 9,38 0 0,19 3,07 8,01 2,01 34,48 0,46 4,06 38,82 19,86 2,15 37,13 0,01 3,71 32,18 22,08 2,36 39,97 0,02 4,51 32,62 23,48 1,24 32,95 0,04 2,49 26,59 26,35 1,91 31,98 0 3,36 25,35 27,06 1,41 34,8 0 1,49 17,59 29,16 1,18 34,62 0 1,11 15,33 31 Yoksulluk (Gıda+Gıda DıĢı) KiĢi BaĢı Günlük 1$'ın Altı1 KiĢi BaĢı Günlük 2.15$'ın Altı1 KiĢi BaĢı Günlük 4.3$'ın Altı 1 Harcama Esaslı Göreli Yoksulluk 2 Gıda Yoksulluğu (Açlık) Yoksulluk (Gıda+Gıda DıĢı) KiĢi BaĢı Günlük 1$'ın Altı1 KiĢi BaĢı Günlük 2.15$'ın Altı1 KiĢi BaĢı Günlük 4.3$'ın Altı1 Harcama Esaslı Göreli Yoksulluk 2 Gıda Yoksulluğu (Açlık) Yoksulluk (Gıda+Gıda DıĢı) KiĢi BaĢı Günlük 1$'ın Altı1 KiĢi BaĢı Günlük 2.15$'ın Altı1 KiĢi BaĢı Günlük 4.3$'ın Altı1 Harcama Esaslı Göreli Yoksulluk2 (1) Satınalma gücü paritesine göre 1$‟ ın karĢılığı olarak 2002 yılı için 618.281 TL; 2003 yılı için 732.480 TL; 2004 yılı için 780.121 TL; 2005 yılı için 0.830YTL, 2006 yılı için 0.921 YTL,2007 yılı için 0.926YTL ve 2008 yılı için ise 0.983 YTL kullanılmıĢtır. (2) EĢdeğer fert baĢına tüketim harcaması medyan değerinin %50‟ si esas alınmıĢtır. (*) Yeni nüfus projeksiyonlarına göre revize edilmiĢtir. Kaynak: TÜĠK, Haber Bülteni: 2008 Yoksulluk ÇalıĢması Sonuçları, Sayı 205, Ankara, 1 Aralık 2009. ġiddetin toplumdaki yerini etkileyen unsurlardan biri de gelir dağılımdaki bozulmalar olmaktadır. Suç iĢleyenler arasında yoksulların oranının yüksek olduğunu, yoksulların daha fazla tutuklandığını ve çeĢitli suçlardan yoksulların daha fazla hüküm giydiklerini gösteren resmi istatistikler de yoksulluk ve Ģiddet arasındaki iliĢkiyi destekler niteliktedir. 111 Örneğin Adli Sicil ve Ġstatistik Genel Müdürlüğünün verilerine dayanarak Haziran 2005 itibari ile ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü, hükümlütutuklu, ve tutuklulardan bir mesleğe sahip olmayanların oranı %23‟ü oluĢturmaktadır. Bununla beraber kamu, özel sektör ve çeĢitli iĢ kollarında çalıĢan iĢçilerin %23‟lük bir orana sahip oldukları görülmektedir. Benzer Ģekilde, ceza infaz kurumlarında Haziran 2005 itibari ile bulunan hükümlü, hükümlü-tutuklu ve tutuklular arasında ilkokul ve altında eğitim seviyesine sahip olanların oranı %80‟i oluĢturmaktadır. Her ne kadar bunlar ham sayılar ve mesleği olmamanın, iĢçi olmanın, eğitim seviyesinin az olmasının, direk olarak yoksul olma anlamına gelmese de, dar gelir gruplarında bulunanların ceza infaz kurumunun kontrolü altında bulunan nüfusun içerinde azımsanmayacak bir orana sahip olduğunun göstergesi olarak algılanabilir 209. 3.1.2. Bölgesel Farklılıklar ve Göç Türkiye‟ de yoksulluk giderek derinleĢerek, gelir kaynaklarının ve meslek çeĢitliliğinin az olduğu kırsal alanlarda daha da yoğunluk kazanmıĢtır. Uluslararası ÇalıĢma Örgütü‟ ne (ILO) göre kırsal yoksulluk, açık veya gizli iĢsizlik olarak tanımlanmakta ve azalan gelir düzeyleri nedeniyle kırsal alanda hızla artan bir yoksullaĢmaya dikkat çekilmektedir. Özellikle kendi toprağını iĢleyen, küçük iĢletme sahipleri, tarım iĢçileri, kiracılık-ortakçılık yapanlar, çobanlar, küçükbaĢ hayvancılıkla uğraĢanlar, yoksulluktan daha fazla etkilenmektedir210. Uluslararası kuruluĢların telkinleri ile tarım politikalarında ortaya çıkan yeni uygulamalar, AB‟ ye uyum süreci ve içsel koĢulların yarattığı ekonomik dalgalanmaların etkisi kırsal alanda yaĢayanları zor durumda bırakmıĢtır. Tarımsal nüfusu ve dolayısıyla kır nüfusunu azaltmaya yönelik politikalar, makro ve mikro düzeyde etkin ekonomi politikaları ile desteklenmediğinden 209 210 Halime Ünal, a.g.m., ss. 327-328. Kamil Okyay Sındır, “Kırsal Yoksulluk ve Tarımda İstihdam”, (Erişim) http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/4351b79d9ea3d84_ek.pdf?tipi=38&turu=D&sube=0, 5 Eylül 2010. 112 nüfusun önemli bir bölümü sanayi ve kentleĢme politikaları ile iĢsizliğe, yoksulluğa itme ve sosyal güvenlik uygulamalarından yoksun bırakma gibi bir süreç yaĢanmaktadır211. Türkiye‟ de kırsal yoksulluk oranı hem fert olarak hem de hanehalkı olarak kentsel yoksulluk oranından çok daha fazladır. 2008 yılı TÜĠK yoksulluk çalıĢması sonuçlarına göre, kırsal yerlerde yaĢayan fertlerin yoksulluk oranı ya da riski (gıda ve gıda dıĢı harcamaları içeren) %34,62 iken, kentsel yerlerde yaĢayanların oranı %9,38‟e düĢmektedir. Tablo 17: Kırsal Yoksul Hanehalkı ve Fert Oranı Hanehalkı büyüklüğü Yoksul hanehalkı oranı % 2002 2003 2004 2005 2006 2007 (*) 2008 KIR 30,52 31,01 34,43 27,21 26,89 29,94 29,83 1-2 27,97 21,06 27,54 17,54 23,08 23,37 24,05 3-4 23,27 22,19 26,12 19,55 18,5 22,67 21,37 5-6 33,83 36,22 36,85 34,22 29,39 36,36 39,13 7+ 50,75 56,03 51,68 53,95 KIR 34,48 37,13 62,82 48,93 54,33 Yoksul fert oranı % 39,97 32,95 31,98 34,8 34,62 1-2 27,64 20,73 26,46 16,98 22,07 22,23 23,51 3-4 23,61 22,7 26,1 19,8 18,87 22,87 21,65 5-6 34,03 36,51 37,24 34,52 29,6 36,72 39,51 7+ 51,18 56,59 63,49 51 55,22 51,71 54,03 * Yeni nüfus projeksiyonlarına göre revize edilmiĢtir. Kaynak: TÜĠK, 2008 Yoksulluk ÇalıĢması Sonuçları, Ankara, 2008. Buna benzer olarak daha önce de bahsedildiği gibi, iç göçlerin artması, göçle birlikte kentlerde iĢsizliğin artması gibi nedenler kentsel yoksulluğu arttırmıĢtır. Kentsel yoksulluğa kendi içinde bakıldığında ise yoksul fert oranı yoksul hanehalkı oranından daha fazladır (Tablo 21). Tablo 18: Kentlerde Yoksul Hanehalkı ve Fert Oranı 211 Kamil Okyay Sındır, a.g.m. 113 Hanehalkı büyüklüğü 2002 2003 Yoksul hanehalkı oranı % 2004 2005 2006 KENT 17,38 18,49 12,9 8,91 1-2 7,24 8,71 6,49 3-4 12,94 15,01 5-6 25,94 7+ 2007(*) 2008 6,85 7,28 6,8 3,22 3,17 3,21 3,12 8,58 5,02 3,79 3,7 4,04 28,61 20,77 14,33 10,69 14,03 11,95 41,15 38,48 37,91 29,11 26,2 KENT 21,95 22,3 38,45 27,63 Yoksul fert oranı % 16,57 12,83 9,31 10,36 9,38 1-2 7,16 8,93 6,06 3,17 3,26 2,92 2,92 3-4 13,24 15,37 8,75 5,12 3,99 3,9 4,27 5-6 26,47 29 21,01 14,62 10,8 14,36 12,2 7+ 43,36 39,05 38,71 40,2 28,38 31,47 26,95 * Yeni nüfus projeksiyonlarına göre revize edilmiĢtir. Kaynak: TÜĠK, 2008 Yoksulluk ÇalıĢması Sonuçları, Ankara, 2008. 1980‟lerden itibaren kentlere olan göçün artması buralarda Ģiddet olaylarının da artmasına neden olmuĢtur. Kentlerde nüfusun yoğun olarak bulunduğu bölgelerde pek çok kültürden insan, bir arada yaĢamak durumda kalmıĢtır. Bu farklı kültürler, geliĢmiĢ ülkelerde hakim kültür tarafından asimile edilirken, Türkiye gibi geliĢmekte olan ülkelerde asimile edilemediği gibi egemen kültürden farklı SanayileĢmemiĢ kent kültürler alanlarında de ortaya çıkmaya değiĢik kültürlerin baĢlamıĢtır. çatıĢma halinde olmasından dolayı suça eğilimler ya da baĢka bir ifade ile sapkın davranıĢlar artıĢ göstermiĢtir212. Doğu ve Güneydoğu‟nun kimi illerinde 19 Temmuz 1987‟de sıkıyönetim kaldırılmıĢ ve olağanüstü hal ilan edilmiĢtir. Bazı bölgelerde hala olağanüstü hal uygulaması devam ederken; Olağanüstü Hal Bölge Valiliği‟nin 2002 verilerine göre bölgede 35.995 kiĢi hayatını yitirmiĢtir. Bunun 5.040‟ı güvenlik görevlisi, 4.470‟i sivil yurttaĢ, 23.485‟i de PKK militanıydı. PKK ile 212 Mehmet Mucuk, Volkan Alptekin, Hülya Eşki, a.g.e., s. 18. 114 savaĢımda 100 milyar doları aĢkın harcama yapılmıĢtır. Terör nedeniyle bölgede 692‟si köy olmak üzere 3.092 yerleĢim yeri boĢaltılmıĢtır 213. 3.1.3. Nüfus ArtıĢı ve Hanehalkı Büyüklüğü Hanehalkı ve yoksulluk arasında pozitif yönlü bir iliĢki söz konusu olmaktadır. Hanehalkı büyüklüğü arttıkça yoksulluk riski de artmaktadır. Örneğin, hiç çocuğu olmayan ya da bir tane çocuğu olan hanehalklarının yoksulluk oranı geniĢ ailelere göre daha düĢüktür. Tablo 19: Hanehalkı Büyüklüğüne Göre Açlık Sınırı, Türkiye (TL) Hanehalkı Büyüklüğü 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Açlık Sınırı 1 YTL 2002 59 90 113 133 152 170 187 201 215 230 2003 75 103 143 168 192 214 235 253 271 288 2004 81 122 154 182 207 230 253 275 294 315 2005 84 127 161 190 217 242 264 287 306 325 2006 91 138 174 205 235 261 287 311 331 351 2007* 105 159 201 237 271 301 331 359 387 404 2008 122 185 233 275 313 350 382 414 446 471 2009 (2) 132 201 253 299 340 380 415 449 484 511 (1) Gıda harcamalarından oluĢan yoksulluk sınırıdır. (2) Gıda yoksulluk sınırı, 2003 temel yılı Tüketici Fiyatı Endeksi‟nin gıda ana grup indeksi ile gıda ve gıda dıĢı bileĢenlerinden oluĢan yoksulluk sınırı ise genel indeksi ile geniĢletilerek 2009 yılına inflate edilmiĢtir. * Yeni nüfus projeksiyonlarına göre revize edilmiĢtir. Kaynak: TÜĠK, Haber Bülteni: 2008 Yoksulluk ÇalıĢması Sonuçları, Ankara, 2008. TÜĠK son verilerine göre Türkiye‟ de açlık sınırı 132 YTL iken, yoksulluk sınırı 365 YTL olarak belirlenmiĢtir. Bu durumda aylık geliri 132 YTL‟ den az olanlar yeterli gıda harcaması yapamazken, geliri 365 YTL‟ den 213 Nevzat Helvacı, a.g.e., s. 408. 115 az olanlar da hem gıda hem de gıda dıĢı ihtiyaçlarını karĢılamaktan yoksun olacaklardır. Tablo 20: Hanehalkı Büyüklüğüne Göre Yoksulluk Sınırı, Türkiye Yoksulluk Sınırı 1 YTL Hanehalkı Büyüklüğü 2002 2003 2004 2005 2006 2007* 2008 2009 (2) 1 137 186 190 216 244 283 341 365 2 208 280 288 327 368 428 515 551 3 262 354 363 414 466 540 651 696 4 310 417 429 487 549 638 767 820 5 353 476 488 557 627 728 874 935 6 395 531 543 620 697 809 976 1.044 7 433 582 597 679 766 889 1.066 1.140 8 466 629 649 737 831 965 1.154 1.234 9 498 672 692 186 884 1.040 1.242 1.328 10 535 714 742 836 938 1.088 1.313 1.404 (1) Gıda harcamalarından oluĢan yoksulluk sınırıdır. (2) Gıda yoksulluk sınırı, 2003 temel yıllı Tüketici Fiyat Endeksi‟ nin gıda ana grup indeksi ile gıda ve gıda dıĢı bileĢenlerinden oluĢan yoksulluk sınırı ise genel indeks ile geniĢletilerek 2009 yılına inflate edilmiĢtir. * Yeni nüfus projeksiyonlarına göre revize edilmiĢtir. Kaynak: TÜĠK, Haber Bülteni: 2008 Yoksulluk ÇalıĢması Sonuçları, Ankara, 2008. Ayrıca nüfus artıĢındaki yükseliĢler, ekonomik eĢitsizliğin yanında sosyal eĢitsizliklere de neden olabilmektedir. Bu durum bireysel psikolojik rahatsızlıklara neden olduğundan Ģiddet eylemlerini arttırmakta ve toplumsal bozukluklara neden olmaktadır. 3.1.4. Eğitim Durumu Eğitimle yoksulluk ve Ģiddet arasında ise negatif yönlü bir iliĢki söz konusudur. Buna göre eğitim durumu yükseldikçe yoksul olma riski azalmaktadır. 2008 yılı rakamlarına göre, okur-yazar olmayan fertlerde 116 yoksulluk oranı %39,59 iken, yüksekokul, fakülte ve üstü eğitimi almıĢ fertlerde bu oran %0,71‟ e düĢmektedir. Tablo 21: Hanehalkı Fertlerinin Eğitim Durumuna Göre Yoksulluk Oranları Fert yoksulluk oranı (%) Eğitim durumu 2002 2003 2004 2005 2006 2007(*) 2008 2009 26,96 28,12 25,60 20,50 17,81 17,79 17,11 18,08 6 yaĢından küçük fertler 33,17 37,75 34,19 27,71 24,78 24,52 22,53 24,04 Okur-yazar değil veya 36,99 bir okul bitirmeyen 38,01 37,52 31,53 28,10 28,98 30,50 29,84 Ġlkokul 26,13 27,55 24,36 17,13 14,19 14,24 13,44 15,34 Ġlköğretim 26,37 29,56 25,49 22,42 18,06 19,19 17,20 17,77 Ortaokul ve orta dengi 18,77 meslek 18,31 13,00 8,37 8,07 9,16 8,34 9,76 Lise ve meslek 9,82 11,19 8,28 6,79 5,20 5,88 5,64 5,34 1,57 2,66 1,33 0,79 1,01 0,81 0,71 0,71 TÜRKĠYE lise dengi Yüksekokul, fakülte ve üstü Kaynak: TÜĠK, Yoksulluk Analizleri, (EriĢim) http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=23&ust_id=7, 01.03.2011.. ġiddetin toplumda varolmasının en önemli nedenlerinden biri de eğitim düzeyinin düĢüklüğüdür. Suç istatistiklerine baktığımızda; Ģiddete dayalı suçlarda eğitim düzeyi yükseldikçe suç oranının düĢtüğü görülmektedir. Kan davası ve töre cinayetleri bunun örneklerini oluĢturmaktadır. Örneğin, Ceza Ġnfaz Kurumuna giren hükümlü istatistiklerine göre, 1990-2008 yılları arasında en fazla hükümlü sayısı 2007 yılında olmuĢtur. 127.304 olan toplam hükümlü sayısının 4.417‟si yüksek öğretim mezunu olup, geri kalanı daha 117 düĢük eğitim seviyesindeki gruptan oluĢmaktadır. 1990 yılında 44.826 olan hükümlü sayısı 1995 yılına kadar 63.103‟lere yükselmiĢ; daha sonraki yıllarda artıĢlar ve azalıĢlar göstererek devam etmiĢtir214. Öte yandan gelir dağılımdaki dengesizliğin, iĢsizliğin ve kente göç olgusunun, Ģiddeti besleyen kaynaklar olduğu kabul görmektedir215. 3.1.5. Siyasi Alandaki DeğiĢimler Baskı ve Ģiddet darbe dönemlerinde de yoğun biçimde uygulanmıĢtır. Türkiye‟de 12 Eylül askeri darbesinde 650.000 kiĢi gözetim altına alınmıĢ ve bunların çoğunun iĢkence gördüğü söylenmektedir. Bu dönemde 171 kiĢi iĢkence ile hayatını kaybetmiĢ, 16 kiĢi kaçarken vurulmuĢ, 14 kiĢi açlık grevinde ölmüĢ, 75 kiĢi de çatıĢmada hayatını kaybetmiĢtir. Sıkıyönetim mahkemelerince 517 kiĢiye ölüm cezası verilmiĢ; 50 kiĢinin ölüm cezası yerine getirilmiĢtir. 144‟ü kuĢkulu olmak üzere cezaevlerinde 299 kiĢi hayatını kaybetmiĢtir216. 3.2. YOKSULLUK ve ġĠDDETĠ ÖNLEMEYE YÖNELĠK EKONOMĠK TEDBĠRLER Yoksulluk ve Ģiddet bütün dünyada olduğu gibi Türkiye‟de de yıllardan beri varolan ve tamamen ortadan kaldırılması olanaksız olan sosyo-ekonomik sorunlardandır. Hem yoksulluk hem de Ģiddet tamamen ortadan kaldırılamasa da hızını azaltıcı tedbirler alınabilir. Neoliberal anlayıĢa göre, yoksulluğun ortadan kaldırılmasına yönelik öneriler Ģunlardan ibarettir: Piyasa ekonomisi güçlendirilerek ve vergi oranları düĢürülerek üretim arttırılması, bireylerin bilgi ve becerileri geliĢtirilerek, 214 TÜİK, Adalet İstatistikleri; Ceza İnfaz Kurumuna Giren Hükümlü İstatistikleri, (Erişim) http://www.tuik.gov.tr/girenhukumluapp/girenhukumlu.zul, 01.03.2011. 215 Nilay Çabuk Kaya, “Şiddetin Sosyal Dinamikleri; Yoksulluk, İşsizlik ve Göç”, s. 112. 216 Nevzat Helvacı, a.g.e., s. 407. 118 nitelikli iĢgücü haline getirilmeli, bu sayede, iĢsizliğin azaltılması ve bireylerin gelirlerinin ve refah düzeyinin arttırılması amaçlanmalıdır. Zorunlu özel sosyal güvenlik sistemi uygulanmalı, devlet yalnızca primini ödeyemeyecek durumda olanların primlerini karĢılamalıdır. Özel eğitim kurumları güçlendirilmeli, eğitimin maliyetini karĢılayamayacak olanların harçları devlet tarafından karĢılanmalı veya yoksul öğrencilere uzun vadeli düĢük faizli burs sağlanmalıdır217. Toplum halinde yaĢayan bireyler arasında Ģiddet olaylarıyla meydana gelen çatıĢmaların, toplumsal yaĢamın bir parçası olarak görülmesi gerekir. ÇatıĢmayı anlamaya çalıĢmak kadar, çatıĢmaların çözümlenmesi konusunda da becerilerin geliĢtirilmesi gerekmektedir. YapısallaĢan Ģiddetin sona erdirilmesi için otoriter ya da geleneksel yapının dönüĢtürülmesi ve sosyal davranıĢları yönlendiren yerleĢik değerlerin uzlaĢmacı ve barıĢçı olmasına özen gösterilmelidir218. Bunların dıĢında, ağırlıklı olarak devletin rol alacağı yoksulluk ve Ģiddet ile mücadele için ve bunları önlemeye yönelik alınması gereken tedbirlerin bazıları alt baĢlıklar halinde incelenecektir. 3.2.1. Ekonomik Büyüme ve Gelir Dağılımı Ġnsanların hayat standartlarında ortaya çıkan dengesiz geliĢmeler, gelir dağılımı bozuklukları ve ilave olarak pek çok dıĢsal etkenler yoksulluğu ve Ģiddeti arttırıcı etkiye sahiptir. Ülkemizde de gelir dağılımı bozukluğu ile yoksulluk arasında pozitif yönlü bir iliĢki vardır219. Türkiye‟de 1980‟den sonra uygulanan ekonomi politikalarının gelir dağılımı üzerindeki etkileri üç faktörle özetlenebilir. Bunlardan ilki “fiyatlama sürecidir”. Bu süreç ücret ve faizin serbest piyasa koĢullarında belirlenmesi 217 Mehmet Rauf Kesici, a.g.m., s148. Faruk Kocacık, a.g.m. s. 6. 219 Recep Dumanlı, a.g.m., s. 1. 218 119 ile ücretlerin düĢmesi, faizlerin yükselmesi sonucunu doğurmuĢ ve bu durum sermaye gelirlerinin artmasına neden olmuĢtur. Ġkinci faktör ise “kamu hizmetleri” ile ilgilidir. 1980 sonrası uygulanan ekonomi politikaları devlet rolünü olabildiğince azaltmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle devlet eğitim, sağlık ve sosyal harcamalarında kısıntıya giderek toplumda bireylerin bu hizmetlerden yararlanmalarını engellemektedir. Son olarak üçüncü faktör ise, dünyada geliĢen teknoloji ile birlikte devletimizin iç pazarı yabancı ürünlere açması sonucunda ilkel teknoloji ile çalıĢan kesimlerin rekabet etmesini engellemekte ve bu kesimlerin gelirlerinin düĢmesine neden olmaktadır 220. Küresel gelir eĢitsizliğinin ve zengin-yoksul ülkeler arasındaki ortalama gelir farklılıklarının temel belirleyicisi nispi ekonomik büyümedir. Bu nedenle hızlı büyüme süreci öncesinde gelir dağılımı düzeltici politikaların uygulanması, büyümeden sağlanacak olumlu etkilerin arttırılmasının bir ön koĢulu olarak görülmektedir. Bu bağlamda büyüme hızının olabildiğince arttırıldığı ve büyüme hızı artarken de gelir dağılımı adaletsizliğinin azaltıcı önlemlerin alındığı bir süreç, yoksulluk ve Ģiddet ile mücadele için olumlu bir etki yaratacaktır. Ancak üretim faktörlerinin mülkiyetinin eĢitsiz dağıldığı durumlarda sağlanacak büyümenin yoksulluğu azaltmada etkisi az olacaktır221. 3.2.2. Ġstihdam Politikaları KüreselleĢmeyle birlikte gelen yeni ekonomik düzenin bireye ve topluma yansıyan olumlu etkilerinin yanında olumsuz etkileri de olmuĢtur. Bunların baĢında yetersiz istihdamın yarattığı iĢsizlik sorunu gelmektedir. Ekonomik güvencesi kaybolan ya da iĢ yaĢamının gerektirdiği maddi ve manevi doyumdan yoksun kalan bireyler psikolojik olarak da sorunlar yaĢamaktadırlar. Kaybedilen iĢ hayatı, ekonomik güçsüzlük nedeniyle hayat standartlarının birden düĢmesi bireylerin ruh sağlıklarının bozulmasına yol 220 221 Yakup Kepenek, Nurhan Yentürk, a.g.e., ss. 536-539. Fikret Şenses, a.g.e., s. 226. 120 açmaktadır. Bu anlamda yaĢanan sorunlar farklı Ģekillerde ortaya çıkabilmektedir: KiĢide hayal kırıklığına, stres ve saldırgan davranıĢlara ve dolayısıyla Ģiddete meğili arttırmaya neden olurken, çevresini ve ailesini de etkisi altına almaktadır222. ÇalıĢan kesimin sorunlarına yönelik olarak, iĢçilerin üretici servette pay sahibi olmaları, kiĢisel geliĢmelerine çeĢitli kurs, seminer ve eğitimlerle katkıda bulunulması, çalıĢma hayatına iliĢkin karar verme mekanizmalarına katılmalarının sağlanarak iĢçi-iĢveren-devlet ayağında söz hakkı olmalarına imkân verilmesi ve sendikal oluĢumlarının önündeki engellerin kaldırılması çalıĢanların yoksulluğunu azaltmada etkili olacaktır223. Bunun yanında, iĢsizlikle mücadele amacıyla istihdam plan ve programlarının oluĢturulması, yeni iĢ olanaklarının yaratılması için yatırımların teĢvik edilmesi, mesleki eğitim programları gibi aktif istihdam politikalarının desteklenerek her ilde uygulanmasının sağlanması vb. politikalar yoksulluk ve Ģiddeti azaltmakta yardımcı olacaktır. 3.2.3. Sosyal Kalkınmaya Önem Verilmesi ve Kalkınma Programları Yoksulluk ve Ģiddetin etkin bir Ģekilde azaltılabilmesi için kapsamlı bir sosyal kalkınma programının oluĢturulması gerekmektedir. Bu program beĢeri sermayenin geliĢtirilmesinin yanı sıra, özellikle sosyal dıĢlanmaya maruz kalmıĢ kiĢiler olmak üzere, sosyal sermayenin güçlendirilmesini amaçlamalıdır. Bu yönde oluĢturulacak stratejiler Ģunlardır224: 1. BeĢeri sermayenin güçlendirilmesi için eğitim ve sağlık hizmetlerine bütçede yeterli tahsisat yapılmalıdır, 2. BaĢta yoksullar olmak üzere herkes sosyal hizmetlerden yararlanabilmelidir, 222 Ercan Han, Nurhan Erdem, İstihdam, İşsizlik ve Ücret Sorunlarına Çözüm Arayışları, Ankara, Kamu-Sen Konfederasyonu Ar-GE Merkezi Yayını, 1992, s. 5. 223 Orhan Tuna, Nevzat Yalçıntaş, Sosyal Siyaset, İstanbul, Filiz Kitabevi, 1999, ss. 116-121. 224 Coşkun Can Aktan, İstiklal Yaşar Vural, “Yoksullukla Mücadeleye Yönelik Öneriler”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara, Hak-İş Konfederasyonu Yayınları, 2002, s. 5. 121 3. Cinsler arasındaki ayrımcılık ortadan kaldırılmalıdır, 4. Etkin bir nüfus politikası yürürlüğe konulmalıdır, 5. Sosyal koruma politikaları devreye konulmalı ve 6. Yoksulların ve dezavantajlı konumda olanların güçlendirilmesi ile iyi yönetim teĢvik edilmelidir. Bunlara ek olarak ayrıca, yapısal uyum programlarının uygulanmasında sosyal maliyetler paylaĢılırken yoksullar üzerindeki yükün azaltılması da bu yönde katkı sağlayacaktır225. 3.2.4. Kamu Yönetimin ĠyileĢtirilmesi ve Bütçe Uygulamaları Bir ülkede kamu yönetiminin iyileĢtirilmesi yoksulluğun ve Ģiddetin azaltılmasında son derece önemlidir. Çünkü, iyi bir kamu yönetimi yoksullar lehine politikaların oluĢturulmasını, sağlam bir makroekonomi yönetimini, kamu hizmetlerinin daha etkin bir Ģekilde sunumunu ve idari ve yargısal reformların hayata geçirilmesini teĢvik eder. Bunun yanında kamu ve özel fonların saydam bir Ģekilde kullanılması ile özel kesimin büyüme hızını arttırır ve globalleĢen dünyada iktisadi krizlerin Ģiddetini azaltmasına yardımcı olduğu gibi bu tip krizlerden kaçınılmasını kolaylaĢtırdığı düĢünülmektedir. Temel sosyal hizmetlerin kamu kesimince etkin ve verimli bir Ģekilde sunulmaması yoksulları olumsuz etkilemektedir; kötü ve zayıf bir kamu yönetiminin yoksullar üzerindeki olumsuz etkisi diğer gruplara göre daha fazla olmaktadır. Temel sosyal hizmetlerin yetersiz bir Ģekilde sunumu yalnızca kaynak yetersizliği nedeniyle yeterli yatırımların yapılmamasından kaynaklanmamaktadır. Bunun yanı sıra, hesap verme sorumluluğu olmayan kurumsal yapılardan, yerel seçkinlerin siyasi sistem üzerindeki baskın konumlarından, yaygın ve sistematik yozlaĢmadan, kültürel düzeyde belirlenen ve kamu kurumları tarafından yayılan eĢitsizlik ve ayrımcılıktan, yoksulların yeterli düzeyde yönetime katılamamalarından ve hukuk devletine 225 Mehmet Rauf Kesici, a.g.m., s. 149. 122 uygun davranılmamasından kaynaklanmaktadır226. Bu tip problemlerin ortadan kaldırılması, yoksulluğun ve dolayısıyla da Ģiddetin azaltılmasına olumlu katkıda bulunacaktır. Bunlara ek olarak, hazırlanan yıllık bütçelerde, askeri harcamaların oranının olabildiğince kısılması ve ortaya çıkacak olan fazlanın eğitim, sağlık, sosyal hizmetler gibi alanlara kanalize edilmesi gerekmektedir. Vergilendirmede, dolaylı vergilerin payını azaltarak dolaysız vergilerin payının arttırılması ve herkesten gücüne göre vergi tahsil edilmesi; ayrıca silah üretimi ve kullanımının Ģartlarının zorlaĢtırılması yani maliyetinin olabildiğince arttırılması yoksulluk ve Ģiddet ile mücadelede etkinlik sağlayacaktır227. 3.2.5. Yoksulluk ve ġiddet Ġle Mücadelede Doğrudan Yöntemler Yoksullukla mücadele yaklaĢımında genel anlamda, toplumun yoksul ve egemen yaĢam biçiminden dıĢlanmıĢ olan kesimlerinin asgari düzeyde geçim olanaklarına kavuĢturulması ve toplumla olan bağlarının güçlendirilmesi için devlet tarafından yapılan bir tür sosyal yardım olarak tanımlanan güvenceli asgari gelir iĢsizlik, yoksulluk ve sosyal dıĢlanmaya karĢı fayda sağlayacaktır. Örneğin Avrupa ülkelerinde güvenceli asgari gelir hukuksal çözüm arayıĢlarının sonucu olarak yeni bir hukuk kurumu olarak hayata geçirilmiĢtir228. Daha çok yoksulların kullandığı mal ve hizmetlerin sübvanse edilmesi, asgari ücret uygulaması, iĢsizlik sigortası, istihdam olanaklarını arttırmaya dönük olarak uygulanabilecek olan çeĢitli proje ve önlemler, yoksullara yönelik kredi olanakları ve eğitim programları, çocuk eğitimi ve beslenme 226 Coşkun Can Aktan, İstiklal Yaşar Vural, “Yoksullukla Mücadeleye Yönelik Öneriler”, ss. 6-7. Mehmet Rauf Kesici, a.g.m., s. 149. 228 Şebnem Gökçeoğlu Balcı, “Yoksulluk ve Sosyal Dışlanmanın Hukuksal Nedenleri ve Çözüm Arayışları”, Yoksulluk, Şiddet ve İnsan Hakları, Ed. Yasemin Özdek, Ankara, TODAİE Yayıncılık, No:311, Mayıs 2002, s. 481. 227 123 programları uygulamaları yoksulluğu önlemeye yönelik diğer önlemlerden sayılabilmektedir229. ġiddetin kültürel olarak kabul edilebilirliğini azaltmak, alkol ve uyuĢturucu kullanımının (özellikle gençlerde) kullanılabilirliğinin azaltılması için önlem almak, nüfus artıĢını kontrol altına almak, ateĢli silah kullanımının azalması için önlemler almak, toplum ve aile içi eğitimlere önem vermek kiĢileri problem çözme ve engelleme konusunda eğitmek, Ģiddete izin veren toplumsal görüĢleri değiĢtirmek, Ģiddetin önlenmesi ve engellenebilmesi için yapılması gerekenler arasında sayılabilmektedir230. 3.3. YOKSULLUK – ġĠDDET DÖNGÜSÜNÜN 1980 SONRASI EKONOMĠ POLĠTĠKALARI AÇISINDAN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ Ġthal ikameciliğin altın çağı olarak adlandırılan 1960‟lı yıllar, oldukça yüksek büyüme oranlarının yakalandığı ve aynı zamanda köyden kente göç olgusu ile beraber kent yoksulluğunun da ülke gündemine girmeye baĢladığı bir dönemdir. 1960 sonrası tarımda yaĢanan dönüĢümler, 1950‟lerde görülmeye baĢlanan göç, gecekondu ve kent yoksulluğu olgularının kalıcılaĢmasına, bu olguların ülke ekonomisindeki, siyasetindeki ve toplumsal yaĢamdaki etkilerinin derinleĢmesine neden olmuĢtur. Tablo 22‟de de görüleceği gibi 1960‟da toplam nüfus içinde %31,9 olan kentsel nüfus oranı, 1970‟de 38,5‟e 1980‟de de %43,9‟a ulaĢmıĢtır. 229 Fikret Şenses, “Yoksullukla Mücadelenin Neresindeyiz?: Gözlemler ve Öneriler”, İktisat Üzerine Yazılar I-Küresel Düzen: Birikim, Devlet ve Sınıflar, Der. Ahmet H. Köse, Fikret Şenses, Erinç Yeldan, İstanbul, İletişim Yayınları, 2003, ss. 327-328. 230 Oğuz Polat, Çocuk ve Şiddet, İstanbul, Der Yayınları, Yayın No: 312, Eylül, 2001, ss. 31-32. 124 Tablo 22: 1960-1980 Dönemi Kentsel Nüfus ve Oranları Yıl Toplam Nüfus (Bin) Kent Nüfusu Oran (%) 1960 27.755 8.860 31.9 1965 31.391 10.805 34.4 1970 35.605 13.691 38.5 1975 40.348 16.869 41.8 1980 44.737 19.645 43.9 Kaynak: TÜĠK, Nüfus Ġstatistikleri ve Projeksiyonlar-Göstergeler, (EriĢim) http://www.tuik.gov.tr/Gosterge.do?metod=GostergeListe&tb_id=39&ust_id=11, 25.04.2011. Yine bahsedilen dönemde, kentlerde artan nüfusla birlikte istihdam sorun olmuĢ ve iĢsizlik oranları da artıĢ göstermiĢtir. Kamunun gevĢek istihdam politikalarına rağmen tarımın ihraç ettiği nüfusun önemli bir kısmı sanayi tarafından istihdam edilememiĢ, fakat geniĢ kitlelerin mutlak yoksulluk sınırının altına inmesi önlenebilmiĢtir. Ayrıca göç edenlerin, kente ilk geldiklerinde güvencesiz iĢlerde çalıĢsalar bile, zamanla geliĢtirilen iliĢki ağlar ve özellikle kamu sektöründe iĢe girme olanağı sağlayan patronaj imkanlar sayesinde formel iĢlerde istihdam olanağı ve umudunu taĢımaktaydılar231. Bu umudun yanı sıra, kırdan kente göçün Ģiddeti arttırıcı etki olduğunu daha önceki bölümlerde bahsetmiĢtik. 1980-1988 dönemleri arasında uygulanan ekonomi politikalarında tarım kesiminde yaĢanan geliĢmeler yoksulluğu ve Ģiddeti etkileyen en önemli faktörlerden olmuĢtur. Bu dönemde sanayi ve dıĢ ticaretten yana tercihlerin yapıldığından tarımın ekonomideki yeri küçülmüĢ ve GSMH içindeki payı küçülmüĢtür. Dünya ticaretindeki geliĢmelere de bağlı olarak dönem boyunca iç ticaret hadleri sürekli olarak tarım aleyhine gerilemiĢ, devletin destekleme alımı yaptığı ürün sayısı azalmıĢtır 232. 231 Sevilay Kaygalak, “Yeni Kentsel Yoksulluk, Göç ve Yoksulluğun Mekansal Yoğunlaşması”, Kent ve Kapitalizm, Ed. Sevilay Kaygalak, Praksis Üç Aylık Sosyal Bilimler Dergisi, Ankara, Sayı:2, 2001, ss. 136-137. 232 Gülten Kazgan, Tazminattan XXI. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi Birinci Küreselleşmeden İkinci Küreselleşmeye, İstanbul, Altın Kitaplar Yayınevi, 1999, s. 149. 125 Bu dönemde uygulamaya konulan fiyat serbestisinin yoksulluğu en çok etkileyen öğelerinden biri de emeğin fiyatının (ücret) düĢük tutulmasıydı. Bu ihracatta rekabeti sağlayacak bir politika olarak benimsenmiĢti. Ücretlerin düĢürülmesinin yeni büyüme modelindeki iĢlevi de iç talebin düĢürülerek ihraç edilecek bir atığın yaratılmasının sağlanmasıydı 233. 1989‟da bu düĢme eğilimi durmuĢ ve ücretlerin payında yükselme baĢlamıĢtır. 1991 sonrasında ücretlerin payında yeniden bir gerileme yaĢanmıĢtır. Ücretlerin GSYĠH içindeki payı 1995 sonrası yeniden yükseliĢe geçse de 2001 kriziyle ve son küresel krizle beraber yine gerilemeye baĢlamıĢtır. 2001 yılında rakamların da gösterdiği gibi yaĢanan krizle değiĢen dengeler; büyümede, enflasyonda etki ederken aynı zamanda istihdamda, iflaslarda, harcamalarda da kendini göstermiĢ ve toplumunda yoksullaĢma yaratmıĢtır. Kısaca, 1980 sonrası ücretlilerin sayısı hızla artmasına rağmen, GSYĠH içindeki payı azalmıĢtır. Ücretlilerin istihdamın yarısını oluĢturduğu ve ailelerde bağımlılık oranının yüksekliği düĢünüldüğünde bu payın adaletli bir durumu yansıttığını söylemek oldukça zordur234. 1980‟den sonra baĢlayan ekonomi politikaları adaletsiz vergi sistemi, bastırılan ücretler, bütçenin daha büyük bir bölümünün faiz harcamalarına ayrılması gibi çeĢitli mekanizmalarla kaynakların emek kesiminden sermaye kesimine aktarıldığı yoksullaĢtırıcı bir büyüme süreci yaĢanmıĢtır 235. Kalkınma planlarında, sosyal adalet eĢitlik vb. sosyal konuların önemi vurgulansa da uygulamada tersi söz konusu olmuĢtur. Eğitim ve sağlığın geri plana itilmesi, istihdam ve iĢgücü piyasasındaki emek aleyhine değiĢimler, esnek çalıĢma, sendikasızlaĢtırma, kentlerde yoksulların arazi rantı kavgasından dıĢlanması gibi unsurlar yoksullaĢmayı ve Ģiddeti arttıran nedenler olmuĢtur236. 233 Erinç Yeldan, a.g.e., s. 44. Meryem Koray, a.g.e., s. 407. 235 Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi 1908-2007, ss. 149-160; Erinç Yeldan, a.g.e., s. 44. 236 Ercan Dansuk, “Yoksullukla Mücadelede Kurumsal Kapasitenin Geliştirilmesi”, Yoksulluk, Cilt 1, 1. Baskı, İstanbul, Deniz Feneri Yayınları, 2003, s. 241. 234 126 1980 sonrasında yaĢanan akut eĢitsizlik süreci 1990‟larda kendisini kronik yoksullukla yüzleĢmek Ģeklinde göstermiĢtir237. 1990‟lar sonrasında zengin ve yoksul ülkeler arasındaki uçurumun giderek büyüdüğü görülmektedir. Dünya ekonomisi ile bütünleĢme, dıĢ rekabete açılma veya yapısal uyum politikaları adı altında uygulanan iktisat politikaları ile birlikte yoksulluğun arttığı, delir dağılımının bozulduğu, bölgesel eĢitsizliklerin derinleĢtiği gözlenmektedir. uygulamalarının korumasız sınırlanması bırakmıĢ, Neoliberal kitleleri özelleĢtirmeler politikalarla ekonomik sonrası sosyal değiĢimler iĢsizlik devlet karĢısında yaygınlaĢmıĢtır. Dünyanın bir bölümünde üretim artıĢı ve zenginleĢme yaĢanırken öte yandan yoksulluk artmakta, açlık, eğitimsizlik ve bunların uzantısı olarak çıkan Ģiddet olayları ve savaĢlar dünya gündemini giderek daha fazla meĢgul 238 etmektedir . Özellikle 1980‟lerden sonra daha çok dikkat çeken göçlerle, sektörler arası uygulanan farklı teĢvikler ve yatırımlarla birlikte kentlerin içinde ciddi gelir farklılıkları oluĢmuĢtur. Bu durum yoksulluğu arttıran, toplumsal kutuplaĢma, dıĢlanma gibi sorunları derinleĢtiren bir faktördür. Yüksek borçlara verilen faizler, istihdam yaratma ve kamu hizmetlerinin geliĢmesine izin vermeyen kamu bütçeleri, yatırımların bölgesel dağılımını bozacak Ģekilde yapılması ve bu duruma karĢı etkin önlemler alınmaması ve aslında bir bütün olarak 1980 sonrası ekonomi politikalarının iĢsizliği arttıran, enformel sektörü büyüten, ücretleri düĢüren, sosyal güvenlik sistemini bozan yapısı gelir dağılımını olumsuz yönde etkilemiĢtir. Bu olumsuz koĢullar altında yoksulluk kırlarda olduğu kadar kentlerde de etkisini göstermiĢ, kırsal yoksulluğun kentlere taĢınma süreci devam etmiĢ, hatta daha önce de bahsedildiği gibi kentsel yoksulluğun Ģiddeti kırlardan daha fazla olmuĢtur 239. 1980‟lerin ortalarından sonra Doğu ve Güneydoğu illerinde baĢlayan terör ve Ģiddet ortamı, diğer bir olağanüstü dönem olup etkileri hala devam 237 Ömer Aytaç, İlhan Oğuz Akdemir, “Türkiye‟de Yeni Kentli Yoksulluk Sorunu”, Yoksulluk, Cilt 2, 1. Baskı, İstanbul, Deniz Feneri Yayınları, 2003, s. 55. 238 Didem Gürses, a.g.m. , s. 61. 239 Meryem Koray, a.g.e., s. 412. 127 etmektedir. Bu bölgeler 1984-1987 arası sıkıyönetim rejimi ile, 1987‟den itibaren de olağanüstü hal rejimi ile idare edilmiĢtir240. Neoliberal politikaların damgasını vurduğu son yirmi yıllık süreçte yaĢanan ulusal ve küresel krizler, yoksul kesimlerin kökenine dayalı dayanıĢma ve yardımlaĢma ağları sayesinde ulaĢabilecekleri kaynakları da tüketmiĢtir. Özellikle son dönemde, neoliberal politikaların yarattığı sorunların üstesinden gelme sorumluluğu, gittikçe devlet yerine grup ve toplumlara bırakılmıĢtır. Devletin geçmiĢte rol oynadığı rolleri yerine getirmek bir yana hala sınırlı hale gelen sosyal iĢlevlerini terk ederek geri çekilmesi gerekmektedir. Söz konusu iĢlevlerin toplum tarafından üstlenilmesine yönelik olan neoliberal eğilim güçlenirken, toplumun bu rolün üstesinden gelmek için kullanabileceği, harekete geçirebileceği kaynakların da yine neoliberal politikaların sonucunda yoksullaĢtığı açıkça görülmektedir 241. Bunun yanı sıra yine son yirmi yıllık süreçte; suçların oranında, iĢleme yöntemlerinde, suçların niteliklerinde, suçta kullanılan araçlarda, suça müdahale yöntemlerinde, toplumun suç algılamasında, devletin suça bakıĢında, suçun topluma yansımasında, suçun cezalandırılmasıyla ilgili yargılama sürecinin iĢleyiĢinde, toplumun yapısında ve yaĢayıĢ tarzında meydana gelen geliĢmelere ve değiĢimlere bağlı olarak önemli farklılıkların olduğu görülmektedir242. Daha önceki bölümlerde belirtilen ekonomik geliĢmeler Türkiye‟nin yoksulluk profilini derinden etkilemiĢ, 1980‟li yıllardan baĢlayarak Türkiye, gelirin nispeten eĢit dağıldığı bir ülke olmaktan çıkmıĢ, zengin ile yoksul arasındaki farkların uçurum nitelemesini hak edecek boyutlara ulaĢtığı bir ülke haline gelmiĢtir243. Buna dolaylı ve dolaysız nedenlerle bağlı olan Ģiddet 240 Nevzat Helvacı, a.g.e., s. 407-408. Mustafa Şen, “Kökene Dayalı Dayanışma-Yardımlaşma: „Zor İş‟”, Yoksulluk Halleri Türkiye’de Kent Yoksulluğunun Toplumsal Görünümleri, Ed. Necmi Erdoğan, 1. Basım, İstanbul, Demokrasi Kitaplığı Yayınları, Ağustos 2002, s. 166. 242 Nilay Çabuk Kaya, “Şiddetin Sosyal Dinamikleri; Yoksulluk, İşsizlik ve Göç”, s. 115. 243 M. Melih Pınarcıoğlu, Oğuz Işık, Nöbetleşe Yoksulluk-Gecekondulaşma ve Kent Yoksulları: Sultanbeyli Örneği, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s. 42. 241 128 de artmıĢ, terör hızını arttırarak devam etmiĢ, savaĢlar tekrar gündemi meĢgul etmeye baĢlamıĢtır. 129 SONUÇ Yoksulluk, bireyin sahip olduğu özellikler kadar içinde yaĢadığı çevreye, pazarlara yakınlık/uzaklık, eğitim ve sağlık hizmetlerine eriĢim, barınma, güvenlik gibi pek çok ekonomik ve sosyal faktörlerden etkilenmektedir. Türkiye‟de hızlı nüfus artıĢı, çarpık kentleĢme, göçler ve terör olayları gibi nedenlerle yoksul sayısında artıĢ gözlenmiĢtir. Bunun yanında eğitim düzeyi de bireylerin yoksulluğu üzerinde oldukça etkilidir. Eğitim düzeyinin düĢük olması fertlerin yoksul olma ihtimallerini de arttırmaktadır. Yoksulluk ve Ģiddet çeĢitli politikalar yoluyla önlenmeye ve azaltılmaya çalıĢılmaktadır. KuĢkusuz bu anlamda kullanılacak politikalardan biri ve en kapsamlısı da uygulanacak ekonomi politikalarıdır. Bugün Türkiye geçmiĢine oranla çok daha zengin bir ülkedir. Ancak bu zenginlik ne yazık ki yoksulluğu azaltmada etkili olamamıĢ ve yoksulluk giderek daha kalıtsal, yığınsal ve kalıcı toplumsal-sınıfsal eĢitsizlikler haline dönüĢmüĢtür. Toplumsal ve ekonomik değiĢimler, yoksulluk ve Ģiddet gibi sosyal bir afeti ortaya çıkarmasına neden olmaktadır. Bunun nedeni, uygulanan politikaların toplumsal kalkınmayı salt ekonomik büyüme olarak görmesidir ve bu anlayıĢ ne yazık ki bugün hala geçerlidir. Yoksulluğun azaltılması için en önemli koĢul büyümedir; fakat yüksek ve sürdürülebilir büyüme için öncelikle makroekonomik istikrar gerekmektedir. Yoksulluk ve Ģiddet birbirlerini besleyen olgulardır. ġiddetin oluĢumunda yoksulluk ciddi bir etkiye sahiptir. Yoksulluk ve Ģiddet arasında birinin diğerinin en önemli nedenlerinden biri olma biçiminde bir iliĢki söz konusudur. Açlık, yoksullukla gelen sosyal dıĢlanma, sefalet içinde yaĢama, bireyi içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için ya da bir baĢkaldırı olarak Ģiddete ve suça itmektedir. Aynı Ģekilde Ģiddetin yaĢandığı yerde kayıplar olacağından (ki bu kayıplar gelir kaybı, can kaybı, mal kaybı olabilir), yoksulluğun var olma riski daha da artacaktır. ġiddetin oluĢumunda 130 yoksulluk; yoksulluğun oluĢumunda Ģiddet tek bir neden olmasa da birbirlerine birer yüktür. Kalkınmanın veya ekonomik büyümenin sosyal maliyeti, 1980 öncesinde var olan sosyal yardım ve hizmet kurumlarının, özellikle ekonomideki çeĢitli gelir eĢitsizliğini giderici politikalarla ve geleneksel dayanıĢma ve yardımlaĢma mekanizmaları ile karĢılanmaktaydı. Tarımdaki desteklenme politikaları, herkesin bir Ģekilde ulaĢtığı ücretsiz sağlık ve eğitim hizmetleri, kentlerde hazine arazilerinin iĢgali (gecekondulaĢma), sendikal hareketin geliĢmiĢliği ve içe dayalı bir büyüme modelinden kaynaklı yüksek ücret politikası gelir dağılımı eĢitsizliğinin ön plana çıkmasına engel oluĢturmaktaydı. Özellikle geleneksel dayanıĢma mekanizmaları, geniĢ aile ve hemĢerilik gibi unsurlar gelir eĢitsizliğine karĢı önemli savunma mekanizmaları idi244. 1980‟lerden itibaren etkili olan neoliberal politikalar bağlamında geliĢen serbest piyasa ekonomisi, küresel sermayenin geniĢlemesine olanak sağlarken; içerde ücretler baskılanmakta ve kamu üzerinde büyük yük haline gelen borç ve faizler, ekonomiyi borç sarmalına sürüklemekte ve kamunun küçültülmesi üzerinde durularak özelleĢtirmeler hızla gündeme getirilmekteydi. Kamu üzerinde büyük baskı yaratan bu politikalar aynı zamanda kamusal hizmetlerin nicelik ve nitelik olarak geriletilmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla ana ekseni küresel kapitalizmin geliĢmesi olan bu politikaların uygulanması sosyo-ekonomik olarak çöküĢlerin yaĢanmasına, Ģiddet olaylarının devam etmesine, yoksulluğun derinleĢmesine ve sosyal politikaların uygulama alanının ortadan kalkmasına yol açmaktadır. Türkiye gibi diğer azgeliĢmiĢ ülkelerde sermaye dıĢı kesimler, derinleĢen yoksulluk içinde kalarak ve aynı zamanda sosyo-ekonomik yetersizliklerle kamusal 244 Ercan Dansuk, “Yoksullukla Mücadelede Kurumsal Kapasitenin Geliştirilmesi”, s. 241. 131 hizmet alanlarının dıĢında tutularak bütün olumsuz etkileri yakından hissetmiĢlerdir245. 1980 sonrasında yaĢanan en olumlu geliĢme, ihracat miktarının artması ve ihracatın yapısında sanayi ürünleri lehine bir değiĢmenin yaĢanması olurken, en büyük sıkıntı da özellikle dıĢ borçlanma konusunda yaĢanmıĢtır. Bu sıkıntının baĢında ise borçlanma vadelerinin kısa oluĢu gelmektedir. Örneğin 1980 yılında 20 milyon dolar olan dıĢ borç stokumuz sürekli artan bir seyir göstererek 2010 yılında 290 milyon doları da geçmiĢtir246. Neoliberal politikaların Ģekillendirdiği küreselleĢme ile yoksulluk artık geleneksel terimlerle ifade edilen bir olgudan daha çok farklı boyutları olan bir sorun haline gelmiĢtir. 1980 sonrası dönemin en temel özelliği ise, yoksulluğun daha da derinleĢmesi, küresel boyut kazanması, gelir eĢitsizliğinde uçurumun daha da artması olmuĢtur. Hem yaĢanan göçler hem yoksulluk ise toplumda Ģiddetin derecesini arttırmıĢtır. KüreselleĢme sürecinin olumlu etkilerini yaĢayanlar olduğu gibi, sürecin dıĢladığı kiĢi ve gruplar da vardır. Böyle bir süreç ise, devamında toplumsal huzursuzlukları, suç oranlarında artıĢı ve Ģiddeti getirmiĢtir. Neoliberal politikalarla iĢgücü piyasalarında da değiĢimler yaĢanmıĢtır. Bununla birlikte iĢsizlik artmıĢ, çalıĢanlar arasında büyük oranlarda ücret farkları ortaya çıkmıĢ, teknolojinin geliĢmesiyle üretim alanında iĢin yapısı değiĢmiĢ, esnek çalıĢma yaygınlaĢmıĢ, iĢgücü piyasalarında bölünmeler yaĢanmıĢ ve sendikacılık eskiye göre değer kaybetmiĢtir. Türkiye‟de yaĢanan ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel açılardan değiĢimlerle birlikte küreselleĢme olarak tanımlanan süreçte iletiĢim ve biliĢim teknolojileri ileri düzeylere gelmiĢtir. Bilgi toplumunun oluĢması ile günümüzde hizmetler uluslararası alanda istenilen her yere gönderilmekte, sermayenin mobilitesinde büyük sıçramalar yaĢanmaktadır. Bu geliĢmeler 245 246 Aynur Uçkaç, a.g.m., ss. 429-430. Salih Öztürk, Deniz Yakışır, a.g.m. 132 doğrultusunda, iĢgücü piyasaları, yoksulluk, özel yatırımlar, sağlık, güvenlik gibi ekonomik ve toplumsal birçok konuda küreselleĢme kavramı çerçevesinde ĢekillenmiĢtir. Bu tez çalıĢmasında anlatılmaya çalıĢılan yoksulluk ve Ģiddetin birbirlerini besleyen ve birbirleri içinde karĢılıklı olarak kendilerini barındırdıklarıdır. Gerek 1980 öncesi gerekse 1980 sonrası uygulanan ekonomi politikaları baĢta yoksulluk üzerinde etkili olurken Ģiddetin toplumda var olması açısından oldukça etkili olduğu görülmektedir. Genel olarak yoksulluğun tanımlanması ve ölçülmesi, yoksulluğu önlemede kullanılacak politikalar açısından büyük önem arz etmektedir. Yoksulluğun iyi tanımlanması ve ölçülmesi, yoksulluk içinde yaĢayan insanların sayısını verirken, bu belirlemeler, yoksullukla mücadele türlerini, özelliklerini, baĢarısını ve yaĢamın çeĢitli yönleri üzerindeki olumsuz etkilerin doğru belirlenmesini sağlayacaktır. Dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta da, yoksulluk-Ģiddet etkileĢimin de ortaya çıkan nedenler ve sonuçları hem ülke bazında hem de küresel bazda bir etkiye sahiptir. Bu nedenle yoksulluk-Ģiddet mücadelesinde, ülkelerin tek baĢına önlem almasının yanında, küresel etkiler de göz ardı edilmeden ülkelerin birbirleriyle iliĢki içerinde olarak ortak mücadele stratejileri geliĢtirmeleri gerekmektedir. Ancak bu iliĢki, çıkar iliĢkisine dönüĢmemeli amaçtan sapmamalıdır. Bu yolla yoksulluğun yarattığı Ģiddet önlenebilse de, farklı nedenlerden dolayı ortaya çıkacak olan Ģiddetin yoksulluk üzerindeki etkisi artmaya devam edecektir. Bu yüzden yoksulluk ve yoksulluğun yarattığı Ģiddet olgusu önlenmeye çalıĢılırken, Ģiddet olaylarının çözümü için de küresel çözüm önerleri geliĢtirilmelidir. Sonuç olarak denilebilir ki; gerekçesi ne olursa olsun yoksulluk ve Ģiddet bütün toplumlar için istenmeyen bir durumdur. Daha çok gelir zenginliği olmayan ve refah seviyesi düĢük ülkelerde görülse de geliĢmiĢ 133 ülkelerin geliĢmemiĢ bölgelerinde de gözlenmektedir. Ekonomik büyümesini dengeli bir kalkınma ile bütünleĢtiren, gelir dağılımındaki eĢitsizliği gideren, yoksulluk ve Ģiddetle savaĢımda bütün sorumluluğu kamuya veren, ancak gerek sivil toplum örgütlerinin gerekse tek tek bireylerin katkı ve katılımını dıĢlamayan, politika profesyonellere oluĢturmadan sorumluluk veren uygulamaya bir değin ekonomik her aĢamada anlayıĢ egemen 247 kılınmalıdır 247 . Ahmet Emre Bilgili, A. Esra Aslan, “Yoksulluk Algısı, İfadelendirilme Tarzı ve Tutumlar-„Bir İçerik Analizi Örneği‟, Yoksulluk, Cilt 1, 1. Baskı, İstanbul, Deniz Feneri Yayınları, 2003, ss. 324- 341. 134 KAYNAKÇA AÇIKGÖZ, Bernur, KÖK, Recep, ĠSPĠR, Serdar; “KüreselleĢme Kurgusuna Yönelik Hipotez Testleri: Yoksulluk Olgusu Üzerine SeçilmiĢ Ülkeler Deneyimi (1997-2003)”, Süleyman Demirel Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 13, Sayı 1, Isparta, 2008, ss. 351-376. AKTAN, C. Can; “Dünya‟ da ve Türkiye‟ de Ġnsani GeliĢme”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara, Hak-ĠĢ Konfederasyonu Yayını, 2002, ss. 1-15. AKTAN, C. Can; “Dünya‟ da ve Türkiye‟ de Ġnsani Yoksulluk”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara, Hak-ĠĢ Konfederasyonu Yayını, 2002, ss. 1-11. AKTAN, CoĢkun Can, VURAL, Ġstiklal YaĢar; “Yoksulluk: Terminoloji, Temel Kavramlar ve Ölçüm Yöntemleri”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara, Hak-ĠĢ Konfederasyonu Yayınları, 2002, 1-32. AKTAN, CoĢkun Can, VURAL, Ġstiklal YaĢar; “Yoksullukla Mücadeleye Yönelik Öneriler”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara, Hak-ĠĢ Konfederasyonu Yayınları, 2002, ss. 1-11. ALDEMĠR, ġansel, ÖZPINAR, Ömer; “Kapitalizm, Yoksulluk ve Sosyal DıĢlanma”, Amme Ġdaresi Dergisi, Cilt 37, Sayı 2, Ankara, 2 Haziran 2004, ss. 1-11. ALĠEFENDĠOĞLU, Yılmaz; “Direnme Hakkı”, Yoksulluk, ġiddet ve Ġnsan Hakları, Ed. Yasemin Özdek, Ankara, TODAĠE Yayıncılık, No:311, Mayıs 2002, ss. 395-405. ALPARSLAN, Melike, ERDÖNMEZ, Pelin Ataman; “Enflasyon Hedeflemesi ve Ülke Uygulamaları”, Bankacılar Dergisi, Sayı 35, Ġstanbul, 2000, ss. 20-35. 135 ALTIPARMAK, Saliha; “Dünyada ve Türkiye‟ de Yoksulluk/EĢitsizlik ve Çocuklar”, Çocuk Dergisi, Ġstanbul, Logos Yayıncılık, 2008, ss. 81-86 ATAMAN, Berrin Ceylan; “ĠĢsizlik Sorununa Yeni YaklaĢımlar”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 53, Sayı 1-4, Ankara, 1998, ss. 59-72. AWAD, Yaser, ĠSRAELĠ, Nirit; “Poverty and Income Inequality: An International Comparison”, (EriĢim) http://www.lisproject.org/publications/liswps/166.pdf#search=%22pove rty%20and%20income%20inequalit, 14 Mayıs 2010, pp. 1-38. ATAAY, Fatih; “Türkiye‟de Neolibralizm ve Parlementer Siyasetin Krizi”, Praksis Dergisi, Sayı 5, Ankara, Dipnot Yayınları, 2002. AY, Ahmet; Türkiye Ekonomisi: Makroekonomik Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Konya, Çizgi Kitabevi, ġubat, 2007. AYTAÇ, Ömer, AKDEMĠR, Ġlhan Oğuz; “Türkiye‟de Yeni Kentli Yoksulluk Sorunu”, Yoksulluk, Cilt 2, 1. Baskı, Ġstanbul, Deniz Feneri Yayınları, 2003, ss. 50-55. Bağımsız Sosyal Bilimciler; Türkiye’de ve Dünyada Ekonomik Bunalım 2008-2009, Ġstanbul, Yordam Kitabevi, 2009. Bağımsız Sosyal Bilimciler-Ġktisat Grubu; “Güçlü Ekonomiye GeçiĢ Programı Üzerine Değerlendirmeler”, Mülkiye Dergisi, Cilt 15, Sayı 229, Ankara, 2009, ss. 1-43. BAHÇECĠ, Sema; “Ortodoks ve Heterodoks Ġstikrar Programları: SeçilmiĢ Ülke Örnekleri ve 1994 Türkiye Deneyimi”, DPT Uzmnalık Tezi, 1997, (EriĢim) http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/politika/bahcecis/istikra4.pdf, 27.7.2010. BALCIOĞLU, Ġbrahim; ġiddet ve Toplum, Ġstanbul, Bilge Yayınları, ġubat 2001. 136 BALDURLAR, Ġlkay Öner; “Türkiye‟de Enflasyon Hedeflemesi Stratejisi Uygulanması ve Para Politkasına Etkisi: 2002-2008”, Anadolu Uluslararası Ġktisat Kongresi (Tebliğ), EskiĢehir, 17-19 Haziran 2009, ss. 1-28. BIÇKI, Doğan; “Kentsel Yoksulluğun Yapısal Faktörlerle Analizi: Ekonomik ve Politik Yapının Yeniden Örgütlenmesi; KarĢılaĢtırmalı Bir Analiz”, “ĠĢ, Güç” Endüstri ĠliĢkileri ve Ġnsan Kaynakları Dergisi, Cilt.7, Sayı.1, Yalova, 2005, ss. 105-139. BĠLGĠLĠ, Ahmet Emre, ASLAN, A. Esra; “Yoksulluk Algısı, Ġfadelendirilme Tarzı ve Tutumlar-„Bir Ġçerik Analizi Örneği”, Yoksulluk, Cilt 1, 1. Baskı, Ġstanbul, Deniz Feneri Yayınları, 2003, ss. 325-341. BĠLGĠN, Hasret Dikici; “Working Street Children in Turkey and Romania: A Comparative Historical Analysis in the Context of New Powerty”, Unpublished Thesis, The Graduate School of Social Sciences of Middel East Technical Universty, Ankara, 2006. BOLTVĠNĠK, Julio; “Poverty Measurement Methods-An Overview”, (EriĢim) http://hdr.undp.org/docs/network/hdrstats_net/Pov_Meas_methods.pdf , 24 Ekim 2010, pp. 1-39. BORATAV, Korkut; “Dünya Ekonomisi ve Türkiye: 2007 Gözlemleri”, Mülkiye Dergisi, Cilt 31, Sayı 257, Ankara, 2009, ss. 7-23. BORATAV, Korkut; Türkiye Ġktisat Tarihi 1908-2007, Ankara, Ġmge Kitabevi, 2009. BORATAV, Korkut; Yeni Dünya Düzeni Nereye?, Ankara, Ġmge Kitabevi, 2004. BRODY, Stanley J..; “Maximum Participation of the Poor Another Holy Grail”, Social Work, Vol. 15, No 1, NASW: New York, N.Y., 1992, pp. 68-75. 137 BUĞRA, AyĢe, KEYDER, Çağlar; “Yeni Yoksulluk ve Türkiye’ nin DeğiĢen Refah Rejimi”: UNDP Ġçin Hazırlanan Proje Raporu, Ankara, 2003. BULUġ, Abdulkadir; Türk Ġktisat Politikalarının Tarihi Temelleri, Konya, Tablet Kitabevi, 2009. Çabuk, KAYA, Nilay; “Güneydoğu Anadolu‟ da Yoksulluğun Sosyal Göstergeleri”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt 43, Sayı 2, Ankara, 2003, ss. 41-65. ÇABUK, KAYA, Nilay; “ġiddetin Sosyal Dinamikleri; Yoksulluk, ĠĢsizlik ve Göç”, (EriĢim) http://e-kutuphane.egitimsen.org.tr/pdf/1588.pdf, 20.11.2010, ss. 105-120. ÇELEBĠ, Esat; “Atatürk‟ün Ekonomik Reformları ve Türkiye Ekonomisine Etkileri (1923-2002)”, DoğuĢ Üniversitesi Dergisi, Sayı 5, Ocak, Ġstanbul, 2002, ss. 17-50. DAĞDEMĠR, Özcan; “Türkiye Ekonomisinde Yoksulluk Sorunu ve Yoksulluğun Analizi:1987-1994”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ed. C. Can Aktan, Ankara, Hak-ĠĢ Konfederasyonu Yayını, 2002, ss. 1-19. DANSUK, Ercan; “Yoksullukla Mücadelede Kurumsal Kapasitenin GeliĢtirilmesi”, Yoksulluk, Cilt 1, 1. Baskı, Ġstanbul, Deniz Feneri Yayınları, 2003, ss. 238-249. DANSUK, Ercan; Türkiye’de Yoksulluğun Ölçülmesi ve Sosyo-Ekonomik Yapılarla Ölçülmesi, DPT, Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Ücretler ve Gelirler Dairesi BaĢkanlığı, DPT Uzmanlık Tezleri, Yayın No: DPT 2472, Ankara, 1997. DELĠCE, Güven; “Finansal Krizler: Teorik ve Tarihsel Bir Perspektif”, Erciyes Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Sayı 20, Kayseri, Ocak-Haziran 2003, ss. 57-81. 138 DĠNLER, Veysel, ĠÇLĠ, Tülin; “Suç ve Yoksulluk Etkiselliği (Isparta Cezaevi Örneği)”, Uluslararası Davraz Kongresi 24-27 Eylül 2009, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, 2009, ss. 2468-2486. DPT; “BeĢ Yıllık Kalkınma Planları”, (EriĢim)http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebContent Gosterim.aspx?Enc=51C9D1B02086EAFBBBF5A539A4A36E6C, 04.10.2010. DPT, “Gelir Dağılımı ve Yoksullukla Mücadele Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu”, Dokuzuncu Kalkınma Planı 2007-2013, Ankara, 2007. DPT, “Gelir Dağılımın ĠyileĢtirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel Ġhtisas Komisyon Raporu”, Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, 2001. DPT, Katılım Öncesi Ekonomik Program: 2011-2013, Ankara, Ocak 2011. DPT; 2002 Yılı Katılım Öncesi Ekonomik Program 2007, Ankara, Ağustos 2002. DPT; 2007 Yılı Katılım Öncesi Ekonomik Program 2007, Ankara, Aralık 2007. DPT; Temel Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006), (EriĢim) http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebIcerikGosterim. aspx?Enc=83D5A6FF03C7B4FCC41EB0226750A883, 25.01.2011. DPT; Temel Makro Ekonomik Büyüklüklerdeki GeliĢmeler, Yıllık Programlar ve Konjonktür Değerlendirme Genel Müdürlüğü, (EriĢim) http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/gosterge/tr/tmeg/, 16.02.2011. DUMANLI, Recep; “Türkiye‟ de Yoksulluk Sorunu ve Boyutları”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ed. C. Can Konfederasyonu Yayınları, 2002, ss. 1-44. Aktan, Ankara, Hak-ĠĢ 139 DUMANLI, Recep; Yoksulluk ve Türkiye’deki Boyutları, Ankara, DPT Yayını, 1996. EĞĠLMEZ, Mahfi, KUMCU, Ercan; Ekonomi Politikası-Teori ve Türkiye Uygulaması, 11. Basım, Ġstanbul, Remzi Kitabevi, Mayıs 2007. ENSARĠ, Sıddık; "TÜĠK‟in Yoksulluk Analizleri Üzerine”, Maliye Finans Yazıları Dergisi, Yıl 24, Sayı 87, Ġstanbul, Nisan 2010, ss. 9-15. ERÇEL, Gazi; “2000 yılı Enflasyonu DüĢürme Programı: Kur ve Para Politikası Uygulaması”, (EriĢim)http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/paraprog2/baskanmat5 y.html, 5.12.2010. ERDOĞAN, Ekrem, AK, Zeki Mehmet; “Neolibral Ekonomik DönüĢüm ve Sendikalar”, Kamu-ĠĢ Dergisi, cilt 7, Sayı 2, Ankara, 2003. ERDOĞAN, Güzin; “Türkiye‟ de ve Dünyada Yoksulluk Ölçümleri Üzerine Değerlendirmeler”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ed. C. Can Aktan, Ankara, Hak-ĠĢ Konfederasyonu Yayını, 2002, ss. 1-74. EROĞLU, Nadir; “Türkiye‟de Ġktisat Politikalarının GeliĢimi (1923-2003)”, (EriĢim) http://www.ceterisparibus.net/arsiv.htm#1, 29.03.2010, ss. 111. ERTUNA, Özer; Yeni Yüzyılın EĢiğindeki Türkiye Ekonomisi, Ġstanbul, Ġstanbul Serbest Muhasebeci Mali MüĢavirler Odası Yayınları, 2007. FOSTER, James, GREER, Joel, THORBECKE, Erik; “A Class of Decomposable Poverty Measures”, The Econometrica Society, Vol. 52, New York, 1984, No.3, pp. 761-766. FORSTER, F. Michael; “Measurement of Low Incomes and Poverty In A Perspective of International Comparisons”, Labour Market and Social Polcy Occasional Papers, No:14, Paris, 1994, pp. 5-29. 140 GÖKÇEOĞLU BALCI, ġebnem; “Yoksulluk ve Sosyal DıĢlanmanın Hukuksal Nedenleri ve Çözüm ArayıĢları”, Yoksulluk, ġiddet ve Ġnsan Hakları, Ed. Yasemin Özdek, Ankara, TODAĠE Yayıncılık, No:311, Mayıs 2002, ss. 477-489. GÖKTAN, Hasan Basri; Türkiye’de Merkez Bankası, Hazine, Bankacılık Kesimi ĠliĢkileri ve 5 Nisan Kararları, Ankara, ġekerbank Kültür Yayınları, No:10, 1999. GÖNEN, Emine, HABLEMĠTOĞLU, ġengül, ÖZMETE, Emine; “Yoksulluk ve Sürdürülebilir YaĢam Kalitesi Ġçin Sosyal Hizmetler” (EriĢim) http://www.hablemitoglu.org/yoksulluk.htm, 14 Nisan 2010. GÖRMEZ, Kemal vd.; Aile Ġçinde ve Toplumsal Alanda ġiddet, BaĢbakanlık Basımevi, Ankara, T.C. BaĢbakanlık Aile AraĢtırma Kurumu BaĢkanlığı Yayınları, 1998. GÜÇLÜ, Sami, BĠLEN, Mahmut; “1980 sonrası Dönemde Gelir Dağılımında Meydana Gelen DeğiĢmeler”, Yeni Türkiye Dergisi, Sayı 6, Ankara, Eylül-Ekim 1995, ss. 160-171. GÜRSES, Didem; “Türkiye‟de Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadele Politikaları”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 17, Sayı 1, Haziran 2007, ss. 59-74. GÜZELSARI, Selime; Küresel Kapitalizm ve Devletin DönüĢümü, Ġstanbul, Sosyal AraĢtırmalar Vakfı, Ezgi Matbaacılık, 2008. HAN, Ercan, ERDEM, Nurhan; Ġstihdam, ĠĢsizlik ve Ücret Sorunlarına Çözüm ArayıĢları, Ankara, Kamu-Sen Konfederasyonu Ar-GE Merkezi Yayını, 1992. HARVEY, David; A Brief History Of Neoliberalism, New York, Oxford Universty Press, 2005. Hazine Kontrolörleri Derneği; 141 http://www.hazine.org.tr/ekonomi/enflasyon.php, (EriĢim) 19.01.2011. Hazine MüsteĢarlığı; Hazine Ġstatistik Yıllığı 2009, (EriĢim) http://www.hazine.gov.tr/irj/portal/anonymous?NavigationTarget=navur l://ca8a5b252efea63752b1cb4e1cc81997&InitialNodeFirstLevel=true, 01.02.2011. Hazine MüsteĢarlığı; (EriĢim) http://www.hazine.org.tr/ekonomi/gostergeler/enforanufe.php, 25.01.2011. HAZMAN, Gülsüm Gürler; “Kentsel Yoksulluk Sorunu ve Belediyelerin Rolü”, Türk Ġdare Dergisi, Sayı 467, Ankara, Haziran 2010, ss. 135-152. HELVACI, Nevzat; “ġiddet, Yoksulluk ve Ġnsan Hakları (Silahlanma, SavaĢ, Terör, ĠĢkence)”, Yoksulluk, ġiddet ve Ġnsan Hakları, Ed. Yasemin Özdek, Ankara, TODAĠE Yayıncılık, No:311, Mayıs 2002, ss. 407-414. HULME, David, SHEPHERD, Andrew; “Conceptualizing Chronic Poverty” World Development, Baskı 31, Sayı 3, Ġngiltere, 2003, pp. 403-423. IġIK, Volkan; “1980 Sonrası Neoliberal Politikaların ĠĢsizlikle Mücadele Yerine Getiremediği Vaadler; Rusya2yı Çıkmaza Sürükleyen Yol”, Çimento ĠĢveren Dergisi, Cilt 24, Sayı 6, Ankara, 2010. ĠNANÇ, Hüsamettin, DEMĠRAY, Muhittin; “Siyasal Bir Ġdeoloji Olarak Neoliberalizm”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 11, Kütahya, 2004. JESUĠT, David, SMEEDĠNG, Timothy; Povert Levels In The Developed World, Luxembourg Income Study Working Paper Series, No:321, 2002. KABAġ, Tolga; “GeliĢmekte Olan Ülkelerde Yoksulluğun Nedenleri ve Yoksullukla Mücadele Yolları”, YayınlanmamıĢ Tez, Çukurova 142 Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ġktisat Anabilim Dalı, Adana, 2009. KAKWANĠ, Nanak; Income Inequality and Poverty Methods of Estimation and Policy Applications, USA, Oxford Universty Press, 1980. KALKAN, Sarp, DĠNÇDAĞ, AyĢegül; “Büyüme Rakamları Üzerine KarĢılaĢtırmalı Bir Değerlendirme”, Politika Notu, Türkiye Ekonomi Politikaları AraĢtırma Vakfı, Mart 2011, (EriĢim) http://www.tepav.org.tr/tr/yayin/s/406, 25.01.2011, ss. 1-6. KARASOY, Almila, SAYGILI, Mesut, YALÇIN, Cihan; Enflasyonun Doğrudan Hedeflenmesi Politkası ve Bazı Ülke Deneyimleri, TCMB AraĢtırma Genel Müdürlüğü, TartıĢma Tebliği No:9801, Ankara, Mart 1998. KAYA, Muammer; “2005 Türkiye Ekonomisine BakıĢ ve 2006 Ekonomisinden Beklentiler”, Bilim, Eğitim ve DüĢünce Dergisi, Elektronik Dergi, Cilt 6, Sayı 2, Haziran 2006, (EriĢim) http://www.universite- toplum.org/content.php3?id=24, 15.7.2010. KAYGALAK, Sevilay; “Yeni Kentsel Yoksulluk, Göç ve Yoksulluğun Mekansal YoğunlaĢması”, Kent ve Kapitalizm, Ed. Sevilay Kaygalak, Praksis Üç Aylık Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:2, 2001, ss. 124-172. KAYNAK, MuhteĢem; Kalkınma Ġktisadı, 2003-2004 Dönemi Ders Notları, Ankara, Gazi Kitabevi, 2005. KAZGAN, Gülten; Tazminattan XXI. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi Birinci KüreselleĢmeden Ġkinci KüreselleĢmeye, Ġstanbul, Altın Kitaplar Yayınevi, 1999. KAZGAN, Gülten; Türkiye Ekonomisinde Krizler (1929-2001): Ekonomi Politik Açısından Bir Ġrdeleme, 2. Baskı, Ġstanbul, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2008. 143 KELEġ, RuĢen, ÜNSAL, Artun; Kent ve Siyasal ġiddet, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu Basımevi, 1982. KEPENEK, Yakup, YENTÜRK, Nurhan; Türkiye Ekonomisi, 20. Basım, Ġstanbul, Remzi Kitabevi, Aralık 2007. KESĠCĠ, Mehmet Rauf; “Yoksulluk ġiddet Döngüsünün Sosyal Politika Açısından Analizi”, (EriĢim) http://www.calismatoplum.org/sayi13/Kesici.pdf, 18.04.2010, ss. 121-158. KESRĠYELĠ, Mehtap; 1980’li Yıllardan Günümüze Para Politikası GeliĢmeleri, Ankara, TCMB Yayınları, Yayın No: 97/4, Mart 1997. KEYDER, Nur; “Türkiye Ġstikrarsız Dönemi Geride Bıraktı: 2001-2004 Durum Tespiti”, Ġktisat, ĠĢletme ve Finans Dergisi, Cilt 20, Sayı 227, Ankara, ġubat 2005, ss. 53-63. KIZMAZ, Zahir; “Ekonomik Yapı ve Suç: Bazı AraĢtırma Bulguları Üzerine Genel Bir Değerlendirme”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 13, Sayı 2, Elazığ, 2003, ss. 279-304. KIZMAZ, Zahir; “ġiddetin Sosyo-Kültürel Kaynakları Üzerine Sosyolojik Bir YaklaĢım”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 16, Sayı 2, Elazığ, 2006, ss. 247-267. KOCACIK, Faruk; “ġiddet Olgusu Üzerine”, Cumhuriyet Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, Sivas, 2001, ss. 1-7. KORAY, Meryem; “Büyüyen Yoksulluk-Yoksunluk Sorunu ve Sosyal Hakların Sınırları”, Ġstanbul Üniversitesi Sosyal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:42, Ġstanbul, 2010, ss. 1-31. KORAY, Meryem; Sosyal Politika, Ankara, Ġmge Kitabevi, Kasım 2005. 144 KÖSE, Begüm; “Yoksulluğun KüreselleĢmesi”, Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar Elektronik Dergi, Cilt 4, Sayı 2, Ekim 2008, (EriĢim)http://www.ethosfelsefe.com/ethosdiyaloglar/mydocs/Yoksulluk -bgm.pdf, 14.03.2011, ss. 1-11.. KÖSE, Salih; “24 Ocak 1980 ve 5 Nisan 1994 Ġstikrar Programlarının KarĢılaĢtırılması”, Planlama Dergisi, Özel Sayı, Ankara, DPT Yayınları, 2002, ss. 119-128. KRANE, John; ġiddet ve Demokrasi, Çev. Meral Üst, Ankara, Ġmge Kitabevi Yayınları, 2010. KUM, Hakan; “1980 Sonrası Türkiye Ekonomisindeki BaĢlıca GeliĢmeler”, (EriĢim)http://www.ceterisparibus.net/turkiye/makaleler.htm, 27.09.2010, ss. 1-11. LARNER, Wendy; “Neoliberalism in (Regional) Theory and Practice: The Stronger Communities Action Fund in New Zealand”, Geographical Research, Vol. 43, No 1, United Kingdom, 2005. MARTĠNEZ, Elizabeth, GARCĠA, Arnoldo; “What Is Neoliberalism? A Brief Definition”, (EriĢim)http://www.globalexchange.org/resources/econ101/neoliberalismdefin ed, 16.11.2011. MĠCHAUD, Yves; ġiddet, Çev. Cem Muhtaroğlu, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, Kasım 1991. MĠLLER, S.M.; “The American Lower Classes: A Typological Approach”, New Perspectives on Poverty, Eds.: A.B. Shostak and W. Gomberg, Prentice Hall: New Jersey, 1965, pp. 22-39. MUCUK, Mehmet, ALPTEKĠN, Volkan, EġKĠ, Hülya; Türkiye’nin 1980 Sonrası Ekonomi Politikaları ve Politikaların Sosyal ĠzdüĢümü, TartıĢma Tebliğleri No:III-2006/1, Muğla, 2006. 145 OKTAR, Suat; “Cumhriyet‟in BaĢında Parasal Sorunlar ve Merkez Bankasının Kurulması”, Marmara Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 24, Sayı 2, Ġstanbul, 1998, ss. 244251. OKTĠK, Nurgün vd.; Türkiye’ de Yoksulluk ÇalıĢmaları, Ġzmir, Yakın Kitabevi Yayınları, 2008. ONAT, Ümit; “Yoksulluk ve Sosyal Hizmet”, Yoksulluk, Cilt 2, 1. Baskı, Ġstanbul, Deniz Feneri Yayınları, 2003, ss.. ORAL, Zeynep; “Yoksulluk ve ġiddet ĠliĢkisi”, http://alisahin37.blogcu.com/yoksulluk-ve-siddet-iliskisi-sukransoner/552973, (EriĢim) 26.05.2010. ÖGEL, Kültegin, TARI, Itır, EKE, YILMAZÇETĠN, Ceyda; Okullarda Suç ve ġiddeti Önleme, Ġstanbul, Yeniden Yayınları, No: 17, 2006. , ÖKMEN, Mustafa vd; “Kamu Yönetiminde Yeni YaklaĢımlar ve Bir YönetiĢim Faktörü Olarak Yerel Yönetimler “, Kamu Yönetimi, Ed. Abdullah Yılmaz ve Mustafa Ökmen, Ankara, Gazi Kitabevi, 2004. ÖNDER, Harun, ġENSES, Fikret; “Türkiye‟ de Yoksulluk ve Yoksulluk DüĢüncesi”, Ġktisat, Siyaset, Devlet Üzerine Yazılar, Der. Burak Ülman ve Ġsmet Akça, Ġstanbul, Bağlam Yayınları, 2005, ss. 199-221. ÖZEY, Ramazan; “Yoksulluk Coğrafyası”, Yoksulluk, Cilt 1, 1. Baskı, Ġstanbul, Deniz Feneri Yayınları, 2003, ss. 134-147. ÖZKAN, Yunus Emre, SIDAL, Süleyman; “Kentin DönüĢümü ve Yoksulluk”, Eğitim Bilim Toplum Dergisi, Cilt 6, Sayı 24, Ankara, 2008, ss.22-49. ÖZTÜRK, Hüseyin; “Cumhuriyetimizin 75‟inci Yılında Ülkemizde Uygulanan Ġthalat Politikalarına Genel Bir BakıĢ”, (EriĢim) http://www.veribaz.com/viewdoc.html?cumhuriyetimizin-'-inci-yilinda- 146 ulkemizde-uygulanan-ithalat-politikalarina-genel-bir-bakis356919.html, 08.07.2011, ss. 1-16. ÖZTÜRK, Salih, YAKIġIR, Deniz; “Türkiye Ekonomisinde 1980 Sonrası YaĢanan Yapısal DönüĢümlerin GSMH, DıĢ Ticaret ve DıĢ Borçlar Bağlamında Teorik Bir Değerlendirmesi”, Mevzuat Dergisi, Sayı 94, (EriĢim) http://www.mevzuatdergisi.com/2005/10a/01.htm, 26.05.2010. PAMUK, Müzeyyen; “Türkiye‟ de Kırsal Yerlerde Yoksulluk”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ed. C. Can Aktan, Ankara, Hak-ĠĢ Konfederasyonu Yayını, 2002, ss. 1-71. PAMUK, ġevket; “Ġthal Ġkamesi, Döviz Darboğazları ve Türkiye, 1947-1979”, Kriz, Gelir Dağılımı ve Türkiye’nin Alternatif Sorunu, Ġstanbul, Kaynak Yayınları, 1987, ss. 37-89. PARASIZ, Ġlker; Türkiye Ekonomisi, Bursa, Ezgi Kitabevi, 2003. PINARCIOĞLU, M. Melih, IġIK, Oğuz; NöbetleĢe Yoksulluk- GecekondulaĢma ve Kent Yoksulları: Sultanbeyli Örneği, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 2001. POLAT, Oğuz; Çocuk ve ġiddet, Ġstanbul, Der Yayınları, Yayın No: 312, Eylül 2001. RAHTE, Emek Çaylı; “Aile Ġçi ġiddet ve Medya: Gündüz KuĢağı Televizyonunda ġiddetin Görünürlüğü ve Yeniden Üretimi”, ĠletiĢim Kuram ve AraĢtırma Dergisi, Sayı 30, Ankara, 2010, ss. 181-208. SAPANCALI, Faruk; “Yeni Dünya Düzeni ve Küresel Yoksulluk”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, Ġzmir, 2001, ss. 115-140. SARACOĞLU, RüĢdü; “1990 yılına Girerken Türk Ekonomisi”, (EriĢim) http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/paraprog/turkekonomisi.html, 23.05.2010. 147 SEYĠDOĞLU, Halil; Uluslararası Ġktisat, 13. Baskı, Ġstanbul, Güzem Yayınları, 1999. SHAĠKH, Anwar; “The Economic Mythology of Neoliberalism”, Neoliberalism: A Critical Reader, Ed. Alfredo Saad-Filho, London, Pluto Press, 2005. SINDIR, Kamil Okyay; “Kırsal Yoksulluk ve Tarımda Ġstihdam”, (EriĢim) http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/4351b79d9ea3d84_ek.pdf?tipi=38 &turu=D&sube=0, 5 Eylül 2010, ss. 1-6. STREETEN, Paul; “Human Development: Means And Ends”, The American Economic Review , Vol. 84, No. 2, May 1984, pp. 232-237. SUSAM, Nazan, BAKKAL, Ufuk; “Kriz Süreci Makro DeğiĢkenleri ve 2009 Bütçe Büyüklüklerini Nasıl Etkileyecek?”, Maliye Dergisi, Sayı 155, Ankara, Temmuz-Aralık 2008, ss. 72-88. SÜBĠDEY, Togan; “Küresel Kriz ve Türkiye”, TĠSK Akademi, Özel Sayı II, Ankara, 2009 ss. 7-26. ġAHĠN, Hüseyin; Türkiye Ekonomisi, Bursa, Ezgi Kitabevi, Ocak 2000. ġEN, Mustafa; “Kökene Dayalı DayanıĢma-YardımlaĢma: „Zor ĠĢ‟”, Yoksulluk Halleri Türkiye’de Kent Yoksulluğunun Toplumsal Görünümleri, Ed. Necmi Erdoğan, 1. Basım, Ġstanbul, Demokrasi Kitaplığı Yayınları, Ağustos 2002. ġENGÜL, Seda; Türkiye’ de Yoksulluk Profili ve Gelir Gruplarına Göre Gıda Talebi, Yayın No: 119, Ankara, Mart, 2004, (EriĢim) http://www.aeri.org.tr/PDF/119-PRYoksulluk.pdf, 5 Nisan 2010. ġENSES, Fikret, KIRIM, Arman; “Türkiye‟de 1980 Sonrası Ekonomik Politikalar-SanayileĢme EtkileĢimi ve Sanayinin Yeniden Yapılanma Gerekleri”, (EriĢim) http://arsiv.mmo.org.tr/pdf/10654.pdf, 08.05.2010, ss. 361-371. 148 ġENSES, Fikret; “Yoksullukla Mücadelenin Neresindeyiz?: Gözlemler ve Öneriler”, Ġktisat Üzerine Yazılar I-Küresel Düzen: Birikim, Devlet ve Sınıflar, Der. Ahmet H. Köse, Fikret ġenses, Erinç Yeldan, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 2003, ss. 319-356. ġENSES, Fikret; KüreselleĢmenin Öteki Yüzü Yoksulluk, 6. Baskı, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 2006. ġĠMġEK, Hayal Ayça; “Türkiye‟de 2000 Yılı Sonrası Uygulanan Ġstikrar Programlarının Kamu Maliyesine Etkileri”, Finans Politik Ekonomik Yorumlar, Cilt 44, Sayı 512, Muğla, 2007, ss. 52-68. ġĠRĠNER, Ġsmail, DOĞRU, Yılmaz; Türkiye’de Büyümenin Ekonomi Politiği-1980 Sonrası Türkiye Ekonomisi Üzerine Bir Ġnceleme, Ankara, Dipnot Yayınları, 2008. TAġÇI, Faruk; “Yoksulluğa ve Yoksullara Dönük Ahlak YaklaĢımları”, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, Sayı 57, Ġstanbul, Ġstanbul Üniversitesi Ġktisat Fakültesi Yayınları, 2009, ss. 482-514. TCMB; 2009-IV Enflasyon Raporu, TCMB Yayınları, Ankara, 2009. TCMB; Plan ve Bütçe Komisyon TCMB SunuĢu, Kasım 2001, (EriĢim) http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/konusma/tur/2001/tbmm/PBKsunu.ht ml, 17.09.2010. TCMB; Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye GeçiĢ Programı, (EriĢim) http://www.tcmb.gov.tr/yeni/duyuru/eko_program/program.pdf, 28.06.2010. TCMB; 2011 Yılında Para ve Kur Politikası, Ankara, TCMB Yayınları, Aralık, 2010. TCMB; 2011-II Enflasyon Raporu, Ankara, TCMB Yayınları, 2011. TCMB; KüreselleĢmenin Türkiye Ekonomisine Etkileri, Ankara, TCMB Yayınları, Haziran 2002. 149 TEMELLĠ, Sezai; “Sokağın Çocukları”, Ekonomi/Politika, Haziran 2002, (EriĢim)http://www.odp.org.tr/resimler/ekler/74909ace68e5189_ek.pdf, 25.01.2011, ss. 22-23. TEMĠZEL, Handan; “Neoliberal Politikalar Doğrultusunda Türkiye‟de Devletin Yeniden Yapılanması, Küresel Sistemle BütünleĢme Sorunları”, YayımlanmamıĢ Tez, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ĠĢletme Anabilim Dalı, Konya, 2007. Terörle Mücadele ve Hareket Dairesi BaĢkanlığı, http://www.egm.gov.tr/temuh/terorizm4.htm, (EriĢim) 3 Ocak 2011. TOBB; 2008 Ekonomik Raporu, Ankara, TOBB Yayınları, 2009. TUNA, Orhan, YALÇINTAġ, Nevzat; Sosyal Siyaset, Ġstanbul, Filiz Kitabevi, 1999. TURGUT, Serdar; Demokrat Parti Döneminde Türkiye Ekonomisi (Ekonomik Kalkınma Süreçleri Üzerine Bir Deneme), Ankara, Ġmaj Yayınevi, 1991. TÜĠK; Adalet Ġstatistikleri; Ceza Ġnfaz Kurumuna Giren Hükümlü Ġstatistikleri, (EriĢim) http://www.tuik.gov.tr/girenhukumluapp/girenhukumlu.zul, 01.03.2011. TÜĠK; DıĢ Ticaret Ġstatistikleri, (EriĢim) http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=12&ust_id=4, 19.01.2011. TÜĠK; Haber Bülteni: 2008 Yoksulluk ÇalıĢması Sonuçları, Sayı 205, Ankara, 1 Aralık 2009. TÜĠK; Haber Bülteni: 2008 Yoksulluk ÇalıĢması Sonuçları, Sayı 205, Ankara, 1 Aralık 2009. 150 TÜĠK; Gelir ve YaĢam KoĢulları AraĢtırması (EriĢim), http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=24&ust_id=7, 25.02.2011. TÜĠK; Ġstatistik Göstergeler 1923-2009, Ankara, Yayın No: 3493, Aralık 2010. TÜĠK; ĠĢgücü Ġstatistikleri Veri Tabanı, (EriĢim) http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul, 15.02.2011. TÜĠK; Nüfus Ġstatistikleri ve Projeksiyonlar-Göstergeler, (EriĢim) http://www.tuik.gov.tr/Gosterge.do?metod=GostergeListe&tb_id=39&u st_id=11, 25.04.2011. TÜĠK; Yoksulluk Analizleri, (EriĢim)http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=23&ust_id=7, 01.03.2011. Türk Tabipleri Birliği; ġiddet Sempozyumu, Ankara, Türk Tabipleri Birliği Yayınları, Eylül 2007. TÜSĠAD, DPT; Türkiye Ekonomisinde Sermaye Birikimi, Verimlilik ve Büyüme (1972-2003), TÜSĠAD Büyüme Stratejileri Dizisi, No:6, Ankara, Aralık 2005. TÜSĠAD; “Türkiye Ekonomisinin Büyüme Dinamikleri: 1987-2007 Döneminde Büyümenin Kaynakları, Temel Sorunları ve Potansiyel Büyüme Oranı”, TÜSĠAD Basın Bülteni, TS/BAS-BÜL/08-55, 3 Haziran 2008, ss. 1-4. TÜSĠAD; 2008 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, Ġstanbul, TÜSĠAD Yayınları, Yayın No: TÜSĠAD-T/2007-12-451, Aralık 2007. TÜSĠAD; 2009 yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, Ġstanbul, TÜSĠAD Yayın No: T/2008-12/479, Aralık, 2008. TÜSĠAD; Türkiye’ de Bireysel Gelir Dağılımı ve Yoksulluk: Avrupa Birliği Ġle KarĢılaĢtırma, Ankara, TÜSĠAD Yayınları, 2000. 151 UÇKAÇ, Aynur; “Türkiye‟de Neoliberal Ekonomi Politikaları ve SosyoEkonomik Yansımaları”, Maliye Dergisi, Sayı 158, Ankara, OcakHaziran 2010, ss. 422-430. ULUDAĞ, Ġlhan, ARICAN, EriĢah; Türkiye Ekonomisi (Teori-PolitikaUygulama), Ġstanbul, Der Yayınları, 2003. UNDP; Human Development Report 1997, New York, Oxforf University Pres, 1997. UNDP; Human Development Report 2004, Oxforf University Pres, New York, 2004. USER, Ġnci, KÜMBETOĞLU, Belkıs; KOLANKAYA, Tolunay; “ġiddete ĠliĢkin Bir Bilinç Yükseltme ÇalıĢması”, Yoksulluk, ġiddet ve Ġnsan Hakları, Ed. Yasemin Özdek, Ankara, TODAĠE Yayıncılık, No:311, Mayıs 2002, ss. 157-174. UYANIK, Yücel; “Neoliberal KüreselleĢme Sürecinde ĠĢgücü Piyasaları”, Gazi Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 10/2, Ankara, 2008, ss. 210-224. UYSAL, YaĢar; “BölüĢüm ĠliĢkileri ve Bu ĠliĢkilerin Düzenlenmesinde Etkili Olabilecek Ġktisat Politikalarının Değerlendirilmesi-Türkiye Örneği”, Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, Ġzmir, 1999. UZUN, AyĢe Meral; “Yoksulluk Olgusu ve Dünya Bankası”, Cumhuriyet Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, Sivas, 2003, ss. 155-173. ÜNAL, Halime; “Yoksul Olmak Suç ĠĢlemek Ġçin Yeterli Mi?”, Türkiye’ de Yoksulluk ÇalıĢmaları, Der. Nurgün Oktik, Ġzmir, Yakın Kitabevi Yayınları, 2008. 152 YELDAN, Erinç; KüreselleĢme Sürecinde Türkiye Ekonomisi BölüĢüm, Birikim ve Büyüme, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 2008. YILMAZ, ġiir; “1923‟ten Bu Yana Ekonomi Politikaları: Devletçilikten Devletin Tasfiyesine”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Cilt 22, Sayı 213, Ankara, 1998, ss. 33-35. “1923‟ten Günümüze Türkiye Ekonomisi”, (EriĢim)http://reocities.com/enchantedforest/glade/6314/turkiye_ekono misi_tarihi.htm, 16.11.2010. 153 ÖZET GÜLġEN Filiz, Türkiye‟ de Uygulanan 1980 Sonrası Ekonomi Politikalarının Yoksulluk-ġiddet ĠliĢkisi Üzerine Etkisi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2011. Yoksulluk ve Ģiddet, toplumun büyük bir çoğunluğu ve toplumsal kurumlar tarafından istenmeyen bir durum olarak kabul edilip önlenmeye çalıĢılan, insanlık tarihi boyunca sürekli var olmuĢ ve artarak devam eden ekonomik, sosyal ve psikolojik boyutları olan çok yönlü bir problemdir. Türkiye‟de yoksulluk ve Ģiddet incelendiğinde hanehalkı büyüklüğü, nüfus artıĢı, göçler ile doğru orantılı; eğitim, gelir düzeyiyle ters orantılı olarak değiĢtiği saptanmıĢtır. Özellikle 1980‟lerden sonra küreselleĢme sürecinin dinamiğini oluĢturan neoliberal politikalar, yoksulluğun ve Ģiddetin uluslararası boyutta yaygınlaĢmasına, derinleĢmesine ve kronikleĢmesine neden olmuĢtur. Bu süreçle birlikte, eĢitsizlikler artmıĢ, istihdam sorunu kalıcı bir hal almıĢ, kamu harcamalarında kısıtlamaya gidilmiĢ, gelir dağılımında adaletsizlikler hem ülke içinde hem de ülkeler arası artıĢ göstermiĢ ve yoksulluk ve Ģiddet giderek büyüyen bir sorun haline gelmiĢtir. Bu tez çalıĢmasında yoksulluk ve Ģiddet iliĢkisi ortaya konarak; bu iliĢki üzerinde, neoliberal politikaların hem ekonomik alanda hem de sosyal alanda toplumsal etkileri incelenmiĢtir. Bu çalıĢma oluĢturulurken, alan yazın taraması yapılarak konuyla ilgili veriler toplanmıĢtır. Kitap, dergi, makale, internet vb. kaynaklar toplanarak çalıĢmanın kavramsal çerçevesi oluĢturulmuĢ ve ilgili konular detaylarıyla incelenmiĢtir. Kavramsal çerçevede sunulan konuları somutlaĢtırabilmek için de resmi istatistikler kullanılmıĢtır. Yoksulluk ve Ģiddet arasındaki iliĢki açıklanmaya çalıĢılarak bu iliĢki üzerinde neoliberal politikaların sosyo- 154 ekonomik etkileri ortaya konulmuĢ ve son olarak çeĢitli çözüm önerileri sunulmuĢtur. Anahtar Kelimeler 1. Yoksulluk 2. ġiddet 3. Neoliberal Ekonomi Politikaları 4. KüreselleĢme 5. ĠĢsizlik 155 ABSRACT GULSEN Filiz, The Effect of Post 1980 Economy Policy Carried Out in Turkey on Relationship Between Poverty-Violence, Post Graduate Thesis, Ankara, 2011. Poverty and violence is a sophisticated problem which has economic, social and psychological dimensions. Poverty and violence has been accepted as an undesirable situation and tried to be prevented by majority of the society and the social institutions and it has always existed through the human history and has increasingly continued. When it is analyzed in Turkey, it is determined that poverty and violence are directly proportional with household extent, population growth and immigrations; but inversely proportional with education and level of income. Particularly, after 1980s, the neoliberal policy which forms the dynamics of globalization process has caused the proliferation, deepening and becoming chronic of poverty and violence in an international dimension. By this process, inequalities has increased, employment has become permanent, public expenditures has been restricted, unfair distribution of income has increased both in the country and outside the country, and poverty and violence has become an increasingly continued problem. In this research, presenting the relationship between poverty and violence, the effects of neoliberal policy on both economic and social areas has been analyzed. While forming this research, having review of literature, the data about this subject has been collected. Collecting the books, journals and information from internet the conceptual framework of the research has been formed and the related subjects have been analyzed in details. Formal 156 statistics has been used in order to objectify the subjects presented in conceptual framework. Trying to explain the relationship between poverty and violence, the socio-economic effects of neoliberal policy on this relationship has been presented and finally various solution offers has been presented. Key Words 1. Poverty 2. Violence 3. Neoliberal Economic Policy 4. Globalization 5. Unemployment