TARİHTE .. TURKLER Prof. Dr. Erol Güngör , .4 i ı�ı OTUKEN YAYıNNU: 191 EDEBİ ESERLER: 80 LBasım: 1988 2.Basım: 1989 3.Basım: 1990 4.Basım: 1990 5.Basım: 1993 6.Basım: 1995 ISBN 975-437-021-4 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş .O İstiklal Cad. Ankara Han 99/3 80060Beyoğlu-İstanbul Tel: (0212)251 0350 • faks: (0212)251 00 12 KapakDüzeni: Nur-Olcay Okan KapakBaskısı:Birlik Ofset Baskı: Özener Matbaası Cilt: Yedigün Mücellithanesi İstanbul - 1996 ıçİNDEKİLER Takdım Birinci Bölüm lSLAMİYETTEN ÖNCEK! TÜRKLER Türk Soyu ve Türk Dili ........... ....... ................ ....... ......................... ASYA'DA TÜRK DEVLETLERl ................... :: ................................ Mete Kağan ve oguz Destam/17 AVRUPA'DA TÜRKLER: BATI HUN DEVLET! .............................. TABGAÇLAR .... . ............ ............ ..... ........... ... .. . . . . .... .... . ........... . .. . AVARLAR (APARLAR) ............ ................................ ............... ... . GÖKTÜRKLER . .... ..... ... ..... ...... ... .......................... .......... ... .... ...... Kül Tigin/35- Ergenekon Destam/39 TÜRGlŞ veya TÜRKEŞLER ..... ...................................................... KARLUKLAR UYGURLAR ........ . . . . . . .. . .................. ................. ............................ AVARLAR .. .... �........................................................................... HAZARLAR . ... .. ...... .... ................................... ............ ... ..... ......... PEÇENEKLER, UZLAR ve KUMANLAR ......... ............ ... ................ Peç.enekler/ 48- Uzlar/ 49- Kumanlar/ 49 BULGARLAR ............................................................................... ESK! TÜRKLER'DE M1LLET VE DEVLET . ..................................... Devleti 54- Devlet Teşkilatı/ 55- Türk Ordusu/ 56- Türk Töresi/ 57 7 11 15 21 2iI 25 Tl 41 � 43 45 45 48 51 53 İkinci Bölüm ISLAMİYET ve TÜRKLER Eski Türkler'de Dın ......................................................................... İslam Dlni'nin Kabmü ............... ..................................................... ILK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLER!: KARAHANLILAR ............. TOLUNO(;ULLARI, tHŞ1DO(;ULLARI, SACO(;ULLARI ................... GAZNELİLER ... ..... ......... ... ........... ....... ....... ......... ......................... BÜYÜK SELÇUKLU IMPARATORLUGU ... ....... ......... ....... . . ........ ... Selçuklular ve Islam Dünyası/ 80- Alp Arslan/ 82- Büyük Selçuklu lmparatorluğu'nun Yükselişi ve Düşüşü/ 87 ANADOLU SELÇUKLU DEVLET! . ............. . . ........ . . ....................... İkinci Kılıç Arslan/ 96 61. 63 Lu 'll 74 76 � HAREZMŞAHLAR DEVLEn ........................................................ ANADOLU BEYLİKLERİ .... ............................... ........................... Erteneoğullan Beyliğil 121- Dulkadıroğullan Beyliği/ 122- Ramazan­ oğullan Beylliğil 123- Germiyanoğullan Beyliğil 124- Candar(İsfen­ diyar)oğullan Beyliği/126- Aydınoğullan Beyliği/127- Saruhan-oğullanl 128- Karamanoğullan Beyliği/129- Menteşoğullan Beyli-ğil 134- Kara­ sioğullan Beyliği/135- Diğer Anadolu Beylikleri/136 CELAYlRLİLER DEVLETİ ......... ........................................... . . . . . . . ......................... . KARAKOYUNLULAR DEVLEn .................................................... AKKOYUNLU DEVLETİ .................................. . . ........................... HİNDİSTAN TÜRK DEVLETLER!: ................................................. Gurlular(Gıin1er)1 148- Hind Memlukleril 149- Ka1açlarl 149- Tuğluk­ oğullanı 150 MISIR MEMLOKLER! .................................... ........ ...................... ÇAÖATAY HANLlÖI ve TlMURLULAR .............................. ........... Osmanlılar'a Kadar Türk Dünyasında Kültür ve Medeniyet ... Sosyal Yapıl 160- Devleti 163- Ordul 167- Din Hayau l 169- Felsefe, ilim ve Kültürl 172- Dil ve Edebiyatı 173- San'atl 175 Üçüncü Bölüm DEVLET-İ ALİYYE-İ oSMANlYYE "Yüce Osmanlı Devleti" Dünya Tarihinin Büyük Mucizesil 181- Rumeli'nde ve Balkanlarda Os­ manlı Yayılmasl/190- Fetihler ve Haçlı Seferleril 192- Murad Han oğlu Gazi Sultan Bayezid Hani 200- Anadolu Olaylan ve Timur Müda-helesil 206- Fetret Devri/2Il- Çelebi Sultan Mehmed/214.- Rumeli Akınlan ve Akıncı Geleneği/215- Sultan İkinci Murad Han! 220- Sultan İkinci Meh­ med Han(Htih)/232- Sultan İkinci Bayezid Han (Bayezıa Veli)/250- Ya­ vuz Sultan Selim Hani 258- Kaanuni Sultan Süleyman 1-1 anı 274- İkinci Selim Han/314- Sultan Üçüncü Mehmed Han! 332- Sultan Birinci Ahmed Hani 340- Sultan Birinci Mustafa Hani 343- Sultan İkinci Osman Hani 343- Dördüncü Murad Han! 347 - Sultan İbrahim Han/351- dördüncü Meh­ med Han/354-lkinci Süley-man Hani 365- İkinci Ahmed Hani 366- İkinci Mustafa Hani 367- Üçüncü Ahmed Hani 370- Birinci M ahmud Han! 374Üçüncü Osman Hani 376- Üçüncü Mustafa Hani 377 - Birinci Abdülharnid Hani 380- Üzüncü Selim Hani 381- Dördüncü Mustafa Hani 384- İkinci Mahml'd Hani 385- Abdülmecid Hani 392- Sultan Abdülaziz Hani 396Beşinci Murad Hani 401- İkinci Abdülhamid Hani 402- Beşinci Meh­ med(Re-şad) Han! 421 111 120 137 139 144 148 151 155 159 TAKDIM Elinizdeki bu eser bir Türk tarihidir. Sosyal ilimei, mütefekkir Erol Güngör'ün yeni nesillere samimi ve akıcı bir üsliıp içerisinde sundugu bir tarihtir. Gayesi bir tarih tezi ortaya atmak degildir; ta­ rih ilmiyle ugraşanların üzerinde ittifak ettikleri tarihi olayları ken­ di bakış açısından okuyucuya sunmaktır. Sosyal ilirnci Erol Güngör'ün bakış açısı, hadiselerin anlatımında takib eltigi usUl ve üsliip önemlidir. Mütefekkir ve idealist insanlar cemiyetıere verecekleri mesajları tarih zeminine oturtma ihtiyacını �er zaman duymuşlardır. Erol Güngör de bu ihtiyacı, çok yakın çev­ resinin de teşvikleriyle hissettiıi için "Tarihte Türkler"i daha 1980'li yıııara görmeden önce kaleme almıştı. Esasen Erol Güngör "Küllür Değişmesi ve Milliyetçilik", "Dün­ den Bugündm; Tarih-Kültür ve Milliyetçilik", "Türk Kültürü ve Milliyetçilik" başta olmak üzere bütün eserlerinde ve makalelerin­ de, sosyal ilim metodlarıyla tarihimizin çeşitli hadiselerine bakmak­ tan, tahlil ve tesbıtıerini daima sağlam bir tarih bilgisi üzerine oıurtmaktan bir an bile geri durmamıştır . Bu i'libarla elinizdeki eser, Erol Güngör'ün iyice hazmeImiş olduğu Türk Tarihi'nin, en belir­ gin çizgileriyle bir çırpıda okunacak özlü bir metin haline getirilme­ sinden ibarettir denilebilir. Rahmetli Erol Güngör, Türk tarihinin bütün devirlerine heye­ canla sahip çıkar, ama Osmanlı dönemine ayrı bir hassasiyetle bağ­ lanırdı. Osmanlı Devleti'nin " Bizim medeniyet eserlerinıizin ve kültür kıymetlerimizin adeta imbikten geçmiş numünelerini vermiş, ve ya­ ratıcı gücümüzün en yüksek sembolü haline gelmiş" olduğunu ka­ bül eder ve onun "Milletimize sonsuz bir ilham kaynağı olacağına" inanırdı. Ne yazık ki, ilim adamı bir sosyolog olarak Osmanlı yapı­ sı, onu büyük kılan maddi ve manevi müesseseler üzerinde çalışma imkanı bulamadan aramızdan ayrıldı. Bu yüzden sunduğumuz kita­ bın Osmanlı kısmı sadece siyasi tarihi ihtiva etmekıedir. Burada ilim adamı Erol Güngör, bir gönül adamı hassasiyeti içinde Osmanlı si­ yasi tarihini anlatm aktadır. Kendisini bir kere daha rahmeıle anmamıza vesile teşkil eden bu eserini, Erol Güngör'le sohbet eder gibi okuyacağınızı ve sevece­ ğinizi umarak sunuyoruz. Ötüken Birinci Bölüm İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRKLER TÜRK SOYU VE TÜRK DİLİ Bugün Türk denince Türkiye Cumhuriyeti sınırlan için­ de yaşayan ve ana dili Türkçe olan insanlar akla geliyor. Hal­ buki yeryüzünde ana dili Türkçe olup da bizim sınırlanmızın dışında yaşayan milyonlarca insan vardır. Demek ki, Türkler'in bugünkü Türkiye'ye gelmeden önce de bir tarihleri vardı. Bu tArih boyunca çok çeşitli ülkeler'e yayılmışlar, oralarda devlet­ ler kurmuşlardı. Ancak bütün bu Türkler'in ortak atalan kim­ lerdi? ıık Türkler nerede yaşamışlar, sonra nerelere dagılmışlar­ dı? Türk Dünyası denince hangi ülkeleri, hangi topluluklan an­ lamalıyız? tık Türkler, yani bizim en eski atalarımız bugün Orta Asya diye bilinen yerde, Tanrı Dağlan ile Altay Dagları ara­ sında yaşıyorlardı. Tarih-öncesi insanlar ve kültürlerle uğraşan bilim adamlarının o bölgelerden yaplıkları kazılardan elde edi­ len bilgilere göre , Türkler beyaz ırktan ve geniş kafalı (bra­ kisefal), orta boylu insanlardı. Burası Çin'le sınırdaş olan bir ülke idi; bu yüzden Türkler'in eski tarihlerine aid bilgilerin pekçoğunu Çin tarihinden ögreniyoruz. Çin tarihleri Milat'tan Önce 2000- 1000 yılları arasında ilk Türk hükümdarlarından bahsediyorlar. Böylece Türkler'in bilinen tArihi, dörtbin yıllık bir tarihtir. Türk Dili'nin üçbin yıl öncesi bilinmiyor. Türkler 12(Tarİhte Türkler o zamanlarda hem soy, hem dil bakımından yakın komşuların­ dan, yani Çinliler'den ve Moğollar'dan farklı idiler. Asıl gcçim kaynakları hayvancılıktı. Bu yüzden hep hareket halinde bir ha­ yat sürüyorlar, çok iyi at kullanıyorlardı. Son derece çevik Sü­ vari birlikleri sayesinde komşu ülkeler üzerinde hakimiyet ku­ rabiliyorlardı. Çin 'de bile zaman zaman hükümdarlık, Türk aile­ lerinin eline geçiyordu. Eski Çin tarihleri Türk hükümdarlarının ve devletlerinin adlarını hep Çince yazdıkları için, bu isimlerin asıl Türkçe'deki karşılıklarını iyice bilmiyoruz. Bizim atalarımız o çağda "Türk" adıyla anılmıyordu. "Türk" kelimesi bugün bir milletin adıdır, ama atalarımız o zaman henüz bir millet haıinde değildi. Boy ve aşiretler halinde yaşıyoriardı ve her aşiretin ayrı bir adı vardı. Türk adı çeşitli Türk boylarından birinin adı idi. Bu ke­ limenin aslı "Türük" olup kuvvetli anlamına gelir*. M.S. Al­ tıncı Yüzyılda ana dili Türkçe olan bütün boyların herbiri değişik bir isimle anılmakla birlikte, bunların hepsine birden "Türk" denilmeye başlanmıştır. Demek ki en eski atalarımız aynı dili konuşmaları sayesinde bir tek millet olduklarını an­ lamışlar ve Türk Dili onların birlik sağlamalarında başlıca rolü oynamıştır. Bugün biz de Türkçemiz sayesinde hepimizin aynı milletinsocukları, yani kardeş olduğumuzu anlıyoruz. * Biizı araştırmacılara göre ''Türk'' kelimesi, "Töre" kelimesinden türetilmiş bir kelimedir ki , "Törük"ten bozularak "Türk" haline gelIr: ştir. "Törük", "Töreli, Töre sahibi" demektir. Eski Türklerde Töre, kay­ nağını "Türk DIni" diyebileceğimiz eski Türk inanç �e telakkllerinden alan topluluk hayatını tanzım eden hukuk normlarından ibareltir. Hükümdiirlar siyası iktidilrlannı (kut'lannı) işte bu hukuk çerçevesinde kullanabilirler, tebea birbirleriyle ve devletle olan münasebetlerini yine bu hukuk çerçevesinde tanzım ederlerdi. Buna uyanlar "Törük" (yani Töreli), uymayanlar ise "Kazak" (yani ası, töreden çıkmış) olurlardı. "Türk"ün kuvvetli ma-nasına gelmesi de, herhalde Töre çerçevesinde sağlanan "birlik"le ilgili olmalıdır: Nitekim "Birlik kuvvettir" anlayışı tarih boyunca her devirde Türk devletleri ve topluluklan için geçerli ol­ muş bir anlayıştır (Ötüken). Tarihte Türkler/13 Dilimizin tarihi, miııetimizin tarihi kadar eskidir. Türk­ çe dünyadaki çeşitli dil grupları arasında Ural-Altay dil grubu­ nun Altay Dilleri'nden biridir. Finliler'in ve Macarlar'ın dili Ural Dillerindendİr. Altay Dilleri arasında ise Türkçe ile birlikte Mogol, Mançur ve Kore dilleri vardır. Türkler soy bakımından Moğollar'dan ve Koreliler'den ayndır, ama dilleri onlarınkiyle aynı kökten çıkmıştır. Bu diller sonradan birbirinden iyice ay­ rılmış, aralarında sadece eski bir akrabalık kalmıştır. Bugün Ural-Altay adı altında anılan milletler ve diııer Tfıran kavimleri ve Turan dilleri diye de anılır. Eski lranlılar Türkler'in yaşadıklan ülkelere "TUran" adını veriyorlardı. Meş­ hur tran şairi Firdevsi'nin Şeh-nfıme �dh kitabında lranlılar'la Turanlılar'ın savaşları anlaıııır. Bu kitapta sözü edilen Turan ka­ vimlerinin Sakalar (veya İskitlcr) olduğu sanılmaktadır. Tfıran hükümdan Afrilsiyab'm ise Alp Er Tunga oldugunu söyle­ yenler vardır. Sakalar'm Türk olup olmadıklarını iyi bilmiyo­ ruz. Saka Devleti, belki Türkler'in hakim oldukları ama içinde birçok yabancı kavimlerin de bulunduğu bir devlettir. ASYA'DA TÜRK DEVLETLERI Türkler'in ilk kurdukları imparatorluk Hun lmparator­ lugu'dur. Türkler'in daha eskiden de devletler kurduklarını bili­ yonız, ama Hun Devleti çok geniş bir saha üzerinde başka mil­ letleri de idaresi altına alan büyük bir devlet oldugu için, bna imparatorluk adını' veriyoruz. Hun ıınparatorlu�u, Hun Türkleri tarafından M.Ö. 220 yılında kuruldu. Hunlar bugünkü Mo�olistan bölgesinde, yani Çin'in kuzey-batısında yaşıyorlardı. Bu bölgede hakimiyet kur­ dukları ve genişlerneye başladıkları için Çinlikr onları büyük bir tehlike sayıyorlardı. Gerçekten Hunlar, askerlikteki üstün­ lükleri sayesinde Çin ordularını devamlı bozguna uğratıyorlardl. Bu yüzden Çin Devleti, Hun saldırılarını önleyebilmek için Hun-Çin sınırı boyunca büyük bir duvar önneye başladı. Çin Seddi veya Büyük Çin Duvarı denen savunma hattı işte böyle ortaya çıkmıştır (M. Ö. 214). Sonraları Ming Hanedam za­ manında yenilenen bu büyük duvarm bazı kısımları çok saglam bir şekilde günümüze kadar ayakta kalmıştır. ıık büyük Hun hükümdarı Teornan Yabgu'dur (M. Ö. 220). O zamanlarda Türk hükümdarlarına "Yabgu" deniyordu. Teornan Yabgu birbirinden ayn yaşayan Türk boylarını bir­ leştirerek ilk Türk birli�ini gerçekleştirmişti. Bu çagda Türk­ ler'in askeri üstünlüklerinde süvarilerin pek önemli bir yeri var­ dı. Çinliler at1a çekilen savaş arabaları kullanıyorlardı, ama sü- 16!ffu-İhte Türkler van orduları yoktu. Türk atlıları çok sür'atli hareket kaabiliye­ tine sahip oldukları için Çin birliklerini istedikleri yerde çe­ viriyorlar, düşman olunca da çabucak çekiliyorlardı. Onlara um­ madıkları anda birdenbire hücum ediyorlardı. Çinliler bu yüzden ordularını Hunlar gibi donatmak zorunda kaldılar; askerlerini Hunlar gibi giydirdiler. Ama ne Çin Duvarı, ne Çin orduları Bunlar'ın Çin içlerine kadar girmelerini engelleyebildi. Teoman Yabgu'dan sonra Hun tahtına oğlu Mete Yabgu geçti. Mete zamanında Hun İmparatorluğu'nun toprakları Japon Denizi'nden Bazar Denizi'ne kadar uzanıyordu. Bu topraklarda çeşitli Türk kavimlerinin yanısıra öbür Altaylı kavimler de ya­ şıyorlardı. Mete devri, Hun İmparatorluğu'nun en parlak devridir (M. Ö. 209-174). Bunlar zamanında Çinliler medeniyet bakımından çok ileri bir durumdaydılar. Hem nüfUsları ve orduları çok kalabalık, hem medeniyetleri parlak olduğu halde Bunlar'la başa çıka­ madılar. Bu da gösteriyor ki, Hun başarısının sebebi yalnızca askeri güç değildi. Gerçekten Bunlar teşkilatçılık ve idare ba­ kıınından çok gelişmişlerdi. O sırada Çin'in ayri ayrı prcnslikler hiilinde bulunmasından da faydalanarak, Kuzey Çin'de sık sık iktidarı ele alıyorlardı. Fakat Çinliler'in şehir hayatına kapılan sınır-boyu Türkleri yavaş yavaş Çinlileşiyor, Çinli prenseslerle evlenen Hun hükümdarlarının saraylarında Çin adet ve gelenek­ leri yerleşiyordu. Mete'den sonra gelen Yabgular zamanında Çiniiler'le ilişkiler arttı. Özellikle evlenme yoluyla Türk ve Çin hüküm­ dar aileleri arasında yakınlıklar doğdu. Bu yakınlıklar ise Bun-. lar'ın iç işleri bakımından birçok karışıklıklara yol açtı. Yine de Hun İmparatorluğu Milattan Önce Birinci Yüzyı!'a kadar üs­ tünlüğünü devam ettirdi. Bu yüzyılda ise Türk beyleri arasında taht kavgaları alabildiğine arttı. Çinliler de bu kavgalardan fay­ dalanarak, Türkler'i zayıflatmayı bildiler. Ancak ÇinIiler'in Ho­ hanşu dedikleri Yabgu'nun 27 yıllık imparatorluğu zamanında ve Çiçi Yabgu devrinde devlet eski gücünü biraz olsun toparla­ yabildi. Tarihte Türkler/I 7 MiItıttan Sonraki ilk yüzyılda Hun İmparatorluğu Doğu ve Batı Hunları olmak üzere iki ayrı devlete bölündüler. Bunlara Güney ve Kuzey Hunları da denir. Millaııan sonra üçüncü yüzyılın başlarında (220) başka bir Türk kavmi olan Siyenpi'ler Hunlar'la iktidar mücadelesine giriştiler. Sonunda Moğollar'ın ve bazı Türk boylarının da yardımıyla Hunlar'ın hakimiyetine son verdilcr.Büyük Hun İmparatorluğu tarihte bilinen eski im­ paratorlukların en büyüğü idi. Hun hükümdarlarından Mete, Hohanşu ve Çiçi Yabgular, dahı denecek kadar büyük birer ku­ mandan ve devlet adamı idiler. Bu büyük şahsiyetler hakkında Çin tarihlerinde verilen bilgiler, en büyük düşmanlarının bile onlara hayran kaldıklarını gösterir. Mete Kağan ve Oğuz Destanı Mete, Teoman Yabgu'nun oğlu ve vellahdi (kendisinden sonra hükümdar olacak kimse) idi. Ama Teoman Yabgu'nun başka bir eşinden de bir oğlu olmuştu ve bu kadın Teoman'dan sonra Mete yerine kendi oğlunun hükümdar olmasını istiyordu. Sonunda Teoman'ı kandırdl. Ama Mete buna razı olmadı ve derhal bir ordu toplayarak H un tahtını ele geçirınek üzere yola çıktı. Böylece Türk ınrihinde ilk defa bu şehzade (prens), devleti uğruna babasıyla taht kavgasına girişiyordu. Osmanlı İmpara­ torluğu zamanında da ilk defa Birinci Murftd'ın oğullarından Savcı (Yıldırım Bfıyezıd'in ağabeyisi) babasına karşı çıktı; sonra Ikinci Bayezıd'in oğlu Sel1m (Yavuz) babasıyla taht kavgasına girdi. Kanunl'nin çok sevdiği eşi Hurrcın Sultan kendi oğlu Selim'i (İkinci Selim) vellahd yapmak isteyince, padişahın öbür oQ;ullarl (Mustafa ve Bfıyezıd) da babalarına isyan ettiler. Mete çok yüksek kaabiliyetli bir komutandi. Topladığı ordu ilc babasını yendi ve Hun tahtına oturdu. Çin tarihleri onun üstün meziyetlerini ve yaptığı büyük işleri uzun uzun an­ laılr1ar. Devletinin ve milletinin işleri için kendi çıkarlarını hi­ çe sayardı. Anlatılanlara göre bir defasında Hunlar zor durum- 20ffiirihle Türkler Gün. Ay ve Yıldız gündogusuna gidip çok av av­ ladı/ar. dönerken yolda bir altın yay buldular. Getirdiler. babalarına verdiler. oguz Kağan yayı üçe parça/ayıp herbi­ rine birer parçasını verdi: "Ey büyük kardeşler. fay sizin olsun. sizler yay gibi olun" dedi. Gök. Dağ ve Deniz günbatısına gitmişler. onlar da pekçok av bulmuşlardı. Gelirken yolda üç gümüş ok bul­ dular. getirip babalarına verdiler Oguz Kagan "Ey küçük· kardeşler. bu oklar sizin olsun" dedi ve herbirine bir ok verdi. "Sizler ok gibi olun" dedi. Bundan sonra oguz Kagan büyük kurultayını top­ ladı. Büyük bir ziyafet verdi. Ü lkesini ogulları arasında böıüştürdü. onları toplayarak. "Ey oğullarım " dedi. "Ben çok yaşadım. çok sa­ vaşlar gördüm. Çok ata bindim. D üşmanlarımı aglattım. dostlarımı güldürdüm. Tanrı bana ne vermişse onun kar­ şılığında hayırlı işler yaptım. Şimdi size ülkemi veriyo­ rum. Sözlerimi iyi dinleyin ... " Oğuz Kağan Destanı'nın Uygurca tek yazılı metnibura­ dan sonra eksiktir. AVRUPA'DA TÜRKLER BATI HUN DEVLETİ Siyenpilcr ile yaptıkları savaşları (220) kaybettikten ve Asya'daki Büyük Hun lmparatorIugu dağıldıktan sonra Hun­ lar'ın bir kısmı Dinycper Nehri ile Aral Gölü doğusu arasındaki bölgeye yerleştiler ve Dördüncü YüzylI'ın ortalarına kadar orada yaşadılar. Bu tarihten itibaren Batı'ya akın etmeye başladılar. Hunlar'ın yurLlarını niçin bırakıp göçettikleri iyice bilinmiyor, herhalde geçim şartlarının bozulması onları bu işe zorladı. Ha­ kanları Balamır'ın idaresinde Volga'dan Batı'ya doğru ilerlemeye başladılar. O wihlerde Kuzey Karadeniz'den Macaristan'a kadar olan yerlerde Cerrnen asıııı kavimler oturuyorlardı. Hunlar önce bunlardan Doğu GotIarl'na hücum edip dağıttılar (374), arka­ sından Batı Gotları'nı mağlub ederek onların ülkesine girdiler (375). Doğu'dan Batı'ya doğru uzanan Hun akınının yerinden­ yurdundan ettiği birçok kavimler böylece Batı'ya itilerek Roma İmparatorluğu topraklarını altüst ettiler. Kuzey Karadeniz'den İspanya'ya kadar her taraf allak-buııak oldu. Avrupa'nın etnik manzarasını değiştiren bu büyük hadiseye tarihte "Kavimler Göçü" derlil'. 22/f3rihte Türkler Dördüncü Yüzyıl'ın sonunda Hunlar Batı'da Tuna'yı ge­ çerek Balkanlar'a indiler, Do�u'da da KaIkaslar'dan Anadolu'ya girdiler. Bu ikinci akıncı kolu G üney Anadolu'dan S uriye'nin Akdeniz kıyılanna ve Kudüs'e kadar yı ldırım h ızıyla ilerledi. Sonbaharda ayni yoldan Azerbaycan'a döndü. Roma lmparator­ lu�u bu akından o kadar şaşırmıştı ki, her ılırafta Hunlar hak­ kında akıl-almaz hikayeler anlatılıyordu. Batı'da ise Balamır'ın o�lu Hdız'ın komutasındaki Hun süvari birlikleri Bizans tm­ paratorlu�u'nu barışa zorladı, Batı Roma lmparatorlu�u ise ken­ di ülkesini talan eden barbar kavimler (Gotlar, Vandaııar, Bur­ gond lar, Saksonlar ilh.) karşısında Hun lar'la anlaşma yoluna gitti. IIdız'dan sonra Hun tahtına geçen Karaton ve Rua zaman­ larında Hunlar Bizans'ı yıllık vergiye bagladılar, Batı Roma'yı da barbar kavimlerin ve Bizans'ın istila tehditlerine karşı koru­ dular. Hun gücü bir masal. gibi bütün Avrupa'yı adeta bü­ yülemiş ve korkutmuştu. Bu korkunun izlerini Batı milletleri­ nin harızalarında hala bulabiliyoruz. Hun lmparatoru Rua'nın 434'de ölmesi üzerine devletin başına Attila geçti. Attila, Rua'nın kardeşlerinden Muncuk'un ogıu idi . Amcaları Aybars ve Oktar lmparatorlugun sa� ve sol kanat hanları idi. Attila kardeşi Bleda ile birlikte hükümdar ol­ du, ama asıl idare ve kudret Attila'nın elindeydi. Aııila'nın hü­ kümdarlık devri Hun lmparatorlugu'nun altın çagıdır. O tarihte Hunlar Volga Nehri'nin dogusundan bugünkü Fransa'ya kadar olan bölgeye hakim olm uşlardı. ldareleri altında çeşitli Türk boyları da dfıhil olmak üzere tam kırkbeş kavim yaşıyordu ki, bunların çogu şimdiki Avrupa milletlcrinin dedeleridir. Bütün dünyada AtLila'mn karşısına çıkacak hiçbir kuvvet yoktu. Hun hakimiyeti Map.ş Denizi'ne kadar ulaşmıştı. Bizans kendisini devamlı baskı altında �utup vergiye baglayan bu kuv­ vetten klirtulmak için Hunlar arasına niffık sokma yolunu dene­ di. Çeşitli sebeplerden Attila idaresiyle uzlaşarnayan Hun beyle­ rini Bizans'a davet ediyor, )nları yüksek makamlara geçiriyor, Attila'ya karşı kendilerine ym-dım vadediyordu. Attila nihayet B izans'ı ortadan kaldınnak üzere harekete geçip ordularıyla Tarihte Türkler/23 Trakya'ya girdiği sırada meşhur Roma kumandanı ve konsülü Aeliüs araya girdi ve kendi oğlunu Attila'ya rehin vererek Bi­ zans'ın barışı koruyacağına kefil oldu. Bu seferden yedi yıl son­ ra Bizans artık Hunlar'a bağlı bir devlet haline gelmişti: Her yıl ödedikleri yıllık vergiyi üç katına çıkaracak ve bir defaya mahsus olmak üzere altıbin libre altın ödeyeceklerdi. Attila 451 yılında Batı Roma İmparatorluğu toprakla­ rının bir kısmı üzerinde hak iddia ederek (Roma prensesi ile nişanlıydı), harekete geçti. Romalılar o zaınan Hunlar'ın kova­ ladığı diğer Barbar kavimlerden de topladıkları kuvvetlerle iki­ yüzbin kişilik bir ordu kurup Paris yakınlarında Attila'nın kar­ şısına durdular. Attila'nın ordusunda da Hunlar'ın yanısıra başka kavimlerden yüzbine yakın asker vardı. Orleans yakınında bü­ tün bir gün yapılan savaşta her iki taraf onbinlerce kayıp ver­ diği halde kimin yendiği belli olmadı, ama gece olunca Ro­ malılar ve müttefikleri savaş alanından çekildiler. Attila onları o sırada takip etmedi, geri dönüp ordusuna çekidüzen verdikten sonra Roma'ya doğru yürüdü. Po 9vası'na geldi. Roma'da halk korku ve panik içindeydi. Senato, ne pahasına olursa olsun ba­ rış yapılmasından yanaydı. Barış teklifini yapacak hey'etin ba­ şında pa pa vardı: Papa, hıristiyan dünyasını kurtarmak üzere bizzat Attila'nın huzuruna çıktı ve Roma'nın kendisine boyun eğdiğini bildirdi. Bunun üzerine banş yapıldı. Attila 452 yılında 60 yaşında iken şüpheli bir şekilde öldü. Yerine sırasıyla oğulları lIek, Dengizik ve İmek, Hun Ha­ kanı oldular. Bu sonuncular önceki Hun hiikanları gibi başarılı olamadı. 470 yılında Batı Hun İmparatorluğu artık dağıımıştı. TABGAÇLAR (Siyenpilcr) M.S. Üçüncü Yüzyıl başında Türkler'in Tabgaç Haneda­ nı Hun hükümdar ailesinin elinden hakimiyeti almış ve Hun­ lar'ın idaresi allındaki toprakları ele geçirmişlerdir. Tabgaç yab­ guları Hunlarınki kadar geniş bir ülke sahibi olamadılar, ama Çin üzerindeki baskıları çok kuvvetli oldu. Bunların asıl haki­ miyeL bölgesi Kuzey Çin'di. Tabgaç DevieLi M. S. Dördüncü Yüzyıl sonuna kadar de­ vam eııi. Tabgaçlar Çin içlerinde çok ilerlemişler ve Çin'le çok [azla ilişki kurmuş olmaları dolayısıyle onların hayatlarına çok alışmışlardJ. O kadar ki, bazı Tabgaç yabguları Çinliler'e hay­ ranlıkları yüzünden kendi halklarını ve küILürlerini hor gördüler; Türkler'in kı lık kıyMetini bile yasak ederek onları Çinliler gibi giyinmeye zorladllar. Çinliler'in değişik adetleri onları o kadar kendine çekmişLi ki, medeniyetin sadece Çin 'de olduğunu sanı­ yorlar ve Türkler'in ÇinIilcr'e benzedikçe daha medenı olacakla­ rını düşünüyorlardı. Böylece Tabgaçlar Çin kültürü ve Çin kalabalığı içinde eriyip gittiler. Onların yerine Türk Devleti'nde iktidar, Avar Ha­ nedanı' nın eline geçti. AVARLAR (Aparlar) A varlar'ın devleıi M. S. Dördüncü Yüzyıl sonundan Allıncı Yüzyıl ortasına kadar devam eni. Avar Türkleri eskiden Hun ve Tabgaç hanedanlarınm hakimiyeıi allında yaşıyorlardı. Avarlar kendi hükümdarlarına "Kağan" diyorlardı. Böylece Türk tarihinde eskiden "Yabgu" denen hükümdarlar, arıık "Kağan (Hakan)" diye anılmaya başlamış, "Yabgu" sözü ise "Kağan"dan daha küçük prensIerin ünvanı olmuşıur. Avar Kağanları hem Doğu'da, hem Batı'da fetihler yap­ mışlar, yine esas olarak Çin'le uğraşmışlardır. Bu devirde Türk­ ler'in Hindislan'la da ıemas kurdukları görülüyor. Hun hakimi­ yeLİ sona erince, bir kısım Hunlar Hindistan'a göç etmişlerdi. Avar Devleti, Onabay Kağan zamanında Göktürkler (Kök Türk)'in isyanı üzerine yıkıldı (552). Avarlar'm önemli bir kısmı Avrupa'ya gitmişlerdi; orada Avar Devleti uzun za­ man devam etti. GÖKTÜRKLER .. Göktürkler'in boy beği olan Uluğ Yabgu'nun Bumin ve 1stemi adlarındaki iki oğlu, Apar Kağanı Onabay Kağan'a isyan ettiler ve devleti onun elinden aldılar. Bumin Kağan devletin Doğu bölgesine, 1stemi de Batı bölgesine kağan oldular. Türk devlet geleneğine göre Doğu'da oturanlar Bau'da oturanlara üs­ tün olur; Batı'ya hakim olanlar Doğu'daki hükümdara bağlı bu­ lunurlardı. Bu yüzden Bumin "Büyük Kağan" oldu. Fakat sonra­ ları Doğu Kağanlığı zayıl1ayınca, Batı Kağanları onları zamanla dinlemez olmuşlardır. Doğu Göktürkleri siyasi bakımdan hep Çin'le karşı kar­ şıya geldiler. Çin'le sık sık savaş yapıyorlar, sonra arası uzun sürmeyen barış dönemleri geliyordu. Göktürk Kağanlan da daha önceki Türk hükümdarları gibi zaman zaman ÇinI i prenseslerle evleniyorlardı. Bu arada kendi kızlannı da Çin sarayına gelin et­ tikleri oluyordu. Göktürkler'in ilk devirlerinde Çin'deki im para­ tor ailesi Türk Tabgaç asıllı Wei Hanedfmı idi. Doğu Göktürk Devleti'nin başına Bumin Kağan'dan son­ ra kısa bir zaman 1stemi Kağan geçmiş, sonra devlet Bumin'in oğulları yoluyla devam etmiştir. Bumin'den sonraki ilk kağan, onun oğlu Kara Kağan'dır. Sonra sırasıyla Mukan Kağan, Tapo Kağan, Bağa 1şbara Kağan, Çur Bağa Kağan, Tulan Kağan, Bil­ ' ge Tardu Kağan, Türe Kağan, Şipi Kağan, Çuluk Kağan ve 28/farihte Türkler Kara Kağan Göktürk tahtına oturdular. Kara Kağan zamanında (630) Çinliler büyük ordularla Göktürk ülkesine saldırdılar, ya­ pılan savaşlardan birinde Kara Kağan esır düştü ve Türkler Çin hakimiyetini tanımak zorunda kaldılar. Böylece Doğu Göktürk Devleti sona ermiş oluyordu. Fakat Çin eline esır düşen Türk prensIeri hiçbir zaman esareti kabul etmediler, ve her fırsatta başkaldırdılar. Bu isyanların hepsi de kanlı bir şekilde basunlı­ yor, Çinliler isyanla ilgili herkesi öldürüyorlardı. Bu isyanların en önemlisi, meşhur Kür Şad Ihtilali'dir. Kür Şad, Doğu Göktürk Kağanlanndan Çuluk Kağan'ın küçük oğlu idi. Çuluk Kağan ölünce yerine kardeşi, yani Kür Şad'ın amcası Kara Kağan geçmişti. Çuluk Kağan'ın ikinci ka­ rısı lçing Katun adında bir Çin prensesi idi. Bu kadın Çuluk Kağan'ı zehirleyerek öldürmüştü. Eski Türkler'de büyük kardeş ölünce onun dul karısını küçük kardeşi aldığı için, Kara Kağan bu Çinli kadınla evlendi. lçing'in maksadı kendi ailesini Çin tahtına geçirmek için Göktürkler'i Çin üzerine savaşa sok­ maktı. Devletin çok buhranh bir döneminde Çin'le yapılan sa­ vaş, onbinlerce Türk'ün Çin eline esır düşmesiyle sonuçlandı. Kür Şad da bu esırler arasındaydı. Türkler Çin'in kendi ülkele­ rine oturttuğu kukla bir hükümdar olan Sırba Kağan'ı tanıma­ dılar ve bütün ümıdierini Kür Şad'a bağladılar. Kür Şad 639 yılında, yani esareııen dokuz yıl sonra Çin'in başkentinde seçme Türk savaşçılarından otuzdokuz kişi ile birlikte bir ihtilal komitesi kurdu. Kendisiyle kırk kişi olan bu komite Çin İmparatoru'nu esir ederek kaçıracak, bu siyasi kargaşalıktan faydalanan bütün esir Türkler de ayaklanacak, sonra İmparator'un hayatı karşılığı Türk bağımsızlığınının tanınması istenecekti. İmparator'un geceleri kılık değiştirerek gezdiği söyleniyordu. Kırk Türk bir gece harekete geçmek üzere karar aldılar. Fakat o gece İmparator sarayından çıkmadı. Kür Şad gecikilirsc hareketin duyulacağından ve pek çok masum Türk'ün öldürüleceğinden endişe ettiği için ihtiUUi ertelemedi. Adamlarıyla birlikte İmparator'u yakalamak üzere saraya hücum etti. Çin muhafız kuvvetleriyle kırk Türk arasında şiddetli bir çarpışma başladı. Ok ve kılıçla pekçok düşmanı yere seren Tarihte Türklcr/29 Türkler, sayıları gitgide kabaran Çin birlikleri tarafından sıkış­ l1rılınca, Kür Şad Çin sarayının ahırlarını basarak oradaki seçme atları aldı ve sağ kalan Türk ihtiHHcileri Göktürk ülkesine doğru at sürdüler. Vey ırmağı kıyısına geldikleri zaman müdhiş bir fırtına çıkmış ve sel köprüleri yıkıp götürmüştü. ırmak kena­ rında Çin ordusuyla savaşa tutuşan Kür Şad ve arkadaşları son oklarını da attıktan sonra kılıçlarıyla düşman sürüsüne daldılar. Sonunda birer birer hepsi de ecelin şerbetini içerek dünyadan göçLÜlcr. Kür Şad ve arkadaşları kanlarıyla bir destan yazdılar. Bu destan binbeşyüz yıl sonra onların torunları olan bizler tarafın­ dan hala heyecanla okunuyor. Çünkü bu Jmk yiğit Türk Mille­ u'nin kalbinde sönmez bir istikIai ateşi yakmış oluyorlardı. On­ lardan sonra bu ateşle yanan Türkler her fırsatta baş kaldırdılar. Birkaç defa daha baş�ırısız ihtiınl teşebbüsiinden sonra, nihayet 682 yılında Kutluğ Şad, etrafına topladığı Türkler'le istiklalini ilan etLi ve İlLeriş Kutluk Kağan adıyla Doğu Göktürk tahtına oturdu. Kutluğ Kağan dağılmış boylarını yeniden topladı (Bu yüzden "İ1-teriş" adı verilmişti) ve devIeli eski gücüne ka­ vuşturdu. O, daha önceki birçok Türk Kağanı gibi, Çinli bir prensesle değil, bir Türk kızıyla evlenmişli. Eşi ııbilge Katun (Hfıtun) ona her işinde yardımcı oldu. Kutluğ Kağan'ın iki oğlu oldu ki, Bilge Han ve Kül Tigin adlarındaki bu Türk prensieri bizim tfirihimizde pek seçkin bir yer işgal eder. Kutluğ ölünce yerine kardeşi Kapgan Han Kağan oldu. 22 yıl kağanlık yaptık­ tan sonra öldürülen Kapgan Kağan'ın yerine sırasıyle oğulları tnal Bögü Han, İni Han ve Yoluğ Tigin kağan oldular. Fakat bu üçü de başarısız kaldılar ve bir yıl içintıc arka arkaya öl­ dürüldüler. Bunun üzerine lILeriş Kutluğ Kağan'ın oğulları Bil­ ge Han ile Kül Tigin birleşerek ülkeyi kargaşalıktan kurtardılar. Bilge Han kağan oldu, küçük kardeşi Kül Tigin de başkuman­ dan olarak ordunun başına geçti. Böylcce Türk tfirihinde ilk de­ fa iki kardeş devlet idilresinde birlikte hareket etmiş ve hiçbir kıskançlık duymadan birbirlerine yardım etmiş oluyorlardı. Kapgan Han'ın son yıllarında devlet hem Çin tehdidi altında kalmış, hem de birçok Türk boyları Göktürk idaresine 30!ffu-ihte Türkler isyan etmişlerdi. Bilge Ka�an ile Kül Tigin bütün bu tehlike ve tehdidieri orLadan kaldırdılar, başkaldıran herkese boyun e�­ dirdiler. Bilge Kağan " Ü lkenin, milletin ve devletin birligi" için ne gerektiyse yaptı. Türk beyleri csaret yıllarında görmüş­ lerdi ki, ne zaman Türk boyları birlik olsa Çin onlara harac ve­ riyor, ama ne zaman aralarında iktidar kavgası başlasa zayıfla­ yan devletin üzerine yürüyor. Bu yüzden babaları ııteriş Kutluğ Kağan gibi, oğulları da hiçbir ayrılıkçı, bölücü harekete fırsat vermediler. Devlete isyan eden kabileleri gerektiğinde en şid­ detli bir şekilde iliiat altına aldılar. Bir de şuna çok dikkat edi­ yorlardı: TürklükIcrini kaybetmemek. O tarihte Türkler çifçilik de yapmakla birlikte yarı-göçebe yaşıyorlardı. Yazın yaylalarda, kışın ise kışlıklarda otururlar, her zaman tabiatla kucak kucağa hareketli bir hayaı yaşarlardı. Çinliler'in büyük şehirleri vardı, daha çok ticaretle uğraşıyoriardı. Bir Türk Çin şehrine gelince oradaki eğlence hayatına kapılıyar, çarşı-pazarda satılan renkli ve ipekli kumaşlara hayran kalıyordu. Çinliler bunu fırsat bile­ rek Türkler'i içki, kadın ve mal vermek suretiyIc kandırıp, on" ları Türk hayatından uzaklaştırıyorlardı. İşte Bilge Kağan bütün Türkler'i bu tehlikeye karşı uyardı. Yabancı ülkelerle ticaret ya­ pılmasını uygun görüyor, ama Türkler'in kendi vaLanlarını bı­ rakıp oralarda oturmalarını hiç istemiyordu. Göktürk orduları başkumandanı Kül Tigin 731 yılında isyancı Dokuz Oğuz Türkleri'ne karşı yaptığı bir savaşla öldü. Ağabeyi Bilge Kağan ve vezlr Bilge Tonyukuk ona büyük bir cenaze mcrasimi düzenlcctiler. Göktürk Devleti bu çağda o kadar Lanınan ve saygı uyandıran bir devletti ki, bütün komşu ve uzak ülkeler cenaze memsimine temsilciler gönderdiler. Çin Im­ paratoru kendi taş yonlueularını gönderdi ve Kül Tigin anıtının yazılıp dikilmesine yardımcı oldu. Bilge Kağan ondan üç yıl sonra öldü. Ona da bütün ülke kraııarının gönderdikleri temsilcilerin bulunduğu pek büyük bir eenaze merasimi düzenlendi. Hatırası için Kül Tigin Anıtı'nın yanına bir anıt dikildi. Burada onun ağzından Türk M illeti'nin bir tarihi ve bu tarihten alınması gerekli dersler anlatılmak­ tadır. Kül Tigin'in, Bilge Kağan'ın ve büyük Göktürk. veziri Tarihte Türkler/31 Bilge Tonyukuk'un hatıraları için dikilen anıtlara Orkun Abide­ leri veya Orkun Kitabeleri denir.Bunlar Baykal Gölü'ne dökü­ len Orkun Nehri'nin doğu kıyısı yakınlarında dikilmiştir. Orkun A bideleri Türk Milleti'nin binlerce yıllık tarihi boyunca meydana getirdiği eserlerin en başta gelenleridir; dün­ yada başka hiçbir milletin tarihinde bu derece ebcdi hakikatleri bu kadar yüksek bir edebiyat diliyle ortaya koyan eser bulun­ maz. Orada Türk tarihinin ve Türk Milleti'nin ÖZÜ, taşlara ka­ zılmıştır. Öyleki, Türk'ün bütün tarihi kaybolsa, sadece Orkun Abideleri'ne bakarak bu milletin yüksek medeniyetini, devlet kurucu dchasını, ahlfık ve faziletini, askeri kahramanlığını, dev­ let ve kanun anlayışını öğrenmek mümkündür. Bakınız, Bilge Kağan Türklüğün doğuşunu nasıl anlatıyor: "Yukarıda mavi gök. aşağıda yağız yer yaratıldı­ ğında ikisi arasında insan oğlu yaradı/mış.lnsanoğlunun üstüne büyük dedelerim Bumin Kağan. Istemi Kağan hü­ kümdar olmuşlar. Türk Milleti'nin iline. töresine çeki-dü­ zen vermişler. Dört taraf hep düşman imiş. Ordular gön­ derip dört taraftaki milleti hep idaresi altına almış. Baş­ lıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüş... " Kül Tigin abidesinin baş tarafında ise Bilge Kağan Türk Milletinin halini şöyle anlatıyor: "Ben Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağan, Tanrı'nın iradesiyle kağanlık tahtına oturdum. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bÜlÜn soyum, milletim, güneydeki şadpıt beyleri, kuzeydeki tarkat, buyruk beyle­ ri, Oğuz Tatar ... Dokuz Oğuz beyleri, miııeti.Bu sözümü iyi işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, ba­ tıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar bütün mil­ letler şimdi benim emrimdedir. Bunca milleti hep düzene soktum. O şimdi kötü değildir. Türk Kağanı Ötüken or­ manında oturursa ilde sıkıntı yoktur ... Çin milletinin sö­ zü tatlı. ipek kumaş! yumuşak imiş. Tatlı sözle, yu - 32(filrihtc Tilrklcr muşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yak­ laştırırmış. Yaklaştırıp konduktan sonra. onun hakkında köıü şeyler düşünürmüş. I yi bilgili insanı. iyi cesur in­ sanı yürütmezmiş . . . Taılı sözüne. yumuşak ipek ku­ maşına aldanıp. ey Türk milleli. nice evlfidlnı kaybettin. Türk mil/eıi. öldün; Türk milleti. öleceksin. Güneyde Çogay Ormanı'na. Tögültün Ovası'na konayım dersen. Türk mil/eıi. öleceksin ... O yere doğru gidersen, Türk mil/eıi. öleceksin. (J tüken yerinde oturup kervan gönde­ rirsen hiçbir derdin olmaz. Öıüken ormanında olurursan ebediyen il tutarak oturacaksm. Türk milleıi. tokluğun kıymetini bilmedin. Açlık tokluk düşünmedin . Bir doyunca açlık akhiıa gelmedi. Öyle yaptığın için. seni besleyip bakmış olan kağanının sözünü dinlemeden kalkıp Çin'e gittin. Hep orda mahvol­ dım. yok edildin. Orda. geri kalanlilla hep zayıflayarak. ölerek yürüyordun. Tanrı buyurduğu için. kendim devletli olduğum için. kağan oldum. Kağan olup açJaklr mil/eti hep topladım. Yoksul mil/eti zengin eııim. az milleti çok kıldım. Yoksa bu sözümde yalan mı var? Türk beyleri. mil/et. bunu iyi işiııin. Türk milleti­ ni toplayıp il tutacağım bu taşa kazdım. Yanı/ıp öleceğini yine bu taşa kazdım. Her ne sözüm varsa ebedi taşa yaz­ dım. Ona bakarak bilin ... Beyler ve millet alıenksiz oldu­ ğu için. Çin milleti hilekar ve sahtekôr olduğu için. alda­ tıcı olduğu için. küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için. bey ve milleti karşılıklı çekiştirdiği için. Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış. kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş. Çin mil/etine beylik erkek evlfi­ dını kul kıldı. hanımlık kız evzadını diriye kıldı. Türk beyler Türk adını bıraktı. Çinli adı alıp Çin beyi olarak Çin kağanına itaat eder olmuş. Elli yıl işini gücünü ona vermiş. Doğuda gün doğusuna kadar, batıda gün batısına kadar ordular gönderip Çin Kağanı adına hep kendi ilini töresini zaptetmiş. Tarihte Türkler!33 Türk halkı şöyle dermiş: Illi millet idim, ilim şimdi hani? Kime il kazanıyorwn? Kağanlı millet idim, kağmıım hani, hangi kağanm hesabtlla çalışıyorum? Öyle deyip Çin kağonına düşman olmuş. Düşman olmuş, ama kendisini bir düzene sokamadığı için yine ona boyun eğmiş. Çinli onun kendisi için bunca çalışıığmı hiç dü­ şünmeden, Türk milletini öldüreyim, kökünü kurutayıin dermiş: Millet yokolmaya gidiyormuş. Yukarıda Türk Tanrısı öyle ir/ıde etmiş de, Türk milleıi yok olmasın diye, m ille i olsun diye Babam i Iteriş Kagan'ı ve annem IIbi/ge /lotun'u ıU/up yukarı kaldırtilIş. Babam Kağan onyedi erle isyan eımiş, () başkaldırdı diye işitip şehirdeki dağa çıkmış, dağdaki inmiş, ıoplanıp yet­ miş er olmuşlar. Tanrı kuvvet verdiği için Babam Kağan' ın askeri kurt gibi imiş, düşmanı koyun gibi imiş. Do­ ğuya balıya asker gönderip ıoplamış, yığmış. Hepsi ye­ diyitz er olmuş. Yediyüz er olup ilsizleşmiş, kağansızlaş­ mış mi/leti; dıriye olmuş, köle olmuş mil/eli; Türk Töre­ sini bırakmış milleti atalarımın töresince düzenleyip ye­ tiştirmiş... " Bilge Kağan Göktürk devletinin kuruluşundan kendi za­ manına kadar geçen olayları böyle anlattıktan sonra milletine şöyle seslenmektedir: "'türk Oğuz bey!l�ri, millet, işitin: Üstte gök çök­ mese, alııa yer delinmese, Türk milleıi, ilini töreni kim bozabileeekti? 'türk milleli, vazgeç, pişman ol. Disiplin­ sizliğin yüzünden, seni beslemiş kağamna, hür ve müsta­ kil güzel yurduna karşı hata eııin, onları kötü duruma düşürdün. Kutsal Ötüken ormaııını bırakıp güıin. Doğııya gillin, batıya gil/in. Cil/in de ne gördün? Kanın ırmaklar gibi akıı, kemik/erin dağlar gibi yığıldı. Bey olacak oğlun köle oldu, haııını olacak kızın e/ıriye o/du. Yaptlğııı ea­ hillik, kötülük yüzünden anıerını kağan uçup gitti ... " 34!fanııte Türkler Bu sözlerden anlaşıldıgına göre, Türk nıillclı i�'iıı en bü­ yük tehlike kendi kültürünü, kendi töresini hırakarak başka milletlerin örf ve adetlerini benimsemek, devIeıin kaıııın ve ni­ zamlarına itaat etmemek, geçici rahatlıklara aldanıp ileriyi gö­ rememektİr. Bu konuda asıl sorumlu olanlar ise milleıin ileri gelenleridir. Halk tehlikeyi görüp kurtulmak için çalı�ıı�ı halde beyler Çinlileştikleri için halka kurtuluşu bulmakıa rehherlik edemiyorlar. Orkun A,bideleri'nin üçüncüsü vezır Bilge Tonyukuk adına dikilmiştir. Ünvanı Boyla Baga Tarkan olan Bilge Tonyu­ kuk büyük bir devlet adamı olup hem tıteriş Kagan, hem Kapa­ gan Kağan ve Bilge Kağan devirlerinde Göktürk devletinin başveziri olarak hizmet eımiştir. Bu abidelerdeki yazıları yazan ise Kapagan Kağan'ın küçük oğlu Yolug Tigin'dİr. Bilge Kagan'dan sonra Göktürk tahtına ogulları İcen Türk Bilge Kağan ve Tengri Bilge Kutlul1; Kal1;an oturdular. Sonra hep küçük yaşta prensier Kal1;an olup bunların zamanında devlet idaresi ya annelerinin ya başkalarının eline geçtiği için devlet zayıfladı ve nihayet 745 yılında Dokuz Oğuzlar (Uygur­ lar) Göktürk ailesinin hakimiyetine son vererek onların yerine geçtiler. Büyük Göktürk tmparatorIugu'nun Doğu ve Batı olmak üzere iki kolu vardı. Dol1;u Kağanlığı Balıdakine üstün olmakla birlikte Dol1;u Kağanı Kimin Türe Kağan'ın ölümünden (609) sonra Batı Kağanları artık Doğu'yu tanımayıp müslakil ol­ muşlardı. Batı Kal1;anları Bumin Kağan'ın kardeşi tstemi Ka­ ğan'ın soyundan gelirler. Batı Göktürkleri bir taraftan Çin, bir taraftan tran, Bizans ve Arap dünyası ile temas halindeydiler. ls­ temi'den sonra Batı tahtına Bilge Tardu Kağan, sonra sıra ile Apa Kal1;an, İnal Kal1;an, Çulo Kal1;an, Şeku Kağan, Tung Yab­ gu Kağan, Bal1;atur Sepi Kağan geçtiler. 631 tarihinde Batı Göktürk tahıı Bumin Kal1;an'ın ol1;ullarına geçti. 742'de Batı Ka­ ğanlığı Türgiş hanedanının eline geçti. Tfırihte Türkler/35 Kül Tigin Kül Tigin Türk tarihinin en büyük kumandanla­ rından ve en büyük kahramanlarından biridir. Türk mil/eti yokolma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı bir zamanda, ağabeyi Bilge Şad (sonradan kağan) ile birlikte bütün ömrünü savaş meydanlarında harcayarak milletimizin var­ lığını ve birliğini korumuştur. Kül Tigin 685 yılında doğdu. BabaslJlteriş Kutıugüç yıl önce Çin'e karşı baş­ kaldırmış ve başarılı bir hareketle Göktürk Devleti'ni ye­ niden kurmuştu. Fakat Göktürkler daha derlenip topar­ lanmış değillerdi. Jlteriş Kağan gece-gündüz çalışarak devleti yeniden düzenledi. 692 yılında öldüğü zaman Kül Tigin 7. ağabeyi Bilge ise 8 yaşındaydı. Amcaları Kapgan, kağan oldu. Bilge'yi Tarduşların başına şad yaptılar, Kül Tigin merkez ordusuna girdi.Küı Tigin onaltı yaşına geldiği zaman artık savaşçı bir asker olmu,ı'tu. Jlk defa 701 yılında Batı'ya açılan sefere katıldı.Burada Türgiş başbuğ­ larından birinin emri altındaki Sogd askerini bozdular ve halkı itaat altına aldılar. Sogdlar yeni/ince Çin ilerleyen Göktürk ordusunu durdurmak üzere el/ibin kişi/ik bir ordu ile bunların üzerine yürüdü. Kül Tigin emrindeki asker­ lerle Çin ordusunun merkezine saldırdı ve Çinli kuman­ danın kayınbiraderi olan bir komutanın üzerine atlayıp ya­ kaladı, ellerini bağlayarak geriye, Türk ordusuna dönüp esir komutanı Kağan'a teslim eııi. Çin ordusu orada imM edildi. 706 yılında Kapgan Ka,�an Çin seferi açtığında Kül Tigin yirmibir yaşındaydı. Çin generali Çaça'nın ordusuna karşı savaşa girdiklerinde Kül Tigin beylerinden birinin çok süralli olan atına binerek düpnan içine daldı. Kendisi­ ni durduramayan düşmanlar alını oklayarak öldürdüler. Kül Tigin hemen dO,�rulttp bu sefer /şbara Yamlar adlı Türk beyinin atına binip onunla saldırdı, o at da öldü. Üçüncü sefer Yigen Si/ig Bey'in giyimli doru atına binip hücum etti, sonunda o at da vuruldu. Zırhından , kafıa- ,; 36/Tiırihıc Türkler nından yüzden fazla ok darbesi alan Kül '/'i/o:i" h(I�'ını ve yüzünü oklardan sakınmayı bildiği için ,illl/nli ve Ça­ ça'mn orduswıu orada yo k ettiler. Sonraları Kül Tigin ve ağabeyi BilRe S/ld dağınık Türk kabile/erini toplamak ve itaat altına alttııık üzere se­ ferlere giriştiler. Bayırku beyi Uluğ Erkin devlete üylln etmişti. Türig Yargun gölü kenarında yapılan savaşta Uluğ Er­ kin'in ordusu bozuldu, kendisi pek az askerle kaçarak kur­ tuldu. Kül Tigin yirmialtı yaşında iken Kırgızlar isyan et­ tiler ve Göktürkler'e hasım olan diğer boylarta anlaşarak' birlikte Ötüken'e hücum etmeyi planladılar. Bu ittifakın gerçekleşmemesi için Göktürk ordusu kış ortasında Kır­ gızlara bir baskın hazırladı. Mızrak boyu kar sökerek Kögmen ormanını geçen Göktürk ordusu Kırgızlar'ı hiç ummadıkları bir zamanda gece baskınıyla dağıttı. Kırgız Kağanı toplayabildiği kadar orduyla Songa ormanında bunların karşısına çıktı. Kül Tigin Bayırkunun ak atına binerek hücum etti. Bir Kırgız'ı akla vurup ikisini mız­ rakla düşürdüğü sırada atını öldürdüler. O yine savaşa de­ vam etti. Sonunda Kırgız Kağanı öldürüldü ve ülkesi Göktürkler'e bağlandı. Sonra Türgişler'i itaat altına almak üzere A ltım Ormaııı'nı aşıp lrtiş'i geçerek yürüdü. Bol­ çu'da yapılan savaşta Türgiş ardı/su adeta birfırtına gibiy­ di. Fakat Kül Tigin ön safıa Türgiş askerinin arasına alnı beyaz boz atının üzerinde dalarak ordunun merkezine kadar girdi. Üzerine saldıran Türgiş askerlerinin çoğunu öldür­ dükten sonra Türgişler'in büyük beylerinden birini yaka­ layıp esir aldı. Türgiş Kagaııı da orada öldürüldü ve ül­ kesi bağlandı. Soğd halkını itaat altına almak için Baıı 'da Demir Kapı'ya kadar ordu gönderildi. O sırada Türgi,� halkının tekrar isyan ettiği duyuldu. Kül Tigin bunların üzerine çok az sayıda askerle gönderildi. Kalabalık Türgiş ordusu karşısında sırf kendi cesaret ve kahramanlığı ile Göktürk­ ler'i kurtardı ve galip geldi. Tarihte Türkler/37 Ertesi yıl Çin 'in kışkırttığı Karluklar büyük bir or­ du ile Ö tüken'e kadar sokuldular ve devlet merkezini tehdit ettiler. Kül Tigin Türgiş savaşında da kullandığı Alp Sal­ Çı adlı atıyla /ıücum edip mızrakla önüne gelen Karlukları yıkmaya başladı. Karluk ordusu bozguna uğratıldı. Sonra Az kavmi isyan etti. Kül Tigin yine Alp Salçı'ya binerek hücam etti ve Az ilteberi'ni. yani Aıların büyük beyini esir etti. Az ordusu orada yok edildi. Arkadan izgi! halkı isyan etti. Onlarla olan savaşta Kül Tigin'in Alp Salçı adlı aıı öldürüldü, ama Izgiller de yeni/di. En çetin savaşlar isyancı Dokuz Oğuz Türkleri i/e oldu. Bir yılda beş savaş yapıldı. Togu Balık'taki ilk sa­ vaşta Kül Tigiıı. Azman adlı atıyla hücam edip altı eri mızrakladı, yedincisini kılıçla düşürdü. Dokuz O ğuzlar bo­ zuldu. lkinci seferde Kuşalguk'ta Edizler'le savaş oldu. Kül Tigin yağız atımı binip bir eri mızrakladı, dokuz kişiyi de çevirerek vurdu. Ediıleri orada bozdular. Üçüncü sefer BolçLt' da Oğuzlar'la savaşa tutuştular. Kül Tigin onları da bozdu. Dördüncü seferde Dokuz O ğuzlar pek yaman saldırdılar. Kül Tigin kendi yiğitliğiyle bu hüdimu za­ manlılda püskürtmeseydi Göktürkler mahvolacakıı. Ezgin­ ti Kadız' da yapılan beşinci savaşta Kül Tigin Azman adlı atıyla saldırıp Dokuz Oğuzları bozdu. O yıl Amga kalesinde kışlayıp Dokuz Oğuz üze­ rine yeniden sefere çıktılar. Kül Tigin Göktürk Kağan Ailes/'nin korunmasıyla görevlendirilmiş, Bilge Kağan ve ınal Tiğin savaşa yürümüşlerdi. Dokuz Oğuz süvarıleri or­ du merkezini bastılar. Bütün imparatorluk ailesi esır düşecek ve Göktürklerin orada sonu gelecekti. l,(ül Tigin Öksüz adlı atına binip düşmana göğüs gerdi. Saldıran­ lardan dokuz kişi onun mızrak darbeleriyle ardı ardına düştüler. Yanındaki pek az kişiyle ölesiye çarpıştı ve mer­ kezi vermedi. Sonunda yetişen Göktürk birlikleri Dokuz Oğuzları bozdular. 38{farihte Türkler Kül Tigin 731 yılında 47 yaşında ikı'" Mdü. Ağa­ beyi Bilge Kağan. küçük kardeşinin Mtırası i�·ifl onun tür­ besi başına dikiiği anıtta şunları söylüyor: "Küçük kardeşim Kül Tigin vefat etti. Miitemlere garkoldum. Görür gözüm görmez gibi. bilir aklım bilmez gibi oldu. Kaygu ve tasa içinde kaldım. Zamanı Tanrı ya­ şar. insan oğlu hep ölmek için türemiş. Öyle düşünceye daldım. Gözden yaş gelse engel olarak. gönülden ağlamak gelse geri çevirerek düşünceye daldım. iki şadın ve küçük kardeş yeğenimin. oğlumun. beylerimin. mil/etimin Mli fena olacak diye düşünceye daldım. " Tarihte Türkler/39 Ergenekon Destanı Göktütrkler bütün Türk illerinde herkesi itaat altına al­ mış, baş kaldımn kavim ve kablleleri devlete bağlamış/ardı; hiç kimse onlarla boy ölçüşemezdi. Ama onların bu kudretini kıs­ kanan düşman kavimler bir araya gelerek Göktürkleri ortadan kaldırmak istiyorlardı. Bir defasında hepsi de ordularını birleşe­ tirerek Göktürklere lıücUm eııiler. Günlerce boğaz-boğaza savaş oldu. Göktürkler düşmam dağıttılar. Düşmanlar baktı ki Göktürkleri erkekçe savaşta yen­ meye imkôn yok, bunları hile ile yok edelim dediler. Bir gün · kaçıyormuş gibi yapıp :mklandılar. Göktürkleri gafil (lviadılar. Kılıç tutan erlerinin çoğunu kılıçtan geçirdiler, geri kalamill kadın ve çoçuklarıyla esır alıp götürdüler. Göktürk ocağı artık sönmüştü. Kağanları iı Han ve onun oğulları da hep savaşta öldüLer. Bir tek küçük oğlu Kayı sağ kalıp esır düşmüş/ü. Kayı bir gece amcasının oğlu Dokuz'la birlikte kaçmayı [Ilanladı. ikisi de eşlerini alarak gecenin karanlığında Göktürk eline doğru at sürdüler. Gündüzleri saklanıp geceleri yol alıyorlardı. i ler ta­ ral düşmanla dolu olduğu için, kimsenin görmeyeceği bir yer bulup omda oturmaya karar verdiler. D ışarıya geçit vermeyen bir vadı buldular, binbir güçlükle aşağıya inebildiler. Burası öyle kapalı, kuş uçmaz-kervan geçmez bir yerdi ki, kendileri bile bir daha geldikleri yolu bulamazlardı. Geldikleri yere Ergenekon dediler. Ergenekon'un tatlı suları, türlü yemişleri, av için kuş ve geyikleri vardı. Ulu Tanrı'ya şükredip burada rahat ve güvenle yaşamaya başladılar. AyLar, yıllar birbirini kovaladı. ikisinin de çocukları oldu, torunları oldu. Atları da çoğalıyordu. Birkaç yüzyıl burada yaşadılar. Bir gün artık ne insanlarıyla ne hayvanlarıyla buraya sığamaz olmuşlardı. Ne yapacaklarını düşünmeye başladılar. , Büyük dedelerinden Ergenekon dışında pek güzel ülkeler bulunduğunu, oralarda insanların yaşadığın! işitmişlerdi. "Çıkıp ata­ larımızın yurduna gidelim" dediler. Ama dağlar yol vermiyordu. Dört bir yana koşturup etrafı yokladılar, bir adam sığacak yer bulamadılar. 40!f5.rihıc Türkler Aralarında bir demird vardı. "Su dağda bir demir madeni var, demiri eritirsek belki dağ bize bir geçit verir" dedi. Dağın her tarafmı odun ve kömürle kat kat doldurdular. Yetmiş manda derisinden körükler yapıp yetmiş yere koydular. Tan­ rı'nm yardımı ile, dağ ateşe dayanamadı, demir eriyip gidince bir geçit açıldı. Çıkıp Göktürk yurduna geldiler. Kayı Han'm torunu Börteçine kağan oldu, dörtbir yana adam gönderip yurt­ larmı yine aldıklarını bildirdi ve herkesin kendisine boyun eğmesini emretti. Göktürkler yine eski şan ve şeref/erine ka­ vuştular. Dağı delip Ergenekon 'dan çıktıkları günü kutsal kurtu­ luş günü ilan ettiler. Her yılm o gününde büyük merasim ya­ pılır, Kağan bir demiri kızdırıp örse koyarak çekiçle döver, onun ardından bütün Türk beyleri demir döverek kurtuluşlarmı anarlardı. TÜRGiŞ veya TÜRKEŞLER Türkeş Hfmedanı başlangıçLa GökLürkler'e bağlı olduk­ ları halele 630 Lmihinelen iLibaren Talas'ı başkent yaparak ayrı bir devleL oldular. Devletin kurucusu GöklÜrk Larkanlarından Uçele Kağan'dır. Sekizinci yüzyıl başlarında Arap-lslüm orduları Mfmeraünnehr'e girmişler ve Türkler'le karşılaşmışlardı. O sıra­ da elevieLin başında bulunan S ulu Çor Kağan bu orduları durdur­ mak için şicldeLli savaşlar verdi. Bir taraftan Araplar'ın bask ısı, diğer Larartan ÇinIiler'in siyası entrikalarıyla Türgişler arasına ni /Iık girdi ve Kül Çor ad l ı bir Türgiş kumandanı Sulu Kağan'ı öldürdü. Bundan sonra Türgişler ikiye ayrıldı . Kül Çor, "Bağa Tarkan" ünvanıyla Sarı Türgişler' in başına geçti ve devleı.c hükim oldu. S onra Kara Türgişler'in l ideri ııLemiş KULluk Bilge Kağan ve Tanrı Bolmuş Kağan hükümdar oldular. 766 ela Türgiş Hanediinı'nın saltanatını Karluk Türkleri sona erdirdiler. KARLUK'.LAR Türgiş hakimiyetine son veren Karluk Türkleri daha önce Göktürk Devleti'ne ba!ılı yarı-müstakil bir hayat yaşıyor­ lardı. Karluk beylerine "Kül Erkin" denilirdi. Bunlar imparator­ lu!ıun batısında oturdukları için, İstemi Kağan'ın Hazar ve Ma­ verfıünnehir tarananna yaptığı seferlerde Karluklar'dan çok fay­ dalanıldı. Göktürk Devleti yıkılınca Çin ona baglı di!ıer Türk ülkeleri gibi Karluk ülkesinde de hakimiyet kurmak istemişti, Fakat Karluklar Çin'e boyun egmediler ve kendi başlarına bir devlet oldular. Karluk prensieri, Türkler'in Aşına (Bozkurt) so­ � yundan gelmedikleri için "Ka an" ünvanını alamıyorlardı. Bun- · lar ancak "Yabgu" olabiliyorlardı. Göktürk Devleti tekrar kurulduğu zaman Kapgan Ka­ ğan bunları yeniden itaat altına almış, devlete ba!ılamıştı. Son­ radan Karluklar Göktürk Devleti'nin yıkılmasında Uygurlar'la (Dokuzoğuzlar) işbirliği yaptılar. Uygur Devleti kurulunca Kar­ luk beyine sol kol yabguluğu verildi. Daha sonra Karluklar Türkeş Devleti'nin zayıflamasından faydalanarak onların hftkim olduğu bölgelere yayıldılar. Bu yayılına onları Batı'da İsHım or­ dularıyla karşı karşıya getirdi. Bu sırada Çin, ilerleyen Müslü­ man kuvvetlerini durdurmak için büyük bir orduyla Batı seferi açmıştı. Asya'da Müslümanlı!ıın kaderini belirlcyccek olan bu savaşta Çin'in bütün entrikalanna rağmen Karluklar -Müslüman olmadıkları halde- İslam ordusuyla birleştiler ve 75 1 yılındaki meşhur Talas Meydan Muharebesi'nde birleşik Türk-Arap ordu­ ları Çinliler'i müthiş bir mağlubiyete uğrattı. Bundan sonra Karluklar artık Araplar'la daha yakın temasa geçecekler ve ilk Müslüman-Türkler olacaklardır. UYGURLAR·· Uygurlar, Büyük Hunlar'ın torunlarıdır. Bunlar Selenga ırmağı etrafında yaşİ yorlardı. Erkin denen Uygur · beyleri Göktürk Devleti'ne bağlı iken Göktürk Devleti 630'da Çin ha­ kimiyeline girince Uygurlar bağımsız bir devlet oldular ve bey­ leri İlteber adını aldı. 646 yılında Uygur Kağanlığı kuruldu, fa­ ,kat İkinci Göktürk Devleti'nin meşhur kağanı Kapgan bunları yeniden devlete bağladı. Uygurlar nihayet 745 yılında Göktürk Dev leti'nin içine düştüğü kargaşalıktım faydalanarak, beyleri Kutlug Bilge Kül'ün idaresinde bu devleti orıa.dan kaldırdılar; Kutlug Bilge, Uygur Kağanı oldu. Uygurlar bir ıa.raftan dağınık Türk kabilelerini kendi idareleri altında toplarken bir yandan Çin üzerindeki baskılarını artırdılar. 75 1 yılında, yani Uygur KağanIığl'nın ilk yıllarında büyük Çin ordusu Talas Meydan Savaşı'ndan K arluk ve Arap­ lar'a mağlub olmuş, böylece Çin'in kuvveti büyük ölçüde kı­ rılmıştı. Türkler artık Çin'in iç işlerine karışı yorlardı. Kutllig Bilge'den sonra oğlu Moyunçur, sonra da onun oğlu Bögü Ka­ ğan Uygur tahtı!1a oturdular. Uygur Devleti'nin en parlak çağı Bögü Kağan'ın yirmi yıllık hükümdarlık devridir. 779'da Bö­ gü'nün yerine Tung Bağa Tarkan, arkasından Kü!üg Bilge ve Kutlug Bilge kağan oldular. Son büyük hakan Küçlüg B ilge 44ffarilıtc Türkler 833'de öldürüldükten sonra, devlette iç kargaşalıklar ,: ıku. Uy­ gur federasyonu içindeki en güçlü Türk Ufuklarından K ırgızlar gitgide kuvvetlenerek onlara raldb oluyorlardı. Bu arada Uygur­ lar'ı kuvvetten düşüren başka birşey daha vardı. Vaktiyle Bögü Kagan Tibet seferinden dönerken oradan Mani Dini rfıhipleri ge­ tirmiş, bun lar vasıtasıyla Uygurlar'ı Mani Dini'ne sokmuştu. Türkler'in hareketli ve savaşçı tabiatına aykırı düşen, onları temel gıdaları olan etten bile uzaklaştıran bu din memlekette genel bir uyuşukluk yarattı . Sonunda Kırgızlar 840 yılında Uy­ gur başkentine girerek, Uygur Hakanı dahil, halktan pekçok kimseyi kılıçtan geçirdiler. Böylece Uygur Devleti son buldu. Uygurlar bu maglfıbiyetten kendilerini kurtarıp topar­ layacak bir varlık gösteremediler. Bir kısmı Kuzey Çin tarafına (Kansu bölgesine), bir kısmı da bugünkü Dogu Türkistan (Tur­ fan ve Kaşgar) tarafına göç ettiler. Oralarda birer kaganlık kur­ dularsa da bunların fazla bir siyasi ve askeri başarısı görülmedi. Ancak Dogu Türkistan'daki Uygur Devleti, Dogu-Batı ticaret yolları üzerinde bulundugu için iktisadi bakımdan çok gelişli. Onuncu Yüzyıl başından Onüçüncü Yüzyıl başındaki Cengiz is­ tilfısına kadar Uygur Devleti'nde san'at ve edebiyat çok gelişti. lslfundan önceki Türk wrihinde medeniyet eserleri bakımından en zengin dönem bu Uygur çağı oldugu için, Türkiye Cumhu­ riyeti zamanında bazı kimseler "medeniyet" keliı'nesi yerine Uy­ gur adının yanlış bir şekli olan " Uygar" sözünden "Uygarlık" diye bir kelime uydunnuşlardır. Bugün bazılarının " medeniyet" yerine kuııandığı "uygarlık" sözünün aslı budur. AYARLAR Doğu Asya'daki A var (Apar) Devleti 552 yılında B umin Kağan idftresindeki Göktürkler tara fından yıkılınca, bir kısım Avarlar Batı'ya kaçmışlardı. B u n l a r önce Kuzey Kafkasya'da hftki m olan ve gerek B izans'ı gerek tran'daki Sftsfm'i impanıtor­ luğu'nu ıehd'id eden Sabar Türk leri'yle (" Sibirya" adı buradan ge­ lir) ınücftdele ettiler ve 558 yıl ında onlm'l yend ikten sonra Ku­ zey Kafkas, Kuzey Karaden iz yoluyla Tuna boylarını ele geçir­ diler. Merkezi Macaristan ol mak ü/.ere Orta A vrupa'da büyük bir devlet kurdular. ldılfeleri alLında ve ordularında birçok kavim­ ler bulunmakla birlikte esas çekirdek Türklerden meydana geli­ yordu. Avarlar Batı'daki Frank (Fransız) Krallığı'ndan Doğu'da B i zans sın ırlarına kadar olan bölgenin ycgfme hükimi olmuş­ lard ı . tki dcfa lSllInbul'u kuşaı ı ıla r [akat ikisinde de donan ın al a rı olmadığı i çin başarısız kaldı lar. , 630'dan ıtibaren Av.lf hfıkiıniyeti zayı llamaya başladı. Buna rağmen Avarlar Dokuzuncu Y üzyıl'ın başına kadar ayakta kalmayı başardılar. Nihflyet Frankl,lfın hücuınlmı sonunda par­ çalan.mık dağıldıl.lf. Devletsiz kalan Avarlar bir d aha kendilerini toparlayamadılar. G iıı.ikleri ülkelerde dil lerini unu ltular, hıristi­ yanlaşarak eriyip gittiler. HAZARLAR Avarlar Asya'dan Avrupa'ya geçerken Kuzey Kafkasya bölgesindeki Sabarlar'ın yurtlarını ellerinden almışlardı. Fakat Sabar Türkleri Avar fırtınası geçtikten sonra tekrar toparlandı­ lar, Göktürk İmparatorluğu'nun Batı ucunda Göktürkler adına B izans ve İran İmparatorlukları ile mücadeleye devam ettiler. 630'dan sonra Göktürk İmparatorluğu Çin hakimiyeti altına gi­ rince Sabarlar müstakil bir devlet haline geldiler. İşte Hazar Hll­ kanIığl bunların eseridir. Hazarlar İran'daki Sasanı'İmparatorluğu'nu devamlı bas­ kılanyla çok zayıf düşürmüşlerdi. İslam orduları Sasanıler'in böyle zayıf zamanlarında İran'a girerek onları kolayca çökert­ tiler. İran aradan kalkınca Emevi orduları Hazar ülkesine doğru y ürüdülcrse de Hazarların şiddetli direnişi karşısında Ermenistan sınınndan öteye geçemediler. Hazarlar bütün Doğu Avrupa'yı ellerine geçirerek bü­ yük bir devlet oldular. Bizans bunlarla iyi geçiniyor, ilerleyen Arap ordularına karşı Hazarlar'ın dostluğun u arıyordu. Hazar Hakanlığı Kafkaslar'dan Macaristan'a kadar uzanan geniş bir sa­ ha içinde öyle bir düzen kurmuştu ki, uzun yıllar savaş çal­ kanııları içinde yaşayan kavimler bu sayede ticaretle, san'atla, dın hayatının gelişmesiyle uğraşma fırsatını bulabildiler. Tidi- Tarihıe Türkler/47 reLin getirdiği bolluk sayesinde Hazar şehirleri büyük bir canlılık kazandı. Hazar Hakanlığı Onuncu Yüzyıl ortalarına ka­ dar, yani tam üç yüzyıl büyük bir devlet olarak devam etti. Ha­ zarlar'ın yıkılması ve dağılması Türk tarihinde büyük ibret alınması gereken olaylardan biridir. Bu devlet Türkler bakımın­ dan başarısız bir şehirleşmenin sonucu olarak dağılmıştır. Ha­ zarlar eskiden olduğu gibi yarı göçebe kabileiere dayanmadıkları için ücretli bir ordu kurmuşlardı. Fakat bu ücretli ordu sadece kendi kavimlerinden değil, birbiri ile uzlaşması çok zor olan birçok kavimlerin insanlarından meydana geliyordu. Hazarlar ayni hatayı, din konusunda da işlediler. Memlekette bir dın bir­ liği sağlamayı düşünmediler. Hazar ü1keşinde her dınin misyo­ nerleri at oynatıyor, böylece Hazar halkı dıni inanç bakımından bir yamalı bohça haline geliyordu. Üstelik Hazar Hakanları Se­ kizinci Yüzyıl'da M iJsevlliği kabul etmişlerdi. Hazarlar'ın zayıl1amasından en çok faydalanan lslavlar, yani bugünkü Ruslar'ın dcdeleri oldu. Hazar topraklarının bü­ yük bir kısını onların eline geçti. Ayrıca Macaristan da o devir­ de ayrı bir güç halinde ortaya çıktı. PEÇENEKLER, UZ LAR VE KUMANLAR Peçenekler Peçenekler B üyük Göktürk Hakanlığı'na bağlı kavim­ lerden biriydi. Onuneu Yüzyıl'da Kuzey Karadeniz bölgesinde yaşıyorIardı. Uzun m üddet R uslar'ın Kiyef Prensl iği'yle m ücü­ dele ettiler ve 968 yılında Hazar Hükanlığı başkentini zapteden Kiyef Prensi S vyatoslav'ı yenerek öldürdüler. Bu mücadelede Ruslar'a kar�ı Peçenekler'i lUtan B izans, onlarla dosLluk kurma­ ya çalışıı . Ayrıca kendini tchdid eden Bulgarlar'a karşı Peçenek­ ler'j kul lanmayı düşünüyordu. Peçenekler daha doğudan gelerek kend ilerini sıkıştıran Uz (Oğuz) Türkleri y üzünden ülkelerini bırak ıp Orta Avrupa'ya dağılmaya başladılar. Onbi rinci ';'�izyı l başlarında Peçenekler Balkanlar üze­ rine sarkmaya başhtm ışlard ı . Fakat B izans bu akınıarı durdura­ bilmek için Peçenek beyleri arasına niJIık soktu. Birbirine düşen Peçenekler bir defasında zayı f kuvvetlerden meydana gelen Bi­ zans ordusuna karşı ağır bir yenilgiye uğradılar. B izans bunların savaşçı güçlerini bildiği için on lardan kendi güney sın ırında fay­ dalanmak istedi ve Peçenekıcr'i Selçuklu'lara karşı çıkarmayı de­ nedi . Peçenekler bu tekııneri geri çevirdiler; B izans ordusuna g irmiş olan Peçenek birlikleri ise Malazgird Savaşı'nda kendi soydaşlarının safına geçtiler. Doğu Avrupa'da kalan Peçenekler ise 1 080 y ı lından sonra tekrar toparlandılar, yanlarına Macar ve Tarihte TilrkJcr/49 Kıımanlar'ı da alarak B izans'ı birkaç defa mağlub elliler. 1090 yıl ında Çekmece'ye kadar bütün Trakya onların hakimiyeti altına girdi. O sırada Çavuldur Oğuzları'nın beyi Çakan, İzmir'i ele geçirmiş, Adalar Denizi'ne hfıkim oldukUln sonra İSUlnbul'u zaptetmeyi planlamıştı . Bu iş için Peçenekler'in ymdıınını al­ mak üzere onlarla teınfısa girmişti . Böylece B izans bir tarafta Selçuklu, bir tarafta Çakan (Çıka) Oğuzları , bir tarafum da Pe­ çenekler'in baskısı altında kımıldayamaz hale gelmişti. B izans, Çakan Bey ve Peçenekler'in ortak hareketlerini durdurmak için bir yandan Hıristiyan dünyfısını harekete geçi­ rirken, b ir yandan Kuman Türkleri'ni Peçenekler aleyhine kış­ kırttı. Peçenekler Çakan'ın donanmasıyla b irleşmek üzere Meriç ağzında bek lerken, Tugur Han idfıresindeki kırk bin Kuman sü­ vfu'isi bunların üzerine saldırdı ve hepsini mahvetti. Peçenekler dağıldı lar ve eriyip gittiler. ' Uzlar Uzlar, Oğuz Türkleri'nden bir zümre idi. Peçenekler'i yurtlarından sürdükten sonra Özü (Dinyeper) Nehri etrafında yer­ l eştiler. Fakat Rus Prensieri birleşerek onları bu bölgeden uzak­ laştın! ı. Bum!an sonra Uzlar güneye sarktılar, B izans ordusu ve B ulgarlar'ı yenerek S elfınik'e kadar i lerledi ler. Fakat buralara yerleşmeye fırsat bulamadan salgın hastalıklar ve Peçenek hü­ cumları yüzünden dağıldılar. B i zans ord usuna katılan bir kısım Uzlar, Malazgirt'te Türk ordusu tarafına geçmi ştir. Kumanlar Ku manlar, Grihte uzun zaman v e çok değişik bölge­ lerde kend ilerinden söz ettinn iş bir Türk kitlesidir. Bunlar, yine kendileri gibi G ök türk İmparatorl uğu'nun Batı toprakları üzc­ rinde yaşayan K ıpçaklar'la birleşerek B atı'ya yöneldiler ve Ku­ manlar, R us PrensIerinin ortak kuvvetini mağlub ederek Kara­ deniz kuzeyindeki bozkırlara yerleştiler. Onbirinci Yüzyıl son­ larında Ba lkaş Gölü'nden B atı Karadeniz'e kadar muazzam bir 50(ffu-ihtc Türkler bölge Kuman-Kıpçaklar'ın eline geçmişti, bu bölgeye Kıpçak Sahası veya Kumanya deniyordu. Rus prenslikleri Kumanlar'ı bu bölgeden atabilmek için birleşerek devamlı hücum ediyorlardı. Bu savaşlarda bazen Rus­ lar, bazen Kıpçaklar gillip geldiler. Fakat 1 1 85'te Kıpçak Baş­ bu�u Könçek komutasındaki Türk kuvvetleri, Prens 19or'un emrindeki mültefik Rus ordusunu tamamiyle imha etti. Bir kı­ sım Kumanlar Kırım'da yerleşik hayata geçerek, orada şehir ve kasabalar kurdular. Kuzey Kafkas bölgesindeki Kuman-Kıpçaklar ise Gür­ cistan Kraııı�ı'yla ilişkiler kurduktan sonra, Gürcistan üzerin­ den o sırada Selçuklu beyleri idaresinde bulunan Doğu Anadolu şehirlerine kadar sarktılar. Kutlu Arslan ve Sevinç Beyler zama­ nında güney Kafkasya'ya çok sayıda Kıpçal< yerleşti. Kıpçak sahasının Do�u bölgesinde bulunanlar, Harezm­ şahlar devleti hizmetinde çalıştılar. Meşhur Celaleddin Harezm­ şah(Mengüberdi)'ın annesi bir Kıpçak prensesi idi. Harezmşah ordusunun büyük kısmı Kıpçak Türkleri'ydi. Mısır'da Eyyubi Devleti yerli halktan ordu kuramadı�ı için yabancıları ücretli asker olarak alıyordu. Çok sayıda Ku­ man-Kıpçak genci Mısır'a giderek orada özel eğitimle Eyyubi ordusuna girmeye başlamıştı. Bunlar kısa zamanda orduda yük­ sek mevkiler kazanıyorlardI. 1250 yılında Kıpçak beylerinden lzzeddin Aybeğ, kendisini Sultan ilan etıi ve böylece Mısır'da Ondördüncü Yüzyıl sonlarına kadar sürecek olan bir Türk Dev­ leti kuruldu. Mısır Kıpçak sultanlarından Baybars, " yenilmezn denen Moğol ordularını müthiş bir bozguna u�raımıştır. Fakat As­ ya'da kalan Kuman-Kıpçaklar, Moğol baskısına dayanamayıp dağıldılar. Burç Han idaresindeki bir kısım Kumanlar Moldav­ ya'ya yerleşerek Hıristiyan oldu; Köten Bey'in Kumanları Ma­ caristan'a yerleştiler. Geri kalanların herhangi bir siyasi varlı�ı Qlmadı. BU LGARLAR "Bulgar" kelimesi Türkçe "Bulgamak" ( birbirine ka­ rışmak) fiilinden gelir. Bir kısım Hunlar'la Dinyeper-Volga ara­ sında yaşayan Ogur Türkleri'nin karışmasından B ulgar kavmi doğmuştur. = lIk Bulgar Devleti, Göktürk lmpabtorlugu'nun 630'da dağılması üzerine kuruldu. lIk Bulgar hükümdarı, Asya Hun Tanımlarının süıaıesinden gelen Kurt Han idi. Fakat Kurt Han'­ ın devleti, kendisinin 665'te ölümU nden sonra Hazarlar'ın baskı­ sıyla dağıldı. B u ilk Bulgar DevleLİ, Kafkasya'nın kuzeyinde idi. Kurt Han'ın küçük ogıu bir kısım B ulgarlar'la birlikte Balkan­ lar'a geçti ve orada bir Bulgar Devleti kurdu (679). Şimdiki Bul­ garisı.an topraklarında kurulan bu devletin toprakları üzerinde lslav kitleleri yaşıyordu. Bulgar kraııarı B izans'la bazan dost, bazan düşman ya­ şadılar. Bizans bunlardan Arap kuşatmasına karşı yardım gör­ müş ve kendilerine birlakım ticari kolaylıklar saglamıştı. Fakat B ulgarisı.an'ın Macaristan istikametinde genişlemeye başlaması üzerine B izans ürklÜ ve Bulgarlar'ı ortadan kaldırmanın yollarını aramaya başladı. Bulgarlar Bizans ordularını ardı ardına yendiler ve 8 14'te lstanbul kapılarına dayanarak şehri k hşattılar. Ancak bu sırada Bulgar Kralı Kurum Han öldü. Yerine geçen ogıu Omurtag Han Bizans'la barış yaptı. Tuna B ulgar Hanlıgı'nın en parlak devri, bu Omurtag zamanıdır. 521rarihte Türkler Bulgarlar kendi toprakları içinde yaşayan lslavlar'ı devlet idaresine kattılar ve onlarla evlcnmeye başladılar. Kalabalık 1s­ lav kitleleri arasında Türkler yavaş yavaş eri meye başlamış­ lardı. Boris Han'ın 864'te Ortodoks Hıristi yanlığı kabul etme­ sinden sonra Bulgarlar iyice islavlaştılar ve Türk karakterini ta­ mamen kaybettiler. Bugünkü B ulgaristan bir lslav devletidir. ltil boyunda kalan B ulgar kitlesi ticaret, çiftçilik ve hay­ vancılık yaparak büyük bir refaha kavuştu. ltil Bulgarları'nın hükümdarı Almış Han zamanında (Onuncu Yüzyıl başı) lslfım Dini kabul ed ildi. On üçüncü Yüzyıl'da Moğollar bunların ül­ kelerini talan ederek halkı kılıçtan geçirdiler. Ama B ulgarlar tekrar toparlandılar. Ardından Altınordu Hanı Polat Timur ve en sonunda Timur Gürgan Bulgar ülkesini tahrip ettiler. ltil Bul­ garları Kazan bölgesine giderek oraya yerleştiler. ESKİ TÜRKLERDE MİLLET VE DEVLET Türk cemiyetinin temeli aile idi. A ile, daha çok anne­ baba ve çocuklardan meydana geliyordu. Evlenen kız veya er­ kek, ailesinden kendi hissesine düşenleri alarak ayrı ev kurardı; . zfıten evlenmek sözü ayrı ev kurmak, ev sfıhibi olmak demektir. Kadınlar hemen hemen erkeklerle eşit haklara sahipti. Onların da erkeklerinkine benzer bir hayatı vardı; ata bincr, kılıç kul­ lanırlardı. Aileden sonraki en büyük sosyal birlik "Uruk" (sülfıle) idi. Uruk veya soylar topluluğuna ise "Soy" denirdi. Boyların kendilerine fıid toprakları, başlarında boy beyleri bulunur, boy beylerini ise fiile ve uruk temsilcileri seçerdi. Boylar birleşerek bir siyfısı birlik kurdukları zaman buna "Sudan " denird i. Budunun başında "Han" bu lu nurd u Budunların her zaman siyflSı istiklfıli olmazdı. Çok dera birden fazla budun bir merkezden idfıre ediliyor ve buna "il" deniyordu ki, bugünkü devlet teriminin k<ırşılığıdır. Türk cem iyeti iki tabaka halinde idi. B irincisi idrıre eden­ ler zümresi ki, bunlar belli fiilclerden ge l i r l e rdi Beylerin dı­ şındaki büyük halk kitlesine "Karabudun" (knirdi. Fakat beyle­ rin idfıreci olmaktan daha fazla bir im tiyazı yoktu, yfıni bunlar servetleri ve yaşayışları dolayısiyle hal ktmı ayrı insan lar de­ ğildi. Esasen Türkler geniş bozkırlarda çi ft<, i l : kten çok hayvan. . 54{ffu-ihtc Türkler cılıkla uğraştıkları için, onlar arasında birbirinden kesin olarak ayrılan sosyal sınıfların ortaya çıkması imkansızdı. Savaşlarda esir alıyorlardı, fakat esir çalıştıracak bir iktisadi düzenleri bu­ lunmadığı için içlerinde ayrı bir köle tabakası da yoktu. Devlet Türkler'in en belirgin özelliklerinden biri kuvvetli bir teşkilatçılık kabiliyetine sahip olmalarıdır. Yaşadıkları hayat da onları hürriyete, istikıaıe alıştırdığı için hiçbir zaman devletsiz olmamışlardır. Gerçekten, en az ikibinbeşyüz yıllık tarihlerinde devletsiz kaldıkları, y�i istiklallerini tamamiyle kaybettikleri bir zaman olmamıştır. Dünyada daima bir veya birkaç Türk dev­ leti bulunmuştur. Türkler kendilerinin Dünya'yı idare etmekle görevli ol­ duklarına inanırlardı. Bu görevi onlara Tanrı vermişti. Zaten kendi kağanlarının kutsal olduğuna, ilahi bir kaynaktan gel­ dil:tine inanıyorlardı. Orkun Abideleri'nden de anlaşıldığına göre, Türk kağanlarının yaptıkları işlerin Tanrı'nın iradesiyle olduğu inancı vardır. Hun imparatorları'na, mesela Mete'ye "Gök Tan­ rı'nın tahta çıkardığı Tanrı Kut'u Tanhu" denirdi. Bu yüzden Türkler'de as1:lzadelerin ve hükümdarların idam edilmelerinde kanları akıtılmaz, yay kirişiyle boğulurlardı, çünkü kanları kut­ saldı. Bu uygulama Osmanlı Türkleri'nde de devam etmiştir. Türk Kal:tanları kudretlerini Gök'ten (Tanrı'dan) alırlardı. B u yüzden iktidar gökten yere doğru kademe kademe dağıl­ maktaydı. Gökte bir güneş olduğu gibi yerde de bir kağan bu­ lunmalıydı. Gündoğusu günbatısına daima üstündü, bu yüzden Doğu'ya hükmeden Batı'ya hükmedenden üstün olurdu. Bir hükümdar Tanrı'nın inayet ve yardımına mazhar ol­ duğu sürece halkına iyi bakar, onu zenginlik ve adalet içinde yaşatırdı. Bunu başaramayan kağan'dan Tanrı'nın kut'unu geri aldığı düşünülür ve ona karşı isyan etmek meşru sayılırdı. Tarihte Türkler/55 Hükümdarlar devlet işlerinde daima büyük beylerden meydana gelen bir meclise danışırlar, onların razı olmadıkları işi pek yapmazlardı. Danışma meclislerinde herkes sözünü açık­ ça söyler, hükümdarı istediği gibi tenkid edebilirdi. Çünkü mec­ lis üyeleri asıl kuvvetlerini temsil ettikleri zümrelerden alır­ lardı. Devlet Teşkllatı Türk devletinin başında bulunan kimselere tanlzu, kagan, han, yabgu, ilteber gibi çeşitli isimler verilmiştir. Bunların hükümdarlı k alametleri taht, otag, tug, davul, sorguç gibi şey­ lerdi. Hükümdar tuğunun tepesinde altından bir kurt başı bulu­ nurdu, çünkü Türkler'de hükümdar ailelerinin Aşına (Kurt) so­ yundan geldiğine inanılırdı. Çok sonraları, Osman Gazi Osman­ lı Devleti'ni kurunca, o da hükümdarlık alameti olarak davul ve sancak sahibi olmuştu. Hükümdarların eşlerine Katun (Hatfın) denirdi. Türk Ka­ ğanları çoğunlukla Çin'li veya diğer yabancı prenseslerle -daha çok siyasi sebeplerle- evleniyorlardı, ama oğulları hükümdar olacağı için ilk eşleri ni Türk kızlarından seçmeye dikkat ederler­ di. Hatunlar devlet işlerine karışırlar, hatta kendi başlarına hü­ kümdar bile olabilirlerdi. Onların devlet işine karışmaları ço­ ğunlukla kötü sonuçlar vermiş, d aima şikayet konusu olmuş, fakat Müslümanlık'tan sonra bile bu adet uzun müddet devam etmiştir. , Kağanların oğulları devlet işlerine alışmak üzere tecrü­ beli devlet adamlarının yanlarında yetişirler, sonra devletin Sağ veya Sol kanadına vali olurlardı. Bunlar han, şad, tigin ünvan­ ıarı alırlardı. Gerek hükümdarın, gerek kanat vamerinin emirlerinde çeşitli görevler yapan devlet memurl�l vardı. Eski Türk devlet adamlarının isimlerindeki kelimelerden çoğu, onların bu görev­ lerini belirten birer ünvandır. Mesela atabey, tarkan, buyruk, tu- 56(ffırihtc Türkler dun, üge, apa, boyla, külüg ilh. birer ünvandır. Devletin dış siyaset işlerini idare eden memuruna tamgacı (damgacı; Os­ manlılar'da lUğracl), h ükümdarın başvezir durum undaki baş mü­ şavirine ise aygucu denirdi. Türk Ordusu Eski Türkler devamlı olarak şehirlerde yaşamadıkları için yerleri, sayıları belli bir orduları yoktu. Esasen herkes -haıılı kadınlar bilc- savaş san'atını bilir ve gerektiğinde hemen kendi beylerinin komutasında orduya katıhrdJ. Askerlik hizmetlerin­ den dolayı kimse devleLLen üeret almaz, savaş ganimetinden kendi hissesine düşeni götürürdü. Askeri teşkilat, şimdi de kullandığımız gibiydi. En bü­ yük savaşçı birliğe tümen deniyordu ki, bir tümen onbin ki­ şiydi. Tümenler bin, yüz , ve on kişilik gruplara bölünüyardu; bunların başında binIJaşı, yüzbaşı, ve orwaşı denen komutanlar bulunurdu. Şimdiki komutanların yıldızlı Dama veya sancakları yerine at kuyruğundan yapılmış tuğlar kullanı lırdı. Kağan ın tuğunun tepesinde altından bir kurt başı vardı, diğer komutan­ ların herbirinin rütbesine göre değişik sayıda tuğları vardı. Bu adet Osmanlı İmparatorluğu'na kadar devam etmiştir. Askerler silah olarak en çok ok ve kılıç ku llanırimd I . Bunların yanı sı m mızrak, kargı, bıçak kHIJanıllrdı. Düşmana en şiddetli darbeyi vuranlar okçu süvari birlikleriydi. Bunlar yıl­ dırım hızıyla düşman birliğine ok yağdırıp şaşkına çevirirler, sonra öbür birlikler düşmanı çevirerek imha ederdi . Savaş sı­ rasında yarım ay biçiminde açılırlar, merkezdekiJer geri çekili­ yormuş gibi görünür ve onları trıkip eden düşman, sol ve sağ kanatların kapanmasıyıa çevrilmiş olurdu. TUrk ordularının en belirgin özelliklerinden biri yüksek disiplin i eriyeii. Savaşta bir asker komutanından gelen emri ek­ siksiz yerine getirmekten başka b i rşe y düşünmezdi. Türkler öl.e1likle Çin gib i sayıca çok kalabalık ve iktisadi bakı mdan da Tarihte Türkler/S7 ha güçlü düş manla rla başet me k zorunda kaldıkları için askerlik geliştirmişler, bu konuda Meta bütün dünyanın hocası olmuşlardı. Balı Roma ve Bizans'tan lsl avl ac a Mogo l­ lar'a kadar pekçok devlet ve k avim askerlik konusunda Türkler'i �ıklid etmişlerdir. san'atını çok ' , Türk Töresi Töre, hukuk düzeni demektir. T ürkler daima etrafları düş­ çevrili bir hayat yaşadıkları için çok disiplin li , hep birlik v e beraberl ik içinde yaşamak zorundaydllar. Bu yüzden Türk ül­ kesinde n i l'1ı mı sag l ayan töre herşeyden önce gelirdi. Türk Töresi bugünkü gi bi yazılı kanunlar hal inde de gi l d i; örf ve adet şekl i nde çok sağlam olarak yerleşmişti. Her konuda törc'nin ne oldugunu küçükler büyük lerden öğrenerek ye tişi rd i . Gerek kağanın başkan lık etti ğ i siya si mahkemelerde, gerek öbür yargıcıların idare eııiği normal mahkemelerde töre'­ nin hükümleri hiç şaşmadan uygu l anırd ı Töreye hükümdar da karşı gelemezdi; tersine, töre'ye aykırı düştü.M için kağanl ar tahtlarmdan indirilir, halta idfım ed ilirlerdi Türk töresi oldukça sert ve kesin hükümler ihtiva e derdi. Cezaları ağırdı, ama töre, Türk cem iyetinin belkemiğini te şkil ettiği için hiç kimse bu cezaları haksız ve adaletsiz gönnezdi. Töre'nin daimfı doğru ve adaJetli olanı emrettiği ni herkes baştan kabul ederdi. Çünk ü töre, mil letin yüzlerce yı IIık hay at tecrübe­ sinden süzülınüş kaidelerden ibaret li m anl a ­ . . . İkinci Bölüm İSLAMİYET VE TÜRKLER Eski Türklerde · Din Birçok tfırih kitaplarında eski Türkler'in Şaman Dlni'ne sahip oldukları söylenir. Aslında Türkler'in kend ilcrine aiı bir dinleri vardı , Şamanlık sonradan bu dinle karışmışıır. "Şaman " kelimesi Tunguzca'dır. Şamanlık da Sibirya'da ortaya çıkını.�ıır. Türkler "şaman" yerine "kam " derler. Kam, tabiaı-üsıü kuvvet­ IerIc temasa geçebilen insandır. B unlar kendilerine göre bir ıa­ kım usullerle trans hfıline girer, yfm i kendi lerinden geçer ve normal insanların görüp işitmediği şeylcrden haber verirlerdi. B u halleriyle kam veya şamanlar din adamı olmaktan ziyade bi­ rer kabile büyücüsü durumundaydılar. Gelecekten haber verirler, hastaları iyileşıirirler, ruhlar fıleminde neler olup biııiğini bilir­ lerdi. H albuki din deyince herşeyden önce evren ve insan hak­ kında, en uzak geçmişi ve en uzak ge\cceği de içine almak üze­ re, beıı i bir açıklama getiren inanç sisıem ini anlıyoruz. Türkler'in bir dinleri vardı . Bu din herşeyden önce bir Tanrı inancı ihtiva ediyordu. Eski Türkler'in ıek Tanrı'ya m ı , yoksa bir çok tanrılara (ilfıh) mı inandığı konusunda tanışmalar yap ı l mışur. B ugünkü bilgimize göre Türkler 'Tengri" dedikleri Tanrı bir yuralıcıya inanıyorlardı. Tengri, bugün kullandığımız kel i mesinin eski şeklidir. Onlara göre dünyfıyı ve herşeyi Tanrı O göğün dokuzuncu kalında otururdu. Gök dokuz kat olduğu gibi, yer de dokuz kattı. İ nsanlar bunların orta yeyaratm ıştı. 62!farihte Türkler rinde bulunuyorlardı. Yukarı göğe doğru ruhlar, üstün varlıklar; aşağı yere doğru da aşağı ve kötü mahluklar otururdu. Tanrı'dan başka kutsal olan şeyler de vardı, ama bunlar Tanrı değildi. Tan­ rı tekti. Tabiat kuvvetlerinin ve tabiata dahil olan birçok şey­ lerin (dağ, göl vs.) birer ruhları bulunduğuna inanılırdl. Bu ruh� ların bir kısmından iyilik, bir kısmından kötülük gelirdi. Tabiat ruhları için at ve koyun kurban edilirdi. Göğe ve güneşe saygı gösterirler selam verirlerdi, ama onlara tapmazlardı. tnsan ölünce ruhu bedeninden çıkıp giderdi. İyi insanla­ rın ruhları uçmağ denilen bir çeşit cennete gider, kötüler cehen­ nemlik (tamu'luk) olurlardı. Tanrı'nın irfıdesinin üstünlüğüne inanır, her işte onun rızasını almaya çalışırlardı. Kaza ve kadere inanırlar, Tanrı öyle istediği için bir işin öyle olduğunu kabul ederlerdi. Gök-Tanrı bütün dünyanın yaratıcısı olmakla birlikte, ona zaman zaman "Türk Tanrısı" dedikleri de oluyordu, çünkü onlar Tanrı'nın iste­ diği gibi yaşayan insanlardı. Tanrı onları düşmanlarına karşı za­ fere kavuşturuyordu. Hatta dünyanın nizilmını Türkler'e vermiş­ ti, çünkü Türkler'in başında kutsal (Tanrı gibi gökte olmuş) bir sülalenİn temsilcileri bulunmaktaydı. Böyle bir inanışın Türkler'in yaşadıkları hayat gibi on­ ların cihangirlik, fatihlik ruhlarına da uygun düştüğü görül­ mektedir. Nitekim karşılaştıkları başka dinler onların hareketli ve savaşçı tabiatıarına uygun gelmediği için kabul etmediler. Göktürkler'in ilk yıllarında Budistler onların ülkelerinde tapı­ naklar kuruyorlar, taraftar topluyoriardı. Mukan Kağan'ııi. ölü­ mü üzerine onun yerine geçen Tabo Kağan (572-58 1 ) Budist rahiplerini ve onların tapınaklarını korumaya kalktığı zaman beyleri bu işe karşı çıktı. Ayni şekilde Bilge Kağan Tao Dini'­ nin ve B udizm'in Türkler arasında yayılmasına göz yumunca, Bilge Tonyukuk buna karşı çıkmış, bu dinlerin Türk Milleti'ni uyuşturacağını söyleyerek engellemiştİ. llk defa Uygur Kağanı Bögü Kağan (759� 779) Tibet sefe­ ri sırasında Mani Dini'nİ kabul etti ve halkı bu dine çevirme­ leri için yanında Mani rilhiplerİ getirdi. Uygur Devleti böylece Tarihıe Türkler/63 resmen Mani Dini'ne girmişti. Daha sonra Uygurlar'ın bir kıs­ mı Budist oldular. Avrupa'ya giden Türkler'den Haz.<ırlar resmen MG.sevl Dini'ni kabul ettiler, diger Türk kavimleri hıristiyanla­ şarak kayboldular. Şurası muhakkak ki Eski Türkler'in dınleri, karşılaştık­ ları diğer kavimlerin dinlerine göre, oldukça basilLi. Türkler yer­ leşik hayata dogru geçtikçe bu gelişmiş dınler onlara dlzip ge­ liyordu. Bu yüzden hangi yabancı kültürlc karşılaşmışlarsa ora­ nın dıni inançlarını kolayca benimsemişlerdir. Böylece kimi Taoist, kimi Budist, kimi Maniheisl., kimi Yahudi ve kimi Hı­ ristiyan olarak diğer Türk topluluklarından ayrı düşüyorlar, za­ manla B udist veya Hıristiyan kitle içinde eriyip gidiyorlardı. Tarihte ilk defa İslam Dini bütün Türkleri; birleştiren bir din ol­ muştur. İslam Dini'nin Kabülü Türkler'in İslamiyet'le asıl karşılaşmaları Emev! ordu­ larının Maveraünnehr'e girmesinden sonradır. Türkler sınır boy­ larında İsH'im Dini'ni tanıma fırsatı buldukça onu benimsiyor­ lardı. Fakat ilk müslüman olan Türk devleti bu bölgede değil, İLil boyunda yaşayan Türkler'in kurmuş oldukları Bulgar Devle­ ti oldu. ltil Bulgarlan'nın hükümdarı Almış, B ağdad Abbas! Halifesi'nden din adamı ve askerlik teknolojisi bilen insanlar (kale yapımı için) istemişti . Onuncu Asr'ın başlarında onlara bir Müslüman hey'eti geldi. O sırada Hazar Hanları MG.seviliği, Uygurlar Mani Dini'ni, Doğu Avrupa'ya giden diğer Türkler ise Hıristiyanlığı kabul etmiş bulunuyorlardı. ltil (Volga) B ulgar devleti ilk M üsl üman Türk devleti oldu. Cuma hutbelerinde "Allahım. Bulgar ll-teberini (hükümdar) doğru yola götür" de­ niyordu. Hükümdar, babası Müslüman olmadığı için onun adını anmak istemedi, onun yerine Abdullah adını kullandılar. B ulgar Türkleri o sırada eski örf ve adetlerini, bazıları İslam'a uymasa da devam ettiriyorlardı, ama İslamiyet konusunda fevkalade sa- 64/Tiirilııc Türklcr mımı idi ler; geceler çok kısa olduğu için, sabah namazını ka­ çınna korkusuyla çok defa hiç uyumuyorlardı. Bunlar ayni za­ manda Müslüman olmayan komşu Türk ü l kelerine karşı gaza yapıyorlardı. N i teki m Başkurt Türkleri o sırada H ıristiyan ola­ cakken, B ulgarlar bunu engellemişti. Öbür yandan Maveraünneh ir bölgesinde Müsl üman Türk nüfUsu gitgide artıyordu; bazı şehirlerin, mesela Farab'ın, nüfU­ su çoğunlukla Müslüman olmuştu. Buralarda yaşayan, Türkler mal ve paralarının çoğunu gaza ve cihada ayırıyor, "putperest" dedikleri soydaşlarım Müslüman etmek üzere onların ülkelerine akın eden gazııeri besliyorlardı. Göçebe Karluk ve Oğuz boyla­ rının kitleler halinde Müslüman oldukları görülüyordu. Müslü­ man nüfUsunun kabardığı Türk şehirlerinde lslfım medeniyeti de ilk büyük meyvelerini vermeye ba,şlamı şu ; buralarda büyük alimler ve zahidier yetişiyor, bunlar Müslümanlığın yüksek medeniyetini tem sil eden kimseler olarak İslfım'ı cazip kılmakta büyük rol oynuyorlardI. Böylece Türkler'in Müslümanl ığa girmeleri uzun zaman içinde ve yavaş yavaş devam etmiş, Onuneu Yüzyıl'da ise çok büyük bir sür'at kazanmıştır. Aslında bu gecikmenin sebeple­ rinden biri de Emev'iler'in İslfımiyet'ten daha çok Arap salLa­ natımı önem venneleri ve Maveraünnehr bölgesinde yeni bir dı­ nin habercilerinden ziyade bir i stila ordusu gibi davran mala­ rıydı. Türkler'e (Türgiş Kağamna) i lk M üslümanlık tckmi Se­ kizinci Yüzyıl ortasında geldiği halde buradaki Türkler'in devlet halinde M üslüman olmaları ancak iki yüzyıl sonra, Karahan­ lılar zamanında mümkün olmuş, gayriresmı i htidfılar ise Abba­ S! Hilfıfeti'nin başlamasıyla artmıştır. Türkler'le Araplar i lk defa Birinci Göktürk Devleti'nin , yıkıl ması sırasında karşılaştılar. Göktürk toprakları önce Do­ ğu'cla, sonra Batı'cia Çin istilfısına uğramış, Balı sınırlarıncia oturanlar ise Emevı ordularının baskısıyla karşllaşmışlardI. Tür­ kistan ve Afganistan bölgesindeki Türk yabgu, tigin ve tarhan­ ları Araplar'ın i leri harekatını dutdurdular, fakat kendi araların­ daki anlaşmazlıklar yüzünden zayı f düşünce bundan faydalanan Emevı k umandanı ve valisi KULeybe, Semerkand ve Taş- Tarihte Türkler/65 kent'i işgal etti. Bu şehirlerde ilk camiierin yapılması üzerine Türkler lslam Dini'ni görerek ögrenmeye başlamışlardı. B u sırada Ikinci Göktürk Devleti kurulup kuvvetlenince, Emevİ ordularının ilerlemesi durdu, Kül Tigin buralara kadar gelerek Batı sınırlarını güvenlik altına aldı. lkinci Göktürk Devleti'nin 745'te Uygur ve Basmıl Türkleri tarafından yıkılması üzerine Araplar'ın karşısında sade­ ce Tücgiş Kağam Sulu kaldı. Sulu kendi kumandanlarından biri tarafından öldürülünce artık Türk ülkeleri Doğu'dan ilerleyen Çin ile Batıdan ilerleyen Arap kuvvetleri arasında bir çekişme konusu haline gelmişti. Tam o sırada Emevj Hancdam iktidar­ dan atılar,ık yerine AbbasHer geçti ve Araplar'ın Türkistan siya­ seti büyük ölçüde yumuşadı. Öbür yandan büyük Çin ordusu Taşkent'e kadar gelmiş, Çinliler Taşkent Beyi Bağatur Tudun'u hile ile hapsetmişlerdi. Bağatur Tudun'un oğlu Araplar'dan yar­ dım istedi. Ziyad bin Sfılih'in komutasındaki Abbas! ordusu Talas şehri y,ıkınında Çin ordusuyla karşılaştıgı zaman savaşın nasıl sonuçlanacagını kimse bilm iyordu; Çin liler galip gelirse Türkler belki herşeylerini kaybedeceklerdi, Araplar galip ge� lirse en azından ÇinIiler'den intikamlarını alabileceklerini düşü­ nüyorlardı. Talas Meydan Savaşı başladığı zaman Arap ordusu Çin­ I iler üzerine taarruz eııi. Fa!cat Çinliler sayıca çok üstündü, Araplar da henüz hiç bilmedikleri bir milletle savaşıyorIardı. Bu yüzden durum onlar için çok zor olmaya başlamıştı. Tam bu sırada Karluk Beyi savaşı bir tepeden seyrediyor ve Arap­ lar'ın galip gelmesini istiyordu. Müslümanlar'ın Çin ordusu karşısında zorlanmaya başladığını görünce emrindeki Türk sü­ vari birliklerini savaş meydanına soktu. Yandan ve arkadan bir­ denbire m üthiş bir ok yağmuruna tutulan Çin ordusu neye uğ­ radığını şaşırdı. Bozgun başladı ve Çinliler geriye doğru lçaç­ maya başladılar. Ama arkalarında Türkler'in kılıç ve mızrakla­ rından adern kalın bir duvar vardı. O gün akşama kadar Arap­ lar'la Karluklar büyük Çin ordusunun tamamını yokeııiler. 66(f5rihtc Türkler Talas Meydan S avaşt'nın sonucu olarak M üsl ümanlık Maverfıünnehr'de tutunmuş ve Türkler de Çin teh likesi nden uzun bir zaman için kurtulmuş oldular. Artık Araplar'la barış­ maz bir düşmanlıkları yoktu, onlarla daha müsfıid şanlarda iliş­ ki kumbilirlerdi. Araplar Maverfıünnehr'e geldikleri zaman Türkler'in yük­ sek ahlfıkı meziyetlere, büyük bir idfırecilik ve askerl i k mahfıre­ tine sahip olduklarını görm üşlerdi. B unların şöhreti ı.fı uzak Is­ lam beldeıcrine kad.ır yayılıyor, herkes Türkler'den bahsediyor­ du. Müslümanl,ır arasında, Türkler İsınm iyet'e girdikleri takdirele artık hiçbir gücün İ slam'a karşı çıkarnayacağı inane. doğmuştu. Nitekim birçokları vaktiyle Hazret-i Muhammed'in Türkler'le il­ gili övgülü ve müjdeli sözler söylediğini rivayet ediyor, halLa bazı Kur'an ayetlerinde Türkler'in ıma ed ildiği söyleniyordu. Kur'an'da adı geçen Zülkarneyn'in Oğuz Kağan olduğu söylenil­ miştir. Ayrıca, Kaşgarlı Mahmud'un yazdığına göre, Peygam­ ber'in şöyle dediği rivfıyet olunmuştur: "Cenab-ı lIak diyor ki; Benim Türk adını verdiğim ve Doğu'da yerleştirdiğim askerlerim vardır ki, herhangi bir kavme karşı gazaba gelecek olursam Türk askerlerimi o kavme hücum elliririm". Yine bunun gibi; "Türk dilini öğreniniz, çünkü Türkler'in çok zaman sürecek bir hfiki­ miyetleri vardır". Arap edebiyatçıları ve ı.fırihçileri de Türkler hakkında öv­ gü dolu şeyler yazmışlardır. B unlardan biri olan Cfıhiz, Türk­ ler'in Faziletleri adlı kitabında şöyle diyor: "Savaş sanatı Türk'e bilgi, tecrübe, siyaset ve sair yüksek yası/lar kazandırmıştır. rdrk daima sözünde durur ve hile bilmez. Türk Hakanı hi/eyi sadece savaşta da olsa yapmak zorunda kaldığını üzülerek belirtir ve iki yüzlü olanları daima en kötü insan sayar. . . Arap ordularını Türk­ ler kadar titreten başka bir millet yoktur. Türkler daima soylarıyla iftihar ederler, vatanıarına ve dillerine çok bağ­ Iıdırlar. Düşmanları esir alınca onlara iyilik ve ikram eder, &/'icenablık gösterirler. " Tarihte Tlirkler/67 Dokuzuncu Yüzyıl'ın ortalarında artık Abbas! ordu larında çok sayıda Türk vardı. Abbasller birçok Türkleri İ sUim-BizariS sınırına yerleştirerek onları Hıristiyanlar'a karşı İ slam dünya­ sının sınır bekçileri yaptılar. Böylece Türkler, Selçuklu akının­ dan çok önceleri Anadolu'ya gelmiş ve oralarda yerleşmiş olu­ yorlardı. B izim halkımızın çok okuduğu ve sevdiği Baltal GaZ! Destanı işıe bu sınır gazisi akıncı Türkler devrinden kalma bir destandır. Eski tarihlerin pekçoğunda Türkler'in Müslüman oluşları Karahanl ı devrine aid bir hadise olarak gösterilir. B unun sebebi, Karahanlılar zamanında çok büyük sayıda Türk kitlelerinin bir anda l siiim'a girmiş olmaları ve en büyük Türk Devleti olan Karahanlılar Devleti 'nin resmen Müslümanlığı kabul etmesidir. B ugün Türkistan Türkleri tarafından hala okunan bir hikayeye göre, Hazret-i Muhammed Mirfıc'a çıktığı zaman orada peygam­ berler arasında bulunan, fakat kendisi peygamber olmayan bir adam görmüş ve Cebrail'e bunun kim olduğunu sormuştu. Ceb­ rtül, bu zfıtın 333 y ı l sonra Türkistan'ı İ slam'a sokacak olan Sa­ tuk Buğra Han'ın ruhu olduğunu söyledi. Hazret-i Peygamber buna çok sevinerek B uğra Han için dua etti. Peygamber'in as­ habı da Satuk B u ğra'yı görmek istemişlerdi. Peygamber bu isteği kabul edince birden başlarında Türk külahı (börk) olan s i lahl ı kırk atlı yaklaşarak Peygamber'e ve ashabına selam ver­ diler. Bunlar B uğra Han ile arkadaşlarının ruhları idi. Aradan yüzlerce yıl geçtikten sonra bir gün Samfmoğlu h ükümdfırı Ebu Nasr, Peygamber'i rüyfısında gördü ve ondan şu sözleri işitti: "Kalk, Türkistan yolunu ıut. Oranın Tigin'i Satuk Buğra Han Müslüman olmak için seni bekliyor. " B unun üzerine Ebu Nasr kervanla yola çıktı. Endican'a geldiği zaman, o zaman oniki yaşına varmış bulunan Satuk Buğra ile görüştü ve ona M üs lümanIığı öğretti. Satuk B uğra Han M ü slüman olduktan sonra "Abdülke­ rim" ismini almıştır. Artık b ütün Orta Asya'da Çin sınırlarını da aşan bir isUlmlaştırma hareketi başlayacak ve Türkler'in A v- 68{ffu-ihtc Türkler rupa'da eriyip kaybolan kolları dışında bütün Türk Dünyası, Müslüman olacaktır. Türkler'in İslam Dini'ni fazla bir güçlük çekmeden, seve seve kabul ettikleri muhakkaktıf. Bu kolaylıkta onların Gök­ Tanrı dinleriyle İsW.miyet arasında birtakım benzerliklerin bu­ lunması da önemli rol oynamışlIr. Türkler'in eskiden ile birl ikte cennet ve cehennem'e inandıklarım Tek Tanrı biliyoruz. Ü ste­ lik İslam'ın gaza ve cihiida verdiği önem onların hayatlarına ve dünya görüşlerine de çok uygun düşüyordu. Türkler dünyanın idaresinin Tanrı tarafından kendilerine ısmarlandığına inamrlar­ dı. İslam'a girmekle onlar Allah'ın askeri oluyorlar, ellerine hiç­ bir yerde bulamayacakları eşsiz bir dayanak geçirmiş oluyor­ lardı. Türkler'in Müslüman olmaları hem İslam tarihi, hem Türk tarihi bakımından, dolayısiyle bütün dünya için pek önemli bir olaydır. Bu sayede Türkler birliğe kavuşmuş ve eri­ yip yok olmakt.an 'iCWtulmuşlardır. Bugün yeryüzünde Müslü­ man olmayan Türk yoktur, ve Müslüman olunca kendini kay­ bedip yok olan bir Türk topluluğu mevcut değild)r. Ama Türk soyundan gelmiş birçok topluluklar vardır ki, t:.'Jİ1l ar İslam'dan başka dınlere girmekle hem dillerini, hem köklerini unIJtmuş­ lar; tamamen karakter değiştirerek kaybolup gitmişl erdir. Tuna Bulgarları bunun tipik misalidir; bu Türk topluluğu Hıristiyan olarak lslavlaşınışlar, bambaşka bir millet olmuşlardır. Ş im diki Bulgarlar'ın Türklük'le en ufak bir ilişkisi kalmamı ştır. İslam olmaları sayesinde Türkler kendilerini tarih sahne­ sinde üstün millet olarak devam ettirmenin de bir yolunu buldu­ lar. Bir defa, Müslüman olunca, o sırada teşekkül halinde bulu­ nan İslam medeniyetine katıldılar ve bu medeniyet oluşturan üç milletten (Araplar ve tranhlar'la birlikte) biri oldular. İslam ceb­ hesine girmiş olmaları onları Asya bozkırlarından Yakındoğu'­ ya getirdi ve orada yerleşip kalmal arma sebep oldu. Bu suretle Türkler tutunabilecekleri, büyük ve istikrarh devlet kurabilecek­ leri bir bölgeye geldiler. Bizim Orta Asya'da kalan amca çocuk­ lanınız adeta bir çıkmaz sokak içinde kalmışlar, eski medeniyet Tarihte Türklcr/69 lerini bilirip tükettikten sonra herhangibir gelişme [ırsau bula­ mamışlardır. Öbür yandan İslam alemi de Türkler'in katılmasıyla taze bir kan ve can buldu. Türkler lslfım'ı kendileri için bir milli dın haline getirdiler; bütün benlik ve samımiyetleriyle bu dine sa­ rılarak Onbirinci Yüzyı\'dan ıtibaren İslam Dünyası'nın bütün düşman kuvvetlere karşı korunması işini tek başına y üklen­ dilcr. İslamiyet devrine kadar Türkler her türlü yüksek meziye­ te sahip olan, [akat henüz dünyada kendi yerini tam bulamamış olan bir milleLLi. İslam, onun yolunu aydınlatan bir ışık oldu ve Türk milleti bu ışığı takip ettikçe hep 'yükseldi. iLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ KARAHANLILAR Orta Asya'da t ık Müslüman-Türk devleti Karahanlılar'dır. Karahanlılar Uygur Devleti'nin zaylOayıp dağılmaya yüz tut­ tuğu Dokuzuncu Yüzyıl ortasında Orta Asya'nın batı kısmında yaşıyoriardı. BaşkentIeri -şimdi haritadan silinmiş olan- Balasa­ gun şehri idi. Doğudan bauya çok geniş bir sahaya yayılan Ka­ rahanh Kağanlığı Doğu, Batı ve Merkez olmak üzere üç haki­ mi yet bölgesine ayrılın ı ştı . Sonraları şimdiki Doğu Türkistan'­ da bulunan Kaşgar şehrini devlet merkezi yaptılar. ı ık defa Karahanh hükümdarlarından Bazır Han'ın oğlu Satuk B uğra Han, Onuncu YüzylI'ın i lk yarısında Müslümanlı­ ğı kabul etti ve bunu devletin resmı dıni Ilan eııi. Eskı lfırih­ Ierin bildirdiğine göre, Satuk B uğra Han ile birlikte ikiyüzbin çadır halkı daha tslam DIni 'ne girmiştir ki, bu aşağı-yukarı bir milyon kişi eder. Böylece o çağda Orta Asya'da en kudretli Türk Devleti Müslüman olmuş oluyordu. Karahanlılar bu tarihten sonra öbür Tü r k boylarını da t slam birliğine sokmak üzere çalıştılar. B unların zamanında bil­ hassa Kaşgar bölgesinde İ slam kültürü çok yoğun bir şekilde işlendi ve pekçok kıymetli eser meydana getirildi. B u eserlerin en önemlilerinden biri Kaşgar'lı Mahmud'un yazdığı D fvanu Tarihte Türkler/71 Lugati't-Türk'lür. Türk lehçelerini n bir ansikloped isi olan bu eser, Karahanlı Hfıkan A ilesi'nden olan Mahm ud tarafından Arapça yazılmış ve Bagdad'da Abbfısı Halifesi'ne sunulmuştur (1 071) . ü tarihlerde Türkler İ slfım Dünyası'nda gün geçtikçe n üfUz kazanıyorlardı. Eski Türkler'in Dünya hakimiyeti ideali şimdi İ slfım ideoloj isi ile birleşmiş ve Türkler'e yeni bir ufuk açmıştı. Ö yle k i , Hazret-i Muhammed'in M üslüman Araplar'a "Ileride bu Ümmetin efendisi Türkler olacakıır" dediği riva­ yetleri dolaşıyord u. Kaşgarlı Mahmud'un kitfıbında b u üstün­ lük havasına rastlıyoruz. Kitabın başlangıcında CiMn hfıkimi­ yeti'ni Tanrı'nm Türkler'e verdiğini. herkesin Türkler'e muhtaç olduğunu. bunun için Türkçe öğrenmek gerektiğini söylüyor. Yine bu dcvirde Karahanlılar'ın saray nazınYusuf Has Hacib ta­ rafından yazılan Kutadgu Bilig adlı manzGm eser, özellikle dev­ let idrırccisi olacaklar için öğütler verir ki, o çağda hiçbir ülkede bu tip bir eser yazılmış değildir. ı ık Türk m u!asavvıfı Hoca Ahmed Yesevı de K,ırahanlı­ lar devrinde yaşamıştır. Anadolu Türk evliyaıannın çoğunun bu Ahmed Yesevl'nin yanında dervış olarak yetişip Horfısan yoluy­ la Anadolu'ya geldiğine inanılır. Gerek Hoca Ahmed Yesevı, gerek diğer Türk m utasavvıfları Türkler arasında Türk Dili'ne dayanan bir Müsl üman lığın yayılmasında büyük rol oynamış­ lar. böylece Türk birliğininin kurulmasında pek büyük hizmet­ leri olmuştur. Karahanlılar zamanında kendilerinden başka önce Gazne­ liler, sonra da Selçuklular büyük devlet kurmuşlardı. Karahan­ I ılar'm bu iki devletle de m ünfısebetleri olm uş, hatw kız alıp verme yoluyla Karahanlı, Gaznel i, ve Selçuklu sulLan fıileleri arasında akrabalıklar doğmuştur. Mesela Gazneli Mahmud'un karısı Karahanlı i blig Han'm kızı idi. A lp Aslan'm eşlerinden Han Melik Şah Hatun ve Sultan Sancar'm eşi Türkan Hatun bi­ rer Karahanh prensesi idi. Karahanlı Devleti ünüçüncü Yüzyıl'm i lk çeyreğine ka­ dar yaşamış ol makla birlikte, b ir taraftan Gazneli ve Selçuklu ­ Iann, b i r taraftan Karahıtaylar ve Harezmşahlar'ın baskılarıyla kuvvetlerini kaybetmişler ve başkalarına bağlı birer beylik du- 72{ffu-ihte Türkler rumuna düşmüşlerdi. Nihayet Mogol istilası bütün diger Türk devletleri gibi onlann da son kalıntılarını ortadan kaldırdı. TOLUNOGULLARI, İHŞİDoGULLARI, SACOGULLARI Karahanlılar ilk Müslüman Türk devleti idi. Bir de Türk­ ler'in kurdukları ve idare ettikleri, fakat halkının çogunlugu Türk olmayan devletler vardır. Bu bakımdan ilk Müslüman Türk devleti olarak Tolunoğulları Devleti'ni saymak gerekir. Abbas! ımparatorluğu'nda Orta Asya'dan getirtilen Türk çocukları asker olarak yetiştiriliyor, bunlardan özel birlikler ku­ ruluyordu. Abbası halifeleri Arap komutanların ve devlet adam­ larının kendi ellerinden iktidarı almasından korktukları için, çoğunlukla Türkler'den meydana gelmiş m uhfifız birlikleri kul­ lanırlardl. Hatili bu Türkler'in yerli halka karışıp gevşememesi için Bağdad yakınında onlara mahsus Samarra adlı bir şehir kur­ muşlardı. Türkler kısa zamanda Abbasi saray çevresine hakim olmuşlar, bütün büyük komutanlıkları ve valilikleri ellerine geçirmişlerdi. En küçük rütbeli bir Türk askeri bile başka halk­ tan olanlara tepeden bakar, kendi dili ve ftdetleri içinde yaşa­ maya devam ederdi. ışte bu Türkler'den biri olan Tolun Ahmed, 868 yılında Mısır genel valisi olmuştu. Kısa bir zaman sonra Mısır'dan Lübnan'a kadar olan bölgede hfıkimiyet kurdu ve kendisini hü­ kümdar olarak ilftn eııi. Bağdad'daki Abbasi Halifesi'ne bağlı ol­ dugunu söylüyordu, ama emir ve kumanda tamamen kendisinde idi. Onun kurdugu devlete Tolunogulları Devleti denir. Tolun­ ogulları Devleti 868'den 90S'e kadar sürdü. B u tarihte Abbfısı­ ler yeniden kuvvetlenerek Mısır'ı geri aldılar. !hşidoğulları Devleti'ne gelince, bunu da Ferganalı bir Türk olan S uriye genel viHlsi Tugaç'ın oğlu lhşid kurdu. lhşid 933 yılında Abbasiler'in Mısır genel valisi olunca istiklalini ilan etti. Filistin ve Suriye'yi de alarak devlete ilhak etti. Tarihte TürkIcrn3 thşidoğulları Devleti 969 yılında şii-Fatımiler'in Mısır'ı ele geçirmesiyle sona erdi. Sacoğulları Devleti, Abbasilerin Azarbaycan ve Erme­ nistan bölgesi valisi olan Dlvdfıd'ın oğlu Afşın tarafından, yine ayni bölgede kuruldu. Bu devlet otuzsekiz yıl devam ettikten sonra Afşın'ın oğlu Feth zamanında AbbasHer tarafından sona erdirildi. G AZNELİLER Gazncl iler Devleti'ni kuran ve devam ettiren sülale, İ ran bölgesindeki Samfmoğuııarı Devleti hizmetinde çalışıyordu. Bunlardan Alp Tigin , Samfmoğuııarı'nm Herat vaıisi iken 962 tarihinde Harfısan bölgesinde kendi hükümdarlığını i lan etmiş, Samfmı hükümdarına da baglılığını bi ldirmişti. Ondan sonra gelen İ brahım Bi i ge Tigin ve Pirt Tigin zamanlarında bu devlet, yine Samanoğulları'na (SamflOoğulları Türk değildir) bağlı ola­ rak devam etti. kurucusu, Pirı Tigin'den son­ Gazncliler Devleti'nin asıl ra gelen Sebük Tigin'dir. S ebük Tigin, Alp Tigin'in yanına evlftdlık olarak girmiş Isık Göl'lü bir Türk'W. Samanı Devle­ ti'yle bağını kopardı ve müstakil devlet haline geldi. 977-997 arasındaki yirmi yıllık hükümdarlığı zamanında komşu devlet­ lerle doğrudan i l işki ler kurmuştu. Fakat Samanoğulları yine bunlar üzerinde hak iddia ediyorlard ı . Nihayet Ka rahanlı lar 999 tarihinde Samanoğulları'nın merkezin i işgaı edip saltanatlarına son verince, Gazneliler Devleti kısa zamanda o zamanın en büyük devleti (imparatorluk) oldu. Sebük Tigin'in 997'de ölümü üzerine yerine büyük oğlu Mahmud geçmişti. Gazndi Mahmud adıyla şöhret b ulan bu h ü- Tarihte Türkleri 75 kümdar Türk ve İslam tfırihinin en büyük sultanlarından biri­ dir. Şiiler'e karşı Sünni Müslümanlıgm hakimiyetini sagladıgı için BaMad'daki Halife de kendisini destekliyor ve ona "Sultan" ünvanını veriyordu. İslam tarihinde adeta bir efsane kahramanı haline gelen Gazneli Sultan Mahmud, otuz yılı aşan hükümdarlık zama­ nında devamlı seferlerle Kuzey Hindistan'ı ele geçirmiş, böy­ lece Hindistan' da İslamiyet'in kökleşmesini saglamıştıf. Bu­ günkü Pakistan bir bakıma onun eseri sayılır. Gazneli Mahmud İran'dan Hindistan'm kuzey eyalet­ lerine kadar bütün ülkeleri zaptedip kendisine bağladı. Alimleri ve san'atkarları koruyan, kültürün gelişmesine büyük hizmetleri dokunan bir hükümdardı. Öldügü zaman" ( 1 030) kurduğu devlet, göçebe Oğuz kitleleri tarafından tehdid edilmeye başlamış-tı. Oğlu Sultan Mes'fıd bunlarla uzun zaman müdidele ettiyse de sonund a , 1 04 0 yılında Tugrul ve çagn B eyler'in komuta­ sındaki Oğuz kuvvetlerine yeniIdi. Gazneliler'in hakimiyet sa­ hası -Hindistan bölgesi hfıriç- Selçuklular'a geçti. Gazneli Sul­ tan Ailesi 1 1 9 1 yılına kadar ayakta kalmış olmakla birlikte, La­ mamen Selçuklu SUllanlarına bağlı olarak yaşadılar. B Ü Y Ü K SEıÇUKlU İ MPARATORlU C U B ugün Türkiye'de yaşayan Türkler'in doğrudan doğruya dedeleri B üyük Selçuklu I mparatorluğunu kuran Oğuz Türkle­ ri'dir. Oğuzlar Göktürkler zamanında onların idaresine bağlı olarak Selenge Innağı boylarında yaşıyorlardı. B ütün Türk boy­ ları içinde Göktürk iktidarına en çok baş kaldıranlardan biri de Oğuzlar'dı. En sonunda Uygurlar'la birl ikte Göktürk ailesinin saltanatını yıktılar ve Türk Devleti'ne hakim oldular. Sonraları Kırgız boyundan Türkler'in baskısıyla Oğuzlar daha Batıya, Seyhun N ehri civftrına göçrnek zorunda kaldılar ve oraya yer­ leştiler. İ çlerinden büyük bir bölümü K uzey Karadeniz üzerin­ den Ukrayna ve Balkanlar'a giui . Avrupalılar'ın "Uz" dedikleri bu Oğuz kitlesi zamanla Hıristiyan olarak kayboldu, bir kısmı Bizans ordusunda hizmet ederken Malazgirt savaşında akrabaları olan Selçuklu Oğuzları'nın tarafına geçLiler. Asya'da kalan Oğuzlar'ın büyük çoğunluğu Aral Gölü ile Hazar Denizi arasında yaşıyordu . B unlar Onuncu Yüzyıl'da Ha­ zar Kağanlığı'na bağlı bir yabguluk halinde idi. Oğuz Yabgu­ l uğu güneyde Müslüman ü lkelerle çevri l i idi ve Oğuzlar güneye doğru gcldikçe Müslüman oluyorlardı . Oğuzlar Müslüman dukuın sonra bunlara Oğuzlar 01- "Türkmen" adı veril m iştir. 24 boydan meydana geliyordu . B u yirmi dört Tarihte Türklern7 boyun O�uz Han'ın Gün, Ay, Yıldız; Gök, Dag ve Deniz adla­ rındaki altı oglundan ve bu altı oğlun hcrbirinin dördcr oğlun­ dan (24) türcdigine inanılıyordu. Gerçekten 24 boyun onikisine Bozoklar, Onikisine Üçoklar dcnirdi ki, Bozoklar'ın sembolü yay, üçoklannki ise ok idi. Oğuz Destanı'nda gördüğümüz gibi, Oğuz'un üç oğluna yay, öbür üç oğluna da ok verdiği inancı vardı. Bugünkü Türkiyc'dc yaşayan bizlerin herbiri işte bu yir­ midört Oğuz Boyu'ndan birinden gelmişizdir. Türkiye'deki bir­ çok yer isimleri ve bugün buralarda yaşayanların isimleri Oğuz boylarının isimleridir. Hcpimiz ailcmizin soyunu ve bölgemizi biraz araştırırsak hangi Oğuz boyu'na mi:\nsup olduğumuzu bu­ labiliriz. Bu boyların isimleri şöylcdir: Bozakla r : Kayılar, B ayatlar, Alkaevliler, Karaevlilcr, Yazırlar, Dodurgalar, Dögerler, Yaparlılar, Avşarlar, Beğdililcr, Kızıklar, Karkınlar. Bu oniki boy Oğuz Han'ın Gün Han, Ay Han vc Yıldız Han adlı ogullarından türemiştir. Üç aklar: Bayındırlar, Peçenekler, Çavuldurlar, Çepnilcr, Salurlar, Eymürler, Alayuntlular, Yüregirler, tgdirler, BüMüz­ ler, Yıvalar, ve Kınıklar. Bunlar da Oğuz Han'ın Gök Han, Dağ Han, ve Deniz Han adlı ogullarından türemiştir. Üçoklar ve Bozoklar arasında iktidar kavgası vardı, her­ biri kendi kolunun daha üstün oldugunu iddia eder ve beyligin kendisinde olmasını isterdi. Bazı boylar diğerlerindcn daha kala­ balık ve güçlü oldukları için onlar fazla saygı görürlerdi. Kayı­ lar, Kınıklar, Bayatlar en ileri gelen Oğuz boylarıydı. Selçuk­ oğulları ailesi Oğuz'un Kınık )Joyundandı, Osmanoğulları ise Kayı boyundandrr. Kınık Boyu Oğuzları Onuncu Yüzyıl'da Scyhun Nchri civarında yaşıyordu. Dukak Bey adlı bir boy beyleri vardı. Du­ kak ölüncc yerine oğlu Selçuk Bey gcçti. Selçuk Bcy'in Oğuz Yabgusu ile arası açıhnca Kınıklar büyük Oğuz kitlesinden ay­ rılarak Cend şehrine gelip yerleştiler ve burada hepsi Müslü­ man oldular. 78(farilıtc Türkler Selçuklu Hancdanı'na adını veren Selçuk Bey'in beş oğlu oldu. Bunların adları suasıyla M ikail Bey, İ srail Arslan Yabgu, İ nançYabgu, Yinal Bey ve Yunus Bey'dir. Bunlardan İ srail Ars­ lan , Oğuz YabgulUğu'nu eline geçirerek Oğuzlar üzerinde Sel­ çuklu hftkimiyetini kuran kumandandır. Onuncu Yüzyıl'ın sonlarında Oğuzlar, Karahanlı Devle­ ti'ne bağlı bir yabguluk durumunda idiler. O wihlerde Oğuzlar'a s ınır iki büyük Türk Devleti'nden biri de Gaznel i ler'd i . Kara­ hanlılar ve Gazneliler İ ran'daki Samanoğlu Devleti'ni yıkıp top­ rakhuını paylaşmışlardı. GazneliIcr daha da kuvvetlenerek Kara­ hanl ı lar'ın Batı'ya doğru sarkmak üzere yaptıkları bü tün te­ şebbüslcri kırdılar. Fakat o sırada iki devleti b irden tehd'id eden bir tehlike vard ı: Oğuzlar. Oğuzlar büyük hayvan sürüleri pe­ şinde göçebe yaşayan, ve bu yüzden çok geniş bir sahayı h ü­ k ümleri altında tutan savaşçı bir kitle idi. Ü stelik kendilerinin Türk kağanlığı ı.ahtının asıl sahibi olduklarını iddia ediyorlardı. Hem KarahanIılar'dan, hem Gazneliler'den kendileri ve sürüleri için çok geniş topraklar istiyorlardı. Karahanl ılar daha zay ı f oldukları için en büyük tehlike onl,uı bekliyordu. B unun üzerine Karahanlı Hakanı Kadir Han, Gazneli S u l tan Mahmud'u Oğuzlar aleyhine kışkırttı. Gazneli Mahmud, her yıl H indistana sefere gidiyor ve o sırada kendi ül­ kesine yapılacak herhangi bir ı.aarruzdan kuşku duyuyordu. Oğuz tehlikesini önlemek için Emir Arslan Yabgu'yu sarayına davet eııi , �onra hile ilc onu esır edip Hindistan tarafında bir kaleye hapsetti. Oğuzlar yabgularını kurtarmak i çin Mahmud'a çok ricfıc ılar gönderdiler, ama hiçbir sonuç alamad ı l ar. B un un üzerine iki taraf arasında açık bir m ücadele başladı. Sultan Mahmud, tam Oğuzlar Horasfın bölgesine n üfUz edip oralara yerleşmek üzereyken bir sefer açtı ve İran'ın geri ka­ lan bölgelerini de istila ederek m utlak b ir hük i m i yet kurdu. Oğuzlar çok zor durumda kalmışlardı. Arslan Yabgu'nun yerine geçen İ nanç Yabgu da Karahanl ılar tarafından öldürülmüştü. Oğuzlar'ın başında Selçuk'un torunu ve Mikail'in oğulları olan Tuğrul ve çağrı Beyler bulunuyordu. Bunhu Gazneliler'e saldır­ mak için fırsat kollamaya başladılar. 1030 y ılında Gazneli S ul- Tfu-ihtcTürkler{79 Lan Mahmud ölünce bu fırsat eııerine geçti. Mahmud'un iki oit l u Laht kavgasına girişmişti. Halbuki Tuğrul ve çağrı Beyler Lam bir dayanışma içindeydiler. Tıpkı Bilge Kağan ve Kül Ti­ gin gibi, Tuğrul Bey devletin başma, çağrı Bey ordunun ba­ şına geçmişlerdi. Gazne tahtını S ultan Mes'ud ele geçirdi, fakat babası ka­ dar büyük bir devlet adamı olmadığı için Oğuz tehlikesini gö­ remedi. I 03 l 'den başlayarak ıo37'ye kadar Oğuzlar Gazne top­ raklarına devamlı hücum eııiler. Nihayet çağrı Bey l 037'de Merv şehrini aldı ve kendi adına hutbe okuttu. Şelçuklu Devle­ ti resmen kurulmuştu. Bir yıl sonra Nişabur fethcdildi, Tuğrul Bey "Sultan" ililn edildi Neden sonra S ultan Mes'ud tehlikeyi görerek çok büyük bir ordu ilc Selçuklular'ın üzerine yürüdü. Selçuklu ordusu henüz böyle büyük bir İmparatorluk ordusu ile başa çıkacak güçte değildi. Bunun üzerine Tuğrul ve çağrı Bey- Icr Türkmen taktiği ilc mücadeleye karar verdiler. Gazne ordusu ile karşılaş makw.n kaçıp, onu yıpratmak ni yetinde idil­ er. Çok sür'atli birliklerle Gazneliler'in gerisine, ilerisine hücum edip kaçıyorlar, koca orduyu peşlerinden yüzlerce, bin­ lerce kilomet- relik bir ıakip harekauna zorlu yorlardı. Bu arad a Gazne şehirle- rini işgal etmeye başladılar. Şeh irliler önce bu göçebe ve savaşçı kalabalıktan çok korkuyor, onlara yüz ver­ miyorlar ve Gazne ord usunun gelmesini istiyorlardı. A m a Selçuklular'ı kendilerine çok i y i davrandığını görünce onlarla işbirliği etmeye başladılar. Ö bür yandan Gazne ordusu ye­ tişince bu şe-hirleri tekrar ele geçiriyor ve halka onlarla işbirliği ettiklerin-den dolayı ağır cezalar veriyordu. Böylece Selçuklular bütün halkın gönlünü kazan m ış, Gazneliler'e karşı bir hoşnudsuzluk havası yaratmaya muvafhık olmuşlardı. Bir yıl k adar süren b u kovalamacadan sonra iki ordu Merv şehri yakınındaki Dandenakan çölünde karşılaştı. Gazne ordusu bilkin bir halde idi, k umandanıarı arasında anlaşmazlık vardı ve S ullan Mes'ud herşeye hakim olamıyordu. Oğuzlar'ın yıldırım gibi saldırmaları üzerine Gazne saflarında bozgun baş­ ladı. Oğuz okçuları ordunun ileri kanatlarını ok y ağmuruyla şaşkına çevirmiş, sonra dağılan askerin üzerine kılıç ve kargı 80{fiirihıe Türkler ilc hücfıma başlamı ştı. Sultan Mes'fıd ordusunun yok edi ­ leceğini anlayınca geri çekildi, bütün ağırlıkları Selçuklular'ın eline geçli. 1040 yılında yapılan bu Dandenakan Meydan Sa­ vaşı işte bizim bugünkü Türk Devletimizin temelinin atıldıgı savaştır. Büyük Selçuklu Devleti ve dolayısiyle Türkiye Türk Devleti bu savaşla kuruldu. Demek ki, 1 988 yılı, devletimizin kuruluşunun 948. nci yıldönümüdür. Selçuklular bu zaferden sonra büyük bir hızla İran'ın ta­ mamını fethedip oradan Doğu Anadolu'ya, Irak ve Suriye'ye sarkl1lar. Devletin merkezi Nişahfır'dan Rey (şimdiki Tahran bölgesi) şehrine taşındı. Tuğrul Bey Büyük Sultan olmuş, çağrı B ey yine başkomutanlığa devam ediyordu. Tuğrul Sul­ tan'ın oğlu yoktu. Bu yüzden Selçuklu sultanlığı çağrı Bey'in oğullarıyla devaın elti. Büyük SuILan Alp Arslan işte bu çağrı Bey'in oğludur. Selçuklu zaferinden sonra Gazneliler birkaç defa toparla­ narak hücfım denemesine kalkışıılarsa da fayda vermedi, en so­ nunda Hindukuş Dağları'nı sınır yaparak güneye çekildiler. Ka­ rahanlılar'la da barış yapıld ı , her iki hükümdar fıilesi arasında akrabalıklar kuruldu. Selçuklular ve İslam Dünyası Selçuklular Ortadogu'ya indikleri zaman İslam Dünyası büyük bir bunalım ve kargaşalık i çindeydi. Bağdad'da bulunan Abbasi H alifesi Sünni İslfım Dünyası'nın en büyük lideri idi, ama Abbasi İmparatoru olarak siyasi ve askeri gücünü kaybet­ mişli. Bağdad'a ve tran'ın bir kısmına hfıkim olan Şii Büveyh­ oğulları, halifeyi bir kukla haline getirmişlerdi. Onlar Mısır'a hakim olan Şii Fatımi Halifeleri'ni din ve devlet lideri olarak tanıyorlardı, [akat bulundukları bölgede Sünni Müslüman­ lar ezici çoğunlukta olduğu için B ağdad Halifesi'ni ortadan kaldırmaktan da çekiniyorlard ı. Gazneli Mahmud Şiiler'in as­ keri ve siyasi kuvvetini büyük ölçüde sindirmişti, ama Sünni Tariıııe TürkJcr/8 1 M üslümanlı�a d üşman olan birçok Şii grupları gizli teşkBatlar haıinde her tarafı karıştırıyorlardı. Kısacası, Abbasi İ mparatorlu­ gu içindeki Müslüman ülkelerde hem siyasi anarşi, hem de şid­ detli bir inanç kargaşalığı vardı . Ortada büyük bir otorite bulun­ madığı için İ slam toplu lugu çeşitli mezhep grupları halinde siyasi parçalanmaya doğru gidiyordu. Selçuklular S ünni Müslüman'dı. Abbasi Hallfesi kendi iktidarını ve kendi camiasını Şii-Batıni güçlere karşı koruyabil­ mek için S ünni hükumeLlere büyük yakınlık gösteriyordu. Ni­ tekim Ha\1fe, kendisi sultan olduğu halde, Gazncli Mahınud'u " S u ltan" mm etmişti. Böylece hem Gazneli Mahmud kendisini tanıtma imkfını bulmuş, hem Halife böyle ·bir kuvvetin h ima­ yesini kazanmıştı. Şimdi de Tuğrul Bey'i "S ultan" olarak tanı' yordu. Selçukoğulları her iki tarafa menfaat sağlayan bu yakın­ lıktan gereği gibi faydalandılar. Tuğrul Bey l OSS'te hac yolları­ nın g üvenliğini sağlamak bahanesiyle lrak'a, yani Halife'nin hüküm sürdüğü bölgeye girdi. Abbasi Halifesi Kaaim Biemril­ lah onu Bağdad'a dfıvet eııi; Tuğrul Bey'i "Müslümanların Hü­ kümdar:" ilan ederek Bağdad'da Cuma hutbesini onun adına okuttu. Tuğrul Bey, büyük bir merasimle Bağdad'a girdi. Bağ­ dad halkı kendilerini Ş iiler'in zulüm ve k� rgaşalığından kurtara­ cak olan bu büyük sultanı ve askerin i b i r bayram havası içinde karşıladı. Halife, Sultan'ın kızı Hadice Arslan Hutun ile evlene­ rek aradaki bağı iyice kuvvetlendirdi. Ş iiler her t.arafta yakalanıp hapsediliyor ve böylece anarşinin kökü kesi liyordu. Fakat o sırada Tuğrul Bey'in İ brahim Yinal isyanı ile uğraşmasını fırsat bilen Şiiler yeniden toparlandı ve Bağdad'a hakim oldular. Tug­ rul bey, bunun üzerine ikinci defa Bağdacl'a girdi, bütün isyancı Ş ii birliklerini imha ettikten sonra bunların elebaşılarını idam ettirdi . Böylece Sünni İ slam Dünyası'nda Selçuklu hakimiyeti kesin bir şekilde kurulmuş oldu. Sultan 1 063 yılında arkasında büyük bir devlet ve herbiri yüksek seviyede kumandan ve devlet adamı olan kalabal ı k bir aile bırakarak öldü. Yerine yeğeni olan Horasan Valisi Alp Ars­ lan hükümdar oldu. 82ff;hhle Türkler Alp Arslan Eğer Türk ve İslftm uıri hinin son dokuzyüz yıllık kaderi­ ni çiz�n tek bir insan göstermek mümkün olsaydı, bu, hiç şüp­ hes iz Alp A rslan olurdu. Gerçekten onun son H ıristiyan savlcti­ ni kırdıklan S()J1ra Türkler'e Anadol u'nun ve bütün İslam-Orta­ doğu'nun kapılarını açm ış olması tarihin gidişini değiştirmiş­ tir. Alp Arslan'dan sonra İslfıın tarihi "Türk ürihi " halinde de­ vam etmiş, yfıhud Türk türihi İsıüm'ın tflfihi olm uştur. A l p Arslan 1 029 y ılında doğd u. B abası çağrı Bey'in kendisinden başka Süleyman , Kavun, Yfıkut, Osmfın , Arslan Argun, tıyas ve Behramşah adlı yedi oğlu daha varclı. Alp A rs­ lan daha delikanlı çağında iken babasının yanında savaşlara katılmış, iyi biri kumandan ve devlet idarecisi olarak yetişti­ rilmişti. 1 5- 1 6 yaşliırında iken babası tarafından Gazne sınırla­ rının muharazasına memur edildi ve ilk defa burada Gazne ordu­ sunun yeni bir h üeumunu kırarak bÜlÜn G azne k uvvetlerini imhfı eLLi. Hemen arkasından Karahan l ı lar'ın Horüsfın tarafına yaptıkları bir laarruzu k,lfşıladı ve onları geri çekilmek zorunda bıraktı. GazncI iler kısa bir zaınan sonra yeniden büyük k uvvet­ ler toplayarak BcIh şehrin i almak üzere geldiklerinde Alp Arslan bunları son defa ve müdhiş bir yeni lgiye uğraLLı . O şimdi tıpkı Kül Tigin gibi askerinin en önünde düşman sanarına dalıyor ve d üşmanın merkezi üzerine bir yıld ırım h,lfekfıtı yaparak kesin neticeyi al ıyordu. N itekim bu son savaşta yanına seçme savaş­ çılardan bir grup alarak Gazneli ord usunun ortasına dalm ış ve Gazncl iler'in kumandanını yakalayıp esır etmişti. Babası Gazı .Çağrı Bey lO60'da öldüğü zaman Alp Ars­ . lan otuzbir yaşındaydı. Amcası Tuğrul S ultan onu H orasfın va­ llliğine uıyin eLLi. l O58'te Tuğrul'un amcası oğlu lbrfıhim Yinal Selçuklu tahtına hak iddia ederek başkaldırdığı zaman, Alp Ars­ lan kendi ordusuyla birlikte Tuğrul'a katıldı ve i syanın bastırıl­ masında önemli rol oynadı. 1063 yılında Tuğrul öldüğünde yerine B ağdad'daki Hall­ fe'nin de k atıl dığı b i r mecliste Alp Arslan uygun görül d ü ve 1064 y ı l ı Nisanı'nda Alp Arslan törenle B üyük Selçuklu tahtı- Tarihte Türklcr/�!3 na oturdu. Selçuklu ailesinde ondan başka daha birçok şehzfıde vardı ve bunlar da taht için hak iddia ediyorlardı. Ö nce kardeşi S üleyman karşısına çıktı , fakat çarçabuk safd ışı edildi. Sonra Gaineli Mahmud'un vaktiyle tuzağa düşürerek hapsettiği Oğuz Yabgusu Arslan Yabgu( İ srail)'nun oğlu Melik Kutalmış büyük bir ordu ile Rey üzerine yürüdü . Melik Kutalmış çok yüksek meziyetleri bulunan ve devletin bilhassa BaLı eyilJetleri tarafın­ dan kuvvetle desteklenen bir liderdi. Alp Arslan bu teh likeyi derhal önlemek üzere ordusuna cebri yürüyüş emri vererek Ni­ şablir'dan Rey'e geldi ve Kutalmış'tan önce şehre hakim oldu . Melik K1;Jtalmış onun büyük amcası sayıldığı için kendisine çok saygılı davrandı, elçiler göndererek bu işten vazgeçmesini, M üslüman'ı Müslüman'a kırdırmaktansa kafire karşı birlikte cihfld etmelerini teklif eLLi. Kutalmış mutlaka suILanlık istiyor­ du. Bunun üzerine Alp Arslan anı bir manevra i l e Kutalmış'ın ordusuna h ücum etti . Yenilip geri çekilirken alı sürçlÜğü için hızla yere d üşüp ölen amcası Kutalmış'ın cenazesini alıp Tuğ­ rul Bey'in yanına merrısim k göındürdü. İ syancı ordunun ku­ mandanıarım ve askerlerini hep affetti. B unların ardından kendi kardeşi Kavun isyan etti ise de, yenilcceğini anlayınca af diledi, Alp Arslan onu da cezaıandınnadı. ı o64'Le Güney Kafkasya'daki Gürcistan Krallığı'nı orta­ dan kaldırdı ve bölgedeki son Hıristiyan hakimiyetine böylece son verdi. Ertesi y ı l Doğu'ya, Maveraünnehr'e yöneldi. Harezm ülkesine kadar girdikten sonra oradaki Oğuz kitlelerini yeni açı­ lan ülkelere yerleşmek üzere B atı'ya sevketti. Böylece Doğu'­ dan Batı' ya büyük Oğuz akım başlamış oldu. Kendisi Türkistan'da iken beylerinden Afşın, G ümüş Ti­ gin ve Ahmed Şah'ı Doğu Anadolu bölgesinde ileri harekata göndermişti. Afşın Bey'in emrindeki akıncı birlikler Konya'ya kadar girdi ve buralarda Bizans Devleti'nin otoritesini iyice kır­ d ılar. Fakat A l p Arslan'ın öncelik verdiği iş, İ slam Dünyası'­ nın bozulan birliğini s�ğlamak ve bunun için de Mısır'ı fethede­ rek oradaki Ş ii-Fatimı idaresine son vermekti. Ordusunu Azer­ beycan'da toplayarak Diyarbekir ve Haleb üzerinden M ısır'a in­ mek üzere harekete geçti. 1070 yılı ortaları idi. Alp Arslan, 84(Tfırihtc Türkler şark bölgesinde Malazgirt de dahil birçok B izans kalelerini b irer birer a larak Diyarbekir önlerine geldi. Diyarbekir hükümdarları onu bağlılıklarını arzederek yerlerinele kaldılar. Urfa'yı kuşattı, fakat asıl seferini geciktireceği için muhasarayı yarıda bırakarak H aleb'e geld i . Haleb h ükümdarı Mahmud, önünde d iz ÇÖklÜ . Haleb'den Mısır'a doğru hareket edip bir, günlük yol almıştı ki, Anadolu'dan gelen haberciler B izans I mparatoru'nun büyük bir ord u ile Doğu'ya yürüdüğün ü , Türkler'in elinde bulunan bazı kaleleri de geri aldığını bildirdiler. Ordusunun bir kısmını S U­ riye'yi fethetmek üzere orada bırakarak bir kısmını arkasına aldı, yıldırım hızıyla Ahlat üzerinden Malazgin önlerine geldi. B u sür'atl i yürüyüş sırasında ord udaki yaşlı askerlerini d e terhıs et­ miş, yanına sfıdece genç savaşçıları alm ıştı. B ÜlÜn askeri kırk­ be�bin kadardı, bunlara Doğu Anadol u Müsl ümanlar'ından on­ bin kadar da gönüllü süvftri kauldı. Bizans I mparatoru Romanos Diogenes'in emrinde bunun iki mislinden fazla bir kuvvet vardı. İ mparator, Tuna boylarındaki Peçenek ve Uzlar'la birlikte daha birçok yabancı kavimlerden ücretli askerler de toplayarak muaz­ zam bir kalabalığı Malazgirt önüne yığmıştı. B u ordunun bin­ lerce araba ile taşınan savaş ağırlıkları da bulunuyordu. Türkler için durum son derece korkunçtu. B urada yapıla­ cak savaş onların Doğu'daki kaderlerini belirlcyccek, Türkler'in kaderi ise İ sEım Dünyfısı'nın geleceğini tayi n edecekti. Alp Ars.­ lan herhangi bir felftkete karşı vezıri Nizfunülm ülk' ü Hemedan'a gönderd i ve gerekli tedbırleri aldırdı. Yerine daha önce oğlu Me­ lik�fıh'ı vcliahd tftyin etmişti. Bağdad'daki Abbfısı Halifesi bu büyük teh like karşısında Allah'ın Büyük Sultan Alp Arslan'a yardım ını n i yfız etmek üzere bÜlÜn İ sıüm A lemi'ne haberler sal­ m ı ş , dımilerde milyonlarca Müslüman d uf\ etmeye başlamış­ lardı. Alp Arslan savaştan birkaç gün önce Bizans ordusu hak­ kında keşif yapmak üzere bir süvari birliği göndermiş, bu birlik General Bryenos emrindeki Bizans öncü kuvvetlerini müthiş bir bozguna uğratm ıştı. S ultan, son olarak kumandanlarından Sav Tigin'i İ mparator'a elçi gönderdi ve barış istedi. B izans 1 mpara­ toru barış tekIIfine karşı Sav Tigin'e "Barışı Rey de görüşece' Tarihte Türkler/85 ğiz. Ordum Isfahtın 'da kışlayacak, hayvanlarım Jlemedtın'da su­ lanacaktır" diye son derece kibirli, nezaketsiz bir cevap verdi. B unun üzerine Sav Tigin: "At/arınız elbette Hemedan'da kışlayacak, ama si­ zin nerede kışiayacağtnlZl ancak Allah bilirı " dedi ve geri döndü. Son sözü kılıçlar söyleyecekti. Büyük Sultan, savaş için mukaddes Cuma gününü seçti. Gün do�arken bütün komutan­ lanm ve birliklerini toplayıp onlara şu kısa konuşmayı yapu: "Beylerim, yiğit erlerimi Babamın, amcam Sul­ tan 'ın ve benim yanımda yıllarca her türlü cefaya göğüs gererek dın ve devlet için kanlarını�ı akıttınız. Içimizden niceleri şehid olup Allah katlM vardı, hepsinin yeri cennet olsun. Işte bugün bizim için de en büyük imtihan gelip çatmıştır. Burada Allah'tan başka Suilan yoktur, emir ve kader sadece O'nun elindedir. Hepimiz O'nun hükmü altın­ dayız. Benimle birlikte savaşmakta veya benden ayrıl­ makta serbestsiniz " . Bunun üzerine çok duygulanan askerler: "Allah şahid olsun, seni asla bırakmayacağız!" diye bagırdılar. "Askerlerimi Işte atımın kuyruğunu bağladım. Bir er gibi savaşa gireceğim. Üzerimde sultanltk belirtisi hiç­ birşey yoktur. Sehfd olursam, ilzerimdeki şu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman ruhum göklere çıkacaktır". Sonra aıından yere indi ve secdeye kapandıktan sonra ellerini �öge doğru açıp: "Ya Rabbi! Seni kendime vekfl ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve Senin uğrunda sa­ vaşıyorum. Ey Tanrım , niyetim Mlistir, bana yardım et. Sözlerimde yalan varsa beni kahret" dedi. 86!fiirilue Türklcr Üzerinde yay ve sadak (ok kesesi) yoktu, sadece kılıcını ve gürzünü almıştı. Bu da onun gerçekten bir er gibi göğüs gö­ ğüse savaşa gireceğini gösteri yordu. Yanına kumandanlarından Sav Tigin, A fşın, Ahmed-Şah, Kutalmışoğl u S üleyman Şah ve Artıık Bey'i çağırarak, onlarla son bir görüşme dalut yaptı. Pla­ na göre Türk ordusundan bflZl birlikler pusu yerlerine saklana­ cak , çevik süvftri birlikleri d ii�manı arkalarından buraya çek­ tikten sonra iki \.araftan hücum edilecekli. 26 Ağustos 1 07 1 Cuma günü sabahın erken saatlerinde Türk süvarileri ok hücumuyla Bizans ordusunu sağdan, soldan yoklamaya başladılar. Yardımcı hizmetlileriyle ikiyüzbin kişi­ ye yaklaşan bu koca ki tle kımı ıdamak bilm iyordu. Türk sü­ vftrileri h ücumlarının boşa giuiğini anlayınca çek ilmeye karar verm iş gibi yapıılar ve geri döndüler. B unun üzerine Bizans I mparatoru laarruz emri verdi ve Bizans ordusu tükibe geçti. B i­ zans birlikleri ilerledikçe Türkler'in pusu yerlerine düşüyor ve pusudaki piyftde askeri i le önden giden süvfıri arasında kıskaca girip mahvoluyordu. B i zanslılar kendi yerlerinden yeteri kadar ayrılıp içeriye girince, bu defa Kutalmışoğlu'nun sağ kanadı i le A rşın Bey'in sol kanadı bunların iki tarafını bir yay gibi kapa­ tarak çevird i . Bizans ordusundaki Uz lar (Oğuzlar) ve Peçenek­ ler, karşıhtrında soydaşlarını görünce hemen onl<trın safına geç­ m işlerdi. Tehlikeyi sezen Ermenı birlikleri de i mparatoru bıra­ kmak kaçmaya başladılar. Diogenes kapanan çemberi yarmak için ne kadar çırpıncüysa da baş,tramach ve ordusunun merkezine dalan bir Türk s üvari birliği t,trafından bütün maiyyeıiyle bir­ likte esır edildi. Akşam karamken Malazgirt Ovası'nda Türkler'in kılıç d,trbelcriyle henüz yere serilmemiş olan d üşman birlikleri de pe­ rışan bir şekilde teslim oldular. Bizans I mparatoru'nu Türk S ul­ tan'ının çadırına getirdiler. Alp Arslan onu bir misafir gibi kar­ şıladı, yaptığı siyası ve askerl hataları anlattı. Diogcnes idam edilmeyi veya zincire vurulmayı bekliyordu, çünkü kendisi Alp Arslan'ı esir etse öyle yapacaku. B üyük S u l tan onu serbest bı­ raktı. Bir anlaşma yapular ve Diogenes, yanında m uharızIarı ile İ stanbul'a döndü. Tarihıe Türkler/S7 Alp Arslan'ın kazandığı zaferin haberleri hemen büıün İ slilm Dünyası'na yayıldı. Milyonlarca Müslüman dım ilerde ıoplanarak bu lutuf ve yardımından dolayı Allah'a şükrettiler ve Alp Arslan'ın yiğit aclını tebcn eııiler. İ şte Türk ve İ slam Dünyası karşısındaki son Hıristiyan savlelini kıran ve bizlere bugün yaşadığımız yurd u m uzu açan büyük zafer budur. Türk ve İ slftm D ünyfısı o m ü bfırek Cuma sabahı tckbirlerle hücuma kalkan Alp Arslan'a ve ardındaki elli­ bin ere olan şükranlarını hiçbir zaman unutmayacaktır. Alp Arslan'ın anlaşma yaptığı İ mparator Diogenes, İ s­ tanbul'a varınca hapsedildi ve gözlerine mil çekildi, çünkü onun yenildiği haberi gelince yerine hemen bir b(lşkası geçmişti. An­ laşmanın yerine getirilmediğini gören S u l tan, Kutal m ı şoğlu S üleyman B ey'e Anadolu üzerinç sefere çıkmasını ve barışla al ınamayan yerleri savaşla almasını emreııi. Kendisi de Mfıve­ rfıünnehr tarafına, yani Karahanh ülkesine yöneldi. 1072 yılı Mayıs ayında fethettiği bir Karahanh kalesinin kom utanı ile konuşurken Yusuf adlı kale kom u tanı birden hü­ cum ederek SuIilin'ı göğsünden ağır yaralad ı . Aldığı hançer ya­ rasıyla ölen Alp Arslan henüz 43 yaşında bulunuyordu. Vezır Nizamülmülk, herhangibir kargaşalığa meydan vermeden Alp Arslan'ın oğl u ve onun sağlığında veııahd olan Melikşfıh'ı Sel­ çuklu tahtına oturttu. Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun Yükselişi ve Düşüşü A lp Arslan'ın yerine Selç u k l u S ultanı olan Melikşfıh, · 1055 yılında doğmuştu. Babası onu kendi seferlerine göıürıne­ miş, vezır Nizamü l m ük'ün yanında devlet merkezinde tutarak devlet i şlerini iyi öğrenmesini ve tahsıl i n i ilerletmesini iste­ m işti. Gerçekten Melikşah i y i bir eğitim görd ü . Zamanında Selçuklu İ mparatorluğu gerek siyasi, gerek idari ve askeri teş­ kilat bakımından çok geliştiği gibi, devletin sınırları da o güne kadar hiç görülmemiş bir genişlik kazanmıştır. 88/flirihte Türkler Melikşfıh önce suıı.anlık iddia eden amcası Kirman hü­ kümdarı Kavurt'u yendi ve ort.adan kaldırdı. Ardından Doğu sı­ nırlarına tccfıvüz eden Kanıhanlılar'a sefer yaparak onlara baş eğ­ dirdi. Gazneli ler'le bir barış yaptıkı.an sonra babasının ölümüy­ le yarım kalmış bir işi tamamlamaya döndü; Mısır'a kadar bü­ tün Yakın ve Ortadoğu'yu tek bir idare altında toplamaya yö­ neldi. Beylerinin bir kısmını Anadolu'nun istilfısına memur ederken, bir kısmını da S Uriye t.ara[ına gönderdi. Anadolu'da ça­ lışan Kuı.almışoğlu S üleyman Bey kısa bir zaman sonra Üskü­ dar'a kadar gelecekti. S uriye'ye gönderdiği Atsız Bey ise Ş iı Ffıtımi Halifeleri'nin elindeki Doğu Akdeniz bölgesini onlardan temizleyerek Mısır hududlarına kadar geldi. Atsız'dan sonra S u­ riye vflIlIiğine kardeşi Melik Tutuş'u wyin etti, kendisi de S u­ riye ve Irak'tan sonra Doğu bölgesine gitti. Batı Karahanlı Han­ lığı'nı istila edip bu devleti Selçuklular'a bağladı, Doğu Kara­ hanlılar üzerine yürüyeceği sırada Kaşgar hükümdan Harun Buğra Han gelerek ona bağlılık arzetti ve lnevkiinde kaldı. Do­ ğuda bütün meseleleri çözümlerken güneye, Hicaz bölgesine de asker sevkederek Arabistan Yarımadası'nı Selçuklu hftkimiyeti­ ne aldı. Böylece B üyük Selçuklu Sultanlığ! çok geniş sınırlara kavuşmuş oluyordu. Melikşfıh ve ve/lri Nizamülmülk, o çağda ıslam Dünya­ sı'nı saran anarşi hareketleriyle de çok sert bir mücadeleye giriş­ mişlercli. Bir yanclan Niziimiye Medreseleri açarak: oralarda Sün­ nı İslflIn doktrinini öğretip yayıyor, bir yandan fesadçı ve bölü­ cü Batınıler'i yakalayıp cezalandırıyorlardı. Alamut Kalesini Btıtınller'in anarşi karargahı haline getirmiş olan Hasan Sabbfıh acllı bir İranlı, afyon vererek kendisine uşak yaptığı fedailer va­ sıtasiyle Melikşfth'a ve vezır Nizamülmülk'e sfıikasd yaptırdı, 1092 yılında her ikisini de öldürttü. Melikşah'ın ölümü üzerine oğullarmdan Berkyaruk ı.ahtı ele geçirdi ve Selçuklu sulı.anı oldu. Amcası (yani Alp Arslan'­ m oğlu) Suriye valisi Melik Tutuş, öbür amcası Melik Arslan Argun ve amcaoğlu Melik Mehmed kendisiyle taht davasına kalkıştılarsa da Berkyaruk hepsini yendi. Fakat hükümdarlığı- Tarihte Türkler/89 nın hemen bütün yılları bu taht kavgalarıyla geçti, 1 ı oS'te öL­ düğü zaman yerine kardeşi Muhammed Tapar tahta oturdu. Ta­ par da tıpkı babası ve kardeşi gibi çok değerli bir devlet başkanı idi, ama 1 1 1 8'de erken ya�ta öldü. Ondan sonra S elçuk lu tahtı­ na en uzun ve en son saltanat sürmüş olan Sancar geçti. Sultan Sancar, Melikşah'ın oğuııarından biri idi. Daha önce Horasan valiliği yaparak devlet işlerinde pişmişti. Onun zamanında Selçuklu S ultanlığı öyle geniş ve öyle kuvvetli idi ki, Sancar Meta bir masal kahramanı haline geldi. Gazneli ve Gurlular'ın Selçuklu Sultanlığı'na bağlanmasıyla devletin nüfUz sahası Hindistan'a uzanmıştl. Sancar'ın saltanatını sarsan en önemli hadise, Doğu'dan gelen Karahıtaylar'a yenilerek Türkistan'ı kaybetmesi oldu. Da­ ha sonra kendi tebeası olan göçebe Oğuzlar'ın isyanını bastıra­ madı. Oğuzlar Suncar'ı esir aldılar, devletin en güzel, en zengin şehirlerini yağma ettiler, yakıp yıktılar. S ultan uzun zamandan sonra esırlikten kur�uldu, ama çok yaşamadı. 1 157 yılında öldü. O uırihte Anadolu yine B üyük S ultan olarak kendisini kabul et­ mekle birlikte, ayrı bir devlet haline gelmişti. Irak Selçukluları da devlete sahip çıkamayınca, Selçuklular'ın Doğu toprakları Harezmşahlar'a geçti. Devletin eski eyaleılerinde Tü rk hak i mi ­ yeti beyliklcr halinde devam etmiştir. Irak, SUriye ve Kirınan'da S elç uk lu ailesinden beyler, Azerbaycan, Musul, Halcb ve Şıraz (Fars)'da ise Selçuklu şehzfidelerinin lalası olan Atabeyler hü­ küm sürdüler. AN ADOLU SELÇUKLU DEVLETİ Türkler'e Anadolu'nun kapılarını kesin olarak açan hMise MalazgirL'tcki zafcr olm uştur. Fakat Türk akıncı birlikleri daha önccdcn Anadolu'da fıdeUı scrbcst dolaşır haıC gelmişlerdi. Dio­ gcncs ikiyüzbin kişiyle Malazgin'c gelirken bile ordunun geri­ sini güvcnlik altına alamamış!ı. Çünkü Türk akıneılan her ycr­ de görünüyor, hiçbir zaman yakalanam ıyorlardı. Diogencs'le yapılan anlaşmanın yeni Bizans Imparatoru tarafından tan ınmaması üzerine Sultan Alp Arslan, Kutalmış­ oğlu S üleyman Şah'ı Anadolu'nun fethine gönderdi. Süleyman Şfıh 'ın emrinde Artuk, Afşın, Porsuk, Dfmişmend; Saltuk gibi pek meşhur Türk kumandanıarı vard ı. B unlar kısa zamanda Si­ vas ötesine geçerek üzerlerine gelen bir Bizans ordusunu Kayse­ ri yakınında yendiler, B izans kumandanını esır aldılar. İzmit ci­ vfırında Bizanslılar tekrar bir orduyla göründüler, bu orduyu Ar­ tuk Bey bozguna uğrattı. Ardından güney bölgelerine sarkan S üleyman Şah'ı d urdurmak üzere büyük bir ordu gönderdiler, bu orduyu da Kutalmışoğlu 1074'te yapılan bir meydan savaşında dağıttı. Bu savaşlar sonunda B izans'ın artık Türkler'e askerle karşı koyması pek zorlaşmıştı . Kutalmışoğlu'nun beyleri bu­ nun üzerine Anadolu şehirlerini, yerleşmek üzere tek tek fethet- Tarihte Türkler/91 meye başladılar. 1 084 yıhna gelindiği zaman Marmara'ya kadar olan Anadolu toprakları Türkler'in eline geçmiş bulunuyordu. 1077'de B üyük S ultan Melikşah, Kutalmışoğlu Süley­ man'a bir ferman göndererek kendisini " Anadolu Hükümdarı" mm etti, ardından Abbası Halifesi de Kutalmışoğlu'nu hüküm­ dar olarak tanıdı. Ma'mafih Süleyman Şah 1 07S'te devleti kur­ muş durumdaydı. Yeni Türk Devleti'nin merkezi İznik şehri ol­ du. Erzurum'dan İznik'e kadar Türk hakimiyeti kurulmakla bir­ likte, bazı şehirler ve kaleler hllU'i B izanshlar'ın elinde idi; bura­ lar birer birer temizlendi. ıoSS'te Kutalmışoğlu Antakya'yı fet­ hetti. Beylerinden Buldacı Maraş bölgesini , Çubuk ve Mehmed " Beyler Elazığ bölgesini, Karatekin Bey Sinop'u, Çaka Bey İz­ m ir'i fethettiler. S üleyman Şah , her kumandana fethettiği böl­ genin idaresini veriyordu. Böylece Anadolu, beylikler halinde idare edilmeye başlanmıştı. Bu fetihler olurken bir yandan da Doğudan Batı'ya büyük kitleler halinde bir Oğuz akını oluyordu. Yüzbinlerce insan, at­ ları ve koyun sürüleriyle birlikte yeni açılan ülkelerde yurt tut­ mak üzere üç büyük koldan Anadolu'ya ginneye başlamıştı. S ü­ leyman Şah bunları sistem li bir şekilde yerleştirmeye çalıştı, ordusunu da esas ıtibariyle bunlardan teşkıl ediyordu. Halbuki o tfırihte B üyük Sultanl ığın ordusu, Türkmen süvarileri hariç, bir devşirme ordusu halinde teşkııritlanmıştı. S üleyman Ş ah, devletinin her teşklIfıtında Türkler'e da­ yand ı . Zaten Anadolu fethedildiği zaman orada yaşayan Rum halkın büyük bir kısmı, kalabalık kitleler halinde Trakya'ya ge­ çerek Balkanlar'a gitmiş, orada yerleşmişlerdi. Çünkü adeta ka­ rınca sürüleri halinde Anadolu'yu istila eden Oğuz kitlelerinden bunlara nefes alacak yer kalmıyordu.Yerli halktan pek azı Müs� l üman oldular, S ü leyman Şah bütün Türk hükümdarları gibi herkesi kendi dıninde serbest bırakıyor, kimseyi zorlamıyordu. Hıristiyan halk devlete cizye vermek suretiyle barış içinde rahat yaşamaya başladı. 92/flirihıe Türkler o yıllarda Anadolu kaynayan bir kazan gibiydi. Türk­ menler (Oğuzlar) boylar halinde gelerek yurt tutuyor ve Orta Asya'daki sosyal-iktisadı düzenlerini ayni şekilde devam ettir­ meye çalışıyorlardı. Bir taraflarında kendi soylarından fakat baş­ ka kabilelerden insanlar, bir taraflarında ilk defa karşılaştıkları ve bambaşka hayat tarzına, dine sahip olan insanlar vardı. Yeni gelenler fatih mil let olarak geldikleri için, kendilerini ÜSlÜn gö­ rüyorlar ve inanç konusunda yerl ilerden hiçbirşey almıyorlardı. Buna karşılık yerleşik hayata aid bazı kÜllÜr unsurlarının (kap kacak, yapı biçimi vs.) onlardan alındığı m uhakkaktır. Ama Türkler o sırada Müslümanlık bakımından da oldukça karışık bir durumdaydılar. B üyük Selçuklu S ultanlığı'nda İslamiyet'in Hanefi mezhebi haki mdi, devletin ileri gelenleri bu hususta eği­ Lim görüyorlar ve hiç değilse üst tabaka arasında inanç ve iba­ det birliği sağlanmış oluyordu. Anadolu'ya gelen ve çoğu göçe­ be olan Oğuzlar'da Müslümanlık eski dinleriyle karma karışık bir haldeydi, üstelik kabileler halinde yaşadıkça aralarında bu konuda bir birlik kurulması da çok zordu. Anadolu'da Türk birliğinin kurulması veya Anadolu'nun Türkleşmesi herşeyden önce arınmış bir lslfun inancının ve kül­ türünün her tarara yayılması, insanları bu konularda birbirine benzetmesiyle mümkün olmuştur. İşte bizim vatanımızın mad­ dı kurucuları Süleyman Şfıh ve onun beyleri ise, manevi kuru­ cuları da Mevlô.na Celaleddın, Yunus Emre, Hacı Bektaş, AM Evren, Aşık Paşa, Süleyman Türkmanı ve daha pekçokları gibi İslfun kültürünün ulularıdır. B unları ileride ayrıca anlatacağız. Şunu da belirtelim ki, bizim vatanımız buraya gelen Türkler'le yerli halkların kaynaşmasından meydana gelmiş, yani melez bir halk değildir. Yukarıda söylediğimiz gibi , biz Anado­ lu'ya geldiğimiz zaman burada Etiler, Sümerler vs. gibi Milad öncesi kavimler yoktu; R umiar, Ermeniler, S üryaniler vs. var­ dı. Bunların pek azı Müslüman olarak bize karıştı, geri kalan­ ların çoğu (Rumiar) Balkanlar'a geçti; gitmeyenler ise Cumhu­ riyet devrine kadar yerlerinde kaldılar. B ugün bile Türkiye'de Rum, Ermeni ve Süryani aslından Hıristiyan vatandaşlarımız yaşıyorlar. Tarihte Türkler/93 Anadolu Hi.tihi Kutalmışoğlu S üleyman Şah kendi ya­ nında bulunan bazı beylerle anlaşmazlığa düşmüştü. Özellikle Artuk Bey onun başarılarında kendisinin büyük payı bulun­ du,t?;unu iddia ediyor, Süleyman Şah'ı kıskanıyordu. Süleyman Şfıh onun d urumunu Büyük S ultan Melikşah'a bi ldirmiş ve kendisini Anadolu'dan uzaklaştırmıştı. Artuk Bey Umman ordu su komutanlığına tayin edildi, oradan da S uriye S ultanı Melik· Tutuş'un yanına geldi. Daha sonra Afşin Bey gibi bazı büyük kumandanlar, S üleyman Şah'ın sert tutumundan şikayet edip onlar da Tutuş'un yanına gitti. Tutuş, Melikşah'm kardeşi idi ve Atsız Bey'den sonra S uriye va1lliğine gönderilerek Mısır'ın fethi i le görevlendirilmişti. S uriye'de Kutalmışoğlu'nun Anado­ lu'da yaptığı gibi bir devlet kuran Tutuş, onun güneye doğru daha fazla ilerlemesinden çekindiği için, QU kumandanıarı da yanına alarak Kutalmışoğlu'na karşı çıktı. O sırada Süleyman Şah Haleb'i muhasara diyordu. S elçuklu ailesinin iki değerli evIMı, iki Türk ordusunun başında birbirleriyle Haleb civarında savaşa tutuştular. Nice yıl lar hep birl ikte kfıfir ülkelerinde gaza yapıp İslfıııı'ın ve Türk lüğün hakimiyeti için vuruşan b u insanların birbirlerini yemeleri tatsız bir olaydı. S üleyman Şah Tutuş'un ordusuna taarruz etti. Fakat bu orduda S üleyman Şilh'ın savaş taktiklerini ve Anadolu ordusunu iyi bilen büyük kumandanlar vardı. B u yüzden hücum başarıl ı olamadı. Tutuş'un safında bulunan Ar­ tuk Bey karşı hücuma geçti . Artuk Bey bütün ömrünü savaş­ larda geçirmiş dahı denecek kadar üstün bir askerdi. Süleyman Şah'm ord usunu bozguna uğrattı. Bu bozgun Kutalmışoğlu'­ nun da sonu oldu. Anadolu Türk Devleti'nin, yani biziın devle­ timizin kurucusu olan büyük kumandan ve sultan, hayatında ilk defa yenil iyordu. Mağlubiyeıe dayanamadığı için, kaçıp kur­ tulmaktansa kendini öldürmeyi terclh etti. Melikşah bu olanları duyunca Tutuş'u cezalandırmak için üzerine yürüdü, fakat onun af dileyip ayaklarına kapanması üzerine dokunmadı. Süleyman Şah'ın küçük çocuklarını Isfa­ han 'daki sarayına alarak orada yetişmeıcrine çalıştı, bu arada Anadolu Selçuklu Devleti'nin başına geçici olarak S üleyman Şah'ın kardeşlerinden Dilvud'u getirdi (1086). 94!fiirihte Türkler S üleyman Şah'ın b üyük oğlu Ş ehziide Kılıç Arslan, B ü­ yük Sultan'ın sarayında m ükemmel bir eğitim gördü. 1 096 yı­ l ında Isfahan'dan çıkarak İznik'e geldi ve büyük merasimle Sel­ çuklu tahtına oturdu. Fakat o sırada Anadolu Türklüğünü ve İs­ lam Dünyfıs ı'nı büyük bir tehl ike bekli yordu. Hıristiyan d ün­ yfısı Boğazlar'dan ötesinin artık tamamen kaybol d uğunu gör­ m üştü; üstelik H ıristiyan lar için mukaddes sayılan topraklar (Kudüs ve civfırı) M üslüm anlar'ın elinde idi. Papazların kışkırt­ tığı H ıristiyan halk birçok Avrupa ülkesinde hükümdarları kut­ sal bir savaş için zorlamaya başladı. Avrupa o tIırihlerde semlet içinde idi. İslftm ülkelerinde tıpkı masallardaki gibi bir hayat yaşandığını d üşünüyorlar, bu serveti yağmalamak için fırsat arı­ yorlard ı. N i tekim işte bu k utsal savaşa katılanların büyük ço­ ğunluğu yağma ve çapul n iyetiyle gel miş insanlardı. Türihlerde Haçlı S(!ferleri diye bilinen (çünkü haç, H ıris­ tiyanlığın senbolüdür) bu seferlerden birincisi 1096 yılında baş­ ladı. Bir taraftan Avrupa kralları ve derebeyieri ordularını toplar­ ken, bir yandan m utaassıp papazların topladığı yüzbin kişilik bir serseri çapuleu ord usu meydana gelm işti. Selil, perişan in­ sanlardan meydana gelen ve bütün cmeli ınal yağmalamak olan bu yüzbin kişilik ordu İstanbul'a gelerek oradan Yalova'ya geçti ve Türk başşehri İznik'e doğru . yürüdü. Sultan Kılıç Arslan 1096 Eyl ülü'nde bunların İznik yakınında önlerine çıkarak ta­ mamına yakın bir kısmını yok elti , geri kalan pek azı da esır edild i . Bunların ardından asıl Haçl ı ord usu, yarım milyonu aş­ kın bir kalabalık halinde i lerliyordu. H açl ılar İznik'i muhasara eııiler. S ultan Kılıç Arslan İz­ nik'te küçük bir garn izon bırakarak ordusuyla birlikte çeki lm iş­ ti. M uhftsara sırasında H açlı ordusun un üzerine hücum eııi. Fa­ kat Türk ordusunun bütün mevcud u elli-al tmış bini geçm iyor­ du. 600.000 kişilik Haçlı kuvveti karş ısında bunlar çölde bir avuç kum gibi kalmışlardı. Haçlı lar'ın hepsin i birden tek bir sa­ vaşta yok edemeyeceklerini anlayınca çete harbi yapmaya karar verdiler. İznik, Haçlılar'a göre çok medenı olan B izanshlar'a tes­ ıım edildi ve böylece oradaki Türkler katliamdan kurtuldu. Tarilltc Türklcr/95 Haçlı Ordusu Eskişehir-Konya üzerinden Antakya'ya ve oradan Kudüs'e inmek üzere yola çıktı. Kılıç Arslan ord usunu k umandanıarı arasında bölerek bunları ıil.kip etmeye başladı. Türkler yol boyunca büyük Haçlı sürüsünün yan ve arkalarına dalıyorlar, güçleri tükenene kadar Haçlı askeri öldürdükten sonra derhal geri çekiliyorlardı. Böylece altıyüz bin kişilik Haçlı ordu­ su Antakya'ya geldiği zaman yüzbine indi, yani beşyüzbin kişi Türk kılıçları ve okları ile Anadolu bozkırında toprağa karışıp kayboldu. Türk ordusunun onlarla uğraşmasını fırsat bilen Anadolu Hıri>.>tiyanları yer yer ayaklanmaya başladılar. Ermenıler K ilik­ ya'da bir kral lık kurdular; B izans Imparatoru İzmir'i geri aldı. Haçlı ordusu Antakya kalesini yedi ay kuşatuğı halde alamadı, tam çekilmek üzere iken Kale Kumandanı Yağıbasan Bey'e yerli Hıristiyanlar'ın ihanet etmesi üzerine Antakya düştü. Oradan Kud üs'e gi ttiler. K udüs 'Türkler'de değil, Mısır Humııeri'nin elinde idi. Fütım'iler şehri savunamadılar. Haçlı ordusu şehirdeki bütün M üslüman ve Yahudıler'i, kadın ve çocuklar dfıhil olmak üzere, öldürdüler. Bunların sayısı yetmişbini buluyordu. . Kılıç Arslan binlerce şehid vererek yarım m ilyon Haçlı askerini imhü etmi ş, geri kalan sürüyü de Anadolu'dan uzaklaş­ urınıştı. Fakat henüz uıze olan Anadolu Selçuklu Devleti uzun süren bu savaşlardan yorgun düştü. Bazı topraklar Bizanshlar'a geri kaptırıldı, devletin kendi beylikleri üzerindeki otoritesi de zayıfladı. Dfınişmendliler, Mengücekoğulları ve Saltukoğulları aruk Konya'yı merkez yapmış olan S ultan'a boyun eğmeyecek kadar k uvvetlendiler. Kılıç Arslan devleti yeniden eski kudretine ulaştırmak için gece gündüz çalışıyord u. Türk tari hinin en büyük devlet rCıslerinden biri olan bu Selçuklu sultanı, yüksek bir diplomatlık kaabiliyetine sahip olduğu gibi ayni zamanda büyük bir savaş ustası, emsalsiz bir kahramandı. Fakat ömrü yetmedi. 1 ıo7 yılında Musul ve civarına yaptığı bir seferden dönerken Habur ırınağı'nı geçtikleri sırada atı ile birlikte bir anarora kapılarak boğuldu. 96/Tiirihte Türkler Kılıç Arslan'ın yerine ogıu II. Melikşah geçti. Onun l 6'da yirmi yaşında iken ölüm ü üzerine de kardeşi Mes'ud, Selçuklu tahtına oturdu. S ultan Mes'ud'un hükümdarlık devri Anadolu'daki Haç­ Iılar ve Danişmendli ler'le mücadeleyle geçti. Dfın işmendliler Selçuk Sultanlığı i le rekabet hal indeydiler ve her fırsatta kendi beylik topraklarını onların aleyhine genişletiyorlardI. Mes'ud bunların el inden Elbistan ve havalısini aldı. O sırada Avrupa'da yeni bir Haçlı seferi tertiplenmişti. Alman Imparatoru Üçüncü Konrad, büyük bir ordu ilc Eskişehir üzerinden Konya'ya kadar gelmek üzereydi. Mes'ud sayısı 70-80 bin civarında olan bu or­ duyu Eskişehir'de karşıladı ve yapılan meydan savaşında ( 1 147) Haçlılar'ın tamamına yakın kısmını orada yoketti . Alman Impa­ ratoru zor kaçıp kurtulmuş, İ znik'e gelmişti. B urada Fransa Kra­ I ı'nın getirdiği 1 50 bin kişilik yeni bir Haçlı ordusu ile birleşip tekrar Selçukl ular'ın üzerine geldi. S ultan Mes'ud bu kadar kala­ balık bir orduya karşı meydan savaşına girmeyi uygun buIma­ yarak yıpratma yoluna gitti. Haçlılar, Toroslar'ı aştıkları zaman artık yola bile devam edemeyecek haldeydiler; Antalya'ya sığı­ nıp canhırını kurtard ılar. S u l tan Mes'ud bundan sonra Maraş'ı, arkasından Behısnı ve havalısini Haçlılar'dan kurtardı. Urfa Haç­ Iı Kontu teh likeyi görünce Sultan'a bağlılığını arzetti, S ultan Mes'ud, ölümüne yakın bir zamanda eski Türk ve Selçuklu geleneğine uyarak devletin topraklarını oğulları ara­ sında paylaştırd ı. Konya'da yapılan bir merasimle büyük oğlu I I . Kı lıç Arslan'a tüç giydirdi ve onu " Konya Sultanı" ilan eııi, diğer iki oğluna da Konya'ya bağlı kalmak üzere iki eyalet ver­ di. 1 ı 55'te öldü. II İkinci Kılıç Arslan S ultan Mes'ud oğlu olan İkinci Kılıç Arslan, tıpkı dedesi B irinci Kılıç Arslan gibi, Türk tarihinin en büyük devlet adam­ larından biridir. 1 1 55'te Selçuklu S ultanı oldugu zaman, çok iyi bir eğitime ve iyi bir askeri tecrübeye sahip bul unuyordu. Sal­ tanatının ilk günlerinde kardeşleri kendisine karşı çıkınca, Tarihte TÜTkleT/�n önce ortanca kardeşi Doglat'ı ortadan kald ı rdı, sonra küçük kar­ deşi Ş ehinşfıh'ı (Ankara ve Çankırı bölgesi meliki) bertaraf edeceği sırada Dfmişmendli Yağıbasan harekete geçerek Şehin­ şfıh'ı korudu . Yagıbasan siyfıseli de, askerliği de çok iyi bilen bir Türk beyi idi, bu yüzden Kılıç Arslan için uzun zaman ciddi bir tehlike oldu. Sult.an ona karşı iki deüı sefere çıktıysa da her ikisinde de o zamanın büyük din iilimleri araya girdiler ve Müs­ Iüman'ın Müslüman'la savaşmasını önlediler. Yağıbasan Bey daha sonraları da S uriye Atabeyi Nfıreddin Mahmud ile Kılıç Arslan aleyhine ittimk ederek onu hayli uğraştırmıştır. Türk Beyleri devlete zarar verip dururken Bizans I mpara­ toru da her fırsattan faydalanıp Selçukl u t9praklarına tecfıvilz ediyord u. Üstelik bu tecavüzlerde, Dfınişmendliler'lc anlaşma yaparak cesfıret buluyordu. Kil ikya seferi sırasında Danişmendli Zünnun Bey'le Kılıç Arslan aleyhine anlaşma yapLIkıan sonra, memleketine dönerken ord usuyla Selçuklu topraklarına girdi. Niyetinin sfıdcce yoldan geçmek olduğunu söylüyordu. Türk­ menler Uırende'de ve Küuıhya'da Bizans ordusuna hücum ederek yirmibine yakın kayıp verdirdiler. Bunun üzerine İmparatar Ma­ ' nuel İstanbul'da yeni ve büyük bir ordu toplayarak sefere ha­ zırland ı, bir yandan Dfınişmendli Yağıbasan ve Zünnfın Bey­ Ier'e, Süriye' deki Fnınklar'a haber gönderip, birli kte Kıl ıç Ars­ lan'a hücum etmeyi teklif eLLi. S uILan'ın Yağıbasan üzerine gönderdiği bir ordu da mağlub olmuştu. K ıl ıç Arslan, devletin ciddi bir tehlike ile karşı karşıya bul unduğunu görmüştü. Kardeşi Şehinşfıh bile, sultan o lmak hırsıyla, bu düşmanca iLLifakın içine girince, Selçuklu Devle­ ti'nin dört !<Irarı düşmanla sarılmış ol uyordu. Dört cephede bir­ den savaşmak imkfınsızdı. Ordusunun başına geçip şfm ve şe­ rerıe ölmeyi seçebilirdi, ama öyle yapmadı. Önemli olan devle­ tini ve mil letini ayakta tutmaktı ve S uILan bu gfıye uğruna her fedakfırlığı göze alabilirdi. Büyük bir karar verdi: Bizans lmpa­ ratoru'na gidecek ve onunla barış yaparak, her türlü [esfıdı kay­ nağında kuruuıcaktl. Yanına Beylerbeyi Nasreddin ve bin süvfıri alarak İstanbul'a gitti. Orada büyük merasimlerle karşılandı, her gün ziyfıfeı v e eğlenceler tertiplenerek m emn un edildi. Türkmen 98rriırihte Türkler hücfımlarının kendi bilgisi dışında cereyan ettigini, çünkü göçebe halkın merkez otoritesini dinlemediğini söyledi. Bundan böyle onlara mani olmaya çalışacağını ve B izans aleyhine bir ittilIıka girmeyecegini bildirdi. Böylece Selçuklu Devleti aley­ hine yapılan dörtlü düşmanlık anlaşması suya düşmüş ve teh­ like atlatılmış oluyordu. 1 1 64 yı lında Dfuıişmendli beyi Yağıbasan ölünce hem onun elindeki toprakları, hem kendi kardeşi Ş ehinşah ve Da­ nişmendli Zünnun Bey'in topraklarını devlete kattı. Şehinşah ve Zünnfın bunun üzerine S uriye'ye geçip Atabey N ureddin Mahmud'a sığındılar ve onu Kılıç Arslan aleyhine kışkırtınaya başladılar: Nihayet N ureddin , yanına S ultanın amcası olan Göksun beyi Gök-Arslan'ı da alarak Kayseri'ye doğru yürüdü. Kılıç Arslan Sıvas'tan sür'atle hareket edip Nureddin'in önüne çı ktı. tki ordu da Türk ordusu, iki hükümdar da Türk ve Müslü­ man'd ı. Savaşsalar nice Türk'ün kanı dökülecek, düşmanlar bundan memnun kalacaklardı. Nitekim Haçlılar tam o sırada Nfıreddın'in topraklarına saldırmak üzerclerdi. tki hükümdar sa­ vaş yerine barışı seçtiler ( 1 173). Ertesi yıl Atabey Nureddın ölünce Kılıç Arslan artık ko­ ruyucusu kalmayan Danişmendli Beylcri'nin bütün topraklarını zaptedip devlete kattı. Bülün bu başarılar ve genişlemeden büyük endışeye ka­ pı lan Bizans tmparatoru Manuel , Kılıç Arslan'ı durdurmanın zamanı geldiğine inanıyordu. Türkmenler'in sınır ıecavüzlerini bahane ederek 1 1 76 yılında savaşa karar verdi. Yanında artık eski m üııefikleri bulunmadığı için bülÜn iş kendisine kalmış, bu yüzden çok kalabalık bir ordu toplamıştı. B u orduda Bi­ zansl ılar'dan başka Frank, Macar, S ırp ve Peçenek askerleri de vardı . O devir tarihçilerinin verdikleri bilgilere bakılacak olur­ sa, bu en azından yüz yıl önce Diogenes'in Malazgirt'e getirdiği kuvvet kadar büyüklÜ. Türk S ultan ı, devletinin ve milleıinin var olmak veya olmakla karşı karşıya bulunduğunu görünce bülÜn siyası yok askeri kaabiliyeıini kullanarak bir karar verdi. Bu savaş ken­ ve disi için büyük bir imtihandı, ve bu imtihanı başarı ilc verdiği Tarihte Türkler/\!9 aman Türk-tslam Dünyası'na en büyük hizmetlerden birini apmış olmakla ölümsüz büyükler arasına katılacaktı. Meydan .avaşı için müsaid fırsat çıkıncaya kadar -tıpkı büyük dedeleri1in 1040'daki Dandenakan savaşında yaptıkları gibi- bir yıprat­ ma savaşına girişmeye karar verdi. B ütün Türkmen başbuglarına haber salarak onları ota­ gında topladı. Hepsine tehlikenin büyükıügünü, ama Allah'ın inayeliyle galip geleceklerini anlattı. Türkmen kuvvetlerini beş ila onarbin kişilik süvari kolları halinde düşmanın yürüyüş kol­ ları üzerine saldırttı. Bu birlikler ilerleyen Bizans ordusu ile Türkmen taktigine göre vur-kaç savaşı yapıyorlar ve büyük za­ yiat verdiriyorlardı. Kılıç Arslan onların �askısıyla düşmanı is­ tedigi yola sokmak niyetindeydi. Bu kadar büyük kalabalıkla düzlükte karşılaşmanın tehlikesini bildiği için, B izans lmpara­ toru'nu daglık bir yere sokmaya çalıştı. Gerçekten, tmparator Türkmenler'in tecavüzlerinden sakmmak için Denizli'den çık­ tıktan sonra B izanslılar'm Miryakefalon (Sandıklı) dedikleri böl­ gede Hoyran Gölü ile Kumdanlı arasındaki geçide girmek zorun­ da kaldı. Kılıç Arslan düşmanın geçidi aşıp iki tarafı sarp ya­ maçh vadiye girmesine kadar bekledikten sonra, geçidin başını tutarak her yandan hücum emri verdi. B irden tepelerden üzerlerine ok yağmaya başlayan Bi­ zanshlar kaçıp sığınacak yer aramaya başlamışlardı. Güvenli bir yer bulup orada savaşmak niyetindeydiler, fakat bazan o kadar zayi at veriyorlardı ki, düşman cesedIeri zaten dar olan yolları tı­ kıyor ve buradan çıkmak isteyenler birbirlerini eziyorlardı. Az sonra Türk süvari ve piyade birlikleri viidiye girip bu dağılan düşmanı kılıçtan geçirmeye başladı. Fakat tam bu sırada Türk­ men atlıları İmparator'un geride bırakııgı ve henüz geç itten va­ dıye girmemiş bulunan savaş ağırlıklarını gördüler ve binlerce araba yükü halinde duran silah, erzak, alım para ve mücevheratı yağmalamaya giriştiler. Onların bu işe daImaları vadıdeki Bi­ zans ordusunun imhasını geciktirdi ve hava karardı. İmparator son bir ümitle Sultan'a elçiler gönderip barış istedi. Kılıç Ars­ lan kollarındaki ve ayaklarındaki şiddetli sızılar yüzünden ata bi­ nemiyor, savaşa araba ile gel iyordu. B u yüzden gece karan- ıoO{fiirihtc Türkler lığında savaş meydanının httlini iyi görememişti . Türkmenler'­ in d isiplinsizligi de onun canını sıktıgı için barışı kabul ederek işi orada bi tirmek istedi. M ağlUp İmparator'un sağ-sfılim ülke­ sine dönebilmesi için onun yanına muharızlar bile verdi Miryekefalon Savaşı Türkler'in Bizans üzerine hakimi­ yctlerinin kesinlik kazanmasını sağladı ve ondan sonra B izans bir defa daha Türk ülkesirıc saldırma cesarctini gösteremedi. Bi­ zans ve bütün Avrupa artık Anadolu'nun Türk ülkesi olduğu ka­ bul etm işlerdi; haritalarında bile Anadolu'yu 'Türkiye " olarak gösteriyorlard ı. Bu arada zafer haberi İslam ülkelerine de gitmiş, M üslümanlar dımilerde Sultan'a dua ve senada bulunmuşlar ve büyük bir sevinç duymuşlardı. Kılıç Arslan bundan sonra Doğu bölgesindeki işleri hal­ Ictmeye koyuldu. Önce M alatya'yı kuşaııı ve aldı. Oradan Ar­ tukoğulları'nın elinde bulunan Mardin ve çevresine yürümek üzere iken Artuklu Beyleri gidip S uriye Sultanı Selahaddin'e sığındılar. Selfıhaddın (Eyyfıbi) vaktiyle ALabey Nfıreddın'in em­ rinde genç bir kumandan iken, şimdi onun yerine hükümdar ol­ muştu. Selahaddın Haçlılar'la yaptığı savaşlarda gösterdigi ba­ şandan dolayı kendine çok güveniyordu. Artuklu Beyleri'nin kışkırtınalarıyla Haçl ılar'la anlaşma yapıp K ılıç Arslan'la savaşa kalktı. Sultan bunun üzerine vezırini Selahaddın'e elçi gönde­ rerek iki Müslüman hükümdarın birbiriyle savaşmaları yerine, o sırada Haçlı lar'ın beşinci kol u gibi hareket eden ErmenlIer üzerine hücum etmelerinin dogru olacağını söyledi. Neticede bu müessif savaş önlenmiş oldu ve iki tarafın anlaştığını gören Ki­ li kya Ermenı Kralı, bunların her i steklerini kabul ederek barış yaptı . Bizans'wki iç mücadelelerin Bizans Devleti'ni yıpratma­ sımlan faydalandı ve Selçuklular'ın Batı sınırını Denizli'ye kadar genişleııi. S ınır boylarındaki Türkmenler bu sayede kendileri için yeni yurt bulmuş oluyorlardı. B ütün Batı Anadolu bunlarla iskfm edildi. Kılıç Arslan ı ı 57 yılında Büyük Selçuklu S ultanı San­ car'ın ölümünden sonra merkeze bağlılıktan da kurtulmuş ve S'-; �· '. !kl ular'ın "B üyük S ultan "ı olmuştu. Yetmiş yaşında hasta Tarihte Türkler/1 01 ve yorgun düşünce memleketin her yerini,.eski Türk gelene!1;i­ ne göre, bir oğlunun idaresine vererek kendisi Konya S ultanlı­ ğı'nda onların hakimi sıfatıyla kalmaya karar verdi. Melikşah, S ü leyman Ş ah, Mes'Gd, S ultanşah, Tuğrulşah, Kaysarşah, Berkyaruk, Argunşah, Sancar Ş fıh, Arslan Şah, ve G ıyaseddin Keyhusrev adlı oğullarına memleketi paylaştırdı. Fak?t aradan zaman geçmeden oğullar saltanat davasına düşüp babalanyla bile savaşa giriştiler. Yetmişlik koca S ultan, bütün bunlar kar­ şısında soğukkanlılığını kaybetmeden direndi. Onu asıl üzen ha­ dise, Haçlılar'a karşı memleketin birlik halinde hareket edeme­ yişi oldu. O yıllarda Selahaddin Eyy ubi Kudüs'ü Haçlılar'dan kurtarmıştı, ve Avrupalılar şehri yeniden almak üzere üçüncü Haçlı seferini tertiplemişlerdi. Bu m uazzam (üçyüzbin kişi) Haçlı ordusu Kudüs'e geçmek üzere Anadol u topraklarında yü­ rümeye başladığınaa Kılıç Arslan, oğullarıyla anlaşıp ortak ha­ reket edemeyince, anlaşma yoluna gitLi ve Haçlı ordusu kendile­ rine dokunmadığı takdirde onlarla savaşmayacağını söyledi. Bu­ na rağman Türkmenler Haçlılar'la çete m uharebelerine girişip askerlerini öldürerek mallarını yağmalamaya kalkınca savaş ka­ çınılmaz oldu. Türkler Akşehir civarında az bir kuvvetle Haç­ Iılar'a saldırıp şiddetli bir savaş verdikten sonra Konya'ya çe­ kildiler. Haçlılar Konya'yı kuşattı. Önce şehri alamadılar, ama aralarında açlık ve sefalet iyece artınca Konya'yı yağmalama· dıkları takdirde açlık ve susuzl uktan orada kırılacaklarını düşün­ düler ve bütün gayretleriyle hücum etliler. Konya işgal edildi. Haçlılar şehrin her tarafına yağmaladılar. K ı lıç Arslan Konya Kalesi'nde savaşa devam ediyordu. Haçlı kumandanlan Selçuklu ül kesinden serbest geçmelerine izin verildiği takdirde savaşı so­ na erdireceklerini bildirdiler. S ultan bunun üzerine anlaşmayı kabul etti ve Haçlılar'ı şehirden çıkardı, sonra yıkılan Konya'yı yeniden inşa etmeye başladı. Hayatının son günlerinde yanında kendisine sHdık sadece en küçük oğl u G ıyaseddin Keyhusrev kalmıştı. Onunla birlikte Aksaray kuşatmasında iken hastalandı ve Konya yolunda vefat etti. Cenazesi Konya'ya getirilip defnedildi ( 1 1 92). 1 Oı!ffirihte Türkler II. Kılıç Arslan bütün ömrünü Anadolu Türk birliginin tekrar kurulması ve devletin eski kudretine kavuşması yolunda harcadı ve bu yolda çok parlak başarılar elde etti. Danişmendli Beyli1ti'ni ortadan kaldırması ve Miryekefalon'da Bizanshlar'a son ve kesin darbeyi indinnesi onun hükümdarlık wihinde birer aILın sayfadır. Yüzbinlerce çadır halinde göçebe hayatı yaşayan Türkmenler'i, özeIlikle Balı Anadolu'ya yerleşLİrmekle de Türk varlı1tınl bu lOpraklarda kökleştirdi. Sadece Türk halkına değil, devletinin Hıristiyan tebe­ asma da tam bir baba şefkaLiyle davranan bu alkenab Sultan, ayni zamanda zamanının en aydın insanlarından biriydi. Engin kÜllÜrü sayesinde hangi din ve soydan olursa olsun her türlü din ve i l im adamıyla serbest tarLışmalara girişiyor, san'atkarıara ve fıl imlere büyük bir m üsamaha ve anlayış gösteriyordu. O kadar ki, çekemeyenler onun Hıristiyan oldu1tunu veya İslam'dan çıktl1t ınl bile söylediler. O tam bir "Mücahidfi Sebflillah " yani Al lah'ın gösterdiği yolda kan ve can veren bir savaşçı idi. En büyük kusuru, ülkesini, Lıpkı bÜLÜn eski Türk hükümdarları gi­ bi, oğuIlan arasında bölüştürmek oldu. Fakat devletin temelleri­ n i öyle sağlam kurmuş olmalı k i , bunca saILanat kavgasına rağmen hiç toprak kaybedilmedi ve S elçuklu Sultanlığı eski gücünü korudu. Kılıç Arslan'ın ölümü üzerine daha önce vcliahd ilan et­ tiği küçük o1tl u Gıyfıseddin Keyhusrev, Konya tahtına oturdu. Önce Kütahya bölgesi kendisine veri lmişti. O Konya'da sultan ilfın ed ilince ağabeyIeri kendisi tanımadı lar. En büyük rakib olan M elikşfıh o sırada öldü, bu defa Danişmendli ülkesinin (merkezi Tokat) meliki olan Rükneddin Süleymanşfıh taht üze­ rinde hak iddia etti. G ıyaseddin bu arada Bizans'la da çatışmaya g irişti , fakat Bizans onun üsLünlü1tünü kabul etmek zorunda kaldı.. Dört yıl iyi bir hükümdar olarak mem leketini idare etti. Sonra i i 9q yılında ağabeyi Rükneddin Süleymanşah öbür kar­ deşleri de kendisi tarafına çekince, Gıyaseddin, kan dökülmesini önlemek üzere tahtı ona bıraku ve yanına iki şehzadesini alarak l,lzun bir" gurbet yolculuğuna çıktı. G i ttiği her yerde hükümdar­ ların m isiHiri oluyordu. En son İstanbul'a gitti ve orada bekle­ m eye başladı. Tarihte Türkler/I03 Rükneddin Süleymanşah çok değerli ve kaabiliyetli bir hükümdardı, fakat çok yaşamadı. 1 204'te onun ölüm üzerine ço­ cuk yaştaki oğlu Üçüncü Kılıç Arslan tahta geçirildi, ama halk Gıyaseddin Keyhusrev'i istiyordu. ııeri gelen devlet adamlarının ve kumandanların daveti üzerine Keyhusrev yurduna dönerek 1206' da ikinci defa Selçuklu tahtına geçti. Hemen harekete ge­ çerek Denizli'yi fethetti, G üneydoğu Anadolu'ya hakim olup uzun zamandanberi Kahire'deki Eyyfıbi hükümdarlarına bağlı bulunan Artuklu Beyleri'ni kendine bağladı. O sırada Avrupa'­ dan gelen dördüncü Haçlı ordusu B izans'ın merkezini işgal et­ miş ve lstanbul'da bir Latin devleti kurmuştur. Bizans lmpara­ toru'nun İznik'e çekilmesini fırsat bilen Trabzon Prensi orada kendi imparatorluğunu Ilan etti ve B izans ikiye ayrı ldı. Gıya­ seddin, İznik'teki Bizanslılarla dost olarak, Karadeniz tarafına se­ fer açtı ve Samsun'a çıktı. Böylece Türkler Karadeniz'e açılmış oldular. 1207'de Antalya'yı fethetti ve Akdeniz'e de yol buldu. Kilikya'daki Ermeni Krallığı'nın ordusunu m üdhiş bir yenilgiye uğrattı. Bizans bu gelişmelerden büyük endişeye kapılmıştı; es­ kidenberi vermekte oldukları yıllık haracı kestikleri gibi Türk topraklarına saldırmaya da başladılar. B unun üzerine S ultan bir sefer tertipledi. Alaşehir civarında Bizans ordusuyla karşılaştı­ lar. Türkler'in daha ilk taarruzlarında Bizans ordusu bozulup da­ ğılmaya başladı. Fakat S ultan büyük bir ihtiyatsızlık etmiş, kendini tehlikeye atmıştı. Düşmanla bir er gibi vuruşmak üzere üstündeki bütün hükümdarlık alametlerini atıp savaşa katıldı. Bir ara atının sürçmesi üzerine yere düşmüştü, üzerinde zırh ol­ duğu için kalkamadı, bu fırsattan faydalanarak saldıran düşman­ lar onu şehıd ettiler. S ultan'ın vurulduğu haberi duyulunca, bo­ zulan B izans ordusu geri dönüp Türkler'i bozdu. Er kıyMetinde olduğu için S ultan'ı tanıyıp bulamadılar, sonra hizmetkarlarından biri bir ayağında altı parmak olduğunu söyleyince şehidler arasında ortaya çıktı. Getirip Konya'da diğer Selçuklu Sultanlan'nın da bulunduğu büyük türbeye gömdüler (121 1). l04rrarihte Türkler B üyük S ultan G ı yfıseddin Keyhusrev çok parlak b i r dev­ let adam ı , cesur bir asker ve Farsça ş i i r yazacak kadar yüksek seviyede bir san'atk[lf(h . Fevkalfıde i y i bir eğitim görmüş, ken­ disi de oğulları Keyktıvus ve Keykubfıd'ın çok iyi yetişmesine özen gösterınişLi. Babasından devrald ığı ülkeye hiçbir kayıp ver­ dirmed i , üstelik Türkler'in denizIere açılmasını sağlayan fetihler yaptı. Belki de bütün bu hi zmetlerin i n karşıl ığ ı d i ye olmalı k i , Al lah ona din ve devlet uğrunda şehid olmayı nas'ib etti. Yerine geçen oğlu I zzeddin Keykiivus babası zamanında Malatya Eınıri idi. Zekası, b i lgisi ve cesfıreti i lc babasını arat­ llUıyacak kadar üSlÜn bir şahs i yeli vard ı . K i likya'da bir ç ıban başı gibi duran Ermeni Krallığı üzerine yürüyerek onları Konya Selçuklu S u l tanl ığı'na bağladı, bfızı topraklarını doğrudan doğ­ ruya ilhfık eLLi . Karadeniz sühillerine açLığl seferde S amsun'dan Ereğl i'ye kadar olan yerleri Türkiye'ye kaLLı. İzn ik'Le oturan B i ­ zans I mparatoru i l e barış anlaşması yaptıktan sonra Karadeniz (Pontus) Bizans Devleti'ne de hfıkiın iyetini kabul eııirdi. S ultan Keyküvus b i r yandan askeri zaferler kazanırken b ir yandan memleketin ımarı, i l i m ve san'aL fafı l i yetleri n i n ge­ l i şmesi i l e meşgul oluyord u . En büyük eseri S i vas'ta yaptırdığı Darüşşi m'dır k i , hem tıp fak ü l tesi hem hastane olarak h i zmet gören bu m üessesen i n o çağda d ünyfıda bir eşi daha yoktu. B u­ raya o kadar önem vermişti k i , cenazesinin oraya defned ilmesini vasiyyeL eLti. Memlekete sağladığı reffıh ve huzur Türki ye'yi bülUn d ü n yfının gıpta eııiği bir ülke hfıline getirm i şLi. Ne yaz ı k k i bu k udretli sultan d a h a 35 yaşında iken veremden öldü. Sağ­ l ığ ı nda yerine kardeşi Alfteddın Keykubftcl'ı vel'iahd yapm ıştı. G erçekten, b ütün Selçuk l u ftilesi içinde kendisinden sonra en kaabiliyetli olanı Keykubftd i d i . Alfıeddin Keykubfıd ı 2 ı 9 yıl ında Konya tahtına oturd u. Çok zekı, bilgi l i , uzak görüşlli, asker olduğu kadar san'alkflr ya­ rad ı l ı ş l ı bir sultand ı . A kden iz sfth i l i nde önem l i bir k i l i t yeri olan A l fı i ye'yi kuşatarak fethelli ; şimdi Alanya denen ve o za­ man S u l tan'ın adından dolayı Alftiye ismi verilen bu sfıh i l kale­ sinde k urulan tersfıne o çağın en öneml i gemi yapım merkezle­ rinden biriydi. Tarihte Türkler/ıoS S ultan Alaeddın ticarete çok büyük önem veriyordu. Ağabeyi zamanında Karadeniz'de büyük bir liman olan Sinop feıbcdilmiş ve Türkler buradan Karadeniz'e hfıkim olmaya başla­ mışlardı. Alaeddın burada bir donanma kurarak Kastamonu Uç Beyi Çobanoğlu Hüsameddın'in emrinde bir Türk ordusunu Kırım tarafına gönderdi. Bu ordu Karadeniz'de hiçbir raklb kuv­ vete rastlamadığı gibi, Kırım ve Ukrayna içlerinde de gerek Kıpçak Türkleri, gerek Rus Prenslikleri tarafından büyük saygı ile karşılandı. Böylece Selçuklular'ın Karadeniz ticareti tam bir güvenliğe kavuşmuş, memlekete gelir akma ya başlamıştı. B üyük S ultan bundan sonra Ertokuş ve Çavlı Beyler'in emrinde iki ordu göndererek Kilikya Ermenı Krallığı'nı kuzey­ den ve batı'dan sıkıştırıp bütün İçel bölgesini Türk topraklarına kattı, Ennenııer'in Keykavus devrinde vermeye başladıkları ver­ giyi iyice artırdı. Erzincan ve havalısinde eskidenberi Konya'ya bağlı olarak hüküm süren MengücekoğuIlarl'nın saltanatına son verip oraları merkeze bağladı. Misır Eyyfıbl hükümdarı Adil'in kızıyla evlenerek onlarla da dost oldu. Alacddin Keykubfıd zamanında çok uzaklardan büyük bir tehlike belirmişti: Moğollar. Moğollar Cengiz Han'ın idaresi altında Orta Asya'nın çoğu Türk olan çeşİlIi halklarıyla birlikte kuvvetli bir devlet kunnuşlar ve Batı'ya doğru ilerlemeye başla­ m ışlard ı. Sultan önce bu tehlikeyi sezerek sınır boylarına garni­ zonlar kurdu, şehirlerin etrafındaki surIarl kuvvetlendirdi, ve ge­ lişmeleri yakından mkip etmeye başladı. Moğollar Türkistan'­ daki Harezmşah Devleti'ni istila etmişler, Harezm hükümdarı S ultan Celflleddin Mengüberdi, onlarla çarpışa çarpışa Doğu Anadolu sınırlarına kadar gelmişti. Celaleddin önce Selçuklu S ultanı'na mektup gönderdi ve her ikisinin ayni soydan (Türk) geldiklerini , birleşerek MoğoIlar'a karşı harbetmeleri gerektiğini bild irdi. Sultan AH1eddın de aslında bu fikirdeydi, hatta Mısır S ultanlar'ıyla da ittifak ederek hep birIikte Moğollar'a karşı çık­ mayı düşünüyordu. Ama CeUlleddin Harezmşah yıllardır tek ba­ şına yürüttüğü korkunç mücadele sonunda adeta çılgına dön­ m üş, hiçbir tedbır düşünemez olmuştu. Daha S ultan'dan haber gelmeden doğu sınırındaki Ahlat'a saldırdı. Ahlat o çagın büyük " l06(Tarihte Türkler kültür merkezlerinden biri idi, çok mamu,r, zengin bir yerdi. Celaleddın burayı alıp öyle bir yakıp-yıku ve yağma etti ki, Or­ wçağ Türk-İslam dünyasının nadıde incilerinden biri olan güzel Ahım bir harabe haline geldi ve bir daha belini doğrultamadı. S u l tan yine de Celiileddın'e iyi davrandı , anlaşmaya çağırdı. Ama onun söz dinleyecek hali kalmamıştı. B unun üzerine S el­ çuklu ordusu ErLincan yakınındaki Yassıçiınen'de Celaleddın' in ordusuyla karşılaştı. B üyük bir kahraman olan Celaleddın bu sa­ vaşla korkunç bir mağlubiyete uğrad ı ve Selçuklu topraklarını terkeııi. B üyük S u l tan Alaeddın, G ürciSlan üzerine sefere çıkıığı bir sırada Türkiye iki taraflı tehdid allında kaldı. Bir yandan Ha­ rezmşahlar'ı yenen MoğoIIar İran'ı alınış ve Selçuklu sınırlarına dayanm ışlardı. Öbür yandan S ultan'ın nüfUz ve hfikimiyetinin Halcb'e kadar uzanmasından büyük endişeye kapılan Mısır Ey­ yubı hükümdarı, ordusunu toplayarak Selçuklu ülkesine yürü­ m üş tü. S u l tan elindeki ufak bir kuvvetle bu istila ordusunun karşısına çıktı ve onları kesin bir yenilgiye uğratıp Anadolu'dan uzaklaştırdı. Arllk Selçuklu gücüne Moğollar'dan başka karşı çıkabi lecek hiç kimse kalmamıştı. Su ltan S uriye seferine hazırlandığı bir sırada 1 237 yılın­ da kırkbeş yaşında iken öldü. Anadolu Selçukluları'nın bu bü­ yük hükümdarı, tıpkı OsmanoğuIIarl'ndan Kaanunl'ye benziyor­ du; zamanında ülkesini servet ve refilhın zirvesine çıkarmış, sı­ nırlarını alabildiğine genişletmiş, kudret ve kuvvetini herkese kabul eLlirmişti. Yine onun gibi büyük bir kültür adamıydı; İs­ lam alem inin her yanından aliınıer, san'atkarlar, dın adamlan onun ülkesine geliyor ve büyük bir yakınlık görüyorlardı. Sel­ çuklu Türkiyesi adeli\. zengin bir masal dünyasıydı. Alaeddin Keykubad'ın ölümü (1237) üzerine yerine oğlu İkinci G ıyaseddın Keyhusrev geçti. G ıyaseddın o zaman onüç­ ondört yaşlarında bir çocuktu ve babasının pekçok meziyetle­ rinden mahrumdu. Önceleri vezirler ve büyük kumanc!anlann in­ siyatifi ile fetihler devam etti. Diyarbekir a lındı ve S uriye Eyyfıbı S ultanları Konya S ultanı'na boyun eğip ona bağlandı­ lar. Fakat bu sırada iki büyük tehl ike bu tecrübesiz, zayıf şah- Tarihte Türkler/107 siyetli sultanın idaresindeki Türkiye'yi baştanbaşa sarstı, ve Selçuklu Türkiyesi giLgide zayıfladı. İlk tehlike Babai isyanı idi. Baba İshak Amasya tarafla­ rında kurdugu tekkede etrafına birtakım dini telkinler yapan ve şöhreti gitgide artan bir Türkmen dervışi idi. O tarihlerde Ana­ dolu'ya akın akın gelmeye devam eden göçebe Türkmenler (O�uzlar) henüz eski dinı inançlarıyla lsHımiyet'i birbirine ka­ rışttrmaktan kurtulamamışlardı; vaktiyle !ııh lardan ve gelecek­ ten haber veren kamlara nasıl inanıyorlarsa, şimdi onlara ben­ zeyen derVişler ortaya çıkıyor ve Türkmenler'i kendilerine inan­ dırıyorlardı. Üstelik Baba İshak zamanında Mogollar'ın önün­ den kaçarak Anadolu'ya gelen ve göçebe oldukları için otlak , sıkıntısı çeken, bu yüzden şehirli müslüman halkla hem ikti­ sadi menfaat, hem dını inanış bakımından hayli farklı bulunan kalabalık bir Türkmen kitlesi vardı. Baba İshak en çok bunları ve bir de yine Moğollar'dan kaçıp gelmiş Harezmliler'i kendine çekti . Dünyanın bozuldugunu, kendisinin dünyayı düzeltmek için Allah tarafından gönderildigini, vakit gelince herkesin hazır olmasını söylüyordu. Nihayet Türkmenler'le Harezmliler silah­ lanarak Adıyaman taraflarını yagmaladılar, üzerlerine gönderilen devlet kuvvetlerini dagıttılar. S ivas'ı alıp şehirde ne varsa hep­ sini ganımet olarak paylaştılar. Sultan bunların üzerine Arma­ ğanşah idaresinde bir ordu gönderdi . Annaganşah Türkmenler'in yetişmesine' fırsat vermeden Amasya'ya geldi ve Baba İshak'ı yakalayıp idam ettirdi. Ama Babailer, yani Baba İshak taraftar­ ları onun ölümsüz olduğuna inanıyorlardı; dagılmadılar ve Ar­ mağanşah'ı mağlub ederek öldürdüler. Oradan Konya'ya doJ1;ru yürümeye başladılar. Kırşehir yakınında Malya ovasında Sel" çuklu ordusu bunları kesin bir şekilde yendi ve yakalanan bütün Babailer öldürüldü. İkinci ve asıl büyük tehlike Moğollar'dı. Mogollar Azer­ baycan'da üs kurarak Dogu Anadolu'da yagmacılık ve çapulcu­ luk yapıyorlardı. Baycu Noyan komutasındaki bir Mogoı ordu­ su Ermeni ve Gürcüler'i de yanına alarak Erzururri'u zaptetti; MogoIlar şehirde on yaşın üstündeki bütün erkekleri öldürdüler, sadece san'at sahiplerine dokunmadılar, çünkü onları alıı:ı götü­ rüyorlar, kendi işlerinde kullanıyorlardı. 1 Oıırr:ırihı..: Türk b Konya'da top lanan d ev l et i leri gelen kri , Moğollar'a kar�ı memlekelin s a v u n u l ması i ç i n h�r yana haber gönd erd i l er. S ek­ s�n b i n e yak ı n b i r ordu toplandı ve S i vas'a doğ ru h a rekete geç i ld i . Ord unun ba� ı nda S u ltan G ı yiıseddin Keyh usrev b u l u ­ n u yordu. Tecrübeli kumandanlardan ç o k kend i s i n i n saray dalka­ vuklarını d inleyen S u lt.ı n , S i vas'ta be k leme y i kabul e u ı ı e yere k Erz i nı:an'a doğru yürüyü� emri verd i . Kösedağ de n i len yere ge­ l i n d i ğ i nde k u m a ndanlm geçi tierin llltu l m a s ı n ı ve Moğollar' ı n hüı:umunun be k l enmcs i n i tek lir eııi kr, a m a o ovada çarpı�mak üzere Moğo l l ar' ı n üzerine bir ön c ü kolu gönderd i . Bu kol Mo­ ğol lar tarafından dağ ı t ı l ı rıı:a akşamı bekledi vc orduya halxr ver­ ilKden �'e k i p Konya'ya g i ııi . Enesi sabah rvloğo ı ı ar geç itierde Sclçuklu askeri n i görünce geri çek i l d i ler, ç ü n k ü Selçuklu ordu­ su o dcv irde kazand ı ğ ı büyük za fe rieric mqhur olmu� ve hcr yana kork u sa l m ı � t ı . Ama S u l ta n ' ı n g i ııi ğ i n i d u yan ord u n u n n.1::ineviyiıtı boz u l d u v c sava� yerini terkcııi . Moğollar endi �e i�' i nde bi rkaç g ü n beklcd i , ortada k i msey i görm e y i nce pusu ku­ ruldu sandılar. Neden sonra çatıırlarm bomboş old uğu görüllince buldukları her�eyi yağımı ladı l ar ( 1 243). Kösedağ bozg unundan sonra rvl oğoHar karşı larında ordu kalınayını:a yolları üzerindeki bütün �eh i r vc kasabaları yak ı p yıkarak, yağmalayarak Kayseri'ye kadar geld iler. Amasya ve S i ­ vas siıdece yağma i l c kurtu l d u , ama Kayseri yc Erzincan'da bü­ tün erkekleri -san'ntkarlar h:lr i ç - öld ürd ü ler, kad ın ve çocukları da koyun s ü rüsü g i b i sürerek İ ran'a götürd üler. S u lta n ' ı n iıciz­ liği ve Muğol vahşeti yüzül1lkn mem leket a y larca tam bir anar­ �i iç ind e k a l d ı . Ancak Selçuk l u vezıri M uhaZl.ibüddin A l i Bay­ , cu N oy an ilc bi rlik te A-zerbaydn'a giderek onu barışa i kniı eııi ve y ı lda be l ir l i bir m i k tar haraç veri l me k sureliyle Moğo l lar'ın tüylcr ürperLici gaddarlıklarına kar� ı bü tün ü l k e y i korumayı ba­ şartl ı . S e l ç u k l u Devleti ş i m d i İ l h a n l ı d enen İ r a n Moğo l l arı'na bağ l ı b ir devlet hal ine gelnı i �t i . Fakat 1 24 3 'd e n 1 2 76 y ı l ı na ka­ dar Anadolu Türk Devleti b i r toprak kaybına uğraına d ı ğ ı g i b i , esk i rdah l ı hayatına d a devam e Lli , rvt.:.'llllckctin h e r tara rına d u r­ madan medreseler, hasw ııclcr, cü ın i k r h�rvaıısara)' lar yapı ld ı , . Tarihte Türklcrll 09 İkinci G ıyaseddin Keyhusrev henüz 25 yaşlarında iken beslemektc oldugu vahşi hayvanlardan birinin ısırması sonucu öldü. Onun ye�ine İkinci Keykavus (büyük ogıu) ıahta çıkarıldı. Fakat Mogollar'ın işe karışması yüzünden çıkacak saltanat kav­ galarını önlemek isteyen vezır Celaleddin Karaıay, Keyhusrev'in öbür iki oglunu, yani Dördüncü Kılıç Arslan ve İk inci Key­ kubad'ı da sultan yaptı ve ülkeyi aralarında taksim etti . Karaıay hayatta olduğu m üddetçe bu bölünme memlekete bir zarar getir­ miyordu. Fakat o sırada Mogol Hanı Hülagu Bağdad'ı zaptcde­ rek ( 1 258) Abbasi saltanatına son verm iş, Halife'yi öldürtmüş, yüzbinlerce insanı kılıçtan geçirerek her tarafı yeni bir dehşete bogmuştu. Mogollar'ın asıl merkezi Orta Asya'da Karakurum'da , iken, şimdi !ran 'da bir İ lhanlı Devleti'nili kurulmuş olması Tür­ kiye'de M ogoı baskısını ve zulmünü iyice kolaylaştırıyordu. Moğollar Türkiye'nin bütün zenginliklerini sömürüyorlar, iste­ dikleri gibi idare ediyorlardı. Üç kardeş iktidarından sonra 1 266 yı lında Üçüncii Gıyaseddin Keyhusrev sul tan oldu. Çok küçük olduğu için bütün idftre vezir Muınüddin Pervanc'nin elinde bu­ lunuyordu Mısır'daki Türk M em l Cık Sultanı Baypars, Selçuklular'ın gizli daveti üzerine onları Moğol lar'a karşı korumak üzere Kay­ scri 'ye kadar gelmiş ve şehri almıştı. Moğollar Baypars'la yap­ tıkları savaşta feCı şekilde yenildikleri için ondan nefret edi­ yorlardı . Onunla anlaşma yaptığını söyleyerek Pervanc'yi idftm ettiler ( 1 279). B undan sonra genç sultan, devlet büyüklerinin yardımıyla işleri kendi eline almaya başlayınca Moğollar teW,ş­ bndı ve İkinci KeykflVus'un oğlu G ıyfıseddin M es'Cıd (lkinci)'la Keyhusrev arasında ülkeyi paylaştırmak istediler. Keyhusrev buna razı olmayınca Moğollar tarafından öldürüldü. İkinci Gı­ yaseddın Mes'Cıd 1 297'ye kadar t<ıhtta kaldı . Moğollar onun ar­ dından Üçüncü A Iaeddin Keykubad'ı SUIlan .ilfın ettiler, fakat Keykubad'ın ölümü üzerine İkinci Mes'Cıd tekrar sultan oldu. Selçukoğulları'nın son sultan! olan İkinci G ıyaseddin Mes'fıd 1308'de Kayseri'de öldüğü zaman şanlı bir ıftrih kapan­ m ış oluyordu. Moğollar Türkiye'yi doğrudan doğruya kendi va­ Iileriyle idfıre etmeye başladılar. Fakat bu arada çok rnühim biı 1 1 Offiirihte Türkler değişme olmuş, llhanlı Moğollar'} Müslüman olmuşlardı. Müs­ lümanlık'tan sonra artık eski devrin vahşet ve gaddarlığı da ya­ ' vaş yavaş sona erdi. Fakat onların devleti de son II Han'm ço­ cuksuz ölümü üzerjne 1 335'te dağıldı. Artık Anadolu Türk Dev­ leti yeni bir sahip bekliyordu. Bu da tarihin yetiştirdiği en bü­ yük hükümdar ailesine, Osmanoğulları'na nas'ib olacak bir şe­ refti. HAREZMŞAHLAR DEVLETİ Harezm , Aral Gölü'nün güneyinde bir ülkedir. Melikşah zamanında bu bölgeye Oguzlar'ın Beydili boyundan Anuş Tigin vali olarak gönderilmişti. Onun ı o97'de ölümü üzerine yerine ogıu Kutbüddin Muhammed myin edildi. Böylece Harezm ida­ resinin babadan ogula geçme gelenegi doguyordu. Nitekim Kut­ büddin Muhammed, şah ünvanını aldı ve sll dece dışişlerinde Sel­ çuklu S ultanı'na bagıı bir hükümdar oldu. Harezmşahlar'ın ilk hükümdan odur. i 128'de öldügü zaman yerine oğlu Gllzi Atsız Bey şah oldu. Harezmşah Atsız, elindeki eyaleti bir devlet ha­ linde geliştirmek üzere her tedbiri alıyordu. Zaten o sırada Sel­ çuklu Büyük Sultanlığı büyük bir buhran içindeydi, nitekim SulLan Sancar son yıllarını Türkmenler elinde esarette geçirdik­ ten kısa zaman sonra, 1 157 yılında ölmüş ve devlet başsız kal­ mıştı. Sancar'ın öldügü zamanda Harezm'de Atsız'ın oğlu 11 Arslan hüküm sürüyordu. II Arslan bağımsızlığını ilan etti. Harezmşahlar Devleti'nin gelişme ve parlama devresi 11 Arslan'ın oğlu Alaeddın Tekeş (veya Töküş) zamanına rastlar. Alaeddin Töküş önce babasının yerine tahta geçen küçük kardeşi Sultanşah ile onun arkasındaki asıl kuvvet olan annesi Terken HiHun'u kaçmaya mecbfır bırakarak Horasan bölgesinde kuvveti­ ni kabuı ettirdi. Sonra civarındaki devletlerle temasa geçti. O 1 12{fiirihtc Türkler sırada artık son günlerini yaşayan Selçukl u Devletinin toprakla­ ' rını ele geçirmek üzere yaptığı bir savaşta S elçuklu S ultunı Ikinci Tuğrul'u yendi ve öldürd ü . İran'm batı tara/lan hfıriç, bü­ tününe hftkim oldu. Bağdad'daki Abbtısı Halifesi'ne kendini Sei­ çuk l u lar'ın mırasçısı ve zaman ın sultanı olarak tanıtmak için çok çalıştı ve sonunda başard ı . Alfıeddın Töküş 1 200 yıl ında öldüğü zaman yerine oğlu Kutbüddin M uhammed, Alfıeddin Muham med ünvfl11iyle hü­ kümdar oldu. Onun zamanında Harezmşahl�if Devleti genişle­ m eye ve kuvvetlenmeye devam etti. Ö zell ikle kendi toprakla­ rında gözü olan başka bir Türk sultanlığına, G nrlular'a karşı başarı Iı bir müddele verdi ve onların elinde bulunan bazı mü­ him şehirleri ald ı . O sıralarda devletin en kuvvetli hasmı doğu­ daki Karahıtaylar idi; Karahı taylar Karahanlı lar'ı da kendilerine bağl amışlar, Maverfıünnehr havalısine hak im olmuşlardı. Sul­ tan Alaeddin bunlara k�ırşı tertıblediği bir sererde zafer kazandı ve ondan sonra "Iskender-i Sfmı" (İkinci İskender) ve "SanC'ar" lakaplarını kul lanmaya başl adı. Karahıtaylar o sırada yeni ge­ l işmeye başlayan M Qğol Devleti 'nin ülkesinden sürüp çıkarclığı Nayman lar'a karşı mağınb olmuş ve iyice zayırıamıştı. Alaed­ din onların elinden Semerkand'ı alarak bu şehri ikinci bir mer­ kez yaptı . 1 2 1 5'te Gazne ve havalısini tamam iyle devlete kattı ve buralara oğlu Celüleddın'i vülı yaptı. K udreti arttıkça Bağ­ dad'daki H ılMet makamı üzerinde baskı yapmaya çalışıyordu. Halil'e En-Nüsır'ın kendisi aleyhinde birtakım fitneler karıştır­ dığı iddiasıyla onun makamı ndan alınması gerektiğini, esasen H alifeliğin Hazret-i Ali sülalesine aid bulund uğunu iddifı etti ve bu fiileden birini Halife olarak tanıdı. Fakat Türk ülkelerinde ço­ ğunluğun sünni olması ve sünnı alim ierin hep Bağdad Hall­ [esini tutmaları yüzünden, Sultan'ın aleyh inde büyük bir cerc­ yfın başladı. M uhfıli/l erin başında kend i annesi Terken Htıtun vard ı . Oğuzlar'ın B ayat boyundan bir beyin kızı o l a n Terken Hatun, devletin pekçok öneml i mevkiine hep kendi akrabfllarını getir­ miş, Alaeddin adeta bir gölge h ükümdar hflline gelm işti. Ha­ rezmşahlar Devleti'nin yıkılmasına kadar v,ıracak olayl<ır zinciri· T;irilık' Türkla/ I 1 ::1 n i n ba� ı nda y i ne o n u ve akrabfıla rı n ı görüyonıl.. Ba�lan g ı ç ta Harel.ln�ahlar i le tvloğollar i y i ge��inm i�lcr, aralarında bir tidret an la�mas, da yapm l�lard ı . Fakat Terken Hfıtun'un yeğe n i Otrar V fıllsi I mıicık Han, Otrar'a ge len bir Moğol kerv an ı ndaki tüc­ carları dsus diye yakalayarak öldürd ü , mallarını da m üsüdere et­ t i . Cengil. Han bunun ül.erine olaydan soru m l u sayd ı ğ ı I mıicık (Kayır Han) ' ı n kendisi ne teslim ed i l mesini istedi. Alüeddin bu teklife karşı hakaret dol u cevaplar verd i , ve asl ı nd a doğu s ı n ı ­ r ı IJ<hlk i b i r s ü r ü gü il c ilc uğra�an Cengiz'i kendi ül.erine çekm iş oldu. Cen g i l. ordusunu toplayıp Harel.m ülkesine yöneldiği za­ man A l üeddin ona kar�ı bir sa v unma sava�ı yapmayı kararlaş­ ,tı nl ı . B e y leri ve bu arada oğ l u Cel fı l eddiri , Moğollar', S e y h u n k ı y ı s ında karş ı l amak fi krindey d i ler. S u l tan bu fik r i kabul etme­ d i , ord usunu pan,'al ara bölcrek herbirini bir şeh rin sav u n masına ayırıp kendisi H orüsfuı'a g i ı ıi . !'.'l üğo H ar H arel.ln �eh i rl e rini , u/.Un savunma lardan sonra da olsa, bire r b i rer I.aptederek i ç i ndeki ha lkın büyük k ı s m ı n ı k ı ­ I I(," tan g e �' i r d i le r , ras Lladık ları bütün medeniyet eserl e r i n i , öl.el­ l i k le k i t;.ıpları y akt ı la r . S u ltan A I ,kddin, oğ l u R ükneddin'in otul. bin k i � i 1 i k b i r k U V VL' tl c D�'vkı[ıbüd'da �'l oğo ı ı ar'a kar�ı ç ı ktığı s a v a�ı.:ı y e n i Id i ve Ha/ar D�' n il.i 'nde bir adaya s ı ğ ı nd ı , Daha evvel annesi � Ei tu n ' u n Terken bask ı s ı y l a , o ğl u U / l u g'lI v e lia h d yapnı ı � l l , Fal\at s ı ­ ğ ı n d ı ğ ı )'l' rde son g ü n k r i n i g e(; i r i rk c n a n ne s i n i n ne fret c u i ğ i d i ğ e r oğ l u C\' I :"ı1cddin'i ve li a h d y.ıptı, öbür oğullarına Cc l fılcd­ din 'e hoyun �'ğ n h ' k ri i�' i n tck tck y e ııı in e ıı i rd i . Ş i n i lli a rt ı k �-l a r('l.ll1 �ah l ar De vl e ti , sııl ı,ı n ı b u l unan fa kat ii l k esi ol m a y a n bi r de v l e t hfı l i ne ge l nı i �t i : H a ru ıı ı �a h De v l e­ t i ' n i n b u ndan sonra k i t,ıri h i C e l ü l eddin' i n m üce rfı dolu �a h si ha­ yatı h:1 1 intk d �'vaııı c ı' , i . B iı i m 1,lr i h l c ri ll1 i l.t le Cdü leddin H ar/.e m şüh d iyc Il1c�h iı r ohın Ce l fı leddin !'.k n g ü be rd i , S u l ı.:ın A lfıedd i n ' i n Ayç i(;ek ad l ı bir Hindli d r i y ed e n doğ a n oğ l u i d i . !'.k ng ii be rd i o n u n a d ı ( " :\k ng ü " , (,Iğ,ı ı,ı y Tü r k �' e s i'n d c "Tanrı " d e ııı e k t i r. " B e rd i " i s e h u g ı i n k ü " V e rd i " sö/iinii n eski h fı l i d i r , y fı ıı i " �'k n g ü k nl i " , ı ı4{farihte Türkler "Allah verdi" demektir), Celaleddın'in ise lakabı idi. Türk-İslam ı.arihinde devlet adamı olmaktan ziyade kahraman olarak şöhret yapmış bulunan Celaleddın'in Moğollar'a karşı mücadeleleri, onu bir destan şahsiyeti haline gctirmiş, yüzlercc yıl sonra bü­ yük edib Namık Kemal'e onun hakkında haması bir eser yaz­ dıracak kadar derin izler bırakmışlır. Celaleddın 1 220 yılında Harezm Sulı.anı oldu. Moğollor henüz bütün ülkeyi istila etmemişlerdi, fakat on lara karşı dura­ cak bir kuvvet yoktu. Kalelerelc savunma taktiği H arezmşah Devleti' nin sonu oldu, çünkü Moğollar köylerde yaşayan halkı sürüler hminde esır ettikten sonra bunların eline bayraklar vere­ rek ön safuı kalelere hücum ettiriyorlar, kaleden gelen ok yağ­ muru ile bu zavall ılar ölünce, asıl Moğol ordusu bu zavallıların cesetleri üstünden saldırıyorlardı. Böylece Türkistan'ın Müslü­ man halkının büyük bir kısmı da 1slfll11 askerinin oklarıyla öl­ dü. Nihayet 1221 'de Harezmşah merkezi olan Gürgfınc Moğol­ lar tarafından zaptedildi. Ceımeddin bir taraftan saltanatı elinden almak isteyen kardeşleri ve onları tutan kumandanlarla, bir taraftan Moğoııar'­ la karşı karşıya gelmiş ve iki yandan sıkıştırılmıştı. Moğollar onun kardeşleri Uzlug Şah ve Ak Şah'ı yakalayarak öldürdüler, fakat Celükddin kendi ardından gelen Moğol kuvvetini bozguna uğraı.arak kurtuldu. Gazne'ye geldi, burada yanına asker topla­ dıktan sonra tekrar Moğollar'a döndü. Parvan'da karşısına çıkan bir Moğol ordusunu şiddetli bir bozguna uğrattı. Halbuki Mo­ ğollar Harezm seferinin başındanberi hiç yenilgiye uğramamış­ lardı. Celfılcddin'in küçük kuvvetlerle ve kendi yiğitliği saye­ sinde başarı kazanması derhal şöhretinin yayılmasına yol açu. Nihayet bu işi bir an önce bitirmek üzere, Moğol ordusunun başında Cengiz Han harekete geçti. Ceıaıeddin'in yanındaki kuv­ vetler mahalli beylere aid olup bunlar devamlı bir m ücadeleyi göze alamadıkları için kendisinden ayrılmışlard!. B unun üzerine Hindistan'a geçmeye karar verdi, fakat Cengiz'in ordusu onu tndüs Nehri kenarında çevirdi. Celaleddın etrafındaki birkaçyüz askerle Moğol ordusunun bir yanından öbür yanına akın ederek onları şaşkına çeviriyor, koca ordu onun yıldırım hızına eri şe- Tfırihtc Türkler/1 1 5 m iyordu. Savaşı tepeden seyreden Cengiz, onun bu yiğiıl iği karşısında hayranlığını gizleyernemiş, "Şöyle bir evladım . 01saydı" demişıi. Bunun üzerine gururlarını korumak isteyen oğullan bizzat savaşa girip Celaleddın'in üzerine yürüdüler, ama hiçbirşey yapamadılar. Cengiz onun yakalanması isıiyor, bu yüzden uzaktan üzerine ok aıamıyorlardı. Yakın kavgacla ise kimse onunla başedemiyordu. Nihfıyet yakındakiler birer-ikişer vurulup düşünce, karısı ve çoçuklarına nehire atlayarak Moğol­ lar'dan kaçmalarını emretti, ama bunların hepsi de sulara kapı­ larak öldüler. S ultan tek başına kalmıştı . Birden atı ile İndüs Nehri'ne atladı, Cengiz'in ve kumandarılarının şaşkın bakışları önünde öbür sahile çıktı ve kayboldu. Hindistan'da o zaman Türk hancdanıarı hüküm sürüyor­ du. Celaleddın oralarda bir ülke sahibi olup sonra oradan Mo­ ğollar'la mücadeleye devam etmek istedi, fakat üç yıl lık bir ma­ ceradan sonra geri dönmek zorunda kaldı. İran'a geldi. Girdiği her şehri kendisine bağlayarak İran-Irak sınırına kadar geldi. Ha­ life onun Bağdad'a gelmesinden korkarak üzerine bir ordu gön­ derdiyse de Ceımeddın bu orduyu dağıttı ve Bağdacl yakınlarına kadar bütün bölgeyi yağmaladıktan sonra, Azerbaycfm t,ırafına, M eraga'ya geldi. 1 225 yılında A zerbaycan Atabeği Özbek'in elinden Tebriz'i alıp, orayı kendisine merkez yaptı . B ir yandan M ı sır'a kadar bütün İslam ülkelerine haberler gönderip kfifir Moğollar'a karşı ortak savaş (cihad) yapmalarını teklıf ediyor, bir yandan Batı İran ve Güney Kafkasya'yı kendi idaresinde top­ lamaya çalışıyordu. Gürcistan Kral lığL üzerine yaptığı iki se­ ferde Tiflis dahil olmak üzere olmak üzere birçok yerleri fethet­ Li. Azerbaycan Atabeyleri'nin elinden Gence'yi alclı. G ürcistan'ı zaptettiği sırada Kirman Meliki Barak Hacib'in isyan eltiğini haber verdiler. Ordusunu orada bırakıp yanına birkaç yüz atlı al­ arak, isyancılar daha toparlanmadan Kirman'a girdi ve hepsini itaat altına aldı. Sonra Ahlat'ı k uşattı. Ahlat o tfıri hte Eyyu­ bıler'in elinde idi. Kuşatma sırasında Y ıva boyundan Oğuzlar'ın Azerbaycan bölgesini karıştırdıkları haberi geldi, bunun üzerine Ahlaftan ayrılıp Yıvalı Türkmenler üzerine yürüdü ve hepsini boz up dağıttı. G ürcüJer'in Tiflis'i geri aldıkları söylen incc, bu 1 1 6{farihte Türkler defa onların üzerine vardı, Güreüler sür'atle kaçıp kurtuldular. Gence Vaıısi Emın Orhan'ın İsmft'ilI suikastçılar tarafından öl­ d ürüldüğünü öğrenince, onların ülkesine akın edip hepsini bir yana sinıneye mecbur etti . Celfıleddin'in bu başarılarının haberi Moğollar'a ulaşınca büyük bir telfış uyandırdı. Çünkü her tarafta onun kahraman lık­ larımı dair haberler dolaşıyor, halk Moğollar'a karşı böyle bir kurtarıcıyla birleşmek üzere hazır bekliyordu. S ultan tekrar Ah ­ lat kuşatmasına gideceği sırada, bir Moğol ordusu Ccyhun'u geçip B atı İran'a yürümüştü. Celaleddın derhal hareket edip on­ ları Isfahfın yakınlarında karşılad ı . O güne kadar Türk şehirlerini masum ha lkı önde yürütmek suretiyle zaptetmeye alışmış olan Moğollar bu sefer meydan savaşına girince iyice zorlandılar. Ü stel i k karşılarında kendi yüreklerine korku sal mış olan müd­ hiş bir kumandan vard ı. Cclfılcddin, Moğol ordusunu sıkıştı­ rınea Moğollar onun sağ kanat k umandanı olan şehzfıde G ı­ yaseddin'e haber gönderip kend isini Harezm'e sultan yapacak­ larını vadetti ler. Gıyaseddin savaşı bırakıp oradan uzak laş t ı. B u ­ n a rağmen Ceıaıeddin orada meydana gelen boşluğu derhal ka­ patanık hücuma devam etti Moğollar'ı bozguna uğrattı. Bu defa Moğollar geride pusuda beklettikleri bir ordu ilc Ceımeddin'c tekrar saldırlar. Sultan'ın sol cenahı bozulduğu için geri çekil­ mek zorunda kaldı, ama Moğollar'a öyle te/efat verdirmişti ki, onlar da geri çek ildiler. Böylece yeni lmez diye bilinen Moğol ordusu bir defa daha he;tlmete uğruyordu. Moğollar halkı n isyfın d uygularını öldürmek için hep Celfıleddin'in öldüğüne dair haberler çıkarıyorlar, ama o masal kahramanları gibi her an her yerde görünüyor ve bu dedikoduları boşa çıkarıyordu. Onun yokluğundan faydalanarak isyana kalkan bütün mahalli hükümdarlar sonunda ona baş eğdiler, çünkü on­ lar Sultan'ın çok uzaklarda olduğunu bildikleri bir zaman , göz açıp kapayıncaya kadar tepelerine ineceğini hiç tahmin edemi­ yorlardı. O Moğoııar'la boğuşurken, Azerbaycan'da bıraktığı ve­ zıri Ş erefülmülk bütün düşman taarruzl ar ını püskürttü. Tarihte Türkler/1 17 S ultan, Moğol çatışmasından Azerbaydin'a döndüğü za­ man Gürcü Kraliçesi ve onun başkumandanı, kuzeydeki Kıpçak Türkleri'ni de yanlarına alarak Azerbaydin'a h ücuma hazırlan­ mışlardı. 1229 kışında üzerine gelen bu büyük orduyu karşıladı. G ürcü ordusu içinde Kıpçak Türkleri bulunduğunu öğrenince, savaştan önce onlara tuz ve ekmek gönderdi; Türkler arasında tuz-ekmek hakkı kutsal olduğu için Kıpçaklar G ürcü ordusun­ dan ayrıldılar. Bundan sonra CeliiIeddin Gürcü Ordusuna hücum etti. Daha saflar birbirine yeni kavuşmuşlardı ki, Sultan, yanın­ da bir bölük süvfu'i ile yıldırım gibi Gürcü ordusunun içlerine daldı, merkezde savaşı idare etmekte olan G ürcü başkumanda­ nıyla yanındaki öbür kuınandanlara hÜC4m eııi; bizzat başku­ ,mandan İvani'yi bir kılıç darbesiyle yere serdi. O sırada kanat­ lardaki G ürcü birlikleri de perişan olmuş kaçıyorlardı. S ultan onları tfıkib ederek daha pekçok Gürcü kaleJerini ele geçirdi; Beçni yakınında G ürcüler bir defa daha toparlanarak ordu çıkar­ dılar, ama S ultan onu da darmadağın eni. Celaleddın'in bu başarıları civardaki küçük Türk devletle­ ri üzerinde önemli te'sır yaptı. Selçuklular'ın Erzurum Vallsi ve Alaeddin Keykubad'ın amcazfıdesi olan Tuğrulşah oğlu Cihan­ şah onun karargahına giderek her türlü yardıma hazır olduğunu bildirdi. Gerek Eyyfıbiler'den, gerek Konya Selçukluları'ndan şi­ kfıyetçi olan Artukoğlu beyleri ona bağlılıklarını arzeııiler. O zamana kadar kendisine sadece "Hakan" diyen Abbası Haliresi bile n ihayet onun " Sultan" lığını kabfıl etli. CeliHeddın'in en parlak devri idi; daha evvel yarım bıraktığı Ahlat kuşatmasına tekrar döndü. Fakat Ahlat kuşatması ve zaptı onun şöhretinin de, kudretini n de sonu oldu. Ahlat o çağda İslam D ünyası'nın büyük merkezlerinden biriydi. Halkının zenginliği ve medeniyet seviyesi herkesi kıs­ kandımdı. Bu güzel Türk beldesinde M ısır S u ltanı adına lz­ zeddın Aybeğ adında bir vali ve kumandan bulunuyord u. Ay­ beğ, şehri büyük bir kudret ve cesaretle savundu. Aylar geçtiği halde Celaleddın AhlaCı alamamışLı. Şehirde açlık başgösterdi, halk kedi ve köpek eti yemeye başladı. En sonunda içeride bazı adamlara haber salarak onları avlamaya çalıştılar. Bir hain bu- 1 1 8!filrihte Türkler lundu ve onun sayesinde Celaleddin'in ordusu Ahlat surlarını aş ıp şehre girdi. Türk- ı slam Dünyası'nın bu muazzam ilim ve kültür şehri baştanbaşa yağmalandı, kuşatmadak i mancınık dar­ belerinden kurtulan binalar da yakılıp yıkıldı. Sultan şehrin ye­ niden iman için einir verdiyse de, Ah lat'ta olup bitenler ona bütün İ slam Dünyası'nın nefretini kazandırmaktan başka işe ya­ ramadı . Moğollar ve Gürcüler karşısındaki başarıları yüzünden her tarafta m ücahid olarak tanınmış, hele Moğol sürülerini dur­ durmayı başaran tek Türk Sultanı olmak itibariyle bütün Müs­ lümanlar'ın gönlünü kazanmış olan Su ltan , şimdi artık Moğol vahşTleriyle bir tutuluyordu. Her yanda İ slam hükümdarları ona karşı anlaşmaya girdi ler. Mısır Sultanı ile Konya Selçuklu Sul­ tanı ortak harekata karar verdiler. Cclilleddin, birleşen iki ülkenin kendi üzerine ortak hü­ cumlarına fırsat vermemek için, hemen Anadolu Selçukluları'­ nın üzerine yürüdü. Belki de asıl niyeti Selçuklu Devleti'ni ele geçirmek, sonra bu devletin gücü ilc Moğollar üzerine yeniden yürümekti. Ahım'ın zaptından üç ay sonraydı ki (Ağustos 1230) Erzincan civarındaki Yassıçimen'de Selçuklu ordusuyla karşı­ laştı ve taa rruz eLLi , ama feci bir mağıo.biyete uğradı. Ordusunun büyük bir kısmı savaş meydanında ve daha sonra kaçarken uçu­ rum lara düşmek suretiyle mahvoldu. Mısır Sultanı Ahlat'ı he­ men geri aldı. Celaleddin bu mağlubiyeLi kendine ycdirememiş­ Li , yeniden saldırmayı planlıyordu. Ama Moğollar'ın yeni bir ordu hazırlayarak kendisine hücum etmek üzere olduklarını öğ­ renince, barış anlaşması yapmaya mecbur oldu. Moğollar'a karşı asker toplamaya çalışıyor, bir yandan t slfım hükümdarlarına mektuplar göndererek herkes için büyük tehlike olan Moğollar'a karşı birlikte hareket etmeyi teklif edi­ yordu. Ama Ahlat ve Yassıçimen olayları, onun sevgisini sön­ dürmüştü; Moğollar'dan farksız görülüyordu. Mugan'da asker toplarken Moğollar'ın baskınına uğradı. Nereye gitse takib edi­ liyor, toparlanmaya fırsat bulamıyordu. Mahan'dan kalkarak Diyarbekir önlerine kadar geldi, oradan Elcezire'ye geçmeyi ve Mısır S ultanı'ndan yardım almayı ümid ediyordu. 123 1 yılı Ağustos ayında Dicle kenannda Moğollar onu bularak. gece bas- Tarihte Türkler/1 19 kınıyla yanındaki herkesi öldürdüler. Celaıeddin şahsi cesareti ve kahramanlığıyla üzerine gelen Moğollar'ın kimini öldürüp kimini atlatarak oradan kurtuldu, atını dağlara dol1;ru sürdü. Dağlarda yol kesip hırsızlık yapan bir grup Kürt bunu soymak üzere hücum ettilcrse de kendisini tanıUnca bir eve hapsetliler, sonra Silvan Emiri Melik Muzaffer Gazi'ye giderek para kar­ şılığında serbest bırakmayı teklif eııiler. Fakat o sırada Ahım kuşaunası sırasmda akrabaları ölen ve intikam peşinde olan bi­ ri, onun Harezmli olduğunu görünce mızrakla hücum etti ve öldürdü. Ertesi gün getirip merasimle Silvan'da toprağa verdi­ ler. CelalCddin, tarihte eşi az bulunan kahramanlardan biriy­ di, ama iyi bir diplomat ve devlet idarecisi olamadı. Er meydan­ larında kazandığı zaferleri iyi bir politika ile pekiştirmeyi bil­ medi. Özellikle katı yürekliliği yüzünden halkı kendine düşman etmişti. Fakat bütün İslam Dünyası'nı alt-üst eden Moğollar'ın öyle uykularını kaçırmış, ve onlara karşı başarıları kendisini halkın gözünde öyle bir masal kahramanı haline getirmişti ki, ölüm ünden sonra çeşitli yerlerde birçok kişi kendisinin Cela­ leddin olduğunu ilfm etmiş, Moğollar da bu iddia sahiplerini büyük bir dikkatle ıiıkib ederek efsaneyi söndürmek üzere hayli emek sarfeunişlerdir. Ceımeddın uzun müddet Moğollar'ı tmn'dan uzak tutmak itibariyle, felaketi elden geldiğince gec iktirmiş ve bu bakımdan büyük bir hizmet görmüştür. Gürcistan'a karşı seferleri yine onun hayırla anılmasına yarayacak işlerdendir. Harezmşahlar Devleti, aslında on yıl önce tflrihe karış­ mıştı. CeHHeddın'in bahtsız ölümüyle bütün dirilme ümidieri de ortadan kalktı ve o ülkede artık çağatay Hanedam'nın sal ta­ natı başladı. ANADOLU BEYLİKLERİ Anadolu Selçuklu S ultanlı�ı Ondördüncü Yüzyıl'ın ba­ şında da�ıldığı zaman, onun toprakları üzerinde beylikler hü­ küm sürüyordu. Bu beyliklerin bir kısmı daha devlet dağılma­ dan önce kurulmuş, iç işlerinde bağımsız birer eyalet manzarası almıştı. Fakat devlet ortadan kalklıktan sonra her bölgede nüfUz sahibi vali veya kumandanlar oralarda hükümdar olmuşlar, hü­ kümdarl ıkları kendilerinden sonra evlfidlarına geçmeye başla­ m ıştır. İşte Karamanoğulları, Dulkadiroğulları , Candaroğulları ilh. dediğimiz beylikler böyle birer devletçik halinde teşekkül ettiler. S elçuklu S ultanlığı son zamanlarda İran'daki ılhanl ı Devleti'ne iyice bağlanmış, hatta e n sonunda doğrudan doğruya oradan gönderilen valilerle idare edilir olmuştu. Anadolu'daki beyliklcr de l 1hanlı Devleti'ne bağlı oldular. Fakat i 335'te son 11 han lı Hükümdarı Muhammed Hudabcnde Han ölünce lIhanll Devleti de dağılmaya yüz tuttu ve böylece beylikler istiklal ka­ zandılar. ılk müstakil beylik ise lIhanlı villilerinin idaresindeki hölgcde kuruldu. Tarihte Türkler/I 21 Erteneoğulları Beyliği Erıene Bey, ı ıhanlılar'ın gönderdiği bir vali idi. Kendisi Uygur asıllı bir Türk olan bu bey, Ankara'dan Erzurum'a kadar uzanan geniş bir bölgeyi doğrudan doğruya idare ediyordu. ı ı­ hanlılar dağılınca m üstakil hükümdar oldu. ı ıhanlılar'ın varisi olduğu için kendini "Sultan" sayıyordu. Devleı merkezi S ivas iken sonra Kayseri'ye naldelti ve kendisi orada ölüp gömüldü. Ertene Bey 1 327'de vaIlIiğe tayini"nden 13S2'de ölüm üne kadar beyliği idare eııi. Kendisinden sonra sırasıyla oğlu Meh­ med Bey, sonra onun oğlu Alaeddın Ali Bey, sonra da onun oğ­ lu Mehmed Bey hükümdar oldular. Mehmed Bey'in 1 380 yılın­ d a ölümü üzerine yerine onun damadı ve Selçuklu S ultanları ailesinden şehzade Rükneddin Kılıç Arslan geçti, fakat ayni yıl oda öldürüldü. Ertene Beyliği önemli bir varlık gösteremedi . Erıene Bey'in yeğeni M uwhharten Bey Erzincan'da hüküm sürerken Yıldırım Bayezid orayı Osmanlı ülkesine ilhak edince Timur'un yanına kaçıı ve Ankara Meydan S avaşı'nda Timur'un safında Bayezıd'e karşı harbelti. Erlene Beyliği'ne 1380 tarihinde beyliğin vezırliğini ya­ pan Kadı Burhaneddın son verdi, ve kendisi hükümdar oldu. Ka­ dı Burhaneddın, Celaleddın Mengüberdi zamanında Harezm'den Anadolu'ya gelmiş bir Türkmen ailesindendi, babası ve dedesi gibi kendisi de ilim adamı olmuş ve kadılık yapmıştır. Muhıeris bir devlet adamı olan Kadı B urhaneddin fev­ kalade meziyetlere sahip mümtaz bir şahsiyeni. B izim tarihimi­ ze yüksek seviyede bir san'alkar olarak damgasını vurmuş, Aze­ ri şivesiyle yazdığı Dlvan Türk şiirinin ölümsüz eserleri arası­ na girmiştir. 1 39 8'e kadar devamlı mücadeleler haıinde geçen saltanaıı öldürülmesiyle son bulmuş, Ertene Beyliği'nin toprak­ ları Osmano!1;ulları'na geçmiştir. 122/firihıe Türkler Dulkadıroğulları Bu beylik Hasan Dulkadır Bey'in ogıu Karaca Ahmed Bey tarafından Elbistan merkez olmak üzere Maraş ve havaIi­ sinde 1 337 ıfuihinde kuruldu. Yıldınm Bayezid zamanına kadar Mısır'daki Memluk Devleti'ne baglı kaldıktan sonra Osmanlı­ lar'a lfıbi oldu. Devletin kurucusu Karaca Bey Bozok Türkmenleri'nden­ di. Bozok ve Agaçeri Türkmenleri'ni etrafında toplayarak Elbis­ tan havalisine hakim oldu ve Mısır Sultanı'na kendini o havali­ nin beyi olarak kabUl ettirdi. Buna ragmen zaman zaman Mısır Sultanları'na karşı çıktıgı da olmuştur. Önce Ertene Bey'i, son­ ra Haleb Valisi Yıl B uga'yı, sonra Ermenistan'da aldıgı yerleri kurtarmaya gelen Üçüncü Kostantin'i maglub etti. 1352'de Mı­ sır S uILanı'na başkaldıran Haleb Valisi Bay-Buga, Trablus Va­ lisi Beklemiş ve diger beylerle birlik olup Suriye'de akınıara katıldı, fakat S ultan'm harekete geçmesi üzerine isyancı valiler kaçarak Elbistan'a sıgındılar ve Kamca Bey onları teslim etme­ di. Mısır S ultanı o sırada Üçok Türkmenleri'nin reısi Ramazan Bey'i (Adana Beyi) Karaca Bey'in bölgesine vali ı.ayin etLi ve Karaca Bey'in yakalanması için de Halcb vaJjsi Argun'un ida­ resinde bir ordu gönderdi. Düldül Dagı'nda yapılan şiddetli mu­ harebelerden sonra Kayseri'ye kaçan Karaca Bey, orada yakala­ nıp Haleb'e gönderildi ve idam edildi. Bundan sonra Karaca Bey'in oğuııarı Dulkadırlı Türk­ menleri'nin başına geçtiler ve zaman zaman birbiriyle m ücade­ leye girdiler. Halil ve S üli Beyler zamanında Meml uk Sultan­ ları Dulkadırlılar'la başetmekte büyük güçlük çektiler, hatta S üli Bey bir defasında Memluk ordusunu feci bir bozguna ug­ ratlı. Mısır'da o sırada Türkler yerine Çerkes Memlukları hU­ kUm sUrUyordu. Her iki bey de onların gönderdiği suikasdçılar tarafından hiyle ile öldUrUldü. Yıld ırım Bayezid Elbistan'ı zaptedip Dulkadırlı Bey­ liği'ni kendine bağlamıştı. Fakat Timur buraları istila ederek yeniden birçok karışıklıklara sebep oldu. İkinci Murad zama­ nında Osmanlı üstünlüğü tekrar kurulmaya başladı. Bu sırada Tarihte Türklerll 23 Dulkadırh Beyi Süleyman Bey kızı S itti Mükrime Hatun'u ıkinci Murad'ın o�lu Mehmed'e (müstakbel Fatih) verdi. Bun­ dan sonra Osmanlılar'la Dulkadırlılar arasında akrabalık m üna­ sebetleri devam etmiş, Osmanlı şehzUdelerinin birçogu Dulka­ dırh beylerinin kızlannı almışlardır. Dulkadırhlar'ın en kudretli hükümdarlarından biri S ü­ leyman Bey'in oğlu Şahsuvar Bey'dir. Bu zat Mısır S ultanIa­ n'nın kendisi üzerine gönderdikleri üç orduyu da şiddetli mağlu­ biyete uğratmış ve gerek Mısırlılar'a, gerek Ramazanoğulları'na aid birçok yerleri zaptetmişti. Mısırlılar nihayet Emir Yeşbey­ 'in kumandasındaki ordu ile mağlub ettiler. Zamanu kalesinde esir düşen Şahsuvar Bey, Kahire'ye götürülerek orada üç kardeşi ile birlikte idam edildi. Osmanlılar Birinci (Yavuz) Selim zamanında Dulkadırlı Devleti'ne son verdiler ve Dulkadır Beyleri'ni "emir" olarak böl­ gelerinin iMıresinde memur ettiler. Artık bunlar vali merıcbe­ sine inmişlerdi. Son Dulkadırlı Emiri Şehsuvaroğlu Ali Bey, Yavuz'un Çaldıran Savaşı'nda büyük kahramanlık yapmış, Kanuni zama­ nında ise Canberdi Gazali isyanını bastırarak devlete hizmet et­ mişti. Vezir Ferhad Paşa'nın fitnesi yüzünden Kanuni ile arası açıldı. Osmanoğulları kendileri dışında sadece Kastamonulu ıs­ fendiyar (Kızılahmedlü) Beylerini, Kırım Hanları'nı .ve bir de Dulkadıroğullannı hükümdar ailesi sayarlardı. Herhalde Ferhad Paşa onun Kanuni aleyhine planlar peşinde olduğunu söylemiş olmalı ki piidişah'ın öfkesinden faydalanarak Ali Bey'i ve iki oğlunu hiyle ile çadırına çağırıp öldürttü. Ramazanoğulları Beyliği Ramazano�ullan Beyligi'nin kurucuları Üçoklu Oğuz­ lar'dır. Bunlar Mogol istilası yüzünden yurtlarını terkederek Anadolu'ya gelmişlerdi. Mısır Türk Memlukları'nın sultanı Baypars, bu kalabalık Oğuz kabilelerini Antakya'dan Gazze'ye 1 24/Tiirihte Türkler kadar Doğu Akdeniz bölgesine yerleştirdi, Ramazanoğulları bunlar arasında Yüregir boyuna mensupturlar. Seyhan-Ceyhan ırmakları arasında kışlayan Ramazanoğulları ile Ceyhan-Os­ maniye arasına yerleşen Kınık Türkmenleri devamlı müdidele etmişlerdir. Dulkadırh Karaca Bey bazı S fıriye valileriyle birlikte Meml fık Sultanı'na başkaldırınca, Memlfıklar Adana-Maraş bölgesindeki Türkmenler'in beyliğini YüregirIi Ramazan Bey'e vermişlerdi ( 1 352). Ondan sonra oğlu İ brahım Bey, Türkmen başbuğu tayin edild i. Ramazanoğulları'nın uzun yıllar bütün siyası ve askerı faaıiyetleri, bağlı bulundukları Memlfık Sul­ tanlığı ile m ücadele veya onların yanısıra civar beylerle m üca­ dele şeklinde geçmiştir. Meml fıklar uzun mücadelelerden sonra Çukurova bölgesine tam hakim oldular ve Ramanzanoğulla­ rı'nı Türkmen kabile reısi haline indirdiler. Memlfık-Osmanh müdidelesinin Osmanlılar lehine bitmesi, Ramazanoğulları'nı da onların safına katu. Esasen Ramaztınoğlu Mahmud Bey, Ridaniyye savaşında Yavuz'la birlikte Mısırlılar'a karşı harbet­ miş ve şehıd düşmüştU. Osmanlılar onlara "Emır" ünvaniyle Adana bölgesinde hüküm sürme hakkı verdiler. Fakat bu emır­ lik bir çeşit beylerbeyilik, yani valllik şeklinde idi. Ramazfınoğulları'nın son mühim şahsiyeti Pir) Bey'dir. Pırı Bey, Anadolu isyanlarından bazılarının bastırılmasında ve özellikle Safevı bozguncularının takip ve yakalanmasında dev­ lete önemli hizmetlerde bulunmuş, kendisine paşalık veri lerek önce Karaman, sonra Haleb ve Şam beylerbeyiliklerine tayin edilmiştir. Hanedanın diğer bazı mensuplarına da çeşitli yerler­ de sancak beyliği verildiği görülmektedir. Germiyanoğulları Beyliği Germiyanl ı, bir Türkmen aşiretinin adıdır. Germiyanlı­ lar'ın Celaleddın Mengüberdi ile birlikte Harezm'den çıkıp Sel­ çuklu ülkesine geldikleri sanılmaktadır. Önceleri Malatya ta- Tarihte Türkler/12S rafında Alişır Bey'in reısliginde yaşayan Germiyanhlar, sonra­ dan Kütahya ve Denizli taraflarına yerleştirilmişlerdir. 1264'te bunların reisi olan Kerimeddin Alişir Bey, Selçuklu saltanat kavgasında İkinci Keykavus taraflısı olduğu için Moğollar ta­ rafından öldürüldü. GermiyanIı Beyligi'ni kuran, onun oğlu Ya­ kub Bey'dir. Yfıkub Bey, ııhanlı Emir Çoban'a -diğer bütün beyler gi­ bi- bağh olmakla birlikte, Anadolu Beylikleri'nin en kuvvetli­ lerinden biriydi. Komşusu olan Aydınoğuııarı ile birlikte Ege bölgesinde birçok yeri ele geçinniş, elindeki kudretli ordusu sa­ yesinde ııhanh Valisi Timurtaş'ı bile korkutmuşıu. Bizans İm­ paratoru Ege'deki şehirlerini onun elinden kurtarabilmek için Katalan askerleri getinnek zorunda kalmış, buna ragmen her yıl YUkub Bey'e hediyeler göndererek onunla iyi geçinmeye çalış­ mıştır. Yfikub Bey'in ölümünden sonra yerine Mehmed Bey, on­ dan sonra ise Süleyman-Şah Germiyan hükümdan oldular. Bu­ nun zanianında Karamanlılar Germiyan ülkesini tchdid etmeye başlayınca, Süleyman Şah memleketini onlara karşı korumak üzere Osmanoğulları'na yanaştı ve kızını Osmanoğlu Murad Hudfıvendigar'ın şchzadesi Bayezıd'e (Yıldırım) nikahladı. Şeh­ zadc Bayezid Kütahya'ya sancak beyi oldu, Silleyman Şfıh Si­ mav, Emet ve Tavşanlı'yı da Osmanlılar'a bırakarak Kula'ya çe­ kildi. Oğlu Yfikub Bey, Murad Hudavcndigar'ın Kosova'da şchıd olması üzerine Osmanlılar'a giden topraklan yeniden almaya kalkıştıysa da, derhal yetişen Yıldırım onu esir edip bütün Ger­ miyan ülkesini kendi topraklarına kattı. Yfikub Bcy, lpsala ka­ lesinde hapiste iken bir yolunu bulup ayıcı kıyMetinde kaçarak Timur'a gitmiştir. Ankara Savaşı'ndan sonra Timur, bütün diğcr Anadolu Beyleri gibi, ona da Germiyan ülkesini geri verdi. Timur fetreti zamanında Yakub Bey, Çelebi Mehmed ta­ rafını tuttuğu için, sonunda Çelebi Mehmed saltanatı eline ge­ çirince yine kendi yerini korumayı bildi; üstelik Çelebi Meh­ med onu Karamanh tecavüzünden de kurtardı. lkinci M urad za­ manında artık çok yaşlanmış olan Yfıkub Bey Edirne'ye kadar gelerck, erkek evlMı bulunmadığını, ölünce ülkesini kendisine 126!ffu:ihtc TUrkler bıraktığını S ul tan'a bildirdi. Böylece G ermiyanoğlu Beyliği, 1429 yılında sona erdi. Candar(İsfendiyar )oğulları Candaroğulları Beyliği Kastamonu ve haviilisinde kurul­ muştur. Bu ailenin a ia sı Yaman Candar Mehmcd Bey olup ilk Candaroğlu Beyi onun oğlu Şemseddin Yaman Candar'dır. "Candar" tiibiri Selçuklular'da hassa ordusu mensupları için kullanılıyordu; kelime manası "Silah Taşıyıcı" demektir. Şem­ seddin Yaman Candar Onüçüncü Yüzyıl'ın sonunda Kastamo­ nu'ya vali tayin edilmişti. A ile, Oğuzlar'ın Kayı boyuİ'ıdandır. Candaroğulları bu bölgede yüz yıla yakın hüküm sür­ dükten sonra Osmanlı S ultanı Murad Hudavendigar Kastamo­ nu'ya girdi ve Candaroğullarını Osmanlı Devleti'ne bağladı. O sırada beyliğin başında Kötürüm Bayezid diye şöhret bulmuş olan Bayezıd Bey vardı; bu zat Sultan Murad'ın yeğeni (Meşhur Şehzade S üleyman Paşa'nın kızı) ilc evliydi. Candaroğulları ile Osmanlı Hanediliu arasında bu türlü akrabalıklar sonradan da de­ vam etmiştir. Yıldırım Bayezid bunların m ülkünü doğrudan doğruya Osmanlı ülkesine ilhak etti, fakat bölgenin valiliği ni Candaroğlu ailesinde bıraktı. ı ık vali t srendiyar Bey öneml i bir şahsiyet olduğu için Candaroğulları daha sonra t sfendiyaroğul­ lan. diye anılmıştır. t sfendiyar Bey Anadolu beylerinin çoğu gibi Timur'un tarafına geçerek eski beyliğini diriitmeye çalışanlardan biridir. Timur'un safında Yıldırım'a karşı savaşmasının mükMatını gör­ müş ve beyliği Fatih devrine kadar devam etmiştir. B u arada Osmanlı ve Candaroğlu aileleri arasında daha birçok kız alıp­ vermeler oldu. Belki de bu yüzden Osmanlı ailesi İ sfendiyar­ oğulları'nı hükümdar ailesi saymışlardır. Fatih'in babası İkinci S ultan Murad bunlardan biri ilc evlendiği gibi, kendi kızla­ rından birini de t srendiyar Beyleri'nden tsmiül'e vermiştir. B u damad t smai f Bey zamanında tsfendiyar ülkesi tekrar Osmanlı • Tarihte Türklerll27 mülküne katıldı ve İsfendiyaro�ulJarı artık Osmanlı Devleti hizmetinde sancak beyligi, beylerbeyilik, vezirlik gibi rüLbcler­ . le çalıştılar. İsfendiyaro�lu ısmail Bey'in nesli kesildi�i için, aile onun kardeşi Kızıl Ahmed Paşa ile devam etti�inden, Isfendi­ yaro�uııarı daha sonraki tarihlerde "Kızıl Ahmedliler" diye de anılmıştır. Kızıl AhmedliJcr'den birçok devlet adamı ve kuman­ dan çıkmıştır ki, en meşhurları Üsküdar sahilinde nefis bir ca­ mii olan Ş emsi Ahmed Paşa'dır (Onaltınca Yüzyıl). Aydınoğulları Beyliği Aydıno�ulları, Aydın ve İzmir havalisinde hüküm sür­ müşlerdir. Ondördüncü Yüzyıl'ın ilk yıllarında Selçuklu idare­ sinin da�ılması üzerine onların Ege tarafındaki uç beylerinden Aydın Bey, bölgenin hakimi oldu. Beylik merkezi olan yer, onun adından dolayı Aydın Eli diye tanınmışur. Aydıno�uııarı'nın en önemli şahsiyeti, ayni zamanda Anadolu Türk tfırihinin de pek büyük kahramanlarından biri olan Gazi Umur Bey'dir. Umur Bey, Aydın Bey'in torunu ve Gazi Mehmed Bey'in o�ludur. Umur Bey 1 320'de ızmir'i fethe­ derek vaktiyle 1 076'da Kutalmışogıu S üleyman Şah tarafından alınıp da ıo97'de tekrar B izans'ın eline geçen şehirde Türk hakimiyetini yeniden kurdu. O tarihte İzmir büyük bir liman şehri idi ve buraya hakim olan, Adalar Denizi üzerinde hakimi­ yet kurabilirdi. Umur Bey şehri aldıktan sonra kuvvetli bir do­ nanma kurup denize açılmaya başladı. Yanına Saruhanogıu Süleyman Bey'i de alarak Girit'ten Kıbns'a, oradan Kuzey Ege sahillerine kadar geniş bir sahada akınlar yaptı. Bizans, onun bu kudretine karşı çıkamayınca kendisini müttefik yaparak düş­ manlarına karşı Umur Bey'in yardımını saglama yoluna gitti. lki defa Umur Bey ordusu ve donanmasıyla Bizans'ın düşman­ larını mağlfıb etti. İzmir'in ellerinden çıkması ve burada Türkler'in tehdid edici bir üs kurmaları üzerine büyük telaşa düşen Hıristiyan 1 28(ffırilııc 'liirı\lcr dünyası , Aydı noğu l l arı 'na kar�ı b i r H aç l ı sereri tertipled i . 1 344 y ı l ında bir Haç l ı donanması İzmir'i basarak l imanı zapteııi ve Ayd ı noğ ul ları'nın donanması n ı yak tl. Umur Bcy ı z m i r Kale­ s i ' n i koruy abi l m iş , ama l iman tarafı n ı kaybctm i�ti . 1 34Wde şehri kurtarmak için H aç l ı lar'la savaşa g ird i, fakat hücum sıra­ sında şehid oldu. Umur Bey'den sonra yerine kardeşleri H ız ı r ve İsa Beyler sırası y la h ükümdar old ular. Sonra İsa Bey'in oğul ları bey old u. Son Aydınoğlu Beyi, İ sa Bey'in torunundan dfımfıdı olan ızmir­ oğlu Cüneyd B e y'd i r . Aydınoğul ları Beyliği 1 3 90 yıl ında Y ıld ırım Bayezid La ­ rafından Osman l ı ül kesine b t ı l d ı . Cüneyd Bey'e Rumcl i 'nde sancak bey l i ğ i ver i l d i . Fakat bu son derece zeki ve entrikaeı bey, eski hükümdar l ı ğ ına tekrar kaVlışmak emeliyle bir�'ok fit­ neye karı ştı . S on olarak S u l tan I k inc i M urad'a karşı Y ı l d ı ­ r ı m ' ı n oğullarından M us14l fa Çelebi (D üzmeee M u s tafa) safına kat ı l m ı ş tı . Fakat S u l tan M u rad ona Aydın Bey l iği'ni geri ve­ receğini vfıdedince M ustafa Çelebi'den ayrı l d ı . A y d ı n c l i 'ne g i t­ tikten sonra bu defa ı z m i r ve havmi s i n d e k i Osmanl ı h fı k i m i ­ ' yetine gölge d ü� ü reeek hareketlere g i riş ince, üzerine gönderilen Osman l ı ordusuyla yaptığı savaşta m,l ğ l Cıb oldu; i s yan ı n ı n ee­ zfısı n ı canıyla öded i . Saruhanoğulları B u beyl iğin kurucusu olan Saruhan Bey, Moğol i sıilası üzerine yurdunu terk ed e rek Anadolu 'da S e lç u k l u h i zmeti ne gir­ m i ş olan Saruhan Bey oğ l u A l pag ı B e y ' i n oğ l udu r . S e l�' lIk()ğl u I k i nc i M e s ' ('ı d tarafıııdan 1 302 tiı ri h i nde 1I�' heyi ohır�ık f\-l an isa sınırına gönderi lmişti. 1 3 1 3'de f\ilanisa'yı fe thederek l)Urada Sar­ ulıan B e y l i ğ i 'ni k urdu . Kardqi çuga B e y ' i Dem i re i ' ye; A l i Paşa'yı d a N i Ce v al i yaptı . Komşusu olan Aydınoğ u l l arı'y la i y i geç i n i yor v e onlarla b i rl i k te den iz sefe rlerine katı l ı yord u . B i r ar a oğl u S ü leyman B c y ' i Aydınoğ l u U m lı r B ı'y' i n yan ı n a kaıa- • Tarihte Türklcr/l 29 rak Trakya seferine göndennişse de, Süleyman Bey İstanbul ya­ kınında hummaya tutularak ölmüştür. Saruhan Bey 1 346'da öldü. O�ullarından Temir Han, Or­ han, ııyas, Devlet Han ve Budak herbiri bir kasabayı idare edi­ yorlardı. ıçlerinden ııyas, babasının yerine bey oldu. Ondan son­ ra beylik makamına o�lu ııyas ve torunu Hızır-Şah Beyler geçmişlerdir. Bu sıralarda Osmanogulları onların kuzeyindeki Karesi ülkesini ve Trakya'yı fethetmişler, böylece Saruhanh­ lar'ın bütün çıkış yolları tıkanm ıştı. Yıldırım Bayezid 1 390 yılında Manisa'ya girdi ve bu bölgeye o�lu Ertuğrul'u vali yap­ tı . Timur Ankara Savaşı'ndan sonra Anadolu'yu beylikler ha­ linde parçalarken, Saruhanoğlu Orhan Bey�e de Manisa'yı verdi. Fakat Demirci tarafında h üküm süren Hızır-Şah, Yıldırım'ın Manisa Valisi olan oğlu Emir Süleyman ile anlaşarak Orhan'ı bertaraf etti. Nihayet Çelebi Sultan Mehmed'in, kendisi aley­ hinde iuifaklara giren Hızır-Şiih'ı Manisa'da yakalatıp idam et­ tinnesiyle Saruhanoğlu Beyli�i sona erdi (14 10). Karamanoğulları Beyliği Karamanh Türkmenleri yurtlarını Moğollar'ın istila et­ mesi üzerine Maveraünnehir tarafından önce Azerbaydin hava­ lisine gelmişler, şonra bunlardan bir kısmı Anadolu'ya geçerek Birinci Alaeddin Keykubad tarafından Ermenek civarında yerleş­ tirilmişlcrdir. Karamanlı lar'ın, Afşar boyu Türkmenleri'nden ol­ duğu sanılıyor. Yerleştikleri yerlerde çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşıyorIardı. Ailenin büyük dedesi Nure Sofi'nin dağlık böl­ gede ağaç kömürü yaparak şehir ve kasabalara götürüp salan biri olduğu rivayet edilir. Nure S ofi Babai isyanına karışmış, Ba­ bailer'den Muhlis Paşa onun o�lu Karaman'a teveccüh göster­ miştir. Nure Sofi'nin Karaman'dan başka Oğuz Han ve Timur Han adlı o�ullarından da bahsedilmektedir. flfınedfının kurucusu olan Karaman, etrafına topladığı Türkmenlerle Ermenek civa­ rındaki Ermeni kalelerine hücum edip bunların bazılarını almış 130(ffu-ihte Türkler ve kendi başına yaptı�ı bu hareketler yüzünden S ultan Rük­ neddın Kılıç Arslan'ın şüphesini çekmişti. Bir ara isyan ederek Konya'ya y ürümeye kalkışuysa da, ve[ır Muınüddın bunları fe­ na halde bozguna uğratu. Karaman'ın Zeynelhac ve B unsuz adlı kardeşleri esır düşerek Konya'da idam edildiler. Karaman Bey ölünce oğullarından Mehmed Bey Türk­ menler'in başına geçti. O sırada Moğol baskısından ve Moğol­ lar'la işbirli�i halinde görülen Konya S ultanları'ndan kurtulmak üzere Mısır Sultanı Baypars'ı Anadolu'ya davet eden ve onunla birleşen beyler arasın"da bu Mehmed Bey de vardı. Baypars Kay­ seri'ye kadar gelip dönd ükten sonra, Karamanoğlu Mehmed Bey, yanına kendi adamlarından başka Menteşe ve Eşrefoğlu Türkmenleri'ni de kattı ve ellerinde Baypars'ın bayrakları ol­ d uğu halde Konya'ya hücum ettiler. Konya'nın ayak takımı da yağmacılara katıldı ve Karamanoğlu, annesi Selçuklu prensesi olan Gıyfıseddın Siyavuş adlı birini orada Selçuklu S ultanı ilan eııi. "B ugünden sonra dıvanda, dergahta, bargahta (mecliste ve meydanda) Türkçe'den başka d il kullanılmayacaktır" şeklindeki meşhur emirnamesi, işte bu sırada verilmiştir. Çokları bunun Karamanoğlu Mehmed Bey'in Türkçülüğünden, m illiyet şuuru­ nun kuvvetinden doğmuş bir emir olduğunu sanarak, Karama­ noğlu'nu Selçuklular'a karşı milliyetçiliğin savunucusu gibi görürler. Aslında Karamanoğlu'nun bütün gayesi, devlet idiice­ sinde bulunan okumuş tabakanın y:ıııi aydınların te'sırini orta­ dan kaldırmaktL Kendisinin hiçbir ı alısili ve kültürü olmadığı için Selçuklu idarecileri karşısında eksiklik duyuyor, oralarda ne olup bittiğini bir türlü anlamıyordu. S ultan diye ortaya Çı­ kardığı adamın da hiçbir de�eri olmadığı çabucak anlaşıldı; sul­ tanıarını baba olarak görmeye alışmış olan Konya halkı, bu adamın halktan sadece haraç topladığını, hiç kimseye en ufak bir hayrının dokunmadığmı görünce ona "Cimri" adını taktılar. Bu yüzden Karamanoğlu'nun Konya'ya girmesi ve onu takib eden olaylar, tarihlerde "Cimri !syanı" veya "Cimri Hadisesi" diye anılır. Karamanoğlu bundan sonra kendisine karşı bir kuvvetle muharebe etmek üzere çıktığı Konya'ya halk tarafından bir daha T3rihte Türkler/13 i sokulmadı. Daha sonra Konyahlar ona karşı Mo�ollar'ın yardı­ mını istediler. Mogol ordusu, Mehmed Bey'i mağlub etti. Meh­ med Bey kaçarak bir ormana sığındı, oradan çıkıp teslim olma­ ymca onnanı yaktılar, o da içinde yanıp öldü. Karamanhlar Güneri Bey'in zamanında yeniden Konya üzerine hücumlarına devam ettiler. Bu devamlı ayaklanmalar birçok masum insanın yok yere ölmesine yol açmaktan başka işe yaramadı, çünkü Güneri Bey'i takib eden Moğollar, Kara­ manlı ülkesinde rastgeldikleri bütün köyleri ateşe veriyor, çogu suçsuz insanları da ÖldÜrüyorlardı. 1 308'den sonra, yani Selçuklu Saltanatı sona erdiği za­ man Konya da Karamanlılar'ın eline geçti. Bundan sonra Kara­ manoğulları Beyliği Anadolu'da en kuvvetli hükumet olarak sahneye çıkmış ve Selçuklu Devleti'nin yerine geçme mücade­ lesinde Osmanoğulları'yla uzun süren bir çekişmeye girm iş­ lerdir. Ilk defa Sultan Birinci Murad (Hudavendigar) zamanında Karamanoğlu yanına Ertene Bey'in askerini de alarak Bursa ve İznik'e saldırmak üzere iken, Sultan Murad bunları dağıttı ve Ankara dahil olmak üzere yeni toprakları devlete kattı. Bundan sonra Karamanoğulları bir müddet Akdeniz sahillerine taarruz ile buraları zaptetrnek isteyen Kıbrıslılar'la m ücadele ettiler ve on­ ları geri çekilmeye mecbur bıraktılar. Fakat Osmanlılar'ın Ana­ dolu Beylikleri'ni birer ikişer ilhfik ederek Anadolu'da geniş­ lemcleri üzerine, Karamanogulları'nda şiddetli bir endışe başla­ mıştı. Sultan Birinci Murad, kızlarından birini Karaman Beyi Alfreddın Ali Bey'e vererek dostluk kurmak istediyse de bu tek­ lifi geri çevrildi. Karamanogıu asker toplayıp yürümeye kalktı, ama Konya yakınlarında yapılan savaşta Osmanlı kumandam GaZi Timurtaş bunları dağıttı ve Alaeddın Bey Konya'ya kaçtı. Bu ma�lubiyetin acısını unutmayan Karamanoğlu, Sultan Mu­ rad'm Kosova'da şehıd edilmesini fırsat bi lerek Osmanlı'ya tek­ rar ordu çekmeye kalktı, ama bu defa Yıldırım Bayezid, daha o toparlanmaya fırsat bulmadan Konya önünde göründü ve Kara­ manoğlu tekrar kaçtı. Bir yandan da Kadı B u"rhaneddın onların 132{farihte Tilrklcr elindeki bir kısım şehirleri ve kasabaları zaptetmeye başlamış­ tı. Karamanogıu Kadı Burhaneddin'le yaptığı savaşı kaybeLLi, en güvendiği dosıları da Kadı'nın tarafına geçince, bu defa Os­ manlı ülkesine gözünü dikti. Ankara'ya gönderdiği Türkmenlcr vasıtasiyle Osmanlılar'ın Anadolu Bcylerbcyi Sarı Tim urtaş'ı pusuya düşürerek esir etti. Konya'ya getirip hapsetti. Yıldırım Bayezid'in artık sabredecek hali kalmamıştı. 1 398 yılındaki Akçay M uharebesi'nde Osmanlı kuvvetleri Karamanlı ordusunu bir saat içinde darmadağın etlilcr. Karamanoğlu kaçarak Kon­ ya'ya saklandı, ama Konya halkı hiç memnun olmadıkları A l i Bey'i yakalayıp Yıldırım'a teslim eLLiler. Y ıldınm o n u hiyle i l e tutup hapsetmiş olduğu Sarı Timurtaş'a tesıım etti. A l i Bey'in yerine oğlu Mehmed'i ıfıyin etti, ama ertesi yıl Mehmcd Bey de isyan edince, Osmanlı ordusu tekrar Karaman eline girip Lll­ rende, Develi ve Aksaray'ı ilhak etti, Mehmed Bey'i Bursa'ya getirip hapsettiler. Anadolu'nun başına Timur felaketi geldiği zaman Kara­ manoğulları hemen bu durumdan faydalanarak Timur'a katı l­ dılar. Timur Mehmcd Bey'i hapistcn çıkartıp Karaman ülkesini yine ona verdi. Osmanoğulları arasında saltanat müdidelesi baş­ layınca onu da kendi hesaplarına istismar cderek, bir defasında Bursa'ya kadar askerle geldiler, şehri basıp ateşe verdiler. O gü­ zel Türk-İslam şehri bir yangın yerine döndü. Yı ldırım'ın şeh­ zadelerinden Çelebi Mehmed bunların üzerinc varıp yendi, ama o daha arkasını döner dönmez yeniden Osmanlı şehirlerine sal­ dırmaya başladılar. Bu defa kendisi hasta olduğu için veziri Ba­ yezid Paşa'yı gönderdi. Bayezid Paşa Konya'yı m uhasara ederek şehre girdi, Karamanoğlu'nun dağlara kaçtığı öğrenildi. Mısır Memlukleri'nin araya girmesiyle Osmanlılar, Karaman Beyli­ ği'ni yerinde bıraktılar. Mehmed Bey Memllıkleri i mdilda çağır­ dı. Osmanlılar döndükten sonra Memlukler'in yardımıyla akra­ bası İbrahim Bey'i bertaraf edip yeniden bey oldu ve derhal Os­ manlı ülkesine yeni bir tecavüz tertipledi. Hamidoğlu Beyi'ni de yanına alıp Antalya'yı kuşattı. Osmanlılar'ın Antalya m uha­ fızı Hamza Bey bu Hamidoğlu'nu bozguna uğrattığı gibi Kara­ manoğlu'nu da bir top güllesiyle yeryüzünden sildi . Tarihte Türkler/133 Bundan sonra Kanımanogulları Osmanlı'ya karşı Hıristi­ yan devletlerle işbirligi yapmaya başladılar. S ultan İkinci Mu­ rad zamanında bir taraftan Bizans, bir taraftan Macarlar'la an­ laştılar ve Avrupalılar'ı Osmanlı'ya karşı Haçlı seferi açmaya teşvik ettiler. Devlet ne zaman Avrupa'da Hıristiyanlar'la bir sa­ vaşa tutuşsa Karamano�lu da bu yandan saldırıyordu. ıkinci Murad batıdaki işlerini haIleUikten sonra, ıslam'a karşı HırisLİ­ yanlar'la birlikte kılıç çeken Karamanoglu'na karşı bir sefer ter­ tiplcdi. Fakat Osmanlı �ilimleri herşeye ragmen Karamanlılar'ın Müslüman olduklarını ve bir müslüman ülkeye taarruzun dine aykırı düşeceğini söylüyorlardı. Nihayet bir fetva çıkarıldı ve Osmanlı ordusu Karaman topraklarına girdi. Karamanoğlu ıbra­ hım Bey, Müslüman Anadolu halkı nazannda çok kötü bir du­ ruma düşmüştü. S ultan Murad'ın merhametine sığındı, onun kIlfıre karşı seferlerinde kendisine yardım edccegini vadetLİ. Ger­ çekten sözünde de durdu, ama ondan sonra bey olan Pir Ahmed, bir yandan Akkoyunlu Uzun Hasan'la, öbür yandan Vcnedikli­ ler'le anlaştı. Fatih'e karşı Karamanlı askeriyle Uzun Hasan'ın ordusunda savaşa girdi. Bu sırada Osmanlılar'ın mağIGb olma ihtimalini hesaba katarak Vencdikliler'i çağırmış ve bir Venedik donanması Akdeniz sahillerine asker çıkarmıştı. Fatih, Otlukbe­ li'nde Akkoyunlu ordusunu maglub edince Venedikliler geri döndüler; Karaman Beyi Pir Ahmed ise Gedik Ahmed Paşa ta­ rafından Menan kalesinde sıkıştırıldı ve kalenin zaptından sonra burçlardan aşağı atılarak ortadan kaldırıldı. Bundan sonra Kara­ man ülkesi Osmanlı şehzadesi Cem'in idaresine verildi, daha sonra Anadolu BeylerbcyiIiği sahasına kaularak tarihe kanştı. Karamanoğulları BeyIiği bizim tarihimizde hiç de iyi hatıralar bırakmış değildir, fakat onlan bir dereceye kadar anla­ yışla karşılamak lazımdır. Selçuklular'dan sonra Anadolu Türk Birliği'nin (yani devleLİnin) toparlanması, ancak SelçukoğuIIa­ rı'nın yerine geçebilecek bir kuvvete ihtiyaç duyuruyordu. Bu kuvveti kazanmak üzere esas itibariyle Osmanlılar ve Karaman­ Iılar yarıştılar. Karamanoğulları'nın asıl rakibi Osmanlılar'dı ve her ne pahasına olursa olsun onları bertaraf etmek istiyorlardı. 134{filrİhte Türkler Sonunda maj:tlfıb oldular ve silinip gittiler, ama M üslüman'a karşı kafirle işbirlij:ti yapmış olma lekesi üzerlerinden sil inme­ di. Menteşoğulları Beyliği B u beyliği kuranlar Antalya tarafından denizden gelerek Muğla ve civarını fetheden Türkmenler'dir. Bunların başında Selçuklular'ın sahil beyi olan Menteşe Bey bulunuyordu. B u fetihler 1 260 tarihlerinden ıtibaren başlamıştı. Memeşe Bey yirmi yıl kadar bu bölgeye hftkim olduktan sonnı öldüğü zaman yerine oğlu Mes'fıd Bey geçti, öbür oğlu Kirman Bey ise Fi­ nike Beyi oldu. Beyliğin en parlak devri Mes'fıd Bey'in zama­ nıdır. Mes'fıd Bey kuvvetli bir donanma kurmuş ve Rodos açla­ sını şövalyelerden almak üzere sefere çıkmıştır. O tarihte Ro­ dos, Hıristiyan Dünyası'nın bir üssü ve karakolu durumunday­ dı. Mes'fıd Bey karaya asker çıkardı ve adayı adım adım zaptet­ meye başladı . Rodos Ş övalyeleri Ceneviz ticaret gemilerine saidırdıkian için, Mes'fıd Bey Ceneviz'den de yardım görüyordu. Fakat Papa'nın araya girerek Cenevizlilcr'i ayırması üzerine Rodos'un bir kısmı yine Şövalyeler'de kalmı ş , büyük kısmı Menteşcliler'in eline geçmiştir. Bu tarihlerde Menteşe Beyliği'­ nin kara sınırları da en geniş şekline varmış bulunuyordu. Mes'fıd Beyden sonra yerine oğlu Orhan Bey geçti. Onun zamanında Menteşe Beylij:ti kuvvetli ve mamfır bir ülke idi; Batı Anadolu'da Germiyanlılar'dan sonra ikinci kuvvet o �­ lardI. Orhan Bey'den sonra yerine geçen oğlu İ brahım Bey za­ manında Aydınoğlu Umur Bey'in şehıd düşmesi ve Aydınoğul­ ları'nı n zayıflaması Menteşe Beyliği'ni de güç durumlara. düşürdü. İ brahım Bey'in yerine oj:tulları Mehmed, Musa ve Ah­ med Beyler hak iddia ettiler. Aralarındaki mücadeleyi Ahmed Gazı Bey kazandı. Sonra Mehmcd Bey'in oğulları Mahmud ve l Iyas Beyler birbirlerine raklb olarak hüküm sürerken Yıldırım Tarihte Türkler/135 Bayezid bu beyligi Osmanlı ülkesine kattı . Ancak Timur eski beylere yerlerini geri verirken Mehmed Bey tekrar Memeşe Beyi olmuştur. Mehmed Bey'in ogıu lIyas Bey zamanında Menteşe ül­ kesi Osmanlı topraklarına katıldı ( 1 321). Oğulları bir ara hü­ kümdarlıklarını ilan ettilerse de üzerlerine asker gönderilince kaçtılar. Karasioğulları Beyliği KarasioguIlarl Balıkesir ve Çanakkale bölgesinde hüküm sürdüler. Beyligin kl1rucusu Dfınişmendogulları'dır. Danişmend­ liler'in kendi adlarıyla tanınan devletleri Selçuklular tarafından ortadan kaldırılınca, Selçuklu S ultanı bu ailenin memlckete hiz­ mete devam etmesi için onları Bizans ucuna kumandan yaptı. Bu devirde ailenin en önemli şahsiyeti Yagıbasan Bey'in ogıu Zahireddin ııi Bey'dir; Gıyaseddin Keyhusrev'in tekrar tahta geç­ mesine yardımcı olmuş, daha sonra onun vezirligini yapmıştır. Bu bölgedeki son uc beyleri olan Kalem Bey ve Karasi Bey, Selçuklu Devleti'nin dagılması üzerine kendi başlarına ha­ reket ederek Marmara sahillerine dogru fetihlere giriştiler. Ba­ lıkesir'i merkez yapan Karasi Bey, buraya MoğoIlar'dan kaçari Türkmenler'i yerleştirmek suretiyle R umlar'ı azınlıkta bıraktı. Karasi Bey'den sonra KarasiogulIarı'nın ikiye ayrıldığı görülü­ yor. Balıkesir'de Demirhan Bey, Bergama'da ise Yahşı Bey ha­ kim oldular. Demirhan Bey, Osmanogıu Orhan Bey'in çağdaşı­ dır. Orhan Bey zamanında Karasioğulları'nın deniz kuvveti daha güçlü idi ve Bizanslılar'la başarılı savaşlar yapıyorlardı. Karasioğullan Beyliği 1 34S'ten sonra Osmanlılar'a ka­ tılmıştır. Bu ailenin Osmanlılar yanında oturan Dursun adlı bir beyleri vardı; Demirhan'ın idaresinden memnun kalmayan Balı­ kesir halkı Dursun Bey'i istedi , Orhan Bey de bunu fırsat bile- 136!farihte Tilrklcr rek Karasİ eline girdi. Dursun Bey, Demirhan Bey'le yapılan bir savaşta öldü, Osmanlılar bunun üzerine Karasi topraklarını işgaı eııiler. Karasi Beyli1l;i'nin ileri gelen kumandanıarı Os­ manlı hizmetine girerek çok büyük işler başarmışlardır; Hacı II Bey, Evranos Bey, Ece Halil ve Gazi Fazıl Bey bunlar ara­ sındadır. Diğer Anadal ll · Beylikleri Yuka�ıda anlatılanların yanısıra Beyşehir ve civarında Eşrcfoğulları� Ispana ve Antalya bölgesinde Hamidoğulları ve Tekeoğulları, Denizli'de İnançoğulları, S ivas'la Rahatoğulları, Aınasya'cla KuLluşahlar, Niksar'da Taceddinoğulları hüküm sür­ müşlerdir. Bütün bu bölgeler Osmanlı ülkesine katılarak Ana­ dolu'da Türk Birliği, Osmanoğulları eliyle yeniden kurulmuş­ tur. eELAYIRLİLER DEVLETİ Celiiyirliler aslen Moğol olup türkleşmişlcrdir. Bunların adı Mo�oııar'ın Celayır kabilesinden gelir; Cengiz'in askeri ha­ rekatında önemli yeri olan sol cenah kumandam Mukan Noyan bu kabiledendi. Bunlar Mo�ol orduları içinde çeşitli bölgelere dağılmışlar, gittikleri yerde hakim olan kalabalık içinde erimiş­ lerdi . ışte Türkistan ve Kıpçak ülkesine gidenler de Türkleşti­ ler. llhanlılar'ın devlet hizmetinde önemli mevkiler almışlardı. Celayir Devleti'ni kuran Emir Hasan'ın, babası Emir H üseyin Ulcaytu Han'ın valilerindendi. Onun babası Ak Buga ve dedesi llken Noyan yine llhanlı Devleti'nde büyük makamlarda bul un­ muşlardır. Emir (veya Şeyh) Hasan l lhanlılar'ın Anadolu valisi iken, 1 336'da bu görevden aynlarak llhanlılar arasındaki saltanat mücadelelerine karışmış, 1 340'da Bağdad'a yerleşerek orada ayrı bir devlet kurmuştur. Kısa bir zaman ılhanlılar'a bağlı kalan Şeyh Hasan daha sonra müstakil oldu ve ı 356'ya kadar hüküm sürdü. Yerine oğullarından Üveys geçti. Üveys'in zamanında Celayirliler A zerbaycan'dan Bağdad'a kadar bölgeleri -Diyarbe­ kir dfthil- ellerine geçirdiler. Ü veys'i n oğlu Hüseyin zamanında Karakoyunlular'la sonuçsuz m ücadeleler oldu. Hüseyin'in 1382'­ de ölümü üzerine devlet, kuzey ve güney bölgeleri halinde iki oğlu arasında paylaşıldı, ancak bunlardan Ahmed Sultan öbür kardeşi Bftyezid'i esir ederek gözlerine mil çektirdi. 138(farihte Türkler CeUıyirIi S ultan Ahmed, ülkesinin Timur tarafından is­ tila edilmesi üzerine önce Mısır Memluk S ultant'na, sonra Os­ manlı S uItanı Yıldırım Bayezid'e sığındı. Timur'un 1405'te öl­ mesi üzerine ülkesine yeniden sahip olduysa da, daha önce dos­ tu olan Karakoyunlu Kara Yusufun ülkesine saldırdığı için, onun tarafından yeniidi ve oğullarıyla birlikte esir düşerek idam edildi (1410). Bundan sonra Karakoyunlular Bağdad'ı aldılar ve Celayir Devleti'ne son verdiler (1414). HiIle'de hüküm süren Celayirli Hüseyin'in Karakoyunlu Şah Muhammed tarafından öldürülmesiyle de bu sül5.le sona erdi. KARAKOYUNLULAR DEVLETİ Bir çeşit imparatorluk olan bu devleti kuranlar Onüçün­ cü Yüzyıl'ın sonlarında Türkistan'dan Irak ve İran taraflarına gelen Yıva boyundan Türkmen oymaklandır. lık hükümdarları Bayram Hoca'dır. Bayram Hoca zamanında lihanb Devleti dagıl­ maya başlamış, Bagdad ve havimsinde Celfıyiro�ulları Devleti kurulmuştu. Bayram Hoca �as bunlarla ve Mardin Artuko�ul­ ları ile mücadele etti. Erciş merkez olmak üzere Erzurum'dan Musul'a kadar Türkmenler'i biraraya toplayıp hakimiyet kurdu. 1380 yılında onun ölümü üzerine o�lu Kara Mehmed hükümdar oldu. Kara Mehmed zamanında Karakoyunlular bir yandan Ar­ tuko�ulları ve Celayirliler'i maglilb etmişler, bir yandan Ti­ mur'un doğuya doğru ileri yürüyüşünü durdurmuşlardı. Bu dö­ nemde Tebrlz'i alarak başşehir yaptılar. 1 3 87 yılında Dogu İran ve Azerbaycan'ı istila etmek üze­ re gelen Timur'un kalabalık ordusu Karakoyunlu ülkesine gi­ rince, Kara Mehmed onunla dogrudan doğruya çarpışmaktansa da� geçitIerini tutarak Timur'u durdurmayı denemiş ve gerçek­ ten Timur'un yollan açmak üzere gönderdiği bütün kumandan­ larını yenmiştir. Fakat bu arada Karakoyunlu hükümdarı Kara Mehmcd, kardeşinin o�lu olan P"'ır Hasan (veya Kara Hasan) ile yaptığı bir muharebede öldü ( 1 389). Fakat Karakoyunlu Türk- 140{l'arihtc TOrkler menieri Pir Hasan'ın hükümdarlığını kabul etmeyip, ona karşı önce Kara Mehmed'in oğlu Mısır Hoca'nın, hemen ardından da diğer oğlu Kara Yusurun elIafında birleştiler. Kara Yusuf ülke­ sinde birliği sağladıktan sonra Timur tehlikesi yeniden belirdi. Bağdad'a giren Timur, oradan Karakoyunlu Hükümdarı'na ken­ disini tanıması için emirler göndermiş, gönderdiği bir ordu ile de Karakoyunlu askerini bozguna uğratmıştı. Kara Yusuf itaat etmedi ve Timur'un tekrar Anadolu'dan uzaklaşmasını fırsat bi­ lerek, ona kaptırmış olduğu yerleri geri aldı. Timur yeniden Anadolu'ya yöneldiği zaman gerek Cela­ yirli Sultan Ahmed, gerek Karakoyunlu Kara Yüsuf telaşa ka­ pıldılar. İkisi birleşerek Timur'a karşı kendilerini koruması için Mısır Memlfık Sultanı'na iltica etmek üzere yola çıktılar. Yol­ da Haleb Valisi Demirtaş bunların geçişine mani olunca, De­ mirtaş'ın ordusuyla savaşmak zorunda kaldılar ve onu bozguna uğrattılar. Artık Mısır'a gitmelerine imkan kalmamıştı. Bu de­ fa Bursa'ya, Osmanlı Sultanı Yıldırım'a gidip sl11;ındllar. Yıldı­ rım Karakoyunl u hükümdanna iyi muamele etti. Tim ur'un bütün ısrarlarına rağmen onu teslim etmedi, memleketine geri gönderdi. Ankara Muharebesi'nden sonra Timur tekrar CeHiyir ve Karakoyunlu hükümdarlarının peşine düşmüştü. Tim ur'un gönderdiği Emirzade Rüstem ile Miranşah o11;l u Ebu Bekir, Hille civarında Kara Yusuru ağır bir mağlubiyete u11;rattllar. Kendi canını güçlükle kurtaran Kara Yusuf, Mısır S ultanı'na iltica eııi. Şam'da Celayirli Sultanı Ahmed'le birlikte hapsedil­ di. Bir yıl hapiste kaldıktan sonra Doğu Anadolu bölgesini ye­ niden hakimiyeti altına almaya başlad ı. Azerbaycan'da hüküm süren ve Hille'de Kara Yusuru mağlub etmiş olan Timurlular'­ dan Miranşah oğlu Ebu Bekir ona karşı tekrar ordu çıkardıysa da, Aras kenarındaki muharebede Kara Yusuf onu feci bir boz­ guna uğrattı. Ertesi yıl yeniden asker çeken Ebu B ekir yine ye­ nildi. Bu başarılardan sonra kudretini ve ülkesinin sınırlarını genişletmeye devam eden Kara Yusuf, Tebriz'in Celayirli Sul­ tan Ahmed tarafından zaptedildiğini duyunca derhal oraya koştu. S u ltan Ahmed'lc birlikte hapiste iken anlaşma Tarihte Türkler/141 yapmı şlardı. Tebriz hadisesi bu anlaşmaya bir ihanet oluyordu. 1 4 1 0 yılında Tebriz civarında Ahmed Celayir'i yenerek esir eUi, sonra da kumandanlarının ısrarlan karşısında idam euinnek zo­ runda kaldı. Kendisinin hapisıe iken do�an o�lu Pir Budak o sırada Ahmed Celayir tarafından manevi evlad ediniimiş oldugu için, Pir B udak'ın vasisi sıfaııyla Celayir ülkesinde hak iddia et­ ti ve ordu gönderip BaMad'1 aldı. Bir taraftan yeni bir tehlike halinde gelişmeye başlayan Akkoyunlular'ı yenerek safdışı bırakıı, bir tanıfLan Herat hükümdarı Şahruh'a aid olan bazı lran vilayetlerini eline geçirdi. Böylece Karakoyunlu Devleti çok ge­ niş sınırlara ulaşmış oluyordu. OsınanoguIları şehzadeler kav­ gasııtdan daha yeni çıkmış olduklan için, O sırada Karakoyunlu­ lar, Mısır Meml ukleri ve Timurlular'dan sonra üçüncü büyük devleı idi. Şahruh elinden çıkan vilayeLleri almak üzere Herat'tan büyük bir ordu ile Kara yusurun üzerine dogru yola ç ıkınca, Kara Yusuf da ordu toplayıp savaşa karar verdi. o sırada çok hasta bulunuyordu, ama kendisini taşıtmak suretiyle yine de or­ dusunun başına geçti ve Tebriz'den Çıktı. Hastalıgı şiddetlendi ve yolda öldü. Ogulları o sırada orduda bulunmadıgı için, ordu kumandanıarı ve Kara yusurun karısı kimin hükümdar olacagı hususunda anlaşamadılar. koca ordu dagılıp gilti. Şahruh kolay­ lıkla A.zerbaycan'a girdi, hatta daha ileri harekata geçti. • Kara yusurun ogullarından herbiri bir vilayeLte hüküm sürüyorlardı. Bunlardan İskender hükümdar ilan edildi. İskender ilk iş olarak Mardin'e tecavüz eden Akkoyunlu Karayü1ük Os­ man Bey'i mağlub eııi. Sonra Eleşkird civarında Şahruh'un or­ dusunu karşıladı. Yanında kardeşi İspcnd Mirza da bulunuyordu. Şahruh'un içinde finer de bulunan m uazzam ordusuna karşı iki gün büyük bir cesaret ve kahramanlıkla çarpışttlar. İskender biz­ zat ordusunun en ileri safında savaşa katılıyor, Şahruh'un fille­ rine kılıcı ile hücum ederek, onların hortumlarını kesiyordu. Fakat Timur'un ordusu karşısında çölde birkaç kum tanesi gibi kalıyorlardı. Sonunda bu sayı üstünıügünü kıra kıra bitireme­ yincc, savaşı bırakıp Mardin tarafına çekildiler. Şahruh Azer­ baycan'a hakim olamadı ve geri döndü. İskender bu mağlubiyetten sonra yeniden toparlandı , ba- 142!farihte Türkler basının ölümü üzerine artık Karakoyunlu iktidarını tanımayan Dogu Anadolu beylerini itaat altına aldı. Tebriz'i tekrar eline geçirdi. Şahruh'un Irak-ı Acem valisini maglub etti. B unun üzerine Şahruh tekrar büyük ordu ile gelerek Selmas'ta İskender ve kardeşi Cihanşah'ın kumanda ettikleri Karakoyunlu ordusu­ nu bozdu. İskender tekrar maceralı bir hayata başladı. B u arada kardeşi İspend, yanında bulundugu Şah Mehmed'e isyan ederek onun topraklarına hücum etti, CeHiyirIi Hancdanı'nın son tem­ silcisi H ille hakimini de öld ürdükten sonra, baskın la Bağdad'ı ele geçirdi. İskender ise oğlu Yar Ali'yi yakalayıp Şahruh'a gönderen Şirvanşah'ın üzerine yürüyüp onun ülkesini yağma etti. Ş irvanşah'ın ısrarlı yalvarmaları üzerine, Şahruh tekrar or­ dusuyla Azerbaycan seferine çıktı. İskender'in beylerinden bir­ çoğu Şahruh'a baglılıklannı arzedince, Karakoyunlu hükümdan savaşa cesaret edemedi. Kendisini yakalaması için üzerine gön­ derilen Akkoyunlu Karayülük Osman Bey'i pek az kuvvetiyle müdhiş bir bozguna uğratarak Osmanlı ülkesine sığındı ( 1 435). Şahruh Azerbaycan'dan ayrılınca tekrar Tebriz'e döndü. Fakat kardeşi Cihanşah onu bertaraf ederek Karakoyunlu tah­ tına oturdu. İskender çok cesur bir hükümdar ve iyi bir kumandan olmakla birl ikte zayıf bir politikacı idi, bu yüzden savaşlar dı­ şında başarı gösteremedi. Cihanşah hem asker, hem politikacı olarak Karakoyunlu Devleti'ne parlak bir hayat yaşatu. Önce­ leri Şahruh'la anlaşarak onun hakimiyetini kabul etti, bu su­ retle büyük bir tehlikeden kurtulmuş oldu. G ürcistan ve Bağdad üzerine yapıığı başarılı seferlerle kuvvetini perçinIedi, Şahruh'­ un ölümüyle Timurlular arasında başlayan mücadeleden fayda­ lanarak, b irçok İran vilayetlerini kendi topraklarına kattı. Fakat Karakoyunlular'ın daha önce birkaç defa mağlub ettikleri Aklco­ yunlular umulmadık bir tehlike teşkil etmeye başlamışlardı. Akkoyunlu hakimiyetini ele geçirerek birliği sağlayan Uzun Hasan günden güne k uvvetIeniyordu. Cihanşah'ın gönderdiği ordu 1457'de Uzun Hasan tarafından mağlub ve imha edildi. Cihanşah uzun zaman oğlu Pir B udak'ın isyanı ve Horasan'daki Tarihte Türkler/143 işlerle meşgul olduğu için Uzun Hasan'ı ihmaı etmişti. Nihayet 1467'de onun üzerine bizzat yürüdüyse de Yzun Hasan'ın baskı­ nına uğrayıp bozuldu, kaçarken öldürüldü. Cihanşah'ın yerine oğlu Hasan Ali'yi geçirdiler. Hasan Ali Akkoyunlular'a karşı büyük bir ordu toplamışsa da kuman­ danlara yaptığı kötü muamele ve uyandırdığı güvensizlik yü­ zünden bu ordu Uzun Hasan karşısında kolayca dağıldı. Hasan Ali'nin daha sonra intiharı ve öbür kardeşi Ebu Yusufun Ak­ koyunlu Uğurlu Mehmed Bey tarafından idam edilmesi üzerine, Karakoyunlu Devleti son buldu. AKKOYUNLU DEVLETi Akkoyunlu Türkmenleri Oğuzlar'ın Bayındır kolundan­ dır. Gerek bunların, gerek Karakoyunlular'ın bayraklarında ko­ yun resmi bulunması ve mezarlarında da koyun heykelinden taş diktirmeleri, bunların eski Hunlar'dan kalma oldukları, sonra Anadolu tarafına gelince Oğuzlar arasına karışmış oldukları fık­ rini veriyor. Anadolu'ya ne zaman geldikleri pek beııi değildir; ılhanhlar'dan Argun Han zamanında gelmiş oldukları rivayet edilir. Bunlar önceleri Diyarbekir bölgesine hakim olan Sotay­ oğuııarı'nın hizmetinde bulundular, onların çekilmesi üzerine ArtukoğuIIarı ile çalıştılar. Akkoyunlular tfuih sahnesinde ilk defa Ondördüncü Yüz­ yıl ortasına doğru Tur Ali Beğ'in idaresi altında çıkmışlardır. Tur Ali Bey civarda fetih ve yağma hareketlerine girişip başarı gösterdikçe Bayat, Döğer, Çepni, lnallı, Özerli boy ve oymak­ larını, daha sonra Avşar, Kaçar ve Ağaçeri boylarından bazı oy­ makları da etrafında topladı. Fakat merkezleri önce Diyarbekir iken sonradan Tebrız'e taşımaları pekçok Türk boy ve oymağı- Tarihte Türklcr/145 nın da batıdan tekrar do�u)'a göçmesine sebep olmuş, böylece Karako)'unlular gibi Akkoyunlular da Do�u Anadolu'da Türk nüfUs yoğunluğunun zayınamasına yol açmışlardır. Tur Ali Beğ 1 348'de yanında başka bazı Türk beyleri de oldu�u halde Trabzon'u kuşatmış, fakat şehri almadan Rumlar'­ la anlaşmışlır. Bu anlaşmada oğlu Kutlu Be�'e Tr.ıbzon prenses: Despina'yı aldığını biliyoruz. Kutlu Beğ babasından sonra Akkoyunlular'ın başına geç­ ti. Akrabası olan Trabzon Rum İmparatoru ilc iyi geçiniyor ve dostluklarını yeni akrabalıklarla perçinliyordu. Onun Hüseyin, Ahmed, Pir Ali, ve Karayülük Osman adlarındaki oğullarının herbiri bir şehir veya kasabada hüküm sürüyorlardl . Fakat bu devirde Akkoyunlular devlet olmaktan ziyade, daha kuvvetli devlet ve beyliklere bağlanarak onlara hizmet etme durumun­ dadırlar. Bu arada onları Kamkoyunlular'a karşı Kadı B urhaned­ din'in hizmetinde görüyoruz. Kutlu Beğ'in 1 389'da ölüm ünden sonra bir müddet oğlu Ahmed Beğ Akkoyunlular'ın başında bu­ lundu. Gerek o, gerek kardeşi Karayülük Osman uzun m üddet Kadı Burhaneddin'e hizmet ettiler, fakat sonraları Karayülük Os­ man kendi durumunu güvenli görmeyerek Kadı Burhaneddin'den ayrıldı. Kadı'nın kendisini wkip ettiği sırada ise bir gece baskını ilc onu yakalayıp öldümü. Ancak Akkoyunlular bu hadiseden faydalanamadı 1ar. Kadı Burhaneddin'in merkezi olan Sivas'ı ku­ şauıkları zaman halk, Burhaneddin'in o�lu Ali Çelebi'yi hü­ kümdar yapII ve Karayülük Osman'a karşı direndi. Bu direnişin sebebi korku idi. Çünkü Akkoyunlular devlet ve ordu sahibi in­ sanlar değillerdi; başlarına topladıkları göçebe Türkmenler'lc bir çeşit paralı asker gibi çalışıyorlar ve asıl geçimlerini yağmadan sağlı yorlardı. Sivas'ı alsalardı elbeııe şehirde ne bulursa yağma­ layacak, karşılarına çıkanları öldüreceklerdi. S ivas halkı Yıldı­ nm Bayezid'e haber salarak şehri ona vermek istediklerini bildir­ diler. Böylece Yıldırım'ın oğlu Süleyman Çelebi, yanında Os­ manlı askeriyle gelip Karayülük'ün kuvvetlerini dağıttı, Sivas'ı teslim aldı. Karayülük Osman Bcy bu taranarda yapacak bir işi kal- 146!ffu:ihte Türkler mayınca Mısır Sultanı Berkuk'a müracaaL ederek onun hizmeLi­ ne girdi ve kabUl edildi. Ama Berkuk kısa bir zaman sonra ölünce, Karayülük kendine bir başka koruyucu arayarak yeni maceralara başladı; o sırada Batı seferine çıkarak Karabag'da kışlayan Timur'un yanına gidip onun hizmeLine girdi. Timur bunları ciddi bir rakib olan Karakoyunlular'a karşı kul lanmak niyelindeydi. Timur Anadolu'ya girince yanındaki askeriyle bir­ likLe ona ilLihak eLli, Sivas'ın Osmanlılar'dan alınması ve şe­ , hirdeki asker ve halkın LOpLan öldürülmesinde ona yardııncı ol­ du. Timur Malatya'yı, daha sonra da Diyfırbekir'i alınca Kara­ yül ük'e verdi. Timur'un Anadolu'ya tekrar gelişinde Karayülük yine onun hizmetine girerek Ankara savaşında Osmanlı ordusuna karşı çarpıştı. Timur o yıl Anadolu şehirlerinin zenginliklerini toplayıp kendi memlekeLine gönderirken, Akkoyunlular da ne buldularsa yagma etmekten geri d urmadılar. Fakat bu mallar kervanlar halinde giderken pay konusunda aralarında anlaşmaz­ lıklar çıkıyor, birbirleriyle kavga ediyorlardı. HaLili Karayü­ lük'ün iki ye�eni Timur'un ganımet kervanını bile soydular. Akkoyunlular Timur'un Diyarbekir'i kendilerine verme­ si üzerine aruk belli bir yer-yurt sahibi olmuşlar ve eski yalt­ macılıklarından yavaş yavaş vazgeçerek munLazam bir devlet hayaLI yaşamaya başlamışlardır. B u devirde onlar, gerek Os­ ınanlılar'la gerek Mısır Memlukleriyle iyi geçindilcr; esas iti­ bariyle Karakoyunlular'la mücadele ediyorlardı. Karakoyunlu hüküm�arı Kara Yusuf ve o�lu İskender zamanında Karakoyun­ lular'ın düşmanı Şahruh tarafını tUlarak çeşiıli savaşlara girdi­ ler, fakat çok defa yenildiler. Nihayet Karayülük Osman Bey bir defasında Karakoyunlu İskender'in Şahruh'tan aldıgı emirle önünü kesmeye kalktı�ı zaman yeniIdi ve iki o�lu ile birlikte savaşta öldü. Başı kesilerek Mısır SUilanı'na gönderildi. Karayülük Osman Bey'in ölümü üzerine o�ulları ülke­ nin çeşiLli yerlerinde hüküm sürmeye başladılar. B unlardan Ali Bey kısa bir zaman babasının yerine hükümdar oldu. Onun ye- Tarihte TOrkler/147 rine gelen Hamza daha başanlı oldu ve memleketin birli�ini sağladı. Hamza Bey'in yerine gelen Cihangir ise küçük kardeşi Hasan Bey tarafından bcrtaraf edildi. Akkoyunl ular'ın en önemli h ükümdarı işte bu Hasan Bey'dir. Uzun Hasan diye tanınan Hasan Bey kendilerinin en ya­ kın ve büyük hasmı olan Karakoyunlular'a karşı çok başarılı sa­ vaşlar verdikten sonra, gerek onların elindeki, gerek Anadolu­ nun Gerger, Koyulhisar, Harput gibi yerlerini Akkoyunlu ülke­ sine kaııı. G ürcislan'a arka arkaya seferler yaptı, Karakoyunlu­ lar'ı kesin şekilde yenip onların bütün topraklarını eline geçirdi. Timurlular'la anlaşma yapu ve böylece Doğu tarafını güven al­ tına aldıktan sonra gözünü Mısır ve Osmanlı ülkesine dikti. Hasan Bey böylece kuvvetli bir imparatorluk kurmuş bulunuyord u. Hem asker, hem devlet adamı olarak fevkalade yüksek meziyetıCre sahipti. Doğuya dönerek Karakoyunlular'ın düştü�ü haıaya kapılmamış, istikbalini Bau'da aramak suretiyle gerçekten ileri görüşlü bir cihangir olduğunu isbat euniştir. Fa­ kat ıalih ona burada gülmedi. S uriye üzerinde giriştiği askeri harekat başarısız kaldığı gibi, Osmanlılar'a karşı da varlık gös­ teremedi. 1473 'te Fatih Sultan Mchmcd'e karşı Otlukbeli'nde yaptığı meydan savaşı mağlubiyetlc sonuçlandı. Bundan sonra ıalihini Dol1;u'da aramaya kalkan Uzun Hasan, devlet merkezini Diyarbekir'dcn (o zamanki adıyla Amid) Tebrlz'e taşıyınca, Ak­ koyunlu birliğine bal1;lı pekçok Türkmen oymal1;ını da o tarafa götürdü, böylece kalabalık bir Türk nüfUsu o bölgeyi boş bıra­ karak Tebriz ve havalisinde daha sonra kurulacak olan Ş ii hili­ miyetinin temel unsurunu teşkil etmiş oldu. Tebrİz'e yerleştikten sonra medeniyet, ilim ve san'at yo­ lunda pek del1;erli çalışmaların teşvikçisi ve dayanağı olan Uzun Hasan 1478'de öldü. Onun ölümüyle oğuııarı arasında saltanat kavgası başladı. B unlardan Yakub Bey bir müddet devleti eski gücüyle de"am ettirmeyi başardıysa da, Akkoyunlu Devleti si­ yasi ve sosyal teşkilatının yetersizliği yüzünden çökmeye yüz tuttu. Iktidar kargaşalıkları içinde sarsılan ülkeye Erdebil Ş iile­ ri 'nin başına geçen S afevi Şah İsmail hakim oldu. HİNDİSTAN TÜRK DEVLETLERİ Gurlular (Gürller) Hindistan ilk defa Gazneli S ultan Mahmud'un yıllarca devam eden ısrarlı seferleriyle Türk hfikimiyeti altına girmeye başladı. hattil Selçukogulları Gazne Devleti'ni ortadan kaldırın­ ca, Gazneliler Kuzey-bau Hindistan'a çekilerek orada hüküm sürdüler. Gurlular denilen hanedan, önee Samanıler, sonra Gaz­ ncliler zamanında Dogu Rerat (Gur) bölgesinin beyleri idiler. Onbirinci Yüzyıl'ın sonunda Gazneliler'den Hindistan hakimi­ yetini aldılar ve devlet oldular. Gurlular'ın hangi kökten geldikleri iyice bilinmiyor. Resmi dillerinin Farsça olması yüzünden, onları İranlı sayanlar varsa da. başka Türk devletlerinin de resmi dilleri Farsça olmuştur. G urlular'ın ilk hükümdarı İzzeddın Hüseyin ( 1 099)'dir. Öldükten sonra devlet uzun müddet ogulları tarafından idare edildi; bunlar bazan ortak hükümdarlı k yapıyorlardı. Devletin en parlak zamanı Şıhabeddin Muhammed'in hükümdarlık devri­ dir ( 1 1 87- 1206). B u devirde Gurlular Devleti'nin sınırları en ge­ niş haıini almıştır. Bu büyük başarılarından dolayı " Sultil-nu'l­ Muazzam" ünvanını takınan Ş ıhabeddln Muhammed'den sonra Hindistan tahtı, onun evıadlığı olan Aybek'e kaldı ve böyIcce Hindistan'da Memluklcr devri başladı (1210). Tarihte Türkler/149 Hind Meml ükleri " Mernlük" kelimesi köle demektir. Ortaçağ İslam Dün­ yası'nda hükümdarlar ve büyük devlet adam ları işgill eltikleri yerlerde esir edilen çocuk ve gençlerden kaabiliyctli gördüklerini kendi hizmellerine alırlar ve onları manevi evIM olarak yetiş­ tirir, sonra devlet hizmetinde kullanırıardı. İşt�-son Gur Sultanı Muhammed, yanında yetiştirdiği kaabiliyetli bir Türk genci olan Aybek'i kendisine vclıahd tayin etmişti. Büyük bir askerI dehaya sahip olan Aybek, Hindistan'da Türk-tslam [etihlerinin geniş sahalara yayılması ve büyük Hindli kİllelerinin Müslü­ man olmasında gösterdiği muazzam başarılarla ün kazanmıştı. Sultan Muhammed bir suikasdde öldürülünce yerine "Hindistan Padişahı" oldu. Fakat bu büyük insan saltanatının dördüncü yı­ lında bir polo oyununda kaza sonucu öldü. Yerine damactların­ dan ıııuımuş, Hind Sultanı oldu. lltuunuş'tan sonra önce oğlu Firfızşah, ardından kızı Raziye Hatun tahta geçtiler. 1266 yı­ lında ııtuımuş'un daınadı Balaban DeIhi'de Sultan olarak kendi hanedanının saltanatını başlattı. Balaban Şah 1286 yılına kadar Hind tahtında kaldı ve bu müddet içinde devletin sivil ve askerI teşkilatı üzerinde önemli düzenlemeler yaptı. Ordusunda işe yaramaz saydığı yabancı un­ surların sayısını asgarıye indirerek esas Türk unsuruna dayandı. Moğol akınıarına karşı Hindistan'ı başarı ile savundu. Bu sa­ vaşlardan birinde büyük oğlu Kağan Muhammed Sultan şehıd düşmüşıü. Diğer oğlu B uğra Han'ın oğlu Keykubfid, kendisin­ den sonra Hind Sultanı oldu. KeykubM dört yıl hükümdarlıktan sonra öldürülünce de Hindistan Türk Sultanlığı Kalaç Türkle­ ri'nden bir hanedanın eline geçti. Kalaçlar Kalaç boyu beylerinden Yuğruş'un oğlu Firfız-Şi'ih, Ka­ laç Sultanları'nın ilkidir. 129()" 1296 yılları arasında hükümdar­ lık yapmış, kendisinden sonra yerine oğlu İbrahim, ondan sonra • I50ITarihte Türkler da yeğeni (Şıhabeddin Yuğruş'un oğlu) Alaeddin Ş ah geçmiş­ Ierdir. Alacddin Şah ( 1 296- 1 3 16) Kalaç Hancdanı'nın en önemli şahsiyeti, Hind Türk Sultanları'nın da en büyüklerinden biridir. Onun zam anında Hindistan'ın hemen hemen tamamı Türkler ta­ rafından fethedilıniştir. Kalaç Hanedfını'nın saltanatı 1320 yılında Sultan Müba­ rek Şah zamanında sona erdi. Onun yerine bir Hindu Müslüma­ nı olan Nasırüddin Husrev geçtiyse de, TuğlukoğuIIan müdahe­ le ederek tekrar Türk hakimiyetini kurdular. Tuğlukoğulları Delhi'de Tuğluk iktidarının kurucusu Giizi Tuğlukşah'­ tır. Tuğluklar Hindistan'ın idaresinde Kalaçlar kadar başarılı olamamış, bazı yerleri kaybetmişlerdir. Timur 1 398'te Hindis­ tan seferine Çıkıp Delhi'ye kadar girdiği zaman TuğlukoğuIIarı ona bağlı olarak hüküm sünTI eye başladılar. 14 1 3'te TuğlukoğuIIarı'nın yerine Hızır Ş ah'la başlamak üzere SeyyidIer Hanedanı hakim oldu. Bu ailenin dördüncü hü­ kümdarı Alaeddin Alemşah'tan sonra ise ( 145 1 ) Türkler Hindis­ tan Sultanlığı'nı Afganh bir ail e olan LQdl'lere kaptırdılar. Fa­ kat 1526 yılında Hindistan tekrar Türkler'e geçti v e Ondokuzun­ cu Yüzyıl ortalarına kadar devam edecek olan büyük bir Türk Devletikuruldu. MISIR MEMıOKlERİ Mısır'da ilk Türk hanedanları Abbfısiler'in M ısır valileri olan Tolunoitulları ve lhşidler'dir. Bunlardan sonra Mısır şii Fa­ ıımiler'in eline geçmiş, Faumiler'i de Selçuklu Atabegi Nfıred­ din Zengi'nin bir kumandam olan Selahaddin Eyyfıbi ortadan kaldırmışt!. Eyyfıbiler zamanında da, daha önce oldugu gibi, Mısır'ın devlet reisIeri ve yüksek dereceden devlet memurları Kıpçak ülkesinden çocuk yaştaki Türkler'i memlfık. olarak geti­ riyorlar ve onları iyi bir egitimle yetiştirdikten sonra önemli hizmetlerde kullanıyorlardı. ışte Mısır Memlfık Sultanlıgı'nın kurucusu Aybeg, bu şekilde getirilmiş ve son Eyyfıbi S ulta­ nı'nın memlükü olmuştu. Aybeg, Eyyubi Sultanı ölünce onun yerine nfıib yapılan karısı Şccerü'd-Oürr ilc evlenip fiilen sul­ tanhgı eline geçirmiş ( 12;50), birkaç yıl sonra da müstakil hü­ kümdar olmuştur. Memlfıkler'de saltanat bazan babadan ogula da geçmekle birlikte, esas itibariyle seçime baithydı; hepsi de mcmluk olarak yetişmiş büyük kumandanlar bir araya gelir ve aralarından birini S ultan seçerlerdİ. Aybeg'den sonra kısa bir müddet ogıu Nurcd­ din Ali sultan oldu, sonra onun yerine 1 259'da Sultan Kutuz geldi. Fatımiler'den sonra gelen Eyyubiler gibi, Türk Memıuk Sultanları da Sünni Müslüman'dı ve Bagdad'daki Abbasi Hali­ fesi'ni dini l ider olarak tanı yorlardı. Mogol Hakanı Hulagfı BaMad'ı zaptcderek oradaki halkın pekçoguyla birlikte Müslü• ı52rrürihıe Türkler man lar'ın Halifesi'ni de öldürünce bu hadise Mcmluk Sul­ wnlıgı için hem manevi, hem maddi bakımdan büyük bir fe­ W.keı olmuşıu. Memluk Sultanfığı arıık doğu tarafından her an büyük bir tehdid alunda bulunuyordu. Nitekim Mogol ordusu Bagdad'ı geçerek S uriye üzerinden Filistin'e dogru yürümeye başlamışıı. S ulıan Kulu? ordusunu ıoplayarak bunları Filisıin'de Ayn-Caluı denilen yerde karşıladı. Keıbuga Nuyan kumandasın­ daki büyük Mogol ordusu alışagelmiş Orta Asya savaş takıik­ leriyle Kuıuz'a saldırdı ve başlangıçta onu sarsar gibi göründü. Fakat Mogollar'ın karşılarında bu takıiklerin hiç yabancısı' ol­ mayan büyük bir Türk kumandanı vardı. Kuluz onların tam za­ feri kazanmakta olduklarını sandıkları bir sırada doğrudan doğ­ ruya kendi emrindeki birliklerle hücuma geçti ve Mogollar'ı daıın adağın eııi. O zamana kadar başlarına hiç böyle felakeı gel­ memiş olan Moğol sürüleri perişan bir şekilde kaçmaya baş­ lamışıl . Kuıuz bunları sür'aıle wkip eııi ve hiçbirinin kurluI­ masına imkan vermedi. Moğol başkumandanı Keıbuğa Nuyan bile canını kurtaramadı, Türk kılıçları allında kızgın kumlara seri lip kaldı. Türk ord usu Moğollar'ı imha ederken, Suriye ve Fili stin'deki Müslüman halk da Yahudi ve Hıristiyan Uitinleri katlelli, çünkü bunlar Müsl ümanlar'a karşı kiifir Moğollar'la iş­ birliği yapıyor ve hep birlikıe Müslümanlar'ı yokeımeyi plan­ lıyorlardı. Ayn-Calut zaferinin kazanılmasında öneml i rol oynayan kumandanlardan biri de Baypars idi. Baypars ayni yıl S ultan Kuluz la siyası m ücadeleye girişti ve onun devirip kendisi Memluk Sultanı oldu. Kıpçak Türkleri'nden olan Baypars daha önce Haçlılar'la yapılan savaşlarda büyük başarı gösıermişti. tık iş olarak Bağdad'ı işgal eden Mogollar'ın oradan sürüp çıkar­ dığı Abb11si ai lesini Kahire'ye getirdi ve Kahire'yi Hilafeı mer­ kezi yaplı, böylece İslam Dünyası'nın büyük minneıdarlığını kazandı. Ondan sonra Suriye'deki Haçlı artıklarını ve G üney Anadolu'daki Hıristiyan kalınuları ıemizlemeye başladı. Ardı ardına yaptığı seferlerle Antakya'ya kadar büıün Haçlı sığınak­ larını ortadan kaldırdı, Antakya Haçlı Prensliği'ne son verdi. , ' Tarihte Türkler/153 Kilikya'daki Ennenı Krallı�;ı'nın topraklarını zaptedip kralı esır etti. Anadolu Selçuklu Devleti lIhanlı nüfUzu altına girdigi için kudretini tamamen kaybetmişti; Memluk S ultanlıgı için sadece İran'daki ııhanlılar ciddi bir rakib idiler. Baybars, lIhanh­ lar'la arası iyi olmayan diger bir Cengizli devleti ile; Altınordu Hanları'yla anlaştı. ııhanlılar'ın taa rruzların ı arka arkaya boşa çıkardı. Onun kafir Moğollar'a karşı Sünnı ıslam A lemi'nin reisi durumuna gelmesi Anadolu'da Mogol tahakkümünden ya-kınan Türk beylikleri için bir ümit dogurınuştu. Baypars'ı Anadolu'ya çağırdılar, bu suretle Mogallar'dan ve onl'ifın gölgesi haline gi­ ren Konya SUllanlığl'ndan kurtulmak istiyorlardı. B aypars ordu­ su ile 1 277 yılında Anadolu'ya girdi. Moğollar derhal ordu to­ playarak onun karşısına çıktılarsa da Baypars Elbislan'da Moğo! ordusunu bozguna uğrattı . Oradan Kayseri'ye kadar geldikten sonra ülkesine geri döndü ve ayni yıl öldü. Baypars bütün Türk tarihinin sayılı büyük devlet adam­ larından biridir. Onun askerlik ve siyaseueki dehası Kanunı ve Yavuz'la mukayese edilebilir. Onun zamanında Memlfık Devleti en büyük ıslam devleti idi, hatta Mogollar'ı mağlub ettiğine bakarak dünyanın en büyük devleti de denebil ir. Baypars'dan sonra yerine oğlu Berke geçti; Baypars'ın b u oğlu Altınordu hükümdarı Berke Han'ın kızından olmuştu. Ber­ ke'nin kısa süren saltanatından sonra tahta S ülemiş geçti, fakat ayni yıl Mısır SUllanlarının en mühimlerinden biri olan Kala­ vun iktidarı-eline geçirdi. Kalavun, B aypars'ın damadı idi. Ken­ disinden sonra tahta onun ailesi hakim olmuş ve hanedan siste­ mi kurulmuştur. Önee sırasıyla oğulları H alil, Muhammed, Ketbuğa, Laçın ve İkinci Baypars, sonra da Muhammed'in oğul­ lanyla devam eden şehzadeler geçtiler. 1 382'de Mısır Türk Memlfıkleri'nin yerine Çerkes Mem­ ıukleri geçti. Bunlar da Kuzey Kafkasya'dan tıpkı Türkler gibi memluk olarak getirilip yetiştirilen kimselerdi. Fakat Mısu'da uzun süren Türk idaresi Çerkesler'i de Türkleştirmiş ve böylece devlet yine Türk karakterini kaybeuneden devam etmiştir. lik Çerkes Memluk Sultanı Berkuk idi. ı 54!fiirihte Türkler Çerkes MemIlıklerİ evvelkiler kadar başarılı olamadılar, bir ara Timur'u metbfı tanımak zorunda kaldılar. Sık sık hane­ dan de�işiklikIeriyle meydana çıkan siyasi istikracsl7Jık da dev­ leti sarsıyordu. B ütün bunlara ra�men Mısır Memlfık S ultan­ Iı�ı çok sa�lam bir devlet teşkilatına sahip olması ve elinde bulundurdu�u toprakların stratejik önemi dolayısiyle büyük bir güç halinde Onaltıncı Yüzyıl başına kadar devam etmiş, ancak Osmanlılar gibi büyük bir cihan devletine yenilmiştir. S on Memlfık Sultanı Kansu Guri, Yavuz'la yaptı�ı Mercidiıbık Meydan Savaşı'nda öldü; kısa bir zaman için yerine geçen ıkinci Tumanbay ise Yavuz tarafından yakalanarak Ka­ hire'de idam edildi ( 1 5 1 7). ÇAGATAY HANLıGı ve TİMURLULAR Mogollar 1220 yılında Harezmşahlar'ı maglub eıtikten sonra onların ülkesini baştanbaşa zapıeLmişlerdi. Cengiz'in ölü­ mü üzerine ülkesi ogulları arasında paylaşılınca bu bölge ikinci ogıu çagatay'a kaldı ve burası m erkezi önce Almalık, sonra Kaşgar olan çagatay Hanlıgı'nın toprakları arasına girdi. Cengiz Han, Mogol soyundand ı, fakat kurdugu impara­ torulukta nüfUsun büyük bir kısmını Türkler meydana getiri­ yordu ve devlet ıeşkilatının pekçok kademelerinde Türkler vardı. Hatta bu yüzden bazı tarihçiler Cengiz'i ilk defa bütün Türkler'i tck devlet halinde toplayan hükümdar olarak görürler. Onun ölümünden sonra Türkler devlete daha çok hakim olmaya baş­ ladılar ve Cengiz Imparatorlugu kısa bir zaman içinde hem müslümanlaştı, hem Türkleşti. Işte bu degişmenin en belirgin örneklerinden biri, çaga­ tay Hanhgı'nın Timurlular eline geçmesi ve devletin Mogol ka­ rakterini tamamen kaybelmesidir. Tarihıe görülmüş cihangirlerin en büyüklerinden biri olan, ayni zamanda zekiisı ve teşkll1hçılıgı ile parlak bir şah­ siyet olarak bilinen Timur G ürgan 1 336 yılında Türkistan'da dünyaya geldi. Babası Barlas oymagı beyi Turgay Barlas'u. 1 36 1 yılında büyük bir maceraya atıllll]lk şahsi dehası sayesinde tek başına yükseldi ve nihayet çagatay Hanlığı'nın idaresini 156/fanhıe Türkler eline geçirdi. 1 370 yılında fiilen çagatay Ham olmuştu; fakat hem Moğollar'da, hem Türkler'de devlet başkanı ancak belli sü­ lalelerden gelebildiği için kendini sultan iltm edemedi, ancak son çaJ1;aıay Hanı'nı ömrü boyunca yanında kukla gibi gezdire­ rek kendisini onun "Emır"i gibi gösterdi. Timur onbeş yıl kadar kısa bir zamanda ardı ardına açuğı seferlerle Tebriz'den DoJ1;u Türkistan'a kadar bütün ülkeleri fet­ hctLİ ve büyük, güçlü bir devlet kurdu. Cengiz İmparatorluğu'­ nun Batı kanadı olan Altınordu Hanlığı'nı da kendisine baJ1;­ lamıştı, fakat Altınordu Ham Toktamış'ın ihaneti üzerine, bu devlete büyük bir darbe indirdi ve Altınordu bir daha kuvvet bu­ lamadı. Timur'un dehası ve kahramanlıJ1;ının çok kötü sonuçlara yol açuğı iki meseleden biri bu Altınordu scferi, diğeri ise Ana­ dolu seferidir. Alunordu'nun yediği darbe ileride o topraklar üze­ rinde Rusya'nın gelişmesine yaramış ve bundan ıslam-Türk Alemi kadar bütün dünya büyük zarar görmüştür. Timur ı 39 1'de Altınordu'yu çökerttikten sonra 1 392'den 96'ya kadar dört yıl süren bir güneybatı seferine çıktı. Bağdad'a kadar ilerledi ve şehri zaptetti, sonra bazı G üneydoğu Anadolu vilayetlerini, G üney Azerbaycan'ı aldı, bölgedeki bazı beylikleri ve özellikle Osmanoğlu hakimiyetinden korkanları kendisine llibı kıldı. Başkenti Semerkand'a döndükten sonra kısa bir hazır­ lıkla bu defa H indistan üzerine yürüdü, oradaki Türk S ultan­ lığı'nı ve yarı-müstakil Hind emırlerini kendine bağladı. Timur'un karşısında raklb olacak iki devlet kalmıştı: Os­ manlılar ve Mısır MemIGkleri. Hind seferinden döner dönmez tekrar Batı'ya yöneldi. tık hedefi Osman lılar'dı. Daha önceki Bağdad sereri sırasında Celayiroğulları'nın ve Karakoyunlular'ın ülkelerini ellerinden almış, bu iki Minedanın h ükümdarları ise kendilerini Timur'a karşı koruyacak bir devlet aramaya kalkmış­ lardı. B u iki hükümdar, Karakoyunlu Kara Yfısuf ve Celayir­ oğlu Ahmed kah Yıldırım'a, kah Mısır Memlfıkleri'ne sıJ1;ını­ yorlardı. Öbür yandan Yıldınm'ın ortadan kaldırdığı bazı Anado­ l u beyliklerinin h ükümdarları da Timur'a sığınmışlardı. Bun­ ların iki tarafı kışkırtmaları savaş için bahane olduysa da, Ti­ mur'un asıl gayesi lsHim Dünyası'nın tamamına hakim olmak, yani Osmanlılar'ı ve Memlukleri de kendine bal1;ladıktan sonra, Tarihte Türklerll57 tekrar Hindistan-Çin üzerine yürümekti. 1 400 yılında Anado­ lu'ya girdi, fakat Yıldırım'la karşılaşmadan Azerbaycan'a döndü. Ertesi yıl tekrar geldi, Ankara'ya kadar Türk şehirlerini yakıp­ yıktıktan sonra Yıld ırım'ın kendini metbü tanımadıgını gö­ rünce, iş artık m uharebeye kalmıştı. 1402'deki Çubuk Savaşı'n­ da Osmanlı ordusu maglub olunca bütün Anadolu'ya istila etti ve daha önce Osmanlı ülkesine katılmış olan Anadolu beylikIe­ rini eski sahiplerine iade etti. Müslüman bir hükümdar olarak Anadolu'da yaptı�ı tek hayırlı iş, İzmir'in Hıristiyanlar elindeki kısmını alması olmuştur. Onun Anadolu seferi Anadolu Türk­ leri'nin harızalarından hiç silinmeyen kötü hiitıralar bıraktı ve Anadolu TürkIügü kendilerini fiIlerle ezen bu cihangiri Nasrcd­ din Hoca'nın nükteleriyle gülünç hale düşürerek manevi bir in­ tikam aldı. Timur Osmanlılar'ı, Anadolu Beyleri'ni, Mısır Mem­ JUkleri'ni, hatta Bizans'ı kendine baglı birer devlet haline getir­ dikten sonra memleketine döndü. 1405 yılında Çin tarafına sefer hazırlanmış ve yola çıkmıştı, fakat Otrar'da ölümü üzerine bü­ tün planları suya düştü. Zaten o Yakındo�u'dan çekilir çekil­ mez eski siyasi statü yeniden kurulmuştu. Timur'un Ci hangir Mirza, Ömer Şeyh Mirza, Miranşah ve Şahruh Mirza adlarında dört oğlu vardı. Kendisinden sonra ülkesinin çeşitli yerlerinde bunlar ve oğuIları hüküm sürdüler. Ülke eski Türk geleneğine göre şehzadeler arasında paylaştırı\ı­ yor, sonra bunlardan bir tanesi diğerlerine hakim sayılıyordu. Fakat S emerkand'da hüküm süren S ultan Halil ile Herat'taki Şahruh geçinemcdiler. Halil'den sonra devlete hakim olan Şah­ ruh, S emerkand bölgesini oğlu ve veliahdi Uluğ Bey'in idare­ sine terketti. Şahruh, Uluğ Bey ve Ebu Said Mirza gibi çok büyük devlet adamları sayesinde devletin Herat kolu öbürüne göre daha fazla gelişti, ilim, san'at ve edebiyatta büyük isim yapmış kim­ seler yetişti. Özellikle Suıtan Hüseyin Baykara zamanında He- 158(fiirihte Türkler ral S ultanlıgı en parlak zamanını yaşamıştır. Semerkand ko­ lunda en parlak şahsiyet Ömer Şeyh Mirza'nın oğlu B abür'dür. Timuroğulları'nun saltanatına Şeyhani ailesinin idaresi altındaki Özbekler son vermişlerdir. Babür Mirza bunlarla epey m ücadele ettikten sonra Hindistan'a çekilmek zorunda kaldı ve orada yüz­ lerce yıl sürecek olan Babürlüler Hanedanı'nın saltanatını kurnı!. Timuroğulları'nın Onbeşinci ve Onaltıncı Yüzyıllard,,,j durumları Osmanlılar'dan Kanuni Süleyman bahsinde anlatıla­ caktır. Osmanlıjar'a Kadar Türk Dünyası'nda Kültür ve Medeniyet Türkler Müslüman olduktan sonra eski geleneklerinden birçogunu devam ettirmekle birlikte artık yeni bir hayata geç­ miş bulunuyorlardı. B u yeniligin başlıca iki kaynagı vardı. B i­ rincisi, yeni bir inanç sistemini benimsemişlerdi ve bu inanç sistemi insanın sadece Tanrı ile degil ayni zamanda diğer insan­ larla olan münasebetlerini de düzenliyordu. Bu yüzden Müslü­ man bir devletin sosyal ve siyasi-iktisadi bakımdan da İslam'ın esaslanna uygun bir teşkilatlanmaya geçmesi gerekiyordu. ıkin­ cisi, Türkler M üslüman olarak yeni bir medeniyet dairesinin içine girmişler ve bu daireye dahil olan başka birtakım millet­ lerle kültür ve medeniyet alışverişi yapmaya başlamışlardı. B u degişme kolay ve çok kısa zamanda olmadı. B u yüz­ den OSQ1anhlar'a kadarki Türk-ıslam tarihi yeni bir medeniyet için hazırlık dönemi sayılabilir. Onuncu Yüzyıl'dan itibaren Türkler m üdhiş bir siyasi-sosyal çalkanunın ortasında kendileri­ ni bulmuşlar, bu kargaşalığı düzen haline döndürmek üzere pek büyük gayretler sarfetmişler ve nihayet bu uzun çaba ve hazır­ lıkların sonunda Osmanlı Devleti gibi bir mucizeyi gerçekleş­ tirmişlerdir. 160!f3rihtc TUrkler Sosyal Yapı İslamiyet yerleşik hayat içinde ortaya çıkmış ve yerleşik hayau düzenleyen bir sistem getirmiştir. Kabile esasına dayanan bir sosyal yapı İslamiyet'in çıkış yerinde de uzun zaman prob­ lem teşkil etmiş, kabile hayatına mahsus birçok inanç ve uygu­ lamalar Kur'an'da ve hadisIerde çok kınanmışur. İslam Dini in­ sanlar arasında kabile ayrılıklarını aşan bir birliğin kurulmasına çalışıyor, ayni dine inanan insanlar arasındaki sosyal ve ikti­ sadi, siyasi farklılıkların kaldırılmasını gaye ediniyordu. İşte Türkler uzun zaman böyle bir sosyal düzene erişme m ücadele­ si verdiler. Onların eski hayatında "Ulus" adı verilen kabile gruplarının pek büyük bir yeri vardı; bunlar birbirlerine karşı devamlı hakimiyet kavgalarına girişiyorlar, aralarında üstünlük­ aşağılık davası güdüyorlar, bıı mücadelelerde kendi milletdaşla­ rına da düşmanlarıyla ayni muameleyi yapabiliyorlardı. Kurduk­ ları devletler bir boyun öbürlerine hakim olmas.: veya bir çeşit boylar federasyonu şeklinde ortaya çıkıyordu. ıslam'dan sonra bu türlü ayrılık ve düşmanlık duygulan din bakımından hor görüldü�ü gibi, ıslam medeniyetlerinin bir gere�i olan yerleşik hayata geçme olayı da kabile ba�larının zayınamasına yol açtı. Bu iki tip de�işme birbirinin tamam­ layıcısı olmuştur; yani Türkler yerleşik hayata geçtikçe dini da­ ha mükemmel bir şekilde öğrenip benimsedikleri gibi, bu yeni hayat tarzı onların birbirlerine daha çok yaklaşıp kaynaşmasını sağlayacak şartları da yaratmıştır. Biraz sonra göreceğimiz gibi, sosyal yapı, siyasi yapının temelini oluşturduğu için, Türkler'­ in en sağlam devletleri en çok yerleşik hayata dayandıkları za­ man kurulmuştur. B u kadar büyük çapta bir değişmenin kolayca ve çabucak olması elbette beklenemezdi. Orta Asya'nın göçebe toplul ukları hayatlarını esas olarak hayvancılığa bağladıkları için daima ge­ niş ve verimli otlaklara ihtiyaç duyuyorlar, bu da onların büyük bir saha üzerinde devamlı hareket halinde olmalarını gerektiriyordu. Fakat sür'atli nüfUs artışları bir topluluğun yaşayabil­ mesi için öbürlerini beııi bir sahanın dışına almasını mecburi Tarihte Türklcr/161 kılıyor, böylece kabile toplulukları arasında devamlı çatışmalar oluyordu. Orta Asya devletleri işte bunlardan birinin veya diğe­ rinin hasımlarını ayni hayat sahasından kovalaması ve bölgeye hakim olması şeklinde ortaya çıkmıştır. Elbette bu m ücadele­ ler, kavgayı kaybedenlerin kendilerine yeni yerler aramasına ve başka sahalarda tekrar ayni tip bir hayat kavgasının devam edip gitmesine yol açıyordu. B u didişmeden kurtuluşun tek yolu, şehir ve köy hayatına geçip bir yeri devamlı yurt edinmekli. Türkmen kitleleri Selçuklular'ın ilk yıl larından Anadolu Selçuklulan'nın son yıllarına kadar devamlı sUreııe yer değiştir­ diler. Hatta Batı ıran ve Doğu Anadolu sahasında bu göç çal­ kantıları Akkoyunlular'ın sonlarında (Onbeşinci Yüzyıl sonu) bile devam etli . Şehirli hayatina geçiş Doğu'dan Batı'ya doğru bir gel işme gösteriyordu. ılk Türk şehirleri ıslamiyet'e ilk ge­ çen bölgelerde gelişti ve oralarda devamlı bir Türk varlığı tees­ süs eııi. Türkistan şehirleri Türk kültürünün yerleşik medeniyet halinde gelişmesine sahne olan yerler olarak Türk karakterlerini hep korumuşlar, yabancılan eri tm işlerdir. Daha sonraki tarihler­ de Doğu ve Orta lran bölgesindeki şehirlerde Türk hakimiyeti­ nin kurulması üzerine buralarda Türk varlığının temellendiği görülmektedir. B u tür değişmenin son ve mükemmel örnekle. ., : : �(' Anadolu'da görüyoruz. Anadolu eski medeniyetlerin be­ şıgi olmuş, bunların herbirinden izler taşıyan bir ülke olduğu halde, Türkler, kısa bir zamanda buralara büyük nüfUs kitleleri yerleştirerek her yana Türk damgasını vurdular. Göçebelerde aristokrasi (beyler) ve halk (karabudun) şeklinde ikili bir sosyal tabakalaşma vardır. Esir kullanılmakla birlikte bunlann hayvancılıkla geçinen bir toplulukta önemli bir yerleri olmuyordu. ıslam'dan sonraki hayatta eski aristokra­ siler büyük ölçüde devam etmiştir; bunun başlıca sebeplerinden biri de Türkler'in ıslamiyet'e kendi istekleri ile girmeleri ve do­ layısiyle eski sosyal sistemlerini bozacak dış tesirlerden korun­ muş olmalarıdır. Fakat eskiden devlete hakim olan aile ilc bir­ likte bürokrasi de beylerden oluştuğu halde, bu ikincilerin yer­ leri yavaş yavaş soyluluktan ziyade liyakatiyle temayüz eden kimseler tarafından alınmağa bağlamıştır. B unların mutlaka 1 62(f5.rihte Türkler Türk soyundan olmaları da gerekmemiştir. İran bölgesine ha­ kim olan Araplar da, Türkler de eski Sasani devlet geleneklerin­ den birçoğunu almışlardı, çünkü şehir medeniyetinde kurulan bir devlet bunu gerektiriyordu. tık zamanlarda devlet hizmetleri belli bir tahsilden ve memilriyet tecrübesinden geçmiş kimseler olarak Türkler kadar lranlılar tarafından da yürütülmüştür. B u arada merkez emrinde çalıştırılanların devşirme yoluyla alınarak yetiştirilmeleri, onlarla devletin asıl kurucuları olan Türkmen grupları arasında birtakım sürtüşmelerin doğmasına yol açmış­ tır. Mamafih İran asıllı olan meşhur Selçuklu veziri Nizamül­ mülk, Nizfimiye M edrese leri'nin kurucusu olarak Türkler'in ilim ve idare sahasına açılmalarında ve dolayısıyle sonraki yıl­ larda idfıreci üst tabakanın büyük ölçüde Türkler'den teşekkül et­ mesinde önemli rol oynamıştır. Yine de eskiden kalma feodal gelenek yüzünden devletin y üksek memuriyetlerinin çoğu ailelerin mülkü gibi babadan oğula devam ediyordu. Bu yüzden birçok yerlerde nüfilzlu aileler teşekkül etmişti. Hükümdar değiştiği zaman, hatta hükümdar sülalesi değiştiği zaman bu yüksek bürokratlar yeni hükümdara i ıfıatlcrin i bildirmek silretiyle mevkilerini muhfıfaza ederlerdi. Devletin toprakları has, ikıfi, ve hariid arfızi diye ayrıI­ m ıştı. Has arazi doğrudan hükümdara (yfıni merke71 devlet oto­ ritesine) bağlı bulunup o arazi üzerinde çiftçilik yapanlardan el­ de edilen vergi geliri devlet hazinesine giderdi. İklft arazısi ordu mensuphırına aid olup buralardaki çiftçilerin vergisi ise onlara gelir olurdu. Haraç arazi geliri de hazineye aiddi. Köylü ve şe­ hirliler küçük topraklarında mülk sfıhibi olarak istedikleri tasar­ rufu yapabiliyorlardı , ama tarım arazısi ve ormanıar, yukarıda belirtildiği gibi, mülkiyet olarak devlete aiddi; şahıslar bunun sadece gelirini alabilirlerd i. Toprak üzerinde çalışan köylüler de, şehirlerde esnaflık ve zenaatkftrlık yapanhır da hür insanlardı, ortaçağ Avrupası'nda görülen " toprağa bağlı serflik" sistemi yoktu. Köyl üler de, ik-ta sfı h ip l e r i de ayn i h ukuka tabi id i l er yfıni heps inin ü stünde Isltım şer/aıi vc qitl iğc dayanan örf vardır. , Tarihte Türkler/163 Devlet Türkler siyasi hakimiyete çok alışkın ve çok eski bir devlet gelene�ine sahip idiler. Bu geleneklerini ve tutumlarını İslam medeniyeti içine girdikleri zaman kolayca devam ettirdi­ ler, çünkü İslam'a girerken hükmetme gücünü -memIGk olarak gittikleri yerlerde bile- hiç kaybetmemişlerdi. Üstelik İsıam'ın devlet anlayışı esasta onlarınkiyle çalışmıyordu. Gerçi o zaman müslümanların başında Abbasi Halifcsi'nin otoritesi vardı ve "Hallfc" tabiri Peygamber'in vckili manasına alınabilirdi. Ama Hazret-i Muhammed son Peygamber oldu�una göre, dini otori­ te bakımından kimsenin ona vekaIet etmcsi düşünülemczdi. Ha­ life ancak İslam devletinin reisi olarak ona " Halef' olabilirdi. Bunun için de devlet reisinin İslam esaslarına göre hükmetmesi yetiyordu. Kısacası, MüsI ümanlıga hakkıyla uyan bir Türk -ve­ ya başka miIIetten- hükümdarla Abbasi Halifesi arasında herhan­ gi bir fark olamazdı. Fakat Abbas! Halifelcri çok uzun zaman ıslam Dünyası'nda maddi ve manevi otoriteyi ellerindc tutmuş insanlar olarak henüz hukilkcn ortadan kalkmış değillcrdi; İslam birligine kıymet vercn hükümdarlar bu m üessescyi kaldırmayı hiç düşünmüyor, hatta onun İsıflm ccmaaıı üzerindcki alışılmış otoritcsinden faydalanarak kendi durumlarını kuvvctlendirmcyc çal ışıyorlardı. Türk hükümdarları da böyle yaptılar, kendilerinin hükmetmeye hak vc yetkileri olduguna dillr Halifeler'den "men­ şilr" aldılar. Abbfrsı gelencgine görc saltanat Halıfclere aid oldugu için, Türk hükümdarlarma "Emir", "Hakan" gibi ünvanlar vcri­ liyordu. Fakat ilk dcfa Gazncli Mahmud, sonra Tuğrul Bey "S ultan" ünvanının aldılar ki sultanlık en büyük siyası otorite anlamına geliyordu. Böylece Abbası HaI1fcleri'nin sMece gelc­ nektcn ibaret mflnev! bir otoritesi kalmıştı, asıl kudret Türk sul­ tanıarında idi. Dcvlet reisliği belli bir ai leden gelen lerc mahsustu. Yal­ nız Mısır Memlukleri bir zaman için kumandanlar mecl isinin scçtigi bir devlet rcisiyle idare edilm işler, ama Kalavun'dan iti­ barcn orada da süIiUe hfrkimiyeti kurulmuştur. ı64rranhte Türkler Türkler'de devlet merkez (salt) ve sol (veya Dogu ve Ba­ tı) olmak üzere iki h ükümranlık bölgesine aynlıyordu. Batı Do­ gu'ya (merkeze) baglı olmakla birlikte bir çeşit muhtfuiyete sa­ hipti. Zamanla Batı, eskisinden daha geniş selahiyetlere sahip oldu. Karahanlılar'da saMaki büyük Hakan'a "Arslan Han", Batı bölgesini idare edene ise "Bugra Han" deniyordu. Bir şehzfide önce "Tigin" ünvanını alır, sonra "lIig" olur, oradan "B ugra Han"lıga yükselir, nihayet "Arslan Han" olabilirdi. B u sistem Göktürkler zamanındaki Kagan ve Yabgu sisteminin ayni idi. Selçuklular da henüz devlet sahibi ol madan sırasıyla "Bey", "Yinanç" , "Inaı" ve en yukarıda "Yabgu" olmak üzere bir otori­ te hiyerarşisine sahip bulunuyorlardı. Gerek Gazneliler'de gerek Selçuklular'da devletin en yüksek otoritesi olan sultan (eksi kagan veya hakan)'ın yanısıra hükümdar ailesinin erkekleri memleketin şu veya bu tarafında eski yabgular gibi hüküm sü­ rüyorlardı, hatta yabgu ünvanı Alp Arslan zamanına kadar kul­ lanılmış ve onun tarafından kaldırılmıştı. Selçuklular iç işlerinde oldukça bagımsız, fakat savaş ve banş hallerinde m utlaka merkeze bağlı bulunan mahalli hü­ kümciarlara "Melik" adını veriyorlardı. Melikler bir çeşit vali ol­ makla birlikte "memur" sınıfından değil, idareci aristokrat ta­ bakaya mensup kimselerdi ve bu sıfatlarıyla her zaman hüküm­ darlıkta hak iddia edebiliyorlardı. Merkezi otoritenin çok sağlam olduğu zamanlarda hükümranlığın bu şekilde parçalanması bir zarar doğurmuyordu, ama merkezde otorite boşlugu görüldüğü an hukuki olarak hepsi de eşit statüde sayılan bu mahalli hü­ kümdarlar (şehzfide veya beyler) birbirleriyle şiddetli taht mü­ cadelelerine girişiyorlar, bütün diğer meliklerin bir tanesi ta­ rafından itaat altına alınması tıpkı yeni bir devletin kurulması gibi büyük gayretlere, kayıplara mal oluyordu. Türkler'in Os­ manlılar'a kadar büyük devletler kurmalanna ragmen, bu devlet­ lerin çoğunun kısa ömürlü olmasında bu türlü bir hükümranlık sisteminin önemli rolü olmuş, ancak Osmanoğulları bu siste­ me son vererek çok uzun ömürlü bir birlik ve hakimiyet kura­ bilmişlerdir. Tarihte Türkler/165 Devlet teşKılatında memuriyetler ve bunlara aid ünvanlar esas itibariyle İran geleneğine bağlı olarak gelişti. Moğol is­ tilasından sonra onlardan da bazı unsurların alındığı görülmek­ tedir. Devletin resmi yazışmalarında Farsça veya Arapça kul­ lanılıyordu, fakat bütün M üslüman-Türk devletlerinde Türkçe konuşulur, sözlü muameleler hep Türkçe ile yapılırdı. Osma­ noğulları'nda da başlangıçta devletin sicilIeri Arapça tutulurken, sonra Türkçe esas olmuş, böylece Türkçe, ancak Osmanlılar'da devletin resmi dili haline gelmiştir. Türkler'de devletin en büyük vazifesi tebeasını korumak, adaleti yerine getirmek, asayiş ve sükuneti sağlamaktı. Törenin hükümleri karşısında sultanın bile boynu 'kıldan ince idi. İsla­ miyet'ten sonra örfün yanısıra şeriatın hükümleri de titizlikle uygulanır olm uştur. Bu dikkat sayesinde herkes canından ve malından emin bir şekilde yaşardı. Fakat zaman zaman devlet otoritesinin zaafa uğraması gerek siyasi, gerek sosyal ve iktisa­ di bakımdan çok acı sonuçlar doğurmuştur. Bu türlü anarşi hal­ lerinin en sürekli ve felaketlisi ise Moğol istilası dolayısiyle ortaya çıktı. Moğollar doğudan batıya doğru bütün Türk ve Müslü­ man ülkelerini istila ettikleri zaman Türk Dünyası'nda bir taraf­ ta Harezmşahlar, öbür yanda Selçuklular olmak üzere iki büyük devlet vardı. Bu devletler yerleşik medeniyete dayalı bir siyasi ve sosyal rejim k urm uşlar, memleketlerinin her yanını refaha ulaştırarak güzel eserlerle donatmışlardı. Halk, devletin hakim otoritesi sayesinde canından ve malından emin 'olarak yaşıyordu. Moğoııar her iki devleti de yıkarak Türk-İslam Dünyası'nı bü­ yük bir kargaşalığın içine soktular. Devlet güçlü iken disiplin altında yaşamakta olan göçebe unsurlar, böyle bir zamanda bü­ yük felaket sebebi oldu. Kolayca bir hükümdarlı k eline geçir­ mek isteyen maceracılar ve tfılihleri dönmüş asilzadcler bu kar­ gaşalığın içinden kendilerine birşeyler çıkarabilmek için her yanda göçebe' Türkmenler'i başlarına toplayıp silahlı harekata girişiyarlardı. Hem kendilerine servet toplamak, hem topladık­ Iarı sergerde güruhunu geçindirebilmek için başvurdukları yol ise şehirleri yağma etmekti. Moğol istilası Türk Dünyası'nda o 1 66(farihte Türkler derece derin bir sarsıntı yaratmıştı ki, bu sarsıntıdan kurtul­ mak üzere çırpınan devlet reislcri bile başıbozuk sergerdelerle işbirli�i yapmak zorunda kaldılar, böylece kurmak istedikleri otüriteyi kendi elleriyle bozmuş oldular. CehUeddin Harezmşah gibi yüksek bir şahsiyeli korkunç ve ürkütücü bir haydut reisi gibi gösteren ve bütün hükümdarları ona düşman kılan başlıca unsur, işte bu serseri güruhu idi. Bir devlet gelenegi ve terbiyesi içinde yetişmemiş aşiret reislerinin yarattıklan anarşi ve tahribat büsbütün dehşet veri­ yordu. Akkoyunlular'ın kurucusu Karayülük Osman bunlann ti­ pik örne�idir. Gayet zeki ve o derece cesUr, yi�it bir asker olan bu adam , başına şuradan buradan topladıgı aşiret askeriyle adeta savaşı geçim yolu haline getirmiş, hangi hükümdar iş verdiyse onun safında hasımlarına karşı savaşlara girm iş, şehir ve köy­ leri ya�malamış, yakıp yıkmıştır. Dövüşmekten ve ya�macı­ Iıktan başka şey bilmeyen bu adamlar, kendilerine daha fazla mcnfaat sa�layan karşı tarafın safına geçmekte de hiçbir zaman tereddüd etmemişlerdir. Devlete zaaf veren bir başka unsur ise "Kadınlar salta­ natı" dedi�imiz ve Osmano�ulları zamanında bile bir aralık büyük sıkıntılara sebep olan durumlardı. Türkler Müslüman­ Iık'tan önce devlet başkanlarının eşlcrine büyük yetki tanıyor­ lar, hatta devletin emirnameleri ve her türlü muhaberatı "Hakan ve Hatun adına" çıkıyordu. İslam'dan sonra devlet işlerinde ka­ dın nüfGzu, yine eskisi kadar hissedilmeye devam etti. Tu�rul Bey'in karısı, S ultan'ın üzerinde büyük bir nüfUz sahibi idi. Melikşah'ın eşi Terken Hatun, devlet işlerine o kadar girmişti ki, S ultan'la bir meseleyi halletmek isteyenlerin önce Terken Hatun'la anlaşmaları gerekiyordu. Nihayet, kadın saltanatının en korkunç örneği Harezmşahlar'da görülmüştür ki, Alaeddin Te­ keş'in hatunu ve Celaleddin Harezmşah'ın büyükannesi olan Terkcn Hatun, devlet içinde ayrı bir devletti. Kendi sarayı, di­ vanı, memurlan vardı; onun imza atmadığı hiçbir ferman ge­ çerli sayılmazdı. Tarihte Türklcr/167 Ordu ıslam'dan önce Türk devletlerinin ayrı bir asker sınıfı yoktu, savaş yapabilecek her erkek seferberlik zmnanında derhal orduya katılır, sonra da yine kendi obasına dönerek eski işlerine devam ederdi. Müslüman Türkler'de önceleri bu usule devam edildi, fakat Karahanlılar'dan sonra en büyük lslftm devletini ku­ ran Gaznc1i Mahmud devamlı bir hassa ordusu kurmak zorunda kalmış, bunu da nüfUsu Türkler'den fazla olan yerli halktan top­ lamı ştı . Türk tiırihinde ilk devşirme usulü o zaman başladı. ÇcşiLli kavim lerden toplanan askerler özel bir eğitimle yetişti­ riliyorlard ı. Sultan Mahmud ayrıca sefere çıktığı zaman İslam ülkelerine haber salarak oralardan gönüllü asker topl uyordu. Hassa ordusu maaşlı olduğu halde gönüllüler sadece savaş ganı­ meti alırIardı. Selçukl ular devlet kurduktan sonra, onlar da devşirme ve özel eğitim yoluyla bir hassa ordusu kurdular. Bu ordu doğrudan doğruya sultana bağlıydı (Mclikşah). Ayrıca meliklcrin ve yük­ sek rütbeli devlet görevlilerinin kendi mevkileriyle ölçülü ol­ mak üzere askeri birlikleri bulunurdu. Hassa ordusu mensupları ikta sahibi oluyorlar, yanı devlet bunlara toprak veriyordu. Savaş sırasında Türkmen beylerinin idaresi alunda süvarı kuvvetleri de orduya katllıyorIardı. Fakat devletin asıl silahlı kuvveti bu devşirme hassa ordusu idi, çünkü onlar her an savaşa hazır olmak üzere yetiştikIeri gibi, geçimlerini de doğrudan doğ­ ruya devletten sağladıkları için, sultana sıkı sıkıya bağlı idiler. Oğuz beyleri devlet hizmetinde olmayan aşıret kuvvetlerine da­ yandıkları için gerektiğinde sultanın otoritesine karşı çıkıyorlar, bu da devletin gücünü zayıflatıyordu. Bu yüzden Selçuklular hassa ordusu sistemi kurmakla devleti başıbozukluktan kurtar­ dı lar. B unların yanında bir de devlete yarı-bağlı durumda sipahı zümresi vardı ki, bunlar dcvşirme değildi, ancak devletin top­ raklarını kul lanmaları karşılığında ona askerlik hizmeti yapar­ lardı. 1 68(f1irihte Türkler H indistan'daki Türk devletleri esas Türk Eli'nden uzak kalelıkları ve buralara Türk göçü durduğu için bir zaman sonra artık yerli asker kullanmak zorunda kalmışlar, [akat bundan dai­ ma şikayetçi olmuşlardır. Mısır Memlfıkleri de çok uzakta kal­ mışlardı, fakat onlar Kıpçak sahrasından devamlı Türk ve Çer­ kes gelirterek, onları iyi bir terbiye ile yetiştiriyorlar ve asker yapıyorlardı. Hatta bunların deniz yoluyla serbest gelebilmeleri için B izans'la anlaşma bile yapılmıştı. Türkler'in garnizonları Nil'de bir adada, Çerkesler'inki ise Kahire kalesinde idi. B u yüzden Türk MemIükler'e "Memalik-i Bahriye", Çerkesler'e ise " Memaıik-i Burciye" deniyordu. Zamanla Çerkesler çoğalarak iktidarı aldılar. Harezmşahlar da asker olarak daha çok kabile sa­ vaşçılarma dayanıyorlardı, ordunun çoğunluğunu bunlar teşkll ediyordu. Fakat bu göçebe -çoğu Türkler'in Kanglı ulusundan­ asker, şehir medeniyeLine intibak edemediği için çoğu zaman huzursuzluk kaynağı olmuştur. Üstelik devlette pek büyük nü­ [UZU olan valide Terken Hatun, kendisinin mensup olduğu Kanglılar'dan toplanan askeri, S ultan'ın aleyhine istediği gibi ku IIanab iliyord u. Anadolu Selçukluları teşkııat bakımından B üyük Sel­ çuklular'ı tftkib ettiler, [akat Anadolu'da başka soydan M üslü­ man bulunmadığı için onların hassa ordusu da tamamen Türk­ ler'elen m eydana geliyordu. Uc beyleri Türkmen aşıret askeri kullanırlar, savaş sırasında askerleriyle birlikte sul tanın ordusu­ na katılırlardı. Kantkoyunlu ve Akkoyunlular ile Celftyirliler Moğol is­ tilasından ve İlhanlılar'dan sonra kuruldukları için onlar İlhanlı . teşkilfiLını taklıd ettiler. Fakat bunların orduları göçebe Türk­ menler'elen meydana geliyordu, yani ortada bir devlet ordusu yoktu. Türkmenler geçimlerini savaş sayesinde temin ediyorlar, bu yüzden devamlı anarşi unsuru oluyorlardı. Akkoyunlu Uzun Hasan bu d urumu bütün kötü örnekleriyle gördükten sonra, Tebrız'de Osmanlı usul ü bir ordu ve devlet teşkilatı kurmak üzere çalışmalara başlamıştı, ama ömrü yetmedi. Tarihte Türklcr/169 Türkler bozkır devleti halinde ortaya çıkmışlar ve daha çok kara ordusu kullanmışlardı. Sonraları sahilıere inince do­ nanma kurmaya başladılar. Mısır Meml Gklcri'nin kuvvetli bir donanması vardı. Selçukluhr Çaka Bey zamanında Ege'dc do­ nanma kurdular, fakat bu hakimiyct Çaka'nın ölümüyle sona er­ di. ıznik'te donanma kurmak üzere yapılan teşebbüs ıznik'in kaybıyla suya düştü. Daha sonra Anadolu Selçukluları Alaiye ve Antalya'nın zaptı üzerine deniz kuvveti kurmaya çalıştılar. Aydınoğulları ve Gcrmiyanlılar'ın oldukça kuvvetli bir deniz fi­ losu vardı. Nihayet, Türklcr'de gercktiğinde kadınlar da savaşa katılı­ yorlardı. Bir Fransız scyyahı, Dulkadıroğulları'nın otuzbin ka­ dın süvarıIerinin bulunduğunu söylemektedir. Din Hayatı Türkler'in ilk Müslümanlık yıIlarında ıslaın Dünyası'nda henüz mezhep m ücadeleIeri başlamamıştı; Türklcr'in temasta oldukları Araplar ise S ünnı Müslümanlığın temsilcileriydi. Türkler sonraları Emevı saltanatının yıkılıp yerine Abbasiler'in gelmesinde önemli rol oynadılar, ve bu arada Emevııer'in zul­ müne uğrayan Peygamber Sülfilesi'ne karşı büyük bir sevgi ve saygı gösterdiler. B ununla birlikte ŞilIik ve Baunııik şeklinde gelişen muhaIefet hareketIerine -birkaç istisna dışında- katılma­ dı lar. B üyük çoğunluğu Hanefi mezhebini tercih etti ve hep öyle kaldılar, ıLikad bahsinde dc pek muhtemelen Türk asıllı olan ımam Matüridı'nin doktrinini kabUl ettiler. Özcl lIikle Gaz­ nelilcr Devlcti zamanında Türkler'i Ş iiler'c karşı S ünni İslilm Dünyası'nı ve onun başındaki Bağdad Abbası Halifesi'ni savu­ nurken görüyoruz. Onlardan sonra gelen B üyük Selçuklu Devle­ ti ise S ünnı M üslümanlığı himfiye etmek bakımından çok ileri adımlar atmıştır. Tuğrul Bey o çağda İslam Alemi'ni derinden derine sarsmakta olan Batıni hareketIerine karşı başarılı bir mü­ cadelc verdi. Fakat ondan daha önemlisi, Selçuklu veziri Niza- 1 70ffarihte Türkler mülmülk tarafından sapık dokırinlere karşı Sünnı M üslüman­ lı�ın birer kalesi olan Nizamiye Medreseleri 'nin kurulmasıdır. B unlardan ilki ve en büyü�ü BaMad'da kuralanıdır ki, meşhur imfun GazaIl burada hocalık yapmışur. İslam-Türk Dünyası'nın diger bazı büyük şehirlerinde de kurulan Nizamiye Medreseleri Türkler'in din hayatı ve medenı hayatları bakımından çok önemli rol oynamıştır. Türkler daha ilk ylIlarından ıtibllren tasavvuf hareketle­ rine de katı lmışlar, İslam tasavvufunu gerek fikir, gerek tarikat hareketi halinde geliştirmişlerdir. Bildiğimiz en eski büyük Türk mutasavvİfl Hoca Ahmed Yesevl'dir. Anadolu'ya Selçuk­ lular'la birlikte ve ondan sonra tran tarafından gelen bütün İs­ lam velilerinin Hoca Ahmed Yesevi'n in mürıdleri olduğuna inanıIır. Yesevı onları yetiştirdikten sonra herbirini bir ülkeye göndermiş ve ora halkını irşad etmelerini istem iştir. Halkımı­ zın Hodisan Erenleri veya Horasan Erleri dediği Türkmen der­ vişleri işte bunlardır. Fakat Hoca Yesevi'nin te'sıri en az Ana­ dolu'daki kadar Türkistan'da olmuş, kalabalık Türk kitlelerinin İslamlaşmasınd'd onun ve dervışlerinin pek büyük rolü olmuştur. Şeyhler ve dervışler İslam'ı henüz kabul etmiş olan Türkler arasında dini inanç birliğinin kurulmasında ve dinin öğ­ retilmesinde çok büyük rol oynamışlardır. B unlar özeIlikle sınır boylarında İslam'ın gaza ve cihlld ruhunu daima uyanık tutmak suretiyle Türk hakimiyetinin yayılmasına hizmet etmişlerdir. Türk edebiyatının büyük eserlerinden biri olan Dede Korkut Ki­ ıabı'nda eski Türk alp tipi ile Müslüman gazi tipinin nasıl birleştirildiğini gösteren çok canlı örnekler vardır. Şehirlerdeki din hayatı köylerdekinden ve göçebe toplu­ luklarında görülenden biraz farklı idi. Türkmen dervişlerinin ço­ ğu sadece şeyhlerinden aldıkları sözlü bilgi ile yetiştikleri halde şehirlerdeki medrese dediğimiz yüksek egitim ve ö�retim ku­ rumIarında yetişenler kitap bilgisine dayanıyorlardI. Bu yüzden şehirler dışında İslam inançlarına bazı yabancı inanış ve uygu­ lamalar karışmış veya eski dinden bazı şeyler kalmış olmasına ragmen şehirlerde katıksız, saglam ve elbette yüksek seviyeli Tarihte Türklerll7 ı bir dini düşünce ve duygu hayau yaşanıyordu. Şehirlerde tasav­ vuf ve tarikat hayatının başında bulunanlar ayni zamanda med­ rese e�itiminden geçmiş ve Sünni lslam doktrinini benimsemiş olan kimselerdi. lşte bunların belki de en büyüğü olan Mevlana CeIa.leddin, Harezm'den Konya'ya gelmiş ve gerek kendisinden kaynaklanan Mevlevilik tarıkatiyle, gerek yazdılı;ı pek kıymetli eserlerIc Türkler'in dini hayatına şekil veren büyük mımarlar­ dan biri olmuştu. Türkler bir şehri zaptedip oraya yerleştikleri anda derhal orada İsH\m medeniyetinin temel yapılarından olan cami, mes­ cid, hankah (tekke) binaları yapıyorlardı ve bunlar Türk var­ lığının birer damgası oluyordu. Anadolu'daki doğrudan doğruya veya yarı dinı eserlerin büyük çoğunluğu Selçuklular devrinde yapılmıştır. Böylece OsmanIılar'ın ortaya çıkışına kadar bütün Anadolu tam bir İslam hayatı yaşar hale gelmiş bulunuyordu. B u büyük hazırlık sayesindedir ki Osmanlı kudreti bir sel gibi taşarak İ slam'ın bayraklarını en uzak dünya köşelerine kadar gö­ türebildi. Türkler daha ilk Müslüman oldukları yıllardan başlaya­ rak dinle devlet arasında tam lslamiyet'e uygun bir ayırım yap­ mışlardır. Türkler'de devlet reisi, ayni zamanda dinin de reisi ol­ muyordu. Öyle olsaydı, siyasi bir mevkide bulunan insanlar dini istedikleri gibi yorumlayabilir ve istedikleri uygulamayı yapabil irlerdi. Halbuki Türkler dın konularında hüküm vermeyi devlete değil, siyasetle hiç ilgisi olmayan alim lere bıraktılar. Böylece devlet idaresinde bulunanlar dini kendi istedikleri gibi değil, alimlerin yorumladıkları şekilde uygulamak zorunda kal­ dılar. Böylece hangi devlet idaresinin Allah'ın emrettiği gibi adaletli, şefkatli, haksever olup olmadığı konusunda objektif öl­ çüler kullanmak imkanı doğdu. Türkler başka dinlerin mensuplarına karşı dünyada görü­ len en büyük müsrimahayı gösterdiler. Selçuklu Sultanları Hı­ ristiyan bir prensesle evIendikleri zaman onlan din değiştirmeye zorlamıyorlar, hatta isterlerse yanlannda papaz bulundurma mü­ sadesi bile veriyorlardı. O kadar ki, Anadolu'nun Hıristiyan hal­ kı Türk fatihlerini eski kokuşmuş efendilerine terclh ettiler. ı72{farihte Türkler Felsefe, İlim ve Kültür Türkler önceleri İslam medeniyetinin ilim ve fcİsefe ha­ reketlerine yabancı idiler, çünkü bu medeniyetin dili olan Arap­ ça'yı bilmiyorlardı. Fakat Arapça, Müslümanlıı:tın Kutsal Kiı.a­ bı'nın dili oldugu için sür'atle ögrenmeye başladılar, o kadar ki, içlerinde bu dilin belki Araplar'dan daha büyük alimIeri yetişti. Bu arada Müslümanlar'ın yazmış veya başka dillerden çevirmiş oldukları eserleri okumaya, kendilerini bu sahalarda yetiştirme­ ye koyuldu lar. Daha Karahanlılar zamanında büyük şehirlerde ilim ve kültür hayatı gelişmiş bulunuyordu. İsliim'ın büyük ri­ lozonarından Farabi, Onuncu Yüzyıl'da yaşamış olan bir Türk'­ tür ki, bu durum Türkler'in çok kısa zamanda yeni meöeniyete intibak edip onun kurucuları arasına girdiklerini g jsterir. Adı Uzlukogıu Muhammed olan bu büyük filozof Seyhun kıyısın­ daki Farab şehrinde dogduı:tu için bu adla anılıyordu. ıslam Dün­ yası'nın yetiştirdi!!;i bir başka büyük filozofun, İbni Sina'nın da Türk olması pek muhtemeldir. Bu ç::.glarda eser yazan birçok Türk'ün adları Arap alfabesiyle yazıldıgı için asıllarının ne ol­ dugu iyice bilinmiyor. Ayrıca, Türkler'in Müslüman adları al­ maları üzerine diger Müslüman unsurlardan isimleriyle ayırde­ dilmeleri de çok zor oldugundan, Türk filozof ve alimlerinin kimler olduklarını tamamiyle bilemiyoruz. Matematikçi Abdul­ lah el-Barani, ıbn TÜfkü'I-ClIi, gramerci ısmail Cevheri, tarihçi Beşşaru'I-Türki, Tarhanu'r-Ravi, Sabbah bin Hakan, Ziyaüddin Barani Türklügü kesinlikle bilinenler arasındadır. Mamalih, Türk-İslam ülkelerinde felsefe ve ilim hareket­ lerini sadece felsefeci ve ilim adamlarının soylarına göre ele al­ mak dogru olmaz. Muhakkak ki, Türkler'in hakim oldugu yer­ lerde devletin ileri gelenleri düşünce hareketlerini büyük ölçüde destedikleri gibi, onların yarattıgı serbestlik atmosferi de pek­ çok filozofun, iil imin Türk ülkelerinde faaliyet göstennelerine yol açmışUr. Böylece Karahanlılar'dan Gazneliler'e ve Selçuklu­ lar'a, oradan Cengiz ımparatorluğu'nun üzerinde teessüs eden Türk devletlerine kadar her yerde ısliim medeniyeti son derece verimli bir çag yaşadı. lsW.m'ın en yüce isimlerinden biri olan Tarihte Türkler/173 Gazati, birçok ilim sahasında bütün dünyanın hayranIıgını ka­ zanmış olan EbU Reyhan el-Birunı, büyük alim ve şair Ömer Hayyam, t1irihçi Ebu'I-Fazlu'I-Beyhaki, lugatçi, büyük müfessir Zemahşeri, tarihçi Sıbt İbnü'l-Cevzi, Ravendi, büyük matema­ tikçi el-Cezeri, yine büyük tarihçi İbnü'I-Esır hep Türk ülkele­ rinde yetişmiş ve çalışmış, eserlerinin çoğunu kendilerini hi­ maye eden Türk hükümdarlarına sunmuş şahsiyetlerdir. Dil ve Edebiyat Türkler İslam medeniyetine girdikleri zaman iki yeni diııe sıkı temasa girdiler. Bunlardan birincisi Arapça idi. Arapça medeniyetin temelindeki dınin, yani İslamiyet'in temel kitabı­ nın diliydi. Herşeyden önce, İsliımiyet'i iyi anlamak için bu dili bilmek gerekiyordu. Ayrıca, Türkler'den önce Araplar bu dille büyük felsefe ve ilim eserleri meydana getirmişlerdi. Böylece Arapça ıslam Dünyası'nın ilim dili haline gelmiş, hangi ırktan olursa olsun bütün Müslüman ilim ve fikir adamları eserlerini bu dille yazmaya başlamışlardı. Nitekim Batı'da da Onyedinci Yüzyıl'a kadar her milletten ilim ve felsefe adamları Latince eser yazarlardı. Türkler'in karşılaştıkları ikinci dil Farsça idi. Farsça aslında Araplar'ınkinden daha eski ve yüksek bir kül­ türün dili olduğu halde ıslfun medeniyeti Arapça ile parlayınca Farsça İkinci plana düşmüş, ana dili Farsça olanlar da ilim ve fikir eserierini Arapça yazar olmuşlardı. Ancak edebiyat doğru­ dan doğruya dinle ilgili bulunmadığı ve Farsça'nın köklü bir edebı geleneği bulunduğu için, bu dille İslami dönemde büyük edebiyat eserleri yazılmıştır. Bunların cn mcşhuru Firdevsi'nin Gazncli Sultan Mahmud'a takdım euiği "Şehname"dir. B üyük Türk şair ve mutasavvıfı Mevltma Celaleddin de Farsça yaz­ mıştır. Türkler ilim ve felsefede herkes gibi Arapça kullandılar, ama edebiyatta esas itibariyle kendi dillerini korudular. ı 74!ffu-ihte Türkler Türk dilinin korunmasında Türkler'in hakim m illet oluş­ larının da büyük rolü olmuştur. Nitekim Türkçe'nin büyük eserlerinden Dfviinu Lugati't-Türk'ün yazarı Kaşgarlı Mahmud, Peygamberimizin Türkleri övdüğünü, Dünya hakimiyetinin Al­ lah tarafından Türkler'e verilmiş olduğunu, bu yüzden Türkler'­ in d ilini öğrenmekte herkes için büyük faydalar bulunduğunu söylemeklCdir. Kaşgarlı Mahmud bu eseri 1077'de Bağdad'daki Abbflsi Halifesi'ne takdim etmiştir. Karahanlılar devrinde yazılan bir başka önemli eser de Karahanh Saray Nazırı Yfısuf Has Hflcib'in ( 1075) kaleme aldı­ ğı Kutadgu Bi/ig dir Kutadgu Bilig manzfım olarak yazılmış olup, hükümdarlara iyi bir devlet idaresinin nasıl olacağı hak­ kında öğüt mahiyetindedir. Bu eserde iyi idarenin genel prensip­ leri ele alınmaktadır. Alp Arslan ve Melikşah'ın büyük veziri Nizamülmülk'ün kaleme aldığı Siyasetname (aslı Farsça) ise ayni şeyi gerçek örneklere dayanarak yapmaktadır.. Türkler'de tasavvuf edebiyatı esas itibariyle Türkçe ya­ zılmıştır. lIk büyük Türk mutasavvuf şairi Hoca Ahmed Yese­ vi'nin Dfviin-ı Hikmet adlı eseri (Onbirinci Yüzyıl) daha sonra­ ları Anadolu'da yazılmış olan tasavvuf eserierine çok benzer. Yesevi'nin müridleri de hep Türkçe yazıyorlardl. Üstelik bu ede­ biyat aslı Arap edebiyatına aid olup lranlılar'ın da benimsemiş bulundukları aruz kalıplarıyla değil, hece vezniyle yazılıyordu. Türkçe tasavvuf edebiyatının ve bütün Türk edebiyatının en yüksek şahsiyetlerinden biri olan Yunus Emre, Selçuklular'ın son ve Osmanlılar'ın ilk yıllarında Anadolu'da yaşadı. Anado­ lu'da Aşık Paşa, Gülşehri gibi şair ve mutasavvıflar hem Türk­ çe yazdılar, hem Türkçe'yi savundular. Anadolu'da gelişen ede­ biyatta Türkçe hakim olmuştur. Buna karşılık Harezm ve İran bölgesinde yüksek tabakanın edebi dili Farsça idi ve Türkler arfız kalıplarıyla Fars nazım şekillerini kullanıyorlardı. Hind­ Türk devletlerinde yine Farsça hakim olmuş, Hind hükümdarla­ rının tercüme ettirdikleri eserler bile Farsça'ya çevrilmiştir. Ma­ mafih Farsça'da da büyük eserler meydana gelmiştir. Hayyam, S fldi, Husrev Dehlevi, Enveri gibi şairler Fars Dili'nin büyük üsıadları oldular. Mısır Memlfık S ultanlığı Kıpçak sahasından ' . Tarihte Türkler/175 gelen türkler'le beslendi�i için onların kullandığı Türkçe Arapça ve Farsça te'sırinden oldukça uzaktı, ve bu yüzden onla­ rın diline "Haıis Türkçe" deniliyordu. Memllık Sultanları bu ha­ lis Türkçe'ye pekçok eser tercüme ettirdiler. Mısır'da Türk dili­ nin gramerine aid de çok önem li eserler yazılmıştır. San'at lsltııniyet'e giriş ayni zamanda şehir hayatının yaygın­ laşması demek olduğu için, bu dönemdô Türkler mımarlık sa­ n'atını geliştirmeye başlam ışlardır. Eski devirlerden en çok göze çarpan eserlcr türbeler ve mescidlerdir. Karahanlılar zamanında hükümdarlar ve hükümdar ailesinden k imseler için yapılmış olan türbelcr herhalde daha önceki Türk san'atından, özellikle Uygurlar döneminden, birtakım izler taşıyordu. Bu eserler İsla­ mı devrenin bir özelliği olmakla birlikte Arap ve İran eserle­ rinden Carklıdır. Türkler muhakkak ki yapı san 'atı konusunda başka kavimlerden pekçok şey öğrenmişler, ancak bu bilgileri kendi esp ri lerini aksettirecek şekilde kullanınışlardır. Evliya Ata (Talas) ve Özkend'de Onbirinci Yüzyıl'da yapılmış olan türbelcr Anadolu Selçuklu mımarisinin öncüsü durumundadır. Türkler türbe (künbed) san 'atını o tiirihten itibaren geliştirerek Ahlat'ta ve Konya'da, Kayseri'de, Niğde'de örneklerini gördüğümüz m ü­ kemmel eserler yaratmışlardır. En çok önem verilen yapılar hiç şüphesiz cami ve mes­ cidlerdir. Bunlarda da türbe mimfırisinin birçok özellikleri görü­ lüyor. Her ikisinde de taş süslemeler bütün cepheyi kaplamak­ tadır. Bu eserlerde esas yapı malzemesi olarak tuğla ve taş kul­ lanılıyordu. Kubbeli cami mımarisinin ilk örnekleri Gazneliler devrine aiddir. Selçuklular devrinde bu örnek geliştirilmek su­ retiyle n ihayet Melikşah'ın yaptırdığı IsCahan'daki Cuma Mesci­ di'nde en olgun şekillerinden biri meydana çıkm ıştır. B üyük Selçuklu devrinin türbe mımarisinin dev eseri ise Merv'deki Sultan Sencer Türbesi'dir. 176{ffuihte Türkler Mımarlık san'atının göze çarptıgı diger bir yapı tipi olan medreselere gelince, bunlann müessese olarak ilk defa B üyük Selçuklular tarafından kuruldugunu biliyoruz. Medrese mıma­ rlsi de Türkler'in eseri olmuştur. San'at wrihi otoritelerinin be­ lirttiklerine göre, Türkler medrese ömeginde Uygur manastırla­ nnı model almış olmalıdırlar. Nihayet, kervansaray mımansi de Türkler tarafından ge­ lişLİrilmişLİr. Karahanlılar'dan başlamak üzere Anadolu Selçuk­ l ulan'na kadar Türkler ticaret yollannın güvenlik ve rahatlıgına çok önem vermişler, kervanlar için belli-başlı menzillerde fev­ kaUide san'atlı konak yerleri yapmışlardır. Osmanlılar'a kadar Türk mımarısinin yarattıgı her tip · eserin en gelişmiş, en güzel örneklerini Anadolu Selçuklu­ ları'nda buluyoruz. Anadolu Selçuklular'ında bütün bu tiplerin yanısıra, bir de şimhanelere rastlıyoruz. Anadolu'ya geldikten sonra yapılan mımfırl eserlerde çıni süslemeye çok önem veri ldigi görülmektedir. Bizans san'atında mozayik bilinmekle birlikte sırlı çıni yapımı ve kullanılması hususunda Türkler'in çok ileri bir san'at dönemini temsıı ettik­ leri muhakkaktır. Çinı sanatının Uygurlar'a kadar uzanan eski bir mllzisi vardır. Büyük Selçuklular'ın yaptırdıkları eserlerde çi­ ni kullanıl ıyordu, fakat Anadolu Selçuklulan'nda cami ve saray mimansinde kullanılan çiniler en güzelleridir. Mımarlık san'atı hususunda Anadolu Beylikleri'nin Sel­ çuklu gelenegini oldugu gibi devam ettirdiklerİ 2öylenebilir. Osmanlı mımansi yeni bir dönemi temsil edecektir. Türkler'in çok geliştirdikleri bir el san'atı halıcılıktır. Hatw halı san'atının Türkler'le başladıgı söylenmektedır, çünkü en eski halı örnegi Hun devrine aiddir (M. Ö. Üçüncü Yüzyıl). Uygurlar'da da halı san'atının geliştigi biliniyor. Türkler halı san'atını Anadolu'ya getirdikten sonra eski nümunelerine kı­ yasla çok mükemmel halılar dokumuşlar, halıcılığı gerçekten bir m illi san'at yapmışlardır. Eski halı san 'atı örnekleri olarak Mısır'da Fuswt'ta bulunan eserlerin de oraya Anadolu Selçuklu­ ları zamanında gittigi biliniyor. İstanbul'daki Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde eski Selçuklu halıları vardır. Halıcılıgın ya- Tarihte Türkler/I 77 nısıra kil im dokumacılığ! da Müslüman Türkler arasında ge­ lişmiş bir san'attı. Türkler'in İslfun öncesi heykd san'alI ile meşgul olduk­ larını biliyoruz. Fakat putperestliğin yaraııığı atmosfer bu sa­ n'atın bırakılmasına yol açtı. Resim san'atı ise İslam dönemin­ de devam etmiştir. En eski Türk resimleri Mani D1ni'ndeki Uy­ gurlar devrinde (Sekizinci Yüzyıl) fıiddir. B unlar [resk ve min­ yatür LÜründedir. Minyatür san 'atı sonraki yüzyıııarda geliştiril­ miş, Anadolu Selçukluları'na ve oradan Osmanlılar'a kadar gel­ miştir. Bunlarla birlikte Türkler yazı (hat) · ve tezhib san'atında da bugün bile hayranlık veren örnekler yaratmışlardır. Türkler'de musiki san'atı çok eskidir; bugünkü halk m ü­ ziğimizin kökleri en azından Göktürkler devrine kadar gider. Klasik müzik dediğimiz LÜr ise İslam devrinde gelişmiş, On­ üçüncü Yüzyıl'dan itibaren olgun örneklerini vermeye başla­ mı ştır. Üçüncü Bölüm DEVLET-İ ALİYYE-İ OSMANİYYE "Yüce Osmanlı Devleti" Dünya Tarihinin .Büyük Mucizesi B ir eşi görülmemiş olan ve başarılarının sırrını henüz hiç kimsenin tam çözemediği Osmanlı Devleti'ni O�uzlar'ın Kayı Boyu'ndan Osman Bey (Gazi) kurmuştur. Osman Bey'in babası Kaya Alp oğlu G ündüz Alp o�lu Er Tuğrul Bey (Gazi)' dir. Kayı beyleri S elçuklu-Bizans sınırında oturup devamlı B i­ zans ü lkesine gazaya çıktıkları için hep gazi diye anılmışlardır. Ertuğrul Bey ve onun idaresindeki Kayı Türkleri , S elçuklular tarafından Bizans uc'una yerleştirildiklerine göre, bunların Sel­ çuklular'ın sonlarına doğru Anadolu'ya geldikleri anlaşılıyor. Rivayete göre Kayılar Anadolu'ya gelip kendileri için yerleşecek bir yer ararlarken iki ordunun birbiriyle savaşa tutuştuklarını görmüşler, sonra bunlardan daha zayıf olanın safına geçerek kuvvetliyi yenmişlerdir. Yardım ettikleri ordu S elçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad'ın ordusudur. S ultan bu h izmetlerinden do­ layı kendilerine Bilecik tarafını "yurt" olarak vermiş, beylerini de uç beyi saymıştır. B undan anlaşıldığına göre herhalde KayıIar Alaeddin KeykubM'ın Yassıçimen'de Celaleddin Harezmşah ile yaptığı savaşta önemli bir rol oynamışlardI. Anadolu'ya gelir­ ken başlarında bulunan beyleri Süleyman Şah'ın Fırat'ı geçer­ ken atının sürçmesi yüzünden bogularak öldüğü ve oraya gö­ müldüğü söylenir. Ş i mdi Irak sınınnda Caber Kalesi yakınında bulunan meşhur "Türk Mezarı"nın işte bu S üleyman Ş ah'a fiid olduğuna inanılır. Eski tarihler Osmanoğulları'nın soyunu 182!farİhte Türkler Türkler'in efsanevı atası Oğuz Han'a kadar çıkarırlar. Elbette bu rivayetlerin asl ı meşkuktur, ama bunlar Osmanoğulları'nın Türk soyuna hükümdarlık hakları bulunduğunu göstermek ve onların iddiasını perçinlemek bakımından anlamlıdır. ErtuP;rul Gazi Söğüt'te oturuyor, civarındaki Bizans tek­ [fırları üzerine akınlar yaparak onları haraca bağlıyordu. 1299 veya 1300 yılında Söğüt'te öldü ve oraya defnedildi. Kendisinin bağl ı bulunduğu Karakcçili Aşıreti Türkmenleri o tarihtenberi , yani altıyüzseksen iki yıldır her sonbaharda Ertuğrul Gazl'nin ölüm yıldönümü dolayısıyle türbesinin etrafında tckbir getirerek dönerler, sonra gazi dedeleri adına büyük bir ziyaret tertipleyip herkese yemek dağıtırlar, cirit oynarlar, türbeyi ziyaret edip Hıtiha okuduktan sonra atlanna binip tekrar köylerine dönerler. Bu merasime Türkmen Bayramı da denmektedir· ki, göçebe Oğuz adetleriyle İslam geleneği bunıda birleşmiştir. Babasının vefatı üzerine Osman Bey uc beyi oldu. Am­ cası Dündar Bey ona karşı çıktı, fakat öldürüldü. Osman Bey, kardeşleri Gündüz ve Savcı ile birlikte diğer Kayı beylerini ya­ nına alarak Eskişehir-B ilecik bölgesini eline geçirmiş ve Bi­ zans'ın Anadolu ve oradan tran-Suri ye-Irak bağlantısını kes­ m iştir. Osmanl ı Beyliği işte bu stratej ik başarısı dolayısiyle kendini kuvvetle hissettirmeye başlıyordu. Osman Gazi, Şeyh Ede-Balı'nın kızı Mal Hatun'la evlen· di. Rivayete göre Osman Gazi bir gün Şeyh Ede-Balı'nın Bilec­ ik sırtlarındaki tekkesine misafir olmuş, orada bir gece geçir­ mişti. Kendisine yatması için ayırdıkları odanın duvannda bir Kur'an asılı olduğunu görünce, sabaha kadar Kur'an'a saygısın­ dan el bağlayarak oturmuş, bir an olsun yatmamıştI. Ede-Balı odasına girdiği vaki�. onu utandırmamak için uyur gibi yaptı. Bir ara daldığı vakit rüyasında Cenab-ı Hakk tarafından kendi­ sine şu hiıab geldi: "Ey Osman, madem sen benim kelamıma büyük saygı gösterdin, ben de senin evladına kıyamete kadar de­ vam edecek bir ulu devlet verdim ". Yine bir gece Osman Gazi rüyasında Şeyh Ede-Ba1ı'nın koynundan bir nur çıkıp kendi koynuna geldiğini gördü. B un- Tarihıe Türkler/IS3 dan sonra göbeğinden bir ağaç bitip o kadar büyüdü ki, dalları bütün yeryüzünü tuııu. Herkes onun gölgesinde toplandı. Os­ man Gazi uyandığında rüyfısını Şeyh e anlaııı. Ede-Balı on a : ' "Senin neslinden bir ulu devlet çıkacak ki, cihana hakim olacak, cümle Müslümanlar onun kanadı altında ra­ hat bulacaklar" dedi, ve kızı Mal Hatun'u ona nikahladı. Osman Gazi'nin devleti gerçehen öyle kuLlu bir devlet olmuştu ki, her tarafta onun yüceliğini anlatmak ve açı kl am ak ma k sad ı y la y ukarı dakilere benzer pekçok hikayeler an latılıyor­ du. Üstelik bu hikayeler d evle ti n çok g en i ş sınırlara ve pek büyiik k udrete eriştiği Onaltıncı yüzyıl'c!.ıı n da hayıı öneeye fıiddir. Anlaşıldığına göre, daha Orhan ve Murad devi rlerinde Os­ manlı D.:: v leti h uk u k ve ahlakın üstünlüğüyle göze çarpan, bü­ tün M üs l üman lar'ın ha y r an l ığ ın ı kazanan ve büyük istikbal vfıdeden bir d ev l e t halini almıştı. Onun yüceliği ancak Tanrı'nın luı[u ve desteği i le izah edilebiliyord u . O s m a n l ı uır ihç i l eri Osman Güzl'n i n Oğuz Han torunu o l d uğu n u Oğuz un da Nuh'un oğu llanndan Yfıfes neslinden gel­ d iğin i kabul ederler. Onların verdiği şecerelerden birine göre O s­ man Güzl'den iti baren Oğuz Han'a kadar varan zincir şöyledir: Osman, E rt uğ r ul S üleyman Ş ah , Kaya A l p , Kızıl B uğa, Ba­ yıntur, Ayku tlug, Togar, Kaytun, S u nk ur, Bakı, S ugar, Tok Temir, Basak, Gök Alp, Oğuz, Kaqhan. B una benzer başka şe­ cereler de vardır, ve bunların aslı mcşkCıktür. Fakat anlaşıldı­ ğına göre O sm anoğ u ıı a rı kendi soylan h a k k ı nda kuvvetli bir şuCıra sahip bulun uyorlardı, ve Tü r k l erd e hükümdarlık hakkının kendilerinde olduğunu iddia ediyorlardı. Osman Gazi bab as ın ı n y erine Bey ol d u k tan sonra eLra­ fındaki B izans valileriyle (TekfU r i oldukça iyi g e çi n meye ça­ lışıyor, fakat bir yandan da hakimiyet bölgesini geniş l etm ek üzere uygun fırsat koı ı uyordu. Onun kendilerine zarar verece­ ği nden endişe eden Rum te kfu rla n kendisini ortadan kaldırmak için çeşitl i hiyle ve tertiplere giriştiler. lik defa ln egöl Tekfuru onun ve arkadaşlarının geç ecek ler i bir yerde pusu kurdu ve hü, ' , l S 4rrfuihte Türkler cum eıti; Osman Gazı Rum lar'ı mağlup eııi , fakaı bu arada kardeşi Saru Yaıı'nın oğl u Bay Hoca şehıd old u. ıık savaşı bu­ dur. Sonra İncgöl Tekfuru Karacahisar Tekfuru'ndan yardım ala­ rak tekrar Osman Gazı'nin üzerine yürüdü. Kardeşi S aru Yaıı'­ nın da şehıd olduğu bu gazada Osman Gazı yine galip geldi. Karacahisar'ı, lnegöl'ü fethettiler. Rivayete göre Selçuk­ lu S ultanı Alaeddın, Karacahisar fethinden sonra Osman Gftzı'ye davul ve sancak göndererek onun hükümdarlığını tasdık etti. He­ rhalde o zaman Osman Gazı ve kabılesinin henüz siyası bir hüviyeti yoktu, ama bu başarı ve genişleme üzerine Konya'daki merkez hükumet onları uç beyi olarak tanım ıştı. Osman Gazı yanında kardeşi Gündüz Bey , onun oğulları Ak Temir ve Aydoğdu Beyler, kendi oğulları Alfıeddın ve Orhan Beyler, kumandanıarı Hasan Alp, Turgud Alp, Konur Alp, Ab­ durrahman Gazı, Akça Koca, Kara M ürsel, Saltuk Alp, Samsa Çavuş, Sülemiş Çavuş, YahşıIı, Şeyh Mahmud ve Karatekin olduğu halde etrafta fetihler yaparak ülkesini genişletiyor, Rum­ lar'dan alınan yerlere Türk bölgelerinden, özellikle Germiyan ülkesinden adamlar getirip yerleştiriyord u. Böylece Osman Gazi R umlar'ın düşmanlığını çektiği gibi, öbür Türk beyliklerinin de kıskançlığını uyandırıyordu. Anadol u Türkleri yavaş yavaş gözlerini onun ülkesine çevirmeye başladılar; istikballerini ora­ da parlak görüyorlardJ. Osman Güzı Karacahisar'ı aldığı zaman M üslüman Türk halkı oraya yerleşirken Türk-lslfım müesseselerin i de k urmak istediler. B irkaç kiliseyi efımie çevirdiler, sonra şehre bir kadı tftyin edilmesini ve cumfı namazı kılınmasını (hutbe okunma­ sını) istediler. Osman Güzı kayınpederi Şeyh Edebalı'ya ve Tur­ sun Fakı'ya " İstediğiniz gibi yapın " dedi. Onlar da "S ultandan izin almak lazımdır" dediler. Gerçekıen kadı'yı sultanın tfıyin eı­ mesi ve hulbenin de sultan adına okunması gerekiyordu, çünkü Osman Gfızı'nin beyliği Konya S ul tanlığı'na bağlı idi. Osman Gazi bunun üzerine şöyle dedi: "Ben bu şehri kendi kılıcım ile aldım. Bunda su/­ tanın ne dahli var ki ondan izin a/am? Ona sul/anlık veren Allah bana dahi g{ıza ile han/ık verdi. Eger minne/i Tarihte TürkIer/1 85 şu sancağ ise, ben de sancak götürüp kafirlerle savaştım. Eğer o "Ben Selçuk oğluyum " derse, ben de "Gök Alp oğluyum " derim. Eğer "Ben bu ülkeye onlardan önce gel­ dim " derse, ben de "Süleyman Şah dedem onlardan önce geldi" derim ". Böylece Osman Gazı kendi adına hutbe okunan bir hü­ kümdar olmuş, Tursun Fakı'yı Karacahisar'a kadı tayin etmişti. B undan sonra memleket idaresi hakkında kanunlar koymaya başladı. Oğlu Orhan Beğ'i Karacahisar'a vaıı yaptı, kardeşi G ün­ düz Bey'i subaşı tayin etti; Yarhisar'ı Hasan Alp'a, lnegöl'ü Turgut Alp'a verdi. Kendisi Yenişehir'de oturuyordu, orayı bir çeşit devlet merkezi yapmıştı. Oğullarından Alaeddin'i kendi ya­ nında tutuyordu. Orhan'ı güvendiği kumandanlarla birlikte etraf­ ta fetihlere göndererek yetiştirdi. B u arada B ursa Tekfuru ile di­ ğer bazı vilayetlerin tekfurları Osman Gazi'nin ilerleyişini dur­ durmak için aralarında anlaştılar ve ordularını birleştirerek bir defa daha hücıım ettiler. Koyunhisar cenginde Gündüz Bey'in oğlu Aydoğdu şehid düştü, fakat kafirler yine yenildiler ve kaç­ tılar. B undan sonra artık Mannara'nın Anadolu tarafında Osman Gazı'ye karşı duracak hiçbir kuvvet kalmamıştı. Kısa zamanda Bursa kapısına dayandılar. B ursa'nın fethi Osmanoğulları B eyliği tarihinde büyük bir dönüm noktasıdır. B ursa'yı Orhan Bey (Gazı) fethetli. Bazı tfırihçilcr o sırada Osman Gazi'nin hasta olduğu için Söğüt'te kalıp oğlunu gönderdiğini söylerler; kendisi Söğüt'te vefat edip babası Ertuğrul'un yanına göm ü lmüşken sonradan oğlu alıp onu B ursa'daki Gümüşlü'de yaptırdığı türbeye koydu. B ursa 1 326 yılında bİr kuşatmadan sonra tesIlm ol­ muştu. Orhan Gazı içerdekilere "Bunca servetiniz varmış, neden teslim oldunuz" diye sorunca B ursa RumIarı "Servetin bize bir faydası olmadı. Senin baban nice zamandır Bursa'nın köy/erini zaptedip kendine bağladı, onlar rahat ve emniyet içinde yaşar/ar­ mış. Biz de onların rahatlığına heves ettik" dediler. 1 86rriirihte Türkler Osman Gazi B ursa'ya getirilip defnedilince devlet büyük­ leri, oğulları, Edebalı'nın oğlu Ahı Hasan ve daha bazı kimseler oturup mirasını hesapladılar. B irkaç at, bir kat elbise, bir çift çizme, eyer takımı, tuzluk, kaşıklık ve yüz kadar koyundan baş­ ka hiçbirşeyi olmadığı anlaşıldı. Hiç parası yoktu. Alaeddin Pa­ şa kardeşine "Atlar h ükümdara kalır, koyunlar devlet malı olur, geride birşey yok ki, paylaşahm" dedi. AIaeddin Paşa büyük kardeş idi (Paşa bu manMadır), Orhan babasının beyliğini ona teklif ettİ. AUieddin: "Kardaş, atamuzun duası ve himmeti senin iledür. Anın için kim kendi zamanında askeri sana koşmuş idi. Imdi çobanlık dahi senindir" dedi. Diğer ileri gelen kumandanlar ve din adamları da bunu uygun buldular, Orhan Gazi babasının yerine bey oldu, ağabeyi Alikddin siyaseti bırakarak bir tekkede inzivaya çekildi. B ursa'nın fethinden sonra Osmanoğulları Beyliği artık devlet oldu. tık defa Orhan Gazi burada kendi adına p:ıra bastır­ dı. tık divfın (o zamanın kabinesi) kuruldu, asker toplama belli esaslara bağland ı. B undan sonra devlet artık gaza ganımeti ile geçinen gazıiere değil, devamlı bir asker sınıfına dayanacaktı. Önce "Yaya" denilen ve M üslüman Türkler'den toplanan asker zümresi teşekkül etti, bunlar maaşII idi. Daha sonraları yaya sınıfının Türk ve M üslüman olması bunları fazla bağımsız ve disiplinsiz kıldığı için, yeniçeri adı verilen bir başka asker sınıfı meydana getirildi. Yeniçeriler Hıristiyan ailelerinin küçük ço­ cuklarının alınıp devlet elinde tam bir M üslüman Türk terbiye­ siyle yetiştirilmesinden oluşuyordu. Böylece onların yerli halkla münasebetleri kalmıyor, aileleriyle de hiçbir bağları kalmadığı için aile ocağı olarak s5dece devieli, kendi kışlalarını biliyorlar­ dı. Bunların yanısıra bir de TürkL:�r'den meydana gelen ve sefer zamanı askere çağrılan sipahı sınırı vardı . Yeniçeri sınıfının ku­ ruluşu Birinci M urad zamanındadır. Tarihte Türklerll 87 Orhan Gazi Bursa'dan sonra İ znik'i fctheui. İznik o za­ man Bursa'dan daha büyük ve önemli bir şehirdi, B izanshlar'ın Anadolu yakasında en kuvvetli dayanakları idi. Vaktiyle orada toplanmış olan bir konsil dolayısiyle bütün Hıristiyan dünyası tarafından da önem verilen bir yerdi. İ znik ahnınca bu konsilin toplantı yeri olan Ayasofya K i lisesi dimie çevrildi, bir başka kilise de medrese yapıldı. Halka her bakımdan tam bir hürriyet tanındı, isteyenlerin şehirden ayrılmalarına bile müsaade edildi, ama İ znik vali ve kumandam i le resmi görevlilerin dışında hiç kimse ayrılmadı. Orhan G azi İ znik'i büyük oğl u Süleyman Paşa'nın idare­ sine verdi. Bursa'yı da küçük oğlu Muract'a vermişti, ama Murad o zaman küçüktü. Süleyman Paşa ordulara kumanda ediyor, ba­ basının adelli başkumandanlığını yapıyord u . İ znik'in düşmesi üzerine Osmanlı lar İ zmit'i ele geçirmeye karar verdiler. İ zmit kuşatması sırasında B izans 1 mparatoru Osmanlılar üzerine kuv­ vetli bir ordu ile yürüdüyse de, bu ordu maglfıp edilince artık Türkler'i durduracak kuvvet kalmamışu. 1 zmit al ındı, oraya bağ­ lı olan bölgeler Akça Koca tarafından fethedildi (Bu yüzden Ko­ caeli denir). Gemlik ve Mudumu'nun da alınmasıyla Marmara' nın güney sah i linde Türk hakimiyeti tam kurulmuş oluyordu. Çanakkale Boğazı tarafı ise Karasioğuııarı Beyliği'nin elinde idi. Orhan Gazi devrinin bundan sonraki [ütfıhalI Batı ve Ku­ zey istikametinde gelişti. Ö nce Karasioğul l arı arasındaki bir sal­ tanat anlaşmazlığından faydalanarak bu beyliğin büyük bir kısmını Osmanlı ülkesine kattı; Karasioğulları'n ın önemli ku­ mandanları Osmanlı hizmetine geçtiler. Aralarında Gazı Fii z ıl , Hacı İ lbcy, Evrenos Bey, Ece Bey gibi pek önemli şahsiyetIcrin bulunduğu bu kumandanlar şehzade S üleyman Paşa'nın yanına verilerek Marmara havzasının geri kalan k ı s ı m larının fethine memUr edildiler. Böylece Orhan Gazi zamanında devlet bir yanda Bizans, bir yanda Germiyanoğuııarı BeyIiği , bir yanda ise Candar veya l sfendiyaroğuııarı ve Ankara'daki Ahi ülkesiyle komşu o lmuş bulunuyordu. Germiyanhlar Anadolu Bey l ikleri içinde en kuv- 1 88fffuihte Türkler vetlileri idi; Candarogu\ları'na gelince, bunlar daha Ertugrul ve Osman Gazi zamanında en yakın komşu idiler, hatta bazı tarih­ çiler ilk Osmanlı topraklarının İsfcndiyar ülkesine dahil oldu�u­ nu söylerler. Orhan Gazi bunlar arasında en zayıfı ve diger bey­ liklerin iştahını kabartmakta olan Ahi hükumetine yöneldi. Ahller Anadolu'daki fetret devrinde Ankara şehrinde asayiş ve düzeni sağlamış olan esnaf teşkllatlarıydı; bunların siyasetle ve devlet işleriyle dogrudan bir ilgileri yoktu, sadece yagmacılara ve haydutlara karşı emin olmak istiyorlardı. Şehziide Süleyman Paşa Ankara'ya girdi ve orada Osmanlı nizamını kurdu. Bundan sonra Osmanlılar'ın Rumeli fetihleri başladı. Türkler daha önce Rumeli yakasına Bizans Imparatoru'nun ken­ dilerinden çeşitli zamanlarda yardım istemesi üzerine geçmişler, oraları görmüşlerdi. Aynca Karası Beyligi kumandanıarı çevreyi iyi tanıyorlardı. Türkler daha önce hep Üsküdar yoluyla karşıya geçmişlerdi. Çünkü o tarihlerde B izans'ın Rumeli toprakları ya­ bancı kuvvetler tarafından devamlı baskı altında tutuluyordu; Katalanlar'ın Makedonya ve Trakya'daki yagma ve tahrib hare­ ketlerinden sonra, şimdi de S ırbistan Kralhgı bu bölgeleri zap­ tetmek üzereydi. B izans bu tehlikelere karşı Orhan Bey'in yar­ dımına başvurdu, Orhan Bey de Sırbistan'a karşı B izans'a yar­ dım etmeyi Türk menfaatlarına daha uygun buldu. İşte Şehziide Gazi Süleyman Paşa kumandasındasında Bizanshlar'ı düşmanla­ rına karşı korumak üzere Rumcli'ye geçen Türkler, oralardaki durumu iyice görmüşler, Rumcli'de girişecekleri fetih hareket­ lerinin başarıya ulaşacagını hesaplamışlardı. Süleyman Paşa 1 354 yılında Edincik Limanında Osman­ hlar'a Karasiogulları'ndan intikal eden gemilere asker dolduracak Gelibolu sahiline çıktı ve Gelibolu kalesini fethetti . Kuzey Marmara'ya Türkler'in çıkışıyla artık Bizans İmparatorlugu ls­ tanbul'a sıkışmış ve her yanından kuşatılmış oluyordu. B izans­ hlar'ın bütün anlaşma teşebbüsleri boşa çıktı. Şimdi artık Ru­ meli yakasında bir yandan asker, bir yandan yerleşmek üzere gönderilen sivil halk yıgılmaya başlamıştı. Süleymen Paşa Gelibolu'dan doguya, küçük kardeşi Mu­ rad Gazi ise kuzeye dogru hareket ettiler. Süleyman Paşa sahil Tarihte Türkler/189 boyunca ilerleyerek Tekirdag'a kadar olan yerleri fetlıetLİ. Mllf"dd Gazi ise Çorlu ve Lüleburgaz'ı aldı. B u arada Bizans, Türkler'in ileri harekaum durdurmak üzere eski düşmam Sırplar'la anlaşma yapmış ve Srrp Kralı Duşan, Haçlı Başkumandam olmuştu. Sü­ leyman Paşa 1359 yılında bir gün av esnasında atının sürçerek yere kapaklanması üzerine düşüp öldü. "Rumeli Fatihi" diye anılan bu büyük kumandan ve kahraman Bolayır'da yaptırılan bir türbeye gömüldü. Türbesi bugün de ziyaret yeridir. B üyük şair ve mütefekkirimiz Namık Kemal de öldügü zaman onun yanına gömülmesini vasiyet etmişti. İkinci Abd ülhamid Han burada Namık Kemal'e bir kabir yaptırdı, S üleyman Paşa'nın türbesini de esasl ı bir t<,unirden geçirdi. . Eski Osmanlı tfırihleri Orhan G i171'nin bu ölüm üzerine büyük bir üzüntüye kapıldıgını ve birkaç ay içinde üzüntüden vefat ettigini yazarlar. Onun ölümü birkaç yıl daha sonradır. Gazi S üleyman Bey büyük kardeş olarak Orhan'ın veliahdi ve aynı zamanda Rumcli'deki orduların başkumandam idi. Onun yerine küçük kardeşi Murad Bey'i kumandan yaptılar. Murad Bey babasının Bursa'da ölümü üzerine de payitahta gelerek Os­ manlı tahtına oturdu. Osman Bey ogıu Sultan Orhan Gazı OsmanogulJarl ara­ sında en uzun süre tahtta kalanlardan biridir. Vefaunda yetmiş yaşını çoktan aştı�ı tahm in ediliyor. Annesi Şeyh Edebalı'nın kızı Malhun Hatun'du, kendisi ilk olarak Yarhisar Tekruru'nun kızı Nilüfer Hatun'la evlenmiş, Şehzade Süleyman ye Murad Beyler ondan olmuştur. Daha sonra Bizans Imparatoru'nun kı­ zıyla evlendi ve ondan da Halil Bey adlı şehzadesi dünyaya gel­ di. Orhan Gazi savaşlarda pişmiş bir asker oldugu halde son de­ rece merhametli, şefkatli bir insandı. ıznik'i fethettiği zaman hemen bir imarethane yaptırm ış, ilk gün fakirlere kendi eliyle yemek dagıtmıştı. Alimlere çok saygı gösterir, her zaman onla­ ra danışırdı. Tarihçi Müneccimbaşı Ahmed Dcdc'ye göre "Yüzü çok güzeldi. Rengi beyaza vc k ı rmızıya çalard!. Çatık kaşl ı, uzun boylu, sakalı ne çok uzun ne de çok kısaydı. Göğsü ve omu zları arası geniş, mehib v � vakurdu. Kulaklarının birinde bir siyah ben vardı. Cömertıi . cesurdu. ad i lel i . Affcuıı�yi s�vcr­ <i i". Bursa· da babası O,ın3n Gazi ıle aynı türbeıli.:. ) atar. ı 90!farihte Türkler Sultan Orhan o�lu Sultan Murad Han, babasının ölümü sırasında Rumdi'de fütuhatla meşgUldu. B u durumu fırsat bilen Karamano�uııarı derhal Ankara Ahileri'ni kışkırtıp onların An­ kara'yı tekrar almalanna sebep oldu; bir taraftan diger beylikler­ le anlaşıp Osmanlı topraklarına yürümek hazırlıgında idi. Mu­ rad Han Bursa'da hükümdar olur olmaz derhal Rumeli orduları­ nın başına Lala Şahin Paşa'yı vekil bırakıp Bursa Kadısı Çan­ dırlı Kara Halil'i de kadıasker tayin ederek Bursa'dan ayrılıp, An­ kara üzerine yürüdü. Karamanoglu'na toparlanma vakti bırak­ madan Ankara'yı işgal ederek kalesine asker koydu. Karaman­ lı'ya bir ders vermek üzere iken Rumeli tamfından kötü haberler geldi. B izans vaktiyle S üleyman Paşa'nın fethettigi bazı mühİm yerleri geri almıştı. Sultan Murad Han sür'atle Rumcli'ye döndü. Kendisi yanına Lala Şahin Paşa'yı alarak çorlu ve Lüleburgaz'dan sonra Edirne'ye vardı ve Edirne Türk ordusu tarafından felhcdildi. Ev­ renos Bey'i Marmara sahilIerine, Hacı ııbey'i de Batı Trakya'ya gönderdi. Bunlar Bizans'ın geri aldığı bölgeleri yeniden fethet­ tiler. ( 1 362) Rumeli'nde ve Balkanlar'da Osmanlı Yayılması Osmanlı ordulan Rumcli'de ciddi bir mukavemet görme­ den sür'aLle ilerlediler. Tarihte hiçbir ordu bu kadar kısa zamanda bu kadar geniş yerleri kendi ülkesine katmış degildir. Büyük is­ tila ordulan yıldırım hızıyla i1erleyip büyük ülkeleri işgaı ede­ bilirler, ama ordu çekilince herşey yerli yerinde kalır. Osman­ lılar, orduları önde kendileri arkada olmak üzere bütün bir ce­ m iyet halinde ilerliyor ve yerleşiyorlardı. Bu ilerleme karşısın­ da Rumeli ve Balkanlar'a dışarıdan gelen Haçlı orduları hariç, Osmanlılar'a pek direnen olmadı. Bu yayılışın sırrı ne idi? Osmanlılar'ın Rumeli'de istila ettiği yerler B i zans lmpa­ ratorlu�u'na aiddi. Fakat imparatorluk zayıOadıkça buralardaki mahalli idareciler ve toprak siihibi asiller kendi başlanna idare Tarihte Türkler/191 maham idarecilcr ve toprak sfıhibi asl1ler kendi başlarına idare kuruyoriardı . Bu parçalanma halkın sosyal ve iktisadi durumun­ da sarsıntılam sebep olduğu gibi, yabancı devletlerin de iştahla­ rım kabartıyordu. Öncelikle Macaristan ve Venedi k Balkanlar'a sarkarak buralarda hfıkimiyet kurmak peşinde idiler. Fakat bun­ lar Ortodoks halka karşı KatoIikIiği temsil ediyorlar ve kimse tarafından istenmiyorIardı . Osmanlılar girdikleri her yerde vic­ dan hürriyetini ve adaleti temsil eden bir devlet olarak büyük bir güven yaratıyorlar, Hıristiyan idarelerine bile tercih ediliyor­ lardı. Nitekim onların bu hürriyetçi politikası daha sonra bizzat İstanbul'un fethinde bile önemli rol oynamıştır. Osmanlı bir yere girdiği zamawilk iş olarak asayiş ve nizamı sağlıyor, herkese can ve mal emniyeti veriyordu. Fetih hakkının bir senbolü olmak üzere şehirdeki en büyük kilise camie çevrildikten sonra, halkın dini inanç ve ibadetleri üzerin­ de hiçbir müdahele olmaz, başkalarının müdahelesinden de halk emin olurdu. O kadar ki, bazan kendi cemilat meclisinde adaıet­ ten emin olmayan bir Hıristiyan, devlete müracaat ederek dava­ sına İslam mahkemesinde bakılmasını istiyebiliyordu. Osmanlı yayılmasını kolaylaştıran bir başka durum da halkın iktisadi sıkıntılarıydı . Bu ülkelerde toprak, bütün Hıris­ tiyan feodalitesinde olduğu gibi, asiIIere aiddi. Toprak mülkiye­ tinin asiIIere sağladığı hak ve imtiyazlar köylünün yarı-köle du­ rumunda çalışmasına yol açmaktaydı. İstanbul'daki idare vergi toplayacak kudrette olmadığı için, vergiler mahalli derebeylerine kalıyor ve onlar halkı istedikleri gibi eziyorlardı. Halbuki Os­ manlı'nın bayrağının girdiği yere onun şu meşhur prensibi de derhal hfıkim oluyordu: Mülk Allah'ındır. lnsanların toprak üze­ rinde tasarruf hakları olabilir. bunu da devlet kararlaştırır. İşte böylece Osmanlı'nın girdiği yerlerde köylü şu veya bu derebeyinin değil, devletin köylüsü olmaktaydı . Osmanlı'­ nın kuvvetli merkezi otoritesi sayesinde halk kanunlara göre idfıre olunuyor, hiçbir mahalli derebeyi halka tahakküm edemi­ yordu. Bu yüzden B alkanlar'da halk böyle kuvvetli bir merkezi otoriteyi temsil eden Osman l ı idaresinde yaşamayı tercih edi­ yordu. 192/Tfu-ihte Türkler İşte Avrupa'da yüzlerce yıl sonra kanlı ihtilallerle ortaya rıkan hürriyet, adalet ve eşitlik prensipleri daha Ondördüncü ',{üzyıl'ın ikinci yarısından itibaren Osmanl ı idaresi altında fii­ ler: yaşanmaya başlamışLI. Balkanlar'da Osmanlı yayılmasının ikinci yanı Balkan­ lar'ın Türkleşmesidir ki, bu konuyu biraz daha ileride ele a1a­ ca�ız. Fetihler ve Haçlı Seferleri Osmano�ulları Rumeli'de ilerledikçe sınır boylarında uc beylikleri kuruyorlar, sonra bu beyler sınırları genişiettikçe uç­ lar daha ileri menziliere kayıyordu. Padişah veya onun veIlahdi merkez veya orta kolu teşkil ediyor, sag ve sol kolda uç lar ku­ ruluyordu. Sol kolda uc beyi Evrenos Bey'di; İpsala'ya yerleş­ tikten sonra i leri harekata devam ederek uc merkezini önce G ümülcine'ye, sonra Serez'e nakletmişti. Orta kolda başlangıç­ ta S üleyman Paşa vardı, onun ölümü üzerine Murad Gazi, o padişah olunca da Rumeli Beylerbeyili�ine tayin edilen Lala Şahin Paşa bulundular. Orta kol Edirne-Filibe-Sofya istikame­ tinde ilerlemiş, merkezi Edirne olınuştur. Sag kol ucu ise Za�­ ra-Silistre hattı üzerinde ilerledi. Osmanlı ilerlemesine karşı başlangıçta Sırp Kralı Du­ şan'a ümid bağlanmış, hatta Duşan, Papa tarafından Haçlı ku­ mandanı ilan edilmişti. Fakat Duşan'ın ölümü üzerine Türkler'i Rumeli'nden atma işi Macar Kralı Layoş'un üzerine düştü. Pa­ pa'nın ön ayak olmasıyla Macar, S ırp, Bosna ve EDi.ik orduları Layoş'un kumandasında toplanarak 1 364 yılında sür'atle Edirne yakınına gelip şimdi Sırp S ındı�ı adı verilen yerde Meriç ke­ narında konakladılar Lala Ş ahin Paşa Edirne'de idi, yanında pek az bir kuvvet vardı. Hemen Bursa'ya, Murad Han'a hab�r ulaş­ tırdılar, kendileri de bir tedbir aramaya başladılar. Padişahın gel­ mesine kadar Haçlı ordusu Edirne'yi alıp Do�u Trakya yolunu tutabilirdi. Hacı ıı-bey'i keşif kolu olarak gönderdiler. ııbey'in emrinde onbine yakın asker vardı. Akşam karanlığında gizlice Tarihte TUrkler/1 93 Haçlı ordugah ına yaklaşıp baktılar. Gördüler ki, Haçlı ordusu yakın bir zaferinden emın olarak eğlenceye, işrete dal­ m ıştı. Hacı ı ıbey karan lığın bastırmasını bekledi . Sonra emrin­ deki kuvvetleri dört böl üge ayırdı. B un lar ordugühın dört tara­ fındald tepeler üzerinde mevziye girdiler. t lbey'in Gl imatına gö­ re bir grup verilen işaret üzerine düşman ordugfıhına yıldırı m gi­ bi at sürüp hiç savaşa girişmeden öbür uçta mevzilenen Türk kuvvetiyle bul uşacak, ondan sonra öbür taraftaki kuvvet ayni şeyi yapacak, böylece düşman çapraz taramaya alınacaktı. Hacı ilbey büyük davullar (nekkaare) getirip hftkim yerlere koydurdu. Davulların gümbürdemesiyle birlikte düşman ne olduğunu an­ lamadan bir süvftrı hamlesi orta lığı birbirine kattı. Düşman tam hücum istikametini kestirmeye çalışırken, bu defa öbür yandan ikinci bir kasırga koptu. B irbirine diklemesine yapılan bu ta­ ramalarda Türkler kılıç bile çekmiyar, südcce at sürüp ileri ge­ çiyorlardı. Davul güm bürlüleri, at kişnemeleri , savaş naraları ve A l lah Allah sesleri arasında koca Haçlı ordusu birbirine girmiş­ ti. K i m i karanlıkta Türk zanniyle birbirini öldürüyor, kimi kaç­ maya çalışırkan Meriç'e düşüp boğul uyor, kimi atların ayakları arasında kal ıp ölüyordu. Daha sabah olmadan savaş bitmiş, bir tek Türk'ün burnu kanamadan Haçl ı ordusu imhrı edil m i şti. Ortalık ağarınca Hacı 1 Ibey savaş meydanını dolaşarak esirleri topladı. Onun emrinde­ ki asker devletin maaşlı askeri değildi, bir alay akıncı güzılerdi. Bu güzııer Haçlılar'ın bıraktığı maldan büyük ganımet topla­ d ı lar. Ne yazık ki bu şahüne tak tikle Türk devletini büyük bir bfıdireden kurtaran dfıhı k umandan t ıbcy birkaç ay sonra öldü. S u l tan Murad GüZ! B ursa'da bir müddet şehrin ımarıyla ve diğer devlet işlerin i n yoluna konmasıyla meşgul old uktan sonra, tekrar R umeli'ye gel d i . R umeli'de Türkler'in doğu sınırı Çatalca'ya kadar dayandı, batıda Serez ve Saınakov'a kadar fethe­ dilmedik yer kalmadı. Marmara üzerinde son Hıristiyan sığınağı olan Karabiga da alındı. Fakat 1 366'da tertiplenen bir Haçlı se­ ferinde Savoie Kontu Gelibolu'yu geri almış ve B i zans'a bırak­ m ıştı . Türl der bu Haçl ı harekfıtınm genişlemesine imkan ver­ mediler, 1 3 76'da Gelibolu'yu Bizans'tan tekrar aldılar. 194!farihte Türkler Bulgaristan'da küçük bir B ulgar Krallıgı kalmıştı, bu Krallık Murad Han'a baglılıgını bildirdiyse de toprakları işgal edildi. Bunun üzerine Bulgar ve S ırp kuvvetleri birleşip hü­ cuma kalktılar, fakat Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Paşa bun­ ları Samakov yakınında karşılayıp darmadagın etti ve Bulgar Kraıııgı'na tam boyun egdirdi. Sırbistan Kralı ise yanına Ro­ manya Prensi'nin ordusunu da alarak bir defa daha Türkler üze­ rine yüklenmeyi denedi, lakin Çirmen'de yapılan muharebcde bu ordu da imha edilmişti (1371). S ırp Kraıııgı bu maglubiyetten üç yıl sonra aruk Türk hakimiyetini kabul etmek zorunda kaldı. Murad Han daha evvel kadıaskerlige getirdigi Çandarlı Halil Hayreddin'i vezir yapıp ordularına başkuman tayin etti. Hayreddin Paşa yanına Gazi Evrenos Bey'in akıncı ordusunu da alarak batıya dogru Amavudluk sınınna kadar dayandı. Bir taraf­ tan fethedilen yerlere Anadolu'dan çok miktarda Türk nüfUs ge­ tirilip yerleştiriliyordu. Bu arada S ultan Murad Gazi Anadolu tarafını da koIlu­ yordu. Germiyan Beyi Osmanogulları'nın gitgide ilerlemesini görünce onlarla iyi geçinmeyi düşünmüş, kızı Devlet Halun'u Murad Han'ın ogıu Bayezid'e vermeyi teklif etmişti. Derhal B ursa'da m uhteşem bir düjı;ünle Germiyanlı'nın kızı gelin alın­ dı; çeyiz diye Kütahya, S imav ve Tavşanlı Osmanlılar'a verildi. Aynı şekilde, Isparta ve c ivarındaki Hamidojı;ulları Beyligi'nin toprakları da Osmanlı ülkesine (saun al ınarak) katıldı . Anadolu'daki gelişmder Karamanogulları'nı endişeye sevkediyordu; Osmanlı genişlemesinin kendilerini de tehdid et­ tigini düşünerek Osmanlı topraklarına saldırmaya başladılar. Ni­ yetleri bir savaş açmaktı. Murad Han bunların tecavüzlerini öjı;­ renince: "Şol dilimin eıtigi işlerin görün! Ben Allah yolun­ da din gayretinde çalışıp bir aylık yol ötedeki kGfir içine girerek gece gündüz ömrümü gazaya sarfeder, beM ve milı­ netlere garkolurken o gelip bir bölük mazlum Müslüman'­ m üzerine düşe, yagmalaya, incide! Hey gadler, bunlara ne yapalım" dedi. Karaman ülkesi bir Müslüman mcmlekcti oldugu için onlara hücum etmek istemiyor, Müslüman'ın Müslüman'la sa- Tarihte TUrkler/195 vaşmasım dogru bulmuyordu. Ama Karamanogıu durmadı, ken­ di askerinin yanına Tatar B"egi Tebcrrük Beg'in, Samagar ogıu Hızır Beg'in, Varsak ve Türkmenler'in askerini de toplayarak hep birlikte Osmanlı tehlikesini ortadan kaldırmaya niyetlendi. Konya Ovası'nda iki taraf saf tuttu. Murad Han ogıu Bayezıd Bey'i sol kanat kumandanlıgına tayin etti, yanına Fırlız Beg ve Hacı Bey kumandasındaki Kastamonu askerini verdi. Sag kolda küçük ogıu Yakub Bey vardı, onun emrinde de Karasi Beyi Eyne (lne) Bey ile Egirdir Beyi Kutlu Bey kendi askerle­ riyle saf olmuşlardı. Kara Timurtaş Bey Germiyan askeriyle öne geldi, Ahmed Çavuş'la Sivrihisar subaşısı Timurtaş ise ardçı ol­ dular. Saruca Paşa, İncecik Balaban, Torıca Balaban, llyas Bey, Müstecab Subaşı gibi nam lı Rumeli beyIeri sag kola durdular. Öte yanda Karamanoğlu kendini merkeze alıp Tatar askerini sol kanadına, Teberrük Bey'le Savacı Aga'nın askerini ve Varsak­ lar'ı saga almıştı. İki taraftan sancaklar açılıp kös!er vurmaya başlayınca Karaman ordusundan Samagaroğlu Hızır Bey'in askeri hüclıma kalktı, Timurtaş ona karşı çıktı. Teberrük Bey yanında Tatar ve Varsak süvarısiyle sag koldan ok yagdırmaya başladı. Murad Han'ın ogıu Bayezıd Bey onların karşısında idi , hemen yıldırım gibi hüclım etti. Onun ardından Fırlız, Hacı ve Kutluca Beyler sagdan hüclım ettiler. Sarıca Paşa ile Rumeli beylerinin askeri de yürüyün ce önce Karamanoğlu'nun bu savaşta mültefiki olan Tatar askeri bozuldu. Tatar beyleri meydanı terkeuilcr; onların ardından Türkmenler bütün cesaret ve yigitliklerine rağmen dü­ zenli Osmanlı ordusunun karşısında tulunamayıp dağıldı. Kara­ manoğlu o"kargaşalıkta kaçıp canını Konya'ya atlı. Murad Han gidip Konya önüne kondu. Karamanoğlu Alfleddın Bey'in karısı Murad Han'ın kızıydı, onu babasına şeffı.aıçı gönderdi, arkasın­ dan kendi gidip Murad Han'm elini öperek af diledi. Karaman­ ogıu affedildi, ama artık Anadolu'da Karamanoğulları'nın ikti­ darı sona erm iş, Osmanlı hakimiyeti kabul edilmişti ( 1 3 86). B u arada Kastamonu'daki Candaroğulları ile Osmanlı Hancdam'nın yakın akrabalıklar kurması Candarlılar'ı Osmanlı himayesine düşürmüş bulunuyordu. Murad Han Rumcli'deki [üıuhata rahat­ lıkla devam edebilirdi. 196rriirihte Türkler S ultan Murad Han yanına Candarlı Hayreddın Paşa'nın oğl u Ali Paşa'yı alarak Bulgaristan üzerine sefere çıktı. Bu se­ ferde Silistre ve Plevne'ye kadar hemen bütün B ulgaristan felhe­ dildi. Sırbistan tarafında ise Niş daha evvel alınmış, Osmanlı ordusu Bosna'ya kadar ginnişti. 1 388 yılında Lala Şfthin Paşa, yanında yirmibin kadar akıncı ile Bosna'ya girdi, fakat Bosna Prensi ile Sırbistan Kral­ Iığı'nın m üttefik ordusu karşısına çıkınca, yapılan savaşta mağllıb oldu. B undan sonra Hıristiyanlarla Osmanlılar arası nda sonuç verici bir çatışma artık kaçınılmaz olmuştu. Munıd Han Sırbistan üzerine yürümek üzere hazırlıklara başladığı sırada Bulgar tarafında henüz Sırplı lara yardım eune meylinin bulunduğunu gördü. Önce onlann işini halletmek üzere Ali Paşa'nın başkumandanlığında Tim urtaş oğlu Yahşi Bey, Rumeli yayabaşısı Sarıca Paşa, Kara Mukbil, Pazarlı Do­ ğan, ıncecik Balaban, Sekbanbaşı Mustecftb, Şahin Bey, Kutlu­ ca ve Paşa Yiğit'in askerini topladı; uc beyleri olan Yancı Bey'­ le Kutlu Boğa'nın da hemen onlara katılması emredildi. Ali Pa­ şa B ulgaristan'ı tamamiyle fethed ip itaat altına aldıktan sonra gelip Murad Han'ın ordusuna kavuştu. Murad Han sefere çıkmadan önce Anadolu'nun güvenliği­ ni sağlamak üzere en mu'temet adamlarından Timurtaş Paşa'yı Germ iyan ülkesine, Fırlız Bey'i Ankara'ya, Timurtaş Subaşı'yı Sivrihisar ve Sakarya havalisine, Kutlu Bey'i Hamıdeli'ne, Hace Bey'i Akşehir'e kumandan tayin edip "ıı ıssız olup haramzadeler fesad etmesin" diye tenblhledi. Oğlu Yakup Bey Karesi sancağı­ na bakardı, onun emrinde Anadolu'dan da asker toplanıp Rume­ li'ye, sultanın yanına geldi. B unlar arasında Karamanoğlu'nun gönderdiği asker de vardı. O sırada Gftzı Evrenos Bey hacdan ye­ ni gelmişti, hemen Sultan Murad Han'ın yanına varıp vazife al­ dı. Murad Han onu keşif koluyla gönderdi. Hıristiyan ordusu Lehistan, S ırbistan, Macaristan, Bos­ na, Romanya, Boğdan, Hırvatistan, Bohemya k uvvetlerinden teşekkül etmiş, bir miktar B ulgar ve Amavud da bunlara katıl­ mıştı. Mevcutları Türk ordusunun iki ila üç misli idi. Tarihte TUrkler/197 Murad Han yanına vr,ziri Ali Paşa'yı ve di�er ileri gelen beyleri topladı . Burada o�ullan 3 ayczid ve Yfıkub Beyler de var­ dı. Düşman a.,kerinin çoklu�undan bah se tt i, buna karşı savun­ ma m ı , yoksa taa rruz harbi m i yapıt ınası gerek ligine dair fikir­ lerini aldı. Vezir A l i Paşa babası gibi ulema sınıfından yetişmiş biriydi, orada K ur'an- I ' Keriın 'den "A llahın izni oldukça azın çoga galip geldigi görülmüştür, Allah sabredenlere yardı-mını gönderir" mcalindeki fiyeti okudu. Beyler hep L1arru z fikrinde ol­ dular. Ertesi gün savaşa g irilecekti. Akşam kara n l ı � ı na do{\ru Kosova sahrasında şiddetli bir rüzgar çıktı göz gözii görmez oldu. �1 urad Han herkes yaıın­ , caya kadar bekled i , sonra kalk ı p abdest a ltlı iki rek'at hacet na­ , mazı k ı ldıklan sonra el le r i ni duaya kald ırı p yaşlı gö z l e rl e şö y le yakardı: "Ilahi, bunca kere duiiıııı kahul edi" beni malıdtp etmedin . Yine benim dU lı m ı kabul eyle. Bir yagmur verip şu tozu- topragı defedip dünyayı aydınlıga bog, ta ki Mfir leşkerini gözümüzle görüp yüz yüze ceng edelim . Ya L/{ı­ Iı/. mülk ve kul .ıenindir �en kime istersen verirsin. Ben . . dahi hir nôç;z kulunam, B('flim fikrimi ve esrarımı ,Çen i,i­ Iirsin. Ben i m iS/{'dij!im mil/k ve mili degildir. Bu araya köle ve dıriye almaya gelmedim . Temiz J.:.all>imle senin rızein ı isterim. Ya Ra"". hen i "U müslümanlara kurban eyle. Tck "u m ü 'minleri küffılr elinde magtilb edip he/ılk eyleme. Ya i/dlıi. bun ca insanın katline beııi selıeb eyle­ me. Bunları mansar ve muzaffer eyle. Bunlar için ben ea­ nımı kurban ederim. Tek sen kahat eyte. ls//im askeri için ruhumu teslime hazırım . tck " u mü 'min/crin ölümünü bana gösterme. Ildhi! Beni kendi yaıı ına (l /ıp, mü'minle­ rin rtthuna "enim ruhumu feda kı/. Şimdiye kadar beni ga­ zi kı/dın , sonumfa da şehtıdeti göster. .. Ertesi sabaha kadar gökıe b u l u ı ıoplanmış, hafi f bir yag­ m urla toz ıoprakt.an eser kalmam ı ştı. Sabah olunca Türk ordıısıı karıkliI li aske r i y l e merkezde B üyük o�1ıı Ba yczid Bey alaylarıyla sag tara fa , küçük Yakup Çelehi sol kanada durdıı. Gaz.i Evrenos Bey, a7.ap saf baglad ı . M lIrad Han yanında d u rdıı . ogıu 198(farihte Türkler agası Kurd Aga, akıncı bey i ınce Balaban sag kolda Bayezid'in ucuna durdular. Eyne Bey, yayabaşı Sanca Paşa (Ulu Bey) ve Hamza Beyler Yakup Çelebi'nin safında alay bagladılar. Sultan Murad'ın emriyle MaIkoçBey kumandasında bin kadar Hamid­ ogıu okçusu sag kanada, bin okçu da yine Hamidogıu Mustafa Bey kumandasında sol kanada geçtiler. Serhad boylannın gün görmüş, nice gazadan yüz akıyla çıkmış koca kurtları Gaii Hacı Evrenos ile Mihalogıu İskender Beyler Sultan Murad'ın huzu­ runa geldiler. Evrenos Bey: "HünUmm" dedi, "eğer kôfirle uğraşırken kaçar gi­ bi olursam gerçekten kaçar sanıp bizi ayıplamayasın. Ka­ fir cenginin hiylesi vardır ve hem Peygamberimiz de "Harb hiyledir" buyurmuşlardır. Bu ka/irler gök demir gi­ bi tepeden tırnağa zırhlara bürUnüp elde meçle azılı domuz gibi yürüyüp ge/ince karşı durulmaz, önlerine kim gelse biçer giderler. Bunların zırhını de/ip öldürebitmek için vu­ ra vura döğmek gerekir, bunun için de herbirini alayından ayırıp tek düşürmek lazım gelir. Biz kaçar görünüp onları birbirinden ayırıp ardımıza düşürmeliyiz". Düşman ise Sırp Kralı Lazar'ın başkumandanlıgında toplanmıştı. Lazar merkeze durdu, damadını sag kanada, Bosna Prensi'ni sol kanada koydu. Önde zırhlı süvari birlikleri, arkada piyadeler bulunuyordu. Her iki orduda da topçu vardı, fakat o zamanda toplar da­ ha ziyade ortalıgı karıştırmak ve atları ürkütmek için kullanılı­ yordu. Savaş düşmanın top ateşiyle başlad ı, arkasından Top­ çubaşı Haydar Aiıa bunlara karşılık verdi. Düşmanın sag kolu Türk'ün sol kanadı üzerine hücuma geçti. Hamidogıu Mustafa Bey'in okçuları bunlann üzerine yıldırım gibi ok yagdırmaya başladı, fakat tepeden tımaga zırha bürünmüş olan düşmana ok te'sir etmiyordu. Düşman ileri yürüyüşe devam ederek okçuları dagııu, bunun üzerine gögüs gögüse bir kılıç ve süngü m uha­ rebesi başladı. Türk ordusunun bu kolunda Rumeli'nin Os­ manlılar'a baglı Hıristiyan beyliklerinden askerler vardı; bunlar fazla dayanamayıp geri çekildiler, fakat ardlarında ordunun agır­ Iıkları bulundugu için sıkışıp fena duruma düştüler. Sağ kanat Tarihte Türkler/199 ta başarılı bir muharebe vermekte olan ŞehzMe Bfıyezıd Bey bu durumu görünce hemen yıldırım gibi yetişip düşman saflarını . yardı. Düşman askerinin safı dal.tılınca zırh gücünün fazla bir dcl.teri kalmıyordu. Hemen Türk ordusunda yüksek sesle "Karir sındı, kaçıyor" diye bagrışmalar duyulmaya başladı. Bunun üze­ rine daha evvel savunmaya çekilıniş olanlar da dönüp hücuma geçtiler. Bayezid Bey her girdigi yere ölüm saçıyordu. Bir ara atının ayağı sürçüp yere kapaklandı, hazır bir yedek verdiler, ona atlayıp devam etti. Düşman hücumu bu şekilde durdurulunca Evrenos Bey, Yahşi Bey, Şahin Bey, İsa Bey, Kara Mukbil, İncecik Balaban ve Toruca Balaban Beylerin akıncı kolları her yandan hücuma geçip düşmanı kıskaca aldılar. Sarıca Paşa ve Eyne Bey'in yaya­ ları kıskaçtaki düşmanı kırmağa başladı. İkindi vaktine kadar koskoca Haçlı ordusundan bir yığın ceset ve demirden başka şey kalmamıştı; tek tük kaçmaya fırsat bulanların ardına Yakub Çe­ lebı'nin süviirileri düştüler. Sırp Kralı ve Haçlı Başkumandanı Lazar bile ölümden kurtulamamıştı (1 389). Gazi Murad Han bu manzarayı gördükten sonra atından yere inip secdeye vardı , Allah'a şükürler etti. Sonra savaş mey­ danını dolaştı. Sırp Kralı Lazar'ın damadı Miloş yaralanıp düş­ müştü. Murad Han'ı görünce yattığı yerden doğrularak Sultan'a doğru yürüdü. Çavuşlar bırakmadılar, ama Murad Han " B ir di­ yeccği varsa bırakın desin" dedi. Meger Miloş bu feci yenilgi­ nin intikam ı peşindeymiş, üzengi öper gibi yapıp yanında sak­ ladıl.tı hançerle Murad Han'ı şehid etti. Böylece "Tek Islam aske­ ri muzaffer olsun, beni kurban eyle " diyen büyük kahramana Allah gazilikten sonra şehidliği de nasıb eylemişti. Veziriazam ve beyler hemen Şehzade Bayezıd Bey'i san­ cak altına çal.tırıp kendisini sultan ilan ettiler, etel.tini öpüp itaat yemini yaptılar. Şehzade Yakup Çelebi henüz olup-bitenlerden haberi yokken Yıldırım'ın emriyle boğduruldu. Yakup Çelebi pek del.terli bir şehzade olduğu için, onun bu şekilde ölümü üze­ rine orduda ve memlekeıte büyük bir üzüntü doğmuştu. Fakat onun ölümünden başka çare bulunmadığını bütün devlet büyük­ leri kabUl etmişler ve Bayezid onların tavsiyesine uymuştu. 200/Tiirihte Türkler Devlet büyüklerini bu karara iten en önemli sebeplerden biri de daha önce M urad Han'ın ortanca ogı u Savcı Bey'in isyanıydı. Şehzfıde Savcı 1 385 yılında Rumeli'nde Bizans sarayının teşvik ve himayesiyle babasına karşı isyan etmişti. S ultan Murad he­ men isyfını bastırdı, oğl unun gözlerine m i l çektirerek B ursa'ya . gönderdi. Kimse böyle bir durumun tekerrürünü istemiyordu. Kosova Meydan Savaşı Balkanlar'da Türk hakim iyetinin aruk sökülemeyeceğini isbat etmiş, Makedonya'ya kadar yerle­ şen Türkler'in buradan daha Batı'ya ve G üney'e ileri harekata gi­ rişmderine imkfın vermiştir. Kosova, dünya askerlik tarihinin büyük imha muharebelerinden biridir. Murad Han'ın iç organları Kosova'da bir türbe (meşhcd) içine gömüldükten sonra cenazesi Bursa'ya getirildi ve orada def­ ncdildi. "Meşlıed-i lIudilvendigar" deni len bu türbe bugün de ay­ ni yerde durur ve Kosovalı Türkler tarafından ziyaret edi l ir. Yu­ goslavya'da Türk varl ığının en büyük manevı desteği olan bu makam maalesef bugüne kadar Türkiye Türkleri tarafından ge­ reken ilgiyi görmemiştir. Adalet ve himmeııe eşsiz, yoksul ve garibler dostu, ki msesizler sığınağı, siyaset ustası, yiğit ve kahraman pfıdişah, ömrünü A l lah ve m i llet uğrunda gazaya har­ camıştı . Osmanoğulları içinde ilk defa hem gazı, hem şehıd olan budur. Murad Han Oğlu Gazı Sultan Bayezıd Han Bayezid Han daha şehzadeliğindenbcri görülmemiş cesa­ reti ve savaş anında y ı ld ırım gibi sür'atli hareketi yüzünden "Yıldırım " lakabiyle anı l m ıştır. 1 389 y ı l ı nda babasının şehid ol uşundan birkaç saat sonra on un yerine geçti. ı ık iş olanik Paşa Yiğit Bey'i Ü sküb tarafına, Firuz Bey'i de V id in tarafına gönderdi, kendisi de S ırplar'la bir anlaşma yaparak Anadolu'ya d öndü. S ırbistan artık Osmanlı devletine vergi ve asker veren bir despotluk seviyesine indirilmişti. Bu sırada Anadolu tarafından kötü haberler gelmeye baş­ l ad ı . S u ltan M urad'ın şehadetin i fırsat bilen Karamanoğ l u AIaeddin Bey, daha önce Osmanlılar'a bağlanmış bul unan Saru- Tarihte TürklerrıO! han, Germiyan, Menteşe ve AydınoğuIIarı'nı da iğfal ederek, Osmanlılar aleyhine çevirdi ve bunlar Osman l ı ülkesine katıl­ m ış bul unan eski topraklarını işgal etmeye başladılar. Bayezid Han her zamanki gibi yıldırım hızıyla onların üzerine vardı, dört beyliği de ortadan kaldırarak bunların topraklarını Osmanlı ülkesine kattı, fakat beyleri cezalandırmayıp hepsine iyi m ua­ mele etti, sadece Germiyanoğlu Yakub Bey'i lpsala kalesine hapsettirdi. Bu sefer sırasında Bizans'ın elindeki tek kale olarak kalan Alaşehir'i de felheııi. Böylece Ege'de ı zmir'in gavur kalesi dışında bütün memleket Osmanlı Türk Devleti'nin eline geçmiş bulunuyordu. Bayezid Han kışı Ankara'da geçirdikten sonra Teke ve Hamideli topraklarına girip Antalya'ya kadar her tarafı ilhfık et­ li. Oradan Karaman topraklarına girdi, ama Karamanoğlu Alaed­ din Konya'dan kaçarak Taşel i'ne saklanmıştı. Oradan haber gön­ derip barış isted i , bazı yerleri Osmanlı lar'a bırakmak şartıyla onun beyl iğine dokunulmadı. Yıldırım, Avrupa yakasındaki iş­ Icrini haIIetmek üzere orada fazla oyalanmadan tekrar Rumeli'ye geçti. i 391 yılı başlarında I stanbul etrafında Bizans'ın elinde bulunan birkaç yer daha al ınarak Bizans surlar içine hapsedilmiş oldu. Anık Hıristiyan dünyasıyla s[ıdece denizden inibatı kal­ mıştı . O yıl Bflyezid Han EOfık (Romanya) Uzerine sefere çıktı. E11fık ord usunu mağlCıb elLikten sonra Voyvoda Mirce'yi Os­ manlılara bağlı bir prens olarak makamında bıraktı. Artık Türk­ ler Tuna'nın öbür yakasına geçmiş oluyorlardı. Ertesi yıl S eUl­ nik alındı, Mora üzerine giden akıncı kolları sınırı genişlet­ meye başladılar. B u amda Bizans'ın yardım dilcği ve Eflfık Voy­ vodası ile sfıdece i s m i " Kral " olan Bulgar Kralı Ş işman'ın teş­ vikleri üzerine Macar Kralı S igisınund Türk ülkesine saldırıp Niğbolu'ya kadar gel d i . Macar belfısının defedilmesi için Yıl­ d ırım'ın ordu ilc gelmesi gerekınemişti. Uc beyleri ve akıncı koIIarı Niğbolu yakınında Macar ordusunu darmadağın ettiler. E11fık Prensi'nin h içbir ümidi kalmadı, B ulgar Kralı da Şehzil.de Emir S üleyman'a teslim oldu. 202!farİhte Türkler Bayezid Han 1393 yılında Candarogıu Süleyman Bey'in Kadı B urhaneddin ve Karamanogıu ile ittifak edip istilcHil da­ vasına kalkışması üzerine yine Anadolu tarafına sefer açtı. Kadı F.urhaneddin o sırada Karamanlılar'dan da kuvvetli durumdaydı, l'�aııa Yıldınm'ın şehzadesi Ertugrul kumandasındaki bir Os­ maıılı ordusunu yenmiş ve Şehzade'yi öldürlmüştü. Şimdi de onların bu hareketlerinden cesaret alan Candarogıu S üleyman, Osmanlılar'a karşı asker toplamaya başlamışu. Bayezid onun hiç ummadı�ı bir anda karşısına çıkarak topladı�ı orduyu peri­ şan etti, savaşta Candarogıu da öldü. Candaroğulları'nın ülkesi, Sinop hariç, Osmanlı ülkesine katıldı. Kadı Burhanedin ise Os­ manlı ordusunun yaklaştılı;ını duyunca Sivas'a çekilmişti. Yıl­ dırım onun baskısındaki Amasya'ya ogıu Çelebi Mehmed ku­ mandasında bir kuvvet gönderdi, Çelebi Mehmed'i de Amas­ ya'ya sancak beyi tayin etti. Yıldırım'ın Anadolu işlerini halletmesinden sonra gi­ riştilı;i önemli bir iş İstanbul'un kuşatılmasıdır. 1 395'e kadar Bizans elindeki son Anadolu şehri olan Alaşehir ile Rumeli'n­ deki başlıca dayanak noktası olan Selilnik fethedilmiş, sıra dog­ rudan dogruya Bizans'ın merkezine gelmişti. Topun henüz yete­ ri kadar geliştirilmemiş oldulı;u bir ça�da Bizans'a karşı uzun bir yıpratma savaşı vermek gerekiyordu. Bu yüzden Bayezid Han şehrin dışarıyla olan baglanusını kesmeye çalışu, ve muh­ temelen şimdi Anadolu Hisarı denilen Güzelcehisar'ı o zaman yaptırdı. Fakat, yeni bir Haçlı seferi onu bu işten alıkoyacaktı. O çaMa Do�u Avrupa'da en kuvvetli devlet Macaris­ tan'dı ve Macaristan'ın nüfUz bölgeleri bir bir Osmanlılar'a ge­ çiyor, sıra kendisine geliyordu. Macar Kralı Sigismund bir defa sefer tertipleyerek Ni�bolu'ya kadar gelmiş, hatta kaleyi zaptet­ miş, fakat Türkler'in yetişmesi üzerine şiddetli bir yenilgiye u�ayarak canını güç kurtarmışu. Bu defa bütün Avrupa'yı ken­ di safında toplamak üzere büyük gayret sarfetti. Papa'yı da ikna etti. Böylece uzun bir hazırlıktan sonra Macar, Fransız, İngiliz, Alarnan, Lehisıan, Venedik devletleriyle birer devletçik mfihi­ yetindeki Kastilya, Aragon, Rodos, Eflfik ülkelerinin orduları biraraya gelip yüzelli bine yakın bir kuvvet meydana getirdiler. Tiirihte Türklerrı03 Macar Kralı kendi politikası için bu kadar asker toplayamazdı, fakat sefer in asıl hedefi olarak Türkler'i baştanbaşa ezmek ve Kudüs Krallıgı'nı yeniden kunn ak gösteriliyordu. Haçlı ordusu birkaç koldan Tuna'yı geçerek Vidin'e geldi. Ordunun başkumandanı Macar Kralı Sigismund idi. Vidin'de bir avuç Türk'ü işkencelerle öldürdüler ve bunu büyük bir zafer diye ilan ettiler. Oradan Nigbolu kalesi önüne gelip kalcyi kuşattı­ lar. Nigbolu muhafızlıgı görevinde bulunan Dogan Bey gün görmüş bir askerdi. Vaktinde savunma tedbırlerini almış, kale­ yi vennemeye ahdetmişti. Haçlılar orada kaldılar; bir yandan Türk ordusunun görünmesini bekliyorlar, bir yandan hayal et­ tikleri zaferin sarhoşlugunu şimdiden tadıyorlardı. Yıldırım Han İstanbul muhasarasını kaldırarak Edirne'ye gelmiş, fakat İstanbul etrafında ufak-tefek bazı birliklerle ablu­ kayı devam ettirmiştİ. Edİrne'den sür'aıIe yürüyerek Tımova'ya geldi, oradan Nigbolu yakınına varıp ordugah kurdu. Osmanlı ordusunun mevcudu yetmişbin civanndaydı. Y ıldırım Han keşif kolları göndererek düşmanın durumu­ nu adım adım takib etmiş, hemen herşeyi ögrenmişti. Son bir defa durumu bizzat görmek üzere Macar askeri kıyMetine girerek düşman ordusu arasından geçip gece yarısı Nigbolu burçlarının önünde göründü. Aşagıda Haçlı ordusu içki ve eglence içinde mest olup nara atıyordu. Bayezid Han burcun altına gelip gür . sesle yukanya bağudı: -- Doğan, bre hay Doğan! Kaledeki askerlerin haber vermesi üzerine Dogan Bey hemen geldi, aşagı bakınca Sultan'ı tanıdı: -- Emret Hünkarım, Doğan kulun burdadu! -- Haliniz nicedir? -- Herşeyimiz yerli yerindedir, Hünk1ir'ın sayesinde kMire zebfın degiliz! -- Göreyim seni Dogan, hiç endışen olmasın, ben arkan­ dayımı Aşagıdan beyaz atlı birinin yukarıdakilerle konuşup git­ tigini gören bazı Haçlı nöbetçileri bu haberi Haçlı karargahına ulaştırdılarsa da kimse inanmadı. 204/Tfu-ihtc Türkler Ertesi gün ortalık aydınlanırken iki taraf savaş için saf bağlamaya başlamıştı. Orada savaşıp bÜLÜn olup-bitenleri gör­ müş olan Tim urtaş Paşazade Umur Bey'in anlatuğına göre, Yıldırım Han bu kadar kalabalık Haçlı ord usunu her zamanki harp taktiğiyle imha etmenin imkansız olduğunu düşünmüş, özel bir plan uygulamıştı. Bu planın Malazgird'de Sultan Al­ paslan'ın kullandığı taktiğe çok benzediği görülmektedir. Haçlılar ordularını iki kısma ayırmışlar, bu suretle Türk ordusunu iki koldan çevirip imha etmeyi planlamışlardı. Yıldı­ rım Han da ordusunu ikiye ayırdı. Akıncı beylerinin kumanda­ sında�i süvari birlikleri ile çeşitli yerlerden derlenip getirilmiş olan diğer birlikleri, bulunduğu tepenin Haçlılar'a bakan ta­ rafına yerleştirdi. S üvilrilerin arkasında piyade birlikleri vardı ki, bunlar tepenin yukarıIanna doğru engebeli arazide bulunu­ yorlardı. Kendisi Türk sipahı kuvvetlerini ve Osmanlı hizme­ tinde bulunan Sırp birliklerini tepenin gerisinde pusuya sokup doğrudan emri altına aldı. Türk ordusunun sağ kol birliklerine Şehzade Emır Sü­ leyman, vezır Candarlı Ali Paşa, Rumeli Beylerbeyi Fırlız Bey, Akıncı beyleri Malkoç ve Timurtaş Beyler kumanda ediyor­ lardı. Sol kolda Şehzade Mustafa Çelebı, Anadolu Beylerbeyi Timurtaş Paşa, Karaman beylerinden Mehmed, Akıncı beyle­ rinden Beşir, Turhan ve Tahir Beyler bul unuyordu. Yıldırım Han'ın verdiği plfına göre ön taraftaki akıncı süvariler ve derme asker düşman üzerine hüclım edince savaş başlamış oldu. B un­ lar ilk hüclımda Haçlı ordusunun ön sanarını aşıp derinleme­ sine doğru girince Haçlılar hemen ikiye ayırdıkları kuvvetle­ riyle bunları sarmaya kalktılar. B unun üzerine Türkler geriye doğru çekildi, onlar çekildikçe Haçlılar en önde cesur Fransız şövalyeleri olmak üzere sür'atIe takıb ediyorlardı. N ihayet Türkler meyilli arazınin yukarılarına doğru gelince Haçlı ordu­ su bunların üzerine çullanıp imha etmek istedi. Fakat arazi sü­ vari harekatına müsaid olmadığı için Haçlılar atlarından inmek zorunda kaldılar. Hıristiyanlar saf halinde zırhlı süvari harbine alıştıkları için, teke tek ve heIe yaya olunca Türler'le kat'iyyen başedemiyorlardı. Zaten o sırada S ultan'ın pususuna girmiş 01- Tarihte Türkler(205 duklarını farkedince iş işten geçmiş oldu. EOfıklılar Türkler'in nasıl savaştıklarını bildi kleri için derhal savaş meydanını terke­ dip var kuvvetleriyle oradan uzaklaşular. Haçlı ordusunun en iyi m uhfıripleri olan Fransızlar Türk kıskacının içinde kalm ı şlar, sapır sapır döküı üyorlardı. Macar Kralı bunlara yard ım etmeye çalışuysa da, gönderdiği kuvveLler yüzgeri etti. Şehzade M ustafa Çelebı emrindeki sol kol uCları Haçl ı ordusunun etrafın ı do­ laşarak hiçbir m anevra imkanı bırakmad ı . S igismund yapacak birşey kalmadığını anlayınca tek açık yol olan Tuna tarafına at sürdü ve Tuna'da bekleyen gemilere can allı. Beri tarafta çoğun­ l uğunu Fransızlar'ın teşkil euiği Haçl ı birl ikleri bütün diren­ melerine rağmen kırıl makta olduklarını ggrm ü ş ve bölük böl ük teslım o lmaya başlam ışlardı. Tuna'ya koşup kurtul maya çalı ­ şanların pekçoğu boğularak ö l d ü , bir kısmı d a gem ilere fazla doluştuklan için gemi ile birlikte suya battılar (Eylü l 1396) . Timurtaş Paşazade Um ur Bey'in anlattığına göre, sMece babası nın alayları tarafından alınan esırierin sayısı ikibini geçi­ yord u. Bunların içinde asi lzade olan üçyüz kadarı B ursa'ya gö­ türü l m üş, büyük fidyeler karşılığında memlekellerine iade edi l ­ mişlerdir. B unlardan Korkusuz Jean serbest bırakı lırken Yıldı­ rım Han kendisine şu meşhur sözleri söyledi: "Bana karşı bir daha silah çeknıeyeceğine dair ye­ mın ettin, ama ben sana bu yemınini bağışlıyorum. Git, J/msııyanlığuı bütün kuvvetlerini toplayarak yine üze­ rime gel. Benim şeref ve şelııımı arıırmış olursun ". Niğbolu zaferin in en öneml i sonucu Bi zans için bütün ümıd kapılannın kapanmış olmasıydı ; bundan sonra Avrupa'dan hiçbir imdad gelmesi beklenemezdi. Nitekim Y ı ldırım Han bu zaferden sonra B izans'ın İ stanbul d ışında henüz ele geçmemiş olan tek toprağı Yunanistan'a sefer tertipleyerek Atina ve Mo­ ra'yı da ald ı ve dönüp l stanbu l'u yeniden kuşattı. Kim derdi ki, onu böyle kutlu bir i şten bütün Hırıstıyan d ünyası engelIeme­ yememişken, hem Türk hem M üsl üman olan biri gelecek ve Türk'e azap, düşmana ferahlık verecekti. 206!fBrihte Türkler Anadolu Olayları ve Timur Müdahelesi Karamanogıu AleMdin Bey, Osmanlılar'ın Haçlılarla ugraşmasını fırsat bilerek Ankara'ya hücum etmiş, Osmanlı­ lar'ın Anadolu Beylerbeyi olan Sarı Timurtaş Paşa'yı esir al­ mıştı.Yıldırım Nigbolu'dan dönünce Konya üzerine yürüdü. Ka­ ramanogıu Osmanlı askerine dayanamayınca Konya'ya çekildi, fakat Konya halkı ondan bezginlikleri yüzünden kendisine yer­ dim etmedi ve Yıldınm'ı dfıvet ettiler. Alaeddın Bey yakalandık­ tan sonra Sarı Timurtaş Paşa'ya teslim edildi, paşa onu idam et­ ti. Karaman ülkesi Osmanlı topraklarına katılmış oldu ( 1397). S arı Kadı B urhaneddin'in devletine gelmişti. Erteneogul­ ları 'nın ülkesine hakim bulunan Kadı Burhaneddin Anadolu'da son ciddi engeldi. Fakat o sırada Kadı'nın Akkoyunlu Beyi Ka­ rayölük Osman (Bayındırlı Kara Osman) tarafından öldürülmesi üzerine Yıldırım bu topraklan savaşsız aldı. S ivaslılar'm daveti üzerine 1 399'da şehre girdi. Oğlu Mehmet Çelebi'yi buraya vali tayin etti. Aynı yıl Memlukler'in elinde bulunan Malatya fethedil­ di. Maraş'taki Dulkadıroğullan MemlG.kler yerine Osmanlı la­ ra'a tabi oldular. B öylece 1400 yılında Yıldırım Bayazıd Han, eski Selçuklu Devleti'nin topraklarını tek merkez etrafında bir­ leştirmiş, aynı zamanda Türk hakimiyetini Doğu Avrupa'ya ka­ dar ulaştırmış bulunuyordu. Fakat bu birlik, hiç beklenmeyen bir parçalanmaya yol açtı. Anadol.u'da hükümdarlıklarına son verilen Aydın, Germi­ yan, S aruhan ve Menteşe beyler ; devletlerinin iadesi için Çağa­ tay Hükümdarı Timur'a başvurdular. Öte yandan Timur'un tilke­ lerini ellerinden aldığı Celayirli Ahmed ile Karakoyunlu Kara Yusuf da Yıldırm'a sığınmışlar, ondan çok iyi muamele gör­ müşlerdi. Ayrıca, Yıldırım Mutahharten Bey'in elindeki Erzin­ can'ı da almıştı. Mutahharten Timur'a bağlı bir hükümdar ol­ duğu için, bu hadise Timur'un topraklarına tecavüz sayıldı. Yıl­ dırım İstanbul kuşatması ile meşgGlken, Timur Doğu Anado­ lu'ya girerek Sivas'a kadar geldi, Sivas'ı cebren alarak pekçok cana kıydı, şehri iğneden ipliğe yağmalattı. Bayezid'in kendisine Tarihte Türkler/207 ba�lılık arzedece�ini zannediyordu. Fakat Yıldırım Han bu be­ laya nasıl karşı konması gerektiği husunda devlet büyükleriyle görüşmeler yaptıktan sonra, Kahire'deki MemlUk Sultanı'na elçi gönderip birlikte Timur'a karşı çıkmayı teklif etti. Timur, Si­ vas ya�malamasından sonra güneye do�ru sarkmış, Memluk topraklarında ilerlemeye başlamıştı. Buna ra�men Memlukler Ti m ur'un bir fırtına gibi gelip geçece�ini, ama Osmanlı tehli­ kesinin daha önemli ve devam h oldu�unu düşünerek böyle bir işbirli�ine yanaşmadılar. Timur Ş am'a kadar indi. Memluklcr kendisine ba�lılık bildirince geri döndü.Onun asıl hedefi Hindis­ tan ve Çin'di. Timur uzaklaşınca Yıldırım l sıapbul kuşatmasını bırakıp tekrar Do�u Anadolu'ya geldi. Sivas, Erzincan ve Kemah'ı geri alıp Mutahhartcn'i esir etti. eelayirli Ahmed ile Bayındırh Kara Yusufu da eski topraklarını geri almaları için gönderdi. Böylece Timur'a yeni bir savaş bahanesi verilmiş oldu. Timur kışı Karabag'da (A zerbaycan) geçirdikten sonra 1402 yılında tekrar Anadolu'ya girdi. Bu defa do�rudan do�ruya Osmanlı devletini hedef alıyordu. Osmanlı savaş meclisinde bu belmun bir an önce defedilmesi için kesin neticeli bir muharebe yap ılması fikri kabul gördü, çünkü merkezinden binlerce kilo­ metre uzakta bulunan muazzam Timur ordusu yiyecek ve barı­ nak sa�layabilmek için Anadolu şehirlerini feci şekilde yağma ediyor, yakıp yıkıyor halkı tedirginlik içinde kaçınyordu. Timur TokaCtan çıkarak Kızılırmak boyunu llikıb edip Ankara'ya geldi. Yıldırım bu ordu ile bir an önce karşılaşmak istiyordu. Fakat askerinin büyük bir kısmını Rumeli şehirleri­ nin korunmasına bırakmış, bir kısmını B i zans'a toparlanma [ır­ satı vermemek üzere İ stanbul civarına koymuş, bir kısmını da Anadolu kalelerinin muhafazasına me'mur etmişti. BöyJcce Ti­ mur'a karşı sayıca çok az bir kuvvetle kar�ı koy uyord u. Timur ise o çagda toplanabilecek en büyük ordu ilc gelmiş, üstelik bu orduyu [i l birlikleriyle adeta bir tank ordusu haline getirmişti. Çubuk Ovası'nda iki taraf saf tuttu. Yıldırım yanına Ve­ ziriazam Ali Paşa'yı , o�ullarından Musta[a, I sa, ve Musa Çe­ lebııeri alarak merkeze durdu. Ordunun sa� kanadındaki birlikle- 20g!farihte Türkler rin başına Anadolu Beylerbeyi Timurtaş Paşa'yı, sol kanada ise büyük oğlu Emir S üleyman'ı getirdi. l hliyaııa yirmibine yakın S ırp askeri vardı. Timur ordusunun kollarına oğullarını ve torunlarını ku­ mandan yaptı. Kendisi merkezde, idi sağ kanalta oğuııarından Miranşah Mirza, solda diğer oğlu Ş fıhruh Mirzfı vard ı . B u ordu­ da ayrıca Kafkasya, A zerbaycan, G ürcistan ve Kürdistan'dan toplanmış askerler vardı. Akkoyunlu Karayü lük Osman Bey kend i askeriyle sağ tarafLaydı. Bayezid tarafından ül keleri alınan Aydın, Menteşe, Germiyan, Karaman, Saruhan, Candar beyleri ile Erzincan Beyi Mutahharten de Timur ordusunda yer almış­ lardı. Savaş Osmanl ı sipfıhilerinin h ücumuyla başladı . Ti­ mur'un öncülerini bozan sipfıhilerin ileri harekfıtını durdurmak üzere ril birlikleri kullanıldı. Fakat daha ilk saatte beklenmedik bir hfıdise savaşın kaderini bell i etmişti. Ö nce Osmanlı ordu­ sundaki Kara Tatar denen ve Anadolu'daki Moğol kalın tıları olan askerler kendilerine daha yakı n (belki akraba) buldukları Timur ordusuna geçip Osmanl ı askerinin üzerine ok yağdır­ maya başladılar. Ardından Anadolu Beylerbeyi Timurtaş Paşa'­ nın emrinde sağ kanatta bulunan Aydın, Saruhan, Menteşe, Ka­ raman, Canelar, Germiyan askerleri karşı cephede bulunan eski beylerinin sancağı altına koşup onlar da Osmanlı'ya karşı sa­ vaşmaya başlad ı. Yıldırım'ın elinde sfıdece merkez ve sol kanat askeri kalmıştı. Sağdaki çöküntüyü gidermek üzere i htiyatla bu­ lunan S ı rp birlik lerini savaşa soktu. Fakat Sırp askeri bütün sadakatine ve gayretine rağmen fazla tutunamadı , çünkü karşı­ sındaki ordu TÜrk'tü. B una rağmen Sırplılar kaçmadılar, çarpışa çarpışa çekildiler. Savaş kaybediliyordu. Vezlrifızam ve bfızı ku­ mandanlar vel1ahd olan Şehzade S üleyman Çelebı'nin bu badi­ reden sıyrı larak Rumeli'ye geçmesini ve devletin başında bulun­ masını istediler, bunun üzerine S üleyman Çelebı yanındaki as­ kerle birl i kte oradan ayrıldı. O giderken vakit i ki n di olmak üzereydi, yfmi iki ordu en az altı saattir boğaz boğaza çarpışı­ yord u. t ki taraf da savaş denilen san'�llın bütün inceliklerini bi­ lerek vuruşuyordu. Savaşın h i çbir türlü kurtarılacak yanı kal- Tarihte Türkler/209 madığı anlaşılınca bütün şehzadeler ayrılıp gittiler. Etrafındaki beyler Yıldırım Han'a da kaçıp kurtulması için yalvarıyorlardı. O devletinin ve ordusunun bütün mes'fıIiyetini omuzlarında ta­ şıyan bir hükümdar olarak askerini bırakıp savaş meydanını ter­ ketmeyi şerefine yakıştıramadı. Hiç yenilmemiş, hiç yüzgeri et­ memişti. Yanında kalan üçbin kadar askerle elde silah vuruş­ maya başladı. B irkaç defa au vuruldu, hemen yanındakiler kendi atlarını verdiler. Vurduğu darbelerle kılıç dayanmaz olmuştu. Sonunda baltaya sarıldı ve zırhlı Timur süvarılerini onunla doğ­ ramaya başladı. G üneş batarken yanında bir avuç insan kalmış, ama o elinden silahını düşürmemişti. Timur onun esir edilme­ sini istediği için önce atını v urarak düşürdüler, sonra üzerine atılıp tuttular. Sekiz saat rasılasız süren bir meydan savaşından sonra Osmanlı ordusu ilk defa malfıbiyeti tadıyordu. B u yenilginin gerisinde muhakkak k i karşı tarafın Türk olması, yanı askerlik fenni ve yiğitlik bakımından bu taraftaki Türk'e denk olmala­ rının büyük rolü vardı. Fakat ondan daha önemlisi, Osmanlı Devleti'nin o sırada Anadolu B irliği'ni kurmasına rağmen bu birliğin sosyal ve siyasi bakımdan henüz çok zayıf olmasıydı. Anadolu beyliklerine son veril mişti, ama beylik yapısı tam or­ tadan kaldırılmış değildi. Osmanoğulları Anadolu'da merkezi devlet otoritesini bütün sosyal ve iktisfıdl temelleriyle ancak Ffıtih'ten itibaren kuracaklardır. Ancak ondan sonra beyler ye­ rine devlete bağlılık ve devlete sadflkat esası kökleşecektir. Ankara Savaşı Türkiye Türk Devleti için çok feci bir darbe olmuş, devletin hamle gücünü en az otuz sene için dur­ durmuştur. Timur belası olmasaydı daha Yıldırım Han zama­ nında B izans düşer ve ı.'lrih başka türlü akardı. Fakat Ankara Sa­ vaşı bir başka şeyi de isbfı.t eııi. Memlfıkler daha baştan, Ti­ mur'un bir fırtına gibi gelip geçeceğini , asıl kalıcı tehlikenin Osmanlılar olduğunu söylemişlerdi. B u doğru çıktı. Dünyanın en güçlü ordusuyla Hindistan'dan İzmir stıhillerine kadar hük­ meden Tim ur'un devleti onun ölümüyle dağıldı, ama Osmanlı'­ nın kurduğu devlet aradan on yıl geçtikten sonra tekrar bütün şevket ve azametiyle hayatına devam etti, eskisinden daha güçlü oldu. 21O/farihte Türkler Oradaki Türkler'in niçin sönüp kaldıgı, buradaki Türkler'in ni­ çin devamlı bir cihan devleti kurabildikleri konusunda derin de­ rin düşünmemiz gerekir. Timur bundan sonra İzmir'e kadar ilerledi. Peşinde mu­ azzam bir istila ordusu ile gelen bu büyük cihangir, ister-is­ temez Anadolu şehir ve köylerinde pek büyük yıkımlara sebep oldu. Yaptığı tek müsbet iş İzmir'in hala Hıristiyanlar'da bulu­ nan kısmını alması olmuştur. Anadolu'yu yine beylikler ha­ linde parçaladı, kendisine hizmet edip bağlılık arzeden bütün Türkmen beylerine eski hükümdarlıklarını geri verdi. Osmanlı ailesini de parçalayarak bir daha toparlanmalarına imkan verme­ mek niyetinde idi. Yıldırım'ı yanında esir tutarken oguIlanndan Musa, Mehmed ve S üleyman Çelebileri ayrı ayrı hükümdar ta­ nıdı, Mustafa Çelebi'yi de alıp yanında Semerkand'a götürdü. Yıldırım B aye71d'in Timur tarafından gördügü muamele hakkında çeşitli söylentiler vardır. Bazı Osmanlı tarihçileri Yıl­ dırım'ın bir kafes içinde hapsedildiğini, Timur her nereye gitse o kafesin de birlikte taşındığını söylerler. Fakat herhalde Yı1dırım'ın esir bir hükümdara yakışır şekilde tutulduğu muhak­ kaktır. Bir defasında Amasya'daki Mehmed Çelebi babasını kur­ tarmak üzere Kütahya'ya bir ekip göndermiş, fakat bu ekip gece S ultan'ı kaçıracakları sırada yakalanmıştı. Belki. bu hadiseden sonra Timur kafesli bir tahUrevan yaptırarak S ultan'ı o şekilde muhafaza etmiş olabilir. Yıldırım yedi aylık bir esaret haya­ tından sorıra kederinden öldü. Onun gibi haysiyetine, şan ve şe­ refine pek düşkün bir hükümdarın esarete yedi ay bile dayan­ ması beklenmezdi. Yıldırım Bayezid Han bütün ömrünü gaza meydanlannda geçirmiş pek kudretli bir hükümdardl. Babası Murad Han onu en iyi şekilde yetiştirmiş, bütün devlet büyükleri ve kumandan­ lar da kardeşler arasında tahta onu layık görmüşlerdi. Sup Pren­ sesi Olivera ile evlendikten sonra prensesin onu içkiye ve eğ­ lence alemlerine a1ışurdlgl söylenir. OsmanoğuIlarl içinde ilk defa içki içen piidişah Yıldırım Han'dır. Fakat dindar, alimlere saygılı bir hükümdardı. Bursa'da bugün bile Türklüğün büyük abidelerinden biri olan Ulu Cami'i o yaptırmıştır. Çocuklarının Tarihte Türkler/2 1 1 yetiştirilmesinde çok dikkat göstermiştir; gerçekten, şehzadele­ rin herbiri babalannın yerini tutacak degerde idi. Fetret Devri Osmanlı tarihinde 1402 Ankara Muharebesi'nden 14 l 3'te Çelebi Mehmed'in hükümdar olmasına kadar geçen devreye Fet­ ret Devri adı verilir, çünkü bu devir şehzadelerin taht kavga­ larıyla geçmiş ve devlet otoritesi tam kurulamadıgı için memle­ ket buhran içinde kalmıştır. Yıldırım Han vefat euigi zaman 43 yaşında idi. Timur onun cenazesini yine esir olarak yanında bulunan ogıu M usa Çelebi'ye verdi. Musa Çelebi ve Ankara'da esır düşmüş bazı sancak beyleri Sultan'ın cenazesini Bursa'ya getirip defnettiler. Y ıldırım'ın ölümü üzerine Timur da kendi memleketine döndü ( 1403). Geriye parçalanmış bir Anadolu, yagmalanmış, bütün hazineleri Timur'a gitmiş, ve nihayet bütün arşivleri yakılmış bir B ursa, ve en kötüsü, dört başlı bir Osmanlı devleti bıraktı. Ankara Savaşı'nda büyük şehzade Süleyman Çelebi (Emir Süleyman) Rumeli'ye geçerek orada hakim olmuş, Meh­ med Çelehl kendi eski sancagı olan Amasya'ya gitmiş, Musa ve Mustafa Çelebiler babalanyla birlikte esir düşmüşler, Isa Çelebi ise B ursa'ya gelip hükümdarlıgını ilan etmişti. B ayezıd'in bun­ lardan başka hayatta Fatma adlı bir kızı ile Kasım adında küçük yaşta bir ogıu vardı. Ankara Savaşı biter bitmez Timur, S üley­ man Çelebi'nin arkasından bir kuvvet gönderdiyse de bunlar Çe­ lebi'yi yakalayamadılar. Mehmed ve Isa Çelebiler Timur'u tanı­ dılar ve Timur onların hükümdarlıklarını kabUl etti. Daha sonra Rumcli'de Ş ehzade S üleyman'a gönderilen bir elçi heyeti onun da Timur'a bağlılığını sağladı. Nihayet Timur, Musa Çelebi'yi serbest bırakırken ona da hükümdar muamelesi yaptı. Böylece Osmanlı ülkesinde dört hükümdar bulunuyordu. Timur şehzade Mustafa Çelebi'yi kendisiyle birlikte götürdü; herhalde onu daha sonra kullanmak niyetindeydi. 21 2rrarihle Türkler Başlangıçta bunlann en kuvvetlisi Süleyman Çelebi idi. Devletin ileri gelenleri, özellikle veziriazam Çandarlı Ali Paşa durumunu zayıf görerek B i­ küçük kardeşleri Kasım Bey ile onu tutuyordu. S üleyman Çelebı zans ile anlaşma yoluna gitti; Fatma S ultan'ı Bizans sarayına bir çeşit rehin olarak bıraktı, Bi­ zans'a da eski topraklarından bazılarını iade etti. I sa Çelebı kardeşi M usa'nın Timur tarafından Bursa'ya gönderildigini du­ yunca şehri terkedip gitmişti, ama Timur gidince tekrar gelip B u rsa'ya hak im oldu. Musa gidip akrabiilan olan Germiyan ve Karamanoğulları'nın yanında kaldı. Amasya'daki Mehmed Çelebı gayet sistemli bir şekilde adım adım kendisini kabul ettiriyor, nüfUz sahasını genişleti­ yordu. Nihayet elindeki kuvvetlerle B ursa'ya yürüdü ve I sa Çe­ lebI'nin askerini bozd u. I sa bunun üzerine Rumcli'ye geçip ağabeyi Emır S üleyman'dan yardım istedi. Ordunun Ankara Sa­ vaşı'ndan kalan önemli kısmı S ü leyman'ın elinde idi, öneml i devlet adamları da onunla birlikte. B u yüzden Mehmed Çelebı B ursa'yı kendi hakimiyeti altında tutmaıda birlikte orada oLur­ madı, dönüp Amasya'ya giui. İsa, agabeyisinden aldığı yardım­ la Anadolu'ya geçti, ama Mchmed Çelebi ile yaptığı iki muha­ rebcde de yeniIdi. Anadol u beylerini Mehmed Çelebl'ye karşı it­ timka çağırıp bu yolda hay l i çal ışmasına rağmen Mehmed Çelebı o beyleri de dağıttı, hatta Saruhan Beyliği'ni tamamen ortadan kaldırdı. Sonunda Karamanlılar ile Germiyanlı\ar ara­ sında yardım almak için mekik dokuyan İ sa Çelebı Eskişehir'de yakalanıp idam edildi, B ursa'ya babasının yanına defnedildi. Mehmed Çelebı'nin gitgide k uvvetlenmesi , üstelik İs:1'­ yı bertaraf etmesi üzerine Emir Süleyman yanında Çandarb Ali Paşa ile Anadol u'ya geçti, B ursa üzerine yürüdü. Fakat Mehmed ve d irayetli bir hükümdar oldugu için B ur­ sa'da oturmamış, Amasya'da kalmıştı. Emır S üleyman B ursa'ya girdi, sonra Ankara'ya kadar yürüyüp oralan da aldı. Mehmed Çelebı ona karşı Anadolu beyleriyle bir ittifak kurmaya çalış­ tıysa da bunlar Süleyman'ın kudretinden korkup dağıldılar. Sü­ leyman Çelebı tekrar Edirne'ye döndü. Çelebı çok ihtiyatlı Tarihte Türkler/213 Anadolu hakimiyetini Mehmcd Çelebi'ye kaptıran Musa Çelebi bu defa Rumcli'ye geçerek Süleyman Çelebi ile m ücade­ leye karar vermişti. Deniz yoluyla Romanya'ya geçip, oradan Edirne tarafına ordu çekti. lık çatışmada mağlub oldu. Fakat Emir Süleyman'ın içki ve eglcnceye fazla düşkünlüğü, yanında çalışanlara k arşı çok keyfi ve despotça davranışları yüzünden devlet büyükleri bir bir ondan yüz çeviriyorlardı. Nihfıyet öyle bir zaman geldi ki, çogu açıkça Musa'yı tuttular ve Musa bun­ ların yardımıyla önce Süleyman'ın ordusunu bozdu, sonra Edir­ ne'ye girdi. Emır S üleyman bunca gafletten sonra nihayet hakı­ kati görünce kaçmaya çalıştıysa da yolda Türkmenler tarafından öldürüldü. Emır Süleyman veya Süleyman Çelebı devlet idaresinde başarısız kalmasına rağmen edebiyat ve ilimde bütün kardeşleri­ ne üsLÜndü. Haııa onun büyük edebı kabiliyetinden dolayı, bazı müelliner Mevlid yazarı S ü leyman Çelebi'nin de o olduğunu söylerler. Musa Çelebi aslında çok kıymet verdiği ve çok saygı duyduğu ağabeyinin ölümünü duyunca hemen kaatilleri yakalat­ tı. Bunlar akılları sıra Musa Çelebi'den m ükfıfat göreceklerini sanmışlardı. Hepsi de d iri d iri yakılmak suretiyle ortadan kal­ dırıldı. Eınir S üleyman'ın cenazesi Bursa'ya gönderilip de[ncdil­ di. Bir oğlu b ir de kızı kalmıştı. B unlar babalarının halinden sonra kendileri için de durumun kötü olduğunu düşünerek B i­ zans'a sığınmak istediler. Bizans o sırada Çelebi Mehmed'le olan anlaşması yüzünden çocukları kabUl etmedi. Şehziide kız­ kardeşi i le Yanbolu'da akıneılar arasına sığınmıştı. Mehmed Çe­ lebı bunları yakalattı; şehzadenin gözlerine mil çektirerek B ur­ sa'ya gönderdi, ama kendisine iyi bir maaş bağiatLI, her zaman görüşüp hatmm hoş tulardı. Kızını bir sancak beğiyle evlendir­ diler. Musa Çelebı, ağabeyini ortadan kaldırdıktan sonra Edir­ ne'de hükümdar oldu. Emır Süleyman'ın llilihsiz oğlu o sırada Bizans'ta m ülteci idi; Bizanslılar onun yanına asker vererek am­ casına karşı savaşa gönderdilerse de Orhan Çelebı mağlub oldu. Musa Çelebı İstanbul üzerine yürüyüp şehri muhasara etti. Bi­ zans çok sıkıntılı bir durumdaydı. B u defa kardeş kavgasından 214/farihte Türkler faydalanarak yine kurtuldu. O sırada Mehmed Çelebi Anado­ lu'da yeteri kadar kuvvetlenmiş Rumeli'ye geçmege hazırlanı­ yordu. Gelibolu yakası Musa'nın elinde olduğu için o yol ka­ palıydı. B izanslıIar Mehmed Çelebi'yi Üsküdar'dan karşıya ge­ çirdiler. Çatalca civarında yapılan muharebede Mehmed Çelebi yeniidi, güçlükle İstanbul'a sıl1;ınıp kurtuldu. Anadolu'ya dönüp bir defa daha asker topladı ve Rumeli'ye geçti, yine yeniidi. Ama emeiinden vazgeçmedi. Onun bu ısrarında Musa Çelebi'­ nin kötü politikasının da önemli rolü oldu. Emir S üleyman'ın yeniIip ortadan kalkmasına asıl sebep ordu ve idfu"edeki adamla­ ra kötü muamele etmesi ve onları tedirgin eunesiydi. Musa ay­ ni haı.fıyı işlemcktc gecikmemişti. Akıncı Beyi Mihaloğlu'nu beyIerbeyiliğe tayin etti, sırf kendisine sadık diye Şahmelik adında birini veziriazam, sapık inançlı Şeyh Bcdreddin'i kadı­ asker yaptı. Diger birçok mevkiIere de böyle degersiz adamları getirdi. Beyler kendisinden yüz çevirdiler, Mehmed ÇcIebi'ye el altından haber saldılar. Nihayet Mehmed Çelebi üçüncü defa ka­ labalık bir orduyla Rumeli'ne geçti; orada .bu askere Musa Çe­ lebi'den yüz çeviren beylerin kuvveti de katıldı. S amakov yakı­ nındaki Çamurlu Derbend'de yapılan savaşta Musa Çelebi'nin ordusu bozuldu, kendisi atının bataklığa saplanması yüzünden esir edildi ve idfun edildikten sonra B ursa'ya, Yıldırım'ın türbe­ sine defnedildi (14 13). Çelebi Sultan Mehmed Ankara Savaşı felaketinden sonra onbir yıl geçmiş, Os­ manlı tahtına yeniden istikrar gelmişti. Şimdi yapılacak iş Ti­ mur'un altüst ettigi memleket birliğinin kurulmasıydı. · Birliğe ne kadar muhtaç olunduğunu Karamanogıu (İkinci) Mehmed hiç vakit geçirmeden isb1it etti. Mehmed Çelebi Rumeli'de Mu­ sa ile uğraşırken, Karamanoğlu fırsatı ganimet bilip hemen B ursa'ya saldırdı. Bursa Kalesi'ni bütün zorlamasına rağmen alamadı, bunun üzerine öfkesini Bursa'dan aldı. Şehri baştan- Tarihte Türkler!21 5 başa ya�maladıgı gibi, Yıldırım Bayezid Han'ın Wrbesini d e ateşe verdi. Kendi anası Yıldırım Han'ın ö z kardeşi idi; ömrünü Allah ve millet yolunda gaza ile geçirmiş bir m ücahid sultanın ölüsüne karşı yaptığı bu alçaklık dünya durdukça unutulmaya­ caktır. Ölülere karşı kahramanlık yaparak Türk tarihine leke süren, müslümam arkadan vurmayı şiar edenen bu adam, Musa Çelebi'nin cenaze alayını görünce Osmanlı geliyor diye var kuvvetiyle Konya'ya kaçmayı bildi. Çelebi S ultan Mchmed önce AydınoğuIIan'nın üzerine yürüyüp İzm ir'i alarak onların saltanalina son verdi, ama Aydın­ oğlu (yahud İzmiroğlu) Cüneyd B ey'e Niğbolu sancak beyli�ini vererek yine merhamet göstermekten kendini alamadı. Oradan Karaman toprağına girdi. Karamanoğlu aman dileyince dokun­ madı, Candaroğulları tarafına yürüdü. Ama Karamanoğlu cibil­ liyelini göstermiş, Çelebi S ultan daha arkasını döner dönmez Osmanlı topraklarına saldırmıştı. Sultan Mehmed, Candaroğlu tsrendiyar Bey'e kendi hakimiyetini kabul ettirdikten sonra Ana­ dolu Beylerbeyi Bayezid Paşa'yı Karamanoğlu'nun üzerine gön­ derdi. Bftyezid Paşa, Karaman askerini dagıtıp beylerini ve oğlu­ nu esir aldı, Sultan'ın huzuruna getirdi. Çelebi Sultan Mehmed halasının ogıu olan Karamanlı ile ağır bir sulh imzaladı, Konya dışında hemen bütün Karaman topraklanm elinden aldı, ve onu Osmanlı seferlerine asker vermeye mecbur etti. Artık Rumeli'ne dönebilirdi. Rumeli Akınları ve Akıneı Geleneği S ultan Mehmed'in tahta geçişinin ikinci yılında Hırva­ tistan üzerine büyük bir akın yapıldı. Osman lılar'da Akıncı de­ nilen bir asker sınıfı vardı ki, bunlar Avrupa tarihinde görülen ya�ma ve çapul koııarından çok [arklı bir bünyeye sahipti. Bun­ lar hudud boylannda veya hududa yakın yerlerde oturanlar ara­ sından seçilir, listeleri kadı sicilIerine geçirilirdi. Ölen veya yaş­ lananların yerine uygun olanlar ahmrdı. En büyük kumandan- 2 1 6{farilııe Türkler ları a k ı n c ı bl' y i i d i , ak ı n c ı l ar onun e m ri a l t ı nda bin , yüz vc on k i � i l ik b i rl ik l e r h fı l inde b u l u n urlard ı . H e r bin k i ş i yc <ık ı nc ı bin­ ba�ı , ha yüz k i � i ye bir s uba ş ı , her on k i � i yc dc onbaşı k u man­ d a cderd i . Akıncıların csas görevi sava� zamanlarında orduya hcr t ü r l ü k q i f ve istihbarat h i z m eti yapm a k , yol ları ve köprüleri korumak , d ü şman ı n topa rlanmasına ve haz ı rl ı k yapmasına ma­ ni o l m ak i ç i n y i yecek ve asker kol ları na h üc u m ctme kti. Akın­ c ı l a r kesin sonuç l u savaş yapm azlar, çok mecbur kal mad ıkça büyük d ü şman b i r l i k l criyle çatı�mazlard t . B un l ar ı n csas özc l l i ğ i ç o k sü r',ı tli hareket c d e n a t l a r üzcri nde şa�ırtıcı sür'atlc d üşma­ n ı n önüne, ardına sark mak, d üşmanı �a�ırtıp dağ i tmaktı . Savaş­ ta ordudan dört-bq günl ük mcsfıfc i l eridc giderler, sava�tan son ­ ra da ord unun geri emniyetini sağlarlard ı . Bun ların maa�ı yoktu, gan,mctk ge�· i n i rlcnli. Bfvı ları n ı n timar toprağı da vard ı . A l ­ d ı k ları esır başına dev letc pençik d cn i l en beştc bir vcrgi veri rler­ di. A k ı n c ı beyi a k ı n emri a l ınca kasabalarda Ta vıcı den i len c m e k l i a k ıııc ı ları görcvlcnd i r i r , onlar d a kendi bölgelerindeki a k ı n c ı l ara haber gönderirierd i . A k ı n c ı be y i n i n bütün kuvvctiylc Akın denird i: yüz k i ş i l i k b i r kolun yaptığı akına I/ar(wıilik, y ü zden az say ı da olanların yaptığ ı na ise Çeıe d e n i r­ yaptığı sefcre di. O s m a n l ı l a r R u m c l i ' y e geç i n c e tan ı n m ı ş b a l.! bey l e r a k ı n c ı b i r l i k leri k u rm uş , böy lecc b i r akıncı geleneği tqekkül e tm i şt i . B u y üzden ak ınc ı l ar mensup o l d u k ları bey i n fı i lc adıyla a n ı l ırlard ı , yani a k ı n c ı be y l i ğ i bül.! b ü y ü k ai l e l e r i n el i ndeyd i . E n meşh ürları Turhanoğ l u (Turahanoğ l u ) a k ınc ı ları, M i haloğ l u a k ı n c ı l ar ı , M a l ko�'oğlu ak ı n c ı l an i d i . Ç e l ebi S u l tan M e h m ed zam a n ı n da a k ı n c ı m e v c u d u 40.000 c i vfırında i d i . 1 4 1 4 y ı l ı n d a Evre nos oğ l u Ishiık B e y , M acaristan vc Bosna'ya karşı Türkl er'den yard ı m i s tcycn H ı r­ vatlar'ı kor u mak üzere Bosna'ya bir akın tertipled i . Bosna Pren­ s i kaç t ı , yerine başkası geti r i l d i . Ertesi y ı l H ırvatistan'a akın ol­ d u , bu a k ı n s ı rasında İ shfık B e y kar�ısına ç ıkan M acar ord usunu bozd u , K ra l S i g i s m un d gÜ�' l ü k le kaç t ı . Böylece H ı rvatistan T ü rk l d e tfı b i o l m u ş , Bosna' n ı n bir k ı sm ı da Türk topra k l arı Tarihte Türkler/2l 7 arasına katılmıştı. ıshak Bey Saraybosna'yı üs yaparak akınıarı­ na devam etti. Bu arada Bosna'nın Türk idaresinde olmayan kıs­ mındaki feodal beyler de Türk himayesini isteyerek Osmanlı'ya tabi oldular. Çelebi Sultan Mehmed Bosna tarafı yola konduktan son­ ra ordunun başına geçerek EDfık seferine çıktı. Ellille Beyi Mir­ çe'nin ordusu ile yardımcı Macar kuvvetlerini dağıttıktan sonra meşhur Yerköy'ü (Giurgiu) aldı, orada bir Türk kalesi inşa edip bölgedeki hakimiyetini pcrçinlcdi. Mirçe i taatsizlikten vazgeçip Osmanl ılar'a tabi olmayı kabul etti. Bundan sonra Ellak voyvo­ dalan Osmanlı Sultanı tarafından tayin edilecektir. Türkler daha sonra Romanya ve 'Macaristan üzerine bas­ kılarını devam ettirdiler. Romanya tarafında Akkirman'a kadar geldiler, Macaristan üzerinde ise Evrenoszfıde İshak Bey'in yir­ mibin kişilik akıncı birliği önce İstirya'ya girerek Macar ordu­ sunu müthiş bir bozguna uğraı.tı, sonra Temeşvar taraflarını vurdu. Böylece Devlet'in Avrupa topraklarında en az birkaç yıl için endışesi kalmamıştı. Çelebi S ultan Mchmed Anadolu'ya döndü. Önce Canda­ roğulları'nın elindeki Kastamonu hariç bütün toprakları aldı, Candaroğl u'nu bir sancak beyi mesabesine düşürdü. B öylece Çankırı, Tosya, Samsun ve Bafra O.smanlı topraklarına katıldı. Sultan'ın görevlendirdiği Timurtaş Paşazade Umur Bey (Niğbo­ lu gazilerindendir) Timur belası sırasında Bizans'ın geri aldığı Hereke, Gebze, Darıca, Pendik ve Kartal'ı yeniden fethetli. S ultan Mehmcd'in son yıllarında iki önemli iç hadise çıktı. B unlardan biri Şeyh Bedreddin isyanı, öbürü Mustafa Çe­ lebı'nin taht kavgasıdır. Şeyh Bedreddın Mahmud, Sultan Murad zamanında Dimetoka yakınındaki Samuna veya Samavna deni­ len kazanm kadısı olan İsrail adında birinin oğluydu. Bedreddın önce B ursa'da, sonra Konya'da, daha sonra Kahire'de en yüksek ilim m üesseselerindc en meşhur hocaların yanında eğitim gör­ dü. B ir müddet Kahire'de Sultan Berkuk'un ogıu Ferec'e özel ho­ calık yaptıktan sonra Timur fetreti sırasında Anadolu'ya döndü. Musa Çelebi'nin yanına kapılandı, Çelebi onu kendi kadıaskeri yaptı. Fakat Musa Çelebi tahtı kaybedince Çelebi Sultan Meh- 21 8/Tarihte Türkler med onun di�er adamları gibi Şeyh'i de azletmiş ve sürgüne göndennişti. İznik'te ikamete me'mur olan Şeyh'e büyük bir maaş da ba�lanmıştı. Çok bilgili ve cerbezeli bir zat olan Şeyh, buradan müridlcrini her yana göndererek kendi doktrinini yaymaya başladı. Onun anlattı�ı şeyler arasında en önemlileri Hıristiyanlı�ı ve Yahudili�i İslam Dini'yle eşit sayması, bir de mal ve arazıde ortak mülkiyet (bir çeşit komünizm) tanımasıy­ dı. Bu yüzden Yahudiler, Hıristiyanlar ve ayak takımı arasında hayli tesırli oldu. Halifesi Börklüce Mustafa ile Torlak (Ya­ hudi) KemiU, Ege bölgesinde çalışıyorlardı. Şeyh de sürgün ye­ ri olan İznik'ten gizlice kaçarak deniz yoluyla Eflak'a gitti, ora­ dan güneye dogru etrafına türlü din ve mezheplerden, türlü ırk­ lardan hayli adam topladı. Timur fetretinin Osmanlı ülkesinde büyük bir sarsıntıya yol açtıgının bir demi de, işte bunca in­ sanın servet ve iktidar düşmanlıgıyla harekete geçebilmesiydi. İsyancılar üç koldan ayaklandılar. Urla'da Börklüce Mus­ tafa, etrafına topladı�ı beşbin kadar adamla üzerine gelen İzmir Sancakbeyi İskender Bey'i ma�lub edip öldürdü. Bunun üzerine Saruhan sancakbeyi Timurtaş Paşazade Ali Bey gönderildi, ama o da asılere mağlfıb oldu. Çelebi Sultan Mehmed vaziyetin cid­ diyetini görünce veziriazam Bayezid Paşa'yı yolladı. Bayezıd Paşa isyancıları Karaburup'da bozarak çogunu imha etti, ele­ başııarını ise yakalayıp Efes'e getirdi. Börklüce orada idam edil­ di, Torlak Hfı Kemal ise Manisa'da üçbin kadar isyancı ile bir­ likte yakalanıp ortadan kaldınldı. Bu arada Şeyh Bedreddin De­ liorman taraflarında dolaşıyor, etrafına adam topluyordu. Oraya gitmesinin başlıca sebebi, Mfısa Çelebi'ye kad·ıaskerlik yaptıgı sırada yanında çalışan pekçok kimseyi bulup onları kendine baglamaktı. Başlangıçta epey başarılı oldu, lakin kıs,\ zaman sonra adamları kendisinden yüz çevirdiler, Şeyh sadece bir alay ayak takımı ile kaldı. Börklüce ile Torlak'ın bozuldukları habe­ ri onu büsbütün sarsmıştı. Sultan Mehmed çaşnigirbaşı Elvan Bey'i bir miktar askerle üzerine gönderdi. Şeyh'i Za�ra tarafında ma�lub edip yakaladılar, Sultan'ın yanına getirdiler. S ultan ona alim oldu�u için eskidenberi hürmet ederdi. Kendisi cezMandır­ madı, ileri gelen ilim adamlarını toplayarak onların şeyhi m u- Tarihte Türklcr/219 hakerne etmelerini istedi. Meşhur İslam alimi Sadeddin Tef­ tezani'nin talebelerinden Heratlı Mevlana Haydar'ın başkanııgın­ daki bir mahkemede Şeyh suçlu bulundu, kendisi de bunu kabfıl etti. Serez'de idam ettiler. Bazı wihçiler Şeyh'in devlete isyan etmek niyeti bulunmadıgmı, ama kendi adına hareket eden Börklüce ve Tarlak'ın isyanı üzerine korkarak Eflak'e kaçtığını söylerler (1420). İkinci kargaşalık Şehzade Mustafa Çelebi olayıdır. Yıldı­ rım'ın Emir S üleyman'dan sonraki en büyük oğlu olan Mustafa Çelebi'yi Timur kendi yanında Semerkand'a götürmüştü. Çelebi bir gün çıkageldi. Önce Karaman bölgesinde göründü, sonra deniz yoluyla Eflak'e geçip Emik Voyvodası ile anlaştı. Nigbolu Sancakbeyi Cüneyd Bey İzmir'deki Aydınoğlu saltanatını diriltmek heve­ siyle ona iltihak etti ve veziri oldu. Mustafa Çelebi etrafta daha başka böyle hoşnutsuz gruplardan topladığı epeyce bir kuvvetle Selanik civarına kadar geldi, ama orada S ultan Mehmed'in aske­ rine mağlub oldu. Yanında İzmiroğlu Cüneyd'le varıp Bizans'a sığındi. Bizans'ın eline iyi bir koz geçmişti. S ultan Mehmed her iki şahsın serbest bırakılmaması için Bizans'a yılda belli bir para vermeyi teklif etti ve böylece anlaştılar. Mustafa Çelebı olayı Devlet'in başına ciddi bir sıkıntı verdiği için, onun hep yalancı biri olduğu, haklki Mustafa Çe­ lebi olmadığı propagandası yapıldı. Bu yüzden adı "Düzmece Mustafa "ya çıku. Ama Mustafa Çelebi babasının sağlıgında meziyetlcriyle tanınmış ve ün yapmış biriydi, bu yüzden devlet ileri gelenlerinden çoğu kendisini tanıdılar, bazıları da onun sa­ fında yer aldı. Fakat şimdilik ondan gelecek tehlike atIatılmış bulunuyordu. Çelebi Sultan Mehmed 1 42 1 yılında 32 (bazılanna göre 42) yaşında Edirne'de vefat etti. Ölmeden önce oğlu Murad'm acele getirilmesini istedigi söylenir. Gerçekten o sırada acele edilmedigi takdirde agabeyi Mustafa Çelebi'nin tahtı ele geçirme ihtimali bulun uyordu. Çaşnigirbaşı Elvan Çelebi'yi hemen Amasya'da sancakbeyi olan Şehzade Murad'a gönderdiler, o ge­ linceye kadar padişahın öldüğünü bildirmediler, hastadır diyerek 220ITarihte Türkler etrafı oyaladılar. Nihayeı Şehz1ide'nin Bursa'da tahta çıktığı öğ­ renilince, Sultan'ın cenazesi Edirne'den yola çıkarılıp B ursa'ya defnedildi. Onun yatmakla olduğu meşhur "Yeşil Türbe" Türk san'atının şaheserlerinden biridir. Türbenin karşısındaki Yeşil Cami de onun eseridir. Çelebi Sultan Mehmed Osmanoğulları'nın en büyükle­ rinden biridir, hatta ona Devletin Ikinci Kurucusu bile denir. S iyasetle bir dahı olduğu muhakkaktır. Memleketi ve milleti bunca beladan, fitneden, düşman tehlikesinden ancak onun gibi parlak bir zeka, yüksek bir kaabiliyeı ve karakter kurtarabilirdi. Zamanında ilim ve san'at büyük ilerlcmeler göstermiş, devletin her kademesinde ehliyetli kişiler vazife görm üştür. Şahsen ga­ yet yumuşak huylu, affedici olan S ultan Mehmed, savaş oldu­ ğunda ön safta nefer gibi çarpışacak kadar cesur ve yiğitti. Vü­ cudu bu savaşlarda aldığı yaraların izleriyle doluydu. Sultan İkinci Murad Han İkinci Murad Han tahta geçtiğinde onsekiz yaşındaydı. Babasının sancak şehri olan Amasya'da devlet işlerini öğrenerek yetişmişli. Cesur olduğu kadar tedbirli ve temkın li de olması sayesinde devletin başını birçok beladan kurtarmış, Osmanlı Devleti'nin imparatorluk çağını hazırlamıştır. O tahta geçtiği zaman Bizans lmparatoru elinde rehin bulunan Mustafa Çelebl'yi bazı şartlarla serbest bıraktı; M usta­ fa Çelebi yeğeninin elindeA Osmanlı saltanatını aldığı takdirde Bizans'ın daha evvel kaybettiği bazı toprakları iade edecekti. Çelebi muhiifaza altında bulunduğu Limni adasından çıkarak Rumeli'ne gitti. Babası Yıldırım Han'ın Rumeli'de bulunan beyleriyle görüştü. B unlar henüz çocuk çağında saydıkları Mu­ rad yerine eskiden beri tanıdıkları Mustafa Çelebl'nin hüküm­ darlığını tercih ettiler. Evrenosoğulları, Turahanoğulları hep onun tarafına geçti. Topladığı ordusuyla Gelibolu'yu kuşatan Mustafa Çelebi'nin üzerine veziriazam B ayezid Paşa kuman- Tariht(! Türkl(!r/221 dasında bir ordu gönderildi, fakat Bayezıd Paşa'nın yanındaki beylerin çoğu da Mustafa Çelebı tarafına geçince bu ordu da­ ğıldı, Bayezıd Paşa öldürüldü. Mustafa Çelebı Edirne'de sultan oldu. Gelibolu'yu aldı, ama onu Bizans'a vermedi. B unun üze­ rine B izans Imparatoru ona karşı Sultan Murad'la anlaşmaya ça­ \ışmışsa da istekleri kabul edilmemiştir. M ustafa Çelebi bundan sonra Gel ibol u'dan Anadolu sahi­ l ine geçip B ursa'ya doğru yürümeye başlmmştı. Sultan Murad ve adam ları buna karşı siyası bir taktik uygulamaya karar ver­ diler. Vaktiyle Tokafa gönderilip Bedevi Çardak'ta hapsedilen Mihaloğlu Mehmed Bey serbes t bırakılıp Bursa'ya getirildi. Mi­ olup onları iyi tanı­ Çelebı 'yi bırakmaları hususunda onları ikna edecekti. Rumeli ordusu Ulubad yakınına ge linc e S ultan Murad haloğlu Rumeli beylerinin kıdemlilerinden dığı için, M uslafa kendi askeriyle karşısına çıktı. tki taraf uzun müddet birbirine saidmnaya cesfıret edemedi. Herhangi bir çatışmada M ustafa Çe­ Iebi'nin giilip gelmesi muhakkaktı, çünkü Sultan Murad:a göre savaş ustası bir şehza­ Murad boş durmadı. Mihaloğlu çok kuvvetli bir ordusu vardı, kendisi de de idi. Fakat bu arada S u ltan Mehmed Bey'e bÜLÜn Rumeli B eylerine ulaştırılmak üzere mek­ tupl,ır yazdırdılar. Mehmed Bey bu mektuplarda padişahı bıra­ kıp bir asi'ye uydukları için büyük günah işlediklerini, fakat ge­ ri dönerlerse hepsinin affedileceğini yazıyord u. Rumeli beyleri M ihaloğlu'nun öldüğünü sanıyorlardı. Bu yüzden inanmadılar. öbür yakada­ ki beyleri bir bir adlarıyla çağırdı ve hepsiyle konuştu. B unun Ama gece vakti Mihaloğlu ırmağın kenarına gelip üzerine beyler yaptıklarına pişman olup M u stafa Çe lebi 'yi bı­ raktılar. S ultan Murad'ın ve/iri Hacı Ivaz Paşa da Mustafa Çele­ bi'ye sahte bir mektup gönderip onun Rumeli beyleriyle arası­ nın iyice açılmasına sebep oldu. Mustafa Ç elebi kararsız ve şaş­ kın bir vaziyette kalmıştı. G ece baskını yapmak üzere Sultan Murad'ın karargahına gönderdiği birlik de S ultan Murad'ın Ulu­ bad Köprüsü'nü yıktırmış olması yüzünden sarp yerlerdeTI geçer­ ken yeniçeri h ücumuyla bozulup dağılınca, Çelebı işin bittiğini anladı . Oradan pek az adamıyla kaçıp Gelibolu'ya geçti. Arka­ sından Mihaloğlu Mehmed Bey'i gönderdiler. Bazıları Kı z ılağ aç 222/farihte Türkler Yenicesi'nde yakalanıp Edirne'de idam edildiltini, bazıları da Sofya yakınında yakalanıp Mihaloltlu tarafından yay kirişiyle boltdurulduğunu ve cesedinin S ultan Murad'a gönderildiğini söylerler ( 1422). Saray onun başarısını önlemek için "düzmece" şehzMe olduğunu iddia etmişti: bu yüzden kendisine mezar da yapurmadılar. Üstün meziyeLleri bulunan bu ı.alihsiz şehzade muvaffak olsaydı herhalde büyük bir padişah olabilirdi, fakat genç yeğeni Murad onu aratmayacak kadar büyük bir devlet ada­ mı olduğunu isbat etmiştir. B u arada devletin başına ikinci bir gaile çıku. Sultan Murad Rumeli'de iken kardeşi Mustafa isyan etti. Şehzade Mus­ tafa henüz onüç yaşında bir çocuktu ve Hamideli Sancağı kendi­ sine verilmişti. Orada GermiyanoğuIları'nın ve kendi Ialası Şa­ rabdar lIyas'ın teşvikiyle saltanat davasına kalkU. Asker çekip Bursa'ya yürüdüler. Bursa halkı onları şehre sokmayınca gidip İznik kalesini kuşattılar. Sultan Murad hemen Şarabdar ııyas'a haber gönderip, kendisi gelinceye kadar şehzadeyi oyaladığı tak­ dirde affedileceğini ve beylerbeyi yapılacağını vadeui. İznik mu­ hafızı Ali Bey'e de kaleyi onlara vermesini tenbih etti. MihaI­ oğlu Mehmed Bey isyanı bastırmak üzere öncü olarak gönde­ rildi. Fakat yolda Şehzade Mustafa'nın kumandanlarından Taced­ dinoğlu ile yapılan muharebede Mihaloğlu öldürüldü. O arada S ultan yetişti. Mustafa'nın adamları kaçtılar, kendisi gözlerine mil çekildikten sonra Bursa'ya gönderildi. Mihaloğlu'nun adam­ ları Taccddinoğlu'nu bir köyde yakalayıp işkence ile öldürdüler ( 1423). İç gaileler böylece sona erdikten sonra S ultan Murad dış meseleleriyle meşgul olmaya başladı. S ırbistan ve Macaristan serhaddini korumaya Evrenosoğlu'nu, Efliik serhaddine Firuz Bey'i memur etti. Timurtaş Paşa'nın üç oğlundan Umur Bey'i Germiyan iline elçi gönderdi, Oruç Bey'i beylerbeyi yapu, Ali Bey'e de Saruhan sancak beyliğini verdi. Kendi lalası Yörgüç Tarihte Türkler/223 Paşa'yı Amasya Sancagı'na gönderdi. Candarlızade tbrahim Paşa veziriazam, Hacı tvaz Paşa da ikinci vezirdi. Önce Osmanlı sı­ nırını ıecavüz eden Candarogıu tsfendiyar Bey'in üzerine ordu gönderildi. Osmanlı kuvveıleri tsfendiyar Bey'i bozguna ugraLıp kaçırdılar. lsfendiyar'in kızını S ultan Murad'a vererek barış iste­ mesi üzerine, eski yerine çekilmesi ve ağır bir vergi ödemesi şartıyla barış yapıldı. Arkasından Aydın ve Menteşc Beylikle­ ri'ne son verildi. Sonra sıra Karamanogulları'na geldi. Önce on­ ların müttefiki olan Teke beyıerinin üzerine yürüyüp beyIikIe­ rine son verildi. Karamanoğlu İkinci Mchmed, Osmanlı'ya aid olan Antalya kalesini kuşatmaya kalklı, fakat kaleden atılan bir gülle ilc öldü. Sultan Murad onun ogıu tqrahim Bey'i Karaman iline bey tayin etti, öbür üç kardeşine Rumeli'de sancak beylik­ Ieri verdi. Germiyanogıu Yakub Bey ogul bırakmadan yaşlanınca Edirne'ye gelip Sultan Murad'la görüşerek ülkesini ona vasiyeı eLınişti. Böylece Anadolu Beylikleri'nden sadece tsfendiyar, Ka­ raman, Dulkadır ve Ramazanoğlu Beylikteıi kalıyordu. A vrupa tarafında Sırbistan ve EOak uzun zamandır Os­ manlılar'la Macaristan ve Venedik arasında çekişme konusu idi. O sırada Avrupa'da bunlardan başka Osmanlı ilc mücadele ede­ cek devlet de yoktu. Venedik ticaretle geçinen bir devlet olduğu için deniz hakimiyetini garanti edecek olan kara ülkelerini elinde tutmak istiyordu. O sırada Ege sahillerine çıkıp, bir ta­ raftan Arnavutluk yoluyla Adriyatik'e uzanan Osmanlılar, Venedik için ciddi bir tehlike idi. Osmanlı akıncılan Mora'ya devamlı akınlar yapıyor, donanma ise sık sık Venedik !iman­ larını vuru-yord u. Venedik'le savaş hali sürerken Macaristan (aslında Almanya ve Macaristan) Türkler'e karşı savaş açtı. Sultan Murad Macarlar'a karşı savaşmak üzere ordunun başında hareket etti. Fakat Filibe'ye geldigi sırada Karamanoğ­ lu'nun Osmanlı ülkesini arkadan vurmaya kalktıgını işitince, kendisi Filibe'de kaldı, Rumeli Beylerbeyi S inan Paşa'yı ileriye gönderdi. Sırbistan'a g iren Macarlar G ügercinlik Kalesi'nin önüne gelmişlerdi. Sinan Paşa kaleyi kurtarmak üzere acele yü­ rüdü. Düşmanla karşı karşıya geldiler. Macar ordusuna bizzat Kral Sigismund kumanda ediyordu. Türk karargahında yapılan 224{farihte Türkler toplantıda Yidin Sancak beyi Sinan Bey heyecanlı bir konuşma yaparak düşmana hücum edilmesini istedi: "I/ey gazffer, düşman gözümüzün önünde kalemizi yıkarken burada oturup beklemek pfıdişaha hainlik değil de nedir? Yoksa ımanımız mı zayıfladı? Kafir çok kalabalık­ sa kadir Mevlii Islam askerinin yardımcısıdır. Bir değersiz baş için ahireti satmak bize yakışır mı?" dedi. BeyIcrbcyi bu sözler üzerine Sinan Bey'e: "Yar git, bura­ lar senin mem leketin sayılır, esir tutup bize düşman ahvalini bildir" diyerek onu kendi askeriyle önden gönderdi, kendisi arka­ dan yürüdü. Sinan Bey kale civfırında Macar ordusu üzerine f!IU bir baskın vererek ordunun tamfum yetişmeden düşmanı darma­ dağın etti. Kral S igismund güçlükle canını kurtardı ve Türk­ ler'le anlaşmak zorunda kaldı ( 1428). Sultan Murad, iki yıl sonra Selanik'i alarak Yenedik'e kuvvetli bir darbe vurdu. Selanik liman şehri olarak Yenedik için çok önemliydi; şehir daha önce Türkler'e geçmişken Emir S üleyman tarafından Bizans'a anlaşma ile iade edilmişti. Sela­ nik'in fethinden sonra Yenedik'in denizden yaptığı bir hücum da Türk donanması tarafından püskürtüldü. Yenedik, 1 43 1 yılında barış yapmak zorunda kaldı. Bu arada Karamanoğlu İbrahim Bey, Yenedik ve Maca­ ristan'la mektuplaşarak onları Osmanlılar aIcyhine i ttifaka davet ediyor, Osmanlı ordusu sınır boylarında kafirlc uğraşırken o ar­ kadan vuruyordu. S ultan M urad Anadolu'ya dönerek Karaman­ oğlu'nu işgal ettiği Hamideli topraklarından çıkardı. İbrahim Bey'in pek tanınmış bir alimi elçi göndererek yalvarıp-yakar­ ması üzerine Sultan Murad anlaşma yapıp acele Rumcli'ne dön­ dü. Böylece Karamanoğlu bir defa da aff-ı şahfuleye uwamış bu­ lunuyordu. Karamanoğlu'nun Hıristiyan müttefikleri olan Sır­ bistan, Ef1fık, ve Macaristan'a akıneılar vasıtasıyla gereken ders verildi. Macar scrhaddinin akıncı beyi olan Evrenosoğlu Ali Bey 1432 yılında Erdel (Transilvanya) üzerine müdhiş bir akın yapmış, içlerinde birçok Macar asilzadesi de bulunan binlerce esir al ıp gelmişti. 1437 yılında Sultan Murad Macaristan üzc- Tarihte Türkler/225 rine sefere çıklI ve öncü olarak yine EvrenosoğIu'nun akıncıla­ rın ı Teıneşvar bölgesine gönderdi . Macaristan'ı alt üst eden akıncı kolları Kral'ın kuvvetli bir ordu toplamasına fırsat ver­ memişler, pekçok esır ve ganimetle dönmüşlerdi. S ultan Murad Macaristan'a girince Kml onu karşılamaya cesaret edemedi; Ma­ car kuvvetleri kalelere sığınıp kendilerini savundular. Pfıdişah EOfik yoluyla döndü. O yıl M acarlar Vidin sancakbeyinin kuv­ vetlerine saldırarak zayiflt verdirmişlcrdi. S ultan Mumd bu defa Macarlar için bir üs hfılinc gelen S ı rbistan Despotluğu'na karşı harekete geçti ve Despotluk merkezi Semendire'yi [ethetti. O dönünce M acarlar S emendire'yi geri almak üzere tcşebbüse geçtilerse de, Üsküp Sancakbeyi G azi İshak Bey ile Tim urtaş Paşazfıde Osman Bey'in kuvvetleri Macar ordusunu perişan eııil ­ e r ( 1 438). B i r y ı l sonra Türk orduları artık M acaristan'ın Türk sınırındaki en büyük şehri olan Belgrad'ı kuşatarak hüle gelmiş­ lerdi. Evrenosoğlu Ali Bey'in 1 439'daki Belgrad k u şatması so� nuç vermedi. Türkler her yıl M acaristan içlerine akıncı hücum­ ları yapıyorlardı. Fakat o yıl larda Macaristan ord ularının başına çok kaab i l iyetli bir başkuınandan , H unyadi Yanoş geçmişti. Hunyadi 1 442 yılında M ezıd Bey'in kuınandasındaki bir akıncı birliğini pusuya düş ürerek feci şekilde ezd i . Bu mağ I lıbiyeti telMi etmek üzere Rumeli Beylerbeyi Şahin Paşa'nın kuman­ dasında gönderi len ordu da Hunyadi ile yapılan bir muharebede bozuldu. H unyadi Türk hfıkimiyetindeki S ı rbistan topraklarına gird i . Kula Şfıhin Paşa'nın yerine tfıyin edilen Rumeli Beyler­ beyi Kaasım Paşa Niş yakınında mağ l Ob oldu ( 1 443). S u l um Murad o sırada Macarlar'ın m üııefiki Karamanoğ­ lu İ brahım'le uğraşmak üzere Anadolu'da bulunuyordu. Kara­ manoğlu İbrahi m , M acarlar'a mektup göndererek Anadol u'y u kendisinin alacağın ı, Rumcli'yi onlara bırakacağını, bunun için Osmanlı'yı iki taraftan sıkıştırmak gerektiğini söylüyordu. Her seferinde Osmanlı prensesi olan karısını şeHiatçi göndererek göz yaşları içinde kendini kurtamn bu fesfıtçı , boynunda binlerce Türk akıneısının kanının günahını taşımıştır. 226ffarihte Türkler Sultan Murad Edirne'ye geldikten sonra kış mevsiminde Macar yürüşünü durdurmak için sefere çıktıysa da başarılı ola­ madı, Edirne'ye geri döndü. Macarlar sonunun ne getirecegi bi­ linmeyen bu başanlarını bir anlaşma ile perçinIemek istediler ve bunun üzerine 1444 yılında Segedin'de barış yapıldı. Osman­ lılar daha evvel ilhak ettikleri Sırbistan'ı kendilerine tabi bir krallık olarak yeniden tanıyacaklardı. Segedin barışı on yıl geçerli olmak üzere , iki taraftan bi­ rinin Kur'an, digerinin ıncil üzerine el basmasıyla tasdik edil­ mişti. Padişah Avrupa sınırını böylece emniyete aldıktan sonra, artık Karamanogıu fitnesine kesin son vermek üzere ulemadan fetva istedi. O zamanın çeşitli ehli sünnet mezhebIerine men­ sup beş büyük fıkıh aliminin bazılan Karamanogıu yaptıklarına pişman olup Osmanlı'ya yardım ettiği takdirde affedilebilece­ gini, bazıları ise İslam mücahidleri küffara karşı ceng ederken onları arkadan vuran böyle bir adamın katledilmesi gerektiğini söylediler. Padişah bunun üzerine sefer açtı, ama Karamanogıu her defasında yaptığı gibi Osmanlı prensesi olan karısı ile vezı­ rini ricacı gönderip, kendisi Taşeli taraflanna firar etLi. Elçilerin yalvarıp yakarınill an üzerine, Karamanoğlu bundan böyle Os­ manlı ordusuna asker göndermek şartıyla affedildi. Sultan Murad Karaman'dan dönünce Bursa'dan Edirne'ye geçmedi. Edirne'de oğlu Mehmed'i (Büyük oğlu Alaeddin Bey bir yıl önce ölmüştü) vekil bırakmıştı; bu defa onu pfıdişah ilan ederek kendisi tahtı bıraktı, Manisa'ya çekildi. Henüz 12- 13 yaşlannda bulunan şehzade Mehmed'i padi­ şah olarak büyük hadiseler bekliyordu. Sultan Murad hem kafir krallarıyla, hem onların işbirlikçisi olan Karamanoğlu'yla barış yapmış olmakla birlikte , bu iki banş da su üstüne yazılmış ya­ zılar gibiydi. Bir defa, Macar başkwnandanı Hunyadi Yanoş ba­ rışın şiddetle aleyhindeydi, ve diğer Avrupa krallarını Macar Kralı'na karşı kışkırtıyordu. Onun· Türkler'e karşı üstüste ka­ zandığı başanlar kendisini sarhoş ettiği gibi, Hıristiyan kamu­ oyunda da çok büyük etkiler yaratmıştı. Türkler'e karşı hiçbir ümitleri kalmayan Hıristiyanlar onları yenebileceklerini düşün­ meye başladılar. Papa'nın da işe karışmasıyla Macaristan on Tarihte Türkler/227 yıllık barışı on gün içinde bozdu. Osmanlı tahtına bir çocugun geçmişi olması ise Türkiye'yi cazip bir lokma haline getiriyor­ du. Hoca Sa'deddin Efendi'ye göre, Karamanogıu ıbrahim Bey Macar Kralı'na mektup göndererek, Türk padişahının aklını ka­ çırdıgını, Saruhan (Manisa) ilinde dag bayır dolaşarak gününü gün ettigini, padişahlıgı cahil ve te<;rübesiz bir çocuga bırak­ tığını, bu sebeple kolayca ezilebilecegini bildirdi. Gerçekten, Karamanoğlu kendisinin Sultan Murad'la banş yaptıgmı, ondan başkası için bu anlaşmanın geçerli olmadığını iddia ediyordu. 1444 yılında Macaristan ve Lehistan (müşterek krallık) başta olmak üzere büLÜn Avrupa devletleri Osmanlılar'a karşı Haçlı seferi açtılar. Esas kuvvet Macaristan'a aiddi, diğer devlet­ ler ufak birliklerle katıldılar. Venedik Cumhuriyeti ile Papahk donanmalannı Haçlılar'ın emrine verdi. Eflak Voyvodası da on­ lara katılmıştı. Böylece yüzbin kişi civarında bir ordu kuruldu. Bu ordunun başkumandanı Macar Kralı Ladislas , akıl hocası ise Hunyadi Yanoş'tu. Zafer kazanıldığında Hunyadi'ye Bulgar Kral­ lıgı verilecekti. Haçlı Ordusu Tuna'yı geçip Bulgaristan'a girdi. Niğbo­ lu'ya kadar geldiler, fakat Nigbolu muhafızı Fırlız Beyzade Meh­ med Bey kaleyi kuvvetle m üdMaa edip vennedi. Haçlılar burada oyalanmayı uygun gönneyip ileri yürüyüşe devam ettiler. Türk tarafına gelince, devlet büyükleri bu sırada çok genç bir padişahın bu işin üstesinden gelemeyeceğini düşün­ müşler, Padişah'a babasını davet etmesini teklif etmişlerdi. Sul­ tan Mehmed istemeye istemeye bu daveti yaptı, ama babası gel­ medi. Bu defa: "Eğer ptıdişah sen isen gel ülkeni kurıar; eğer padi­ şah ben isem o zaman emrediyorum , ordunun başına , geç!" şeklinde bir mektup gönderdi. S ultan Murad acele Manisa'dan kalkıp Edirne'ye geldi, orduyu toplayıp başına geçti ve düşmanı karşılamak üzere yürüdü. Türk ordusunun mevcudu kırk ile elli bin arasındaydı. 228(farihtc Türkler Haçlı Ordusu ile Türk Ordusu Yama'da karşı karşıya gel­ diler. Hunyadi Yanoş'un tavsiyesi üzerine Haçlılar insiyatifi al­ dılar ve taarruza başladılar. Taarruza uğrayan Türk sa� kanadının başında Anadolu Beylcrbeyi Karaca Bey bulunuyordu. Şiddetli düşman baskısı karşısında sa� kanadımız çekilmeye başladı . Ka­ raca Bey yanına birlik kumandanlarını alarak askerin çekilme­ sini önlemek ve onları cesaretlendirmek üzere ön sa[ta savaşa girişti. Onun bu kahramanlığı sağ kanadı bozularak imha edil­ mekten kurtarmış, ama kendini kurtaramamıştı. Karaca Bey bir elinde kılıcı ile toprağa düşüp eccl şerbetini içti. Yeniçeri Sek­ banbaşısı Doğan Ağa da onun ardından AlIab katına uçtu. Düş­ man bu defa sol kanada hücum etti. Sol kanat da yavaş yavaş geri çekilmeye başlamıştı. Pildişah merkezde kapıkulu askeriyle birlikte kımıldamadan duruyordu. Beylerin çoğu durumu endışe verici görmekle birlikte, bazıları ısrar ve sebfıt etmek gerektiği­ ni söylediler. Bu arada düşman zafer sarhoşluğu ile büyük bir halfı yaptı; geri çekilen Türk kollarının üzerine hücum edeceği­ ne, onları savaş-dışı bıraklığını sanarak artık netice almak üzere Türk ordusunun merkezine h ücum eııi. En önde Macar Kralı Ladislas çılgınca at tepiyor, Sultan Murad'ı kendisi esır almak istiyordu. B ütün Haçlı ordusu Niğbolu'nun intikamını alma hır­ sıyla coşmuştu. Kral'ın arkasında en seçme birlikler vardı . B un­ lar bizim merkeze epeyce yaklaştıkları zaman Türk kanalları ka­ panmaya başladı. Macar Kralı bir anda kendisini Yeniçeriler'in karşında bulmuş, sağı ve solu da Türkler'le çevrilm işti. Kral'ın çevresindeki en seçme muhMız şövalycleri yeniçerilerin topuz ve balta darbeleri altında bir bir yere yıkıldılar. Koca Hızır adlı bir yeniçeri Kral Ladislas'ın atının ayağma bir kılıç çalınca Kral atla birlikte yere kapaklandı, Hızır Ağa hemen tepesine çullanıp aman vermeden başını kesti. Ladislas ıncil üzerine yaptığı ye­ mıni bozmuş, hem kendi dindaşı, hem Müslümanlar'dan nice insanın kanına giren bir savaşa yol açmıştı. Başını bir mızrağa takıp sancak gibi kaldırarak düşman üzerine yürüdüler. Daha Türk çenberi daralmaya başladığı anda Hunyadi Yanoş işin bit­ tiğini farketmiş ve kaçmaya başlamıştı. Kral'ın kesik başı Hı­ ristiyan ordusuna büsbütün maneviyat bozukluğuna yol açtı. Tarihte Türklcr/229 Akşam karanlıgına varmadan büyük Haçlı ordusunun üçte ikisi esir edilıniştİ. Kaçan Hunyadi'nin yakalanması için ar­ kasından Davud Paşa'yı gönderdiler. Türk ordusundan Anadolu Beylcrbcyİ Karaca Paşa ile Tim urtaş Paşa-zade Umur Bey'in og­ lu Osman Bey ve bunların yanında ikiyüze yakın kimse şehid olmuştu. S ultan Murad bütün İslam ülkelerine zafernameler gön­ dererek İslam'ın bu büyük zaferini müjdeledi. Mısır'da cam i ler­ de Türkler'in zaferi kutlanmış, Sultan Murad' ın yüce adı hutbe­ lerde "A llah Yolunda Mücahid, Emırü'l-Mü'minın" olarak anıl­ mı ştır. S ultan M urad Edirne'ye döndüğünde resmı sıfatı padişah de ğil , başkumandandı. Devlet ileri gelenleri arası nda şiddetl i bir hizipleşme vardı ve bazıları Ş ehzfıde Mehmed'i , bazıları Sultan Murad'ı tutuyorlardı. Askerin de diretmesi üzerine Sultan Murad tekrar padişfıh mm edildi, Şeh za de M ehmed lalası Zağanos Paşa ve Şfıhin Paşa ile birlikte J\,1ani sa'ya gönderildi. Vezıriftzam Çandarlı Hal i l Paşa S ultan Murad'ın padişahlığını istemişti ki, bu çekişme ileride Halil Paşa ilc S ultan İkinci Mehmed arası n ­ da anlaşmazlığın büsbütün artmasına ve ni hayet Paşa'nın idamı­ na kadar gidecektir. S ultan Murad 1 446 yılında Mora seferine çıktı. Mora o Lfırihıe Bizans'ın İsıanbul dışında yegfıne hftk im iyet bölgesi ola­ rak kalmıştı. H unyadi Yanoş'a karşı Niş bozgununda ihmftli gö­ rüldüğü için Tokat Kalesi'nc hapse gönderilen, fakat Varna Zafe­ ri üzerine Azap Bey ' i n ricasıyla arfedilerek geri getirilen Gilzi Turahan Bey M.ora üzerine akma gönderildi. Ardından Pfıdişah ordu i lc varıp Korenı Kalesi'ni zapteııi. B unun üzerine Mora'nın merkezi Paıras'ın da düşmesi düşmanı barışa mecbur elti. O sı­ rada Mora Despoıu olan B izans prensi Kostanun (daha sonra Bi­ zans İmparaıoru olacaktır) Türkler'e bağlı bir despolluk haline gelmeyi kabul etıi. S ultan, ertesi yıl asi Arnavud Prensi İskender'in itaat al­ tına alınması için Arnavudluk seferine çıktı. İskender, son Arna­ vud prensinin oğlu idi; ülkesinin Osmanlılar'a katılması üze­ rine kendisine sancak beyliği verilmişti. N iş muhareb es inde as­ kerleriyle birlikte Osmanlı ord usunu bırakıp Arnavudluk'a kaçtı, 230rrarihte Türkler hi yle İle Akçahisar kalesini alıp içinde kapandı. Tekrar Hıristi­ yan dinine döndü. Osmanlı ordusu onu ortadan kaldınp Arna­ vudluk işlerini yoluna koymak üzere iken talih İskender'e yar­ dım etti. Hunyadi Yanoş yeni bir Haçlı ordusu toplayarak Tür­ kiye'ye tekrar saldırına hazırlıklan içindeydi. Gerçekten, Macaristan Kral Naibi olan Hunyadi Yan oş bu defa Türkler'in mutlaka ma11;lub edilecekleri iddia ve ümidiy­ le Almanya, Macaristan ve Lehistan birliklerine Ellak, B uı1;dan, Sicilya ve Amavudluk'tan da asker katmak s uretiyle yüzbin ki­ şiye yakın bir ordu toplamıştl. Bu ordu önce kendileriyle işbir­ li11;i yapmayan Sırbistan topraklarına girerek akla gelmedik zu­ lüm ve işkenceler yaptı. Sonra güneye indiler ve Kosova'ya ka­ dar geldiler. Murad Hudavendigar'ın isyan etti11;i için gözlerini mil çekilen o11;lu Savcı Bey'in oı1;lu Davud Bey de bunların ara­ sındaydı; Haçlılar Davud Bey'e Türk padişahlığı vadetrnişlerdi. Sultan Murad Kosova'da düşmanı karşıladı. Bu defa or­ duda Karamanoı1;lu'nun gönderdiği asker de vardı. 17 Ekim 1448 sabahı savaş başladı. Mihaloğlu Hızır, Turahan ve İsa Beylerin akıncı kolları düşmanın birliklerini bir­ birinden uzaklaştırmak ve toplu halde zırhlı hücum yapmalarını önlemek üzere buldukları her boşluga yıldınm hızıyla dalışlar yapıyorlardı. Bu savaşta Türk ordusunun taktiği düşmanın hü­ cum insiyatifini iyice kıtdıktan sonra taarruza geçmekıi, çünkü Haçlı ordusu Türkler'den çok kalabalıktı. Türk topçu atışları da düşman birliklerini dagıtmakta hayli etkili oldu. Böylece akşam karanlığına kadar Haçlılar'ın bütün güçleriyle yüklenmelerine rağmen Türk ordusu yerinden kımıIdamadı. Gece her iki taraf kendi mevzilerine çekildi, fakat ön hatlarda savaş sabaha kadar devam etti. Ertesi sabah Haçlılar tekrar çılgınca taarruzlara baş­ ladılar. Hunyadi Yanoş bir an önce Türk merkezine vanp pa­ dişahı yakalamak için birbiri ardına kuvvet sevkediyor, fakat bu birlikleri Türkler'in topçu ateşi ve akıncıların şaşırtma taktikle­ riyle darmadağın olup geri çekiliyorlardı. NihAyet Haçlı ordusu zırhlı süvarilerini toplayıp bunlan domuz topu gibi yanyana, omuz omuza getirerek merkeze bir hücum yap't ı. Sipahiler iki yana ayrılarak bunlara yol verdiler, sonra arkalarına dolandılar. Tarihte Türkler/23 ı Padiştıhın etrafında yeniçeriler demir şişlerden bir duvar örmüş­ lerdi; azap askeri ise önce ok yagdırıp kafirin gözüne dünyayı dar euikten sonra kargılarla hücum etti. Düşmanın arkası sipa­ hilerle, iki yanı yeniçeri ve azaplarla, ön tarafı, yani Türk ordu­ sunun arkası ise ordu agırlıklarıyla kuşatılmıştı. Balta, topuz, süngü, kargı ve kılıçla akşama kadar kırılan kırıldı, geri kalan esır oldu. Hunyadi yine selameti kaçmakta buldu. Ölenlerin ara­ sında pek çok Hıristiyan asilzadesi vardı; Lehistan Prensi esir düşmüştü, fakat kendini gizlemiş ve satılarak kurtulmuştu. Çek Prensi kendileriyle hiçbir düşmanlııtımız olmadııtı halde bize si­ lah çekip bunca kan dökülmesine sebep olduıtu için padişahın emriyle idam edildi. Bu savaşta padişahın yanında Şehzfıde Mehmed de vardı. Savaşta bulunup bir de esir alan tarihçi Aşıkpaşa-zade Dervış Ahmed'in anlatugına göre, Karamanogıu anlaşma geregince Os­ manlı ordusuna asker göndermiş, ama bunları askerlikle ilgisi bulunmayan Turgudlu Türkmenleri'nden seçmişti. "Ka/ıak eyer­ li, yırtmaç kürklü, örmeç kuşaklı, kabalak dülbendU, kayış üzengili, ipten kılıç bağlı " bu köylüleri görünce padişah "Bizim ordunun bir maskarası eksikıi" dedi. Sultan Murad Edirne'de 1450 yılında ogıu Şehzade Meh­ med ile Dulkadırogıu S üleyman Bey'in kızı S itti Mükrime Ha­ tun'un düğünl �rini yaptı. 145 1 yılı Ş ubaCında S ultan Murad Han Edirne'de Hak­ kın rahmetine kavuştu. Henüz elli yaşına varmamıştı. Babası Çelebi S ultan Mehmed gibi onun kısa hayatı da büyük dertler ve ıztıraplar içinde geçmiş, ama bütün bu sıkıntıların sonu her ikisi için de şan ve şereOe bitmişti. Öleceğine yakın ahiret ha­ zırlıklarını yaptı. Eski Osmanlı tarihçilerinin bildirdiğine göre, Emir Buhan dervişlerinden biri yolda kendisine yakında ölccegi­ ni haber vermişti. B ütün esirlerini azad eui ; vezirlerini ve bey­ lerini çağırıp hepsine siyasi vasiyyetini bildirdi. Oglunun tahta çıkarılmasını istiyordu. Cenazesinin Bursa'ya götürülüp orada defnedilmesini vasiyyet etti; üstünü kapatmamaların ı , mezar topragının hep Allahın rahmetiyle sulanmasını istiyordu. Tür­ besinin kubbc tepesini açık bırakular, y üzlerce yıldır o mübarek kabir toprağından rahmet damlaları eksik olmaz. 232(farihtc Türkler Kendisine kadarki Osmanlı S ultanlan içinde ilim ve Türk dili ve Türk edebiyatı onun yüksek h immetiyle alun bir devir yaşadı. Onun san'atta onun derecesine kimse erişemezdi. zmnanına kadar devletin dili Türkçe olmakla birlikte resmi sicil­ lerin ço�u Arapça yazılmaktaydı; ondan ıtibaren bütün kayıllar. Türkçe tutuldu. Büyük şark klasikleri onun emriyle Türkçe'ye çevrildi; şftirler, fılimler, san'alkarlar onun gölgesinde sıgınak buldular. Halkına karşı adil ve merhametli, düşmanlarına karşı son derece dürüst davrdnırdı. San 'atkar ve derviş mızacı yüzün­ den dünya saltanatın ı bırakmaktan hiç çekinmemişti. Ölümü, Şehzade Mehmed Manisa'dan gelinceye kadar onüç gün gizli tutuld u. Vasiyyeti üzerine bir Perşembe günü B ursa'ya getirilen cenazesi Cuma günü defnedildi. Sultan İkinci Mehmed Han (Fatih) S ultan Mehmed Edirne'de tahta oturduğu zaman ondokuz yaşındaydı. Daha önce kısa bir padişahlık tecrübesi geçirm iş, uzun süren sancakbeyliği sırasında ise devlet işlerini hakkıyle öğrenm işti. Babası onu devrinin en büyük filimlerini ve san 'at­ karlarını yanına vererek yetiştirm işli. O güne kadar b irikmiş devlet tecrübesi ile S ultan Mehmed'in dehası bir araya gelince bundan Osmanlı İmparatorluğu denilen ve tarihte bir eşi daha görülmeyen "Yüce Devleı" (Devlet-i A liyye) ortaya çıkmıştır. Onun tahta çı kmasıyla birl ikıe Karamanoğlu derhal Osmanlı topraklarına saldırdı ve kendisinin Sultan M urad'la anlaştığını, bu anlaşmanın onun ölümüyle sona erdigini iddia etti. Ve yine her zamanki gibi üzerine asker çekilince her zamanki gibi Ta­ şeli'ne kaçtı, her zamanki gibi şe[ftatçılar gönderdi, ve her za­ manki gibi gasbettigi toprakları tekrar Osmanlı'ya geri ver­ mek şartıyla a[[edildi. Tarihte Türkler/233 Sultan Mehmed'in Karamanlı i lc uğraşaclli<. vakti yoktu; onun gönlünde bir aslan yatıyordu: Bizans. Onu ortadan kaldır­ makla Roma İmparatorluğunun bütün mırasını eline geçirmiş, bir "Dünya Devleti" kurmuş olacaku. Atası, dedesi hep bu işi halletmek istemişler, ama Bizans'ın bir senbol Mlinde birleştir­ diği Hıristiyan Dünyasıinın Haçlı akınlan yüzünden bir türlü fırsat bulamamışlardı. İstanbul daha önce İslam-Arap orduları tarafından da kuşatıldığı halde bir sonuç alınamamıştı. İsHım Dünyası'nın gözünde İslam'ın Hıristiyanlığa üstünlüğünü tem­ s'iI eden bu fetih, Peygamberimizin şu sözleriyle de kutsal bir nitelik kazanmış oluyordu: "1stanbul (Kostantiniye) niutlaka fetholunacaktır; onufetheden hükümdar ne mübarek hükümdardır, ve onun askeri ne mübarek askerdir". Böylece İstanbul'un Bizans'tan Müslümanlar'a geçeceği de müjdelenmişti. Saltanatının ikinci yılında bütün gücünü İstanbul ku­ şatmasına verdi. lik iş olarlli<. büyük dedesi Yıldırım Han'ın yap­ tırdığı G üzelcehisar'm (Anadolu Hisarı) karşısında, Rumeli ya­ kasına bir kale yaptırdı. Boğaz'ın en dar iki yakasına hakim olan bu kaleler sayesinde Karadeniz yoluyla Bizans'a yardım gelmesi kesinlikle onleniyordu; bu kalelerden atılacak güııe­ lerden hiçbir gemi kurtulamazdı. Şimdi bile Boğaz üzerinde bütün haşmet ve heybetiyle duran bu büyük kalenin dört ila beş ay gibi kısa bir zaman içinde yapılmış olması akıllara hayret verecek bir iştir, ve o zamanki Türk iradesi'nin kudretini göster­ mesi bakımından önemlidir. Kalenin yapılışında bizzat Sultan Mehmed ve vezirleri bulunmuş, işçileri teşvik ve onlara yardım etmişlerdir. Kale bitince Firuz Ağa dörtyüz askerle m uhafız ta­ yin Cctildi. Sultan Mehmed o kışı Edirne'de geçirdi, kuşatma hazır­ lıklarını tamamlamakla meşgul oldu. B u çalışmalar Padişah'ın başkanlığı altında yürütülüyor ve askerlik san'atına önemli ye­ nilikler getiriyordu. Padişfıh uzun bir kuşatmayı göze almış, bunun için muhasara topları döktürmeye başlamıştı. Top Avru­ pa'da ilk defa İtalya'da kuııanılmış, sonra Türkler de özellikle Ikinci Kosova Meydan savaşında bumlan fayclalanmışlanlı. «'; 1 · 234/farihte Türkler kat o çagda top daha çok gürültü çıkarmak ve onahgı toza-du­ mana bogmaya yarıyordu; güllcleri henüz büyük te'sir yapacak mahiyetle degildi. Ayrıca mesafe ve hedef ayarlaması bakımın­ da" çok ilkeIdi. İşte Sultan Mehmed Edirne'de bütün bu kusur­ ları giderecek m ühendislik hesapları ve döküm teknigi üzerinde çalışmalar yaptırdı, hatta hesapların ço�unu kendisi yapıyordu. 1 453 kışı sona erdiğinde Padişah hazırlıklarını bitirmiş­ ti. qazi Turahan Bey ile o�uııarım Mora üzerine akına göndere­ rek oradan yardım toplanmasını önledi. Dayı Karaca Paşa'yı İs­ tanbul tarafına öncü gönderdi ve Paşa surlara kadar olan B izans kasabalarım işgal edip Padişah'ın yolunu açtı. Toplar Edirne'­ den getirilip surların karşısına yerleştirildi, Padişah da gelip Topkapı surları karşısına büyük otağını kurdu. Ortaçagı sona erdiren büyük fetih başlıyordu. Bu arada Bizans imparatoru Avrupa'nın her yanına haber salıp Türkler'e karşı şehrin müdafaasında onlardan yardım iste­ mişti. Ardı ardına yedikleri büyük darbelerden sonra kolay ko­ lay bellerini do�rultamaz h:ile gelen Avrupalılar ciddi bir yar­ dımda bulunamadılar. En büyük yardım Ceneviz'den geldi; İs­ tanbul'un müdMaa kuvvetlerinin başına da Cenevizli kumandan Jusliniani getirildi. Bizans'ın başında gayet degerli bir impara­ tor vardı , fakat memleket içten bölünmüş durumdaydı. Devletin zayıf düşmesi Katolik dünyasının iştahını kabartmış, Katolik­ ler Ortodoks B izans'ı ellerine geçirmek için onun güçsüzIüğünü alabildiğine istismar etmişlerdi. O kadar ki, bunların baskısın­ dan ve şirretliğinden bıkan halk, şehirde kardinal şapkası gör­ mektense Türk sarıgı görmeyi tercih eder hale gelmişti. B izans başbakam Lukas Notaras ile Ortodoks Patriği Genadyos da Türkler'i tercih edenlerin arasındaydı. Nisan ayının ilk haftasında kuşatma başladı. S urların etrafında iki tonluk güllcler atan büyük topların gümbürtüsü ortalığı velveleye ve dehşete salıyordu. Bizans donanması Ha­ liç'te toplanmıştı, Bogaz'a ve Marmara'ya B altaoğlu S üleyman Bey kumandasındaki Türk donanması hakimdi. Bizans emrinde Venedik, Ceneviz ve Papalık savaş gemileri de vardı. Venedik ve Ceneviz ticaretle geçinen büyük kolonİ devletleri olduğu Tarihte Türkler/235 . için, Bizans gibi bir Hıristiyan devletin ortadan kalkması, onların Doğu Akdeniz ve Karadeniz'le bütün bağlarını koparabilir­ di. M�ttefik donanmanın önü Haliç'i kapatan büyük bir demir zincirle emniyete alınmıştı. Oniki günlük bir kuşatınadan sonra Sultan Mehmed 1 8 Nisan'da umumi hücum emri verdi. Fakat B izans'ı savunanlann büyük gayreti karşısında bu hücfımdan sonuç alınamadı. Üstelik iki gün sonra Bizans'a yardıma gelen Ceneviz ve Mora bandıralı beş gemi Türk donanması tarafından durdurulamamış, bu gemileri Bizanslılar Haliç'in zincirini açarak içeri almış­ lardı. Çok sinirlenen Sultan Mehmed, rüzgann ters esi şi maze· retini kabul etmeyerek Baltaoğlu'nu azıetti, yerine Hamza Bey getirildi. Bizans'ın elinde kuvvetli bir donanma bulunmakla bir­ likte Haliç'te habsolmuş durumdaydı; Kaasımpaşa sırtalarındaki Türk topçuları devamlı oraya top yagdırarak göz açtırmıyor­ lardI. Bu arada Sultan Mehmcd İstanbul'u denizden de kuşatmak üzere hafif gemilerden teşkil edilmiş bir donanmayı yüzlerce manda ve binlerce askerle kızaklar üzerinde Tophi'me-Tepebaşı yoluyla karadan Haliç'e geçirdi. Bir gece içinde Bizanslılar göz­ lerini açtıkları zaman neye uğradıklarını şaşınnışlardı. Gerçek­ ten, dünya wihinde o güne kadar böyle bir fikir ve başarı hiç kimseye nasib olmuş değildi. ' Avrupalılar boş durmadılar, Karamanhlar boş durmadı­ lar. Sultan Mehmed'e gelen Avrupa elçileri büyük bir Haçh kuvvetinin hazırlanmakta olduğunu söyledilerse de, Pfıd işah'ın çok kuvvetli istihbaratı olduğu için bu tehdide kulak asmadı. Fakat Venedikliler Karamanoğlu 'ile anlaşmışlar, Osmanlı'ya iki koldan saldırınayı kararlaştınnışlardı. Venedik diğer Avrupa ülkelerinin de katılmasıyla büyük bir takviyeli donanma kur­ muştu. Bununla Çanakkale Boğazı'ndan gelip Türk kuvvetle­ rine hücfım edecek, Karamanoğlu İbrahim de Türk ordusunu ka­ radan, arkadan vuracaktı. Ma'mfıfih bu haberler Türk ordusunda uzun süren bir kuşatma savaşının verdiği bezginlikle birlikte moral sarsılmasına yol açmaya başlamıştı� Muhasaranın baştan beri aleyhinde olan bazı devlet adamları -ki Vezirİazam Halil Paşa bunların başındaydı- da Haçlı taarruz u haberlerini kendi fi­ kirlerinin doğruluğuna bir delil saydılar. 236/farihte Türkler Padişah'ın hocası büyük m utasavvıf Akşemseddin ona bu büyük işte çok yardımcı olınuş, manevi güç vermişti. Bir gece rüyasında Peygamberimizin sancakdiirı olan ve İslam ordu­ su İstanbul'u kuşattığı sırada ko\cra salgınından orada ölen Eba Eyyub Ensari Hazretleri'nin kabrini görmüştü. Ertesi gün ken­ d isine gösterilen yer kazıldığı zaman Eyyub el-Ensari'nin naşı ortaya çıktı. Bu haber Türk ordusu içinde büyük bir manevi coşkunluk yaratınış, şehrin [ethedileceğine bir ilahi müjde sa­ yı lmıştı . B izans'ın da dayanma gücü artık sonuna gelmişti; müdhiş Türk toplarının surlarda açtığı gedikler Bizans askerinin ve halkının insanüstü gayretlerine rağmen kapatılamıyor, biri kapalılırken öbürü açılıyordu. Nihayet o kutlu gün geldi. 29 Mayıs ı 453 günü sabah namazından sonra Sultan Mehmed bütün kumandanıarı huzuru­ na çağırdı, büyük taarruz için son planlarını anlattı ve son emirlerini verdi. Bunlar birliklerine dönüp herkese ne yapacağı­ nı bildirdiler ve muhiirebe düzeni aldılar. Türk ordusunda her za­ man olduğu gibi, gazııeri savaşa teşvik eden ve onlarla birlikte çarpışan pekçok derviş vardı; bu AIIah erleri Peygamberimilin müjdelediği kutlu [etihte bulunmak ve belki orada şchıd olabil­ mek için mem leketin dört tarafından kopup gelmişlerdi. Hepsi de birer hücum kolunun ön safına girip şehre ilk adım atmanın şerefine kavuşmak arzusuyla yanıyordu. Mehter hücum havalan çalarken Türk alaylarından dalga dalga tckbır sesleri yükseimeye başladı. Bu tekbirler önce sabah meltem i gibi ruhları büyüleyici bir dalga hfılinde ordu safların­ dan B izans surlarına doğru yayılırken, biraz sonra dın ve devlet yolunda ya şehid , ya gazi olmak üzere atılanların ağzında kutsal bir savaş nftrası haline gelmiş, köhne B izans'ın yüreğine korku salmıştı. B izans kanının son damlasına kadar direniyor, Türk ise kanının son damlasına kadar savlct ediyordu. Asıl hücum Topkapı tarafındaki surlar üzerinde yapıldı, çünkü en ağır toplar buradaydı ve büyük gedikler burada açıl­ mıştı. B izans imparatoru da en kuvvetli birliklerini buraya top­ layarak savunmaya çalışıyordu. B izans'ın elinde "Rum Ateşi" denilen ve ne olduğu çok gizli tutulan, üzerine su dökülünce da- Tarihte Türkler/23? ha kuvvelle yanan bir madde vardı k i , bununla Türk askerine çok kayıp verdiriyorlardı. Nice yiğit surlara tırmanırken şehidlik şerbetini içLi. Nihayet Topkapı civfırında surun üzerine ktrkelli kişilik bir Türk birliği çıkmaya m uvaffak oldu. Henüz öbür ta­ rafların bundan haberi yoktu. İçlerinde Ulubadlı Hasan adlı bir er surun üstüne Türk sancağını dikti. Bizanslı lar büyük bir tela­ şa kapılmışlar ve Ulubadlı'nın üzerine ok yağdırmaya başlamış­ lardı. Ulubadlı orada şehid oldu, fakat sancağı bırakmadı. Üze­ rinde İslfım'ın senbolü ay resmi ve altında "Allahtan başka ilah yoktu.r " (U ilahe iHallah) yazılı Türk bayrağını gören Osmanlı askeri de surun üzerine yetişmişli. Ulubadlı'nın fethettiği burç­ tan yüzlerce Türk askeri akın etmeye başladı. Şimdi artık A lla­ Iıü ekber sesleri surların gerisinden de geliyordu. İçeri giren as­ kerin bir kısmı d üşmanı kıra kıra şehre doğru ilerlerken , bir kıs­ mı sur kapılarını açtı ve b üyük Türk ordusu İstanbul'a gird i . General J ustiniani daha önce yaralanmış ve artık b i r ü m i d kal­ madığını görerek gemi i lc şehri terketmi şti. İmparator, yanında iki prensle bizzat başkumandan lık yapıyordu. O kargaşalık sıra­ sında bir azap askerinin kılıç darbesiyle ö l üp giuiği anlaşıldı, ama cesedi bul unamadı. Eski tari hlerimiz feLhin bir m übfırck Cuma günü olduğu­ nu yazarlar. Artık adı "Fatih " diye anı lacak olan S ultan Meh­ med şehre büyük bir alayla girdi. B i zans halkı yol boyunca bu büyük padişfıhı görmek için sabırsızlanıyordu. Sultan M ehmed hocası Akşemsedd'in'e duyduğu büyük saygı yüzünden onu ken­ di önünden yürütmüş, halk Akşemseddin'i padişah zannederek atmın ayaklarına kapanmaya, üzerine güller aunaya başlam ıştı. Arkadan henüz yinnibir yaşında olan S u l tan görününce hayret­ ten kendilerini tutamadılar. S ultan Mehmed doğruca Ayasof­ ya'ya gitti. Türklcr bir yeri fethcd ince oranın en büyük mabedi­ ni "Fetih Hakkı " olarak camie çevirirlerd i , bu cami Türk hfıki­ m iyetinin senbolü olurdu. O gün Ayasofya'da Cuma namazı kı­ lındı, S ultan Mehmed adına hutbe okundu. Böylece Türk varlı­ ğının, Türk kültür ve medeniyetinin en b üyük eseri olan İstan­ bul bizim oldu. 238/farihte Tilrkler İ stanbul'un fethi Ortaça�'ın sona ermesi ve Yeniça�'ın başlangıcını belirleyen önemli hadiselerden biri sayıhr, bu yüz­ den Fatih S ultan Mehmed "ça� açan" bir p1ldişahtır ki, hiçbir devlet başkanına böyle bir şeref nasib olmuş degildir. Ortaçağ'­ ın en önemli özellikerinden biri kuvvetli merkezi devletlerin yerine feodal hükümdarlıkların hakim olmasıydı. İ lk defa Fa­ tih'i geliştirdi�i ve uyguladı�ı kuşatma savaşı sayesinde artık müstahkem kalelere sığınan feodal hükümdarların sonu geldi, çünkü kaleler topla yıkıhyordu. Böylece büyük siyasi birlikle­ rin kurulması mümkün oldu. Fatih, çeşitli soy, din ve mezhep gruplarına karşı yapılan muamele konusuna getirdiği yenilikle de Ortaçağı sona erdirmiştir. Ama Yeniçağ'ın din ve mezheb hürriyetini Avrupalılar ancak çok sonraki tarihlerde benimseye­ ceklerdir. Yeniça�'ın bir başka özelliği, İ stanbul'un fethiyle Roma İ mparatorluğu'nun sona erdirilmiş olmasıdır; çünkü Bi­ zans aslında Roma İ mparatorlugu'nun devamı olarak ayakta du­ ruyordu. Türkler İ stanbul'u aldıklan zaman şehir harab olmuş haldeydi. Haçh seferleri sırasında Latinler'in şehri işgal ve yag­ ma ettikten sonra orada bir de Latin hakimiyeti kurmalan, İ s­ tanbul'u bir daha belini dogrultamaz hale getirdi. Latinler kili­ selerdeki altın ve gümüş şamdanıara kadar herşeyi yagma etti­ ler, halta S ultanahmet'teki sülunun bakır çerçevelerini bile alun zannederek söktüler. Sonraki tarihlerde B izanslılar şehre tekrar hakim oldular, fakat İmparatorluğun gitgide zayıflaması ve gelir kaynaklarının kuruması yüzünden imar yapılaınadı. Ö yle ki, Türkı r geldikleri zaman Bizans İ mparator Sarayı'nın e' bile oıurulamayacak halde bulunduğunu görmüşlerdi. Fatih ilk iş olarak şehrin yeni baştan imannı emretti. İ stanbul'un fethinden sonra Osmanlı Devleti'nin ilk he­ defi B izans İmparatorluğu'nun kalınularını temizlemek oluyor­ du. Bu arada İ mparatorluk sahasında kalmakla birlikte Venedik ve Cenevizliler'e aid bulunan yerler de vardı. Fatih ilk iş olarak o tarihlerde önemli bir liman olan Enez'i aldı; yine Cenevizli­ ler'e aid olan Galata, İ stanbul'un fethi ile birlikte ilhak edil­ mişti. Sonra Ceneviz'in Karadeniz'deki önemli limanı olan Ke- Tarihte Tilrkler/239 fe'ye bir donanma gönderildi; Ceneviz Osmanlılar'a vergi ver­ mek sfıretiyle Kefe'yi kurtarabildi. Donanma 1455 ve 1456 yıl­ larında Ege üzerine yapLI�1 iki seferde Bozcaada'nın yanına Ta­ şoz, lmroz, Limni ve Semadirek adalaom da katarak döndü; Mi­ dilli vergiye baglandı, Rodos'a çıkanna yapıldı. 1455 yılında Bogdan Prensligi Osmanlı Devleti'ne bag­ lanmayı kabOl eui. 1456 yılında Fatih, Sırbıstan bölgesinin ki­ lidi olan ve Macarların elinde bulunan Belgrad'ı almak üzere bir sefer tertibledi. Belgrad'ın kaybı Avrupa için çok büyük bir dar­ be olaca�ından, birçok Hırıstıyan ülkeler şehre yardımcı kuvvet­ ler gönderdiler; meşhur Macar kahramam Hunyadi Yanoş da ka' lenin savunmasını bizzat üzerine aldı. Türk toplannın Belgrad kalesinde açtıgı gediklerden ya­ pılan hücfımlar Macarlar'ın şiddetli direnmesi yüzünden sonuç vermiyordu. Bir ara Fatih, azap askerlerinin geregi kadar gayret göstermeyişlerine kızarak bir gedik önünde yapılan savaşa bizzat karıştı, elinde kılıcı ile Macar askerlerine hücfım edip üçünü öldürdü. Fakat iki yerinden yaralamnca yetişen kumandanlar ta­ rafından binbir yalvarma ile geri çekildi. Dizindeki yara ata bin­ mesine engel oluyordu. Onun sıhhatİnden endişe eden kuman­ danlar muhasaranın kaldınlmasını istediler. Bu çetin muharebede bizden de Macarlar'dan da kuman­ danlar canla başla savaşmışlardı. Bizden Rumeli Beylerbeyi ile Yeniçeri Agası şehid oldular, Macar tarafından da Hunyadi Ya­ noş aldığı yaralardan sonra fazla yaşamadan öldü. Macarlar Belg­ rad muhasarasının başansından cesaret alarak sonraki yılda Sır­ bıstan'a yeniden baskın yapmaya kalktılar. Bunun üzerine Fa­ tih, vezıriazam Mahmud Paşa'yı Sırbıstan'a gönderdi, kendisi Mora seferine çıktı. Mahmud Paşa 1459'da Semendire'yi feıh­ ederek S ırbistan'a bal1;lı devlet statüsünden çıkardı, doğrudan dol1;ruya Türk topraklanna katlı. Fatih, 1458'de Mora'ya yaptlgı seferde, Mora'nın bir kısmını ilhak ederek merkezi Patras (Balyabadra) olan bir sancak haıine getirdi, diğer kisımlanm oranın hakimi bulunan iki Pale­ olog (son Bizans Hanedam) Prensi'ne verdi. Fakat bu iki prens hem birbirleriyle mücadeleye giriştikleri, hem Venedik'le iş- 240ffarilıle Türkler birlip;i yaptıkları için 1 460'da Mora tamamiyle Türk toprakla­ rına katıldı. Geriye Komnenos Hancdam'nın elinde bulunan son Bi­ zans kalesi, Trabzon Rum İmparatorluğu kalıyordu. Karadan ve denizden asker çıkaran Fatih önce CandaroğuIIarı topraklarına girerek Candarogıu Beyliği'ni ülkesine kattı. Candaroğlu lsmaıı Bey ülkesini savaşsız teslim ettiği için Fatih tarafından kendi­ sine sancak bcyliği verildi. Fatih buradan Trabzon üzerine yürüdü. B izans 1 204 yı­ lında Haçlı Latinler'in eline geçtiği zaman Bizans prensIerinden Alcksiyus Trabzon'a gitmiş ve orada Komnenoslar Hfınedanmı kurmuştu. Bir ara Selçukl ular'a -sonra tıhanl ılar'a- tabi olan Trabzon Rum Devleti, son zamanlarda etrafı tehdid eden iki Türk Devleti'yle, Karakoyunlu ve Akkoyunlular'la iyi geçin­ meye çalışmış ve her iki hfınedfına da kız vererek akraba ol­ muştu. Karakoyunlu Cihanşfıh onların dfımadı olduğu gibi, Ak­ koyunlu Uzun Hasan Bey de damftddı. Bu yüzden Uzun Hasan Bey kendi tabiyetinde veya himfıyesinde görünen bu devletin Osmanlı eline geçmesini hiç istemiyordu, fakat o sırada buna mani olac,ık durumda değildi; hatta annesi Sare Hatun'u bu se­ fer sırasında Hıtih'in yanına bir çeşit elçi olarak göndermişLİ. Trabzon Rum Devleti karadan ve denizden Osmanlı kuv­ vetleriyle çevrildiğini görünce direnmenin faydasız olduğunu anladı ve Hnih'e teslim oldu. Fatih , hükümdar ailesini l stan­ bura gönderdi ve kendilerine çok iyi baktı. Fakat daha sonra bunların Uzun Hasan Bey'le mektuplaşmak Osmanlı aleyhine bir fesat kurdukları anlaşılınca idam edildiJcr. 1 462 yılında Ef1fık ve Bosna'ya iki sefer düzenlendi. EOflk seferinin sebebi "Kazıkıı Voyvoda " diye anılan Enflk H a­ kimi'nin gerek halka gerek Osmanlı memurlarına yaptığı z u­ lüm ve işkence idi. Kazıklı Voyyoda sırtını Macarlar'a vererek etrafa dehşet saçıyordu. Padişah onun üzerine Mihaloğlu Ali Ye ıskender Beyler'i, Turhanop;ıu Ömer Bey'i, Eyrenosoğl u Ahmed Bey'i ve Malkoçop;ıu Balı Bey'i gönderdi; bu narnh akıncı bey­ leri Kazıklı Voyyoda'nın ülkesini tarumar ettiler, kendisini de Macaristan'a kaçmaya mecbur bıraktılar. Kazık1ı daha sonra ya- Tarihte Türkler/241 kalanarak başı kesilecektir. Aynı yıl B osna'ya yapılan seferde ise Bosna Prensliği'nin merkezi olan Yayçe alındı. 1464'de ise Bosna'nın tamamı alınacaktır. 1462 yılınelli Midilli Adası da fet­ hedildi. Fakat o sırada yeni bir Karaman gailesi çıktı. Karaman­ oğlu İbrahim Bey Haçlı devletleriyle yaptığı anlaşmaları uygu­ layamadan ölmüştü; iki oğlundan Pir Ahmed ilc İshak Beyler birbirleriyle taht kavgasına giriştiler. Birbirleriyle didişirken Ve­ nedik ve Akkoyunlu Devletleri'ylc Osmanlı aleyhine ittifak çe­ virmekıen de geri kalmıyorlardl. Hı.tih bunun üzerine Konya ve Lfu"ende(şimdiki Karaman)'yi alıp Osmanlı ülkesine kattı; Kon­ ya'yı beylerbeyilik merkezi yapıp oğlu Mustafa'ya verdi. Pir Ahmed Bey Niğde'ye çekilmiş, oradan Akkoyunlu Uzun Hasan Bey'le haberleşmeye başlamıştı. Nitekim iki kardeş daha sonra Uzun Hasan'a sığınıp onu Fatih üzerine yollamaya çalışacak­ lardır. Uzun Hasan Bey sadece Karamanoğulları'nın değil, bü­ tün Avrupa'nın ümidlcrini üzerinde taşır hale gelmişti. Gerçek­ ten fevkalade zekl ve kaabiliyetli bir hükümdar olan Hasan Bey, Osmanlılar için o sırada tek ci ddı tehlike idi. Avrupalılar onun şahsında yeni bir Timur görüyorlardı. Hasan Bey Karakoyunlu Cihanşah'ı yenmiş ve öldürmüş, Timurlular'ı da yenerek doğuda en büyük imparatorluğu kurmuştu. Anadolu'da Kardman Beyliği .' , ve Trabzon Rum devletinin himayecisi sıfatıyla pekala Os­ manlılar'la bir savaşa girişebilirdi. İki taraf Osmanlı'yı boğmak üzere anlaştı. Hasan Bey Anadolu'yu alacak, Boğazlar'dan ötesini H ıristiyanlar'a (Venedik ve Macaristan'a) bırakacaktı. Bu arada Venedik'lc savaş devam ediyordu. 1470'de Ağrı­ boz'un fethcdi lmesi Vencdik için büyük bir darbe oldu. 1 470 ve 7 1 'de Niğde ve Alaiye de il hilk edilerek Ramazanoğulları ve Dulkadıroğulları dışında bütün beylikler tarihten silinmiş oldu. Gerçi Karaman fitoesi İkinci Bayezıd zamanına kadar devam ede­ cektir, ama artık Karaman ülkesi yoktur. 1 472 yılı geldiğinde Osmanlılar'la Akkoyunlular'ın bir­ birine girmesi için herşey hazırdı. Karamanoğulları'nın yanısıra vaktiyle beylikleri elinden alınmış diğer bazı Anadolu Türk bey­ leri de Uzun Hasan'ın yanına sığınmışlar, ondan ülkelcrini kur- 242rrarihte Türkler tarmasını istiyorlardı. Venedik'le Uzun Hasan arasında tam bir anlaşma sağlanmış, Venedik'ten Tebriz'e ateşli silahlar taşın­ maya başlamıştı. Bu arada büyük bir Venedik filosu G üney Anadolu sahillerine geldi ; daha evvel Taşeli'ne kaçmış bulunan Karamanoğlu Kaasım Bey bu filoya rehberl ik ediyor, onların önüne düşerek Osmanlı kalelerini tesııme zorluyordu. Anlaşma gereğince alınan kaleler Karamanoğlu'na verilecek, buna karşı­ lık Karamanoğlu hem Haçlı donanmayı besleyecek, hem de as­ ker toplayıp Uzun Hasan safında çarpışacaku. Fakat Osmanlılar küçük kuvvetlerle Karamanoğlu'nu yendiler ve Haçlı donanma ilc Uzun Hasan arasındaki yolu tamamiyle kestiler. Akkoyunlu hükümdarının dörtyüzbine yakın kişilik mu­ azzam bir süvari ordusu vardı. Bunun yüzbinini memleketinde bırakıp üçyüzbin kişiyle Osmanlı ülkesine girdi. Fatih bu arada Venedik'e barış tekIH etmiş, Mısır Sultanı Kayıtbay'a da iltifat­ larla dolu bir mektup göndererek, onların şimdilik bu işe karış­ maiarına önlemişti . Akkoyunlular'ı hiçe sayan, asıl tehlikeyi Osmanlı'da gören MemlCıkler daha sonra Uzun Hasan'la anlaş­ maya çalışacaklarsa da iş işten geçmiş olacaktır. Hasan Bey'in ordusu önce S ivas ve Tokat'ı işgal edip yağmaladı. B unların karşısına gönderilen Gedik Ahmed Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri Hasan Bey'in ol!;lu Yusufça Mirza tarafından mağlCıb edildi. B unun üzerine Fatih büyük or­ dusuyla harekete geçmeye hazırlandı. O sırada Akkoyunlular Konya'ya doğru yürümeye başlamışlardı. Konya'da beylerbeyi­ likle görevli bulunan Şehzade Mustafa yanına Gedik Ahmed ve Davud Paşaları alarak ilerleyen Akkoyunlu ordusunun karşısına çıktı. Şehzade Mustafa Osmanoğulları'nın eşine ender rastlanan parlak şahsiyetlerinden biri idi. Beyşehir Gölü yakınında Kırdi denen mevkide Akkoyunlu Ordusunu çevirerek imha etti. B u korkunç meydan muharebesi , babalarından önce oğulların he­ saplaşması mahiyetindeydi ve Osmanlı Şehzadesi Akkoyunlu'­ yu ezmişti. Akkoyunlu başkumandanı ve Uzun Hasan Bey'in oğlu olan Yusufça Mirza ile Hasan Bey'in dil!;er oğulları Zeynel ve Ömer Bey'ler esir düştüler. Şehziide Mustafa bunları ve esir düşen iki Timurlu şehzadeyi Fatih'e gönderdi. Osmanlı wihçi­ lerinin yazdığına göre, Uzun Hasan Bey bu oğullarını, ağırhkla­ rınca altın ödeyerek kurtarmıştır. Tarihte Türkler/243 Ertesi yıl iki devlet arasında kesin hesabın görülmesi ge­ rekti. Fatih o zaman için tamamen modem harb usulüne göre techız edilmiş ikiyüzbin kişiye yakın bir ordu ile Üsküdar'dan Fırat boyuna do�ru yürüdü. Oğullarından Cem'i İstanbul'da ken­ disine vekil olarak bırakmış, Bayezid i le Mustafa'yı ordu kol­ larına kumandan yapmıştı. Şehzade Bayezıd, yanında Gedik Ah­ med Paşa olduğu halde Rumeli askeriyle sa� kanada, Şehz§.de Mustafa ise Davud Paşa ile birlikte Anadolu askeriyle sol kana­ da kumanda ediyordu. Fatih merkez ordusunun başındaydı. B üyük ordular karşılaşmadan evvel Has Murad Paşa ku­ mandasındaki onbin kişilik bir Osmanlı öncü kuvveti Fırat'ın karşı yakasında Akkoyunlu ordusu tarafıridan pusuya düşülerek mağlub edilmişti . B u savaşta Murad Paşa şehıd düştü, Akıncı Beyi Turhanoğl u Ömer Bey de esir alındı. Hasan Bey zafçr sar­ hoşluğu içinde coşuyor, Turhanoğlu "Osmanlı bundan ibaret de­ ğildir, padişahın ordusuna hiç kimse karşı koyamaz " deyince öfkesinden onu öldÜrlmeye kalkıyordu. Neden sonra Tercan Ovası'nda Otl ukbeli denen yerde Fatih'in ordusuyla karşı karşıya gelince Ömer Bey'in söylediklerini anladı. Osmanlı 'nın böyle muazzam ve bu derecede düzenli, techızaılı bir ordu çıkaracağını hiç hesab etmemiş, belki Karamanlılar kendisini bu husfısta kandırmışlardı. Dalga dalga gelen Osmanlı ordusunu görünce "Bre kahbezen, bu ne dery!ıdır" demekten kendini alamadı. Uzun Hasan'ın dokuz oğlu vard ı. Ordu kanaılarını ve bir­ l iklerini çoğunlukla bunların emrine verdi. Bir kanadına oğlu Zeyncı Bey, bir kanad ına büyük oğlu Uğurlu-Mehmed Bey ku­ manda ediyorlardı. Kıreli M uharebesi'nde her zamanki gibi se­ lameli kaçmakta bulan Karamanoğlu JY'ır Ahmed, Uğurlu Meh­ med Bey'in yanındaydı. Meydan muharebesinin başlangıcında Osmanlı Şehzadesi Mustafa Bey emrindeki Rumeli ordu suyla Akkoyunlular'ın sol kanadına müdhiş bir hücum yaptı. Bu kanadın kumandanı olan Akkoyunlu şehzadesi Zeynel Bey öldürüldü, onun yanında bulu­ nan Muhammed Bakır, Zeyncl ve M uzaffer Mırza adlarındaki çağatay şehzadeleri esır alındı. ArlIk koca Akkoyunlu ordusu­ nun bir kanadı savaş gücünü kaybetmiş, perakende ve pejmürde 244(farihte Türkler bir şekilde dağılmaya başlamıştı. Sağ kanatta ve merkez ordu­ sunda asıl büyük darbe Osmanlı topçusundan geldi. Ateşli silah savaşını bilmeyen ve takdir de edemeyen Uzun Hasan, çok gü­ vendiği süvari birliklerinin darmadağın olduğunu gördükçe hır­ sından çathyordu. Bayındırh Tarancı Bey'in kumandasında Ali Mirza, B ürçek, İbrahim Şah ve Gavur İshak Beyler'in öncü kuvvetleri daha savaşın başında dağıtıldı. Nihayet Şehzfıde Ba­ yezid Bey'in Akkoyunlu merkez karargahına kadar derinleme­ sine yaptığı bir 1.aa rruz Uzun Hasan için herşeyin bittiğini gös­ tennişti. Akkoyunlu Hükümdan bütün ağırlıklarını savaş mey­ danında bırakarak yıldırım hızıyla auna binip oradan uzakJaşıl. B inlerce Türkmen atlısının top darbeleri ve kardeş kılıç­ ları altında toprağa düşmesiyle neticelenen bu tfılihsiz savaş bir bakıma boş yere kardeş kanının akıulmasından başka işe yara­ mamıştır. Fatih'in Doğu'da, yani zaten Türkler'in elinde bulu­ nan ülkelerde hiçbir emel i yoktu, nitekim Otlukbeli Muharebe­ si'nden sonra Hasan Bey'i takib etmemiş, ondan hiçbirşey de is­ temem iştir. Hasan Bey'e gelince, k endisinin hiyle ile oyuna ge­ tirildiğini, ancak mağl ubiyeti görünce anlamış, "Hey Karaman­ oğlu, ocağın sönsün ; benim Osmanlt'yla ne işim vardı " diye hayıflanmıştır. Hasan Bey bu mağlubiyetten gerekli dersi alacak kadar kudretli ve kaabiliyetli bir hükümdardı. Tebriz'e döndükten son­ ra daha önce anlaşma yaptığı A vrupahlar'la bütün i l i şkisini kesti. Oğullarına bir daha Osmanlı'yla mücadele eUnemelerini vasiyet etti. B ütün gayretini devletini yeni baştan düzenlemeye harcadl. Osmanlı teşkııatı onu hayran bırakmış, kendisi de ayni şeyleri Akkoyunlu sahasında yapmaya niyetlenmişti. Gerçek­ ten, iki Türk ordusundan birinin öbürünü feci şekilde mağlub eUnesi, aslında Türkmen devleti olmaktan çıkıp m odern bir im­ paratorluk haıine gelen Osman lı'nın eski siyasi ve sosyal dü­ zeni devam ettirenlere karşı ga1ebesi manasına geliyordu. Uzun Hasan Bey bu gerçeği anlamıştı, fakat ömrü vem. etmedi. 1478 y ı lında ellibeş yaşında iken öldü. Oğullarından (Akkoyunlu ve­ liahdi) Uğurl u Mehmed Bey kendi mem lcketini terkederek Os­ manlı hizmetine girmiş, İkinci B ayezid'c dumM olmuş ve ken­ disine paşalık verilmiştir. Tarihte Türkler/245 Otlukbeli'nden sonra Şehzade Mustafa'nın ölümü üzerine Karaman Beylerbeyiliği'ne daha önce Kastomonu sancak beyi olan Şchzade Cem getirildi. Gedik Ahmed Paşa Karamanlılar'ın elinde kalan bazı Taşeli kasabalarını da aldı, fakat Karamanogıu Kaasım Bey'i saklandığı yerden çıkaramadılar. Şehzade Mustafa' nın ölümü Fatih için büyük bir üzüntü kaynağı olmuştu. Kılı­ cın da, kalcmin de ustası olan bu genç dahi, B ursa'ya İkinci Mu­ rad türbesi yanına defnedildi. * * * Fatih Anadolu'da işini bitirmiş, sıra şimdi kendisiyIc sa­ vaş halinde bulunan Venedik ve Macaristan ilc hesaplaşmaya gelmişti. Avrupalılar Uzun Hasan Bey'e büyük ümid bağlamışıar­ dı. Fakat onun yenilmesi üzerine Venedik donanması Güney Akdeniz sahillerinden çekilip gittiği gibi, Macaristan da büyük bir endişeye kapıldı. Nitekim Kral'ın Türk elçisine yaptığı ağır mufıınele dolayısıyle Macaristan'ın yağmalanmasına karar veril­ miş, Mihaloğlu Ali Bey kumanda<;ında yedibin kişilik bir akın­ cı kuvveti Macaristan'a girmiştir. M ihaloğlu'nun akıncılan Ma­ caristan'ın önemli şehirlerinden biri olan Varat(Varadin)'a girdi­ ler ve hadsiz hesapsız ganlmet topladılar, otuziki bin esirle geri döndüler. B u akında Hırvatistan ve Slovenya da çiğnenerek Türk akıncıları Venedik kapılarına kadar dayanmıştır. Ertesi yıl Se­ mendire Sancakbeyi Malkoçoğlu Balı Bey Erdel diyfmna büyük bir akın yaplı, binlerce esir ve hayvan sürerek düşmanın savaş gücüne büyük bir darbe vurdu. 1475, 1477, 1478 yıllarında Venedik tarafına ardı ardına yapılan akınlar artık Venedik'i Os­ manlı'ya karşı belini' doğrultamaz hale getirmişti. 1477 akının­ da Turahanoğlu Gazi Ömer büyük küçük bir akıncı birliğiyle bir Venedik ordusunu bozmuş ve Venedik şehrin i tehdit edecek kadar ilerlemişti. Ertesi yıl Bosna Sancakbeyi İskender Paşa'nın büyük bir akıncı kuvvetiyle Vened iği tckr�" .; iğneınesi Vene­ dik'i barışa zorladı ve 1479'd? n )< ' - • • • /aŞ tazm inalı ödemek, .• 24Ufarihte Türkler elindeki bazı yerleri Türkler'e bırakmak şartıyla banş teklifi ka­ bUl edildi. . 1475'te Bo�dan Voyvodası'nın bazı itaatsız hareketleri üzerine Bogdan üzerine sefere gönderilen Rumeli Beylerbeyi S üleyman Paşa Arnuvudluk seferinin yorgunlugu içinde olan askeri karakışta savaşa soktu ve yeniidi. Bunun üzerine Fatih 1476 baharında Bogdan seferine çıktı, Macaristan ve Lehistan birlikleriyle takviye edilmiş bulunan Bogdan ordusunu şiddetli bir taarruzla darmadagın etti. Voyvoda kaçtı, fakat BoMan artık kesinlikle Türk hakimiyeti altına girdi. 1478'de Amavudluk üzerine sefere çıkan Fatih burada Venediklilcr'in elinde bulanan Akçahisar ve Leş (Alessio) kale­ lerini zaptettikten sonra Amavudluk'un en mühim kalesi olan İşkodra'yı muhasara etti. İşkodra uzun ve şiddetli bir muhasara­ ya ragmen alınamadı. Fatih İstanbul'a döndü, Evrenosoglu'nu orada bırakarak kuşatmaya devam ettirdi. Fakat 1479'da Vene­ dik'le yapılan anlaşma geregi olarak o yıl İşkodra Türkler'in eli­ ne geçti. B u arada Dogu Avrupa'daki Altınordu Devleti'nde bir takım gelişmeler oluyordu. Bilindigi gibi Altınordu Devleti Cengiz'in oguUanndan çucu'ya baglı olan kol tarafından kurul­ muş ve kısa zamanda tamamen Türkleşmiş bir devletti; zaten halkının çogunlugunu oraya daha önce gelmiş Türkler teşkil ediyordu. Timur'un bu devlet üzerine yaptıgı seferlerden sonra Altmordu iyice zayıflamış, feodal beylikler (hanlıklar) halinde parçalanmıştı. Bunlardan biri de Kırım Hanlığı idi. Kırım Han­ ları kuzeyde ve batıda Ruslar ve Lehistan'la komşu idi; o tarih­ te Rus Prenslikleri zayıftı, en kuvvetli rakib Lehistan'dı. Fakat bir kara devleti olan Kırım Hanlıgı Karadeniz sahillerinde ti­ caret kolonileri bulunan Ceneviz'le de devamlı ihtilac halinde idi ve donanması olmadıgı için onlarla kolay başedemiyordu. Fatih İstanbul'u aldıktan sonra Bizans imparator ailesin­ den (Paleolog) Prenses Sofia, Moskova Prensi İvan'la evlen­ mişti. Rus Prensiikleri o zamanlar Al1mordu ve Kırım Han­ ları'na vergi öder durumda oldukları halde, bu evlenmeden sonra Moskova Prensieri kendilerini Bizans İmparatoru'nun mırasçısı Tarihte Türkler/247 olarak görmeye başladılar ve bu şuuru sonraki yüzlerce yıl hep devam ettirdiler. Kınm Hanları Ceneviz'e karşı Fatih'ten yardım istediler. Esasen Hıtih, daha 1451 yılından itibaren Karadeniz sahiIlerin­ deki Ceneviz hakimiyetini ortadan kaldırmak üzere harekete geç­ miş bulunuyordu. 1454'de gönderilen bir Osmanlı donanması Kırım askerinin de yardımıyla Kefe limanını aldı. 1475'de Ge­ dik Ahmed Paşa kumandasındaki büyük bir Osmanlı donanması yine Karadeniz sahilindeki birçok yerleri zaptetti. 1454'de vergi ilc Cenevizliler'e bırakılmış olan Kefe bu seferde tamamiyle Türkler eline geçti. Artık Kınm Osmanlı hakimiyeti altına gir­ miş oluyordu. Kırım Ham ile Fatih arasında yapılan bir an­ laşma geregince Kınm'ın bir kısmı dogrudan Osmanlı idaresine baglandı, geri kalanı hanların idaresine terkedildi. Kırım Hanlıgı Cengiz soyundan hanlarla idare edilecek, fakat bunu Osmanlı Sultanı tayin edecekti. Kırım Osmanlı'nın himayesini görecek, fakat o da padişaha istediği zaman yardımcı birlik gönderecekti. Böylece Kınm Osmanlılar'a tabi bir devlet oldu; Karadeniz'in kuzey ve dogu sahillerinde Osmanlı'nın eline geçmeyen bir-iki ufak yer kaldı. * * * Fatih'in ölümüne kadar Avrupa cephesinde önemli bir hadise olmadı. Bir ara Macarlar padişahın Boğdan seferinde ol­ masını fırsat bilerek Semendire'yi kuşatmışlar, fakat alama­ mışlardı. Hitih Venedikliler'le 1479'da barış yapıp Macanar'ı yalnız bıraktı. Aynca o yıl içinde Macaristan üzerine büyük bir akın tertiplendi. Mihalogıu Ali Bey kumandasındaki bu büyük akıncı ordusunda Malkoçoğlu Balı Bey ve Hasan Beyoğlu Isa Bey gibi o zamanın namh büyük akıncı beyleri de vardı. Türk akıncılan Erdel'e kadar ilerIeyip Macaristan'ın altını üstüne ge­ tirdiler. Fakat I sa Bey kolu Macar ordusuyla karşılaştı. Akıncı­ lar üzerlerinde silah olarak sadece kılıç, süngü gibi hafif silah­ lar taşırlar, bir de bozdoğan adını verdikleri bir topuz buIundu- 248{farihte Türkler rurlardı; bu yüzden munt:azam ordu birlikleri ile savaştan daima kaçınırlardı. Fakat bu defa İsa Bey sav�ı kabUl etmek zorunda kaldı ve a�ır silahlarla donanmış zırhlı Macar ordusu karşısında akıneılar büyük kayıp verdiler, Isa Bey orada şehid oldu. Mal­ koço�lu ile Mihalo�lu geri çeki ldiler. Bu mağlubiyetin öcü er­ tesi yıl alındı. * * * Fatih'in hedeflerinden biri de ıtalya id i. Bizans'ı aldıktan sonra Avrupa'da kendisinden "Doğu Roma Imparatoru" diye �ahsedilmeye başlanmış, Balı Roma'nın da onun eline geçeceği düşüncesi yayılmıştı. Hıristiyanlığın manevi merkezinin Türk hakimiyeti altına düşmesi Avrupa'da Türk gücünü tarlışmasız hakim kılacak, ıtalya ile birl ikte Akdeniz ve Kuzey Afrika ha­ kimiyeti de Türkler'e geçecekti. Fatih bu büyük proje için ltal­ ya'daki parçalanmalardan faydalandı. O tarihte İtalya şehir dev­ letleri halinde idi ve bunlar birbiriyle devamlı mücadele ediyor­ lardı. Osmanlılar Floransa ile dostluk kurdular, Floransa'nın sa­ vaş haıinde bulunduğu Napoli devletine karşı onu korudular. Fatih bu çatışmayı veslle edip, 1480 yılında Donanma-yı Hü­ mayun'u Arnavutluk sahilindeki Avlonya limanından İ talya üzerine gönderdi . Gedik Ahmed Paşa kumandasındaki Türk bir­ likleri tam karşı da bulunan Otranto'ya ayak bastılar. B üyük şai­ rimiz Yahya Kemal bunu şu mısralarla anlatır: Çıktı Otranto 'ya pür velvele Gedik A hmed Paşa Tuğlar varsa gerektir Kızı/elma'ya kadar Buradaki "Kızı/elma" kelimesi, her çağda Türkler'in fet­ hetmeyi emel edindikleri bir yerin senbolüdür ve Fatih zama­ nında Kızılelma denince Vatikan Sarayı anlaşılıyordu. Gedik Ahmed Paşa üzerine gönderilen bir İtalyan ordusunu dağıttık­ tan sonra, O tran to Kalesini kuşattı. Üç hafta kadar büyük bir Tarihte Türkler/249 cesaretle dayanan kale, sonunda tesnm oldu. Türkler artık bu üsten hareketle İLalya içlerine yürümeye hazırdılar. Bütün Avru­ pa korkunç günler yaşıyordu. Fakat kaderin eli onları kurtardı; Hıtih'in ölüm haberi ulaşmış, Gedik Ahmed Paşa merkeze çağ­ rıl mışu. Türk ve dünya tarihinin yetiştirdiği en büyük insanlardan biri olan Fatih S ultan Mehmed Han, 1481 baharında sefere çık­ mak üzere ordusunu topladıgı Sulıançayırı'nda (Gebze) birkaç gün süren bir rahatsızlıktan sonra öldü. Sefere çıktığına göre, o ana kadar herhangi bir hasLalığının bulunmadığı anlaşılıyor. Ni­ tekim ölüm sebebi iyice anlaşılamamış, bu işi Venedik'in aslen Venedikli bir Yahudı olan hekimbaşı Yakub Paşa (Maestro la­ coba) vasıtasiyle planladıgı bir zehirlenme vak'ası olduğu söy­ lenmiştir. Onun ölümü üzerine Yükub Paşa asker tarafından parçalanmıştır. * * * Fütih derecesinde alim, san'alkar, politikacı ve asker bir devlet adamı belki bütün dünya wihinde görÜımemiştir. Onun büyük şahsiyeti Avrupa ülkelerinde de geniş yankılar uyandır­ mış, hakkında pek çok kitap ve çeşitli yazılar yazılmıştır. Her­ şeyi bir tarafa, dünyanın incisi olan ıstanbul'u Türk milletine hediye etmesi, bu miııetin ebediyen ona minnettar olması için yeter. Bizim devletimizi bir ci han imparatorluğu haline getiren ve yüzlerce yıl Türk'ü bütün dünya'da sözü geçer bir kuvvet ya­ pan odur. Onun zamanında ıstanbul bütün İslilm Dünyası'nın gözbebeği haline gelmiş, ıslam ilim ve kültürü, san 'atı her kö­ şcden gelip ıstanbul'u vaLan edinen değerli şahsiyetler elinde bu­ rada bir çeşit rönesans yaşamıştır. Kendi dil inde şair olan, Arapça ve Farsça yanında Latince ve Y unanca'yı, ıtalyanca'yı bilen bu eşsiz insanın ıstanbul'da yaptırmış olduğu büyük Üni­ versite (Fatih Küıı iyesi) , bugün bile bütün dünyanın gözünü kamaştırrnakLadır. 250!farihte Türkler Sultan İkinci Bayezıd Han (Bayezıd Vell) . Fatih 'in beklenmedik ölümü üzerine bir iktidar patlak verdi. Oğullarından Mustafa Çelebi buhranı daha evvel ölmüş, geriye Bayezid ile Cem kalmışlardı . Bayezid Bey Amasya san­ cakbeyi, Cem ise Konya'da sancakbeyi idi. O sırada Veziriazam olan Karamani Mehmed Paşa Cem'in sultan olmasını istiyordu, iki şehzadeyi de İstanbul'a çağırmış olmakla birlikte Cem'in Konya'dan daha kısa zamanda ge1cce�ini ümid ediyordu. Bu ara­ da vezirler arasında da bir iktidar kavgası çıktı. Eski ve7iriazam İshak Paşa devşinne idi ve kendisi gibi devşirme asıllı kuvvet­ lerle işbirliği yapıyordu. Yeniçerileri kışkırtl! ve onlar gibi kul lliifesinden (devşirme) olmayanlara karşı harekete geçirtti. Ye­ niçeriler Karamani Mehmed Paşa'yı öldürdüler. B u fırsattan fay­ dalanan İshak Paşa ve ekibi hemen Şehzade Bayezid'in oğlu Korkud Çelebi'yi İstanbul'da saltanat naibi ilan etliler, babası­ nın gelmesini beklemeye başladılar. Bayezid Amasya'dan İstanbul'a gelip tahta oturdu. Cem ise İstanbul'un kendi aleyhine geçmesi üzerine Bursa'ya gelip padişahlığını ilan etmişti. Bayezid, Bursa'ya yürüyerek Cem'in kuvvetlerini Yeni­ şehir'de dağıttı. Cem geri Konya'ya döndü. Orada da tutunama­ yacağını anlayınca Ramazanoğulları'nın ülkesine, oradan Mısır Memlfıkleri'ne gitli. Kahire'de çok iyi muamele gördü. O hacca da gitti. Memlfık Sultanı'nın yaptığı para yardımı sıra ve Ka­ ramanoğlu Kasım Bey'in saltanat hırsı ile kanıp tekrar Anado­ lu'ya girdi. Konya'yı kuşattı, alamadı. Ankara'ya geldi, orada da başarılı olamadı. Karamanoğlu bu işin çıkmayacağını anlayınca Bayezid'e dönmüş ve Taşeli bölgesi kendisine verilmişti. Cem tekrar Mısır'a gitmeye karar verip gemi ile Anadolu'dan ayrıldı. Yolda Rodos'a uğrayınca Rodos Şövalyeleri kendisini rehin ala­ rak Fransa'ya gönderdiler. nlihsiz Şehzade şimdi Avrupa'nın elinde Osmanlı'ya karşı bir koz olmuştu. Avrupa devletleri ara­ sında Şehzade'yi ele geçirmek üzere eereyan eden şiddetli reka­ betlerden sonra Rodos Şövalyeleri onu Papa'ya verdiler. Vati­ kan'da kaldığı m üddet içinde ağabeyi "lkamet Masrafı" adı al- Tarihte Türkler/251 tında Papalıga büyük miktarda para ödüyordu; daha önce Şöval­ yeler'e büyük paralar verilmişti. Cem Roma'da iken kendisini bir Haçlı seferinin başına geçinn,ek istediler, hatta Hıristiyan ol­ ması için çok u�raştılar. Bütün bunlann hiçbir fayda etmedigi görüldü. Sonunda ıtalya üzerine sefere çıkan Fransa Kralı Seki­ zinci Şarl, Cem'i Papa'dan aldı ve kendi yanında Napoli'ye gö­ türmek üzere yola çıktı. Şehzade yolda hastalandı, Napoli'de öl­ dü ( 1 495). Otuzbeş yaşındaydı. Bir ara Bursa'da saltanatını ilan etmiş olduğu için tarihlerde Sultan Cem veya Cem Sultan diye anılır. Hayatla iken üzerinde büyük çekişmeler cereyan eden Cem'in bu defa cenazesi paylaşılamadı . Ancak dört yıl sonra Türkiye'ye -Sultan Bayezıd'in savaş tehdidi sonunda- getirildi ve Bursa'da defnedildi. Ölüm haberi geldiği zaman ıstanbul'da üç gün yas mm edilmiş, gıyabında cenaze namazı kılınmış, S ultan Bayei'jd onun hayn için bütün İstanbul fakırlerine sadaka dagıl­ mıştı. Bursa'da yine büyük bir cenaze merasimi yapıldı, cennet köşkü gibi bir türbeye defnedildi. Cem, ağabeyinden oldukça farklı bir karakterde idi; ye­ tişmesi de ondan farklı olmuştur. Yakınlarının söylediklerine göre Yunanca, Latince, İtalyanca ve Fransızca'yı çok iyi bili­ yordu. Hem Türkçe, hem Farsça dıvanı vardır, yani bu iki dilde de değerli bir şair olabilmiştir. Son derece yakışıklı olduğu için Avrupa'da bazı aşk hikayelerine konu olmuştur. Fakat bütün kaabiliyetlerine rağmen, onun, tahta gcçscydi ne derece başanlı bir devlet adamı olacağına dair elimizde yeterli delil yoktur. Ailesi Mısır'da, Memlfık S ultanlan'nın yanında kalmış­ tı. Annesi Çiçek Hatun, orada oğlunun ölümünden biraz sonra vefat etmiştir. Türkiye'de kalan oğlu Oğuz Han ise saltanat kav­ gasına kalkma ihtimaline karşı idam edildi. * * * Sultan Bayezid bir yandan kardeşi ile uğraşırken bir yan­ dan İstanbul'daki paşalar saltanatıyla m ücadele etmek zorunda kalmıştır. İshak Paşa ve etrafındakiler Cem'e karşı Bayezid'i tu- 252/Tarihte Türkler tarken, ondan "Kul kısmından -devşinne- olmayanları vezi, yap­ maması " için söz almışlar, o da bunu kabul eder görünmüştü. Böylece İshak Paşa ekibi saraya hakim oldu. Otranto'ya gön­ derilen Gedik Ahmed Paşa da onun damadı idi. Ahmed Paşa Ffı­ tih'in ölüm haberi üzerine kayınpederi tarafından derhaL1stan­ bul'a çagırılmış, böylece boş kalan Otranto kalesi orada birkaç­ bin kişiyle kalan Hayreddin Paşa tarafından İtalyanlar'a vire ilc teslim edilmiş, İ talya fütfıMtl başladıgı yerde bitmişti. Baye­ zid, Cem tehlikesini bcrtaraf eder etmez etrafındaki bu paşalar it­ tifakını dağıunak üzere fırsat kollamaya başladı . Nihayet Edir­ ne'de Gedik idam edildi. Bayezid bu olayı bir mektubunda "Ge­ dügü depeledüm " diye anlattıgına göre, karşısındaki İttifaktan (bugünkü tab irle cunta) çok sıkıntı duydugu anlaşılıyor. Ayni anda Paşa'nın kayınpederi İshak Paşa da azledilerek S elanik'e sürülm üş tür. * * * Bayezıd'in ilk sereri Macaristan üzerinedir. Kendisi Sof­ ya'da konaklayarak Rumeli B eylerbeyi Davud Paşa ile Anadolu Beylerbeyi S inan Paşa'yı ileri göndermiş, Morava üzerindeki bazı kaleleri tahkim ettirmişLİr. B u sırada Macar Kralı Bohemya tarafında savaşta oldugu için Osmanlılar'la ugraşamayacagından barışa meyletmiş, Macaristan'la anlaşan Bflyezid de bunun üze­ rine Bogdan tarafına dönmüştür. Boğdan seferinin en önemli sebebi Fatih zamanında bü­ yük kısmı bitirilmiş olan Karadeniz hakimiyeti işinin ıaınam­ Ianmasıdır. Bayezid 1484 yılında Tuna ağzındaki Kili Kalesi'ni dokuz gün muhasaradan sonra teslim aldı. Geriye Akkerman Ka­ lesi kalıyordu. Padişah Akkerman'ı hem karadan, hem denizden çevirerek fethetti ve böylece Karadeniz'in bütün sahilleri ele geçtiği gibi, Kırım'la karadan bağlantı da tamamlanmış oldu. Akkerman muhasarasına Kırım Ham Mengli Giray da kendi as­ keriyle katılmıştır. Tarihte Türklcr/253 * * * Bayezid'in BoMan seferinden sonra devleti uzunca bir za­ man KöIemen (Memluk) gailesi meşgUl etti. Fatih zamanına kadar Anadolu'da Karamano�lu BeyIeri Osmanlı'ya karşı Mem­ lukler'in himayesine giriyor, ve iki devlet arasında bu yüzden devamlı sürtüşme oluyordu. Karaman ülkesinin zaptından sonra son Karaman Beyi Kaasım yine Memllık himayesine girdi, son­ ra İçel Beyliği verilerek susturuldu. O ölünce yerine ana ta­ rafmdan Karamano�lu olan Turgudo�lu Mahmud Bey tayin edil­ di. Fakat Memlukler'in bu ülke ile olan münasebetleri kesilmiş de�ildi. İkinci B ayezid'in Cem'in iadesi .için yaptığı teşebbüsleri boşa çıkaran, Hindistan'dan ona gelen hediyeleri yolda zapteden, Türk hacılarına zorluk çıkaran Memluk S ultanı, Osmanlılar'ı kendine en büyük rakib görüyor, fakat savaşmaya da cesaret ede­ miyordu. Osmanlı himayesinde olup Memlukler'den şikayetçi olan Dulkadıroğullarl'nın da teşvikiyle, önce Osmanlılar Mem­ luk bölgesine girdiler. Karaman Beylerbeyi Karagöz Mehmed Paşa o tarihte Memluk himayesinde olan Ramazanoğlu Türk Beyligi'nin Adana ve Tarsus şehirlerine girip buraları tesllm al­ dı. Arkasından M ısırlılar'ın hüeumuna uğrayan Dulkadıroğlu'­ nun yardım istemesi üzerine Osmanlılar Kayseri Sancakbeyi Yakub Bey'i imdada gönderdiler. Dulkadıroğlu Alaüddevle Boz­ kurt Bey, S ultan Bayezid'in kayınpederi idi. Yakub Bey Mem­ luk kuvvetlerini yenerek birçok beylerini esir etti. Fakat Özbek Bey adlı MemlUk kumandanı, Yakub Bey'i pusuya düşürerek feci şekilde bozguna uğrattı. Bundan sonra Özbek Bey -ki o da Türk'tür- Adana ve Tarsus'u kuşatarak ikisini de geri aldı, yapı­ lan savaşlarda Osmanlı kale muhafızları şehid oldular. Ertesi yıl S ultan B ayezid, Hersekogıu Ahmed Paşa ku­ mandasında bir orduyu yeniden Çukurova'ya gönderdi. Bu ordu Memluk ordusu tarafından mağlub edildi, Hersekoğlu Ahmed Paşa ve diğer birçok Türk kumandanıarı esir alınarak Kahire'ye götürüldü. Ertesi yıl Meml fık Sultanı Kayıtb;ıy, bu paşa ve beyleri barışa veslle olmak üzere serbest bırakıp İstanbul'a gön­ dermişse de savaş devam etmiştir. 1488 yılında Hadım Ali Paşa 254{farihte Türkler kumandasındaki bir Osmanlı ordusu Çukurova'daki birçok şehir ve kaleleri zaptetti, fakat yine Özbek Bey emrindeki Mısır ordu­ suyla yapılan bir savaşta maglub oldu. Özbek Bey Adana'yı tekrar kuşalarak aldı. Bu savaşta kusuru görülen Osmanlı beyle­ rinin ve paşalarının ço�u Padişah tarafından çeşitli ceziilara çarp­ unldılar. Bu arada Osmanlı himayesindeki Dulkadıro11;lu Bozkurt Bey, MemJfık h imayesine girdi. Vaktiyle ona karşı Memlukler'i tutan Şahbudak adındaki kardeşi ise Osmanlılar'la anlaşıp karde­ şinin üzerine yürüdü. Fakat Şahbudak mağlub ve esir oldu. B u ­ n un üzerine büsbütün cesarellenen Bozkurt Bey, Mısırlılar'ı Kayseri'yi almaya teşvlk etmiş, kendisi de ordusuyla onların sa­ fında muhasaraya katılmıştır. Tekrar bir orduyla gönderilen Her­ sekzade Ahmed Paşa yine meşhur Memluk Kumandanı Özbek Bey'e yenilince, Sultan Bayezld bu işin ancak topyekün bir sa­ vaşla bitirilcce11;ine karar vermiş, bütün Osmanlı Ordusunu top­ layıp Mısır seferine Çıkmak üzere hazırlıklara başlamıştır. Fakat böyle bir savaşı göze alamayan Memlukler, Tunus hükümdarı Yahya'nın aracılı�ıyla barışa razı olmuşlardır. ı ki müslüman devletin savaşmasını dlne aykırı bulan Osmanlı uleması da ba­ nş tarafları olunca 149 1 'de Osmanhlar'la Memlukler arasında sulh yapıldı. Çukurova'da iki kale MemlCıkler'e bırakıldı. MemIlık gailesi böylece bittikten sonra devlet Rumeli tarafındaki işlerle u�raşacak vakit bulabildi. 1492'de Macar Kralı Matyas Korven ölünce, orada bir iktidar kargaşası olmuş, haWl Belgrad Valisi kaleyi Türkler'e tesl1m etmeyi vadelmişti. Bunun üzerine Belgrad'a bir ordu gönderildi, fakat kumandan vildinden dönünce şehir etrafında bir muhasara kuruldu. Macar­ lar'ın muhasaraya engel olacak şekilde toparlanmalarına meydan vermemek üzere de akıncı kolları gönderildi. Bu kollar başlan­ gıçta başarı ile Erdel'e kadar i lerledikrse de, Alman I mparato­ ru'ndan yardımcı kuvvetler alan Macar kumandanı Kont Kinis larafından iki yerde yenilgiye ugradılar. Mihalo11;lu Ali Bey, Ka­ rintiya akınında basIana u�rayarak şehld oldu, Hadım Süleyman Pa�a Erdel'de bozularak çekildi. Hadım Süleyman Paşa o za- Tarihte Türkler/255 man Semendire m uhafızı idi ve Belgrad kuşatmasıyla görev­ liydi. Mağlubiyetten sonra gelerek kuşatmayı kaldırdı. Akıncı­ ların bu felaketi büyük bir üzüntü yarattı, çünkü Kont K inis aldığı Türk esırierini değirmen taşlarının altında ezdirmek, ateşte kızartmak, derilerini yüzdürrnek vs. gibi alçakca işkence­ lcrle öldürtüyor, bütün bunlar Türkler'de m üdhiş bir kin yaratı­ yordu. Hatta kardeşi ateşte kızartılarak öldürülen bir Türk, daha sonra Türkiye'ye elçi olarak gelen bu işkencecilerden birini tanıyarak, elçinin dokunulmaz olmasına rağmen, muhafızları­ nın ortasında k ılıçla parça parça etmiştir. Işte bu öfke ilc ertesİ yıl baharında B osna Beyi Yakfıb Paşa, sekizbin kişilik bir akıncı kuvvetiyle IsLirya taraflarına akın etmiş, çok sayıda esır ve ganımet alarak dönerken Hırvatistan'da Kant Derencseny ku­ mandasındaki Macar ordusu tarafı ndan yol u kesil miş, yapılan muharebe Yakfıb Paşa yirmibeşbin kişilik Macar ordusunun ta­ mamını imha etmiştir. Daha evvelki akınıarda yoldaşları alçak­ ça katledilen akıncılar beş-altı bin civarında kulak ve burun ke­ serek öclerinin alındığına işaret olmak üzere İstanbul'a gönder­ mişlerdir. Muhfucbede esir alınan Kont Derencseny (Derencil Ban) ve diğer asilzadeler de İstanbul'a gönderilmiştir. Macarlar bundan sonra barışa yanaşmışlar, 1495 yılında üç yıllık bir mü­ tfueke yapılmıştır. Macaristan'la m ütitreke yapıldığı yıllarda Venedik'le mü­ nasebcler bozulduğu için akınlar Dalmaçya üzerine çevrildi ve Veneclik'in Friuli şehrine kadar yağmalandı, Türkler ayrıca Ve­ nedik himayesinde bulunan Karadağ Prensliği'ni de Osmanlı'ya bağlı bir beylik haline getirdiler. Macaristan'la mütfuekenin sona erdiği sıralarda Macar Kralı'nın kardeşi ve m üttefiki olan Lchistan (polanya) Kralı, Osmanlı himayesindeki Bağdan'a saldırdı, fakat m ağlub olarak geri çekildi. B u türlü tecavüzlerin bir daha olmaması için Sul­ tan B ayez'id'in emriyle Lehistan üzerine ardı ardına iki büyük akın tertiplendi. Malkoçoğlu Balı Bey'in kumandanlığındaki akıncı kuvvetleri 1498 Mayısı'nda Dinyester nehrini aşarak Le­ histan'a girdiler, Varşova'ya kadar yolları üzerindeki bütün şehir ve kasabaları yakıp-yıktıktan sonra binlerce esir ve çok miktar- 256!farihte Türkler da ganimctle Temmuz'da Akkennan'a döndüler. Sonbaharda yine Malkoçoğlu' nun tertiplediği akın isc kışın çok şiddetli geçmesi yüzünden Varşova'ya kadar ilerleyememiş, hatllı hastalık dolayı­ siyle zayiat biIc verilmiştir. 1 499'da Macaristan, Lehistan ve Lituanya bizim ai eyhi­ mizde bir ittifak kurdular. Onlar hazırlanırken Osmanlılar'la Ve­ ncdik arasında daha çok denizlerde cereyfın edcn bir savaş çıktı. Sultan Bayezid bu scfere bizzat katıldı. Önce Bosna Beylerbcyi İskendcr Paşa'ya emir gönderilip Vcnedik üzerine akın harcke­ tine çıkması bildirildi. Sonra donanma ilcrlerken Padişah da ka­ ra ordusunun başında Mora'daki son Venedik kalelerinin alın­ ması için yürüdü. Türk deniz kuvvetlerini Davud Paşa kumanda ediyordu; yanında ise meşhur Türk denizcileri B urak ve Kemal Rcisler vardı. Mora açıklarında Venedik donanmasıyla bir sava­ şa tutuşuldu. Sapienze Adası yakınındaki bu savaşta B urak Re­ is'in gemisine Venedikliler iki taraftan kanca atarak h ücum et­ tiler. Bunlar büyük gemiler olup her birinde biner asker bulu­ nuyordu. Burak Reis başka çaresi olmadığını görünce kendi gc­ misiyIc birlikte bu iki düşman gemisini de yaktı. Kendisi ve ar­ kadaşları şehid düştüler, ama düşmanı da oradan kaçırmış oldu. Türk donanması önünde bir engel kalmayınca İnebahtı Kalesi'ni fethetti . Ardından Modon, Navarin ve Koron fethedilince Vene­ dik'in o civarda hiçbir tutunacak yeri kalmamıştı. Venedikliler öbür Hıristiyan devletlerden yardım istediler; Papalik ve Maca­ ristan'la birliktc i ttifaka girdiler. Hatllı Fransa onlara yardı m için bizim Midilli Adası'nı kuşatmaya kalktı . Türkler bir yandan kara tarafında Macarlar'a fud birtakım kaleleri zaptediyorlardı. Neticede 1 503 yılında Macarlar yedi yıl için bir barış anlaşması yapmak zorunda kaldılar. * * * B u sırada memleketin iç durumu birçok 'kargaşal ıklara gebe bulunuyordu. İran'da hakimiyet Safevı ailesinin eline geç­ miş, SafevıIcr Akkoyunlu Devleti'ni mağlub ederek onun ha- Tarihte TOrkler!257 kim oldu�u yerleri ellerine geçirmişlerdi. Sareviler Ş ii mezhe­ binden idiler ve tran'ı artık kılıç zoruyla Şii yapmaya başlamış­ lardı. Bu arada han'rlan gelen Ş ii propagandacıları Anadolu'daki Türkmen aşıretleri içinde hayli taraftar topluyorIardı. Hatta bu Türkmenler arasında para toplayarak bir çeşit vergi gibi İran Şflhı'na gönderenlcr bile vardı. S ultan Bfıyel'1d derhal sınır boy­ larındaki vaJllere emirler gönderdi, Ş ii propagandacılarının yurt içine sokulmamasını emrelti; Türkiye'den de tran tarafına ziya­ retlcri yasaklandı . İran Şah i İsmail, Anadolu içlerine kadar girip Dulkadırlılar'ın topraklarına taarruz etmişti. Nihayet bütün bu hazırlıklar 1 5 1 1 yılı LO Muharrem'inde (Şiiler için m ukaddes gün) patlak verdi ve Teke bölgesi kızılbaşları Karabıyık oğlu Hasan adlı bir Safevi militanını "Şahkulu" adıyla başlarına ge­ çirip isyfın bayrağını kaldırdılar. O bölgenin valisi olan Şeh­ zade Korkud, taht çekişmesi dolayısiyle ayrıım ıştı. Böylece hem eyalct başsız kaldı, hem kızılbaşlar Şehzade'nin gidişini Padişah'ın ölümüne yorarak büsbütün cesaretlendi ler. Üzerle­ rine gönderilen eyalet askerini iki defa mağlub edip Anadolu Beylcrbeyi Karagöz Paşa'yı kazığa vurdular. Nihayet Veziri­ azam Hadım Ali Paşa ile Ş ehzade Ahmed'in askerlerinin ortak harekatı sonunda Ş ahkulu ve adamları Teke yöresinde sıkıştırıl ­ dı lar. Şahkulu orada tutunamayacağını anlayınca kuşatmayı yanp lran'a gi tmek üzere kaçmaya başladı. Kayseri civarında Gökçay muharebesinde Hadım Ali Paşa'nın askeri ile kızılbaş Türkmenler birbiriıCrine girdiler. Hadım Ali Paşa öldürüldü, fa­ kat Şahkulu da öldü ve mes'ele şimdilik kapanmış oldu. Anadolu'yu sarmaya başlayan kızılbaş yangın ı Baye­ zid'in şehzadeleri arasındaki kavgayı iyice şiddetlendirmişti. Bun ların hepsi de memleketin içine düştüğü buhrandan kurtula­ bilmek için kendilerinin padişah olması gerektiğini iddia ediyor­ lardı. İçlerinde en hırslısı da Trabzon Valisi Selım 'di . Selim, önce oğlu S üleyman'ı ziyaret etmek bahanesiyle Trabzon'dan Kefe yoluyla Edirne tarafına geldi . Edirne yakınlarında babası­ nın ordusuyla karşılaştı. S ultan Bayezid kendisi hayatta iken hiçbir şehzadeyi yerine aday gösıermeycceğini söyleyip Selim'i geri gönderdi. Fakat Selim yolda Şehzfıde Ahmed lehine bazı 258fI'arihte Türkler gcIişmeler oldugunu işitip geri döndü ve Edirne'yi işgiil etti. çorlu yakınında Uğraş Köyü'nde babasının ordusuyla giriştiği muharebede yenilip tekrar Kefe'ye kaçtı . Ama ordu, bilhassa ye­ niçerilcr onu padişah olarak istedikleri için Sultan Bayezid tah­ Lından feragat edip oğlunu İstanbul'a davet etmek zorunda kaldı. Yavuz İstanbul'da tahta çıkınca (Nisan 1 5 1 2) S ultan Ba­ yez/d, hayatının son günlerini geçirmek üzere Dimetoka'ya git­ mek üzere yola çıktı. Edirne yakınına vardığı zaman vefat etti. Altmışbeş yaşının içindeydi ve otuz yıldan fazla zaman saltanat sürmüştü. Fatih'le Yavuz arasında geldiği için onlara kıyasla çok sönük görünür. Fakat Bayezid büyük seferlerde ordunun bizzat başında bulunduğu gibi vezirlcr hakimiyetini de kırmış olan kudretli bir hükümdardı. Çok iyi tahsil görm üştü. Hem al im, hem şairdi. Zamanında Türk ilmi ve edebiyalı onun hi­ mayesi altında çok ilerlemiştir. Kendisi hayatının sonlarına doğru daha çok ibadetle uğraşıp münzevı bir hayat sürdü. 1 509 büyük zelzelesinde tamamiyle yıkılan eski İstanbul'u yeni baştan kurduğu için, Türk lsllınbul'un kurucusu olmak şerefine erişmiştir. Yavuz Sultan Sellm Han S ultan Sellm 1 5 1 2 yılının Nisan ayında Osmanlı tah­ tına oturdu. Bu tarihte tahmınen kırkiki yaşındaydı. Ş iddetli hareketlerinden dolayı "Yavuz" lakabı verilmiş ve hep "Yavuz Selım " diye anılmıştır. Sekiz yıl kadar kısa bir saltanat müddeti içinde pek büyük işler başannış, öfke ve şiddeti yüzünden uyan­ dırdığı acı duygulara rağmen Türklüğe yaptığı emsalsiz hizmet­ Icr dolayısiyle daima minnet ve şükranla anılagelmiştir. Yavuz'un padişah olması üzerine kardeşleri Şehzade Ah­ med ile Korkud onu tanımadılar. Özellikle büyük şehzade ol­ ması ve yumuşak huyu yüzünden bazı devlet adamlarının onu sert Yavuz'a tercih etmeleri sebebiyle Şehzade Ahmed ("Sultan Ahmed" diye anılır) büyük bir tehlike teşkll ediyordu. Bu şeh- Tarihte Türklcr/259 zade Anadolu'da kendini padişah min ederek ogıu Alaeddin Çe­ Icbi'yi bir ordu ilc B ursa'ya gönderdi ve B ursa'yı işgal ettirdi. Yavuz bunun üzerine Anadolu seferine çıktı. Yeğeni Aıaeddin Çelebi Bursa'yı bırakarak kaçtı, Sultan Ahmed ise Amasya'yı zaptedip orayı kendine merkez yaptı. Bu şehzade bir yandan da İran'daki Safeviler ve Mısır Meml Ukleri'yle anlaşarak onların yardımını sağlamaya çalışıyordu. Korkud Sultan ise başlangıçta kendisine dokunulmaması şartıyla tahtta herhangi bir iddiası bu­ lunmadığını bildirmiş, Yavuz onu Manisa Vallligi'nde bırak­ m ıştı. Fakat belki de araya giren bazı devlet adamlarının igmli üzerine Korkud Sultan'ın saltanat davasına kalktıgı işitilmiş, bunun üzerine Yavuz aniden B ursa'dan kalkıp Manisa'ya girmiş, lakin Korkud, yanında sadık adamı Piyalc Bey ile birlikte giz­ lice kaçmıştır. Bir gemi bulup Avrupa'ya kaçmayı planlarken yakalanan Korkud Sultan, B ursa yakınlarında Yavuz'un emriyle idam edildi ve cenazesi B ursa'ya getirilip defnedildi. Korkud bir­ çok bakımıardan Cem Sultan'a benziyordu: kardeşleri içinde ilim ve san 'atta cn ileri alan o idi, hatta alim ve bestekar olarak devrin en ı.anınmış i sim leri arasına girecek çapta bir insandı. Kaderi de Cem'inkine benzedi ( 1 5 1 3). Ayni yıl S ultan Selim, kardeşi Sultan Ahmed'le Yenişehir'de yaptığı muharebede onu da yenerek idam ettirdi ve böylece iç kargaşalıklara bir son vere­ rek devletin başındaki büyük dertleri halletmek üzere hazırlık­ lara başlad 1 . Yavuz'un ilk büyük seferi İran üzerinedir. İran'da iktidarı ele geçiren Safevi ailesi Şii mezhebinin resmi koruyucusu ve ayni zamanda yayıcısı durumunda bul unuyordu. Kendileri haıis Türk oğlu Türk olan, dayandıkları bütün kuvvetler de Türk olan S afevi ailesi, Ş iiIik saplantısı yüzünden Akkoyunlu Devleti'ni teşkil eden Türk grupları üzerine müdhiş bir katliama girişerek yüzbinlerce Türk'ün kanına girdi. Ayni şekilde İran'ın doğu sı­ nırındaki Türkler'e karşı da imha siyaseti takib eden Safeviler, bu defa gözlerini Osmanlı topraklarına diktiler. Safcvi hüküm­ darı Şah l smail'in maksadı Şii propagandacıları vasıtasiyle bir yandan Osmanlı devlet büyüklerine sfıikasdlec yaptırmak, bir 260/farihte Türkler yandan bilhassa göçebe ve yarı-göçebe Türk bölgelerinde Ş ii mezhebini yaymak suretiyle bu halkı Osmanlı'ya karşı kendi ta­ rafına almaktı. Kısacası, Şah İsmllil bir zamanlar Hasan Sabbah adındaki İsmllili şeyhinin yürüttüğü propagandayı takib ediyor­ du. Osmanlı Devleti ise Sünnı Müslümandı ve Ş illiğe karşı S ünniliğin koruyucusuydu. Sultan İkinci Bayezid zamanından beri Anadolu'da giuikçe şiddetle yayılan Şi'iliğe karşı Osmanlı­ lar'ın köklü tedbirler alması kaçınılmaz olmuştu. Yavuz 1 5 1 4 yılı Mart ayında Edirne'den İran seferine çık­ tı. Edirne'de oğlu Şehzade Süleyman'ı (Kaanunı) yerine vekll bırakarak İstanbul'dan Anadolu yakasına geçti. Seferin başında ilk tcdbir olarak Doğu Anadolu vilayetlerinde faaliyet gösteren Şah tarafları Ş ii mi litanların listelerini çıkarttı. B u adamlar tıpkı bugünkü terörist örgütler gibi çalışıyorlardı ve maksatları Türk ülkesinde kargaşalık çıkarıp İran ordusunun oral an kolayca işgal etmesini sağlamaktı. Yavuz'un me'mur ettiği görevliler uzun bir tahkikattan sonra Osmanlı ülkesinde kırkbin kadar Şii militanın ismini tesbit ettiler. B unlar derhal yakalandı ve bir kısmı ıdam edildi, bir kısmı hapse konulmak suretiyle sefer sı­ rasında onların Türk ordusunu arkadan vurma ihtimfıli ortadan kaldırıldı. Bu ceza1andmnada, sadece Şah adına hareket eden Şiı militanların hedef tutulduğu, yoksa Şiı mezhebine mensup olup Devlde bağlı bulunan halka hiçbir şekilde dokunulmadığı unu­ tulmamalıdır. Osmanlı ordusunun toplanma yeri Yenişehir ovasıydı. 1 5 1 4 yılı M<iyıs ayında Rumeli, Kütahya, Karesi, Hamid, Men­ teşe, Aydın, Çankırı, Bursa, Bolu, Kastamonu, Ankara ve di­ ğer sancaklann ıaskerleri gelerek orduya katıldılar. Dukakinoğlu Ahmed Paşa kumandasındaki yirmibin kişilik bir öncü kuvveti Sivas'a gönderildi. Bir yandan İstanbul'dan Trabzon'a gemileric erzak gönderilerek ordunun tran sınırı ötesinde iaşesi sağlanmak üzere tedbir alındı. Yavuz önce Konya'ya gelip konakladı, ora­ ' dan Si vas'a geçti. Sivas'ta ordu yoklaması yapılıp son hazır­ lıklar gözden geçirildi, çünkü bundan sonra Safevi sınırı idi. Er­ zincan'da sınır geçildi. Safeviler bütün bu bölgelerin erzakını alıp götürmüşlerdi, Trabzon'dan gemilerin getirdiği eezakın nak- Tarihte Türkler/261 ledilmesi ise arazınin çetinliği dolayısiyle çok zor oluyordu. Hem yiyecek-içecek kıtlığı, hem düşmanın ortada görünmemesi yüzünden ordu içinde, bilhassa yeniçeriler arasında homurtular başladı; bunlar geri dönmek istiyorlardı. Yavuz iki tür tedbir alarak bu homurtuları önlemeye çalıştı. Önce Şah İsmail e ardı ardına hakaret dolu mektuplar göndennek suretiyle onu iyice öfkelendirip, bir an önce savaşa girişmesini sağlamak istedi, bir yandan da ordu içinde huzuru bozanlara karşı çok sert tedbirler alıp bozgun cuların hiçbirine aman vermedi. Ağustos ortalarında Eleşgirt'te hala d üşmanın görünmemesi üzerine yeniçeriler iyi­ den iyiye taşkınlık yapmaya başladılar. Bunun üzerine Yavuz, orduyu toplayarak dokunaklı bir konuşma yaptı; özeııikle şu sözleri çok tesirli oldu: ' "Ehl ü ıyaL kaydında olanlara desturdur, gerü karıla­ runun yanına getsünler. Biz buraya gerü dönmek içün gelmedük. Rahat isteyen bu yola yaraşmaz. Bizi isteyüp yolumuıda can ve baş fida idecek yiğitler ölümden havf it­ mez. Ö lümden korkanlar gerü dönsün, düşmenle çarpuşa­ cak merdler benümle gelsün! Eğer içinüzde er yoğ ise ben yalınuz giderüm! Nihayet büyük Osmanlı ordusu Tebrız yolu üzerinde Çaldıran Ovası'nda (şimdi İran tarafında kalmıştır) Safevi ordu­ suyla karşılaştı. Osmanlı askeri uzun bir y ü rüyüş ten sonra yor­ g un olduğu için istirahat verilmesi d üşünülüyordu, fakat ordu içinde Ş iı mili tanlarının bulunabileceği ve bunların bozguncu­ luğuna fırsat verilmeksizin savaşa girilmesi gerektiği düşün ül­ dü. 2 3 Ağustos sabahı gün ağarırken iki taraf savaş düzenine girmişti. Osmanlı ordusuna Yavuz, yanında vezıriilzam Hersek­ zade Ahmed Paşa , vezır Dukakinoğlu Ahmed Paşa, vezir Mus­ tafa Paşa, Anadolu ve Rumeli kadıaskerleri olduğu halde mer­ kezde durdu. Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa ile Karaman Bey­ lerbeyi S inan Paşa sağ cenahın başına geçtilcr. Rumeli Beyler­ beyi Hasan Paşa ise Rumeli askeriyle sol cenaha geçti. Safevı ordusununda Şah İsmail ordu merkezini başvezır Mir Abdülba­ ki'ye bırakarak kendisi sağ kanadın başına geçmişti. Safeviler'in 262(Tarihte Türkler sol kanat kumandanı ise Diyarbckir Valisi Ustaçlıogıu Mehmed Han idi. Ustaçlu Türkmenleri'nin beylerinden olan Mehmed Han Safevi ordusunun en kaabiliyetli kumandanı idi. ıran ordu­ sunun bütün askeri de böyle Ustaçlu, Afşar, Bayatlı, Kaçar, Te­ keli, Varsak vs. gibi Türkmen boylarından toplanm ıştı. B u or­ dunun hemen tamamı süvari idi . Osmanlı ordusunda yayalar da vardı ve ayrıca topçu önem li bir kuvvet teşkil ediyordu. Fakat Osmanlı süvarisi atların yorgunluk ve yemsizliğinden dolayı çok sıkıntı içindeydi. Sabah erkenden iki taraf da bütün kollardan hücuma geçti. Osmanlı Türkleri'nin "Allah Allah" sesleri ilc Safevi as­ kerinin " Şah, Şah" naralan birbirine kanştı. Ustaçlıogıu Meh­ med Han bizim Anadolu askerinin, Şah ısmaıl ise Rumeli as­ kerinin karşısında idiler. Başta Şah İsmaıl Rumeli askerinin üzerine şiddetli hücum ederek tamamı atlı olan ve bakımsızlık­ tan sefil kalmış atlarıyla manevra gücünü kaybeden bu askeri bozdu. Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa ile MalkoçoğuIlarl'ndan iki bey ardı ardına şehıd oldular. B unun üzerine Yavuz, Şah ısmaıl'in kumanda ettiği kuvvetler üzerine yeniçerileri gönderdi, Yeniçeri' nin açl1ğı yaylım ateşi üzerine Şah'ın süvacisi darma­ dağın olmuş, Osmanlı sipahısinin karşı laarruzu üzerine de Sa­ fevıler bu kolda mağlub olmuşlardır. Sag kolda ise Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa sür'atli bir manevra ile Ustaçluoğlu'nun kuvvetlerini topçu kıskacına alıp dağıttıktan sonra, hücum edip bizzat kanat kumandanı Mehmed Han'ın öldürülmesiyle bu yan­ daki işi tamamlamıştır. Şah İsmaıl yaralanarak atından düştüğü sırada adamlarından birinin kendi atını vermesi üzerine kaçmayı başannış, fakat ordusunun bütün ağırlıkları ve hatta karılarından biri Osmanlı eline geçmiştir. Çaldıran Savaşı iki Türk devletinin ve iki Türk ordusu­ nun savaşıdır, bu bakımdan iki taraftan da Türk kanı akması yüzünden üzüntü verici bir hadisedir. Fakat bu çatışmaya daha geniş açıdan bakarsak, Türklük bakımından Yavuz'un zaferin i kutlamak gerekir. Gerçekten, Türkler İslam tarihi boyunca an­ cak S ünni Müslüman olarak varlıklarını korumuşlar, Ş ii olan Tarihte Türkler/263 lar büyük Türk kitlesinden kopup lranlılaşmışlardır. Ayrıca, Sa­ feviler'in sahip çıktığı Doğu Anadolu Sünni Türkler'in vatanı olduğu için bu toprakların Osmanlı hakimiyetine katılarak Ana­ dolu Türk birliğinin kurulması son derece önemli bir iştİ. lşte Yavuz bu büyük işi yapmış olmakla Türklüğün minnet ve şük­ ranını kazanmıştır. Yavuz, Çaldıran'dan sonra ileri yürüyüşle Tebriz'e girdi. S ultan olarak adına hutbe OkUııU. Oradan pekçok ilim ve san'at adamını himayesine alarak İstanbul'a gönderdi; bunlar Şah İs­ mail'in halkı kılıç zoruyla Şii yapma siyasetine karşı çıkıyorlar ve mezhebIerini değiştirmek istemiyorlardı. Hepsi de İstanbul'­ da şereneriyle uygun mevkilere getirildiler. Yavuz mevsimin kışa doğru yaklaşması ve asker arasın­ da sızıhıların başlaması üzerine Tebrız'den geri dönüp Amas­ ya'da kışladı. Amasya'da askerin başıbozuk hareket etmesinde rolü bulunan Dukakinoğlu Ahmed Paşa'yı bizzat hançcrlc öbür dünyaya gönderip isyfmı önledi. Baharda Amasya'dan Çıkıldı. Padişah'ın başında bulunduğu ordu Safcvıler elindeki Kemah Kalesi'ni fethetti. Yol üzerinde asıl halledilecek meselc, Dulka­ dırh Beyliği mes'c1csiydi. Dulkadıroğul ları zaman zaman Os­ manlı'yı veya M ısır Kölemenleri'ni tutmuş, bu s uretle uzun müddet ayakta kalmışlardı. O tarihtç beyliğin başında Alaüd­ devle B ozkurt Bey vardı; Bozkurt Bey Mısır himayesine girdiği için Yavuz'un İran scferine asker göndermemişti. Yavuz bu aile­ den olup kendi yanında çalışan Şehsüvaroğlu Ali Bey'i gönde­ rerek Bozok bölgesini Dulkadırlı lar'dan aldı, Şehsüvaroğlu'nu Bozok ve Kayseri valiliğine tayin eLLi. M ısırlılar derhal bu işi protesto ettiler. fakat Yavuz kararlı idi. Kcınah fethinden sonra S inan Paşa'yı Dulkadır1ılar'ın üzerine gönderdi, yanına da Dul­ kadırlı Şehsuvaroğlu Ali Bcy'i katlı. Göksun'da Bozkurt Bey'in otuzbin kişilik ordusunun bir kısmı Şehsüvar Bey'in oğlunun daveti üzerine onun tarafına geçtiler, geri kalanı da bozulup da­ ğıtıldı. Alaüddevle Bozkurt Bcy savaşta öldü. Onun ve oğullan­ rının başlanm Yavuz'a getirdiler. Bozkurt Bey o sırada doksan yaşındaydı ve Yavuz'un ana tarafından dedesİ oluyordu; fakat 264/I'arihte Türkler Yavuz, memlekelİn ve devletin birligi uğruna bu yakın akraba­ larını ortadan kaldırmaktan çekinmedi. Dulkadır ülkesine Şeh­ süvaroğlu Ali Bey'i ı.ayin ettiler, ama aruk Ali Bey bir Osmanlı ViHlsi durumundaydı. Yavuz İstanbul'a dönünce ilk iş olarak yeniçerilerin sefer sırasında yaptıkları serkeşlikleri cezaıandırmak üzere sıkı bir tahkikat açtırdı . İtfıatsizlik ve isyandan sorumlu bulunanlar tes­ bit edilip hepsi şiddetli ceztılara çarptırıldılar, ayrıca yeniçeri kaanfınunda bazı değişiklikler yapılarak padişahın bunlar üzerin­ deki otoritesi pekiştirildi. Yavuz'un bundan sonraki hedefi Mı­ sır'dı. Ordu ve donanma bu büyük sefer için hazırlanmaya baş­ ladı. M ısır seferinden önce pek mühim bir iş daha bitirildi. İran ordusu Çaldıran'da büyük bir darbe yiyerek sahneden çekil­ mekle birlikte Şah İsmaıl kaçmış ve yeniden bazı hareketlere gi­ rişmişti. Akkoyunlu Devlelİ yıkılınca daha evvel onların elinde bulunan Doğu Anadolu vilayetleri Safevller'in eline geç-miş bu­ lunuyordu. B u bölgeele yaşayan halk Sünni Müsıüman'-dı. Ya­ vuz, Şiı t ran'a karşı bunları birliğe davet eııi, ve ıkinci Bayezıd zamanından beri Osmanlı hizmetinde b ulunan meşhur tarihçi İ d ris B i tlisi'yi bu işle görevlendird i . B i tlisi'nin aracılığı sayesinde yirmibeş kadar mahalli bey biraraya gelip Osmanlı hakimiyetini kabUl ettiler. Vaktiyle Akkoyunlular'ın merkezi olup Doğu Anadolu'nun en m üh i m vilayeti durumunda bulunan Diyarbekir, böylece Safevi hakimiyetinden çıktı. Fakat Şfıh İs­ mail, Çaldıran'da ölen Ustaçlı Mehmed Han'ın kardeşi Kara Han'ı göndererek Diyarbekir'i kuşauırdı. Halkın Yavuz'dan yar­ dım istemesi üzerine gönderilen B ıyıklı Mehmed Paşa ile Şfıdi Paşa kumandasındaki kuvvetler Karahan'ı kaçırdılar, Diyfırbekir Osmanlı eline geçti ve B ı yıklı Mehmed Paşa da Diyfırbekir Bey­ Icrbeyi oldu. Karahan yanındaki kuvvetlerle Mardin'e sığın-dı. Bu defa B ıyıklı Mehmed Paşa'ya yeni kuvveller de katıldı ve Karahan'ın peşine gönderil d i . Mardin yakınlarında Eski Koç­ hisar'da kızılbaş askeriyle yapılan şiddetli muhfırebede Sa Cevi başkumandam Karahan vuruldu ve başı kesildi. B u zaferden son Tarihte Türkler/265 ra G üneydoğu Anadolu tamamiyle Osmanlı hakimiyeti allına girmiş ve Anadolu Türk B irliğ i ilk defa Lam manasıyla gerçek­ leşLirilm i ş oluyordu. Bir tek Kölemen pürüzü kalmıştı ki, Mı­ sır seferiyle birlikte onların elinde bulunan bazı Anadolu vila­ yetleri de Osmanlı Türk birliğine katılacaktı. Yavuz 1 5 ] 6 Haziran'ında M ısır seferine ç ıklı. M ı sırlılar'ı oyalamak için bunun bir İran sereri olduğunu bildirmiş, dostluk bel irten elçiler göndermişli. M ısır da aynı şekilde dostluk göste­ rileriyle karşılık verdi, ama ordularını hazırlamaktan da geri kal­ madı. Çünkü Kölemenier eskidenberi İran ' d a kurulan imparator­ l ukları hiç önemsememişler, kendileri için asıl teh likenin Ana­ dolu'dan geleceği n i düşünm üşler, böylece Osınanl ı lar'a karşı hep ihtiyatlı olmuşlardır. Osmanlı ordusu Elbistan'ı geçip o za­ man Kölemenler'de bul unan Malatya sınırına vardığı sırada Mısır S ultanı'nın da ordu toplayıp Haleb'e geldiği haberi veril­ di. B unun üzerine ordu Malatya'yı geçip i leri yürüyüşe devam eııi . Kölemenler'in el indeki Ayıntap (Antep) Kalesi'nin kuman­ danı Yunus Bey Yavuz'a bağlılığını bildi rip kalenin anahtarla­ rını teslim etti . O sırada Mısır ordusunun yaklaştığı haberi gel­ m i şti. Halcp yakınlarındaki Mercidabık mevki inde iki ordu karşılaştı. Mısır S ultanı Kansu Gavrı seksen yaşında bir ihıi­ yardı, Osmanlılar'la bir topyekun savaşa girmekten eskidenberi çekinmişıi. Son de fa barış teklif etmek üzere Moğolbay adlı bir kumandam elçi olarak gönderdiyse de, padişahın çadırına silahla­ rıyla giren bu elçi hey'etini Yavuz hakarelle geri gönderd i . Os­ manlı Sultanı'nın yanına veziriflZam bile silahla giremezdi. 24 Ağusıos 1 5 ] 6 günü Mcrcidfıbık ovasında Osmanlı ve Mısır orduları harb niziimına girdi ler. Yavuz yeniçerilcrle birlik­ te merkezde durdu; sağ cenaha Anadolu B eylerbcyi Zeynel Paşa ilc Karaman Beylerbeyi Rusrev Paşa'yı , sol cenaha ise Rumeli Beylerbeyi S inan Paşa'yı kumandan yaptı. Ramazanoğlu Beyi Mahmud Bey'le Dulkadırlı Beyi Şehsüvaroğlu Ali Bey Osmanlı ordusunun sağ kanadında, Diyarbekir Beylerbcyi B ıyıklı Meh­ med Pa şa sol kanadında bulunuyorlardı . Mısır Sultanı da ordu­ sunun merkezinde d urmuş, sağ cenaha Halep Beylerbeyi Hayr­ bay'ı, sol cenaha Şam Beylcrbeyi S ibay'ı koymuştu. 266/farihte Türkler İkindi vaktine kadar süren savaşta Türk ordusu Kölemen ordusunu kesin bir yenilgiye ugrattı. Mısır S ultanı savaş sıra­ !>ında öldü. Kumandanların bir kısmı maktül düştü, bir kısmı da Kaçarak canlarını kurtardılar. Bu savaşta Osmanlı ordusunun topçu kuvvetinin de önemli rolü olmuştu. Mercidabık Zaferi Anadolu'da henüz Osmanlı eline geç­ memiş birkaç yerin de ilhfıkıyla Türk birliğinin gediksiz ta­ mamlanmasını saglamış, Osmanlılar'ı İslam Dünyasının rakib­ siz devleti haline getirmiş, onlara Mısır ve Arabistan yolunu aç­ m ıştır. Yavuz Mercidabık'tan hareketle Haleb'e girdi. B u ndan · sonra hedef dogruca Mısır'dı. Yolda Çerkes M urad Bey'i bir elçi hey'etiyle Mısır'a gönderdi. Kansu Gavri'nin ölümü üzerine Kö­ lemen ileri gelenleri onun yegeni Tomanbay'ı "EI-Melikül-Eş­ ref' ünvaniyle Mısır tahuna gcçinnişlerdi. Tomanbay çok hırslı ve çok yaman bir kumandandı. Her ne pahasına olursa olsun Yavuz tehlikesini bertaraf etmek istiyord u. Beri tarafta Yavuz yanındaki büyük İslam alimleriyle de görüştükten sonra, iki ta­ rafın da Müslüman oldugunu ve daha fazla İslam kanı dökül­ mesinin günah olacağın ı , Mısır S ultanı Osmanlı'ya bağlılık gösterir, hutbe ve parayı Osmanlı adına düzenlerse geri dönece­ gini kararlaştırmış, bunları elçi ile Tomanbay'a bildirmişti. To­ manbay bu teklifleri kabul etmek şöyle dursun, gelen Osmanlı elçilerinin dokunulmazlığını da çiğneyerek hepsini öldürttü. Sonra Yavuz tarafından Uzguroğlu I sa Paşazade Mehmcd Bey'e verilen Gazze vilayetini kurtarmak üzere onbin atlı ile Canberdi Gazall'yi gönderdi. Mehmcd Bey'in yanında az asker vardı, bu­ nun için Yavuz, Sinan Paşa'nın yanına beşbin asker ve birkaç top vererek onu Mehmed Bey'in yardımına gönderdi . Gazze ci­ varında Han-Yunus konagında şiddetli bir savaş oldu. Sekiz saatlik göğüs göğüse çarpışmadan sonra Sinan Paşa ile Mehmed Bey ve Teke Beyi Ferhad Paşa kumandasındaki Türk askeri Mı­ sır ordusunu kesin bir yenilgiye ugrattı. Canberdi Gazall kaçtı, fakat Kölemen ordusundan Gazze Vııllsi Devletbay, İskenderiye Vallsi Hudaverdi ve daha nice beyler savaş meydanında kaldılar. Böylece Gazze Türk eline geçti. Daha evvel fethedilen Trablus- Tarihte Türkler/267 şam'a Glizi İskender Paşa'nın ogıu Mustafa Bey, Kudüs'e de Ev­ renosogıu vali tayin edildiler. Çaldıran seferinde oldugu gibi Yavuz'un bu seferinde de bazı devlet ileri geJcnleri türlü sıkıntı ve mahrumiyetlerden bah­ setmişler, özellikle çölü geçmenin imkansızlıgından söz ederek ordu içinde maneviyat bozukluğu yaratabilecek durumlar çıkar­ m ışlardır. Yavuz'un bunlara karşı derhal ve şiddetle harekete geçmesi sayesinde askerin azim ve kararlılığı bozulmadan yürü­ yüş mümkün olmuştur. Bu arada çölü geçiş mevsiminin (Ocak ayı) çok iyi seçilmesi, o sırada yagan yagmurlarla geçiş yolu­ nun sertleşmesi işleri oldukça kolaylaştırmış bulunuyordu. Or­ du Salihiye'ye vardığı anda artık çölden.kurtulmuş oldu. Oradan Kahire üzerine yüründü. Kölemen Sultanı Tomanbay kırkbin kişilik bir ordu top­ lamış, ayrıca bu orduyu Avrupa'dan getirttiği ikiyüz kadar topla donatm ıştı. Kölemenier o tarihe kadar top kullanmıyorlard ı, ama Mereidabık ve Gazze muharebelerinde topun te'sırini gör­ müşJcrdi. Tomanbay Kahire yolu üzerinde Ridaniye köyünde yerleştirmiş, hazır bekl iyordu. Fakat Yavuz kuvvetli bir istihbarat kur­ Osmanlı ordusunu karşılad ı . Top larını mevzilere ateşe muş olduğu için M ı sırlılar'ın top mevzilerini önceden keşfeı­ m işti. Bu yüzden birkaç bin askerle o tarafa doğru bir gösteri y ürüyüşü yaptı ktan sonra ordunun büyük kıs m ı n ı yıldırım hı­ zıyla Mukaııam Dağı'nın güneyinden geçirip Mısır ordusuna h iç umulmadık bir yönden taarruz etti. Kendisi yeniçeri aske­ riyle merkeze durmuş , sağ kanada Vezıriazam S inan Paşa ku­ mandasında Anadolu askerini ve yanısıra Dulkadır Beyi Şehsu­ varoğl u Ali Bey'i, Akkoyunlu (Bayındırlı) Ferahşfıd Beyi koy­ m uştu. Sol kanatta Rumeli askeriyle Y unus Paşa, Ramazan­ oğlu Mahmud Bey, Rumeli Beylerbeyi Küçük S inan Paşa var­ dı. S abahtan ikindi vaktinde kadar bütün şiddetiyle devam eden çarpışmada Kölemen ordusu Osmanlı sağ kanadına bütün ağırlığıyla h üc u m etmiş, burada bir gerileme belirtisi görül­ m üştü. Padişah derhal Bali Ağa kumandasında bir sipahı kuvvc­ tini yardıma göndererek oradaki durumu düzcltLi. Vezirilizam Si- 268/Tarihıc Türkler nan Paşa yaral ı olmasına rağmen sonuna kadar kendi askerinin başında kaldı. Bu arada Tomanbay'ın bir çılgınlık denemesine giriştigi , en cesur beylerinden Alanbay i le K urtbay idaresinde seçme birliklerini Osmanlı merkezine hücum ettirerek Yavuz'u öldürtmeyi planladıgı söylenmiştir. Fakat bütün bu gayretler hiçbir netice vermem iş, kırkbin kişilik Kölemen ordusundan y irmibeşbin kadarı savaş meydanına düştükten sonra zafer Os­ manlı'da kalmıştır (22 Ocak 1 5 1 7). Türk ordusundan Vezirifızam S i nan Paşa aldıgı yaraların te'siriylc şehıd oldu. Bizim kayıplarımız arasında Ramazanoğlu Mahmud ve Hazinedarbaşı Ali Ağa da vardır. Tomanhay kaçarak saklandı ve yeni bir mukavemet cephesi kurmak üzere hazırlık­ lara girişLİ. Muzaffer Osmanlı ordusu ise şehid kumandanlarının cenfıze mcrasimini yaptıktan sonra Kahire üzerine yürüyüşe geç­ ti. Kahire'ye öncü birlikler gönderildi ve evlere saklanan Mısır askerine teslim çağrısı yapı ldı. Fakat Tomanbay bir gece baskı­ nı ile Kah ire'yi tekrar ele geçirm iş ve kapıları kapatarak sokak savaşına hazırlanm IŞtı . Yavuz Kahire'nin teslim alınması ve kılıç artıklarının te­ m izlenmesi için yeni vezıriazam Y u n us Paşa'yı yanında Yeni­ çeri Ağası Ayas ve Em ir-i alem Ferhad Ağalar olduğu halde şehre gönderdi. Bunlar iki koldan hücum ettilerse de Tomanbay şe hir içinde hemen her evi bir siper hfıl ine getirmiş, halkı da as­ kere kaLarak müthiş bir direnme gücü kurmuştu. ı ki gün ge­ cel i-gündüzlü ş iddetli çarpışmalar oldu. Osmanlı birlikleri Ka­ hire'yi ev cv, sokak sokak işgfıl ediyorlar ve tabii bu arada pek­ çok kan döküıüyordu. N i hfıyet üçüncü gün Yavuz askerin başı­ na bizzat geçerek umumi bir hücum yaptırttı ve Kah ire'yi aldı. Yok yere bunca Türk ve A rap Müsl üman'ın kanın ın dökü lme­ sine sebep olan Kölemen kumandalarını ve ayakdaşlarını şehir meydanlarında idfım etti rdi . Yine kaçmış olan Tomanhay'ı bu­ lup getinnek üzere ardından asker gönderi ldi . Yavuz 1 5 Ş ubat 1 5 1 7 günü merfıs im1c Kah i re'ye gird i . Mısır'ın büyük bir efımiinde onun adına hutbe okunduğu zaman A llah'ın kendisine bu büyük zaferi bağışlam ış olmasından do­ lay ı senieye kapanıp ağladı. Fakiriere sadaka dağını, fılim lere Tarihıe Türklcr/269 ihsanlarda bulundu. O sırada Kö\cmenler'in yanında hiçbir si­ yasi g ücü bulunmadan oturmakta olan son Abbasi HaIifesi El­ Mütevekkil ile de görüştü, kendisini daha birçok alimlerle bir­ likte İstanbul'a gönderdi. Yavuz işte bu El-Mütevekkil'den sonra Islam lIa life liği ni kendi üzerine almıştır. Bazı ı.iirihçiler Aya­ sofya Camii'nde yapılan bir meriisimden sonra El�M ütevekkil'­ in hamelik emfmelini Yavuz"a teslim ettiğini yazarlar. Tomanbay kaçtı ğı yerden bir adamını göndererek barış görüşmesi yapmak istediğini bildirincc, Yavuz, Anadolu Defter­ dfm Mustafa Çelebi'nin başkanlığında bir murahhas hey'eti yol­ lamışu. Çılgın hale gelen Mısır Sultanı bu elçi hey'etine de hü­ elım edip hepsini öldürdü. B unun üzerine Yavuz onun üzerine Şehsuvaroğlu Ali Bey, Rumeli Bey \crbeyi Mustafa Paşa, ve Osmanlı hizmetine geçmiş Kölemen Beyleri idaresinde kuvvet­ \cr gönderdi. Bunlar Tomanbay'ı takıb edip her defasında bozgu­ na uğratıyorlar, fakat Tomanbay her defa kaçmanın bir yolunu buluyordu. Nihayet bir muharebede yenilip kurtulmak için ken­ dini Nil nehrine allı ğı sırada kemendle tuttular, ellerini bağlayıp Kahire'de Yavuz'un huzuruna getirdiler. Tomanbay kahraman bir asker ve kaabiliyetli bir devlet adamı idi. Yavuz ve kumandanlar ona çok iyi muamcIe eııiler. Osmanlı padişahı bu esırini bir Sultan gibi karşıladı, ona dökü­ len bunca M üslüman kanının asıl sorumlusunun kendisi oldu­ ğunu anlattı. Çünkü Mısır S uItanı S ünnı Müslüman bir ül­ kenin hükümdarı olduğu halde Yavuz'a karşı rarızi kızılbaşları tutmuş, onlarla i ııifak edip Osmanlı ülkesini paylaşma planları yapmıştı. Hele elçilere yaptığı muamele hiç affedilir gibi değil­ di. Tomanbay Osmanlı ülkesine tecavüz niyeti olmadığını, sa­ dece kendi ülkesini müdafaa ettiğini , elçilerin öldürülmesi ve di­ ğer hainliklcrin kendi haberi olmadan başkaları tarafından ya­ pıldığını iddia eııi. Yavuz bu kahraman askeri Mısır'a bcylerbeyi yapmak is­ tiyordu. Fakat Mısır halkı ona çok bağlı olduğu ve hemen her gün lehinde nümayişler yaptığı için Tomanbay'ın büyük bir dert çıkaracağını düşündü. Eski sultan bir efsane kahramanı haline gelmiş, halk onun yakalandığına bile inanmaz olmuştu. Bunun ' 270ffarihte Türkler üzerine Kahire sokaklarında dolaştırılıp halka gösterildikten sonra idam edildi ve cesedi birkaç gün asılı kaldı. B u işe Şch­ suvarogıu Ali Bey me'mur edilmişti. Şehsuvarol1;lu'nun babası vaktiyle Mısır S ultanları'na sıgındıgı zaman Kölemenler onu Züveyle Kapısı denen yerde kapı çengeline iple asmışlardı. Her­ halde Ali Bey, babası Dulkadırlı Beyi Şehsuvar'ın bu suretle öcünü almış demektir. Yine de Tomanbay'a sultanlara mahsus bir cenaze töreni yapıldı ve cenaze namazında Yavuz da bulun­ du. Böylece yüzlerce yıllık Mısır Kölemen (Memluk) S ul­ tanlığı sona ermiş oluyordu. Bu devlet Türk kumandanlar tara­ fından kurulmuş ve devam ettirilmiş, sonraları Çerkes asıllı ku­ mandanların eline geçmişti. Fakat idare Çerkeslcr'e aid olmakla birlikte devletin Türk karakteri degişmemişti; Devlet'in resmi adı "Ed-Devleti't-Türkiyye", yani Türk Devleti idi ve bütün ida­ recileri Türkçe konuşurlacdi. Bu mirasın yine bir Türk devletine geçmesi gerçekten mutluluk sayılmalıdır. Yavuz henüz Mısır'da iken vaktiyle Kölemenlcr'e bağlı bulunan H icaz hükümdarı, yani Mekke Şerifi de Yavuz'a ilfıa­ tım bildirdi. Böylece lsHim'ın mukaddes Mekke ve Medine şe­ hirleri Osmanlı idaresine geçmiş oluyordu. Bu iki şehir Pey­ gamberimizin yaşadı!!;ı yerler olduğu için leyn" "I1aremeyn-i Şerf­ (İki kutlu yurt) adı 'verilir. B undan sonra Cuma namazın­ da hutbede Yavuz'un adından "I1fikim-i Haremeyni'ş-Şerljeyn" diye söz edilince Koca Padişah, Peygamber'c saygısından dolayı kıp-kırmızı olmuş ve yerinden doğrularak, remeyni'ş-Şerljeyn" "Hayır, I-ladim-i Ha­ diye bağırmıştır (Yani bu kutlu şehirleriı1 hakimi dcğil, hizmetkarı oldugunu söylemiştir). Şimdi İstan­ bul'da Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan M ukaddes Emane­ tler'in (Peygamberimiz'den kalan eşya) bir kısmı Yavuz tara­ fından Mısır'dan getirilmiş, bir kısmı ise bu Mekke Şerifi ta­ rafından gönderilmiştir. Yavuz Mısır'dan dönerek İstanbul'a geldi, oradan Edirne'­ ye geçti. O sıralarda Safevi elinde bulunan Irak tarafında fetih­ lere göndcrilmiş bulunan veziriazam JYırİ Mehmed Paşa da Bağ­ dad'a yaklaşmış olduğu halde davet üzerine kalkıp Edirne'ye gel- Tarihte Türkler/271 di. Yavuz niyetini gizlemekle birlikte, herhalde Macaristan üze­ rine scfere çıkacaktı. O Mısır'da iken Macarlar barışı bozmuş ve Osmanlı ülkesine taarruz etmişlerdi. Fakat Edirne'den tekrar ls­ tanbul'a gelen Padişah'ın asıl emelinin yeni bir Iran scferi oldu­ ğu da söylenilir. * * * Yavuz ıstanbul'da iken Anadolu'da ilk Celali isyaıu çık­ tı. Bozok haviilisinde (Yozgat taranan) Celal adında bir şeyh türemiş ve etrafına birçok m ürıd toplamıştı. Taraftarlarının Şah­ Velı dediklerine göre bu adam herhalde Iran kızılbaşlarıyla iş­ birliği eden ve Şah ısmaıl adına Osmanlı ülkesinde kargaşalık çıkarmakla görevlendirilen biri olmalıydı . Rumeli B eylcrbeyi Ferhad Paşa ile Şehsüvarogı u Ali Bey bu şeyhin isyanının bas­ tırılmasına gönderi ldiler. Ali Bey Şarkı Karahisar taranannda Celiliıleri sıkı ştırarak yendi ve Bozoklu Celal'in başını lstan­ bu!'a gönderdi. B undan sonra Anadolu'da isyan çıkaranlara işte bu ilk isyancının adından dolayı "CelaIf" adı verilmiştir. Yavuz'un Mısır sereri ona hiçbir hükümdarın hayatında elde edemeyecegi ülkeler kazandırmıştı. ı 5 1 9 yılında bunlara bir yenisi daha eklendi: Cezayir. Cezayir Sultanı Hayreddın, elçiler göndererek büyük Padişah'a bağl ılığını bi ldirmiş, ülkesinin anahtarlarını teslim etmiştir. Bu S u l tan Hayreddın, hepimizin bildiği meşhUr Barbaros Hayreddln'dir. Asıl adı Hızır olan ve sakalının kızıl l ığından dolayı Avrupalılarca "Barbaras" lakabı verilen bu büyük Türk denizcisi ası en Balıkesirli Yakfıb adlı bir sipahınin oğlu olup, babası Midilli Adası'nın fethinden sonra oraya m uhafız bırakılanlardandır. Hızır böylece Midilli'de doğ­ m uş, genç yaşından ıtibaren kardeşleri Oruç, lIyas ve ıshak ilc birlikte denizciliğe başlamıştır. Başlangıçta birkaç gemi ile kor­ san olarak Akdeniz'e açılan kardeşler türlü maceraJardan sonra Tfınus S ultanı'ndan kendileri için bir üs almışlar ve bu üssü kullanmak sfıretiyle Afrika sahilleri üzerinde gitgide artan ıs­ panyol basıkısına karşı Müslümanlar'm başlıca koruyucusu du- 272/farihte Türkler rumuna girmişlerd i . ışte Hızır Rcıs'e verilen "Hayrüddin " bundan dolayıdır; Müslümanlığa büyük hizmeti adı dolayısiyle Tunus Sultanı tarafından kendisine bu ünvan verilmiştir. Barba­ ros ve kardeşleri uzun ve şiddetli m ücadelelerden sonra Cezayir'i ele geçirdiler. Ve Oruç oraya sultan oldu. Oruc'un bir savaşta şehid olmasından sonra da Hızır Reıs Cezayir'e hükümdar oldu. Ş u halde onun Yavuz'a elçi göndererek bağlılığını bildirmesi aslında iki hükümdar, yani Cezayir Sulıanı ile Osmanlı Sultanı arasında geçmiş bir olaydır. Barbaros'un Türklüğe yaptığı pek­ çok hizmet yanında bu hareketi başlıbaşına m illetimizin m innet ve şükranına layık olacak derecede büyüktür. Yavuz onun gön­ derdiği Hacı Hüseyin adlı (Türk) elçiyi çok iyi karşılamış, Bar­ baros'a pekçok hediyeleric birlikte "Cezayir Beylerbeyiliği" riit­ besini verm iştir. Elindeki "sultanlığı" beylerbeyilikle değişen bu büyük Türk, milletinin hizmetinde daha pekçok zaferler ka­ zanacaktır. 1 520 yılı Temmuzu'nda Piidişah İstanbul'dan Edirne'ye hareket eııi. Sefer hazırlıklarının Rodos kuşatması m ı , yoksa Belgrad kuşaunası için mi yapıldığı pek bilinmiyordu . Herkes sefer telaşı içi ndeyken Büyük Padi şflh "Bizüm şimdengerü ahiretden başka yere seferimüz yokdur" diyerek etrafını kedere boğdu. Gerçekten, İstanbul'da iken sırtında batan bir ağrı hisset­ m iş, muayenede bunun bir çıban olduğu görülmüştü. "Şir-pen­ çe" adı verilen bu çıban, yolda onu iyice rahatsız etti, öyle ki Çorlu civarına gelindiği zaman artık daha ileri gidemedi ve iki ay kadar otağında hasta yaııı. Hastalığın iyice ağırlaştığı bir gün, sadık nedımi Hasan Can'la şöyle konuştuklarını, Hasan Can'ın oğlu meşhur tarihçi Hoca Sfıdcddin Efendi anlatıyor: -- Hasan Can. bu ne haldir? -- Sultanum. Cenab-ı Hakk'a yönelip Allah'la olacak zamandır. -- Bizi bunca zamandanberi kiminle bilürdün? Cenfıb-ı Hakk'a yönelişimizde kusur mu gördün? -- llaşii Sultanum. Allah'm admı zikretmekten uzak dur­ duğunuzu hiç görmüş değilim. Amma şimdi bu zaman başka zamana benzemez diye böyle söyledim. Tarihte Türkler/273 Koea Padişah, Hasan Can'ın bu sözlerinden de aruk Al­ lah'a kavuşmak üzere olduğunu anlamıştı. Hasan Can'a ''Yasın '' S uresi'ni okumasını söyledi, o okurken kendisi de kau lıyordu. S elam ayetine geldikleri zaman y üee Padişah ruhunu Allah'a teslim etti (22 Eylül 1 520). Elli yaşındaydı. Hayatta bir tek oğ­ lu vardı. Veziriazam Piri Mehmed Paşa hemen Trabzon Valisi bulunan Şehzade S üleyman'a haber göndererek gelip babasının yerine oturmasını bildirdi. O İstanbul'a girineeye kadar sekiz gün padişahın ölümünü askerden sakhıdılar. Muhteşem Osmanlı or­ dusu, kendilerini zaferden zafere koşturan padişah ın ardından gö­ zü yaşlı, boynu bükük İstanbul'a döndü. Hiçbir mağlubiyet bu kadar keder veremezdi. ıstanbul'da, sonra S ultanselim adını alan semtte oğlu Sultan S üleyman tarafından üzerine bir türbe ve ya­ nına bir cıımi yaptırı ldı. Dünyalara sığmayan padişah, Hak'tan emir gelince bir k üçük mezara sığmıştı. Zamanının Şeyhülis­ lamı ve büyük İslam bilgini Kemalpaşa-zfıde, onun için yazdığı mersiyede şöyle diyor: $enıs-i asr idi, asrda şemsin Zıllı nıemdlld olur, ömrü kasfr Gerçekten , o bir ikindi güneşi gibi çabuk, sekiz sene içinde sön üp gi tmişti , ama muazzam gölgesi Kırım 'dan Hi­ efı/a, Tcbriz'den Dalmaçya sahillerine kadar uzuyordu. Şehdı­ deliğinde iktidar hırsıyla yanıp tutuşm uş, bu yolda önüne gelen her engel i babası bile olsa devirip g itm işti . Fakat sekiz y ıla sığdırdığı işlere baktığımız zaman on un içinde yanan ateşin wc ve taht sevdas] değil , Al lah'a ve mil lete hizmet aşkı olduğunu an lıyoruz. O zaman diyoruz ki, keşk i daha önee harekete geçscydi, veya hiç değilse birkaç yıl daha yaşasaydı. Yavuz Selim Han'ın bu millete yaptığı sayısız hizmet­ lerden hemen gözümüze çarpan bir-iki tanesini hatırlatırsak onun büyüklüğü daha iyi anlaşılaeaktır. Herşeyden önce, ıslam Dünyası'nın Hıristiyan d ünyası karşısında siyası birliğini sağ­ lamış ve bu birliğin Türkler gibi en canlı m üslüman milletin emrine geçmesine sebeb olmuştur. I kincisi, Batı Türklüğü'nün siyası ve mim birliğini tam manasıyla gerçekleştirmiş olma- 274{farihte Türkler sıdır. Anadolu'daki Türk birliği onun zamanına kadar hiçbir za­ man bu kadar mükemmel olmamıştı, çünkü Anadolu'nun siyasi coğrafyası buna müsaid değildi. Yavuz bu ülkeyi baştanbaşa fet­ hederek hiçbir yabancı hakimiyet bırakmad ı. Türklüğün mez­ heb birliğini ayakta tutarak bütünlüğü sağladı. B unun ne demek olduğunu anlayabilmek için, S ünni Müslüman çizgisi dışında kalmış olan Türkler'in nasıl kaybolduklarına bir bakmak yeter. S ünni olmayan Türkler ancak Türkiye'de milliyetierini koru­ m uşlar ve Türk olarak kalmışlar. Ş ii mezhebinden veya başka dinden bir idare altında kalanlar ise, sönüp gitmiştir. Yavuz dünya çapında bir strateji dehası idi. S Uriye, Irak, M ısır ve Hicftz'ın Türk devleti bakımından ne ifade ettiğini çok iyi kavramış, hatlli Hind Denizi yolunu eline geçirdikten sonra H indistan'a kadar gitmeyi biIc planlamıştı. Ömrü bu projeye ycuniş olsayd ı , Türkiye, daha sonraki yıllarda içine gireceği ik­ tisMi krizi daha baştan atlalabilccekti, Çok iyi bir eğitim görmüştü. Zamanın bütün tarih ve coğrafya bilgisine sahipti. Farsça'da şiir yazacak kadar bu dili iyi biliyordu; kendi yazdığı bir türbe killibesinden onun Arap­ ça'yı da şiir yazacak kadar bildiği anlaşılıyor. O zaman Farsça şiir yazabilmek çok büyük bir hüner sayıldığı için o da şiirdeki hünerini bu şekilde gösterm iş, pek az Türkçe şiir yazmıştı. Ay­ nı devirde Şah İsmaıl'in İran'da yaşadığı halde hep Türkçe şiir yazdığına bakanlar bazan yanlışlığa düşmekte ve Şah İsmail'de Türklük şuurunun daha kuvvetli olduğunu söylemektedirler. Ne yazık ki İsmaıl'in kurduğu devIct kı s a zaman içinde bir İran Devleti olmuş ve Farsça'yı benimsemiş, Yavuz'un devIcti ise Türkçe'nin yegane dayanağı olarak kalmıştır. Kaanunı Sultan Süleyman Han S ultan S üleyman Han 1 520 yılının Eylül ayında Os­ manlı tahtına oturdu. Yirmialtı yaşındaydı. ıyi bir eğitim gör­ müş, kılıçta da kalemde de usta yetişmişti. Fakat şahsiyet iti- Tarihte Türkler/275 bariyle babasından oldukça farklıydı. Selim Han'ın ismine hiç uymayan şiddetli davran ışlarına karşılık Süleyman Han hep soğukkanlı hareket etmeyi, yaptığı işleri kaanuna uygun kıl­ mayı prensip edinmiştir. Gerek yaptığı kaanunlar, gerekse kaa­ nun ve nizamlara gösterdiği fevkalade riayet yüzünden "Kaanu­ nı" ünvaniyle yadedilm iş, bu ünvan adew ona isim olmuştur. S üleyman Han'ın tahta geçmesiyle birlikte eski Mem­ l uk Beyleri Yavuz'dan arLık kurtulduklarını , böylece devletlerini yeniden d irillebileceklcrini zannettiler. Yavuz bunların bir kıs­ m ını kendisine gösterd ikleri bağlılıktan ve daha çok yerli halkın bir müddet sükunet içinde kalmasını düşündüğünden dolayı önemli mevki lere getirmişti. Mısır umuml vfıl iliğinde Mem­ lukıcr'den Hayrbay, Şam beylerbeyiliğinde Canberdi Gazall vardı. Canberdi Gazaıı Kahire'deki Hayrbay'a da mektup yazıp birl ikte isyan etmelerini teklif eLmişse de, Hayrbay d urumu İstanbul'a bildirince hemen vezır Ferhad Paşa ile D ulkadır Beyi Şehsuvaroğlu Ali Bey üzerine gönderilmiştir. Canberdi o sırada H aleb'i kuşatmışLı. Üzerine asker geldiğini öğrenince- hemen kaçtı, ama Şehsüvaroğlu tarafından mağlub edilip yakaland ı , ıdam edildi. Onun isyfmından ümitlenen Ş ah 1small doğu sınır­ larına asker yığmaya başlamıştı . S üleyman Han, ona karşı da göz-kulak olmak üzere vezır Ferhad Paşa'yı bir miktar askerle Kayseri'de tuttu. B u suretle güney ve doğu taranarı emniyete alındı. MemlekeL içinde asayiş ve adaıetle ilgili gerekli icrdat da yapıldıkı<ln sonra padişah anık Avrupa işlerini halletme� hazır olmuştu. ı 52 1 Yılı Mayısı'nda ilk Macaristan seferine çıktı . Daha önce Osmanlı'ya verilmesi taahhüd edilen haracın gönderi lmesi için Budin'e yollanan Türk elçisi Behram Çavuş, Macar Kralı İkinci Layoş tarafından öldürülmüş, böylece savaş hfıli başlamış oluyordu. Padişatıın ilk hedefi Belgrad'ın fethi idi. İstanbul'dan Edirne'ye, oradan Filibe yoluyla Sofya'ya vardı. Sofya'da ordu­ nun iaşe ve ikmali ayarlandıktan sonra Niş civarında otağ ku­ rulup Harb Dlvanı toplandı. B una göre Semendire Beyi Gazi Husrev Bey kendi emrine verilen bin kadar yeniçeriyi de alarak Bclgrad'ın dışa açılan yoııarını kesecek, Dfmişmend B ey kuman- 276/farihte Türkler dasında Karadeniz'den Tuna'ya sevkedilen elli gemilik donanma denizden kuşatma yapacaktı. Meşhur akıncı Yahya Paşa ailesin­ den Balı Bey Hırvatistan tarafına, Mihalol1;lu Mehmcd Bey ise Erde! tarafına akına gönderildi. Padişah Al1;ustos ayı başında Belgrad'a geldi . Bclgrad'ın etrafı temizlenmiş, şehir muhasara altına alınmıştı. Veziriazam Pir! Mehmed Paşa, Rumeli Beylerbeyi Ahmed Paşa ve ıkinci vezir M ustafa Paşa üç koldan taarruz ettiler. Düşman dayana­ madı, iç kaleye kaçtı . Belgrad şehri alınmış, sadece kaIesi kal­ mıştı. Buradaki Macar askeri gerçekten fedakarca dövüştü ve üç hafta kadar direndiler, ama sonunda teslim olmak zorunda kaldı­ lar. Kaanuni teslim olanların istedikleri yere gidebileceklerini söyledi ve hiçbirine dokunmadı. Belgrad'ın fethi Osmanol1;lu'nun Balkan hakimiyetini perç.inlemiş, Türkler'e Orta Avrupa yolunu açmıştı. Padişah da­ ha önce Türkler tarafından defalarca kuşatıldığı halde alınamayan Belgrad'a muhteşem bir alayla girdi. Camie çevrilen büyük kili­ sede Cuma namazı kılındı. Yahya Paşazade Balı Bey Belgrad muhafızlığına ınyin edildi. Padişah İstanbul'a döndüğü zaman Yemen'den bu ülkenin Osmanlı'ya bağlandığı haberi geldi. Yemen eskiden Kölemen­ Icr'e bağlıydı; Mısır Osmanlı eline geçince Yemen'deki Köle­ men kumandanı İskender de Yavuz'u ı.anıdı, ama onun ölümü üzerine isyan etli. Eski bir yeniçeri olan Cidde muhafızı Kemal Bey bu İskender'i bizzat öldürerek Yemen'de h utbeyi Osmanlı Pftdişfıh ı adına okuunuş, durumu Kaanuni'ye bildirmiştir. Kaanunl'nin Belgrad'dan sonraki hedefi Rodos Adası idi. Bu adada Saint Jean (Sen Jan, yani Aziz Yahya) \ankatına men­ sup şövalyeler bir devlet kurmuşlard ı , ve Katolik dünyasından gördükleri des.tekle hem Anadolu sahiIlerini, hem Doğu Akde­ niz'i devamlı tehdid eder olmuşlardı. Müslümanların tüccar ge­ milerine saldırıyor, kadın çocuk demeden herkesi esir alıyorlar, ya türlü işkencel erden geçirip öldürüyor!ar, ya da gemilerde for­ sa yapıyorlardı. B unlarınIçi aslında devlet del1;il, bir çeşit askeri sendika idi. Çeşitli katolik ülkelerinden askerlik fenninden usta olanları imtihan ederek aralarına alırlar, savaştan başka işle de uğraşmazlardl. Tarihte Türkler/277 Kaanuni önce Venedik'le bir anlaşma yaparak onların Rodos işine karışmalarını önledi, sonra da Mustafa Paşa'yı ser­ dar yapıp Barbaros kardeşler grubundan Kurdogıu Muslihiddin Rcıs idaresinde bir filo ile Rodos'a gönderdi. Kendisi Kütahya üzerinden Mannaris'e, oradan Rodos'a geçti . Temmuz sonların­ da muhasara ve hücumlar başladı. Şövalyeler adanın her tarafı n ı yıllardanberi çok kuvvetli b i r şekilde Lahkim etmişler, kendile­ rine ise yıllarca yetecek yiyecek toplamışlardı; ellerinde top da vardı. B u Larikaun prensiplerinden biri ölmeden d üşman eline geçmemek oldugu için, bütün güçleriyle dayandılar. Beş ay ka­ dar süren muhasara bize de pekçok kayıplam mal olmuştu. Ama sonunda şövalyeler canlarına dokunulman:ıak suretiyle kaleyi teslim etmeyi kabul eLLiIcr. Şövalyelcrin üsıii d -ı azamı qJan zfıt Kaanuni'nin huzuruna çıkarak diz çöküp etegini öptü� Sonra adamlarıyla birl ikte Rodos'Lan çıkarak M alLa'ya gitti. Bunlar MalLa'da yine eski tarikatıerini devam ettirmişler ve Türkler'e hayli dert çıkannışlardır. Kaanuni Rodos seferinde meşhu� ıslam alimi Şeyhülis­ ram Zenbilli Ali Efendi'yi de beraberinde götürmüştü. Fetihten sonra büyük katedra! camiye çevrilip b,urada ilk Cuma'yı Zen­ billi Ali Efendi kıldırdı. * * * Pildişah fetihten sonra ıSLanbul'a döndüğünde kendisine babası zamanından kalan Veziriazam Pin Mehmed Paşa'yı az­ laderek yerine Hasodabaşı İbrahim Ağa'yı getirdi. Tarihçiler bu değişikliğe sebep olarak Piri Mehmed Paşa'nın yaşlı, çok bilgi­ li ve tecrübeli çok şahsiyetli olması yüzünden Kaanuni'nin onun karşısında 'rahat hareket edemediğini söylerler. Piri Meh­ med Paşa köklü bir Türk ailesine mensuptu, halbuki Hasoda­ başı İbrahım Ağa devşirme idi ve bütün devşirmeler gibi "kul taife"sinden olduğu için hayatı veya ölüm ü padişahın d udakla­ rından çıkacak iki kelimeye bağlıydı. Pin Paşa emekli yapıldı, ikinci vezir Ahmed Paşa'ya ise Mısır Valiliği verildi. 278ITarihte Türkler Ah med Paşa Mısır'a gittikten sonra başına topladıgı fellah, zenci, Arap ve Çerkesler'le devlete isyan edip orada ken­ disini " S ultan" ilan etmiştir. B u yüzden tarihlerde onun adı "Hflin Ahmed Paşa" diye geçer. B ütün Osmanlı tfırihinde devlete hainlik eden tek kişi budur; Kavalalı Mehmed A1i Paşa bile padişaha daima bağlılıgını bildirmiş, kendisine "sultan" rütbesi vermeye kalkmamıştır. Hain Ahmed Paşa kendine göre bir idfır� düzeni de kurdu ve oradaki Osmanlı memurlarından Kadızade Mehmed Bey'i "vezlriazam"yaptı. Fakat Mehmed Bey devlete baglı bir adamdı, bir müddet Hain'e göz yumduktan sonra bir gün onun şerrinden kurtulan yeniçerileri toplayarak üzerine bir baskın yaptı , kaçtıgı yerde Hain'i yakalayıp kesik başını 1s­ tanbul'a yolladı. Bunun üzerine Kaanuni, Veziriazam İbrahim Paşa'yı Mısır'a göndererek oradaki işleri yoluna koymasını em­ retti . Mısır'da idari ve askerı, iktisadi reformlar yapıldı. Fakat henüz işlerin hepsi bitmeden Paşa İstanbul'a çağınldı. Onun Mısır'da, padişflhın da Edirne'de bulunmasından faydalanan ye­ niçeriler, bazı devlet adamlarının kışkırtmasıyla, yağmacılık yapmaya ve devlet işlerine karışmaya başlamışlardı. Pad işah derhal Edirne'den hareket edip asilerin elebaşıarını aman verme­ den idam etti, büyük bir belayı az paha ile allatmış oldu. * * * ı 525 yılında Fransa'dan gelen bir elçi hey'eti Türk tari­ hinde çok önemli bazı hadiselerin bir başlangıcı oldu. O sırada Avnıpa mezhep kavgaları ve siyasi çatışmalar içinde çalkalanı­ yordu. Almanya 1mparatoru Beşinci Şarl ("Şarıken" diye meş­ hurdur) bütün Almanya'yı, 1spanya'yı, Hollanda'yı, Kuzey ıtal­ ya'yı eline geçirmiş, karşısında tek rakıb kalan Fransa Kralı Bi­ rinci Fransuva'yı ise Pavia m uharebesinde müdhiş bir bozguna . ugratarak esir etmiş, Madrid zindanına attırmıştı. Fransa bu fe­ laket karşısında durumunu düzeltmek için Osmanhlar'la an­ laşmaya karar verdi. Bir Hıristiyan devletinin Müslümanlar'la anlaşması o sırada pek büyük günah sayıldıgı için, Fransa Kra- Tarihte TürkIcr/279 Iı'nın annesi gizlice elçi göndenn iş ve yazılan mektubu da açık­ lamamıştır. Bu mektupta bir kölenin efendisine hiı.ab etmesi gibi Kaanunl'ye yardım için yalvarılıyor. Alman Imparatoru'na baskı yapması karşısında Fransa'nın da o-smanlı'ya sadık bir "bende" haline geleceğinden bahsediliyordu. Almanya'nın gitgide büyüyen kuvveti Türkler için de, başka bazı Avrupa hükümdarları için de tehlike idi. Özellikle ıngiltere ve İtalya bu durumdan hiç hoşnud değillerdi. Öte yan­ dan o sırada ölmüş olan Şfıh İsmail'in yerine geçen oğlu Şah Tahmasb, Alman lmparatoru'na Macar Kralı'na mektuplar gön­ derip Osmanlı'ya karşı birlikte hareket tekllf ediyordu. Bu durum karş ısında Kaanlinı Avrupl!:da yerini kuvvet­ lendirmek ve gelecek tehlikeyi vaktinde önlemek üzere Macar Seferine çıklı. Macar Kral ı Türkler'e bağlı Ellak ve B oğdan beylikleriyle İltifak kurmuş, asker topluyordu. Padişfıh 1526 yılı Nisan ayının sonlarına doğru İ stan­ bu l'dan hareket eııi. Osmanlı ordusu Edirne ve Filibe'dcn sonra Sofya'ya vardı. Belgrad Muhafızı Yahya Paşazade Balı Bey'e ha­ ber gönderilerek Sava üzerindeki köprülerin ord uyu geçirecek şekilde litmir edi lmesi ve tamamlanması bildirildi , ve71riazam lbrfıhım Paşa da öncü olarak yola çıkanlıp Petcrvaradin Kalesi'­ nin fethine memur ed ildi. Hcr iki görev de kısa zamanda yerine getirildi. Yol üzerindeki Hok ve Eszek kaleleri de alındı. Ağus­ tos'un 21 'inde büyük Osmanlı ordusu Drava üzerine kuru lan köprüyü geçerek Macar Ovası'na girmişti. Osmanlı'nın öbür se­ [erlerinde görüldüğü gibi burada da Türk teknolojisinin ne kadar ileri olduğu görül üyordu. Yüzbini aşkın bir ordunun lstanbul'- , dan Macaristan'a kadar beslenmesi, yatırılması, nehirlerden ge­ çirilmesi, topların bunlarla birlikte nakledilmesi ve bütün bu işler arasında en u fak bir disiplinsizliğin, en ufak bir tecavüz hareketinin görülmeyişi Türkler'in hem idare, hem teknik ba­ kımdan çok ileri olduklarını göstermektedir. Türk ordusu Macarlar'la Mohaç Ovası'nda karşılaştı. Her iki tarafın asker sayısı yüz iIa yüzellibin arasında idi ve birbi­ rine denkti. Macaristan o tarihlerde şimdiki gibi küçük bir ülke değildi, Doğu Avrupa'nın en kuvvetli devletiydi ve özeııikle as- 280(farihte Türkler kerlikte diğer Hıristiyan devletlerin hiçbiri onlarla başedemezdi. B u yüzden Macaristan'la yapılacak olan bu topyekün savaş Türkler bakımından çok ciddi ve önemliydi. Macar ordusunda diğer H ıristiyan ülkelerden gönderilmiş yardım kuvvetleri de bu­ lunuyordu. Pfıdişiih bütün beyleri ve paşaları kendi otağına çağırarak bir harb diviinı kurdu. B urada yapılan müzakerelerden sonra Yahya Paşazade Balı Bey'le Gazi Husrev Bey'in teklif ettikleri plan kabul edildi. Bu iki bey de akıncılıktan yetişmişler, düş­ manın bütün savaş hiylelcrini ve kuvvetini, zayıf tarafını nice kereler görmüşlerdi. Her ikisi de anaları tarafından Osmanlı idi­ ler. B unların öne sürdüğü ve padişah tarafından uygun görülen plana göre, Osmanlı ordusu kanatlar halinde savaşa girmeyecek­ t i . Önde Veziriazam ve Rumeli Beylerbeyi IbdRim Paşa'nın Rumeli askeri, onun arkasında Anadolu Beylerbcyi Behram Pa­ şa emrindeki Anadolu askeri , onlardan sonra yeniçeri askeriyle Padişah bulunacaktı. Yahya Paşa-zade Balı Bey kendi s üvari kuvvetleriyle öncü, Gazi Husrev Bcy de ardcı olacaklard!. tık önce Macarlar'ın hücumu beklenecek, onlar hücum edince Os­ manlı ordusu ortadan yol vererek Macarlar'ı en geride bulunan topların önüne çekecek, top ateşi başlayınca Balı Bey'le Husrev Bey de çevirme hareketini tamamlayacaklardı. Macarlar'ın asıl vurucu gücü zırhlı süvarisi idi, bunlar da ağır zuhları yüzünden fazla manevra yapamadıkları için cepheden hücum ederek sonuç almaya çalışulardı. Ordu bu düzeni aldıktan sonra Macarlar'ın hücumu bek­ lenmeye başladı. O sırada Padişah zırhını giyip üç sorguçlu tol­ gasını takarak avaya hakim bir tepeden savaş meydanını gözle­ meye çıkmıştı. Ordusunun gün görmüş ihtiyarlarıyla biraz ko­ nuşup onların da fikirlerini almak istedi. Orada akıncı çeribaşısı olan yaşlı bir serhad gazisini çağırdılar, "Gel Adil Tavıca. Saa­ detlü Piidişah miişavere emr iııü" dediler. Osmanlı ı.arihçisi Pe­ "Cebesi arkasında. tulgası başında. ke­ penegi terkisinde bir kırçtl koca olup bıyıkları tulgasından dışarı düşmana birer kanlı ok gibi çıkmış" olan bu koca ihtiyar, H usrev Bey'in "Seni padişah ister" demesi üzerine "Bunda döçevi'nin anlattığına göre, Tarihte Türkler/28ı vüşmekten özge müşavere olur mu? Beni koca alaybeyi gön­ derdi. Düşman alayları görünmüş, çarhacımız elleşmeye başla­ mış. Gelün, sancagunuz dibinde bulunun" diyerek atını tepip dört na la düşman üzerine yürüdü. Gerçekten o sırada ikindi vakti olmuş, Macarlar ancak görünmüşler ve çarhacı (öncü) k uvvetlerimizle çaıışmaya başla­ mışlardı. Macar süvarisi omuz omuza saflar halinde mızraklarla hücuma kalkınca önce R umeli, sonra Anadolu askeri yarılarak yol verdi. Yıldırım hızıyla bizim merkeze do�ru yürüyen Ma­ carlar birden top sesleri alunda a llak-bullak oldular. Arlık hiçbir hücum insiyatil1eri kalmamış, küçük gruplar halinde dağıımış­ lardı. Balı Bey'le H usrev Bey'in akıncı birl ikleri de önden ve ar­ kadan kıskacı kapatmaya başlayınca Macar ordusu için hiçbir ümit kalmadı. Bu ümitsizlik içinde Macar beylerinin birinin emri alunda bir süvari grubu müdhiş bir çı lgınlık denemesine girişıi: Yanlarına ve arkalarına hiç bakmadan, önlerine kim çı­ karsa devirerek padişahın bulunduğu yere kadar geldiler. Maksat­ ları onu öldürerek bozgunu zafere çevirmek, veya son anda bir şeref kazanmaktı. S üleyman Han'ın üzerine gelen birkaç ok zırhı delemediği için te'sır etmedi. Yakın mesafeye gelince pa­ dişah üzerine gelen iki kişiyi kılıcıyla devirdi, sonra etraftan ye­ tiştiler ve bu asilzade şövalye grubu orada imha edildi. Macar ordusunda Türk kılıcından kurıulanlar kendilerini tek açık İsLİkamet olan Karasu Bataldığı'nı atıyorlardı . Bataklık nice Macar askerine ve asilzfidcsine, hatta bizzat Macar Kralı Layoş'a mezar oldu. t ki saal süren bir savaş sonunda yüzlerce yıllık Macar Devleti tarihe karıştı. Türkler'e B udin yolu açılmıştı. Padişah Mohaç Ovası'nda otağ kurdurup tebrikleri kabfıl ettikten sonra B udin üzerine yürüdü. Mohaç yenilgisi üzerine Kral'ın kansı ve bazı M acar asilzadeleri Avusturya'ya kaçmışlar, şehir savun­ masız kalmışıı. Şehir halkından bir hey'et Padişah'ı karşıla­ yarak ona B udin Kalesi'nin anahtarlarını, tesIlm ettiler. Ayni gün karşı sfıhildeki Peşte'nin anahtarları da geldi. Osmanlı Devleti'nin hedefi Macaristan'ı yine Macarlar'a bırakmak, fakat burayı Türk devletine bağ l ı bir tampon ülke ha- 282rrarihte Türkler line getinnektİ. Arada Macar engeli oldukça Osmanlı'nın Avru­ pa sının güvenlik içinde kalabilirdi. Bu yüzden Piidişah, Macar tahtına halkın çok sevdiği Erde! Voyvodası Zapolya'nın ge­ leceğini, Türk ordusunun çekileceğini bildirdi. Zapolya bir Ma­ car milliyetçisi idi, ve Macaristan'ı yutmak isteyen Alman­ Avusturya saltanatına karşı idi. Ordu Peşte'den hareketle dönüşe başladı. Yol üzerinde Segcdin ve Baç kaleleri fclhcdildikten sonra Baç ile Petervaradin arasında Beçne ovasında Macar ordusunun kalıntılarının ve Ma­ car asilzadelerinin büyük askeri yığınak yaptığı , Macaristan'ın servetini de buraya sakladıkları görüldü. Macarlar burada Türk­ ler'e karşı canla başla karşı koydular, o kadar ki Yeniçeri Ağası ilc bazı ileri gelen yeniçeri subayları yapılan çarpışmalarda şe­ hid oldu. Son Macar direnişi de bu surelle kınldıktan sonra or­ du Belgrad'a geldi. O sırada Macaristan'da Macar Beyleri topla­ narak Erdel Voyvodası Zapolya'yı Kral seçmişler, fakat Alman­ ya Imparatoru Şarlken buna karşı kcndi kardeşi ve Avusturya Arşidükü olan Ferdinand'ı çıkarmıştı. Ferdinand ayni zamanda ölcn Macar Kral ı'nm hem eniştesi, hem kayınbiraderi oluyor ve böylece Macar tahtına hak iddia ediyord u . Ferdinand Alman Imparatorl uğu'nun gücüne dayanarak Zapolya'ya karşı harekete geçti; Zapolya'yı tutan Osmanlı S u ltanr'nın o sırada Macar iş­ leriyle uğraşacak hfıli yoktu, çünkü Anadolu'da Kalender adlı bir Celali reisi isyan etmiş ve devletin başına ciddi bir dert aç­ m ıştı.Kaanunl Sofya yoluyla İstanbul'a döndükten sonra vezı­ riazam İbrahım Paşa'yı Anadolu isyanlarını bastırmak üzere yo­ la çıkardı. * * * OnaILıncl Yüzyıl başmdan itibaren Anadolu'da çıkan ve Onyedinci Yüzyıl'da gitgide yaygınlaşan Celali isyanlarının sebepleri hakkında çeşitli iddialar ortaya aulmıştır. Lık isyanı yapan Bozoklu Celfıl'in isminden dolayı "Cehm" adı verilen bu i syancıların ilk zamanlarda İran'daki Şii harekeLleriyle yakından Tarihte Türkler/283 ilgili oldukları anlaşılıyor; hatta bunların İran tarafından görev­ lendirilmiş Ş iı militanları olduğu bile düşünülebilir. Fakat is­ yancı liderler böyle olsalar bile onlann başlarına topladıkları in­ sanıann hepsinin Ş iı veya İran taraftarı olduğu söylenemez. Şu halde isyancı liderler Anadolu'da o sıralarda mevcCıd bulunan bir­ takım huzUrsuzluklardan faydalanıyorlar, çeşitli sebeplerden do­ layı idareye karşı hoşnCıdsuzllık duyan kimseler onların safına katılıyorlardı. Onyedinci Yüzyıl'daki isyanlarda Ş iı te'sıri hiç görülmediği halde pekçok Anadolu Türk'ü isyancı paşaların ve­ ya çete rcislerinin peşine takılıp gitmiştir. B u hoşnCıdsuzluğun başında bazı idarecilerin zaten sıkıntı çeken halkın derdine çare arayacağına, şikayetçilere karşı şiddet gösterıneleri gelir. Hoş­ nudsuzluğun esas sebebi geçim zorluğu idi. Anadolu'nun verim­ siz toprağı artan nüfUsu geçindiremiyor, sınır boylarında fetihle­ rin durması ise topraksız ve işsiz kitlelere yeni bir iş ve geçim kapısının artık kapanması demek oluyordu. Onyedinci Yüzyıl'da bu şartlar daha da ağırlaşmıştı, bunları o zaman anlatacağız. 1 526 yılında B ozok'ta Baba ZünnCın isyanı, bir alevı (şiı) l iderin haksızlığa uğrayan halkı başına toplaması ve bu haksızlığın sebebi veya aleti diye bilinen bazı görevlilerin öldürülmesiyle başladı. Baba ZünnCın'un üzerine iki defa asker gönderilmiş, iki defasında da asker isyancılar tarafından bozguna uğratılmıştır. Nihayet Sivas Beylerbeyi H üseyin Paşa ile Adana B eyi Ramazanoğlu Pırı B ey b unları mağlCıb edip dağıtular, Zünnun savaşta öldü. Adana bölgesinde Veli- Halife, Yenice Bey, Domuzoğlan gibi isyancıların hareketleri ise Ramazanoğlu Plri Bey tarafından bastırıldı. Fakat bunların en ciddısi Kalender isyanı idi . Kalender Şah adındaki bir isyancı başına esas ıtiba­ riyle kızılbaş Türkleri ve S ünnı olmakla birlikte idareden hoş­ nCıdsuz bulunan birtakım Türkmen aŞıretierini toplayarak otuz­ bin kişilik bir ordu kurdu. Üzerine gönderilen Anadolu Beyler­ beyi'nin askerlerini Karaçayır'da müdhiş bir bozguna uğratan Kalender'i yakalamak üzere bu defa veziriazam 1brahim Paşa beşbin askerle Adana bölgesine gönderildi. 1brahim Paşa her­ hangi bir çatışmaya girmeden önce durumu esaslı şekilde araş­ tırdı. Görüldü ki, Kalender'in asıl askerı gücü Dulkadİr Şehsu- 284!farihtc Türkler varoğlu'nun ıdfımından sonra timarları ellerinden alının ve böy­ lece mevki ve servetlerini kaybeden Dulkadirli ileri gelenlerinin askeri idi. lbrfıhim Paşa bunlara gizlice haber salıp timarlannın yine kendilerine verileceği bildirilince bu Türkmen beylerinin çoğu Kalemler'in ord usundan ayrıldılar. Etrafındaki askerlerin azalması üzerine İran'a kaçmak üzere olan Kalender'e fırsat veril­ meden hemen Belalı Mehmed ve Deli Pervane adlı iki baş­ buğun idaresinde gönderilen Osmanlı askeri , asileri bozup Ka­ Iender'in başını aldılar. Avrupa'da Macar tehlikesi ortadan kaldırılmış olduğu için, vaktiyle onlar yüzünden Osmanlı eline geçmemiş veya al ındığı halde geri verilmiş birçok kaleleri n feıhedilmesi sonun­ da Bosna, Hırvatistan ve Dalmaçya bölgesinde Türk hakimiyeti iyice genişledi. Bosna Beylerbeyi Gfızi Hüsrev Paşa (İkinci Ba­ yazid'in k ızından torun u) ile Semendire Beyi Yahya Paşazade Balı Bey bütün bu işleri kendi kuvvetleriyle yaptılar. Avusturya Arşidükü Ferdinand, Macar tahtını ele gcçire­ bilmek için ağabeyi Alman İmparatoru'ndan kuvvet alarak Ma­ car Kralı Zapolya'yı mağlub etti. Zapolya Osmanlı himfıyesin­ de olduğu için padişaha müracaat ederek yardım istemiş, bunun üzerine Macaristan'ın Osman lı Devleti'ne tabi bir devlet ol­ masını kabG1 etmek şartıyla kendisiyle bir anlaşma imzfı edi l­ miştir. Böylece KaanGnl, himayesi altındaki bir devlete yapılan tecfıvüzü önlemek üzere Avusturya'ya karşı serere çıkmaya karar verdi ve 1 529 yılı M a y ısında İstanbul'dan hareket eııi. B u Avusturya seferinin güyesi Alman İmparatorl uğu'nun Macaris­ tan'ı yutarak oradan Osmanlı topraklarına sarkmasını önlemek­ ti . KaanGnl, Filibe-Sofya-Belgrad yoluyla Macarisum'a doğ­ ru ilerlerken yolda Avusturya idfıresini istemeyen Macar asilza­ deleri gelip Padişfıha bağlılıklarını bildirdiler. Ordu Mohaç'a vardığında Macar Kralı Zapolya da altıbin süvfırilik bir kuvvetle Osmanlı ordusuna katıldı. Zapolya'ya h ükümdar muiimelesi ya­ pıldı. K,ırşılamak için asker ç ıkarılch, Otağ-ı HümiiyGn yakınına gelip atından inince Rumeli beyleri kendisine refakaı edip Piidi­ şfıhın çadırına getirdiler. Büyük Pfıdişfıh fevkalfıde nezaket göstc- Tarihte Türkler/285 rip tahtından kalkarak üç adım attı, Macar Kralı'nın elini öpme­ sine müsaade ederek onu şereflendirdi. Macar Kralları kendilerini kabul ettirebilmek için mutlaka meşhur kutsal Macar wcına sahip olmaları gerekirdi. Bu illc ilk Hıristiyan olan Macar Kra­ Iı'na Papa tarafından verilmiş, sonra Bizans İmparatoru Yedinci M ihail'in verd iği bir çelenkle birleştirilerek ortaya meşhur "Ma­ car Tacı" çıkmıştı. Macarlar buna milli varlıklarının ve istik­ ım lerinin en büyük senbolü olarak fevkalade önem verirler. İşte Macar Kralı Zapblya, Layoş Kral'ın ölüm ünden bu yana ortada görünmeyen !.fıcı henüz ele geçiremeın iş, onun peşine düşmüştü. Kaanunı her tarafta araştırma yaptırdı, sonunda Macar Kral­ lık Tikı'nın bir kalede saklandığı öğrenilince, İzvornik Beyi Kü­ çük Balı Bey yanına bir m iktar siprlhı askeri de katılarak llicın alınmasına ıne'mur ed ildi. Balı B ey, ordu B udin Kalesi önün­ deyken illc ı getirerek Padişah'a teslim etti. B udin Kalesi Türkler'in oradan çekilmesinden sonra Za­ polya'yı mağlUb eden Ferd inand'ın eline geçm işti. İçeridekiler teslim olmayınca Türk ord usu kuşatma hazırlıklarına başladı. Fakat daha ilk gün zaptedilen b ir kapıdan asker içeriye laarruz edince Almanlar korkuya kapı lıp " aman" dilediler. B unların serbestçe çekip gitmel erin e izin verildi. Fakat kaleden çıktıktan sonra bir Alınan'ın intikam duygusuyla bir yeniçeri'ye saldır­ ması ve onu öldürmesi üzerine yeniçeriler Alman askerleriyle Alman taraftarı Macarlar'ın pekçoğunu öldürdüler. Padişah B udin civarında avda iken yeniçeri sekban başı­ sına emir vererek Macar Kralına taç giydirmesi bildiri l d i . Sek­ banbaşı Zapolya'yı (Yanoş Kral) alarak Macar sarayına götürdü ve Arpadlar'ın tahtına oturtup başına Balı B ey'in getirdiği Macar !.fıcını koydu. O sırada B oğdan (Moldavya) voyvodası Petru da gelerek B oğdan'ın Osmanlı'ya bağlılığını arzetti, Pfıdişfıh'ın eli­ ni öpmek şerefine nail oldu. B udin alınarak Macaristan resmen bir illb i devlet haline getirilmişti , fakat bu durum Alman-Avusturyalılar'ın m üdahale­ siyle her an bozulabilirdi. Padişah Macaristan'ın siyası statü­ sünü garantiye almak için Avusturya üzerine ileri harekata ge­ çilmesine karar verdi. Ordu Eylül (1 529) sonlarında B udin'den 286ffarihte Türkler Viyana'ya doğru harekete geçti. Öncü olarak gönderilen Semen­ dire Beyi Yahya Paşa oğullarından Mehmed Bey, karşısına Çı­ kan bir Alman kuvvetini mağlub edip kumandanıarı olan Al­ man asilzadesini esır almış ve padişaha göndennişti. Padişah bu adamı Viyana kumandanı'na gönderip şehri tesIlm etmesini tekIIf eui. TesIlm tekllfi reddedilince kuşatma hazırlıklarına ge­ çildi. Vezıriazam ve Rumeli Beylerbeyi İbrahım Paşa önden gi­ dip kuşatmaya başladı, Eylü\'ün son günü de Padişfıh geldi. Türkler'in geleceği haberi şehre ulaşır ulaşmaz halk yük­ te hafif pahada ağır nesi varsa yüklenip Viyana'dan kaafileler halinde çıkmaya başlamıştı. Arşidük Ferd inand bile Viyana'yı terkeui, şehri çok meşhur ve tecrübeli bir kumandan olan Von Salm'a bıraktı. Diğer taraftan Avrupa'nın pekçok ülkesinden Vi-yana'nın Türkler'e karşı savunması için gelen askerlerle bir­ likte büyük bir m üdMaa kuvveti meydana gelmişti. Kaanunı şehri onyedi gün muhasara ettikten sonra, mu­ hasarayı kaldırarak geri dönüş emri verdi. Tarihçilerin çoğu o sırada asıl mak.sadın Viyana olmadığı için ağır kuşatma top­ larının getirilmemiş olduğunu, mevsimin kışa girdiğini ve mu­ hasara gecikirse Şarlken'in bir Haçlı ordusu toplayıp gelebi­ leceği gibi sebepler ileri sürerler. Gerçekten, onyedi gün bir şe­ hir kuşatması için çok kısa bir zamandır. Hücfımların hep la­ ğ ım atılmak suretiyle açılan yerlerden yapıldığına bakılırsa, ağır topların getirilmediği anlaşılıyor. Rodos'u almak için beş ay uğraşan Padişah'ın, Viyana'yı kısa zamanda bırakması, böyle bir işte kararlı olmadığını gösteriyor. Osmanlı ordusu Viyana'yı kuşatırken Alman İmparato­ ru'nun Linz'de bir ordu toplamakta olduğu haber alınmıştı. Kaa­ nun! Almanlar'a toparlanma fırsatı vermemek ve ordunun geri­ sini emniyete almak için akıncı kollarının A lmanya içlerini vurmasını emretmişti. Semendire Beyi Yahya Paşa-zade Meh­ med Bey, Ösek Beyi Malkoçoğlu Kaasım B ey, Mihaloğlu Mehined Bey, Gazi Husrev Bey binlerce akıncı ile birkaç kol­ dan Almanya'ya daldılar. Yahya Paşa-ziide Mehmed Bey bugün Çekoslovakya' nın önemli şehirlerinden olan Brno(Brunn)'yu ve Almanya'nın büyük bir şehri olan Regensburg'u basarak zaptet­ ti. Tarihte TürkIer/287 Akıncılar buraları ellerinde tutlukları müddetçe A lmanlar'ın as­ keri poı.ansiyelini mahvettiler. Malkoçlu Kaasım Bey Avustur­ ya'yı bir baştan öbür başa geçip ısviçre'ye kadar girdi; Licchten­ stein (Lihtenştayn) Prensiiği'nin merkezi Vaduz'u zaptelli, Prens'in oğlunu esi� aldı. Alman ımparatorluğu'nun büLÜn şehir ve kasabalarında gece-gündüz çanlar çalıyor ve Türkler'e karşı halk uyarılıyordu. Böylece kuşatma sırasında büyük Osmanlı ordusu'nun tam güvenliği sağlanmış oldu. Ordunun dönüşü sı­ rasında da geri emni yetini sağlamak üzere Malkoçoğlu Kaasım Bey onikibin kişilik bir akıncı kuvvetiyle Viyana ilerisinde ha­ rekata devamla görevlendirildi. Kaasım Bey özellikle Linz'de toplanmış bulunan Avusturya ordusunu tehdid ediyor, bunların şehirden dışan çıkmalarına i mk an vermiyordu. Ba şta Arşidük Ferdinand olmak üzere bütün A lman­ A vusturya asilzfıdeleri Linz'de haflalarca korkulu günler yaşa­ d ılar . Bir taraftan akıncıların üzerine m untazam ordu birl ikleri gönderi l iyor, fakat akıncılar hafif süvari oldukları ve asıl niyet­ leri savaş kazanmak olmadığı için bunlarla çatışmaya pek gir­ miyorlardı. Malkoçoğlu'nun onikibin akıncısı Türk ordu s u bü­ tün ağırl ıklarıyla Alınan İmparatorl uğu'nun ·tesIr sfıhasında uzaklaşıncaya kadar Avusturya'nın altını üstüne ge tirdi [akat bütün bu tehlikeli macera içinde onlar da hayli kayıplar verdiler. Kollar halinde dağılıp sonra biraraya geldikleri için her zaman toplu halde bulunmuyorlardı. Böylece bir gün Kaasım Bey ya­ nında küçük bir birlik olduğu halde V i yana yakınlarında Baden'e gelirken Avusturya ordusuyla karşılaştı. Kaasım Bey y üz yıla yakın zamandır devlete büyük hizmetler etmiş, nice kere düş­ man ülkelerinin altını üSLÜne getirmiş bir akıncı ocağına men­ sGbdu. Bir Malkoçoğlu'nun düşmandan yüzgeri etmesi ona ağır geliyordu. Yoldaşlarıyla heHillaşıp Alman ordusunun içine dal­ dı. Tıpkı dokuz yüzyıl önce Göktürk Prensi Kür Şad'ın kırk ki­ şiyle Çin ordusuna dalışı gibi, bir avuç serdengeçti Türk can­ larını can pahasına satarak birer birer d üştüler. B u akıncı beyle­ rinin Y irminci Yüzyıl'da yaşayan bir torunu, B üyük Türk şairi Yahya Kemal 'in mısraları onların macerasını şöyle dile getiri­ yordu: , 288Tarihte Türkler Dünyaya veda etlik, aıııdık dolu dizgin En son koşumuzdur bu, asırlarca bilinsin Bir bir açılırken göğe , son defa yarışıık; Allah'a giden yolda meleklerle karışıık. Geçtik hepimiz dörı nala cennet kapısından, Gördük ebedf cedleri bir anda yakından Bir bahçedeyiz şimdi, şehfdlerle beraber Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber. Uikin kalacak doğduğumuz toprağa bizden Şimşek gibi bir halıra nal seslerimizden. Almanlar'ın bu savaş döneminde Osmanlı askeri karşı­ sında kazancl ı k lan tek zafer, ve Hıristiyan dünyasının tek te­ selllsi bu olmuştu. Malkoçoğl u Kaasım Bey'in zırhını ve silah­ larını bu zaferin nişrmesi olmak üzere a l ıp A l man Imparatoru Şarlken'e götürdüler. B undan YÜZüLUZ yıl kadar sonra Türk Sey­ yahı Evliya Çel ebı bu son savaşın yapıldığı ovayı görm üş, ora­ da yatan ve Avusturya1ılar'ın büyük bir saygı duydukları Türk şehıdlerinin ruhlarına Ettilıa okum uştur. B ü y ük Ordu Viyana'dan İ s tanbul'a döndükten sonra Avusturya'dan bir elçi hey'eti geldi ve önce veziriflZamın, sonra Pfıdişfıh'ın huzuruna kabGI edilen bu elçiler Macar Krallığı'nın Ferdinand'a verilmesi halinde Osmanlı'ya yılda beIIi bir mikLar harac ödenebileccğini söylediler. Osmanlı h ük umeti Şarlken'i "Alman İ mparatoru" değil, sadece " İ spanya Kralı " olarak tanı­ dıklarını, Ferdinand'ı ise " Macar Kralı" olarak hiç düşünemeye­ ceklerini bildirdi. Elçiler geri döndüler. O sırada Bohemya Kralı olan Ferd inand Macaristan'ı ele geçirmek için fırsat koııamaya başladı. Budin'de üçbin yeniçerilik bir Osmanlı garnizonu vardı. Macar Kra l ı Zapolya bunlan ve onbin kadar Macar askerini henüz kendisine itfıat etmemi ş bulunan Zigetvar Kalesi'ni al­ maya gönderince Ferdinand derhal fırsattan istifade edip B udin'i Tarihte Türkler/289 kuşattı. Ancak Osmanlı kumandanı Kaas!m Paşa bunu işitince geri Budin'e döndü ve Avusturya hatlannı yararak kaleye girdi. Onlar savunmaya devam ederken Semendire sancakbeyi Yahya Paşa-zade Mehmed Bey yanında akınc! kuvvetleriyle Mohaç'a geldi ve kendisinin öncü olduğu, arkadan veziriazamın ordu ile gelmekte olduğu haberini yaydı. Bunun üzerine Ferdinand mu­ hasara)'! kaldırıp gitti. Mehmed Bey akıncılarla Avusturya içine girip onbeşbin kadar esir toplayarak döndü. 1 532 yılı baharında Padişah tekrar Avusturya tarafına se­ fere çıktı. Ordu Niş'te iken Avusturya'dan elçiler gelip barış tek­ lif ettikleri halde Avusturya'nın Macar işlerine karışmayacağına dair hiçbir söz vermedikleri için geri gönderildiler. Belgrad'da Fransa elçisi gelip Padişah'ın el ini öptü ve Fransa Kralı'nın sa­ dfıkat mektubunu getirdi. Kaanuni Alman ımparatorluğu'na kar­ şı daima Fransa'yı tutuyordu. Kral'a yazılan cevab mektubunda hiçbir endışe duymamas! söylendi. Ordu Sava nehrini geçtikten sonra yol üzerinde Zapol­ ya'ya karşı Ferdinand'ı tutan Ş ikloş, Egerszeg, Sereçyanoş, Ka­ polna, Bobofça, Belovar, Y utuş, Zafad, Kanije, Kapomak, Pe­ leşkc, Tüşervar, Kemendvar, Rum, Ekervar, Meşter, ve Hedvik kalelerinin kimi vire ilc (teslim), kimi hücumla alındı. Bunla­ rın hepsi de Zapolya iclfıresindeki Macar Krallığı'na bırak ıldı. Padişah Avusturya'yı bir meydan savaşına zorlamak için çok ça­ \ışuysa da, Avusturya ordusunun ortalarda görü İmemesi üzerine bazı vilayetler tahrib ed ildikten sonra Ekim ayında ordu Bel­ grad'a döndü. Kaanunı'nin bu seferi savaş meydanında kesin bir sonuç­ la bitmedi, ama kısa zamanda meyvelerin i verdi. Avusturya'dan gelen bir elçi hey'eti barış isteyip anlaşma yoluna gittiler. Ya­ pılan anlaşmada Osmanlı tekl ifleri karşı tarafça aynen benim­ sendi. Buna göre Avusturya Kralı Ferdinand Macaristan üzerin­ deki iddialarından vazgeçecek, ancak o sırada elinde bulunan yer­ ler kendisinde kalacaktı. Kral Ferdinand, Padişahın yüksek oto­ rİlesini tanıyacak, kendi yeri protokolda veziriazamla eşit ola­ caktı. Böylece Avusturya Kralı b ir Osmanlı veziri mertebesine iniyordu. 290{farihte Türkler * * * Padişah Avrupa sınırını bu suretle emniyete aldıktan sonra Dogudaki işlere egildi. han 'daki Safevi Devleti'nin ba­ şında Şah İsmail'in ogıu Tahmasb bulunuyordu. Babası gibi kudretli bir hükümdar olan Tahmasb Anadolu üzerindeki emel­ lerini gerçekleştirmek üzere yerli kızılbaş kitlelerle devamlı te­ mas haıinde idi. Bu arada İran'ın BagdM Vfıllsi Zülfikaar Han ile Azerbaycan Vfıl1si Ulama-Han Osmanlı tarafını tutup Kaa­ nunl'ye baglılıklarını bildirmişler, hattfı Zülfikaar Han BagdM'1 Osmanlı'ya tesl1m edecegini bildirmişti. Kaanuni Avusturya se­ ferleri dolayısiyle bu işlerle ugraşamadı, Tahmasb da Zülfikaar Han'ı öldürüp Bagdad'a Tekeli Türkmenleri'nden birini van yaptı. Öte yandan Yavuz zamanında Osmanlı hakimiyetine gir­ miş bulunan Bitlis Emiri Şeref Han (Dördüncü) ise İran tara­ fına geçmişti. Ulama-Han Bitlis üzerine gönderildiyse de, İran'­ dan yardım alan Şeref Han tarafından maglub edildi. Bunun üze­ rine Padişah, vezifiazam İbrahim Paşa'yı serdar yaparak Anado­ lu'ya gönderdi. İbrfıhim Paşa henüz Bitlis'e varmadan Ulama­ Han'ın Ş eref Han'ı maglub edip başını kestigi haberi geldi. İbrahim Paşa önce Haleb'e, oradan Diyarbekir'e gitti. Irak üze­ rine bir sefer . yapılması için Padişah bekleniliyordu. Ama o günlerde Alman İmparatorlugu'yla Akdeniz'de çıkan bazı anlaş­ mazlık ve çatışmalar Kaanunl' yi meşgul ediyordu. * * * Kaanuni Avusturya seferinde iken Alman İmparatorluk amirali Andrea Doria, Şarlken'in emriyle Yunanistan'daki bazı Türk limanlarma hücum edip zaptetm işti. Kaanuni İstanbul'a gelince Barbaros'a haber gönderip İspanya (o zaman İspanya, Alman I mparatoru Şarlken'in elindeydi) seferi için kendisiyle görüşmek üzere İstanbul'a gelmesini bildirdi. Barbaros Hay­ reddin Paşa Cezayir'e kendi yerine evladlıgı Hasan Reisi bırakıp Tarihte Türkler/291 kırk kadar gemi ile hareket etti. Yol üzerinde Andrea Doria'nın filolannı ve gerek adalarda, gerek sahillerde pekçok yeri yakıp­ yıktıktan sonra Doria'yı Adriyatik'te sıkışlırdı. Arkasından yir­ mibeş gemilik bir takıb kuvveti göndererek kendisi Navarin'de Osmanlı donanmasıyla birleşti ve hep birlikte İstanbul'a yelkcn açtılar. Barbaras İstanbul'da karaya ayak basııgı zaman bütün İstanbul halkı yollara dökülmüştü. Büyük bir zafer aIayl tertip­ lendi ve bu büyük kahraman Topkapı Sarayı'na kadar uzayan yolda yüzlerce kadın ve erkek esirin taşıdığı her cinsten paha biçilmez hediyelerle geçti. Sanki bütün dünyanın servetini taŞI­ yordu. Ancak masallarda sözü edilen bu muhteşcm hediye ker­ vanının en kıymetli ve en büyük parçası ise, hiç şüphesiz Cezayir Ülkesi idi. "Hayreddin S ultan", Padişah'm huzuruna ka­ bul edildiği zaman derhaf kendi ülkesini Osmanlı ülkesine katlığını ve Padişahın emrinde çalışmaktan büyük bir şeref du­ yacağını bildirdi. Bu isteği kabUl edilen Barbaras daha sonra Ha­ leb'de veziriazamı da ziyaret etti. Kendisine Cezayir Beylerbeyi­ liği vci·ildi. Ayni zamanda Kapdan-ı Derya'lığa tayin edildi. Es­ kiden Kapdan-ı Dcryalar GCıibolu Sancakbeyi iken bundan son­ ra artık Cezayir B eylerbeyi mevkiine getirilmeye başlanmış­ lardır. Barbaros'un bundan sonraki işi Osmanlı Donanması'nın başında Akdeniz'den Alman-İspanyol hakimiyetini silmektir. Bu arada Doria'nın vaktiyle zaptettiği Koron KaIesi de karadan Semendire Beyi Yahya Paşa-zade Mehmed Bey tarafından kuşa­ tılarak yeniden fethedilmiştir. * * * Kaanlinı 1 5 34 yılında İran seferine çıktı. Vezıriazam ıbrahim Paşa o sırada Diyarbekir'deydi ve civardaki beylerle gö­ rüşerek İran sınırındaki birçok yerlerin siyasi yoldan Osmanlı eline geçmesine çalışıyordu. Böylece Van, Bayezid, Pasin, Oltu vs. gibi kaleler Osmanlı'ya teslim oldu. Padişah İstanbul'dan Kütahya'ya varınca İbrahim Paşa da ileri harekata devam ederek Tebriz üzerine yürüdü. Tebriz, Safevi devletinin başşehri idi. Osmanlı ordusu yaklaşınca Tebriz halkı ordugaha gelip İbrahim 292{farihıe Türkler Paşa'ya şehrin anahtarlarını teslim ettiler. Eylül sonunda da Kaanun) Tebriz'e geldi. İki Osmanlı Ordusu birleştikten sonra Tebriz'den Ba�­ dad'a hareket edi ldi. 1 534 yılı Kaasım ayında Osmanlı Ordusu Bağdfıd yakınına geldiği sırada Safeviler'in Bağdfıd Vfılisi Tekel i Türkmenleri'nden Muhammed Han bir tem silci gönderip Bağ­ dfıd'ın teslim edileceğini bildirdi, ama kendisi ailesini alarak İran'a kaçtı. B irkaç gün sonnı Pfıdişfıh Bağdad'a girdi. Bağdad as­ keri ve siyasi bakımdan çok önemli bir yer olduğu gibi, Osma­ noğul1arı'nın ve büyük çoğunluğuyla Türkler'in mensub bulun­ duk ları Hanefi mezhebinin kurucusu olan İmfım-ı A zam Ebu Hanife'nin kabrinin bulunduğu yerdi. Ş iilerin bu ülkede kutsal saydıkları yerler ise zaten Sünni Müslümanlar'ın da saygı duy­ dukları yerlerdi. Kaanunı bü ıün bu mahalleri gezdi, hepsinin ilimir ve bakımı için gerekenlere emirleri verdi. Padişfıh'ı bu ül­ kede bekleyen bir de canlı şahsiyet vardı: Şfıir Fuzuıı. Türk m il­ letinin yetiştirdiil;i en büyük şfıi rlerden b iri olan Fuzull, Bağ­ dadlı idi ve orada yaşıyordu. Padişfıh kendisine iltifat etti, va­ kıllardan bir miktar maaş bağlattı. Kaanuni Bağdad'ı hemen bir Osmanlı vilfıycti hfıline ge­ tirip gerekli idfıri ve mfıli düzenlemeleri yaptıktan sonra tekrar A zerbaycan tarafına döndü. Çünkü Tahmasb o gidince yeniden Tebriz'i ele geçirm iş, Van Kalesi'ni kuşatm ıştı. Osmanlı ordusu Van'a yaklaşırken İranhlar omdan uzaklaştılar. Kmınuni Teb­ riz'e yürüyüp şehri geri aldı. İran Şfıhı'nın barış için gönderdiği elçilerin teklifleri geri çevrildi. Çünkü Tahmasb'ın bütün tak­ tiği Osmanlı ordusu ile karşılaşmayıp o giuikten sonra her iste­ diğini yapmaklı. Pfıd işfıh Safevi ordusunu ezmeden anlaşmaya yanaşmadı. Orduya tekrar hareket emri verildi, bütün Azerbay­ can baştanbaşa istila edildi. Tahmasb ve ordusu ortada yoktu. Tahmasb babasının düştüğü hataya düşmüyor, Osmanlı ilc sa­ vaşmaya kalkmıyordu. Niteki m bu taktiği başarılı oldu, Os­ m<inh ordu su geri dönünce islilfı edilen yerleri tekrar ele geçirdi. . ,. * * Tarihte Türklcr!293 1 53 7 v e 3 8 yıııarı Balı cebhesinde deniz çaıışmaları i le geçti. B arbaros daha önce Tunus'u fethetm iş, buradan İtalya'yı tehdıde başlamıştı. Alman Imparatoru ve İspanya Kralı Beşinci Şarl (Şariken) buna karşı büyük bir donanma kurup pekçok as­ kerle Barselona'dan hareket edip Tunus'un Halku'l-Vad iskele­ sine b üyük bir çıkarma yaptı. Kaanuni o günlerde A zerbaycan seferindeydi . B arbaros'un Tunus'u fethetmesi üzerine tahıını kaybeden Tunus Hükümdan M ulay (veya Mevlay) H asan da Türkler'e karşı Hıristiyanları tutuyordu. Barbaros bu m uazzam Haçlı ordusuna karşı onbin kadar askerle b ir hücum hareketi yaptı; bütün kuvveti bundan ibfıreui ve yerli Araplardan hiçbir yardım görmüyordu. Haçlılar'ı bülün gün yapilan çarpışmalarda püskürtüp akşam tekrar kaleye dönünce bütün kapıların kapan­ m ış olduğunu gördü. Mulay Hasan ve adamları onların dışarıda savaşmasından faydalanarak hapishanelerde ne kadar Hıristiyan esir varsa hepsini salıvermişler, onlarla birlikte şehri Türkler'e kapatmışlardı. Barbaros iki taraftan düşman arasında kalınca iki­ bin kadar şehıd vererek Cezayir'e doğru çekildi . Tunus Hıristi­ yanlar'ın eline geçti . Şarlken Tunus tahtını M ulay Hasan'a ver­ d i , o da İmparator'a harac ödemeyi kabfıl etti ( 1535). Hayreddın Paşa Cezayir'e gelince derhal otuz-kırk gemilik bir filo kurup denize açıldı. tık iş olarak Haçlı gemilerinin Tunus'Lan Avrupa'­ ya götürmekte oldukları Türk ve Arap m üsl üman esırleri kur­ tardı, M inorka adasını zapıedip oradaki Türkler'i kurtardı ve bin­ lerce esır alıp Cezayir'e götürdü. Sonra yerine oğlu Hasan Bey'i bırakıp İstanbul'a geldi ve Kaanuni ilc görüştü. Padişah onun istediği kadar gemi ve malzemenin derhal hazırlanmasını emret­ tİ. 1 5 3 7 yılında Türkler'le Fransızlar bir anlaşma yaparak lLalya üzerine orLak bir sefer pland ılar. Osmanlı ordusu karadan A vlonya'ya (Arnavutluk'un İtalya karşısındaki liman şehri) git­ ti, daha sonra donanma da Avlonya'da onlara illihak eLLi. Hedef Italyan sahiııerine asker çıkarılması idi. Fakaı Fransızlar dönek­ lik edip kendi LaraOarından harekata geçmediler. Kaanun! Korfu önünden otağını toplayıp İstanbul'a döndü , Barbaros'u altmış parça gemi ilc Adalar Denizi'nde mtuhata me'mfır etti. Barbaros 294/Tarihte Türkler iki ay süren bu sefer sırasında Adalar Denizi'nde Türk hakimi­ yetine girmedik bir karış yer bırakmadı. Binlerce esir ve gözler kamaştıracak bir servetle İstanbul'a dönüp bütün getirdiklerin i Padişah'ın saadetli kapısına arzetti. Denizde çatışmalar devam ederken karadan da Türk beyle­ ri Avusturya-Almanya sınırları içlerine giriyorlar, yakın kalele­ ri fethediyorlardı. Bosna Beylerbeyi Husrev Bey, Hırvatistan ve Dalmaçya sahillerinde birçok yerleri aldı. Semendire sancakbeyi Yahya Paşa-zade Mehmed Bey ise meşhur Pojega Kalesi'ni fet­ hedip Avusturya içlerini vunnaya başladı. B unun üzerine Avus­ turyalılar, otuz-kırk bin kişilik bir ordu teşkil edip Osmanlı sı­ nırına girdiler ve Ösek Kalesi'ni topa tutular. Mehmed Bey der­ hal Bosna B eylerbeyi Husrev Bey'e, İzvornik Hakimi Cafer Be­ ye Kilis Beyi Murad Bey'e, Alacahisar m uhafızı Mehmed Beye, haber saldı. B unların toplayıp getirdikleri akıncı birlikleri Vu­ kovarıda birleşip hep birden Ösek'i kuşatan Avusturya ordusu üzerine yürüdüler. Kış günü kar altında yapılan ve iki gün üst­ üste devam eden savaşta YaIıya Paşa-zade Mehmed Bey bu ordu­ nun hemen tamamını imha etti, kumandanlannı esır alıp bütün agırlıklannı ve hazinelerini zaptetti. ogıu Aslan Bey'i bu esir­ ler ve hazine ile birlikte Edirne'de Padişah katına gönderdi. Ertesi yıl Barbaros İstanbul tersanelerinde yapılan gemi­ lerin de sefere konmasıyla yüzotuz gemilik bir filo kazanmıştı. B u gemilerle yeni bir Adalar seferine çıktı. Her tarafta Andrea Dorya'yı aradı . Dogu Akdeniz'de son Hıristiyan korsan yatakla­ nnı temizledikten sonra Girid Adası'na çıktı. Ada'nın Hanya, Kandiye ve Resmo gibi çok müstahkem kaleleri dışında her ta­ rafını çignedi, pekçok esır ve ganimet topladı, hatta bazı kalele­ rin toplannı bile aldı. O tarihlerde Kaanfıni de BoMan Voyvo­ dası Petru Rareş'in isyanını bastırmak üzere Bogdan Seferinde idi. BoMan'ın merkezine kadar girilip çok agır şartlarla B ogdan . işleri yeniden düzenlendi. * * * Tarihte Türkler/295 Barbaros'un Akdeniz'de yaptı�ı harekat başta Venedik ve Ispanya olmak üzere bÜlÜn Avrupa devletlerinin menfaatlarını önemli ölçüde zedeledigi için, Ş arlken'in öncülü�ünde Osman­ lılar'a karşı bir müttefik Hıristiyan donanması kurulmuştu. Beş­ yüz gemiden meydana gelen bu donanma Imparatorluk amirali meşhur Andrea Dorya'nın kumandasına verildi. Dorya ilk iş ola­ rak Türkler'in Preveze limanı önüne gelmiş ve orayı muhasara etmişti. Preveze l imanı Türk gemileri için çok güvenli bir yer olup, limanın a�zı iki taraftan toplarla tahkim edilmişti ve dışa­ ndan düşman girmesine hiç elverişli değildi. Barbaros düşmanın Preveze'yi kuşatlığını öğrenince emrindek! yüzyirmi parçalık Türk donanmasıyla hemen o tarafa doğruldu. Andrea Dorya her nedense kendisinin beşte bir kuvvetindeki bu donanmanın ge­ leceğini duyunca Preveze'den aynı dı. Türk kahramanının şöhreti onun yüreğine korku salmıştı, bu yüzden hiç karşılaşmak iste­ miyordu. Barbaros gelip Preveze kalesinin top gül1eleriyle hasar görmüş olduğunu görünce bu yerlerin tamiriyle uğraştı. Türk donanması bu sırada Preveze limanında yatıyordu. Haçlı donanması Türkler'in liman içine kapandığını öğ­ renince hemen o tarafa döndü ve hücum için fırsat aramaya baş­ ladı. Fakat körfezi n baş tarafı toplarla donatıldığı için dışarıdan içeri giremiyorlardı. B ir de ra hücuma kalktılarsa da Turgud, Güzel Mehmed ve Sadık Reisler derhal bu kuvveıJeri püskürıtü. Barb aros bu karşılaşmayı kendisi açısından iyi bir fırsat sayıyordu. Hazırlıklarını yaptık tan sonra körfezden çıkıp altı mil kadar açıldıktan sonra gemilerini hihi-I (ay) biçiminde savaş düzenine soktu. Kırk kadar gemi ile önden bir taarruz denemesi yaptığı sırada düşman donanması Loparlanamamış ve Andrea Dorya geri çekilme emri vermişti. Bunun üzerine Barbaros Pre­ veze önüne dönüp demirledi, bir taraftan da düşman donanması­ nın ne yana gittiğini öğrenmek üzere etrafa keşifçi gönderdi. Sa­ bah alacakaranlıkta Dorya'nın gemilerinin Ayamavri Adası gü­ neyinde görülmesi üzerine Barbaros sür'atle o tarafa yöneldi. ın­ cir Limanı denen koyda düşmanla karşılaşan Barbaros, donan­ masını hilal biçimine getirip sağ kanadına Salih Reis'i, sol ka­ nadına Seydi Ali Reis'i, ihtiyata Turgud Reıs'i koydu, kendi de .l96/farihte Türkler merkezde durdu. Türk donanmasının hepsi hafif gemilerdi, Haçlı donanmasının büyük kısmı kalyonlardan meydana gelmişti. Sayı itibariyle de Türkler'in 122 gemisine karşılık Dorya'nın emri alunda 600 kadar gemi bulunuyordu. Rüzgftnn düşmanın donanması için müsaid yönde esmesi Türkler'i başla hayıı end/şelendirmişli. Hayreddin Paşa kendi Kapdan-ı Derya gemisinin iki başından denize üzerine ayetler yazılı iki büyük flama bıraktı, böylece Allah'ın yardımına gü­ venerek askerinin maneviyatını güçlend irmişti. G erçekten rüz­ gar biraz sonra kesildi ve düşmanın ağır gemileri hareketsiz kal­ dı. İki taraf da kürek gücüne dayanacaktı. Düşman donanması arka arkaya saf nizamı diziImiş, en ağır gemiler en öne kon­ muştu. -B üyük gemilerin top menzilleri küçük, manevra kaabi­ liyetieri azdı. Türkler'in hafif gemileri bunları uzak menzilli toplaria şiddelli bir ateşe tuttu. Öndeki gemiler bir bir yıkılıyor, arkadakiler ise onların gerisinden birşey yapamıyordu. Dorya bu şaşkınlık içinde manevra üstüne manevra denerken, Barbaros düşman donanması üzerine bir yarma hareketine girişti. Araya sür'atle giren Türk gemileri tarafından ikiye ayrılan Haçlı do­ nanması, bir yandan da Turgud Re/s'in ihtiyat filosu tarafından geriden çevrili yordu. Aslında bu Türkler'in kara savaşlarında kullandıkları esas manevranın deniz savaşına da uygulanmasıy­ dı. lik defa Barbaros'un kullandığı bu yarma ve çevirme taktiği deniz savaşlarında bir dönüm noktası olmuş, sonraki amiraller artık bu şekilde savaş yapmaya başlamışlardır. Düşman bu şekilde kuşatıl ınca bütün hareket kaabiliyeti­ ni kaybetmişti. Andrea Dorya etrafındaki gemilere ric'at emri verip kendisi de son sür'atle savaş meydanını terketti. Türkler kendilerinin beş altı misli olan m uazzam Haçlı donanmasını koyun sürüsüne kurt girmiş gibi her yandan topa tutmaya, bas­ tırmaya ve zaptetmeye başladılar. Haçlı feryad ve çığlıkları ilc levendlerin "Ya Allah" sesleri birbirine karıştı. Türkler 128 ge­ mi (bütün Türk filosundan daha çok) batırdılar, birçoğunu zap­ tettiler, kaçanların arkasından da tfıkip kuvvetleri gönderildi. Böylece 1538 yılı 28 Eylü\'ünde Türk tfırihinin en büyük deniz zaferi ve dünya tarihinin en büyük deniz savaşlarından biri sona Tarihte Türkler/297 erdi. B arbaros bu savaşı an l atan bir "fetihname" yazarak esir alı­ nan bazı düşman amiralleriyle birlikte ogı u Hasan Bey'i Kaa­ nunl'ye gönderdi. Padişah Bogdan seferinden dönüşünde Yanbo­ l u'da iken Hasan Bey ordugaha geldi. B ütün paşalar, beyler Pa­ dişfıh'ın etrafında toplandılar; Preveze fetihnamesi ayakta dinlen­ di. B ülÜn memlekette zafer şen likleri yapılması emredildi. * * * Türk deniz harekatının bir başka tarafı da Kızıl D eniz ve Hind Okyanusu'nda cerayan ediyordu. TürkICt, Yavuz zamanında Suriye, Filistin ve M ısır'ı ellerine geçirmek suretiyle Kızıl De­ niz'e de hakim olmuşlardı. Kızıl Deniz'de bir donanma hazırla­ yarak Arap Yarımadası'nın henüz Türk elinde bulunmayan böl­ gelerini de ele geçirmeye başladılar. Hadım Süleyman Paşa ku­ mandasındaki Türk dananması Kızıl Deniz'in Okyanus'a açılan yerindeki Aden limanını Yemenl i B eni Tahir adlı A rap sülale­ sinden aldı. Yarımadanın öbür tarafındaki B asra ülkesinin emiri de Kaanunl'ye baQ;IıIığınl bildirip Basra'nın anahtarını getirm iş­ ti. Fakat Portekizliler Ümi t B urnu'nun keşfinden sonra oradan dolaşarak Hind Okyanusu'na hakim olmuş, böylece daha evvel M ı sır yolunu ıiıkib eden Asya-Avrupa ticaretini cUerine almış­ lardı. Portekizliler Basra Körfezi ağzındaki H ürmüz B ogazı'nı da işgfıl ettikleri için, M ü s l ümanlar Hind Okyanusu ticaretinden t.amamen uzak kalıyorlardı. Portekizliler bununla da kalmayarak H incl Denizi'ndeki M üslüma � ül keleri sıkıştırmaya başladılar. B unlar H indistan'daki Gücerat Emırliği, Portekizliler'e karşı Os­ manlı S ultanı'ndan yardım istedi, hatta kullan ılacak askeri mal­ zeme için altın para bile gönderdi . B unlar daha önce Kölemen hükumetine başvurmuşlar, ancak Kölemen donanması ciddi bir yardım yapamamışl1. Padişah'ın emriyle Hadım Süle yman Paşa'nın donanması G ücerat sahillerine vardı. Sa hile asker çıkartılarak etrafta ki Por­ tekiz kaleleri bir bir zaptedilmeye başlandı. En büyük kale olan Diu Kalesi yi rm i günlük bir kuşatmadan sonra tam alınacagı sı- 298/Tarihte Türkler rada Osmanlı kuvvetleri kuşatmayı kaldınp oradan ayrıldılar. Çünkü Türkler'den yardım isteyen Bahadır Şah ölmüş, yerine <;eçen ogıu Mahmud Şah ise Portekizliler'in oyununa gelerek 0nların kuklası olmuş, Türkler'e erzak yardımını kestigi gibi, bir de Portekiz donanmasının yardıma geldi�i haberini yayıp on­ ların maneviyatını bozmuştu ( 1 538). Hadım 'Süleyman Paşa Yemen'i zaptedip bir Türk viHiyeti haline getirdikten sonra İs­ tanbuI'a döndü'. Türk denizcilerinin Hind Okyanusu'ndaki ma­ ceraları bundan sonra da devam edecektir. * * * 1 540 yılında Venedik Cumhuriyeti, Almanya-tspanya it­ tifakının kendisine birşey kazandırmadıgını, Türkler'in gitgide kuvvetlenerek Girit ve Kıbrıs'ı tehd'id ettiklerini görünce barış anlaşması yapmak istedi. İstanbul'a gelen Venedik elçileri uzun yalvarmalardan sonra Mora ve Dalmaçya'da Venedik elindeki ba­ zı kalelerin ve bu arada Barbaros'un son seferinde fethettigj bü­ tün kaleIerin Osmanlı'ya terkedilmesi, Türkler'e üçyüzbin altın · harb tazm inatı verilmesi şartıyla barış yapıldı. * * * 1 54 ı yılında Padişah yeni bir Macaristan seferine çık­ mak zorunda kaldı. Daha önce Türkler'in Macar tahtına oturtup korudukları Kral Zapolya, 1 538 yılında devlete ihanet ederek Avusturya Kralı Ferdinand'la anlaşmış ve çocuksuz oldugu için ölünce krallık mIrasını Ferdinand'a bırakacagını bildirmişti. Bu­ nu haber alan Macar asilzadeleri Kral'ı evlenmeye zorladılar; Le­ histan Kralı'nın kızıyla evlenen Zapolya'nın bir de ogıu oldu. Fakat oglunun dogumundan kısa zaman sonra ölünce, Avustur­ ya Kralı, Macar tahtının kendisine devredildigini bildirerek asker çekip Budin'i kuşattı. İşte Kaanfıni'nin sefer sebebi budur. O sırada İran Şahı Tahmasb, Türkler aleyhine Avustwya'yla anlaş­ mış bulundugu için, Padişah bir İran tecavüzüne karşı vezİrİ- Tarihte Türkler/299 azam Süleyman Paşa'yı Anadolu'da bıraktı. Rumeli Beylerbeyi Husrev Paşa ile vezlr Mehmed Paşa idaresinde bir Osmanlı or­ dusu önden gitti. Bunlar B udin'e' varınca Avusturya-Almanya ordusu iki ateş arasında kalmış, bu yüzden bütün araba ve agırııklarını dört larafa siper yaparak "ıstabur" denilen bu istih­ karnıarın içinden savaşmaya başlamıştı. Kaanfıni'nin yaklaştığı haberini alınca Almanlar bir an önce oradan çekilmeye karar verdiler. Bir gece ıstaburdan Çıkıp kaçarlarken Türk keşif kolları bunları gördü. Gece vakti yapılan Türk hücfımu üzerine Alman­ lar'ın başlıca kumandanıarı dahil, pek büyük kısmı imha edildi. Padişah henüz gelmeden bir vezir ve bir beylerbeyi işi halIet­ mişLİ, Ağustos sonlarında Kaanfıni Budin'e geldi. B udin'de ölen Zapolya'nın bir yaşındaki oğlu Kral olarak bulunuyordu; yanın­ da Kraliçe İzabel ve Kral'ın vasisi piskopos Martinezzu bulu­ nuyordu. Kaanfıni bu şartlar altın Macaristan'ın he� an Avusturya­ Almanya taarruzuna yem olacağını, ülkeyi kurtarmak için her sene sefer yapılmasın�n da abes olacagını düşündü, Bebek kralı sütninesiyle birlikte ordugaha çağırdılar, O sıradaki kargaşalıkta Türk askeri içeri girerek sessiz-sadasız kapıları tutmuştu. Padi- . şah vezırlerini toplayıp Macaristan'ı ilhak kararı aldı. Böylece 1 54 1 yılı Ağustosu'nda onbeş yıldır Osmanlı tabi'iyetinde bu­ lunan Macar Krallığı sona ermiş ve Macaristan, Osmanlı eya­ leti olmuştu. Merkezi Budin olan bir beylerbeyilik kuruldu, Anadolu Beylerbeyi Süleyman Paşa üç tuğlu vezir yapılarak Macaristan Viliiliği'ne tayin edildi. Macaristan'ın Erdel (Transil­ vanya) bölgesi ise yine Osmanlı'ya tabi bir Macar Prensliği ha­ linde bırakıldı. * * * Padişah Macar seferinde iken bunu fırsat bilen İmparator Şarlken yeni bir donanma kurup kendisi başına geçerek Ceza­ yir'i zaptemeye kalktı. Haçlılar Barbaros'un Cezayir'de bulun- 300/farihte TUrkler madığı bir zamanı kollamışlar, onların hücumundan sonra da Barbaros şiddetli fıruna yüzünden Cezayir'e dönememişti. Haçlı donanmasında otuz-kırkbin kadar asker vardı; Ce7il.yir m uhafızı Hasan Ağa'nın elinde ise bin kadar Türk ve birkaçbin Arap bu­ lunuyordu. A vrupahlar zaferden o kadar emindiler ki, pekçok asilzade bu savaşı seyretmeleri için kızlarını ve karılarını da ge­ tirmi şti. Haçlı ordusu karaya asker çıkardı ve ilerlemeye başladı. Hasan Ağa'ya yapılan tesıım teklifi derhal reddedilmişti. Fakat Barbaros'un imdada gelmesine elvermeyen fırtına Şarlken'e de yar olmadı. Haçlı donanmasının sahille bağlantısı kesildiği için, Andrea Dorya yirmi mil ötede bir burunda deınirlemek zorunda kaldı. Şiddetli yağmurlar yüzünden karadaki askerin ilerlemesi de durmuştu. Böyle bi r zamanda Hasan Ağa sekiz yüz Türk ve birkaç bin Arab'ın başına geçerek Haçlı çıkarma kuvvetleri üze­ rine müdhiş bir gcce baskını yaptı. Kadınlara zafer gösterisi yapmaya gel m iş o koca ordu perişan olmuştu. Türkler bunları kıra kıra bitiremediler. Şarlken , ordunun kılıç aruklarını ancak üç günde kurtarabildi, bu üç gün içinde de Türkler devamlı hü­ cuın ederek zayifıt verdiriyorlardı. Bir avuç Türk orada İslam'ı ve Türklüğü savunmak için emsalsiz bir kahramanlık göstermişler, eşi bulunmaz bir zafer kazanmışlardı . Şarlken ve Dorya mağlub, perişan, boyun ları bükük oradan uzaklaştılar. * * * Ertesi sene 1 542 yılında buna benzer bir müdhiş zafer Macaristan'da Almanlar'ın kara ordusuna karşı kazanıldı. Avus­ turya Kralı Ferdinand İstanbul'a elçi göndererek Macar Krallığı'­ nı tekrar istemeye kalkmıştı. Elçilere gereken cevap verilerek gönderildi, fakat Ferdinand'ın lstanbul'u böyle oyalarken bir yandan ordu kurup hücuma hazırlandığı ortaya çıktı. Osmanlı ile anlaşma haJinde bulunan Venedik ve Fransa dışında bütün Hıristiyan devletlerinin askerlerinden kurulu yüzbin kişilik bir Haçlı ordusu, B randenburg Dukası lkinci Yovakim'in kuman- Tarihıe Türklerj301 dasında Osmanlı (Macar) sınırlarından içeri girip Peşte'yi kuşat­ tl. Bu ordu harekete geçer geçmez Rumeli Beylerbeyi Ahmed Paşa'ya fermfın gidip Sofya'da asker toplaması emredildi. Budin Beylerbcyiligi'ne Yahya Paşa-zade Balı Bey tayin edi lip, civar­ daki beylerin de askerleriyle onun emrine girmeleri haber veril­ di. Böylece Bosna Beylerbeyi Ulama Paşa, Semendire Sancak­ beyi Mehmed Bey, Yahya Paşa-zade Mehmed Bey'in oğlu Aslan Bey, Köstendil Sancakbeyi Hızır Bey, Alacahisar Sancakbeyi Mehmed Bey ve Pojega Sancakbeyi M urad Bey maiyyetlerin­ deki askerle derhal Budin'e vardılar. Bunlar asker toplamadıkları için yanlarında fazla kimse yoktu. ,Budin gamizonunda Sekban­ başı Yusuf Ağa'nın üçbin yeniçerisi ile birl ikte hepsinin mev­ cudu sekizbin tutuyordu'. Sekizbin Türk, Peşte Kalesi'nde yüzbin kişilik Haçlı or­ dusunun karşısında durdı!. Düşman toplarla dövdü�ü Peşte su­ runda açılan gediklerden hücum ediyor, fakat her defasında geri püskürtülüyordu. Kale müdfıfaasından önce de Türkler Qvada bu Haçlı ordusuna saldırıp hayli telefat verdirdikleri için, Hıristi­ yanlar'ın kaybı günden güne artıyordu. Yedi günlük şiddetli bir savunmadan sonra Haçl ılar Peşte önünde tuuınamayacaklarını anlayınca çekilmeye karar verdiler. B ir gece gizlice çadırlarını toplayıp hareket ediyorlardı ki, Türkler bunu haber aldılar ve ka­ leden çıkarak Ularruz ettiler. Başkumandan İkinci Yovakim dahil nice kumandanlar ve binlerce Haçlı askeri Türk kılıçları altında telef olup gitti. B ütün Macaristan' ı ve Belgrad'ı almak üzere yo­ la çıkan bu Haçlı kalabalığı, kimbilir başarılı olsa ne büyük zu­ lümler yapacak, ne ocaklar söndürecekli? (Ekim 1 542) Padişah Alman seferi için İstanbul'dan Edirne'ye geld iği sırada zafer müjdesi kendisine ulaştırıldı. Bunun üzerine kışın Edirne' de geçirilip baharda sefere çıkılmasına karar verildi. 1 543 Haziran ayında B arbaros İtalya sahiIIerindeki bazı önemli l iman kalelerini zapted i p Roma'ya doğru yaklaşırken Kaanunı de kara ordusunun başında Avusturya sı nırından içeri g irdi . Valpo , Peç, Ş i kloş ve diğer bazı kalelcr fe thcd i ldikten sonra Estcrgon Kalesi kuşatıldı. Estcrgon on iki gün dayand ık­ tan sonra Türkler'c tcs l i m olmak zorunda k a l d ı Pi\di�fıh savun . 302ffarihte Türkler ma kuvvetlerinin serbestçe oradan ayrılmalanna müsaade ctti. Camie çevrilen Estergon Katedrali'nde Padişah ilk namazı kıldı. Bundan sonra Türkler'in Estoni Bclgrad dedikleri meşhur taht şehri kuşatıldı. Yüzlerce yıldır Macar Kralları burada taç giye­ rek kral olurlardı. Macarlar'ın kral mezarları da oradaydı. Bu ka­ birlerin bulundu!tu katedral, fetihten sonra cami yapılmak isten­ di, fakat halkın ricası üzerine Padişah ona dokunmadı ve başka bir kiliseyi cami yapular. Estoni Belgrad muhafızlı!tına Yahya Paşa-zade Ahmed Bcy getirildi. Yahyapaşalıİar'dan Balı Bey'in o sırada vefatı üzcrine Budin Beylerbcyli!ti'ne de yine aynı alle­ den Mehmed Bey (Paşa) tayin edildi. Mehmed Paşa, Padişah'ın İstanbul'a do!tru hareket etmesinden sonra ileri harekata devam ederek Vişegrad, Noygrad, Hatvan, Dombovar, Ş imontumiya gibi kaleleri fethcdip Budin Beylerbeyli�i'ne ba�ladı. * * * Deniz harekilUnda Barbaros Fransa Devleti'nin Padişah'a ısrarla yalvarmaları üzerine önce İlalya'yı vurdu, sonra Marsilya sahiline çıktı, ardından Fransız topra�ı olup Savoy Dukalığı'nın elinde bulunan Nis şehrini fcthedcrek Fransızlar'a verdi. * * * Bütün bu fetihlerden sonra Alman-A vusturya lmpatorlu­ !tu artık savaş yapacak gücü kalmadı!tından barış istedi. Bir miktar harac verilmek ve Türk eline geçmiş olan yerlerin yine Türkler'de kalması kabUl edilmek şartıyla birbuçuk yıllık bir mütfueke imzalandı ( 1 547). * * '" 1547 yılında tran Şahı Tahmasb'ın kardeşi Elkas Mirza kardeşiyle bozuşup Türkler'e sıgınınca Kaanuni bu adamı tran · Tarihte Türkler/303 tahtına getirdiği takdirde Doğu sınırını emniyete alacağını düşü­ nerek, İran'a yeni bir sefer açtı, 1548 yılı Temmuz ayında Os­ manlı Ordusu Tebriz'e girdi. Tahmasb, her zamanki gibi baş­ şehri terkedip kaçmıştı. Ancak oraya varıldığında İran ileri ge­ lenleri veya halk arasında Elkas Mirza'nın pek taraftarı bulun­ madığı anlaşıldı; bu adam tran tahtına oturtulsa kimse tanıma­ yacaktı. Kaanuni, Tebriz'de bir müddet kaldıktan sonra güneye döndü, İran elindeki Van Kalesi'ni aldı, oradan Diyarbekir'e ve nihayet kışı geçirmek üzere Haleb'e geldi. Halep'te iken vezır Ahmed Paşa bir miktar asker ile Güreüler'in Ahıska Atabeyligi üzerine gönderildi. Bunun sebebi Gürcüler'in bazı kalelelere hü­ cum etmeleriydi. Ahmed Paşa Gürcü tecavQzlerini def edip Tor­ tum Kalesi'ni ve civar kaleleri fethederek döndü. * * * 1551 yılında Osmanlılar tekrar Macaristan mes'elesi yü­ zünden Alman İmparatorluğu'yla çatışmak zorunda kaldılar. Son Maear Kralı küçük Sigismund'un elinden krallık alınıp Macaris­ tan Osmanlı ülkesine katııdığı zaman, Padişah bu çocuğa Erdel Prensliği'ni vermiş ve anası lzabel ile vasısi papas Martinuzzi de onunla birlikte gitmişlerdi. Martinuzzi siyasi ihtirasa kapı­ larak kendisi Erdel hükümdarı olmak istedi ve Avusturya Kralı Ferdinand'la mektuplaşarak memleketi kendisine teslim edece­ ğini bildirdi. Bunun üzerine Avusturyalılar Erdel'i işgale baş­ ladılar. Kaanuni buna karşı Rumeli Beylerbeyi Sokullu Meh­ med Paşa kumandasında seksenbin kişilik bir ordu gönderdi. B udin Beylerbeyi Yahya Paşa-zade Mehmed Bey o sırada vefat etmiş, yerine getirilen Kaasım Paşa ise başarısız çıkmıştı. Ha­ dım Ali Paşa Budin Paşalığı'na getirildi ve Türk ordusu Bel­ grad'da toplanmaya başladı. Sokullu Mehmed Paşa Tuna'yı geçip Avusturya'lıların elinden Bcçe, Beçskerek, Çanad, Arad, Lipve ve daha birçok ka­ leleri fethederek yürüdü. Banat Eyaleti'nin merkezi Temeşvar Kalesi'nin kuşatılması sırasında kış başladığı için ordu Belgrad'a 304(Tarihte Türkler döndü. Avusturya'lılar bizim ordu çekilince Lipve Kalesi'ni ku­ şattılar. Kalede binbeşyüz kadar Türk vardı. Açlıktan kedi-köpek eti yiyerek savunmaya devam eden Türkler'in kumandanı Ulama Paşa nihayet anlaşma ile kaleyi teslim etti. Paşa askeriyle gi­ derken Avusturyalılar barışı bozup üzerine hücum ettiler, fakat hücum edenlerin pekço�u kınldıktan sonra Ulama Paşa Os­ manlı ordusuna ulaştı. Bu arada Kardinal Martinuzzi Almanlar'a yaranamamış, onun Türkler'le işbirliği yaptığından şüphelenen Kral Ferdinand, onu öldürtmüştür. Bu savaşta Alman İmparatoru ayn ı zamanda İspanya Kralı oluduğu için, İspanyol kumandanlar ve askerler çok kul­ lanılıyordu. Başkumandan da bir İspanyol'du. Kastello adındaki bu kumandan onbin kişilik bir kuvvetle Türkler'in Segedin Ka­ lesine bir gece baskını yaptırdı. Kalenin m uhafızı Mihaloğuııa­ rı'ndan Hızır Bey'di. Hızır Bey derhal kaleye kapanıp savunma tedbıri aldı ve Budin Beylerbeyi Hadım Ali Paşa'ya güvercinle mektup ulaşt:rdı. Hadım Ali Paşa hemen harekete geçti. Sege­ din Kalesi önünde iki taraftan İspanyol askerini çevirip kırdılar. Onbin kişiden ancak yirmi kadarı Tisa ırmağına atlayıp kurtula­ bildi. Hadım Ali Paşa oradan Vespirem üzerine gidip, yoldan geçen bir Türk komutanına hücum ederek şehıd eden Vespirem­ liler'in kalelerini ellerinden alıp cezalarını verd i. O yıl Bel­ grad'da orduya başkumandan olarak Sokuııu'nun yerine Ahmed Paşa tayin edildi. Ve ordu bu defa Temeşvar'a hücum edip zap­ tetti . Temeşvar kale kumandanı ve yanındakiler son anda hiçbir çare kalmadığını görünce teslim olmak istediler, fakat Ahmed Paşa geçen yıl Ulama Paşa ve askerlerine yapılan ihiinetin cezası olmak üzere Alman generalinin başını kestirip Padişah'a gönderdi. Bundan sonra Fülek ve Solnuk kaleleri fethedilip B u­ din'in yüz-kırk kilometre kuzeydoğusundaki meşhur Eğri Kalesi kuşatıldı. Fakat tekrar kış mevsimine girildiği ve kuşatmanın uzun süreceği görülünce geri dönüldü. * * * Tarihte Türkler!3ü5 1 546 yılında şanlı kahraman Barbaros Hayrcddın Paşa vefat edince Türk denizciligi pek büyük bir kayba ugramıştı . Ondan sonra kendisinin yanında yetişmiş bulunanlar hizmeti de­ vam ettirdiler. B unların içinde en kudretli ve kaabiliyetlisi meş­ hur Turgud (veya Turgudca) Reis'tİ. Menteşeli bir çiftçinin ogıu olan Turgud korsanlıkla denizciliğe başlamış, sonra B arbaros'un yanına girmiş ve onun en büyük yardımcısı olmuştu. Turgud Rels Malta'ya yaptığı bir akın sırasında kendisini selamlıyan bir Venedik gemisini batırdı ğı için (o tarihte Veriedik'le Os­ manlı dostlu) cezalandırılmak korkusuyla iki yıl devlet hizme­ ıinden 'uzaklaşıp Fas taraflarında korsanlık yaptı. Nihayet Trab­ lusgarb'daki müslüman halkın Kaanun'i'ye_mektuplar göndere­ rek Hırıstiyan boyundurugundan kurtarılmalarını istemeleri üzerine, bu işi ancak Turgud Reıs'in yapabileceği söylenmiş, Kaanunı ona bir Kur'an'la bir altın kılıç gönderip kendisini Trablusgarb fethine memur etmiştir. Trablusgarb alındığı tak­ dırde valiliği de Turgud Reıs'e söz verilmiştir. İşte bunun üze­ rine 155 1 yılında Turgud Rcis Osmanlı donanmasının başına geçerek, o sırada Malta Şövalyeleri'nin elinde bulunan Trablus­ garb'ı (şimdiki Libya'nın merkezi) denizden kuşattı. Onun hu­ c u m una dayanamayan Şövalyeler nihayet Kaleyi teslim ederek çekip gittiler. Fakat Kapdfın-ı Derya Sinan Paşa Turgud Rcisi kıskandığından Trablusgarb viUiliğini başka bifine verdi. * * * Hind Denizi tarafındaki deniz harekatına gelince, burada Amerika haritasıyla tanıdığımız meşhur coğrafyacı ve denizci Plrı Rcis kumandasında bir Osmanlı filosu Basra Körfezi'ni Portakizlilerden, temizlemek üzere yola çıkarıldı. Plri Reıs 1 552 yıl ında buradaki Maskat Kalesi'ni fethettikten sonra Hür­ müz Kalesi'ni de muhiisara etmişken bir Portekiz donanmasının yaklaşmakta olduğu haberi üzerine geri dönmüştü. Fakat bu ku­ şatmayı Portekizliler'den rüşvet alarak bıraktığı dedikodusu yü­ zünden Mısır'da idam edildi. Onun yerine getirilen Murad Rcis 306{farİhte Türkler de bir başarı gösterememiş, bu defa Seydı Ali Reıs Hind Kap­ danlığa tayin edilmiştir. * * * Akdeniz tarafında 1553 yılında Fransızlar kendilerine yapılan yardımlar karşılığında Osmanlı Devleti'ne üçyüzbin al­ tın borçlanmışlar, bu parayı veremedikleri için de donanmalarını Türkler'e rehin etmişlerdi. Fransızlar'ın gemileri Türk donan­ masıyla birlikte hizmet edecek, Fransızlar adına zaptedilen Fran­ sız toprakları onlara verilmekle birlikte halkı ve ganımeti tama­ men Türkler'e md olacaktı. B u şartlarla Turgud Rcis Napoli ve Sicilya sahillerini basıp vurduktan sonra Korsika Adası'na asker çıkardı. Karşısına çıkan kuvvetleri mağlub ve perlşan ettikten sonra adanın merkezi olaR Bastia'yı işgal edip bütün servetini aldı. Adanın öbür taraflarını da ayni şekilde zaptettiği halde Fransızlar anlaşmaya aykırı olarak onun ga:nımet almasına itiraz edince, herşeyi bırakıp gitti. Onun gitmesi üzerine Fransızlar Korsika'da duramayıp kaçtılar, Turgud Reis ise aldığı muazzam ganımet yükü ve esirlerle birlikte İstanbul'a varıp herşeyi Padi­ şfih'a sundu. Kaanuni onu Kapdan-ı Derya ve Cezayir Beyler­ beyi yapmak üzere emir verdiyse de Veziriazam kendi kardeşi S inan Paşa'yı kayırmak için, Turgud'un böyle mevkiler isteme­ diğini, eski işlerine devam etmek niyetinde bulunduğunu söyle­ yerek işi engelledi. Sonra Turgud Reıs işin farkına varınca Pildi­ şah'a çıkarak Trablusgarb ValIliği'ni istemiş, bu valilik ömür boyu ona verilmiştir. Turgud Reıs artık Turgud Paşa'dır. * * * 1 553 yılı içeride çok acılı geçti. Kaanuni son zaman­ larında gerek Macaristan, gerek İran tarafında işleri vezirler ve beylerbeyilere yaptınnaya başlayınca, o sırada altmışına dayan­ mış olan Padişah'ın artık kocadığı ve sefere çıkamaz hale gel- Tarihte Türkler/307 di!1;i dedikodulan dolaşmaya başlamıştı. Bu dedikodular belki de kasıtlı çıkanlıyordu. Bazı devlet adamları Şehzfide Mustafa'nın artık tahtı alması gerekti!1;ini söyleyip, bu işe Şehzade'yi de in­ andırdılar. Kaanfınl'nin büyük oğlu Ş ehzade Mehmed Saruhan valisi iken vefat euniş, bu ölüm Padişahı pek sarsmıştı. lstan­ bul'daki Şehzade Camii işte bu Şehzade Mehmed'in adına yapıl­ mıştır. Geriye kalan büyük oğlu Şehzade Mustafa Amasya vali­ si idi. Veziriazam Rüstem Paşa İran'a karşı sefere gönderildi!1;i halde aylarca Anadolu'da Meta başıboş dolaşıp askerin hoşnud­ suzluğunu kazanınca, bazıları Şehzade'yi vezıriazam'a karşı as­ ker çekip ordunun başına geçmeye zorladılar. Hatta Ş ehzade'nin bu hususta hazırliklar yaptırdığı bile söylenİr. Bunun üzerine mes'eleyi öğrenen Kaanunı İstanbul'dan hareketle bizzat İran seferine çıktı. Bu arada Şehzade'nin İran Şahı'nın kızıyla evle­ nece!1;i ve onlarla anlaşacağı söylentileri bile geldi. Osmanlı or­ dusu Konya Ereğlisi civarında Aköyük'e geldiği zaman ŞehzMe Mustafa da kendi askeriyle gelip orduya katıldı. O suada verilen emir gere!1;i Şehzade idam edildi. Otuz sekiz yaşında fevkalade kaabiliyetli, birinci sınıf şair olan Şehzade Mustafa'nın bu ha­ zin ölümü bütün ülkede büyük kedere yol açtı. Fakat muhakkak ki hiç kimse ciğer köşesi oğlunun devleti kargaşalıktan kurtar­ mak için ölümünü emreden Kaanuni kadar üzülemezdi. Koca Padişah'ın cenaze merasiminde birkaç defa gözyaşlarından na­ mazı kllamadl!1;1 söylenir. Dünya çapında zaferler kazandığı za­ man en ufak bir sevinç taşkınlı!1;ı göstermeyen bu heykel görü­ nüşlü hükümdar, binlerce kişinin ortasında ağlamaktan kendini alamadı. Padiş!ih ordu ile Haleb'e vardı!1;ı zaman ikinci bir felaket daha görüldü. En küçük oğlu (23 yaşında) Cihangir ağabeyisi Mustafa'nın ölümünden sonra büyük bir ruhi sarsıntı geçirmiş, canlı cenaze haline gelmişti. Nihayet o feci hadiseden yirmi gün sonra öldü. O da Mustafa gibi pek zeki, bilgili, kuvvetli şair bir şehzade idi. İstanbul'daki Cihangir C�mii'ni Kaanfıni onun hatuasına yaptırdı. * * * 30grrarihte Türkler Ordu Haleb kışlagından Diyarbekir'e geldigi zaman Ş eh­ zade Mustafa'nın acısı hlHa gönülleri bir bıçak gibi oymaya de­ vam ediyordu. Padişah bu vaziyette savaşa giunenin manasızlı­ ğını düşündü ve askerle konuşup onların gönlünü almak istedi. Yeniçeri, sipahı ve bütün diger sınıfları birer birer karşısına ça­ ğırıp hepsine karşı konuşmalar yaptı; memleketin halinden, düşmanın durumundan bahsetti, kendilerinin ne düşündügünü sordu. Asker ona "Hind'e, Çin'e, Kaf Dağı'na bile gitsen yüz döndürmeyiz ve senin uğrunda başımm terketmeyi iki cihan (dünya ve ahiret) saadeti biliriz. Her ne emr idersen fermanm baş üzredir" diye cevap verince, bundan pek memnun oldu. B üyük Osmanlı ordusu S uşehri'nde Padişah'ın önünde gözler kamaştıran muhteşem bir geçit töreni yaptıktan sonra Kars'a varıldı ve İran Şahı'na savaşa davet eden mektuplar gön­ derildi. Tahmasb her zamanki gibi ortada görünmemeyi tercih etmişti. Osmanlı ordusu Erivan, Arpaçay, Karabağ ve Nahci­ van'ı çigneyip geçti. İmadiye Beyi Sultan Hüseyin Bey İran içlerine akın gönderildi. Kızılbaş rcıslerinden Hamza Sultan ida­ resinde bir ordu bunların karşısına çıktıysa da Hüseyin Bey bu orduyu, kumandanına kadar kılıçtan geçirip bütün agırlıklarını alarak Padişah'a göndermiştir. Bu durum karşısında İranlılar elçi gönderip barış istedi­ ler. 1 555 yılında yapılan anlaşmaya göre İranlılar bir daha Os­ manlı sınırına tecavüz euneyecekIerdi. * * * Bu tarihten Kaanfıni'nin son yılına kadar gerek Batı ge­ rek Doğu cephesinde önemli bir hadise olmadı. Arada asıl askeri harekat Akdeniz'de geçmiştir. Trablusgarb Beylerbeyi Turgud Pa-şa'nın Mesina ve Napoli sahillerindeki harekatından sonra Kap-dan-ı Derya Piyale Paşa Mayorka Adası'na asker çıkarıp adayı baştan başa çigneyerek pekçok esir ve ganımet getir­ miştir. Daha sonra Avrupalı müttefikler iki yüz gemilik büyük Tarihte Türklcr/309 bir donanma kurarak içlerine otuzbin asker yükleyip Trablus­ garb'ı Türkler'den almak üzere yola çıktılar. Fakat her nedense � Trablusgarb ilc Tunus arasındaki Cerbe Adası önüne gelip adayı kuşauılar. Turgud Paşa'ya bağlı olan Cerbe hilld m i Arap Şeyhi, Hırisliyanlar'la anlaştı ve kaleyi onıara esıım etti. Alman­ Avusturya-rspanya İmparatoru Şarlken, hü ümdarlığı bırakarak bir manastıra kapandığı için bu sefer onu oğlu İ spanya Kralı İkinci Filip adına yapılıyordu: Andrea Doria da çok yaşlanıp gelcmediği için donanma komutanlıll;ına yell;eni Ciovanni Doria getirilmişti. Cerbe'nin alınması üzerine Kapdan-ı Derya Piyale Paşa kumandasında dan yola çıktı. 120 gemilik Osmanlı donanması İstanbul'­ 1 560 Mayısı'nda bu donanma Cerbe önünde Haçlı donanmasıyla karşıl a ştı ve PiyiHe Paşa'nın büyük bir us­ talıkla yürüttüll;ü savaş manevraları sonunda koca Haçlı donan­ ması darmadall;ın oldu. Çoıı;u batan ve pek azı kaçan bu gemi­ lerden büyük bir kısmı Türkler'in eline geçti. Piyale Paşa daha sonra Cerbe Kalesi'ne yürüyüp orayı da zaptettikten sonra, mu­ zaffer donanmasiyle İstanbul'a gelip Padişah'ın önünde geçit merasimi yaptı. B ÜlÜn İstanbul sokaklara döküldü. Akdenizdeki en büyük harekat Malta Adası üzerine ya­ pıldı. Malta Adası daha evvel Rodos'ta bulunan ve Rodos'un fethi üzerine oradan ayrılan Ş övalycler'in elindeydi. B u Şöval­ yeler yall;macılıkla geçiniyorlar, Türk ticaret gemilerine saldırı­ yorlar, ayrıca H ıristiyan donanmaları için barınak sall;lıyorlardı. 1 565 yılı başında Malta'nın alınması için donanma hazırlandı , içine asker konarak gönderildi. İsfendiyaroğulları'ndan Kızılah­ medli Mustafa Paşa başkumandan yapıldı. Yetmişini aşkın ve bu işlerden hiç anlamayan bir ihtiyar olan Mustafa Paşa Kap­ dan-ı Derya Piyaıe Paşa'yı ve Turgud Paşa'yı dinlemeden karar­ lar veriyor, b Ö ylece ortak hareket mümkün olmu yordu. En kö­ tüsü, Turgud Paşa'nın daha m uhasaranın ilk günlerinde bir top güllesiyle yaralanarak şehid olması, işi büsbütün kötüleştirdi. Osmanlı ordu ve donanması Malta'da bazı kaleleri ve m üs­ tahkem mevkileri zaptettikten sonra Eylül ayında kuşatmayı kaldırarak İstanbul'a döndü. 3 ıo/farihte Türkler * * * 1 566 yılında Kaanunı son seferine çıktı. Seferin gayesi Erdel'e ve Türk Macaristanı'na Avusturya tarafından yapılan te­ cavüzleri deredip durumu saglama baglamaktı. Pildişah o yıl yetmiş iki yaşındaydı. Hemen bütün Os­ I manogulları'nda bir çeşit aile hastalığı olan damla (gut) hasta­ 'lıgı yüzünden el ve ayakları şişiyor, ata binmekte büyük güçlük çekiyordu. B una rağmen devlet hizmetini yerine getirmek için -şahsı rahatını terketti ve İstanbul'dan Macaristan'a kadar uzun, meşakkatli bir yolculugu göze aldı. Şehirlere gelince ata bine­ rek geçiyor, şehir çıkışlarında attan inip arabayla yoluna devam ediyordu. Topkapı Sarayı'ndan sur dışına kadar yapılan parlak merasimde at üzerinde geçerken halk onu nurdan bir minareye benzetiyordu. B u son seferin ona ne getireceği bilinmedigi için, halk kendini şimdiden muhtemel bir acıya alıştırıyor gibiydi. Belgrad'a varıldığında Erdel Banı Zigismund gelerek hu­ zura kabul olundu ve Pildişah'ın elini öpmek şerefine nail oldu. Bu Zigismund bir yaşındayken Kaanunı tarafından Erdel Banlığı verilmişti. Padişah artık yirmialtı yaşına gelmiş olan Prens'e "Sevgili oğlum" diye hitab etti ve iltifatta bulundu. Ordunun hedefi Eğri Kalesi idi, fakat o sırada Zigetvar Muhafızı Kont Zrinyi'nin Tırhala Sancakbeyi Mehmed Bey'e baskın verip onu ve oğlunu öldürdüğü haber alınınca doğru Zi­ getvar'a gidildi. 5 Ağustos'ta kale kuşatıldı. Zigetvar o tarihte Macaristan'daki en kuvvetli kalelerden biri idi ve içinde pekçok top vardı. Türk ordusu arka arkaya hücumlarla iç kaleye kadar her yanı zaptetti. Nihayet 7 Eylül'de ıÇ Kale de fethedildi. Ku­ mandan Kont Zrinyi derhal yakalanarak o sırada elindeki bir Türk esirini öldürdüğü için bir top namlusu üzerinde başı kesil­ di. Fakat Kale'nin fethinden bir gün önce büyük Padişah dünyaya veda etmişti. Son anında madı mı?" "Şu ocagı yanası hala alın­ diye hasretle gittiğini söylenir. O sırada vezıriazam olarak yanında bulunan Sokullu Mehmed Paşa, Kaanunı'nin ve- Tarihte Türkler/3 1 1 mtını orduya duyurmadı. Hasan Çavuş adında bir subay'la Kü­ tahya'da bulunan Şehzade Selim'e mektup gönderip lstanbul'da tahta çıkmasını bildirdiler. Padişah'ın iç organları çıkarılıp Ma­ carlar'ın "Süleymanköy " dedikleri yere gömüldü, sonradan üze­ rine bir de türbe yaptınldı. Na'şı ise tahnıd edilerek tabuta ko­ nup, yine gizlice bir araba içinde yola çıkarıldı. PMişah'ın kendi arabasına ona oldukça benzeyen Hasoda hizmetkarlarından Ha­ san Ağa adlı birini koydular; Hasan Ağa ara sıra başını hafifçe arabadan çıkarıp askere selam verirdi. Ancak Belgrad yakınlarına varıldığı zaman arabanın biraz ayrıİdığl ve etrafında hMlzların Kur'an okumaya başladığı zaman asker durumu anlamış, her ta­ raftan feryadlar yükselmiş, külahların yere .çalındığı görülmüş­ tür. SokuIlu orduyu b u kargaşalıktan kurtarıp yola devam et­ mek için "Kardaşlar, yoldaşlar! Niçin yörümezsiz? Bunca yıllık Islam padişahıdır, Kur'an-ı azım ile ta'zım eyliyeıüm. Layık bu­ dur ki mübarek cesedini başımızda göıürelüm" diye kısa bir ko­ nuşma yaptı. Asker tekrar düzene girdi ve B elgrad'a doğru yürüyüşe geçildi. Tam kırkaltı yıldır bu ordu Tebrız'den Viyana'ya kadar o mübarek Padişah'ın ardında zaferden zafere koşmuştu. Şimdi kahraman kumandanlarını son seferinde ağır ağır, gözleri yaşlı tiikib ediyorlardı. Dünyada hiçbir düşmanın eğemediği başları Allah'ın emrine tevekkül içinde eğilmişti. Belgrad'a varıldığında yeni pfıdişah İkinci Selim'in Hün­ kar Tepesi'nde otağ kurup beklediği görüldü. Üzerinde siyah matem elbisesi vardı. Varıp babasının tabutunu taşıyan ara­ banın yanına geldi, el açıp HiLİha okudu. B ütün vezırler, pa­ şalar, beyler, kun;ıandanlar siyah giymişler, muhafız kıt'alarına mensfıb askerler başlarından sorguçlarını çıkararak börklerinin etrafına peştemal sarmışlar, Belgrad halkı elbise yerine çul gi­ yip feryad ve figfma başlamıştı. Tabutu Otağ-ı Hümayfın'un önüne getirip üzerine padişahın sorguçlu mücevvezesini koydu­ lar. Bütün asker ve halk saf bağladı. İmam AmuIlah Efendi'nin sağında Padişfıh İkinci Seıım, solunda vezirler durm uştu . Yüzbin kişi puslu gözlerle "er kişi niyetine" namaz kıldı. Sonra Belgrad ovasında tekbir sesleri dalgalanmaya başladı. Bu sesler 3 12(farihte Türkler S u ltan S üleyman' ın saltanatının sona erdigini, Allah'ın salta­ natının ise sonsuz oldugunu kalplere üfleyen ilahi bir nagmeye benziyordu. Merhum padişahın tabutunu Belgrad'dan dörtyüz kişilik bir muhafız kıtasıyla İstanbul'a dogru yola çıkardılar. Cenaze arabası agır ağır gelerek 33 gün sonra İstanbul'a vardı. İstanbul halkı yarım yüzyıldır başlarında parlayan S üleymaniye Camii'­ ne kadar hıçkırıklar içinde cenaze arabasını tiikib etmişti. Dinine ve milletine belki en büyük armagan olarak bırakuğı muhteşem S üleymaniye'de Muhteşem S üleyman'ın cenaze namazı yine Türk millietinin yetiştirdiği en büyük hukukçulardan Şeyhülis­ Him Ebussufıd Efendi tarafından kıldırıldı. Camiin yanındaki türbesine defnedildi. Osmanlı Türk tarihinde bir devir kapanıyordu. Türk mil­ letinin binlerce yıllık macerasında erişebildigi en yüksek nok­ tayı temsil eden Kaanfıni S ultan Süleyman Han, birbiri ardına dahiler çıkaran Osmanogıu Ailesi'nin de zirvesini teşkil ediyor­ du. Ondan sonra da zaman zaman kudretli padişahlar çıkacak, fa­ kat kuruluştan bu yana devam edip gelen deha zinciri aruk kop­ muş olacaktı. Kaanfıni Süleyman Han pekçok bakımlardan eşine ender rastlanır bir devlet reisi idi. Bütün dünyanın servetleri ayak ucu­ na hediye diye getirilen, bir savaşla bir devleti ortadan kaldıran, dünyanm bütün devlet reisIerine emirlerini dikte eden bu adam, kırkaltı yıllık ömrünü sarayların zevk ve safasıyla değil, savaş meydanlarının cevir ve cefasıyla geçirdi. Onun katlandıgı ıztı­ raplara onun mevkiindeki hiçbir fanı kaılanamazdı. Bülün sal­ tanat müddelinin en az on yılını kar, kış, yağmur, tehlike altın­ da çadırlarda geçirdi. AşırılıkIardan hep kaçındı, zenginlik içinde mütevazı sayılabilecek bir hayat sürd ü . Batılılar ona "Muhte­ şem Süleyman " adını veriyorlardı, ama o kendinden çok devle­ tine ve milletine ihtişam vermişti. Onun devrinin şanı tarihi­ mizin hiçbir devresiyle ölçülemez. Türk'ün yeryüzündeki en bü­ yük yapısı onun eseridir; Türkün en büyük deniz kumandanı Barbaros Hayreddin Paşa onun derya kapdanı idi; Türk'ün en bü­ yük hukukçularmdan Ebussufıd Efendi onun Şeyhülislamı idi; Tarihte Türkler/3 13 Türk'ün en büyük iki şairi, B aki ve Fuzfıl1 onun koruması al­ tında, hatta dostlu�unu kazanarak ölümsüz eserler verdiler; Türk'ün en büyük miman onun mİmarbaşısı idi ... Bu liste sa­ yılmakla bitecek gibi değildir. Devletinin baht yıldızı idi, ama kendi bahtının yıldızı o kadar parlak olmadı. Dört o�lunun ölümünü gördü, bunlardan ikisinin ölüm emirlerini vermek gibi bir ıztıraba katlanmak zo­ runda kaldı. Mutlak bir ölüme gittiğini bile bile ordusunun ba­ şında sefere çıkmaktan geri durmadı, ve nihayet savaş meyda­ nında öldü. Ölümüyle bile Türk milletine ölümsüz bir eser bağışla­ mış oldu. Türk edebiyatının eşsiz şairi B aki'nin ona mersiye olarak yazdı�ı "Terkfb-i Bend" her ikisinin de adlannı ebediyete kadar yaşatınaya yetecek güzelliktedir. Mersiyenin altıncı ben­ dinde yüce Padişfıh şöyle anlatılır: rığun içürdi düşmene zahm-i ziyanları Bahs itmez oldu kimse kesildi zebr2nları Gördi nih1il-ı serv serefraza nızeni Serkeşlik adın anmadı bir dahi br2nları Her kande bassa pay-ı semendin nisar içün Hanlar yolunda cümle revan itdi canları Şemşır gibi ruy-i zemıne ıaraf taraf Saldın demir kuşaklı eihan pehlevanları Aldın hezar bütkedeyi meseid eyledin NdkCts yerlerinde okuıdun ezanları A hir çalındı kCts-1 rahll itdin irtih1i1 Evvel konağın oldu cinan Mstanları Minnet HUda'ya iki cihanda kılup saıd Nam-ı şerifin eyledi hem gazı hem şehld i 314/farihte Türkler Baki, bu muhteşem mersiyenin bir yerinde şöyle diyor: Hurşıde baksa halkın gözleri dola ge/ür Zıra görünce haııra ol mehlika gelür. Gerçekten, Türklügün gögündeki o güneş yüzlerce yıl sonra bugün bile bizi ısıtıyor, bize heyecan ve cesaret veriyor. Güneşe bakınca gözlerimize dolan yaşlar sanki o batışı hatırla­ maktan ileri gelen hüzün damlalarıdır. Hakkında en büyük şairlerin şahane m ısralar yazdıkları bu büyük adamın kendisi de, babası ve dedeleri gibi, kudretli bir şairdi. Şiirde "Muhibbf" takma adını kullanırdı. Türkçe'ye bir darbımesel halinde girmiş olan şu ihtişamlı beyit onundur: Halk içinde mu'teber bir nesne yok devlet gibi . Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi İkinci Selim Han "Sarı Selfm" diye meşhur olan İkinci Selim, şehzadeligi sırasında veliahdlik için kardeşi Bayezid ile çekişmişti. Selim meşhur Hurrem Sultan'ın ogluydu, Bayezid ise Mihrimalı S ul­ tan'ın ana-baba bir kardeşi oldugu için Mihrimah'ın kocası olan Rüstem Paşa ve etrafı tarafından tutuluyordu. Bayezid devlet iş­ lerine daha yatkın ve askerlik bakımından üstün olduğu için kendisini tahta layık gördü ve babasının saghğında kardeşi Se­ lim'i bertaraf etmek üzere onun üzerine askar çekip yürüdü. Kaanuni bu işten hiç hoşlanmamıştı. Kendisi doğrudan dogruya karışmamakla birlikte, paşalarının Seıım'e yardım etmelerini is­ tedi ve böylece Bayezid'in çogunu Türkmenler'den topladığı der­ me-çatma kuvvetleri karşısında Seıım tarafında harbeden Os­ manlı ordusu gfılip geldi. Ş ehzfıde Bayezid kahraman bir asker oldııgu için yine de onikibin askerle bu felaketten sıyrılmış, as­ kerinin başında Konya'dan !ran'a kadar gitmişlİ. İran Şah. bu Tarihte Türkler!3 15 suretle kendi eline büyük bir fırsat geçtiğini düşünüp Bfıyezid'i siyasi şantaj vasıtası yapmak istedi. ŞehzMe'yi hapsetti, asker­ lerini misafir etf1)ek bahanesiyle (bu Türkmenler'in aşiretlerinin birer kolu da İran'daydı) uzaklaştırıp dağıttı. Sonra İstanbul'la anlaşmak zorunda kaldı ve neticede Şehzade Bayezid Kazvin'de idam edildi. Böylece Selim tahtın tek mirasçısı olmuştu. * * * ıkinci Selim'in saltanatının ilk günleri kargaşalık içinde geçti. Sokullu Mehmed Paşa vezrriazam. olarak pek büyük nü­ fUz sahibi olmuş, askeri de avcunun içine alarak her istediğini yaptırır hale gelmişti. Henüz bu işlere yabancı olan yeni padi­ şah dizginleri eline alıncaya kadar epey vakit geçti. Devleti uğraştıran ilk dertlerden biri Yemen mes:elesi idi. Daha önce fethedilmiş bulunan San'a'da pek az Osmanlı as­ keri bulunduğu için, Zeydi İmamı Mutahhar, başına Arap kabi­ lelerini toplayarak buralan yeniden ele geçirdi. Buna karşı o sırada Habeş Beylerbeyi bulunan Özdemiroğlu Osman Paşa'nın gönderilmesi uygun görüldü. Osman Paşa, Dağıstanlı Özdemir Paşa'nın oğluydu ve Kölemenier zamanından kalma bir aileye mensuptu. Babası Özdemir Paşa da Yemen taraflarının ilk feı­ hinde önemli ral oynamıştı. İstanbul hükumeti Osman Paşa'yı San'a Beylerbeyiliği'ne tayin etti, Şam Beylerbeyi Lala Mustafa Paşa ise Yemen serdarı yapıldı. Özdemiroğlu Osman Paşa der­ hal karadan ve qenizden asker yürütüp Yemcn'c vardı. Deniz ha­ rekatını Kurdoğlu Hayreddın Hızır Bey idare ediyordu. Hızır Bey, Barbaras'un yetiştirmelerinden meşhur Kurdoğlu Musli­ hiddın Reis'in oğlu idi . Babası Barbaros'a olan büyük bağlılığı ve say-gısı dolayısiyle oğluna onun adını vermişti. Osman Paşa derhal İmam Mutahhar'ın eline geçmiş olan yerleri bir bir al­ maya başladı. Bölgenin en büyük kalesi olan Kahire'yi kuşat­ tığı sırada İmam Mutahhar büyük bir ordu ile gelince Paşa iki ateş arasında kaldı. Fakat emrindeki askerle Araplar'a karŞı uzun ve şiddetli bir mücadeleye girişip teslim olmadı, nihayet Mısır 3 1 6/farihte Türkler Beylerbeyi Koca S inan Paşa'nın yetişmesi üzerine Osmanlı or­ dusu Mutahhar'ın kuvvetlerini perişan edip Yemen'i temizledi. * * * Bau cebhesınde önemli bir hadise olmadı. Avusturyalılar yeni padişaha başvurarak babası zamanında yapılmış olan anlaş­ manın yenilenmesini istediler. Anlaşma aynı şartlarla (yani Avusturya'nın her yıl Osmanlı'ya harac vermesi ve sınırlara te­ cavüz etmemesi şaruyla) sekiz yıl için yenilendi. İkinci Selım devrinin en önemli askerı harekatı deniz­ lerde geçti . O tarihte Kıbrıs Adası Venedikliler'in elindeydi ve Venedik Cumhuriyeti Kıbrıs için Osmanlı'ya yılda belli miktar­ da harac öderdi. Fakat Kıbrıs'taki Venedikli kumandanlar Os­ manlı ticaret gemilerine devamlı zarar veriyor, açıkça korsanlık yapıyorlardı. Son olarak Osmanlı hükumetinin Mısır Defter­ dMı'nın bindiği gemiyi zabtetmişlcrdi. Türk topraklarının ve su­ larının göbeğinde böyle bir eşkiya yuvasının daha fazla dura­ mayacağını düşünen Padişah, vezırleri ve bazı kumandanlan toplayarak Kıbrıs'ın fethi fikrini ortaya allı. Şeyhülislam Ebus­ suud Efendi'den alınan fetvada barışı Venedikliler'in bozması yüzünden Türkler'in artık eski anlaşma ile bağlı bulunmadık­ lan , ayrıca bir memleket Müslümanların iken sonradan kfrfir orayı alıp mescidlcrini kil ise yapması (Kıbrıs vaktiyle Müslü­ man Araplar'ın elindeydi) halinde savaşın meşru olduğu bildiri­ liyordu. Sokullu'nun bu scfere itiraz eııiği, Kıbrıs'ı fethctmek­ tense S üveyş kanalının açılması projesini gerçekleştinnenin ve­ ya Hallfe'den yardım isteyen İspanya Müslümanlarının imda­ dına yetişmenin daha doğru olduğunu söylediği bildirilir. Esa­ sen Pftdişah ondan çok Lala Mustafa Paşa'yı tutmaktadır ve Kıbrıs seferinin başkumandanlığı Lala Mustafa Paşa'ya veril­ miştir. Kıbrıs seferi o tarihteki Türk Devleti'nin kudret ve aza­ metin i gösteren belli-başlı m isaBerden biridir. Osmanoğlu bu sefere 400 gemi ile altmışbin asker gönderdi. Bu gemilerden bir Tarih te Türkler!3 1 7 kısmı karakol görevi yaparak Kıbrıs'ın batısında kuzeyden gü­ neye uzun bir şerit halinde denizi kapatmışlar ve muhtemel bir Haçlı yardımının önünü kesmişlerdi. Uluç Ali Paşa'nın kuman­ dasındaki bir filo ise Orta ve Batı Akdeniz taraflarını larıyarak buralarda herhangi bir toparlanma imkanını engellemekle görev­ lendirildi. 1 570 yılı Temm uzu'nda Türk donanması Limasol sahil­ lerine asker çıkarmaya başladı . Bu civardaki kaleJer alındıktan sonra Lefkoşa'nın fethine karar verildi ve asker o tarafa yürüd ü. Maraş Beylerbeyi Mustafa Paşa, Magosa-Lefkoşa yolunun ka­ patılmasına memur edildi, böylece oradan yardım gelmesi ön­ lendi. Ordu yedi koldan Lefkoşa surlarına hücum ettiği zaman Uluç Ali Paşa'dan zafer m üjdecileri gelmiş, bunlar Paşa'nın mağl ub ettiği bir Malta filosunun bayraklarını getirmişlerdi. Dokuz Eylül sabahı alacakaranlıkta yapılan üçüncü hücum so­ nunda Lefkoşa fethedildi. Baf, Limasol, Larnaka kaleleri hemen teslim o ldu. Şimdi asıl iş Magosa'nın fethi idi. Kıbrıs'ın en kuvvetli tahkim edilmiş yeri burasıydı . İçinde çok sayıda asker, yiyecek ve cebhane vardı, düşman başkumandam savaşı buradan idare ediyordu. Eylülün 1 8'inde Magosa kuşatması başladı . Fakat ınev­ sim kışa yaklaştığı için kış boyunca abluka devam etti, savaş yapılmadı. Ertesi yıl baharında hücumlar başladı. Bu arada Ve­ nedik Cum huriyeti Kıbrıs'ı kurtarmak için bir Haçlı donanması kurm uş, Fransızlar dışında hemen bütün Avrupalılar'dan aldığı yardımla ikiyüz gemilik bir donamna teşkil etmişti. Bu Haçlı donanması Kıbrıs'ı kurtarmak üzere yola çıkıp Meis Adası ya­ kınlarına geldiği sırada Lefkoşa'nın d üştüğü haberi geldi. Artık zaferden ümitlerini kesen m üttefikler geri döndüler. Magosa 1 57 1 yılının 1 Ağustosu'nda fethedildi. Venedik başkumandanı ve diğer kumandanlar esir alınıp getirildiler. Ser­ dar Lala Mustafa Paşa bunları ve diğer bütün Venedikliler'i ser­ best bırakacak, hatta gitıneleri için altlarına gemi verecekti. An­ cak bir-iki mes'ele kalıyordu. Kalede Venedikliler'in elinde elli Türk esiri vardı ve bunların iade edilmesi gerektiği halde henüz hiç haber çıkmamıştı. Ayrıca Paşa Venedik kumandanına ken- 3 1Srrarihte Türkler dilerine verdiği gemilere karşı btlZl Venedikli beyleri rehin bırakmasını söyleyince Venedildi "Bey değil, bir köpek bile alı­ koyamazsınız" demek küstahlığında bulundu. O sırada bu hay­ dut ve cani ruhlu adamın kaledeki Türk esirlerini bir gece evvel işkence ile öldürmüş olduğu da ortaya çıktı. B unun üzerine S er­ dar, bu esırlerin karşılığı olarak serbest bırakıp gönderdiği bü­ tün Venedikliler'in yolda çevrilmesini emretti; hepsine esir muamelesi yapıp İstanbul'a göndererek sattılar. Venedik başku­ mandanına ise aynen Türk esirlerine yaptığı işkenceler yapıldı; burnu ve kulakları kesildikten sonra başı kesilip İstanbul'a yol­ landı, cesedi de yakıldı. * * * Kıbrıs'ın fethinden sonra Akdeniz'i iyice kaybeuniş olan Avrupalılar, Türkleri bütün bu yerlerden çıkarmak üzere Roma'­ da Papa'nın başkanlığı al tında bir "Mukaddes Iııifak" imzaladı­ lar. Esas kuvveti İspanya ve Venedik'in teşkıl ettiği bu İ ttifak sonunda üç yüz gemilik bir donanma kuruldu. Mesina'da top­ lanıp bu donanma Amavudluk sahiIlerine doğru ilerlemeye baş­ ladı. O sırada Türk donanması İnebahıı (LcpanLo) körfezinde bu­ lunuyordu. Kapdan-ı deryalık makaamında daha evvel Yeniçeri Ağası olan Müezzinzade Ali Paşa vardı, ikinci vezİr Pertev Paşa da "Donanmayı Hüınayun Serdarı" idi. B u iki paşa da kara as­ kerliğinden yetişın işlerdi. Barbaroszade Hasan Paşa ile Uluç Ali Paşa da orada idiler, fakat öbür paşalar bunları dinlemedi. Müez­ zinzade pek cesur bir adamdı, kara savaşlarında hep ileri atılıp zafer kazanınaya alışınıştı. Bu defa da düşman donanması ile "Ben pa­ dişahın donanması için kaçtı dedirimem " diye direndi. Halbuki o karşılaşınca, asıl denizcilerin bütün ısrarlanna rağmen, sırada yüzseksen gemiden ibaret olan Türk donanması savaşa hazır değildi, her gemide büyük ölçüde persendI açığı vardı, çünkü personel sıla izni ile ayrılmıştı. Ali Paşa taarruza karar verdi, üstelik kendi amiral gemisinin filamalarını bile indirme­ den düşmana cebheden hücum etti. Osmanlı amiral gemisinin fırlayıp içlerine yürüdüğünü gören düşman gemileri hemen Tarihte Türkler/3 19 fırlayıp içlerine yürüdül:tünü gören düşman gemileri hemen onun etrafına üşüştüler ve birkaç saatlik şiddetli çarpışmalardan sonra Ali Paşa tüfek kurşunuyla şehid oldu. Osmanlı donanma­ sında marieviyat kalmamıştı. Altmış kadar gemi düşman eline geçti. Sadece Osmanlı donanmasının sa� kanat kumandanı olan Uluç Ali Paşa bu kolda düşmanı yendi ve kendi gemilerinin ta­ mamını kurtardıl:tı gibi, altı kadar düşman gemisi zaptedip ls­ tanbul'a vardı. lnebahtı yenilgisi Ikinci Selim'i çok üzdü. Donanmanın başına kara askerlerini tayin ettil:ti için Sokullu'ya müdhiş kız­ mış ve onu sadrazamlıktan atmayı düşünmüştü. Sokullu araya birçok ricacılar koyarak bu yenilgiyi kolay telafi edebilecekleri­ ni söyledi. Uluç Ali Paşa'ya endişe duymaması için şöyle di' yordu: "Paşa, bu devlet öyle devlettir ki isterse bütün ge­ milerinin demirlerini gümüşten, yelkenlerini atlastan, re­ senierini ibrişimden yapar". Paşanın Venedik elçisi de: "Biz Kıbrıs'ı almakla sizin kolunuzu kestik, sizse Inebahtı'da bizim sakalımm traş ettiniz. Traş edilen sakal daha gür çıkar, ama kesilen kol yerine gelmez" demiştir. Gerçekten, aradan iki yıl geçmeden Osmanlı donanması hazırlanıp Akdeniz'e indiği gibi, Venedikliler de barış isternek zorunda kaldılar. Hatta bu anlaşmada Venedik Cumhuriyeti, Türkler'e Kıbrıs seferinde yapılan masraflar karşılığı savaş taz­ minatı ödemeyi bile kabill etti. B üyük denizci Uluç Ali Paşa, lnebahtı'daki yenilgi için­ de kazandı�ı zaferden dolayı artık "Kılıç Ali Paşa" adını almıştı. Piyale Paşa ile birlikte yeni donanma ile Akdeniz'e açıldılar ve Tunus sahillerinde Hıristiyan elinde bulunan son birkaç yeri de temizlediler. Avrupa lnebahtı hadisesi üzerine büyük sevince kapılmıştı, ama bu sevinç fazla sürmedi ve Akdeniz yeniden Türk hakimiyetine geçti. 320ffarihte Türkler * * * İkinci Selim zamanında devletin çok geniş ufuklar kap­ l..ıyan iki büyük teşebbüsü oldu. Bunlardan biri Türk donan­ masının Okyanusya'ya kadar gidip Sumatra Sultanlığı ile, yani Uzakdoğu Müslümanları'yla temasa girmesidir. Bundan önce Kaanfınl'nin son zamanlarında Seydi Ali Reis Hindistan'a kadar gitmiş, fakat Türk gemileri Okyanus dalgalarına göre yapılma­ dığı için fırtınalara dayanamayarak kara yolu ile Türkiye'ye dönmüştü. Bu defa Kurdoğlu Hayreddin Hızır Bey 22 parça ge­ mi ile Sumatra Sultam Alaeddin'e top ve topçu ustası götür­ müş, Türk subayları Sumatra ordusunda ıslahat yapmışlardır. Giden Türk askerlerinin bir kısmı orada kalmış, bunların torun­ ları dillerini unutmakla birlikte o ülkenin üst tabakasım teşkil etmişler ve vatan yadigarı Türk Bayrağı'm mukaddes bir emanet olarak saklamışlardır. İkinci büyük teşebbüs Don ve Volga nehirleri arasını bir kanalla birleştirmek ve böylece Karadeniz'le Hazar Denizi'ni birbirine bağlamaktı. Bu sayede o sıra gitgide kuvvetlenen Rus­ lar'ın güneye doğru sarkmaları önlenecek, ıran kuzeyden çevril­ rnek suretiyle artık tehlike olmaktan çıkacak, bütün S ünni Müslümanlar'ın Halife'si olan Osmanlı Sultam, Sünni İslam ve Türk ülkelerinin ayni zamanda fiiIl hakimi olııcaktı. Bu fik­ rin tam olarak kimden çıktığı bilinmiyor; bazıları Kazan Türkleri'nin böyle bir teklif yaptıklarını, bazıları da "Osmanlı devlet adamları"nın düşündüklerini söylemektedir. Bu iş için Defterdar Kaasım Bey Kefe Beylerbeyiliği'ne paşa rütbesiyle tayin edildi ve gerekli mühendislik işleri yaptınldı. 1 569 Ağus­ tosu'nda kazma işi başladı ve üç ay müddetle kanalın üçte biri kazıldı. Ruslar bu işten m üdhiş ürkmüşlerdi, fakat ellerinden birşey gelmedi. Asıl ihfmeti yapan ve bu teşebbüsü boşa çı­ kartan Kırım Ham oldu. Kırım Ham Devlet Giray, bu kanal açıldığı takdirde Osmanlı'nın artık o taraflarda kendi askeriyle iş görüp Kırımhlar'a ihtiyacı kalm ayacağını, böylece Kırım'ı Tarihıe Tiirkler/3 2 ! ilhftk edip merkezden vfıll ile idfue edeceklerini d üşünüyordu. Bu yüzden asker arasında menu propaganda yaptı ve oralarda kış mevsiminin altı ay sürdüğünü, kimsenin bu soğuğa dayanama­ yacağını söyledi. Kaasım Paşa kışı geçirmek üzere Azak'a dön­ dü, bir daha da kanal başına gidilmedi. İkinci Selim devrinde S üveyş Kanalı'nın açılması için de Mısır Beylerbeyine bir ferman gitmiş, fakat bilinmeyen sebep­ lerle bu teşebbüs de ortada kalmıştır. İkinci Selım Han 1 574 yıl ında elli yaşında iken vcffıı et­ ti. Kendisi şehzadcliğinde kardeşleri Mustafa ve Bfıyezıd Hanlar gibi devlet işleri ve askerl ikten ziyade san'atla uğraşmış, etra­ fında zamanın kıymetli şair, ressam ve musiklşinfls larını topla­ yıp onlarla sohbet eunekten büyük zevk alm ıştı. Padişfıhlığı za­ manında da bu hayatı devam etLirdi . Bazıları onu babasıyla kı­ yaslayarak çok silik bulurlarsa da Selım Han devlet işlerini dfıi­ ma yakından uıkıb euniş, hatili birçok m ühim işlerin ınsiyutifi­ ni elinde tutmuştur. Çok iyi bir şairdi. Onun: Biz bülbül-i muhrik-dem-i gülzar-ı firakız Ateş kesilür geçse saM gülşenimizden beyti bir şiir incisidir. Nitekim büyük şairimiz Yahya Kemal onun için: "Bir beyti bir de cami-i. . . " diyor. Buradaki "cami "dcn maksat Edirne'de Mımfır S inan'a yaptırdığı Selimiye Ca mii dir ki gerçekten o da Türk mımfırlı­ ğının incisidir. ' Sultan Üçüncü Murad Han Üçüncü Murad, İkinci Selım'in büyük oğlu idi. Onsekiz yaşındayken Kaanunı onu Manisa Sancakbeyliği'ne göndctmiş­ ti. Yirmidok)Jz yaşında babasının yerine Osmanlı Whtına ıSı ktl . 322(farihte Türkler Padişahın değişmesi üzerine Vencdikliler, Avusturyalılar ve Iranlılar daha evvel yapılmış olan barış anlaşmalarının yeni­ lenmesini isteyerek İstanbul'a elçiler gönderdiler. Bu üç devletle eski anlaşmalar yenilendi. Fakat q sırada çıkan Lehistan (Polon­ ya) mes'elesi yüzünden uzun zaman siyasi gerginlik devam etti. Lehistan Kralı evlat bırakmadan öldüğü için taht boş kalmış, memleketi bir diyet meclisi idare etmeye başlamıştı. Avustur­ ya, Rusya, İsveç ve Fransa kendi hükümdar ailelerinden birer prensi Lehistan tahtına kral yapmak üzere çekişmelere baş­ ladılar. O tarihte İkinci Selim Han Lehistan'ın Türkiye için önemini hesab ederek mes'eleye Osmanlı'nın ağırlığını koydu ve Lehistan diyet meclisine ferman gönderip Fransız adayının seçilmesini istedi. Böylece hem Rusya bertaraf ediliyor, hem Avusturya iki taraftan Osmanlı m üttefikleriyle sıkıştırılmış oluyordu. Ferman üzerine Fransız adayı kral yapıldı. Ama bu adam kısa bir zaman sonra Fransız tahtı boşalınca, orada kral olmak üzere Lehistan'ı bırakıp kaçtı ( 1 5 74). Lehistan işleri tek­ rar karışınca bu defa Üçüncü Murad müdahele etti ve vaktiyle KaanGnl'nin Erde! Kralı yaptığı Zigismund'un yerine Erdel Beyi olan Bathory'nin Lehistan Kralı olmasını sağladı. 1 577'de yeni kral ile Osmanlılar arasında yapılan anlaşmaya göre Lehistan Krallığı Kırım Hanları'na eski haraçlarını ödemeye devam ede­ cek, ama Kırım Hanları bir daha Lehistan topraklarına girmeye­ ceklerdi. B u şekilde Lehistan Devleti ve Kırım Hanlığı Rus­ lar'ın yayılma siyasetine karşı kuzey sınırlarında önemli bir du­ var hilline getirilmiş oldu. * *. * Öte yandan Iran Şahı Tahmasb'ın ölümünden sonra İran'da taht kavgaları çıkmış, İran tahtına gözleri hiç görmeyen Muhammed Hudabende getirilmişti. Fakat beylerin çoğu kendi başına hareket edip hükümdarı dinlemediği için İran'da istikrar sağlanamamıştı. İran baskısından eskidenberi şikayetçi olan ve hep Sünni İslam Hamesi'ne müracaat eden Dağıstan ve Şirvan Tarihte Türkler/323 Müslümanları'nın korunması için iyi bir fırsat çıkmıştı. Hatta Gürcü Kralı David bile Osmanlı'nın h imayesini istemekteydi. Bunun üzerine Kubbealtı'nda toplanan Osmanlı vezırleri uzun müzakerelerden sonra İran tarafına sefer açılmasına karar verdi­ ler. SokuIIu'nun m uhalif oldugu bu seferin serdarlığına Lala Mustafa Paşa tayin edildi. Erzurum , Diyarbekir, S ivas, Kara­ man, Dulkadır ve Haleb B eylerbeyileri'ne ferman gidip hepsinin askerleriyle serdarın emrine girmeleri bildirildi. Fakat bu seferde asıl rolü oynayacak olan Özdemiroğlu Osman Paşa idi. Sokul­ lu'nun Diyarbekir Beylerbeyiliği'nden azlettirdiği Osman Paşa, Lala Mustafa Paşa'nın ricası üzerine Padişah'ın emriyle orduya katıldı. Bu seferin asıl hedefi İran değil, Dağıstan, Ş irvan ve G ürcistan'dı. Erzurum'da bir Savaş Meclisi toplayıp yapılan gö­ rüşmelerden sonra ordu Allahüekber Dağları'nı aşarak Göle üze­ rinden Ardahan'a vardı. B u arada Gürcü beylerinden bağlılık mektupları gelmeye başlamıştı. Osmanlı'ya bağlılığını bildiren beylere "amanname" verilip yerlerinde bırakıldılar. B u arada İranlılar toparlanıp Osmanlı ordusuna karşı çıkma kararına varmışlardı. Önce Emır Han idaresinde bir kuv­ vet sevkettikrse de Van Beylerbeyi Köse H usrev Paşa bu kuv­ veti mağlub edip aldığı ganımetieri Arduhan konağında Serdar'a gönderdi . Ardahan'dan hareket eden ordu Safevılcr'e bağlı G ürcü dönmesi Mahmud Han'm beylik topraklarına girip merkezi olan Akçakalc'yi fethetti. Bu kalenin feth i sırasında S afevıkr'in meş­ hur Türkmen kumandanlanndan Tokmak Han idaresinde yirmi­ otuzbin kişilik bir ordu Osmanlı i l eri koIIarıyla karşılaştı ve bunlarla savaşa başladı. Tokmak Han'm yanında İmamkulu Han ve Ustaçlıoğlu Karahan gibi şöhrell i k umandanlar da vardı . Or­ duya bu çarpışmalara dair gelen haber üzerine Özdemiroğl u Os­ man Paşa, yanında Erzurum Beylerbeyi Behram Paşa ve Maraş Beylerbeyi Ahmed Paşa olduğu halde, İran ordusuna karşı gelip Çıldır'da savaşa tutuştu. Şiddetli yağm urdan dolayı top ve tüfek kullanılmadığı için göğüs göğüse kılıçla yapılan şiddetli çarpış­ ma sonunda Özdemiroğlu İran askerini bozdu. lranl ılar beşbin kadar ölü bırakıp çekildiler. Böylece G ürcistan yolu açılmıştı. 324rrarihte Türkler' Ordu ileri harekata devam edip G ürcistan ülkesini bir baştan bir başa fethetli. Osmanlı'ya boyun eJ1;en bazı beyler (çoJ1;u Müslü­ man da olmuşlardır) yerlerinde bırakılıp, bazı yerler ilhiik edil­ d i . 1578 yılı AJ1;ustos ayında Tiflis işgal edildi. G üreüIer'in Karthli Krallığı'na son verilip Tiflis bir Osmanlı vilayeti haline getirildi ve Kastamonu S ancakbeyi Mehmed Bey, Paşa rütbe­ siylc Tiflis Beylerbeyi oldu. Ordu Şirvan üzerine i lerlerken İranhlar yine en meşhur kumandanlarını toplayıp yirmibin askerle Koyun Geçidi denen yerde ileri kollarımıza hüeum etti. Dört beylerbeyi ile Özdemir­ oğlu Osman Paşa bunların üzerine gönderildi ve İran ordusu bu­ rada perişan edildi. Kılıçtan ktrrtulanlar geçidi bulamadıkları için Kür ırmağı'nın sularına kapılıp heHi.k oldular. B undan sonra tran'ın Ş irvan valisi Oras Han onbeşbin kadar askerle Osmanlı ordusuna saldırmaya kalktı, fakat bir taraftan Osmanlı, bir taraf­ tan Safevı zulmünden bıkan S ünnı Şirvan halkı bu İran ordusu­ nu dmınadağın etti. Şirvan fethedilinee Saruhan Sancak beyi Kaytas Bey'i paşa yapıp buranın beylerbeyiliğine tayin ettiler. B ütün Şirvan ve Dağıstan Ülkesinin' genel vaIlliğine de Özdemiroğlu Osman Paşa �zır rütbesi verilerek tayin olundu. Aslında bu mevki hiç de özen ilccek birşey değildi ve daha evvel kendilerine teklif ya­ pılan paşalar kabul etmemişler, Özdemiroğl u sırf fedakarlıJ1;ın­ dan buna evet demişti. Çünkü Serdar ordu ile Erzurum kışlaJ1;ına çekildiği zaman Özdcmiroğlu'nun ondört bin askerle bütün b u yerleri koca İran Devleti'ne karşı koruması gerekiyordu. Ordu kışlağa dönünce Özdemiroğlu Şirvan'ın merkezi Şamahı'da kaldı. Bu sırada lranlılar'ın üç ayrı yerde ordu topla­ dıkları işitildi. Özdemiroğlu, Serdar'ın kendisini bırakıp gitmesi üzerine ondan kendisine bir imdad olmayaeaJ1;ını düşünerek Kaf­ kasya-Kırım üzerinden doJ1;rudan doJ1;ruya Sarayla haberleşmeye başladı. Yardım isteği üzerine Padişah, Kırım Hanı Mehmed G iray'a ferman yolladı ve Ş irvan'a asker göndermesini emretti. O sırada Koyun-Geçidi savaşında ÖzdemiroJ1;lu'na yenilmiş olan Oras Han, Şamahı üzerine yürümüştü. Şirvan Beylerbeyi Kay­ tas Paşa İran ordusu gelince kaçmayı kendine yediremedi, üç- Tarihte Türkler/325 dört yüz kişilik askeriyle yirmibeşbin kişilik S afevı ordusuna karşı açık yerde savaşa girişip sonunda şehıd düştü. İranhlar Ereş Kalesi'ne girip bütün Sünnı Müslümanlan öldürdüler. Ora­ dan Özdemiroğlu'nun üstüne gittiler. Osman Paşa tam üç gün bu orduyla çarpıştı, üçüncü günün akşamına doğru Kınmh Şeh­ zade Adil Giray kumandasında onbeşbin kişilik Tatar ordusu imdilda gelince Oros Han'ı perışan ettiler; kendisi oğlu Dede Han'la birlikte Ereş Kalesi'nde kanına girdiği binlerce masuma bedel olarak ıdam edildi . Karısı, kızları, cariyeleri, hazinesi hep Adil Giray' ın eline geçti. Sarevıier tekrar birkaç koldan ord u toplamaya başladılar. B unlara engel olmak üzere Bağdad Beylerbeyi H üseyin Paşa İs­ tanbul'dan gelen ferman üzerine Solak H üseyin Han üzerine akına gönderildi, Hüseyin Han kaçtı ve asker toplamaya imkan bulamadı . Anadol u Beylerbeyi CfıJer Paşa da Erivan tarafına akı­ na gidip oraları altüst etti. Fakat han Şahı'nın karısı ilc oğlu Hamza Mırzfl'nın toplayıp İran başvezıri Mırza Selman idare­ sine verilen orduya engel olunamadı. Bu ordu yanında sekiz-on bin asker bulunan Özdemiroğlu'nu Şamahı'da tekrar kıstırdı. tranhlar geldiği vakit Adil Giray uzakta bir yerde Oros Han'dan kalma kadın ve kızlarla sara sürüyordu. Osman Paşa yine üç gün iiç gece Safevi ord usuna dayandı. SafeviIer Adil Giray'dan yardım gelmesini önlemek için bir m iktar asker ayırıp onun üzerine gönderdiler ve Tatar Şehzadesini gaflet içinde basıp esır eııiler. Özdemiroğlu ise yanındaki ikibin askerle İran kuşatma­ sını başarılı bir şekilde yarıp Şamahı'dan çıkarak Demirkapı'ya gitti. Adil Giray'ı Kazvin'e götürüp hapsettiIcr. Fakat zevke ve eğlenceye pek düşkün olan bu genç şehzfıde hapsedildiği Kazvin Sarayı'nda tran Şahı'nın karısı ve baldızı ilc aşk yaşadığı duyu­ lunca ıdam edildi; onun yanında suç ortağı olan Şah'ın karısı ve baldızını da öldürdüler. Osman Paşa çekilince hanlılar Ş irvan'ı işgal edip Tiflis'e geldiler ve şehri kuşattılar. Tiflis'te ikibin kadar Türk muhafız vardı. TiOis Beylerbeyi Mehmed Paşa tam yüzyirmidört gün bu 326{farihte Türkler ikibin askerle Safevı ordusunu oldu�u yere mıhladı. Askerler kaplumba�a ve yılan eti bile yeyip kaleyi düşmana vermediler. Nihayet Maraş Beylcrbeyi Mustafa Paşa kumandasında gönde­ rilen onikibin kişilik bir imdad kuvveti yaklaşınca lranlılar ku­ şatmaya bırakıp kaçtı. Demirkapı'da bulunan Osman Paşa'ya yardım için de Kırım Ham Mehmed Giray Tatar askeriyle bir­ likte gönderildi. lranhlar Şirvan'ı boşaltıp gitmek zorunda kal­ dılar. Tatar Ham Mehmed Giray İran ülkesine bir akın tertıb edip her tarafı alt-üst edip girdiği yerlerin bütün servetini yağ­ maladı. Safevilcr Ustach Selman Han kumandasında yirmibin kişilik bir ordu gönderdikrse de Kınm Ham'nın kardeşi bu or­ duyu alacakaranhkta bastırıp birkaçyüz kişi dışında hepsini im­ ha etti. Özdemiro�lu, Lala Mustafa Paşa'dan sonra Şark Serdar­ lığı'na tayin ediIcn diğer pa�alara da dert dinletemediği için bü­ yük sıkıntı çekiyordu. Zaman geçtikçe Safevılcr'in Türkmen boylarından yeni kuvvetIer teşkil edip ardı ardına taarruzlara gi­ rişmeleri işleri hayli karıştırmış, bu arada Kınmh Gazı Giray yanındaki Gürcüler'in ihaneti yüzünden lranlılar'a esır düşmüş­ tü. Paşanın yine doğrudan doğruya Padişah'a müracaatı üzerine Ni�bolu ve civarından bazı sancakbeylerinin askerleriyle Şir­ van'a gitmeleri emredildi. Bu askerin bir kısmı tecrübesizlik yü­ zünden lmamkulu Han'ın Türkmenleri'yle muharebeye girişip müdhiş bir bozguna uğradılar. Özdemiroğlu Demirkapı'dan çı­ kıp mes'eIcyi kendi halletmek zorunda kaldı . Kaçarlı Türkmen­ leri'nden lmamkulu Han'ın kumandasındaki ellibin kişilik Sa­ fevı Ordusu ilc Beştepe civarında karşılaşan Osman Paşa kendisi merkezde durup sağ taraftaki Anadolu askerinin başına Sivas Beylerbeyi Haydar Paşa'yı, soldaki Rumeli ve Şirvan askerleri­ nin başına Kefe BeyIerbeyi Cafer Paşa'yı koydu. lmamkulu Han ise Şah'ın gönderdiği üçbin muhafız askeriyle merkeze durmuş, sağ kola Rüstem Ham, sol kola Ş irvanşfıhlar'dan Ebubekir Mir­ za'yı koymuştu. 1 1 Mayıs 1 583 tarihinde başlayan ve MeŞ'aleler Savaşı denilen bu meşhur muharebe dört gün sürdü. ıki taraf da gündüz bittikten sonra gece meş'aleler aydınlığında savaşa devam edi- Tarihte Türkler!327 yordu. Üçüncü gün iki taraf da iyice b i lkin düŞıüğü bir sırada Osman Paşa çekiliyormuş gibi yaparak ordu ağırlıklarını geri­ lere gönderince S afevller hemen onun yollannı kesrnek üzere ileriye s üvarı birlikleri gönderdiler, kalan askerle de hücum eui­ ler. Fakaı Özdemiroğlu ıerıibalını almışlı. Hücum eden Safevi askeri birden kendini bir demir kıskacın içinde buldu. Kaçarken vurulanlar dahil Safevilcr bu savaşı onbin ölüyle kapauılar. Böylece İran Devleıi (lmparaıorl uğu)'nin ordusu Osmanlı'nın bir valisi tarafından mağlub edilmiş oluyordu. Öıedenberi zafer­ Ieriyle büyük bir ün yapan Özdemiroğlu Osman Paşa bu büyük zaferden sonra adeliı efsane kahramanı haline geldi. B üyük Kahraman 1 584 yılı Haziran ayında Kefe yoluyla ısıanbul'a geldiği zaman halk sokaklara dökülmüşıü. Binlerce kişi "Allah seni Piidişaha bağışlasııı " diye alkış ıutuyordu. Üçüncü M urad Han onu Yalı Köşkü'nde kabUl edip kendi ağ­ zından macerasını dinledi. B i r Osmanlı S ultanı'nın bir devlet adamım dört saat dinlemesi görülmüş şey değildi. Paşa zaferle­ "Aferin Osman ", "Ber­ hurdiir ol Osman", "iki cihanda yüzün ağ olsun " diye ilLifaLlar rini anlauıkça koca Piidişi'ıh sevincinden ediyor, kah başındaki murassa sorgucu, kah belindeki elmaslı hançeri çıkarıp Özdemiroğlu'na hediye ediyordu. Vezıriazam Siyavüş Paşa azıed ilip yerine Osman Paşa veziriazam oldu. Özdemiroğlu'nun veziriazamlıkta ilk işi Kırım'daki Han­ lık kavgasına son vermek oldu. İkinci Mehmed G iray'ın İstan­ bul hükumeıin i n hiç uygun görmediği bazı işlere kalkışması yüzünden azıcdil mesi gerekmişti. Padişah onun yerine ıkinci ls­ Him G iray'ı han tayin eııi. Mehmed G iray ve oğulları bu Lilyine ayak dircmeye kalkınca Osman Paşa Kırım'a gitmek üzere ordu ile yola çıktı. B i r taraftan da Han Ailesi'nden Alp G iray'la ha­ berleşip onu kendi tarafına çekti. Osmanlı ordusu gemilere bin­ rnek üzere karadan Kastamonu'ya vardığı sırada Alp G iray, yeni Lilyin edilen Han'la işbirliği yaparak devlete başkaldıran Meh- 328!farihte Türkler med Giray'ı yakalayıp yay kirişiyle ıdi'IıTI ettirmişLİ. Osman Pa­ şa İstanbul'a dönmeyip, verilen emir üzerine yine Azerbaycan­ Dağıstan tarafındaki işleri halletmeye gitti. Osman Paşa ordu ile Erzurum'a vardığında Safevıler elle­ rinde esır ve mahbGs bulunan Gazı Giray'ı serbest bırakmışlar, bu adamın taht kavgası uğruna Osmanlılar'a bela olacağını dü­ şünmüşlerdi. Gazı Giray Erzurum'da Sadrazam ve Serdar-ı Ek­ rem Osman Paşa'nın ordusuna katıldı. Kendisine Tatar ve Çer­ kes askerlerinin başbuğluğu verildi. Özdemiroğlu oradan Tebriz üzerine yürüdü. Şehir civarında Safevı Şehzadesi H amza Mırza kumandasında yirmi bin kişiye yakın bir İran ordusu ile yapılan savaşta İranl ı lar mağlub olup çekildiler, Osmanlı ordusu Teb­ rVe girdi. O sırada İran Şahı (Kör) Muhammed H udabende baş­ kanlığında yapılan bir meşveret meclisinde ("Kengeş") Tebriz şehrinde halkın silahlandınlarak sokak savaşı yapılmasına karar verildi. Fakat Osmanlı Ordusu gibi düzenlilik, teknik kaabiIi­ yet, disiplin konusunda eşsiz bir orduya karşı sivil halkın ve muhafız kIl'alarının direnmesi hiçbir mana i rade etmiyordu. Mukavemetin bir işe yaramadığı anlaşılınca Tebrız Müf(ısi, Osman Paşa'nın ordugahına geldi ve kimseye dokunulmaması şartıyla şehri tesıım edeceklerini bildirdi. Bunun üzerine gece yarısı ateşkes emri veren Özdemiroğlu, maiyyetindeki paşaları ve beyleri toplayıp Tebriz ve mülhakatını Osmanlı toprağı Ilan euiğini bildirdi. Bu sGretle can ve mal emniyetini sağlamak is­ tiyordu. Maalesef yeniçeriler bundan memnun kal mayarak ça­ puIculuk yapıp, devletin şeref ve haysiyetine leke sürdüler. Os­ man Paşa 25 Eylül 'de merasimle şehre girdi, 27 E y l ü l 1 58 5 tarihinde Tebrız'deki Hasan B ey (Akkoyunlu S ultan Uzun Ha­ san) Camii'nde İslam Hallfesi Sultan Üçüncü Murad Han adına hutbe okunup cuma namazı kılındı. Safeviler ordu çıkarıp savaşmaktan kaçındıkları için liiciz kuvvetleriyle şuraya buraya baskın yapmaya başlamışlardı. S a­ fevı veliahdi Hamza Mirza, Tebriz civarında Neheng'de bir Os­ manlı kuvvetine hücum edip zayifıta sebeb oldu. Öte yandan ' Tebriz halkından bazı kimseler teşvık ve tahrıkle yalnız bulduk ları Osmanlı askerlerine saldırıp öld ürüyorlardI. Asker arasında Tarihte Türkler/329 büyük bir öfke dağdu ve herkes kılıcina sarılıp "Bre katliamdır" diye bağırıp sokaklara döküldüler. Osman Paşa'nın bütün çır­ pınmalarına rağman onbin kadar Tebrizli katlcdildi. Osman Paşa o sırada ölümcül bir hastalıkla yatağa düşmüşlÜ. Sa fevıler ara­ sında "Adı Yaman öldü" diye bir haber dolaştı. B unun üzerine Hamza Mirza artık en kork u l u düşmanlarından kurtulduklarını düşünerek Osmanlı ordusuna hücum etti . Serdar yataktan kalka­ mamış, kendi yerine Cıgalazade Sinan Paşa'yı göndermişti. S i ­ nan Paşa'nın beceriksizliği yüzünden Osman h ordusu yeniIdi, bazı paşalar şehıd düşüp, bazılan esır ed ildi. . Serdarın hastalığı ve kışın gelmesi yüz üıiden Ordu teb­ rVden hareket ettiği sırada Hamza Mırza _o tuzbin kişiyle Tebrız civarında tekrar hücuma geçtiyse de sipahiler İran ordusuna boz­ guna uğrattılar. Yola tahtırevanla devam eden Ö zdemiroğl u Os­ man Paşa, Ekim ayı sonunda Acısu denilen yerde vefat etti. B u büyük kahramanın tabutu eski Türk geleneğine göre tas" adındaki "Kara Kay­ savaş atına yüklenerek van'a götürüldü. Orada ce­ naze namazı kılındıktan sonra Diyarbekir'e gönderilen cenaze Kurşunlu Gımii yanındaki türbeye kondu . Erkek evliidı olma­ mıştı; güzelliğiyle d i llere destan olan Dağıstanlı karısı Padi­ şah'ın emriyle Bosna Beylerbeyi Hasan Paşa'ya nikahland ı . Safev) veliahdi Hmnza Mirza cenaze taşınırken de Türk askeri üzerine hücGmlarına devam etti. Fakat Acısu boylarında şiddetl i bir karşrtaarruzla mağlub olup çekilmek zorunda kaldı, bir daha Osmanlı ile savaşa giremedi. Özdem iroğlundan sonra Şark serdarlığına Ferhad Paşa ıii ­ yin edildi. Ferhad Paşa önce S afevilcr'in himayesindeki G ür­ cistan üzerine scfere çıkıp Gürcüler'i itfıat altına aldı, sonra İran A zerbaycanı'na yürüdü. G ence şehri işgal edildi, Aras boyunda toplanan bir İran ord u s u Ş irvan vfılısi Cafer Paşa tarafından da­ ğıtı ldı Nihayet tran barı şa yanaşmak zorunda kaldı, hatıii temi­ . nat olarak şehzade Haydar Mird İstanbul'a gönderÜ di Padişah 'a . bu şehzade ile birl ikte pek değerli hediyeler de gönderilmişti. 1 590 yılı Mart'ında Osmanlı'nın fethettiği yerler elinde kalmak ve İranhlar bir daha Hazret i Ali dışındaki İslam büyüklerine - küfretmeyi durdurmaları şartıyla barış yapıldı. 330ffarihte Türkler * * * 1590 yılında Avusturya ile olan barış da sekiz yıl sü­ reyle uzatılmıştı. Fakat Bosna Beylerbeyi Telli Hasan Paşa'nın Avusturya tarafından himaye edilen Uskuklar'a karşı giriştigi harekatı Avusturya hükumeti barışın ihlali saydı. Uskuklar çeşitli Hırisiyan milletlerin kaçak, ipsiz takı mından adamları olup haydutluk ve soygunculukla geçinirlerdi. Teııi Hasan Paşa bunların eşkıyalıklanna son vennek üzere ellerindeki bazı yerle­ ri aldı. Eşkıyayı koruyan Avusturya'nın Ş işka Kalesi kuman­ danına gönderdigi elçileri k umandan Tuna nehrine attırmış, ka­ leyi tesIIm cdecegini söylediği sipahıleri de barut fıçılarıyla ha­ vaya uçurmuştu. P�a bu işin cezasını vermeye hazırlanırken, bu defa Avusturya'nın Hırvatistan kumandanı Nadasdy hücum etti. B unun üzerine Hasan Paşa Nadasdy'yi bozup oniki top, ye­ di bayrak, ikibin kelle, bin esir ve daha nice ganımet �i1lp İstan­ bul'a gönderdi. İstanbul'da devlct adamları bu işten pek hoşlan­ madılar. Avusturya lmparatoru da o sene barışın bozuldugunu söyleyerek haracmı göndermedi. Nitekim Avusturyalılar ertesi yıl Ş işka Kalesi civarında Hasan Paşa'ya kırkbin kişilik bir or­ du ilc saldırdılar ve paşayı daha birçok kimse ile birlikte şehid . ettiler. Osmanlı hükumeti 1 593 yılı Temmuz ayında Avustur­ ya'ya savaş Ilan etti. Veiiriazam Koca Sinan Paşa, diger devlet adamlarının itirazlarına ragmen, Avusturya lmparatom'nu yaka­ layıp İstanbul'a getirmek vs. gibi Türkler'e hiç yakışmayan atıp-tutmalarına başlamıştı. Sefer sırasında birkaç Avusturya kalesi alınmakla birlikte B udin Beylerbeyi Sokuııuzade Hasan Paşa, Estoni-Belgrad civarında mağlub oldu. Sonra Avusturya­ lılar Estergon ve Hatvan Kalelerini kuşattılar. Hatvan Kale k u­ mandanı Sarıalioğlu Aslan Bey, düşmanın üzerine şiddetli bir huruc hareketi yapıp toplarını ve barutların zaptetti. Estergon'u kuşatanlar ise Serdar'ın Belgrad'dan yola çıktığını öğrenince çe­ kip gittiler. Tarihte Türkler/33 ı Osmanlı ordusu birbiri ardınca Tata, S en Marton ve Raab (Yanıkkale) kalelerini aldı. Papa Kalesi fethedilip Ko­ mom kuşatıldıgı sırada mevsim kışa girdiginden B udin'e dö­ nüldü. * * * Avusturya savaşı başladığı sırada Erdel, Ellak, ve Boğ­ dan bize bağlı beyIiklerdi . Veziriazam Sinan Paşa'nın bazı kötü muameleleri yüzünden bunlar Osmanlı'dan soğudu ve Papa'nın kurduğu Mukaddes İttifak'a girdiler. Ellalç V oyvodası Mihail is­ yan edip Osmanlı kalelerine hücum etmeye, Eflak'taki müslü­ man halkı öldürmeye başladı. * * * 1 595 yılı Ocak ayının ortalarında Padişah Üçüncü Murad İstanbul'da vefat etti. Kırkdokuz yaşındaydı ve yirmi yıldır Os­ manlı tahtında idi. Ölümü bir müddet gizli tutulup oğlu Şeh7iide Mehmed'e haber salındı. S ultan Üçüncü Murad Han zamanında Osmanlı İmpara­ torluğu en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Devlet bir taraftan Azer­ baycan ve Kafkasya'nın da katılmasıyla Hazar Denizi'ne dayan­ mış, Hazar'da bir Osmanlı donanması kurulmuş, bir yandan Le­ histan Krallığı ve Fas Sultanlığı Osınanlı himayesine girmiş­ tir. Buna rağmen Üçüncü Murad devri Kaanuni zamanı gibi par­ lak sayılmaz. Çünkü Padişah eğlenceye fazla düşkünlüğü yü­ zünden kendini Devlet işlerine vermemiş, ordunun ve ilm iye sınıfının nizamları bozulmuş, asker serkeşlik edip kelle iste­ meye bu devirde başlamıştır. ŞehzfldcIiğinde sade bir hayat ya­ şayan S ultan Murad'ı kızkardeşi Esmahan S ultan'ın kötü yola ittiği söylenir; bu kadın Sokuııu'nun karısı idi ve kocasını sad­ razamlıkta tutabilmek için padişaha devaml ı rüşvet veriyor, gü­ zel kızlar takdim ediyor, eğlenceler tertipliyordu. Sonunda So­ kuIlu'yu bertaraf etmeyi başarmış, ama kendini haremin baskı­ sından kurtaramamıştır. , 332(farihte Türkler "Muradı" !akma adıyla çok güzel şiirleri bulunan S ultan Murad' m tasavvura aid bir kitabı da vardır. Sultan Üçüncü Mehmed Han Babasmın öldüğü ve kendisinin tahta davet edildiği habe­ ri geldiği zaman Şehzade Mehmed Manisa vaıısi bulunuyordu. Hemen hareket ederek İstanbul'a geldi. O sırada yirmisekiz ya­ şında idi ( 1 595). S altanatı devletin birçok dertler içinde çalkalandığı bir zamana rastlamıştı. İlk i ş olarak devlete isyan edip Avusturya ve Erdel'le işbirliği yaparak Müslümanlar'a büyük zulümlcr ya­ pan , Müslüman halkı yurtlarından süren Eflilk Voyvodası M i­ hail'e karşı bir ordu sevked i i d i . B u ordunun başında vezıriazam Koca S inan Paşa, Avusturya cebhesinde ise onun oğlu Mehmed Paşa bulunuyordu. Avusturyalılar yetın işbin kişilik bir ordu ile Estergon Kalesi'ni kuşattılar, bir başka Avusturya ordusu da Ciğerdelen Kalesi'ni kuşatıp, zapteııi. Yanıkkale Valısi Osınan Paşa kendi askeriyle Avusturya ordusunu bozup Ciğerdelen'i geri aldı. Fakat Estergon'a yardım için giden vezıriazamın oğlu Mehmed Paşa tecrübesizliği yüzünden Osmanlı kuvvetlerinin bozguna uğramasına sebep oldu. Estergon tam iki ay düşmana karşı dayandı ; Estergon Sancak beyi Kara Ali Bey bu savaşlarda şehıd düşmüştü. Nihayct bir damla su bulamadığı için sarnıç mermerlerini yalayan asker "vire" ile kaleyi teslim etmek zo­ runda kaldı. Eflilk cebhesindeki vezıriazam S inan Paşa da ciddı bir başarı gösteremedi, hatta esırlerden vergi almak için akın­ cıları bir köprü başında " kuyruğa girmeye" mecbur bıraktığı için köprünün Öbür yakasında kalan binlerce Türk akıncısının düşman tarafından imha edilmesine sebep oldu. B u felaketler üzerine Üçüncü Mehmed bizzat ordunun başına geçip sefere çıkmaya karar verdi. 1596 Haziran ayında Osmanlı ordusu, baş­ larında Padişah olduğu halde İstanbul'dan hareket eııi. Tarihte Türkler/333 Belgrad'dan sonra S alankamen'e varıldığında Padişah'ın başkanlığında toplanan savaş meclisi, Erdel üzerine yürümek­ tense Avusturyalılar elinde bulunan meşhur Eğri Kalesi'nin zap­ tedilmesine ve böylece ası Erdel Bey'i yerin� A vusturyalılar'la ilk elde uğraşılmasına karar verdi. Ordu Eğri kuşatmasına gider­ ken Avusturyalılar'ın Türklere aid Hatvan Kalesi'ni "vire" ile (yani içerdekilere dokunulmamak şartıyla tesllm) aldığı halde kadın ve çocuklar dahil herkesi kılıçtan geçirdikleri haberi geldi. Osmanlı ordusu 24 Eylül'de Eğri'yi kuşatlı . O zamanın en bü­ yük ve en müstahkem kalelerinden biri olan Eğri'de Avusturya Kralı'nın akrabalarından bir asilzade ilc dokuz kumandanın ida­ res inde kalabalık bir savunma kuvveti vardı. Fakat Türk topla­ rının açtığı büyük gediklerden hücum eden asker, Ekim ayının dördünde hücum ile kalcyi aldı. Kumandan iç kaleye çekilip beş­ altı gün daha dayandıysa da "vire" ile teslım olmak zorunda kal­ dı. Türkler bunlara dokunmayıp bıraktılar, fakat Hatvan'da kılıç­ tan geçirilen yüzlerce kadın-erkek ve çocuğun kanı bedeli olarak beşbin kişilik Avusturya kuvvetini tek kişi bırakmadan temizle­ diler. Eğri Kalesi'nin B üyük Kil isesi camiye çerilip cuma na­ mazı kılındı ve "İsW.m Hallfesi-Türk S ultanı Üçüncü Muham­ med Han" adına hutbe okundu. Eğri'yi kurtarmaya gelen bir Avusturya ordusu, Hadım CMer Paşa'nın az bir kuvvetle kahra­ manca hücumu karşısında geri dönmek zorunda kaldı. Eğri fethinden sonra Üçüncü Mehmed ordunun başında vezıriazam İ brahım Paşa'yı bırakıp İstanbul'a dönmek istediyse de, meşhUr Hoca Sadeddin Efendi ve sadnazam buna karŞı çıktı­ lar, gidip Avusturya ordusunu bulmaz ve hücum etmezlerse düş­ manın cesaret kazanıp Türkler'e saldıracağını bildirdiler. Bunun üzerine Padişah ordunun başında ileri yürüyüşe geçti. Nitekim 25 Ekim 1 596 günü Haçova'da müttefik ordusu ile karşılaşıldı. Bu orduda Avusturya-Alman ve Erdel kuvvetlerinin yanısıra 1s­ panyol, Papalık, Floransa, Fransız, Çek ve Lch askerleri de var­ dı. Kumandanıarı Avusturya Arşidükü Maxilimilien ile Erdel Voyvodası Bathory idi. Her iki ordunun mevcudu da yüz ila yü­ zonbin arasında idi. 334(farihte TUrkler ıki ordu arasında bataklık bir bölge vardı. Savaşın birinci günü iki taraf da buradan geçit bulmak için yoklama hareketleri yaptılar. Bir ara altıbin kadar düşman askeri iki asilzadenin ku­ mandasında bataktan yol bulup bizim tarafa geçtilerse de Kırım Hanı'nın süvarileriyle Osmanlı çarhacıları bunların tamamını imha etti. ıkinci gün ordular bütün kuvvetleriyle karşılıklı taruTUza geçtiler. Osmanlı tarafında sağ kanatta Anadolu askeri i le Ana­ dolu Beylerbeyi Mehmed Paşa, solda Rumeli askeriyle Beyler­ beyi Hasan Paşa vardı. Fetih G iray'ın Kırım askeri ile Cığala­ zade S inan Paşaının çarhacıları öncü yapılmışlardı. Düşman or­ dusu bataklığın öbür yakasında ıstabur (müstahkem ordugah) kurup top ateşiyle TürkIer'i yaklaştırmıyordu. Nihayet ikindi vakti müstahkem yerlerinden Çıkıp alay alay Türkler'e saId ırma­ ya başladılar. Bunların zırhlı alayları ve o sırada artık çok kulla­ nılmaya başlayan tüfekleri Türkler'e hayli zarar verdi, hatta bazı birlikler dağılmaya başladı. B u sırada birkaç bölük düşman aske­ ri otağın bulunduğu merkeze kadar ilçrleyip ya.!l;macılığa baş­ layınca ordu merkezinin düşman eline geçtiği, Padişah'ın da ora­ dan uzaklaşıp giuiği haberi yayıldı. B u durum Türk ordusunda bir bozgun havası yaratmıştı. Fakat ileride bunlardan haberi ol­ mayan birlikler göğüs göğüse çarpışmaya devam ediyorlardı. Düşman Türkler'in ağırlıklarının bulunduğu yere gelince orada aşçı, katırcı, deveci, karakullukçu ne kadar Türk varsa herbiri eline lobut, balta, odun ne buldularsa düşman askerinin üzerine hücum edip bunları kıra kıra yürümeye başladı. Düşmanın orada bozgun göstermesi Türk merkezinin ayakta olduğunu göster­ miş, "Bre kôlir sındı " diye bağıran Türk askeri yeniden ıoparla­ narak düşman üzerine atılmaya başlamıştı. Yatsı vaktine kadar devam eden savaşta ellibin düşman askeri toprağa serilip ikiyüz kadar toplan Türk eline geçti. Kaçanların arkasına da Kırım sü­ varilerini gönderdiler. B u savaşın kazanılmasında en büyük rolü oynayanlardan biri Hoca Sadeddın Efendi'dir. Şeyhülislam olan Hoca Sadeddin Efend i , düşman askeri ordu merkezine girip Padişah'ın otağına bir ok aumı mesafeye kadar yaklaştığı sırada Vezıriazamın aruk Tarihte Türklcr/335 çare kalmadıgını ve Padişah'ı gizlice oradan kaçırmak gerekti­ gini söylemesine karşı, Hoca Sadeddın Efendi Padişfıh'a kutsal görevlerini anlatmış ve oradan bir yere kıpırdamadıgı takdirde Allah'ın kendilerine zafer vereceğini söylemiştir. Zaferden sonra İbrahim Paşa'nın yerine Cığalazade S inan Paşa veziriazam oldu. Sinan Paşa hemen ordu içinde yoklama yapıp o sırada orada bulunmayanlan "kaçak" Han etti ve bütün vilayeLlere -bunların çogu Anadolu askeriydi- emimamelcr gön­ derip kaçakların bulundukları yerde derhal ıdam edilmelerini, bütün maııarına el konulmasını istedi . Bu ağır ve katı karar yü­ zünden Anadolu'da birçok h uzursuzluklar başladı, çünkü birbiri­ ni çekemeyenlerin çoğu karşı tarafı kaçak diye ihbar ediyor, idam edilenlerin maııarına el konulduğu için bunların karıları, çocukları, akrabaları aç ve sefil kalıyorlardı. Haklarında idam kararı çıkmış olanların birçoğu daha sonraki Celali isyanlarına katılmışlardır. Ordu İstanbul'a döndükten sonra Avusturyalılar tekrar Türk kalelerine saldımaya başlayınca Salircı Mehmed Paşa ser­ dar tayin edildi ve Macaristan'a gönderildi. Satırcı Mehmed Paşa Erdel tarafına gidip oradaki bazı kaleleri fethetmekle uğraşır­ ken, ordu uzaktadır diye Avusturyalılar Budin'i, E Oill< Voyvoda­ sı Mihail de Niğbolu Kalesi'ni kuşatlilar. Voyvoda üzerine as­ ker geldi,(tini işitince kaçtı. Avusturyalılar da B udin'de birşey yapamadılar. Solnok Sancak beyi Kulaksız Osman Bey, Peşte'­ yi kahramanca savunup düşmanı sokmadı . Karşı tarafta da şehri top ateşiyle harab etmekLen başka b irşey yapamayan düşman , serdar'ın geleceği haberi işitilince çekip gitti. * * * Devlet bu yıııarda bir yandan Alman-Avusturya savaşını devam ettirirken bir yandan Anadoludaki CelaIl isyanlarını bas­ tırmakla uğraşıyordu. Celali l ider/erinin en önemlilerinden biri 336{farihıe Türkler olan Karayazıcı Abdülhalim Urfa'yı ele geçirmiş, hana bir riva­ yete göre bulundugu bölgede saltanatını iHl.n etmişti. Anado­ lu'da o yıl larda h üküm süren idari ve iktisadi bozukluklar dola­ y ı siyle pekçok k i mse Celalller'e katıldı. Böylece memleketin herbir yanında Deli Hasan Ağa, Amasyalı Deli Z ülfikar, Malat­ yalı Karakaş Ahmed, K alcnderogı u Mehmed, Gavur Murad, Te­ keli Mehmed, Tokatlı Ağaçtan Pin, S ıvaslı Kara Said, Bagdadlı Uzun Halil, Kalındudak Mahmud, Köprülü Sarı Şaban gibi iril i ufaklı Celall relsleri türedi . Zaman zaman İstanbul'daki iktidar kavgasını kaybeden bazı paşaların da bunlarırr katıldıltı oluyor­ du. Karayazıcı Abdülhaıım, üzerine gönderilen hükumet kuv­ vetlerini Kayseri civarında büyük bir bozguna uğrattı, fakat sonradan Sokulluzade Hasan Paşa ile yaptıgı S epetli (Elbistan tarafında) muharebesinde mağlub olarak çekildi ve daha sonra kendi arkadaşları arasında çıkan b i r ihtiıar sonunda öldürüldü. Sokulluzade Hasan Paşa, kardeşinin intikamını almak için hare­ kete geçen Deli Hasan Ağa'nın kendisini Tokat'ta muhasara edi­ şi sırasında atılan bir kurşun la öldürülmüştür. Öte yandan Osmanlı ordusu Veziriazam ve Serdar-ı Ek­ rem Damad İbrahi m Paşa'nın kumandası altında 1 600 yılı Ağustosu'nda Belgrad'dan hareket ederek önce Bobofça Kalesi'ni alıp B udin yolunu emniyete aldı, sonra Kanije Kalesi önlerine varıldı. Vaktiyle Kaanuni devrinde ( 1 532) fethedilip sonra elden çıkan bu büyük kalenin etrafı bataklık ve bir yanı nehir olduğu için muhasarası çok zor olmuştur. B una rağmen Osmanlı Ordu­ su kırk gün süren bir kuşatmadan sonra Kanije'yi teslim aldılar. Kuşatma devam ederken ellibin kişilik bir A lman ordusu Ka­ nije'yi kurtarmak üzere gelip Osmanlı ordusunun karşısında "ta­ bur" baltlamışsa da üzerlerine Rumeli askeri sevkedilerek püs­ kÜrlülmüşler, Kırım süvarileri de bunların ikma1 kollarını vur­ duğu için geri gitmek zorunda kalmışlardı. Kale fethedilince m uhafızl ığına eski B udin Beylerbeyi Tiryaki Hasan Paşa tayin edildi, ordu oradan BcIgrad yoluyla İstanbul'a döndü. Osmanlı ordusu dönünce Avusturya Arşidükü Ferdinand kumandasındaki bir haçlı (müttefikler) ordusu Kanije'yi geri al­ mak üzere geldi. Kaleyi kuşatan kuvvet seksenbin civarında idi, Tarihte Türkler/337 içeride ise dokuz bin Türk vardı. Fakat Tiryfıki Hasan Paşa o ta­ rafları çok iyi bilen tecrübeli bir asker ve devlet adamı olduğu için, düşmanın niyetlerini casusları vasıtasiyle öğrenmiş ve ka­ lede savunma tedbirleri almış bulunuyordu. Tiryaki Hasan Paşa kale önüne keşCe gelen beşbin ki­ ş i l i k bir d üşman kol una sadece tü fek ateşi açtırdığr için, düşman kalede hiç top bulunmadığını sandı. Sonra büyük kuv­ vetlerle rahat rahat gelip kale yakınında mevzilendikleri zaman yüz Türk topu birden ateş açarak büyük zayİftt verdirdi. Tiryilki Hasan Pa-şa sık sık kaleden hurfıç hareketi yaparak d üşmanın üzerine hü-cfım ediyor, böylece pekçok düşman kırılıyordu. Ba­ taklık yü-zünden fazla manevra imkanı b ulamayan d üşman, Paşa'nın hü-cfımlarına karşı tabur bağlamak, yan i etrafı n ı is­ Lihkamlarla çe-virmek zorunda kaldı. Hasan Paşa'nın Karapençe Osman adlı bir adamı vardı; o taraflarin bütün dillerini bilen b u adam gizlice düşman ordugahını geçip Belgrad'daki Sadrazama kalenin durum u n u devamlı b i l diriyord u . Paşa bazen de sahte mektuplar ya-zıp bunların düşman eline geçmesini saglıyor, düşman böylece kalenin daha aylarca dayanabilecek güçte ol­ duğu fikrine vardırı-Iıyordu. Aslında barut tükenmişti, ama Ha­ san Paşa kalcde Uzun Ahmed adında bir Yeniçeri'ye barut yaptırarak işi kapatıyordu. Karapençe son defa Mohaç ovasında Sadrıazam'a varıp kulenin çok kötü d urumda olduğunu bildirdi. Mevsim kışa gir­ diği (Kasım ayı) için yeniçeriler ayak d irediler ve daha ileri git­ mek istemediler. B una rağmen Serdar Zigetvar'a kadar geldi ve oradan dönmek zorunda kaldı. Serdar'ın Zigetvar'a geldiğini d u­ yan düşman ordusunda maneviyat çok bozulmuştu. Türk ordu­ sunun oradan geri B elgrad'a döndüğ ünü bilmediler. Tabiı kış mevsimi onların üzerinde de kötü tesırler bırakıyordu. Nihayet yavaş yavaş kale önünden sökülmeye başladılar. Paşa'nın adam­ larından Kara Ö mer Ağa adında bir kahraman subay, üçyüz as­ kerle d�nan ordugahı üzerine şiddeLli bir hüefım yapınca, Arşi­ dük bile canını kaçarak kurtarmayı denedi. Tiryilki Hasan Paşa 338ffarihte Türkler seksenlik bir ihtiyar olduğu için kendini ata bağlatarak o halde savaşa katılıyordu. Beşyüz kişilik bir kuvvetle düşmanın kırk­ beş tane topunu zaptelti, İncekara adlı topçubaşı ile bunların hepsini kaleye çektirdi. Muhasaranın son günü yapılan umumi bir hücumla öğleye kadar düşmanın bütün metrislcri zaptedildi. Paşanm önüne otuzbin kadar kelle geldi. Avusturya-Alınan Ar­ şidükü Ferdinand bütün ağırlıklarını, kendi tahtı da dahil olmak üzere, orada bırakıp kaçmıştı. Tiry3ki Hasan Paşa savaş bitince Arşidükün otağına girdi. Bu sıradaki manzarayı bir Osmanlı ta.­ rihçisi şöyle anlatıyor: "Ferdinandos-kralın o/ağına doğru varup içerü gir­ di; gördü ki bir yüce taht. çevresi trabzon. biri altun ve biri gümüş; parmaklıkları başları renk renk cevahirlerle süslenmiş ve direkleri başına birer elmas konmuş ki her biri Rum haracı değer idi. iki yanında on ikişer kürsü ko­ nulmuş; kırmızı kadife örtüler ile saçakları incü ve sırma ile örülmüş. her biri kıymetli; ve taht önünde tdhmınen altı zira uzunluğunda sımat trapezesi; ol dahi gunagun san'atla musanna ve müzeyyen idi. Hasan Paşa anda iki rek'at namaz kılup hamd-ü-sena ve fcth şükranesine dua idüp ağladı ve: -- Bu zafer sadece ve sadece /lakk Teiila'nın inayeti ve Ilaıret-i Resul-i Ekrem'in mu'dıa!ı eseridür! deyü kı­ lıcın çıkarup tahtı ortadan kılıçladı ve gcçüp üzerine otur­ du. Sair beğler ve ağalar ol kürsilere rütbe sırasına göre oturdular. Hasan Paşa bunlara va'z-u-nasfhat eyleyüp sabr­ u seb{ıtun lüzumunu bildirdi ve: -- Her kim bu ulu gaz{ıda bulundu ise inşaBah bütün günahları affedilmiştir. dedi. Sonra: -- Bu atağa ilk giren kimler idi? deyü süfıl eyledi. Yedi nefer ileri gelüp üç yeniçeri dört serhadlü kendülerin bildirdiler: -- Bu otakta ne var ise cebehaneden gayri cümlesi sizindür. dedi". Tarihte Türkler/339 Kaçan düşmanın üzerine üçbin kişi ilc Kara Ömer A�a gönderi ldi. Fakat Kara Ömer A�a yolda rastladıkları onar, onbe­ şer kişilik düşman müfrezelerinin aya�a kalkmaya bile mccal­ leri olmadığını, Türkler'i görünce güçl ükle ayağa kalkıp şapka çıkararak saygı gösterdiklerini görünce, "A cize el kaldırmak er­ lik şanlndan değildir " diyerek onlara hiç dokunmamış, daha ile­ ride eli silah tutar birliklerin peşine düşmüştür. 1 60 1 yılı Kasım ayında olan Kanije Zaferi, Türk tarihi­ nin en m üstesna sayfalarından biridir. B u büyük zaferi kazanan Tiryaki Hasan Paşa derhal Padişah tarafından "vezir" rütbesi ile ödüllendirildi. Ertesi yıl Kanije kuşatması sırasında bir başka Avustur­ ya ordusu tarafından al ınan ve içindeki bütün kadın-çoluk-çocuk kılıçtan geçirilen Estonibelgrad Kalesi düşmandan geri alındı. Peşte'yi al ıp B udin'i kuşatınaya kalkan bir düşman ordusu da oradan uzaklaştırıldı. Avusturyalılar 1603 yılında tekrar hazırlanıp Peşte'ye ka­ dar geldiler. B urada Türk ordusunun nehir ötesine geçen öncü koIlarıyla yaptıkları savaşta hayli askerimiz şehid oldu, fakat er­ tesi gün Celalilikten vazgeçip affed ilen ve kendisine paşalık ve­ rilen Hasan Ağa'nın yaptığı şiddetli bir hücum üzerine bozulup . kaçtılar. * * * tran cephesinde ardı ardına başarısızlıklar görüldü. İran Şahı B irinci Abbas çok kudretli bir devlet adamı ve askerdi. Or­ dusu da kendi gibi tamamiyle Türkmenler'den meydana gelmiş olan Ş ah Abbas, Tebriz ve Erivan'ı Türkler'den geri aldı. 1 603 yılı Aralık ayında Padişah Üçüncü Mehmed Hiin vefat etti. Otuzsekiz yaşındaydı, ve dokuz yıldır Osmanlı tahun­ da idi. Çok kuvvetli bir kültürk yetişmiş olup, iyi bir şairdi. Fakat devlet işlerinde o derecede kuvvetli bir şahsiyet göstere­ memiştir. Hoca Sadeddin Efendi'nin telkin ve öğütleri ile devle­ te iyi hizmetler yapmış olan Üçüncü Mehmed, böyle bir nlüşa- 340/farihte Türkler virden mahrum kaldıktan sonra ehliyetsiz sadrazamların elinde birçok işlerin yolundan çıkmasına engel olamamıştır. Sultan Birinci Ahmed Han Sultan Ahmed Han, 1 603 yılı Aralık ayında babasının yerine Osmanlı tahtına geçti. Padişah olduğu zaman ondört ya­ şındaydı. Mustafa adlı bir kardeşi bulunmakla birlikte bu Mus­ tafa'nın akıı muvazenesizliği veya başka erkek hanedan men­ subu bulunmayışı yüzünden idamı düşünülmemiş, böylece Os­ manlı ailesindeki kardeş katli adeli artık kalkmıştır. S ultan Ahmed'in cülusu (tahta geçişi) sırasında Osman­ l ı'nın hem doğu, hem batı sınırlarında şiddetli karışıklıklar var­ dı. Safeviler'den Şah Abbas Erivan'ı (Revan) kuşatmış, hatili dış varoşlarına hakim olmuştu. Batıda ise Peşte kaIcsi Avusturya işgalinde idi. hanlılar 1 604 yılında Erivan'ı vire ile aldı lar, böy­ lece Karabağ, Şirvan ve G ürcistan Safevı nüffızu altına girmiş oldu. İran Şahı Erivan'dan sonra Kars'a girip oradaki sünnı müs­ lümanların cami ve medreseIcrini baştanbaşa yıkmıştır. Padişah Şark cephesine Cıgalazade S inan Paşa'yı , Batı cephesine de Yeıjriazam Lala Mehmed Paşa'yı serdar tayin eııi. Lala Mehmed Paşa 1 604 yılı Ağustosu'nda Belgrad'dan hareket eııi. Osmanlı'nın geldiğini duyan Avusturyalılar Peşte'yi bıra­ karak kaçtılar. Sonra Yaç Kalesi alınıp Estergon kuşatılmasına geçildi. Şiddetli yağmurlardan dolayı muhasara kaldırıldı, serdar İstanbul'a döndü. Ertesi 1605 yılında tekrar sefere çıkıldı. B u arada Erdel Beyi S tefan Boçkay, Avusturyalılar'a başkaldırıp Türk hakimiyetini kabul etti. Lala Mehmed Paşa ordusu geçen yıl yarım kalmış olan Estergon kuşatmasını bu yıl tamamladı, 3 Ekim 1 605'te Estergon teslim alındı. Civardaki diğer bazı ka­ Iclerin de teslim alınmasından sonra Kanije Beylerbeyi S arhoş İbrahi m Paşa, emrine verilen yirmibin Tatar ve Macar atlısı ile Avusturya içlerine büyük bir akın verdi. Akıneılar iki şehri zap­ tedip yağmalamışlar, pekçok esir ve ganımetle dönmüşlerdir. Tarihte Türkler/341 Şark tarafında Cıgalazade başarı gösteremedi. Urmiye Gölü civarında Osmanlı ordusu özellikle orduya katılan eski Cclali isyancılarının d üzensiz hareketleri yüzünden bozuldu. Cı­ ğalaztıde S inan Paşa oradan Van'a geldikten sonra kederinden öl­ dü. Veziriazam ve Garp orduları başkumandam Lala Mehmed Paşa, Macaristan tarafında işleri düzclııikten sonra Padişah'ın emri üzerine ErdeIli asıızade Boçkay'a merasimle taç giydirdi ve onu "Erdel Prensi ve Yukarı Macar Kralı" ilan etti . Sonra İstan­ bul'a dönen Paşa 1 606 yılında öldü. Ölümüne, yerine geçmek için ilikına zehir koyan Derviş Paşa'nın sebep olduğu söylenir. 1 606 yılında Avusturyalılar'la Zitvatorok B arı ş Anlaş­ ması yapıldı ve böylece onbir yıl süren büyük Avusturya savaşı bitmiş oldu. Türkler bu anlaşmada bazı tavizler verdiler. Os­ manlı Sultanı Avusturya-Alman İmparatoru'nu protokolda ken­ di dengi sayacak, Avusturyalılar'ın her sene vermekte oldukları haraç ise bir defalık savaş tazminatı hill i nde alınacak, bir daha alınmayacaktı. B undan sonraki y ıllar daha çok iç çatışmalarla geçti. Ka­ rayazıcı Abdülhalim'in ortadan kaldınlması ve kardeşinin de hü­ kumetle anlaşmasından sonra Celali hareketinin en kuvvetli li­ deri Kalenderoğlu olmuştu. Aydın ve Saruhan taraDarında dola­ şan Kalenderoğl u nihayet üzerine sevkedilen kuvvetleri Nif (Kemalpaşa) civarında mağlGb etlikten sonra Saruhan'ı zaptetti. Öte yandan tran seferindeki Osmanlı ordusuna vaktinde yeLİş� medi diye idam edilen Halep Beylerbeyi Canbulatzade Hüseyin Paşa'nın taraftarları onun yeğeni Ali Paşa'nın idaresinde ayak­ lanmışlardı. Canbulatoğulları mezhep bakımından dürzı olduk­ ları için Lübnan dürzllerinin beyi Maanoğlu Fahreddın ilc an­ laşıp kuvvetleril1İ birleştirdiler ve devletin başına büyük bir dert çıkardılar. Veziriazam Kuyucu Murad Paşa celall isyanlarını bas­ tırmak için Anadolu'ya serdil.r tayin edildi. Seksenlik bir ihtiyar olan Murad Paşa m üthiş bir irade ile Celanlcr'in peşine düşüp hiçbirine aman vermiyordu. Konya ve Adana bölgesindeki Ce­ lamer'i şiddetle cezalandırdıktan (tabiı bu arada nice ma'sum in- 342{farihte Türkler san da hayatını kaybetmiştir) sonra Halep üzerine yürüdü, Oruç­ ovası'nda Canbulatoğlu'nun ve Maanoğlu'nun kuvvetlerini mağlub edip liderlerini kaçırdı. Kışı Halep'te geçirdi. O sırada Kalenderoğlu Mehmed de Bursa'yı zaptetmiş, orada kışlamıştı. 1608 Haziran ayında Kuyucu Murad Paşa'nın Osmanlı ordusu ile Kalenderoğlu'nun yirmibin kişilik Celali kuvveti Maraş civannda Alacaçayır'da karşılaştı. Kuyucu Murad Paşa at üstünde duramayacak kadar yaşlı olduğu halde kendini ata bağ­ latıp savaşa girdi. Kalenderoğlu bozulup İran'a kaçlı. Meşhur celall reislerinden Uzun Halil ve Meymun da İran'a kaçmak üzere iken yolda yakalanıp öldürüldüler. Kuyucu Murad Paşa bu işlerden sonra 1610 yılında İran seferine çıktı. Arpaçay'da İranhlar'la karşılaşan Osmanlı ordusu, Şfth Abbas'ın gizli bir barış tekııfi yüzünden geri çekilip Diyar­ bekir'e döndü. Kuyucu M urad Paşa burada öldü. Bir ay sonra . İran elçileri gcldiler ve "Kaanun! devrindeki sınırlara dönülmek" üzere barış yapıldı. Ancak İranhlar her yıl gönderilmesi gereken 200 yük ipek haracını barış yapıldığı 1 6 1 2 yılı verip bir daha getİrmedikleri için anlaşma bozulmuş sayıldı ve 1 6 1 5'te tekrar İran seferi açıldı. B u defa ipek haracı yarıya indirilmek suretiyle yeniden anlaşma yapıldı. Batı tarafında Boğdan'da bir taht kavgası yüzünden çıkan isyan üzerine Bosna Beylerbeyi İskender Paşa o tarafa serdar ta­ yin edildi ve asileri esir edip Boğdan'ın iç işlerini düzcltti. Er­ del'e Osmanlı taraftarı bir bey getirilip böylece Eflak-Boğdan ile Avusturya'nın arası tamamen kapaulmış oldu. Lehistan'la bir barış anlaşması yapıldı ve Tatarlar'ın akın etmemesi şartıyla Le­ h istan haraca bağlandı (1617). S ultan Birinci Ahmed Han, 1617 yılı Kasım ayında ve­ fat etti. 28 yaşının içindeydi. Ondört yaşında tahta çıkmış, 'on­ dört yıl hükümdarlık yapmıştı. Pek genç yaşta ölen B i rinci Ah­ med iyi yetişmiş, zeki ve kaabiliyetli bir sultandı. Çok iyi bir şairdi. Çok dindar olduğu için içki ve sefahate hiç meyletme­ m işti. Türk mimarlığının şaheserlerinden ve İstanbul'un İncile­ rinden olan S ultan Ahmed Camii'ni o yaptırmışlIr. İkinci Se­ ıım devrinde iyice artan kadınlar saltanatına son vererek, harem Tarihte Türklcr/343 ile siyaseti birbirinden ayırmıştır. Ordunun başında sefere çık­ mayışı genellikle asıl büyük kusuru sayılır. Sultan Birinci Mustafa Han Sultan Mustafa, B irinci Ahmed'in kardeşi idi. G eleneğe göre Sultan Ahmed'in büyük oğlu sultan olması gerekirken; Mustafa tahta çıkarıldı ( 1 6 1 7). B irinci Ahmed'in eşi Mahpeyker Kösem S ultan, başka bir kadından doğmuş bulunan Şehzade Osman'ın padişahlığına engel olmak için bazı devlet adamla­ rıyla işbirliği edip bu kaanfın -dışı işi yapmıştır. Fakat S ul tan Mustafa'nın zayıf ak ıllı veya sinir hastlısı olması yüzünden üç ay sonra tahttan indirilmesi gerekti . Yerine Şehzade Osman tah­ ta getirildi. Sultan İkinci Osman Han Genç Osman diye anılan lkinci Osman 1 6 1 8 yılı Şuba­ u'nda padişah oldu. Padişah olduğunda ondört yaşının içinde idi. Genç yaşına rağmen çok parlak bir şahsiyeti vardı. Kendisinin meşru hakkı çiğnenip amcasının padişah yapılması, devlet oto­ ritesinin birtakım sorumsuz veya yetkisiz kimseler tarafından kullanıldığını gösteriyordu. S ultan Osman tahta geçtiği günden It.ibaren bu otorite kargaşalığına son vermek üzere çok sert ted­ birler al m aya baş lamış, bazı konularda köklü değişmeler yap­ mak gerektiğine inanm ıştı. B u işlerde en çok kendi hocası Ömer E fendi ilc işbirliği yapıyordu. Hatta Ömer Efendi'ye şey­ h ülislama aid olan bütün azil ve illyin yetkilerini vermişt.i. Saltanatının ilk yılı lranlılar'a karşı Halil Paşa ordusu­ nun mağlubiyetine şahid oldu. Bu yüzden lranlı1ar'la yeniden Kaanun! devri sınırları esas tutulmak üzere barış yapıld ı . Fakat Lehistan tarafında i şler iyi gitti. Birinci Ahmed zamanında Bos- 344!Tarilıte Türkler na Beylerbeyi olup Boğdan isyanını bastıran İskender Paşa bu defa Özü Beylerbeyi idi ve Lehistan Kazakları'nın akınıarını dur­ durmakla görevlendirilmişti. Ayrıca, Boğdan Voyvodası yine başkaldırıp Lehliler'le işbirliği yaparak Türk hakimiyetindeki yerlere saldırmaya başlamıştı. B unun üzerine İskender Paşa Boğdan serdarlığına (başkomutanlık) tayin edilmiş, yanına da Kırım Ham Canbek Giray, Rumeli Beylerbeyi Yusuf Paşa, Niğbolu Beyi Tiryiiki Mehmed Paşa, Vidin Beylerbeyi Mihal­ oğl u Hızır Paşa vb. verilmişti. İskender Paşa 1620 yılı Eylü­ lü'nde Lehistan ordusuyla karşalaşarak düşmanın taburunu boz­ m uş, onbin askerini kılıçtan geçirmiştir. Lehistan başkuman­ danı Zolkievski, serdara ve piidişaha çok yüklü bir haraç vererek banş istemişse de, serdar buna yanaşmamıştır. Çünkü Lehistan o sırada Osmanlı'ya bağlı bir devletti ve Osmanlı'ya kılıç çek­ mesi ihanet sayılıyordu. Lehistan Ordusu dokuz günlük bir sa­ vunmadan sonra geri çekilirken Dinyester (Turla) ırmağı boyun­ da İskender Paşa tarafından imhil. edildi, hain Zolkievski'nin başı kesilip İstanbul'a gönderildi. Lehistan mes'elesi bu seferle halledilmiş durumdaydı, ve Lehistan elçi göndererek her türlü şartta anlaşmaya hazır bulu­ nuyordu. Fakat büyük idealleri bulunan S ultan Osman anlaş­ maya yanaşmadı. Onun maksadı Lehistan'ı bir baştan bir başa geçerek Baluk Denizi'ne çıkmak, Avrupa protestan dünyasını Osmanlı himayesine almak ve böylece Alman İmparatorluğu'nu iki taraftan sıkışurmaktı. B öyle cihangirilne bir emdin başında elbette kendisinin bulunması gerekirdi. 1 611 yılı Mayıs ayında İstanbul'dan ordunun başında hareket ederek Lehistan seferine çıktı. Bir yandan kapdan-ı derya Hali l Paşa Karadeniz'e açılmış ve Lehistan Kazaklan'nın deniz kuvvetlerini dağıtmaya başla­ m ıştı. Ordu Lehistan sınırından içeri girdiği zaman Kırım Ha­ nı'na akın emri verildi. Canbek Giray Tatar askeriyle Lehistan içlerine baskınlar vermeye başladı. B u arada düşmanın Hotin Kalesi'nde savunma hazırlığı yaptığı, ellibin tüfekli askerin ka­ leyi korumakla görevlendirildiği öğrenildi. Tarihte Türkler/345 Hotin önünde düşmanın müstahkem savunma mevzi le­ rine yapılan ilk hücumda içeri girilip düşman mukavemeti kırıl­ mıştı, fakat yeniçerilerin ya�macılı�a başlaması yüzünden zafer tamamlanamadı. D üşmanın gerilerine gönderilen Canbek Giray ile Nogay Tatarları'nın Hanı Kantemir Mirza bütün ikmal kol­ larını vurup her türlü yardım ümıdini söndürdükleri halde, Ho­ tİn'de yeniçerilerin hoşnutsuzlu�u ve a�ır hareketi yüzünden bir türlü sonuç alınamadı. Nihayet Lehistan'nın barış iste�i üzerine Kaanunı devri s ınırları esas olmak ve Lehistan'ın Kırım Hanlı­ �ı'na verdi�i vergi devam etmek şartıyla barış yapıldı, ordu İs­ tanbul'a döndü. Lehistan seferinin başarısızlı�ında askerin gönülsüz sa­ vaşması, disiplinsizli�i, bahşiş hırsı önemli fOl oynamıştı. S ultan Osman'ın herkesçe bilinen cimfili�i dolayısiyle onları memnun edemeyişi de işi büsbütün alevlendirmişti. Padişah m uazzam emellerinin suya düştü�ünü görünce, mevcud yeniçeri ve sipahı teşkilatlarının dejenere oldu�una, bunların kaldınlıp yerlerine Anadolu ve Suriye Türkmenleri'n�en yeni bir ordu ku­ rulınası gerekti�ine karar verdi. Hatta bazı tarihçiler ve hatırat yazarları onun devlet merkezini İstanbul'dan Anadolu'ya kaldır­ mak, ulema sınıfına siyasetten el çektirmek, haremi kaldırmak gibi fikirleri olduğunu söylerler. S ultan Osman Anadolu ve Suriye'de Türkmen aşiretle­ rinden ordu toplamak üzere İstanbul'dan Anadolu'ya geçmeye karar verince, bu niyetini gizlemek için Lübnan'daki Dützı is­ yanını bastıracağını söyledi. Fakat bir ası lider için padişahın sefere çıkarnayacağı anlatılınca bu defa hacca gideceğini bildirdi. Saraydaki cariyeleri evlendirip çıkararak haremi kaldırmaya te­ şebbüs etti. Kendisi de cariye ile evlenmek yerine Şeyh ülislam . Es'ad Efendi'nin kızı' ile evlendi. Hatta kıyafette bile reform ya­ pıp mevkiinin ağırlığına hiç yakıştırılmayan hafif kıyMetlerle halk arasına girdi. Kendisine karşı büyüyen muhalefetin asıl iki sebebi ule­ ma sınıfının nüfUzunu kırmaya kalkması ve askeri gücendirme­ siydi . Hatta onun beylerbeyilerine emırnameler gönderip kapı­ kulu askerini kırdırarak yerlerine sekban askeri toplamalarını is­ tediği bile söyleniyordu . 346!farihte Türkler Muhalifler toplanarak Padişah'ın akıl hocası diye bilinen birkaç kişiyi ortadan kaldırmayı düşündüler ve Şeyhülislam'dan bu yolda bir fetva aldılar. Sultan Osman fetva kendisine getiril­ diği zaman yırtıp attı. Böylece durum büsbütün gerginleşti. As­ . ker, Padişah'a dilekçe vermek üzere saraya girdi, fakat Padişah bunları kabfıl etmedi. Nihayet amcası eski Sultan Mustafa'yı hapsedildiği yerden çıkarıp padişah ilan ettiler. UIema, Sultan Osman'ın tahttan iıi.dirilerek yerine akıl hastası oldu�u bilinen Sultan Mustafa'nın getirilmesini istemcdiyse de, yeniçeri ve si­ pahlIer kılıç zoruyla onları yola, getirip Sultan Mustafa'nın pa­ dişahlığını tasaık ettirdiler. Böylece Gerrç Osman tahttan indiriI­ miş oluyordu. Fakat kargaşalık henüz dinmemişti. Sultan Os­ man Yeniçeri Ağası'yla gizlice görü�p onlara bazı tavizler ver­ mek suretiyle Sultan Mustafa'nın padişahlığına engel olmaya çalıştı. Fakat yeniçeriler kendi Ağalarının onu, tuttuğunu görün­ ce Ağa'yı da öldürdüler. Sultan Osman tutuklandı ve Yedikule zindanına götürüldü. O sırada Veziriazamlık makamına getirilen Kara Davud Paşa, yanına birkaç canı alarak kimsenin haberi ol­ madan Sultan Osman'ı öldürttü. Sultan Osman o tarihte yaptı�ı bazı hatalar ve çok kim­ senin hoşuna gitmeyen reformcu fikirleri dolayısiyle tahtını kaybetmişti. Fakat bu sırada kendisine yapılan fena muamele ve hele hiç hesapta yokken vahşice öldürülmüş olması bütün memlcketi derin bir kedere bogdu. Halk özellikle sipahileri bu cinayetten sorumlu tutuyor, sipahiler de üstlerinden bu ağır yü­ kü atmak için kaatillerin idamını istiyorlardı. Nihayet önce ce­ becibaşı, sonra Kara Davlıd Paşa ve Kethüdil Kalender öldürü­ lüp cesetleri Saraybumu'ndan denize atıldı. Sultan Osman Han ondört yaşında pi1dişah olmuş, onse­ kiz yaşında asker kıyMetli bir alay zorba tarafından şehid edil­ mişti. Çok genç ve yakışıklı olması yüzünden "Genç Osman" diye şöhret bulmuştur. Onun öldürülmesi Türk tarihine kara bir ' leke olarak geçmiş, halk vicdanı bu olayı bir türlü unutama­ mıştır. O yaşta Osmanoğulları ailesinin pekçok mensubu gibi değerli bir şair olan Osman Han'ın asıl hatası, kafasındaki büyük emelleri gerçekleştİrıneye kalkmadan önce dost ve düşma- Tarihte Türkler(,347 nını iyi tanımamış olması, devletteki kuvvetler dengesini hesa­ ba katmamasıdır. S ultan Osman'ın bu [eel akıbeti üzerine, yeniçerilerin destekledigi hükumetIere karşı muhalefete düşen bazı devlet adamları, S ultan Osman'ın kanının hesabını sormak iddiasıyla kalkmışlar, bu sureüe halkın senpatisini toplamışlardır. Bunlar­ dan ilki Erzurum Beylerbeyi Abaza Mehmed Paşa'du. Osmanh tarihinde yigiLligiyle ün yapmış olan Abaza Mehmed Paşa, ye­ niçerileri padişah kaatili ilan ederek üzerlerine yürümüş, ye­ niçerilerin bir kısmı kaçıp bir kısım Erzurum iç kalesine sı1!;ın­ mıştır. Hatta kaçan yeniçerilerin bazılarını yakalayıp ayaklarına nal çaktırariık "Şimdi daha iyi koşarsımz" dedigi söylenir. Aba­ za Mehmed Paşa Erzurum'dan hareket ederek Anadolu vaıileri­ nin birço1!;unu kendi y�ınına kattı, Ankara'ya kadar geldi ve An­ kara Kalesi'ni kuşattı. İstanbul'da işlerin düzelmedigi gibi Anadolu'yu da baştan başa ateş sardığını gören devlet ileri gelenleri, bu işe bir çare bulmaya çalıştılar. Yapılacak ilk iş, devlet reisliği ve hele Ha­ life olma şartlarından tamamen uzak bulunan Sultan Mustafa'­ nın oradan uzaklaştınlması idi. 1623 yılı Eylülü'nde Birinci Ahmed'in hayatta bulunan oğullarından en büyüğü olan Şehzfıde urad tahta çıkarıldı. * Dördü.ncü Murad Han S ultan Murad Han, Birinci Ahmed'in ogıu olduğu için Genç Osman'ın da kardeşi idi. Oniki yaşında tahta çıktı. Bu yaş­ ta devlet işlerinde bilgisiz ve tecrübesiz oldugu gibi, ağabeyi Sultan Osman'ın feel akibetiyle ilgili korkunç hatıralar içinde bulunuyordu. Padişah olduğunun ertesi yılı İran Şahı B irinci Abbas hiyle ile Bağdad'ı işgal etti. Bağdad'da yerli askerin kumandanı olan Bekir Subaşı, vali Yusuf Paşa'yı bir vesile ile ortadan kal­ dumış ve Harız Ahmed Paşa'ya haber salarak Bağdad vaıııiğinin kendisine verilmesi halinde her yıl İstanbul'a büyük miktarda 348ffarihte Türkler para gönderece�ini bildirmişti. Onun bu isteği reddedilerek Bağdad'a bir vall tayin edilince, Bekir S ubaşı Acem Şahına mektup gönderdi, kalcyi kendisine tesllm edeceğini söyledi. Şah Abbas hemen adamlar gönderip, kendisi de Şillerin kutsal yerlerini ziyaret maksadıyla otuzbin askerle Bağdad taraflarına geldi. Tehlikeyi sezen İstanbul hükumeti hemen Bekir S u­ başı'yı paşa rütbesiyle Bağdad valisi yaptı. Bekir Paşa bunun üzerine devlete sadakat gösterip İranhlar'a şehri vermedi. Şah Abbas Ba�dad'ı kuşattı. Üç ay şiddetli bir savunmadan sonra Şah'ın vaadlerine kapılan Bekir Paşa'nın oğlu İran askerini şehre sokunca kale düştü. İranhlar Bekir Paşa'yı işkence ile öl­ dürdükten sonra Bağdad'da şiilerle sünnilerin listesini yapıp sünnileri başta BaMad Müftüsü olmak üzere işkencelerle öldür­ düler. Böylece Bağdad ve onunla birlikte bütün Irak, Osmanh elinden çıkmış oluyordu. Ardından Kırım'da hanhk kavgası do­ layısıyla isyan çıktı. Kırım veliahdi Şahin Giray, otuzbin Ta­ tar'la Osmanlı elindeki sahil kalelerini yakıp yıkmaya başladı. Nihayet Nogay Beyi Aslan oğlu Kantemir Mirza bunların üzerine hücum edip hemen hep,s ini imha etti. ve Kırım ateşi söndürülmüş oldu. O kargaşalıkta Kazaklar Karadeniz'de kor­ sanlığa başlayıp İstanbul Boğazı ağzında Sarıyer'e kadar geldiler ve her tarafı yakıp yıktılar. Kapdan-ı Derya Receb Paşa 1 625 Ekimi'nde bunlar üzerine sefere çıkıp Karaharman açıklarında bütün Kazak donanmasını imha ederek devleti o dertten kur­ tardı. Ba�dad felaketi kanayan bir yara haline gelmişti. HMız Ahmed Paşa Diyarbekir Beylerbeyi iken Bağdad'ın kurtarılması için serdar tayin edildi. HMız Paşa, yanında dört toptan fazla gö­ türmediği için kale dövülemedi ve muhasara uzadı. Şah Abbas'­ ın İran ordusunu toplayıp yardıma gelmesi üzerine de Osmanlı­ lar kuşatmayı kaldırıp döndüler. Devlet bir taraftan iç isyan gaileleriyle bunalıyordu. Abaza Mchmed Paşa kendi üzerine gönderilen yeniçerileri kılıç­ tan geçirdikten sonra kendisini tenkıle gelen Dişlenk Hüseyin Paşa'yı da yendi. Erzurum 'a asker gönderilip Abaza· orada kuşa­ tıldıysa da yine bir netice alınamadı. Nihayet Hüsrev Paşa ku­ mandasında gönderilen bir ordu 1628 Eylülü'nde Abaza Paşa'mn Tarihte Türkler/349 askerini türlü vaadlerle yanından uzaklaştırdıktan sonra Abaza'yı LesIlme mecbur ettiler. Paşa oradan İstanbul'a, Padişah'ın huzu­ runa getirildi. Bütün bu isyanının Sultan Osman'ın öcünü al­ maktan başka gayesi bulunmadı�ını söyleyince Padişah onu ,af­ fetti ve Bosna Beylerbeyli�ine tayin etLi. Hüsrev Paşa'nın başkumandanIı�ında Bagdad'a ikinci bir sefer Lertiplendi. 1 630 yılında bu Ba�dad kuşatmasından da so­ nuç alınamadı. Hüsrev Paşa azledildi, yerine Hafız Ahmed Paşa getirildi. Hüsrev Paşa taraflıları onu yine eski yerine getirmek için padişahtan, Hafız Paşa dahil, onyedi kişinin kendilerine tesIlm edilmesini istediler. Dördüncü Murad henüz idareye ha­ kim olmuş de�ildi. Bütün çırpınmalarına ra�men, annesiyle iş­ birli�i yapan Topal Recep Paşa'nın da göz yumması üzerine, askerin zorbabaşıları Hafız Ahmed Paşa'ya saldırıp parçaladıIar. Hafız Paşa'nın kendi gözleri önünde öldürülmesinden sonra bu zorbaları sindirece�ine dair yemın eden S ultan Murad, önce onların pek büyük ümıd ba�ladıkları Hüsrev Paşa'yı orta­ dan kaldırmakla işe başladı. Sonra zorbaların saraydaki baş da­ yana�ı olan Topal Recep Paşa'nın başını vurdurdu. Kendi anne­ si Mahpeyker Kösem Sultan'ı saraydaki odasında göz habsine aı d ırdı. Sıpahı zorbaları başlarına geleceği sezip Atmeydanı'nda top'andılarsa da Padişah akıllılık edip önce yeniçerileri elde ede­ rek, yeniçeri ileri gelenlerine ve ulemaya sarayda devlete itaat edeceklerine dair Kur'an üzerine yemın ettirdi. S ultan Murad bundan sonra İstanbul içinde herhangibir zorba fesadına meydan vermemek üzere, fesatçıların toplandık­ ları kahvehaneleri kapattı ve tütün yasağı ilan etti. Sık sık ge­ celeri kendisi kontrola çıkıyor, yasağa uymayanları oldukları yerde öbür dünyaya gönderiyordu. Asker içinde fitne çıkaran ele­ başııarı birer birer yakalayıp ortadan kaldırdı. Sonra ulema sını­ fını sindirdi. Böylece İstanbul'da devlet reısini ve hükumet oto­ ritesini hiçe sayıp kendi menfaatları uğruna her türlü kepazeliği yapabilecek cinsten hiçbir adaın kalmadı, böyle şcyleri akılla­ rından geçirenler korkularından seslerini çıkaramaz oldular. Sıra dış işlcrine gelmişti. Önce Lchistan üzerinc seferc çıktı. Padişah Edirnc'de iken Lehistan hük umeti elçi gönderip 350(farihte Türkler Osmanlı'nın barış şartlarını kabUl etmeye hazır olduklarını bil­ dirince geri döndü ve o sırada devlet için adeta haysiyet mes'ele­ si haline gelen İran işini halletmeye karar verdi. 1 635 yılı Mart ayında Pildişah ıstanbul'dan hareket ede­ rek Revan (Erivan) seferi denen İran seferine Çıktı. Osmanlı or­ dusu Temmuz ayında Revan önüne geldi ve şehri kuşatt!. lran­ lılar dayanacak güçleri olmadığını görünce tesilm oldular. Re­ van Valisi olan Emir G une Oğlu Tahmasb Kulihan şehri vire ile teslim etti. B u adam Osmanlı hizmetinde Y usuf Paşa adını almış ve İstanbul'un meşhur Emirgan semtine ismini vermiş­ tir. Padişah Revan'ı tesilm aldıktan sonra Tebriz üzerine yü­ rüdü, ve Tebriz'i işgal etti. Oradan Van-Diyarbekir yoluyla ls­ tanbul'a döndü. 1 638 Nisan'ında Bağdad'ı kurtarmak üzere sefere çıktı. Ekim ayı ortalarında Bağdad'ın dış mahallari alınıp kale kuşa­ tıldı. Kale içinde otuz ila kırkbın arasında İran askeri bulunu­ yordu. Açılan gediklerden yapılan şiddetli hüeumlardan birinde vezıriazam Tayyar Mehmed Paşa askerin başında gedikten gi­ rerken kurşunla vurulup şehid oldu. Aralık ayı sonlarında İran Vaıısi Bektaş Han umumı hücum yapan Türk ordusuna karşı kale burçlarından teslim teklifi yaptı ve "vire" ile kaleyi verdi. Fakat Bektaş Han ile araları iyi olmayan diğer lranlı kumandan­ lar yirmibin askerle iç kaleye kapanıp savaşa devam ettiler. Bu­ nun üzerine Padişah Rumeli Beylerbeyi Aslan Paşazade Ali Paşa'yı gönderip yirmibin S afevi askerini şiddetli bir hüeumla toptan imha ettirdi. Bu ölü sayısı aşağı-yukarı Safeviler'in Bağ­ dad'ı ele geçirince öldürdükleri sünni müslüman sayısına denk­ tir. Padişah fetih işi tamamlandıktan sonra "ancak şimdi ziyare­ te yüzüm var" diyerek lmam-ı Azam'ın Wrbesine gitti; türbeyi tamir ettirip fevkalade kıyrnet�i eşya hediye etti. 1639 yılında lran'la Kasrışirin Anlaşması yapıldı ve böylece şimdiki Türk-İran hududu daha o tarihte çizilmiş oldu. S ultan Dördüncü Murad Han , 1 640 yılı Ş ubat'ında "damla" hastalığından vefat etti. Bu hastalık Osmanoğullarında irsi olup kendisinde bir senedir başlamıştı. Hekimlerin verdiği Tarihte Türkler/35 1 ilaç v e perhizlerle biraz düzeldiği bir sırada Silahtar Mustafa Pa­ şa'nın konağında verilen bir ziyafette içki içmesi üzerine bütün Osmanlı ülkesini n izam ve disiplin içine sokmuş bulunan o kudretli padişah kendi nefsini zaptedememiş, bilhassa Revan'­ dan getirdiği eski Safevi Valisi Emirguneoğlu'nun tertiplediği eğlence alemlerinde vücudunu yıpratmıştı. Öldüğü zarrian yirmidokuz yaşındaydı. lkiyüz okkalık gürz kullanır, mızrak vurarak sekiz kalkanı birden deler; ata binmekte ve silah kullanmakta eşine rastlanmazdı. Yine bütün dedeleri gibi saı:ı'at sahasında da dehası vardı. Hii.fız Ahmed Pa­ şa'nın Bağdad seferinden gönderdiği ınanzum feryadnameye yaz­ dığı cevap bugün bile diııerde destandır. Dördüncü Murad Han Osmanoğluları'nın en kudretIiIe­ rinden biri sayılır. Gerçekten, kendisinden önceki yıllarda otori­ te kargaşalığının memlekette yarattığı anarşi ve terör o kadar korkunç boyutlara ulaşmıştı ki, Padişah'ın bu uğurda kıydığı binlerce can kimsede acıma duygusu yaratmadı , bütün memle­ ket genç yaşta ölen bu büyük adamın arkasından ağladı, hatta her argaşalık devrinde onun hasretini çekti. , ) Sultan İbrahim Han İbrahim Han, Birinci Ahmed'in oğlu ve Dördüncü Mu­ rad'ın kardeşi idi. Genç Osman vak'asına şahid olmuş, ayrıca üç kardeşi S ultan Murad zamanında-idam edildiği için o zamana kadar bütün hayatı ölüm korkuları içinde geçmişti. Bu yüzden kendisini tahta davet ettikleri zaman bunun bir tuzak olduğunu sanıp gitmek istemedi. Dördüncü Murad'ın oğulları hep küçük yaşta ölmüş oldukları için, Şehzade İbrahim, Osmanoğulları ailesinin tek erkek ferdi olarak kalmıştı. Padişah olduğu zaman yirmibeş yaşındaydı. Yaşadığı hayatın ızdırapları sinirlerini çok bozmuştu. Bazıları bu sinir bozukluğundan dolayı S ultan İbra­ him'e "deli" demişlerse de bunlar hem deliliğin ne demek oldu­ ğunu, hem de Sultan İbrahim'in şahsiyetini hiç bilmeyen kim­ selerdir. 352!farihte Türkler Sultan İbrahim'in sa1tanat yıllarının en önemli hadiseleri Girit seferi ve bazı Anadolu isyanlarıdır. Girit, Venedikliler'in elindeydi ve Akdeniz'de Türk hakimiyetine sekte veren bir çıban gibi duruyordu. Rodos'tan sonra Malta'ya sı�ınan korsan şöval­ yelerin bir sıgınagı haline gelmişti. Bu haydut yuvasının fethi Birinci Ahmed zamanında kararlaştırılmış, fakat başka gaileler­ den gecikmişti. Bu defa Kızlaragası Sünbül Aga'nm, yanında Mısır vergi geliri ve birçok degerli eşya ve cariyelerle bindigi kalyonun Malta korsanları tarafından esir alınıp, esir ve cariye­ lcrin Girit'te satılmış olması bir bahane oldu. Ordu ve donanma Malta seferine diye hazırlanıp asıl niyet gizlendi. Türk askeri ancak adanın yakınlarına gelindigi zaman hedefin Girit oldugu­ nu anlamış, böylece Venedikliler'e de fazla hazırlık fırsatı veril­ memişti. 1645 yılı Haziran'ında Girit sahillerine asker çıkarılmaya başlandı. Halk Venedikliler'den pek memnun olmadıgı için, Türk ordusunun iyi muamelesi onları çok sevindirmiş, hatta er­ zak yardımı yapmalarına yol açmıştı. Ordu Haziran sonunda Gi­ rit'in en büyük kalelerinden Hanya önüne geldi ve kuşatmaya girişti. Agustos ayı içinde Hanya tesIlm oldu. Kış geldiginde orada asker bırakılarak İstanbul'a dönüldü. Ertesi yıl Girit'e eski Budin Beylcrbeyi olup kahramanlıgı ve espirisiyle tanınan Gazi Deli Hüseyin Paşa serdar tayin edildi. Hüseyin Paşa büyük ba­ şarı göstererek Girit'in ikinci büyük kalesi olan Resmo'yu aldı, oradan Kandiye kuşatmasına geçti. Kandiye çok müstahkem bir yerdi ve içinde çok sayıda asker, cephane, erzak vardı. Hüseyin Paşa önce şehri ablukaya alıp teslim olmaya zorladı. Bu arada Venedikliler zaman zaman huruç hareketi yapıp Türkler'e hü­ elım ediyorlardı, fakat Hüseyin Paşa her seferinde bunları feci yenilgilere ugratıp ellerinden hayIl top ve tabya aldı. Nihayet ablukadan sonra doğrudan doğruya kuşatmaya geçildi. Bu arada Vencdikliler Çanakkkale Boğazı'nı ablukaya alıp Girit'e gidecek yardımı önlemeye çalıştılar. Kapdan-ı Derya Ammfuziide'nin be­ ceriksizliği yüzünden Hüseyin Paşa ordusu uzun zaman yiyecek ve cephfıne sıkıntısı çekti. Sonra asıl adı Himarzade olan Am-' mftaade bu beceriksizliğinden dolayı idam edildi. Tarihte Türklcr!353 S u I Lan İbrahim devrinin iç politikası çok bozuk gitti. Padişah sık sık sinir krizleri geçirdiginden iyi olmak için her çfıreye başvuruyor, bu arada onun gözüne g irmek isteyen bir sü­ rü dalkavuk herbiri bir yoldan "derdine çare" gösteriyordu. Bun­ lardan biri "nefesi kuvvetli" olduğu söylenen Kastomonulu bir üfıirükçü idi . Her nasılsa Padişah bu adama okutlugu zaman fe­ rahiık bulmağa başlamış, böylece Cinci Hoca adıyla tanınan üfürükçü sarayda büyük bir nüfuz kazanmıştı. Dalkavuklukta bazı paşalar ondan hiç geri kalmadılar. Hatta bir veziriazam, Pa­ dişah'a "Siz hata etmezsiniz" diyecek kadar ileri g i tti. B unlar ayrıca olup biten işleri Pad i şah 'a düima iyi tarafından anlatı­ yo rlar , b irçok kötül üklerden kendi si n i haberdür etmiyorlard ı. Sultan ıbrahim dufılar, kad ın lar araba semıtm ilh. içinde derdini unutmakla ömrünü geçirdi. Saraydaki eğlence h ayatı na para yet­ mediği için halktan "k ürk ve anber" vergisi diye bir vergi al­ maya ka lktı. Ayrıca, vfılilerden haraç is teme ye kalkmış, vfıI:ilik­ ler i �'ok para verenlere vemıeye ba ş lam ı ş t ı . Sivas Vüllsi V a rdar Ali Paşa'dan büyük m ik tarda para ve Anadolu Bey lerbeyi l bş ir Paşa'nın S ivas'taki karısını isteyince Vardar Ali Paş a isyan ederek asker top lay ı p İ stanbul'a yürüdü. Fakat � bş i r Paşa karısının ı rzını kurtaracak yerde 1s t�ın bu l 'u n em r iy l � Vanlar'ın üzerine yürüyüp onu idfım eHirdi. B unun dı­ şında K at ıre ı oğl u ve Kara h ayd�ıroğl u adlı CclaI:i rCısleri Anado­ l u'yu altüst ed ip üzerlerine gömlerilen k uvvetleri mağl ub etl i l er ve arada pekçok ma'slıın canından, ma l ınd a n o l d u. , Sulıan İbrahim nihfıyet k ürk ve anber vergis in i uleınadan ve askerden de a lm a y a kalkışınca Yen içeriler'in i leri gelen ku­ man dan l arı o sırada G i ri t'ten dönmüş olan eski Yeni çeri Kethü­ dfısı Kara Murad Ağa'nm başkanl ığında toplandılar; ulema ya da haber sal ındI. B unlar önce Padişah'ı yanl ış haberlerIc aldatan ve o n u n keyfine hizmet eden vezıriazam Ahmed Paşa'n ın azl i n i istediler. Paşa azI cd i l d i ama Yeniçeri kumandanıarı (Ocak ağa­ ları ) onu ya k a l a y ıp iildürd ü ler, cesed ini S u l ıanahmed M eyda­ nı'ndaki çınar ağa c ı Il l i i d ib i n e çınlçıplak bıraktı lar. İnsan etinin marsal roınati /.l1las ın a çok iyi geldiği şfıyiası ü zerine pekçok , , 354!farihte Türkler kimse gelip Paşa'nın elinden birer parça kopardığı için, Ahmed Paşa'nın adı sonrdları "Hezaepare" (=Bin parça) olmuştur. S ultan İbrahi m yeni veziriazam Sofu Mehmed Paşa'nın asker ve ulemaya aid istekleri kendisine bildirmesi üzerine çok sinirlenerek onu huzurundan kovunca, Sofu Mehmed Paşa ertesi gün d urum u Hilih Camii'nde toplanan ocak agalarına ve ulema efendi lere bildirmiş, bunun üzerine Yeniçeriler toplanarak Padi­ şah'm tahttan indirilmesine karar vermişlerdi. 1648 yılı 8 Ağus­ tosu'nda saraya giren büyük bir kalabalık Ş ehzade Mehmed'i Çı­ karıp padişah ilan etti, S ultan İbrahim de bir odaya kapatıldı. Sultan İbrahim kötü bir şöhrete sahip olmakla birl ikte aslında kötü veya deli bir adam değildi. Kendisinin padişah ola­ rak sorumluluklarının pekMa farkında idi ve bu yolda çok titiz davranıyordu. Fakat sinir buhranları içinde bulunması bazı kaa­ bil iyetli devlet adamlarını bertaraf etmesine, bfızı değersiz kişi­ leri ise sırf onun sıkıntılarını ferahlattıkları için büyük mevki­ lere geçirmesine yol açtı. Kad ın düşkünlüğü yüzünden yaptığı birtakım saçmalıklar da kendi eseri değildir. Osmanlı hilnedanın­ da kendisinden başka erkek kalmadığı için, nesI in devam etmesi maksadıyla büLÜn devlet adamları kendisine güzel dıriyelcr tak­ dim etmekte adeta yarışa girmişler, padişahı Binbir Gece sultan­ Iarına benzetm işlerdir. Evliyil Çelebı, ne h ikmetse onun LÜrbe­ sinin hep kadınlar tarafından ziyfıret edildiğini söyler. Kapatıldığı odada on gün kaldı ktan sonra idam edilmiş ve Ayasofya'da amcası S ultan Mustafa'nın yanına defnedilmiş­ tir. Dördüncü Mehmed Han Av merakı yüzünden "Avcı Sultan Mehmed" diye anılan Dördüncü Mehıned, S ultan İbrahim'in büyük oğludur. Tahta çı­ karıldığı zaman yedi yaşındaydı (1 648). Dördüncü Mehmed'in ilk yıllarında Sultan Osman olayı ve ondan sonraki birçok hfıd iselerin izleri henüz çok taze idi ve ayni tip kargaşalıklar devam ediyordu. Önce sipfıhıler Sultan Tarihte Türkler/355 Osman'ın kan davası için şeyhülisHlmla v eziriazamın katlini is ted iler Ulema bu istege karşı Yeniçeriler 'le b irleş ti ve Sultan­ ahmed Meydanı'nda isyan çıkaran sipahiler kanlı bir şekilde yo­ la sokuldu. B öylece sipahi ler bir güç olmaktan çıkm ı ş bütün kuvvet Yeniçeri Oca�ı'na geçmiş oldu. Bir müddet sonra veziri­ azam da azlcdi lip Yeniçeri Agası Kara Murad Aga veziriazam oldu. Devleti bu yıllarda en çok ugraştıran iki mes eleden biri Celali hareketleri, öbürü uzayıp giden Girit savaşı i d i Isparta taraflarında yirmi sancaklık: yeri kendi hakimiyet bölgesi yapan Kara-Haydarogıu Mehmed Bey, Isparta mütesellimi Abaza Kara Hasan A�a tarafından bir baskında agır yaralandıktan sonra ya­ kalandı ve İstanbul'a getirilip idam edildi. Meşhur seyyah Ev­ liya Çelebi Kara-Haydaroglu'nun büyük bir kahraman oldu�unu söyler. Bu olaydan sonra eski s i pahi zorbalarından Gürcü Nebi, Karahaydaro�lu'nun eski yoldaş ı Katırcıogıu ile b irlikte çok sa­ yıda asker toplayıp İstanbul'a yürüdü. B ulgurlu'da yapılan sa­ vaşta KatırclOgıu hükumet kuvvetlerini bozduysa da Gürcü Ne­ bı maglub olup çekildi. Kaç an Gürcü Nebi Kırşehir sancakbeyi İshak Bey tarafından yakalanıp idam edildi, KatırclOgıu ise yi­ �itligirtden dolayı affedilip sancakbeyi yap ıl d ı [Padişah henüz küçük yaşta oldu�undan devlet işlerini ele almış ve otoritesini kurmuş değildi . Bu yüzden saraya bazı dev­ let adamları ve valide sultanlar hakimdi. Dördüncü Mehmed'in annesi Tu rhan Sultan ile B üyü k Vaıide (Dördüncü Murad'ın an­ nesi) Mahpeyker Kösem S ultan arasındaki mücadelede Kösem Sultan öldürüldü; böylece en azından Dördüncü Mehmed in ikti­ darı saglamlaştı Kösem i öldüren Lala Uzu n S üley man Ağa bu defa ta S ultan Osman olayından beri d evle te hakim olan yeniçe­ ri zorbabaşı ıarını ortadan kaldırmanın da bir yolunu buldu. To �­ kapı Sarayı'nın Bab-ı Hümayun kısmı önüne Peygamberimizin mukaddes sancağı (S ancağ-ı Şerıf) d ik i l i p tella1lar vasıtasıyla büıün halk sancak altına toplanmaya davet edil di . Yeniçeri ne­ . , ' . . ' . ' ferleri canlarının korkusuna düşüp hepsi sancak altına gelince Ocak Ağaları kaçacak yer aramaya başladılar. Onbeş-yirmi gün içi nde b i re r ikişer hepsi saklandıkları yerlerde yakalanıp işleri 356/farihtc Türkler bitiriIdi, böylece Agalar saILanat.ma da son verilmiş oldu. Dörd üncü Mehmed'in ilk on yılında hemen her yıl, hat.ta bir yılda birkaç defa sadnazam dcğişikliği oldu. Nihayet Vaıidc S ultan'ın tavsiyesi üzerinc eski Trablusşfım Valisi Köprül ü Mehmed Paşa vczıriazaml ığa getirildi. Köprülü, dcvleti b u kar­ gaşalıktan kurtaracağını, ancak kcndisinc yaptığı işlcrdcn dolayı hesap sorulmaması ııı �art koşarak bu makamı kabul ct.li . Birçok işlcri düzclt.ti, ama bu arada çoğu ma'sum olmak üzcrc nice in­ sanın kan ını döktü. Önce Girit mes'elesinin halledilmesi gerckiyordu, çünkü Çanakkale Boğazı'nı abluka altına alan Vencdikl i ler b uradan G i­ rit ordusuna yardım gitmesini önlüyordu. Köprülü, ordunun ba­ şında Çanakkalc'ye gitti. Donanma Vcnedik gemilerine karşı bir başarı gösteremedi , fakat karadan atılan bir top güllesi Venedik AmimI gem isini batırınca Venedikliler kaçtılar ve böylece G irit . yol u açıldı. B undan sonra Vencdiklilcr'in o kargaşalık ta Türk­ ler'den aldıkları Bozcaada, Limni, Semadirek gibi adalar tekrar ele geçirildi. Köprülü bundan sonra Erdel seferine çıktı ve isyan cden ErdcJ Beyi ile ona katılan EOfık vc Boğdan Voyvodaları'nı yola getirdi. ıkiyüzbin Taw atlısı Erdcri başumbaşa çiğneyerek elli­ bin eS/r1e döndüler. Bu sırada Anadolu'dan isyan haberleri gel­ diği için Köprülü geri döndü. Bazı valıler Abaza Hasan Paşa'nın başkanlığında toplanıp isyan et.mişlerd i . Aslında bu isyan ın başlıca sebeplerinden biri Köprül ü'nün sert hareketleri ve kan dökücülüğü idi. Disiplin ve otorit.e sağlamak maksad ıyla pek­ çok askcr ve kumandan öldürtmüş, bunun üzerinc canlarından korkan bazı kumandanlar vc askcrler Anadolu'ya kaçıp isyan bayrağı açmışlardl. Köprülü öylc kötü bir t.erör estirmişti ki, İs­ Iilnbul'da yerine vekil bıraktığı paşa bile asııcrc kat.ılmıştı. Köprülü, Erdel scferinden İSlilnbul'a gelip Murtaza Paşa'­ yı serdar yaparak asİ paşaların üzerine gönderdi. Hasan Paşa onun gönderdiği kuvvetleri I1gın'da bozguna uğrattı . Hasan Paşa ve arkadaşları bundan sonra kışı geçirmek üzere Kilis ve Antep Iilrafına gittiler. Köprülü'nün Haleb'e gönderdiği M urtaza Paşa bunlara mcktub gönderip Haleb'c çağırdı ve hepsine İstanbul h ü- Tarihte TUrklcr/357 kumetinin af emri gönderdi�ini bildirdi. Haleb'e gelcn paşalara ziyaret vcrildi, fakat adamlar yatsı namazı için abdest aldıkları sırada Köprülü'nün gönderdi�i kaatiller tarafından öldürüldülcr. Aslında bu paşaların asıl suçu devlete değil, Köprü1ü'nün keyfi ve zalim idaresine isyan etmekti. Do�u Avrupa tarafındaki işlcr oldukça iyi gitti. 1 659 yılı Temmuz ayında Ruslar'a karşı Osmanlılar'dan yardım istey­ en Kazak hatmanı Vikovski'nin bu ricası üzerine bir miktar Os­ manlı askcri ile Kınm Ham Mehmed Giray kumandasında Tatar birlikleri göndcrildi. Kazaklar'ın Konotop kalesi'ni kuşatmış bulunan Rus Prensi Trubeçkoy'un 1 20 bin kişilik ordusundan bir tek kişi kalmamacasına hepsi kılıçtan geçirildikten sonra, Rusya içlcrine ak:ıncı koııarı gönderildi, 50 bin Rus csir edildi. Ef-lak'ın asi voyvodası Mihnea'ya karşı ise S ilistre Valisi Can Arslan Paşa ile Elbasan sancakbeyi Ahmed Bey harekete geçip Voyvoda'yı bozguna u�raltılar ve yerine başka birini getirdiler. lsyan etmiş bulunan Erdel Beyi Rakoczy'nin üzerine Budin Bey­ lerbeyi Scydi Ahmed Paşa gönderildi. Kahramanlı�ıyla tanın­ mış .birı adam olan Da�ıstanh S eydi Ahmed Paşa, asi prcnsin i elindcn Ibazı kalelerini aldıktan sonra ordusunu müthiş bir bozguna u ratmış, ancak yaralı kaçabilcn Rakoczy birkaç hafta sonra ölm üş ve İstanbul Hükumeti Erdel tahtına Bark-Czai'yi oturtmuştur. Köprülü Mehmed Paşa 1661 yılında Edirne'de ölüp ls­ tanbul'a getirilerek defnedildi. Öldüğü zaman doksan yaşına ya­ kındı. Cahil, fakat zeki bir adam olan Paşa'nın başarılarında asıl rolü oynayan, onun merhamctsizliği ve fesatçı lığıdır. Bu yüz­ den asayişi yerine getirmekle birliktc devletin bozulan düzenine çare olacak hiçbir tedbir almamıştır. Fakat kargaşaI ığl önlemesi yüzünden saray tarafından tutulmuş, hatta vasiyeti üzerine oğlu Hizıl Ahmed Paşa kendisinden sonra sadrıfızam yapılmıştır. Köprü1üzade Hızıı Ahmed Paşa askerden veya idarecilik­ ten yetişmiş biri değildi, tahsil yaparak m üderris (profesör) ol­ muştu. Çok kültürlü ve çok zeki bir adam olduğu için devlet iş­ lerinde başarı gösterdi. � 358{farihıe Türkler Fazıl Ahmed Paşa sadrıazam olunca Venedikliler'e karşı karadan (Dalmaçya) bir sefer açılması ve Girit işinin böylece çabuk biıirilmesi düşünülmüş, fakat Avusturya tarafından şika­ yetler gelince o tarafa öncelik verilmiştir. Avusturyalılar 1662 yılında Osmanlı'nın Erdel Prensi yaptı�ı Bark-Czai'yi hiyleyle öldürüp yerine kendi adamları olan Kemeny Yanoş (Osmanlılar "Kimyanoş" derler) adında birini koymaya kalktılar. İstanbul hükumetinin ölen prens yerine tayin ettigi Apafi de aciz kalın­ ca, Yanova sancakbeyi Küçük Mehmed Bey idaresinde gönde­ rilen bir imdad kuvveti Kemeny Yanoş'un sayıca çok üstün or­ dusunu darmada�ın etti, Kemeny Yanoş Türk adarının ayakları altında ezilerek öldü. İ stanbul hükumeti Viyana'ya artık Erdel işlerine karışmaması için bir protesto gönderdi, fakat A vustur­ yalılar bunu dinlemeyince Fazıl Ahmed Paşa bizzat ordunun ba­ şına geçerek Avusturya seferine çıku ( 1663). Ordu Belgrad'dan Ösek'e geldiginde Avusturya elçileri gelip barış istedilerse de, Kaanuni zamanındaki senelik haracı vermeyi kabul etmedikleri için geri çevrildiler. Türk Ordusu Avusturyalılar'ın elindeki müstahkem Uyvar (Neuhausel). Kale­ si 'ni muhasara etti. Uyvar o zamanın en büyük kalelerind�n bi­ riydi ve zaptedilece�i kimsenin aklına gelmiyordu. FazIl Ah­ med Paşa'nm otuzsekiz gün süren kaşatmasından sonra A vus­ turya-lılar ve Macarlar daha fazla dayanamayacaklarını anladılar. Kalenin kumandanı Kont Forgaç (bu adamın ailesi sonradan Tür-kiye'ye yerleşerek Furgaç adını almıştır) "vire" ile teslim oldu. Kırım Ham Metımed Giray'ın o�lu Tatar atlıları ile, kardeşi de Kazak atlılarıyla Avusturya içlerine akına gönderildi, bunlar seksenbin esırI e döndüler. Serdar kışı Belgrad'da geçirdi. Ertesi yıl (1664), vaktiyle Avusturyalılar'dan yıkılması istendi�i halde yıkılmayan Yeni Kale fethedildi; içindekiler tes­ ıım olmadı�ı için imha edildiler ve kale yerle-bir edildi. Böyle­ ce orada bir Avusturya sı�ınağı ork1dan kaldırılmış oldu. Fazıl Ahmed Paşa oradan Yamkkale(Raab)'yi almak üzere yürüyüşe geçti. Kale Raab ırma�ının öbür yakasında olduğu için Saint Gothard köyü civarında hafif bir köprü kurulup asker geçi- Tarihte Türklcr/359 rilmeye başlandı. Onbin kadar asker karşıya geçtikten sonra şid­ detli yağmur yüzünden köprü yıkıldı, karşı taraftaki askere de düşman ordusu hücum eııi. Türk askeri bunları geri püskürtüp merkezlerine kadar ilerlemesine rağmen takviye alamadıkları için geri çekildiler ve çoğu ırmakta boğularak öldü. Dörtbin ki­ şi kadar §ehid verildi. Avrupalılar bu basit hadiseyi büyük bir zafer gibi kutlamaya kalktılarsa da, Türk Ordusu ileri yürüyeşe devam edince, barış isternek zorunda kald ılar. LO Ağustos 1664'­ de Türkler'in ileri sürçlüğü şartlar kabul edilerek "Vasvar S ulhü" yapıldı. Hızıı Ahmed Paşa böylece Avusturya seferini başarı ilc kapadıktan sonra G irit işini bitirmeye giııi . 1 667 yılı Mayı­ sı'nda Girit'in son büyük kalesi olan Kandiye kuşatmasına baş­ ladı. Kışa kadar kale alınamayınca bahara kalındı. Bu arada Pildi­ şah bu mes'elenin bir an önce halledilmesi için bizzat sefere çıkmaya karar vermişti. Girit'e geçm.;k üzere Eğriboz'a giderken yolda Kandiye'nin fethedi ldiği haberi gelince geri döndü (1669). Venedikliler, barış yaparak G irit'i Türkiye'ye terkettiler. 1 672 yılında Dördüncü Mehmed Han Lehistan seferine çıklı. O tıprih lerde Ukrayna Kazakları Lehistan (Polonya) i le Rusya ar4 sında bir devlet kurmaya çalışı yorlardı ve böyle bir devlet hem Rusya'nın batıya, hem Lehistan'ın doğu ya ve gü­ neye sarkmasına engel olacağı için, Türk Devleti Ukrayna Ka­ zakları'nı destekliyord u. Fakat Lehistan'ın şiddetli baskısından iyice bıkan Kazak Hatmanı Doroszenko, İstanbU l hükumetine müracaat e4ip Ukrayna'nın Osmanlı ülkesine kaLılınasını istedi. Böylece Osmanlılar Ukmyna'yı sancak yapıp sancakbcyi olarak Doroszenko'yu liiyin ettiler. Lehistan bu işe karşı çıkınca, Le­ histan'ın Ukrayna'ya karşı faal iyetleri Türk Devleti'ne savaş sa­ yıldığından, bu sefer açıldı. Türk Ordusu 1 672 Ağustosu'nda Polonya'nın en büyük kalelerinden biri olan Kamaniçe'yi sekiz günlük bir kuşatmadan sonra teslim aldı . Böyle bir kalenin sekiz gün içinde Türk eline geçmesi bütün Avrupa'yı dehşet içinde bırakmışıı. Ardından Ha­ lep Valisi Kaplan Paşa ilc Kırım ve Kazak süvari birlikleri Po­ lonya'nın Lwow şehri i le etrafındaki kaleleri fetheııiler. B unun 360ffarihtc Türkler üzerine Lchistan, sulha yanaşıp hem haraç ödemeyi, hem Uk­ rayna'yı Türk himayesine bırakmayı, hem Podolya'yı Türkler'e tcrkeuneyi kabul eLli. Kral ın Osmanlılar'la yaptıgı bu anlaşma, Lehistan Diyet Meclisi tarafından kabul edilmeyip Sobiesky tekrar Türk elinde­ ki kalelere saldırınca, padişah ertesi yıl yenidcn Lehistan scfe­ rine ÇıkLı. FakaL bu arada vczıriazam Fazı l Ahmed Paşa öldü. Lehistan'a serdar olarak gönderilen Şeytan İbrahim Paşa, Kral Jan Sobieski'yi Zorawno'da SlkışLırarak kuşattı. OnalLı gün da­ yanabilen Kral, barış istedi ve Podolya ile Ukrayna'yı Türkiye'­ ye bırakması şartıyla isteği kabul edildi. Fazıl Ahmed Paşa büyük bir devlet adam ıydı. Kırk ya­ şında ölmesinin sebebi içki ye düşkünlüğüdür. Ondan sonra ve­ zıriazamlığa yine Köprülükr'den biri getirildi. Yeni vezırifızam Kara MusLafa Pa�a , M erzifonlu bir sipahinin oğlu olup küçük yaşLa yeLim kalınca Köprülü Mehmed Paşa tarafından evladıık ed inilmiş ve Hızıı Ahmed Paşa ilc birlikte tahsll görmüştü. Böylece kıymeLli bir devlet adamının kaybından sonra ondan da­ ha kıymetli bir başkası iş başına gelmiş oluyordu. Kara M ustafa Paşa'nın ilk yıllarında Ruslar, Kazak Hat­ ' man ı Doroszenko'yu aldaLarak kendi taraflarına çek Li ler vc Uk­ rayna'yı istilfıya başladılar. B unun üzerine ardı ardına iki defa Rus seferine çıkan Dörclüncü Mehmed, Ruslar'ın elindeki Çeh­ rin Kalesi'ni feLhetti. Özü (Dinyeper) nehri sınır olmak üzere Ruslar'la anlaşma yapı ldı . Kara M ustafa Paşa'nın ası l niyeti AvusLurya ilc uğraşmak olduğu için bu taraftaki mes'eleleri bir an önce bitirmek istiyord u. 1 682 yılı başında AvusLurya hakimiyetindeki Kuzey Ma­ caristan milliyeLçilerinin l ideri Emeric Tököly, yani Türkler'in "Tökcli İmre" dedikleri Macar asılzadesi ıstanbul hükumetine müracaat ederek kendisinin Türk himayesinde "Orta Macaristan Kralı" ilan edilmesini istedi. B u istek Türk tarafı için Avustur­ ya'ya karşı önem li bir avantaj teşkil ettiğinden, Tökeli, kral iHL.n edildi ve Macaristan tarafındaki bütün valılere Orta Macar ülkesinin Avusturyalılar'dan kurtarılması bildirildi. O sıralarda AvusLurya İmparaLorluğu şimdiki gibi küçük bir dcvlet değildi; Tarihte Türklcr/361 Almanya, Bohemya, bir kısım Macaristan bu imparatorluğa da­ hildi. Fransızlar Avusturya'yı Batıdan sıkıştırmış, Strazburg'u ele geçirmişlerdi. Türkler'in de Orta Macar seferine hazulandık­ larını gören Avusturya, hemen elçiler gönderip Vasvar Barışı'­ nın yenilenmesin i isted Cı:ürkler ancak Raba Kalesi'nin i adesi ve Orta Macaristan'a hürriyet verilmesi gibi şartlarla barış yapı­ labileceğini açıkladılar. Elçiler geri döndü. Budin Beylcrbcyi İbrahim Paşa, Orta Macar seferine çı­ kıp Orta Macaristan'ın merkezi Kaşa'ya kadar birçok kaleleri fethederek Tököli'ye verdi. Veziriazam Kara Mustafa Paşa ise Avusturya tarafındaki durumla ilgili olarak etraflı bilgi topla­ mış, bütün hudud valilerinden raporlar getirmiş, sonunda Avus­ turya'ya karşı sonuç alıcı bir savaş yapmanın doğru olacağına imınmıştı. Paşa'nın ve onunla ayni görüşte olan devlet adam­ l a rının fikri, Viyana'yı işgfıl ederek Alman-A vusturya İmpartor­ l uğu'nu geri almak, böylece Macaristan'da Türk tabiiyyeti al­ ı ında ku"vetli bir Macar Krallığı kurulmasına imkan vermekti. Ma::aristan ayakta durdukça Alınanlar'ın Türk Devleti için artık önemli bir tehlike teşkil etmesi düşünülemezdi. En büyük düş­ man olan Avrupa'ya karşı böyle kuvvetli bir savunma duvarı bırulil1ası Tü rk devletini çok uzun yıllar rahat ettirebilirdi. : : ' e�-('�('. riıdişah da çıklı. Henüz Viyana kuşatmasına ke­ sin bmr \'crllrııiş değild i.Padişah Belgrad'da kaldı, ordunun ba­ şında l(;:ıra Musk1fa Paşa Estoni-BcIgrad'a kadar geldikten sonra orada bir savaş meclisi topla d ı ve Viyana'nın kuşatılmasına ka­ rar alındL Türk erdusu 1 00 - 1 20 bin civarında askerle Avustur­ ya'nın lıirçok kaleler i n i zap t ve bfızılarını tahrib ederek Viyana önlerine geldi. Avusturyalıl�\r ordunun i leri hareketini durdur­ mak için Başkumandan Dük Şarl dö Loren kumandasında bir ordu çı kard ılarsa da Kara Musk1fa Paşa'nın yolladığı bir kuvvet bunları mağlUb edip b ütün ağırlıklarını zaptetli. A vusıurya !m­ paratoru Leopold bu yenilgi üzerine bütün ümidini kaybederek Viyana'yı bırakıp kaçtı. Şehirde Kont Stahremberg bütün eli si­ lah tutan erkekleri askere yazıp savunma tedbirleri aldL 362(Tarihte Türkler Türkler iki ay on günlük bir muhasara sırasında şehrin birçok dış tabyalanm ele geçirdiler. Bu sırada ordunun mevcudu ��!\mış bin kadardı. Diğer taraftan Avusturya'nın imdadına koş­ mak üzere Papa'mn önderlik ettiği bir mukaddes iltifak kurul­ muş ve buna Saksonya ve Bavyera Elektörleri ile Lehistan Krallığı katılmıştı. Lehistan Kralı Jan Sobieski kumandasına verilen bu yetmiş bin kişilik ordu'ya karşı Kara Mustafa Paşa hemen Kırım Ham Murad Giray'ı Tatar atlılarıyla yollayarak, Tuna Köprüsü'nü tutmalarını emretti. Bu arada metristeki asker-­ lerin bir an evvel şehri almaları için hazırlıklar yapıldı. Düşman herhangibir ihtimalle Tuna'dan beriye geçtiği takdirde B udin Beylerbeyi İbrahim Paşa bunlara karşı çıkacaktl. Türk tarihinin en b ü yük ihanetIerinden biri, bu sırada Kırım Hanı Murad Giray tarafından işlendi. Haçlı ordusu Tuna köprüsünü geçerken, kendi askeriyle bir tepeye çekilip seyreden Tatar Ham , hücum etmesi için kendisine yalvaran Hanlık ima­ mına şunları söylemiştir: "Sen bu Osmanlunun bize etdüğü cevri bilmezsün. Bu düşmanın kovalanması benim için hiçbirşeydir ve bu işin dinimize ihanet olduğunu da bilirim. Ama isterim ki onlar kendilerinin kaç paralık adam olduklarını görsünler, Tatar'ın kıymetini anlasınlar". Böylece Tuna'yı geçip Türk kuşatma kuvvetlerinin üze­ rine doğru gelen haçlı ordusu, bu defa ikinci bir ihanet saye­ sinde yine başarılı oldu. Gelen düşmanla savaşınası için orada bırakılan Budin Paşası, daha önce Savaş Meclisinde Viyana ku­ şatmasının şiddetle aleyhinde olduğu ve bu yüzden Serdar'dan azar işittiği için, Kara Mustafa Paşa'nın mağlub olmasını istedi ve askerini toplayıp düşmanla savaşmadan doğru B udin yolunu tuttu. Yetmiş bin kişilik düşman ordusu karşısında, yanında, o sıra ancak onbin kadar hazır askeri bul unan Kara Mustafa Paşa akşam vaktine kadar yiğitçe çarpıştı, nihayet bunca ihanet kar­ şısında projesinin suya düştüğünü görünce şehid olmak için Tarihte Türkler!363 düşman askeri içine dalmaya kalktı. Yanındakiler zorla etek le­ rinden tuttular; herşcyir bitmediğini, ordunun tekrar toplanması için kendisinin vücudunun şart olduğunu anlattılar. Gerçekten, S erd ar büyük bir gayretle oradan uzaklaşıp darmadağın çekilen orduyu Yanıkkale önlerinde topladı. Aslında Viyana'daki bozgun Türkler'den çok fazla zayiata yol açmamış, ancak psikolojik etkisi büyük olm uştu. Hıristiyan ordusu bile bir müddet Türkler'in taktik icabı çekildiklcrini zannetti, ancak ortada kimse kalmadığın ı görünce bırakılan ordu ağırlıklarını yağmalamaya başladılar. Ordunun tekrar toplanması dolayısiyle ıIıkip edip imha etmeye de cesaret edemediler. Serdar burada iha­ net edip giden Budin Beylerbeyini idrım oettirdi. Söylendiğine göre, B udin Paşası ölmeden önce "Pfıdişahımıza söyleyin, Ser­ dar'ı azletmesin , çünkü kayıpları ancak o telafi edebilir" demiştir. Kara Mustafa Paşa İstanbul'a da haber gönderip Kırım Hanı M urad Giray'ı azleııirdi. Yerine tayin edilen Hacı Giray'­ dan kırkbin Tatar atlısı aldı. Macaristan'daki kaleleri takvıye et­ Lİkten sonra bahar vakti Nemçeli'den intikamını almak üzere Bclgrad kışlağına çekildi. Fakat İstanbul'daki düşmanları Viyana bozgununu fırsat bilip binbir fesat uydurarak neticede onun idamın� [erınan çıkardılar. İstanbul'dan fennanla gelen iki çavu­ şu gördüğü zaman Paşa mes'cleyi anlar gibi olmuş, "Bizim için J siyaset 'var mı" diye sürmuştur. "Beli, sultamm" cevabını alınca abdest alıp iki rek'at namaz kılmış, sonra boynunu cellada uzatmıştır. Öld�ğünde 49 yaşındaydı, 42 yaşında sadrıazam ol­ m uştu. Viyana bozgunu Avrupalılar'ın yüzlerce yı llık bozuk maneviyaunı büyük ölçüde d üzeltLİ. Üstelik Kara Mustafa Pa­ şa'nın idamıyle karşılarında kudretli bir serdar görerneyincc, ere ıesi yıl harekeıe geçip Budin'i kuşattılar. Üç aylık bir kuşaıma­ dan sonra B udin savunmasıyla görevli Ş eytan İbrahim Paşa'nın karşısında lUlunamayıp geri döndüler. Öıe yandan V iyana boz­ gununun kahramanı sayılan Lehistan Kralı Jean Sobieski Emk ve Boğdan'ı zaptetmek üzere harekete geçti, fakat Lehistan Ser­ darı Süleyman Paşa tarafından bozguna uğratıldı. 364{farihtc Türkler G irit'in kaybından dolayı Osmanl ı'dan intikam al mak için ç ırpınan Venedik Cumhuriyeti'nin de Kutsal H ıristiyan It­ tifakı'na girmesi üzerine Osmanlı Devleti bütün Batı cephele­ rinde savaşmak zorunda kald ı. Vencd ikl ilcr'c karsı Dalmaçya cephesinde Bosna Beylerbeyi Mustafa Paşa büyük bir zafer ka­ zanıp, Venedik kara ordusunu imha etti, fakat denizde başarısız kalındı ve Venedikliler Preveze, Koron ve Navarin'i zapteııilcr� A vrupa Ilırafında Sobieski'nin Lehistan ordusu bir defa daha bozguna uğratıld ı , fakat Avusturyalılar Uyvar'ı zapteLLiler ve ertesi yıl tekrar Budin'i kuşattılar ( 1 686). Budin Beylerbcyliği'nde bulunan Abdi Paşa, kalenin daha evvelki k uşatmaya dayanmasından cesaretIenerek askerin ço­ ğ u n u sıla iznine gönderm işli . Çok kahramanca bir savunma yapmakla birlikte bu hataşının kurbanı oldu. Budin, yetmişaltı günlük bir savunmadan sonra düŞlÜ. Türk askeri sokak sokak çarpışarak hepsi şehid d üşüneeye kadar kaleyi vermediler. Hatllı Budin Paşa'sı Abdi Paşa bile elde kılıç çarpışarak öldüğü iç i n cesedi ta n ın ı p bulunamad ı . N ice yıııar sonra Osmanlı Devleti Macarlar'la an laşarak Abdi Paşa'nın şehid d ÜŞlÜğÜ yere, onun için senbolik bir mezar yaptırd J . H ala yolu B udapqte'ye düşen Türkler Kale'ye g idip bu m übarek şehid in makamını ziyfıret ede­ rek Fatiha okurlar. B udin Türk ü l kes i n i n b i r nazlı gülü i d i . Onun kaybı zaman y ü rek lerden ç ı kmayan m üthiş bir acıya yolaç t ı , Avusturyalılar şehri aldıktan sonra Türkler'in hepsini ö l dü rd ük ­ leri g i b i , Türk ler'e a i d bütün binaları y ı k tı l ar bÜlÜn eserleri or­ tadan kaldırd ı l ar. Ancak kendi lerinin de k u llandığı hamamlar uzun , kaldı. B ugün B udapeştc'nin B uda tmafında Aslan Paşa va Sokul­ lu Hamamları y üzelli yıllık Türk B udin'den boynu bükük kalan birkaç eseri teşkil etmektedir. Fakat B udin'in Türk'ten kalma bir incisi vardır ki, şimdi hakim bir tepede şehrin adeta mfınevi ko­ gibi durmakwdır: G ü l B aba . Bahçesinde hep güller ye­ tişen G ü l Baba Türbesi, B udin'in şanlı gazlieri n i n torunları tu­ rahndan bugün de başl ıca ziyfıret yerlerinden biridir. Gül Baba' ya Macarlar b i le büyük bir saygı g ö s teri r l e r . ruyucusu Tarihte Türkler/365 B udin'in kaybından sonra Macaristan'daki Türk hakimi­ de, birkaç kale dışında, sona ermiş oluyordu. Kara M usı.afa Paşa'nın yerine getirilen sardarlar arasında kudretli biri çıkma­ m ış, nihayet bunların ehl iyetsiz idareleri yüzünden asker isyan ederek Bclgrad'dan ıstanbul'a yürümüştür. Asi ordu birlikleri Si­ livri'yc geldikleri zaman Sadrazam vekili Hızıl Mustafa Paşa bütün vezirleri ve ulemayı Ayasofya'da toplayıp Padişah'ın taht­ lan indirilmesine ve bu s ureııe Kargaşalığın yauşlIrılmasına ka­ rar almıştır. Böylece Dördüncü Mehmed'in otuzdokuz yıllık pa­ dişahl ığı sona erm iş, yerine onun kardeşi ve SUllan İbrahi m Han'ın oğullarından şehzfıde S üleyman getiri lmiştir ( 1 687). yeti ikinci Süleyman Han ıkinci S üleyman 'ın ilk yılları m üthiş kargaşalıklar ve iç inde geçti . ıstanbul'a gelen zorbabaşııarı şe­ hirde asfıyişi bozdukları gibi, devlet)şlerine karışmaktan da geri d urmadılar. Bu arada MiıcarisLan ı.arafında Türk ordusu kalmadığı için son Türk kaleleri de birer birer d üştü. Lehi sta n tarafında Kı­ rım Hanı Selim G iray'ın gayretieriyle Lehisı.an tecfıvüzlerinin hepsi defedilip önemli zaferler kazanılıyordu. Fakat Avusturya cephesin(l e Eston i-Belgrad Kalesi'nin de düşmesinden sonra AI­ man-Av sturya lmparatorluk ordusu B e lg rad 'a kadar gel d i , bir aylık k uşatmad an sonra B elgrad işgfıl edildi. Vened ik cephesinde Ç el eb i İbra h i m Paşa Eğriboz'da önemli bir zafer kazandı. Bu arada Rusya da fırsattan faydalanıp Kırım'ı ve belki İstanbul'u zapdetmek hulyilsıyla üçyüzbin k i­ ş i l i k bir ordu toplamıştı. Bunların ü zer in e gönderilen Kırım H a­ nı S elım G iray, Perekop'ta altı gün süren şiddetli bir savaştan sonra Ruslar'ı bozup kaçırdI. Avusturyalılar Belgrad'ı aldıktan sonra Morova boyunca Niş üzerine yürümeye başlayınca İkinci S üleyman, hastalığına rağmen ordunun başına geçip sefere çıktı. Memleketin her tara­ fında genel seferberl i k ilan edi ldi. Vezıriazamlık makamına bozgun h aberl eri � 366/farihtc Türkler Fazıl Ahmed Paşa'nın küçük kardeşi .Fazıl M ustafa Paşa getiril­ di. Merzifonlu Kara M ustafa Paşa'dan beri tek kaabiyetli vezlri­ azam olan Fazı l Mustafa Paşa ilk iş olarak Avusturyalılar'ın Rumeli'de çıkardıklan kargaşal ıkları önlemek üzere Kırım Ham Seıım Giray'ı gönderdi. Avusturyalılar o sırada Arnavut ve Sırplar'a krall ık vadederek bazılarını Osmanl ı aleyhine harekete geçirmişlerd i . SeIlm Giray yıldırım gibi yetişip hepsini itaat altına aldı. S onra dönüp Osmanlı ordusuna katıldı. Fazıl M ustafa Paşa Edirne'den ordu başında hareket ede­ rek B elgrad'a doğru yürüdü. B u arada Orta Macar Kralı ve Os­ manlı taraftarı olan Tököli İmre'nin ü lkesi de Avusturya isti­ ıfısına uğramış, Tököli Türkler'den yard ı m istem işti . Silistre Vaıısi Ahmed Paşa ona yardımla görevlendirildi. Erdel'e giren Paşa, meşhur Avusturyalı General Heisler'i ve Avusturya taraf­ lısı Erdel Beyi'ni mağlub edip esır aldı, ama kendisi de şeh'id ol­ duğu için ordu geri döndü. Fazıl Mustafa Paşa ise Belgrad'ı ku­ şatıp sekiz gün içinde onbeşbin kadar Avusturyalı'yı kılıçtan geçirerek şehri geri aldı (1690). 1 69 1 İkinci Süleyman Han, yılında Edirne'de öldü. Tahta çıktığı zaman 45 yaşındaydı, fakat devlet işlerine bakamayacak kadar hasta idi. B una rağmen büyük ıztıraplara katlanarak ord u­ nun başında Edirne'ye kadar giııi, aına Edirne'de yatağa düştü. Ü ç buçuk senelik salıanaltnda Fazı l M ustafa Paşa'yı vezırifızarn yapmak gibi büyük bir hizmeti olmuştur. İkinci Ahmed Han İkinci Ahmed, İkinci S ü l eyman'ın küçük kardeşi idi. Onun tahta geçmesinden bir ay kadar sonra Vezıriazam Fazıl Mustafa Paşa, ordunun başında Tuna'nın öte yakasına geçip B u­ din'j geri almak üzere Avusturya ordusuna karşı yürüdü. Tuna ile Tisza ırmaklarının kavuştuğu yer yakınında Salankarnen de­ nilen mevkide Avusturya Prensi Lui'nin ordusuna hücum etti. Avusturyalılar bozulup kaçarlarken ihLiyalSızhk eden Paşa, ön saflaki asker sırasına girip hücuma kalktığı sırada alnından bir Tarihte Türkler!367 kurşunla vurulup şehid oldu. Serdtmn ölüm haberi Osmanlı or­ dusunda bozguna yol açtıgı için Türkler beş altı bin kadar şehid vererek bozgun hiHinde geri çekildiler. Avusturyalılar bundan sonra Belgrad'ı tekrar kuşatmaya kalktılarsa da başaramadılar. Türk Ordusu Belgrad'ı kurlardıktan sonra yeniden ilerIeyip Petervaradin Kalesi'ni k uşattı, fakat mevsimin bozuk gi unesi yüzünden geri dönüldü. 1 695 yılı Ş ubat ayında Piidişah Ikinci Ahmed vefat etıi. Saltanau üç yıldan bi raz fazla süren Ikinci Ahmed çok kuvvetli bir küILür almıştı; m usikişinas ve hattat idi. Fakat o da ağabe­ yisi İkinci S üleyman gibi hastalıklı idi. İkinci Mustafa Han Sultan ıkinci M ustafa , Dördüncü Mehmcd'in büyük oğ­ ludur. Tahta çıktığı zaman otuzbir yaşındaydı. Devleti içinde bul unduğu buhrandan kurtarmak üzere gerektiğinde canını feda cdeceğine yemin ederek işe başladı, ve hayli başarılı oldu. S a ltanatının ilk günleri büyük bir zaferle açıldı. Beş ay­ dan beri Sakız Adası'nı işgal altında tutan Yenedik donanmasına kiırş ı meşhur Türk denizcilcrinden Mezomorta H üseyin Paşa, Sakız Boğazı yakınındaki Koyunadaları'nda büyük bir zafer ka­ zandı; düşman amira l i öldürüldü ve bütün gemileri Türkler eline geçti, Sakız kurtarıldı (Şubat 1 695). '�kinci Mustafa ayni yıl Osmanlı ordusunun başında se­ fere çık�p BcIgrad'a geld i. Avusturyalılar o sırada Türkler'in Ba­ nat eyfıletini ele geçirmek üzere Tamışvar Kalesi 'ne hücuma ha­ zırlanı yorlardı . B unun üzerine Padişah Tuna'yı geçip Tamışvar yakın ında A vusturyalılar'ın e l indeki Lippa kales i n i fethetti; Avusturyalılar'ın Tamışvar kuşatması için yaptıkları hazırlıklar da Türkler'in eline geçti. Padişah oradan kalkıp Lugoş tarafında bulunan Avusturya kumandanı Kont Veterani'nin üzerine yü­ rüdü. Padişah'ın bizzat silah kuşanıp katıldığı bu savaşta Vete­ rani ve Lihtenştayn Prensi öldürülüp orduları bozuldu. Lugoş 368/farihıe Türkler ve Şebeş kaleleri alındı. Mevsim ilerledigi için Padişah Istan­ bul'a döndü. Venedik cephesinde Mezomorta Hüseyin Paşa ayni yıl Sakı z ı n güneyindeki Zeytinburnu'nda Venedikliler'i ikinci defa feci bir mağlubiyete uğratıp kaçırdı. ' Rus Çarı Deli Petro, büyük bir ordu ile Azak Kalesi'ni kuşattı. Üzerine gönderilen Kefe Beylerbeyi M urtaza Paşa ile K ınm şehzadesi Kaplan G iray Rus ordusundan otuzbin kişiyi kılıçtan geçirerek Azak'ı kurtardılar. Fakat Petro ertesi yıl tekrar yüzbin kişilik bir ordu ile Azak'a hücum edip kaleyi ald ı . O sırada Pfıdişah Avusturya cephesinde bulunuyordu. Tamışvar'ı kuşatan Avusturya ordusunun kumandanı meşhur Frederik Au­ gust'a karşı OlaŞ civarında verilen şiddetli savaşta veziriflZam EI­ mas M ehmed Paşa'nın onikibin serdengeçti ile yaptığı m üt-hiş bir hücum sonunda Avusturya ordusu bozuldu. Tamışvar kur­ tanıdığı gibi , bazı düşman palangaları ele geçirildi . Fakat ertesi yıl ( 1 697) Zenta'da Türk ordusu Tisza nchrini ge�erken ordunun büyük bir kısmı karşıya geçtikten sonra geri kalanı köp-rünün yıkılması dolayısiyle geçememiş, Avusturyalılar'ın hücu-muyla yedi sekiz bin asker ve bu arada veziriazam Elmas Mehmed Paşa şehıd düşmüştü. 1 698 yıl ında bazı devletlerin aracıl ığıyla barış görüşme­ leri başladı ve nihayet 1 699 yıl ında Kar10fça Anlaşması imza­ landı. Macaristan ve Erdcl Avusturya'ya veri ldi, Tamışvar ilc S i­ rem Türk tarafına kaldı. Mora ve Dalmaçya VenedikliIcr'e, Uk­ rayna ve Podolya da Lehistan'a da veri ldi. Halbuki devlet bu sa­ vaşta Vened ikliler'e de, Lehi stan'a da yenilmiş değil di. Türk Devleti 'nin Karlofça Anlaşması'nı niçin bu şartlarla kabul ettiği henüz tam manasıyla aydınlığa kavuşmuş değildir. Böylece 1 683'te başlay ıp onbeş yıl devam etmiş olan bir savaş sona erdi. Bu onbeş yıl boyunca Türk Devleti Alman lm­ paraıorluğu'na, Venedik Cumhuriyeti'ne, Lehistan Krallığı'na ve Rus Çarlığı'na karşı dört cephede harbetti. Esasen Osmanlı'-nın Hıristiyanlar'la yapıığı m ücfıdelelerde hiç teke tck savaş ol­ mamış, her zaman karşımıza bir Haçlı ittifakı çıkmıştır. Tarihte Türkler/369 Karlofça Anlaşması bize pek çok şey kaybettirdi . Fakat Viyana bozgununda birinci derecede rolü bulunan Lehistan, bize karşı bunca düşman siyasetinden sonra kendi dostları tarafından büyük bir ihanete ugradı ve kısa zamanda ortadan silindi, o ka­ dar ki, Türkler'den başka onların acısını paylaşan da olmadı. Macaristan'a gelince, bu ülkeye kurtarıcı gibi giren A vustur­ yalılar kısa zamanda m üthiş bir Alman boyundurugu kurdular. B u boyunduruğa karşı ayaklanan Macar milliyetçileri yine sı­ �ınacak yer olarak Türk Devletini buldular. B undan bir yıl sonra da Rusya i le bir anlaşma yapıldı. Ruslar'ın zaptettigi Aza!< onlarda kalmak ve.Rus devletinin var­ lığı Osmanlılar tarafından tanınmak şartıyla iki taraf anlaşmayı imzaladı. Ruslar her yıl Kırım Hanlığı'na ödedikleri haracı bun­ dan böyle vermeyecekler, fakat Kazaklar'ın Karadeniz'e inmesi de yasak olacaktı. 1 703 yılında İstanbul'da çıkan bir ayaklanma sonunda Edirne'ye kadar giden isyancılar Sultan Mustafa'nın tahttan indi­ rilmesir.c sebep oldular. Bu hfldisede en önemli sebeplerden biri, Padişah'ın hocası ve Şeyhülislam olan Feyzullah Efendi'nin büyük bir siyası güç kazanması, ayni zamanda kendi ailesinin fertlerini kaanun ve geleneğe aykırı olarak çok öneml i mevki­ Iere geçirmiş olmasıdır. Feyzullah E fendi vezırlerin tayin ve azlinde de söz sahibi olduğu için, kendi mevkiinden veya ca­ nından k��rkan birçok devleL adamları bu hadisenin gerisinde rol oynamışl�dır. Tarihimizde "Edirne Vak'ası " denilen bu olayda i isyancı zorbalar kendi hakimiyetierini sürdürmek için İkinci Ahmed'in çocuk yaştaki oğlu Şehzade İbrahim'i padişah yap­ maya çalışularsa da, sonradan veziriazam olacak olan Baltacı Mehmed Ağa'nın büyük gayretleri sonunda Üçüncü Ahmed tah­ ta geçirildi. 370/farihıe Türkler Üçüncü Ahmed Han Üçüncü Ahmed, Sultan Ikinci Mustafa'nın kardeşiydi. İyi bir tahsil görmüştü, fakat askerlikten anlamıyordu. Tahta ge­ çince ilk iş olarak Edirne vak'asını çıkaran eşkıya takımını te­ mizledi. Kendisinin pMişah olmasında çok h izmeti geçen Bal­ tacı Mehmed Paşa'yı da sadrıazam yaptı. Karlofça Anlaşması yeni imzalanmış olduğu için, devlet bir müddet barış içinde ya�adı. Fakat sonra umulmadık bir sava­ şın içine düşüldü. Isveç Kralı Onikinci Şarl arka arkaya kazan­ dığı zaferlerle Avrupa içlerine sarkmış, Lchistan'ı ele geçirmiş, Rusya ile çatışmış ve Petro'yu yenmiştİ. Fakat bir defa Ruslar'­ la ihtiyatsızca girdiği bir savaşta yeniIdi ve son anda kaçarak Türk topraklarına sığmdl. Ruslar, Kral'ın Türk topraklarından dışarı çıkarılmasını, onunla birlikte sığınan Ukrayna Kazakları hatmanı Mazeppa'nın da kendilerine teslim edilmesini istediler. İstanbul hükumeti bir müddettir Ruslar'a verilen tfıvizleri geri almak için fırsat bekliyordu. Ruslar'ın davranışı barışın çiğnen­ mesi olarak yorumlandı ve 1 7 1 1 Temmuzu'nda Türk Ordusu Vezıriazam Baltacı Mehmed Paşa'nın kumandası altında Rusya seferine çıktı. Baltacı Mehmed Paşa, Çar Petro'nun ordusunu Prut'ta kıstırdı ve etrafını çevirdi. Asıl niyyeti bu orduyu orada hücum­ la imha etmekıi. Fakat yeniçerilerin isteksizliği yüzünden ciddı bir taarruz yapamadı. Bu arada Çar'ın metresi Birinci Katerina, bazı adamları vasıtasıyla çok değerli mücevherler ve eşya top­ layıp Türk tarafına göndererek onları barışa ikna etmeye çalıştı. Rc1sülküttab ile Sadaret Kethudası bu hediyeleri aldıktan sonra, Baltacı'yı savaştan vazgeçirmeye çalıştılar. Paşa yine de orduyu hücuma kaldırmayı denediyse de başarılı olamadı. Bu yüzden iki taraf arasında anlaşma yapıldı; Rusya'nın Lchistan ve Ukrayna işlerine karışmaması, elinde tuttuğu Azak Kalesi'ni de Türkler'e bırakması karar altına alındı. B altacı'nın muhalifleri onun Rus ordusunu imha etme imkanı varken rüşvet alarak barış yaptığını öne sürüp, en so­ nunda onu azlettirdiler. Maamafih Reısülkütıab'la Sadaret Ket­ hüdası'nın rüşvet aldıkları sonradan anlaşılarak bunlar idiim edil­ di. Tarihte Türkler/37 Ruslar buna rağmen anlaşma hükümlerini yerine getir­ mekte gcciki yorlardı. Yeni Sadnazam Damad Ali Paşa tekmr se­ [ere çıkacağını bildirince bu defa boyun eğdiler. Ali Paşa çok atılgan, kaabiliyetli, hırslı bir vezırifizam­ dı. Mora üzerine bir sefer açtı ve ordunun başına geçerek Kar­ lo[ça Anlaşmasi'yle Venedik eline geçmiş bulunan bütün kalele­ ri birer birer fetheııi. Venedikliler bir daha bellerini doğrulLup buralara tecavüz edemediler. Alman İmparatorluğu, Karlofça Anlaşması'na kendileri­ nin kefil olduğunu, yani Venedik'ten alınan yerler iade edilme­ dikçe kendilerinin de barışı tanımayacağını bildirdi. B unun üze­ rine Türk Devleti Alman-Avusturya İmparatorluğu ile savaş va­ ziyetine girdi. Ali Paşa ord unun başında Belgrad'dan çıkarak düşmanı Karlofça yakınlarında Petervaradin'de karşıladı. Savaşın en kızgın zamanında Paşa askere cesfıret vermek için el inde kılıç ön sara atılınca, bir kurşun la alnından vuruldu ve şehid oldu. Onun ölüm haberi ordu içinde yayılınca bozgun başladı. B u bozgundan sonra Avusturya Başkumandanı Prens Öjen, önce Tamışvar Kalesi'ni, sonra Bclgrad'ı zaptetti. 1 7 1 8'de imzalanan Pasarofça Anlaşması'yla, Belgrad ve Semend ire Avusturya'da kalmak üzere Sava Nehri sınır kesildi. Fakat Türkler Venediklcr'in Karlofça ile aldığı yerleri tekrar ka­ zandılar. Pasaro[ça Barışı'ndan sonra Türkiye'de yeni bir devir, ye­ ni bir haY t başladı. 1 7 1 8'den 1 730'a kadar uzayan bu devreye Türkler ço� sonraları "Liile Devri" adını takmışlardır. B u adın sebebi, o zh manda Hile düşkünlüğünün modayı da aşıp bir çeşit çılgınl ık haline gelmesidir. Fakat Ulle Devri'nin esas karakteri dışarıda ve içeride bir barış ve sükunet devresi olması, uzun sa­ vaşlardan bıkkı nlık getiren Türk halkının, özellikle İstanbul'da kibar yaşayışa, san'at ve edebiyata, hatta Avrupa modasına ka­ pılarak çok değişik bir hayat yaşamasıdır. Ltıle Devri'nin iki Simfısı, Sultan Üçüncü Ahmed i le Sadrıfızam Nevşehirli Dfımfıd İbrahim Paşa'dır. Bunların ikisi sa­ vaştan ziyade barış adamı olup devletin önce iç düzenlemelere ihtiyacı bulunduğunu düşünen kimselerdi . Avrupa'cia olup-bi- fı 372!Tarihte Türkler tenIeri özeııilde kültür ve medeniyet bakımından yakından ta­ kip ettiler. B u ilginin en büyük eseri Türkiye'ye matbaanın ge­ tirilmesi olmuştur. Matbaa ile bir yandan büyük ilim ve kültür eserleri çok sayıda basılıp dağıtılırken, bir yandan padişah ve sadrıazam İstanbul'daki ilim , kÜllÜr ve san'at çevrelerini yakın­ dan desteklemek suretiyle bu sahalarda büyük bir canlılık uyan­ dırdılar. Ş iirde Nedim, musikide Ebubekir Ağa zirveyi teşkil etmek üzere, edebiyat ve san 'at kalabalık çevreleri içine alacak bir canlılık gösterdi. Bilhassa Kağıdhane bölgesinde inşa edilen köşkler, bahçeler İstanbul halkının kadınlı erkekli buralara dol. masına ve her köşeden şiir ve musiki nağmeleri gelmesine yol açmıştı. Türk üslubunda o zamana kadar büyüklük ve asalet hakimken, o devirde her şeyde incelik ve zarfıfet önde gelmeye başladı. Gerçi bu devirde de savaş bulutları ufuktan hiç eksik ol­ madı, ama bu defaki savaş İstanbul'u o hayattan kolay kolay uzaklaştıracak cinsten değildi. İran'da Safevi hakimiyeti son günlerini yaşıyordu. İran'a tabi olan Dağıstan, 1722'de Türk himayesine girmek istedi ve himaye altına alındı. İstanbul hü­ kumetinin bu isteği kabuı etmesinin asıl sebebi, Karadeniz'de kaybettiği hiikimiyeti Hazar Denizi'nde sağlamak ve Kafkasya'­ yı tehdıd etmeye çalışan Rusya'ya engel olmaktı. Rusya, İran'­ ın buhranından faydalanıp Kafkasya'yı ele geçirmek üzereydi. İstanbul hükumeti Türkiye'nin hudud valilerine emir göndere­ rek ellerindeki kuvvetle harekete geçmelerini bildirdi. Böylece ı 723 yılından başlayarak G ürcistan, G üney Azerbaycan, Lu­ ristan, Erdelan , Ki rınanşah ve Hemedan ele geçirildi . 1 72S'te Türk ordusu Tebriz'e girdi; Gencc, Revan (Erivan) ve Nahcivan işgfıl edildi. ı 727'de İran Şahı bir anlaşma ilc bütün bu toprak­ ları Osmanlı Devleti'ne bıraktı. Fakat sonraları işler hep böyle gitmedi. Afşar boyu Türkleri'nden Nadir Han , İran'da habmiyeti de geçirdi ve tekrar İran birliğini kurmaya başladı. Türk ırkının yetiştirdiği en bü­ yük asker ve devlet adamlarından biri olan Nadir Şah, 1 730 yı­ lında Osmanlı elindeki bazı önemli İran eyaletlerini geri aldı. Tarihte Türkler!373 İ ran'da tersine dönen durum İstanbul'da Damad İ brahim Paşa d üşmanları için fırsat sağlamıştı. Nadir Şah'm u fac ık ço­ cukları bile şişlere geçirdiği, bütün bu felaketler karşısında hü­ kumetin uyuduğu dedikoduları yayılmaya başladı. S onunda İbrahim Paşa ve Padişah bütün bu dedikodula­ nn önünü almak üzere bizzat sefere çıkmaya karar verdiler. Üs­ Padişah tuğları dikildi. Fakat işler sürüncemede kaldığı gibi, askerde de pek istek görülmüyordu. Bir gün Patrona Halil kücbr'a adlı bir kabadayı, etrafında topladığı otuz-kırk kadar adamla bay­ rak kaldırıp "Davamız vardır" diye çarşıyı dolaşmaya başladı. H ükumeLİn muhalifleri ya bu kalabalığa doğrudan doğruya ka­ uldılar, ya da onu desteklediler. Böylece isyancı kalabalığı git­ gide büyüdü. Üsküdar'daki ordugah tan asiler üzerine gönderilen yeniçeriler sağa-sola sıvıştılar. Etra[ Patrona Halil'in adamlarına kalmıştı. Bunlar Padişah'tan bazı ileri gelen devlet adamlarının kendilerine verilmesini istediler. Listede İbrahim Paşa da vardı. Üçüncü Ahmed en sonunda sevgili sadrıflZamının idamına razı oldu. Fakat zorbaların isteklerinin sonu gelmeyeceğini , kendisi­ nin de tah tta n ayrıl masını isteyeceklerini bildiği için, kendi cli yle yeğeni Şehzade Mahmud'u tahta geçirdi, kendisi de emek­ li bir padişah olarak köşesine çekildi. İ syancılar ayak takımının İstanbul'daki zengin ve süsl ü hayata olan kıskançlıklarını kabartarak onları kendi yanlarına toplamışlardı. Serseriler alayının i lk işi Kağıdhane'deki köşkleri ve bahçeleri yıkıp ortadan kaldırmak oldu. Sonra birtakım dev­ let görevlerini kendi aralarında paylaşmaya veya burıları para ilc şuna buna satmaya kalktılar. Fakat devletin böyle iki-buçuk scrscriye t,6slim olması elbcııe beklenemezdi. Bir gün Patrona Halil sarabra çağrıldı ve hemen öldürüldü, ardından bütün ayak­ daşları birer-ikişer topl anı p tem iz len di ler. Üçüncü Ah med tahııan ayrıldıktan sonra altı yıl kadar yaş ad ı . Türk tarihinde yeni bir devri - İ brahim Paşa ile birlikte­ açmış olan bu kültürlü, ince zevkli, yenilikçi padişahın en bü­ yük eseri herhalde m atbaa olmuştur. Önceleri kitapl arı el yazı­ sıyla yazıp çoğaılan ve bununla geçinen binlerce hattat, mat­ baanın kendi gcçim yollarını Ukadığını söyleyerek protesto yü- 374!Tarihte Türkler rüyüşleri yaptılar, ama Patrona lsyanında bile matbaaya doku­ nulmadı. Üçüncü Ahmed ilim ve san'at adamlarını da hep koru­ muş, zamanında birçok büyük kaabiliyetin gelişip şöhret bul­ masına yol açmıştı. B üyük şairlerim izden Nabi ve Nedim, onun devrinde yaşamışlardır. Lale Devri, devletin hayatında iki kftbus arasında geçen tatlı bir rüya gibi geçti. Onun geçici güzelligi herhalde Nedim'­ in şu iki mısraında en güzel ifadesini bulmuştur: Bir nım neş'e say bu cihanın baharını Bir sagar-ı keşıdeye tut laleıeirını Birinci Mahmud Han B irinci Mahmud , salı.anatının ilk yıllarında iç işlerini düzeltmekle uğraştl. Fakat çok zaman geçmeden Ruslar'ın Azak Kalesi'ni işgal etmeleri üzerine savaş çıktı. ı 736 yılı Hazira­ nı'nda Sadrazam Silahdar Mehmed Paşa, Osmanlı ordusunun başında Rusya seferine çıktı. Ruslar o wihlerde Petro'nun ön­ derliğinde başlayan büyük bir batılılaşma hareketi içindeydiler; devletin bütün kurumlarını batılı -özellikle Alman- usuııere göre düzenliyorlar, birçok mevkilerde Alman IJzmanlar kulIa­ nıyorJardı. İşte bunlardan biri olan Mareşal Münih, Rus Ordusu başkumandanı olarak Kırım'ı istila etti ve pekçok ı.ahribfıta se­ bep oldu. İstanbul Hükumeti Kırım Hanı'nı bu hadisede kusurlu bulup azletti , yerine tayin edilen Han, ord usunu toplayarak Ruslar'ı Kırım'dan attı ve büyük zayiat verdird i . Bu hadiseden sonra Rusya'nın müttefiki olan Alman İmparatorluğu da bize savaş açtı. ELlaıc, Boğdan, Bosna ve Niş'e Alman orduları girdi­ ler. Fakat Ruslar gibi Almanlar da Türkler'e yeniIdi. Bosna Va­ lisi Hekimoğlu Ali Paşa Bo'sna'yı Almanlar'dan temizledikten sonra Niş'i de geri aldı. Vidin Vfilisi Miz Mehmed Paşa da Ef­ lak ve Boğdan tarafındaki Alman ordularını oralardan sürüp Çı­ kardı. Ruslar bir ara büyük bir ordu ile gelip Özü Kalesi'ni al- Tarihte Türklcr/375 dıysa da Türk ordusu yaklaşınca kaleyi yıkıp kaçmak zorunda kaldı. Osmanlı ord ularının hem Rusya'yı, hem Avusturya'yı arka arkaya yenmesi Avrupa'da büyük bir telaş uyandırdı. Üs­ telik Türkler kuvvetlerinin önemli bir kısmını da Iran sınırında tutmak zorunda kalmışlar, geri kalanı ilc iki büyük devleti yen­ mişlerdi. Barışa geçilmeden Hekimogıu Ali Paşa ile lvaz Meh­ med Paşa yirmiiki yıldır düşman elinde bulunan Belgrad'ı ku­ şattılar. Osmanlı askerinin hücumuna dayanamayan Almanlar, şehri teslim eunek zorunda kaldı. Türkler Belgrad'ı düşürmeden evvel Semendire civarında yüzbin kişilik bir Alman ordusunu yenmişlcr, onbinden fazla ölü veren Alman ordusu, birçok de­ ğerl i generaIlerini de savaş meydanında bırakarak çekilm işti. 1 73 9 y ı l ı nda maglub Almanya, İng i ltere ve Fra n sa ' y ı aracı koyarak barış i stedi. Onlarla yapılan Belgrad Muahede­ si 'nde Rusya ilc de anlaşıldı. Almanya, Pasarofça ile kazandığı bütün Türk topraklarını -Tamışvar hariç- geri verd i. Ruslar da Anık Kalesi' ni yıkıp çekilecekler, Karadeniz'e inemeyeceklerdi. Iran ceph es inde B irinci Mahmud'un ilk yılında Türkler · Afşarlı Nfidir H a n'ı yenmişler ve K u zey A zerbayc a n ile Dağıs­ tan eyaletlerini almışlardı. Fakat Nadir mm 1 732'de verdigi bu yerleri geri almak için ertesi yıl anlaşmayı bozdu. Kendisi o s ı rada tran şahı değildi, başkumandandı. Çocuk yaştaki son Sa­ [evı h ük ümdarı adına I ran ı idare ediyordu. Kaybeııiği yerlere karşılık olmak üzere Bağdad'ı al maya kalktı. Bağdad'ı sekiz ay kuşattığı halde alamadı, o sırada üzerine gelen Erzurum VfiIlsi Topal Osman Paşa Iran ordusunu perışan edince Nadir Hfm ya­ ralı olarak canını zor k urtardı. Fakalsonradan Safeviler'i ortadan kaldırıp yerine Afşar h ancdan ı nı geçireri Nadir Şah, Topal Os­ man Paşa'yı hasta yatağı nda yatarken baskın yapıp öldürdükten sonra, Vezir Abdullah Paşa'yı da yenip şehıd edince, Osmanlı elindek i bütün eski eyaletlerini geri aldı. Kasrışirin Anlaşma­ sı'nın sınırları esas olmak üzere yeniden barış yapıldı. A fşarlı Nadir Şah, Timur gibi cihan dev leti kurmak iste­ yen gayet hırslı bir hükümdardı, bu iş için gereken meziyetlerin pekçoğu da kendisinde vardı. Fakat kendisini Osmanlı'ya denk ' 376/farihte Türkler saymak gibi bir hata.ya düştü. 1 743 yılında tekrar Bağdad tara­ fına saldırdı. Musul'u kuşattı. On gün kuşatmadan sonra bir Os­ manlı veziri ile bir beylerbeyinin karşısında geri çekilip gitmek zorunda kaldı. Oradan kalkıp Kars'ı kuşattı, iki ay uğraştıktan sonra Hacı Ahmed Paşa'nın karşısında yüzgeri etti. 1746'da ba­ nş yapılarak eski hududlara dönüldü. Osmanlı Devleti böylece 1 7 36-39 arasında dünyanın üç büyük devletiyle üç cephede çarpışmış, ikisini yenmiş, biriyle başabaş kalmıştı. İran savaşlarında iki tarafın da üstünlük gös­ teremeyişinin başlıca sebebIerinden biri, İran'ın başında Nadir Han gibi büyük bir Türk kumarıdanın bulunuşu, ıran ordusunun ise Afşar Türkmenleri'nden meydana gelmiş olmasıdır. S ultan Mahmud Han ı 754 yılında vefat eııi. 59 yaşın­ daydı, yirmibeş yıldır Osmanlı tahtında oturuyordu. Son derece kültürlü, yumuşak huylu, iyi bir devlet adam ı, şair ve bestekar olan Padişahın çocuğu olmamıştı. "Iki şeye doymadım, biri evlad, biri mehlab" dediği söylenir. Zamanında devlet kendine yeniden çeki düzen vermiş, zannedildiği gibi kudretini kaybet­ mediğini bütün cihfma isbiit etmiştir. Üçüncü Osman Han Üçüncü Osman, 1 754 yılında ağabeyi Mahmud Han'ın yerine padişah oldu. O sırada ellialtı yaşındaydı. Üçüncü Osman'ın saltanatı ancak üç yıl sürdü. Bu üç yıl içinde daha önce yapı lan barış anlaşmaları dolayısiyle devlet hu/ zur içinde yaşadı. Ancak ıstanbul'da çıkan büyük bir yangın pekçok medeniyet ve kültür eserinin ortadan kalkmasına yol açtı. Üçüncü Osman İstanbul'u yeniden imar ettiği gibi, ağabe­ yisinin yaptırdığı Nuruosmaniye Cam ii'ni tamamlatarak ibildete açmıştır. Onun devrindeki en müsbet işlerd�n biri de, Türk ede­ biyatının en önemli şairlerinden biri olan büyük devlet adamı Koca Ragıb Paşa'nın sadrıazam yapılması olmuştur. Tarihte Türklcr/377 Üçüncü Osman Han ı 757 yılında veıat etti. Onun da ço­ cugu olmamıştı. Yerine Sultan Üçüncü Ahmed'in ogullarından Şehzade Mustafa tahta geçti. Üçüncü Mustafa Han Üçüncü M ustafa padişah oldugu zaman kırkbir yaşın­ daydı. S al tanatın ın i l k on yılı barış içinde geçti, bu müddet içinde Sultan Mustafa devletin bozulan birçok müesseselerini düzeltmek üzere çok gayret sarfetti. Kara ve deniz mühendis mektepleri onun zamanında kurulmuştur. S ultan Mustafa ayrıca bu d üzenlemeler için Av ru pa'dan uzmanlar da getirtmişti. Fakat uzun ve yı ' ueı savaşlar yüzünden bütün bu gayretlcr fazla bir netice verıTIed ' Devlet bütün gücünü kendini korumaya sarfet­ mek zorunda ka dı. i 1 76S'd 6 başlayıp altı yıl süren Rus savaşı Osman l ı ta­ rihinde bir dönüm noktası sayılır. Ruslar o tarihte Lehistan'ı ele geçirmeye başlamışlar, kendilerine karşı çıkan Leh (Po lony a) m i l l i yetçilerinin çoğunu öldürmüşler, kaçanları Iii k ip etmek üzere de Türk sınırlarından içeri girerek hem Leh istanlı , hem Türk pekçok kimsenin ölüm üne sebep o l m uşla rd ı Lehistan'ın . Rusya'ya geç mes i Osmanlı hakim i ye tine büyük bir darbe indi­ recekti. Ruslar Lehistan'ın ki lidi durumunda bulunan Hotin Kale­ si'ne saldırdılar. Burada az m iktarda, çoğu başıbozuk olan Türk askeri, Kahraman Paşa'nın kumandası altında Rus ordusuna ka­ leyi vermediği gibi, h ücum ederek Ruslar'ı büyük bir bozguna uğrattılar. B i rkaç ay sonra Ruslar toparlanıp tekrar geldiler, bu defa daha ağır kayıplarla geri çekilmek zorunda kaldılar. Fakat Vezıriazam ve Serdfır-ı Ekrem Mehmed Emın Paşa'n ı n beceri k­ sizliği y üzünden Hotin'in boşaltılması üzerine Ruslar sonradan boş kaleyi i şgal etti l er . 378/farihle Türkler Ertesi yıl Baltık Denizi'ndeki donanmalarım Cebelit.arık yoluyla Akdeniz'e geçiren R uslar, Mora'nın Rum halkını da yanlarına almak suretiyle bazı Mora limanlarını işgaıe başla� dılar. Rus donanması İngilizler tarafından kurulmuştu ve İngiliz uzmanlann idaresinde çalışan modern bir donanma idi. B una raltmen Türkler karadan gönderdikleri askerlerl� asİ Rumlar'ı te­ mizledikleri gibi, kalelerin hepsini geri aldılar. Bundan sonra denizde çarpışmalar başladı. Türk donanması, özellikle Cezayirli Gazİ Hasan Bey'in büyük gayretleri sayesinde İngiliz idaresi nde­ ki Rus donanmasını iki defa bozdu. Savaşta Türkler'le başa çı­ kamayacaklarım anlayan Ruslar, başka bir yol denediler Türk donanması Çeşme'de demirlenmişken kendilerine sıltınıyor gibi gelen iki düşman gemisinin birdenbire Türk gemilerine kundak ateşleri atması üzerine, zaten limanda yanyana bulunan Türk ge­ m ileri ateş alarak havaya uçtu. Asker ve kumandanlar gü çl ük le kurtuldular. Böylece "Çeşme Fadası " Türk donanmasının mah­ volmasma sebep olmuş, denizdeki üstünlük Ruslar'a geçmişti. Buna ra ğ men Rus donanması kuşattığı hiçbir yeri al a mad ı . Ruslar kara savaşlarında Türkler'i bozarak Tuna'nm ku­ zey yalılarmı işgal etti l e r . Daha sonra ( 1 77 1 ) Kırım'ı işgal et­ mek üzere bir taktik kuııandılar. Ruslar'm bugün de ellerine ge­ çirmek i stedikleri ülkelerde uyguladıkları bu takti ğe göre, K ırım Ru sl ar' ı n ya rd ı m ı y la Osmanlı lar'dan ayrılıp bağı m sı z bir devlet ol acakt ı . Aynen bu gün kullandıkları "tam bagımsızlık" sloganı ile o gün de gaafıl Kırım beylerini avladılar. Kırım aSİlzadeleri kendilerini Cengiz Han'm soyu olarak bildikleri için, başka bir hanedanın emri altında bulunmak onlara ağır geliyordu; haıili bu yüzden Murad Gimy, Osmanlı Türkler'ine ihanet ederek Vi yana bozgununa sebep olmuştu. Bu sefer de Osmanlı ordusu gelme­ den Kınm'ı Ruslar'a tesıım ettiler. Ruslar Kırım'a girince, on la­ n i ste m eyen K ırıml ılar aileleriyle birlikte Osmanlı ülkesine göçtü. Ruslar oradan Tuna'nın güneyine sarkıp B ulgaristan'a ka­ dar ilerlemek istedilerse de Özü Muhafızı Ali Paşa'nın kuvvetli savunması karşısında birşey yapamadılar. Ruslar daha fazla ilcrleyemeyeceklerini görünce banş is­ tediler, bazı Avrupa devletleri de savaşın sona ennesini istiyor- Tarihıe Türkler/379 lardı. Fakat Rus teklifleri kabUl edilir cinsten şeyler olmadıgı için geri çevrildi ve askeri harekat devam etti. Ruslar'ın Silistre ve V ama'yı almak üzere sevkettikleri ordular Türkler tarafından birkaç defa şiddetle bozguna ugratıldı. Ruslar eski yerlerine geri çekilmek zorunda kalmışlardı, ama bu savunma Türkler'e çok pahalıya mal oldu. Rus orduları girdikleri her yerde Türk halkını kadın, erkek, çocuk demeden toptan öldürüyorlardı; bir şehirde, Ruslar girdi�i zaman kaçama­ yan kimse kalmışsa Ruslar girince artık orada bir tck Türk nüfUs bulunamıyordu. Nitekim bu Rus vahşeti yüzünden şehir­ lerin savunmasına kadın ve çocuklar da aynı hırsla katılmışlar ve bu yüzden Türk askeri daha büyük bir savunma gücü - ka­ z�:1mıştl. B ütün dünya tarihçileri, Ruslar'ın Karadeniz sahil ka­ sabalarında ve B ulgaristan şehirlerinde yaptığı zul mün ve gad­ darlığın, tarihin hiçbir devrinde hiçbir millet tarafından yapılma­ dığını söylerler. Kadınları kannlarında çocukları olabilir diye karından süngüleyerek öldürüyorlar, herkesi tck tek öldüreme­ yince camilere kapatarak ateşe veriyorlardı. 1 774 yılında Kaynarca Barışı yapıldı. B una göre Kırım bağımsız old u, ancak Kırım'da Rus işgfıli devam ediyordu. Kı­ nmlılar'm Osmanlı Sultanı'na "Islam llalifesi" olarak. bağlılık­ ları devam edecckti. Rusya Eflak vc Boğdan'dan (Romanya) çe­ kildi, Karadeniz'dc Azak limanı dahil, bazı yerleri alarak. Karade­ niz'c çıkma imkanını kazandı. Osmanlı Dcvlcti tarihinde ilk dcfa Ruslar'ı yenememiş, hatta onlara toprak kaptırmıştı. B undan sonra artık Rus ilerle­ mesi ve Osmanlı gerilemesi devam edecekti. B u yüzden Kaynar­ ca Barışı'nın yapıldığı 1 774 tarihi, Osmanlı tarihinde gerileme ve dağılma devrinin başlangıcı olmuştur. Sultan Üçüncü Mustafa Han, bu savaşın acılarına daya­ namayarak 1 774 yılında üzüntüsünden öldü. 57 yaşındaydı. Ye­ rine kardeşi Abdülhamid Han, Türk Padişahı oldu. 380ffarihte Türkler Birinci Abdülhamid Han Üçüncü Ahmed'in ogıu ve Üçüncü Mustafa'nın kardeşi olan B irinci Abdülhamid Han, padişah oldugu zaman kırkdokuz yaşındaydı. Birinci Abdülhamid'in saltanatınm ilk yılında !ran'a ha­ kim olan Kürd asıllı Zend hanedam, Osmanlılar'm Irak toprak­ larına saldırıp, devleti o tarafta dört yıl kadar meşgul etmişse de, Musul Beylerbeyi Hasan Paşa'mn ardı ardına iki muharebede ıran ordusunu bozması üzerine çekip gittiler. Asıl dertlcr Rusya sınırında idi. Ruslar 1 779 yılındaki Aynalı-kavak Anlaşması ile Kırım'a han tayini hakkını da Os­ manlılar'dan aldılar. B undan sonra Kırım'a Ruslar'ın desteklediği Şahin G iray, han oldu. R us saraymın gelenekleri içinde yetişen ve Kırım'da kllık-kıyMete kadar herşeyi Ruslar'ınkine benzet­ rnek isteyen bu dejenere Han, o kadar haydin olduğu Ruslar ta­ rafından bir gün kov'uldu ve Rusya, Kırım'ı ilhfık ettiğini res­ men iW.n etti ( 1 783). Böylece üçyüzelli yıllık bir Türk Devleti, m illi ş u urunu kaybederek düşmanın hem maddı, hem manevı esiri ölmuş birinin elinde son gününü tamamladı. Şahin Giray'­ m balolar tertipleyip kadeh kaldumaları kend isini de kurtarama­ mıştı. Sonradan Türkiye'ye kaçan bu hain, Rodos'a sürüldükten sonra başı vurulmak suretiyle hakettiği cezayı buldu. Ruslar'ın Karadeniz'e donanına indirmeye kalkışmaları ve geçen savaşta alamadıkları Özü ve Hotin kalelerine göz dikme­ leri üzerine, 1 787 yılında tekrar iki taraf savaş haline girdi. Türkler b u savaşın hazırlıkları içindeyken, Almanya ımparator­ luğu da Ruslar'ın m üttefiki olarak Osmanlı'ya karşı savaş ilan etti. Iki cephede iki büyük devlete karşı savaş m ak zorunda kalan Türkler, önce Almanlar'ı safdışı edip, sonra Ruslar'la çarpışma­ yı denediler. Belgrad'ı almak üzere harekete geçen Alman-Avus­ turya ımparatoru, Koca Yusuf Paşa kumandasındaki Türk ordu­ sunun yaklaştığını görünce Transilvanya tarafına çekildi. Yusuf Paşa, Alman ordusunu takip ederek Güney Transilvanya'da Şe­ beş'te bunlara karşı büyük bir zafer kazandı. Böylece Alman mes'elesi şimdilik bitmiş oldu. Fakat bu arada Ruslar Türkler'in Tarihte Türkler/381 Kuzey Karadeniz salıilindeki Özü Kalesi'ni, arkasından Odesa li­ manını ve Hotin Kalesi'ni işgal ettiler. Özü Kalesi'nin düştüğü haberi kendisine verildiği zaman B irinci Abdülhamid Han büyük bir üzüntüye kapılarak beyin kanaması geçirdi ve vefat etti. Yerine onun yeğeni ve S ultan . Üçüncü Mustafa'nın oğlu Üçüncü Selim, Türk Padişahı oldu. Üçüncü Sellm Han Üçüncü Selim tahta çıktığı zaman yirmisekiz yaşında bıılunuyordu. Çok iyi bir tahsil görmüştü. Devlet işlerini ya­ kından ıiıkip edip öğrendiği gibi, iyi bir şair ve birinci sınıf bir bestekar olmuştu. Babası gibi o da devlette pekçok yenilikler yapılması gerektiğine inanıyor, bunun için etrafına hep ileri fi­ kirli, Avrupa'daki gelişmeler hakkında bilgi sahibi bulunan kimseleri topluyordu. Birinci Abdülhmnid devrinde başlamış olan savaş devam etti. Türkler Ruslar'ı Romanya'dan atmak üzere ı 789'da Rus Ordusu ile karşılaştıkları sırada, Almanlar Rus ordusuyıa birle­ şerek durumu Türkler aleyhine çevirdiler. Osmanlı ordusu Ro­ manya'dan çekilmek zorunda kaldı. Bundan sonra Almanlar gü­ neye inip Belgrad'ı aldılar, Ruslar da Tuna Deltası üzerindeki Türk kalelerini işgal ettiler. Fakat o sırada Prusya'nın Alman­ ya'ya savaş iliin etmesi üzerine Alınanlar o eepheye kuvvet kay­ dırmea Osmanlı ordusu Almanları Yerköyü civarında bozdu. ı 7 91 yılında Almanlar'la yapılan anlaşmaya göre, Al­ man ordusu bu savaşta girdiği bütün Türk topraklarından çıka­ rıldı. Ruslar'la bir yıl sonra yapılan anlaşmaya göre de onların elinden de işgfıJ ettikleri yerlerin çoğu geri alındı. Bu tarihten itibaren beş-altı yıl Türkiye savaştan uzak kalmış, Üçüncü Selim'in ıslahat çalışmaları için biraz fırsat doğmuştu. Padişah bütün ileri gelen devlet adamlarından, devle­ tin kuvvet kazanması için nelerin yapılması gerekliğine dil.ir ra­ porlar istedi. Bunların uzun uzun gözden geçirilmesinden sonra, 382(farihte Türkler ilk olarak ordunun düzeltilmesine karar verildi. Ordunun düzel­ tilmesi ilk ve en önemli işti, çünkü bütün reform çalışmaları ancak Türk vatanının tehlikede olmadıgı bir devirde yapılabi­ lirdi. Bu maksatla Üçüncü Selim, Nizam-ı Cedid adlı yeni bir asker sınıfı kurdu; bu asker, modem Batı teknigiyle yetiştirile­ cekti. ı 798 yılında Fransa ile ıngiltere arasındaki şiddetli mü­ cadele Türk topraklarına kadar sıçradı. Napolyon Bonapart, ıtal­ ya'yı ele geçirmiş, Venedik Devleti'ne son vererek onun toprak­ larını almış, böylece Fransa ile Türkiye sınırdaş olmuşlardı. Na­ polyon oradan Mısır yoluyla Hindistan'ı ele geçirmek, böylece ıngilizler'i yenmek istiyordu. ı 798'de Fransız donanması ısken­ deriye sahil ıCrine asker çıkardı. Napolyon halka çok iyi davranı­ yor, Padişah'la hiçbir kavgası olmadıgını, sırf ona başkaldıran Mcmlfık Beyleri'ni İLaat altına almak istediğini söylüyordu. Üzerine gönderilen Türk kuvvetleri yeniIdi. Napolyon oradan Fil istin'e doğru ilerlemeye başladı. Akka Kalesi önüne geldiği zaman Cezzar Ahmed Paşa'nın kumandasındaki Nizam-ı Cedıd askerini yenip kalcyi alamadı. Aylarca uğraştıktan sonra gece vakti gizlice orayı terketmek zorunda kaldı. Bu arada Fransız Donanması İngilizler tarafından yakılmış, Napolyon güç durum­ da kalmıştı. Türkler Napolyon'a karşı hem ıngilizler, hem Rus­ lar'la anlaşma yaptılar. Napolyon'un Adriyatik'tc ele geçirdiği btlZl Türk kaleleri Türkiye'ye iade edildi. Napolyon yerine bir generalini bırakarak Mısır'dan gitti. Kapdan-ı Derya Küçük Hü­ seyin Paşa'nın donanmayla İskenderiye limanını kapatması üze­ rine Fransızlar Mısır'ı boşaltıp gittiler. Fransız belası bu şekilde savuşturulmakla birlikte Fran­ sa'nın bütün Avrupa boyunca ektiği tohumlar Rumeli Türkiye­ si'ni hayli sarstı. Sırplar ve Karadağhlar Fransız ihtilali'nin yay­ dığı milliyetçilik fikirleriyle kıpırdamaya başlamış, ayni şey Rum lar arasında da görülmüştü. ışin kötüsü, bu hareketlere kar­ şı devletin merkezı otoritesi çok zayıflamış bulunuyordu. Vali­ lerin idaresizliği, yeniçerilerin itflatsizlikleri yüzünden bütün Rumcli'de derebeyIeri ortaya çıkmış, eyalet valileri yerine halka hıınlar h ükmetmeye başlamışlardı. Özellikle "ayan" denen ma- Tarihte Türklcr/383 halil liderlerin vall yerine geçtigi görülüyordu. Bir yandan Ru­ meli şehirlerindeki yeniçerilerin şımanklıkları, bir yandan ayan ve ağaların keyfi idareleri, vaktiyle Osmanlı'nın buralarda kur­ duğu adalet düzenini iyiden iyiye sarstı ve hıristiyan unsurlar arasında isyan edenler için haklı bir zemin yarattı. Istanbul hü­ kumeti, derebeylerinin nüfUzunu kırmak ve bunları itaat altına almak veya ortadan kaldırmak üzere bir Nizam-ı Cedid ordusu gönderdi. Fakat merkezde yeniliklere karşı çıktıklan için bu de­ rebeyleriyle işbirliği yapan bazı devlet adamlarının uydurdukları gerekçelerle Nizam-ı Cedid askeri geri çekildi. Halbuki o sırada mesela Belgrad'da yeniçeriler kendi valilerini kendileri seçiyor­ lar, yerli halka hayvan muamelesi yapıyorlar, Sırplar'ın feryadı göklere çıkıyordu. S ırplar herşeye rağmen devlete çok sadık kal­ dılar. Fakat İstanbul hükumetinin bir türlü nizam ve asayişi ye­ rine getiremed iğini görünce birçoğu isyfmcılara katıldı. Aslında Sırp isyanı, Sırplılar'ın ülkelerinde düzeni korumak için başvur­ dukları son çare olmuştur. 1 806'da Sırp is yanı ilc R us savaşı a yni zamana geldi. Sırp ihtiHilcisi Kara Yorgi önce Alman-Avusturyalılar'dan destek ve teşvik görürken, sonradan Ruslar işe karıştılar ve Sır­ bistan işlerine onlar yön vermeye başladılar. Kara Yorgi Bel­ grad'ı el in e geçirirken Ruslar da yeniden Karadeniz sahilindeki Türk kalelerine saldırdılar. B öylece 1 806 yılında yeni bir Türk­ Rus savaşı başladı. Hotin ve Bender'i alan Ruslar, Tuna ağzında İsmail kalesi önüne geld ik l eri zaman burada yenild i ler ve durdu­ lar. Sil i stre Valisi Alemdar Mustafa Paşa, bunları bir defa daha mağlubiyete uğratınca İngilizler Ruslar'a yardım etınek üzere donanmalarıyla Marmara'ya kadar gel i p, birşey yapmadan geri döndüler. Sonra Mısır'a girmeye kalktılarsa da Osmanlı vallsi Mehmed Ali Paşa tarafından kovuldular. Rus donanması da Boz­ caada civarında Türkler'e yeniIdi. Gerek bu yenilgiler, gerek Na­ polyon tehlikesinin yaklaşması üzerine Ruslar bir müweke ya­ pıp savaşı o noktada dondurdular. Fakat bu müı.arekcden biraz önce Türkiye'de korkunç olaylardan sonra bir saltana t değişmesi olmuştu. * * * 384(farihte Türkler Üçüncü Selim, refonnlannın en önemlisi olarak Nizam-ı Cedid askerini görüyor, onlara büyük para harcıyordu. Aslında Nizam-ı Cedid askeri, Padişah'ın "Nizam-ı Cedid" (= Yeni Ni­ zam) dediği genel bir reformlar dizisinİn bir parçasıydı ve bu re­ formlar için harcanmak üzere bir Nizam-ı Cedid Hazinesi kurul­ muştu. Bu hazineden yapılan masraflar diğer bazı masraflan, bu arada kapıkulu askerinin masraflarını kısmaya yol açtığı için, birçok kimseyi hoşnutsuz bırakmışu. Eski saltanatlannın zayıf­ ladığını gören yeniçeri lerı e refonnlara aleyhtar olan bir kısım u lema ve devlet adamı birleştiler. 1 807 Mayısı'nda Kabakçı Mustafa adlı bir yeniçeri neferinin emri alunda harekete geçen yeniçeri yamakları, Nizam-ı Cedid taraftarı bazı devlet adamla­ rın ı parçalayıp yeniçerilerin eski nizamına bir daha karışılma­ masını istediler. Üçüncü Selim çok yum uşak huylu, merhamet­ li bir padişahtı; kan dökülmesini engellemek için Nizam-ı Ce­ did'i ilga ettiğini bildirdi, sonra da tahttan indirildi, ve yerine amcasının oğlu Dördüncü Mustafa getirildi. I şte Osmanlı-Rus mütacekesi bunun zamanında olmuştur. Üçüncü S elim tahttan indiğinde henüz kırkaltı yaşınday­ dı. Türkiye'de yeni bir devir açmak için bütün meziyeıJere sahip bul unan, fakat Osmanoğlu'nun celildet ve azmi yerine, yum uşak huyluluğunun kurbanı olan bu padişah, bizim tarihimizin en büyük şahsiyetlerinden biridir. Zamanında ilim ve san'at saha­ sında büyük adamlar yetiştiği gibi, kendisi de bunların başında gelir. B estekar olarak m üzik tarihimize geçmiştir. "Ilhami" mahlasıyla güzel şiirieri vardır. Onsekiz yıllık padişilhlığı için­ de öylesine kendini devlet işlerine venniştir ki, ne zaman isLİra­ hat ettiği ve şahsi işleri yle uğraşıığı sorusu hep akla gelir. Dördüncü Mustafa Han Dördüncü Mustafa Han, Birinci Abdülhamid'in oğludur. Piidişah olduğu zaman yirmisekiz yaşındaydı. Üçüncü Selim'in oğlu bulunmadığı için Dördüncü Mustafa veliahd idi. Isyancı­ larla daha önce h içbir ilişkisi olmadığı hald e ortada başkası bu, Tarihte Türklcr/385 lunmadığı için taht kendisine kalmıştı. Kısa süren saltanatı içinde de isyan kargaşalığından kurtulup kendine göre bir iş yap­ ma fırsau bulamadı. Yapılacak ilk iş, bir an önce isyancılan te­ mizlemekti, ama bunun için kullanabileceği kimse yoktu. Ni­ zam-ı Cedid taraftan bazı ileri gelen devlet adamları o sırada ' Rusçuk'ta bulunan Vezir Alemdar Mustafa Paşa'nın ıstanbul'a çağırılmasını tekIlf ettiler. Alemdar Nizam-ı Ccdid taraftarıydı, ama ayni zamanda Üçüncü Selım'i istiyordu. Padişah işin bu ta­ rafını bilmeden Alem w'ı ıstanbul'a çağırdı. Paşa yola çıkar çık­ maz seksen kişilik bir süvari birliği göndererek İstanbul'da Ka­ bakçı Mustafa'yı yakalatıp öldürttü. O Çorlu'ya geldiği zaman, Kabakçı'nın iğrenç kellesi kendisine yetiştirilmişti . Aslında is­ yancılar, Sul tan Mustafa ta hta geçerken isyan olayına karışanlar hakkında tilkıbat yapı lmarna<;ına dair ondan söz almışlardı. Alemdar kendi askeriyle İstanbul'a hakim ol unca Dör­ düncü M ustafa isyancı ları birer-ikişer cezalandırmaya başladı. Fakat bu sırada Alemdar'ın Ü çüncü S ell m i tekrar tahta geçire­ ceğini öğ ren m iş Lİ . Onu ve vellahd şehzade M ah m ud 'u öldürttü­ ğü takdirde kendisinin tck erkek Osman l ı olarak kalacağın ı, ' böylece kimsenin kendisine dokunamayacağını d üşündü. Her ikisinin d e öldürül mesi için emir verdi. Gönderilen kaatiller Ü çüncü Selim'i öldürdüler, fakat Şehzfıde Mahmud'un dairesine girecekleri sırada harem kadınlarından Cevri Kalfa üzerlerine kül atarak bunları bir süre oyaladı , o arada Şehzade dama ç ıkarılarak kaçırıldı. Bu kargaşalık esnasında Alemdar, sarayın kapılarını zorlamaya başlamıştı. Üçüncü Selım'in ölüsüyle kar­ şı l aşı nca çok ağladı, sonra Şehzfide Mahmud'un elini öpüp biat etti. Böylece Osmanlı tarihinde İ ki n c i Mahmud Devri başlamış oluyordu (1 808) . kızgın İkinci Mahmud Han İ kinci Mahmud, Sultan B irinci Abdülhamid'in oğludur. Padişah olduğu zaman yirmidört yaşındaydı. Üçüncü SeIlm onu kendi oğlu gibi yetiştirmişLİ, bu yüzden İkinci Mahmud onun fikirleriyle doluydu. 386(farihte Türkler S ultan Mahmud'un saltanatının ilk birkaç ayında İ stan­ bul AlemcIar'ın hfıkimiyetinde idi. Bu durum yeniçeriler arasında hiç hoş karşılanmadıgı gibi , S u ltan Mahmud ' u tutan devlet adamları bile AlemcIar'ın Rumeli serdengeçtilerine benzeyen ser­ best hareketlerinden rahatsız oluyorlardı. Üstelik onun Rusçuk'­ tan getirdiği asker İ stanbul'da şimdiden rahatsızlık yaratmaya başlamıştı. Nihayet Alemdar'a karşı birleşen kuvvetler, başta yeniçeriler olmak üzere, Alemdar'ı ortadan kaldırmak için onun konagına hücum ettiler. ıçeriden ateşle karşılık verilince konak yakıldı, Alemdar duman içinde bogularak öldü. I syancılar bun­ dan sonra ı kinci Mahmud'u da indirmek istediler, fakat muhafız askerlerine karşı birşey yapamadılar. İ ki taraf da birbirini orta­ dan kaldırmak üzere fırsat aramaya başladı. 1 809 yılında Ruslar Napolyon'la anlaşma yapıp ondan gelecek tehlikeyi önlcyince, kendilerini serbest hissetmişler ve daha evvel dondurulmuş olan savaşı yeniden başlatmışlardı. l B09'da Güney'e dogu ilerleyen Ruslarla Osmanlı ordusu Sil ist­ re yakında savaşa tutuştu, Ruslar büyük kayıp vererek geri çe­ kildiler. Fakat bir yıl hazırlandıktan sonra büyük kuvvetlerle tekrar taarruza geçtiler. 1 8 1 o.yılı yaz aylarında Varna'ya kadar ilerlediler. Fakat Vama'da ve Şumnu'da yenilmeleri üzerine dur­ dular. 1 8 1 1 yılında Türk Ordusu Rusçuk'u m uhasara edip Rus­ lar'dan geri aldı. Ruslar'la l B 1 2'de yapılan B ükreş Anlaşması'na göre Be­ sarabya (Bucak) Ruslar'a geçiyor ve Prut umagı sınır kesiliyor­ du. Ruslar Romanya ve Kafkaslar'da aldıkları yerleri Türkler'e geri verdiler. Fakat bu arada Sırplar'ı da "tam bagımsızlık" 01tası ile avlamışlardı. Belgrad ve civarında Osmanlı'ya baglı bir S ırp Prensliği kurulmasını Türkler'e kabul ettirdiler. Kalelerde Türk askeri bulunacak, Prensi de ı stanbul hük u meti tayin ede­ cekti. Ama bu S ırbistan' ı ayırmanın birinci adımıydı. Rusya aynı planı Osmanlı Devleti'nin Rum-Ortodoks teb'ası için de kullandı. O tarihte Avrupalılar daha çok eski Yu- Tarihte Türkler/387 nan'a aid U1rihi ve kültürel sebeplerle Rumlar'a karşı büyük bir senpati besliyorlardı, ama Avrupa devletleri hep hanedan idare­ leri altında birer imparatorluk oldu�u için, milliyet fikrine daya­ lı isyan hareketleri de hoş karşılanmıyordu. Rusya, Ortodoks dünyasının koruyucusu sıfatiyle Rumlar'ı isyana teşvik etti. B ilhassa papazların idaresinde hazırlanan Rum isyanı, nihayet 1 8 2 1 yılında patlak verdi. RumIar, Mora yarımadasını ele geçi­ rip orada' bulunan bütün Türk ailelerini ana karnındaki çocuk­ lara varıncaya kadar öldürdüler. İstanbul hükumeti bunların üze­ rine asker sevketti. Ruslar ayrıca gönüllü adı altında oraya asker de yolluyorlardı. Rusya ayni zamanda Bogdan RumIarı'nı da is­ yana kaldırdı. Fakat Türk askeri gerek BoMafi'da, gerek Yuna­ nistan tarafında i s y anl arı bastırdı . Bu arada İstanbul'daki Orto­ doks Patriği Grigoryos ile birtakım Fenerli Rum il er i gelenleri­ nin ve bazı papazların Rum i h ti lal i n i idare ettikleri, haııa Gri­ goryos'un İ stanbul'da da bir Rum hareketi için hazırlık yapuğı öğren ildi. Fener Patrik'i padişahın emriyle Patrikhane'nin orta kap ı s ı önünde asıldı. O zaman RumIar, Patrikhane'nin bu kapı­ sını kapattılar ve ancak bir Türk Devlet Başkanı aynı yerde asıl­ d ığı takdirde açmaya yemin ettiler. Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa'nın oğl u İ brahim Paşa, em rin d ek i Mısır ordusuyla Y una­ nistan'ı isyancı lardan temizlerneye memur edildi. 1 826 yılında İ brahim Paşa bütün isyan bölgelerine hakim o l m uş tu . Mısır Ordusu'nun Yunanistan'da gösterdiği başarı, bütün dikkatleri bir noktaya çekmişti. Bu ordu modern usullerle yetiş­ tiriimiş, Mısırlı Türkler'den meydana gelmişti. Zaten yeni l i k fi­ kirleriyle kafası dolu bulunan ve Nizam-ı Cedid asker sınıfını tekrar kurmayı düşünen Sultan Mahmud, bu defa "Eşkinci Oca­ ğı" adında bir asker sınıfı teşkil edip modern usullerlc talime başlattı . Yen iç eri ler derhal isyan ettiler. Bunun üzerine Padişah, ulemanın i leri gelenlerini ve paşaları çağırdı. Şeyhülislam ya­ nına üç-dörı bin kadar medrese talebesi alıp Padişah'ın emrinde olduğunu söyledi. Sultanahmet Meydanı'na dikilen Sancag-ı Şe­ rif altında yaptıgı konuşma ile bütün İstanbul halkını "din ve devlet adına" Peygamber'in yüce sanca�ı altında toplanmaya ça- 388(farihte Türkler ğırdı. Yeniçeriler'in şerrinden yıllardır bılcmış olan İstanbul hal­ kı, kadınlar dahil olmak üzere, sancak aluna koştular. Padişah da kılıcını kuşanmış, artık bu işe son vermek üzere askerin ba­ şına geçmişti. Yeniçeri Kışlalan dört bir yandan saniıp topa tutuldu. Düşman karşısında yiğitlik göstermeyecek kadar serkeş, rahat düşkünü olan, " Biz keçeye kıIıç vurur, testiye kurşun atarız" diyerek her türlü askerlik tekniğini reddeden yeniçeriler, kendile­ rini çok iyi savundular. Fakat sonlan gelmişti. Akşama kadar bütün yeniçeri kışlalan yerle bir edildi, ele geçirilen bütün ye­ niçeriler idam edildi; taşrada bulunanlar da yakalanıp öldürül­ düler. Yeniçeri Ocagı artık yoktu. * * * Yeniçeri askerinin bozulması ve devletin başına bela ol­ ması, onların hıristiyan asıllı olmalarıyla ilgili degildi, başlan­ gıçta bunlar hiristiyan ailelerinin küçük çocukları arasından alınıp Türk ıerbiyesiyle yetiştiriliyor, ana-baba yerine asker ocağını tanıyorlardı. Yeniçeriler'in aşıl bozulma zamanı Onye­ dinci Yüzyıl'dan ıtibaren devşirıne usUlünün kalkması ilc baş­ lar. Yanı S ultan Mahmud zamanında artık yeniçerilerin hiçbiri devşirme (hırıstıyan asıllı) degildi. Bu ocağın bozulmasının asıl sebebi mi Iliyet ve dın gi bi faktörlerin dışında aranmalıdır. Ye­ niçerilik, son zamanlarda askerlik yapmaktan ziyade geçim kay­ nağı bulmak için oraya kapılanan disiplinsiz, derme-çatma adamların işi olmuştu; bunlar "Ocak" halinde menfaatlarını ko­ ruyabildikleri için, Ocağın birliği ve dayanışması dışında hiçbir endışe duymuyarlar, yüz buldukça şımarıyorlar, ve geleneklerin­ den en ufak bir fedakarlık yapmaya yanaşmıyorlardı. Bir devletin kendi ordusunu ortadan kaldırması çok tuhaf görünür; ama bu asker kalsaydı herhalde devlet ortadan kalka­ caktı. ış kan davası haline gcldigi için yeniçeri ocağı ile birlikte onu destekleyen, hatta onu hatırlatan herşey ortadan kaldırıldı. Bektaşı Tekkeleri kapatıldı, Mehter kaldınldı. Tarihle Türklcr/389 İkinci Mahmud'un bütün saltanat yılları büyük dertler ve acılarla geçti. Devletin esas ordusunun ortadan kalkmasından sonra yenisinin yetişmesine kadar geçen yıllarda savaş eksik ol­ madı. Avrupa devletleri Yunanistan'a istiklal kazandırmak, yani Mora ve Attika'da yaşayan Rumlar'ı Osmanlı'dan ayrı bir devlet haline getirmek üzere hem siyasi, hem askeri baskılar yapıyor­ lardı. B unlardan en fecisi ve en alçakçası Navarin'de oldu. İngi­ liz, Fransız ve Rus donanmaları Navarin'de bulunan Osmanlı donanmasının yanına dost süsü vererek yaklaştıktan sonra, bir­ denbire ateş etmeye başladı ve yedi-sekiz bin askerimizi şehid edip pekçok gemimizi baurdı. Böyle haince bir saldırı hiç bek­ 1 827 tarihinde biz bu devletlerle savaş halinde deg-il d i k . Artık donanması bulunmayan Osmanlı Devleti'ne karşı Ruslar rahatlıkla savaş açabilirlerdi . Donanması baurılan devlet henüz kara ordusuna da sahip değildi. Bu şartlar al tı nd a 1 828'de Ruslar hem Tuna, hem Kafkasya'dan hücum ederek Doğu'da Er­ zurum'a, Batı'da Edirne'ye kadar ilerlediler. Bu sırada Fransızlar da Mora'ya donanma ile asker çıkarıp işgal ettiler. Devlet bu güç şartlar altında M ora ve civarında bir Yu­ nan Prensliği kurulmasına razı oldu. 1828'deki Londra Anlaş­ ması'na göre Yunan Prensliği Osmanlı Devleti'ne bağlı bul una­ cak, kimin prens olacağına ise Türkiye, İ ngi l tere Fransa ve Rusya ortak karar vereceklerdi. Böylece şimdiki Yunanistan dev­ letinin ilk temeııeri atılmış oldu. Rusya ile 1 829'da yapılan Edirne Anlaşması sonunda ise Tü rk iye Doğuda Batum hariç, şimdiki sınırlara çekiliyordu. Ba­ tı cephesinde Ruslar işgal ettikleri Türk topraklarını iade ettiler, ama buralardan ord u ları n ı yavaş yavaş çek t i l er , hatta Romanya beş yıldan fazla fi i len Rus işgalinde kaldı lenmezdi. Çünkü Navarin baskının yaplldl�l , , . 1830 yılında aynı devletlerin yeniden yaptıkları baskılar karşı sı nd a Türkiye, merkezi Atina olan bir Y unanistan Devleti'­ nin bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı. Aynı yıl Fransızlar Dayısı H üseyin Paşa'nın Fransız konsolosunu dövme­ sini bahane bilerek Cezayir'e karşı önce abluka, sonra işgal ha- Cezayir 390/farihte Türkler reketine giriştiler. Türkiye bu kadar uzak bir vilayetini koruya­ cak güçte değildi, 1 830'da Cezayir kaybedildi. * * * Bu arada devleti en çok meşgul eden ve belki S ultan Mahmud'un ölümüne sebep olan bir dert çıkmıştı: Mısır isyanı. Mısır valisi Mehmed Ali Paşa, Kavalah bir Türk'tü; hiç tahsili yoktu ve Türkçeden başka dil bilmezdi. Fakat gayet zeki, bece­ rikli ve tecrübeli bir adamdı. Mısır'da oğlu İ brahim Paşa ile bir­ likte modem bir ordu kurmuş, birçok müesseseleri yenileştir­ miş, M ısır'ı baştanbaşa imar etmeye başlam ıştı. Gerçi bu çalı ş ­ malarında Mısır'ın yerli halkını karın tokluğuna kullanıyordu, aına yaptığı işler o zaman için göz kamaştırıcı şeylerdi. İkinci Mahmud, devletin epeydir dağılmış merkezı otoritesini kuvvet­ lendirrnek üzere kendi başına buyruk vameri birer birer alıyor, fazla nüfUz kazanan yerl i ail el eri eziyor, kısacası İstanbul hü­ kumeti dışında bir kuvvet kaynağı bırakmamaya çalışıyordu. Mehmed Ali Paşa el indek i ordu ve don an mayla kendini koruma­ ya hazırlandı . Onun asıl maksadı böyle bir kuvvet kazandıktan sonra İstanbul'a gidip sadrazam olmak, veya hiç değilse oğlunu bu makarnda görmek istiyordu. Hakimiyet sahasını Filistin'e kadar genişletti. Devletin bir viUisi, devleti� başka bir vi Iilye­ tini işgal etmiş oluyordu. Üzerine asker gönderildi, fakat her de­ fasında elindeki Mısır Türkleri ve Çerkesleri'nden kurulmuş modern ordu ile bun ları yendi. Hatta oğl u İbrahim Paşa K ü­ tahya'ya kadar geldi. Osmanlı Padişahı ile rek abete kalkışma­ larına imkan olmadığı için, herşeye rağmen ona hoş görünme­ y e ve sadrazamlığı koparmaya uğraştılar. Halbuki İkinci Mah­ m ud kendi reform projelerini eksiksiz yürütecek, yani her emri­ ni dinlcyccek olan paşalar istiyordu. A si vali ile başa çıkama­ yınca Rusya i le anlaştı ve onları İ stanbul'a yaklaştırmadı. So­ nunda M�hmed A l i ve oğlu, Adana dahil olmak üzere Mısır, S uriye, Lübnan ve Filistin bölgeJerinin vaIiliğini almak şartıy­ la gittiler. Tarihıe Türkler/391 İkinci Mahmud M ısır mes'elcsini mutlaka halletmeye kararlıydı . Mehmed Ali ve oglunu mali kaynaklarından mahrum etmek için İngiltere ile bir ticaret anlaşması im7..alandı ve birçok tekelleri kaldırdı. Gelir darlıgı çeken Mısır, yıllık vergisini gön­ deremeyince tekrar üzerlerine ordu gönderildi. Fakat bu ordu Ni­ zip'te İbrahim Paşa'ya yeniIdi. Felaket haberini Pil.dişah'a ver­ mediler, çünkü o sırada hasta yatıyordu. Birkaç gün sonra da öl­ dü. İkinei Mahmud Han, 1839 yılı Temmuzu'nda ellidört ya­ şında iken ölmüştü. Otuziki yıldır Osmanlı tahtında idi. Üçün­ cü S elim'in oğlu olmadığı için onu evIM gibi yetiştirmiş, yeni­ lik fikirleri aşı lamıştl. İkinci Mahmud, Osmanlı İmparatorlu­ gu'nda çok geniş çaplı reformlar yapLı. Bunların başında Ye­ niçeriliğin kaldırılması ve yeni bir ordu kurulması gelir. B un­ dan sonra devleL teşki l atında reformlar yapıldı ve devletin idari müesseseleri mümkün olduğu kadar BaLı'daki örneklerine benze­ tildi. Pfıdişah'ın maksadı herşeyi Batı örneğine göre baştanbaşa yeniden düzenlemekti. Fakat bÜLün bu işler için ne müsaid bir kamuoyu, ne de işi benimseyen ve yürütebilecek kapasitede bu­ lunan personel vardı. İnsan yetişLirmek yolunda önemli adımlar aLıldı; başta Harbiye ve Tıbbiye ol mak üzere birçok okullar açıldı. Tıbbiye'de hep yabancı hocalar ders okULuyar ve dersler Fransızca yapılıyordu. İkinci Mahmud büLün bu değişmeleri kendi kafasına uy­ gun bulduğu için değil, devletin ayakLa kalmasını bu değişmele­ re bağlı gördüğü için yapıyordu. Gerçi yaptığı işler arasında res­ mini devlet dairelerine astırmak veya devlet memurlarını içki içilen balolara göndermek gibi i lerilikle herhangi bir ilgisi bu­ lunmayan gereksiz fantaziler de vardı, ama o bunlardan daha cid­ di şeylerle de uğraştı. MemlekeLi baştan başa imar eııi. B ugün nerede bir eski eserle karşılaşsak, İkinci Mahmud devrinde tamir edildiğini veya yapıldığını görürüz. Bu bakımdan onun imar harekeLleri İkinci Abdülhamid'in yapLıklarına denk sayılabilir. İkinci Mahmud Navarin'de mahvolan Osmanlı donanmasını da yeni baştan kunnak azmini gösterdi. 392{farihtc Türkler Reformları yapabilmek için bütün otoriteyi merkezde, kendi eBerinde toplamak zorundaydı. Bu ise hemen her işle ken­ disinin ugraşmasını gerektiriyordu. Otuz yıl �iç dunnadan, ge­ celi-gündüzlü çalışarak vücudunu yıprattı ve nihayet çalışma gücünün sonuna geldigi zaman öldü. Onda Osmanoglu'nun cesaret, kahramanlık, irMe, azim, sehat gibi bütün meziyetleri toplanmıştı. Dedelerinin hemen hepsi gibi iyi bir egitim görmüş, san'at ve edebiyatla ugraşmış­ tı. Hattat ve şairdi. Büyük şehid Üçüncü Selim'in bir şiirine yazdıgı "tahmıs"in şu son mısralan, devlet ve millet yolunda ömürlerini tüketen iki sultanın ıztıraplı hayatlarını ve hazin sonlarını gösterir gibidir. lIk üç mısra "Adı;" takma adıyla ya­ zan İkinci Mahmud'un, alttaki iki m ısra ise "ilhamı" adıyla ya­ zan Üçüncü Selim'indir: Adliya ah edegör geldi[trak eyyamı Kall1Uldl ağlamadık guş eden ol alamı Şerbet-i cam-ı şehfıdetten içüp gülfamı Derd ile ruyine baktıkça senin ilhamı Gerçi handan olur amma cigeri kan ağlar. Giriştiği reform harekeLlerine dereceye kadar isrıbetli idi? BaLı medeniyeli karşısındaki LuLumu doğru mu idi? B unlar öyle sorulardır ki , Türk cemiyeLİ hala taLmın edici cevap bul muş de­ ği ldir. Ancak şurası muhakkak ki, ıkinci Mahmud Han, bizim Lfırihimizin çok büyük şahsiyeLlerinden biridir ve hayatının her saniyesini mem leket uğruna harcamış olmakla milietİnin şük­ ran duygulanna hak kazanmıştır. Abdülmedd Han Sultan Abdülmecid Han, İkinci Mahmud'un oğlu olup babasının ölümü üzerİne (Temm uz 1 839) onyedi yaşında iken Tarihte Türkler/393 Osmanlı tahtına oturdu. Babası onu çok dikkatle yetiştinniş, bu arada bütün reronneu rıkirlerini ona da vennişti. H ükümctarlı�ının ilk günlerinde S ultan Mahmud'un ısla­ hatlarına karşı olan devlet adamları iktidan alır gibi oldular, ama kısa zamanda onların yerine ıslahatçı bir ekip geldi. Sultan Abdülmecid hem kendi temayülü bakımından, hem de Avrupa devletlerinin baskılarıyla bu ısliihatçı ekibi iktidarda tuttu, on­ larla anlaştı. Avrupa örne�iyle yenileşme taraftarı olanlann başında o zaman Hiirieiye Nazırı olan ve ayni zamanda Londra'da scfirlik vazifesi yapan Mustafa Reşid Paşa vardı. Reşid Paşa, devleti bu güç durumlardan k urtarmak, özellikle Rus tehlikesini savuştur­ mak için A v rupa devletleriyle anlaşmak gerek tiğ ine şiddetle ina­ n ıyo rd u A vrup al ı lar ı memnun edebilmek İçi n , onların himaye . ' etmeye çal ıştıkları hıristiyan azın lıklara Türkler'le eşit haklar verildiği, Avr u pa d ak i gibi kaanunlar yapılarak bunların her tür­ ' lü ean ve mal em niye t i sağlandığı takdirde onların yardım ve desteğini alabileceğimizi düşünüyordu. B unun için Sultan Ab­ dülmec'id'i ikna eııi ve 2 Kası m 1 839'da meşhur Tanzımal Fer­ manı'nı i lan eııirdi. Tanzımat Fermanı , bundan böyle memle­ keııe kaanunların hfıkim olacağını, devlete karşı bÜlÜn borçların herkese eşit olarak y üklcneceğini bildiriyordu . Türkiye daha ev­ vel kaanunsuz bir devlet değildi, ama böylece Türk Devleti hı­ ristiyan vatandaşlarına Türkler gibi iyi bakacağı na d fı i r bir çeşit garanti vermiş oluyordu. Tabii bu suretle Avrupa devletleri için bir m üdahale kapısı da açılmış oluyordu; bunlar ileride sık sık Tanzimat Fermanı'nın ihlal edildiğini söyleyerek, Türkiye'nin iç işlerine karışacakIardl. Reşid Paşa, TanzimaCın şampiyonu olarak Avrupa baş­ şehirlerinde, özellikle Paris ve Londra'da Türkiye'ye m üttefik aramaya başladı. Ona göre Türkiye artık kendisi de bir Avrupa devleti olduğunu isbat etmişti! A vrupahlar'ın bu işe ne kadar itibar ettikleri meçhGldür, ama muhakkak ki Türkiye'yi Ruslar'a kaptırmamak için ona beIIi bir ölçüde destek olmaya kararlıy- 394!farihte Türkler dılar. Nitekim İstanbul hükümetinin Mısır mes'elesini hallet­ roek üzere Ruslar'la anlaşmasından telaşa kapıldılar ve kendileri · u işi bitirmek üzere Mehmed Ali Paşa'ya arka arkaya iki u1ti­ malOm verdiler. Paşa, kendisi ve ailesi için Mısır-S udan valili-· �ini alacak, devletin öbür topraklarını derhal boşaltacak, Mı­ sır'da ise sadece bir vali sıfatıyla hareket edip, her bakımdan İs­ tanbul hükumetine ba�lı kalacaktı. Buna uymazsa asİ muamele­ si görecekti Mehmed Ali Paşa sürülen şartları kabul etmeyin­ ce, Osmanlı ordusu İngiltere ve Avusturya birliklerinin de katıl­ masıyla ıbrahim Paşa'nın üzerine yürüyüp onu ma�lub etti. Mehmed Ali Paşa'nın Mısır'dan çıkarılması ve cezfılandıqlması gerekirken, İngiltere buna mani oldu ve Paşa'ya ırsi olarak Mı­ sır Vimli�i'ni verdirdi. B undan maksadı ileride Mısır'ı böylece yalnız bırakıp işgal etmekti . Artık Mısır, Osmanlı Padişahı ta­ rafından ınyin edilen Kavalalı Hanedanı mensfıblarınca idare edi­ lecekti. Mısır'da "lIldıvler" idaresi başlıyordu. . Mustafa Reşıd Paşa artık sadrfızam olarak Türk si yase­ tinde önemli rol oynar bir mevki'e gelmişti. Yanında yetiştirdi­ ği bazı genç kaabiliyetler, onun ölümünden sonra devletin yük­ sek makamlarında ayni politikayı devam ettireceklerdi. Rusya ile savaş, Reşıd Paşa ve arkadaşlarının mevkiini iyice sağlamlaştırdı. Rusya o sırada Osmanlı Devleti toprakla­ rına yeni bir müdahale sebebi olarak, Ortodoks teb'anı n korun­ ması davasıyla ortaya çıktı . Kudüs her üç dınee de kutsal sayı­ lan bir yer olduğu i çi n , herkes oraya kendi sahip çıkmak veya Kudüs'ün kutsal bölgelerini dilediği gibi kullanmak istiyordu. Musevilerle Hıristiyanlar, hana çeşitli h ıristiyan mezhepleri bu hususta devamlı kavgaya tu tuştuk l a rı için , müslüman idaresi sayesinde her dinin mensupları güvenlik içinde dini hizmetlerini yapabiliyorlardı. Rusya, burada Ortodokslar'a öncelik verilmedi­ ği takdırde savaş açacağını söyled i , Türkler de savaşı kabul etti­ ler ve hazırlanmağa başladılar. 1853 yılı sonbaharında Rusya ile Türki ye arasında fiilen savaş başladı. Ruslar yine hem Kafka s, hem Tuna cephesinden Tarihte Türkler{395 taarruza geçtiler. Kafkas cephesinde kısmen başarılı oldular, ama Tuna cephesinde arka arkaya bozguna ugradılar ve B ükreş'e kadar aıııdılar. Reşid Paşa bu sırada Fransa ilc görüşerek Üçüncü Napolyon'dan Çar'a, savaşı durdurması için bir teklif göndertti. Çar bu teklifi kabul etmedi. O arada Yunanistan da Rusya'nın destel1;inde Osmanlı'dan toprak koparmak peşindeydi. Reşid Paşa'nın gayretleri sonunda Fransa ve İngiltere ile bir anlaşma yapıldı. Her iki devlet R uslar'ın daha fazla güneye sarkıp Akdeniz'e inmelerini önlemek üzere, Türkiye'yi destekle­ meye karar vermişlerdi. O sırada Türk orduları Tuna cephesinde Ruslar'ı bütün savaşlarda yen i yorlard ı , ama Rusya canın ı dişine takıp bu savaşı kazanmak niyetinde idi. Müttefikler Rusya'yı savaştan caydınnak için 1854'te Kırıın 'a asker çıkardılar. Sivastopol işgiil edildi; Ruslar büyük kayıplar verdiler. B iz d oğ u da Kars'ı k a yb etti k ama Ruslar barı­ şa yanaş ınak zorunda kaldılar. 1 856'da yapılan Paris Muahede­ si'ne göre Rusya bir daha E1lfık ve Boğdan i ş l eri ne k a rı şın aya ­ cak, Karadeniz tarafsız bölge ol ac ak ve dolayısiyle Rusya bura­ da donanına bulunduraınayacağı gibi m e vc u d tersanelerini de yıkacak, Tü rkiye'n i n toprak bütünlüğüne ki mse müdahale cde­ , meyecekti . Avrupa devletlerinin bu destekleri k arş ı lı ğ ı n d a Türkiye hırisı.iyan teb'asma hak ve imti yazlar vermeye devam etti. 1 856 ı.fı rihli Is/ôhat fermanı ile H ıristiyanlar'a mahalli idare meclisle­ rinde nüfUsları nisbetinde temsil edilme hakkı verildi, e izye ver­ g is i kaldırıldı, azınlıklara okul açma h ak k ı tanındı. Devlet her kademcde hıristiyanlardan da memUr kullanabilecekLİ. B u arada Avrupa EOak-Boğdan işlerine de müdahale etti ve 18 S8'de bu iki p rens l ik birleş tiril erek "Roınanya" kuruldu. Rom anya yine dış işlerinde bize bağlı olacak, biz de onun iç işlerine karışma­ yacaktık S ultan Abdülmecid Han, 1861 y ıl ı nda otuzdokuz yaşında iken vefat etLi . Zaten zayıf olan bünyesi içki ilc büsbütün yıp­ ranmıştı. Mamafih Sultan Abdül mecid kendi saltanat yıllarını önemli çalışmalarla doldurmuş, pekçok b üyük iş başlatmışur. . 396(farihte Türkler Kültürlü idi, fakat babasının te'siriyle daha çok Batı kültürü al­ mış ve daha ziyade alafranga bir hükümdar olmuştu. Onun bu hallcri çevrede yadırgandıgı, hele Osmanlı gelenegine aykırı düştügü için haylı dedikodu konusu olmuşlUr. Sultan Abdülazız Han Abdülaziz Han, Abdü1mecid'in küçük kardeşi idi. Otuz iki yaşında Osmanlı tahtına oturdu. Onun gelişiyle devletin si­ yasetinde göze çarp acak bir degi şme olmuştur; çünkü Abdül­ aziz, Batılı geleneklerdcn çok ycrli olanlara önem vcriyor, dev­ let otori lcsini dağıtmaktan ziyade toplamayı dogru buluyordu. Daha çok Reşid Paşa n ın yetişti rmeleri olan Al i ve Fuad Paşa­ larla çalıştı. B u adamlar o zamanın Osmanlı devlet ad am l arı i çinde zcka ve bi lgi leriyle parlamışlardı . Abdülazız Han zamanında büyük bir savaş olmadı, ancak devleti bir yılan hikayesi halinde meşgu l eden ve herbiri bir sa­ vaş için çıbanbaşı d ur umunda olan mes'elelcr vardı. Önce Ro­ manya, istiklale daha çok yaklaşabi lmek üzere bir hancdan ida­ resi kurmaya kalktı ve Prusya hancdanından bir adam getirtile­ rek "Romanya Kralı" ilfın edildi. Ayrıca Romanya'nın otuzbeş­ bin kişilik bir ordu beslernesi de İstanbul hükumeti tarafından kabul ed ildi. Sonra Mısır'da Kavalal ı ailesinden vali İsmaıl Paşa, kendi evJadlarına Mısır hakimiyetini bırakabilmek için, Mısır Valiliği' nin "büyük oğul" kaaidesine göre yürü tü l m esi n i istedi ve bunu kabul ettirdi. Türkiye'yc tabi bir Prenslik olan Sırbi stan'a Bclgrad Kalesi bırakıldı. Belgrad esasen S ırplar'd a idi, sadece kale ve içindek i senbolik bir gamizon Türkler'e kal­ mıştı. Bayrağımızın çekilmeye devam etmesi şartı yla bu senbo­ lik kal e hakim i yeti n i de Sırbistan'a bıraktık. Devleti en çok ugraştıran Girit mes'clcsi oldu. Girit'te büyük bir Türk n üfUsu vardı, fakat Rumlar'ın n üfUsu Türkler'i biraz gcçiyord u. Rusya Yunanistan'ı kışkırtarak G iri t' te çetc harpleri çıkartmış, kendisi de orayı bir silah yığınağı haline ge' ' ' Tarihte Türkler/397 tirmişli. Rumlar yıllarca sonra Kıbrıs'ta yaptıkları gibi orada da Türk halkı canından bezdirip uzaklaştırmak, sonra tamamen Rumlar'a kalmış olan Ada'yı Yunanistan'a i1hak (Enosis) etmek istiyorlardı. Devlet bu çetecilere karşı asker gönderdi, fakat ne zaman Türk askeri geniş bir temizleme harekauna girişecek ol­ sa, Avrupa devletleri işe karışarak durduruyorlardı. Haua bir ara Türkiye, Yunanistan'ın G irit'e asker ve cephtıne göndennesine mani olmak üzere, Yunanistan üzerine bir cezaland ırıcı hareket yapmayı düşündü, yine Avrupalılar'ın araya girmesiyle bu iş geri kaldı. S ultan AbdülaZız Han, 1 867 yılında birbuçuk ay süren bir Avrupa gezisine çıktı. Bu seyah atın maksadı özellikle Fran­ sa ve İngi ltere ilc yakınlığı artırarak R u sy a'ya karşı onların des teğin i sağlamaktı. Fransa ilc İngi ltere'nin Sultanı davet et­ melerinin başlıca sebebi ise, onun İsl mn Halifesi olarak dostlu­ ğunu kazanmak suretiyle, müsl üman söm ürgeleri daha rahat idare edebilmekti. Nitekim 1 8S7'de Hindistan'da çıkan S ipahı !syanı ü zerine ı ngil tere , Halife'ye ba şv urarak ondan bu isyam yatıştırıcı mahiyette bir emirname almaya çalışmıştı. Padişah bütün seyahatı boyunca her gittiği yerde muaz­ zam tczfıhüratla karşılandI. ıstanbul'dan doğru Fransa'ya, oradan İngiltere'ye, İngiltere'den Belçika'ya oradan Prusya'ya, sonra Vi­ yana'ya giui . Viyana'dan B udin'e (Budapeşte) Tuna üzerindeki bir nehir gemisiyle geçen Osmanlı Sultanı'm, eski teb'ası olan ve Avusturya zulm ünden bıktıkları i çin Türklcr'e hasret çeken Macarlar çılgınca alkışlarla karşıladılar. Macaristan'dan sonra Türk hududuna geçip Vidin ve Ruscuk yo luyla Vama'ya giden Padişah, oradan " S ultaniye" yatıyla İstanbul'a döndü. Abdülazız Han'ın bütün hükümdarlığı b oyun ca emel ed i ndi ği şey Rusya'yı Tuna'nın ötesine atmak ve Karadeniz'e çıkmasına kesinlikle engel olmak, sonra barış iç i nd eki bir Tür­ ki ye'de iç re form ları yapmaktl. Gerçekten, Türkiye ne zaman içeride kuvvetlenmek üzere bir takım tcşebbüslere girişse Rusya bir savaş çıkarıyor, devletin bütün maıı g ücü bu savaşlarla eri­ yip gi d iy ordu . Padişah, Rus gfUlesi halledilmedikçe Türkiye'nin 398!farihıe Türkler rahat yüzü görmeyeceğ ine inanmıştı. Bunun için ordu ve do­ nanmanın kuvvetlendirilmesine canla-başla çalıştı. Amerika'da o sırada yeni yapılan ve seri atış yapan "Martini" O getirerek kara ordusunu bunlarla techız eııi. tüfeklerinden tfırihte böyle kuvvetli bir silah diğer Avrupa devletlerinde bile yoktu. S onra m uazzam bir donanma kurd u . Den izc i likten çok iyi anl ıyor, yapııracağı zırhlıların planlarını bazen kendisi çiziyordu. İngil­ lere ve Fransa'dan sonra en kuvvetli donanma Türkler'deydi. Padişah'ın bu hazırlıkları Avrupalı lar'ın gözünden kaç­ madı. Dengeyi sağlayabilmek için, Ruslar'a Karadeniz'de tersa­ ne açmak ve gemi bulundurmak hakkını veren bir m uahede ( 1 87 1 ) imzaladılar. Bir yandan da içeride S u ltan'ın devrilmesi için yerli m u halinerle i�birliği yapmaya, onlara her h ususta ce­ saret vermeye ba�ladllar. S ultan Abdülazız Han, birkaç mes'c1e dolayısiyle çevre­ sinde epeyce düşman biriktirmiştiı Herşeyden önce, o zaman Batılı fikirleriyle düşünmeye başlamış olan bir aydınlar grubu vardı k i , başlarında meşhur şair Ziya Paşa ile Nfımık Kemal Bey'in bulunduğu bu grup Türkiye'de Anayasa (Kaan un-ı Esası) ve parlamenter sistemin gelmesiyle bütün işlerin kökten dü­ zeleceği fikrindeydiler. Fakat bunları asıl öfkelendi ren nokta, Saddzam A li Paşa ile geçinemeyişleri ve dolayısiyle devlet iclfı­ resinden uzakta kalmalarıydı. Gerçekten çok iyi yetişmiş, zekı ve bilgili olan bu insanlar kendilerinin ön planda b ulunmayı­ şını bir türlü hazmedemediler. O sırada Mısır'da valilik "büyük evIM" kaaidesine bağlandığı için " Hıdıv" olma şansıoı kaybe­ den ve saraya (AH Paşa'ya) düşman olan Mustafa Ffızıl Paşa, elindeki servetle b unları destekledi, Londra'da idare aleyhine neşriyat yapmalarını sağladı. O tarihte bu gibilere " H ürriyetçi" deniyordu . İkinci bir d üşman grup, Abdülazız Han'ın sadrazam yap­ tığı Mahmud Nedım Paşa'ya düşman olan ve onunla mücadele­ lerinde zarara uğrayan devlet adamlarıydı. B unların başında ise Mahmud Nedım Paşa'nın scraskerlikten azıedip B ursa Vallli­ ği'ne gönderdiği Hüseyi n A vnı Paşa ilc Adliye Nazırlığı'ndan azlettiği Midhat Paşa vardı. Mahmud Nedim Paşa "Rus tara ft<ı- Tarihte Türkler/399 rı" diye bilinen ve sevilmeyen bir adam oldu�u için, muhalifler ona karşı kendilerine epeyce taraftar daha toplayabilmişlerdi. Üçüncü bir nokta i�e Sultan Abdülaziz'in geliştirdigi o m uazzam ordu ve donanma için Avrupa'dan pekçok borç almış olmasıydı. Çok cömert bir adam olduğu, şatafata meraklı bu­ lunduğu için kendi saray harcamaları da önemli bir yekfin tu­ tuyordu. B unlar etrafta iyice b�dlandırılarak anlatılıyordu. Gerçi devletin dış borçları çok artmıştı, ama bunlar yine de mesela şimdiki Türkiye'nin dış borçlarından daha fazla değildi. Nihayet 1 876 y ıl ı Mayıs ayında, H üseyin Avni Paşa'nın liderliginde toplanan bir grup darbeci paşa, veliahd Şehzade Mu­ rad'ı tahta ç ıkarmak üzere onunla anlaştlJar. ı çlerinden S üley­ man Hüsnü Paşa, Harbiye Kumandam idi. Üçyüz kadar Harbiye talebesini alarak bir gece sabaha karşı saray'! çevirdi. Önceden şehirde medrese talebelerine para dağıtarak onlara nümayiş yap­ tırmışlar, böylece ortam biraz hazırlan m ıştı. Türk askeri Sultan ' Aziz'i çok sevdiği için asker kuI Ianamadllar, onun yerine o sıra­ da İstanbul'da bulunan ve hiçbiri Türkçe bilmeyen bir bölük Arap askerini "Padişahı korumak için " diye sandallara bindirip sarayın etrafına getirdiler. Dışarıdan bakanlar bunları Türk ordu birlikleri san ırcı ı. Böylece S u l tan Abdülazız Han tahttan indiril" di ve yerine Şehzfıde Murad Efendi, "Beşinci M urad olarak padişah ilan edildi. Sultan Abcl ülazız Han'! tahttan indiren grubun ortak bir fikri yoktu. ıçlerinde sadece Midhat Paşa meşrutiyet istiyor, bu­ na karşılık ôbürleri meşruLiyetin şiddeLle aleyhinde bulunuyor­ lardı. B unları mevki hırsı ve bilhassa H üseyin A vni Paşa'nın kini biraraya getirmişti. H üseyin Avnı Paşa, Isparta taraflarında bir agamn hizmetçisinin oğlu idi. S ultan Mahmud zamanında yeni askeri okullar açılınca, pad işah bÜlÜn Anadolu'da her şeh­ rin tanınmış ailelerine haber göndererek oğullarından birini su­ bay olmak üzere göndermelerini istemişti , onun maksadı temiz · aile çocuklarının subay olmasını sağlamaktı. Fakat kendi oğlu­ nun hasretine dayanamayan ağa, onun yerine uşağının oğlunu gönderdi. Oradan ıstanbul'a gelen H üseyin Avni görgüsüz1ügü ve terbiyesizliği yüzünden birçok hadise çıkarmış, saraydaki ka' " 400ffarihte Türkler dınlara sarkıntılık etmesi dolayısiyle ceza bile görmüştü. Sultan Aziz'in bir ara kendisini rütbe ve nişanlarından ayırarak azletme­ si iyice kanına dokunmuş, her ne pahasına olursa olsun intikam almaya ahdetmişti. Midhat Paşa'ya gelince, Tuna valisi iken çok başarı gösteren ve aslında kaabiIiyetli bir adam olan bu pa­ şa, başarılarını hazmedememiş ve devletin bütün kudretini kendi elinde toplamayı hayal etmişti. Avrupa'nın meşrutiyet sayesin­ de kuvvet bulduğuna inanıyordu; kafasındaki fıkirler o devirdeki birçok hiliriyetçi Türk aydınında görüldüğü gibi, Fransız ihtila­ li'nin yaydığı harcıalem klişeIerden ibarettİ. O ve diğer bazıları, Osmanlı geleneğini sürdüren S ultan Azız'e karşı Avrupa terbi­ yesiyle yetişmiş Murad Efendi'yi padişah yaptıkları takdirde Meşrutiyet'in kolayca ilan edileceğini hesaplıyorlardı. Abdülazız Han, tahııan indirildikten sonra Hüseyin A vni Paşa'nın bitip tükenmez kini yüzünden çok kötü muameleler gördü. Önce Topkapı Sarayı'na, oradan Ortaköy'deki Fer'iye Sa­ rayı'na götürüldü. Tahttan indirilişinin dördüncü günü sabahı, odasında ölü bulundu. Makasla iki ellerinin bilek damarları da kesilm işti. Bu işi yapanların intihar süsü verınek istedikleri belliydi, ama bir adamın her iki bileğini birden kesmesine im­ kan yoktu. Demek ki acemice bir cinayet işlenmişti. Hüseyin A vni Paşa'nın doktor mufıycnesi bile yaptırmadan acele cena­ zeyi kaldınınasından da anlaşıhyordu ki, cinayet onun tertibiy­ di Sultan Abdülazız Han, Türk tarihinin önemli devlet adamlarından biridir. Meşrutiyetçilcr'lc arası iyi olmadığı için, muhalifler onun hakkında alçakça dedikodular çıkararak yıprat­ maya çalışmışlar, Avrupa kamuoyu da bu yolda bir imaj yarat­ tığı için sonraki y ıllarda onun şahsiyeti hayli silik gösteril­ miştir. Mesela horoz dövüştürmesi, pehlivan güreştirmesi vs. gibi şeyler tamamen hayal mahsulü olup, hiç utanılmadan uy­ durulmuş şeylerdir. Kendisi güçlü-kuvvetli olup ava, gürcşe, ci­ rit atmaya vs. merakIıydı. Çok iyi bir ressamdı. Onun zama­ nında Osmanlı haşmeLİ son bir defa daha parlamış, ve bir daha görünmcmek üzere sönmüştür. Türk halkı bu büyük Padişah'ın arkasından çok ağladı, ağıtlar yazdı, hatta ona yapılanlar yüzün, . Tarihte Türkler/401 den bu memleketin lanetlendiği hakkında yaygın bir inanç bile yerleşti. Beşinci Murad Han Beşinci Murad Abdülmccıd'in büyük oğlu idi. Otuzaltı yaşında padişah oldu. V cllahdliği zamanında çok serbest bir ha­ yat yaşam ış, aldığı Batı kültürünün etkisiyle daha çok h ürriyet­ çilerden meydana gelen bir çevre edinmişti ; Sık sık NamıkKe­ mal Bey ve arkadaşları ile içki sofralarında buluşur, sohbet eder­ di. Hatın bu sırada Osman l ı tarihinde hiç görülmedik bir şe­ kilde, Mason olmuştu. Meşruliyetçiler ona büyük ümıdler bağ­ ladılar. S u ltan Murad Han, Padişahlığının daha ilk günlerinde şiddetli hafakanlar içinde anormal davranışlar yapmaya başladı . Söylendiğine göre kendisinde b u haBer daha şehzadcliğinde baş­ lamıştı. Kendisini m uayene ve tedavı için getirilen doktorlar Avrupa'da tedavi görmesi gerektiğini söylediler, halbuki devle­ tin bÖyle sıkışık bir durumda padişahı uzaklaştırmasına imkan yoktu; S ırbistan ve Karadağ'da isyan başlamıştı . S u l tan Murad tam doksan üç gün tahııa kaldı. B u arada S ulı.an Abdülazız'i deviren paşalar grubu da istediklerin i bul ama­ dan dağıldılar. Abdülazız Han'm kayınbiraderi olan Binbaşı Çer­ kes Hasan Bey, eniştcsine ve ailesine yapılan hakaretleri haz­ medemiyerek intikam almaya karar vermişti. İ yi silah kullanan ve pek cesUr olan bu genç subay, 15 Haziran 1 876 günü Midhat Paşa'nın B ayezıd'deki konağına gitti. Konakta hükumet toplan­ usı vardı. Hasan Bey elinde çift tabanca ilc toplantı salonuna gi­ rip derhal scrasker Hüseyin A vnı Paşa'nın karnına kurşunları doldurdu, sonra üstüne çıkıp kama ilc dclik-deşik etti. Sonra Ha­ riciye Nazırı Raşid Paşa'yı öldürdü. Mütercim Rüşdü ve Midhat Paşaları da öldürmeye niyetli idi, ama o sırada yetişen a<;kerl birlik tarafından yaralı olarak yakalandı, daha sonra idam edildi. Böylece Hüseyin Avnı Paşa millete yaptığı kötülüğü kendi canı 40ı!farilıte Türkler ile ödem iş oluyordu. Böyle birini ortadan kaldırdı�ı ve paşalar deme�ini da�ıttı�ı için, Çerkes Hasan Bey, halk tarafından bir kahraman sayılmıştır. Beşinci Murad Han'ın hastalı�ı dolayısiyle artık tahtta kalamayaca�ı anlaşılınca, Midhat Paşa ve taraftarları bu durumu büyük bir fırsat bilmişler, padişah tedavi gördü�ü sürece onun yerine i stedikleri gibi idari tasarrufta bulunacaklarını düşünmüş­ lerdi. Fakat o sırada vellahd olan Şehzade Abdülhamid Efendi, bu fikre karşı çıktı; esasen kend isi padişah oldu�u takdirde meş­ rutiyet i l an edece�ini söyledi. Böylece 31 A�ustos 1876 tari­ hinde Beşinci Murad sıhhi sebeple tahttan i n d irildi, yerine Şeh­ zfıde Abd ülhamid Efendi , Osmanlı S u l tanı oldu. jkinci Abdülhaınid Han S u l wn Abdülmecid�in oğlu ve Beşinci M uradım küçük kardqi olan İ kinci Ab d ii l h a mid Han, pfıdi �ah olduğu zaman otuzdört yaşındaydı. Çok iyi bir tahsıl görm ü�; hem Bmı, hem Türk k ü l t ürüyle yeti şmişti. B i rçok h u s u s l a r d a amcası S ul tan Abdülazlz'c benzerd i , yalnız tasarrufa fazla düşkünlüğü ile ondan a y r ı l ı rd ı . lçki içmez, ibfıdctini ihmaı etmez, dedikodudan hoşlan­ mazdı. Zckfısının par la klığı i le bil hassa d i kkati çekiyord u. Fa­ kat yine amcası Abdül azız Han gibi devletin kurtul uşunun mer­ kezı otoriteyi k u vvetlcndi rmekle müınkün olduğunu düşü n d ü ğ ü i ç i n , meşrutiyet Wraftan olan larca hoş karşılanınamış ve ın uha­ lifleri onu gözden d üşürmek için pekçok i ftirfılar atmışlar, onu cfıh i l , korkak, nefsinden başka şey d üş ünmez bir binbir gece suluını gibi göstermeye çalışmışlardır. O zaman uydunılan ya­ lanların etkileri gün ümüze kadar dalga dalga gel m i ş ve hala ya­ kın ıEuihi i yi bilmeyen ki mselerin gözünde eski imaj silineme­ m i ştir. O s ı rada iktidarı ellerinde tutan M i dhat Paşa ve arkadaş­ ları Abd ülhamid Han'dan meşrutiyet sözü almışlard ı . Başlan­ gı çta bel ki Pfıd işah'ın kendisi de böyle bir meclisin faydalı ola- Tarihte Türklcr/403 cağına inanmıştı. Meşrutiyet davasının en büyük şampiyonu Midhat Paşa idi. Namık KemiU ve Ziya Bey (sonradan Paşa) ve daha birkaç kişi Midhat Paşa'nın başkanlığında toplanıp bir Anayasa (Kaanun-ı Esasi) metni hazırlamışlardı. O günlerde S ırbistan ve Karadağ'da isyanlar başlamış, İstanbul hükumeti ise kendine bağlı bulanan bu prensliklerdeki isyanı bastırmak üzere asker göndermişti. Sonradan Plevne Kahramanı olarak ş6 hret kazanan Osman Paşa, Sırp ordusunu feci bir mağlubiyete uğrattı. B unun üzerine Rusya işe m üdahele etmeye, yani Tür­ kiye'ye savaş açmaya kalktı. Avrupa devletleri böyle bir savaşı önlemek ve işi barış la halleunek için İstanbul'da (Tersane) bir - konferans toplamışlardı. M idhat Paşa böyle bir zamanda Türkiye'de Meşrutiyet ilfınının Avrupalı lar'da çok m ü sbet tesır yapacağını, Osmanlı Devleti'ni de kendileri gibi hürriyetçi görmekten pek memnun kalacaklarını söylüyord u . Konferans hey'eti toplan tı hal inde iken Anayasa tasdık edildi ve Meşrutiyet topları atılmaya baş­ ladı. Avrupalı delegeler b u topların sebebini öğrenince sadece güldüler! ... M i dhar Paşa yine de Avrupalılar'ın Türkiye'deki tiyet meşru­ Kırım idaresi n i tutacakların ı , böylece Rusya'ya karşı tıpkı Harbi'nde olduğu gibi Türkiye'yi destekleyeceklerini zannederek, Rusya'ya savaş i lan edi l mesini istemeye başladı . Böylece İ s­ tanbul hükumeti Tersane Konferansı'nın S ırbisıan, Bosna-Her­ sek, G irit vs. gibi yerlerin duruml arı ile ilgili ıekıınerini reddet­ ti, çünkü savaş göze alınmıştı . B unun üzerine Avrupalılar kon­ feransı terkettikleri gibi, elçilerini de çektiler. Türkiye yalnız kald ı. Padişah mem leketi böyle feci bir uç uru m u n eşiğine geti­ ren M idhat Paşa'yı sadrazamlIklan azıetti. Paşa kendi siyası mu­ Anayasa'ya bir madde koy­ m uş ve bunu Padişah'a kabul ettirmişıi. O m eşh u r 1 1 3 . madde­ ye dayanarak Padişah , bu defa Midhat Paşa'yı sınırdışı eııi. Ta­ biı Midhat Paşa bu kararl ardan hiç korkm uyord u , çünkü İs­ tanbul'da h ı ristiyanlardan ve müsl ümanlardan "Millet Askeri" d i ye gönüllü bir ordu hazı rl ı y ord u . "Millet Askeri" denen kuv­ vet doğrudan doğruya kendine bağlı bulunacak; görevi de Meşhalinerini sın ırdışı edebilmek için 404/farihte Türkler rfıtiyet'i ve hürriyetleri korumak olacaktı. Zamanımızdaki ih­ tiUilci diktatörlerin "devrim muhafızı" adı altında kurduklan si­ lahlı gücün ilk ömegi olan "Millet Askeri" sayesinde İstan­ bul'dan kendisi sürülünce ihtilfıl çıkacagını zanneden Midhat Pa­ şa, kendini sürgüne gönderen geminin güvertesinde akşama ka­ dar İstanbul'a baktı, ama hiçbir ihtiıaı işareti göremedi. Vfılilik­ te çok başarılı olan bu kaabiliyetli insan, hırsı ugruna bütün is­ tikbfılini mahvetmiş ve memleketi de felaketin eşiğine getir­ mişti. Yeni Anayasa'ya göre 1 9 Mart 1 877 tarihinde ıık Mec­ lis-i Mebfısan İstanbul'da açıldı. Padişahın açış nutku Sadrazam İbrahim Edhem Paşa tarafından okundu. Meclis Başkanı, meş­ hur Ahmed Vefik Paşa idi. B undan bir ay kadar sonra Rusya ile savaş çıktı. 3 1 Mart 1877'de aralarında Rusya'nın da bulunduğu bazı Avrupa devletle­ ri, Osmanlı İmparatorluğu'nun kargaşalık çıkan hıristiyan böl­ gelerinde bfızı reform lar yapı lması ve bi rkaç yerin Karadağ Prensliği'ne verilmesini öngörüyordu. İstanbul Hükumeti ısla­ hata razı olmakla birlikte hiç kimseye toprak veremeyeceklerini bildirdi. B unun üzerine Ruslar Tuna'yı geçerek Türk toprakla­ rını işgale başladılar. Tarihimizde "93 Harbi" diye meşhur olan bu 1 877-78 Osmanlı-Rus Savaşı iki cepheli idi. Tuna Cephesinde Rus ordu­ ları Balkanlar'a doğru yürümeye başladıklarında Başkumandan Abdülkerim Paşa'nın yavaş ve kararsız tutumu Türkler'in daha baştan kötü duruma düşmelerine yol açtı. Abdülkerim Paşa azle­ dilerek yerine Mehmed Ali Paşa getirildi. Rus ilerlemesi devam ediyordu. O sırada Vidin'de ordu kumandanı olan Osman Paşa, Ruslar'ı durdurmak üzere ordusunu cebri yürüyüşle harekete ge­ çirdi ve stratej ik bir nokta olan Plevne'yi Ruslar'dan önce işgal etti. Ruslar buraya geldikleri zaman daha ileri gidemeyeceklerini gördüler. Plevne'yi kuşatmaya başladılar. Oradaki orduya yardım yol unun açık kalabilmesi için , Hersek'te (şimdiki kuzey-batı Yugoslavya) bulunan M üşır Süleyman Paşa'ya ordusuyla bir­ likte Balkanlar'daki Şıpka Geçidi'ni ıuıma emri verildi. Süley- Tarihte Türkler/405 man Paşa ordusunu gemilere bindirip Adriyatik Denizi'nden Ege sahillerinde Dedeağaç'a getirdi, oradan !renle Bulgaristan'da Kı-zanlık'a götürdü ve Ş ıpka Geçidi'ni ele geçirmek üzere orada­ ki Rus birlikleriyle savaşa tutuştu. Bir haftalık muharebelerden sonra geçidi alamadı ve böylece Plevne ordusu kendi kaderine terkedilmiş oldu. Osman Paşa o sarada 45 yaşında genç bir müşır (mare­ şal) idi. B ir yıl önce ası Sırp ordusuna karşı Aleksinaç'ta önem­ li bir savaş kazanmış, bu sayede Sırbistan Prensliği bütün is­ teklerinden vaçgeçerek barış istemişti. Tokatlı bir ailenin oğlu olan bu büyük asker, kalesi bulunmayan Plevne'de "toprak tab­ ya" denen istihkamlar kurarak Savaş Tarihine yepyeni prensip­ ler getirmiş, adını bütün dünyaya duyurmuştur. Osmanlı ordusu aslında sayı ve teçhızat bakımından fena değildi, hatta S ultan Abdülazız'in aldığı martini tüfekleri sayesinde yüksek bir ateş gücüne sahipti. Rus ordusunu Alman asıllı generaller yöneti­ yorIardı. Ellerinde çok sayıda top ve hiç bitmeyen bir insan kaynağı vardı. 20 Temmuz 1 877'de ellibin Rus askerinin Plev­ ne üzerine yaptığı taarruz, üçbin Rus askerinin ölümü ve diğer­ lerinin bozulup kaçmalarıyla sonuçlandı. Ruslar yeni bir ordu ilc takviye edildikten sonra 30 Temmuz'da tekrar taarruz ettiler. B u defa Rus ölüsü sekizbine çıktı. B ütün mevcudu yirmibeş­ bini bulmayan Türk müdafaa kuvvetlerinin büyük Rus orduları karşısında bu ardı ardına zaferleri, bütün Avrupa'ya ayağa kal­ dırdı. Her ülkeden gazeteciler, fotoğrafçılar, askeri gözlemciler akın akın Plevne'ye gelip vaziyeti kendi gözleriyle görmeye ça­ lışıyorlardı. Os man Paşa'ya Ş ıpka yolundan yardım ulaştırmak m ümkün olmayınca bu defa Başkumandan Mehmed Ali Paşa G randük Nikola'nın kuvvetlerine hücum ederek Şıpka kuzeyin­ den bir yol bulmaya çalıştı. Türk kuvvetleri Rus ordularını dört karşılaşmanın hepsinde de yendiler. Fakat R uslar bitip-tüken­ mez takvi ye kuvvetleri alıyorlar, her defasında daha çok asker ve topla geliyorlardı. Nihayet Eylül ayı sonunda Mehmed Ali Paşa'yı mağlub edip çekilmek zorunda bıraktılar. 406!farihte Türkler Plevne dayanıyordu. Rus Çarı Petersburg'dan kalkıp Plevne önüne geldi. İhtiyattaki bütün Rus birlikleri Plevne'ye yığıldı, bu da yetmedi, Romanya'nın eııibin kişilik ordusu Kral Karaı kumandasında Plevne'de mevzı aldı. Düşman kendini her bakımından hazır hissedince Eylül ortalarında üçüncü bir büyük laarTUza geçti . Osman Paşa elindeki altmış top ve yirmibeşbin askerle bu çekirge sürüsü karşısında tarihin en büyük zaferierin­ den birini daha kazandı. Bütün dünya gazetecilerinin, fotoğraf­ çılarının, askerl mütehassıslarının gözleri önünde Rus orduları onaltıbin ölü vererek geri çekildiler. Müşır S üleyman Paşa tay i n ed i l m i şti. S üleyman Paşa ellerinde ordu b ulunan öbür Türk mareşal lerine Plevne yolunu aç ntı k i çin emirler verd i yse de kendilerinden genç olan birinden emir almak istem eyen Rau f ve Mehmed Ali Paşalar yerlerinden bile k ıpırdamadı lar. Esasen Türk ord u l arı başkumandanlığına S üleyman Paşa, Su ltan Abdülazlz'i tahttan indiren k u m andan bu durumu kendi ha­ zırlamıştı. Emrini di nletemey i ne e kendisi savaşa girdi, ama ye­ olarak memleketi içine soktuğu anarşi ile n ilerek geri çekildi . Parlak ba şarı ları dolayısiyle Padişah tarafından ken d i si n e Gazi ünvanı veri l m i ş bul unan Osman Paşa, R us Başkumandanı Grandük Nikola'nın teslim tekli nerini reddetmiş, fakat her taraf­ tan çevri l en Plevne'de daha fazla kalanı ayacağı n ı da anlamıştı. Dörtbuçuk a y dan fazla zamandır Rus İ mparatorluğu ve Roman­ ya Krallığı'nın m ü ş terek orduları karşısında üç büyük zafer ka­ zanmış, am a y i yeceğ i ve cephanesi de tükenmişti . Askerini ora­ da boş y ere kırdırmaktansa Rus k uvvetlerin i yararak Sofya'ya çek i lmeye karar verdi . L O Aral ık 1877 gec e si harekete geçerek Rus hatlarını zorlamaya başladı. Ancak çok büyük bir m ukave­ met görmüş ve bir düşman kurşunu dizini parçaladıktan sonra altındaki atını öldürın üştü. Bütün Türk askeri orada imha edil­ mek üzereydi. Paşa gözleri yaşl ı halde kurmay başkanı Tevfik Paşa'yı düşman başkumandanına göndererek teslım olacağını bildirdi. Tarihte Türkler/407 Müşır Gazi Osman Paşa öyle büyük bir kahraman ola­ rak şöhret kazanmıştı ki, bütün dünyanın büyük dilhi olarak övdüğü bu adama Ruslar bile saygı duymaktan kendilerini ala­ madılar. Paşa tesIlm olmanın bir nişanesi olmak üzere, kılıcını vermişti. Grandük Nikola bunu saygısızlık telilkki etti ve bü­ yük bir askeri merasim yaparak Osman Paşa'ya kılıcını geri verdi. Plevne'nin düşmesi Ruslar'ın maneviyatını artırdığı gi­ bi, zaten kargaşalık içinde bulunan Türk cephesini büsbütün sarsmıştı. Süleyman Paşa askerini Batı Trakya tarafına çekti , Ruslar is e Balkanları geçerek S ofya-Filibe yoluyla Ed i rn e' ye gelip işgfıl ettiler, oradan İstanbul'un Yeşilköy (o zaman Ayes­ uıfanos) sem tine kadar geldiler. Doğu Cephesine gelince, burada Türk kuvvetlerinin ku­ manctanı M ü şlr Ahmed Muhtar Paşa i d i . Çok kaab i l i yetli bir aSKer ve bir fıliın d i ; gayet kı ymetli bir matemaıikçi idi. Ruslar Doğu B ayc /i d ve A rd ah a n'ı işgal ederek Kars üzerine yürüdük­ Ieri sı rada Ahmed M uhtar Paşa bunların k arş ı s ı na çıktı. H en ü z otuzsekiz yaşındayd ı , ama büyük kaabi l i yeti sayesinde genç ya�ta ınare�al ol m u ş tu . Ruslar'la yaptığı savaşı kazanarak Kars yol unu tıkadı. Bu defa Rus başkumandanı bizzat harekete geçip b U y ü k kuvvellcrlc taa rruz ett i . Zivin M uharebesi 'nde A h mcd M ulıtar Paşa onu da yend i . D üşman bir d efa daha toplanıp Ged i kler mevkiinde Muhtar Paşa'ya sal­ ama Paşa bu defa da on la rı yend i . Bu zaferd en sonra Pa­ d i şa h' tan Guzı ü n van ı a l d ı . Dördüncü defa seksenbin kişi il e M uh tar Paşa'nın otuzbeşbin kişilik ordusuna Yahni ler'de taar­ ruz eden Ruslar, yine yeni lmişlcrd i . R uslar K a fk asy a 'd a ki bütün ihti yfıt kuvvetlerini topla­ dılar. Muhtar Paşa'nın askerinin üç-dört misli kuvvet ve o ka­ dar top getirdikten sonra 1 5 Ekim'de Kars yakınında A la cad ağ '­ da bir defa daha taarruz ettiler. M uhtar Paşa'nın bu kadar büyük kuvvete karşı koymasına imkan yoktu. Ordusunu gayet munta­ zam bir şekilde, h i ç kayıp verdirmeden Erzurum'a kadar çekti. Ruslar boş kalan Kars'ı 1 8 K a s ı m 1 877'de işgal eniler. O sı­ rada Plevne düşmüş ve Gazi Osman Paşa esır olmuş bulunduğu Kars-G ümrü arasındaki d ı nl ı , 408rrarihte TilrkIer için, Padişah İstanbul'un korunması görevini Ahmed Muhtar Paşa'ya verdi ve Paşa, yerini Kurd İsmilil Paşa'ya bırakıp İs tan­ bul'a geldi. B öylece Hicri tarihle 1293 yılında geçtigi için 93 Harbi diye tanınan savaş, Türkiye'nin yenilmesiyle sona erdi. Rus­ lar'la savaş sırasında fırsat bulan Romanya, S ırbistan, Yunanis­ tan ve Karadağ da Türkiye'ye karşı askeri harekata geçmişler, bazı yerleri işg1il etmişlerdi. Aslında Sultan Abdülaziz ordu ve donanmamızı çok iyi hazırlamıştı, bu ordunun iyi bir idare al­ tında Ruslar'ı yenmesi de pekala mümkündü. İhtililki paşaların birbirleriyle giriştikleri utanç verici rekabetler, o sırada henüz devlet işlerini yeni ele almaya başlayan genç PiMişah'ın da elini­ kolunu bağlamıştı. Padişah'ın muhaliOeri sonraki tarihlerde sa­ vaşın Yıldız Sarayı'ndan idare edildiğini ve bu yüzden kaybedil­ digini söylemek utanmazlığını bile göstermişlerdir. İngiltere'nin aracılığıyla yapılan Edirne Müwekesi (3 1 Ocak 1 878) savaşa sona verdi. Fakat 93 Harbi, genç Padişah'ın birçok mes'elede gözünü açmış, dağılan İmparatorluğu ayakta tutabilmek için çok ciddi bazı tedbirler alınması gerektiği fikri­ ni vermişti. l ık iş olarak Meclis-i Meb'usan ileride bir tarihte toplanmak üzere tatil edildi, ama bir daha hiç toplanmadı. Meş­ rutiyetçi Türk aydınları bile başlangıçta böyle bir manzara ile karşılaşacaklarını hesap edememişlerdi. Gerçekten, Osmanlı İm­ paratorluğu bir Türk Devleti olduğu için, idaresi de Türk ha­ kimiyetine dayanmalıydı. B u devlette Türk olmayan diğer mil­ letler Türk himayesinden faydalanıyor, buna kaİ"şı devlete vergi veriyorlardı. Devletin ne kuruluşunda, ne gelişmesinde hiçbir emeği dokunmamış, hiçbir mes'uliyet almamış, bir damla kan dökmemiş halkların Türkler'le aynı haklarla devlet idaresine ka­ tılmalarını hiçbir mantık kabUl edemezdi. Nitekim başka hiçbir İmparatorluk'ta anavatan ile bağlı bölgeler aynı şekilde temsil edilmemişti. Meşrutiyetçiler öyle bir meclis toplamışlardı ki, burada Türk asıllı olanlar azınlıkta idiler. Meb'tısların birçoğu Türkçe bile bilmiyorIardı. Kimi Rumca'nın da resmi dil olma­ sını istiyor, kimi Araplar'a muhtariyet verilmesini, kimi Arna­ vutluğun bağımsız olmasını, kimi Girit'in Y unanistan'a terke- Tarihte Türkler/409 dilmesini istiyordu . Yani Midhat Paşa ve arkadaşlarının Mec­ lis-i Meb'usanında Türk Devleti'nin parçalanması için gayret gösterenler çoğunlukta idiler. Sultan Abdülhamid Han böyle bir meclisi tatil edip da­ ğıtmakla memleketine en büyük hizmetlerden birini yaptı. Bun­ dan sonra idareyi hükumetten (Babıali) yavaş yavaş kaydırarak kendi eline geçirdi ve devletin merkezi artık Yıldız Sarayı oldu. 93 Harbi'nin kaybında kumandanların iğrenç kavgalarını gören, amcasının tahttan indirilmesi ve öldürülmesinde birtakım devlet adamlarının oynadığı role şahid olan Padişah'ın kimseye ıLİmadı kalmam ıştı. Nitekim daha sonraki hadiseler de onun bu itimad­ sızlığını haklı çıkarmıştır. Ruslar'la yapılan Ayastefanos Anlaşması, Türkiye için büyük kayıplara maloldu. Buna göre Kars, Ardahan ve Batum Ruslar'a geçti , "Bulgaristan Prensliği" diye iç işlerinde bağım­ sız, dışta Türkiye'ye bağlı bir yeni devlet kuruldu. Ruslar B ul­ garistan'ı ayırmak için gerekli hazırlıkları savaş sırasında yap­ mışlardı. Ş imdiki B ulgaristan Devleti'nin daha geniş sınırları içinde bile o tarihte Türk nüfUsu çoğunlukta idi, yanı B ulgaris­ tan denen yer baştanbaşa Türk'tü. Ruslar bu yerleri işgal ettikçe halkı toptan kurşuna dizmek, süngülemek, camiiere doldurup yakmak suretiyle Türk nüfUsunu sistemli şekilde azaltmaya ça­ lıştılar. Rus katliamından vaktinde kaçabilenler ise perişan bir şekilde İ stanbul'u doldurmuş, zaten sıkıntı içinde bulunan şehir, onbinlerce göçmen ailesini beslemek zorunda kalmıştı. Tam o kargaşalıkta sapık bir gazeteci , devletin başına büyük bir belil hazırlamak üzereydi. Gazeteci ve edebiyatçı ola­ rak hayli şöhret yapmış, gerçekten zeki ve kaabiliyetli bir adam olan eski Galatasaray Lisesi Müdürü Ali S uavi, İ stanbul içinde serıı dolaşan Rumeli göçmenlerinden bir grubu para ile yanına kaup çırağan Sarayı'nı bastı. O günlerde Sultan Murad'm sinir buhranlarından kurtulduğu ve normal sıhhatine kavuştuğu hak­ kında bir dekikodu vardı; Ali S uavi onu çırağan Sarayı'ndan çı­ kararak tekrar Padişah yapmak, böylece kendisini padişahtan 4ıo/farihte Türkler sonra memleketin en önemli adamı yapmak niyetindeydi. Sa­ raydaki patırtı duyulunca Beşiktaş Muhafİzı Hasan Paşa derhal yetişerek elindeki ba ston la Ali Suavi'nin kafasına bir darbe in­ dirdi, çılgın ihlilalcinin o anda hayatına son verdi. Ama bu sopa darbesiyle iş bitmemişti. Padişah binbir dert içinde böyle bir te­ şebbüsle karşılaşınca, etrafından iyice şüphelenir oldu. Hazır­ lanan füne ve fesadı ·önceden haber almak üzere birçok kimse­ leri isLİhbaharat ajanı yapıp şuraya-buraya yerleştirdi. Bu adam­ lar bazen doğru şeyler anlatsalar bile çoğu zaman yok yere ha­ dise ç ı karı yorl ar veya küçük şeyleri büyülerek Padişah'ın gözü­ ne girmek hususunda bi rbi rleri y le yarışıyorlardı. İşte İkinci Ab­ dülham'id Han'ın başlıca kusuru olarak görünen "hafiye" mes'e­ lesi bu şek i l d e çıkmış ve yayılmıştır. İ kinci Abdülhaın'id Han, Aya ste fan os Anlaşmasının hü­ k ü mlerini h afi n e trn ek için diplomatik yol lara başvurdu ve Rus­ ya'ya karşı İ ngiltere'nin desteği n i anıdı. ı ng i l tere B er lin ' d e b i r Ayastefanos' un h üküm lerini kaldırabilece­ ğini, buna karşı l ık Rusya'nın Türkiye'den h erhang i bi r toprak is­ teğine engel o la b ilmek içi n Kıbrıs'a yerleşmesi gerektiğini bil ­ dird i . Pfıd işah önce bunu kabCıI etmedi ve Meclis-i Vü kel a'da (Bak an la r Kurul u) yaptı ğ ı b i r konuşmada Avrupa devletlerinin Türk'e hayat hakkı tan ı m a ya cak l arı n ı , onların asıl maksadının Türk devletini Konya ve civarında küçücük b i r prenslik haline indirmek olduğunu söyledi. Bu sözleriyle o k ı rki ki yıl sonrak i Sevr Anlaşması'nı daha o zamandan sezmiş bulunuyordu. Fakat vekiller h ey'eti n in ısrfm üzerine K ı brı s İ ngil tere' ye bir çeşit "ki_ ralandı Ada h ukCıken Türkler'e [ıid olacak, fakat İ ngilizler tara­ fından idare edilecek ve İ ng i l i z ler uygun bir tarihte çekiIccek­ Icrdi. İngiltere'nin öncülüğünde toplanan Berlin Konferansı'nda Ayastefanos'un h ükümleri kaldırıldı, yeni bir anlaşma yapıldı. B una göre Kars, Ardahan ve Batum Ruslar'da kalıyor, Türkiye Rusya'ya y üklü bir savaş tazminatı ödüyordu. Romanya, S ı r­ bistan ve Karadağ Prenslikleri bağımsız devlet oluyorlardı. Bos­ na-Hersek Türkiye'ye aid olmakla birlikte, idaresi Avusturya­ Macaristan ımparatorluğu'na verilecekti. Merkezi Sofya olmak k o nferans top l ay ara k ii. Tarihte Türklcr/4 1 1 üzere kurulan B ulgar dev leti Türkiye'ye bağlı olup vergi ödeye­ cek, iç işlerinde bağımsız olacaku. Ayrıca Ermenııer'e idareye katılma bakımından bazı haklar verilecekti. Berlin Anlaşması aslında Türkiye'ye hiçbirşey kazandır­ madı, fakat Balkanlar'daki Rus nüfUzunu önemli ölçüde kırıp bu statüyü Avrupalılar'ın garantisi altına sokması bakımından önemlidir. İkinci Abdülhamid'in uzun yı llar savaştan uzak, memleketin kalkınması ile ilgili çalışmalar yapabilmesine fır­ sat verm iştir. Berlin Muahedesi 1 878 Temmuzu'nda imzalanmıştı . 93 H arbi'n in çalkantıları bu anlaşma ile sona erdiği için, İkinci Abdülhamid'in " istibdad" denilen şahsi i da resi asıl bu ıiırihten iti baren başlar ve bundan sonraki işlcrde asıl soruml uluğu yük­ , Icnecek olan, Padişah'tır. İk inci Abdülhamıd adeta bir yıkıntının altında kalmış b i yd i . Kırım Harbi sırasında yabancı devlctlcrden alınan gi­ büyük borçlar ve sonra Sultan AbdÜıazız zamanında ordu ve donanma­ nın geliştirilmesini sağlamak üzere al ınan borçlar dev letin beli­ n i bükmüştü. Bunlara b i r de R usya'ya ödenecek savaş tazminatı eklcnince Pfıdişah ilk iş olarak bu mes'eleye bir çare bul maya çalı ş t ı . D ı ş borçlar devlet borcu olduğu için, bunlar öden me­ d ikçe yabancı devlctlcrin el leri Türkiye'de olacaktı. 1 8 8 1 'de ya­ bir tek idare altında topladı ve buradmı dış borçların m un tazam tak­ s i tlcrle ödenmesine karar verd i . Buna karşılık d ı ş borcumuzun yarısı silineli. Düyfın-ı Um fımiye adı verilcn bu maıiye idaresi, alacaklı devlcüerin temsilcilcriylc ortak id a re ediliyordu. Padi­ şah böylece hem yabancı m üdahalelerini ö nlemiş hem devlctin mali işlerine bir düzen venniş oldu. İk inci Abdülhamid Han idaresi altındaki Türkiye, Berlin Anlaşması'ndan İkinci Meşrutiyet'e kadar, yani otuz sene içinde herhangibir toprak kaybına uğramad ı . ı 88 ı 'de Teselya'l1ın Yu­ yınladığı bir kararname i l c devletin bir çok tekel gelirlcrini , nanistan'a bırakılması Berl in Anlaşması'nda karara bağlanmış, ayni yıl Fransa'nın Tunus'u işgfıli de y i n e Berli n Anlaşması'na imza koyanların rızasıyla olmuştu. B una rağmen Türkiye Tu- 412/farihte Türkler nus'un işgillini hiçbir zaman kabUl etmedi ve bunu sonuna ka­ dar bir siyasi mes'ele yapmakta devam etti. Yunanistan, Berlin Anlaşması'yla Teselya'ya sahip ol­ duktan sonra topraklarını genişletmek sevdasına düşmüştü. Gi­ rit ve Yanya taraflarında Atina'dan idare edilen çete savaşlarından sonra, Balkanlar'da Yunan ordu birlikleri de sınırı tecavüz etme­ ye başladılar. İstanbul Hükumeti bu durum karşısında Yunanis­ tan'a askeri müdahele yapmanın kaçınılmaz olduğuna karar ver­ di.Padişah batılı devletlerin veya Rusya'nın Yunanistan lehine müdahalelerini önlemek için bunun bir yıldırım harbİ olmasını, sür'atle neuce alınmasını istiyordu. Müşlr (Mareşa!) Edhem Pa­ şa'yı çai1;ırdl ve ona bu yolda direktif verdi. Edhem Paşa Yunan vellahdi Konstantin'in kumandasındaki düşman kuvvetlerini bir­ kaç muharebede bozarak geriye attıktan sonra Yunanistan içle­ rine doğru ilerlemeye başladı. Dömeke'de Yunanlılar büyük kuvvetler yığarak Türkler'e karşı uzun bir savunma yapmayı ve bu arada Avrupalılar'ın desteğini almayı düşünmüşlerdi. Edhem Paşa Dömeke istihkftmlarını bir hücumda zaptedip Yunan ordu­ sunu perişan etti. Atina Türkler'in eline geçmek üzere idi. Böy­ lece bir ay içinde Yunanistan'ın hesabı görülmüştü ( 1 897) . Rusya, İngiltere ve Fransa'nın müracaati üzerine savaş o noktada durduruldu. Bu üç devlet, İtalya'nın da aralarına katılma­ sıyla, Türkiye Yunanistan'dan çıkmadıi1;ı takdirde savaş ilan ede­ ceklerini bildirdiler. Yunanistan Türkiye'ye büyük bir savaş taz­ minatı ödoyerek kurtuldu, ama bu dört devlet Türkiye'yi gfilip geldikleri bir savaşta mağlub duruma düşürmek için Girit Ada­ sı'na muhtariyet verilmesini kararlaştırdılar. Girit Türkiye'ye bağlı kalmakla birlikte kendi kendini idare eder bir valilik ola­ caktı. Burası ancak Abdülhamid tahttan indirildikten sonra Yu­ nanistan'a ilhfik edilebildi. ıkinci Abdülhamid Han bu kısa savaş olayı hariç, bütün dış mes'elerini daima diplomatik yollardan halletmeye çalışmış­ tır. Get1;i diplomatik yol kesin netice vermeyen ve işleri sürün­ cemede bırakan bir yoldu, ama Türkiye zayıf anında savaştan uzak kalmak ve dış istekleri sürüncemede bırakmaktan çok fay­ dalı çıkıyordu. Rusya Türklüğün can düşmanı olduğu için, ona Tarihte Türkler/413 karşı daima m üttefik aradı ve özellikle İngiltere ve Almanya ile dostluk kunnaya çalıştı. İngiltere ile Almanya birbirine rakip ülkeler oldugu için, Türkiye'nin dostlugu için de rekabet ediyor­ lardı. Bununla birlikte İkinci AbdüIhamıd hiçbir zaman bunlar­ dan birini kuvvetle benimsemedi, iki tarafa da hem yakın, hem uzak durdu. Fakat Abdü.!hamld Han'ın dış politikadaki en büyük ba­ şarısı Türkiye'nin elinde bulunan büyük bir kozu kullanmakta oldu. Türk Padişahı aym zamanda İslam Dünyası'nın "Half/esi" idi; yanı kendi idaresi altında bulunmayan müslümanların da manevi lideri idi. O tarihlerde İngiltere, Fransa ve Rusya'nın idareleri alunda büyük müslüman kitleleri bulunuyordu. Ayrıca İngiltere Türk idaresindeki Arap ülkelerine de gözünü dikmişti. Padişah bütün bunlara karşı b u devletlerin müslüman halklanm kendi nüfGzu altına almayı, bütün dünya müslümanları ile İs­ tanbul arasında k uvvetli baglar kurmayı uygun gördü. Bunun için dünyanın her tarafında İslam toplul uklarının lideri duru­ munda bulunan büyük din adamlarıyla temasa geçti; bunlara özel mektuplar gönderdi, bazılarına rütbc ve nişanlar verdi. Böy­ lece hepsi kendilerini İslam Hamesi'nin mahalli memurları, temsilcileri olarak görmeye başladılar B ununla yetinmedi, ta Çin'e kadar müslümanları Avrupal ı ve Rus emperyalistlere kar­ şı uyarmak üzere adamlar gönderdi. Neticede öyle oldu ki, Afri­ ka'nın en uzak köşesinde bir m üslüman cemilalı bile hiç Türkçe bilmedikleri halde camiierden çıkınca hep bir ağızdan htm çok yaşa " "Pfıdişa­ diye bağırıyorlar, Cuma günleri ellerinde Türk bayraklarıyla dolaşıyorlardı. İkinci Abdülhamid Han, İslam kitleleri arasında sınırla­ rımız dışındaki Türk m ü slümanlarına özel bir önem verdi. İs­ tanbul'da basılan binlerce k i tap ve broşür Rus idaresi altında yaşayan Türk ülkelerine gönderiliyor, böylece her tarafta Türk­ ler ortak bir kültür kaynagından besleniyorlardı. İran 'da Türkçe eğitimi yasak edilmişti, Padişah İran Şahı'na tesir ederek Türk­ çe'yi tekrar kabul ettirdi. Kısacası, Padişah'ın bu siyaseti sayesinde bütün İslam Dünyası' nın kalbi Türkiye'de ve İstanbul'da atmaya başlamıştı. Rusya, İngiltere ve Fransa onun kendi m üslüman teb'aları ara- 4 14/farihte Türkler sındaki bu nüfUzundan çok çekiniyorlardı. Sultan Abdülhamid Han, Batı emperyalizminin ezdiği sömürge halkları için bir sen­ bol haline gelmişti. Yurt içinde büyük bir huzur ve sükun vardı. Gerçi Dü­ yfın-ı Umumiye sisteminin İster-istemez yarattığı güçlükler yü­ zünden devlet her an yeterli nakit bulamıyor ve memur maaşları bazan iki-üç ayda bir ödeniyordu. Ama memlekette bolluk vardı ve paramız kıymetli idi. Türkiye dünyanın belli-başlı devletleri arasında geliyor, Padişah'ın Avrupa devletleri nezdinde de büyük bir itibarı bulunuyordu. Bu rahat ve huzUr içinde belli - başl ı iki huzursuzluk kay­ nağı vardı . Bunlardan birincisi Ermen'i komitecileri, ikincisi de Türk komiteciferi idi. Ermenıler uzun zaman Türkler'lc yanya­ na, hatta bir arada yaşamış olmanın verdiği yakınlık la Türkler'­ den ancak kiliseye giLLikleri için ayırded ilir hftle gelmişlerdi. Bunlar devlete bağlı , çoğu kendi hftIinde insanlardı. Fakat Avru ­ pa devletleri, bu arada Amerika Türkiye'de siyası bir çıbanbaşı yaratmak üzere Ermenıler'in durumunu büyük bir problem hfı­ line getird iler. Amerika, H ıristiyanlığın bu "kenarda unutul­ muş" çocuğunu uyand ırmak ve kalkındı rmak için Ermenıler'in ya�adığı bütün şehir ve kasabalarda misyoner oku lları açıyor, onlarda Türkler'e karşı bir m i ııı şuur ve m üddele azmi yarat­ maya çalışıyordu. Hıristiyan Avrupa devletleri ise Osmanlı İm­ paratorluğu'nun bütün h ıristiyan halklarına istikliH kazandır­ mışlar, geriye sadece Ermenilcr kalmıştı. Çeşi tli Avrupa şehir­ lerinele ve Amerika'da yetiştiri lmiş Ermenı i htilalcileri Türki­ ye'de ihtilal hazırlıklarına giriştiler. Bu arada Rusya, Doğu sını­ rında Ermenıler'i askerı bakımdan yetiştiriyordu. Ermenı ihtilalcileri kendi dfıva l arı na kendi halklarını inandıramadılar. Türkiye Ermenlleri Türkler'le bir arada yaşa­ maktan memnundular ve hiçbirinin maceraya atılacak hali yok­ tu. Bunun üzerine kom iteciler önce Ermenı halkını terörle s in­ dirm eye ve kendilerine katılmaya zorladılar. Böylece ihtilalci Ermenıler tarafından özel likle Doğu'da pekçok Ermenı vatan­ daşım ı z işkencelerle öldürüldü. Sonra Avrupa'da Türkiye alcy- Tarihıe Türklı:r/-ı ı :) hinc bir atmosfer yaratabilmek ic,� i n , bu katl ifun ların Türkler La­ rafından yapı l d ığ ı n ı yayı yorlard ı . İ k i n c i Abdül hamıd , Erm enı­ ler' i n kan ı n ı döktüğü gereke,:esi y le Ermeni ihtilalci leri Lafafı ndan "Kıztl Sulwrı " i lfı n e d i l m i şt i . B u n l a r ı n n i ye ti Türkiye'de bir i h ­ t i l fı l hareketi uyand ırd ı k l.an sonra A vrupa devletleri n i n m üdfıha­ ICsini sağlamaktı. Ha llfı b u n u n iç i n Ermeniler'in Türk askerle­ rince öldürül mesi n i temin etmek üzere h i e,: b i r v icdf!na v e a h lfıka sığmayacak teniplcr haz ı r l ıyorlanl ı . G i ri � t i k leri b i rçok tcşebbüs İ k in c i A b d ü l hamid tara fın­ dan Avnıpa l ı l ar'ı ayağa kaldırmadan bastı r ı l ı p söndürü l ü ncc, b u dcfa Pfıdi�ah'ı ortadan ka ld ırınadıke,:a Ermenistan' ı kuramayacak­ ların i dü�iind ü l er. A vrupa'da m e ş h ur bir ii nar�ist'i para i l e tutup onu I sıan b u l'a getird i l er v e İ k i n c i A bd ü l hal1lid Han, Y ı l d ı z Ca­ m i i 'nde cuma namaz ı ndan e,: ı karken arabas ı n a bomba koydıırdu­ lar. B i r- i k i d ak i ka l ık �ec i k me yü/.iinden Pad i şah k urtuld u , ama bi rc,'ok k i m se ö l d ü . I ş i n as ı l k o rkune,: tara fı , bi rt:.ı k ı m Türk ayd ı n la r ı n ı n b u k o n u d a Erl1l e n i l d l e e l v e gön ü l b i rl i ğ i yapm ı ş o l m aları d ı r. Türk Pad i şa h ı ' n ı öld ürerek toprak lar ı m ı z üzerinde yaban c ı b i r devlet k urmak isteyen Ermenilde, Türk �airi Te v fi k F i k re ı bü­ y ü k b i r övgü yaz d ı . Bombacı arıarş i s te "Ey şi/niı ovcı" d i yor­ du . . . . O z am a n ı n d i ğe r bire,:ok Türk ayd ı n l ar ı , Tevfik Fi kret de­ recesinde o l ma m a k l a b i r l i kte, Pad işah'ın aleyhinde b u l u n ma y ı ve b u husüsta Türk l ü ğ iin d üşmanlar ı l' l a işbirl i ğ i yapmayı k e n ­ d i l e r i n e ade ıf! �öre\ ed ind i ler. B u nların çoğu m uhakkak k i i y i n i yı' l l i i ns a n l ani ı v e A v rupa'dan k a p u k ları anayasa, h ü rri yet, parkme nııı, ılc m ok nı s i s loganları i l e kafal arını doldurm ıışlard ı . \lcııı k k e t i n ge l i ş i p ka l k ı ilimısına ıek enge l i n Pf!d i şah olduğu­ nu sanı yorlard ı , (; ü nkü Pa d i şah rvl eşrütiyeı idftre s i n e enge l olu­ yord u . B u n l a rı n pekçoğu d a ta h s i l i ve kaab i l i yeıi i lc u y g u n yüksek mevki lere geleıiıeyişini Pfıd i şah ' ı n keyll idfıresi ile a e,: ı k ­ l ı yan lard ı . i ı,' l eri nde Su ltan A b d ü l hamıd 'le konuş ımı rırsa[1 elde eımiş olanların he men hepsi m uha ıereııen v�li'.geç m i � , bir görev alarak Pfıdişah'a yard ı m c ı o l m u ş l a r d ı r . B u n la r ı n başında Nam ık 4 1 6!farihte Türkler Kemal ve Ziya Beyler gelir. Her ikisi de Abdülazız zamanında, All Paşa'ya şiddetle karşı çıkmışlar, Meşrutiyet'in kurulması ıçin çalışmışlardı. Nfunık Kemal "sürgün" adı altında dolgun bir maaşla mutasamf oldu, P3dişah'tan gördüğü iltifatlar karşısında o da P3dişah'a birçok hizmetler yaptı. İkinci Abdülhamıd Na­ mık Kemhl'i sever ve takdır ederdi. Büyük şair ve edıbimiz öl­ düğü zaman ona pek sevdiği Bolayır'da bir türbe yaptırdı. Ziya Paşa ise Adana Valisi oldu ve devlete sil.dık bir memur olarak çalıştı. Ama muhaliflerin çoğu bu iki büyük adam gibi zekı, bilgili, sorumluluk duygusu taşıyan kimseler değildi. Meşruti­ yet idaresini adeta bir sihirbaz sopası zannediyorlardl. Bu arada Padişah'ın gizli istihbarat servisinin hatllları yüzünden bazı kimselerin yok yere cezlllandırılması da elbette bu aydınları çok üzmekteydi. İkinci Abdülhamıd idaresinin muhalifleri y urt içinde takip edildikleri için, bir fusat bulup Avrupa'ya kaçıyorlar ve özellikle Paris'te biraraya gelip Türkiye'de Meşrutiyet'in kurul­ ması yolunda toplantılar tertipliyorlar, bazı gazete ve dergiler ç1karıyorlardı. B unların başta gelenleri Ahmed Rıza Bey ile an­ nesi Osmanlı prensesi olan Sabahaddın Bey idi . B unlar bir ara Türkiye'de Meşrutiyet'in kurulması için yabancı devletlerden yardım istemeyi , Avrupalılar'dan Padişah'ı tahtından indirmele­ rini istemeyi bile düşündüler, ama aralarında anlaşamadılar. Dı­ şarıda yuvalanan muhalefet arttıkça h ükumetin içerideki baskısı da artıyor, dışarıdan gelen kitap ve gazetelerle içeride yayınlanan yazılar üzerinde sıkı bir kontrol yapılıyordu. Siyası muhalefet ve sıkı idarenin karşılıklı urmanmaları sonucu Türkiye'de hükumete karşı olmak adelll aydın olmanın bir gereği gibi görülmeye başladı. Sarıklı medrese hocalarından setre pantalonl u Fransız taklitçilerine kadar herkes muhalifLİ. Nihayet bunlann yarattığı atmosfer, ordudaki genç subayları da etkiledi. Makedonya'da B ulgar çetecilerine karşı birkaç yıldır çetin mücadeleler veren bir kısım genç subay, yavaş yavaş ken­ dileri de çeteciliği bir siyası hareket yolu olarak benimsemiş ve bu defa onlar Türk devletine karşı komiteciliğe, yanı dağa çıkıp isyan etmeye başlamışlardı. Politikacılar bu çeteciliği organize Tarihıe Türklcr/417 cuiler. Vaktiyle 1 890'da bir grup Harbiyc ve Tıbbiye talebesi tarafından çckirdegi atılıp sonradan Ahmed Rıza Bcy'in ortaya çıkmasıyla kuvvcllcnip kökleşmiş olan İltihat ve Terakki Ce­ miyeti hemen Rumeli vilayctlerinde (gizli) şubeler açıp bu genç subaylan birer ikişer kaydetti . Aralaonda Enver, Niyazi, EyyUp Sabri gibi gayet gözüpek, maceracı kimselerin bulundugu bu subaylar grubu kendilerine kuvvet saglayabilmek için Bulgar komitecilcrle bile işbirligi ediyorlardı. ıstanbul hükümeti Rumeli'deki ordu kumandanıanna bu isyancılann yola getirilmesi için emir verdi. Ama gençler çok iyi teşkilatlanmışlardı, başlanna gelecekleri öncedcn haber alı­ yorlardı. kabında kendi komutanlarına silah çekerek onlan öl­ dürdüler. En sonunda merkezi Selanik'ıe bulunan Osmanlı Üçüncü Ordusu, bir asi ordu haline geldi. Bir yandan da ıuihat ve Terakki Ccmiyeti yabancı devletlcrin konsoloslarına Türki­ yc'ye m ü dahel e edilmesini tclkin ediyor, kendileri iktidara gel­ dikleri takdirde Türk olanlarla olmayanlar arasında hiçbir fark gözetilmeyccc�ini söyıüyorhırdı. Ikinci Abdülhamid Türkiye'nin işlerinde yabancı pannagı gönnektense içeride herşeye razı oldu. Bfızı devlet adamlarının da ısrarları üzerine Meşrutiyet'i tekrar ilfm cımeyi kararlaştırdı (1 908). O zamanın birçok aydınlarının Türkiye'yi kurtaracagını düşündükleri MeşrUtiyet, daha ilk günlerinde mçmlckcıin parça­ lanması için m üsaid bir hava yaratmıştı. Türkiyc'ye baglı bir Prenslik olan B ulgaristan hcmcn istikımini mın eui. Avustur­ ya-Macaristan lmparatorl ugu Türkiyc'ye aid olan Bosna-Her­ , sek'in ilhak cdildigini bildirdi. G irit Muhtar ıdaresi Türkiyc'dcn ayrıldı ve Yunanistan'la birlcşti . lttihatçılar silah zoru ilc iktidara geldiklcri için, ycni mcclisin kurulmasında da çetccilik mClOdlarınl kullandılar ve meclisi kcndi adamlarıyla doldurdular. ıttihat vc Terakki'ye mu­ halif olan gazctccilcr ve politikacılar, şimdi siyasi parti halinc gelen bu cemiyetin görevlendirdigi keskin nişancı kaatiller ta­ rafından öldürülerek ortadan kaldınlıyordu. 41 8(farihte Türkler Memleket bir baştan bir başa tam kargaşalık içindeydi. Meşrutiyet'in ilanı "Hürriyetin Ilanı " şeklinde anlatılmış ve "Hürriyet var" diye herkes her istedigini yapar olmuştu. Bu ara­ da kargaşalıktan faydalanmak isteyen Ermeni komitecileri Ada­ na ve havaı:sinde geniş çapta bir isyan çıkardılar, pekçok Türk'U öldürdüler. Bunların isyanı Türk askeri tarafından bastınhnca da, "Türkler katliam yapıyor" diye Avrupa kamuoyunu bulan­ dırmaya devam ettiler. İ stanbul'da l ttihatçılar' in çeteleri kol gezerken bir yandan da bütün bu de�işmeler karşısında şaşırmış, büyük bir telaşa ka­ pılmış olan kimseler vardı ki, bunlar İ ttihatçılar'ın tam karşı­ sında, Abdülhamid idaresini bile İ slam'a aykırı sayan bir muha­ fazakarlı�ın şampiyonlugunu yapıyorlardı. Nihayet 31 Mart ( 1 3 Nisan) 1 909'da İ ttihatçılar'ın yakın zamanda Selanik'ten İ stanbul'a getirmiş oldukları avcı taburla­ rına mensup bir kısım asker ve sivil halktan bazıları İ stanbul sokaklarına yayılıp, l ttihatçılar'ın i leri gelenlerini öldürmek üzere harekete geçtiler. Bu silahlı ve çılgın kalabalık karşısında kimse birşey yapamadı. İ Ltihatçllar kaçıp saklandılar, Rumeli'­ den yardım toplamaya çalıştılar. Padişah yetkilerinin pekçoğunu artık Meclis'e devretmiş olduğu için insiyatifini kaybetm işti. B una rağmen sarayın muhafız birliklerini asilerin üstüne gön­ dermek istediyse de bunlar kardeş kanı dökmeyiz diye yerlerin­ den kımıldarnadılar. On gün kadar devam eden bu kargaşal ık ta İ ttihatçılar Rumeli'nde eski dostları olarak ne kadar Sırp, B ulgar, Rum, Ar­ navut çetecisi buldularsa topladılar, bunların yanına az miktarda Türk askeri de katılarak Üçüncü Ordu Kuman d anı Mahmud Şevket Paşa'nın emri altında trenle İ stanbul'a sevkedildi. "Ha­ reket Ordusu" denilen, fakat çoğu hıristiyan çeteci olan bu kuv­ vet Yeşilköy'e geldi. İ stanbul'daki kumandanlar bu çetecilerin niyetlerinden şüphe ettikleri için, onları Devlet Merkezi'ne sok­ manın doğru olmayacağını düşündüler ve hemen üzerlerine yü­ rüyüp dağıtmak istediler. Fakat Abdülhamid Han kan dökmek­ ten çok çekinen, yumuşak huylu ve pek merhametli bir p3di- Tarihte Türkler/419 şah oldu�u için buna müsaade etmedi. Ama onun bu merhameti hem kendisi, hem memleket için pek pahalıya mal oldu. Hareket Ordusu İstanbul'a girdi. İsyanı yatıştırma baha­ nesiyle pekçok adam öldürdüler. Da�dan inmiş B alkan komite­ cileri İstanbul saraylarını ya�malamaya başladı. İşin en feci ta­ rafı, isyanın sorumlusu olarak Padişah'ı gösteren lttihatçılar, onu tahtından indirmeye karar vennişlerdi. Aslında bu bir ba­ hane idi ve İttihat-Terakki Partisi kendi yolundaki son ve en büyük engeli ortadan kaldırmak istiyordu. Kendisinden fetva is­ tenen Hacı Nuri Efendi, Padişah'ın tahttan indirilmesi için hiç­ bir sebebin bulunmadı�ını söyleyince, oradan acele bir yobaz hoca bulup fetva yazdırdılar. Sonra bir m�bus hey'eti seçip sa­ raya göndererek durumu S ultan'a bildirdiler. Türk Milleti'nin Pfıdişahı'na gidip de "Millet sizi istemiyor" diyen bu hey'etin mensupları Yahüdi Emanuel Karaso, Ermeni Aram, Arnavud Toptan? ve Gürcü Hikmet Paşa idi. Tarihimizin en büyük le­ kelerinden biri olan bu hadise ayni zamanda Türk Milleti'ne ya­ pılan en büyük hakaretlerden biriydi. İkinci Sultan Abdülhamid Han, 27 Nisan 1909'da otuzüç yıllık bir saltanattan sonra İstanbul'dan çıkarıldı ve SeHiniğe gönderildi . O giderken İLtihatçılar ve Balkan'dan gelmiş Bulgar, S ıtp komiteeileri Yıldız S arayı'm yağma eLLiler, sarayda millet malı olan büyük bir servet bir alay serseri tarafından kapışıldı. Bu yağmadan sadece Padişah'm çok kıymetli kütüphanesi kur­ tulmuştu, çünkü eşkiya çetesinin kitapla hiç ilgisi yoktu. Abdülhamid Han bir m üddet Selanik'te bir çeşit hapis hayatı yaşadıktan sonra Balkan Harbi'nde SeHınik tehlikeye gi­ rince oradan alınarak İstanbul'da Beylerbeyi Sarayı'na getirildi. ıo Şubat 1 9 1 8'de, yani B irinci Dünya Harbi'nin sonlarında, bir Yahudi tarihçinin dediği gibi "En ufak menfaati uğruna bütün dünyayıfeda etmeyi göze aldığı milletinin felaketini görmemek için bir an önce" öldü. İkinci Abdülhamid Han bizim tarihimizin çok büyük bir şahsiyeti ve dünya siyaset tarihinin en önemli adamlarından bi­ ridir. Belki de bu büyüklüğü yüzünden kolay anlaşılamamış, aleyhinde herşey söylenmiştir. Ne yazık ki, çoğu Türk milleti 420/Tarihte Türkler nin can düşmanı olan Ermeni ihtilalcileri tarafından atılan bu iftiralar pekçok Türk aydınının da kafasına yerleşmişti. ltti­ hatçılar onun kıymetini çok geç anladılar. Muhaliflerinin başı olan Ahmed Rıza Bey bile, Cumhuriyet devrinde yazdı!';ı tıau­ ralannda ona övgüler düzdU. Bu korkunç pişmanhıtn en açık örneklerinden biri, m eşhUr �ıza Tevfik (Filozof) Bey'in "Sultan A bdülhamid Han'ın Ruhaniyetinden Istimdad" adlı uzunca şiiridir. Bu şiirin bir yerinde şöyle diyor: Bizdik utanmadan iftira atan Asrın en siyasi padişahına lIGnci Abdillhamid Han'ın dış politikadaki bUyük başarı­ ları yanında içerideki kültür ve bayındırlık hareketleri de çok önemlidir. Memleketin her tarafında, tıpkı dedcsi Ikinci Mah­ mud gibi, büyUk bir yapım ve onarım faaliyetine girişti. Hangi Osmanlı yapısına bakılırsa bakılsın, üzerinde ya yapıcı veya onarlan olarak Abdülhamid Han'ın tugrası görülür. Maamafih bu tugraların çogu sonradan "gericilik" sayılarak kazılıp silİn­ miştir! İkinci Abdülhamid devrinin birinci sınıyı alan hizmetleri egitim sahasında olanlardır. Hiçbir devirde onunki kadar çok mektcp açılmam ış, o kadar çok insan yetişmcmiştir. Birinci Dünya Savaşı'nın ve Milli Mücadelc'nin büıün başarılı kuman­ daniarı onun Harbiye'sinden yctişmişlcrdir. Pekçoğu kendi aley­ hinde faaliyette bulunmakla birlikte, Ikinci Abdülhamid pekçok Türk aydınının yetişmesine sebep oldu. Bu büyük Padişah'ın hiç kusuru yok m uydu? Tarihçilcr genellikle onun vehimli ve şUpheci olmasının birçok kötü so­ nuçlar doğurduğunu söylerler. Bu doğrudur, fakat Sultan Aziz ve Ali Suavi olaylarını gören bir padişahın etrafına hep şüphe ilc bakmasından daha tabii ne olabilirdi? Bir kusuru da sert ve merhametsiz olmayışıdır. En az dcdesi İkinci Mahmud kadar �rt tabiatlı olsaydı , Hareket Ordusu'nu bir emirle dağıtJr, 3 1 Mart isyancılarım sindirir ve kendisinden sonraki İttihatçı fe­ Iak:etini önlerdi. Hatta bazı batılı diplomatlar, o tahtta olsaydı. B irinci Dünya Savaşi'nın bile önlenebilece!';ini söylemek­ tedirIer. Tarihte Tiirklcr/421 Beşinci Mehmed (Reşad) Han Daha çok "Sultan Reşad" adıyla �'lnınan Beşinci Mehmed Han, 1 909 yılı 27 Nisanı'nda tahta geçti. Sultan Abdülmcc1d'in oğlu ve Abdülhamid'in küçük kardeşiydi. Padişah olduğu zaman 64 yaşmdaydı. Yaşlı ve hastalıklı hiilinde devlet idaresini İLtihatçllar'a kaptırmış, daha doğrusu onların elinden alacak azim ve kudreti gösterememiştir. Ağabeyi İkinci Abdülhamid ile kıyaslanama­ yacak kadar sönük kalan Sultan Reşfıd zamanında Türk İmpara­ torluğu, İttihatçılar'ın elinde çökmüş ve dağılmışur. İttihatçılar Sultan A\xlülhamid'i devirmek ve Meşrutiyet adı altmda iktidarı alabilmek için, Türk o lmayan unsurlarla işbirliği yapmışlar ve onlara büyük üm itler verm işlerdi. Fakat devlet sorumluluğu kendi omuzları üzerine çökünce, bu defa es­ kisinden daha sert bir politika tftkip ettiler. Arnavutluk'ta çıkan basit bir isyan hareketini ş iddetle ve kan dökerek ezdiler. Buna karşılık sırf gafletleri yüzünden koca Libya'yı kaybetmemize yol açtılar. Trablusgarb (Libya) Vfı1is!ni A bdül huınid'in ada­ mıdır diye yerinden aldıkları halde, yerine başka b i rini gönder­ medikleri için, eyaıet idfıresiz ve as kers iz kalm ıştı. 1ı.alyanlar 1 9 1 1 yıl ında oraya asker çıkararak işgfıle başladılar. Devletin uzak bir eyfilette savaşı yürütecek kaabil iyeti olmadığı için, yer­ li halkı organize etmek üzere yarı-resmi mfıhiyette bazı subaylar göndermekle yetin ildi. Vfıli Vekili Neş'et Bey'in kumandasında B inbaşı Enver B ey (Paşa), Binbaşı Ali Fethi Bey (Okyar), K ı­ demli Yüzbaşı Mustafa Kemal (Atatürk) gibi genç Türk subay­ larının teşkilatlandırdığı yerli halk ve pek az sayıda Türk aske­ ri, İtalyanlar'ı dar bir sahil şeridinin ötesinde Libya içlerine hiç­ bir zaman sokmadı. B unun üzerine halya, donanımısıyla bizim Akdeniz adalarını işgfıl etmeye başladı. Nihfıyet 1912 yılı Ekim ayında Cenevre'de yapılan bir anlaşma ile Türk hükumeti, Trab­ lusgarp ve B ingfızi'yi İtal yanlar'a terkeııi. Osman lı Pfıdiş.ıhı "Islfim I/a/ifesi" sıfatıyla Libya Müslümanları'nm lideri olmaya devam edecek, yfıni k ad ılar yine İstanbul'dan tflyin ed ilecek ve 422/farihte Türkler vakıflar müslümanların elinde kalacak, ıtalya her yıl Türkiye'ye Libya adına vergi gönderecekti. Buna karşılık ltalyanlar'ın Ak­ deniz Adalarını boşaltmaları karar altına alındı. ıstanbul hükumeti Trablusgarb'ı boş bırakmak gafletinde bulundu�u gibi, ltalyanlar'ın oraya saldıraca�ını da hiç hesab edememişti. B u gaflet Libya'dan sonra bütün Avrupa Türkiye­ si'nin kaybına mal oldu. Osmanlı lmparatorlu�u'ndan aynlıp ba�ımsızlık kazanmış bulunan küçük Balkan devletleri, arala­ rında anlaşarak Balkanlar'ı paylaşmak üzere hazırlanıyorlardı. Türkiye'nin gözü önünde cereyan eden bu askeri hazırlıklar bile İstanbul'dakilerin gözünü açmadı. Üstelik o sırada Türk ordusu­ nun önemli bir kısmı terhis edilmişti. 1 9 1 2 yılı Ekim ayında Bulgaristan, Yunanistan, Karadag ve Sırbistan Türkiye'ye savaş Win edip Türk topraklarına gir­ meye başladılar. B unların Osmanlı ordusuna karşı galip ge­ leceği kimsenin aklına gelmezdi. Fakat hazırlıksız yakalanan İs­ tanbul hükumeti, beceriksiz kumandanların emri altında sevket­ tiği orduların arka arkaya yenildiğini gördü. lttihatçılar orduyu politikaya karıştırdıklan için, Türk ordusunda subayların büyük çoğunluğu ya l Llihaıçl, ya onların muhalifi "Haliiskartm" grubu­ na mensuptu; birbirlerine düşmanlıktan Bulgar'la, Sırp'la har­ bedecek durumda değiııerdi. ıuihatçılar Sultan Abdü1hamid ta­ rafından sürgün edilen rüşvetçi bir paşayı , Padişah'a muhalif ol­ duğu için ödül1cndirmişler ve Selanik'e kumandan yapmışlardı. Bu adam tck kurşun atmadan şehri Yunanlılar'a teslim etti. Sul­ tan Abdü1hamid'i tahtından indiren1crden Toptani Paşa (Arna­ vut), Arnavutluk'ta savaşan Hasan Rıza Paşa'yı arkasından vura­ rak l şkodra'yı Karadağhlar'a teslim etti. Bulgarlar Edirne dışın­ da bütün Trakya'yı işgal ederek Çatalca'ya kadar geldiler ve an­ cak orada durduruldular. Ancak Edirne'de Şükrü Paşa, tıpkı Plevne'deki Gazi Osman Paşa'yı andırır bir savunma ile, beş ay Bulgarlar'ı oraya sokmadı. Sultan Abdülhamid'in düşürülmesinden Balkan Savaşı'na kadar İlLihatçllar sokağa tamamen hakim olmakla birlikte, hü­ k lımete doğrudan doğruya gelernemişler, ancak kendi taraftarları Tarihte Türkler/423 olan yaşlı, eski bazı politikacılarla durumu idare etmeye çalış­ m ışlardı. Ihtilali asıl gerçekleştiren genç subaylar devlet işle­ rinde cahil ve tecrübesiz oldukları için ön plana atılmaktan çe­ kinmişlerdi. Balkan Savaşı sırasında sardnazam olan Kamil Pa­ şa'nın kurduğu hükumet ise, Harbiye Nazın Nazım Paşa dışın­ da, lttihatçılar'ı pek sevmiyorlardı. Nazım Paşa kendini sadn­ azam yapacakları vaadiyle, lttihatçı subayları önemli mevkilere getinnişti. 1 9 1 3 yılı Ocak ayında, Bulgarlar Çatalca önlerinde bu­ lunduğu bir sırada, lttihatçılar'ın l iderlerinden Enver Bey (o sı­ rada rütbesi kurmay yarbaydı), yanına yirmi-otuz kişi daha ala­ rak Bab-ı Al1'ye (hükiımet binası) silahlı bir baskın düzenledi. Yanında Ittihatçılar'm keskin n işancılarından Yakup Cem i l var­ d ı . Yakup Cemil karşı koymak isteyen subayları ve aldatıldığı­ nı söyleycrek bunlara bağıran Nazım Paşa'yı dcrhal vurup öl­ dürdü. Sadrıazama tabanca zoruyla istifa dilekçesi yazdırdılar. Sonunda Mahmud Şevkct Paşa Sadrazam vc H arbiye Nazırı ola­ rak yeni kabineyi kurdu. Mahmud Ş evket Paş a luihatçılar'ın adayı olmakla birlikte, tam on l ar gibi düşünmüyordu. Kabineye bazı l uihmçıları almakla birlikte her tarafı onlarla doldurmadı . 1 9 1 3 Mayısı'nda yapılan Londra Anlaşması'na göre Türkiye Balkanlar'daki bütün topraklarını bıraktığı gibi, Edirne ve Kırklareli'ni bile B ulgarlar'a terkediyordu. O sırada l uihatçı­ lar'a karşı gitgide artan muhalefet sonunda b ir gün Mahmud Şevket Paşa'ya siıikasd yapıldı ve Paşa öldürüldü . luihatçılar b u n u n üzerine kendilerinin ne kadar muhalifi varsa , bu hadiseye katıldıkları gerekçesiyle kimini astılar, kimini hapse attılar, ki­ mini sürgüne gönderdilcr. İ stanbul'da tam bir terör hüküm sü­ rüyordu. Balkan Devletleri, Türkiye'den aldıklan yerlcrin paylaşıl­ ması konusunda anlaşmazlığa düştüler ve kendi aralarında savaşa başladılar. Hepsi birden Bulgaristan'a saldırdığı için B ulgaristan Edirne'deki askerini Batı Trakya tarafma çekti, böylece boş ka­ lan Edirne, bir Türk birliğinin başındaki Enver Bey tarafından gcri alınmış oldu. 424/farihte Türkler Mahmud Şevket Paşa hadisesinden sonra yaratılan terör içinde ıl1ihatçllar iktidarı tam manasıyla ele geçirmişlerdi. En­ ver Bey hemen paşalıga terfi etti ve Naciye Sultan ile evlenerek saraya damad oldu. İttihatçı ekibin en cerbezeli adamlarından eski Posta katibi Tal'at Bey ise paşalıkla Sadrıazam oldu. ısı.anbul Muhafızı (Merkez Kumandanı) olup daha sonra Bahriye Nazırh-gı'na getirilen albay Cemal Bey de paşa olmuştu. ışte meşhUr Enver-Tal'at-Cemal Paşalar bunlardır. Balkan Harbi'nden sonra İ Ltihatç l lar orduda büyük bir düzenlemeye girdiler. Binden fazla subay emekliye ayrıldı, bir­ çogunun da rütbeleri indirildi. Bu arada devlet Almanya ilc çok sıkı münasebetlere girmiş, ordudaki reformlar Alman generalle­ rinin tavsiyeleriyle yürütülür olmuştu. 19 14'te Almanya'ya karşı Fransa-Ingiltere-Rusya'nın sa­ vaştığı Birinci Dünya Harb i , Türkiye'yi de içine aldı. ı ngil izler tarafından kovalanan iki Alman zırhlısı Türk sularına girmişti. Bunlar Türk bayrağı çektiler ve Karaden iz'e açılarak Rus l iman­ larını boınbaladılar. Türkiye bu hftdise ile birlikte Almanya sa­ [ında savaşa girdi ve dört yıl süren savaş sonunda dağılarak par­ çalandı. Savaş kararını lUihatçılar, daha doğrusu Enver, TaI'at ve Cemal Paşalar vermiş olduğu için, Imparatorluğun yıkılına­ sından ve tasfi yesinden onlar sorumlu tutulurlar. Fakat bu adamların savaşa girmekle bekled ikleri birşey yoktu, ve dışarı­ da kalmak için de gayret sarfetm işlerdi. Ama eninde sonunda Türkiye'nin durumunu da konu yapacak olan bir dünya savaşı­ na seyirci kalmamız mümkün değildi. Enver Paşa'nın büyük bir Turan (yani bütün Türk ülkelerinin biraraya getirilmesi) hayali peşinde koştuğu için devleti savaşa soktuğu fikri de, sırf onun arkasından atılmış bir ifLİradır. luihatçılar nasıl S ultan Abdül­ hamid hakkında çirkin iftiralar uydurmuşlarsa, yarattıkları ah­ laksızlık orı.amında kendileri için de öyle iftirfı1ar çıkarılmışur. Osmanlı Devleti dört yıllık savaş içinde dört cephede sa­ vaştı ve yüzbinlerce evladını kaybeııi. Aslında çok i y i de sava­ şıldı. Özellikle Çanakkale'de, Irak cephesinde ordularımız müt­ tefik kuvvetleri yendi. Daha sonra modern Türkiye'nin kurucusu Tarihte Tilrkler/425 olacak olan Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) Çanakkale savaşla­ rında albay olarak kazandı�ı başarı i le ismini duyurmuştu. Türkler Filistin-Suriye cephesinde İngilizler'e yenilerek Adana'­ ya kadar çekildiler ve burada bir savunma hallı hazırladılar. Fa­ kat A lmanya'nın barış istegiyle ittifaktan ayrılması üzerine Tür­ kiye de b u kötü şartlar altında barış isternek zorunda kaldı. 1 9 1 8'de savaş bitmiş, Türkiye de bitmişti. Birinci Dünya Harbi'nin son yıllında Beşinci Mchmed ve İkinci Abdülhamıd vefat ettiler .. İkinci Abdülhamıd Han'a çok hazın bir cenaze m eras imi yapıldı. On un otuzüç yıl bütün ci­ h ana karşı ayakta tuttugu koca Türk Devleti, çetecilikten yetiş­ miş genç subayl ar elinde on yıl geç m eden çökm üştü. Meşhur tarihçi ve yazar Ahmed Rasim, Padişah'ın tabutunun arkasından "Senin cemızen bile bu milleıi idare edebilir" diye a�lıyordu, a ma iş işten çoktan geçmişti. Beşinci Mehmed Han'ın yerine Şeh zade Vahideddın , "Al­ tıncı M ehmed" ad ıyla Türk Padişahı oldu. Fakat aslında padi­ şahlık İkinci Abdülhamid'le sona ermiş, ondan sonrakilerin sırf bir ismi ol m u ş tu . Zaten S u ltan Vahidcddin , m cvcfıd b u l un m a­ yaf) bir Cıevletin hükümdarlıgmı yapıyord u . I 920'de yapılan Sevr Anlaşması'yla Türk İmparatorl uğu parçalandı, Türkler'e sa­ decc Ona Anadolu'da küçük bir d cv l et kurma hakkı verildi. As­ lında Avrupa devletleri Türkler'c Anadolu'nun bir parçasını bile çok görüyor, bizim Orta Asya'ya sürülmemezi istiyorlardı. Devlet-i A l i yye- i Osmfıniyyc, yani "Yüce Osmanlı Dev­ Sevr Anlaşması ve İstanbul'un işgaıiyle, yani Pfıd işfı h ' ı n resmen esır düşmesiyle sona e rd i . Altıyüz yılı aşk ı n bir ömrü olan ve Türk İslam Medeniyetinin bir şaheseri olan bu devl e t , artık siyası ba k ı md an ı.arihe karışm ıştır. Fakat bizim mede ni yet eserlerimizin ve kültür kıymetlerim izin adeliı in bi k­ ten geçmiş nüm lıneIerini vermiş ve yaratıcı gücümüzün en yük­ s e k senbolü haline gelmiş olmakla m il l e t i m i z e sonsuz bir i l ­ ham kaynagı olacagı m u hakkak t ı r. leti" ı 920 yılı nda Prof. Dr. Erol Güngör'ün eserleri: Türk Kültürü ve Milliyetçilik * Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik * Dünden B ugünden- Tarih- Kültür­ Milliyetçilik * İslam 'ın Bugünkü Meseleleri . İslam * Tasavvufu n u n Meseleleri * Tarihte Türkler Tarık Buğra'ıi.ın eserleri: Osmancık * Küçük Ağa * Yağmu r B eklerken * Dönemeçte * Gençliğim Eyvah * Yarın Diye Bir Şey Yoktur * Ibiş ' in Rüyası * Firavun Imanı * Ya ln ızla r * Düşman Kazanmak Sanatı * Üç Oyun (Ayakta Durmak Istiyorum - Akümülatörlü Radyo ­ Yüzlerce Çiçek Birden Açtı) Cengiz Dagcı'nın eserleri: Ya nsıZar Benim Gibi Biri ... A n n eme Mektuplar Korkunç Yıllar ... Yurd u n u Kaybeden Ada m ... Onlar da Insandı O Topraklar Bizim 'di ... Badem Dalına Asılı Bebekler Üşüyen Soka k ... D ön üş ... Ölüm ve Korku Günleri ... Genç Tem uçin Peyami Safa'nın romanları: Ya ln zzız * Biz Insanlar * B ir Tereddüdün Roma n ı * Matmazel Nora liya '1J.ın Koltuğu * Sözde Kızlar * Fa tih-Harbiye * Dokuzuncu Hariciye Koğuşu * Ş im ş ek * Canan * Mahşer • Ord. Prof. Fuad Köprülü'nün eserleri: Türk Edebiyatı Tarihi * Osma n l ı İmpara torluğu 'nun Kuruluşu * B izans Müesseselerin in Osma n l ı Müesseselerine Te 'sıri * İslam ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi * Edebiyat Araştırmaları i * Edebiya t Araştırmaları IT * Başlangıandan Günümüze B üyük Türk Klasikleri (Tarih-An toloji-Ansiklopedi) (Ansiklopedik boy 10 lüks cilt) Yılmaz Öztuna'nın eserleri: B üyük Türkiye Tarihi (Türk Siyasi Tarihi ve Türk Medeniyeti Tarihi) (Büyü}(. boy 14 lüks cilt) .. Bir Darbenin Anatomisi .. Osmanlı Fadişahları nın Hayat Hikayeleri .. Türk Tarihinden Yapraklar •