İndir - Turuz

advertisement
TARİHTE
..
TURKLER
Prof. Dr. Erol Güngör
,
.4
i
ı�ı
OTUKEN
YAYıNNU: 191
EDEBİ ESERLER: 80
LBasım: 1988
2.Basım: 1989
3.Basım: 1990
4.Basım: 1990
5.Basım: 1993
6.Basım: 1995
ISBN 975-437-021-4
ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş .O
İstiklal Cad. Ankara Han 99/3 80060Beyoğlu-İstanbul
Tel: (0212)251 0350
•
faks: (0212)251 00 12
KapakDüzeni: Nur-Olcay Okan
KapakBaskısı:Birlik Ofset
Baskı: Özener Matbaası
Cilt: Yedigün Mücellithanesi
İstanbul - 1996
ıçİNDEKİLER
Takdım
Birinci
Bölüm
lSLAMİYETTEN ÖNCEK! TÜRKLER
Türk Soyu ve Türk Dili ........... ....... ................ ....... .........................
ASYA'DA TÜRK DEVLETLERl ................... :: ................................
Mete Kağan ve oguz Destam/17
AVRUPA'DA TÜRKLER: BATI HUN DEVLET! ..............................
TABGAÇLAR .... . ............ ............ ..... ........... ... .. . . . . .... .... . ........... . .. .
AVARLAR (APARLAR) ............ ................................ ............... ... .
GÖKTÜRKLER . .... ..... ... ..... ...... ... .......................... .......... ... .... ......
Kül Tigin/35- Ergenekon Destam/39
TÜRGlŞ veya TÜRKEŞLER ..... ......................................................
KARLUKLAR
UYGURLAR ........ . . . . . . .. . .................. ................. ............................
AVARLAR .. .... �...........................................................................
HAZARLAR . ... .. ...... .... ................................... ............ ... ..... .........
PEÇENEKLER, UZLAR ve KUMANLAR ......... ............ ... ................
Peç.enekler/ 48- Uzlar/ 49- Kumanlar/ 49
BULGARLAR ...............................................................................
ESK! TÜRKLER'DE M1LLET VE DEVLET . .....................................
Devleti 54- Devlet Teşkilatı/ 55- Türk Ordusu/ 56- Türk Töresi/ 57
7
11
15
21
2iI
25
Tl
41
�
43
45
45
48
51
53
İkinci Bölüm
ISLAMİYET ve TÜRKLER
Eski Türkler'de Dın .........................................................................
İslam Dlni'nin Kabmü ............... .....................................................
ILK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLER!: KARAHANLILAR .............
TOLUNO(;ULLARI, tHŞ1DO(;ULLARI, SACO(;ULLARI ...................
GAZNELİLER ... ..... ......... ... ........... ....... ....... ......... .........................
BÜYÜK SELÇUKLU IMPARATORLUGU ... ....... ......... ....... . . ........ ...
Selçuklular ve Islam Dünyası/ 80- Alp Arslan/ 82- Büyük Selçuklu
lmparatorluğu'nun Yükselişi ve Düşüşü/ 87
ANADOLU SELÇUKLU DEVLET! . ............. . . ........ . . .......................
İkinci Kılıç Arslan/ 96
61.
63
Lu
'll
74
76
�
HAREZMŞAHLAR DEVLEn ........................................................
ANADOLU BEYLİKLERİ .... ............................... ...........................
Erteneoğullan Beyliğil 121- Dulkadıroğullan Beyliği/ 122- Ramazan­
oğullan Beylliğil 123- Germiyanoğullan Beyliğil 124- Candar(İsfen­
diyar)oğullan Beyliği/126- Aydınoğullan Beyliği/127- Saruhan-oğullanl
128- Karamanoğullan Beyliği/129- Menteşoğullan Beyli-ğil 134- Kara­
sioğullan Beyliği/135- Diğer Anadolu Beylikleri/136 CELAYlRLİLER
DEVLETİ ......... ........................................... . . . . . . . ......................... .
KARAKOYUNLULAR DEVLEn ....................................................
AKKOYUNLU DEVLETİ .................................. . . ...........................
HİNDİSTAN TÜRK DEVLETLER!: .................................................
Gurlular(Gıin1er)1 148- Hind Memlukleril 149- Ka1açlarl 149- Tuğluk­
oğullanı 150
MISIR MEMLOKLER! .................................... ........ ......................
ÇAÖATAY HANLlÖI ve TlMURLULAR .............................. ...........
Osmanlılar'a Kadar Türk Dünyasında Kültür ve Medeniyet ...
Sosyal Yapıl 160- Devleti 163- Ordul 167- Din Hayau l 169- Felsefe, ilim
ve Kültürl 172- Dil ve Edebiyatı 173- San'atl 175
Üçüncü
Bölüm
DEVLET-İ ALİYYE-İ oSMANlYYE
"Yüce Osmanlı Devleti"
Dünya Tarihinin Büyük Mucizesil 181- Rumeli'nde ve Balkanlarda Os­
manlı Yayılmasl/190- Fetihler ve Haçlı Seferleril 192- Murad Han oğlu
Gazi Sultan Bayezid Hani 200- Anadolu Olaylan ve Timur Müda-helesil
206- Fetret Devri/2Il- Çelebi Sultan Mehmed/214.- Rumeli Akınlan ve
Akıncı Geleneği/215- Sultan İkinci Murad Han! 220- Sultan İkinci Meh­
med Han(Htih)/232- Sultan İkinci Bayezid Han (Bayezıa Veli)/250- Ya­
vuz Sultan Selim Hani 258- Kaanuni Sultan Süleyman 1-1 anı 274- İkinci
Selim Han/314- Sultan Üçüncü Mehmed Han! 332- Sultan Birinci Ahmed
Hani 340- Sultan Birinci Mustafa Hani 343- Sultan İkinci Osman Hani
343- Dördüncü Murad Han! 347 - Sultan İbrahim Han/351- dördüncü Meh­
med Han/354-lkinci Süley-man Hani 365- İkinci Ahmed Hani 366- İkinci
Mustafa Hani 367- Üçüncü Ahmed Hani 370- Birinci M ahmud Han! 374Üçüncü Osman Hani 376- Üçüncü Mustafa Hani 377 - Birinci Abdülharnid
Hani 380- Üzüncü Selim Hani 381- Dördüncü Mustafa Hani 384- İkinci
Mahml'd Hani 385- Abdülmecid Hani 392- Sultan Abdülaziz Hani 396Beşinci Murad Hani 401- İkinci Abdülhamid Hani 402- Beşinci Meh­
med(Re-şad) Han! 421
111
120
137
139
144
148
151
155
159
TAKDIM
Elinizdeki bu eser bir Türk tarihidir. Sosyal ilimei, mütefekkir
Erol Güngör'ün yeni nesillere samimi ve akıcı bir üsliıp içerisinde
sundugu bir tarihtir. Gayesi bir tarih tezi ortaya atmak degildir; ta­
rih ilmiyle ugraşanların üzerinde ittifak ettikleri tarihi olayları ken­
di bakış açısından okuyucuya sunmaktır.
Sosyal ilirnci Erol Güngör'ün bakış açısı, hadiselerin anlatımında
takib eltigi usUl ve üsliip önemlidir. Mütefekkir ve idealist insanlar
cemiyetıere verecekleri mesajları tarih zeminine oturtma ihtiyacını
�er zaman duymuşlardır. Erol Güngör de bu ihtiyacı, çok yakın çev­
resinin de teşvikleriyle hissettiıi için "Tarihte Türkler"i daha 1980'li
yıııara görmeden önce kaleme almıştı.
Esasen Erol Güngör "Küllür Değişmesi ve Milliyetçilik", "Dün­
den Bugündm; Tarih-Kültür ve Milliyetçilik", "Türk Kültürü ve
Milliyetçilik" başta olmak üzere bütün eserlerinde ve makalelerin­
de, sosyal ilim metodlarıyla tarihimizin çeşitli hadiselerine bakmak­
tan, tahlil ve tesbıtıerini daima sağlam bir tarih bilgisi üzerine
oıurtmaktan bir an bile geri durmamıştır . Bu i'libarla elinizdeki eser,
Erol Güngör'ün iyice hazmeImiş olduğu Türk Tarihi'nin, en belir­
gin çizgileriyle bir çırpıda okunacak özlü bir metin haline getirilme­
sinden ibarettir denilebilir.
Rahmetli Erol Güngör, Türk tarihinin bütün devirlerine heye­
canla sahip çıkar, ama Osmanlı dönemine ayrı bir hassasiyetle bağ­
lanırdı. Osmanlı Devleti'nin " Bizim medeniyet eserlerinıizin ve kültür
kıymetlerimizin adeta imbikten geçmiş numünelerini vermiş, ve ya­
ratıcı gücümüzün en yüksek sembolü haline gelmiş" olduğunu ka­
bül eder ve onun "Milletimize sonsuz bir ilham kaynağı olacağına"
inanırdı. Ne yazık ki, ilim adamı bir sosyolog olarak Osmanlı yapı­
sı, onu büyük kılan maddi ve manevi müesseseler üzerinde çalışma
imkanı bulamadan aramızdan ayrıldı. Bu yüzden sunduğumuz kita­
bın Osmanlı kısmı sadece siyasi tarihi ihtiva etmekıedir. Burada ilim
adamı Erol Güngör, bir gönül adamı hassasiyeti içinde Osmanlı si­
yasi tarihini anlatm aktadır.
Kendisini bir kere daha rahmeıle anmamıza vesile teşkil eden
bu eserini, Erol Güngör'le sohbet eder gibi okuyacağınızı ve sevece­
ğinizi umarak sunuyoruz.
Ötüken
Birinci Bölüm
İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ
TÜRKLER
TÜRK SOYU VE TÜRK DİLİ
Bugün Türk denince Türkiye Cumhuriyeti sınırlan için­
de yaşayan ve ana dili Türkçe olan insanlar akla geliyor. Hal­
buki yeryüzünde ana dili Türkçe olup da bizim sınırlanmızın
dışında yaşayan milyonlarca insan vardır. Demek ki, Türkler'in
bugünkü Türkiye'ye gelmeden önce de bir tarihleri vardı. Bu
tArih boyunca çok çeşitli ülkeler'e yayılmışlar, oralarda devlet­
ler kurmuşlardı. Ancak bütün bu Türkler'in ortak atalan kim­
lerdi? ıık Türkler nerede yaşamışlar, sonra nerelere dagılmışlar­
dı? Türk Dünyası denince hangi ülkeleri, hangi topluluklan an­
lamalıyız?
tık Türkler, yani bizim en eski atalarımız bugün Orta
Asya diye bilinen yerde, Tanrı Dağlan ile Altay Dagları ara­
sında yaşıyorlardı. Tarih-öncesi insanlar ve kültürlerle uğraşan
bilim adamlarının o bölgelerden yaplıkları kazılardan elde edi­
len bilgilere göre , Türkler beyaz ırktan ve geniş kafalı (bra­
kisefal), orta boylu insanlardı. Burası Çin'le sınırdaş olan bir
ülke idi; bu yüzden Türkler'in eski tarihlerine aid bilgilerin
pekçoğunu Çin tarihinden ögreniyoruz. Çin tarihleri Milat'tan
Önce 2000- 1000 yılları arasında ilk Türk hükümdarlarından
bahsediyorlar. Böylece Türkler'in bilinen tArihi, dörtbin yıllık
bir tarihtir. Türk Dili'nin üçbin yıl öncesi bilinmiyor. Türkler
12(Tarİhte Türkler
o zamanlarda hem soy, hem dil bakımından yakın komşuların­
dan, yani Çinliler'den ve Moğollar'dan farklı idiler. Asıl gcçim
kaynakları hayvancılıktı. Bu yüzden hep hareket halinde bir ha­
yat sürüyorlar, çok iyi at kullanıyorlardı. Son derece çevik Sü­
vari birlikleri sayesinde komşu ülkeler üzerinde hakimiyet ku­
rabiliyorlardı. Çin 'de bile zaman zaman hükümdarlık, Türk aile­
lerinin eline geçiyordu.
Eski Çin tarihleri Türk hükümdarlarının ve devletlerinin
adlarını hep Çince yazdıkları için, bu isimlerin asıl Türkçe'deki
karşılıklarını iyice bilmiyoruz. Bizim atalarımız o çağda "Türk"
adıyla anılmıyordu. "Türk" kelimesi bugün bir milletin adıdır,
ama atalarımız o zaman henüz bir millet haıinde değildi. Boy ve
aşiretler halinde yaşıyoriardı ve her aşiretin ayrı bir adı vardı.
Türk adı çeşitli Türk boylarından birinin adı idi. Bu ke­
limenin aslı "Türük" olup kuvvetli anlamına gelir*. M.S. Al­
tıncı Yüzyılda ana dili Türkçe olan bütün boyların herbiri
değişik bir isimle anılmakla birlikte, bunların hepsine birden
"Türk" denilmeye başlanmıştır. Demek ki en eski atalarımız
aynı dili konuşmaları sayesinde bir tek millet olduklarını an­
lamışlar ve Türk Dili onların birlik sağlamalarında başlıca rolü
oynamıştır. Bugün biz de Türkçemiz sayesinde hepimizin aynı
milletinsocukları, yani kardeş olduğumuzu anlıyoruz.
*
Biizı araştırmacılara göre ''Türk'' kelimesi, "Töre" kelimesinden
türetilmiş bir kelimedir ki , "Törük"ten bozularak "Türk" haline gelIr: ştir. "Törük", "Töreli, Töre sahibi" demektir. Eski Türklerde Töre, kay­
nağını "Türk DIni" diyebileceğimiz eski Türk inanç �e telakkllerinden
alan topluluk hayatını
tanzım eden hukuk normlarından ibareltir.
Hükümdiirlar siyası iktidilrlannı (kut'lannı) işte bu hukuk çerçevesinde
kullanabilirler, tebea birbirleriyle ve devletle olan münasebetlerini yine
bu hukuk çerçevesinde tanzım ederlerdi. Buna uyanlar "Törük" (yani
Töreli), uymayanlar ise "Kazak" (yani ası, töreden çıkmış) olurlardı.
"Türk"ün kuvvetli ma-nasına gelmesi de, herhalde Töre çerçevesinde
sağlanan "birlik"le ilgili olmalıdır: Nitekim "Birlik kuvvettir" anlayışı
tarih boyunca her devirde Türk devletleri ve topluluklan için geçerli ol­
muş bir anlayıştır (Ötüken).
Tarihte Türkler/13
Dilimizin tarihi, miııetimizin tarihi kadar eskidir. Türk­
çe dünyadaki çeşitli dil grupları arasında Ural-Altay dil grubu­
nun Altay Dilleri'nden biridir. Finliler'in ve Macarlar'ın dili
Ural Dillerindendİr. Altay Dilleri arasında ise Türkçe ile birlikte
Mogol, Mançur ve Kore dilleri vardır. Türkler soy bakımından
Moğollar'dan ve Koreliler'den ayndır, ama dilleri onlarınkiyle
aynı kökten çıkmıştır. Bu diller sonradan birbirinden iyice ay­
rılmış, aralarında sadece eski bir akrabalık kalmıştır.
Bugün Ural-Altay adı altında anılan milletler ve diııer
Tfıran kavimleri ve Turan dilleri diye de anılır. Eski lranlılar
Türkler'in yaşadıklan ülkelere "TUran" adını veriyorlardı. Meş­
hur tran şairi Firdevsi'nin Şeh-nfıme �dh kitabında lranlılar'la
Turanlılar'ın savaşları anlaıııır. Bu kitapta sözü edilen Turan ka­
vimlerinin Sakalar (veya İskitlcr) olduğu sanılmaktadır. Tfıran
hükümdan Afrilsiyab'm ise Alp Er Tunga oldugunu söyle­
yenler vardır. Sakalar'm Türk olup olmadıklarını iyi bilmiyo­
ruz. Saka Devleti, belki Türkler'in hakim oldukları ama içinde
birçok yabancı kavimlerin de bulunduğu bir devlettir.
ASYA'DA TÜRK DEVLETLERI
Türkler'in ilk kurdukları imparatorluk Hun lmparator­
lugu'dur. Türkler'in daha eskiden de devletler kurduklarını bili­
yonız, ama Hun Devleti çok geniş bir saha üzerinde başka mil­
letleri de idaresi altına alan büyük bir devlet oldugu için, bna
imparatorluk adını' veriyoruz.
Hun ıınparatorlu�u, Hun Türkleri tarafından M.Ö. 220
yılında kuruldu. Hunlar bugünkü Mo�olistan bölgesinde, yani
Çin'in kuzey-batısında yaşıyorlardı. Bu bölgede hakimiyet kur­
dukları ve genişlerneye başladıkları için Çinlikr onları büyük
bir tehlike sayıyorlardı. Gerçekten Hunlar, askerlikteki üstün­
lükleri sayesinde Çin ordularını devamlı bozguna uğratıyorlardl.
Bu yüzden Çin Devleti, Hun saldırılarını önleyebilmek için
Hun-Çin sınırı boyunca büyük bir duvar önneye başladı. Çin
Seddi veya Büyük Çin Duvarı denen savunma hattı işte böyle
ortaya çıkmıştır (M. Ö. 214). Sonraları Ming Hanedam za­
manında yenilenen bu büyük duvarm bazı kısımları çok saglam
bir şekilde günümüze kadar ayakta kalmıştır.
ıık büyük Hun hükümdarı Teornan Yabgu'dur (M. Ö.
220). O zamanlarda Türk hükümdarlarına "Yabgu" deniyordu.
Teornan Yabgu birbirinden ayn yaşayan Türk boylarını bir­
leştirerek ilk Türk birli�ini gerçekleştirmişti. Bu çagda Türk­
ler'in askeri üstünlüklerinde süvarilerin pek önemli bir yeri var­
dı. Çinliler at1a çekilen savaş arabaları kullanıyorlardı, ama sü-
16!ffu-İhte Türkler
van orduları yoktu. Türk atlıları çok sür'atli hareket kaabiliye­
tine sahip oldukları için Çin birliklerini istedikleri yerde çe­
viriyorlar, düşman olunca da çabucak çekiliyorlardı. Onlara um­
madıkları anda birdenbire hücum ediyorlardı. Çinliler bu yüzden
ordularını Hunlar gibi donatmak zorunda kaldılar; askerlerini
Hunlar gibi giydirdiler. Ama ne Çin Duvarı, ne Çin orduları
Bunlar'ın Çin içlerine kadar girmelerini engelleyebildi.
Teoman Yabgu'dan sonra Hun tahtına oğlu Mete Yabgu
geçti. Mete zamanında Hun İmparatorluğu'nun toprakları Japon
Denizi'nden Bazar Denizi'ne kadar uzanıyordu. Bu topraklarda
çeşitli Türk kavimlerinin yanısıra öbür Altaylı kavimler de ya­
şıyorlardı. Mete devri, Hun İmparatorluğu'nun en parlak devridir
(M. Ö. 209-174).
Bunlar zamanında Çinliler medeniyet bakımından çok
ileri bir durumdaydılar. Hem nüfUsları ve orduları çok kalabalık,
hem medeniyetleri parlak olduğu halde Bunlar'la başa çıka­
madılar. Bu da gösteriyor ki, Hun başarısının sebebi yalnızca
askeri güç değildi. Gerçekten Bunlar teşkilatçılık ve idare ba­
kıınından çok gelişmişlerdi. O sırada Çin'in ayri ayrı prcnslikler
hiilinde bulunmasından da faydalanarak, Kuzey Çin'de sık sık
iktidarı ele alıyorlardı. Fakat Çinliler'in şehir hayatına kapılan
sınır-boyu Türkleri yavaş yavaş Çinlileşiyor, Çinli prenseslerle
evlenen Hun hükümdarlarının saraylarında Çin adet ve gelenek­
leri yerleşiyordu.
Mete'den sonra gelen Yabgular zamanında Çiniiler'le
ilişkiler arttı. Özellikle evlenme yoluyla Türk ve Çin hüküm­
dar aileleri arasında yakınlıklar doğdu. Bu yakınlıklar ise Bun-.
lar'ın iç işleri bakımından birçok karışıklıklara yol açtı. Yine de
Hun İmparatorluğu Milattan Önce Birinci Yüzyı!'a kadar üs­
tünlüğünü devam ettirdi. Bu yüzyılda ise Türk beyleri arasında
taht kavgaları alabildiğine arttı. Çinliler de bu kavgalardan fay­
dalanarak, Türkler'i zayıflatmayı bildiler. Ancak ÇinIiler'in Ho­
hanşu dedikleri Yabgu'nun 27 yıllık imparatorluğu zamanında
ve Çiçi Yabgu devrinde devlet eski gücünü biraz olsun toparla­
yabildi.
Tarihte Türkler/I 7
MiItıttan Sonraki ilk yüzyılda Hun İmparatorluğu Doğu
ve Batı Hunları olmak üzere iki ayrı devlete bölündüler. Bunlara
Güney ve Kuzey Hunları da denir. Millaııan sonra üçüncü
yüzyılın başlarında (220) başka bir Türk kavmi olan Siyenpi'ler
Hunlar'la iktidar mücadelesine giriştiler. Sonunda Moğollar'ın
ve bazı Türk boylarının da yardımıyla Hunlar'ın hakimiyetine
son verdilcr.Büyük Hun İmparatorluğu tarihte bilinen eski im­
paratorlukların en büyüğü idi. Hun hükümdarlarından Mete,
Hohanşu ve Çiçi Yabgular, dahı denecek kadar büyük birer ku­
mandan ve devlet adamı idiler. Bu büyük şahsiyetler hakkında
Çin tarihlerinde verilen bilgiler, en büyük düşmanlarının bile
onlara hayran kaldıklarını gösterir.
Mete Kağan ve Oğuz Destanı
Mete, Teoman Yabgu'nun oğlu ve vellahdi (kendisinden
sonra hükümdar olacak kimse) idi. Ama Teoman Yabgu'nun
başka bir eşinden de bir oğlu olmuştu ve bu kadın Teoman'dan
sonra Mete yerine kendi oğlunun hükümdar olmasını istiyordu.
Sonunda Teoman'ı kandırdl. Ama Mete buna razı olmadı ve
derhal bir ordu toplayarak H un tahtını ele geçirınek üzere yola
çıktı. Böylece Türk ınrihinde ilk defa bu şehzade (prens), devleti
uğruna babasıyla taht kavgasına girişiyordu. Osmanlı İmpara­
torluğu zamanında da ilk defa Birinci Murftd'ın oğullarından
Savcı (Yıldırım Bfıyezıd'in ağabeyisi) babasına karşı çıktı; sonra
Ikinci Bayezıd'in oğlu Sel1m (Yavuz) babasıyla taht kavgasına
girdi. Kanunl'nin çok sevdiği eşi Hurrcın Sultan kendi oğlu
Selim'i (İkinci Selim) vellahd yapmak isteyince, padişahın öbür
oQ;ullarl (Mustafa ve Bfıyezıd) da babalarına isyan ettiler.
Mete çok yüksek kaabiliyetli bir komutandi. Topladığı
ordu ilc babasını yendi ve Hun tahtına oturdu. Çin tarihleri
onun üstün meziyetlerini ve yaptığı büyük işleri uzun uzun an­
laılr1ar. Devletinin ve milletinin işleri için kendi çıkarlarını hi­
çe sayardı. Anlatılanlara göre bir defasında Hunlar zor durum-
20ffiirihle Türkler
Gün. Ay ve Yıldız gündogusuna gidip çok av av­
ladı/ar. dönerken yolda bir altın yay buldular. Getirdiler.
babalarına verdiler. oguz Kağan yayı üçe parça/ayıp herbi­
rine birer parçasını verdi: "Ey büyük kardeşler. fay sizin
olsun. sizler yay gibi olun" dedi.
Gök. Dağ ve Deniz günbatısına gitmişler. onlar da
pekçok av bulmuşlardı. Gelirken yolda üç gümüş ok bul­
dular. getirip babalarına verdiler Oguz Kagan "Ey küçük·
kardeşler. bu oklar sizin olsun" dedi ve herbirine bir ok
verdi. "Sizler ok gibi olun" dedi.
Bundan sonra oguz Kagan büyük kurultayını top­
ladı. Büyük bir ziyafet verdi. Ü lkesini ogulları arasında
böıüştürdü. onları toplayarak.
"Ey oğullarım " dedi. "Ben çok yaşadım. çok sa­
vaşlar gördüm. Çok ata bindim. D üşmanlarımı aglattım.
dostlarımı güldürdüm. Tanrı bana ne vermişse onun kar­
şılığında hayırlı işler yaptım. Şimdi size ülkemi veriyo­
rum. Sözlerimi iyi dinleyin ... "
Oğuz Kağan Destanı'nın Uygurca tek yazılı metnibura­
dan sonra eksiktir.
AVRUPA'DA TÜRKLER
BATI HUN DEVLETİ
Siyenpilcr ile yaptıkları savaşları (220) kaybettikten ve
Asya'daki Büyük Hun lmparatorIugu dağıldıktan sonra Hun­
lar'ın bir kısmı Dinycper Nehri ile Aral Gölü doğusu arasındaki
bölgeye yerleştiler ve Dördüncü YüzylI'ın ortalarına kadar orada
yaşadılar. Bu tarihten itibaren Batı'ya akın etmeye başladılar.
Hunlar'ın yurLlarını niçin bırakıp göçettikleri iyice bilinmiyor,
herhalde geçim şartlarının bozulması onları bu işe zorladı. Ha­
kanları Balamır'ın idaresinde Volga'dan Batı'ya doğru ilerlemeye
başladılar. O wihlerde Kuzey Karadeniz'den Macaristan'a kadar
olan yerlerde Cerrnen asıııı kavimler oturuyorlardı. Hunlar önce
bunlardan Doğu GotIarl'na hücum edip dağıttılar (374), arka­
sından Batı Gotları'nı mağlub ederek onların ülkesine girdiler
(375).
Doğu'dan Batı'ya doğru uzanan Hun akınının yerinden­
yurdundan ettiği birçok kavimler böylece Batı'ya itilerek Roma
İmparatorluğu topraklarını altüst ettiler. Kuzey Karadeniz'den
İspanya'ya kadar her taraf allak-buııak oldu. Avrupa'nın etnik
manzarasını değiştiren bu büyük hadiseye tarihte "Kavimler
Göçü" derlil'.
22/f3rihte Türkler
Dördüncü Yüzyıl'ın sonunda Hunlar Batı'da Tuna'yı ge­
çerek Balkanlar'a indiler, Do�u'da da KaIkaslar'dan Anadolu'ya
girdiler. Bu ikinci akıncı kolu G üney Anadolu'dan S uriye'nin
Akdeniz kıyılanna ve Kudüs'e kadar yı ldırım h ızıyla ilerledi.
Sonbaharda ayni yoldan Azerbaycan'a döndü. Roma lmparator­
lu�u bu akından o kadar şaşırmıştı ki, her ılırafta Hunlar hak­
kında akıl-almaz hikayeler anlatılıyordu. Batı'da ise Balamır'ın
o�lu Hdız'ın komutasındaki Hun süvari birlikleri Bizans tm­
paratorlu�u'nu barışa zorladı, Batı Roma lmparatorlu�u ise ken­
di ülkesini talan eden barbar kavimler (Gotlar, Vandaııar, Bur­
gond lar, Saksonlar ilh.) karşısında Hun lar'la anlaşma yoluna
gitti.
IIdız'dan sonra Hun tahtına geçen Karaton ve Rua zaman­
larında Hunlar Bizans'ı yıllık vergiye bagladılar, Batı Roma'yı
da barbar kavimlerin ve Bizans'ın istila tehditlerine karşı koru­
dular. Hun gücü bir masal. gibi bütün Avrupa'yı adeta bü­
yülemiş ve korkutmuştu. Bu korkunun izlerini Batı milletleri­
nin harızalarında hala bulabiliyoruz.
Hun lmparatoru Rua'nın 434'de ölmesi üzerine devletin
başına Attila geçti. Attila, Rua'nın kardeşlerinden Muncuk'un
ogıu idi . Amcaları Aybars ve Oktar lmparatorlugun sa� ve sol
kanat hanları idi. Attila kardeşi Bleda ile birlikte hükümdar ol­
du, ama asıl idare ve kudret Attila'nın elindeydi. Aııila'nın hü­
kümdarlık devri Hun lmparatorlugu'nun altın çagıdır. O tarihte
Hunlar Volga Nehri'nin dogusundan bugünkü Fransa'ya kadar
olan bölgeye hakim olm uşlardı. ldareleri altında çeşitli Türk
boyları da dfıhil olmak üzere tam kırkbeş kavim yaşıyordu ki,
bunların çogu şimdiki Avrupa milletlcrinin dedeleridir.
Bütün dünyada AtLila'mn karşısına çıkacak hiçbir kuvvet
yoktu. Hun hakimiyeti Map.ş Denizi'ne kadar ulaşmıştı. Bizans
kendisini devamlı baskı altında �utup vergiye baglayan bu kuv­
vetten klirtulmak için Hunlar arasına niffık sokma yolunu dene­
di. Çeşitli sebeplerden Attila idaresiyle uzlaşarnayan Hun beyle­
rini Bizans'a davet ediyor, )nları yüksek makamlara geçiriyor,
Attila'ya karşı kendilerine ym-dım vadediyordu. Attila nihayet
B izans'ı ortadan kaldınnak üzere harekete geçip ordularıyla
Tarihte Türkler/23
Trakya'ya girdiği sırada meşhur Roma kumandanı ve konsülü
Aeliüs araya girdi ve kendi oğlunu Attila'ya rehin vererek Bi­
zans'ın barışı koruyacağına kefil oldu. Bu seferden yedi yıl son­
ra Bizans artık Hunlar'a bağlı bir devlet haline gelmişti: Her yıl
ödedikleri yıllık vergiyi üç katına çıkaracak ve bir defaya
mahsus olmak üzere altıbin libre altın ödeyeceklerdi.
Attila
451 yılında Batı Roma İmparatorluğu toprakla­
rının bir kısmı üzerinde hak iddia ederek (Roma prensesi ile
nişanlıydı), harekete geçti. Romalılar o zaınan Hunlar'ın kova­
ladığı diğer Barbar kavimlerden de topladıkları kuvvetlerle iki­
yüzbin kişilik bir ordu kurup Paris yakınlarında Attila'nın kar­
şısına durdular. Attila'nın ordusunda da Hunlar'ın yanısıra başka
kavimlerden yüzbine yakın asker vardı. Orleans yakınında bü­
tün bir gün yapılan savaşta her iki taraf onbinlerce kayıp ver­
diği halde kimin yendiği belli olmadı, ama gece olunca Ro­
malılar ve müttefikleri savaş alanından çekildiler. Attila onları
o sırada takip etmedi, geri dönüp ordusuna çekidüzen verdikten
sonra Roma'ya doğru yürüdü. Po 9vası'na geldi. Roma'da halk
korku ve panik içindeydi. Senato, ne pahasına olursa olsun ba­
rış yapılmasından yanaydı. Barış teklifini yapacak hey'etin ba­
şında pa pa vardı: Papa, hıristiyan dünyasını kurtarmak üzere
bizzat Attila'nın huzuruna çıktı ve Roma'nın kendisine boyun
eğdiğini bildirdi. Bunun üzerine banş yapıldı.
Attila
452 yılında 60 yaşında iken şüpheli bir şekilde
öldü. Yerine sırasıyla oğulları lIek, Dengizik ve İmek, Hun Ha­
kanı oldular. Bu sonuncular önceki Hun hiikanları gibi başarılı
olamadı.
470 yılında Batı Hun İmparatorluğu artık dağıımıştı.
TABGAÇLAR
(Siyenpilcr)
M.S. Üçüncü Yüzyıl başında Türkler'in Tabgaç Haneda­
nı Hun hükümdar ailesinin elinden hakimiyeti almış ve Hun­
lar'ın idaresi allındaki toprakları ele geçirmişlerdir. Tabgaç yab­
guları Hunlarınki kadar geniş bir ülke sahibi olamadılar, ama
Çin üzerindeki baskıları çok kuvvetli oldu. Bunların asıl haki­
miyeL bölgesi Kuzey Çin'di.
Tabgaç DevieLi M. S. Dördüncü Yüzyıl sonuna kadar de­
vam eııi. Tabgaçlar Çin içlerinde çok ilerlemişler ve Çin'le çok
[azla ilişki kurmuş olmaları dolayısıyle onların hayatlarına çok
alışmışlardJ. O kadar ki, bazı Tabgaç yabguları Çinliler'e hay­
ranlıkları yüzünden kendi halklarını ve küILürlerini hor gördüler;
Türkler'in kı lık kıyMetini bile yasak ederek onları Çinliler gibi
giyinmeye zorladllar. Çinliler'in değişik adetleri onları o kadar
kendine çekmişLi ki, medeniyetin sadece Çin 'de olduğunu sanı­
yorlar ve Türkler'in ÇinIilcr'e benzedikçe daha medenı olacakla­
rını düşünüyorlardı.
Böylece Tabgaçlar Çin kültürü ve Çin kalabalığı içinde
eriyip gittiler. Onların yerine Türk Devleti'nde iktidar, Avar Ha­
nedanı' nın eline geçti.
AVARLAR
(Aparlar)
A varlar'ın devleıi M. S. Dördüncü Yüzyıl sonundan
Allıncı Yüzyıl ortasına kadar devam eni. Avar Türkleri eskiden
Hun ve Tabgaç hanedanlarınm hakimiyeıi allında yaşıyorlardı.
Avarlar kendi hükümdarlarına "Kağan" diyorlardı. Böylece Türk
tarihinde eskiden "Yabgu" denen hükümdarlar, arıık "Kağan
(Hakan)" diye anılmaya başlamış, "Yabgu" sözü ise "Kağan"dan
daha küçük prensIerin ünvanı olmuşıur.
Avar Kağanları hem Doğu'da, hem Batı'da fetihler yap­
mışlar, yine esas olarak Çin'le uğraşmışlardır. Bu devirde Türk­
ler'in Hindislan'la da ıemas kurdukları görülüyor. Hun hakimi­
yeLİ sona erince, bir kısım Hunlar Hindistan'a göç etmişlerdi.
Avar Devleti, Onabay Kağan zamanında Göktürkler
(Kök Türk)'in isyanı üzerine yıkıldı (552). Avarlar'm önemli
bir kısmı Avrupa'ya gitmişlerdi; orada Avar Devleti uzun za­
man devam etti.
GÖKTÜRKLER ..
Göktürkler'in boy beği olan Uluğ Yabgu'nun Bumin ve
1stemi adlarındaki iki oğlu, Apar Kağanı Onabay Kağan'a isyan
ettiler ve devleti onun elinden aldılar. Bumin Kağan devletin
Doğu bölgesine, 1stemi de Batı bölgesine kağan oldular. Türk
devlet geleneğine göre Doğu'da oturanlar Bau'da oturanlara üs­
tün olur; Batı'ya hakim olanlar Doğu'daki hükümdara bağlı bu­
lunurlardı. Bu yüzden Bumin "Büyük Kağan" oldu. Fakat sonra­
ları Doğu Kağanlığı zayıl1ayınca, Batı Kağanları onları zamanla
dinlemez olmuşlardır.
Doğu Göktürkleri siyasi bakımdan hep Çin'le karşı kar­
şıya geldiler. Çin'le sık sık savaş yapıyorlar, sonra arası uzun
sürmeyen barış dönemleri geliyordu. Göktürk Kağanlan da daha
önceki Türk hükümdarları gibi zaman zaman ÇinI i prenseslerle
evleniyorlardı. Bu arada kendi kızlannı da Çin sarayına gelin et­
tikleri oluyordu. Göktürkler'in ilk devirlerinde Çin'deki im para­
tor ailesi Türk Tabgaç asıllı Wei Hanedfmı idi.
Doğu Göktürk Devleti'nin başına Bumin Kağan'dan son­
ra kısa bir zaman 1stemi Kağan geçmiş, sonra devlet Bumin'in
oğulları yoluyla devam etmiştir. Bumin'den sonraki ilk kağan,
onun oğlu Kara Kağan'dır. Sonra sırasıyla Mukan Kağan, Tapo
Kağan, Bağa 1şbara Kağan, Çur Bağa Kağan, Tulan Kağan, Bil­
'
ge Tardu Kağan, Türe Kağan, Şipi Kağan, Çuluk Kağan ve
28/farihte Türkler
Kara Kağan Göktürk tahtına oturdular. Kara Kağan zamanında
(630) Çinliler büyük ordularla Göktürk ülkesine saldırdılar, ya­
pılan savaşlardan birinde Kara Kağan esır düştü ve Türkler Çin
hakimiyetini tanımak zorunda kaldılar. Böylece Doğu Göktürk
Devleti sona ermiş oluyordu. Fakat Çin eline esır düşen Türk
prensIeri hiçbir zaman esareti kabul etmediler, ve her fırsatta
başkaldırdılar. Bu isyanların hepsi de kanlı bir şekilde basunlı­
yor, Çinliler isyanla ilgili herkesi öldürüyorlardı. Bu isyanların
en önemlisi, meşhur Kür Şad Ihtilali'dir.
Kür Şad, Doğu Göktürk Kağanlanndan Çuluk Kağan'ın
küçük oğlu idi. Çuluk Kağan ölünce yerine kardeşi, yani Kür
Şad'ın amcası Kara Kağan geçmişti. Çuluk Kağan'ın ikinci ka­
rısı lçing Katun adında bir Çin prensesi idi. Bu kadın Çuluk
Kağan'ı zehirleyerek öldürmüştü. Eski Türkler'de büyük kardeş
ölünce onun dul karısını küçük kardeşi aldığı için, Kara Kağan
bu Çinli kadınla evlendi. lçing'in maksadı kendi ailesini Çin
tahtına geçirmek için Göktürkler'i Çin üzerine savaşa sok­
maktı. Devletin çok buhranh bir döneminde Çin'le yapılan sa­
vaş, onbinlerce Türk'ün Çin eline esır düşmesiyle sonuçlandı.
Kür Şad da bu esırler arasındaydı. Türkler Çin'in kendi ülkele­
rine oturttuğu kukla bir hükümdar olan Sırba Kağan'ı tanıma­
dılar ve bütün ümıdierini Kür Şad'a bağladılar.
Kür Şad 639 yılında, yani esareııen dokuz yıl sonra
Çin'in başkentinde seçme Türk savaşçılarından otuzdokuz kişi
ile birlikte bir ihtilal komitesi kurdu. Kendisiyle kırk kişi olan
bu komite Çin İmparatoru'nu esir ederek kaçıracak, bu siyasi
kargaşalıktan faydalanan bütün esir Türkler de ayaklanacak,
sonra İmparator'un hayatı karşılığı Türk bağımsızlığınının
tanınması istenecekti. İmparator'un geceleri kılık değiştirerek
gezdiği söyleniyordu. Kırk Türk bir gece harekete geçmek üzere
karar aldılar. Fakat o gece İmparator sarayından çıkmadı. Kür
Şad gecikilirsc hareketin duyulacağından ve pek çok masum
Türk'ün öldürüleceğinden endişe ettiği için ihtiUUi ertelemedi.
Adamlarıyla birlikte İmparator'u yakalamak üzere saraya hücum
etti. Çin muhafız kuvvetleriyle kırk Türk arasında şiddetli bir
çarpışma başladı. Ok ve kılıçla pekçok düşmanı yere seren
Tarihte Türklcr/29
Türkler, sayıları gitgide kabaran Çin birlikleri tarafından sıkış­
l1rılınca, Kür Şad Çin sarayının ahırlarını basarak oradaki seçme
atları aldı ve sağ kalan Türk ihtiHHcileri Göktürk ülkesine doğru
at sürdüler. Vey ırmağı kıyısına geldikleri zaman müdhiş bir
fırtına çıkmış ve sel köprüleri yıkıp götürmüştü. ırmak kena­
rında Çin ordusuyla savaşa tutuşan Kür Şad ve arkadaşları son
oklarını da attıktan sonra kılıçlarıyla düşman sürüsüne daldılar.
Sonunda birer birer hepsi de ecelin şerbetini içerek dünyadan
göçLÜlcr.
Kür Şad ve arkadaşları kanlarıyla bir destan yazdılar. Bu
destan binbeşyüz yıl sonra onların torunları olan bizler tarafın­
dan hala heyecanla okunuyor. Çünkü bu Jmk yiğit Türk Mille­
u'nin kalbinde sönmez bir istikIai ateşi yakmış oluyorlardı. On­
lardan sonra bu ateşle yanan Türkler her fırsatta baş kaldırdılar.
Birkaç defa daha baş�ırısız ihtiınl teşebbüsiinden sonra, nihayet
682 yılında Kutluğ Şad, etrafına topladığı Türkler'le istiklalini
ilan etLi ve İlLeriş Kutluk Kağan adıyla Doğu Göktürk tahtına
oturdu. Kutluğ Kağan dağılmış boylarını yeniden topladı (Bu
yüzden "İ1-teriş" adı verilmişti) ve devIeli eski gücüne ka­
vuşturdu. O, daha önceki birçok Türk Kağanı gibi, Çinli bir
prensesle değil, bir Türk kızıyla evlenmişli. Eşi ııbilge Katun
(Hfıtun) ona her işinde yardımcı oldu. Kutluğ Kağan'ın iki oğlu
oldu ki, Bilge Han ve Kül Tigin adlarındaki bu Türk prensieri
bizim tfirihimizde pek seçkin bir yer işgal eder. Kutluğ ölünce
yerine kardeşi Kapgan Han Kağan oldu. 22 yıl kağanlık yaptık­
tan sonra öldürülen Kapgan Kağan'ın yerine sırasıyle oğulları
tnal Bögü Han, İni Han ve Yoluğ Tigin kağan oldular. Fakat
bu üçü de başarısız kaldılar ve bir yıl içintıc arka arkaya öl­
dürüldüler. Bunun üzerine lILeriş Kutluğ Kağan'ın oğulları Bil­
ge Han ile Kül Tigin birleşerek ülkeyi kargaşalıktan kurtardılar.
Bilge Han kağan oldu, küçük kardeşi Kül Tigin de başkuman­
dan olarak ordunun başına geçti. Böylcce Türk tfirihinde ilk de­
fa iki kardeş devlet idilresinde birlikte hareket etmiş ve hiçbir
kıskançlık duymadan birbirlerine yardım etmiş oluyorlardı.
Kapgan Han'ın son yıllarında devlet hem Çin tehdidi
altında kalmış, hem de birçok Türk boyları Göktürk idaresine
30!ffu-ihte Türkler
isyan etmişlerdi. Bilge Ka�an ile Kül Tigin bütün bu tehlike
ve tehdidieri orLadan kaldırdılar, başkaldıran herkese boyun e�­
dirdiler. Bilge Kağan
" Ü lkenin, milletin ve devletin birligi"
için ne gerektiyse yaptı. Türk beyleri csaret yıllarında görmüş­
lerdi ki, ne zaman Türk boyları birlik olsa Çin onlara harac ve­
riyor, ama ne zaman aralarında iktidar kavgası başlasa zayıfla­
yan devletin üzerine yürüyor. Bu yüzden babaları ııteriş Kutluğ
Kağan gibi, oğulları da hiçbir ayrılıkçı, bölücü harekete fırsat
vermediler. Devlete isyan eden kabileleri gerektiğinde en şid­
detli bir şekilde iliiat altına aldılar. Bir de şuna çok dikkat edi­
yorlardı: TürklükIcrini kaybetmemek. O tarihte Türkler çifçilik
de yapmakla birlikte yarı-göçebe yaşıyorlardı. Yazın yaylalarda,
kışın ise kışlıklarda otururlar, her zaman tabiatla kucak kucağa
hareketli bir hayaı yaşarlardı. Çinliler'in büyük şehirleri vardı,
daha çok ticaretle uğraşıyoriardı. Bir Türk Çin şehrine gelince
oradaki eğlence hayatına kapılıyar, çarşı-pazarda satılan renkli
ve ipekli kumaşlara hayran kalıyordu. Çinliler bunu fırsat bile­
rek Türkler'i içki, kadın ve mal vermek suretiyIc kandırıp, on"
ları Türk hayatından uzaklaştırıyorlardı. İşte Bilge Kağan bütün
Türkler'i bu tehlikeye karşı uyardı. Yabancı ülkelerle ticaret ya­
pılmasını uygun görüyor, ama Türkler'in kendi vaLanlarını bı­
rakıp oralarda oturmalarını hiç istemiyordu.
Göktürk orduları başkumandanı Kül Tigin
731 yılında
isyancı Dokuz Oğuz Türkleri'ne karşı yaptığı bir savaşla öldü.
Ağabeyi Bilge Kağan ve vezlr Bilge Tonyukuk ona büyük bir
cenaze mcrasimi düzenlcctiler. Göktürk Devleti bu çağda o kadar
Lanınan ve saygı uyandıran bir devletti ki, bütün komşu ve
uzak ülkeler cenaze memsimine temsilciler gönderdiler. Çin Im­
paratoru kendi taş yonlueularını gönderdi ve Kül Tigin anıtının
yazılıp dikilmesine yardımcı oldu.
Bilge Kağan ondan üç yıl sonra öldü. Ona da bütün ülke
kraııarının gönderdikleri temsilcilerin bulunduğu pek büyük bir
eenaze merasimi düzenlendi. Hatırası için Kül Tigin Anıtı'nın
yanına bir anıt dikildi. Burada onun ağzından Türk M illeti'nin
bir tarihi ve bu tarihten alınması gerekli dersler anlatılmak­
tadır. Kül Tigin'in, Bilge Kağan'ın ve büyük Göktürk. veziri
Tarihte Türkler/31
Bilge Tonyukuk'un hatıraları için dikilen anıtlara Orkun Abide­
leri veya Orkun Kitabeleri denir.Bunlar Baykal Gölü'ne dökü­
len Orkun Nehri'nin doğu kıyısı yakınlarında dikilmiştir.
Orkun A bideleri Türk Milleti'nin binlerce yıllık tarihi
boyunca meydana getirdiği eserlerin en başta gelenleridir; dün­
yada başka hiçbir milletin tarihinde bu derece ebcdi hakikatleri
bu kadar yüksek bir edebiyat diliyle ortaya koyan eser bulun­
maz. Orada Türk tarihinin ve Türk Milleti'nin ÖZÜ, taşlara ka­
zılmıştır. Öyleki, Türk'ün bütün tarihi kaybolsa, sadece Orkun
Abideleri'ne bakarak bu milletin yüksek medeniyetini, devlet
kurucu dchasını, ahlfık ve faziletini, askeri kahramanlığını, dev­
let ve kanun anlayışını öğrenmek mümkündür. Bakınız, Bilge
Kağan Türklüğün doğuşunu nasıl anlatıyor:
"Yukarıda mavi gök. aşağıda yağız yer yaratıldı­
ğında ikisi arasında insan oğlu yaradı/mış.lnsanoğlunun
üstüne büyük dedelerim Bumin Kağan. Istemi Kağan hü­
kümdar olmuşlar. Türk Milleti'nin iline. töresine çeki-dü­
zen vermişler. Dört taraf hep düşman imiş. Ordular gön­
derip dört taraftaki milleti hep idaresi altına almış. Baş­
lıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüş...
"
Kül Tigin
abidesinin baş tarafında ise Bilge Kağan
Türk Milletinin halini şöyle anlatıyor:
"Ben Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağan,
Tanrı'nın iradesiyle kağanlık tahtına oturdum. Bilhassa
küçük kardeş yeğenim, oğlum, bÜlÜn soyum, milletim,
güneydeki şadpıt beyleri, kuzeydeki tarkat, buyruk beyle­
ri, Oğuz Tatar ... Dokuz Oğuz beyleri, miııeti.Bu sözümü
iyi işit, adamakıllı dinle:
Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, ba­
tıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar bütün mil­
letler şimdi benim emrimdedir. Bunca milleti hep düzene
soktum. O şimdi kötü değildir. Türk Kağanı Ötüken or­
manında oturursa ilde sıkıntı yoktur ... Çin milletinin sö­
zü tatlı. ipek kumaş! yumuşak imiş. Tatlı sözle, yu -
32(filrihtc Tilrklcr
muşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yak­
laştırırmış. Yaklaştırıp konduktan sonra. onun hakkında
köıü şeyler düşünürmüş. I yi bilgili insanı. iyi cesur in­
sanı yürütmezmiş . . . Taılı sözüne. yumuşak ipek ku­
maşına aldanıp. ey Türk milleli. nice evlfidlnı kaybettin.
Türk mil/eıi. öldün; Türk milleti. öleceksin. Güneyde
Çogay Ormanı'na. Tögültün Ovası'na konayım dersen.
Türk mil/eıi. öleceksin ... O yere doğru gidersen, Türk
mil/eıi. öleceksin. (J tüken yerinde oturup kervan gönde­
rirsen hiçbir derdin olmaz. Öıüken ormanında olurursan
ebediyen il tutarak oturacaksm.
Türk milleıi. tokluğun kıymetini bilmedin. Açlık
tokluk düşünmedin . Bir doyunca açlık akhiıa gelmedi.
Öyle yaptığın için. seni besleyip bakmış olan kağanının
sözünü dinlemeden kalkıp Çin'e gittin. Hep orda mahvol­
dım. yok edildin. Orda. geri kalanlilla hep zayıflayarak.
ölerek yürüyordun. Tanrı buyurduğu için. kendim devletli
olduğum için. kağan oldum. Kağan olup açJaklr mil/eti
hep topladım. Yoksul mil/eti zengin eııim. az milleti çok
kıldım. Yoksa bu sözümde yalan mı var?
Türk beyleri. mil/et. bunu iyi işiııin. Türk milleti­
ni toplayıp il tutacağım bu taşa kazdım. Yanı/ıp öleceğini
yine bu taşa kazdım. Her ne sözüm varsa ebedi taşa yaz­
dım. Ona bakarak bilin ... Beyler ve millet alıenksiz oldu­
ğu için. Çin milleti hilekar ve sahtekôr olduğu için. alda­
tıcı olduğu için. küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine
düşürdüğü için. bey ve milleti karşılıklı çekiştirdiği için.
Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış. kağan yaptığı
kağanını kaybedivermiş. Çin mil/etine beylik erkek evlfi­
dını kul kıldı. hanımlık kız evzadını diriye kıldı. Türk
beyler Türk adını bıraktı. Çinli adı alıp Çin beyi olarak
Çin kağanına itaat eder olmuş. Elli yıl işini gücünü ona
vermiş. Doğuda gün doğusuna kadar, batıda gün batısına
kadar ordular gönderip Çin Kağanı adına hep kendi ilini
töresini zaptetmiş.
Tarihte Türkler!33
Türk halkı şöyle dermiş: Illi millet idim, ilim
şimdi hani? Kime il kazanıyorwn? Kağanlı millet idim,
kağmıım hani, hangi kağanm hesabtlla çalışıyorum? Öyle
deyip Çin kağonına düşman olmuş. Düşman olmuş, ama
kendisini bir düzene sokamadığı için yine ona boyun
eğmiş. Çinli onun kendisi için bunca çalışıığmı hiç dü­
şünmeden, Türk milletini öldüreyim, kökünü kurutayıin
dermiş: Millet yokolmaya gidiyormuş.
Yukarıda Türk Tanrısı öyle ir/ıde etmiş de, Türk
milleıi yok olmasın diye,
m ille i
olsun diye Babam i Iteriş
Kagan'ı ve annem IIbi/ge /lotun'u ıU/up yukarı kaldırtilIş.
Babam Kağan onyedi erle isyan eımiş, () başkaldırdı diye
işitip şehirdeki dağa çıkmış, dağdaki inmiş, ıoplanıp yet­
miş er olmuşlar. Tanrı kuvvet verdiği için Babam Kağan'
ın askeri kurt gibi imiş, düşmanı koyun gibi imiş. Do­
ğuya balıya asker gönderip ıoplamış, yığmış. Hepsi ye­
diyitz er olmuş. Yediyüz er olup ilsizleşmiş, kağansızlaş­
mış mi/leti; dıriye olmuş, köle olmuş mil/eli; Türk Töre­
sini bırakmış milleti atalarımın töresince düzenleyip ye­
tiştirmiş...
"
Bilge Kağan Göktürk devletinin kuruluşundan kendi za­
manına kadar geçen olayları böyle anlattıktan sonra milletine
şöyle seslenmektedir:
"'türk Oğuz bey!l�ri, millet, işitin: Üstte gök çök­
mese, alııa yer delinmese, Türk milleıi, ilini töreni kim
bozabileeekti? 'türk milleli, vazgeç, pişman ol. Disiplin­
sizliğin yüzünden, seni beslemiş kağamna, hür ve müsta­
kil güzel yurduna karşı hata eııin, onları kötü duruma
düşürdün. Kutsal Ötüken ormaııını bırakıp güıin. Doğııya
gillin, batıya gil/in. Cil/in de ne gördün? Kanın ırmaklar
gibi akıı, kemik/erin dağlar gibi yığıldı. Bey olacak oğlun
köle oldu, haııını olacak kızın e/ıriye o/du. Yaptlğııı ea­
hillik, kötülük yüzünden anıerını kağan uçup gitti ...
"
34!fanııte Türkler
Bu sözlerden anlaşıldıgına göre, Türk nıillclı i�'iıı en bü­
yük tehlike kendi kültürünü, kendi töresini hırakarak başka
milletlerin örf ve adetlerini benimsemek, devIeıin kaıııın ve ni­
zamlarına itaat etmemek, geçici rahatlıklara aldanıp ileriyi gö­
rememektİr. Bu konuda asıl sorumlu olanlar ise milleıin ileri
gelenleridir. Halk tehlikeyi görüp kurtulmak için çalı�ıı�ı halde
beyler Çinlileştikleri için halka kurtuluşu bulmakıa rehherlik
edemiyorlar.
Orkun A,bideleri'nin üçüncüsü vezır Bilge Tonyukuk
adına dikilmiştir. Ünvanı Boyla Baga Tarkan olan Bilge Tonyu­
kuk büyük bir devlet adamı olup hem tıteriş Kagan, hem Kapa­
gan Kağan ve Bilge Kağan devirlerinde Göktürk devletinin
başveziri olarak hizmet eımiştir. Bu abidelerdeki yazıları yazan
ise Kapagan Kağan'ın küçük oğlu Yolug Tigin'dİr.
Bilge Kagan'dan sonra Göktürk tahtına ogulları İcen
Türk Bilge Kağan ve Tengri Bilge Kutlul1; Kal1;an oturdular.
Sonra hep küçük yaşta prensier Kal1;an olup bunların zamanında
devlet idaresi ya annelerinin ya başkalarının eline geçtiği için
devlet zayıfladı ve nihayet 745 yılında Dokuz Oğuzlar (Uygur­
lar) Göktürk ailesinin hakimiyetine son vererek onların yerine
geçtiler.
Büyük Göktürk tmparatorIugu'nun Doğu ve Batı olmak
üzere iki kolu vardı. Dol1;u Kağanlığı Balıdakine üstün olmakla
birlikte Dol1;u Kağanı Kimin Türe Kağan'ın ölümünden
(609)
sonra Batı Kağanları artık Doğu'yu tanımayıp müslakil ol­
muşlardı. Batı Kal1;anları Bumin Kağan'ın kardeşi tstemi Ka­
ğan'ın soyundan gelirler. Batı Göktürkleri bir taraftan Çin, bir
taraftan tran, Bizans ve Arap dünyası ile temas halindeydiler. ls­
temi'den sonra Batı tahtına Bilge Tardu Kağan, sonra sıra ile
Apa Kal1;an, İnal Kal1;an, Çulo Kal1;an, Şeku Kağan, Tung Yab­
gu Kağan, Bal1;atur Sepi Kağan geçtiler.
631 tarihinde Batı
Göktürk tahıı Bumin Kal1;an'ın ol1;ullarına geçti. 742'de Batı Ka­
ğanlığı Türgiş hanedanının eline geçti.
Tfırihte Türkler/35
Kül Tigin
Kül Tigin Türk tarihinin en büyük kumandanla­
rından ve en büyük kahramanlarından biridir. Türk mil/eti
yokolma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı bir zamanda,
ağabeyi Bilge Şad (sonradan kağan) ile birlikte bütün
ömrünü savaş meydanlarında harcayarak milletimizin var­
lığını ve birliğini korumuştur. Kül Tigin 685 yılında
doğdu. BabaslJlteriş Kutıugüç yıl önce Çin'e karşı baş­
kaldırmış ve başarılı bir hareketle Göktürk Devleti'ni ye­
niden kurmuştu. Fakat Göktürkler daha derlenip topar­
lanmış değillerdi. Jlteriş Kağan gece-gündüz çalışarak devleti yeniden düzenledi. 692 yılında öldüğü zaman Kül Tigin 7. ağabeyi Bilge ise 8 yaşındaydı. Amcaları Kapgan,
kağan oldu. Bilge'yi Tarduşların başına şad yaptılar, Kül
Tigin merkez ordusuna girdi.Küı Tigin onaltı yaşına geldiği zaman artık savaşçı bir asker olmu,ı'tu. Jlk defa 701
yılında Batı'ya açılan sefere katıldı.Burada Türgiş başbuğ­
larından birinin emri altındaki Sogd askerini bozdular ve
halkı itaat altına aldılar. Sogdlar yeni/ince Çin ilerleyen
Göktürk ordusunu durdurmak üzere el/ibin kişi/ik bir ordu
ile bunların üzerine yürüdü. Kül Tigin emrindeki asker­
lerle Çin ordusunun merkezine saldırdı ve Çinli kuman­
danın kayınbiraderi olan bir komutanın üzerine atlayıp ya­
kaladı, ellerini bağlayarak geriye, Türk ordusuna dönüp
esir komutanı Kağan'a teslim eııi. Çin ordusu orada imM
edildi.
706 yılında Kapgan Ka,�an Çin seferi açtığında Kül
Tigin yirmibir yaşındaydı. Çin generali Çaça'nın ordusuna
karşı savaşa girdiklerinde Kül Tigin beylerinden birinin
çok süralli olan atına binerek düpnan içine daldı. Kendisi­
ni durduramayan düşmanlar alını oklayarak öldürdüler.
Kül Tigin hemen dO,�rulttp bu sefer /şbara Yamlar adlı
Türk beyinin atına binip onunla saldırdı, o at da öldü.
Üçüncü sefer Yigen Si/ig Bey'in giyimli doru atına binip
hücum etti, sonunda o at da vuruldu. Zırhından , kafıa-
,;
36/Tiırihıc Türkler
nından yüzden fazla ok darbesi alan Kül '/'i/o:i" h(I�'ını ve
yüzünü oklardan sakınmayı bildiği için ,illl/nli ve Ça­
ça'mn orduswıu orada yo k ettiler.
Sonraları Kül Tigin ve ağabeyi BilRe S/ld dağınık
Türk kabile/erini toplamak ve itaat altına alttııık üzere se­
ferlere giriştiler.
Bayırku beyi Uluğ Erkin devlete üylln etmişti.
Türig Yargun gölü kenarında yapılan savaşta Uluğ Er­
kin'in ordusu bozuldu, kendisi pek az askerle kaçarak kur­
tuldu. Kül Tigin yirmialtı yaşında iken Kırgızlar isyan et­
tiler ve Göktürkler'e hasım olan diğer boylarta anlaşarak'
birlikte Ötüken'e hücum etmeyi planladılar. Bu ittifakın
gerçekleşmemesi için Göktürk ordusu kış ortasında Kır­
gızlara bir baskın hazırladı. Mızrak boyu kar sökerek
Kögmen ormanını geçen Göktürk ordusu Kırgızlar'ı hiç
ummadıkları bir zamanda gece baskınıyla dağıttı. Kırgız
Kağanı toplayabildiği kadar orduyla Songa ormanında
bunların karşısına çıktı. Kül Tigin Bayırkunun ak atına
binerek hücum etti. Bir Kırgız'ı akla vurup ikisini mız­
rakla düşürdüğü sırada atını öldürdüler. O yine savaşa de­
vam etti. Sonunda Kırgız Kağanı öldürüldü ve ülkesi
Göktürkler'e bağlandı. Sonra Türgişler'i itaat altına almak
üzere A ltım Ormaııı'nı aşıp lrtiş'i geçerek yürüdü. Bol­
çu'da yapılan savaşta Türgiş ardı/su adeta birfırtına gibiy­
di. Fakat Kül Tigin ön safıa Türgiş askerinin arasına alnı
beyaz boz atının üzerinde dalarak ordunun merkezine kadar
girdi. Üzerine saldıran Türgiş askerlerinin çoğunu öldür­
dükten sonra Türgişler'in büyük beylerinden birini yaka­
layıp esir aldı. Türgiş Kagaııı da orada öldürüldü ve ül­
kesi bağlandı.
Soğd halkını itaat altına almak için Baıı 'da Demir
Kapı'ya kadar ordu gönderildi. O sırada Türgi,� halkının
tekrar isyan ettiği duyuldu. Kül Tigin bunların üzerine
çok az sayıda askerle gönderildi. Kalabalık Türgiş ordusu
karşısında sırf kendi cesaret ve kahramanlığı ile Göktürk­
ler'i kurtardı ve galip geldi.
Tarihte Türkler/37
Ertesi yıl Çin 'in kışkırttığı Karluklar büyük bir or­
du ile Ö tüken'e kadar sokuldular ve devlet merkezini tehdit
ettiler. Kül Tigin Türgiş savaşında da kullandığı Alp Sal­
Çı adlı atıyla /ıücum edip mızrakla önüne gelen Karlukları
yıkmaya başladı. Karluk ordusu bozguna uğratıldı. Sonra
Az kavmi isyan etti. Kül Tigin yine Alp Salçı'ya binerek
hücam etti ve Az ilteberi'ni. yani Aıların büyük beyini
esir etti. Az ordusu orada yok edildi. Arkadan izgi! halkı
isyan etti. Onlarla olan savaşta Kül Tigin'in Alp Salçı
adlı aıı öldürüldü, ama Izgiller de yeni/di.
En çetin savaşlar isyancı Dokuz Oğuz Türkleri i/e
oldu. Bir yılda beş savaş yapıldı. Togu Balık'taki ilk sa­
vaşta Kül Tigiıı. Azman adlı atıyla hücam edip altı eri
mızrakladı, yedincisini kılıçla düşürdü. Dokuz O ğuzlar bo­
zuldu. lkinci seferde Kuşalguk'ta Edizler'le savaş oldu. Kül
Tigin yağız atımı binip bir eri mızrakladı, dokuz kişiyi de
çevirerek vurdu. Ediıleri orada bozdular. Üçüncü sefer
BolçLt' da Oğuzlar'la savaşa tutuştular. Kül Tigin onları da
bozdu. Dördüncü seferde Dokuz O ğuzlar pek yaman
saldırdılar. Kül Tigin kendi yiğitliğiyle bu hüdimu za­
manlılda püskürtmeseydi Göktürkler mahvolacakıı. Ezgin­
ti Kadız' da yapılan beşinci savaşta Kül Tigin Azman adlı
atıyla saldırıp Dokuz Oğuzları bozdu.
O yıl Amga kalesinde kışlayıp Dokuz Oğuz üze­
rine yeniden sefere çıktılar. Kül Tigin Göktürk Kağan
Ailes/'nin korunmasıyla görevlendirilmiş, Bilge Kağan ve
ınal Tiğin savaşa yürümüşlerdi. Dokuz Oğuz süvarıleri or­
du merkezini bastılar. Bütün imparatorluk ailesi esır
düşecek ve Göktürklerin orada sonu gelecekti. l,(ül Tigin
Öksüz adlı atına binip düşmana göğüs gerdi. Saldıran­
lardan dokuz kişi onun mızrak darbeleriyle ardı ardına
düştüler. Yanındaki pek az kişiyle ölesiye çarpıştı ve mer­
kezi vermedi. Sonunda yetişen Göktürk birlikleri Dokuz
Oğuzları bozdular.
38{farihte Türkler
Kül Tigin 731 yılında 47 yaşında ikı'" Mdü. Ağa­
beyi Bilge Kağan. küçük kardeşinin Mtırası i�·ifl onun tür­
besi başına dikiiği anıtta şunları söylüyor:
"Küçük kardeşim Kül Tigin vefat etti. Miitemlere
garkoldum. Görür gözüm görmez gibi. bilir aklım bilmez
gibi oldu. Kaygu ve tasa içinde kaldım. Zamanı Tanrı ya­
şar. insan oğlu hep ölmek için türemiş. Öyle düşünceye
daldım. Gözden yaş gelse engel olarak. gönülden ağlamak
gelse geri çevirerek düşünceye daldım. iki şadın ve küçük
kardeş yeğenimin. oğlumun. beylerimin. mil/etimin Mli
fena olacak diye düşünceye daldım. "
Tarihte Türkler/39
Ergenekon Destanı
Göktütrkler bütün Türk illerinde herkesi itaat altına al­
mış, baş kaldımn kavim ve kablleleri devlete bağlamış/ardı; hiç
kimse onlarla boy ölçüşemezdi. Ama onların bu kudretini kıs­
kanan düşman kavimler bir araya gelerek Göktürkleri ortadan
kaldırmak istiyorlardı. Bir defasında hepsi de ordularını birleşe­
tirerek Göktürklere lıücUm eııiler. Günlerce boğaz-boğaza savaş
oldu. Göktürkler düşmam dağıttılar.
Düşmanlar baktı ki Göktürkleri erkekçe savaşta yen­
meye imkôn yok, bunları hile ile yok edelim dediler. Bir gün
·
kaçıyormuş gibi yapıp :mklandılar. Göktürkleri gafil (lviadılar.
Kılıç tutan erlerinin çoğunu kılıçtan geçirdiler, geri kalamill
kadın ve çoçuklarıyla esır alıp götürdüler. Göktürk ocağı artık
sönmüştü. Kağanları iı Han ve onun oğulları da hep savaşta
öldüLer. Bir tek küçük oğlu Kayı sağ kalıp esır düşmüş/ü. Kayı
bir gece amcasının oğlu Dokuz'la birlikte kaçmayı [Ilanladı.
ikisi de eşlerini alarak gecenin karanlığında Göktürk eline doğru
at sürdüler. Gündüzleri saklanıp geceleri yol alıyorlardı. i ler ta­
ral düşmanla dolu olduğu için, kimsenin görmeyeceği bir yer
bulup omda oturmaya karar verdiler. D ışarıya geçit vermeyen
bir vadı buldular, binbir güçlükle aşağıya inebildiler. Burası
öyle kapalı, kuş uçmaz-kervan geçmez bir yerdi ki, kendileri
bile bir daha geldikleri yolu bulamazlardı.
Geldikleri yere Ergenekon dediler. Ergenekon'un tatlı
suları, türlü yemişleri, av için kuş ve geyikleri vardı. Ulu
Tanrı'ya şükredip burada rahat ve güvenle yaşamaya başladılar.
AyLar, yıllar birbirini kovaladı. ikisinin de çocukları
oldu, torunları oldu. Atları da çoğalıyordu. Birkaç yüzyıl burada
yaşadılar. Bir gün artık ne insanlarıyla ne hayvanlarıyla buraya
sığamaz olmuşlardı. Ne yapacaklarını düşünmeye başladılar.
, Büyük dedelerinden Ergenekon dışında pek güzel ülkeler bulunduğunu, oralarda insanların yaşadığın! işitmişlerdi. "Çıkıp ata­
larımızın yurduna gidelim" dediler. Ama dağlar yol vermiyordu.
Dört bir yana koşturup etrafı yokladılar, bir adam sığacak yer
bulamadılar.
40!f5.rihıc Türkler
Aralarında bir demird vardı. "Su dağda bir demir
madeni var, demiri eritirsek belki dağ bize bir geçit verir" dedi.
Dağın her tarafmı odun ve kömürle kat kat doldurdular. Yetmiş
manda derisinden körükler yapıp yetmiş yere koydular. Tan­
rı'nm yardımı ile, dağ ateşe dayanamadı, demir eriyip gidince
bir geçit açıldı. Çıkıp Göktürk yurduna geldiler. Kayı Han'm
torunu Börteçine kağan oldu, dörtbir yana adam gönderip yurt­
larmı yine aldıklarını bildirdi ve herkesin kendisine boyun
eğmesini emretti. Göktürkler yine eski şan ve şeref/erine ka­
vuştular.
Dağı delip Ergenekon 'dan çıktıkları günü kutsal kurtu­
luş günü ilan ettiler. Her yılm o gününde büyük merasim ya­
pılır, Kağan bir demiri kızdırıp örse koyarak çekiçle döver,
onun ardından bütün Türk beyleri demir döverek kurtuluşlarmı
anarlardı.
TÜRGiŞ
veya
TÜRKEŞLER
Türkeş Hfmedanı başlangıçLa GökLürkler'e bağlı olduk­
ları halele 630 Lmihinelen iLibaren Talas'ı başkent yaparak ayrı
bir devleL oldular. Devletin kurucusu GöklÜrk Larkanlarından
Uçele Kağan'dır. Sekizinci yüzyıl başlarında Arap-lslüm orduları
Mfmeraünnehr'e girmişler ve Türkler'le karşılaşmışlardı. O sıra­
da elevieLin başında bulunan S ulu Çor Kağan bu orduları durdur­
mak için şicldeLli savaşlar verdi. Bir taraftan Araplar'ın bask ısı,
diğer Larartan ÇinIiler'in siyası entrikalarıyla Türgişler arasına
ni /Iık girdi ve Kül Çor ad l ı bir Türgiş kumandanı Sulu Kağan'ı
öldürdü. Bundan sonra Türgişler ikiye ayrıldı . Kül Çor, "Bağa
Tarkan" ünvanıyla Sarı Türgişler' in başına geçti ve devleı.c
hükim oldu. S onra Kara Türgişler'in l ideri ııLemiş KULluk Bilge
Kağan ve Tanrı Bolmuş Kağan hükümdar oldular.
766 ela Türgiş Hanediinı'nın saltanatını Karluk Türkleri
sona erdirdiler.
KARLUK'.LAR
Türgiş hakimiyetine son veren Karluk Türkleri daha
önce Göktürk Devleti'ne ba!ılı yarı-müstakil bir hayat yaşıyor­
lardı. Karluk beylerine "Kül Erkin" denilirdi. Bunlar imparator­
lu!ıun batısında oturdukları için, İstemi Kağan'ın Hazar ve Ma­
verfıünnehir tarananna yaptığı seferlerde Karluklar'dan çok fay­
dalanıldı. Göktürk Devleti yıkılınca Çin ona baglı di!ıer Türk
ülkeleri gibi Karluk ülkesinde de hakimiyet kurmak istemişti,
Fakat Karluklar Çin'e boyun egmediler ve kendi başlarına bir
devlet oldular. Karluk prensieri, Türkler'in Aşına (Bozkurt) so­
�
yundan gelmedikleri için "Ka an" ünvanını alamıyorlardı. Bun- ·
lar ancak "Yabgu" olabiliyorlardı.
Göktürk Devleti tekrar kurulduğu zaman Kapgan Ka­
ğan bunları yeniden itaat altına almış, devlete ba!ılamıştı. Son­
radan Karluklar Göktürk Devleti'nin yıkılmasında Uygurlar'la
(Dokuzoğuzlar) işbirliği yaptılar. Uygur Devleti kurulunca Kar­
luk beyine sol kol yabguluğu verildi. Daha sonra Karluklar
Türkeş Devleti'nin zayıflamasından faydalanarak onların hftkim
olduğu bölgelere yayıldılar. Bu yayılına onları Batı'da İsHım or­
dularıyla karşı karşıya getirdi. Bu sırada Çin, ilerleyen Müslü­
man kuvvetlerini durdurmak için büyük bir orduyla Batı seferi
açmıştı. Asya'da Müslümanlı!ıın kaderini belirlcyccek olan bu
savaşta Çin'in bütün entrikalanna rağmen Karluklar -Müslüman
olmadıkları halde- İslam ordusuyla birleştiler ve 75 1 yılındaki
meşhur Talas Meydan Muharebesi'nde birleşik Türk-Arap ordu­
ları Çinliler'i müthiş bir mağlubiyete uğrattı. Bundan sonra
Karluklar artık Araplar'la daha yakın temasa geçecekler ve ilk
Müslüman-Türkler olacaklardır.
UYGURLAR··
Uygurlar, Büyük Hunlar'ın torunlarıdır. Bunlar Selenga
ırmağı etrafında yaşİ yorlardı. Erkin denen Uygur · beyleri
Göktürk Devleti'ne bağlı iken Göktürk Devleti 630'da Çin ha­
kimiyeline girince Uygurlar bağımsız bir devlet oldular ve bey­
leri İlteber adını aldı. 646 yılında Uygur Kağanlığı kuruldu, fa­
,kat İkinci Göktürk Devleti'nin meşhur kağanı Kapgan bunları
yeniden devlete bağladı. Uygurlar nihayet 745 yılında Göktürk
Dev leti'nin içine düştüğü kargaşalıktım faydalanarak, beyleri
Kutlug Bilge Kül'ün idaresinde bu devleti orıa.dan kaldırdılar;
Kutlug Bilge, Uygur Kağanı oldu.
Uygurlar bir ıa.raftan dağınık Türk kabilelerini kendi
idareleri altında toplarken bir yandan Çin üzerindeki baskılarını
artırdılar. 75 1 yılında, yani Uygur KağanIığl'nın ilk yıllarında
büyük Çin ordusu Talas Meydan Savaşı'ndan K arluk ve Arap­
lar'a mağlub olmuş, böylece Çin'in kuvveti büyük ölçüde kı­
rılmıştı. Türkler artık Çin'in iç işlerine karışı yorlardı. Kutllig
Bilge'den sonra oğlu Moyunçur, sonra da onun oğlu Bögü Ka­
ğan Uygur tahtı!1a oturdular. Uygur Devleti'nin en parlak çağı
Bögü Kağan'ın yirmi yıllık hükümdarlık devridir. 779'da Bö­
gü'nün yerine Tung Bağa Tarkan, arkasından Kü!üg Bilge ve
Kutlug Bilge kağan oldular. Son büyük hakan Küçlüg B ilge
44ffarilıtc Türkler
833'de öldürüldükten sonra, devlette iç kargaşalıklar ,: ıku. Uy­
gur federasyonu içindeki en güçlü Türk Ufuklarından K ırgızlar
gitgide kuvvetlenerek onlara raldb oluyorlardı. Bu arada Uygur­
lar'ı kuvvetten düşüren başka birşey daha vardı. Vaktiyle Bögü
Kagan Tibet seferinden dönerken oradan Mani Dini rfıhipleri ge­
tirmiş, bun lar vasıtasıyla Uygurlar'ı Mani Dini'ne sokmuştu.
Türkler'in hareketli ve savaşçı tabiatına aykırı düşen, onları
temel gıdaları olan etten bile uzaklaştıran bu din memlekette
genel bir uyuşukluk yarattı . Sonunda Kırgızlar 840 yılında Uy­
gur başkentine girerek, Uygur Hakanı dahil, halktan pekçok
kimseyi kılıçtan geçirdiler. Böylece Uygur Devleti son buldu.
Uygurlar bu maglfıbiyetten kendilerini kurtarıp topar­
layacak bir varlık gösteremediler. Bir kısmı Kuzey Çin tarafına
(Kansu bölgesine), bir kısmı da bugünkü Dogu Türkistan (Tur­
fan ve Kaşgar) tarafına göç ettiler. Oralarda birer kaganlık kur­
dularsa da bunların fazla bir siyasi ve askeri başarısı görülmedi.
Ancak Dogu Türkistan'daki Uygur Devleti, Dogu-Batı ticaret
yolları üzerinde bulundugu için iktisadi bakımdan çok gelişli.
Onuncu Yüzyıl başından Onüçüncü Yüzyıl başındaki Cengiz is­
tilfısına kadar Uygur Devleti'nde san'at ve edebiyat çok gelişti.
lslfundan önceki Türk wrihinde medeniyet eserleri bakımından
en zengin dönem bu Uygur çağı oldugu için, Türkiye Cumhu­
riyeti zamanında bazı kimseler "medeniyet" keliı'nesi yerine Uy­
gur adının yanlış bir şekli olan " Uygar" sözünden "Uygarlık"
diye bir kelime uydunnuşlardır. Bugün bazılarının " medeniyet"
yerine kuııandığı "uygarlık" sözünün aslı budur.
AYARLAR
Doğu Asya'daki A var (Apar) Devleti 552 yılında B umin
Kağan idftresindeki Göktürkler tara fından yıkılınca, bir kısım
Avarlar Batı'ya kaçmışlardı. B u n l a r önce Kuzey Kafkasya'da
hftki m olan ve gerek B izans'ı gerek tran'daki Sftsfm'i impanıtor­
luğu'nu ıehd'id eden Sabar Türk leri'yle (" Sibirya" adı buradan ge­
lir) ınücftdele ettiler ve 558 yıl ında onlm'l yend ikten sonra Ku­
zey Kafkas, Kuzey Karaden iz yoluyla Tuna boylarını ele geçir­
diler. Merkezi Macaristan ol mak ü/.ere Orta A vrupa'da büyük
bir devlet kurdular. ldılfeleri alLında ve ordularında birçok kavim­
ler bulunmakla birlikte esas çekirdek Türklerden meydana geli­
yordu. Avarlar Batı'daki Frank (Fransız) Krallığı'ndan Doğu'da
B i zans sın ırlarına kadar olan bölgenin ycgfme hükimi olmuş­
lard ı . tki dcfa lSllInbul'u kuşaı ı ıla r [akat ikisinde de donan ın al a rı
olmadığı i çin başarısız kaldı lar.
,
630'dan ıtibaren Av.lf hfıkiıniyeti zayı llamaya başladı.
Buna rağmen Avarlar Dokuzuncu Y üzyıl'ın başına kadar ayakta
kalmayı başardılar. Nihflyet Frankl,lfın hücuınlmı sonunda par­
çalan.mık dağıldıl.lf. Devletsiz kalan Avarlar bir d aha kendilerini
toparlayamadılar. G iıı.ikleri ülkelerde dil lerini unu ltular, hıristi­
yanlaşarak eriyip gittiler.
HAZARLAR
Avarlar Asya'dan Avrupa'ya geçerken Kuzey Kafkasya
bölgesindeki Sabarlar'ın yurtlarını ellerinden almışlardı. Fakat
Sabar Türkleri Avar fırtınası geçtikten sonra tekrar toparlandı­
lar, Göktürk İmparatorluğu'nun Batı ucunda Göktürkler adına
B izans ve İran İmparatorlukları ile mücadeleye devam ettiler.
630'dan sonra Göktürk İmparatorluğu Çin hakimiyeti altına gi­
rince Sabarlar müstakil bir devlet haline geldiler. İşte Hazar Hll­
kanIığl bunların eseridir.
Hazarlar İran'daki Sasanı'İmparatorluğu'nu devamlı bas­
kılanyla çok zayıf düşürmüşlerdi. İslam orduları Sasanıler'in
böyle zayıf zamanlarında İran'a girerek onları kolayca çökert­
tiler. İran aradan kalkınca Emevi orduları Hazar ülkesine doğru
y ürüdülcrse de Hazarların şiddetli direnişi karşısında Ermenistan
sınınndan öteye geçemediler.
Hazarlar bütün Doğu Avrupa'yı ellerine geçirerek bü­
yük bir devlet oldular. Bizans bunlarla iyi geçiniyor, ilerleyen
Arap ordularına karşı Hazarlar'ın dostluğun u arıyordu. Hazar
Hakanlığı Kafkaslar'dan Macaristan'a kadar uzanan geniş bir sa­
ha içinde öyle bir düzen kurmuştu ki, uzun yıllar savaş çal­
kanııları içinde yaşayan kavimler bu sayede ticaretle, san'atla,
dın hayatının gelişmesiyle uğraşma fırsatını bulabildiler. Tidi-
Tarihıe Türkler/47
reLin getirdiği bolluk sayesinde Hazar şehirleri büyük bir
canlılık kazandı. Hazar Hakanlığı Onuncu Yüzyıl ortalarına ka­
dar, yani tam üç yüzyıl büyük bir devlet olarak devam etti. Ha­
zarlar'ın yıkılması ve dağılması Türk tarihinde büyük ibret
alınması gereken olaylardan biridir. Bu devlet Türkler bakımın­
dan başarısız bir şehirleşmenin sonucu olarak dağılmıştır. Ha­
zarlar eskiden olduğu gibi yarı göçebe kabileiere dayanmadıkları
için ücretli bir ordu kurmuşlardı. Fakat bu ücretli ordu sadece
kendi kavimlerinden değil, birbiri ile uzlaşması çok zor olan
birçok kavimlerin insanlarından meydana geliyordu. Hazarlar
ayni hatayı, din konusunda da işlediler. Memlekette bir dın bir­
liği sağlamayı düşünmediler. Hazar ü1keşinde her dınin misyo­
nerleri at oynatıyor, böylece Hazar halkı dıni inanç bakımından
bir yamalı bohça haline geliyordu. Üstelik Hazar Hakanları Se­
kizinci Yüzyıl'da M iJsevlliği kabul etmişlerdi.
Hazarlar'ın zayıl1amasından en çok faydalanan lslavlar,
yani bugünkü Ruslar'ın dcdeleri oldu. Hazar topraklarının bü­
yük bir kısını onların eline geçti. Ayrıca Macaristan da o devir­
de ayrı bir güç halinde ortaya çıktı.
PEÇENEKLER, UZ LAR VE KUMANLAR
Peçenekler
Peçenekler B üyük Göktürk Hakanlığı'na bağlı kavim­
lerden biriydi. Onuneu Yüzyıl'da Kuzey Karadeniz bölgesinde
yaşıyorIardı. Uzun m üddet R uslar'ın Kiyef Prensl iği'yle m ücü­
dele ettiler ve 968 yılında Hazar Hükanlığı başkentini zapteden
Kiyef Prensi S vyatoslav'ı yenerek öldürdüler. Bu mücadelede
Ruslar'a kar�ı Peçenekler'i lUtan B izans, onlarla dosLluk kurma­
ya çalışıı . Ayrıca kendini tchdid eden Bulgarlar'a karşı Peçenek­
ler'j kul lanmayı düşünüyordu.
Peçenekler daha doğudan gelerek kend ilerini sıkıştıran Uz
(Oğuz) Türkleri y üzünden ülkelerini bırak ıp Orta Avrupa'ya
dağılmaya başladılar.
Onbi rinci ';'�izyı l başlarında Peçenekler Balkanlar üze­
rine sarkmaya başhtm ışlard ı . Fakat B izans bu akınıarı durdura­
bilmek için Peçenek beyleri arasına niJIık soktu. Birbirine düşen
Peçenekler bir defasında zayı f kuvvetlerden meydana gelen Bi­
zans ordusuna karşı ağır bir yenilgiye uğradılar. B izans bunların
savaşçı güçlerini bildiği için on lardan kendi güney sın ırında fay­
dalanmak istedi ve Peçenekıcr'i Selçuklu'lara karşı çıkarmayı de­
nedi . Peçenekler bu tekııneri geri çevirdiler; B izans ordusuna
g irmiş olan Peçenek birlikleri ise Malazgird Savaşı'nda kendi
soydaşlarının safına geçtiler. Doğu Avrupa'da kalan Peçenekler
ise 1 080 y ı lından sonra tekrar toparlandılar, yanlarına Macar ve
Tarihte TilrkJcr/49
Kıımanlar'ı da alarak B izans'ı birkaç defa mağlub elliler. 1090
yıl ında Çekmece'ye kadar bütün Trakya onların hakimiyeti
altına girdi. O sırada Çavuldur Oğuzları'nın beyi Çakan, İzmir'i
ele geçirmiş, Adalar Denizi'ne hfıkim oldukUln sonra İSUlnbul'u
zaptetmeyi planlamıştı . Bu iş için Peçenekler'in ymdıınını al­
mak üzere onlarla teınfısa girmişti . Böylece B izans bir tarafta
Selçuklu, bir tarafta Çakan (Çıka) Oğuzları , bir tarafum da Pe­
çenekler'in baskısı altında kımıldayamaz hale gelmişti.
B izans, Çakan Bey ve Peçenekler'in ortak hareketlerini
durdurmak için bir yandan Hıristiyan dünyfısını harekete geçi­
rirken, b ir yandan Kuman Türkleri'ni Peçenekler aleyhine kış­
kırttı. Peçenekler Çakan'ın donanmasıyla b irleşmek üzere Meriç
ağzında bek lerken, Tugur Han idfıresindeki kırk bin Kuman sü­
vfu'isi bunların üzerine saldırdı ve hepsini mahvetti. Peçenekler
dağıldı lar ve eriyip gittiler.
'
Uzlar
Uzlar, Oğuz Türkleri'nden bir zümre idi. Peçenekler'i
yurtlarından sürdükten sonra Özü (Dinyeper) Nehri etrafında yer­
l eştiler. Fakat Rus Prensieri birleşerek onları bu bölgeden uzak­
laştın! ı. Bum!an sonra Uzlar güneye sarktılar, B izans ordusu ve
B ulgarlar'ı yenerek S elfınik'e kadar i lerledi ler. Fakat buralara
yerleşmeye fırsat bulamadan salgın hastalıklar ve Peçenek hü­
cumları yüzünden dağıldılar. B i zans ord usuna katılan bir kısım
Uzlar, Malazgirt'te Türk ordusu tarafına geçmi ştir.
Kumanlar
Ku manlar, Grihte uzun zaman v e çok değişik bölge­
lerde kend ilerinden söz ettinn iş bir Türk kitlesidir. Bunlar, yine
kendileri gibi G ök türk İmparatorl uğu'nun Batı toprakları üzc­
rinde yaşayan K ıpçaklar'la birleşerek B atı'ya yöneldiler ve Ku­
manlar, R us PrensIerinin ortak kuvvetini mağlub ederek Kara­
deniz kuzeyindeki bozkırlara yerleştiler. Onbirinci Yüzyıl son­
larında Ba lkaş Gölü'nden B atı Karadeniz'e kadar muazzam bir
50(ffu-ihtc Türkler
bölge Kuman-Kıpçaklar'ın eline geçmişti, bu bölgeye Kıpçak
Sahası veya Kumanya deniyordu.
Rus prenslikleri Kumanlar'ı bu bölgeden atabilmek için
birleşerek devamlı hücum ediyorlardı. Bu savaşlarda bazen Rus­
lar, bazen Kıpçaklar gillip geldiler. Fakat 1 1 85'te Kıpçak Baş­
bu�u Könçek komutasındaki Türk kuvvetleri, Prens 19or'un
emrindeki mültefik Rus ordusunu tamamiyle imha etti. Bir kı­
sım Kumanlar Kırım'da yerleşik hayata geçerek, orada şehir ve
kasabalar kurdular.
Kuzey Kafkas bölgesindeki Kuman-Kıpçaklar ise Gür­
cistan Kraııı�ı'yla ilişkiler kurduktan sonra, Gürcistan üzerin­
den o sırada Selçuklu beyleri idaresinde bulunan Doğu Anadolu
şehirlerine kadar sarktılar. Kutlu Arslan ve Sevinç Beyler zama­
nında güney Kafkasya'ya çok sayıda Kıpçal< yerleşti.
Kıpçak sahasının Do�u bölgesinde bulunanlar, Harezm­
şahlar devleti hizmetinde çalıştılar. Meşhur Celaleddin Harezm­
şah(Mengüberdi)'ın annesi bir Kıpçak prensesi idi. Harezmşah
ordusunun büyük kısmı Kıpçak Türkleri'ydi.
Mısır'da Eyyubi Devleti yerli halktan ordu kuramadı�ı
için yabancıları ücretli asker olarak alıyordu. Çok sayıda Ku­
man-Kıpçak genci Mısır'a giderek orada özel eğitimle Eyyubi
ordusuna girmeye başlamıştı. Bunlar kısa zamanda orduda yük­
sek mevkiler kazanıyorlardI. 1250 yılında Kıpçak beylerinden
lzzeddin Aybeğ, kendisini Sultan ilan etıi ve böylece Mısır'da
Ondördüncü Yüzyıl sonlarına kadar sürecek olan bir Türk Dev­
leti kuruldu.
Mısır Kıpçak sultanlarından Baybars, " yenilmezn denen
Moğol ordularını müthiş bir bozguna u�raımıştır. Fakat As­
ya'da kalan Kuman-Kıpçaklar, Moğol baskısına dayanamayıp
dağıldılar. Burç Han idaresindeki bir kısım Kumanlar Moldav­
ya'ya yerleşerek Hıristiyan oldu; Köten Bey'in Kumanları Ma­
caristan'a yerleştiler. Geri kalanların herhangi bir siyasi varlı�ı
Qlmadı.
BU LGARLAR
"Bulgar" kelimesi Türkçe "Bulgamak" ( birbirine ka­
rışmak) fiilinden gelir. Bir kısım Hunlar'la Dinyeper-Volga ara­
sında yaşayan Ogur Türkleri'nin karışmasından B ulgar kavmi
doğmuştur.
=
lIk Bulgar Devleti, Göktürk lmpabtorlugu'nun 630'da
dağılması üzerine kuruldu. lIk Bulgar hükümdarı, Asya Hun
Tanımlarının süıaıesinden gelen Kurt Han idi. Fakat Kurt Han'­
ın devleti, kendisinin 665'te ölümU nden sonra Hazarlar'ın baskı­
sıyla dağıldı. B u ilk Bulgar DevleLİ, Kafkasya'nın kuzeyinde idi.
Kurt Han'ın küçük ogıu bir kısım B ulgarlar'la birlikte Balkan­
lar'a geçti ve orada bir Bulgar Devleti kurdu (679). Şimdiki Bul­
garisı.an topraklarında kurulan bu devletin toprakları üzerinde
lslav kitleleri yaşıyordu.
Bulgar kraııarı B izans'la bazan dost, bazan düşman ya­
şadılar. Bizans bunlardan Arap kuşatmasına karşı yardım gör­
müş ve kendilerine birlakım ticari kolaylıklar saglamıştı. Fakat
B ulgarisı.an'ın Macaristan istikametinde genişlemeye başlaması
üzerine B izans ürklÜ ve Bulgarlar'ı ortadan kaldırmanın yollarını
aramaya başladı. Bulgarlar Bizans ordularını ardı ardına yendiler
ve 8 14'te lstanbul kapılarına dayanarak şehri k hşattılar. Ancak
bu sırada Bulgar Kralı Kurum Han öldü. Yerine geçen ogıu
Omurtag Han Bizans'la barış yaptı. Tuna B ulgar Hanlıgı'nın en
parlak devri, bu Omurtag zamanıdır.
521rarihte Türkler
Bulgarlar kendi toprakları içinde yaşayan lslavlar'ı devlet
idaresine kattılar ve onlarla evlcnmeye başladılar. Kalabalık 1s­
lav kitleleri arasında Türkler yavaş yavaş eri meye başlamış­
lardı. Boris Han'ın 864'te Ortodoks Hıristi yanlığı kabul etme­
sinden sonra Bulgarlar iyice islavlaştılar ve Türk karakterini ta­
mamen kaybettiler. Bugünkü B ulgaristan bir lslav devletidir.
ltil boyunda kalan B ulgar kitlesi ticaret, çiftçilik ve hay­
vancılık yaparak büyük bir refaha kavuştu. ltil Bulgarları'nın
hükümdarı Almış Han zamanında (Onuncu Yüzyıl başı) lslfım
Dini kabul ed ildi. On üçüncü Yüzyıl'da Moğollar bunların ül­
kelerini talan ederek halkı kılıçtan geçirdiler. Ama B ulgarlar
tekrar toparlandılar. Ardından Altınordu Hanı Polat Timur ve en
sonunda Timur Gürgan Bulgar ülkesini tahrip ettiler. ltil Bul­
garları Kazan bölgesine giderek oraya yerleştiler.
ESKİ TÜRKLERDE MİLLET VE DEVLET
Türk cemiyetinin temeli aile idi. A ile, daha çok anne­
baba ve çocuklardan meydana geliyordu. Evlenen kız veya er­
kek, ailesinden kendi hissesine düşenleri alarak ayrı ev kurardı;
. zfıten evlenmek sözü ayrı ev kurmak, ev sfıhibi olmak demektir.
Kadınlar hemen hemen erkeklerle eşit haklara sahipti. Onların
da erkeklerinkine benzer bir hayatı vardı; ata bincr, kılıç kul­
lanırlardı.
Aileden sonraki en büyük sosyal birlik "Uruk" (sülfıle)
idi. Uruk veya soylar topluluğuna ise "Soy" denirdi. Boyların
kendilerine fıid toprakları, başlarında boy beyleri bulunur, boy
beylerini ise fiile ve uruk temsilcileri seçerdi.
Boylar birleşerek bir siyfısı birlik kurdukları zaman buna
"Sudan " denird i. Budunun başında "Han" bu lu nurd u Budunların
her zaman siyflSı istiklfıli olmazdı. Çok dera birden fazla budun
bir merkezden idfıre ediliyor ve buna "il" deniyordu ki, bugünkü
devlet teriminin k<ırşılığıdır.
Türk cem iyeti iki tabaka halinde idi. B irincisi idrıre eden­
ler zümresi ki, bunlar belli fiilclerden ge l i r l e rdi Beylerin dı­
şındaki büyük halk kitlesine "Karabudun" (knirdi. Fakat beyle­
rin idfıreci olmaktan daha fazla bir im tiyazı yoktu, yfıni bunlar
servetleri ve yaşayışları dolayısiyle hal ktmı ayrı insan lar de­
ğildi. Esasen Türkler geniş bozkırlarda çi ft<, i l : kten çok hayvan.
.
54{ffu-ihtc Türkler
cılıkla uğraştıkları için, onlar arasında birbirinden kesin olarak
ayrılan sosyal sınıfların ortaya çıkması imkansızdı. Savaşlarda
esir alıyorlardı, fakat esir çalıştıracak bir iktisadi düzenleri bu­
lunmadığı için içlerinde ayrı bir köle tabakası da yoktu.
Devlet
Türkler'in en belirgin özelliklerinden biri kuvvetli bir
teşkilatçılık kabiliyetine sahip olmalarıdır. Yaşadıkları hayat da
onları hürriyete, istikıaıe alıştırdığı için hiçbir zaman devletsiz
olmamışlardır. Gerçekten, en az ikibinbeşyüz yıllık tarihlerinde
devletsiz kaldıkları, y�i istiklallerini tamamiyle kaybettikleri
bir zaman olmamıştır. Dünyada daima bir veya birkaç Türk dev­
leti bulunmuştur.
Türkler kendilerinin Dünya'yı idare etmekle görevli ol­
duklarına inanırlardı. Bu görevi onlara Tanrı vermişti. Zaten
kendi kağanlarının kutsal olduğuna, ilahi bir kaynaktan gel­
dil:tine inanıyorlardı. Orkun Abideleri'nden de anlaşıldığına göre,
Türk kağanlarının yaptıkları işlerin Tanrı'nın iradesiyle olduğu
inancı vardır. Hun imparatorları'na, mesela Mete'ye "Gök Tan­
rı'nın tahta çıkardığı Tanrı Kut'u Tanhu" denirdi. Bu yüzden
Türkler'de as1:lzadelerin ve hükümdarların idam edilmelerinde
kanları akıtılmaz, yay kirişiyle boğulurlardı, çünkü kanları kut­
saldı. Bu uygulama Osmanlı Türkleri'nde de devam etmiştir.
Türk Kal:tanları kudretlerini Gök'ten (Tanrı'dan) alırlardı.
B u yüzden iktidar gökten yere doğru kademe kademe dağıl­
maktaydı. Gökte bir güneş olduğu gibi yerde de bir kağan bu­
lunmalıydı. Gündoğusu günbatısına daima üstündü, bu yüzden
Doğu'ya hükmeden Batı'ya hükmedenden üstün olurdu.
Bir hükümdar Tanrı'nın inayet ve yardımına mazhar ol­
duğu sürece halkına iyi bakar, onu zenginlik ve adalet içinde
yaşatırdı. Bunu başaramayan kağan'dan Tanrı'nın kut'unu geri
aldığı düşünülür ve ona karşı isyan etmek meşru sayılırdı.
Tarihte Türkler/55
Hükümdarlar devlet işlerinde daima büyük beylerden
meydana gelen bir meclise danışırlar, onların razı olmadıkları
işi pek yapmazlardı. Danışma meclislerinde herkes sözünü açık­
ça söyler, hükümdarı istediği gibi tenkid edebilirdi. Çünkü mec­
lis üyeleri asıl kuvvetlerini temsil ettikleri zümrelerden alır­
lardı.
Devlet Teşkllatı
Türk devletinin başında bulunan kimselere tanlzu, kagan,
han, yabgu, ilteber gibi çeşitli isimler verilmiştir. Bunların
hükümdarlı k alametleri taht, otag, tug, davul, sorguç gibi şey­
lerdi. Hükümdar tuğunun tepesinde altından bir kurt başı bulu­
nurdu, çünkü Türkler'de hükümdar ailelerinin Aşına (Kurt) so­
yundan geldiğine inanılırdı. Çok sonraları, Osman Gazi Osman­
lı Devleti'ni kurunca, o da hükümdarlık alameti olarak davul ve
sancak sahibi olmuştu.
Hükümdarların eşlerine Katun (Hatfın) denirdi. Türk Ka­
ğanları çoğunlukla Çin'li veya diğer yabancı prenseslerle -daha
çok siyasi sebeplerle- evleniyorlardı, ama oğulları hükümdar
olacağı için ilk eşleri ni Türk kızlarından seçmeye dikkat ederler­
di. Hatunlar devlet işlerine karışırlar, hatta kendi başlarına hü­
kümdar bile olabilirlerdi. Onların devlet işine karışmaları ço­
ğunlukla kötü sonuçlar vermiş, d aima şikayet konusu olmuş,
fakat Müslümanlık'tan sonra bile bu adet uzun müddet devam
etmiştir.
, Kağanların oğulları devlet işlerine alışmak üzere tecrü­
beli devlet adamlarının yanlarında yetişirler, sonra devletin Sağ
veya Sol kanadına vali olurlardı. Bunlar han, şad, tigin ünvan­
ıarı alırlardı.
Gerek hükümdarın, gerek kanat vamerinin emirlerinde
çeşitli görevler yapan devlet memurl�l vardı. Eski Türk devlet
adamlarının isimlerindeki kelimelerden çoğu, onların bu görev­
lerini belirten birer ünvandır. Mesela atabey, tarkan, buyruk, tu-
56(ffırihtc Türkler
dun, üge, apa, boyla, külüg ilh. birer ünvandır. Devletin dış
siyaset işlerini idare eden memuruna tamgacı (damgacı; Os­
manlılar'da lUğracl), h ükümdarın başvezir durum undaki baş mü­
şavirine ise aygucu denirdi.
Türk Ordusu
Eski Türkler devamlı olarak şehirlerde yaşamadıkları için
yerleri, sayıları belli bir orduları yoktu. Esasen herkes -haıılı
kadınlar bilc- savaş san'atını bilir ve gerektiğinde hemen kendi
beylerinin komutasında orduya katıhrdJ. Askerlik hizmetlerin­
den dolayı kimse devleLLen üeret almaz, savaş ganimetinden
kendi hissesine düşeni götürürdü.
Askeri teşkilat, şimdi de kullandığımız gibiydi. En bü­
yük savaşçı birliğe tümen deniyordu ki, bir tümen onbin ki­
şiydi. Tümenler bin, yüz , ve on kişilik gruplara bölünüyardu;
bunların başında binIJaşı, yüzbaşı, ve orwaşı denen komutanlar
bulunurdu. Şimdiki komutanların yıldızlı Dama veya sancakları
yerine at kuyruğundan yapılmış tuğlar kullanı lırdı. Kağan ın
tuğunun tepesinde altından bir kurt başı vardı, diğer komutan­
ların herbirinin rütbesine göre değişik sayıda tuğları vardı. Bu
adet Osmanlı İmparatorluğu'na kadar devam etmiştir.
Askerler silah olarak en çok ok ve kılıç ku llanırimd I .
Bunların yanı sı m mızrak, kargı, bıçak kHIJanıllrdı. Düşmana en
şiddetli darbeyi vuranlar okçu süvari birlikleriydi. Bunlar yıl­
dırım hızıyla düşman birliğine ok yağdırıp şaşkına çevirirler,
sonra öbür birlikler düşmanı çevirerek imha ederdi . Savaş sı­
rasında yarım ay biçiminde açılırlar, merkezdekiJer geri çekili­
yormuş gibi görünür ve onları trıkip eden düşman, sol ve sağ
kanatların kapanmasıyıa çevrilmiş olurdu.
TUrk ordularının en belirgin özelliklerinden biri yüksek
disiplin i eriyeii. Savaşta bir asker komutanından gelen emri ek­
siksiz yerine getirmekten başka b i rşe y düşünmezdi. Türkler
öl.e1likle Çin gib i sayıca çok kalabalık ve iktisadi bakı mdan da
Tarihte Türkler/S7
ha
güçlü
düş manla rla başet me k zorunda kaldıkları için askerlik
geliştirmişler, bu konuda Meta bütün dünyanın
hocası olmuşlardı. Balı Roma ve Bizans'tan lsl avl ac a Mogo l­
lar'a kadar pekçok devlet ve k avim askerlik konusunda Türkler'i
�ıklid etmişlerdir.
san'atını çok
'
,
Türk Töresi
Töre, hukuk düzeni demektir. T ürkler daima etrafları düş­
çevrili bir hayat yaşadıkları için çok disiplin li , hep birlik
v e beraberl ik içinde yaşamak zorundaydllar. Bu yüzden Türk ül­
kesinde n i l'1ı mı sag l ayan töre herşeyden önce gelirdi.
Türk Töresi bugünkü gi bi yazılı kanunlar hal inde de
gi l d i; örf ve adet şekl i nde çok sağlam olarak yerleşmişti. Her
konuda törc'nin ne oldugunu küçükler büyük lerden öğrenerek
ye tişi rd i . Gerek kağanın başkan lık etti ğ i siya si mahkemelerde,
gerek öbür yargıcıların idare eııiği normal mahkemelerde töre'­
nin hükümleri hiç şaşmadan uygu l anırd ı Töreye hükümdar da
karşı gelemezdi; tersine, töre'ye aykırı düştü.M için kağanl ar
tahtlarmdan indirilir, halta idfım ed ilirlerdi
Türk töresi oldukça sert ve kesin hükümler ihtiva e derdi.
Cezaları ağırdı, ama töre, Türk cem iyetinin belkemiğini te şkil
ettiği için hiç kimse bu cezaları haksız ve adaletsiz gönnezdi.
Töre'nin daimfı doğru ve adaJetli olanı emrettiği ni herkes baştan
kabul ederdi. Çünk ü töre, mil letin yüzlerce yı IIık hay at tecrübe­
sinden süzülınüş kaidelerden ibaret li
m anl a
­
.
.
.
İkinci Bölüm
İSLAMİYET VE TÜRKLER
Eski Türklerde · Din
Birçok tfırih kitaplarında eski Türkler'in Şaman Dlni'ne
sahip oldukları söylenir. Aslında Türkler'in kend ilcrine aiı bir
dinleri vardı , Şamanlık sonradan bu dinle karışmışıır. "Şaman "
kelimesi Tunguzca'dır. Şamanlık da Sibirya'da ortaya çıkını.�ıır.
Türkler "şaman" yerine
"kam " derler.
Kam, tabiaı-üsıü kuvvet­
IerIc temasa geçebilen insandır. B unlar kendilerine göre bir ıa­
kım usullerle trans hfıline girer, yfm i kendi lerinden geçer ve
normal insanların görüp işitmediği şeylcrden haber verirlerdi.
B u halleriyle kam veya şamanlar din adamı olmaktan ziyade bi­
rer kabile büyücüsü durumundaydılar. Gelecekten haber verirler,
hastaları iyileşıirirler, ruhlar fıleminde neler olup biııiğini bilir­
lerdi. H albuki din deyince herşeyden önce evren ve insan hak­
kında, en uzak geçmişi ve en uzak ge\cceği de içine almak üze­
re, beıı i bir açıklama getiren inanç sisıem ini anlıyoruz.
Türkler'in bir dinleri vardı . Bu din herşeyden önce bir
Tanrı inancı ihtiva ediyordu. Eski Türkler'in ıek Tanrı'ya m ı ,
yoksa bir çok tanrılara (ilfıh) mı inandığı konusunda tanışmalar
yap ı l mışur. B ugünkü bilgimize göre Türkler
'Tengri" dedikleri
Tanrı
bir yuralıcıya inanıyorlardı. Tengri, bugün kullandığımız
kel i mesinin eski şeklidir. Onlara göre dünyfıyı ve herşeyi Tanrı
O göğün dokuzuncu kalında otururdu. Gök dokuz
kat olduğu gibi, yer de dokuz kattı. İ nsanlar bunların orta yeyaratm ıştı.
62!farihte Türkler
rinde bulunuyorlardı. Yukarı göğe doğru ruhlar, üstün varlıklar;
aşağı yere doğru da aşağı ve kötü mahluklar otururdu. Tanrı'dan
başka kutsal olan şeyler de vardı, ama bunlar Tanrı değildi. Tan­
rı tekti.
Tabiat kuvvetlerinin ve tabiata dahil olan birçok şey­
lerin (dağ, göl vs.) birer ruhları bulunduğuna inanılırdl. Bu ruh�
ların bir kısmından iyilik, bir kısmından kötülük gelirdi. Tabiat
ruhları için at ve koyun kurban edilirdi. Göğe ve güneşe saygı
gösterirler selam verirlerdi, ama onlara tapmazlardı.
tnsan ölünce ruhu bedeninden çıkıp giderdi. İyi insanla­
rın ruhları uçmağ denilen bir çeşit cennete gider, kötüler cehen­
nemlik
(tamu'luk) olurlardı.
Tanrı'nın irfıdesinin üstünlüğüne inanır, her işte onun
rızasını almaya çalışırlardı. Kaza ve kadere inanırlar, Tanrı öyle
istediği için bir işin öyle olduğunu kabul ederlerdi.
Gök-Tanrı
bütün dünyanın yaratıcısı olmakla birlikte, ona zaman zaman
"Türk Tanrısı" dedikleri de oluyordu, çünkü onlar Tanrı'nın iste­
diği gibi yaşayan insanlardı. Tanrı onları düşmanlarına karşı za­
fere kavuşturuyordu. Hatta dünyanın nizilmını Türkler'e vermiş­
ti, çünkü Türkler'in başında kutsal
(Tanrı gibi gökte olmuş)
bir
sülalenİn temsilcileri bulunmaktaydı.
Böyle bir inanışın Türkler'in yaşadıkları hayat gibi on­
ların cihangirlik, fatihlik ruhlarına da uygun düştüğü görül­
mektedir. Nitekim karşılaştıkları başka dinler onların hareketli
ve savaşçı tabiatıarına uygun gelmediği için kabul etmediler.
Göktürkler'in ilk yıllarında Budistler onların ülkelerinde tapı­
naklar kuruyorlar, taraftar topluyoriardı. Mukan Kağan'ııi. ölü­
mü üzerine onun yerine geçen Tabo Kağan (572-58 1 ) Budist
rahiplerini ve onların tapınaklarını korumaya kalktığı zaman
beyleri bu işe karşı çıktı. Ayni şekilde Bilge Kağan Tao Dini'­
nin ve B udizm'in Türkler arasında yayılmasına göz yumunca,
Bilge Tonyukuk buna karşı çıkmış, bu dinlerin Türk Milleti'ni
uyuşturacağını söyleyerek engellemiştİ.
llk defa Uygur Kağanı Bögü Kağan (759� 779) Tibet sefe­
ri sırasında Mani Dini'nİ kabul etti ve halkı bu dine çevirme­
leri için yanında Mani rilhiplerİ getirdi. Uygur Devleti böylece
Tarihıe Türkler/63
resmen Mani Dini'ne girmişti. Daha sonra Uygurlar'ın bir kıs­
mı Budist oldular. Avrupa'ya giden Türkler'den Haz.<ırlar resmen
MG.sevl Dini'ni kabul ettiler, diger Türk kavimleri hıristiyanla­
şarak kayboldular.
Şurası muhakkak ki Eski Türkler'in dınleri, karşılaştık­
ları diğer kavimlerin dinlerine göre, oldukça basilLi. Türkler yer­
leşik hayata dogru geçtikçe bu gelişmiş dınler onlara dlzip ge­
liyordu. Bu yüzden hangi yabancı kültürlc karşılaşmışlarsa ora­
nın dıni inançlarını kolayca benimsemişlerdir. Böylece kimi
Taoist, kimi Budist, kimi Maniheisl., kimi Yahudi ve kimi Hı­
ristiyan olarak diğer Türk topluluklarından ayrı düşüyorlar, za­
manla B udist veya Hıristiyan kitle içinde eriyip gidiyorlardı.
Tarihte ilk defa İslam Dini bütün Türkleri; birleştiren bir din ol­
muştur.
İslam Dini'nin Kabülü
Türkler'in İslamiyet'le asıl karşılaşmaları Emev! ordu­
larının Maveraünnehr'e girmesinden sonradır. Türkler sınır boy­
larında İsH'im Dini'ni tanıma fırsatı buldukça onu benimsiyor­
lardı. Fakat ilk müslüman olan Türk devleti bu bölgede değil,
İLil boyunda yaşayan Türkler'in kurmuş oldukları Bulgar Devle­
ti oldu. ltil Bulgarlan'nın hükümdarı Almış, B ağdad Abbas!
Halifesi'nden din adamı ve askerlik teknolojisi bilen insanlar
(kale yapımı için) istemişti . Onuncu Asr'ın başlarında onlara
bir Müslüman hey'eti geldi. O sırada Hazar Hanları MG.seviliği,
Uygurlar Mani Dini'ni, Doğu Avrupa'ya giden diğer Türkler ise
Hıristiyanlığı kabul etmiş bulunuyorlardı. ltil (Volga) B ulgar
devleti ilk M üsl üman Türk devleti oldu. Cuma hutbelerinde
"Allahım. Bulgar ll-teberini (hükümdar) doğru yola götür" de­
niyordu. Hükümdar, babası Müslüman olmadığı için onun adını
anmak istemedi, onun yerine Abdullah adını kullandılar. B ulgar
Türkleri o sırada eski örf ve adetlerini, bazıları İslam'a uymasa
da devam ettiriyorlardı, ama İslamiyet konusunda fevkalade sa-
64/Tiirilııc Türklcr
mımı idi ler; geceler çok kısa olduğu için, sabah namazını ka­
çınna korkusuyla çok defa hiç uyumuyorlardı. Bunlar ayni za­
manda Müslüman olmayan komşu Türk ü l kelerine karşı gaza
yapıyorlardı. N i teki m Başkurt Türkleri o sırada H ıristiyan ola­
cakken, B ulgarlar bunu engellemişti.
Öbür yandan Maveraünneh ir bölgesinde Müsl üman Türk
nüfUsu gitgide artıyordu; bazı şehirlerin, mesela Farab'ın, nüfU­
su çoğunlukla Müslüman olmuştu. Buralarda yaşayan, Türkler
mal ve paralarının çoğunu gaza ve cihada ayırıyor, "putperest"
dedikleri soydaşlarım Müslüman etmek üzere onların ülkelerine
akın eden gazııeri besliyorlardı. Göçebe Karluk ve Oğuz boyla­
rının kitleler halinde Müslüman oldukları görülüyordu. Müslü­
man nüfUsunun kabardığı Türk şehirlerinde lslfım medeniyeti de
ilk büyük meyvelerini vermeye ba,şlamı şu ; buralarda büyük
alimler ve zahidier yetişiyor, bunlar Müslümanlığın yüksek
medeniyetini tem sil eden kimseler olarak İslfım'ı cazip kılmakta
büyük rol oynuyorlardI.
Böylece Türkler'in Müslümanl ığa girmeleri uzun zaman
içinde ve yavaş yavaş devam etmiş, Onuneu Yüzyıl'da ise çok
büyük bir sür'at kazanmıştır. Aslında bu gecikmenin sebeple­
rinden biri de Emev'iler'in İslfımiyet'ten daha çok Arap salLa­
natımı önem venneleri ve Maveraünnehr bölgesinde yeni bir dı­
nin habercilerinden ziyade bir i stila ordusu gibi davran mala­
rıydı. Türkler'e (Türgiş Kağamna) i lk M üslümanlık tckmi Se­
kizinci Yüzyıl ortasında geldiği halde buradaki Türkler'in devlet
halinde M üslüman olmaları ancak iki yüzyıl sonra, Karahan­
lılar zamanında mümkün olmuş, gayriresmı i htidfılar ise Abba­
S! Hilfıfeti'nin başlamasıyla artmıştır.
Türkler'le Araplar i lk defa Birinci Göktürk Devleti'nin
,
yıkıl ması sırasında karşılaştılar. Göktürk toprakları önce Do­
ğu'cla, sonra Batı'cia Çin istilfısına uğramış, Balı sınırlarıncia
oturanlar ise Emevı ordularının baskısıyla karşllaşmışlardI. Tür­
kistan ve Afganistan bölgesindeki Türk yabgu, tigin ve tarhan­
ları Araplar'ın i leri harekatını dutdurdular, fakat kendi araların­
daki anlaşmazlıklar yüzünden zayı f düşünce bundan faydalanan
Emevı k umandanı ve valisi KULeybe, Semerkand ve Taş-
Tarihte Türkler/65
kent'i işgal etti. Bu şehirlerde ilk camiierin yapılması üzerine
Türkler lslam Dini'ni görerek ögrenmeye başlamışlardı. B u
sırada Ikinci Göktürk Devleti kurulup kuvvetlenince, Emevİ
ordularının ilerlemesi durdu, Kül Tigin buralara kadar gelerek
Batı sınırlarını güvenlik altına aldı.
lkinci Göktürk Devleti'nin 745'te Uygur ve Basmıl
Türkleri tarafından yıkılması üzerine Araplar'ın karşısında sade­
ce Tücgiş Kağam Sulu kaldı. Sulu kendi kumandanlarından biri
tarafından öldürülünce artık Türk ülkeleri Doğu'dan ilerleyen
Çin ile Batıdan ilerleyen Arap kuvvetleri arasında bir çekişme
konusu haline gelmişti. Tam o sırada Emevj Hancdam iktidar­
dan atılar,ık yerine AbbasHer geçti ve Araplar'ın Türkistan siya­
seti büyük ölçüde yumuşadı. Öbür yandan büyük Çin ordusu
Taşkent'e kadar gelmiş, Çinliler Taşkent Beyi Bağatur Tudun'u
hile ile hapsetmişlerdi. Bağatur Tudun'un oğlu Araplar'dan yar­
dım istedi. Ziyad bin Sfılih'in komutasındaki Abbas! ordusu
Talas şehri y,ıkınında Çin ordusuyla karşılaştıgı zaman savaşın
nasıl sonuçlanacagını kimse bilm iyordu; Çin liler galip gelirse
Türkler belki herşeylerini kaybedeceklerdi, Araplar galip ge�
lirse en azından ÇinIiler'den intikamlarını alabileceklerini düşü­
nüyorlardı.
Talas Meydan Savaşı başladığı zaman Arap ordusu Çin­
I iler üzerine taarruz eııi. Fa!cat Çinliler sayıca çok üstündü,
Araplar da henüz hiç bilmedikleri bir milletle savaşıyorIardı.
Bu yüzden durum onlar için çok zor olmaya başlamıştı. Tam
bu sırada Karluk Beyi savaşı bir tepeden seyrediyor ve Arap­
lar'ın galip gelmesini istiyordu. Müslümanlar'ın Çin ordusu
karşısında zorlanmaya başladığını görünce emrindeki Türk sü­
vari birliklerini savaş meydanına soktu. Yandan ve arkadan bir­
denbire m üthiş bir ok yağmuruna tutulan Çin ordusu neye uğ­
radığını şaşırdı. Bozgun başladı ve Çinliler geriye doğru lçaç­
maya başladılar. Ama arkalarında Türkler'in kılıç ve mızrakla­
rından adern kalın bir duvar vardı. O gün akşama kadar Arap­
lar'la Karluklar büyük Çin ordusunun tamamını yokeııiler.
66(f5rihtc Türkler
Talas Meydan S avaşt'nın sonucu olarak M üsl ümanlık
Maverfıünnehr'de tutunmuş ve Türkler de Çin teh likesi nden
uzun bir zaman için kurtulmuş oldular. Artık Araplar'la barış­
maz bir düşmanlıkları yoktu, onlarla daha müsfıid şanlarda iliş­
ki kumbilirlerdi.
Araplar Maverfıünnehr'e geldikleri zaman Türkler'in yük­
sek ahlfıkı meziyetlere, büyük bir idfırecilik ve askerl i k mahfıre­
tine sahip olduklarını görm üşlerdi. B unların şöhreti ı.fı uzak Is­
lam beldeıcrine kad.ır yayılıyor, herkes Türkler'den bahsediyor­
du. Müslümanl,ır arasında, Türkler İsınm iyet'e girdikleri takdirele
artık hiçbir gücün İ slam'a karşı çıkarnayacağı inane. doğmuştu.
Nitekim birçokları vaktiyle Hazret-i Muhammed'in Türkler'le il­
gili övgülü ve müjdeli sözler söylediğini rivayet ediyor, halLa
bazı Kur'an ayetlerinde Türkler'in ıma ed ildiği söyleniyordu.
Kur'an'da adı geçen Zülkarneyn'in Oğuz Kağan olduğu söylenil­
miştir. Ayrıca, Kaşgarlı Mahmud'un yazdığına göre, Peygam­
ber'in şöyle dediği rivfıyet olunmuştur:
"Cenab-ı lIak diyor ki; Benim Türk adını verdiğim
ve Doğu'da yerleştirdiğim askerlerim vardır ki, herhangi
bir kavme karşı gazaba gelecek olursam Türk askerlerimi
o kavme hücum elliririm". Yine bunun gibi; "Türk dilini
öğreniniz, çünkü Türkler'in çok zaman sürecek bir hfiki­
miyetleri vardır".
Arap edebiyatçıları ve ı.fırihçileri de Türkler hakkında öv­
gü dolu şeyler yazmışlardır. B unlardan biri olan Cfıhiz, Türk­
ler'in Faziletleri adlı kitabında şöyle diyor:
"Savaş sanatı Türk'e bilgi, tecrübe, siyaset ve sair
yüksek yası/lar kazandırmıştır. rdrk daima sözünde durur
ve hile bilmez. Türk Hakanı hi/eyi sadece savaşta da olsa
yapmak zorunda kaldığını üzülerek belirtir ve iki yüzlü
olanları daima en kötü insan sayar. . . Arap ordularını Türk­
ler kadar titreten başka bir millet yoktur. Türkler daima
soylarıyla iftihar ederler, vatanıarına ve dillerine çok bağ­
Iıdırlar. Düşmanları esir alınca onlara iyilik ve ikram eder,
&/'icenablık gösterirler. "
Tarihte Tlirkler/67
Dokuzuncu Yüzyıl'ın ortalarında artık Abbas! ordu larında
çok sayıda Türk vardı. Abbasller birçok Türkleri İ sUim-BizariS
sınırına yerleştirerek onları Hıristiyanlar'a karşı İ slam dünya­
sının sınır bekçileri yaptılar. Böylece Türkler, Selçuklu akının­
dan çok önceleri Anadolu'ya gelmiş ve oralarda yerleşmiş olu­
yorlardı. B izim halkımızın çok okuduğu ve sevdiği Baltal GaZ!
Destanı işıe bu sınır gazisi akıncı Türkler devrinden kalma bir
destandır.
Eski tarihlerin pekçoğunda Türkler'in Müslüman oluşları
Karahanl ı devrine aid bir hadise olarak gösterilir. B unun sebebi,
Karahanlılar zamanında çok büyük sayıda Türk kitlelerinin bir
anda l siiim'a girmiş olmaları ve en büyük Türk Devleti olan
Karahanlılar Devleti 'nin resmen Müslümanlığı kabul etmesidir.
B ugün Türkistan Türkleri tarafından hala okunan bir hikayeye
göre, Hazret-i Muhammed Mirfıc'a çıktığı zaman orada peygam­
berler arasında bulunan, fakat kendisi peygamber olmayan bir
adam görmüş ve Cebrail'e bunun kim olduğunu sormuştu. Ceb­
rtül, bu zfıtın 333 y ı l sonra Türkistan'ı İ slam'a sokacak olan Sa­
tuk Buğra Han'ın ruhu olduğunu söyledi. Hazret-i Peygamber
buna çok sevinerek B uğra Han için dua etti. Peygamber'in as­
habı da Satuk B u ğra'yı görmek istemişlerdi. Peygamber bu
isteği kabul edince birden başlarında Türk külahı (börk) olan
s i lahl ı kırk atlı yaklaşarak Peygamber'e ve ashabına selam ver­
diler. Bunlar B uğra Han ile arkadaşlarının ruhları idi. Aradan
yüzlerce yıl geçtikten sonra bir gün Samfmoğlu h ükümdfırı Ebu
Nasr, Peygamber'i rüyfısında gördü ve ondan şu sözleri işitti:
"Kalk, Türkistan yolunu ıut. Oranın Tigin'i Satuk
Buğra Han Müslüman olmak için seni bekliyor. "
B unun üzerine Ebu Nasr kervanla yola çıktı. Endican'a
geldiği zaman, o zaman oniki yaşına varmış bulunan Satuk
Buğra ile görüştü ve ona M üs lümanIığı öğretti.
Satuk B uğra Han M ü slüman olduktan sonra "Abdülke­
rim" ismini almıştır. Artık b ütün Orta Asya'da Çin sınırlarını
da aşan bir isUlmlaştırma hareketi başlayacak ve Türkler'in A v-
68{ffu-ihtc Türkler
rupa'da eriyip kaybolan kolları dışında bütün Türk Dünyası,
Müslüman olacaktır.
Türkler'in İslam Dini'ni fazla bir güçlük çekmeden, seve
seve kabul ettikleri muhakkaktıf. Bu kolaylıkta onların Gök­
Tanrı dinleriyle İsW.miyet arasında birtakım benzerliklerin bu­
lunması da önemli rol oynamışlIr. Türkler'in eskiden
ile birl ikte
cennet ve cehennem'e inandıklarım
Tek Tanrı
biliyoruz. Ü ste­
lik İslam'ın gaza ve cihiida verdiği önem onların hayatlarına ve
dünya görüşlerine de çok uygun düşüyordu. Türkler dünyanın
idaresinin Tanrı tarafından kendilerine ısmarlandığına inamrlar­
dı. İslam'a girmekle onlar Allah'ın
askeri oluyorlar, ellerine hiç­
bir yerde bulamayacakları eşsiz bir dayanak geçirmiş oluyor­
lardı.
Türkler'in Müslüman olmaları hem İslam tarihi, hem
Türk tarihi bakımından, dolayısiyle bütün dünya için pek
önemli bir olaydır. Bu sayede Türkler birliğe kavuşmuş ve eri­
yip yok olmakt.an 'iCWtulmuşlardır. Bugün yeryüzünde Müslü­
man olmayan Türk yoktur, ve Müslüman olunca kendini kay­
bedip yok olan bir Türk topluluğu mevcut değild)r. Ama Türk
soyundan gelmiş birçok topluluklar vardır ki, t:.'Jİ1l ar İslam'dan
başka dınlere girmekle hem dillerini, hem köklerini unIJtmuş­
lar; tamamen karakter değiştirerek kaybolup gitmişl erdir. Tuna
Bulgarları bunun tipik misalidir; bu Türk topluluğu Hıristiyan
olarak lslavlaşınışlar, bambaşka bir millet olmuşlardır. Ş im diki
Bulgarlar'ın Türklük'le en ufak bir ilişkisi kalmamı ştır.
İslam olmaları sayesinde Türkler kendilerini tarih sahne­
sinde üstün millet olarak devam ettirmenin de bir yolunu buldu­
lar. Bir defa, Müslüman olunca, o sırada teşekkül halinde bulu­
nan İslam medeniyetine katıldılar ve bu medeniyet oluşturan üç
milletten (Araplar ve tranhlar'la birlikte) biri oldular. İslam ceb­
hesine girmiş olmaları onları Asya bozkırlarından Yakındoğu'­
ya getirdi ve orada yerleşip kalmal arma sebep oldu. Bu suretle
Türkler tutunabilecekleri, büyük ve istikrarh devlet kurabilecek­
leri bir bölgeye geldiler. Bizim Orta Asya'da kalan amca çocuk­
lanınız adeta bir çıkmaz sokak içinde kalmışlar, eski medeniyet
Tarihte Türklcr/69
lerini bilirip tükettikten sonra herhangibir gelişme [ırsau bula­
mamışlardır.
Öbür yandan İslam alemi de Türkler'in katılmasıyla taze
bir kan ve can buldu. Türkler lslfım'ı kendileri için bir milli dın
haline getirdiler; bütün benlik ve samımiyetleriyle bu dine sa­
rılarak Onbirinci Yüzyı\'dan ıtibaren İslam Dünyası'nın bütün
düşman kuvvetlere karşı korunması işini tek başına y üklen­
dilcr.
İslamiyet devrine kadar Türkler her türlü yüksek meziye­
te
sahip olan, [akat henüz
dünyada kendi yerini tam bulamamış
olan bir milleLLi. İslam, onun yolunu aydınlatan bir ışık oldu
ve Türk milleti bu ışığı takip ettikçe hep 'yükseldi.
iLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ
KARAHANLILAR
Orta Asya'da t ık Müslüman-Türk devleti Karahanlılar'dır.
Karahanlılar Uygur Devleti'nin zaylOayıp dağılmaya yüz tut­
tuğu Dokuzuncu Yüzyıl ortasında Orta Asya'nın batı kısmında
yaşıyoriardı. BaşkentIeri -şimdi haritadan silinmiş olan- Balasa­
gun şehri idi. Doğudan bauya çok geniş bir sahaya yayılan Ka­
rahanh Kağanlığı Doğu, Batı ve Merkez olmak üzere üç haki­
mi yet bölgesine ayrılın ı ştı . Sonraları şimdiki Doğu Türkistan'­
da bulunan Kaşgar şehrini devlet merkezi yaptılar.
ı ık defa Karahanh hükümdarlarından Bazır Han'ın oğlu
Satuk B uğra Han, Onuncu YüzylI'ın i lk yarısında Müslümanlı­
ğı kabul etti ve bunu devletin resmı dıni Ilan eııi. Eskı lfırih­
Ierin bildirdiğine göre, Satuk B uğra Han ile birlikte ikiyüzbin
çadır halkı daha tslam DIni 'ne girmiştir ki, bu aşağı-yukarı bir
milyon kişi eder. Böylece o çağda Orta Asya'da en kudretli Türk
Devleti Müslüman olmuş oluyordu.
Karahanlılar bu tarihten sonra öbür Tü r k boylarını da
t slam birliğine sokmak üzere çalıştılar. B unların zamanında bil­
hassa Kaşgar bölgesinde İ slam kültürü çok yoğun bir şekilde
işlendi ve pekçok kıymetli eser meydana getirildi. B u eserlerin
en önemlilerinden biri Kaşgar'lı Mahmud'un yazdığı
D fvanu
Tarihte Türkler/71
Lugati't-Türk'lür. Türk lehçelerini n bir ansikloped isi olan bu
eser, Karahanlı Hfıkan A ilesi'nden olan Mahm ud tarafından
Arapça yazılmış ve Bagdad'da Abbfısı Halifesi'ne sunulmuştur
(1 071) . ü tarihlerde Türkler İ slfım Dünyası'nda gün geçtikçe
n üfUz kazanıyorlardı. Eski Türkler'in Dünya hakimiyeti ideali
şimdi İ slfım ideoloj isi ile birleşmiş ve Türkler'e yeni bir ufuk
açmıştı. Ö yle k i , Hazret-i Muhammed'in M üslüman Araplar'a
"Ileride bu Ümmetin efendisi Türkler olacakıır" dediği riva­
yetleri dolaşıyord u. Kaşgarlı Mahmud'un kitfıbında b u üstün­
lük havasına rastlıyoruz. Kitabın başlangıcında CiMn hfıkimi­
yeti'ni Tanrı'nm Türkler'e verdiğini. herkesin Türkler'e muhtaç
olduğunu. bunun için Türkçe öğrenmek gerektiğini söylüyor.
Yine bu dcvirde Karahanlılar'ın saray nazınYusuf Has Hacib ta­
rafından yazılan Kutadgu Bilig adlı manzGm eser, özellikle dev­
let idrırccisi olacaklar için öğütler verir ki, o çağda hiçbir ülkede
bu tip bir eser yazılmış değildir.
ı ık Türk m u!asavvıfı Hoca Ahmed Yesevı de K,ırahanlı­
lar devrinde yaşamıştır. Anadolu Türk evliyaıannın çoğunun bu
Ahmed Yesevl'nin yanında dervış olarak yetişip Horfısan yoluy­
la Anadolu'ya geldiğine inanılır. Gerek Hoca Ahmed Yesevı,
gerek diğer Türk m utasavvıfları Türkler arasında Türk Dili'ne
dayanan bir Müsl üman lığın yayılmasında büyük rol oynamış­
lar. böylece Türk birliğininin kurulmasında pek büyük hizmet­
leri olmuştur.
Karahanlılar zamanında kendilerinden başka önce Gazne­
liler, sonra da Selçuklular büyük devlet kurmuşlardı. Karahan­
I ılar'm bu iki devletle de m ünfısebetleri olm uş, hatw kız alıp
verme yoluyla Karahanlı, Gaznel i, ve Selçuklu sulLan fıileleri
arasında akrabalıklar doğmuştur. Mesela Gazneli Mahmud'un
karısı Karahanlı i blig Han'm kızı idi. A lp Aslan'm eşlerinden
Han Melik Şah Hatun ve Sultan Sancar'm eşi Türkan Hatun bi­
rer Karahanh prensesi idi.
Karahanlı Devleti ünüçüncü Yüzyıl'm i lk çeyreğine ka­
dar yaşamış ol makla birlikte, b ir taraftan Gazneli ve Selçuklu ­
Iann, b i r taraftan Karahıtaylar ve Harezmşahlar'ın baskılarıyla
kuvvetlerini kaybetmişler ve başkalarına bağlı birer beylik du-
72{ffu-ihte Türkler
rumuna düşmüşlerdi. Nihayet Mogol istilası bütün diger Türk
devletleri gibi onlann da son kalıntılarını ortadan kaldırdı.
TOLUNOGULLARI, İHŞİDoGULLARI,
SACOGULLARI
Karahanlılar ilk Müslüman Türk devleti idi. Bir de Türk­
ler'in kurdukları ve idare ettikleri, fakat halkının çogunlugu
Türk olmayan devletler vardır. Bu bakımdan ilk Müslüman
Türk devleti olarak Tolunoğulları Devleti'ni saymak gerekir.
Abbas! ımparatorluğu'nda Orta Asya'dan getirtilen Türk
çocukları asker olarak yetiştiriliyor, bunlardan özel birlikler ku­
ruluyordu. Abbası halifeleri Arap komutanların ve devlet adam­
larının kendi ellerinden iktidarı almasından korktukları için,
çoğunlukla Türkler'den meydana gelmiş m uhfifız birlikleri kul­
lanırlardl. Hatili bu Türkler'in yerli halka karışıp gevşememesi
için Bağdad yakınında onlara mahsus Samarra adlı bir şehir kur­
muşlardı. Türkler kısa zamanda Abbasi saray çevresine hakim
olmuşlar, bütün büyük komutanlıkları ve valilikleri ellerine
geçirmişlerdi. En küçük rütbeli bir Türk askeri bile başka halk­
tan olanlara tepeden bakar, kendi dili ve ftdetleri içinde yaşa­
maya devam ederdi.
ışte bu Türkler'den biri olan Tolun Ahmed, 868 yılında
Mısır genel valisi olmuştu. Kısa bir zaman sonra Mısır'dan
Lübnan'a kadar olan bölgede hfıkimiyet kurdu ve kendisini hü­
kümdar olarak ilftn eııi. Bağdad'daki Abbasi Halifesi'ne bağlı ol­
dugunu söylüyordu, ama emir ve kumanda tamamen kendisinde
idi. Onun kurdugu devlete Tolunogulları Devleti denir. Tolun­
ogulları Devleti 868'den 90S'e kadar sürdü. B u tarihte Abbfısı­
ler yeniden kuvvetlenerek Mısır'ı geri aldılar.
!hşidoğulları Devleti'ne gelince, bunu da Ferganalı bir
Türk olan S uriye genel viHlsi Tugaç'ın oğlu lhşid kurdu. lhşid
933 yılında Abbasiler'in Mısır genel valisi olunca istiklalini
ilan etti. Filistin ve Suriye'yi de alarak devlete ilhak etti.
Tarihte TürkIcrn3
thşidoğulları Devleti 969 yılında şii-Fatımiler'in Mısır'ı
ele geçirmesiyle sona erdi.
Sacoğulları Devleti, Abbasilerin Azarbaycan ve Erme­
nistan bölgesi valisi olan Dlvdfıd'ın oğlu Afşın tarafından, yine
ayni bölgede kuruldu. Bu devlet otuzsekiz yıl devam ettikten
sonra Afşın'ın oğlu Feth zamanında AbbasHer tarafından sona
erdirildi.
G AZNELİLER
Gazncl iler Devleti'ni kuran ve devam ettiren sülale, İ ran
bölgesindeki Samfmoğuııarı Devleti hizmetinde çalışıyordu.
Bunlardan Alp Tigin ,
Samfmoğuııarı'nm Herat
vaıisi iken
962
tarihinde Harfısan bölgesinde kendi hükümdarlığını i lan etmiş,
Samfmı hükümdarına da baglılığını bi ldirmişti. Ondan sonra
gelen İ brahım Bi i ge Tigin ve Pirt Tigin zamanlarında bu devlet,
yine Samanoğulları'na (SamflOoğulları Türk değildir) bağlı ola­
rak devam etti.
kurucusu, Pirı Tigin'den son­
Gazncliler Devleti'nin asıl
ra gelen Sebük Tigin'dir. S ebük Tigin, Alp Tigin'in yanına
evlftdlık olarak girmiş Isık Göl'lü bir Türk'W. Samanı Devle­
ti'yle bağını kopardı ve müstakil devlet
haline
geldi.
977-997
arasındaki yirmi yıllık hükümdarlığı zamanında komşu devlet­
lerle doğrudan i l işki ler kurmuştu. Fakat Samanoğulları yine
bunlar üzerinde hak iddia ediyorlard ı . Nihayet Ka rahanlı lar 999
tarihinde Samanoğulları'nın merkezin i işgaı edip saltanatlarına
son verince, Gazneliler Devleti
kısa
zamanda o zamanın
en
büyük devleti (imparatorluk) oldu.
Sebük Tigin'in
997'de ölümü üzerine yerine büyük oğlu
Mahmud geçmişti. Gazndi Mahmud adıyla şöhret b ulan bu h ü-
Tarihte Türkleri 75
kümdar Türk ve İslam tfırihinin en büyük sultanlarından biri­
dir. Şiiler'e karşı Sünni Müslümanlıgm hakimiyetini sagladıgı
için BaMad'daki Halife de kendisini destekliyor ve ona "Sultan"
ünvanını veriyordu.
İslam tarihinde adeta bir efsane kahramanı haline gelen
Gazneli Sultan Mahmud, otuz yılı aşan hükümdarlık zama­
nında devamlı seferlerle Kuzey Hindistan'ı ele geçirmiş, böy­
lece Hindistan' da İslamiyet'in kökleşmesini saglamıştıf. Bu­
günkü Pakistan bir bakıma onun eseri sayılır.
Gazneli Mahmud İran'dan Hindistan'm kuzey eyalet­
lerine kadar bütün ülkeleri zaptedip kendisine bağladı. Alimleri
ve san'atkarları koruyan, kültürün gelişmesine büyük hizmetleri
dokunan bir hükümdardı. Öldügü zaman" ( 1 030) kurduğu devlet,
göçebe Oğuz kitleleri tarafından tehdid edilmeye başlamış-tı.
Oğlu Sultan Mes'fıd bunlarla uzun zaman müdidele ettiyse de
sonund a ,
1 04 0 yılında Tugrul ve çagn B eyler'in komuta­
sındaki Oğuz kuvvetlerine yeniIdi. Gazneliler'in hakimiyet sa­
hası -Hindistan bölgesi hfıriç- Selçuklular'a geçti. Gazneli Sul­
tan Ailesi 1 1 9 1 yılına kadar ayakta kalmış olmakla birlikte, La­
mamen Selçuklu SUllanlarına bağlı olarak yaşadılar.
B Ü Y Ü K SEıÇUKlU İ MPARATORlU C U
B ugün Türkiye'de yaşayan Türkler'in doğrudan doğruya
dedeleri B üyük Selçuklu I mparatorluğunu kuran Oğuz Türkle­
ri'dir.
Oğuzlar Göktürkler zamanında onların idaresine bağlı
olarak Selenge Innağı boylarında yaşıyorlardı. B ütün Türk boy­
ları içinde Göktürk iktidarına en çok baş kaldıranlardan biri de
Oğuzlar'dı. En sonunda Uygurlar'la birl ikte Göktürk ailesinin
saltanatını yıktılar ve Türk Devleti'ne hakim oldular. Sonraları
Kırgız boyundan Türkler'in baskısıyla Oğuzlar daha Batıya,
Seyhun N ehri civftrına göçrnek zorunda kaldılar ve oraya yer­
leştiler. İ çlerinden büyük bir bölümü K uzey Karadeniz üzerin­
den Ukrayna ve Balkanlar'a giui . Avrupalılar'ın "Uz" dedikleri
bu Oğuz kitlesi zamanla Hıristiyan olarak kayboldu, bir kısmı
Bizans ordusunda hizmet ederken Malazgirt savaşında akrabaları
olan Selçuklu Oğuzları'nın tarafına geçLiler.
Asya'da kalan Oğuzlar'ın büyük çoğunluğu Aral Gölü ile
Hazar Denizi arasında yaşıyordu . B unlar Onuncu Yüzyıl'da Ha­
zar Kağanlığı'na bağlı bir yabguluk halinde idi. Oğuz Yabgu­
l uğu güneyde Müslüman ü lkelerle çevri l i idi ve Oğuzlar güneye
doğru gcldikçe Müslüman oluyorlardı . Oğuzlar Müslüman
dukuın sonra bunlara
Oğuzlar
01-
"Türkmen" adı veril m iştir.
24 boydan meydana geliyordu . B u yirmi dört
Tarihte Türklern7
boyun O�uz Han'ın Gün, Ay, Yıldız; Gök, Dag ve Deniz adla­
rındaki altı oglundan ve bu altı oğlun hcrbirinin dördcr oğlun­
dan (24) türcdigine inanılıyordu. Gerçekten 24 boyun onikisine
Bozoklar, Onikisine Üçoklar dcnirdi ki, Bozoklar'ın sembolü
yay, üçoklannki ise ok idi. Oğuz Destanı'nda gördüğümüz gibi,
Oğuz'un üç oğluna yay, öbür üç oğluna da ok verdiği inancı
vardı.
Bugünkü Türkiyc'dc yaşayan bizlerin herbiri işte bu yir­
midört Oğuz Boyu'ndan birinden gelmişizdir. Türkiye'deki bir­
çok yer isimleri ve bugün buralarda yaşayanların isimleri Oğuz
boylarının isimleridir. Hcpimiz ailcmizin soyunu ve bölgemizi
biraz araştırırsak hangi Oğuz boyu'na mi:\nsup olduğumuzu bu­
labiliriz. Bu boyların isimleri şöylcdir:
Bozakla r : Kayılar, B ayatlar, Alkaevliler, Karaevlilcr,
Yazırlar, Dodurgalar, Dögerler, Yaparlılar, Avşarlar, Beğdililcr,
Kızıklar, Karkınlar. Bu oniki boy Oğuz Han'ın Gün Han, Ay
Han vc Yıldız Han adlı ogullarından türemiştir.
Üç aklar: Bayındırlar, Peçenekler, Çavuldurlar, Çepnilcr,
Salurlar, Eymürler, Alayuntlular, Yüregirler, tgdirler, BüMüz­
ler, Yıvalar, ve Kınıklar. Bunlar da Oğuz Han'ın Gök Han, Dağ
Han, ve Deniz Han adlı ogullarından türemiştir.
Üçoklar ve Bozoklar arasında iktidar kavgası vardı, her­
biri kendi kolunun daha üstün oldugunu iddia eder ve beyligin
kendisinde olmasını isterdi. Bazı boylar diğerlerindcn daha kala­
balık ve güçlü oldukları için onlar fazla saygı görürlerdi. Kayı­
lar, Kınıklar, Bayatlar en ileri gelen Oğuz boylarıydı. Selçuk­
oğulları ailesi Oğuz'un Kınık )Joyundandı, Osmanoğulları ise
Kayı boyundandrr.
Kınık Boyu Oğuzları Onuncu Yüzyıl'da Scyhun Nchri
civarında yaşıyordu. Dukak Bey adlı bir boy beyleri vardı. Du­
kak ölüncc yerine oğlu Selçuk Bey gcçti. Selçuk Bcy'in Oğuz
Yabgusu ile arası açıhnca Kınıklar büyük Oğuz kitlesinden ay­
rılarak Cend şehrine gelip yerleştiler ve burada hepsi Müslü­
man oldular.
78(farilıtc Türkler
Selçuklu Hancdanı'na adını veren Selçuk Bey'in beş oğlu
oldu. Bunların adları suasıyla M ikail Bey, İ srail Arslan Yabgu,
İ nançYabgu, Yinal Bey ve Yunus Bey'dir. Bunlardan İ srail Ars­
lan , Oğuz YabgulUğu'nu eline geçirerek Oğuzlar üzerinde Sel­
çuklu hftkimiyetini kuran kumandandır.
Onuncu Yüzyıl'ın sonlarında Oğuzlar, Karahanlı Devle­
ti'ne bağlı bir yabguluk durumunda idiler. O wihlerde Oğuzlar'a
s ınır iki büyük Türk Devleti'nden biri de Gaznel i ler'd i . Kara­
hanlılar ve Gazneliler İ ran'daki Samanoğlu Devleti'ni yıkıp top­
rakhuını paylaşmışlardı. GazneliIcr daha da kuvvetlenerek Kara­
hanl ı lar'ın Batı'ya doğru sarkmak üzere yaptıkları bü tün te­
şebbüslcri kırdılar. Fakat o sırada iki devleti b irden tehd'id eden
bir tehlike vard ı: Oğuzlar. Oğuzlar büyük hayvan sürüleri pe­
şinde göçebe yaşayan, ve bu yüzden çok geniş bir sahayı h ü­
k ümleri altında tutan savaşçı bir kitle idi. Ü stelik kendilerinin
Türk kağanlığı ı.ahtının asıl sahibi olduklarını iddia ediyorlardı.
Hem KarahanIılar'dan, hem Gazneliler'den kendileri ve sürüleri
için çok geniş topraklar istiyorlardı.
Karahanl ılar daha zay ı f oldukları için en büyük tehlike
onl,uı bekliyordu. B unun üzerine Karahanlı Hakanı Kadir Han,
Gazneli S u l tan Mahmud'u Oğuzlar aleyhine kışkırttı. Gazneli
Mahmud, her yıl H indistana sefere gidiyor ve o sırada kendi ül­
kesine yapılacak herhangi bir ı.aarruzdan kuşku duyuyordu. Oğuz
tehlikesini önlemek için Emir Arslan Yabgu'yu sarayına davet
eııi , �onra hile ilc onu esır edip Hindistan tarafında bir kaleye
hapsetti. Oğuzlar yabgularını kurtarmak i çin Mahmud'a çok
ricfıc ılar gönderdiler, ama hiçbir sonuç alamad ı l ar. B un un
üzerine iki taraf arasında açık bir m ücadele başladı.
Sultan Mahmud, tam Oğuzlar Horasfın bölgesine n üfUz
edip oralara yerleşmek üzereyken bir sefer açtı ve İran'ın geri ka­
lan bölgelerini de istila ederek m utlak b ir hük i m i yet kurdu.
Oğuzlar çok zor durumda kalmışlardı. Arslan Yabgu'nun yerine
geçen İ nanç Yabgu da Karahanl ılar tarafından öldürülmüştü.
Oğuzlar'ın başında Selçuk'un torunu ve Mikail'in oğulları olan
Tuğrul ve çağrı Beyler bulunuyordu. Bunhu Gazneliler'e saldır­
mak için fırsat kollamaya başladılar. 1030 y ılında Gazneli S ul-
Tfu-ihtcTürkler{79
Lan Mahmud ölünce bu fırsat eııerine geçti. Mahmud'un iki oit
l u Laht kavgasına girişmişti. Halbuki Tuğrul ve çağrı Beyler
Lam bir dayanışma içindeydiler. Tıpkı Bilge Kağan ve Kül Ti­
gin gibi, Tuğrul Bey devletin başma, çağrı Bey ordunun ba­
şına geçmişlerdi.
Gazne tahtını S ultan Mes'ud ele geçirdi, fakat babası ka­
dar büyük bir devlet adamı olmadığı için Oğuz tehlikesini gö­
remedi. I 03 l 'den başlayarak ıo37'ye kadar Oğuzlar Gazne top­
raklarına devamlı hücum eııiler. Nihayet çağrı Bey l 037'de
Merv şehrini aldı ve kendi adına hutbe okuttu. Şelçuklu Devle­
ti resmen kurulmuştu. Bir yıl sonra Nişabur fethcdildi, Tuğrul
Bey "Sultan" ililn edildi Neden sonra S ultan Mes'ud tehlikeyi
görerek çok büyük bir ordu ilc Selçuklular'ın üzerine yürüdü.
Selçuklu ordusu henüz böyle büyük bir İmparatorluk ordusu
ile başa çıkacak güçte değildi. Bunun üzerine Tuğrul ve çağrı
Bey- Icr Türkmen taktiği ilc mücadeleye karar verdiler. Gazne
ordusu ile karşılaş makw.n kaçıp, onu yıpratmak ni yetinde idil­
er. Çok sür'atli birliklerle Gazneliler'in gerisine, ilerisine
hücum edip kaçıyorlar, koca orduyu peşlerinden yüzlerce, bin­
lerce kilomet- relik bir ıakip harekauna zorlu yorlardı. Bu arad a
Gazne şehirle- rini işgal etmeye başladılar. Şeh irliler önce bu
göçebe ve savaşçı kalabalıktan çok korkuyor, onlara yüz ver­
miyorlar ve Gazne ord usunun gelmesini istiyorlardı. A m a
Selçuklular'ı kendilerine çok i y i davrandığını görünce onlarla
işbirliği etmeye başladılar. Ö bür yandan Gazne ordusu ye­
tişince bu şe-hirleri tekrar ele geçiriyor ve halka onlarla
işbirliği ettiklerin-den dolayı ağır cezalar veriyordu. Böylece
Selçuklular bütün halkın gönlünü kazan m ış, Gazneliler'e karşı
bir hoşnudsuzluk havası yaratmaya muvafhık olmuşlardı.
Bir yıl k adar süren b u kovalamacadan sonra iki ordu
Merv şehri yakınındaki Dandenakan çölünde karşılaştı. Gazne
ordusu bilkin bir halde idi, k umandanıarı arasında anlaşmazlık
vardı ve S ullan Mes'ud herşeye hakim olamıyordu. Oğuzlar'ın
yıldırım gibi saldırmaları üzerine Gazne saflarında bozgun baş­
ladı. Oğuz okçuları ordunun ileri kanatlarını ok y ağmuruyla
şaşkına çevirmiş, sonra dağılan askerin üzerine kılıç ve kargı
80{fiirihıe Türkler
ilc hücfıma başlamı ştı. Sultan Mes'fıd ordusunun yok edi ­
leceğini anlayınca geri çekildi, bütün ağırlıkları Selçuklular'ın
eline geçli.
1040 yılında yapılan bu Dandenakan Meydan Sa­
vaşı işte bizim bugünkü Türk Devletimizin temelinin atıldıgı
savaştır. Büyük Selçuklu Devleti ve dolayısiyle Türkiye Türk
Devleti bu savaşla kuruldu. Demek ki, 1 988 yılı, devletimizin
kuruluşunun 948. nci yıldönümüdür.
Selçuklular bu zaferden sonra büyük bir hızla İran'ın ta­
mamını fethedip oradan Doğu Anadolu'ya, Irak ve Suriye'ye
sarkl1lar. Devletin merkezi Nişahfır'dan Rey (şimdiki Tahran
bölgesi) şehrine taşındı. Tuğrul Bey Büyük Sultan olmuş,
çağrı B ey yine başkomutanlığa devam ediyordu. Tuğrul Sul­
tan'ın oğlu yoktu. Bu yüzden Selçuklu sultanlığı çağrı Bey'in
oğullarıyla devaın elti. Büyük SuILan Alp Arslan işte bu çağrı
Bey'in oğludur.
Selçuklu zaferinden sonra Gazneliler birkaç defa toparla­
narak hücfım denemesine kalkışıılarsa da fayda vermedi, en so­
nunda Hindukuş Dağları'nı sınır yaparak güneye çekildiler. Ka­
rahanlılar'la da barış yapıld ı , her iki hükümdar fıilesi arasında
akrabalıklar kuruldu.
Selçuklular ve İslam Dünyası
Selçuklular Ortadogu'ya indikleri zaman İslam Dünyası
büyük bir bunalım ve kargaşalık i çindeydi. Bağdad'da bulunan
Abbasi H alifesi Sünni İslfım Dünyası'nın en büyük lideri idi,
ama Abbasi İmparatoru olarak siyasi ve askeri gücünü kaybet­
mişli. Bağdad'a ve tran'ın bir kısmına hfıkim olan Şii Büveyh­
oğulları, halifeyi bir kukla haline getirmişlerdi. Onlar Mısır'a
hakim olan Şii Fatımi Halifeleri'ni din ve devlet lideri olarak
tanıyorlardı, [akat bulundukları bölgede Sünni Müslüman­
lar ezici çoğunlukta olduğu için B ağdad Halifesi'ni ortadan
kaldırmaktan da çekiniyorlard ı. Gazneli Mahmud Şiiler'in as­
keri ve siyasi kuvvetini büyük ölçüde sindirmişti, ama Sünni
Tariıııe TürkJcr/8 1
M üslümanlı�a d üşman olan birçok Şii grupları gizli teşkBatlar
haıinde her tarafı karıştırıyorlardı. Kısacası, Abbasi İ mparatorlu­
gu içindeki Müslüman ülkelerde hem siyasi anarşi, hem de şid­
detli bir inanç kargaşalığı vardı . Ortada büyük bir otorite bulun­
madığı için İ slam toplu lugu çeşitli mezhep grupları halinde
siyasi parçalanmaya doğru gidiyordu.
Selçuklular S ünni Müslüman'dı. Abbasi Hallfesi kendi
iktidarını ve kendi camiasını Şii-Batıni güçlere karşı koruyabil­
mek için S ünni hükumeLlere büyük yakınlık gösteriyordu. Ni­
tekim Ha\1fe, kendisi sultan olduğu halde, Gazncli Mahınud'u
" S u ltan"
mm etmişti. Böylece hem Gazneli Mahmud kendisini
tanıtma imkfını bulmuş, hem Halife böyle ·bir kuvvetin h ima­
yesini kazanmıştı. Şimdi de Tuğrul Bey'i "S ultan" olarak tanı'
yordu.
Selçukoğulları her iki tarafa menfaat sağlayan bu yakın­
lıktan gereği gibi faydalandılar. Tuğrul Bey l OSS'te hac yolları­
nın g üvenliğini sağlamak bahanesiyle lrak'a, yani Halife'nin
hüküm sürdüğü bölgeye girdi. Abbasi Halifesi Kaaim Biemril­
lah onu Bağdad'a dfıvet eııi; Tuğrul Bey'i "Müslümanların Hü­
kümdar:" ilan ederek Bağdad'da Cuma hutbesini onun adına
okuttu. Tuğrul Bey, büyük bir merasimle Bağdad'a girdi. Bağ­
dad halkı kendilerini Ş iiler'in zulüm ve k� rgaşalığından kurtara­
cak olan bu büyük sultanı ve askerin i b i r bayram havası içinde
karşıladı. Halife, Sultan'ın kızı Hadice Arslan Hutun ile evlene­
rek aradaki bağı iyice kuvvetlendirdi. Ş iiler her t.arafta yakalanıp
hapsediliyor ve böylece anarşinin kökü kesi liyordu. Fakat o
sırada Tuğrul Bey'in İ brahim Yinal isyanı ile uğraşmasını fırsat
bilen Şiiler yeniden toparlandı ve Bağdad'a hakim oldular. Tug­
rul bey, bunun üzerine ikinci defa Bağdacl'a girdi, bütün isyancı
Ş ii birliklerini imha ettikten sonra bunların elebaşılarını idam
ettirdi . Böylece Sünni İ slam Dünyası'nda Selçuklu hakimiyeti
kesin bir şekilde kurulmuş oldu.
Sultan
1 063 yılında arkasında büyük bir devlet ve herbiri
yüksek seviyede kumandan ve devlet adamı olan kalabal ı k bir
aile bırakarak öldü. Yerine yeğeni olan Horasan Valisi Alp Ars­
lan hükümdar oldu.
82ff;hhle Türkler
Alp Arslan
Eğer Türk ve İslftm uıri hinin son dokuzyüz yıllık kaderi­
ni çiz�n tek bir insan göstermek mümkün olsaydı, bu, hiç şüp­
hes iz Alp A rslan olurdu. Gerçekten onun son H ıristiyan savlcti­
ni kırdıklan S()J1ra Türkler'e Anadol u'nun ve bütün İslam-Orta­
doğu'nun kapılarını açm ış olması tarihin gidişini değiştirmiş­
tir. Alp Arslan'dan sonra İslfıın tarihi "Türk ürihi " halinde de­
vam etmiş, yfıhud Türk türihi İsıüm'ın tflfihi olm uştur.
A l p Arslan 1 029 y ılında doğd u. B abası çağrı Bey'in
kendisinden başka Süleyman , Kavun, Yfıkut, Osmfın , Arslan
Argun, tıyas ve Behramşah adlı yedi oğlu daha varclı. Alp A rs­
lan daha delikanlı çağında iken babasının yanında savaşlara
katılmış, iyi biri kumandan ve devlet idarecisi olarak yetişti­
rilmişti. 1 5- 1 6 yaşliırında iken babası tarafından Gazne sınırla­
rının muharazasına memur edildi ve ilk defa burada Gazne ordu­
sunun yeni bir h üeumunu kırarak bÜlÜn G azne k uvvetlerini
imhfı eLLi. Hemen arkasından Karahan l ı lar'ın Horüsfın tarafına
yaptıkları bir laarruzu k,lfşıladı ve onları geri çekilmek zorunda
bıraktı. GazncI iler kısa bir zaınan sonra yeniden büyük k uvvet­
ler toplayarak BcIh şehrin i almak üzere geldiklerinde Alp Arslan
bunları son defa ve müdhiş bir yeni lgiye uğraLLı . O şimdi tıpkı
Kül Tigin gibi askerinin en önünde düşman sanarına dalıyor ve
d üşmanın merkezi üzerine bir yıld ırım h,lfekfıtı yaparak kesin
neticeyi al ıyordu. N itekim bu son savaşta yanına seçme savaş­
çılardan bir grup alarak Gazneli ord usunun ortasına dalm ış ve
Gazncl iler'in kumandanını yakalayıp esır etmişti.
Babası Gazı .Çağrı Bey lO60'da öldüğü zaman Alp Ars­
. lan otuzbir yaşındaydı. Amcası Tuğrul S ultan onu H orasfın va­
llliğine uıyin eLLi. l O58'te Tuğrul'un amcası oğlu lbrfıhim Yinal
Selçuklu tahtına hak iddia ederek başkaldırdığı zaman, Alp Ars­
lan kendi ordusuyla birlikte Tuğrul'a katıldı ve i syanın bastırıl­
masında önemli rol oynadı.
1063 yılında Tuğrul öldüğünde yerine B ağdad'daki Hall­
fe'nin de k atıl dığı b i r mecliste Alp Arslan uygun görül d ü ve
1064 y ı l ı Nisanı'nda Alp Arslan törenle B üyük Selçuklu tahtı-
Tarihte Türklcr/�!3
na oturdu. Selçuklu ailesinde ondan başka daha birçok şehzfıde
vardı ve bunlar da taht için hak iddia ediyorlardı. Ö nce kardeşi
S üleyman karşısına çıktı , fakat çarçabuk safd ışı edildi. Sonra
Gaineli Mahmud'un vaktiyle tuzağa düşürerek hapsettiği Oğuz
Yabgusu Arslan Yabgu( İ srail)'nun oğlu Melik Kutalmış büyük
bir ordu ile Rey üzerine yürüdü . Melik Kutalmış çok yüksek
meziyetleri bulunan ve devletin bilhassa BaLı eyilJetleri tarafın­
dan kuvvetle desteklenen bir liderdi. Alp Arslan bu teh likeyi
derhal önlemek üzere ordusuna cebri yürüyüş emri vererek Ni­
şablir'dan Rey'e geldi ve Kutalmış'tan önce şehre hakim oldu .
Melik K1;Jtalmış onun büyük amcası sayıldığı için kendisine
çok saygılı davrandı, elçiler göndererek bu işten vazgeçmesini,
M üslüman'ı Müslüman'a kırdırmaktansa kafire karşı birlikte
cihfld etmelerini teklif eLLi. Kutalmış mutlaka suILanlık istiyor­
du. Bunun üzerine Alp Arslan anı bir manevra i l e Kutalmış'ın
ordusuna h ücum etti . Yenilip geri çekilirken alı sürçlÜğü için
hızla yere d üşüp ölen amcası Kutalmış'ın cenazesini alıp Tuğ­
rul Bey'in yanına merrısim k göındürdü. İ syancı ordunun ku­
mandanıarım ve askerlerini hep affetti. B unların ardından kendi
kardeşi Kavun isyan etti ise de, yenilcceğini anlayınca af diledi,
Alp Arslan onu da cezaıandınnadı.
ı o64'Le Güney Kafkasya'daki Gürcistan Krallığı'nı orta­
dan kaldırdı ve bölgedeki son Hıristiyan hakimiyetine böylece
son verdi. Ertesi y ı l Doğu'ya, Maveraünnehr'e yöneldi. Harezm
ülkesine kadar girdikten sonra oradaki Oğuz kitlelerini yeni açı­
lan ülkelere yerleşmek üzere B atı'ya sevketti. Böylece Doğu'­
dan Batı' ya büyük Oğuz akım başlamış oldu.
Kendisi Türkistan'da iken beylerinden Afşın, G ümüş Ti­
gin ve Ahmed Şah'ı Doğu Anadolu bölgesinde ileri harekata
göndermişti. Afşın Bey'in emrindeki akıncı birlikler Konya'ya
kadar girdi ve buralarda Bizans Devleti'nin otoritesini iyice kır­
d ılar. Fakat A l p Arslan'ın öncelik verdiği iş, İ slam Dünyası'­
nın bozulan birliğini s�ğlamak ve bunun için de Mısır'ı fethede­
rek oradaki Ş ii-Fatimı idaresine son vermekti. Ordusunu Azer­
beycan'da toplayarak Diyarbekir ve Haleb üzerinden M ısır'a in­
mek üzere harekete geçti.
1070 yılı ortaları idi. Alp Arslan,
84(Tfırihtc Türkler
şark bölgesinde Malazgirt de dahil birçok B izans kalelerini b irer
birer a larak Diyarbekir önlerine geldi. Diyarbekir hükümdarları
onu bağlılıklarını arzederek yerlerinele kaldılar. Urfa'yı kuşattı,
fakat asıl seferini geciktireceği için muhasarayı yarıda bırakarak
H aleb'e geld i . Haleb h ükümdarı Mahmud, önünde d iz ÇÖklÜ .
Haleb'den Mısır'a doğru hareket edip bir, günlük yol almıştı ki,
Anadolu'dan gelen haberciler B izans I mparatoru'nun büyük bir
ord u ile Doğu'ya yürüdüğün ü , Türkler'in elinde bulunan bazı
kaleleri de geri aldığını bildirdiler. Ordusunun bir kısmını S U­
riye'yi fethetmek üzere orada bırakarak bir kısmını arkasına aldı,
yıldırım hızıyla Ahlat üzerinden Malazgin önlerine geldi. B u
sür'atl i yürüyüş sırasında ord udaki yaşlı askerlerini d e terhıs et­
miş, yanına sfıdece genç savaşçıları alm ıştı. B ÜlÜn askeri kırk­
be�bin kadardı, bunlara Doğu Anadol u Müsl ümanlar'ından on­
bin kadar da gönüllü süvftri kauldı. Bizans I mparatoru Romanos
Diogenes'in emrinde bunun iki mislinden fazla bir kuvvet vardı.
İ mparator, Tuna boylarındaki Peçenek ve Uzlar'la birlikte daha
birçok yabancı kavimlerden ücretli askerler de toplayarak muaz­
zam bir kalabalığı Malazgirt önüne yığmıştı. B u ordunun bin­
lerce araba ile taşınan savaş ağırlıkları da bulunuyordu.
Türkler için durum son derece korkunçtu. B urada yapıla­
cak savaş onların Doğu'daki kaderlerini belirlcyccek, Türkler'in
kaderi ise İ sEım Dünyfısı'nın geleceğini tayi n edecekti. Alp Ars.­
lan herhangi bir felftkete karşı vezıri Nizfunülm ülk' ü Hemedan'a
gönderd i ve gerekli tedbırleri aldırdı. Yerine daha önce oğlu Me­
lik�fıh'ı vcliahd tftyin etmişti. Bağdad'daki Abbfısı Halifesi bu
büyük teh like karşısında Allah'ın Büyük Sultan Alp Arslan'a
yardım ını n i yfız etmek üzere bÜlÜn İ sıüm A lemi'ne haberler sal­
m ı ş , dımilerde milyonlarca Müslüman d uf\ etmeye başlamış­
lardı.
Alp Arslan savaştan birkaç gün önce Bizans ordusu hak­
kında keşif yapmak üzere bir süvari birliği göndermiş, bu birlik
General Bryenos emrindeki Bizans öncü kuvvetlerini müthiş bir
bozguna uğratm ıştı. S ultan, son olarak kumandanlarından Sav
Tigin'i İ mparator'a elçi gönderdi ve barış istedi. B izans 1 mpara­
toru barış tekIIfine karşı Sav Tigin'e
"Barışı Rey de görüşece'
Tarihte Türkler/85
ğiz. Ordum Isfahtın 'da kışlayacak, hayvanlarım Jlemedtın'da su­
lanacaktır" diye son derece kibirli, nezaketsiz bir cevap verdi.
B unun üzerine Sav Tigin:
"At/arınız elbette Hemedan'da kışlayacak, ama si­
zin nerede kışiayacağtnlZl ancak Allah bilirı "
dedi ve geri döndü.
Son sözü kılıçlar söyleyecekti. Büyük Sultan, savaş için
mukaddes Cuma gününü seçti. Gün do�arken bütün komutan­
lanm ve birliklerini toplayıp onlara şu kısa konuşmayı yapu:
"Beylerim, yiğit erlerimi Babamın, amcam Sul­
tan 'ın ve benim yanımda yıllarca her türlü cefaya göğüs
gererek dın ve devlet için kanlarını�ı akıttınız. Içimizden
niceleri şehid olup Allah katlM vardı, hepsinin yeri cennet
olsun. Işte bugün bizim için de en büyük imtihan gelip
çatmıştır. Burada Allah'tan başka Suilan yoktur, emir ve
kader sadece O'nun elindedir. Hepimiz O'nun hükmü altın­
dayız. Benimle birlikte savaşmakta veya benden ayrıl­
makta serbestsiniz " .
Bunun üzerine çok duygulanan askerler:
"Allah şahid olsun, seni asla bırakmayacağız!"
diye bagırdılar.
"Askerlerimi Işte atımın kuyruğunu bağladım. Bir
er gibi savaşa gireceğim. Üzerimde sultanltk belirtisi hiç­
birşey yoktur. Sehfd olursam, ilzerimdeki şu beyaz elbise
kefenim olsun. O zaman ruhum göklere çıkacaktır".
Sonra aıından yere indi ve secdeye kapandıktan sonra ellerini
�öge doğru açıp:
"Ya Rabbi! Seni kendime vekfl ediyor, azametin
karşısında yüzümü yere sürüyor ve Senin uğrunda sa­
vaşıyorum. Ey Tanrım , niyetim Mlistir, bana yardım et.
Sözlerimde yalan varsa beni kahret" dedi.
86!fiirilue Türklcr
Üzerinde yay ve sadak (ok kesesi) yoktu, sadece kılıcını
ve gürzünü almıştı. Bu da onun gerçekten bir er gibi göğüs gö­
ğüse savaşa gireceğini gösteri yordu. Yanına kumandanlarından
Sav Tigin, A fşın, Ahmed-Şah, Kutalmışoğl u S üleyman Şah ve
Artıık Bey'i çağırarak, onlarla son bir görüşme dalut yaptı. Pla­
na göre Türk ordusundan bflZl birlikler pusu yerlerine saklana­
cak , çevik süvftri birlikleri d ii�manı arkalarından buraya çek­
tikten sonra iki \.araftan hücum edilecekli.
26 Ağustos
1 07 1 Cuma günü sabahın erken saatlerinde
Türk süvarileri ok hücumuyla Bizans ordusunu sağdan, soldan
yoklamaya başladılar. Yardımcı hizmetlileriyle ikiyüzbin kişi­
ye yaklaşan bu koca ki tle kımı ıdamak bilm iyordu. Türk sü­
vftrileri h ücumlarının boşa giuiğini anlayınca çek ilmeye karar
verm iş gibi yapıılar ve geri döndüler. B unun üzerine Bizans
I mparatoru laarruz emri verdi ve Bizans ordusu tükibe geçti. B i­
zans birlikleri ilerledikçe Türkler'in pusu yerlerine düşüyor ve
pusudaki piyftde askeri i le önden giden süvfıri arasında kıskaca
girip mahvoluyordu. B i zanslılar kendi yerlerinden yeteri kadar
ayrılıp içeriye girince, bu defa Kutalmışoğlu'nun sağ kanadı i le
A rşın Bey'in sol kanadı bunların iki tarafını bir yay gibi kapa­
tarak çevird i . Bizans ordusundaki Uz lar (Oğuzlar) ve Peçenek­
ler, karşıhtrında soydaşlarını görünce hemen onl<trın safına geç­
m işlerdi. Tehlikeyi sezen Ermenı birlikleri de i mparatoru bıra­
kmak kaçmaya başladılar. Diogenes kapanan çemberi yarmak
için ne kadar çırpıncüysa da baş,tramach ve ordusunun merkezine
dalan bir Türk s üvari birliği t,trafından bütün maiyyeıiyle bir­
likte esır edildi.
Akşam karamken Malazgirt Ovası'nda Türkler'in kılıç
d,trbelcriyle henüz yere serilmemiş olan d üşman birlikleri de pe­
rışan bir şekilde teslim oldular. Bizans I mparatoru'nu Türk S ul­
tan'ının çadırına getirdiler. Alp Arslan onu bir misafir gibi kar­
şıladı, yaptığı siyası ve askerl hataları anlattı. Diogcnes idam
edilmeyi veya zincire vurulmayı bekliyordu, çünkü kendisi Alp
Arslan'ı esir etse öyle yapacaku. B üyük S u l tan onu serbest bı­
raktı. Bir anlaşma yapular ve Diogenes, yanında m uharızIarı ile
İ stanbul'a döndü.
Tarihıe Türkler/S7
Alp Arslan'ın kazandığı zaferin haberleri hemen büıün
İ slilm Dünyası'na yayıldı. Milyonlarca Müslüman dım ilerde
ıoplanarak bu lutuf ve yardımından dolayı Allah'a şükrettiler ve
Alp Arslan'ın yiğit aclını tebcn eııiler.
İ şte Türk ve İ slam Dünyası karşısındaki son Hıristiyan
savlelini kıran ve bizlere bugün yaşadığımız yurd u m uzu açan
büyük zafer budur. Türk ve İ slftm D ünyfısı o m ü bfırek Cuma
sabahı tckbirlerle hücuma kalkan Alp Arslan'a ve ardındaki elli­
bin ere olan şükranlarını hiçbir zaman unutmayacaktır.
Alp Arslan'ın anlaşma yaptığı İ mparator Diogenes, İ s­
tanbul'a varınca hapsedildi ve gözlerine mil çekildi, çünkü onun
yenildiği haberi gelince yerine hemen bir b(lşkası geçmişti. An­
laşmanın yerine getirilmediğini gören S u l tan, Kutal m ı şoğlu
S üleyman B ey'e Anadolu üzerinç sefere çıkmasını ve barışla
al ınamayan yerleri savaşla almasını emreııi. Kendisi de Mfıve­
rfıünnehr tarafına, yani Karahanh ülkesine yöneldi.
1072 yılı Mayıs ayında fethettiği bir Karahanh kalesinin
kom utanı ile konuşurken Yusuf adlı kale kom u tanı birden hü­
cum ederek SuIilin'ı göğsünden ağır yaralad ı . Aldığı hançer ya­
rasıyla ölen Alp Arslan henüz
43 yaşında bulunuyordu. Vezır
Nizamülmülk, herhangibir kargaşalığa meydan vermeden Alp
Arslan'ın oğl u ve onun sağlığında veııahd olan Melikşfıh'ı Sel­
çuklu tahtına oturttu.
Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun
Yükselişi ve Düşüşü
A lp Arslan'ın yerine Selç u k l u S ultanı olan Melikşfıh,
· 1055 yılında doğmuştu. Babası onu kendi seferlerine göıürıne­
miş, vezır Nizamü l m ük'ün yanında devlet merkezinde tutarak
devlet i şlerini iyi öğrenmesini ve tahsıl i n i ilerletmesini iste­
m işti. Gerçekten Melikşah i y i bir eğitim görd ü . Zamanında
Selçuklu İ mparatorluğu gerek siyasi, gerek idari ve askeri teş­
kilat bakımından çok geliştiği gibi, devletin sınırları da o güne
kadar hiç görülmemiş bir genişlik kazanmıştır.
88/flirihte Türkler
Melikşfıh önce suıı.anlık iddia eden amcası Kirman hü­
kümdarı Kavurt'u yendi ve ort.adan kaldırdı. Ardından Doğu sı­
nırlarına tccfıvüz eden Kanıhanlılar'a sefer yaparak onlara baş eğ­
dirdi. Gazneli ler'le bir barış yaptıkı.an sonra babasının ölümüy­
le yarım kalmış bir işi tamamlamaya döndü; Mısır'a kadar bü­
tün Yakın ve Ortadoğu'yu tek bir idare altında toplamaya yö­
neldi.
Beylerinin bir kısmını Anadolu'nun istilfısına memur
ederken, bir kısmını da S Uriye t.ara[ına gönderdi. Anadolu'da ça­
lışan Kuı.almışoğlu S üleyman Bey kısa bir zaman sonra Üskü­
dar'a kadar gelecekti. S uriye'ye gönderdiği Atsız Bey ise Ş iı
Ffıtımi Halifeleri'nin elindeki Doğu Akdeniz bölgesini onlardan
temizleyerek Mısır hududlarına kadar geldi. Atsız'dan sonra S u­
riye vflIlIiğine kardeşi Melik Tutuş'u wyin etti, kendisi de S u­
riye ve Irak'tan sonra Doğu bölgesine gitti. Batı Karahanlı Han­
lığı'nı istila edip bu devleti Selçuklular'a bağladı, Doğu Kara­
hanlılar üzerine yürüyeceği sırada Kaşgar hükümdan Harun
Buğra Han gelerek ona bağlılık arzetti ve lnevkiinde kaldı. Do­
ğuda bütün meseleleri çözümlerken güneye, Hicaz bölgesine de
asker sevkederek Arabistan Yarımadası'nı Selçuklu hftkimiyeti­
ne aldı. Böylece B üyük Selçuklu Sultanlığ! çok geniş sınırlara
kavuşmuş oluyordu.
Melikşfıh ve ve/lri Nizamülmülk, o çağda ıslam Dünya­
sı'nı saran anarşi hareketleriyle de çok sert bir mücadeleye giriş­
mişlercli. Bir yanclan Niziimiye Medreseleri açarak: oralarda Sün­
nı İslflIn doktrinini öğretip yayıyor, bir yandan fesadçı ve bölü­
cü Batınıler'i yakalayıp cezalandırıyorlardı. Alamut Kalesini
Btıtınller'in anarşi karargahı haline getirmiş olan Hasan Sabbfıh
acllı bir İranlı, afyon vererek kendisine uşak yaptığı fedailer va­
sıtasiyle Melikşfth'a ve vezır Nizamülmülk'e sfıikasd yaptırdı,
1092 yılında her ikisini de öldürttü.
Melikşah'ın ölümü üzerine oğullarmdan Berkyaruk ı.ahtı
ele geçirdi ve Selçuklu sulı.anı oldu. Amcası (yani Alp Arslan'­
m oğlu) Suriye valisi Melik Tutuş, öbür amcası Melik Arslan
Argun ve amcaoğlu Melik Mehmed kendisiyle taht davasına
kalkıştılarsa da Berkyaruk hepsini yendi. Fakat hükümdarlığı-
Tarihte Türkler/89
nın hemen bütün yılları bu taht kavgalarıyla geçti, 1 ı oS'te öL­
düğü zaman yerine kardeşi Muhammed Tapar tahta oturdu. Ta­
par da tıpkı babası ve kardeşi gibi çok değerli bir devlet başkanı
idi, ama 1 1 1 8'de erken ya�ta öldü. Ondan sonra S elçuk lu tahtı­
na en uzun ve en son saltanat sürmüş olan Sancar geçti.
Sultan Sancar, Melikşah'ın oğuııarından biri idi. Daha
önce Horasan valiliği yaparak devlet işlerinde pişmişti. Onun
zamanında Selçuklu S ultanlığı öyle geniş ve öyle kuvvetli idi
ki, Sancar Meta bir masal kahramanı haline geldi. Gazneli ve
Gurlular'ın Selçuklu Sultanlığı'na bağlanmasıyla devletin nüfUz
sahası Hindistan'a uzanmıştl.
Sancar'ın saltanatını sarsan en önemli hadise, Doğu'dan
gelen Karahıtaylar'a yenilerek Türkistan'ı kaybetmesi oldu. Da­
ha sonra kendi tebeası olan göçebe Oğuzlar'ın isyanını bastıra­
madı. Oğuzlar Suncar'ı esir aldılar, devletin en güzel, en zengin
şehirlerini yağma ettiler, yakıp yıktılar. S ultan uzun zamandan
sonra esırlikten kur�uldu, ama çok yaşamadı. 1 157 yılında öldü.
O uırihte Anadolu yine B üyük S ultan olarak kendisini kabul et­
mekle birlikte, ayrı bir devlet haline gelmişti. Irak Selçukluları
da devlete sahip çıkamayınca, Selçuklular'ın Doğu toprakları
Harezmşahlar'a geçti. Devletin eski eyaleılerinde Tü rk hak i mi ­
yeti beyliklcr halinde devam etmiştir. Irak, SUriye ve Kirınan'da
S elç uk lu ailesinden beyler, Azerbaycan, Musul, Halcb ve Şıraz
(Fars)'da ise Selçuklu şehzfidelerinin lalası olan Atabeyler hü­
küm sürdüler.
AN ADOLU SELÇUKLU DEVLETİ
Türkler'e Anadolu'nun kapılarını kesin olarak açan hMise
MalazgirL'tcki zafcr olm uştur. Fakat Türk akıncı birlikleri daha
önccdcn Anadolu'da fıdeUı scrbcst dolaşır haıC gelmişlerdi. Dio­
gcncs ikiyüzbin kişiyle Malazgin'c gelirken bile ordunun geri­
sini güvcnlik altına alamamış!ı. Çünkü Türk akıneılan her ycr­
de görünüyor, hiçbir zaman yakalanam ıyorlardı.
Diogencs'le yapılan anlaşmanın yeni Bizans Imparatoru
tarafından tan ınmaması üzerine Sultan Alp Arslan, Kutalmış­
oğlu S üleyman Şah'ı Anadolu'nun fethine gönderdi. Süleyman
Şfıh 'ın emrinde Artuk, Afşın, Porsuk, Dfmişmend; Saltuk gibi
pek meşhur Türk kumandanıarı vard ı. B unlar kısa zamanda Si­
vas ötesine geçerek üzerlerine gelen bir Bizans ordusunu Kayse­
ri yakınında yendiler, B izans kumandanını esır aldılar. İzmit ci­
vfırında Bizanslılar tekrar bir orduyla göründüler, bu orduyu Ar­
tuk Bey bozguna uğrattı. Ardından güney bölgelerine sarkan
S üleyman Şah'ı d urdurmak üzere büyük bir ordu gönderdiler, bu
orduyu da Kutalmışoğlu 1074'te yapılan bir meydan savaşında
dağıttı. Bu savaşlar sonunda B izans'ın artık Türkler'e askerle
karşı koyması pek zorlaşmıştı . Kutalmışoğlu'nun beyleri bu­
nun üzerine Anadolu şehirlerini, yerleşmek üzere tek tek fethet-
Tarihte Türkler/91
meye başladılar. 1 084 yıhna gelindiği zaman Marmara'ya kadar
olan Anadolu toprakları Türkler'in eline geçmiş bulunuyordu.
1077'de B üyük S ultan Melikşah, Kutalmışoğlu Süley­
man'a bir ferman göndererek kendisini " Anadolu Hükümdarı"
mm etti, ardından Abbası Halifesi de Kutalmışoğlu'nu hüküm­
dar olarak tanıdı. Ma'mafih Süleyman Şah 1 07S'te devleti kur­
muş durumdaydı. Yeni Türk Devleti'nin merkezi İznik şehri ol­
du. Erzurum'dan İznik'e kadar Türk hakimiyeti kurulmakla bir­
likte, bazı şehirler ve kaleler hllU'i B izanshlar'ın elinde idi; bura­
lar birer birer temizlendi. ıoSS'te Kutalmışoğlu Antakya'yı fet­
hetti. Beylerinden Buldacı Maraş bölgesini , Çubuk ve Mehmed
"
Beyler Elazığ bölgesini, Karatekin Bey Sinop'u, Çaka Bey İz­
m ir'i fethettiler. S üleyman Şah , her kumandana fethettiği böl­
genin idaresini veriyordu. Böylece Anadolu, beylikler halinde
idare edilmeye başlanmıştı.
Bu fetihler olurken bir yandan da Doğudan Batı'ya büyük
kitleler halinde bir Oğuz akını oluyordu. Yüzbinlerce insan, at­
ları ve koyun sürüleriyle birlikte yeni açılan ülkelerde yurt tut­
mak üzere üç büyük koldan Anadolu'ya ginneye başlamıştı. S ü­
leyman Şah bunları sistem li bir şekilde yerleştirmeye çalıştı,
ordusunu da esas ıtibariyle bunlardan teşkıl ediyordu. Halbuki o
tfırihte B üyük Sultanl ığın ordusu, Türkmen süvarileri hariç, bir
devşirme ordusu halinde teşkııritlanmıştı.
S üleyman Ş ah, devletinin her teşklIfıtında Türkler'e da­
yand ı . Zaten Anadolu fethedildiği zaman orada yaşayan Rum
halkın büyük bir kısmı, kalabalık kitleler halinde Trakya'ya ge­
çerek Balkanlar'a gitmiş, orada yerleşmişlerdi. Çünkü adeta ka­
rınca sürüleri halinde Anadolu'yu istila eden Oğuz kitlelerinden
bunlara nefes alacak yer kalmıyordu.Yerli halktan pek azı Müs�
l üman oldular, S ü leyman Şah bütün Türk hükümdarları gibi
herkesi kendi dıninde serbest bırakıyor, kimseyi zorlamıyordu.
Hıristiyan halk devlete cizye vermek suretiyle barış içinde rahat
yaşamaya başladı.
92/flirihıe Türkler
o yıllarda Anadolu kaynayan bir kazan gibiydi. Türk­
menler (Oğuzlar) boylar halinde gelerek yurt tutuyor ve Orta
Asya'daki sosyal-iktisadı düzenlerini ayni şekilde devam ettir­
meye çalışıyorlardı. Bir taraflarında kendi soylarından fakat baş­
ka kabilelerden insanlar, bir taraflarında ilk defa karşılaştıkları
ve bambaşka hayat tarzına, dine sahip olan insanlar vardı. Yeni
gelenler fatih mil let olarak geldikleri için, kendilerini ÜSlÜn gö­
rüyorlar ve inanç konusunda yerl ilerden hiçbirşey almıyorlardı.
Buna karşılık yerleşik hayata aid bazı kÜllÜr unsurlarının (kap
kacak, yapı biçimi vs.) onlardan alındığı m uhakkaktır. Ama
Türkler o sırada Müslümanlık bakımından da oldukça karışık
bir durumdaydılar. B üyük Selçuklu S ultanlığı'nda İslamiyet'in
Hanefi mezhebi haki mdi, devletin ileri gelenleri bu hususta eği­
Lim görüyorlar ve hiç değilse üst tabaka arasında inanç ve iba­
det birliği sağlanmış oluyordu. Anadolu'ya gelen ve çoğu göçe­
be olan Oğuzlar'da Müslümanlık eski dinleriyle karma karışık
bir haldeydi, üstelik kabileler halinde yaşadıkça aralarında bu
konuda bir birlik kurulması da çok zordu.
Anadolu'da Türk birliğinin kurulması veya Anadolu'nun
Türkleşmesi herşeyden önce arınmış bir lslfun inancının ve kül­
türünün her tarara yayılması, insanları bu konularda birbirine
benzetmesiyle mümkün olmuştur. İşte bizim vatanımızın mad­
dı kurucuları Süleyman Şfıh ve onun beyleri ise, manevi kuru­
cuları da Mevlô.na Celaleddın, Yunus Emre, Hacı Bektaş, AM
Evren, Aşık Paşa, Süleyman Türkmanı ve daha pekçokları gibi
İslfun kültürünün ulularıdır. B unları ileride ayrıca anlatacağız.
Şunu da belirtelim ki, bizim vatanımız buraya gelen
Türkler'le yerli halkların kaynaşmasından meydana gelmiş, yani
melez bir halk değildir. Yukarıda söylediğimiz gibi , biz Anado­
lu'ya geldiğimiz zaman burada Etiler, Sümerler vs. gibi Milad
öncesi kavimler yoktu; R umiar, Ermeniler, S üryaniler vs. var­
dı. Bunların pek azı Müslüman olarak bize karıştı, geri kalan­
ların çoğu (Rumiar) Balkanlar'a geçti; gitmeyenler ise Cumhu­
riyet devrine kadar yerlerinde kaldılar. B ugün bile Türkiye'de
Rum, Ermeni ve Süryani aslından Hıristiyan vatandaşlarımız
yaşıyorlar.
Tarihte Türkler/93
Anadolu Hi.tihi Kutalmışoğlu S üleyman Şah kendi ya­
nında bulunan bazı beylerle anlaşmazlığa düşmüştü. Özellikle
Artuk Bey onun başarılarında kendisinin büyük payı bulun­
du,t?;unu iddia ediyor, Süleyman Şah'ı kıskanıyordu. Süleyman
Şfıh onun d urumunu Büyük S ultan Melikşah'a bi ldirmiş ve
kendisini Anadolu'dan uzaklaştırmıştı. Artuk Bey Umman ordu
su komutanlığına tayin edildi, oradan da S uriye S ultanı Melik·
Tutuş'un yanına geldi. Daha sonra Afşin Bey gibi bazı büyük
kumandanlar, S üleyman Şah'ın sert tutumundan şikayet edip
onlar da Tutuş'un yanına gitti. Tutuş, Melikşah'm kardeşi idi
ve Atsız Bey'den sonra S uriye va1lliğine gönderilerek Mısır'ın
fethi i le görevlendirilmişti. S uriye'de Kutalmışoğlu'nun Anado­
lu'da yaptığı gibi bir devlet kuran Tutuş, onun güneye doğru
daha fazla ilerlemesinden çekindiği için, QU kumandanıarı da
yanına alarak Kutalmışoğlu'na karşı çıktı. O sırada Süleyman
Şah Haleb'i muhasara diyordu.
S elçuklu ailesinin iki değerli evIMı, iki Türk ordusunun
başında birbirleriyle Haleb civarında savaşa tutuştular. Nice
yıl lar hep birl ikte kfıfir ülkelerinde gaza yapıp İslfıııı'ın ve
Türk lüğün hakimiyeti için vuruşan b u insanların birbirlerini
yemeleri tatsız bir olaydı. S üleyman Şah Tutuş'un ordusuna
taarruz etti. Fakat bu orduda S üleyman Şilh'ın savaş taktiklerini
ve Anadolu ordusunu iyi bilen büyük kumandanlar vardı. B u
yüzden hücum başarıl ı olamadı. Tutuş'un safında bulunan Ar­
tuk Bey karşı hücuma geçti . Artuk Bey bütün ömrünü savaş­
larda geçirmiş dahı denecek kadar üstün bir askerdi. Süleyman
Şah'm ord usunu bozguna uğrattı. Bu bozgun Kutalmışoğlu'­
nun da sonu oldu. Anadolu Türk Devleti'nin, yani biziın devle­
timizin kurucusu olan büyük kumandan ve sultan, hayatında
ilk defa yenil iyordu. Mağlubiyeıe dayanamadığı için, kaçıp kur­
tulmaktansa kendini öldürmeyi terclh etti.
Melikşah bu olanları duyunca Tutuş'u cezalandırmak
için üzerine yürüdü, fakat onun af dileyip ayaklarına kapanması
üzerine dokunmadı. Süleyman Şah'ın küçük çocuklarını Isfa­
han 'daki sarayına alarak orada yetişmeıcrine çalıştı, bu arada
Anadolu Selçuklu Devleti'nin başına geçici olarak S üleyman
Şah'ın kardeşlerinden Dilvud'u getirdi (1086).
94!fiirihte Türkler
S üleyman Şah'ın b üyük oğlu Ş ehziide Kılıç Arslan, B ü­
yük Sultan'ın sarayında m ükemmel bir eğitim gördü. 1 096 yı­
l ında Isfahan'dan çıkarak İznik'e geldi ve büyük merasimle Sel­
çuklu tahtına oturdu. Fakat o sırada Anadolu Türklüğünü ve İs­
lam Dünyfıs ı'nı büyük bir tehl ike bekli yordu. Hıristiyan d ün­
yfısı Boğazlar'dan ötesinin artık tamamen kaybol d uğunu gör­
m üştü; üstelik H ıristiyan lar için mukaddes sayılan topraklar
(Kudüs ve civfırı) M üslüm anlar'ın elinde idi. Papazların kışkırt­
tığı H ıristiyan halk birçok Avrupa ülkesinde hükümdarları kut­
sal bir savaş için zorlamaya başladı. Avrupa o tIırihlerde semlet
içinde idi. İslftm ülkelerinde tıpkı masallardaki gibi bir hayat
yaşandığını d üşünüyorlar, bu serveti yağmalamak için fırsat arı­
yorlard ı. N i tekim işte bu k utsal savaşa katılanların büyük ço­
ğunluğu yağma ve çapul n iyetiyle gel miş insanlardı.
Türihlerde Haçlı S(!ferleri diye bilinen (çünkü haç, H ıris­
tiyanlığın senbolüdür) bu seferlerden birincisi 1096 yılında baş­
ladı. Bir taraftan Avrupa kralları ve derebeyieri ordularını toplar­
ken, bir yandan m utaassıp papazların topladığı yüzbin kişilik
bir serseri çapuleu ord usu meydana gelm işti. Selil, perişan in­
sanlardan meydana gelen ve bütün cmeli ınal yağmalamak olan
bu yüzbin kişilik ordu İstanbul'a gelerek oradan Yalova'ya geçti
ve Türk başşehri İznik'e doğru . yürüdü. Sultan Kılıç Arslan
1096 Eyl ülü'nde bunların İznik yakınında önlerine çıkarak ta­
mamına yakın bir kısmını yok elti , geri kalan pek azı da esır
edild i . Bunların ardından asıl Haçl ı ord usu, yarım milyonu aş­
kın bir kalabalık halinde i lerliyordu.
H açl ılar İznik'i muhasara eııiler. S ultan Kılıç Arslan İz­
nik'te küçük bir garn izon bırakarak ordusuyla birlikte çeki lm iş­
ti. M uhftsara sırasında H açlı ordusun un üzerine hücum eııi. Fa­
kat Türk ordusunun bütün mevcud u elli-al tmış bini geçm iyor­
du. 600.000 kişilik Haçlı kuvveti karş ısında bunlar çölde bir
avuç kum gibi kalmışlardı. Haçlı lar'ın hepsin i birden tek bir sa­
vaşta yok edemeyeceklerini anlayınca çete harbi yapmaya karar
verdiler. İznik, Haçlılar'a göre çok medenı olan B izanshlar'a tes­
ıım edildi ve böylece oradaki Türkler katliamdan kurtuldu.
Tarilltc Türklcr/95
Haçlı Ordusu Eskişehir-Konya üzerinden Antakya'ya ve
oradan Kudüs'e inmek üzere yola çıktı. Kılıç Arslan ord usunu
k umandanıarı arasında bölerek bunları ıil.kip etmeye başladı.
Türkler yol boyunca büyük Haçlı sürüsünün yan ve arkalarına
dalıyorlar, güçleri tükenene kadar Haçlı askeri öldürdükten sonra
derhal geri çekiliyorlardı. Böylece altıyüz bin kişilik Haçlı ordu­
su Antakya'ya geldiği zaman yüzbine indi, yani beşyüzbin kişi
Türk kılıçları ve okları ile Anadolu bozkırında toprağa karışıp
kayboldu.
Türk ordusunun onlarla uğraşmasını fırsat bilen Anadolu
Hıri>.>tiyanları yer yer ayaklanmaya başladılar. Ermenıler K ilik­
ya'da bir kral lık kurdular; B izans Imparatoru İzmir'i geri aldı.
Haçlı ordusu Antakya kalesini yedi ay kuşatuğı halde alamadı,
tam çekilmek üzere iken Kale Kumandanı Yağıbasan Bey'e yerli
Hıristiyanlar'ın ihanet etmesi üzerine Antakya düştü. Oradan
Kud üs'e gi ttiler. K udüs 'Türkler'de değil, Mısır Humııeri'nin
elinde idi. Fütım'iler şehri savunamadılar. Haçlı ordusu şehirdeki
bütün M üslüman ve Yahudıler'i, kadın ve çocuklar dfıhil olmak
üzere, öldürdüler. Bunların sayısı yetmişbini buluyordu.
.
Kılıç Arslan binlerce şehid vererek yarım m ilyon Haçlı
askerini imhü etmi ş, geri kalan sürüyü de Anadolu'dan uzaklaş­
urınıştı. Fakat henüz uıze olan Anadolu Selçuklu Devleti uzun
süren bu savaşlardan yorgun düştü. Bazı topraklar Bizanshlar'a
geri kaptırıldı, devletin kendi beylikleri üzerindeki otoritesi de
zayıfladı. Dfınişmendliler, Mengücekoğulları ve Saltukoğulları
aruk Konya'yı merkez yapmış olan S ultan'a boyun eğmeyecek
kadar k uvvetlendiler. Kılıç Arslan devleti yeniden eski kudretine
ulaştırmak için gece gündüz çalışıyord u. Türk tari hinin en
büyük devlet rCıslerinden biri olan bu Selçuklu sultanı, yüksek
bir diplomatlık kaabiliyetine sahip olduğu gibi ayni zamanda
büyük bir savaş ustası, emsalsiz bir kahramandı. Fakat ömrü
yetmedi. 1 ıo7 yılında Musul ve civarına yaptığı bir seferden
dönerken Habur ırınağı'nı geçtikleri sırada atı ile birlikte bir
anarora kapılarak boğuldu.
96/Tiirihte Türkler
Kılıç Arslan'ın yerine ogıu II. Melikşah geçti. Onun
l 6'da yirmi yaşında iken ölüm ü üzerine de kardeşi Mes'ud,
Selçuklu tahtına oturdu.
S ultan Mes'ud'un hükümdarlık devri Anadolu'daki Haç­
Iılar ve Danişmendli ler'le mücadeleyle geçti. Dfın işmendliler
Selçuk Sultanlığı i le rekabet hal indeydiler ve her fırsatta kendi
beylik topraklarını onların aleyhine genişletiyorlardI. Mes'ud
bunların el inden Elbistan ve havalısini aldı. O sırada Avrupa'da
yeni bir Haçlı seferi tertiplenmişti. Alman Imparatoru Üçüncü
Konrad, büyük bir ordu ilc Eskişehir üzerinden Konya'ya kadar
gelmek üzereydi. Mes'ud sayısı 70-80 bin civarında olan bu or­
duyu Eskişehir'de karşıladı ve yapılan meydan savaşında ( 1 147)
Haçlılar'ın tamamına yakın kısmını orada yoketti . Alman Impa­
ratoru zor kaçıp kurtulmuş, İ znik'e gelmişti. B urada Fransa Kra­
I ı'nın getirdiği 1 50 bin kişilik yeni bir Haçlı ordusu ile birleşip
tekrar Selçukl ular'ın üzerine geldi. S ultan Mes'ud bu kadar kala­
balık bir orduya karşı meydan savaşına girmeyi uygun buIma­
yarak yıpratma yoluna gitti. Haçlılar, Toroslar'ı aştıkları zaman
artık yola bile devam edemeyecek haldeydiler; Antalya'ya sığı­
nıp canhırını kurtard ılar. S u l tan Mes'ud bundan sonra Maraş'ı,
arkasından Behısnı ve havalısini Haçlılar'dan kurtardı. Urfa Haç­
Iı Kontu teh likeyi görünce Sultan'a bağlılığını arzetti,
S ultan Mes'ud, ölümüne yakın bir zamanda eski Türk ve
Selçuklu geleneğine uyarak devletin topraklarını oğulları ara­
sında paylaştırd ı. Konya'da yapılan bir merasimle büyük oğlu
I I . Kı lıç Arslan'a tüç giydirdi ve onu " Konya Sultanı" ilan eııi,
diğer iki oğluna da Konya'ya bağlı kalmak üzere iki eyalet ver­
di. 1 ı 55'te öldü.
II
İkinci Kılıç Arslan
S ultan Mes'ud oğlu olan İkinci Kılıç Arslan, tıpkı dedesi
B irinci Kılıç Arslan gibi, Türk tarihinin en büyük devlet adam­
larından biridir. 1 1 55'te Selçuklu S ultanı oldugu zaman, çok iyi
bir eğitime ve iyi bir askeri tecrübeye sahip bul unuyordu. Sal­
tanatının ilk günlerinde kardeşleri kendisine karşı çıkınca,
Tarihte TÜTkleT/�n
önce ortanca kardeşi Doglat'ı ortadan kald ı rdı, sonra küçük kar­
deşi Ş ehinşfıh'ı (Ankara ve Çankırı bölgesi meliki) bertaraf
edeceği sırada Dfmişmendli Yağıbasan harekete geçerek Şehin­
şfıh'ı korudu . Yagıbasan siyfıseli de, askerliği de çok iyi bilen
bir Türk beyi idi, bu yüzden Kılıç Arslan için uzun zaman ciddi
bir tehlike oldu. Sult.an ona karşı iki deüı sefere çıktıysa da her
ikisinde de o zamanın büyük din iilimleri araya girdiler ve Müs­
Iüman'ın Müslüman'la savaşmasını önlediler. Yağıbasan Bey
daha sonraları da S uriye Atabeyi Nfıreddin Mahmud ile Kılıç
Arslan aleyhine ittimk ederek onu hayli uğraştırmıştır.
Türk Beyleri devlete zarar verip dururken Bizans I mpara­
toru da her fırsattan faydalanıp Selçukl u t9praklarına tecfıvilz
ediyord u. Üstelik bu tecavüzlerde, Dfınişmendliler'lc anlaşma
yaparak cesfıret buluyordu. Kil ikya seferi sırasında Danişmendli
Zünnun Bey'le Kılıç Arslan aleyhine anlaşma yapLIkıan sonra,
memleketine dönerken ord usuyla Selçuklu topraklarına girdi.
Niyetinin sfıdcce yoldan geçmek olduğunu söylüyordu. Türk­
menler Uırende'de ve Küuıhya'da Bizans ordusuna hücum ederek
yirmibine yakın kayıp verdirdiler. Bunun üzerine İmparatar Ma­
'
nuel İstanbul'da yeni ve büyük bir ordu toplayarak sefere ha­
zırland ı, bir yandan Dfınişmendli Yağıbasan ve Zünnfın Bey­
Ier'e, Süriye' deki Fnınklar'a haber gönderip, birli kte Kıl ıç Ars­
lan'a hücum etmeyi teklif eLLi. S uILan'ın Yağıbasan üzerine
gönderdiği bir ordu da mağlub olmuştu.
K ıl ıç Arslan, devletin ciddi bir tehlike ile karşı karşıya
bul unduğunu görmüştü. Kardeşi Şehinşfıh bile, sultan o lmak
hırsıyla, bu düşmanca iLLifakın içine girince, Selçuklu Devle­
ti'nin dört !<Irarı düşmanla sarılmış ol uyordu. Dört cephede bir­
den savaşmak imkfınsızdı. Ordusunun başına geçip şfm ve şe­
rerıe ölmeyi seçebilirdi, ama öyle yapmadı. Önemli olan devle­
tini ve mil letini ayakta tutmaktı ve S uILan bu gfıye uğruna her
fedakfırlığı göze alabilirdi. Büyük bir karar verdi: Bizans lmpa­
ratoru'na gidecek ve onunla barış yaparak, her türlü [esfıdı kay­
nağında kuruuıcaktl. Yanına Beylerbeyi Nasreddin ve bin süvfıri
alarak İstanbul'a gitti. Orada büyük merasimlerle karşılandı, her
gün ziyfıfeı v e eğlenceler tertiplenerek m emn un edildi. Türkmen
98rriırihte Türkler
hücfımlarının kendi bilgisi dışında cereyan ettigini, çünkü
göçebe halkın merkez otoritesini dinlemediğini söyledi. Bundan
böyle onlara mani olmaya çalışacağını ve B izans aleyhine bir
ittilIıka girmeyecegini bildirdi. Böylece Selçuklu Devleti aley­
hine yapılan dörtlü düşmanlık anlaşması suya düşmüş ve teh­
like atlatılmış oluyordu.
1 1 64 yı lında Dfuıişmendli beyi Yağıbasan ölünce hem
onun elindeki toprakları, hem kendi kardeşi Ş ehinşah ve Da­
nişmendli Zünnun Bey'in topraklarını devlete kattı. Şehinşah
ve Zünnfın bunun üzerine S uriye'ye geçip Atabey N ureddin
Mahmud'a sığındılar ve onu Kılıç Arslan aleyhine kışkırtınaya
başladılar: Nihayet N ureddin , yanına S ultanın amcası olan
Göksun beyi Gök-Arslan'ı da alarak Kayseri'ye doğru yürüdü.
Kılıç Arslan Sıvas'tan sür'atle hareket edip Nureddin'in önüne
çı ktı. tki ordu da Türk ordusu, iki hükümdar da Türk ve Müslü­
man'd ı. Savaşsalar nice Türk'ün kanı dökülecek, düşmanlar
bundan memnun kalacaklardı. Nitekim Haçlılar tam o sırada
Nfıreddın'in topraklarına saldırmak üzerclerdi. tki hükümdar sa­
vaş yerine barışı seçtiler ( 1 173).
Ertesi yıl Atabey Nureddın ölünce Kılıç Arslan artık ko­
ruyucusu kalmayan Danişmendli Beylcri'nin bütün topraklarını
zaptedip devlete kattı.
Bülün bu başarılar ve genişlemeden büyük endışeye ka­
pı lan Bizans tmparatoru Manuel , Kılıç Arslan'ı durdurmanın
zamanı geldiğine inanıyordu. Türkmenler'in sınır ıecavüzlerini
bahane ederek 1 1 76 yılında savaşa karar verdi. Yanında artık
eski m üııefikleri bulunmadığı için bülÜn iş kendisine kalmış,
bu yüzden çok kalabalık bir ordu toplamıştı. B u orduda Bi­
zansl ılar'dan başka Frank, Macar, S ırp ve Peçenek askerleri de
vardı . O devir tarihçilerinin verdikleri bilgilere bakılacak olur­
sa, bu en azından yüz yıl önce Diogenes'in Malazgirt'e getirdiği
kuvvet kadar büyüklÜ.
Türk S ultan ı, devletinin ve milleıinin var olmak veya
olmakla
karşı karşıya bulunduğunu görünce bülÜn siyası
yok
askeri
kaabiliyeıini
kullanarak bir karar verdi. Bu savaş ken­
ve
disi için büyük bir imtihandı, ve bu imtihanı başarı ilc verdiği
Tarihte Türkler/\!9
aman Türk-tslam Dünyası'na en büyük hizmetlerden birini
apmış olmakla ölümsüz büyükler arasına katılacaktı. Meydan
.avaşı için müsaid fırsat çıkıncaya kadar -tıpkı büyük dedeleri1in 1040'daki Dandenakan savaşında yaptıkları gibi- bir yıprat­
ma savaşına girişmeye karar verdi.
B ütün Türkmen başbuglarına haber salarak onları ota­
gında topladı. Hepsine tehlikenin büyükıügünü, ama Allah'ın
inayeliyle galip geleceklerini anlattı. Türkmen kuvvetlerini beş
ila onarbin kişilik süvari kolları halinde düşmanın yürüyüş kol­
ları üzerine saldırttı. Bu birlikler ilerleyen Bizans ordusu ile
Türkmen taktigine göre vur-kaç savaşı yapıyorlar ve büyük za­
yiat verdiriyorlardı. Kılıç Arslan onların �askısıyla düşmanı is­
tedigi yola sokmak niyetindeydi. Bu kadar büyük kalabalıkla
düzlükte karşılaşmanın tehlikesini bildiği için, B izans lmpara­
toru'nu daglık bir yere sokmaya çalıştı. Gerçekten, tmparator
Türkmenler'in tecavüzlerinden sakmmak için Denizli'den çık­
tıktan sonra B izanslılar'm Miryakefalon (Sandıklı) dedikleri böl­
gede Hoyran Gölü ile Kumdanlı arasındaki geçide girmek zorun­
da kaldı. Kılıç Arslan düşmanın geçidi aşıp iki tarafı sarp ya­
maçh vadiye girmesine kadar bekledikten sonra, geçidin başını
tutarak her yandan hücum emri verdi.
B irden tepelerden üzerlerine ok yağmaya başlayan Bi­
zanshlar kaçıp sığınacak yer aramaya başlamışlardı. Güvenli bir
yer bulup orada savaşmak niyetindeydiler, fakat bazan o kadar
zayi at veriyorlardı ki, düşman cesedIeri zaten dar olan yolları tı­
kıyor ve buradan çıkmak isteyenler birbirlerini eziyorlardı. Az
sonra Türk süvari ve piyade birlikleri viidiye girip bu dağılan
düşmanı kılıçtan geçirmeye başladı. Fakat tam bu sırada Türk­
men atlıları İmparator'un geride bırakııgı ve henüz geç itten va­
dıye girmemiş bulunan savaş ağırlıklarını gördüler ve binlerce
araba yükü halinde duran silah, erzak, alım para ve mücevheratı
yağmalamaya giriştiler. Onların bu işe daImaları vadıdeki Bi­
zans ordusunun imhasını geciktirdi ve hava karardı. İmparator
son bir ümitle Sultan'a elçiler gönderip barış istedi. Kılıç Ars­
lan kollarındaki ve ayaklarındaki şiddetli sızılar yüzünden ata bi­
nemiyor, savaşa araba ile gel iyordu. B u yüzden gece karan-
ıoO{fiirihtc Türkler
lığında savaş meydanının httlini iyi görememişti . Türkmenler'­
in d isiplinsizligi de onun canını sıktıgı için barışı kabul ederek
işi orada bi tirmek istedi. M ağlUp İmparator'un sağ-sfılim ülke­
sine dönebilmesi için onun yanına muharızlar bile verdi
Miryekefalon Savaşı Türkler'in Bizans üzerine hakimi­
yctlerinin kesinlik kazanmasını sağladı ve ondan sonra B izans
bir defa daha Türk ülkesirıc saldırma cesarctini gösteremedi. Bi­
zans ve bütün Avrupa artık Anadolu'nun Türk ülkesi olduğu ka­
bul etm işlerdi; haritalarında bile Anadolu'yu 'Türkiye " olarak
gösteriyorlard ı. Bu arada zafer haberi İslam ülkelerine de gitmiş,
M üslümanlar dımilerde Sultan'a dua ve senada bulunmuşlar ve
büyük bir sevinç duymuşlardı.
Kılıç Arslan bundan sonra Doğu bölgesindeki işleri hal­
Ictmeye koyuldu. Önce M alatya'yı kuşaııı ve aldı. Oradan Ar­
tukoğulları'nın elinde bulunan Mardin ve çevresine yürümek
üzere iken Artuklu Beyleri gidip S uriye Sultanı Selahaddin'e
sığındılar. Selfıhaddın (Eyyfıbi) vaktiyle ALabey Nfıreddın'in em­
rinde genç bir kumandan iken, şimdi onun yerine hükümdar ol­
muştu. Selahaddın Haçlılar'la yaptığı savaşlarda gösterdigi ba­
şandan dolayı kendine çok güveniyordu. Artuklu Beyleri'nin
kışkırtınalarıyla Haçl ılar'la anlaşma yapıp K ılıç Arslan'la savaşa
kalktı. Sultan bunun üzerine vezırini Selahaddın'e elçi gönde­
rerek iki Müslüman hükümdarın birbiriyle savaşmaları yerine,
o sırada Haçlı lar'ın beşinci kol u gibi hareket eden ErmenlIer
üzerine hücum etmelerinin dogru olacağını söyledi. Neticede bu
müessif savaş önlenmiş oldu ve iki tarafın anlaştığını gören Ki­
li kya Ermenı Kralı, bunların her i steklerini kabul ederek barış
yaptı .
Bizans'wki iç mücadelelerin Bizans Devleti'ni yıpratma­
sımlan faydalandı ve Selçuklular'ın Batı sınırını Denizli'ye kadar
genişleııi. S ınır boylarındaki Türkmenler bu sayede kendileri
için yeni yurt bulmuş oluyorlardı. B ütün Batı Anadolu bunlarla
iskfm edildi.
Kılıç Arslan ı ı 57 yılında Büyük Selçuklu S ultanı San­
car'ın ölümünden sonra merkeze bağlılıktan da kurtulmuş ve
S'-; �· '. !kl ular'ın "B üyük S ultan "ı olmuştu. Yetmiş yaşında hasta
Tarihte Türkler/1 01
ve yorgun düşünce memleketin her yerini,.eski Türk gelene!1;i­
ne göre, bir oğlunun idaresine vererek kendisi Konya S ultanlı­
ğı'nda onların hakimi sıfatıyla kalmaya karar verdi. Melikşah,
S ü leyman Ş ah, Mes'Gd, S ultanşah, Tuğrulşah, Kaysarşah,
Berkyaruk, Argunşah, Sancar Ş fıh, Arslan Şah, ve G ıyaseddin
Keyhusrev adlı oğullarına memleketi paylaştırdı. Fak?t aradan
zaman geçmeden oğullar saltanat davasına düşüp babalanyla
bile savaşa giriştiler. Yetmişlik koca S ultan, bütün bunlar kar­
şısında soğukkanlılığını kaybetmeden direndi. Onu asıl üzen ha­
dise, Haçlılar'a karşı memleketin birlik halinde hareket edeme­
yişi oldu. O yıllarda Selahaddin Eyy ubi Kudüs'ü Haçlılar'dan
kurtarmıştı, ve Avrupalılar şehri yeniden almak üzere üçüncü
Haçlı seferini tertiplemişlerdi. Bu m uazzam (üçyüzbin kişi)
Haçlı ordusu Kudüs'e geçmek üzere Anadol u topraklarında yü­
rümeye başladığınaa Kılıç Arslan, oğullarıyla anlaşıp ortak ha­
reket edemeyince, anlaşma yoluna gitLi ve Haçlı ordusu kendile­
rine dokunmadığı takdirde onlarla savaşmayacağını söyledi. Bu­
na rağman Türkmenler Haçlılar'la çete m uharebelerine girişip
askerlerini öldürerek mallarını yağmalamaya kalkınca savaş ka­
çınılmaz oldu. Türkler Akşehir civarında az bir kuvvetle Haç­
Iılar'a saldırıp şiddetli bir savaş verdikten sonra Konya'ya çe­
kildiler. Haçlılar Konya'yı kuşattı. Önce şehri alamadılar, ama
aralarında açlık ve sefalet iyece artınca Konya'yı yağmalama·
dıkları takdirde açlık ve susuzl uktan orada kırılacaklarını düşün­
düler ve bütün gayretleriyle hücum etliler. Konya işgal edildi.
Haçlılar şehrin her tarafına yağmaladılar. K ı lıç Arslan Konya
Kalesi'nde savaşa devam ediyordu. Haçlı kumandanlan Selçuklu
ül kesinden serbest geçmelerine izin verildiği takdirde savaşı so­
na erdireceklerini bildirdiler. S ultan bunun üzerine anlaşmayı
kabul etti ve Haçlılar'ı şehirden çıkardı, sonra yıkılan Konya'yı
yeniden inşa etmeye başladı.
Hayatının son günlerinde yanında kendisine sHdık sadece
en küçük oğl u G ıyaseddin Keyhusrev kalmıştı. Onunla birlikte
Aksaray kuşatmasında iken hastalandı ve Konya yolunda vefat
etti. Cenazesi Konya'ya getirilip defnedildi ( 1 1 92).
1 Oı!ffirihte Türkler
II. Kılıç Arslan bütün ömrünü Anadolu Türk birliginin
tekrar kurulması ve devletin eski kudretine kavuşması yolunda
harcadı ve bu yolda çok parlak başarılar elde etti. Danişmendli
Beyli1ti'ni ortadan kaldırması ve Miryekefalon'da Bizanshlar'a
son ve kesin darbeyi indinnesi onun hükümdarlık wihinde birer
aILın sayfadır. Yüzbinlerce çadır halinde göçebe hayatı yaşayan
Türkmenler'i, özeIlikle Balı Anadolu'ya yerleşLİrmekle de Türk
varlı1tınl bu lOpraklarda kökleştirdi.
Sadece Türk halkına değil, devletinin Hıristiyan tebe­
asma da tam bir baba şefkaLiyle davranan bu alkenab Sultan,
ayni zamanda zamanının en aydın insanlarından biriydi. Engin
kÜllÜrü sayesinde hangi din ve soydan olursa olsun her türlü din
ve i l im adamıyla serbest tarLışmalara girişiyor, san'atkarıara ve
fıl imlere büyük bir m üsamaha ve anlayış gösteriyordu. O kadar
ki, çekemeyenler onun Hıristiyan oldu1tunu veya İslam'dan
çıktl1t ınl bile söylediler. O tam bir "Mücahidfi Sebflillah " yani
Al lah'ın gösterdiği yolda kan ve can veren bir savaşçı idi. En
büyük kusuru, ülkesini, Lıpkı bÜLÜn eski Türk hükümdarları gi­
bi, oğuIlan arasında bölüştürmek oldu. Fakat devletin temelleri­
n i öyle sağlam kurmuş olmalı k i , bunca saILanat kavgasına
rağmen hiç toprak kaybedilmedi ve S elçuklu Sultanlığı eski
gücünü korudu.
Kılıç Arslan'ın ölümü üzerine daha önce vcliahd ilan et­
tiği küçük o1tl u Gıyfıseddin Keyhusrev, Konya tahtına oturdu.
Önce Kütahya bölgesi kendisine veri lmişti. O Konya'da sultan
ilfın ed ilince ağabeyIeri kendisi tanımadı lar. En büyük rakib
olan M elikşfıh o sırada öldü, bu defa Danişmendli ülkesinin
(merkezi Tokat) meliki olan Rükneddin Süleymanşfıh taht üze­
rinde hak iddia etti. G ıyaseddin bu arada Bizans'la da çatışmaya
g irişti , fakat Bizans onun üsLünlü1tünü kabul etmek zorunda
kaldı.. Dört yıl iyi bir hükümdar olarak mem leketini idare etti.
Sonra i i 9q yılında ağabeyi Rükneddin Süleymanşah öbür kar­
deşleri de kendisi tarafına çekince, Gıyaseddin, kan dökülmesini
önlemek üzere tahtı ona bıraku ve yanına iki şehzadesini alarak
l,lzun bir" gurbet yolculuğuna çıktı. G i ttiği her yerde hükümdar­
ların m isiHiri oluyordu. En son İstanbul'a gitti ve orada bekle­
m eye başladı.
Tarihte Türkler/I03
Rükneddin Süleymanşah çok değerli ve kaabiliyetli bir
hükümdardı, fakat çok yaşamadı. 1 204'te onun ölüm üzerine ço­
cuk yaştaki oğlu Üçüncü Kılıç Arslan tahta geçirildi, ama halk
Gıyaseddin Keyhusrev'i istiyordu. ııeri gelen devlet adamlarının
ve kumandanların daveti üzerine Keyhusrev yurduna dönerek
1206' da ikinci defa Selçuklu tahtına geçti. Hemen harekete ge­
çerek Denizli'yi fethetti, G üneydoğu Anadolu'ya hakim olup
uzun zamandanberi Kahire'deki Eyyfıbi hükümdarlarına bağlı
bulunan Artuklu Beyleri'ni kendine bağladı. O sırada Avrupa'­
dan gelen dördüncü Haçlı ordusu B izans'ın merkezini işgal et­
miş ve lstanbul'da bir Latin devleti kurmuştur. Bizans lmpara­
toru'nun İznik'e çekilmesini fırsat bilen Trabzon Prensi orada
kendi imparatorluğunu Ilan etti ve B izans ikiye ayrı ldı. Gıya­
seddin, İznik'teki Bizanslılarla dost olarak, Karadeniz tarafına se­
fer açtı ve Samsun'a çıktı. Böylece Türkler Karadeniz'e açılmış
oldular. 1207'de Antalya'yı fethetti ve Akdeniz'e de yol buldu.
Kilikya'daki Ermeni Krallığı'nın ordusunu m üdhiş bir yenilgiye
uğrattı.
Bizans bu gelişmelerden büyük endişeye kapılmıştı; es­
kidenberi vermekte oldukları yıllık haracı kestikleri gibi Türk
topraklarına saldırmaya da başladılar. B unun üzerine S ultan bir
sefer tertipledi. Alaşehir civarında Bizans ordusuyla karşılaştı­
lar. Türkler'in daha ilk taarruzlarında Bizans ordusu bozulup da­
ğılmaya başladı. Fakat S ultan büyük bir ihtiyatsızlık etmiş,
kendini tehlikeye atmıştı. Düşmanla bir er gibi vuruşmak üzere
üstündeki bütün hükümdarlık alametlerini atıp savaşa katıldı.
Bir ara atının sürçmesi üzerine yere düşmüştü, üzerinde zırh ol­
duğu için kalkamadı, bu fırsattan faydalanarak saldıran düşman­
lar onu şehıd ettiler. S ultan'ın vurulduğu haberi duyulunca, bo­
zulan B izans ordusu geri dönüp Türkler'i bozdu.
Er kıyMetinde olduğu için S ultan'ı tanıyıp bulamadılar,
sonra hizmetkarlarından biri bir ayağında altı parmak olduğunu
söyleyince şehidler arasında ortaya çıktı. Getirip Konya'da diğer
Selçuklu Sultanlan'nın da bulunduğu büyük türbeye gömdüler
(121 1).
l04rrarihte Türkler
B üyük S ultan G ı yfıseddin Keyhusrev çok parlak b i r dev­
let adam ı , cesur bir asker ve Farsça ş i i r yazacak kadar yüksek
seviyede bir san'atk[lf(h . Fevkalfıde i y i bir eğitim görmüş, ken­
disi de oğulları Keyktıvus ve Keykubfıd'ın çok iyi yetişmesine
özen gösterınişLi. Babasından devrald ığı ülkeye hiçbir kayıp ver­
dirmed i , üstelik Türkler'in denizIere açılmasını sağlayan fetihler
yaptı. Belki de bütün bu hi zmetlerin i n karşıl ığ ı d i ye olmalı k i ,
Al lah ona din ve devlet uğrunda şehid olmayı nas'ib etti.
Yerine geçen oğlu I zzeddin Keykiivus babası zamanında
Malatya Eınıri idi. Zekası, b i lgisi ve cesfıreti i lc babasını arat­
llUıyacak kadar üSlÜn bir şahs i yeli vard ı . K i likya'da bir ç ıban
başı gibi duran Ermeni Krallığı üzerine yürüyerek onları Konya
Selçuklu S u l tanl ığı'na bağladı, bfızı topraklarını doğrudan doğ­
ruya ilhfık eLLi . Karadeniz sühillerine açLığl seferde S amsun'dan
Ereğl i'ye kadar olan yerleri Türkiye'ye kaLLı. İzn ik'Le oturan B i ­
zans I mparatoru i l e barış anlaşması yaptıktan sonra Karadeniz
(Pontus) Bizans Devleti'ne de hfıkiın iyetini kabul eııirdi.
S ultan Keyküvus b i r yandan askeri zaferler kazanırken
b ir yandan memleketin ımarı, i l i m ve san'aL fafı l i yetleri n i n ge­
l i şmesi i l e meşgul oluyord u . En büyük eseri S i vas'ta yaptırdığı
Darüşşi m'dır k i , hem tıp fak ü l tesi hem hastane olarak h i zmet
gören bu m üessesen i n o çağda d ünyfıda bir eşi daha yoktu. B u­
raya o kadar önem vermişti k i , cenazesinin oraya defned ilmesini
vasiyyeL eLti. Memlekete sağladığı reffıh ve huzur Türki ye'yi
bülUn d ü n yfının gıpta eııiği bir ülke hfıline getirm i şLi. Ne yaz ı k
k i bu k udretli sultan d a h a 35 yaşında iken veremden öldü. Sağ­
l ığ ı nda yerine kardeşi Alfteddın Keykubftcl'ı vel'iahd yapm ıştı.
G erçekten, b ütün Selçuk l u ftilesi içinde kendisinden sonra en
kaabiliyetli olanı Keykubftd i d i .
Alfıeddin Keykubfıd ı 2 ı 9 yıl ında Konya tahtına oturd u.
Çok zekı, bilgi l i , uzak görüşlli, asker olduğu kadar san'alkflr ya­
rad ı l ı ş l ı bir sultand ı . A kden iz sfth i l i nde önem l i bir k i l i t yeri
olan A l fı i ye'yi kuşatarak fethelli ; şimdi Alanya denen ve o za­
man S u l tan'ın adından dolayı Alftiye ismi verilen bu sfıh i l kale­
sinde k urulan tersfıne o çağın en öneml i gemi yapım merkezle­
rinden biriydi.
Tarihte Türkler/ıoS
S ultan Alaeddın ticarete çok büyük önem veriyordu.
Ağabeyi zamanında Karadeniz'de büyük bir liman olan Sinop
feıbcdilmiş ve Türkler buradan Karadeniz'e hfıkim olmaya başla­
mışlardı. Alaeddın burada bir donanma kurarak Kastamonu Uç
Beyi Çobanoğlu Hüsameddın'in emrinde bir Türk ordusunu
Kırım tarafına gönderdi. Bu ordu Karadeniz'de hiçbir raklb kuv­
vete rastlamadığı gibi, Kırım ve Ukrayna içlerinde de gerek
Kıpçak Türkleri, gerek Rus Prenslikleri tarafından büyük saygı
ile karşılandı. Böylece Selçuklular'ın Karadeniz ticareti tam bir
güvenliğe kavuşmuş, memlekete gelir akma ya başlamıştı.
B üyük S ultan bundan sonra Ertokuş ve Çavlı Beyler'in
emrinde iki ordu göndererek Kilikya Ermenı Krallığı'nı kuzey­
den ve batı'dan sıkıştırıp bütün İçel bölgesini Türk topraklarına
kattı, Ennenııer'in Keykavus devrinde vermeye başladıkları ver­
giyi iyice artırdı. Erzincan ve havalısinde eskidenberi Konya'ya
bağlı olarak hüküm süren MengücekoğuIlarl'nın saltanatına son
verip oraları merkeze bağladı. Misır Eyyfıbl hükümdarı Adil'in
kızıyla evlenerek onlarla da dost oldu.
Alacddin Keykubfıd zamanında çok uzaklardan büyük bir
tehlike belirmişti: Moğollar. Moğollar Cengiz Han'ın idaresi
altında Orta Asya'nın çoğu Türk olan çeşİlIi halklarıyla birlikte
kuvvetli bir devlet kunnuşlar ve Batı'ya doğru ilerlemeye başla­
m ışlard ı. Sultan önce bu tehlikeyi sezerek sınır boylarına garni­
zonlar kurdu, şehirlerin etrafındaki surIarl kuvvetlendirdi, ve ge­
lişmeleri yakından mkip etmeye başladı. Moğollar Türkistan'­
daki Harezmşah Devleti'ni istila etmişler, Harezm hükümdarı
S ultan Celflleddin Mengüberdi, onlarla çarpışa çarpışa Doğu
Anadolu sınırlarına kadar gelmişti. Celaleddin önce Selçuklu
S ultanı'na mektup gönderdi ve her ikisinin ayni soydan (Türk)
geldiklerini , birleşerek MoğoIlar'a karşı harbetmeleri gerektiğini
bild irdi. Sultan AH1eddın de aslında bu fikirdeydi, hatta Mısır
S ultanlar'ıyla da ittifak ederek hep birIikte Moğollar'a karşı çık­
mayı düşünüyordu. Ama CeUlleddin Harezmşah yıllardır tek ba­
şına yürüttüğü korkunç mücadele sonunda adeta çılgına dön­
m üş, hiçbir tedbır düşünemez olmuştu. Daha S ultan'dan haber
gelmeden doğu sınırındaki Ahlat'a saldırdı. Ahlat o çagın büyük
"
l06(Tarihte Türkler
kültür merkezlerinden biri idi, çok mamu,r, zengin bir yerdi.
Celaleddın burayı alıp öyle bir yakıp-yıku ve yağma etti ki, Or­
wçağ Türk-İslam dünyasının nadıde incilerinden biri olan güzel
Ahım bir harabe haline geldi ve bir daha belini doğrultamadı.
S u l tan yine de Celiileddın'e iyi davrandı , anlaşmaya çağırdı.
Ama onun söz dinleyecek hali kalmamıştı. B unun üzerine S el­
çuklu ordusu ErLincan yakınındaki Yassıçiınen'de Celaleddın' in
ordusuyla karşılaştı. B üyük bir kahraman olan Celaleddın bu sa­
vaşla korkunç bir mağlubiyete uğrad ı ve Selçuklu topraklarını
terkeııi.
B üyük S u l tan Alaeddın, G ürciSlan üzerine sefere çıkıığı
bir sırada Türkiye iki taraflı tehdid allında kaldı. Bir yandan Ha­
rezmşahlar'ı yenen MoğoIIar İran'ı alınış ve Selçuklu sınırlarına
dayanm ışlardı. Öbür yandan S ultan'ın nüfUz ve hfikimiyetinin
Halcb'e kadar uzanmasından büyük endişeye kapılan Mısır Ey­
yubı hükümdarı, ordusunu toplayarak Selçuklu ülkesine yürü­
m üş tü. S u l tan elindeki ufak bir kuvvetle bu istila ordusunun
karşısına çıktı ve onları kesin bir yenilgiye uğratıp Anadolu'dan
uzaklaştırdı. Arllk Selçuklu gücüne Moğollar'dan başka karşı
çıkabi lecek hiç kimse kalmamıştı.
Su ltan S uriye seferine hazırlandığı bir sırada
1 237 yılın­
da kırkbeş yaşında iken öldü. Anadolu Selçukluları'nın bu bü­
yük hükümdarı, tıpkı OsmanoğuIIarl'ndan Kaanunl'ye benziyor­
du; zamanında ülkesini servet ve refilhın zirvesine çıkarmış, sı­
nırlarını alabildiğine genişletmiş, kudret ve kuvvetini herkese
kabul eLlirmişti. Yine onun gibi büyük bir kültür adamıydı; İs­
lam alem inin her yanından aliınıer, san'atkarlar, dın adamlan
onun ülkesine geliyor ve büyük bir yakınlık görüyorlardı. Sel­
çuklu Türkiyesi adeli\. zengin bir masal dünyasıydı.
Alaeddin Keykubad'ın ölümü
(1237) üzerine yerine oğlu
İkinci G ıyaseddın Keyhusrev geçti. G ıyaseddın o zaman onüç­
ondört yaşlarında bir çocuktu ve babasının pekçok meziyetle­
rinden mahrumdu. Önceleri vezirler ve büyük kumanc!anlann in­
siyatifi ile fetihler devam etti. Diyarbekir a lındı ve S uriye
Eyyfıbı S ultanları Konya S ultanı'na boyun eğip ona bağlandı­
lar. Fakat bu sırada iki büyük tehl ike bu tecrübesiz, zayıf şah-
Tarihte Türkler/107
siyetli sultanın idaresindeki Türkiye'yi baştanbaşa sarstı, ve
Selçuklu Türkiyesi giLgide zayıfladı.
İlk tehlike Babai isyanı idi. Baba İshak Amasya tarafla­
rında kurdugu tekkede etrafına birtakım dini telkinler yapan ve
şöhreti gitgide artan bir Türkmen dervışi idi. O tarihlerde Ana­
dolu'ya akın akın gelmeye devam eden göçebe Türkmenler
(O�uzlar) henüz eski dinı inançlarıyla lsHımiyet'i birbirine ka­
rışttrmaktan kurtulamamışlardı; vaktiyle !ııh lardan ve gelecek­
ten haber veren kamlara nasıl inanıyorlarsa, şimdi onlara ben­
zeyen derVişler ortaya çıkıyor ve Türkmenler'i kendilerine inan­
dırıyorlardı. Üstelik Baba İshak zamanında Mogollar'ın önün­
den kaçarak Anadolu'ya gelen ve göçebe oldukları için otlak
, sıkıntısı çeken, bu yüzden şehirli müslüman halkla hem ikti­
sadi menfaat, hem dını inanış bakımından hayli farklı bulunan
kalabalık bir Türkmen kitlesi vardı. Baba İshak en çok bunları
ve bir de yine Moğollar'dan kaçıp gelmiş Harezmliler'i kendine
çekti . Dünyanın bozuldugunu, kendisinin dünyayı düzeltmek
için Allah tarafından gönderildigini, vakit gelince herkesin hazır
olmasını söylüyordu. Nihayet Türkmenler'le Harezmliler silah­
lanarak Adıyaman taraflarını yagmaladılar, üzerlerine gönderilen
devlet kuvvetlerini dagıttılar. S ivas'ı alıp şehirde ne varsa hep­
sini ganımet olarak paylaştılar. Sultan bunların üzerine Arma­
ğanşah idaresinde bir ordu gönderdi . Annaganşah Türkmenler'in
yetişmesine' fırsat vermeden Amasya'ya geldi ve Baba İshak'ı
yakalayıp idam ettirdi. Ama Babailer, yani Baba İshak taraftar­
ları onun ölümsüz olduğuna inanıyorlardı; dagılmadılar ve Ar­
mağanşah'ı mağlub ederek öldürdüler. Oradan Konya'ya doJ1;ru
yürümeye başladılar. Kırşehir yakınında Malya ovasında Sel"
çuklu ordusu bunları kesin bir şekilde yendi ve yakalanan bütün
Babailer öldürüldü.
İkinci ve asıl büyük tehlike Moğollar'dı. Mogollar Azer­
baycan'da üs kurarak Dogu Anadolu'da yagmacılık ve çapulcu­
luk yapıyorlardı. Baycu Noyan komutasındaki bir Mogoı ordu­
su Ermeni ve Gürcüler'i de yanına alarak Erzururri'u zaptetti;
MogoIlar şehirde on yaşın üstündeki bütün erkekleri öldürdüler,
sadece san'at sahiplerine dokunmadılar, çünkü onları alıı:ı götü­
rüyorlar, kendi işlerinde kullanıyorlardı.
1 Oıırr:ırihı..: Türk b
Konya'da top lanan d ev l et i leri gelen kri , Moğollar'a kar�ı
memlekelin s a v u n u l ması i ç i n h�r yana haber gönd erd i l er. S ek­
s�n b i n e yak ı n b i r ordu toplandı ve S i vas'a doğ ru h a rekete
geç i ld i . Ord unun ba� ı nda S u ltan G ı yiıseddin Keyh usrev b u l u ­
n u yordu. Tecrübeli kumandanlardan ç o k kend i s i n i n saray dalka­
vuklarını d inleyen S u lt.ı n , S i vas'ta be k leme y i kabul e u ı ı e yere k
Erz i nı:an'a doğru yürüyü� emri verd i . Kösedağ de n i len yere
ge­
l i n d i ğ i nde k u m a ndanlm geçi tierin llltu l m a s ı n ı ve Moğollar' ı n
hüı:umunun be k l enmcs i n i tek lir eııi kr, a m a o ovada çarpı�mak
üzere Moğo l l ar' ı n üzerine bir ön c ü kolu gönderd i . Bu kol Mo­
ğol lar tarafından dağ ı t ı l ı rıı:a akşamı bekledi vc orduya halxr ver­
ilKden �'e k i p Konya'ya g i ııi . Enesi sabah rvloğo ı ı ar geç itierde
Sclçuklu askeri n i görünce geri çek i l d i ler, ç ü n k ü Selçuklu ordu­
su o dcv irde kazand ı ğ ı büyük za fe rieric mqhur olmu� ve hcr
yana kork u sa l m ı � t ı . Ama S u l ta n ' ı n g i ııi ğ i n i d u yan ord u n u n
n.1::ineviyiıtı boz u l d u v c sava� yerini terkcııi . Moğollar endi �e
i�' i nde bi rkaç g ü n beklcd i , ortada k i msey i görm e y i nce pusu ku­
ruldu sandılar. Neden sonra çatıırlarm bomboş old uğu görüllince
buldukları her�eyi yağımı ladı l ar ( 1 243).
Kösedağ bozg unundan sonra rvl oğoHar karşı larında ordu
kalınayını:a yolları üzerindeki bütün �eh i r vc kasabaları yak ı p
yıkarak, yağmalayarak Kayseri'ye kadar geld iler. Amasya ve S i ­
vas siıdece yağma i l c kurtu l d u , ama Kayseri yc Erzincan'da bü­
tün erkekleri -san'ntkarlar h:lr i ç - öld ürd ü ler, kad ın ve çocukları
da koyun s ü rüsü g i b i sürerek İ ran'a götürd üler. S u lta n ' ı n iıciz­
liği ve Muğol vahşeti yüzül1lkn mem leket a y larca tam bir anar­
�i iç ind e k a l d ı . Ancak Selçuk l u vezıri M uhaZl.ibüddin A l i Bay­
,
cu
N oy an ilc bi rlik te
A-zerbaydn'a giderek onu
barışa i kniı eııi
ve y ı lda be l ir l i bir m i k tar haraç veri l me k sureliyle Moğo l lar'ın
tüylcr ürperLici gaddarlıklarına kar� ı bü tün ü l k e y i korumayı ba­
şartl ı .
S e l ç u k l u Devleti ş i m d i İ l h a n l ı d enen İ r a n Moğo l l arı'na
bağ l ı b ir devlet hal ine gelnı i �t i . Fakat 1 24 3 'd e n 1 2 76 y ı l ı na ka­
dar Anadolu Türk Devleti b i r toprak kaybına uğraına d ı ğ ı g i b i ,
esk i rdah l ı hayatına d a devam e Lli , rvt.:.'llllckctin h e r tara rına d u r­
madan medreseler, hasw ııclcr, cü ın i k r h�rvaıısara)' lar yapı ld ı
,
.
Tarihte Türklcrll 09
İkinci G ıyaseddin Keyhusrev henüz 25 yaşlarında iken
beslemektc oldugu vahşi hayvanlardan birinin ısırması sonucu
öldü. Onun ye�ine İkinci Keykavus (büyük ogıu) ıahta çıkarıldı.
Fakat Mogollar'ın işe karışması yüzünden çıkacak saltanat kav­
galarını önlemek isteyen vezır Celaleddin Karaıay, Keyhusrev'in
öbür iki oglunu, yani Dördüncü Kılıç Arslan ve İk inci Key­
kubad'ı da sultan yaptı ve ülkeyi aralarında taksim etti . Karaıay
hayatta olduğu m üddetçe bu bölünme memlekete bir zarar getir­
miyordu. Fakat o sırada Mogol Hanı Hülagu Bağdad'ı zaptcde­
rek ( 1 258) Abbasi saltanatına son verm iş, Halife'yi öldürtmüş,
yüzbinlerce insanı kılıçtan geçirerek her tarafı yeni bir dehşete
bogmuştu. Mogollar'ın asıl merkezi Orta Asya'da Karakurum'da
, iken, şimdi !ran 'da bir İ lhanlı Devleti'nili kurulmuş olması Tür­
kiye'de M ogoı baskısını ve zulmünü iyice kolaylaştırıyordu.
Moğollar Türkiye'nin bütün zenginliklerini sömürüyorlar, iste­
dikleri gibi idare ediyorlardı. Üç kardeş iktidarından sonra 1 266
yı lında Üçüncii Gıyaseddin Keyhusrev sul tan oldu. Çok küçük
olduğu için bütün idftre vezir Muınüddin Pervanc'nin elinde bu­
lunuyordu
Mısır'daki Türk M em l Cık Sultanı Baypars, Selçuklular'ın
gizli daveti üzerine onları Moğol lar'a karşı korumak üzere Kay­
scri 'ye kadar gelmiş ve şehri almıştı. Moğollar Baypars'la yap­
tıkları savaşta feCı şekilde yenildikleri için ondan nefret edi­
yorlardı . Onunla anlaşma yaptığını söyleyerek Pervanc'yi idftm
ettiler ( 1 279). B undan sonra genç sultan, devlet büyüklerinin
yardımıyla işleri kendi eline almaya başlayınca Moğollar teW,ş­
bndı ve İkinci KeykflVus'un oğlu G ıyfıseddin M es'Cıd (lkinci)'la
Keyhusrev arasında ülkeyi paylaştırmak istediler. Keyhusrev
buna razı olmayınca Moğollar tarafından öldürüldü. İkinci Gı­
yaseddın Mes'Cıd 1 297'ye kadar t<ıhtta kaldı . Moğollar onun ar­
dından Üçüncü A Iaeddin Keykubad'ı SUIlan .ilfın ettiler, fakat
Keykubad'ın ölümü üzerine İkinci Mes'Cıd tekrar sultan oldu.
Selçukoğulları'nın son sultan! olan İkinci G ıyaseddin
Mes'fıd 1308'de Kayseri'de öldüğü zaman şanlı bir ıftrih kapan­
m ış oluyordu. Moğollar Türkiye'yi doğrudan doğruya kendi va­
Iileriyle idfıre etmeye başladılar. Fakat bu arada çok rnühim biı
1 1 Offiirihte Türkler
değişme olmuş, llhanlı Moğollar'} Müslüman olmuşlardı. Müs­
lümanlık'tan sonra artık eski devrin vahşet ve gaddarlığı da ya­
'
vaş yavaş sona erdi. Fakat onların devleti de son II Han'm ço­
cuksuz ölümü üzerjne 1 335'te dağıldı. Artık Anadolu Türk Dev­
leti yeni bir sahip bekliyordu. Bu da tarihin yetiştirdiği en bü­
yük hükümdar ailesine, Osmanoğulları'na nas'ib olacak bir şe­
refti.
HAREZMŞAHLAR DEVLETİ
Harezm , Aral Gölü'nün güneyinde bir ülkedir. Melikşah
zamanında bu bölgeye Oguzlar'ın Beydili boyundan Anuş Tigin
vali olarak gönderilmişti. Onun ı o97'de ölümü üzerine yerine
ogıu Kutbüddin Muhammed myin edildi. Böylece Harezm ida­
resinin babadan ogula geçme gelenegi doguyordu. Nitekim Kut­
büddin Muhammed, şah ünvanını aldı ve sll dece dışişlerinde Sel­
çuklu S ultanı'na bagıı bir hükümdar oldu. Harezmşahlar'ın ilk
hükümdan odur. i 128'de öldügü zaman yerine oğlu Gllzi Atsız
Bey şah oldu. Harezmşah Atsız, elindeki eyaleti bir devlet ha­
linde geliştirmek üzere her tedbiri alıyordu. Zaten o sırada Sel­
çuklu Büyük Sultanlığı büyük bir buhran içindeydi, nitekim
SulLan Sancar son yıllarını Türkmenler elinde esarette geçirdik­
ten kısa zaman sonra, 1 157 yılında ölmüş ve devlet başsız kal­
mıştı. Sancar'ın öldügü zamanda Harezm'de Atsız'ın oğlu 11
Arslan hüküm sürüyordu. II Arslan bağımsızlığını ilan etti.
Harezmşahlar Devleti'nin gelişme ve parlama devresi 11
Arslan'ın oğlu Alaeddın Tekeş (veya Töküş) zamanına rastlar.
Alaeddin Töküş önce babasının yerine tahta geçen küçük kardeşi
Sultanşah ile onun arkasındaki asıl kuvvet olan annesi Terken
HiHun'u kaçmaya mecbfır bırakarak Horasan bölgesinde kuvveti­
ni kabuı ettirdi. Sonra civarındaki devletlerle temasa geçti. O
1 12{fiirihtc Türkler
sırada artık son günlerini yaşayan Selçukl u Devletinin toprakla­
'
rını ele geçirmek üzere yaptığı bir savaşta S elçuklu S ultunı
Ikinci Tuğrul'u yendi ve öldürd ü . İran'm batı tara/lan hfıriç, bü­
tününe hftkim oldu. Bağdad'daki Abbtısı Halifesi'ne kendini Sei­
çuk l u lar'ın mırasçısı ve zaman ın sultanı olarak tanıtmak için
çok çalıştı ve sonunda başard ı .
Alfıeddın Töküş 1 200 yıl ında öldüğü zaman yerine oğlu
Kutbüddin M uhammed, Alfıeddin Muham med ünvfl11iyle hü­
kümdar oldu. Onun zamanında Harezmşahl�if Devleti genişle­
m eye ve kuvvetlenmeye devam etti. Ö zell ikle kendi toprakla­
rında gözü olan başka bir Türk sultanlığına, G nrlular'a karşı
başarı Iı bir müddele verdi ve onların elinde bulunan bazı mü­
him şehirleri ald ı . O sıralarda devletin en kuvvetli hasmı doğu­
daki Karahıtaylar idi; Karahı taylar Karahanlı lar'ı da kendilerine
bağl amışlar, Maverfıünnehr havalısine hak im olmuşlardı. Sul­
tan Alaeddin bunlara k�ırşı tertıblediği bir sererde zafer kazandı
ve ondan sonra "Iskender-i Sfmı" (İkinci İskender) ve "SanC'ar"
lakaplarını kul lanmaya başl adı. Karahıtaylar o sırada yeni ge­
l işmeye başlayan M Qğol Devleti 'nin ülkesinden sürüp çıkarclığı
Nayman lar'a karşı mağınb olmuş ve iyice zayırıamıştı. Alaed­
din onların elinden Semerkand'ı alarak bu şehri ikinci bir mer­
kez yaptı . 1 2 1 5'te Gazne ve havalısini tamam iyle devlete kattı
ve buralara oğlu Celüleddın'i vülı yaptı. K udreti arttıkça Bağ­
dad'daki H ılMet makamı üzerinde baskı yapmaya çalışıyordu.
Halil'e En-Nüsır'ın kendisi aleyhinde birtakım fitneler karıştır­
dığı iddiasıyla onun makamı ndan alınması gerektiğini, esasen
H alifeliğin Hazret-i Ali sülalesine aid bulund uğunu iddifı etti ve
bu fiileden birini Halife olarak tanıdı. Fakat Türk ülkelerinde ço­
ğunluğun sünni olması ve sünnı alim ierin hep Bağdad Hall­
[esini tutmaları yüzünden, Sultan'ın aleyh inde büyük bir cerc­
yfın başladı.
M uhfıli/l erin başında kend i annesi Terken Htıtun vard ı .
Oğuzlar'ın B ayat boyundan bir beyin kızı o l a n Terken Hatun,
devletin pekçok öneml i mevkiine hep kendi akrabfllarını getir­
miş, Alaeddin adeta bir gölge h ükümdar hflline gelm işti. Ha­
rezmşahlar Devleti'nin yıkılmasına kadar v,ıracak olayl<ır zinciri·
T;irilık' Türkla/ I 1 ::1
n i n ba� ı nda y i ne o n u ve akrabfıla rı n ı görüyonıl.. Ba�lan g ı ç ta
Harel.ln�ahlar i le tvloğollar i y i ge��inm i�lcr, aralarında bir tidret
an la�mas, da yapm l�lard ı . Fakat Terken Hfıtun'un yeğe n i Otrar
V fıllsi
I mıicık Han, Otrar'a ge len bir Moğol kerv an ı ndaki tüc­
carları dsus diye yakalayarak öldürd ü , mallarını da m üsüdere et­
t i . Cengil. Han bunun ül.erine olaydan soru m l u sayd ı ğ ı
I mıicık
(Kayır Han) ' ı n kendisi ne teslim ed i l mesini istedi. Alüeddin bu
teklife
karşı hakaret dol u cevaplar verd i , ve asl ı nd a doğu s ı n ı ­
r ı IJ<hlk i b i r s ü r ü gü il c ilc uğra�an Cengiz'i kendi ül.erine çekm iş
oldu.
Cen g i l. ordusunu toplayıp Harel.m ülkesine yöneldiği za­
man A l üeddin ona kar�ı bir sa v unma sava�ı yapmayı kararlaş­
,tı nl ı . B e y leri ve bu arada oğ l u Cel fı l eddiri , Moğollar', S e y h u n
k ı y ı s ında karş ı l amak fi krindey d i ler. S u l tan bu fik r i kabul etme­
d i , ord usunu pan,'al ara bölcrek herbirini bir şeh rin sav u n masına
ayırıp kendisi H orüsfuı'a g i ı ıi .
!'.'l üğo H ar H arel.ln �eh i rl e rini ,
u/.Un savunma lardan sonra
da olsa, bire r b i rer I.aptederek i ç i ndeki ha lkın büyük k ı s m ı n ı k ı ­
I I(," tan g e �' i r d i le r , ras Lladık ları bütün medeniyet eserl e r i n i ,
öl.el­
l i k le k i t;.ıpları y akt ı la r .
S u ltan A I ,kddin, oğ l u R ükneddin'in otul. bin k i � i 1 i k b i r
k U V VL' tl c D�'vkı[ıbüd'da �'l oğo ı ı ar'a kar�ı ç ı ktığı s a v a�ı.:ı y e n i Id i
ve
Ha/ar D�' n il.i 'nde bir adaya s ı ğ ı nd ı , Daha evvel annesi
� Ei tu n ' u n
Terken
bask ı s ı y l a , o ğl u U / l u g'lI v e lia h d yapnı ı � l l , Fal\at s ı ­
ğ ı n d ı ğ ı )'l' rde son g ü n k r i n i g e(; i r i rk c n a n ne s i n i n ne fret c u i ğ i
d i ğ e r oğ l u C\' I :"ı1cddin'i ve li a h d y.ıptı, öbür oğullarına Cc l fılcd­
din 'e hoyun �'ğ n h ' k ri i�' i n tck tck y e ııı in e ıı i rd i .
Ş i n i lli a rt ı k �-l a r('l.ll1 �ah l ar De vl e ti , sııl ı,ı n ı b u l unan fa kat
ii l k esi ol m a y a n bi r de v l e t hfı l i ne ge l nı i �t i : H a ru ıı ı �a h De v l e­
t i ' n i n b u ndan sonra k i t,ıri h i C e l ü l eddin' i n m üce rfı dolu �a h si ha­
yatı h:1 1 intk d �'vaııı c ı' , i .
B iı i m 1,lr i h l c ri ll1 i l.t le Cdü leddin H ar/.e m şüh d iyc Il1c�h iı r
ohın Ce l fı leddin !'.k n g ü be rd i , S u l ı.:ın A lfıedd i n ' i n Ayç i(;ek ad l ı
bir Hindli
d r i y ed e n doğ a n oğ l u
i d i . !'.k ng ii be rd i o n u n a d ı
( " :\k ng ü " , (,Iğ,ı ı,ı y Tü r k �' e s i'n d c "Tanrı " d e ııı e k t i r. " B e rd i " i s e
h u g ı i n k ü " V e rd i "
sö/iinii n eski
h fı l i d i r , y fı ıı i
" �'k n g ü k nl i " ,
ı ı4{farihte Türkler
"Allah verdi" demektir), Celaleddın'in ise lakabı idi. Türk-İslam
ı.arihinde devlet adamı olmaktan ziyade kahraman olarak şöhret
yapmış bulunan Celaleddın'in Moğollar'a karşı mücadeleleri,
onu bir destan şahsiyeti haline gctirmiş, yüzlercc yıl sonra bü­
yük edib Namık Kemal'e onun hakkında haması bir eser yaz­
dıracak kadar derin izler bırakmışlır.
Celaleddın 1 220 yılında Harezm Sulı.anı oldu. Moğollor
henüz bütün ülkeyi istila etmemişlerdi, fakat on lara karşı dura­
cak bir kuvvet yoktu. Kalelerelc savunma taktiği H arezmşah
Devleti' nin sonu oldu, çünkü Moğollar köylerde yaşayan halkı
sürüler hminde esır ettikten sonra bunların eline bayraklar vere­
rek ön safuı kalelere hücum ettiriyorlar, kaleden gelen ok yağ­
muru ile bu zavall ılar ölünce, asıl Moğol ordusu bu zavallıların
cesetleri üstünden saldırıyorlardı. Böylece Türkistan'ın Müslü­
man halkının büyük bir kısmı da 1slfll11 askerinin oklarıyla öl­
dü. Nihayet 1221 'de Harezmşah merkezi olan Gürgfınc Moğol­
lar tarafından zaptedildi.
Ceımeddin bir taraftan saltanatı elinden almak isteyen
kardeşleri ve onları tutan kumandanlarla, bir taraftan Moğoııar'­
la karşı karşıya gelmiş ve iki yandan sıkıştırılmıştı. Moğollar
onun kardeşleri Uzlug Şah ve Ak Şah'ı yakalayarak öldürdüler,
fakat Celükddin kendi ardından gelen Moğol kuvvetini bozguna
uğraı.arak kurtuldu. Gazne'ye geldi, burada yanına asker topla­
dıktan sonra tekrar Moğollar'a döndü. Parvan'da karşısına çıkan
bir Moğol ordusunu şiddetli bir bozguna uğrattı. Halbuki Mo­
ğollar Harezm seferinin başındanberi hiç yenilgiye uğramamış­
lardı. Celfılcddin'in küçük kuvvetlerle ve kendi yiğitliği saye­
sinde başarı kazanması derhal şöhretinin yayılmasına yol açu.
Nihayet bu işi bir an önce bitirmek üzere, Moğol ordusunun
başında Cengiz Han harekete geçti. Ceıaıeddin'in yanındaki kuv­
vetler mahalli beylere aid olup bunlar devamlı bir m ücadeleyi
göze alamadıkları için kendisinden ayrılmışlard!. B unun üzerine
Hindistan'a geçmeye karar verdi, fakat Cengiz'in ordusu onu
tndüs Nehri kenarında çevirdi. Celaleddın etrafındaki birkaçyüz
askerle Moğol ordusunun bir yanından öbür yanına akın ederek
onları şaşkına çeviriyor, koca ordu onun yıldırım hızına eri şe-
Tfırihtc Türkler/1 1 5
m iyordu. Savaşı tepeden seyreden Cengiz, onun bu yiğiıl iği
karşısında hayranlığını gizleyernemiş, "Şöyle bir evladım . 01saydı" demişıi. Bunun üzerine gururlarını korumak isteyen
oğullan bizzat savaşa girip Celaleddın'in üzerine yürüdüler, ama
hiçbirşey yapamadılar. Cengiz onun yakalanması isıiyor, bu
yüzden uzaktan üzerine ok aıamıyorlardı. Yakın kavgacla ise
kimse onunla başedemiyordu. Nihfıyet yakındakiler birer-ikişer
vurulup düşünce, karısı ve çoçuklarına nehire atlayarak Moğol­
lar'dan kaçmalarını emretti, ama bunların hepsi de sulara kapı­
larak öldüler. S ultan tek başına kalmıştı . Birden atı ile İndüs
Nehri'ne atladı, Cengiz'in ve kumandarılarının şaşkın bakışları
önünde öbür sahile çıktı ve kayboldu.
Hindistan'da o zaman Türk hancdanıarı hüküm sürüyor­
du. Celaleddın oralarda bir ülke sahibi olup sonra oradan Mo­
ğollar'la mücadeleye devam etmek istedi, fakat üç yıl lık bir ma­
ceradan sonra geri dönmek zorunda kaldı. İran'a geldi. Girdiği
her şehri kendisine bağlayarak İran-Irak sınırına kadar geldi. Ha­
life onun Bağdad'a gelmesinden korkarak üzerine bir ordu gön­
derdiyse de Ceımeddın bu orduyu dağıttı ve Bağdacl yakınlarına
kadar bütün bölgeyi yağmaladıktan sonra, Azerbaycfm t,ırafına,
M eraga'ya geldi. 1 225 yılında A zerbaycan Atabeği Özbek'in
elinden Tebriz'i alıp, orayı kendisine merkez yaptı . B ir yandan
M ı sır'a kadar bütün İslam ülkelerine haberler gönderip kfifir
Moğollar'a karşı ortak savaş (cihad) yapmalarını teklıf ediyor,
bir yandan Batı İran ve Güney Kafkasya'yı kendi idaresinde top­
lamaya çalışıyordu. Gürcistan Kral lığL üzerine yaptığı iki se­
ferde Tiflis dahil olmak üzere olmak üzere birçok yerleri fethet­
Li. Azerbaycan Atabeyleri'nin elinden Gence'yi alclı. G ürcistan'ı
zaptettiği sırada Kirman Meliki Barak Hacib'in isyan eltiğini
haber verdiler. Ordusunu orada bırakıp yanına birkaç yüz atlı al­
arak, isyancılar daha toparlanmadan Kirman'a girdi ve hepsini
itaat altına aldı. Sonra Ahlat'ı k uşattı. Ahlat o tfıri hte Eyyu­
bıler'in elinde idi. Kuşatma sırasında Y ıva boyundan Oğuzlar'ın
Azerbaycan bölgesini karıştırdıkları haberi geldi, bunun üzerine
Ahlaftan ayrılıp Yıvalı Türkmenler üzerine yürüdü ve hepsini
boz up dağıttı. G ürcüJer'in Tiflis'i geri aldıkları söylen incc, bu
1 1 6{farihte Türkler
defa onların üzerine vardı, Güreüler sür'atle kaçıp kurtuldular.
Gence Vaıısi Emın Orhan'ın İsmft'ilI suikastçılar tarafından öl­
d ürüldüğünü öğrenince, onların ülkesine akın edip hepsini bir
yana sinıneye mecbur etti .
Celfıleddin'in bu başarılarının haberi Moğollar'a ulaşınca
büyük bir telfış uyandırdı. Çünkü her tarafta onun kahraman lık­
larımı dair haberler dolaşıyor, halk Moğollar'a karşı böyle bir
kurtarıcıyla birleşmek üzere hazır bekliyordu. S ultan tekrar Ah ­
lat kuşatmasına gideceği sırada, bir Moğol ordusu Ccyhun'u
geçip B atı İran'a yürümüştü. Celaleddın derhal hareket edip on­
ları Isfahfın yakınlarında karşılad ı . O güne kadar Türk şehirlerini
masum ha lkı önde yürütmek suretiyle zaptetmeye alışmış olan
Moğollar bu sefer meydan savaşına girince iyice zorlandılar.
Ü stel i k karşılarında kendi yüreklerine korku sal mış olan müd­
hiş bir kumandan vard ı. Cclfılcddin, Moğol ordusunu sıkıştı­
rınea Moğollar onun sağ kanat k umandanı olan şehzfıde G ı­
yaseddin'e haber gönderip kend isini Harezm'e sultan yapacak­
larını vadetti ler. Gıyaseddin savaşı bırakıp oradan uzak laş t ı. B u ­
n a rağmen Ceıaıeddin orada meydana gelen boşluğu derhal ka­
patanık hücuma devam etti Moğollar'ı bozguna uğrattı. Bu defa
Moğollar geride pusuda beklettikleri bir ordu ilc Ceımeddin'c
tekrar saldırlar. Sultan'ın sol cenahı bozulduğu için geri çekil­
mek zorunda kaldı, ama Moğollar'a öyle te/efat verdirmişti ki,
onlar da geri çek ildiler. Böylece yeni lmez diye bilinen Moğol
ordusu bir defa daha he;tlmete uğruyordu.
Moğollar halkı n isyfın d uygularını öldürmek için hep
Celfıleddin'in öldüğüne dair haberler çıkarıyorlar, ama o masal
kahramanları gibi her an her yerde görünüyor ve bu dedikoduları
boşa çıkarıyordu. Onun yokluğundan faydalanarak isyana kalkan
bütün mahalli hükümdarlar sonunda ona baş eğdiler, çünkü on­
lar Sultan'ın çok uzaklarda olduğunu bildikleri bir zaman , göz
açıp kapayıncaya kadar tepelerine ineceğini hiç tahmin edemi­
yorlardı. O Moğoııar'la boğuşurken, Azerbaycan'da bıraktığı ve­
zıri Ş erefülmülk bütün düşman taarruzl ar ını püskürttü.
Tarihte Türkler/1 17
S ultan, Moğol çatışmasından Azerbaydin'a döndüğü za­
man Gürcü Kraliçesi ve onun başkumandanı, kuzeydeki Kıpçak
Türkleri'ni de yanlarına alarak Azerbaydin'a h ücuma hazırlan­
mışlardı.
1229 kışında üzerine gelen bu büyük orduyu karşıladı.
G ürcü ordusu içinde Kıpçak Türkleri bulunduğunu öğrenince,
savaştan önce onlara tuz ve ekmek gönderdi; Türkler arasında
tuz-ekmek hakkı kutsal olduğu için Kıpçaklar G ürcü ordusun­
dan ayrıldılar. Bundan sonra CeliiIeddin Gürcü Ordusuna hücum
etti. Daha saflar birbirine yeni kavuşmuşlardı ki, Sultan, yanın­
da bir bölük süvfu'i ile yıldırım gibi Gürcü ordusunun içlerine
daldı, merkezde savaşı idare etmekte olan G ürcü başkumanda­
nıyla yanındaki öbür kuınandanlara hÜC4m eııi; bizzat başku­
,mandan İvani'yi bir kılıç darbesiyle yere serdi. O sırada kanat­
lardaki G ürcü birlikleri de perişan olmuş kaçıyorlardı. S ultan
onları tfıkib ederek daha pekçok Gürcü kaleJerini ele geçirdi;
Beçni yakınında G ürcüler bir defa daha toparlanarak ordu çıkar­
dılar, ama S ultan onu da darmadağın eni.
Celaleddın'in bu başarıları civardaki küçük Türk devletle­
ri üzerinde önemli te'sır yaptı. Selçuklular'ın Erzurum Vallsi ve
Alaeddin Keykubad'ın amcazfıdesi olan Tuğrulşah oğlu Cihan­
şah onun karargahına giderek her türlü yardıma hazır olduğunu
bildirdi. Gerek Eyyfıbiler'den, gerek Konya Selçukluları'ndan şi­
kfıyetçi olan Artukoğlu beyleri ona bağlılıklarını arzeııiler. O
zamana kadar kendisine sadece "Hakan" diyen Abbası Haliresi
bile n ihayet onun " Sultan" lığını kabfıl etli. CeliHeddın'in en
parlak devri idi; daha evvel yarım bıraktığı Ahlat kuşatmasına
tekrar döndü. Fakat Ahlat kuşatması ve zaptı onun şöhretinin
de, kudretini n de sonu oldu.
Ahlat o çağda İslam D ünyası'nın büyük merkezlerinden
biriydi. Halkının zenginliği ve medeniyet seviyesi herkesi kıs­
kandımdı. Bu güzel Türk beldesinde M ısır S u ltanı adına lz­
zeddın Aybeğ adında bir vali ve kumandan bulunuyord u. Ay­
beğ, şehri büyük bir kudret ve cesaretle savundu. Aylar geçtiği
halde Celaleddın AhlaCı alamamışLı. Şehirde açlık başgösterdi,
halk kedi ve köpek eti yemeye başladı. En sonunda içeride bazı
adamlara haber salarak onları avlamaya çalıştılar. Bir hain bu-
1 1 8!filrihte Türkler
lundu ve onun sayesinde Celaleddin'in ordusu Ahlat surlarını
aş ıp şehre girdi. Türk- ı slam Dünyası'nın bu muazzam ilim ve
kültür şehri baştanbaşa yağmalandı, kuşatmadak i mancınık dar­
belerinden kurtulan binalar da yakılıp yıkıldı. Sultan şehrin ye­
niden iman için einir verdiyse de, Ah lat'ta olup bitenler ona
bütün İ slam Dünyası'nın nefretini kazandırmaktan başka işe ya­
ramadı . Moğollar ve Gürcüler karşısındaki başarıları yüzünden
her
tarafta m ücahid olarak tanınmış, hele Moğol sürülerini dur­
durmayı başaran tek Türk Sultanı olmak itibariyle bütün Müs­
lümanlar'ın gönlünü kazanmış olan Su ltan , şimdi artık Moğol
vahşTleriyle bir tutuluyordu. Her yanda İ slam hükümdarları ona
karşı anlaşmaya girdi ler. Mısır Sultanı ile Konya Selçuklu Sul­
tanı ortak harekata karar verdiler.
Cclilleddin, birleşen iki ülkenin kendi üzerine ortak hü­
cumlarına fırsat vermemek için, hemen Anadolu Selçukluları'­
nın üzerine yürüdü. Belki de asıl niyeti Selçuklu Devleti'ni ele
geçirmek, sonra bu devletin gücü ilc Moğollar üzerine yeniden
yürümekti. Ahım'ın zaptından üç ay sonraydı ki (Ağustos
1230)
Erzincan civarındaki Yassıçimen'de Selçuklu ordusuyla karşı­
laştı ve taa rruz eLLi , ama feci bir mağıo.biyete uğradı. Ordusunun
büyük bir kısmı savaş meydanında ve daha sonra kaçarken uçu­
rum lara düşmek suretiyle mahvoldu. Mısır Sultanı Ahlat'ı he­
men geri aldı. Celaleddin bu mağlubiyeLi kendine ycdirememiş­
Li , yeniden saldırmayı planlıyordu. Ama Moğollar'ın yeni bir
ordu hazırlayarak kendisine hücum etmek üzere olduklarını öğ­
renince, barış anlaşması yapmaya mecbur oldu.
Moğollar'a karşı asker toplamaya çalışıyor, bir yandan
t slfım hükümdarlarına mektuplar göndererek herkes için büyük
tehlike olan Moğollar'a karşı birlikte hareket etmeyi teklif edi­
yordu. Ama Ahlat ve Yassıçimen olayları, onun sevgisini sön­
dürmüştü; Moğollar'dan farksız görülüyordu. Mugan'da asker
toplarken Moğollar'ın baskınına uğradı. Nereye gitse takib edi­
liyor, toparlanmaya fırsat bulamıyordu. Mahan'dan kalkarak
Diyarbekir önlerine kadar geldi, oradan Elcezire'ye geçmeyi ve
Mısır S ultanı'ndan yardım almayı ümid
ediyordu.
123 1 yılı
Ağustos ayında Dicle kenannda Moğollar onu bularak. gece bas-
Tarihte Türkler/1 19
kınıyla yanındaki herkesi öldürdüler. Celaıeddin şahsi cesareti
ve kahramanlığıyla üzerine gelen Moğollar'ın kimini öldürüp
kimini atlatarak oradan kurtuldu, atını dağlara dol1;ru sürdü.
Dağlarda yol kesip hırsızlık yapan bir grup Kürt bunu soymak
üzere hücum ettilcrse de kendisini tanıUnca bir eve hapsetliler,
sonra Silvan Emiri Melik Muzaffer Gazi'ye giderek para kar­
şılığında serbest bırakmayı teklif eııiler. Fakat o sırada Ahım
kuşaunası sırasmda akrabaları ölen ve intikam peşinde olan bi­
ri, onun Harezmli olduğunu görünce mızrakla hücum etti ve
öldürdü. Ertesi gün getirip merasimle Silvan'da toprağa verdi­
ler.
CelalCddin, tarihte eşi az bulunan kahramanlardan biriy­
di, ama iyi bir diplomat ve devlet idarecisi olamadı. Er meydan­
larında kazandığı zaferleri iyi bir politika ile pekiştirmeyi bil­
medi. Özellikle katı yürekliliği yüzünden halkı kendine düşman
etmişti. Fakat bütün İslam Dünyası'nı alt-üst eden Moğollar'ın
öyle uykularını kaçırmış, ve onlara karşı başarıları kendisini
halkın gözünde öyle bir masal kahramanı haline getirmişti ki,
ölüm ünden sonra çeşitli yerlerde birçok kişi kendisinin Cela­
leddin olduğunu ilfm etmiş, Moğollar da bu iddia sahiplerini
büyük bir dikkatle ıiıkib ederek efsaneyi söndürmek üzere hayli
emek sarfeunişlerdir.
Ceımeddın uzun müddet Moğollar'ı tmn'dan uzak tutmak
itibariyle, felaketi elden geldiğince gec iktirmiş ve bu bakımdan
büyük bir hizmet görmüştür. Gürcistan'a karşı seferleri yine
onun hayırla anılmasına yarayacak işlerdendir.
Harezmşahlar Devleti, aslında on yıl önce tflrihe karış­
mıştı. CeHHeddın'in bahtsız ölümüyle bütün dirilme ümidieri
de ortadan kalktı ve o ülkede artık çağatay Hanedam'nın sal ta­
natı başladı.
ANADOLU BEYLİKLERİ
Anadolu Selçuklu S ultanlı�ı Ondördüncü Yüzyıl'ın ba­
şında da�ıldığı zaman, onun toprakları üzerinde beylikler hü­
küm sürüyordu. Bu beyliklerin bir kısmı daha devlet dağılma­
dan önce kurulmuş, iç işlerinde bağımsız birer eyalet manzarası
almıştı. Fakat devlet ortadan kalklıktan sonra her bölgede nüfUz
sahibi vali veya kumandanlar oralarda hükümdar olmuşlar, hü­
kümdarl ıkları kendilerinden sonra evlfidlarına geçmeye başla­
m ıştır. İşte Karamanoğulları, Dulkadiroğulları , Candaroğulları
ilh. dediğimiz beylikler böyle birer devletçik halinde teşekkül
ettiler.
S elçuklu S ultanlığı son zamanlarda İran'daki ılhanl ı
Devleti'ne iyice bağlanmış, hatta e n sonunda doğrudan doğruya
oradan gönderilen valilerle idare edilir olmuştu. Anadolu'daki
beyliklcr de l 1hanlı Devleti'ne bağlı oldular. Fakat i 335'te son
11 han lı Hükümdarı Muhammed Hudabcnde Han ölünce lIhanll
Devleti de dağılmaya yüz tuttu ve böylece beylikler istiklal ka­
zandılar. ılk müstakil beylik ise lIhanlı villilerinin idaresindeki
hölgcde kuruldu.
Tarihte Türkler/I 21
Erteneoğulları Beyliği
Erıene Bey, ı ıhanlılar'ın gönderdiği bir vali idi. Kendisi
Uygur asıllı bir Türk olan bu bey, Ankara'dan Erzurum'a kadar
uzanan geniş bir bölgeyi doğrudan doğruya idare ediyordu. ı ı­
hanlılar dağılınca m üstakil hükümdar oldu. ı ıhanlılar'ın varisi
olduğu için kendini "Sultan" sayıyordu. Devleı merkezi S ivas
iken sonra Kayseri'ye naldelti ve kendisi orada ölüp gömüldü.
Ertene Bey 1 327'de vaIlIiğe tayini"nden 13S2'de ölüm üne
kadar beyliği idare eııi. Kendisinden sonra sırasıyla oğlu Meh­
med Bey, sonra onun oğlu Alaeddın Ali Bey, sonra da onun oğ­
lu Mehmed Bey hükümdar oldular. Mehmed Bey'in 1 380 yılın­
d a ölümü üzerine yerine onun damadı ve Selçuklu S ultanları
ailesinden şehzade Rükneddin Kılıç Arslan geçti, fakat ayni yıl
oda öldürüldü.
Ertene Beyliği önemli bir varlık gösteremedi . Erıene
Bey'in yeğeni M uwhharten Bey Erzincan'da hüküm sürerken
Yıldırım Bayezid orayı Osmanlı ülkesine ilhak edince Timur'un
yanına kaçıı ve Ankara Meydan S avaşı'nda Timur'un safında
Bayezıd'e karşı harbelti.
Erlene Beyliği'ne 1380 tarihinde beyliğin vezırliğini ya­
pan Kadı Burhaneddın son verdi, ve kendisi hükümdar oldu. Ka­
dı Burhaneddın, Celaleddın Mengüberdi zamanında Harezm'den
Anadolu'ya gelmiş bir Türkmen ailesindendi, babası ve dedesi
gibi kendisi de ilim adamı olmuş ve kadılık yapmıştır.
Muhıeris bir devlet adamı olan Kadı B urhaneddin fev­
kalade meziyetlere sahip mümtaz bir şahsiyeni. B izim tarihimi­
ze yüksek seviyede bir san'alkar olarak damgasını vurmuş, Aze­
ri şivesiyle yazdığı Dlvan Türk şiirinin ölümsüz eserleri arası­
na girmiştir. 1 39 8'e kadar devamlı mücadeleler haıinde geçen
saltanaıı öldürülmesiyle son bulmuş, Ertene Beyliği'nin toprak­
ları Osmano!1;ulları'na geçmiştir.
122/firihıe Türkler
Dulkadıroğulları
Bu beylik Hasan Dulkadır Bey'in ogıu Karaca Ahmed
Bey tarafından Elbistan merkez olmak üzere Maraş ve havaIi­
sinde 1 337 ıfuihinde kuruldu. Yıldınm Bayezid zamanına kadar
Mısır'daki Memluk Devleti'ne baglı kaldıktan sonra Osmanlı­
lar'a lfıbi oldu.
Devletin kurucusu Karaca Bey Bozok Türkmenleri'nden­
di. Bozok ve Agaçeri Türkmenleri'ni etrafında toplayarak Elbis­
tan havalisine hakim oldu ve Mısır Sultanı'na kendini o havali­
nin beyi olarak kabUl ettirdi. Buna ragmen zaman zaman Mısır
Sultanları'na karşı çıktıgı da olmuştur. Önce Ertene Bey'i, son­
ra Haleb Valisi Yıl B uga'yı, sonra Ermenistan'da aldıgı yerleri
kurtarmaya gelen Üçüncü Kostantin'i maglub etti. 1352'de Mı­
sır S uILanı'na başkaldıran Haleb Valisi Bay-Buga, Trablus Va­
lisi Beklemiş ve diger beylerle birlik olup Suriye'de akınıara
katıldı, fakat S ultan'm harekete geçmesi üzerine isyancı valiler
kaçarak Elbistan'a sıgındılar ve Kamca Bey onları teslim etme­
di. Mısır S ultanı o sırada Üçok Türkmenleri'nin reısi Ramazan
Bey'i (Adana Beyi) Karaca Bey'in bölgesine vali ı.ayin etLi ve
Karaca Bey'in yakalanması için de Halcb vaJjsi Argun'un ida­
resinde bir ordu gönderdi. Düldül Dagı'nda yapılan şiddetli mu­
harebelerden sonra Kayseri'ye kaçan Karaca Bey, orada yakala­
nıp Haleb'e gönderildi ve idam edildi.
Bundan sonra Karaca Bey'in oğuııarı Dulkadırlı Türk­
menleri'nin başına geçtiler ve zaman zaman birbiriyle m ücade­
leye girdiler. Halil ve S üli Beyler zamanında Meml uk Sultan­
ları Dulkadırlılar'la başetmekte büyük güçlük çektiler, hatta
S üli Bey bir defasında Memluk ordusunu feci bir bozguna ug­
ratlı. Mısır'da o sırada Türkler yerine Çerkes Memlukları hU­
kUm sUrUyordu. Her iki bey de onların gönderdiği suikasdçılar
tarafından hiyle ile öldUrUldü.
Yıld ırım Bayezid Elbistan'ı zaptedip Dulkadırlı Bey­
liği'ni kendine bağlamıştı. Fakat Timur buraları istila ederek
yeniden birçok karışıklıklara sebep oldu. İkinci Murad zama­
nında Osmanlı üstünlüğü tekrar kurulmaya başladı. Bu sırada
Tarihte Türklerll 23
Dulkadırh Beyi Süleyman Bey kızı S itti Mükrime Hatun'u
ıkinci Murad'ın o�lu Mehmed'e (müstakbel Fatih) verdi. Bun­
dan sonra Osmanlılar'la Dulkadırlılar arasında akrabalık m üna­
sebetleri devam etmiş, Osmanlı şehzUdelerinin birçogu Dulka­
dırh beylerinin kızlannı almışlardır.
Dulkadırhlar'ın en kudretli hükümdarlarından biri S ü­
leyman Bey'in oğlu Şahsuvar Bey'dir. Bu zat Mısır S ultanIa­
n'nın kendisi üzerine gönderdikleri üç orduyu da şiddetli mağlu­
biyete uğratmış ve gerek Mısırlılar'a, gerek Ramazanoğulları'na
aid birçok yerleri zaptetmişti. Mısırlılar nihayet Emir Yeşbey­
'in kumandasındaki ordu ile mağlub ettiler. Zamanu kalesinde
esir düşen Şahsuvar Bey, Kahire'ye götürülerek orada üç kardeşi
ile birlikte idam edildi.
Osmanlılar Birinci (Yavuz) Selim zamanında Dulkadırlı
Devleti'ne son verdiler ve Dulkadır Beyleri'ni "emir" olarak böl­
gelerinin iMıresinde memur ettiler. Artık bunlar vali merıcbe­
sine inmişlerdi.
Son Dulkadırlı Emiri Şehsuvaroğlu Ali Bey, Yavuz'un
Çaldıran Savaşı'nda büyük kahramanlık yapmış, Kanuni zama­
nında ise Canberdi Gazali isyanını bastırarak devlete hizmet et­
mişti. Vezir Ferhad Paşa'nın fitnesi yüzünden Kanuni ile arası
açıldı. Osmanoğulları kendileri dışında sadece Kastamonulu ıs­
fendiyar (Kızılahmedlü) Beylerini, Kırım Hanları'nı .ve bir de
Dulkadıroğullannı hükümdar ailesi sayarlardı. Herhalde Ferhad
Paşa onun Kanuni aleyhine planlar peşinde olduğunu söylemiş
olmalı ki piidişah'ın öfkesinden faydalanarak Ali Bey'i ve iki
oğlunu hiyle ile çadırına çağırıp öldürttü.
Ramazanoğulları Beyliği
Ramazano�ullan Beyligi'nin kurucuları Üçoklu Oğuz­
lar'dır. Bunlar Mogol istilası yüzünden yurtlarını terkederek
Anadolu'ya gelmişlerdi. Mısır Türk Memlukları'nın sultanı
Baypars, bu kalabalık Oğuz kabilelerini Antakya'dan Gazze'ye
1 24/Tiirihte Türkler
kadar Doğu Akdeniz bölgesine yerleştirdi, Ramazanoğulları
bunlar arasında Yüregir boyuna mensupturlar. Seyhan-Ceyhan
ırmakları arasında kışlayan Ramazanoğulları ile Ceyhan-Os­
maniye arasına yerleşen Kınık Türkmenleri devamlı müdidele
etmişlerdir.
Dulkadırh Karaca Bey bazı S fıriye valileriyle birlikte
Meml fık Sultanı'na başkaldırınca, Memlfıklar Adana-Maraş
bölgesindeki Türkmenler'in beyliğini YüregirIi Ramazan Bey'e
vermişlerdi ( 1 352). Ondan sonra oğlu İ brahım Bey, Türkmen
başbuğu tayin edild i. Ramazanoğulları'nın uzun yıllar bütün
siyası ve askerı faaıiyetleri, bağlı bulundukları Memlfık Sul­
tanlığı ile m ücadele veya onların yanısıra civar beylerle m üca­
dele şeklinde geçmiştir. Meml fıklar uzun mücadelelerden sonra
Çukurova bölgesine tam hakim oldular ve Ramanzanoğulla­
rı'nı Türkmen kabile reısi haline indirdiler. Memlfık-Osmanh
müdidelesinin Osmanlılar lehine bitmesi, Ramazanoğulları'nı
da onların safına katu. Esasen Ramaztınoğlu Mahmud Bey,
Ridaniyye savaşında Yavuz'la birlikte Mısırlılar'a karşı harbet­
miş ve şehıd düşmüştU. Osmanlılar onlara "Emır" ünvaniyle
Adana bölgesinde hüküm sürme hakkı verdiler. Fakat bu emır­
lik bir çeşit beylerbeyilik, yani valllik şeklinde idi.
Ramazfınoğulları'nın son mühim şahsiyeti Pir) Bey'dir.
Pırı Bey, Anadolu isyanlarından bazılarının bastırılmasında ve
özellikle Safevı bozguncularının takip ve yakalanmasında dev­
lete önemli hizmetlerde bulunmuş, kendisine paşalık veri lerek
önce Karaman, sonra Haleb ve Şam beylerbeyiliklerine tayin
edilmiştir. Hanedanın diğer bazı mensuplarına da çeşitli yerler­
de sancak beyliği verildiği görülmektedir.
Germiyanoğulları Beyliği
Germiyanl ı, bir Türkmen aşiretinin adıdır. Germiyanlı­
lar'ın Celaleddın Mengüberdi ile birlikte Harezm'den çıkıp Sel­
çuklu ülkesine geldikleri sanılmaktadır. Önceleri Malatya ta-
Tarihte Türkler/12S
rafında Alişır Bey'in reısliginde yaşayan Germiyanhlar, sonra­
dan Kütahya ve Denizli taraflarına yerleştirilmişlerdir.
1264'te
bunların reisi olan Kerimeddin Alişir Bey, Selçuklu saltanat
kavgasında İkinci Keykavus taraflısı olduğu için Moğollar ta­
rafından öldürüldü. GermiyanIı Beyligi'ni kuran, onun oğlu Ya­
kub Bey'dir.
Yfıkub Bey, ııhanlı Emir Çoban'a -diğer bütün beyler gi­
bi- bağh olmakla birlikte, Anadolu Beylikleri'nin en kuvvetli­
lerinden biriydi. Komşusu olan Aydınoğuııarı ile birlikte Ege
bölgesinde birçok yeri ele geçinniş, elindeki kudretli ordusu sa­
yesinde ııhanh Valisi Timurtaş'ı bile korkutmuşıu. Bizans İm­
paratoru Ege'deki şehirlerini onun elinden kurtarabilmek için
Katalan askerleri getinnek zorunda kalmış, buna ragmen her yıl
YUkub Bey'e hediyeler göndererek onunla iyi geçinmeye çalış­
mıştır.
Yfikub Bey'in ölümünden sonra yerine Mehmed Bey, on­
dan sonra ise Süleyman-Şah Germiyan hükümdan oldular. Bu­
nun zanianında Karamanlılar Germiyan ülkesini tchdid etmeye
başlayınca, Süleyman Şah memleketini onlara karşı korumak
üzere Osmanoğulları'na yanaştı ve kızını Osmanoğlu Murad
Hudfıvendigar'ın şchzadesi Bayezıd'e (Yıldırım) nikahladı. Şeh­
zadc Bayezid Kütahya'ya sancak beyi oldu, Silleyman Şfıh Si­
mav, Emet ve Tavşanlı'yı da Osmanlılar'a bırakarak Kula'ya çe­
kildi. Oğlu Yfikub Bey, Murad Hudavcndigar'ın Kosova'da şchıd
olması üzerine Osmanlılar'a giden topraklan yeniden almaya
kalkıştıysa da, derhal yetişen Yıldırım onu esir edip bütün Ger­
miyan ülkesini kendi topraklarına kattı. Yfikub Bcy, lpsala ka­
lesinde hapiste iken bir yolunu bulup ayıcı kıyMetinde kaçarak
Timur'a gitmiştir. Ankara Savaşı'ndan sonra Timur, bütün diğcr
Anadolu Beyleri gibi, ona da Germiyan ülkesini geri verdi.
Timur fetreti zamanında Yakub Bey, Çelebi Mehmed ta­
rafını tuttuğu için, sonunda Çelebi Mehmed saltanatı eline ge­
çirince yine kendi yerini korumayı bildi; üstelik Çelebi Meh­
med onu Karamanh tecavüzünden de kurtardı. lkinci M urad za­
manında artık çok yaşlanmış olan Yfıkub Bey Edirne'ye kadar
gelerck, erkek evlMı bulunmadığını, ölünce ülkesini kendisine
126!ffu:ihtc TUrkler
bıraktığını S ul tan'a bildirdi. Böylece G ermiyanoğlu Beyliği,
1429 yılında sona erdi.
Candar(İsfendiyar )oğulları
Candaroğulları Beyliği Kastamonu ve haviilisinde kurul­
muştur. Bu ailenin a ia sı Yaman Candar Mehmcd Bey olup ilk
Candaroğlu Beyi onun oğlu Şemseddin Yaman Candar'dır.
"Candar" tiibiri Selçuklular'da hassa ordusu mensupları için
kullanılıyordu; kelime manası "Silah Taşıyıcı" demektir. Şem­
seddin Yaman Candar Onüçüncü Yüzyıl'ın sonunda Kastamo­
nu'ya vali tayin edilmişti. A ile, Oğuzlar'ın Kayı boyuİ'ıdandır.
Candaroğulları bu bölgede yüz yıla yakın hüküm sür­
dükten sonra Osmanlı S ultanı Murad Hudavendigar Kastamo­
nu'ya girdi ve Candaroğullarını Osmanlı Devleti'ne bağladı. O
sırada beyliğin başında Kötürüm Bayezid diye şöhret bulmuş
olan Bayezıd Bey vardı; bu zat Sultan Murad'ın yeğeni (Meşhur
Şehzade S üleyman Paşa'nın kızı) ilc evliydi. Candaroğulları ile
Osmanlı Hanediliu arasında bu türlü akrabalıklar sonradan da de­
vam etmiştir. Yıldırım Bayezid bunların m ülkünü doğrudan
doğruya Osmanlı ülkesine ilhak etti, fakat bölgenin valiliği ni
Candaroğlu ailesinde bıraktı. ı ık vali t srendiyar Bey öneml i bir
şahsiyet olduğu için Candaroğulları daha sonra t sfendiyaroğul­
lan. diye anılmıştır.
t sfendiyar Bey Anadolu beylerinin çoğu gibi Timur'un
tarafına geçerek eski beyliğini diriitmeye çalışanlardan biridir.
Timur'un safında Yıldırım'a karşı savaşmasının mükMatını gör­
müş ve beyliği Fatih devrine kadar devam etmiştir. B u arada
Osmanlı ve Candaroğlu aileleri arasında daha birçok kız alıp­
vermeler oldu. Belki de bu yüzden Osmanlı ailesi İ sfendiyar­
oğulları'nı hükümdar ailesi saymışlardır. Fatih'in babası İkinci
S ultan Murad bunlardan biri ilc evlendiği gibi, kendi kızla­
rından birini de t srendiyar Beyleri'nden tsmiül'e vermiştir. B u
damad t smai f Bey zamanında tsfendiyar ülkesi tekrar Osmanlı
•
Tarihte Türklerll27
mülküne katıldı ve İsfendiyaro�ulJarı artık Osmanlı Devleti
hizmetinde sancak beyligi, beylerbeyilik, vezirlik gibi rüLbcler­
.
le çalıştılar.
İsfendiyaro�lu ısmail Bey'in nesli kesildi�i için, aile
onun kardeşi Kızıl Ahmed Paşa ile devam etti�inden, Isfendi­
yaro�uııarı daha sonraki tarihlerde "Kızıl Ahmedliler" diye de
anılmıştır. Kızıl AhmedliJcr'den birçok devlet adamı ve kuman­
dan çıkmıştır ki, en meşhurları Üsküdar sahilinde nefis bir ca­
mii olan Ş emsi Ahmed Paşa'dır (Onaltınca Yüzyıl).
Aydınoğulları Beyliği
Aydıno�ulları, Aydın ve İzmir havalisinde hüküm sür­
müşlerdir. Ondördüncü Yüzyıl'ın ilk yıllarında Selçuklu idare­
sinin da�ılması üzerine onların Ege tarafındaki uç beylerinden
Aydın Bey, bölgenin hakimi oldu. Beylik merkezi olan yer,
onun adından dolayı Aydın Eli diye tanınmışur.
Aydıno�uııarı'nın en önemli şahsiyeti, ayni zamanda
Anadolu Türk tfırihinin de pek büyük kahramanlarından biri
olan Gazi Umur Bey'dir. Umur Bey, Aydın Bey'in torunu ve
Gazi Mehmed Bey'in o�ludur. Umur Bey 1 320'de ızmir'i fethe­
derek vaktiyle 1 076'da Kutalmışogıu S üleyman Şah tarafından
alınıp da ıo97'de tekrar B izans'ın eline geçen şehirde Türk
hakimiyetini yeniden kurdu. O tarihte İzmir büyük bir liman
şehri idi ve buraya hakim olan, Adalar Denizi üzerinde hakimi­
yet kurabilirdi. Umur Bey şehri aldıktan sonra kuvvetli bir do­
nanma kurup denize açılmaya başladı. Yanına Saruhanogıu
Süleyman Bey'i de alarak Girit'ten Kıbns'a, oradan Kuzey Ege
sahillerine kadar geniş bir sahada akınlar yaptı. Bizans, onun
bu kudretine karşı çıkamayınca kendisini müttefik yaparak düş­
manlarına karşı Umur Bey'in yardımını saglama yoluna gitti.
lki defa Umur Bey ordusu ve donanmasıyla Bizans'ın düşman­
larını mağlfıb etti.
İzmir'in ellerinden çıkması ve burada Türkler'in tehdid
edici bir üs kurmaları üzerine büyük telaşa düşen Hıristiyan
1 28(ffırilııc 'liirı\lcr
dünyası , Aydı noğu l l arı 'na kar�ı b i r H aç l ı sereri tertipled i . 1 344
y ı l ında bir Haç l ı donanması İzmir'i basarak l imanı zapteııi ve
Ayd ı noğ ul ları'nın donanması n ı yak tl. Umur Bcy ı z m i r Kale­
s i ' n i koruy abi l m iş , ama l iman tarafı n ı kaybctm i�ti . 1 34Wde
şehri kurtarmak için H aç l ı lar'la savaşa g ird i, fakat hücum sıra­
sında şehid oldu.
Umur Bey'den sonra yerine kardeşleri H ız ı r ve İsa Beyler
sırası y la h ükümdar old ular. Sonra İsa Bey'in oğul ları bey old u.
Son Aydınoğlu Beyi, İ sa Bey'in torunundan dfımfıdı olan ızmir­
oğlu Cüneyd B e y'd i r .
Aydınoğul ları Beyliği 1 3 90 yıl ında Y ıld ırım Bayezid La ­
rafından Osman l ı ül kesine b t ı l d ı . Cüneyd Bey'e Rumcl i 'nde
sancak bey l i ğ i ver i l d i . Fakat bu son derece zeki ve entrikaeı
bey, eski hükümdar l ı ğ ına tekrar kaVlışmak emeliyle bir�'ok fit­
neye karı ştı . S on olarak S u l tan I k inc i M urad'a karşı Y ı l d ı ­
r ı m ' ı n oğullarından M us14l fa Çelebi (D üzmeee M u s tafa) safına
kat ı l m ı ş tı . Fakat S u l tan M u rad ona Aydın Bey l iği'ni geri ve­
receğini vfıdedince M ustafa Çelebi'den ayrı l d ı . A y d ı n c l i 'ne g i t­
tikten sonra bu defa ı z m i r ve havmi s i n d e k i Osmanl ı h fı k i m i ­
'
yetine gölge d ü� ü reeek hareketlere g i riş ince, üzerine gönderilen
Osman l ı ordusuyla yaptığı savaşta m,l ğ l Cıb oldu; i s yan ı n ı n ee­
zfısı n ı canıyla öded i .
Saruhanoğulları
B u beyl iğin kurucusu olan Saruhan Bey, Moğol i sıilası
üzerine yurdunu terk ed e rek Anadolu 'da S e lç u k l u h i zmeti ne gir­
m i ş olan Saruhan Bey oğ l u A l pag ı B e y ' i n
oğ l
udu r . S e l�' lIk()ğl u
I k i nc i M e s ' ('ı d tarafıııdan 1 302 tiı ri h i nde 1I�' heyi ohır�ık f\-l an isa
sınırına gönderi lmişti. 1 3 1 3'de f\ilanisa'yı fe thederek l)Urada Sar­
ulıan B e y l i ğ i 'ni k urdu . Kardqi çuga B e y ' i Dem i re i ' ye; A l i
Paşa'yı d a N i Ce v al i yaptı . Komşusu olan Aydınoğ u l l arı'y la i y i
geç i n i yor v e onlarla b i rl i k te den iz sefe rlerine katı l ı yord u . B i r
ar a oğl u S ü leyman B c y ' i Aydınoğ l u U m lı r B ı'y' i n yan ı n a kaıa-
•
Tarihte Türklcr/l 29
rak Trakya seferine göndennişse de, Süleyman Bey İstanbul ya­
kınında hummaya tutularak ölmüştür.
Saruhan Bey 1 346'da öldü. O�ullarından Temir Han, Or­
han, ııyas, Devlet Han ve Budak herbiri bir kasabayı idare edi­
yorlardı. ıçlerinden ııyas, babasının yerine bey oldu. Ondan son­
ra beylik makamına o�lu ııyas ve torunu Hızır-Şah Beyler
geçmişlerdir. Bu sıralarda Osmanogulları onların kuzeyindeki
Karesi ülkesini ve Trakya'yı fethetmişler, böylece Saruhanh­
lar'ın bütün çıkış yolları tıkanm ıştı. Yıldırım Bayezid 1 390
yılında Manisa'ya girdi ve bu bölgeye o�lu Ertuğrul'u vali yap­
tı . Timur Ankara Savaşı'ndan sonra Anadolu'yu beylikler ha­
linde parçalarken, Saruhanoğlu Orhan Bey�e de Manisa'yı verdi.
Fakat Demirci tarafında h üküm süren Hızır-Şah, Yıldırım'ın
Manisa Valisi olan oğlu Emir Süleyman ile anlaşarak Orhan'ı
bertaraf etti. Nihayet Çelebi Sultan Mehmed'in, kendisi aley­
hinde iuifaklara giren Hızır-Şiih'ı Manisa'da yakalatıp idam et­
tinnesiyle Saruhanoğlu Beyli�i sona erdi (14 10).
Karamanoğulları Beyliği
Karamanh Türkmenleri yurtlarını Moğollar'ın istila et­
mesi üzerine Maveraünnehir tarafından önce Azerbaydin hava­
lisine gelmişler, şonra bunlardan bir kısmı Anadolu'ya geçerek
Birinci Alaeddin Keykubad tarafından Ermenek civarında yerleş­
tirilmişlcrdir. Karamanlı lar'ın, Afşar boyu Türkmenleri'nden ol­
duğu sanılıyor. Yerleştikleri yerlerde çiftçilik ve hayvancılıkla
uğraşıyorIardı. Ailenin büyük dedesi Nure Sofi'nin dağlık böl­
gede ağaç kömürü yaparak şehir ve kasabalara götürüp salan biri
olduğu rivayet edilir. Nure S ofi Babai isyanına karışmış, Ba­
bailer'den Muhlis Paşa onun o�lu Karaman'a teveccüh göster­
miştir. Nure Sofi'nin Karaman'dan başka Oğuz Han ve Timur
Han adlı o�ullarından da bahsedilmektedir. flfınedfının kurucusu
olan Karaman, etrafına topladığı Türkmenlerle Ermenek civa­
rındaki Ermeni kalelerine hücum edip bunların bazılarını almış
130(ffu-ihte Türkler
ve kendi başına yaptı�ı bu hareketler yüzünden S ultan Rük­
neddın Kılıç Arslan'ın şüphesini çekmişti. Bir ara isyan ederek
Konya'ya y ürümeye kalkışuysa da, ve[ır Muınüddın bunları fe­
na halde bozguna uğratu. Karaman'ın Zeynelhac ve B unsuz adlı
kardeşleri esır düşerek Konya'da idam edildiler.
Karaman Bey ölünce oğullarından Mehmed Bey Türk­
menler'in başına geçti. O sırada Moğol baskısından ve Moğol­
lar'la işbirli�i halinde görülen Konya S ultanları'ndan kurtulmak
üzere Mısır Sultanı Baypars'ı Anadolu'ya davet eden ve onunla
birleşen beyler arasın"da bu Mehmed Bey de vardı. Baypars Kay­
seri'ye kadar gelip dönd ükten sonra, Karamanoğlu Mehmed
Bey, yanına kendi adamlarından başka Menteşe ve Eşrefoğlu
Türkmenleri'ni de kattı ve ellerinde Baypars'ın bayrakları ol­
d uğu halde Konya'ya hücum ettiler. Konya'nın ayak takımı da
yağmacılara katıldı ve Karamanoğlu, annesi Selçuklu prensesi
olan Gıyfıseddın Siyavuş adlı birini orada Selçuklu S ultanı ilan
eııi. "B ugünden sonra dıvanda, dergahta, bargahta (mecliste ve
meydanda) Türkçe'den başka d il kullanılmayacaktır" şeklindeki
meşhur emirnamesi, işte bu sırada verilmiştir. Çokları bunun
Karamanoğlu Mehmed Bey'in Türkçülüğünden, m illiyet şuuru­
nun kuvvetinden doğmuş bir emir olduğunu sanarak, Karama­
noğlu'nu Selçuklular'a karşı milliyetçiliğin savunucusu gibi
görürler. Aslında Karamanoğlu'nun bütün gayesi, devlet idiice­
sinde bulunan okumuş tabakanın y:ıııi aydınların te'sırini orta­
dan kaldırmaktL Kendisinin hiçbir ı alısili ve kültürü olmadığı
için Selçuklu idarecileri karşısında eksiklik duyuyor, oralarda
ne olup bittiğini bir türlü anlamıyordu. S ultan diye ortaya Çı­
kardığı adamın da hiçbir de�eri olmadığı çabucak anlaşıldı; sul­
tanıarını baba olarak görmeye alışmış olan Konya halkı, bu
adamın halktan sadece haraç topladığını, hiç kimseye en ufak
bir hayrının dokunmadığmı görünce ona "Cimri" adını taktılar.
Bu yüzden Karamanoğlu'nun Konya'ya girmesi ve onu takib
eden olaylar, tarihlerde "Cimri !syanı" veya "Cimri Hadisesi"
diye anılır.
Karamanoğlu bundan sonra kendisine karşı bir kuvvetle
muharebe etmek üzere çıktığı Konya'ya halk tarafından bir daha
T3rihte Türkler/13 i
sokulmadı. Daha sonra Konyahlar ona karşı Mo�ollar'ın yardı­
mını istediler. Mogol ordusu, Mehmed Bey'i mağlub etti. Meh­
med Bey kaçarak bir ormana sığındı, oradan çıkıp teslim olma­
ymca onnanı yaktılar, o da içinde yanıp öldü.
Karamanhlar Güneri Bey'in zamanında yeniden Konya
üzerine hücumlarına devam ettiler. Bu devamlı ayaklanmalar
birçok masum insanın yok yere ölmesine yol açmaktan başka
işe yaramadı, çünkü Güneri Bey'i takib eden Moğollar, Kara­
manlı ülkesinde rastgeldikleri bütün köyleri ateşe veriyor, çogu
suçsuz insanları da ÖldÜrüyorlardı.
1 308'den sonra, yani Selçuklu Saltanatı sona erdiği za­
man Konya da Karamanlılar'ın eline geçti. Bundan sonra Kara­
manoğulları Beyliği Anadolu'da en kuvvetli hükumet olarak
sahneye çıkmış ve Selçuklu Devleti'nin yerine geçme mücade­
lesinde Osmanoğulları'yla uzun süren bir çekişmeye girm iş­
lerdir. Ilk defa Sultan Birinci Murad (Hudavendigar) zamanında
Karamanoğlu yanına Ertene Bey'in askerini de alarak Bursa ve
İznik'e saldırmak üzere iken, Sultan Murad bunları dağıttı ve
Ankara dahil olmak üzere yeni toprakları devlete kattı. Bundan
sonra Karamanoğulları bir müddet Akdeniz sahillerine taarruz ile
buraları zaptetrnek isteyen Kıbrıslılar'la m ücadele ettiler ve on­
ları geri çekilmeye mecbur bıraktılar. Fakat Osmanlılar'ın Ana­
dolu Beylikleri'ni birer ikişer ilhfik ederek Anadolu'da geniş­
lemcleri üzerine, Karamanogulları'nda şiddetli bir endışe başla­
mıştı. Sultan Birinci Murad, kızlarından birini Karaman Beyi
Alfreddın Ali Bey'e vererek dostluk kurmak istediyse de bu tek­
lifi geri çevrildi. Karamanogıu asker toplayıp yürümeye kalktı,
ama Konya yakınlarında yapılan savaşta Osmanlı kumandam
GaZi Timurtaş bunları dağıttı ve Alaeddın Bey Konya'ya kaçtı.
Bu ma�lubiyetin acısını unutmayan Karamanoğlu, Sultan Mu­
rad'm Kosova'da şehıd edilmesini fırsat bi lerek Osmanlı'ya tek­
rar ordu çekmeye kalktı, ama bu defa Yıldırım Bayezid, daha o
toparlanmaya fırsat bulmadan Konya önünde göründü ve Kara­
manoğlu tekrar kaçtı. Bir yandan da Kadı B u"rhaneddın onların
132{farihte Tilrklcr
elindeki bir kısım şehirleri ve kasabaları zaptetmeye başlamış­
tı. Karamanogıu Kadı Burhaneddin'le yaptığı savaşı kaybeLLi,
en güvendiği dosıları da Kadı'nın tarafına geçince, bu defa Os­
manlı ülkesine gözünü dikti. Ankara'ya gönderdiği Türkmenlcr
vasıtasiyle Osmanlılar'ın Anadolu Bcylerbcyi Sarı Tim urtaş'ı
pusuya düşürerek esir etti. Konya'ya getirip hapsetti. Yıldırım
Bayezid'in artık sabredecek hali kalmamıştı. 1 398 yılındaki
Akçay M uharebesi'nde Osmanlı kuvvetleri Karamanlı ordusunu
bir saat içinde darmadağın etlilcr. Karamanoğlu kaçarak Kon­
ya'ya saklandı, ama Konya halkı hiç memnun olmadıkları A l i
Bey'i yakalayıp Yıldırım'a teslim eLLiler. Y ıldınm o n u hiyle i l e
tutup hapsetmiş olduğu Sarı Timurtaş'a tesıım etti. A l i Bey'in
yerine oğlu Mehmed'i ıfıyin etti, ama ertesi yıl Mehmcd Bey de
isyan edince, Osmanlı ordusu tekrar Karaman eline girip Lll­
rende, Develi ve Aksaray'ı ilhak etti, Mehmed Bey'i Bursa'ya
getirip hapsettiler.
Anadolu'nun başına Timur felaketi geldiği zaman Kara­
manoğulları hemen bu durumdan faydalanarak Timur'a katı l­
dılar. Timur Mehmcd Bey'i hapistcn çıkartıp Karaman ülkesini
yine ona verdi. Osmanoğulları arasında saltanat müdidelesi baş­
layınca onu da kendi hesaplarına istismar cderek, bir defasında
Bursa'ya kadar askerle geldiler, şehri basıp ateşe verdiler. O gü­
zel Türk-İslam şehri bir yangın yerine döndü. Yı ldırım'ın şeh­
zadelerinden Çelebi Mehmed bunların üzerinc varıp yendi, ama
o daha arkasını döner dönmez yeniden Osmanlı şehirlerine sal­
dırmaya başladılar. Bu defa kendisi hasta olduğu için veziri Ba­
yezid Paşa'yı gönderdi. Bayezid Paşa Konya'yı m uhasara ederek
şehre girdi, Karamanoğlu'nun dağlara kaçtığı öğrenildi. Mısır
Memlukleri'nin araya girmesiyle Osmanlılar, Karaman Beyli­
ği'ni yerinde bıraktılar. Mehmed Bey Memllıkleri i mdilda çağır­
dı. Osmanlılar döndükten sonra Memlukler'in yardımıyla akra­
bası İbrahim Bey'i bertaraf edip yeniden bey oldu ve derhal Os­
manlı ülkesine yeni bir tecavüz tertipledi. Hamidoğlu Beyi'ni
de yanına alıp Antalya'yı kuşattı. Osmanlılar'ın Antalya m uha­
fızı Hamza Bey bu Hamidoğlu'nu bozguna uğrattığı gibi Kara­
manoğlu'nu da bir top güllesiyle yeryüzünden sildi .
Tarihte Türkler/133
Bundan sonra Kanımanogulları Osmanlı'ya karşı Hıristi­
yan devletlerle işbirligi yapmaya başladılar. S ultan İkinci Mu­
rad zamanında bir taraftan Bizans, bir taraftan Macarlar'la an­
laştılar ve Avrupalılar'ı Osmanlı'ya karşı Haçlı seferi açmaya
teşvik ettiler. Devlet ne zaman Avrupa'da Hıristiyanlar'la bir sa­
vaşa tutuşsa Karamano�lu da bu yandan saldırıyordu. ıkinci
Murad batıdaki işlerini haIleUikten sonra, ıslam'a karşı HırisLİ­
yanlar'la birlikte kılıç çeken Karamanoglu'na karşı bir sefer ter­
tiplcdi. Fakat Osmanlı �ilimleri herşeye ragmen Karamanlılar'ın
Müslüman olduklarını ve bir müslüman ülkeye taarruzun dine
aykırı düşeceğini söylüyorlardı. Nihayet bir fetva çıkarıldı ve
Osmanlı ordusu Karaman topraklarına girdi. Karamanoğlu ıbra­
hım Bey, Müslüman Anadolu halkı nazannda çok kötü bir du­
ruma düşmüştü. S ultan Murad'ın merhametine sığındı, onun
kIlfıre karşı seferlerinde kendisine yardım edccegini vadetLİ. Ger­
çekten sözünde de durdu, ama ondan sonra bey olan Pir Ahmed,
bir yandan Akkoyunlu Uzun Hasan'la, öbür yandan Vcnedikli­
ler'le anlaştı. Fatih'e karşı Karamanlı askeriyle Uzun Hasan'ın
ordusunda savaşa girdi. Bu sırada Osmanlılar'ın mağIGb olma
ihtimalini hesaba katarak Vencdikliler'i çağırmış ve bir Venedik
donanması Akdeniz sahillerine asker çıkarmıştı. Fatih, Otlukbe­
li'nde Akkoyunlu ordusunu maglub edince Venedikliler geri
döndüler; Karaman Beyi Pir Ahmed ise Gedik Ahmed Paşa ta­
rafından Menan kalesinde sıkıştırıldı ve kalenin zaptından sonra
burçlardan aşağı atılarak ortadan kaldırıldı. Bundan sonra Kara­
man ülkesi Osmanlı şehzadesi Cem'in idaresine verildi, daha
sonra Anadolu BeylerbcyiIiği sahasına kaularak tarihe kanştı.
Karamanoğulları BeyIiği bizim tarihimizde hiç de iyi
hatıralar bırakmış değildir, fakat onlan bir dereceye kadar anla­
yışla karşılamak lazımdır. Selçuklular'dan sonra Anadolu Türk
Birliği'nin (yani devleLİnin) toparlanması, ancak SelçukoğuIIa­
rı'nın yerine geçebilecek bir kuvvete ihtiyaç duyuruyordu. Bu
kuvveti kazanmak üzere esas itibariyle Osmanlılar ve Karaman­
Iılar yarıştılar. Karamanoğulları'nın asıl rakibi Osmanlılar'dı ve
her ne pahasına olursa olsun onları bertaraf etmek istiyorlardı.
134{filrİhte Türkler
Sonunda maj:tlfıb oldular ve silinip gittiler, ama M üslüman'a
karşı kafirle işbirlij:ti yapmış olma lekesi üzerlerinden sil inme­
di.
Menteşoğulları Beyliği
B u beyliği kuranlar Antalya tarafından denizden gelerek
Muğla ve civarını fetheden Türkmenler'dir. Bunların başında
Selçuklular'ın sahil beyi olan Menteşe Bey bulunuyordu. B u
fetihler 1 260 tarihlerinden ıtibaren başlamıştı. Memeşe Bey
yirmi yıl kadar bu bölgeye hftkim olduktan sonnı öldüğü zaman
yerine oğlu Mes'fıd Bey geçti, öbür oğlu Kirman Bey ise Fi­
nike Beyi oldu. Beyliğin en parlak devri Mes'fıd Bey'in zama­
nıdır. Mes'fıd Bey kuvvetli bir donanma kurmuş ve Rodos açla­
sını şövalyelerden almak üzere sefere çıkmıştır. O tarihte Ro­
dos, Hıristiyan Dünyası'nın bir üssü ve karakolu durumunday­
dı. Mes'fıd Bey karaya asker çıkardı ve adayı adım adım zaptet­
meye başladı . Rodos Ş övalyeleri Ceneviz ticaret gemilerine
saidırdıkian için, Mes'fıd Bey Ceneviz'den de yardım görüyordu.
Fakat Papa'nın araya girerek Cenevizlilcr'i ayırması üzerine
Rodos'un bir kısmı yine Şövalyeler'de kalmı ş , büyük kısmı
Menteşcliler'in eline geçmiştir. Bu tarihlerde Menteşe Beyliği'­
nin kara sınırları da en geniş şekline varmış bulunuyordu.
Mes'fıd Beyden sonra yerine oğlu Orhan Bey geçti.
Onun zamanında Menteşe Beylij:ti kuvvetli ve mamfır bir ülke
idi; Batı Anadolu'da Germiyanlılar'dan sonra ikinci kuvvet o �­
lardI. Orhan Bey'den sonra yerine geçen oğlu İ brahım Bey za­
manında Aydınoğlu Umur Bey'in şehıd düşmesi ve Aydınoğul­
ları'nı n zayıflaması Menteşe Beyliği'ni de güç durumlara.
düşürdü. İ brahım Bey'in yerine oj:tulları Mehmed, Musa ve Ah­
med Beyler hak iddia ettiler. Aralarındaki mücadeleyi Ahmed
Gazı Bey kazandı. Sonra Mehmcd Bey'in oğulları Mahmud ve
l Iyas Beyler birbirlerine raklb olarak hüküm sürerken Yıldırım
Tarihte Türkler/135
Bayezid bu beyligi Osmanlı ülkesine kattı . Ancak Timur eski
beylere yerlerini geri verirken Mehmed Bey tekrar Memeşe Beyi
olmuştur.
Mehmed Bey'in ogıu lIyas Bey zamanında Menteşe ül­
kesi Osmanlı topraklarına katıldı ( 1 321). Oğulları bir ara hü­
kümdarlıklarını ilan ettilerse de üzerlerine asker gönderilince
kaçtılar.
Karasioğulları Beyliği
KarasioguIlarl Balıkesir ve Çanakkale bölgesinde hüküm
sürdüler. Beyligin kl1rucusu Dfınişmendogulları'dır. Danişmend­
liler'in kendi adlarıyla tanınan devletleri Selçuklular tarafından
ortadan kaldırılınca, Selçuklu S ultanı bu ailenin memlckete hiz­
mete devam etmesi için onları Bizans ucuna kumandan yaptı.
Bu devirde ailenin en önemli şahsiyeti Yagıbasan Bey'in ogıu
Zahireddin ııi Bey'dir; Gıyaseddin Keyhusrev'in tekrar tahta geç­
mesine yardımcı olmuş, daha sonra onun vezirligini yapmıştır.
Bu bölgedeki son uc beyleri olan Kalem Bey ve Karasi
Bey, Selçuklu Devleti'nin dagılması üzerine kendi başlarına ha­
reket ederek Marmara sahillerine dogru fetihlere giriştiler. Ba­
lıkesir'i merkez yapan Karasi Bey, buraya MoğoIlar'dan kaçari
Türkmenler'i yerleştirmek suretiyle R umlar'ı azınlıkta bıraktı.
Karasi Bey'den sonra KarasiogulIarı'nın ikiye ayrıldığı görülü­
yor. Balıkesir'de Demirhan Bey, Bergama'da ise Yahşı Bey ha­
kim oldular. Demirhan Bey, Osmanogıu Orhan Bey'in çağdaşı­
dır. Orhan Bey zamanında Karasioğulları'nın deniz kuvveti daha
güçlü idi ve Bizanslılar'la başarılı savaşlar yapıyorlardı.
Karasioğullan Beyliği 1 34S'ten sonra Osmanlılar'a ka­
tılmıştır. Bu ailenin Osmanlılar yanında oturan Dursun adlı bir
beyleri vardı; Demirhan'ın idaresinden memnun kalmayan Balı­
kesir halkı Dursun Bey'i istedi , Orhan Bey de bunu fırsat bile-
136!farihte Tilrklcr
rek Karasİ eline girdi. Dursun Bey, Demirhan Bey'le yapılan
bir savaşta öldü, Osmanlılar bunun üzerine Karasi topraklarını
işgaı eııiler. Karasi Beyli1l;i'nin ileri gelen kumandanıarı Os­
manlı hizmetine girerek çok büyük işler başarmışlardır; Hacı II
Bey, Evranos Bey, Ece Halil ve Gazi Fazıl Bey bunlar ara­
sındadır.
Diğer Anadal ll · Beylikleri
Yuka�ıda anlatılanların yanısıra Beyşehir ve civarında
Eşrcfoğulları� Ispana ve Antalya bölgesinde Hamidoğulları ve
Tekeoğulları, Denizli'de İnançoğulları, S ivas'la Rahatoğulları,
Aınasya'cla KuLluşahlar, Niksar'da Taceddinoğulları hüküm sür­
müşlerdir. Bütün bu bölgeler Osmanlı ülkesine katılarak Ana­
dolu'da Türk Birliği, Osmanoğulları eliyle yeniden kurulmuş­
tur.
eELAYIRLİLER DEVLETİ
Celiiyirliler aslen Moğol olup türkleşmişlcrdir. Bunların
adı Mo�oııar'ın Celayır kabilesinden gelir; Cengiz'in askeri ha­
rekatında önemli yeri olan sol cenah kumandam Mukan Noyan
bu kabiledendi. Bunlar Mo�ol orduları içinde çeşitli bölgelere
dağılmışlar, gittikleri yerde hakim olan kalabalık içinde erimiş­
lerdi . ışte Türkistan ve Kıpçak ülkesine gidenler de Türkleşti­
ler. llhanlılar'ın devlet hizmetinde önemli mevkiler almışlardı.
Celayir Devleti'ni kuran Emir Hasan'ın, babası Emir H üseyin
Ulcaytu Han'ın valilerindendi. Onun babası Ak Buga ve dedesi
llken Noyan yine llhanlı Devleti'nde büyük makamlarda bul un­
muşlardır.
Emir (veya Şeyh) Hasan l lhanlılar'ın Anadolu valisi
iken, 1 336'da bu görevden aynlarak llhanlılar arasındaki saltanat
mücadelelerine karışmış, 1 340'da Bağdad'a yerleşerek orada ayrı
bir devlet kurmuştur. Kısa bir zaman ılhanlılar'a bağlı kalan
Şeyh Hasan daha sonra müstakil oldu ve ı 356'ya kadar hüküm
sürdü. Yerine oğullarından Üveys geçti. Üveys'in zamanında
Celayirliler A zerbaycan'dan Bağdad'a kadar bölgeleri -Diyarbe­
kir dfthil- ellerine geçirdiler. Ü veys'i n oğlu Hüseyin zamanında
Karakoyunlular'la sonuçsuz m ücadeleler oldu. Hüseyin'in 1382'­
de ölümü üzerine devlet, kuzey ve güney bölgeleri halinde iki
oğlu arasında paylaşıldı, ancak bunlardan Ahmed Sultan öbür
kardeşi Bftyezid'i esir ederek gözlerine mil çektirdi.
138(farihte Türkler
CeUıyirIi S ultan Ahmed, ülkesinin Timur tarafından is­
tila edilmesi üzerine önce Mısır Memluk S ultant'na, sonra Os­
manlı S uItanı Yıldırım Bayezid'e sığındı. Timur'un 1405'te öl­
mesi üzerine ülkesine yeniden sahip olduysa da, daha önce dos­
tu olan Karakoyunlu Kara Yusufun ülkesine saldırdığı için,
onun tarafından yeniidi ve oğullarıyla birlikte esir düşerek idam
edildi (1410). Bundan sonra Karakoyunlular Bağdad'ı aldılar ve
Celayir Devleti'ne son verdiler (1414). HiIle'de hüküm süren
Celayirli Hüseyin'in Karakoyunlu Şah Muhammed tarafından
öldürülmesiyle de bu sül5.le sona erdi.
KARAKOYUNLULAR DEVLETİ
Bir çeşit imparatorluk olan bu devleti kuranlar Onüçün­
cü Yüzyıl'ın sonlarında Türkistan'dan Irak ve İran taraflarına
gelen Yıva boyundan Türkmen oymaklandır. lık hükümdarları
Bayram Hoca'dır. Bayram Hoca zamanında lihanb Devleti dagıl­
maya başlamış, Bagdad ve havimsinde Celfıyiro�ulları Devleti
kurulmuştu. Bayram Hoca �as bunlarla ve Mardin Artuko�ul­
ları ile mücadele etti. Erciş merkez olmak üzere Erzurum'dan
Musul'a kadar Türkmenler'i biraraya toplayıp hakimiyet kurdu.
1380 yılında onun ölümü üzerine o�lu Kara Mehmed hükümdar
oldu. Kara Mehmed zamanında Karakoyunlular bir yandan Ar­
tuko�ulları ve Celayirliler'i maglilb etmişler, bir yandan Ti­
mur'un doğuya doğru ileri yürüyüşünü durdurmuşlardı. Bu dö­
nemde Tebrlz'i alarak başşehir yaptılar.
1 3 87 yılında Dogu İran ve Azerbaycan'ı istila etmek üze­
re gelen Timur'un kalabalık ordusu Karakoyunlu ülkesine gi­
rince, Kara Mehmed onunla dogrudan doğruya çarpışmaktansa
da� geçitIerini tutarak Timur'u durdurmayı denemiş ve gerçek­
ten Timur'un yollan açmak üzere gönderdiği bütün kumandan­
larını yenmiştir. Fakat bu arada Karakoyunlu hükümdarı Kara
Mehmcd, kardeşinin o�lu olan P"'ır Hasan (veya Kara Hasan) ile
yaptığı bir muharebede öldü ( 1 389). Fakat Karakoyunlu Türk-
140{l'arihtc TOrkler
menieri Pir Hasan'ın hükümdarlığını kabul etmeyip, ona karşı
önce Kara Mehmed'in oğlu Mısır Hoca'nın, hemen ardından da
diğer oğlu Kara Yusurun elIafında birleştiler. Kara Yusuf ülke­
sinde birliği sağladıktan sonra Timur tehlikesi yeniden belirdi.
Bağdad'a giren Timur, oradan Karakoyunlu Hükümdarı'na ken­
disini tanıması için emirler göndermiş, gönderdiği bir ordu ile
de Karakoyunlu askerini bozguna uğratmıştı. Kara Yusuf itaat
etmedi ve Timur'un tekrar Anadolu'dan uzaklaşmasını fırsat bi­
lerek, ona kaptırmış olduğu yerleri geri aldı.
Timur yeniden Anadolu'ya yöneldiği zaman gerek Cela­
yirli Sultan Ahmed, gerek Karakoyunlu Kara Yüsuf telaşa ka­
pıldılar. İkisi birleşerek Timur'a karşı kendilerini koruması için
Mısır Memlfık Sultanı'na iltica etmek üzere yola çıktılar. Yol­
da Haleb Valisi Demirtaş bunların geçişine mani olunca, De­
mirtaş'ın ordusuyla savaşmak zorunda kaldılar ve onu bozguna
uğrattılar. Artık Mısır'a gitmelerine imkan kalmamıştı. Bu de­
fa Bursa'ya, Osmanlı Sultanı Yıldırım'a gidip sl11;ındllar. Yıldı­
rım Karakoyunl u hükümdanna iyi muamele etti. Tim ur'un
bütün ısrarlarına rağmen onu teslim etmedi, memleketine geri
gönderdi. Ankara Muharebesi'nden sonra Timur tekrar CeHiyir
ve Karakoyunlu hükümdarlarının peşine düşmüştü. Tim ur'un
gönderdiği Emirzade Rüstem ile Miranşah o11;l u Ebu Bekir,
Hille civarında Kara Yusuru ağır bir mağlubiyete u11;rattllar.
Kendi canını güçlükle kurtaran Kara Yusuf, Mısır S ultanı'na
iltica eııi. Şam'da Celayirli Sultanı Ahmed'le birlikte hapsedil­
di. Bir yıl hapiste kaldıktan sonra Doğu Anadolu bölgesini ye­
niden hakimiyeti altına almaya başlad ı. Azerbaycan'da hüküm
süren ve Hille'de Kara Yusuru mağlub etmiş olan Timurlular'­
dan Miranşah oğlu Ebu Bekir ona karşı tekrar ordu çıkardıysa
da, Aras kenarındaki muharebede Kara Yusuf onu feci bir boz­
guna uğrattı. Ertesi yıl yeniden asker çeken Ebu B ekir yine ye­
nildi.
Bu başarılardan sonra kudretini ve ülkesinin sınırlarını
genişletmeye devam eden Kara Yusuf, Tebriz'in Celayirli Sul­
tan Ahmed tarafından zaptedildiğini duyunca derhal oraya
koştu. S u ltan Ahmed'lc birlikte hapiste iken anlaşma
Tarihte Türkler/141
yapmı şlardı. Tebriz hadisesi bu anlaşmaya bir ihanet oluyordu.
1 4 1 0 yılında Tebriz civarında Ahmed Celayir'i yenerek esir eUi,
sonra da kumandanlarının ısrarlan karşısında idam euinnek zo­
runda kaldı. Kendisinin hapisıe iken do�an o�lu Pir Budak o
sırada Ahmed Celayir tarafından manevi evlad ediniimiş oldugu
için, Pir B udak'ın vasisi sıfaııyla Celayir ülkesinde hak iddia et­
ti ve ordu gönderip BaMad'1 aldı. Bir taraftan yeni bir tehlike
halinde gelişmeye başlayan Akkoyunlular'ı yenerek safdışı
bırakıı, bir tanıfLan Herat hükümdarı Şahruh'a aid olan bazı lran
vilayetlerini eline geçirdi. Böylece Karakoyunlu Devleti çok ge­
niş sınırlara ulaşmış oluyordu. OsınanoguIları şehzadeler kav­
gasııtdan daha yeni çıkmış olduklan için, O sırada Karakoyunlu­
lar, Mısır Meml ukleri ve Timurlular'dan sonra üçüncü büyük
devleı idi.
Şahruh elinden çıkan vilayeLleri almak üzere Herat'tan
büyük bir ordu ile Kara yusurun üzerine dogru yola ç ıkınca,
Kara Yusuf da ordu toplayıp savaşa karar verdi. o sırada çok
hasta bulunuyordu, ama kendisini taşıtmak suretiyle yine de or­
dusunun başına geçti ve Tebriz'den Çıktı. Hastalıgı şiddetlendi
ve yolda öldü. Ogulları o sırada orduda bulunmadıgı için, ordu
kumandanıarı ve Kara yusurun karısı kimin hükümdar olacagı
hususunda anlaşamadılar. koca ordu dagılıp gilti. Şahruh kolay­
lıkla A.zerbaycan'a girdi, hatta daha ileri harekata geçti.
• Kara yusurun ogullarından herbiri bir vilayeLte hüküm
sürüyorlardı. Bunlardan İskender hükümdar ilan edildi. İskender
ilk iş olarak Mardin'e tecavüz eden Akkoyunlu Karayü1ük Os­
man Bey'i mağlub eııi. Sonra Eleşkird civarında Şahruh'un or­
dusunu karşıladı. Yanında kardeşi İspcnd Mirza da bulunuyordu.
Şahruh'un içinde finer de bulunan m uazzam ordusuna karşı iki
gün büyük bir cesaret ve kahramanlıkla çarpışttlar. İskender biz­
zat ordusunun en ileri safında savaşa katılıyor, Şahruh'un fille­
rine kılıcı ile hücum ederek, onların hortumlarını kesiyordu.
Fakat Timur'un ordusu karşısında çölde birkaç kum tanesi gibi
kalıyorlardı. Sonunda bu sayı üstünıügünü kıra kıra bitireme­
yincc, savaşı bırakıp Mardin tarafına çekildiler. Şahruh Azer­
baycan'a hakim olamadı ve geri döndü.
İskender bu mağlubiyetten sonra yeniden toparlandı , ba-
142!farihte Türkler
basının ölümü üzerine artık Karakoyunlu iktidarını tanımayan
Dogu Anadolu beylerini itaat altına aldı. Tebriz'i tekrar eline
geçirdi. Şahruh'un Irak-ı Acem valisini maglub etti. B unun
üzerine Şahruh tekrar büyük ordu ile gelerek Selmas'ta İskender
ve kardeşi Cihanşah'ın kumanda ettikleri Karakoyunlu ordusu­
nu bozdu. İskender tekrar maceralı bir hayata başladı. B u arada
kardeşi İspend, yanında bulundugu Şah Mehmed'e isyan ederek
onun topraklarına hücum etti, CeHiyirIi Hancdanı'nın son tem­
silcisi H ille hakimini de öld ürdükten sonra, baskın la Bağdad'ı
ele geçirdi. İskender ise oğlu Yar Ali'yi yakalayıp Şahruh'a
gönderen Şirvanşah'ın üzerine yürüyüp onun ülkesini yağma
etti. Ş irvanşah'ın ısrarlı yalvarmaları üzerine, Şahruh tekrar or­
dusuyla Azerbaycan seferine çıktı. İskender'in beylerinden bir­
çoğu Şahruh'a baglılıklannı arzedince, Karakoyunlu hükümdan
savaşa cesaret edemedi. Kendisini yakalaması için üzerine gön­
derilen Akkoyunlu Karayülük Osman Bey'i pek az kuvvetiyle
müdhiş bir bozguna uğratarak Osmanlı ülkesine sığındı
( 1 435). Şahruh Azerbaycan'dan ayrılınca tekrar Tebriz'e döndü.
Fakat kardeşi Cihanşah onu bertaraf ederek Karakoyunlu tah­
tına oturdu.
İskender çok cesur bir hükümdar ve iyi bir kumandan
olmakla birl ikte zayıf bir politikacı idi, bu yüzden savaşlar dı­
şında başarı gösteremedi. Cihanşah hem asker, hem politikacı
olarak Karakoyunlu Devleti'ne parlak bir hayat yaşatu. Önce­
leri Şahruh'la anlaşarak onun hakimiyetini kabul etti, bu su­
retle büyük bir tehlikeden kurtulmuş oldu. G ürcistan ve Bağdad
üzerine yapıığı başarılı seferlerle kuvvetini perçinIedi, Şahruh'­
un ölümüyle Timurlular arasında başlayan mücadeleden fayda­
lanarak, b irçok İran vilayetlerini kendi topraklarına kattı. Fakat
Karakoyunlular'ın daha önce birkaç defa mağlub ettikleri Aklco­
yunlular umulmadık bir tehlike teşkil etmeye başlamışlardı.
Akkoyunlu hakimiyetini ele geçirerek birliği sağlayan Uzun
Hasan günden güne k uvvetIeniyordu. Cihanşah'ın gönderdiği
ordu 1457'de Uzun Hasan tarafından mağlub ve imha edildi.
Cihanşah uzun zaman oğlu Pir B udak'ın isyanı ve Horasan'daki
Tarihte Türkler/143
işlerle meşgul olduğu için Uzun Hasan'ı ihmaı etmişti. Nihayet
1467'de onun üzerine bizzat yürüdüyse de Yzun Hasan'ın baskı­
nına uğrayıp bozuldu, kaçarken öldürüldü.
Cihanşah'ın yerine oğlu Hasan Ali'yi geçirdiler. Hasan
Ali Akkoyunlular'a karşı büyük bir ordu toplamışsa da kuman­
danlara yaptığı kötü muamele ve uyandırdığı güvensizlik yü­
zünden bu ordu Uzun Hasan karşısında kolayca dağıldı. Hasan
Ali'nin daha sonra intiharı ve öbür kardeşi Ebu Yusufun Ak­
koyunlu Uğurlu Mehmed Bey tarafından idam edilmesi üzerine,
Karakoyunlu Devleti son buldu.
AKKOYUNLU DEVLETi
Akkoyunlu Türkmenleri Oğuzlar'ın Bayındır kolundan­
dır. Gerek bunların, gerek Karakoyunlular'ın bayraklarında ko­
yun resmi bulunması ve mezarlarında da koyun heykelinden taş
diktirmeleri, bunların eski Hunlar'dan kalma oldukları, sonra
Anadolu tarafına gelince Oğuzlar arasına karışmış oldukları fık­
rini veriyor. Anadolu'ya ne zaman geldikleri pek beııi değildir;
ılhanhlar'dan Argun Han zamanında gelmiş oldukları rivayet
edilir. Bunlar önceleri Diyarbekir bölgesine hakim olan Sotay­
oğuııarı'nın hizmetinde bulundular, onların çekilmesi üzerine
ArtukoğuIIarı ile çalıştılar.
Akkoyunlular tfuih sahnesinde ilk defa Ondördüncü Yüz­
yıl ortasına doğru Tur Ali Beğ'in idaresi altında çıkmışlardır.
Tur Ali Bey civarda fetih ve yağma hareketlerine girişip başarı
gösterdikçe Bayat, Döğer, Çepni, lnallı, Özerli boy ve oymak­
larını, daha sonra Avşar, Kaçar ve Ağaçeri boylarından bazı oy­
makları da etrafında topladı. Fakat merkezleri önce Diyarbekir
iken sonradan Tebrız'e taşımaları pekçok Türk boy ve oymağı-
Tarihte Türklcr/145
nın da batıdan tekrar do�u)'a göçmesine sebep olmuş, böylece
Karako)'unlular gibi Akkoyunlular da Do�u Anadolu'da Türk
nüfUs yoğunluğunun zayınamasına yol açmışlardır.
Tur Ali Beğ 1 348'de yanında başka bazı Türk beyleri de
oldu�u halde Trabzon'u kuşatmış, fakat şehri almadan Rumlar'­
la anlaşmışlır. Bu anlaşmada oğlu Kutlu Be�'e Tr.ıbzon prenses:
Despina'yı aldığını biliyoruz.
Kutlu Beğ babasından sonra Akkoyunlular'ın başına geç­
ti. Akrabası olan Trabzon Rum İmparatoru ilc iyi geçiniyor ve
dostluklarını yeni akrabalıklarla perçinliyordu. Onun Hüseyin,
Ahmed, Pir Ali, ve Karayülük Osman adlarındaki oğullarının
herbiri bir şehir veya kasabada hüküm sürüyorlardl . Fakat bu
devirde Akkoyunlular devlet olmaktan ziyade, daha kuvvetli
devlet ve beyliklere bağlanarak onlara hizmet etme durumun­
dadırlar. Bu arada onları Kamkoyunlular'a karşı Kadı B urhaned­
din'in hizmetinde görüyoruz. Kutlu Beğ'in 1 389'da ölüm ünden
sonra bir müddet oğlu Ahmed Beğ Akkoyunlular'ın başında bu­
lundu. Gerek o, gerek kardeşi Karayülük Osman uzun m üddet
Kadı Burhaneddin'e hizmet ettiler, fakat sonraları Karayülük Os­
man kendi durumunu güvenli görmeyerek Kadı Burhaneddin'den
ayrıldı. Kadı'nın kendisini wkip ettiği sırada ise bir gece baskını
ilc onu yakalayıp öldümü. Ancak Akkoyunlular bu hadiseden
faydalanamadı 1ar. Kadı Burhaneddin'in merkezi olan Sivas'ı ku­
şauıkları zaman halk, Burhaneddin'in o�lu Ali Çelebi'yi hü­
kümdar yapII ve Karayülük Osman'a karşı direndi. Bu direnişin
sebebi korku idi. Çünkü Akkoyunlular devlet ve ordu sahibi in­
sanlar değillerdi; başlarına topladıkları göçebe Türkmenler'lc bir
çeşit paralı asker gibi çalışıyorlar ve asıl geçimlerini yağmadan
sağlı yorlardı. Sivas'ı alsalardı elbeııe şehirde ne bulursa yağma­
layacak, karşılarına çıkanları öldüreceklerdi. S ivas halkı Yıldı­
nm Bayezid'e haber salarak şehri ona vermek istediklerini bildir­
diler. Böylece Yıldırım'ın oğlu Süleyman Çelebi, yanında Os­
manlı askeriyle gelip Karayülük'ün kuvvetlerini dağıttı, Sivas'ı
teslim aldı.
Karayülük Osman Bcy bu taranarda yapacak bir işi kal-
146!ffu:ihte Türkler
mayınca Mısır Sultanı Berkuk'a müracaaL ederek onun hizmeLi­
ne girdi ve kabUl edildi. Ama Berkuk kısa bir zaman sonra
ölünce, Karayülük kendine bir başka koruyucu arayarak yeni
maceralara başladı; o sırada Batı seferine çıkarak Karabag'da
kışlayan Timur'un yanına gidip onun hizmeLine girdi. Timur
bunları ciddi bir rakib olan Karakoyunlular'a karşı kul lanmak
niyelindeydi. Timur Anadolu'ya girince yanındaki askeriyle bir­
likLe ona ilLihak eLli, Sivas'ın Osmanlılar'dan alınması ve şe­
,
hirdeki asker ve halkın LOpLan öldürülmesinde ona yardııncı ol­
du. Timur Malatya'yı, daha sonra da Diyfırbekir'i alınca Kara­
yül ük'e verdi.
Timur'un Anadolu'ya tekrar gelişinde Karayülük yine
onun hizmetine girerek Ankara savaşında Osmanlı ordusuna
karşı çarpıştı. Timur o yıl Anadolu şehirlerinin zenginliklerini
toplayıp kendi memlekeLine gönderirken, Akkoyunlular da ne
buldularsa yagma etmekten geri d urmadılar. Fakat bu mallar
kervanlar halinde giderken pay konusunda aralarında anlaşmaz­
lıklar çıkıyor, birbirleriyle kavga ediyorlardı. HaLili Karayü­
lük'ün iki ye�eni Timur'un ganımet kervanını bile soydular.
Akkoyunlular Timur'un Diyarbekir'i kendilerine verme­
si üzerine aruk belli bir yer-yurt sahibi olmuşlar ve eski yalt­
macılıklarından yavaş yavaş vazgeçerek munLazam bir devlet
hayaLI yaşamaya başlamışlardır. B u devirde onlar, gerek Os­
ınanlılar'la gerek Mısır Memlukleriyle iyi geçindilcr; esas iti­
bariyle Karakoyunlular'la mücadele ediyorlardı. Karakoyunlu
hüküm�arı Kara Yusuf ve o�lu İskender zamanında Karakoyun­
lular'ın düşmanı Şahruh tarafını tUlarak çeşiıli savaşlara girdi­
ler, fakat çok defa yenildiler. Nihayet Karayülük Osman Bey
bir defasında Karakoyunlu İskender'in Şahruh'tan aldıgı emirle
önünü kesmeye kalktı�ı zaman yeniIdi ve iki o�lu ile birlikte
savaşta öldü. Başı kesilerek Mısır SUilanı'na gönderildi.
Karayülük Osman Bey'in ölümü üzerine o�ulları ülke­
nin çeşiLli yerlerinde hüküm sürmeye başladılar. B unlardan Ali
Bey kısa bir zaman babasının yerine hükümdar oldu. Onun ye-
Tarihte TOrkler/147
rine gelen Hamza daha başanlı oldu ve memleketin birli�ini
sağladı. Hamza Bey'in yerine gelen Cihangir ise küçük kardeşi
Hasan Bey tarafından bcrtaraf edildi.
Akkoyunl ular'ın en önemli h ükümdarı işte bu Hasan
Bey'dir. Uzun Hasan diye tanınan Hasan Bey kendilerinin en ya­
kın ve büyük hasmı olan Karakoyunlular'a karşı çok başarılı sa­
vaşlar verdikten sonra, gerek onların elindeki, gerek Anadolu­
nun Gerger, Koyulhisar, Harput gibi yerlerini Akkoyunlu ülke­
sine kaııı. G ürcislan'a arka arkaya seferler yaptı, Karakoyunlu­
lar'ı kesin şekilde yenip onların bütün topraklarını eline geçirdi.
Timurlular'la anlaşma yapu ve böylece Doğu tarafını güven al­
tına aldıktan sonra gözünü Mısır ve Osmanlı ülkesine dikti.
Hasan Bey böylece kuvvetli bir imparatorluk kurmuş
bulunuyord u. Hem asker, hem devlet adamı olarak fevkalade
yüksek meziyetıCre sahipti. Doğuya dönerek Karakoyunlular'ın
düştü�ü haıaya kapılmamış, istikbalini Bau'da aramak suretiyle
gerçekten ileri görüşlü bir cihangir olduğunu isbat euniştir. Fa­
kat ıalih ona burada gülmedi. S uriye üzerinde giriştiği askeri
harekat başarısız kaldığı gibi, Osmanlılar'a karşı da varlık gös­
teremedi. 1473 'te Fatih Sultan Mchmcd'e karşı Otlukbeli'nde
yaptığı meydan savaşı mağlubiyetlc sonuçlandı. Bundan sonra
ıalihini Dol1;u'da aramaya kalkan Uzun Hasan, devlet merkezini
Diyarbekir'dcn (o zamanki adıyla Amid) Tebrlz'e taşıyınca, Ak­
koyunlu birliğine bal1;lı pekçok Türkmen oymal1;ını da o tarafa
götürdü, böylece kalabalık bir Türk nüfUsu o bölgeyi boş bıra­
karak Tebriz ve havalisinde daha sonra kurulacak olan Ş ii hili­
miyetinin temel unsurunu teşkil etmiş oldu.
Tebrİz'e yerleştikten sonra medeniyet, ilim ve san'at yo­
lunda pek del1;erli çalışmaların teşvikçisi ve dayanağı olan Uzun
Hasan 1478'de öldü. Onun ölümüyle oğuııarı arasında saltanat
kavgası başladı. B unlardan Yakub Bey bir müddet devleti eski
gücüyle de"am ettirmeyi başardıysa da, Akkoyunlu Devleti si­
yasi ve sosyal teşkilatının yetersizliği yüzünden çökmeye yüz
tuttu. Iktidar kargaşalıkları içinde sarsılan ülkeye Erdebil Ş iile­
ri 'nin başına geçen S afevi Şah İsmail hakim oldu.
HİNDİSTAN TÜRK DEVLETLERİ
Gurlular (Gürller)
Hindistan ilk defa Gazneli S ultan Mahmud'un yıllarca
devam eden ısrarlı seferleriyle Türk hfikimiyeti altına girmeye
başladı. hattil Selçukogulları Gazne Devleti'ni ortadan kaldırın­
ca, Gazneliler Kuzey-bau Hindistan'a çekilerek orada hüküm
sürdüler. Gurlular denilen hanedan, önee Samanıler, sonra Gaz­
ncliler zamanında Dogu Rerat (Gur) bölgesinin beyleri idiler.
Onbirinci Yüzyıl'ın sonunda Gazneliler'den Hindistan hakimi­
yetini aldılar ve devlet oldular.
Gurlular'ın hangi kökten geldikleri iyice bilinmiyor.
Resmi dillerinin Farsça olması yüzünden, onları İranlı sayanlar
varsa da. başka Türk devletlerinin de resmi dilleri Farsça olmuştur.
G urlular'ın ilk hükümdarı İzzeddın Hüseyin ( 1 099)'dir.
Öldükten sonra devlet uzun müddet ogulları tarafından idare
edildi; bunlar bazan ortak hükümdarlı k yapıyorlardı. Devletin
en parlak zamanı Şıhabeddin Muhammed'in hükümdarlık devri­
dir ( 1 1 87- 1206). B u devirde Gurlular Devleti'nin sınırları en ge­
niş haıini almıştır. Bu büyük başarılarından dolayı " Sultil-nu'l­
Muazzam" ünvanını takınan Ş ıhabeddln Muhammed'den sonra
Hindistan tahtı, onun evıadlığı olan Aybek'e kaldı ve böyIcce
Hindistan'da Memluklcr devri başladı (1210).
Tarihte Türkler/149
Hind Meml ükleri
" Mernlük" kelimesi köle demektir. Ortaçağ İslam Dün­
yası'nda hükümdarlar ve büyük devlet adam ları işgill eltikleri
yerlerde esir edilen çocuk ve gençlerden kaabiliyctli gördüklerini
kendi hizmellerine alırlar ve onları manevi evIM olarak yetiş­
tirir, sonra devlet hizmetinde kullanırıardı. İşt�-son Gur Sultanı
Muhammed, yanında yetiştirdiği kaabiliyetli bir Türk genci
olan Aybek'i kendisine vclıahd tayin etmişti. Büyük bir askerI
dehaya sahip olan Aybek, Hindistan'da Türk-tslam [etihlerinin
geniş sahalara yayılması ve büyük Hindli kİllelerinin Müslü­
man olmasında gösterdiği muazzam başarılarla ün kazanmıştı.
Sultan Muhammed bir suikasdde öldürülünce yerine "Hindistan
Padişahı" oldu. Fakat bu büyük insan saltanatının dördüncü yı­
lında bir polo oyununda kaza sonucu öldü. Yerine damactların­
dan ıııuımuş, Hind Sultanı oldu. lltuunuş'tan sonra önce oğlu
Firfızşah, ardından kızı Raziye Hatun tahta geçtiler.
1266 yı­
lında ııtuımuş'un daınadı Balaban DeIhi'de Sultan olarak kendi
hanedanının saltanatını başlattı.
Balaban Şah
1286 yılına kadar Hind tahtında kaldı ve bu
müddet içinde devletin sivil ve askerI teşkilatı üzerinde önemli
düzenlemeler yaptı. Ordusunda işe yaramaz saydığı yabancı un­
surların sayısını asgarıye indirerek esas Türk unsuruna dayandı.
Moğol akınıarına karşı Hindistan'ı başarı ile savundu. Bu sa­
vaşlardan birinde büyük oğlu Kağan Muhammed Sultan şehıd
düşmüşıü. Diğer oğlu B uğra Han'ın oğlu Keykubfid, kendisin­
den sonra Hind Sultanı oldu. KeykubM dört yıl hükümdarlıktan
sonra öldürülünce de Hindistan Türk Sultanlığı Kalaç Türkle­
ri'nden bir hanedanın eline geçti.
Kalaçlar
Kalaç boyu beylerinden Yuğruş'un oğlu Firfız-Şi'ih, Ka­
laç Sultanları'nın ilkidir.
129()" 1296 yılları arasında hükümdar­
lık yapmış, kendisinden sonra yerine oğlu İbrahim, ondan sonra
•
I50ITarihte Türkler
da yeğeni (Şıhabeddin Yuğruş'un oğlu) Alaeddin Ş ah geçmiş­
Ierdir. Alacddin Şah
( 1 296- 1 3 16) Kalaç Hancdanı'nın en önemli
şahsiyeti, Hind Türk Sultanları'nın da en büyüklerinden biridir.
Onun zam anında Hindistan'ın hemen hemen tamamı Türkler ta­
rafından fethedilıniştir.
Kalaç Hanedfını'nın saltanatı
1320 yılında Sultan Müba­
rek Şah zamanında sona erdi. Onun yerine bir Hindu Müslüma­
nı olan Nasırüddin Husrev geçtiyse de, TuğlukoğuIIan müdahe­
le ederek tekrar Türk hakimiyetini kurdular.
Tuğlukoğulları
Delhi'de Tuğluk iktidarının kurucusu Giizi Tuğlukşah'­
tır. Tuğluklar Hindistan'ın idaresinde Kalaçlar kadar başarılı
olamamış, bazı yerleri kaybetmişlerdir. Timur
1 398'te Hindis­
tan seferine Çıkıp Delhi'ye kadar girdiği zaman TuğlukoğuIIarı
ona bağlı olarak hüküm sünTI eye başladılar.
14 1 3'te TuğlukoğuIIarı'nın yerine Hızır Ş ah'la başlamak
üzere SeyyidIer Hanedanı hakim oldu. Bu ailenin dördüncü hü­
kümdarı Alaeddin Alemşah'tan sonra ise ( 145 1 ) Türkler Hindis­
tan Sultanlığı'nı Afganh bir ail e olan LQdl'lere kaptırdılar. Fa­
kat
1526 yılında Hindistan tekrar Türkler'e geçti v e Ondokuzun­
cu Yüzyıl ortalarına kadar devam edecek olan büyük bir Türk
Devletikuruldu.
MISIR MEMıOKlERİ
Mısır'da ilk Türk hanedanları Abbfısiler'in M ısır valileri
olan Tolunoitulları ve lhşidler'dir. Bunlardan sonra Mısır şii Fa­
ıımiler'in eline geçmiş, Faumiler'i de Selçuklu Atabegi Nfıred­
din Zengi'nin bir kumandam olan Selahaddin Eyyfıbi ortadan
kaldırmışt!. Eyyfıbiler zamanında da, daha önce oldugu gibi,
Mısır'ın devlet reisIeri ve yüksek dereceden devlet memurları
Kıpçak ülkesinden çocuk yaştaki Türkler'i memlfık. olarak geti­
riyorlar ve onları iyi bir egitimle yetiştirdikten sonra önemli
hizmetlerde kullanıyorlardı. ışte Mısır Memlfık Sultanlıgı'nın
kurucusu Aybeg, bu şekilde getirilmiş ve son Eyyfıbi S ulta­
nı'nın memlükü olmuştu. Aybeg, Eyyubi Sultanı ölünce onun
yerine nfıib yapılan karısı Şccerü'd-Oürr ilc evlenip fiilen sul­
tanhgı eline geçirmiş ( 12;50), birkaç yıl sonra da müstakil hü­
kümdar olmuştur.
Memlfıkler'de saltanat bazan babadan ogula da geçmekle
birlikte, esas itibariyle seçime baithydı; hepsi de mcmluk olarak
yetişmiş büyük kumandanlar bir araya gelir ve aralarından birini
S ultan seçerlerdİ. Aybeg'den sonra kısa bir müddet ogıu Nurcd­
din Ali sultan oldu, sonra onun yerine 1 259'da Sultan Kutuz
geldi.
Fatımiler'den sonra gelen Eyyubiler gibi, Türk Memıuk
Sultanları da Sünni Müslüman'dı ve Bagdad'daki Abbasi Hali­
fesi'ni dini l ider olarak tanı yorlardı. Mogol Hakanı Hulagfı
BaMad'ı zaptcderek oradaki halkın pekçoguyla birlikte Müslü•
ı52rrürihıe Türkler
man lar'ın Halifesi'ni de öldürünce bu hadise Mcmluk Sul­
wnlıgı için hem manevi, hem maddi bakımdan büyük bir fe­
W.keı olmuşıu. Memluk Sultanfığı arıık doğu tarafından her an
büyük bir tehdid alunda bulunuyordu. Nitekim Mogol ordusu
Bagdad'ı geçerek S uriye üzerinden Filistin'e dogru yürümeye
başlamışıı.
S ulıan Kulu? ordusunu ıoplayarak bunları Filisıin'de
Ayn-Caluı denilen yerde karşıladı. Keıbuga Nuyan kumandasın­
daki büyük Mogol ordusu alışagelmiş Orta Asya savaş takıik­
leriyle Kuıuz'a saldırdı ve başlangıçta onu sarsar gibi göründü.
Fakat Mogollar'ın karşılarında bu takıiklerin hiç yabancısı' ol­
mayan büyük bir Türk kumandanı vardı. Kuluz onların tam za­
feri kazanmakta olduklarını sandıkları bir sırada doğrudan doğ­
ruya kendi emrindeki birliklerle hücuma geçti ve Mogollar'ı
daıın adağın eııi. O zamana kadar başlarına hiç böyle felakeı gel­
memiş olan Moğol sürüleri perişan bir şekilde kaçmaya baş­
lamışıl . Kuıuz bunları sür'aıle wkip eııi ve hiçbirinin kurluI­
masına imkan vermedi. Moğol başkumandanı Keıbuğa Nuyan
bile canını kurtaramadı, Türk kılıçları allında kızgın kumlara
seri lip kaldı. Türk ord usu Moğollar'ı imha ederken, Suriye ve
Fili stin'deki Müslüman halk da Yahudi ve Hıristiyan Uitinleri
katlelli, çünkü bunlar Müsl ümanlar'a karşı kiifir Moğollar'la iş­
birliği yapıyor ve hep birlikıe Müslümanlar'ı yokeımeyi plan­
lıyorlardı.
Ayn-Calut zaferinin kazanılmasında öneml i rol oynayan
kumandanlardan biri de Baypars idi. Baypars ayni yıl S ultan
Kuluz la siyası m ücadeleye girişti ve onun devirip kendisi
Memluk Sultanı oldu. Kıpçak Türkleri'nden olan Baypars daha
önce Haçlılar'la yapılan savaşlarda büyük başarı gösıermişti.
tık iş olarak Bağdad'ı işgal eden Mogollar'ın oradan sürüp çıkar­
dığı Abb11si ai lesini Kahire'ye getirdi ve Kahire'yi Hilafeı mer­
kezi yaplı, böylece İslam Dünyası'nın büyük minneıdarlığını
kazandı. Ondan sonra Suriye'deki Haçlı artıklarını ve G üney
Anadolu'daki Hıristiyan kalınuları ıemizlemeye başladı. Ardı
ardına yaptığı seferlerle Antakya'ya kadar büıün Haçlı sığınak­
larını ortadan kaldırdı, Antakya Haçlı Prensliği'ne son verdi.
,
'
Tarihte Türkler/153
Kilikya'daki Ennenı Krallı�;ı'nın topraklarını zaptedip kralı esır
etti.
Anadolu Selçuklu Devleti lIhanlı nüfUzu altına girdigi
için kudretini tamamen kaybetmişti; Memluk S ultanlıgı için
sadece İran'daki ııhanlılar ciddi bir rakib idiler. Baybars, lIhanh­
lar'la arası iyi olmayan diger bir Cengizli devleti ile; Altınordu
Hanları'yla anlaştı. ııhanlılar'ın taa rruzların ı arka arkaya boşa
çıkardı.
Onun kafir Moğollar'a karşı Sünnı ıslam A lemi'nin reisi
durumuna gelmesi Anadolu'da Mogol tahakkümünden ya-kınan
Türk beylikleri için bir ümit dogurınuştu. Baypars'ı Anadolu'ya
çağırdılar, bu suretle Mogallar'dan ve onl'ifın gölgesi haline gi­
ren Konya SUllanlığl'ndan kurtulmak istiyorlardı. B aypars ordu­
su ile 1 277 yılında Anadolu'ya girdi. Moğollar derhal ordu to­
playarak onun karşısına çıktılarsa da Baypars Elbislan'da Moğo!
ordusunu bozguna uğrattı . Oradan Kayseri'ye kadar geldikten
sonra ülkesine geri döndü ve ayni yıl öldü.
Baypars bütün Türk tarihinin sayılı büyük devlet adam­
larından biridir. Onun askerlik ve siyaseueki dehası Kanunı ve
Yavuz'la mukayese edilebilir. Onun zamanında Memlfık Devleti
en büyük ıslam devleti idi, hatta Mogollar'ı mağlub ettiğine
bakarak dünyanın en büyük devleti de denebil ir.
Baypars'dan sonra yerine oğlu Berke geçti; Baypars'ın b u
oğlu Altınordu hükümdarı Berke Han'ın kızından olmuştu. Ber­
ke'nin kısa süren saltanatından sonra tahta S ülemiş geçti, fakat
ayni yıl Mısır SUllanlarının en mühimlerinden biri olan Kala­
vun iktidarı-eline geçirdi. Kalavun, B aypars'ın damadı idi. Ken­
disinden sonra tahta onun ailesi hakim olmuş ve hanedan siste­
mi kurulmuştur. Önee sırasıyla oğulları H alil, Muhammed,
Ketbuğa, Laçın ve İkinci Baypars, sonra da Muhammed'in oğul­
lanyla devam eden şehzadeler geçtiler.
1 382'de Mısır Türk Memlfıkleri'nin yerine Çerkes Mem­
ıukleri geçti. Bunlar da Kuzey Kafkasya'dan tıpkı Türkler gibi
memluk olarak getirilip yetiştirilen kimselerdi. Fakat Mısu'da
uzun süren Türk idaresi Çerkesler'i de Türkleştirmiş ve böylece
devlet yine Türk karakterini kaybeuneden devam etmiştir. lik
Çerkes Memluk Sultanı Berkuk idi.
ı 54!fiirihte Türkler
Çerkes MemIlıklerİ evvelkiler kadar başarılı olamadılar,
bir ara Timur'u metbfı tanımak zorunda kaldılar. Sık sık hane­
dan de�işiklikIeriyle meydana çıkan siyasi istikracsl7Jık da dev­
leti sarsıyordu. B ütün bunlara ra�men Mısır Memlfık S ultan­
Iı�ı çok sa�lam bir devlet teşkilatına sahip olması ve elinde
bulundurdu�u toprakların stratejik önemi dolayısiyle büyük bir
güç halinde Onaltıncı Yüzyıl başına kadar devam etmiş, ancak
Osmanlılar gibi büyük bir cihan devletine yenilmiştir.
S on Memlfık Sultanı Kansu Guri, Yavuz'la yaptı�ı
Mercidiıbık Meydan Savaşı'nda öldü; kısa bir zaman için yerine
geçen ıkinci Tumanbay ise Yavuz tarafından yakalanarak Ka­
hire'de idam edildi ( 1 5 1 7).
ÇAGATAY HANLıGı
ve
TİMURLULAR
Mogollar 1220 yılında Harezmşahlar'ı maglub eıtikten
sonra onların ülkesini baştanbaşa zapıeLmişlerdi. Cengiz'in ölü­
mü üzerine ülkesi ogulları arasında paylaşılınca bu bölge ikinci
ogıu çagatay'a kaldı ve burası m erkezi önce Almalık, sonra
Kaşgar olan çagatay Hanlıgı'nın toprakları arasına girdi.
Cengiz Han, Mogol soyundand ı, fakat kurdugu impara­
torulukta nüfUsun büyük bir kısmını Türkler meydana getiri­
yordu ve devlet ıeşkilatının pekçok kademelerinde Türkler vardı.
Hatta bu yüzden bazı tarihçiler Cengiz'i ilk defa bütün Türkler'i
tck devlet halinde toplayan hükümdar olarak görürler. Onun
ölümünden sonra Türkler devlete daha çok hakim olmaya baş­
ladılar ve Cengiz Imparatorlugu kısa bir zaman içinde hem
müslümanlaştı, hem Türkleşti.
Işte bu degişmenin en belirgin örneklerinden biri, çaga­
tay Hanhgı'nın Timurlular eline geçmesi ve devletin Mogol ka­
rakterini tamamen kaybelmesidir.
Tarihıe görülmüş cihangirlerin en büyüklerinden biri
olan, ayni zamanda zekiisı ve teşkll1hçılıgı ile parlak bir şah­
siyet olarak bilinen Timur G ürgan 1 336 yılında Türkistan'da
dünyaya geldi. Babası Barlas oymagı beyi Turgay Barlas'u.
1 36 1 yılında büyük bir maceraya atıllll]lk şahsi dehası sayesinde
tek başına yükseldi ve nihayet çagatay Hanlığı'nın idaresini
156/fanhıe Türkler
eline geçirdi. 1 370 yılında fiilen çagatay Ham olmuştu; fakat
hem Moğollar'da, hem Türkler'de devlet başkanı ancak belli sü­
lalelerden gelebildiği için kendini sultan iltm edemedi, ancak
son çaJ1;aıay Hanı'nı ömrü boyunca yanında kukla gibi gezdire­
rek kendisini onun "Emır"i gibi gösterdi.
Timur onbeş yıl kadar kısa bir zamanda ardı ardına açuğı
seferlerle Tebriz'den DoJ1;u Türkistan'a kadar bütün ülkeleri fet­
hctLİ ve büyük, güçlü bir devlet kurdu. Cengiz İmparatorluğu'­
nun Batı kanadı olan Altınordu Hanlığı'nı da kendisine baJ1;­
lamıştı, fakat Altınordu Ham Toktamış'ın ihaneti üzerine, bu
devlete büyük bir darbe indirdi ve Altınordu bir daha kuvvet bu­
lamadı. Timur'un dehası ve kahramanlıJ1;ının çok kötü sonuçlara
yol açuğı iki meseleden biri bu Altınordu scferi, diğeri ise Ana­
dolu seferidir. Alunordu'nun yediği darbe ileride o topraklar üze­
rinde Rusya'nın gelişmesine yaramış ve bundan ıslam-Türk
Alemi kadar bütün dünya büyük zarar görmüştür.
Timur ı 39 1'de Altınordu'yu çökerttikten sonra 1 392'den
96'ya kadar dört yıl süren bir güneybatı seferine çıktı. Bağdad'a
kadar ilerledi ve şehri zaptetti, sonra bazı G üneydoğu Anadolu
vilayetlerini, G üney Azerbaycan'ı aldı, bölgedeki bazı beylikleri
ve özellikle Osmanoğlu hakimiyetinden korkanları kendisine
llibı kıldı. Başkenti Semerkand'a döndükten sonra kısa bir hazır­
lıkla bu defa H indistan üzerine yürüdü, oradaki Türk S ultan­
lığı'nı ve yarı-müstakil Hind emırlerini kendine bağladı.
Timur'un karşısında raklb olacak iki devlet kalmıştı: Os­
manlılar ve Mısır MemIGkleri. Hind seferinden döner dönmez
tekrar Batı'ya yöneldi. tık hedefi Osman lılar'dı. Daha önceki
Bağdad sereri sırasında Celayiroğulları'nın ve Karakoyunlular'ın
ülkelerini ellerinden almış, bu iki Minedanın h ükümdarları ise
kendilerini Timur'a karşı koruyacak bir devlet aramaya kalkmış­
lardı. B u iki hükümdar, Karakoyunlu Kara Yfısuf ve Celayir­
oğlu Ahmed kah Yıldırım'a, kah Mısır Memlfıkleri'ne sıJ1;ını­
yorlardı. Öbür yandan Yıldınm'ın ortadan kaldırdığı bazı Anado­
l u beyliklerinin h ükümdarları da Timur'a sığınmışlardı. Bun­
ların iki tarafı kışkırtmaları savaş için bahane olduysa da, Ti­
mur'un asıl gayesi lsHim Dünyası'nın tamamına hakim olmak,
yani Osmanlılar'ı ve Memlukleri de kendine bal1;ladıktan sonra,
Tarihte Türklerll57
tekrar Hindistan-Çin üzerine yürümekti. 1 400 yılında Anado­
lu'ya girdi, fakat Yıldırım'la karşılaşmadan Azerbaycan'a döndü.
Ertesi yıl tekrar geldi, Ankara'ya kadar Türk şehirlerini yakıp­
yıktıktan sonra Yıld ırım'ın kendini metbü tanımadıgını gö­
rünce, iş artık m uharebeye kalmıştı. 1402'deki Çubuk Savaşı'n­
da Osmanlı ordusu maglub olunca bütün Anadolu'ya istila etti
ve daha önce Osmanlı ülkesine katılmış olan Anadolu beylikIe­
rini eski sahiplerine iade etti. Müslüman bir hükümdar olarak
Anadolu'da yaptı�ı tek hayırlı iş, İzmir'in Hıristiyanlar elindeki
kısmını alması olmuştur. Onun Anadolu seferi Anadolu Türk­
leri'nin harızalarından hiç silinmeyen kötü hiitıralar bıraktı ve
Anadolu TürkIügü kendilerini fiIlerle ezen bu cihangiri Nasrcd­
din Hoca'nın nükteleriyle gülünç hale düşürerek manevi bir in­
tikam aldı.
Timur Osmanlılar'ı, Anadolu Beyleri'ni, Mısır Mem­
JUkleri'ni, hatta Bizans'ı kendine baglı birer devlet haline getir­
dikten sonra memleketine döndü. 1405 yılında Çin tarafına sefer
hazırlanmış ve yola çıkmıştı, fakat Otrar'da ölümü üzerine bü­
tün planları suya düştü. Zaten o Yakındo�u'dan çekilir çekil­
mez eski siyasi statü yeniden kurulmuştu.
Timur'un Ci hangir Mirza, Ömer Şeyh Mirza, Miranşah
ve Şahruh Mirza adlarında dört oğlu vardı. Kendisinden sonra
ülkesinin çeşitli yerlerinde bunlar ve oğuIları hüküm sürdüler.
Ülke eski Türk geleneğine göre şehzadeler arasında paylaştırı\ı­
yor, sonra bunlardan bir tanesi diğerlerine hakim sayılıyordu.
Fakat S emerkand'da hüküm süren S ultan Halil ile Herat'taki
Şahruh geçinemcdiler. Halil'den sonra devlete hakim olan Şah­
ruh, S emerkand bölgesini oğlu ve veliahdi Uluğ Bey'in idare­
sine terketti.
Şahruh, Uluğ Bey ve Ebu Said Mirza gibi çok büyük
devlet adamları sayesinde devletin Herat kolu öbürüne göre daha
fazla gelişti, ilim, san'at ve edebiyatta büyük isim yapmış kim­
seler yetişti. Özellikle Suıtan Hüseyin Baykara zamanında He-
158(fiirihte Türkler
ral S ultanlıgı en parlak zamanını yaşamıştır. Semerkand ko­
lunda en parlak şahsiyet Ömer Şeyh Mirza'nın oğlu B abür'dür.
Timuroğulları'nun saltanatına Şeyhani ailesinin idaresi altındaki
Özbekler son vermişlerdir. Babür Mirza bunlarla epey m ücadele
ettikten sonra Hindistan'a çekilmek zorunda kaldı ve orada yüz­
lerce yıl sürecek olan Babürlüler Hanedanı'nın saltanatını kurnı!.
Timuroğulları'nın Onbeşinci ve Onaltıncı Yüzyıllard,,,j
durumları Osmanlılar'dan Kanuni Süleyman bahsinde anlatıla­
caktır.
Osmanlıjar'a Kadar
Türk Dünyası'nda Kültür ve Medeniyet
Türkler Müslüman olduktan sonra eski geleneklerinden
birçogunu devam ettirmekle birlikte artık yeni bir hayata geç­
miş bulunuyorlardı. B u yeniligin başlıca iki kaynagı vardı. B i­
rincisi, yeni bir inanç sistemini benimsemişlerdi ve bu inanç
sistemi insanın sadece Tanrı ile degil ayni zamanda diğer insan­
larla olan münasebetlerini de düzenliyordu. Bu yüzden Müslü­
man bir devletin sosyal ve siyasi-iktisadi bakımdan da İslam'ın
esaslanna uygun bir teşkilatlanmaya geçmesi gerekiyordu. ıkin­
cisi, Türkler M üslüman olarak yeni bir medeniyet dairesinin
içine girmişler ve bu daireye dahil olan başka birtakım millet­
lerle kültür ve medeniyet alışverişi yapmaya başlamışlardı.
B u degişme kolay ve çok kısa zamanda olmadı. B u yüz­
den OSQ1anhlar'a kadarki Türk-ıslam tarihi yeni bir medeniyet
için hazırlık dönemi sayılabilir. Onuncu Yüzyıl'dan itibaren
Türkler m üdhiş bir siyasi-sosyal çalkanunın ortasında kendileri­
ni bulmuşlar, bu kargaşalığı düzen haline döndürmek üzere pek
büyük gayretler sarfetmişler ve nihayet bu uzun çaba ve hazır­
lıkların sonunda Osmanlı Devleti gibi bir mucizeyi gerçekleş­
tirmişlerdir.
160!f3rihtc TUrkler
Sosyal Yapı
İslamiyet yerleşik hayat içinde ortaya çıkmış ve yerleşik
hayau düzenleyen bir sistem getirmiştir. Kabile esasına dayanan
bir sosyal yapı İslamiyet'in çıkış yerinde de uzun zaman prob­
lem teşkil etmiş, kabile hayatına mahsus birçok inanç ve uygu­
lamalar Kur'an'da ve hadisIerde çok kınanmışur. İslam Dini in­
sanlar arasında kabile ayrılıklarını aşan bir birliğin kurulmasına
çalışıyor, ayni dine inanan insanlar arasındaki sosyal ve ikti­
sadi, siyasi farklılıkların kaldırılmasını gaye ediniyordu. İşte
Türkler uzun zaman böyle bir sosyal düzene erişme m ücadele­
si verdiler. Onların eski hayatında "Ulus" adı verilen kabile
gruplarının pek büyük bir yeri vardı; bunlar birbirlerine karşı
devamlı hakimiyet kavgalarına girişiyorlar, aralarında üstünlük­
aşağılık davası güdüyorlar, bıı mücadelelerde kendi milletdaşla­
rına da düşmanlarıyla ayni muameleyi yapabiliyorlardı. Kurduk­
ları devletler bir boyun öbürlerine hakim olmas.: veya bir çeşit
boylar federasyonu şeklinde ortaya çıkıyordu.
ıslam'dan sonra bu türlü ayrılık ve düşmanlık duygulan
din bakımından hor görüldü�ü gibi, ıslam medeniyetlerinin bir
gere�i olan yerleşik hayata geçme olayı da kabile ba�larının
zayınamasına yol açtı. Bu iki tip de�işme birbirinin tamam­
layıcısı olmuştur; yani Türkler yerleşik hayata geçtikçe dini da­
ha mükemmel bir şekilde öğrenip benimsedikleri gibi, bu yeni
hayat tarzı onların birbirlerine daha çok yaklaşıp kaynaşmasını
sağlayacak şartları da yaratmıştır. Biraz sonra göreceğimiz gibi,
sosyal yapı, siyasi yapının temelini oluşturduğu için, Türkler'­
in en sağlam devletleri en çok yerleşik hayata dayandıkları za­
man kurulmuştur.
B u kadar büyük çapta bir değişmenin kolayca ve çabucak
olması elbette beklenemezdi. Orta Asya'nın göçebe toplul ukları
hayatlarını esas olarak hayvancılığa bağladıkları için daima ge­
niş ve verimli otlaklara ihtiyaç duyuyorlar, bu da onların büyük
bir saha üzerinde devamlı hareket halinde olmalarını gerektiriyordu. Fakat sür'atli nüfUs artışları bir topluluğun yaşayabil­
mesi için öbürlerini beııi bir sahanın dışına almasını mecburi
Tarihte Türklcr/161
kılıyor, böylece kabile toplulukları arasında devamlı çatışmalar
oluyordu. Orta Asya devletleri işte bunlardan birinin veya diğe­
rinin hasımlarını ayni hayat sahasından kovalaması ve bölgeye
hakim olması şeklinde ortaya çıkmıştır. Elbette bu m ücadele­
ler, kavgayı kaybedenlerin kendilerine yeni yerler aramasına ve
başka sahalarda tekrar ayni tip bir hayat kavgasının devam edip
gitmesine yol açıyordu. B u didişmeden kurtuluşun tek yolu,
şehir ve köy hayatına geçip bir yeri devamlı yurt edinmekli.
Türkmen kitleleri Selçuklular'ın ilk yıl larından Anadolu
Selçuklulan'nın son yıllarına kadar devamlı sUreııe yer değiştir­
diler. Hatta Batı ıran ve Doğu Anadolu sahasında bu göç çal­
kantıları Akkoyunlular'ın sonlarında (Onbeşinci Yüzyıl sonu)
bile devam etli . Şehirli hayatina geçiş Doğu'dan Batı'ya doğru
bir gel işme gösteriyordu. ılk Türk şehirleri ıslamiyet'e ilk ge­
çen bölgelerde gelişti ve oralarda devamlı bir Türk varlığı tees­
süs eııi. Türkistan şehirleri Türk kültürünün yerleşik medeniyet
halinde gelişmesine sahne olan yerler olarak Türk karakterlerini
hep korumuşlar, yabancılan eri tm işlerdir. Daha sonraki tarihler­
de Doğu ve Orta lran bölgesindeki şehirlerde Türk hakimiyeti­
nin kurulması üzerine buralarda Türk varlığının temellendiği
görülmektedir. B u tür değişmenin son ve mükemmel örnekle. ., : : �(' Anadolu'da görüyoruz. Anadolu eski medeniyetlerin be­
şıgi olmuş, bunların herbirinden izler taşıyan bir ülke olduğu
halde, Türkler, kısa bir zamanda buralara büyük nüfUs kitleleri
yerleştirerek her yana Türk damgasını vurdular.
Göçebelerde aristokrasi (beyler) ve halk (karabudun)
şeklinde ikili bir sosyal tabakalaşma vardır. Esir kullanılmakla
birlikte bunlann hayvancılıkla geçinen bir toplulukta önemli
bir yerleri olmuyordu. ıslam'dan sonraki hayatta eski aristokra­
siler büyük ölçüde devam etmiştir; bunun başlıca sebeplerinden
biri de Türkler'in ıslamiyet'e kendi istekleri ile girmeleri ve do­
layısiyle eski sosyal sistemlerini bozacak dış tesirlerden korun­
muş olmalarıdır. Fakat eskiden devlete hakim olan aile ilc bir­
likte bürokrasi de beylerden oluştuğu halde, bu ikincilerin yer­
leri yavaş yavaş soyluluktan ziyade liyakatiyle temayüz eden
kimseler tarafından alınmağa bağlamıştır. B unların mutlaka
1 62(f5.rihte Türkler
Türk soyundan olmaları da gerekmemiştir. İran bölgesine ha­
kim olan Araplar da, Türkler de eski Sasani devlet geleneklerin­
den birçoğunu almışlardı, çünkü şehir medeniyetinde kurulan
bir devlet bunu gerektiriyordu. tık zamanlarda devlet hizmetleri
belli bir tahsilden ve memilriyet tecrübesinden geçmiş kimseler
olarak Türkler kadar lranlılar tarafından da yürütülmüştür. B u
arada merkez emrinde çalıştırılanların devşirme yoluyla alınarak
yetiştirilmeleri, onlarla devletin asıl kurucuları olan Türkmen
grupları arasında birtakım sürtüşmelerin doğmasına yol açmış­
tır. Mamafih İran asıllı olan meşhur Selçuklu veziri Nizamül­
mülk, Nizfimiye M edrese leri'nin kurucusu olarak Türkler'in
ilim ve idare sahasına açılmalarında ve dolayısıyle sonraki yıl­
larda idfıreci üst tabakanın büyük ölçüde Türkler'den teşekkül et­
mesinde önemli rol oynamıştır.
Yine de eskiden kalma feodal gelenek yüzünden devletin
y üksek memuriyetlerinin çoğu ailelerin mülkü gibi babadan
oğula devam ediyordu. Bu yüzden birçok yerlerde nüfilzlu aileler
teşekkül etmişti. Hükümdar değiştiği zaman, hatta hükümdar
sülalesi değiştiği zaman bu yüksek bürokratlar yeni hükümdara
i ıfıatlcrin i bildirmek silretiyle mevkilerini muhfıfaza ederlerdi.
Devletin toprakları has, ikıfi, ve hariid arfızi diye ayrıI­
m ıştı. Has arazi doğrudan hükümdara (yfıni merke71 devlet oto­
ritesine) bağlı bulunup o arazi üzerinde çiftçilik yapanlardan el­
de edilen vergi geliri devlet hazinesine giderdi. İklft arazısi ordu
mensuphırına aid olup buralardaki çiftçilerin vergisi ise onlara
gelir olurdu. Haraç arazi geliri de hazineye aiddi. Köylü ve şe­
hirliler küçük topraklarında mülk sfıhibi olarak istedikleri tasar­
rufu yapabiliyorlardı , ama tarım arazısi ve ormanıar, yukarıda
belirtildiği gibi, mülkiyet olarak devlete aiddi; şahıslar bunun
sadece gelirini alabilirlerd i.
Toprak üzerinde çalışan köylüler de, şehirlerde esnaflık
ve zenaatkftrlık yapanhır da hür insanlardı, ortaçağ Avrupası'nda
görülen " toprağa bağlı serflik" sistemi yoktu. Köyl üler de, ik-ta
sfı h ip l e r i de ayn i h ukuka tabi id i l er yfıni heps inin ü stünde
Isltım şer/aıi vc qitl iğc dayanan örf vardır.
,
Tarihte Türkler/163
Devlet
Türkler siyasi hakimiyete çok alışkın ve çok eski bir
devlet gelene�ine sahip idiler. Bu geleneklerini ve tutumlarını
İslam medeniyeti içine girdikleri zaman kolayca devam ettirdi­
ler, çünkü İslam'a girerken hükmetme gücünü -memIGk olarak
gittikleri yerlerde bile- hiç kaybetmemişlerdi. Üstelik İsıam'ın
devlet anlayışı esasta onlarınkiyle çalışmıyordu. Gerçi o zaman
müslümanların başında Abbasi Halifcsi'nin otoritesi vardı ve
"Hallfc" tabiri Peygamber'in vckili manasına alınabilirdi. Ama
Hazret-i Muhammed son Peygamber oldu�una göre, dini otori­
te bakımından kimsenin ona vekaIet etmcsi düşünülemczdi. Ha­
life ancak İslam devletinin reisi olarak ona " Halef' olabilirdi.
Bunun için de devlet reisinin İslam esaslarına göre hükmetmesi
yetiyordu. Kısacası, MüsI ümanlıga hakkıyla uyan bir Türk -ve­
ya başka miIIetten- hükümdarla Abbasi Halifesi arasında herhan­
gi bir fark olamazdı. Fakat Abbas! Halifelcri çok uzun zaman
ıslam Dünyası'nda maddi ve manevi otoriteyi ellerindc tutmuş
insanlar olarak henüz hukilkcn ortadan kalkmış değillcrdi; İslam
birligine kıymet vercn hükümdarlar bu m üessescyi kaldırmayı
hiç düşünmüyor, hatta onun İsıflm ccmaaıı üzerindcki alışılmış
otoritcsinden faydalanarak kendi durumlarını kuvvctlendirmcyc
çal ışıyorlardı. Türk hükümdarları da böyle yaptılar, kendilerinin
hükmetmeye hak vc yetkileri olduguna dillr Halifeler'den "men­
şilr" aldılar.
Abbfrsı gelencgine görc saltanat Halıfclere aid oldugu
için, Türk hükümdarlarma "Emir", "Hakan" gibi ünvanlar vcri­
liyordu. Fakat ilk dcfa Gazncli Mahmud, sonra Tuğrul Bey
"S ultan" ünvanının aldılar ki sultanlık en büyük siyası otorite
anlamına geliyordu. Böylece Abbası HaI1fcleri'nin sMece gelc­
nektcn ibaret mflnev! bir otoritesi kalmıştı, asıl kudret Türk sul­
tanıarında idi.
Dcvlet reisliği belli bir ai leden gelen lerc mahsustu. Yal­
nız Mısır Memlukleri bir zaman için kumandanlar mecl isinin
scçtigi bir devlet rcisiyle idare edilm işler, ama Kalavun'dan iti­
barcn orada da süIiUe hfrkimiyeti kurulmuştur.
ı64rranhte Türkler
Türkler'de devlet merkez (salt) ve sol (veya Dogu ve Ba­
tı) olmak üzere iki h ükümranlık bölgesine aynlıyordu. Batı Do­
gu'ya (merkeze) baglı olmakla birlikte bir çeşit muhtfuiyete sa­
hipti. Zamanla Batı, eskisinden daha geniş selahiyetlere sahip
oldu. Karahanlılar'da saMaki büyük Hakan'a "Arslan Han", Batı
bölgesini idare edene ise "Bugra Han" deniyordu. Bir şehzfide
önce "Tigin" ünvanını alır, sonra "lIig" olur, oradan "B ugra
Han"lıga yükselir, nihayet "Arslan Han" olabilirdi. B u sistem
Göktürkler zamanındaki Kagan ve Yabgu sisteminin ayni idi.
Selçuklular da henüz devlet sahibi ol madan sırasıyla "Bey",
"Yinanç" , "Inaı" ve en yukarıda "Yabgu" olmak üzere bir otori­
te hiyerarşisine sahip bulunuyorlardı. Gerek Gazneliler'de gerek
Selçuklular'da devletin en yüksek otoritesi olan sultan (eksi
kagan veya hakan)'ın yanısıra hükümdar ailesinin erkekleri
memleketin şu veya bu tarafında eski yabgular gibi hüküm sü­
rüyorlardı, hatta yabgu ünvanı Alp Arslan zamanına kadar kul­
lanılmış ve onun tarafından kaldırılmıştı.
Selçuklular iç işlerinde oldukça bagımsız, fakat savaş ve
banş hallerinde m utlaka merkeze bağlı bulunan mahalli hü­
kümciarlara "Melik" adını veriyorlardı. Melikler bir çeşit vali ol­
makla birlikte "memur" sınıfından değil, idareci aristokrat ta­
bakaya mensup kimselerdi ve bu sıfatlarıyla her zaman hüküm­
darlıkta hak iddia edebiliyorlardı. Merkezi otoritenin çok sağlam
olduğu zamanlarda hükümranlığın bu şekilde parçalanması bir
zarar doğurmuyordu, ama merkezde otorite boşlugu görüldüğü
an hukuki olarak hepsi de eşit statüde sayılan bu mahalli hü­
kümdarlar (şehzfide veya beyler) birbirleriyle şiddetli taht mü­
cadelelerine girişiyorlar, bütün diğer meliklerin bir tanesi ta­
rafından itaat altına alınması tıpkı yeni bir devletin kurulması
gibi büyük gayretlere, kayıplara mal oluyordu. Türkler'in Os­
manlılar'a kadar büyük devletler kurmalanna ragmen, bu devlet­
lerin çoğunun kısa ömürlü olmasında bu türlü bir hükümranlık
sisteminin önemli rolü olmuş, ancak Osmanoğulları bu siste­
me son vererek çok uzun ömürlü bir birlik ve hakimiyet kura­
bilmişlerdir.
Tarihte Türkler/165
Devlet teşKılatında memuriyetler ve bunlara aid ünvanlar
esas itibariyle İran geleneğine bağlı olarak gelişti. Moğol is­
tilasından sonra onlardan da bazı unsurların alındığı görülmek­
tedir. Devletin resmi yazışmalarında Farsça veya Arapça kul­
lanılıyordu, fakat bütün M üslüman-Türk devletlerinde Türkçe
konuşulur, sözlü muameleler hep Türkçe ile yapılırdı. Osma­
noğulları'nda da başlangıçta devletin sicilIeri Arapça tutulurken,
sonra Türkçe esas olmuş, böylece Türkçe, ancak Osmanlılar'da
devletin resmi dili haline gelmiştir.
Türkler'de devletin en büyük vazifesi tebeasını korumak,
adaleti yerine getirmek, asayiş ve sükuneti sağlamaktı. Törenin
hükümleri karşısında sultanın bile boynu 'kıldan ince idi. İsla­
miyet'ten sonra örfün yanısıra şeriatın hükümleri de titizlikle
uygulanır olm uştur. Bu dikkat sayesinde herkes canından ve
malından emin bir şekilde yaşardı. Fakat zaman zaman devlet
otoritesinin zaafa uğraması gerek siyasi, gerek sosyal ve iktisa­
di bakımdan çok acı sonuçlar doğurmuştur. Bu türlü anarşi hal­
lerinin en sürekli ve felaketlisi ise Moğol istilası dolayısiyle
ortaya çıktı.
Moğollar doğudan batıya doğru bütün Türk ve Müslü­
man ülkelerini istila ettikleri zaman Türk Dünyası'nda bir taraf­
ta Harezmşahlar, öbür yanda Selçuklular olmak üzere iki büyük
devlet vardı. Bu devletler yerleşik medeniyete dayalı bir siyasi
ve sosyal rejim k urm uşlar, memleketlerinin her yanını refaha
ulaştırarak güzel eserlerle donatmışlardı. Halk, devletin hakim
otoritesi sayesinde canından ve malından emin 'olarak yaşıyordu.
Moğoııar her iki devleti de yıkarak Türk-İslam Dünyası'nı bü­
yük bir kargaşalığın içine soktular. Devlet güçlü iken disiplin
altında yaşamakta olan göçebe unsurlar, böyle bir zamanda bü­
yük felaket sebebi oldu. Kolayca bir hükümdarlı k eline geçir­
mek isteyen maceracılar ve tfılihleri dönmüş asilzadcler bu kar­
gaşalığın içinden kendilerine birşeyler çıkarabilmek için her
yanda göçebe' Türkmenler'i başlarına toplayıp silahlı harekata
girişiyarlardı. Hem kendilerine servet toplamak, hem topladık­
Iarı sergerde güruhunu geçindirebilmek için başvurdukları yol
ise şehirleri yağma etmekti. Moğol istilası Türk Dünyası'nda o
1 66(farihte Türkler
derece derin bir sarsıntı yaratmıştı ki, bu sarsıntıdan kurtul­
mak üzere çırpınan devlet reislcri bile başıbozuk sergerdelerle
işbirli�i yapmak zorunda kaldılar, böylece kurmak istedikleri
otüriteyi kendi elleriyle bozmuş oldular. CehUeddin Harezmşah
gibi yüksek bir şahsiyeli korkunç ve ürkütücü bir haydut reisi
gibi gösteren ve bütün hükümdarları ona düşman kılan başlıca
unsur, işte bu serseri güruhu idi.
Bir devlet gelenegi ve terbiyesi içinde yetişmemiş aşiret
reislerinin yarattıklan anarşi ve tahribat büsbütün dehşet veri­
yordu. Akkoyunlular'ın kurucusu Karayülük Osman bunlann ti­
pik örne�idir. Gayet zeki ve o derece cesUr, yi�it bir asker olan
bu adam , başına şuradan buradan topladıgı aşiret askeriyle adeta
savaşı geçim yolu haline getirmiş, hangi hükümdar iş verdiyse
onun safında hasımlarına karşı savaşlara girm iş, şehir ve köy­
leri ya�malamış, yakıp yıkmıştır. Dövüşmekten ve ya�macı­
Iıktan başka şey bilmeyen bu adamlar, kendilerine daha fazla
mcnfaat sa�layan karşı tarafın safına geçmekte de hiçbir zaman
tereddüd etmemişlerdir.
Devlete zaaf veren bir başka unsur ise "Kadınlar salta­
natı" dedi�imiz ve Osmano�ulları zamanında bile bir aralık
büyük sıkıntılara sebep olan durumlardı. Türkler Müslüman­
Iık'tan önce devlet başkanlarının eşlcrine büyük yetki tanıyor­
lar, hatta devletin emirnameleri ve her türlü muhaberatı "Hakan
ve Hatun adına" çıkıyordu. İslam'dan sonra devlet işlerinde ka­
dın nüfGzu, yine eskisi kadar hissedilmeye devam etti. Tu�rul
Bey'in karısı, S ultan'ın üzerinde büyük bir nüfUz sahibi idi.
Melikşah'ın eşi Terken Hatun, devlet işlerine o kadar girmişti
ki, S ultan'la bir meseleyi halletmek isteyenlerin önce Terken
Hatun'la anlaşmaları gerekiyordu. Nihayet, kadın saltanatının en
korkunç örneği Harezmşahlar'da görülmüştür ki, Alaeddin Te­
keş'in hatunu ve Celaleddin Harezmşah'ın büyükannesi olan
Terkcn Hatun, devlet içinde ayrı bir devletti. Kendi sarayı, di­
vanı, memurlan vardı; onun imza atmadığı hiçbir ferman ge­
çerli sayılmazdı.
Tarihte Türklcr/167
Ordu
ıslam'dan önce Türk devletlerinin ayrı bir asker sınıfı
yoktu, savaş yapabilecek her erkek seferberlik zmnanında derhal
orduya katılır, sonra da yine kendi obasına dönerek eski işlerine
devam ederdi. Müslüman Türkler'de önceleri bu usule devam
edildi, fakat Karahanlılar'dan sonra en büyük lslftm devletini ku­
ran Gaznc1i Mahmud devamlı bir hassa ordusu kurmak zorunda
kalmış, bunu da nüfUsu Türkler'den fazla olan yerli halktan top­
lamı ştı . Türk tiırihinde ilk devşirme usulü o zaman başladı.
ÇcşiLli kavim lerden toplanan askerler özel bir eğitimle yetişti­
riliyorlard ı. Sultan Mahmud ayrıca sefere çıktığı zaman İslam
ülkelerine haber salarak oralardan gönüllü asker topl uyordu.
Hassa ordusu maaşlı olduğu halde gönüllüler sadece savaş ganı­
meti alırIardı.
Selçukl ular devlet kurduktan sonra, onlar da devşirme ve
özel eğitim yoluyla bir hassa ordusu kurdular. Bu ordu doğrudan
doğruya sultana bağlıydı (Mclikşah). Ayrıca meliklcrin ve yük­
sek rütbeli devlet görevlilerinin kendi mevkileriyle ölçülü ol­
mak üzere askeri birlikleri bulunurdu. Hassa ordusu mensupları
ikta sahibi oluyorlar, yanı devlet bunlara toprak veriyordu.
Savaş sırasında Türkmen beylerinin idaresi alunda süvarı
kuvvetleri de orduya katllıyorIardı. Fakat devletin asıl silahlı
kuvveti bu devşirme hassa ordusu idi, çünkü onlar her an savaşa
hazır olmak üzere yetiştikIeri gibi, geçimlerini de doğrudan doğ­
ruya devletten sağladıkları için, sultana sıkı sıkıya bağlı idiler.
Oğuz beyleri devlet hizmetinde olmayan aşıret kuvvetlerine da­
yandıkları için gerektiğinde sultanın otoritesine karşı çıkıyorlar,
bu da devletin gücünü zayıflatıyordu. Bu yüzden Selçuklular
hassa ordusu sistemi kurmakla devleti başıbozukluktan kurtar­
dı lar. B unların yanında bir de devlete yarı-bağlı durumda sipahı
zümresi vardı ki, bunlar dcvşirme değildi, ancak devletin top­
raklarını kul lanmaları karşılığında ona askerlik hizmeti yapar­
lardı.
1 68(f1irihte Türkler
H indistan'daki Türk devletleri esas Türk Eli'nden uzak
kalelıkları ve buralara Türk göçü durduğu için bir zaman sonra
artık yerli asker kullanmak zorunda kalmışlar, [akat bundan dai­
ma şikayetçi olmuşlardır. Mısır Memlfıkleri de çok uzakta kal­
mışlardı, fakat onlar Kıpçak sahrasından devamlı Türk ve Çer­
kes gelirterek, onları iyi bir terbiye ile yetiştiriyorlar ve asker
yapıyorlardı. Hatta bunların deniz yoluyla serbest gelebilmeleri
için B izans'la anlaşma bile yapılmıştı. Türkler'in garnizonları
Nil'de bir adada, Çerkesler'inki ise Kahire kalesinde idi. B u
yüzden Türk MemIükler'e "Memalik-i Bahriye", Çerkesler'e ise
" Memaıik-i Burciye" deniyordu. Zamanla Çerkesler çoğalarak
iktidarı aldılar. Harezmşahlar da asker olarak daha çok kabile sa­
vaşçılarma dayanıyorlardı, ordunun çoğunluğunu bunlar teşkll
ediyordu. Fakat bu göçebe -çoğu Türkler'in Kanglı ulusundan­
asker, şehir medeniyeLine intibak edemediği için çoğu zaman
huzursuzluk kaynağı olmuştur. Üstelik devlette pek büyük nü­
[UZU olan valide Terken Hatun, kendisinin mensup olduğu
Kanglılar'dan toplanan askeri, S ultan'ın aleyhine istediği gibi
ku IIanab iliyord u.
Anadolu Selçukluları teşkııat bakımından B üyük Sel­
çuklular'ı tftkib ettiler, [akat Anadolu'da başka soydan M üslü­
man bulunmadığı için onların hassa ordusu da tamamen Türk­
ler'elen m eydana geliyordu. Uc beyleri Türkmen aşıret askeri
kullanırlar, savaş sırasında askerleriyle birlikte sul tanın ordusu­
na katılırlardı.
Kantkoyunlu ve Akkoyunlular ile Celftyirliler Moğol is­
tilasından ve İlhanlılar'dan sonra kuruldukları için onlar İlhanlı
. teşkilfiLını taklıd ettiler. Fakat bunların orduları göçebe Türk­
menler'elen meydana geliyordu, yani ortada bir devlet ordusu
yoktu. Türkmenler geçimlerini savaş sayesinde temin ediyorlar,
bu yüzden devamlı anarşi unsuru oluyorlardı. Akkoyunlu Uzun
Hasan bu d urumu bütün kötü örnekleriyle gördükten sonra,
Tebrız'de Osmanlı usul ü bir ordu ve devlet teşkilatı kurmak
üzere çalışmalara başlamıştı, ama ömrü yetmedi.
Tarihte Türklcr/169
Türkler bozkır devleti halinde ortaya çıkmışlar ve daha
çok kara ordusu kullanmışlardı. Sonraları sahilıere inince do­
nanma kurmaya başladılar. Mısır Meml Gklcri'nin kuvvetli bir
donanması vardı. Selçukluhr Çaka Bey zamanında Ege'dc do­
nanma kurdular, fakat bu hakimiyct Çaka'nın ölümüyle sona er­
di. ıznik'te donanma kurmak üzere yapılan teşebbüs ıznik'in
kaybıyla suya düştü. Daha sonra Anadolu Selçukluları Alaiye
ve Antalya'nın zaptı üzerine deniz kuvveti kurmaya çalıştılar.
Aydınoğulları ve Gcrmiyanlılar'ın oldukça kuvvetli bir deniz fi­
losu vardı.
Nihayet, Türklcr'de gercktiğinde kadınlar da savaşa katılı­
yorlardı. Bir Fransız scyyahı, Dulkadıroğulları'nın otuzbin ka­
dın süvarıIerinin bulunduğunu söylemektedir.
Din Hayatı
Türkler'in ilk Müslümanlık yıIlarında ıslaın Dünyası'nda
henüz mezhep m ücadeleIeri başlamamıştı; Türklcr'in temasta
oldukları Araplar ise S ünnı Müslümanlığın temsilcileriydi.
Türkler sonraları Emevı saltanatının yıkılıp yerine Abbasiler'in
gelmesinde önemli rol oynadılar, ve bu arada Emevııer'in zul­
müne uğrayan Peygamber Sülfilesi'ne karşı büyük bir sevgi ve
saygı gösterdiler. B ununla birlikte ŞilIik ve Baunııik şeklinde
gelişen muhaIefet hareketIerine -birkaç istisna dışında- katılma­
dı lar. B üyük çoğunluğu Hanefi mezhebini tercih etti ve hep
öyle kaldılar, ıLikad bahsinde dc pek muhtemelen Türk asıllı
olan ımam Matüridı'nin doktrinini kabUl ettiler. Özcl lIikle Gaz­
nelilcr Devlcti zamanında Türkler'i Ş iiler'c karşı S ünni İslilm
Dünyası'nı ve onun başındaki Bağdad Abbası Halifesi'ni savu­
nurken görüyoruz. Onlardan sonra gelen B üyük Selçuklu Devle­
ti ise S ünnı M üslümanlığı himfiye etmek bakımından çok ileri
adımlar atmıştır. Tuğrul Bey o çağda İslam Alemi'ni derinden
derine sarsmakta olan Batıni hareketIerine karşı başarılı bir mü­
cadelc verdi. Fakat ondan daha önemlisi, Selçuklu veziri Niza-
1 70ffarihte Türkler
mülmülk tarafından sapık dokırinlere karşı Sünnı M üslüman­
lı�ın birer kalesi olan Nizamiye Medreseleri 'nin kurulmasıdır.
B unlardan ilki ve en büyü�ü BaMad'da kuralanıdır ki, meşhur
imfun GazaIl burada hocalık yapmışur. İslam-Türk Dünyası'nın
diger bazı büyük şehirlerinde de kurulan Nizamiye Medreseleri
Türkler'in din hayatı ve medenı hayatları bakımından çok
önemli rol oynamıştır.
Türkler daha ilk ylIlarından ıtibllren tasavvuf hareketle­
rine de katı lmışlar, İslam tasavvufunu gerek fikir, gerek tarikat
hareketi halinde geliştirmişlerdir. Bildiğimiz en eski büyük
Türk mutasavvİfl Hoca Ahmed Yesevl'dir. Anadolu'ya Selçuk­
lular'la birlikte ve ondan sonra tran tarafından gelen bütün İs­
lam velilerinin Hoca Ahmed Yesevi'n in mürıdleri olduğuna
inanıIır. Yesevı onları yetiştirdikten sonra herbirini bir ülkeye
göndermiş ve ora halkını irşad etmelerini istem iştir. Halkımı­
zın Hodisan Erenleri veya Horasan Erleri dediği Türkmen der­
vişleri işte bunlardır. Fakat Hoca Yesevi'nin te'sıri en az Ana­
dolu'daki kadar Türkistan'da olmuş, kalabalık Türk kitlelerinin
İslamlaşmasınd'd onun ve dervışlerinin pek büyük rolü olmuştur.
Şeyhler ve dervışler İslam'ı henüz kabul etmiş olan
Türkler arasında dini inanç birliğinin kurulmasında ve dinin öğ­
retilmesinde çok büyük rol oynamışlardır. B unlar özeIlikle sınır
boylarında İslam'ın gaza ve cihlld ruhunu daima uyanık tutmak
suretiyle Türk hakimiyetinin yayılmasına hizmet etmişlerdir.
Türk edebiyatının büyük eserlerinden biri olan Dede Korkut Ki­
ıabı'nda eski Türk alp tipi ile Müslüman gazi tipinin nasıl
birleştirildiğini gösteren çok canlı örnekler vardır.
Şehirlerdeki din hayatı köylerdekinden ve göçebe toplu­
luklarında görülenden biraz farklı idi. Türkmen dervişlerinin ço­
ğu sadece şeyhlerinden aldıkları sözlü bilgi ile yetiştikleri halde
şehirlerdeki medrese dediğimiz yüksek egitim ve ö�retim ku­
rumIarında yetişenler kitap bilgisine dayanıyorlardI. Bu yüzden
şehirler dışında İslam inançlarına bazı yabancı inanış ve uygu­
lamalar karışmış veya eski dinden bazı şeyler kalmış olmasına
ragmen şehirlerde katıksız, saglam ve elbette yüksek seviyeli
Tarihte Türklerll7 ı
bir dini düşünce ve duygu hayau yaşanıyordu. Şehirlerde tasav­
vuf ve tarikat hayatının başında bulunanlar ayni zamanda med­
rese e�itiminden geçmiş ve Sünni lslam doktrinini benimsemiş
olan kimselerdi. lşte bunların belki de en büyüğü olan Mevlana
CeIa.leddin, Harezm'den Konya'ya gelmiş ve gerek kendisinden
kaynaklanan Mevlevilik tarıkatiyle, gerek yazdılı;ı pek kıymetli
eserlerIc Türkler'in dini hayatına şekil veren büyük mımarlar­
dan biri olmuştu.
Türkler bir şehri zaptedip oraya yerleştikleri anda derhal
orada İsH\m medeniyetinin temel yapılarından olan cami, mes­
cid, hankah (tekke) binaları yapıyorlardı ve bunlar Türk var­
lığının birer damgası oluyordu. Anadolu'daki doğrudan doğruya
veya yarı dinı eserlerin büyük çoğunluğu Selçuklular devrinde
yapılmıştır. Böylece OsmanIılar'ın ortaya çıkışına kadar bütün
Anadolu tam bir İslam hayatı yaşar hale gelmiş bulunuyordu.
B u büyük hazırlık sayesindedir ki Osmanlı kudreti bir sel gibi
taşarak İ slam'ın bayraklarını en uzak dünya köşelerine kadar gö­
türebildi.
Türkler daha ilk Müslüman oldukları yıllardan başlaya­
rak dinle devlet arasında tam lslamiyet'e uygun bir ayırım yap­
mışlardır. Türkler'de devlet reisi, ayni zamanda dinin de reisi ol­
muyordu. Öyle olsaydı, siyasi bir mevkide bulunan insanlar
dini istedikleri gibi yorumlayabilir ve istedikleri uygulamayı
yapabil irlerdi. Halbuki Türkler dın konularında hüküm vermeyi
devlete değil, siyasetle hiç ilgisi olmayan alim lere bıraktılar.
Böylece devlet idaresinde bulunanlar dini kendi istedikleri gibi
değil, alimlerin yorumladıkları şekilde uygulamak zorunda kal­
dılar. Böylece hangi devlet idaresinin Allah'ın emrettiği gibi
adaletli, şefkatli, haksever olup olmadığı konusunda objektif öl­
çüler kullanmak imkanı doğdu.
Türkler başka dinlerin mensuplarına karşı dünyada görü­
len en büyük müsrimahayı gösterdiler. Selçuklu Sultanları Hı­
ristiyan bir prensesle evIendikleri zaman onlan din değiştirmeye
zorlamıyorlar, hatta isterlerse yanlannda papaz bulundurma mü­
sadesi bile veriyorlardı. O kadar ki, Anadolu'nun Hıristiyan hal­
kı Türk fatihlerini eski kokuşmuş efendilerine terclh ettiler.
ı72{farihte Türkler
Felsefe, İlim ve Kültür
Türkler önceleri İslam medeniyetinin ilim ve fcİsefe ha­
reketlerine yabancı idiler, çünkü bu medeniyetin dili olan Arap­
ça'yı bilmiyorlardı. Fakat Arapça, Müslümanlıı:tın Kutsal Kiı.a­
bı'nın dili oldugu için sür'atle ögrenmeye başladılar, o kadar ki,
içlerinde bu dilin belki Araplar'dan daha büyük alimIeri yetişti.
Bu arada Müslümanlar'ın yazmış veya başka dillerden çevirmiş
oldukları eserleri okumaya, kendilerini bu sahalarda yetiştirme­
ye koyuldu lar. Daha Karahanlılar zamanında büyük şehirlerde
ilim ve kültür hayatı gelişmiş bulunuyordu. İsliim'ın büyük ri­
lozonarından Farabi, Onuncu Yüzyıl'da yaşamış olan bir Türk'­
tür ki, bu durum Türkler'in çok kısa zamanda yeni meöeniyete
intibak edip onun kurucuları arasına girdiklerini g jsterir. Adı
Uzlukogıu Muhammed olan bu büyük filozof Seyhun kıyısın­
daki Farab şehrinde dogduı:tu için bu adla anılıyordu. ıslam Dün­
yası'nın yetiştirdi!!;i bir başka büyük filozofun, İbni Sina'nın da
Türk olması pek muhtemeldir. Bu ç::.glarda eser yazan birçok
Türk'ün adları Arap alfabesiyle yazıldıgı için asıllarının ne ol­
dugu iyice bilinmiyor. Ayrıca, Türkler'in Müslüman adları al­
maları üzerine diger Müslüman unsurlardan isimleriyle ayırde­
dilmeleri de çok zor oldugundan, Türk filozof ve alimlerinin
kimler olduklarını tamamiyle bilemiyoruz. Matematikçi Abdul­
lah el-Barani, ıbn TÜfkü'I-ClIi, gramerci ısmail Cevheri, tarihçi
Beşşaru'I-Türki, Tarhanu'r-Ravi, Sabbah bin Hakan, Ziyaüddin
Barani Türklügü kesinlikle bilinenler arasındadır.
Mamalih, Türk-İslam ülkelerinde felsefe ve ilim hareket­
lerini sadece felsefeci ve ilim adamlarının soylarına göre ele al­
mak dogru olmaz. Muhakkak ki, Türkler'in hakim oldugu yer­
lerde devletin ileri gelenleri düşünce hareketlerini büyük ölçüde
destedikleri gibi, onların yarattıgı serbestlik atmosferi de pek­
çok filozofun, iil imin Türk ülkelerinde faaliyet göstennelerine
yol açmışUr. Böylece Karahanlılar'dan Gazneliler'e ve Selçuklu­
lar'a, oradan Cengiz ımparatorluğu'nun üzerinde teessüs eden
Türk devletlerine kadar her yerde ısliim medeniyeti son derece
verimli bir çag yaşadı. lsW.m'ın en yüce isimlerinden biri olan
Tarihte Türkler/173
Gazati, birçok ilim sahasında bütün dünyanın hayranIıgını ka­
zanmış olan EbU Reyhan el-Birunı, büyük alim ve şair Ömer
Hayyam, t1irihçi Ebu'I-Fazlu'I-Beyhaki, lugatçi, büyük müfessir
Zemahşeri, tarihçi Sıbt İbnü'l-Cevzi, Ravendi, büyük matema­
tikçi el-Cezeri, yine büyük tarihçi İbnü'I-Esır hep Türk ülkele­
rinde yetişmiş ve çalışmış, eserlerinin çoğunu kendilerini hi­
maye eden Türk hükümdarlarına sunmuş şahsiyetlerdir.
Dil ve Edebiyat
Türkler İslam medeniyetine girdikleri zaman iki yeni
diııe sıkı temasa girdiler. Bunlardan birincisi Arapça idi. Arapça
medeniyetin temelindeki dınin, yani İslamiyet'in temel kitabı­
nın diliydi. Herşeyden önce, İsliımiyet'i iyi anlamak için bu dili
bilmek gerekiyordu. Ayrıca, Türkler'den önce Araplar bu dille
büyük felsefe ve ilim eserleri meydana getirmişlerdi. Böylece
Arapça ıslam Dünyası'nın ilim dili haline gelmiş, hangi ırktan
olursa olsun bütün Müslüman ilim ve fikir adamları eserlerini
bu dille yazmaya başlamışlardı. Nitekim Batı'da da Onyedinci
Yüzyıl'a kadar her milletten ilim ve felsefe adamları Latince
eser yazarlardı. Türkler'in karşılaştıkları ikinci dil Farsça idi.
Farsça aslında Araplar'ınkinden daha eski ve yüksek bir kül­
türün dili olduğu halde ıslfun medeniyeti Arapça ile parlayınca
Farsça İkinci plana düşmüş, ana dili Farsça olanlar da ilim ve
fikir eserierini Arapça yazar olmuşlardı. Ancak edebiyat doğru­
dan doğruya dinle ilgili bulunmadığı ve Farsça'nın köklü bir
edebı geleneği bulunduğu için, bu dille İslami dönemde büyük
edebiyat eserleri yazılmıştır. Bunların cn mcşhuru Firdevsi'nin
Gazncli Sultan Mahmud'a takdım euiği "Şehname"dir. B üyük
Türk şair ve mutasavvıfı Mevltma Celaleddin de Farsça yaz­
mıştır.
Türkler ilim ve felsefede herkes gibi Arapça kullandılar,
ama edebiyatta esas itibariyle kendi dillerini korudular.
ı 74!ffu-ihte Türkler
Türk dilinin korunmasında Türkler'in hakim m illet oluş­
larının da büyük rolü olmuştur. Nitekim Türkçe'nin büyük
eserlerinden Dfviinu Lugati't-Türk'ün yazarı Kaşgarlı Mahmud,
Peygamberimizin Türkleri övdüğünü, Dünya hakimiyetinin Al­
lah tarafından Türkler'e verilmiş olduğunu, bu yüzden Türkler'­
in d ilini öğrenmekte herkes için büyük faydalar bulunduğunu
söylemeklCdir. Kaşgarlı Mahmud bu eseri 1077'de Bağdad'daki
Abbflsi Halifesi'ne takdim etmiştir.
Karahanlılar devrinde yazılan bir başka önemli eser de
Karahanh Saray Nazırı Yfısuf Has Hflcib'in ( 1075) kaleme aldı­
ğı Kutadgu Bi/ig dir Kutadgu Bilig manzfım olarak yazılmış
olup, hükümdarlara iyi bir devlet idaresinin nasıl olacağı hak­
kında öğüt mahiyetindedir. Bu eserde iyi idarenin genel prensip­
leri ele alınmaktadır. Alp Arslan ve Melikşah'ın büyük veziri
Nizamülmülk'ün kaleme aldığı Siyasetname (aslı Farsça) ise
ayni şeyi gerçek örneklere dayanarak yapmaktadır..
Türkler'de tasavvuf edebiyatı esas itibariyle Türkçe ya­
zılmıştır. lIk büyük Türk mutasavvuf şairi Hoca Ahmed Yese­
vi'nin Dfviin-ı Hikmet adlı eseri (Onbirinci Yüzyıl) daha sonra­
ları Anadolu'da yazılmış olan tasavvuf eserierine çok benzer.
Yesevi'nin müridleri de hep Türkçe yazıyorlardl. Üstelik bu ede­
biyat aslı Arap edebiyatına aid olup lranlılar'ın da benimsemiş
bulundukları aruz kalıplarıyla değil, hece vezniyle yazılıyordu.
Türkçe tasavvuf edebiyatının ve bütün Türk edebiyatının en
yüksek şahsiyetlerinden biri olan Yunus Emre, Selçuklular'ın
son ve Osmanlılar'ın ilk yıllarında Anadolu'da yaşadı. Anado­
lu'da Aşık Paşa, Gülşehri gibi şair ve mutasavvıflar hem Türk­
çe yazdılar, hem Türkçe'yi savundular. Anadolu'da gelişen ede­
biyatta Türkçe hakim olmuştur. Buna karşılık Harezm ve İran
bölgesinde yüksek tabakanın edebi dili Farsça idi ve Türkler
arfız kalıplarıyla Fars nazım şekillerini kullanıyorlardı. Hind­
Türk devletlerinde yine Farsça hakim olmuş, Hind hükümdarla­
rının tercüme ettirdikleri eserler bile Farsça'ya çevrilmiştir. Ma­
mafih Farsça'da da büyük eserler meydana gelmiştir. Hayyam,
S fldi, Husrev Dehlevi, Enveri gibi şairler Fars Dili'nin büyük
üsıadları oldular. Mısır Memlfık S ultanlığı Kıpçak sahasından
'
.
Tarihte Türkler/175
gelen türkler'le beslendi�i için onların kullandığı Türkçe
Arapça ve Farsça te'sırinden oldukça uzaktı, ve bu yüzden onla­
rın diline "Haıis Türkçe" deniliyordu. Memllık Sultanları bu ha­
lis Türkçe'ye pekçok eser tercüme ettirdiler. Mısır'da Türk dili­
nin gramerine aid de çok önem li eserler yazılmıştır.
San'at
lsltııniyet'e giriş ayni zamanda şehir hayatının yaygın­
laşması demek olduğu için, bu dönemdô Türkler mımarlık sa­
n'atını geliştirmeye başlam ışlardır. Eski devirlerden en çok göze
çarpan eserlcr türbeler ve mescidlerdir. Karahanlılar zamanında
hükümdarlar ve hükümdar ailesinden k imseler için yapılmış
olan türbelcr herhalde daha önceki Türk san'atından, özellikle
Uygurlar döneminden, birtakım izler taşıyordu. Bu eserler İsla­
mı devrenin bir özelliği olmakla birlikte Arap ve İran eserle­
rinden Carklıdır. Türkler muhakkak ki yapı san 'atı konusunda
başka kavimlerden pekçok şey öğrenmişler, ancak bu bilgileri
kendi esp ri lerini aksettirecek şekilde kullanınışlardır. Evliya Ata
(Talas) ve Özkend'de Onbirinci Yüzyıl'da yapılmış olan türbelcr
Anadolu Selçuklu mımarisinin öncüsü durumundadır. Türkler
türbe (künbed) san 'atını o tiirihten itibaren geliştirerek Ahlat'ta
ve Konya'da, Kayseri'de, Niğde'de örneklerini gördüğümüz m ü­
kemmel eserler yaratmışlardır.
En çok önem verilen yapılar hiç şüphesiz cami ve mes­
cidlerdir. Bunlarda da türbe mimfırisinin birçok özellikleri görü­
lüyor. Her ikisinde de taş süslemeler bütün cepheyi kaplamak­
tadır. Bu eserlerde esas yapı malzemesi olarak tuğla ve taş kul­
lanılıyordu. Kubbeli cami mımarisinin ilk örnekleri Gazneliler
devrine aiddir. Selçuklular devrinde bu örnek geliştirilmek su­
retiyle n ihayet Melikşah'ın yaptırdığı IsCahan'daki Cuma Mesci­
di'nde en olgun şekillerinden biri meydana çıkm ıştır. B üyük
Selçuklu devrinin türbe mımarisinin dev eseri ise Merv'deki
Sultan Sencer Türbesi'dir.
176{ffuihte Türkler
Mımarlık san'atının göze çarptıgı diger bir yapı tipi olan
medreselere gelince, bunlann müessese olarak ilk defa B üyük
Selçuklular tarafından kuruldugunu biliyoruz. Medrese mıma­
rlsi de Türkler'in eseri olmuştur. San'at wrihi otoritelerinin be­
lirttiklerine göre, Türkler medrese ömeginde Uygur manastırla­
nnı model almış olmalıdırlar.
Nihayet, kervansaray mımansi de Türkler tarafından ge­
lişLİrilmişLİr. Karahanlılar'dan başlamak üzere Anadolu Selçuk­
l ulan'na kadar Türkler ticaret yollannın güvenlik ve rahatlıgına
çok önem vermişler, kervanlar için belli-başlı menzillerde fev­
kaUide san'atlı konak yerleri yapmışlardır.
Osmanlılar'a kadar Türk mımarısinin yarattıgı her tip
·
eserin en gelişmiş, en güzel örneklerini Anadolu Selçuklu­
ları'nda buluyoruz. Anadolu Selçuklular'ında bütün bu tiplerin
yanısıra, bir de şimhanelere rastlıyoruz.
Anadolu'ya geldikten sonra yapılan mımfırl eserlerde çıni
süslemeye çok önem veri ldigi görülmektedir. Bizans san'atında
mozayik bilinmekle birlikte sırlı çıni yapımı ve kullanılması
hususunda Türkler'in çok ileri bir san'at dönemini temsıı ettik­
leri muhakkaktır. Çinı sanatının Uygurlar'a kadar uzanan eski
bir mllzisi vardır. Büyük Selçuklular'ın yaptırdıkları eserlerde çi­
ni kullanıl ıyordu, fakat Anadolu Selçuklulan'nda cami ve saray
mimansinde kullanılan çiniler en güzelleridir.
Mımarlık san'atı hususunda Anadolu Beylikleri'nin Sel­
çuklu gelenegini oldugu gibi devam ettirdiklerİ 2öylenebilir.
Osmanlı mımansi yeni bir dönemi temsil edecektir.
Türkler'in çok geliştirdikleri bir el san'atı halıcılıktır.
Hatw halı san'atının Türkler'le başladıgı söylenmektedır, çünkü
en eski halı örnegi Hun devrine aiddir (M. Ö. Üçüncü Yüzyıl).
Uygurlar'da da halı san'atının geliştigi biliniyor. Türkler halı
san'atını Anadolu'ya getirdikten sonra eski nümunelerine kı­
yasla çok mükemmel halılar dokumuşlar, halıcılığı gerçekten
bir m illi san'at yapmışlardır. Eski halı san 'atı örnekleri olarak
Mısır'da Fuswt'ta bulunan eserlerin de oraya Anadolu Selçuklu­
ları zamanında gittigi biliniyor. İstanbul'daki Türk ve İslam
Eserleri Müzesi'nde eski Selçuklu halıları vardır. Halıcılıgın ya-
Tarihte Türkler/I 77
nısıra kil im dokumacılığ! da Müslüman Türkler arasında ge­
lişmiş bir san'attı.
Türkler'in İslfun öncesi heykd san'alI ile meşgul olduk­
larını biliyoruz. Fakat putperestliğin yaraııığı atmosfer bu sa­
n'atın bırakılmasına yol açtı. Resim san'atı ise İslam dönemin­
de devam etmiştir. En eski Türk resimleri Mani D1ni'ndeki Uy­
gurlar devrinde (Sekizinci Yüzyıl) fıiddir. B unlar [resk ve min­
yatür LÜründedir. Minyatür san 'atı sonraki yüzyıııarda geliştiril­
miş, Anadolu Selçukluları'na ve oradan Osmanlılar'a kadar gel­
miştir.
Bunlarla birlikte Türkler yazı (hat) · ve tezhib san'atında
da bugün bile hayranlık veren örnekler yaratmışlardır.
Türkler'de musiki san'atı çok eskidir; bugünkü halk m ü­
ziğimizin kökleri en azından Göktürkler devrine kadar gider.
Klasik müzik dediğimiz LÜr ise İslam devrinde gelişmiş, On­
üçüncü Yüzyıl'dan itibaren olgun örneklerini vermeye başla­
mı ştır.
Üçüncü Bölüm
DEVLET-İ ALİYYE-İ OSMANİYYE
"Yüce Osmanlı Devleti"
Dünya Tarihinin .Büyük Mucizesi
B ir eşi görülmemiş olan ve başarılarının sırrını henüz
hiç kimsenin tam çözemediği Osmanlı Devleti'ni O�uzlar'ın
Kayı Boyu'ndan Osman Bey (Gazi) kurmuştur. Osman Bey'in
babası Kaya Alp oğlu G ündüz Alp o�lu Er Tuğrul Bey (Gazi)'
dir. Kayı beyleri S elçuklu-Bizans sınırında oturup devamlı B i­
zans ü lkesine gazaya çıktıkları için hep gazi diye anılmışlardır.
Ertuğrul Bey ve onun idaresindeki Kayı Türkleri , S elçuklular
tarafından Bizans uc'una yerleştirildiklerine göre, bunların Sel­
çuklular'ın sonlarına doğru Anadolu'ya geldikleri anlaşılıyor.
Rivayete göre Kayılar Anadolu'ya gelip kendileri için yerleşecek
bir yer ararlarken iki ordunun birbiriyle savaşa tutuştuklarını
görmüşler, sonra bunlardan daha zayıf olanın safına geçerek
kuvvetliyi yenmişlerdir. Yardım ettikleri ordu S elçuklu Sultanı
Alaeddin Keykubad'ın ordusudur. S ultan bu h izmetlerinden do­
layı kendilerine Bilecik tarafını "yurt" olarak vermiş, beylerini
de uç beyi saymıştır. B undan anlaşıldığına göre herhalde KayıIar
Alaeddin KeykubM'ın Yassıçimen'de Celaleddin Harezmşah ile
yaptığı savaşta önemli bir rol oynamışlardI. Anadolu'ya gelir­
ken başlarında bulunan beyleri Süleyman Şah'ın Fırat'ı geçer­
ken atının sürçmesi yüzünden bogularak öldüğü ve oraya gö­
müldüğü söylenir. Ş i mdi Irak sınınnda Caber Kalesi yakınında
bulunan meşhur "Türk Mezarı"nın işte bu S üleyman Ş ah'a fiid
olduğuna inanılır. Eski tarihler Osmanoğulları'nın soyunu
182!farİhte Türkler
Türkler'in efsanevı atası Oğuz Han'a kadar çıkarırlar. Elbette bu
rivayetlerin asl ı meşkuktur, ama bunlar Osmanoğulları'nın
Türk soyuna hükümdarlık hakları bulunduğunu göstermek ve
onların iddiasını perçinlemek bakımından anlamlıdır.
ErtuP;rul Gazi Söğüt'te oturuyor, civarındaki Bizans tek­
[fırları üzerine akınlar yaparak onları haraca bağlıyordu. 1299
veya 1300 yılında Söğüt'te öldü ve oraya defnedildi. Kendisinin
bağl ı bulunduğu Karakcçili Aşıreti Türkmenleri o tarihtenberi ,
yani altıyüzseksen iki yıldır her sonbaharda Ertuğrul Gazl'nin
ölüm yıldönümü dolayısıyle türbesinin etrafında tckbir getirerek
dönerler, sonra gazi dedeleri adına büyük bir ziyaret tertipleyip
herkese yemek dağıtırlar, cirit oynarlar, türbeyi ziyaret edip
Hıtiha okuduktan sonra atlanna binip tekrar köylerine dönerler.
Bu merasime Türkmen Bayramı da denmektedir· ki, göçebe
Oğuz adetleriyle İslam geleneği bunıda birleşmiştir.
Babasının vefatı üzerine Osman Bey uc beyi oldu. Am­
cası Dündar Bey ona karşı çıktı, fakat öldürüldü. Osman Bey,
kardeşleri Gündüz ve Savcı ile birlikte diğer Kayı beylerini ya­
nına alarak Eskişehir-B ilecik bölgesini eline geçirmiş ve Bi­
zans'ın Anadolu ve oradan tran-Suri ye-Irak bağlantısını kes­
m iştir. Osmanl ı Beyliği işte bu stratej ik başarısı dolayısiyle
kendini kuvvetle hissettirmeye başlıyordu.
Osman Gazi, Şeyh Ede-Balı'nın kızı Mal Hatun'la evlen· di. Rivayete göre Osman Gazi bir gün Şeyh Ede-Balı'nın Bilec­
ik sırtlarındaki tekkesine misafir olmuş, orada bir gece geçir­
mişti. Kendisine yatması için ayırdıkları odanın duvannda bir
Kur'an asılı olduğunu görünce, sabaha kadar Kur'an'a saygısın­
dan el bağlayarak oturmuş, bir an olsun yatmamıştI. Ede-Balı
odasına girdiği vaki�. onu utandırmamak için uyur gibi yaptı.
Bir ara daldığı vakit rüyasında Cenab-ı Hakk tarafından kendi­
sine şu hiıab geldi:
"Ey Osman, madem sen benim kelamıma büyük
saygı gösterdin, ben de senin evladına kıyamete kadar de­
vam edecek bir ulu devlet verdim ".
Yine bir gece Osman Gazi rüyasında Şeyh Ede-Ba1ı'nın
koynundan bir nur çıkıp kendi koynuna geldiğini gördü. B un-
Tarihıe Türkler/IS3
dan sonra göbeğinden bir ağaç bitip o kadar büyüdü ki, dalları
bütün yeryüzünü tuııu. Herkes onun gölgesinde toplandı. Os­
man Gazi uyandığında rüyfısını Şeyh e anlaııı. Ede-Balı on a :
'
"Senin neslinden bir ulu devlet çıkacak ki, cihana
hakim olacak, cümle Müslümanlar onun kanadı altında ra­
hat bulacaklar" dedi, ve kızı Mal Hatun'u ona nikahladı.
Osman Gazi'nin devleti gerçehen öyle kuLlu bir devlet
olmuştu ki, her tarafta onun yüceliğini anlatmak ve açı kl am ak
ma k sad ı y la y ukarı dakilere benzer pekçok hikayeler an latılıyor­
du. Üstelik bu hikayeler d evle ti n çok g en i ş sınırlara ve pek
büyiik k udrete eriştiği Onaltıncı yüzyıl'c!.ıı n da hayıı öneeye
fıiddir. Anlaşıldığına göre, daha Orhan ve Murad devi rlerinde Os­
manlı D.:: v leti h uk u k ve ahlakın üstünlüğüyle göze çarpan, bü­
tün M üs l üman lar'ın ha y r an l ığ ın ı kazanan ve büyük istikbal
vfıdeden bir d ev l e t halini almıştı. Onun yüceliği ancak Tanrı'nın
luı[u ve desteği i le izah edilebiliyord u .
O s m a n l ı uır ihç i l eri Osman Güzl'n i n Oğuz Han torunu
o l d uğu n u Oğuz un da Nuh'un oğu llanndan Yfıfes neslinden gel­
d iğin i kabul ederler. Onların verdiği şecerelerden birine göre O s­
man Güzl'den iti baren Oğuz Han'a kadar varan zincir şöyledir:
Osman, E rt uğ r ul S üleyman Ş ah , Kaya A l p , Kızıl B uğa, Ba­
yıntur, Ayku tlug, Togar, Kaytun, S u nk ur, Bakı, S ugar, Tok
Temir, Basak, Gök Alp, Oğuz, Kaqhan. B una benzer başka şe­
cereler de vardır, ve bunların aslı mcşkCıktür. Fakat anlaşıldı­
ğına göre O sm anoğ u ıı a rı kendi soylan h a k k ı nda kuvvetli bir
şuCıra sahip bulun uyorlardı, ve Tü r k l erd e hükümdarlık hakkının
kendilerinde olduğunu iddia ediyorlardı.
Osman Gazi bab as ın ı n y erine Bey ol d u k tan sonra eLra­
fındaki B izans valileriyle (TekfU r i oldukça iyi g e çi n meye ça­
lışıyor, fakat bir yandan da hakimiyet bölgesini geniş l etm ek
üzere uygun fırsat koı ı uyordu. Onun kendilerine zarar verece­
ği nden endişe eden Rum te kfu rla n kendisini ortadan kaldırmak
için çeşitl i hiyle ve tertiplere giriştiler. lik defa ln egöl Tekfuru
onun ve arkadaşlarının geç ecek ler i bir yerde pusu kurdu ve hü,
'
,
l S 4rrfuihte Türkler
cum eıti; Osman Gazı Rum lar'ı mağlup eııi , fakaı bu arada
kardeşi Saru Yaıı'nın oğl u Bay Hoca şehıd old u. ıık savaşı bu­
dur. Sonra İncgöl Tekfuru Karacahisar Tekfuru'ndan yardım ala­
rak tekrar Osman Gazı'nin üzerine yürüdü. Kardeşi S aru Yaıı'­
nın da şehıd olduğu bu gazada Osman Gazı yine galip geldi.
Karacahisar'ı, lnegöl'ü fethettiler. Rivayete göre Selçuk­
lu S ultanı Alaeddın, Karacahisar fethinden sonra Osman Gftzı'ye
davul ve sancak göndererek onun hükümdarlığını tasdık etti. He­
rhalde o zaman Osman Gazı ve kabılesinin henüz siyası bir
hüviyeti yoktu, ama bu başarı ve genişleme üzerine Konya'daki
merkez hükumet onları uç beyi olarak tanım ıştı.
Osman Gazı yanında kardeşi Gündüz Bey , onun oğulları
Ak Temir ve Aydoğdu Beyler, kendi oğulları Alfıeddın ve Orhan
Beyler, kumandanıarı Hasan Alp, Turgud Alp, Konur Alp, Ab­
durrahman Gazı, Akça Koca, Kara M ürsel, Saltuk Alp, Samsa
Çavuş, Sülemiş Çavuş, YahşıIı, Şeyh Mahmud ve Karatekin
olduğu halde etrafta fetihler yaparak ülkesini genişletiyor, Rum­
lar'dan alınan yerlere Türk bölgelerinden, özellikle Germiyan
ülkesinden adamlar getirip yerleştiriyord u. Böylece Osman Gazi
R umlar'ın düşmanlığını çektiği gibi, öbür Türk beyliklerinin de
kıskançlığını uyandırıyordu. Anadol u Türkleri yavaş yavaş
gözlerini onun ülkesine çevirmeye başladılar; istikballerini ora­
da parlak görüyorlardJ.
Osman Güzı Karacahisar'ı aldığı zaman M üslüman Türk
halkı oraya yerleşirken Türk-lslfım müesseselerin i de k urmak
istediler. B irkaç kiliseyi efımie çevirdiler, sonra şehre bir kadı
tftyin edilmesini ve cumfı namazı kılınmasını (hutbe okunma­
sını) istediler. Osman Güzı kayınpederi Şeyh Edebalı'ya ve Tur­
sun Fakı'ya " İstediğiniz gibi yapın " dedi. Onlar da "S ultandan
izin almak lazımdır" dediler. Gerçekıen kadı'yı sultanın tfıyin eı­
mesi ve hulbenin de sultan adına okunması gerekiyordu, çünkü
Osman Gfızı'nin beyliği Konya S ul tanlığı'na bağlı idi. Osman
Gazi bunun üzerine şöyle dedi:
"Ben bu şehri kendi kılıcım ile aldım. Bunda su/­
tanın ne dahli var ki ondan izin a/am? Ona sul/anlık veren
Allah bana dahi g{ıza ile han/ık verdi. Eger minne/i
Tarihte TürkIer/1 85
şu sancağ ise, ben de sancak götürüp kafirlerle savaştım.
Eğer o "Ben Selçuk oğluyum " derse, ben de "Gök Alp
oğluyum " derim. Eğer "Ben bu ülkeye onlardan önce gel­
dim " derse, ben de "Süleyman Şah dedem onlardan önce
geldi" derim ".
Böylece Osman Gazı kendi adına hutbe okunan bir hü­
kümdar olmuş, Tursun Fakı'yı Karacahisar'a kadı tayin etmişti.
B undan sonra memleket idaresi hakkında kanunlar koymaya
başladı. Oğlu Orhan Beğ'i Karacahisar'a vaıı yaptı, kardeşi G ün­
düz Bey'i subaşı tayin etti; Yarhisar'ı Hasan Alp'a, lnegöl'ü
Turgut Alp'a verdi. Kendisi Yenişehir'de oturuyordu, orayı bir
çeşit devlet merkezi yapmıştı. Oğullarından Alaeddin'i kendi ya­
nında tutuyordu. Orhan'ı güvendiği kumandanlarla birlikte etraf­
ta fetihlere göndererek yetiştirdi. B u arada B ursa Tekfuru ile di­
ğer bazı vilayetlerin tekfurları Osman Gazi'nin ilerleyişini dur­
durmak için aralarında anlaştılar ve ordularını birleştirerek bir
defa daha hücıım ettiler. Koyunhisar cenginde Gündüz Bey'in
oğlu Aydoğdu şehid düştü, fakat kafirler yine yenildiler ve kaç­
tılar. B undan sonra artık Mannara'nın Anadolu tarafında Osman
Gazı'ye karşı duracak hiçbir kuvvet kalmamıştı. Kısa zamanda
Bursa kapısına dayandılar.
B ursa'nın fethi Osmanoğulları B eyliği tarihinde büyük
bir dönüm noktasıdır. B ursa'yı Orhan Bey (Gazı) fethetli. Bazı
tfırihçilcr o sırada Osman Gazi'nin hasta olduğu için Söğüt'te
kalıp oğlunu gönderdiğini söylerler; kendisi Söğüt'te vefat edip
babası Ertuğrul'un yanına göm ü lmüşken sonradan oğlu alıp
onu B ursa'daki Gümüşlü'de yaptırdığı türbeye koydu.
B ursa 1 326 yılında bİr kuşatmadan sonra tesIlm ol­
muştu. Orhan Gazı içerdekilere "Bunca servetiniz varmış, neden
teslim oldunuz" diye sorunca B ursa RumIarı "Servetin bize bir
faydası olmadı. Senin baban nice zamandır Bursa'nın köy/erini
zaptedip kendine bağladı, onlar rahat ve emniyet içinde yaşar/ar­
mış. Biz de onların rahatlığına heves ettik" dediler.
1 86rriirihte Türkler
Osman Gazi B ursa'ya getirilip defnedilince devlet büyük­
leri, oğulları, Edebalı'nın oğlu Ahı Hasan ve daha bazı kimseler
oturup mirasını hesapladılar. B irkaç at, bir kat elbise, bir çift
çizme, eyer takımı, tuzluk, kaşıklık ve yüz kadar koyundan baş­
ka hiçbirşeyi olmadığı anlaşıldı. Hiç parası yoktu. Alaeddin Pa­
şa kardeşine "Atlar h ükümdara kalır, koyunlar devlet malı olur,
geride birşey yok ki, paylaşahm" dedi. AIaeddin Paşa büyük
kardeş idi (Paşa bu manMadır), Orhan babasının beyliğini ona
teklif ettİ. AUieddin:
"Kardaş, atamuzun duası ve himmeti senin iledür.
Anın için kim kendi zamanında askeri sana koşmuş idi.
Imdi çobanlık dahi senindir" dedi.
Diğer ileri gelen kumandanlar ve din adamları da bunu
uygun buldular, Orhan Gazi babasının yerine bey oldu, ağabeyi
Alikddin siyaseti bırakarak bir tekkede inzivaya çekildi.
B ursa'nın fethinden sonra Osmanoğulları Beyliği artık
devlet oldu. tık defa Orhan Gazi burada kendi adına p:ıra bastır­
dı. tık divfın (o zamanın kabinesi) kuruldu, asker toplama belli
esaslara bağland ı. B undan sonra devlet artık gaza ganımeti ile
geçinen gazıiere değil, devamlı bir asker sınıfına dayanacaktı.
Önce "Yaya" denilen ve M üslüman Türkler'den toplanan asker
zümresi teşekkül etti, bunlar maaşII idi. Daha sonraları yaya
sınıfının Türk ve M üslüman olması bunları fazla bağımsız ve
disiplinsiz kıldığı için, yeniçeri adı verilen bir başka asker sınıfı
meydana getirildi. Yeniçeriler Hıristiyan ailelerinin küçük ço­
cuklarının alınıp devlet elinde tam bir M üslüman Türk terbiye­
siyle yetiştirilmesinden oluşuyordu. Böylece onların yerli halkla
münasebetleri kalmıyor, aileleriyle de hiçbir bağları kalmadığı
için aile ocağı olarak s5dece devieli, kendi kışlalarını biliyorlar­
dı. Bunların yanısıra bir de TürkL:�r'den meydana gelen ve sefer
zamanı askere çağrılan sipahı sınırı vardı . Yeniçeri sınıfının ku­
ruluşu Birinci M urad zamanındadır.
Tarihte Türklerll 87
Orhan Gazi Bursa'dan sonra İ znik'i fctheui. İznik o za­
man Bursa'dan daha büyük ve önemli bir şehirdi, B izanshlar'ın
Anadolu yakasında en kuvvetli dayanakları idi. Vaktiyle orada
toplanmış olan bir konsil dolayısiyle bütün Hıristiyan dünyası
tarafından da önem verilen bir yerdi. İ znik ahnınca bu konsilin
toplantı yeri olan Ayasofya K i lisesi dimie çevrildi, bir başka
kilise de medrese yapıldı. Halka her bakımdan tam bir hürriyet
tanındı, isteyenlerin şehirden ayrılmalarına bile müsaade edildi,
ama İ znik vali ve kumandam i le resmi görevlilerin dışında hiç
kimse ayrılmadı.
Orhan G azi İ znik'i büyük oğl u Süleyman Paşa'nın idare­
sine verdi. Bursa'yı da küçük oğlu Muract'a vermişti, ama Murad
o zaman küçüktü. Süleyman Paşa ordulara kumanda ediyor, ba­
basının adelli başkumandanlığını yapıyord u . İ znik'in düşmesi
üzerine Osmanlı lar İ zmit'i ele geçirmeye karar verdiler. İ zmit
kuşatması sırasında B izans 1 mparatoru Osmanlılar üzerine kuv­
vetli bir ordu ile yürüdüyse de, bu ordu maglfıp edilince artık
Türkler'i durduracak kuvvet kalmamışu. 1 zmit al ındı, oraya bağ­
lı olan bölgeler Akça Koca tarafından fethedildi (Bu yüzden Ko­
caeli denir). Gemlik ve Mudumu'nun da alınmasıyla Marmara'
nın güney sah i linde Türk hakimiyeti tam kurulmuş oluyordu.
Çanakkale Boğazı tarafı ise Karasioğuııarı Beyliği'nin elinde
idi.
Orhan Gazi devrinin bundan sonraki [ütfıhalI Batı ve Ku­
zey istikametinde gelişti. Ö nce Karasioğul l arı arasındaki bir sal­
tanat anlaşmazlığından faydalanarak bu beyliğin büyük bir
kısmını Osmanlı ülkesine kattı; Karasioğulları'n ın önemli ku­
mandanları Osmanlı hizmetine geçtiler. Aralarında Gazı Fii z ıl ,
Hacı İ lbcy, Evrenos Bey, Ece Bey gibi pek önemli şahsiyetIcrin
bulunduğu bu kumandanlar şehzade S üleyman Paşa'nın yanına
verilerek Marmara havzasının geri kalan k ı s ı m larının fethine
memUr edildiler.
Böylece Orhan Gazi zamanında devlet bir yanda Bizans,
bir yanda Germiyanoğuııarı BeyIiği , bir yanda ise Candar veya
l sfendiyaroğuııarı ve Ankara'daki Ahi ülkesiyle komşu o lmuş
bulunuyordu. Germiyanhlar Anadolu Bey l ikleri içinde en kuv-
1 88fffuihte Türkler
vetlileri idi; Candarogu\ları'na gelince, bunlar daha Ertugrul ve
Osman Gazi zamanında en yakın komşu idiler, hatta bazı tarih­
çiler ilk Osmanlı topraklarının İsfcndiyar ülkesine dahil oldu�u­
nu söylerler. Orhan Gazi bunlar arasında en zayıfı ve diger bey­
liklerin iştahını kabartmakta olan Ahi hükumetine yöneldi.
Ahller Anadolu'daki fetret devrinde Ankara şehrinde asayiş ve
düzeni sağlamış olan esnaf teşkllatlarıydı; bunların siyasetle ve
devlet işleriyle dogrudan bir ilgileri yoktu, sadece yagmacılara
ve haydutlara karşı emin olmak istiyorlardı. Şehziide Süleyman
Paşa Ankara'ya girdi ve orada Osmanlı nizamını kurdu.
Bundan sonra Osmanlılar'ın Rumeli fetihleri başladı.
Türkler daha önce Rumeli yakasına Bizans Imparatoru'nun ken­
dilerinden çeşitli zamanlarda yardım istemesi üzerine geçmişler,
oraları görmüşlerdi. Aynca Karası Beyligi kumandanıarı çevreyi
iyi tanıyorlardı. Türkler daha önce hep Üsküdar yoluyla karşıya
geçmişlerdi. Çünkü o tarihlerde B izans'ın Rumeli toprakları ya­
bancı kuvvetler tarafından devamlı baskı altında tutuluyordu;
Katalanlar'ın Makedonya ve Trakya'daki yagma ve tahrib hare­
ketlerinden sonra, şimdi de S ırbistan Kralhgı bu bölgeleri zap­
tetmek üzereydi. B izans bu tehlikelere karşı Orhan Bey'in yar­
dımına başvurdu, Orhan Bey de Sırbistan'a karşı B izans'a yar­
dım etmeyi Türk menfaatlarına daha uygun buldu. İşte Şehziide
Gazi Süleyman Paşa kumandasındasında Bizanshlar'ı düşmanla­
rına karşı korumak üzere Rumcli'ye geçen Türkler, oralardaki
durumu iyice görmüşler, Rumcli'de girişecekleri fetih hareket­
lerinin başarıya ulaşacagını hesaplamışlardı.
Süleyman Paşa 1 354 yılında Edincik Limanında Osman­
hlar'a Karasiogulları'ndan intikal eden gemilere asker dolduracak
Gelibolu sahiline çıktı ve Gelibolu kalesini fethetti . Kuzey
Marmara'ya Türkler'in çıkışıyla artık Bizans İmparatorlugu ls­
tanbul'a sıkışmış ve her yanından kuşatılmış oluyordu. B izans­
hlar'ın bütün anlaşma teşebbüsleri boşa çıktı. Şimdi artık Ru­
meli yakasında bir yandan asker, bir yandan yerleşmek üzere
gönderilen sivil halk yıgılmaya başlamıştı.
Süleymen Paşa Gelibolu'dan doguya, küçük kardeşi Mu­
rad Gazi ise kuzeye dogru hareket ettiler. Süleyman Paşa sahil
Tarihte Türkler/189
boyunca ilerleyerek Tekirdag'a kadar olan yerleri fetlıetLİ. Mllf"dd
Gazi ise Çorlu ve Lüleburgaz'ı aldı. B u arada Bizans, Türkler'in
ileri harekaum durdurmak üzere eski düşmam Sırplar'la anlaşma
yapmış ve Srrp Kralı Duşan, Haçlı Başkumandam olmuştu. Sü­
leyman Paşa 1359 yılında bir gün av esnasında atının sürçerek
yere kapaklanması üzerine düşüp öldü. "Rumeli Fatihi" diye
anılan bu büyük kumandan ve kahraman Bolayır'da yaptırılan
bir türbeye gömüldü. Türbesi bugün de ziyaret yeridir. B üyük
şair ve mütefekkirimiz Namık Kemal de öldügü zaman onun
yanına gömülmesini vasiyet etmişti. İkinci Abd ülhamid Han
burada Namık Kemal'e bir kabir yaptırdı, S üleyman Paşa'nın
türbesini de esasl ı bir t<,unirden geçirdi. .
Eski Osmanlı tfırihleri Orhan G i171'nin bu ölüm üzerine
büyük bir üzüntüye kapıldıgını ve birkaç ay içinde üzüntüden
vefat ettigini yazarlar. Onun ölümü birkaç yıl daha sonradır.
Gazi S üleyman Bey büyük kardeş olarak Orhan'ın veliahdi ve
aynı zamanda Rumcli'deki orduların başkumandam idi. Onun
yerine küçük kardeşi Murad Bey'i kumandan yaptılar. Murad
Bey babasının Bursa'da ölümü üzerine de payitahta gelerek Os­
manlı tahtına oturdu.
Osman Bey ogıu Sultan Orhan Gazı OsmanogulJarl ara­
sında en uzun süre tahtta kalanlardan biridir. Vefaunda yetmiş
yaşını çoktan aştı�ı tahm in ediliyor. Annesi Şeyh Edebalı'nın
kızı Malhun Hatun'du, kendisi ilk olarak Yarhisar Tekruru'nun
kızı Nilüfer Hatun'la evlenmiş, Şehzade Süleyman ye Murad
Beyler ondan olmuştur. Daha sonra Bizans Imparatoru'nun kı­
zıyla evlendi ve ondan da Halil Bey adlı şehzadesi dünyaya gel­
di. Orhan Gazi savaşlarda pişmiş bir asker oldugu halde son de­
rece merhametli, şefkatli bir insandı. ıznik'i fethettiği zaman
hemen bir imarethane yaptırm ış, ilk gün fakirlere kendi eliyle
yemek dagıtmıştı. Alimlere çok saygı gösterir, her zaman onla­
ra danışırdı. Tarihçi Müneccimbaşı Ahmed Dcdc'ye göre "Yüzü
çok güzeldi. Rengi beyaza vc k ı rmızıya çalard!. Çatık kaşl ı,
uzun boylu, sakalı ne çok uzun ne de çok kısaydı. Göğsü ve
omu zları arası geniş, mehib v � vakurdu. Kulaklarının birinde
bir siyah ben vardı. Cömertıi . cesurdu. ad i lel i . Affcuıı�yi s�vcr­
<i i". Bursa· da babası O,ın3n Gazi ıle aynı türbeıli.:. ) atar.
ı 90!farihte Türkler
Sultan Orhan o�lu Sultan Murad Han, babasının ölümü
sırasında Rumdi'de fütuhatla meşgUldu. B u durumu fırsat bilen
Karamano�uııarı derhal Ankara Ahileri'ni kışkırtıp onların An­
kara'yı tekrar almalanna sebep oldu; bir taraftan diger beylikler­
le anlaşıp Osmanlı topraklarına yürümek hazırlıgında idi. Mu­
rad Han Bursa'da hükümdar olur olmaz derhal Rumeli orduları­
nın başına Lala Şahin Paşa'yı vekil bırakıp Bursa Kadısı Çan­
dırlı Kara Halil'i de kadıasker tayin ederek Bursa'dan ayrılıp, An­
kara üzerine yürüdü. Karamanoglu'na toparlanma vakti bırak­
madan Ankara'yı işgal ederek kalesine asker koydu. Karaman­
lı'ya bir ders vermek üzere iken Rumeli tamfından kötü haberler
geldi. B izans vaktiyle S üleyman Paşa'nın fethettigi bazı mühİm
yerleri geri almıştı.
Sultan Murad Han sür'atle Rumcli'ye döndü. Kendisi
yanına Lala Şahin Paşa'yı alarak çorlu ve Lüleburgaz'dan sonra
Edirne'ye vardı ve Edirne Türk ordusu tarafından felhcdildi. Ev­
renos Bey'i Marmara sahilIerine, Hacı ııbey'i de Batı Trakya'ya
gönderdi. Bunlar Bizans'ın geri aldığı bölgeleri yeniden fethet­
tiler. ( 1 362)
Rumeli'nde ve Balkanlar'da
Osmanlı Yayılması
Osmanlı ordulan Rumcli'de ciddi bir mukavemet görme­
den sür'aLle ilerlediler. Tarihte hiçbir ordu bu kadar kısa zamanda
bu kadar geniş yerleri kendi ülkesine katmış degildir. Büyük is­
tila ordulan yıldırım hızıyla i1erleyip büyük ülkeleri işgaı ede­
bilirler, ama ordu çekilince herşey yerli yerinde kalır. Osman­
lılar, orduları önde kendileri arkada olmak üzere bütün bir ce­
m iyet halinde ilerliyor ve yerleşiyorlardı. Bu ilerleme karşısın­
da Rumeli ve Balkanlar'a dışarıdan gelen Haçlı orduları hariç,
Osmanlılar'a pek direnen olmadı. Bu yayılışın sırrı ne idi?
Osmanlılar'ın Rumeli'de istila ettiği yerler B i zans lmpa­
ratorlu�u'na aiddi. Fakat imparatorluk zayıOadıkça buralardaki
mahalli idareciler ve toprak siihibi asiller kendi başlanna idare
Tarihte Türkler/191
maham idarecilcr ve toprak sfıhibi asl1ler kendi başlarına idare
kuruyoriardı . Bu parçalanma halkın sosyal ve iktisadi durumun­
da sarsıntılam sebep olduğu gibi, yabancı devletlerin de iştahla­
rım kabartıyordu. Öncelikle Macaristan ve Venedi k Balkanlar'a
sarkarak buralarda hfıkimiyet kurmak peşinde idiler. Fakat bun­
lar Ortodoks halka karşı KatoIikIiği temsil ediyorlar ve kimse
tarafından istenmiyorIardı . Osmanlılar girdikleri her yerde vic­
dan hürriyetini ve adaleti temsil eden bir devlet olarak büyük bir
güven yaratıyorlar, Hıristiyan idarelerine bile tercih ediliyor­
lardı. Nitekim onların bu hürriyetçi politikası daha sonra bizzat
İstanbul'un fethinde bile önemli rol oynamıştır.
Osmanlı bir yere girdiği zamawilk iş olarak asayiş ve
nizamı sağlıyor, herkese can ve mal emniyeti veriyordu. Fetih
hakkının bir senbolü olmak üzere şehirdeki en büyük kilise
camie çevrildikten sonra, halkın dini inanç ve ibadetleri üzerin­
de hiçbir müdahele olmaz, başkalarının müdahelesinden de halk
emin olurdu. O kadar ki, bazan kendi cemilat meclisinde adaıet­
ten emin olmayan bir Hıristiyan, devlete müracaat ederek dava­
sına İslam mahkemesinde bakılmasını istiyebiliyordu.
Osmanlı yayılmasını kolaylaştıran bir başka durum da
halkın iktisadi sıkıntılarıydı . Bu ülkelerde toprak, bütün Hıris­
tiyan feodalitesinde olduğu gibi, asiIIere aiddi. Toprak mülkiye­
tinin asiIIere sağladığı hak ve imtiyazlar köylünün yarı-köle du­
rumunda çalışmasına yol açmaktaydı. İstanbul'daki idare vergi
toplayacak kudrette olmadığı için, vergiler mahalli derebeylerine
kalıyor ve onlar halkı istedikleri gibi eziyorlardı. Halbuki Os­
manlı'nın bayrağının girdiği yere onun şu meşhur prensibi de
derhal hfıkim oluyordu: Mülk Allah'ındır. lnsanların toprak üze­
rinde tasarruf hakları olabilir. bunu da devlet kararlaştırır.
İşte böylece Osmanlı'nın girdiği yerlerde köylü şu veya
bu derebeyinin değil, devletin köylüsü olmaktaydı . Osmanlı'­
nın kuvvetli merkezi otoritesi sayesinde halk kanunlara göre
idfıre olunuyor, hiçbir mahalli derebeyi halka tahakküm edemi­
yordu. Bu yüzden B alkanlar'da halk böyle kuvvetli bir merkezi
otoriteyi temsil eden Osman l ı idaresinde yaşamayı tercih edi­
yordu.
192/Tfu-ihte Türkler
İşte Avrupa'da yüzlerce yıl sonra kanlı ihtilallerle ortaya
rıkan hürriyet, adalet ve eşitlik prensipleri daha Ondördüncü
',{üzyıl'ın ikinci yarısından itibaren Osmanl ı idaresi altında fii­
ler: yaşanmaya başlamışLI.
Balkanlar'da Osmanlı yayılmasının ikinci yanı Balkan­
lar'ın Türkleşmesidir ki, bu konuyu biraz daha ileride ele a1a­
ca�ız.
Fetihler ve Haçlı Seferleri
Osmano�ulları Rumeli'de ilerledikçe sınır boylarında uc
beylikleri kuruyorlar, sonra bu beyler sınırları genişiettikçe uç­
lar daha ileri menziliere kayıyordu. Padişah veya onun veIlahdi
merkez veya orta kolu teşkil ediyor, sag ve sol kolda uç lar ku­
ruluyordu. Sol kolda uc beyi Evrenos Bey'di; İpsala'ya yerleş­
tikten sonra i leri harekata devam ederek uc merkezini önce
G ümülcine'ye, sonra Serez'e nakletmişti. Orta kolda başlangıç­
ta S üleyman Paşa vardı, onun ölümü üzerine Murad Gazi, o
padişah olunca da Rumeli Beylerbeyili�ine tayin edilen Lala
Şahin Paşa bulundular. Orta kol Edirne-Filibe-Sofya istikame­
tinde ilerlemiş, merkezi Edirne olınuştur. Sag kol ucu ise Za�­
ra-Silistre hattı üzerinde ilerledi.
Osmanlı ilerlemesine karşı başlangıçta Sırp Kralı Du­
şan'a ümid bağlanmış, hatta Duşan, Papa tarafından Haçlı ku­
mandanı ilan edilmişti. Fakat Duşan'ın ölümü üzerine Türkler'i
Rumeli'nden atma işi Macar Kralı Layoş'un üzerine düştü. Pa­
pa'nın ön ayak olmasıyla Macar, S ırp, Bosna ve EDi.ik orduları
Layoş'un kumandasında toplanarak 1 364 yılında sür'atle Edirne
yakınına gelip şimdi Sırp S ındı�ı adı verilen yerde Meriç ke­
narında konakladılar Lala Ş ahin Paşa Edirne'de idi, yanında pek
az bir kuvvet vardı. Hemen Bursa'ya, Murad Han'a hab�r ulaş­
tırdılar, kendileri de bir tedbir aramaya başladılar. Padişahın gel­
mesine kadar Haçlı ordusu Edirne'yi alıp Do�u Trakya yolunu
tutabilirdi. Hacı ıı-bey'i keşif kolu olarak gönderdiler. ııbey'in
emrinde onbine yakın asker vardı. Akşam karanlığında gizlice
Tarihte TUrkler/1 93
Haçlı ordugah ına yaklaşıp baktılar. Gördüler ki, Haçlı
ordusu yakın bir zaferinden emın olarak eğlenceye, işrete dal­
m ıştı. Hacı ı ıbey karan lığın bastırmasını bekledi . Sonra emrin­
deki kuvvetleri dört böl üge ayırdı. B un lar ordugühın dört tara­
fındald tepeler üzerinde mevziye girdiler. t lbey'in Gl imatına gö­
re bir grup verilen işaret üzerine düşman ordugfıhına yıldırı m gi­
bi at sürüp hiç savaşa girişmeden öbür uçta mevzilenen Türk
kuvvetiyle bul uşacak, ondan sonra öbür taraftaki kuvvet ayni
şeyi yapacak, böylece düşman çapraz taramaya alınacaktı. Hacı
ilbey büyük davullar (nekkaare) getirip hftkim yerlere koydurdu.
Davulların gümbürdemesiyle birlikte düşman ne olduğunu an­
lamadan bir süvftrı hamlesi orta lığı birbirine kattı. Düşman tam
hücum istikametini kestirmeye çalışırken, bu defa öbür yandan
ikinci bir kasırga koptu. B irbirine diklemesine yapılan bu ta­
ramalarda Türkler kılıç bile çekmiyar, südcce at sürüp ileri ge­
çiyorlardı. Davul güm bürlüleri, at kişnemeleri , savaş naraları ve
A l lah Allah sesleri arasında koca Haçlı ordusu birbirine girmiş­
ti. K i m i karanlıkta Türk zanniyle birbirini öldürüyor, kimi kaç­
maya çalışırkan Meriç'e düşüp boğul uyor, kimi atların ayakları
arasında kal ıp ölüyordu.
Daha sabah olmadan savaş bitmiş, bir tek Türk'ün burnu
kanamadan Haçl ı ordusu imhrı edil m i şti. Ortalık ağarınca Hacı
1 Ibey savaş meydanını dolaşarak esirleri topladı. Onun emrinde­
ki asker devletin maaşlı askeri değildi, bir alay akıncı güzılerdi.
Bu güzııer Haçlılar'ın bıraktığı maldan büyük ganımet topla­
d ı lar. Ne yazık ki bu şahüne tak tikle Türk devletini büyük bir
bfıdireden kurtaran dfıhı k umandan t ıbcy birkaç ay sonra öldü.
S u l tan Murad GüZ! B ursa'da bir müddet şehrin ımarıyla
ve diğer devlet işlerin i n yoluna konmasıyla meşgul old uktan
sonra, tekrar R umeli'ye gel d i . R umeli'de Türkler'in doğu sınırı
Çatalca'ya kadar dayandı, batıda Serez ve Saınakov'a kadar fethe­
dilmedik yer kalmadı. Marmara üzerinde son Hıristiyan sığınağı
olan Karabiga da alındı. Fakat 1 366'da tertiplenen bir Haçlı se­
ferinde Savoie Kontu Gelibolu'yu geri almış ve B i zans'a bırak­
m ıştı . Türl der bu Haçl ı harekfıtınm genişlemesine imkan ver­
mediler, 1 3 76'da Gelibolu'yu Bizans'tan tekrar aldılar.
194!farihte Türkler
Bulgaristan'da küçük bir B ulgar Krallıgı kalmıştı, bu
Krallık Murad Han'a baglılıgını bildirdiyse de toprakları işgal
edildi. Bunun üzerine Bulgar ve S ırp kuvvetleri birleşip hü­
cuma kalktılar, fakat Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Paşa bun­
ları Samakov yakınında karşılayıp darmadagın etti ve Bulgar
Kraıııgı'na tam boyun egdirdi. Sırbistan Kralı ise yanına Ro­
manya Prensi'nin ordusunu da alarak bir defa daha Türkler üze­
rine yüklenmeyi denedi, lakin Çirmen'de yapılan muharebcde bu
ordu da imha edilmişti (1371). S ırp Kraıııgı bu maglubiyetten
üç yıl sonra aruk Türk hakimiyetini kabul etmek zorunda kaldı.
Murad Han daha evvel kadıaskerlige getirdigi Çandarlı
Halil Hayreddin'i vezir yapıp ordularına başkuman tayin etti.
Hayreddin Paşa yanına Gazi Evrenos Bey'in akıncı ordusunu da
alarak batıya dogru Amavudluk sınınna kadar dayandı. Bir taraf­
tan fethedilen yerlere Anadolu'dan çok miktarda Türk nüfUs ge­
tirilip yerleştiriliyordu.
Bu arada S ultan Murad Gazi Anadolu tarafını da koIlu­
yordu. Germiyan Beyi Osmanogulları'nın gitgide ilerlemesini
görünce onlarla iyi geçinmeyi düşünmüş, kızı Devlet Halun'u
Murad Han'ın ogıu Bayezid'e vermeyi teklif etmişti. Derhal
B ursa'da m uhteşem bir düjı;ünle Germiyanlı'nın kızı gelin alın­
dı; çeyiz diye Kütahya, S imav ve Tavşanlı Osmanlılar'a verildi.
Aynı şekilde, Isparta ve c ivarındaki Hamidojı;ulları Beyligi'nin
toprakları da Osmanlı ülkesine (saun al ınarak) katıldı .
Anadolu'daki gelişmder Karamanogulları'nı endişeye
sevkediyordu; Osmanlı genişlemesinin kendilerini de tehdid et­
tigini düşünerek Osmanlı topraklarına saldırmaya başladılar. Ni­
yetleri bir savaş açmaktı. Murad Han bunların tecavüzlerini öjı;­
renince:
"Şol dilimin eıtigi işlerin görün! Ben Allah yolun­
da din gayretinde çalışıp bir aylık yol ötedeki kGfir içine
girerek gece gündüz ömrümü gazaya sarfeder, beM ve milı­
netlere garkolurken o gelip bir bölük mazlum Müslüman'­
m üzerine düşe, yagmalaya, incide! Hey gadler, bunlara ne
yapalım" dedi.
Karaman ülkesi bir Müslüman mcmlekcti oldugu için
onlara hücum etmek istemiyor, Müslüman'ın Müslüman'la sa-
Tarihte TUrkler/195
vaşmasım dogru bulmuyordu. Ama Karamanogıu durmadı, ken­
di askerinin yanına Tatar B"egi Tebcrrük Beg'in, Samagar ogıu
Hızır Beg'in, Varsak ve Türkmenler'in askerini de toplayarak
hep birlikte Osmanlı tehlikesini ortadan kaldırmaya niyetlendi.
Konya Ovası'nda iki taraf saf tuttu. Murad Han ogıu
Bayezıd Bey'i sol kanat kumandanlıgına tayin etti, yanına Fırlız
Beg ve Hacı Bey kumandasındaki Kastamonu askerini verdi.
Sag kolda küçük ogıu Yakub Bey vardı, onun emrinde de Karasi
Beyi Eyne (lne) Bey ile Egirdir Beyi Kutlu Bey kendi askerle­
riyle saf olmuşlardı. Kara Timurtaş Bey Germiyan askeriyle öne
geldi, Ahmed Çavuş'la Sivrihisar subaşısı Timurtaş ise ardçı ol­
dular. Saruca Paşa, İncecik Balaban, Torıca Balaban, llyas Bey,
Müstecab Subaşı gibi nam lı Rumeli beyIeri sag kola durdular.
Öte yanda Karamanoğlu kendini merkeze alıp Tatar askerini sol
kanadına, Teberrük Bey'le Savacı Aga'nın askerini ve Varsak­
lar'ı saga almıştı.
İki taraftan sancaklar açılıp kös!er vurmaya başlayınca
Karaman ordusundan Samagaroğlu Hızır Bey'in askeri hüclıma
kalktı, Timurtaş ona karşı çıktı. Teberrük Bey yanında Tatar ve
Varsak süvarısiyle sag koldan ok yagdırmaya başladı. Murad
Han'ın ogıu Bayezıd Bey onların karşısında idi , hemen yıldırım
gibi hüclım etti. Onun ardından Fırlız, Hacı ve Kutluca Beyler
sagdan hüclım ettiler. Sarıca Paşa ile Rumeli beylerinin askeri
de yürüyün ce önce Karamanoğlu'nun bu savaşta mültefiki olan
Tatar askeri bozuldu. Tatar beyleri meydanı terkeuilcr; onların
ardından Türkmenler bütün cesaret ve yigitliklerine rağmen dü­
zenli Osmanlı ordusunun karşısında tulunamayıp dağıldı. Kara­
manoğlu o"kargaşalıkta kaçıp canını Konya'ya atlı. Murad Han
gidip Konya önüne kondu. Karamanoğlu Alfleddın Bey'in karısı
Murad Han'ın kızıydı, onu babasına şeffı.aıçı gönderdi, arkasın­
dan kendi gidip Murad Han'm elini öperek af diledi. Karaman­
ogıu affedildi, ama artık Anadolu'da Karamanoğulları'nın ikti­
darı sona erm iş, Osmanlı hakimiyeti kabul edilmişti ( 1 3 86). B u
arada Kastamonu'daki Candaroğulları ile Osmanlı Hancdam'nın
yakın akrabalıklar kurması Candarlılar'ı Osmanlı himayesine
düşürmüş bulunuyordu. Murad Han Rumcli'deki [üıuhata rahat­
lıkla devam edebilirdi.
196rriirihte Türkler
S ultan Murad Han yanına Candarlı Hayreddın Paşa'nın
oğl u Ali Paşa'yı alarak Bulgaristan üzerine sefere çıktı. Bu se­
ferde Silistre ve Plevne'ye kadar hemen bütün B ulgaristan felhe­
dildi. Sırbistan tarafında ise Niş daha evvel alınmış, Osmanlı
ordusu Bosna'ya kadar ginnişti.
1 388 yılında Lala Şfthin Paşa, yanında yirmibin kadar
akıncı ile Bosna'ya girdi, fakat Bosna Prensi ile Sırbistan Kral­
Iığı'nın m üttefik ordusu karşısına çıkınca, yapılan savaşta
mağllıb oldu. B undan sonra Hıristiyanlarla Osmanlılar arası nda
sonuç verici bir çatışma artık kaçınılmaz olmuştu.
Munıd Han Sırbistan üzerine yürümek üzere hazırlıklara
başladığı sırada Bulgar tarafında henüz Sırplı lara yardım eune
meylinin bulunduğunu gördü. Önce onlann işini halletmek
üzere Ali Paşa'nın başkumandanlığında Tim urtaş oğlu Yahşi
Bey, Rumeli yayabaşısı Sarıca Paşa, Kara Mukbil, Pazarlı Do­
ğan, ıncecik Balaban, Sekbanbaşı Mustecftb, Şahin Bey, Kutlu­
ca ve Paşa Yiğit'in askerini topladı; uc beyleri olan Yancı Bey'­
le Kutlu Boğa'nın da hemen onlara katılması emredildi. Ali Pa­
şa B ulgaristan'ı tamamiyle fethed ip itaat altına aldıktan sonra
gelip Murad Han'ın ordusuna kavuştu.
Murad Han sefere çıkmadan önce Anadolu'nun güvenliği­
ni sağlamak üzere en mu'temet adamlarından Timurtaş Paşa'yı
Germ iyan ülkesine, Fırlız Bey'i Ankara'ya, Timurtaş Subaşı'yı
Sivrihisar ve Sakarya havalisine, Kutlu Bey'i Hamıdeli'ne, Hace
Bey'i Akşehir'e kumandan tayin edip "ıı ıssız olup haramzadeler
fesad etmesin" diye tenblhledi. Oğlu Yakup Bey Karesi sancağı­
na bakardı, onun emrinde Anadolu'dan da asker toplanıp Rume­
li'ye, sultanın yanına geldi. B unlar arasında Karamanoğlu'nun
gönderdiği asker de vardı. O sırada Gftzı Evrenos Bey hacdan ye­
ni gelmişti, hemen Sultan Murad Han'ın yanına varıp vazife al­
dı. Murad Han onu keşif koluyla gönderdi.
Hıristiyan ordusu Lehistan, S ırbistan, Macaristan, Bos­
na, Romanya, Boğdan, Hırvatistan, Bohemya k uvvetlerinden
teşekkül etmiş, bir miktar B ulgar ve Amavud da bunlara katıl­
mıştı. Mevcutları Türk ordusunun iki ila üç misli idi.
Tarihte TUrkler/197
Murad Han yanına vr,ziri Ali Paşa'yı ve di�er ileri gelen
beyleri topladı . Burada o�ullan 3 ayczid ve Yfıkub Beyler de var­
dı. Düşman a.,kerinin çoklu�undan bah se tt i, buna karşı savun­
ma m ı , yoksa taa rruz harbi m i yapıt ınası gerek ligine dair fikir­
lerini aldı. Vezir A l i Paşa babası gibi ulema sınıfından yetişmiş
biriydi, orada K ur'an- I ' Keriın 'den "A llahın izni oldukça azın
çoga galip geldigi görülmüştür, Allah sabredenlere yardı-mını
gönderir" mcalindeki fiyeti okudu. Beyler hep L1arru z fikrinde ol­
dular. Ertesi gün savaşa g irilecekti.
Akşam kara n l ı � ı na do{\ru Kosova sahrasında şiddetli bir
rüzgar çıktı göz gözii görmez oldu. �1 urad Han herkes yaıın­
,
caya kadar bekled i ,
sonra kalk ı p abdest a ltlı iki rek'at hacet na­
,
mazı k ı ldıklan sonra el le r i ni duaya kald ırı p yaşlı gö z l e rl e şö y le
yakardı:
"Ilahi, bunca kere duiiıııı kahul edi" beni malıdtp
etmedin . Yine benim dU lı m ı kabul eyle. Bir yagmur verip
şu tozu- topragı defedip dünyayı aydınlıga bog, ta ki Mfir
leşkerini gözümüzle görüp yüz yüze ceng edelim . Ya L/{ı­
Iı/. mülk ve kul .ıenindir �en kime istersen verirsin. Ben
.
.
dahi hir nôç;z kulunam, B('flim fikrimi ve esrarımı ,Çen i,i­
Iirsin. Ben i m iS/{'dij!im mil/k ve mili degildir. Bu araya
köle ve dıriye almaya gelmedim . Temiz J.:.all>imle senin
rızein ı isterim. Ya Ra"". hen i
"U müslümanlara kurban
eyle. Tck "u m ü 'minleri küffılr elinde magtilb edip he/ılk
eyleme. Ya
i/dlıi. bun ca insanın katline beııi selıeb eyle­
me. Bunları mansar ve muzaffer eyle. Bunlar için ben ea­
nımı kurban ederim. Tek sen kahat eyte. ls//im askeri için
ruhumu teslime hazırım . tck " u mü 'min/crin ölümünü
bana gösterme.
Ildhi! Beni kendi yaıı ına (l /ıp, mü'minle­
rin rtthuna "enim ruhumu feda kı/. Şimdiye kadar beni ga­
zi kı/dın , sonumfa da şehtıdeti göster. ..
Ertesi sabaha kadar gökıe b u l u ı ıoplanmış, hafi f bir yag­
m urla toz ıoprakt.an eser kalmam ı ştı. Sabah olunca Türk ordıısıı
karıkliI li aske r i y l e merkezde
B üyük o�1ıı Ba yczid Bey alaylarıyla sag tara fa , küçük
Yakup Çelehi sol kanada durdıı. Gaz.i Evrenos Bey, a7.ap
saf baglad ı . M lIrad Han yanında
d u rdıı .
ogıu
198(farihte Türkler
agası Kurd Aga, akıncı bey i ınce Balaban sag kolda Bayezid'in
ucuna durdular. Eyne Bey, yayabaşı Sanca Paşa (Ulu Bey) ve
Hamza Beyler Yakup Çelebi'nin safında alay bagladılar. Sultan
Murad'ın emriyle MaIkoçBey kumandasında bin kadar Hamid­
ogıu okçusu sag kanada, bin okçu da yine Hamidogıu Mustafa
Bey kumandasında sol kanada geçtiler. Serhad boylannın gün
görmüş, nice gazadan yüz akıyla çıkmış koca kurtları Gaii Hacı
Evrenos ile Mihalogıu İskender Beyler Sultan Murad'ın huzu­
runa geldiler. Evrenos Bey:
"HünUmm" dedi, "eğer kôfirle uğraşırken kaçar gi­
bi olursam gerçekten kaçar sanıp bizi ayıplamayasın. Ka­
fir cenginin hiylesi vardır ve hem Peygamberimiz de
"Harb hiyledir" buyurmuşlardır. Bu ka/irler gök demir gi­
bi tepeden tırnağa zırhlara bürUnüp elde meçle azılı domuz
gibi yürüyüp ge/ince karşı durulmaz, önlerine kim gelse
biçer giderler. Bunların zırhını de/ip öldürebitmek için vu­
ra vura döğmek gerekir, bunun için de herbirini alayından
ayırıp tek düşürmek lazım gelir. Biz kaçar görünüp onları
birbirinden ayırıp ardımıza düşürmeliyiz".
Düşman ise Sırp Kralı Lazar'ın başkumandanlıgında
toplanmıştı. Lazar merkeze durdu, damadını sag kanada, Bosna
Prensi'ni sol kanada koydu. Önde zırhlı süvari birlikleri, arkada
piyadeler bulunuyordu.
Her iki orduda da topçu vardı, fakat o zamanda toplar da­
ha ziyade ortalıgı karıştırmak ve atları ürkütmek için kullanılı­
yordu. Savaş düşmanın top ateşiyle başlad ı, arkasından Top­
çubaşı Haydar Aiıa bunlara karşılık verdi. Düşmanın sag kolu
Türk'ün sol kanadı üzerine hücuma geçti. Hamidogıu Mustafa
Bey'in okçuları bunlann üzerine yıldırım gibi ok yagdırmaya
başladı, fakat tepeden tımaga zırha bürünmüş olan düşmana ok
te'sir etmiyordu. Düşman ileri yürüyüşe devam ederek okçuları
dagııu, bunun üzerine gögüs gögüse bir kılıç ve süngü m uha­
rebesi başladı. Türk ordusunun bu kolunda Rumeli'nin Os­
manlılar'a baglı Hıristiyan beyliklerinden askerler vardı; bunlar
fazla dayanamayıp geri çekildiler, fakat ardlarında ordunun agır­
Iıkları bulundugu için sıkışıp fena duruma düştüler. Sağ kanat
Tarihte Türkler/199
ta başarılı bir muharebe vermekte olan ŞehzMe Bfıyezıd Bey bu
durumu görünce hemen yıldırım gibi yetişip düşman saflarını
. yardı. Düşman askerinin safı dal.tılınca zırh gücünün fazla bir
dcl.teri kalmıyordu. Hemen Türk ordusunda yüksek sesle "Karir
sındı, kaçıyor" diye bagrışmalar duyulmaya başladı. Bunun üze­
rine daha evvel savunmaya çekilıniş olanlar da dönüp hücuma
geçtiler. Bayezid Bey her girdigi yere ölüm saçıyordu. Bir ara
atının ayağı sürçüp yere kapaklandı, hazır bir yedek verdiler,
ona atlayıp devam etti.
Düşman hücumu bu şekilde durdurulunca Evrenos Bey,
Yahşi Bey, Şahin Bey, İsa Bey, Kara Mukbil, İncecik Balaban
ve Toruca Balaban Beylerin akıncı kolları her yandan hücuma
geçip düşmanı kıskaca aldılar. Sarıca Paşa ve Eyne Bey'in yaya­
ları kıskaçtaki düşmanı kırmağa başladı. İkindi vaktine kadar
koskoca Haçlı ordusundan bir yığın ceset ve demirden başka şey
kalmamıştı; tek tük kaçmaya fırsat bulanların ardına Yakub Çe­
lebı'nin süviirileri düştüler. Sırp Kralı ve Haçlı Başkumandanı
Lazar bile ölümden kurtulamamıştı (1 389).
Gazi Murad Han bu manzarayı gördükten sonra atından
yere inip secdeye vardı , Allah'a şükürler etti. Sonra savaş mey­
danını dolaştı. Sırp Kralı Lazar'ın damadı Miloş yaralanıp düş­
müştü. Murad Han'ı görünce yattığı yerden doğrularak Sultan'a
doğru yürüdü. Çavuşlar bırakmadılar, ama Murad Han " B ir di­
yeccği varsa bırakın desin" dedi. Meger Miloş bu feci yenilgi­
nin intikam ı peşindeymiş, üzengi öper gibi yapıp yanında sak­
ladıl.tı hançerle Murad Han'ı şehid etti. Böylece "Tek Islam aske­
ri muzaffer olsun, beni kurban eyle " diyen büyük kahramana
Allah gazilikten sonra şehidliği de nasıb eylemişti.
Veziriazam ve beyler hemen Şehzade Bayezıd Bey'i san­
cak altına çal.tırıp kendisini sultan ilan ettiler, etel.tini öpüp itaat
yemini yaptılar. Şehzade Yakup Çelebi henüz olup-bitenlerden
haberi yokken Yıldırım'ın emriyle boğduruldu. Yakup Çelebi
pek del.terli bir şehzade olduğu için, onun bu şekilde ölümü üze­
rine orduda ve memlekeıte büyük bir üzüntü doğmuştu. Fakat
onun ölümünden başka çare bulunmadığını bütün devlet büyük­
leri kabUl etmişler ve Bayezid onların tavsiyesine uymuştu.
200/Tiirihte Türkler
Devlet büyüklerini bu karara iten en önemli sebeplerden biri de
daha önce M urad Han'ın ortanca ogı u Savcı Bey'in isyanıydı.
Şehzfıde Savcı
1 385 yılında Rumeli'nde Bizans sarayının teşvik
ve himayesiyle babasına karşı isyan etmişti. S ultan Murad he­
men isyfını bastırdı, oğl unun gözlerine m i l çektirerek B ursa'ya .
gönderdi. Kimse böyle bir durumun tekerrürünü istemiyordu.
Kosova Meydan Savaşı Balkanlar'da Türk hakim iyetinin
aruk sökülemeyeceğini isbat etmiş, Makedonya'ya kadar yerle­
şen Türkler'in buradan daha Batı'ya ve G üney'e ileri harekata gi­
rişmderine imkfın vermiştir. Kosova, dünya askerlik tarihinin
büyük imha muharebelerinden biridir.
Murad Han'ın iç organları Kosova'da bir türbe (meşhcd)
içine gömüldükten sonra cenazesi Bursa'ya getirildi ve orada def­
ncdildi. "Meşlıed-i lIudilvendigar" deni len bu türbe bugün de ay­
ni yerde durur ve Kosovalı Türkler tarafından ziyaret edi l ir. Yu­
goslavya'da Türk varl ığının en büyük manevı desteği olan bu
makam maalesef bugüne kadar Türkiye Türkleri tarafından ge­
reken ilgiyi görmemiştir. Adalet ve himmeııe eşsiz, yoksul ve
garibler dostu, ki msesizler sığınağı, siyaset ustası, yiğit ve
kahraman pfıdişah, ömrünü A l lah ve m i llet uğrunda gazaya har­
camıştı . Osmanoğulları içinde ilk defa hem gazı, hem şehıd
olan budur.
Murad Han Oğlu Gazı Sultan Bayezıd Han
Bayezid Han daha şehzadeliğindenbcri görülmemiş cesa­
reti ve savaş anında y ı ld ırım gibi sür'atli hareketi yüzünden
"Yıldırım " lakabiyle anı l m ıştır. 1 389 y ı l ı nda babasının şehid
ol uşundan birkaç saat sonra on un yerine geçti. ı ık iş olanik
Paşa Yiğit Bey'i Ü sküb tarafına, Firuz Bey'i de V id in tarafına
gönderdi, kendisi de S ırplar'la bir anlaşma yaparak Anadolu'ya
d öndü. S ırbistan artık Osmanlı devletine vergi ve asker veren
bir despotluk seviyesine indirilmişti.
Bu sırada Anadolu tarafından kötü haberler gelmeye baş­
l ad ı . S u ltan M urad'ın şehadetin i fırsat bilen Karamanoğ l u
AIaeddin Bey, daha önce Osmanlılar'a bağlanmış bul unan Saru-
Tarihte TürklerrıO!
han, Germiyan, Menteşe ve AydınoğuIIarı'nı da iğfal ederek,
Osmanlılar aleyhine çevirdi ve bunlar Osman l ı ülkesine katıl­
m ış bul unan eski topraklarını işgal etmeye başladılar. Bayezid
Han her zamanki gibi yıldırım hızıyla onların üzerine vardı,
dört beyliği de ortadan kaldırarak bunların topraklarını Osmanlı
ülkesine kattı, fakat beyleri cezalandırmayıp hepsine iyi m ua­
mele etti, sadece Germiyanoğlu Yakub Bey'i lpsala kalesine
hapsettirdi. Bu sefer sırasında Bizans'ın elindeki tek kale olarak
kalan Alaşehir'i de felheııi. Böylece Ege'de ı zmir'in gavur kalesi
dışında bütün memleket Osmanlı Türk Devleti'nin eline geçmiş
bulunuyordu.
Bayezid Han kışı Ankara'da geçirdikten sonra Teke ve
Hamideli topraklarına girip Antalya'ya kadar her tarafı ilhfık et­
li. Oradan Karaman topraklarına girdi, ama Karamanoğlu Alaed­
din Konya'dan kaçarak Taşel i'ne saklanmıştı. Oradan haber gön­
derip barış isted i , bazı yerleri Osmanlı lar'a bırakmak şartıyla
onun beyl iğine dokunulmadı. Yıldırım, Avrupa yakasındaki iş­
Icrini haIIetmek üzere orada fazla oyalanmadan tekrar Rumeli'ye
geçti.
i 391 yılı başlarında I stanbul etrafında Bizans'ın elinde
bulunan birkaç yer daha al ınarak Bizans surlar içine hapsedilmiş
oldu. Anık Hıristiyan dünyasıyla s[ıdece denizden inibatı kal­
mıştı . O yıl Bflyezid Han EOfık (Romanya) Uzerine sefere çıktı.
E11fık ord usunu mağlCıb elLikten sonra Voyvoda Mirce'yi Os­
manlılara bağlı bir prens olarak makamında bıraktı. Artık Türk­
ler Tuna'nın öbür yakasına geçmiş oluyorlardı. Ertesi yıl S eUl­
nik alındı, Mora üzerine giden akıncı kolları sınırı genişlet­
meye başladılar. B u amda Bizans'ın yardım dilcği ve Eflfık Voy­
vodası ile sfıdece i s m i " Kral " olan Bulgar Kralı Ş işman'ın teş­
vikleri üzerine Macar Kralı S igisınund Türk ülkesine saldırıp
Niğbolu'ya kadar gel d i . Macar belfısının defedilmesi için Yıl­
d ırım'ın ordu ilc gelmesi gerekınemişti. Uc beyleri ve akıncı
koIIarı Niğbolu yakınında Macar ordusunu darmadağın ettiler.
E11fık Prensi'nin h içbir ümidi kalmadı, B ulgar Kralı da Şehzil.de
Emir S üleyman'a teslim oldu.
202!farİhte Türkler
Bayezid Han 1393 yılında Candarogıu Süleyman Bey'in
Kadı B urhaneddin ve Karamanogıu ile ittifak edip istilcHil da­
vasına kalkışması üzerine yine Anadolu tarafına sefer açtı. Kadı
F.urhaneddin o sırada Karamanlılar'dan da kuvvetli durumdaydı,
l'�aııa Yıldınm'ın şehzadesi Ertugrul kumandasındaki bir Os­
maıılı ordusunu yenmiş ve Şehzade'yi öldürlmüştü. Şimdi de
onların bu hareketlerinden cesaret alan Candarogıu S üleyman,
Osmanlılar'a karşı asker toplamaya başlamışu. Bayezid onun
hiç ummadı�ı bir anda karşısına çıkarak topladı�ı orduyu peri­
şan etti, savaşta Candarogıu da öldü. Candaroğulları'nın ülkesi,
Sinop hariç, Osmanlı ülkesine katıldı. Kadı Burhanedin ise Os­
manlı ordusunun yaklaştılı;ını duyunca Sivas'a çekilmişti. Yıl­
dırım onun baskısındaki Amasya'ya ogıu Çelebi Mehmed ku­
mandasında bir kuvvet gönderdi, Çelebi Mehmed'i de Amas­
ya'ya sancak beyi tayin etti.
Yıldırım'ın Anadolu işlerini halletmesinden sonra gi­
riştilı;i önemli bir iş İstanbul'un kuşatılmasıdır. 1 395'e kadar
Bizans elindeki son Anadolu şehri olan Alaşehir ile Rumeli'n­
deki başlıca dayanak noktası olan Selilnik fethedilmiş, sıra dog­
rudan dogruya Bizans'ın merkezine gelmişti. Topun henüz yete­
ri kadar geliştirilmemiş oldulı;u bir ça�da Bizans'a karşı uzun
bir yıpratma savaşı vermek gerekiyordu. Bu yüzden Bayezid
Han şehrin dışarıyla olan baglanusını kesmeye çalışu, ve muh­
temelen şimdi Anadolu Hisarı denilen Güzelcehisar'ı o zaman
yaptırdı. Fakat, yeni bir Haçlı seferi onu bu işten alıkoyacaktı.
O çaMa Do�u Avrupa'da en kuvvetli devlet Macaris­
tan'dı ve Macaristan'ın nüfUz bölgeleri bir bir Osmanlılar'a ge­
çiyor, sıra kendisine geliyordu. Macar Kralı Sigismund bir defa
sefer tertipleyerek Ni�bolu'ya kadar gelmiş, hatta kaleyi zaptet­
miş, fakat Türkler'in yetişmesi üzerine şiddetli bir yenilgiye
u�ayarak canını güç kurtarmışu. Bu defa bütün Avrupa'yı ken­
di safında toplamak üzere büyük gayret sarfetti. Papa'yı da ikna
etti. Böylece uzun bir hazırlıktan sonra Macar, Fransız, İngiliz,
Alarnan, Lehisıan, Venedik devletleriyle birer devletçik mfihi­
yetindeki Kastilya, Aragon, Rodos, Eflfik ülkelerinin orduları
biraraya gelip yüzelli bine yakın bir kuvvet meydana getirdiler.
Tiirihte Türklerrı03
Macar Kralı kendi politikası için bu kadar asker toplayamazdı,
fakat sefer in asıl hedefi olarak Türkler'i baştanbaşa ezmek ve
Kudüs Krallıgı'nı yeniden kunn ak gösteriliyordu.
Haçlı ordusu birkaç koldan Tuna'yı geçerek Vidin'e geldi.
Ordunun başkumandanı Macar Kralı Sigismund idi. Vidin'de bir
avuç Türk'ü işkencelerle öldürdüler ve bunu büyük bir zafer diye
ilan ettiler. Oradan Nigbolu kalesi önüne gelip kalcyi kuşattı­
lar. Nigbolu muhafızlıgı görevinde bulunan Dogan Bey gün
görmüş bir askerdi. Vaktinde savunma tedbırlerini almış, kale­
yi vennemeye ahdetmişti. Haçlılar orada kaldılar; bir yandan
Türk ordusunun görünmesini bekliyorlar, bir yandan hayal et­
tikleri zaferin sarhoşlugunu şimdiden tadıyorlardı.
Yıldırım Han İstanbul muhasarasını kaldırarak Edirne'ye
gelmiş, fakat İstanbul etrafında ufak-tefek bazı birliklerle ablu­
kayı devam ettirmiştİ. Edİrne'den sür'aıIe yürüyerek Tımova'ya
geldi, oradan Nigbolu yakınına varıp ordugah kurdu. Osmanlı
ordusunun mevcudu yetmişbin civanndaydı.
Y ıldırım Han keşif kolları göndererek düşmanın durumu­
nu adım adım takib etmiş, hemen herşeyi ögrenmişti. Son bir
defa durumu bizzat görmek üzere Macar askeri kıyMetine girerek
düşman ordusu arasından geçip gece yarısı Nigbolu burçlarının
önünde göründü. Aşagıda Haçlı ordusu içki ve eglence içinde
mest olup nara atıyordu. Bayezid Han burcun altına gelip gür
.
sesle yukanya bağudı:
-- Doğan, bre hay Doğan!
Kaledeki askerlerin haber vermesi üzerine Dogan Bey
hemen geldi, aşagı bakınca Sultan'ı tanıdı:
-- Emret Hünkarım, Doğan kulun burdadu!
-- Haliniz nicedir?
-- Herşeyimiz yerli yerindedir, Hünk1ir'ın sayesinde kMire
zebfın degiliz!
-- Göreyim seni Dogan, hiç endışen olmasın, ben arkan­
dayımı
Aşagıdan beyaz atlı birinin yukarıdakilerle konuşup git­
tigini gören bazı Haçlı nöbetçileri bu haberi Haçlı karargahına
ulaştırdılarsa da kimse inanmadı.
204/Tfu-ihtc Türkler
Ertesi gün ortalık aydınlanırken iki taraf savaş için saf
bağlamaya başlamıştı. Orada savaşıp bÜLÜn olup-bitenleri gör­
müş olan Tim urtaş Paşazade Umur Bey'in anlatuğına göre,
Yıldırım Han bu kadar kalabalık Haçlı ord usunu her zamanki
harp taktiğiyle imha etmenin imkansız olduğunu düşünmüş,
özel bir plan uygulamıştı. Bu planın Malazgird'de Sultan Al­
paslan'ın kullandığı taktiğe çok benzediği görülmektedir.
Haçlılar ordularını iki kısma ayırmışlar, bu suretle Türk
ordusunu iki koldan çevirip imha etmeyi planlamışlardı. Yıldı­
rım Han da ordusunu ikiye ayırdı. Akıncı beylerinin kumanda­
sında�i süvari birlikleri ile çeşitli yerlerden derlenip getirilmiş
olan diğer birlikleri, bulunduğu tepenin Haçlılar'a bakan ta­
rafına yerleştirdi. S üvilrilerin arkasında piyade birlikleri vardı
ki, bunlar tepenin yukarıIanna doğru engebeli arazide bulunu­
yorlardı. Kendisi Türk sipahı kuvvetlerini ve Osmanlı hizme­
tinde bulunan Sırp birliklerini tepenin gerisinde pusuya sokup
doğrudan emri altına aldı.
Türk ordusunun sağ kol birliklerine Şehzade Emır Sü­
leyman, vezır Candarlı Ali Paşa, Rumeli Beylerbeyi Fırlız Bey,
Akıncı beyleri Malkoç ve Timurtaş Beyler kumanda ediyor­
lardı. Sol kolda Şehzade Mustafa Çelebı, Anadolu Beylerbeyi
Timurtaş Paşa, Karaman beylerinden Mehmed, Akıncı beyle­
rinden Beşir, Turhan ve Tahir Beyler bul unuyordu. Yıldırım
Han'ın verdiği plfına göre ön taraftaki akıncı süvariler ve derme
asker düşman üzerine hüclım edince savaş başlamış oldu. B un­
lar ilk hüclımda Haçlı ordusunun ön sanarını aşıp derinleme­
sine doğru girince Haçlılar hemen ikiye ayırdıkları kuvvetle­
riyle bunları sarmaya kalktılar. B unun üzerine Türkler geriye
doğru çekildi, onlar çekildikçe Haçlılar en önde cesur Fransız
şövalyeleri olmak üzere sür'atIe takıb ediyorlardı. N ihayet
Türkler meyilli arazınin yukarılarına doğru gelince Haçlı ordu­
su bunların üzerine çullanıp imha etmek istedi. Fakat arazi sü­
vari harekatına müsaid olmadığı için Haçlılar atlarından inmek
zorunda kaldılar. Hıristiyanlar saf halinde zırhlı süvari harbine
alıştıkları için, teke tek ve heIe yaya olunca Türler'le kat'iyyen
başedemiyorlardı. Zaten o sırada S ultan'ın pususuna girmiş 01-
Tarihte Türkler(205
duklarını farkedince iş işten geçmiş oldu. EOfıklılar Türkler'in
nasıl savaştıklarını bildi kleri için derhal savaş meydanını terke­
dip var kuvvetleriyle oradan uzaklaşular. Haçlı ordusunun en iyi
m uhfıripleri olan Fransızlar Türk kıskacının içinde kalm ı şlar,
sapır sapır döküı üyorlardı. Macar Kralı bunlara yard ım etmeye
çalışuysa da, gönderdiği kuvveLler yüzgeri etti. Şehzade M ustafa
Çelebı emrindeki sol kol uCları Haçl ı ordusunun etrafın ı do­
laşarak hiçbir m anevra imkanı bırakmad ı . S igismund yapacak
birşey kalmadığını anlayınca tek açık yol olan Tuna tarafına at
sürdü ve Tuna'da bekleyen gemilere can allı. Beri tarafta çoğun­
l uğunu Fransızlar'ın teşkil euiği Haçl ı birl ikleri bütün diren­
melerine rağmen kırıl makta olduklarını ggrm ü ş ve bölük böl ük
teslım o lmaya başlam ışlardı. Tuna'ya koşup kurtul maya çalı ­
şanların pekçoğu boğularak ö l d ü , bir kısmı d a gem ilere fazla
doluştuklan için gemi ile birlikte suya battılar (Eylü l
1396) .
Timurtaş Paşazade Um ur Bey'in anlattığına göre, sMece
babası nın alayları tarafından alınan esırierin sayısı ikibini geçi­
yord u. Bunların içinde asi lzade olan üçyüz kadarı B ursa'ya gö­
türü l m üş, büyük fidyeler karşılığında memlekellerine iade edi l ­
mişlerdir. B unlardan Korkusuz Jean serbest bırakı lırken Yıldı­
rım Han kendisine şu meşhur sözleri söyledi:
"Bana karşı bir daha silah çeknıeyeceğine dair ye­
mın ettin, ama ben sana bu yemınini bağışlıyorum. Git,
J/msııyanlığuı bütün kuvvetlerini toplayarak yine üze­
rime gel. Benim şeref ve şelııımı arıırmış olursun ".
Niğbolu zaferin in en öneml i sonucu Bi zans için bütün
ümıd kapılannın kapanmış olmasıydı ; bundan sonra Avrupa'dan
hiçbir imdad gelmesi beklenemezdi. Nitekim Y ı ldırım Han bu
zaferden sonra B izans'ın İ stanbul d ışında henüz ele geçmemiş
olan tek toprağı Yunanistan'a sefer tertipleyerek Atina ve Mo­
ra'yı da ald ı ve dönüp l stanbu l'u yeniden kuşattı. Kim derdi ki,
onu böyle kutlu bir i şten bütün Hırıstıyan d ünyası engelIeme­
yememişken, hem Türk hem M üsl üman olan biri gelecek ve
Türk'e azap, düşmana ferahlık verecekti.
206!fBrihte Türkler
Anadolu Olayları ve Timur Müdahelesi
Karamanogıu AleMdin Bey, Osmanlılar'ın Haçlılarla
ugraşmasını fırsat bilerek Ankara'ya hücum etmiş, Osmanlı­
lar'ın Anadolu Beylerbeyi olan Sarı Timurtaş Paşa'yı esir al­
mıştı.Yıldırım Nigbolu'dan dönünce Konya üzerine yürüdü. Ka­
ramanogıu Osmanlı askerine dayanamayınca Konya'ya çekildi,
fakat Konya halkı ondan bezginlikleri yüzünden kendisine yer­
dim etmedi ve Yıldınm'ı dfıvet ettiler. Alaeddın Bey yakalandık­
tan sonra Sarı Timurtaş Paşa'ya teslim edildi, paşa onu idam et­
ti. Karaman ülkesi Osmanlı topraklarına katılmış oldu ( 1397).
S arı Kadı B urhaneddin'in devletine gelmişti. Erteneogul­
ları 'nın ülkesine hakim bulunan Kadı Burhaneddin Anadolu'da
son ciddi engeldi. Fakat o sırada Kadı'nın Akkoyunlu Beyi Ka­
rayölük Osman (Bayındırlı Kara Osman) tarafından öldürülmesi
üzerine Yıldırım bu topraklan savaşsız aldı. S ivaslılar'm daveti
üzerine 1 399'da şehre girdi. Oğlu Mehmet Çelebi'yi buraya vali
tayin etti.
Aynı yıl Memlukler'in elinde bulunan Malatya fethedil­
di. Maraş'taki Dulkadıroğullan MemlG.kler yerine Osmanlı la­
ra'a tabi oldular. B öylece 1400 yılında Yıldırım Bayazıd Han,
eski Selçuklu Devleti'nin topraklarını tek merkez etrafında bir­
leştirmiş, aynı zamanda Türk hakimiyetini Doğu Avrupa'ya ka­
dar ulaştırmış bulunuyordu.
Fakat bu birlik, hiç beklenmeyen bir parçalanmaya yol
açtı. Anadol.u'da hükümdarlıklarına son verilen Aydın, Germi­
yan, S aruhan ve Menteşe beyler ; devletlerinin iadesi için Çağa­
tay Hükümdarı Timur'a başvurdular. Öte yandan Timur'un tilke­
lerini ellerinden aldığı Celayirli Ahmed ile Karakoyunlu Kara
Yusuf da Yıldırm'a sığınmışlar, ondan çok iyi muamele gör­
müşlerdi. Ayrıca, Yıldırım Mutahharten Bey'in elindeki Erzin­
can'ı da almıştı. Mutahharten Timur'a bağlı bir hükümdar ol­
duğu için, bu hadise Timur'un topraklarına tecavüz sayıldı. Yıl­
dırım İstanbul kuşatması ile meşgGlken, Timur Doğu Anado­
lu'ya girerek Sivas'a kadar geldi, Sivas'ı cebren alarak pekçok
cana kıydı, şehri iğneden ipliğe yağmalattı. Bayezid'in kendisine
Tarihte Türkler/207
ba�lılık arzedece�ini zannediyordu. Fakat Yıldırım Han bu be­
laya nasıl karşı konması gerektiği husunda devlet büyükleriyle
görüşmeler yaptıktan sonra, Kahire'deki MemlUk Sultanı'na elçi
gönderip birlikte Timur'a karşı çıkmayı teklif etti. Timur, Si­
vas ya�malamasından sonra güneye do�ru sarkmış, Memluk
topraklarında ilerlemeye başlamıştı. Buna ra�men Memlukler
Ti m ur'un bir fırtına gibi gelip geçece�ini, ama Osmanlı tehli­
kesinin daha önemli ve devam h oldu�unu düşünerek böyle bir
işbirli�ine yanaşmadılar. Timur Ş am'a kadar indi. Memluklcr
kendisine ba�lılık bildirince geri döndü.Onun asıl hedefi Hindis­
tan ve Çin'di.
Timur uzaklaşınca Yıldırım l sıapbul kuşatmasını bırakıp
tekrar Do�u Anadolu'ya geldi. Sivas, Erzincan ve Kemah'ı geri
alıp Mutahhartcn'i esir etti. eelayirli Ahmed ile Bayındırh Kara
Yusufu da eski topraklarını geri almaları için gönderdi. Böylece
Timur'a yeni bir savaş bahanesi verilmiş oldu.
Timur kışı Karabag'da (A zerbaycan) geçirdikten sonra
1402 yılında tekrar Anadolu'ya girdi. Bu defa do�rudan do�ruya
Osmanlı devletini hedef alıyordu. Osmanlı savaş meclisinde bu
belmun bir an önce defedilmesi için kesin neticeli bir muharebe
yap ılması fikri kabul gördü, çünkü merkezinden binlerce kilo­
metre uzakta bulunan muazzam Timur ordusu yiyecek ve barı­
nak sa�layabilmek için Anadolu şehirlerini feci şekilde yağma
ediyor, yakıp yıkıyor halkı tedirginlik içinde kaçınyordu.
Timur TokaCtan çıkarak Kızılırmak boyunu llikıb edip
Ankara'ya geldi. Yıldırım bu ordu ile bir an önce karşılaşmak
istiyordu. Fakat askerinin büyük bir kısmını Rumeli şehirleri­
nin korunmasına bırakmış, bir kısmını B i zans'a toparlanma [ır­
satı vermemek üzere İ stanbul civarına koymuş, bir kısmını da
Anadolu kalelerinin muhafazasına me'mur etmişti. BöyJcce Ti­
mur'a karşı sayıca çok az bir kuvvetle kar�ı koy uyord u. Timur
ise o çagda toplanabilecek en büyük ordu ilc gelmiş, üstelik bu
orduyu [i l birlikleriyle adeta bir tank ordusu haline getirmişti.
Çubuk Ovası'nda iki taraf saf tuttu. Yıldırım yanına Ve­
ziriazam Ali Paşa'yı , o�ullarından Musta[a, I sa, ve Musa Çe­
lebııeri alarak merkeze durdu. Ordunun sa� kanadındaki birlikle-
20g!farihte Türkler
rin başına Anadolu Beylerbeyi Timurtaş Paşa'yı, sol kanada ise
büyük oğlu Emir S üleyman'ı getirdi. l hliyaııa yirmibine yakın
S ırp askeri vardı.
Timur ordusunun kollarına oğullarını ve torunlarını ku­
mandan yaptı. Kendisi merkezde, idi sağ kanalta oğuııarından
Miranşah Mirza, solda diğer oğlu Ş fıhruh Mirzfı vard ı . B u ordu­
da ayrıca Kafkasya, A zerbaycan, G ürcistan ve Kürdistan'dan
toplanmış askerler vardı. Akkoyunlu Karayü lük Osman Bey
kend i askeriyle sağ tarafLaydı. Bayezid tarafından ül keleri alınan
Aydın, Menteşe, Germiyan, Karaman, Saruhan, Candar beyleri
ile Erzincan Beyi Mutahharten de Timur ordusunda yer almış­
lardı.
Savaş Osmanl ı sipfıhilerinin h ücumuyla başladı . Ti­
mur'un öncülerini bozan sipfıhilerin ileri harekfıtını durdurmak
üzere ril birlikleri kullanıldı. Fakat daha ilk saatte beklenmedik
bir hfıdise savaşın kaderini bell i etmişti. Ö nce Osmanlı ordu­
sundaki Kara Tatar denen ve Anadolu'daki Moğol kalın tıları
olan askerler kendilerine daha yakı n (belki akraba) buldukları
Timur ordusuna geçip Osmanl ı askerinin üzerine ok yağdır­
maya başladılar. Ardından Anadolu Beylerbeyi Timurtaş Paşa'­
nın emrinde sağ kanatta bulunan Aydın, Saruhan, Menteşe, Ka­
raman, Canelar, Germiyan askerleri karşı cephede bulunan eski
beylerinin sancağı altına koşup onlar da Osmanlı'ya karşı sa­
vaşmaya başlad ı. Yıldırım'ın elinde sfıdece merkez ve sol kanat
askeri kalmıştı. Sağdaki çöküntüyü gidermek üzere i htiyatla bu­
lunan S ı rp birlik lerini savaşa soktu. Fakat Sırp askeri bütün
sadakatine ve gayretine rağmen fazla tutunamadı , çünkü karşı­
sındaki ordu TÜrk'tü. B una rağmen Sırplılar kaçmadılar, çarpışa
çarpışa çekildiler. Savaş kaybediliyordu. Vezlrifızam ve bfızı ku­
mandanlar vel1ahd olan Şehzade S üleyman Çelebı'nin bu badi­
reden sıyrı larak Rumeli'ye geçmesini ve devletin başında bulun­
masını istediler, bunun üzerine S üleyman Çelebı yanındaki as­
kerle birl i kte oradan ayrıldı. O giderken vakit i ki n di olmak
üzereydi, yfmi iki ordu en az altı saattir boğaz boğaza çarpışı­
yord u. t ki taraf da savaş denilen san'�llın bütün inceliklerini bi­
lerek vuruşuyordu. Savaşın h i çbir türlü kurtarılacak yanı kal-
Tarihte Türkler/209
madığı anlaşılınca bütün şehzadeler ayrılıp gittiler. Etrafındaki
beyler Yıldırım Han'a da kaçıp kurtulması için yalvarıyorlardı.
O devletinin ve ordusunun bütün mes'fıIiyetini omuzlarında ta­
şıyan bir hükümdar olarak askerini bırakıp savaş meydanını ter­
ketmeyi şerefine yakıştıramadı. Hiç yenilmemiş, hiç yüzgeri et­
memişti. Yanında kalan üçbin kadar askerle elde silah vuruş­
maya başladı. B irkaç defa au vuruldu, hemen yanındakiler kendi
atlarını verdiler. Vurduğu darbelerle kılıç dayanmaz olmuştu.
Sonunda baltaya sarıldı ve zırhlı Timur süvarılerini onunla doğ­
ramaya başladı. G üneş batarken yanında bir avuç insan kalmış,
ama o elinden silahını düşürmemişti. Timur onun esir edilme­
sini istediği için önce atını v urarak düşürdüler, sonra üzerine
atılıp tuttular.
Sekiz saat rasılasız süren bir meydan savaşından sonra
Osmanlı ordusu ilk defa malfıbiyeti tadıyordu. B u yenilginin
gerisinde muhakkak k i karşı tarafın Türk olması, yanı askerlik
fenni ve yiğitlik bakımından bu taraftaki Türk'e denk olmala­
rının büyük rolü vardı. Fakat ondan daha önemlisi, Osmanlı
Devleti'nin o sırada Anadolu B irliği'ni kurmasına rağmen bu
birliğin sosyal ve siyasi bakımdan henüz çok zayıf olmasıydı.
Anadolu beyliklerine son veril mişti, ama beylik yapısı tam or­
tadan kaldırılmış değildi. Osmanoğulları Anadolu'da merkezi
devlet otoritesini bütün sosyal ve iktisfıdl temelleriyle ancak
Ffıtih'ten itibaren kuracaklardır. Ancak ondan sonra beyler ye­
rine devlete bağlılık ve devlete sadflkat esası kökleşecektir.
Ankara Savaşı Türkiye Türk Devleti için çok feci bir
darbe olmuş, devletin hamle gücünü en az otuz sene için dur­
durmuştur. Timur belası olmasaydı daha Yıldırım Han zama­
nında B izans düşer ve ı.'lrih başka türlü akardı. Fakat Ankara Sa­
vaşı bir başka şeyi de isbfı.t eııi. Memlfıkler daha baştan, Ti­
mur'un bir fırtına gibi gelip geçeceğini , asıl kalıcı tehlikenin
Osmanlılar olduğunu söylemişlerdi. B u doğru çıktı. Dünyanın
en güçlü ordusuyla Hindistan'dan İzmir stıhillerine kadar hük­
meden Tim ur'un devleti onun ölümüyle dağıldı, ama Osmanlı'­
nın kurduğu devlet aradan on yıl geçtikten sonra tekrar bütün
şevket ve azametiyle hayatına devam etti, eskisinden daha güçlü
oldu.
21O/farihte Türkler
Oradaki Türkler'in niçin sönüp kaldıgı, buradaki Türkler'in ni­
çin devamlı bir cihan devleti kurabildikleri konusunda derin de­
rin düşünmemiz gerekir.
Timur bundan sonra İzmir'e kadar ilerledi. Peşinde mu­
azzam bir istila ordusu ile gelen bu büyük cihangir, ister-is­
temez Anadolu şehir ve köylerinde pek büyük yıkımlara sebep
oldu. Yaptığı tek müsbet iş İzmir'in hala Hıristiyanlar'da bulu­
nan kısmını alması olmuştur. Anadolu'yu yine beylikler ha­
linde parçaladı, kendisine hizmet edip bağlılık arzeden bütün
Türkmen beylerine eski hükümdarlıklarını geri verdi. Osmanlı
ailesini de parçalayarak bir daha toparlanmalarına imkan verme­
mek niyetinde idi. Yıldırım'ı yanında esir tutarken oguIlanndan
Musa, Mehmed ve S üleyman Çelebileri ayrı ayrı hükümdar ta­
nıdı, Mustafa Çelebi'yi de alıp yanında Semerkand'a götürdü.
Yıldırım B aye71d'in Timur tarafından gördügü muamele
hakkında çeşitli söylentiler vardır. Bazı Osmanlı tarihçileri Yıl­
dırım'ın bir kafes içinde hapsedildiğini, Timur her nereye gitse
o kafesin de birlikte taşındığını söylerler. Fakat herhalde Yı1dırım'ın esir bir hükümdara yakışır şekilde tutulduğu muhak­
kaktır. Bir defasında Amasya'daki Mehmed Çelebi babasını kur­
tarmak üzere Kütahya'ya bir ekip göndermiş, fakat bu ekip gece
S ultan'ı kaçıracakları sırada yakalanmıştı. Belki. bu hadiseden
sonra Timur kafesli bir tahUrevan yaptırarak S ultan'ı o şekilde
muhafaza etmiş olabilir. Yıldırım yedi aylık bir esaret haya­
tından sorıra kederinden öldü. Onun gibi haysiyetine, şan ve şe­
refine pek düşkün bir hükümdarın esarete yedi ay bile dayan­
ması beklenmezdi.
Yıldırım Bayezid Han bütün ömrünü gaza meydanlannda
geçirmiş pek kudretli bir hükümdardl. Babası Murad Han onu
en iyi şekilde yetiştirmiş, bütün devlet büyükleri ve kumandan­
lar da kardeşler arasında tahta onu layık görmüşlerdi. Sup Pren­
sesi Olivera ile evlendikten sonra prensesin onu içkiye ve eğ­
lence alemlerine a1ışurdlgl söylenir. OsmanoğuIlarl içinde ilk
defa içki içen piidişah Yıldırım Han'dır. Fakat dindar, alimlere
saygılı bir hükümdardı. Bursa'da bugün bile Türklüğün büyük
abidelerinden biri olan Ulu Cami'i o yaptırmıştır. Çocuklarının
Tarihte Türkler/2 1 1
yetiştirilmesinde çok dikkat göstermiştir; gerçekten, şehzadele­
rin herbiri babalannın yerini tutacak degerde idi.
Fetret Devri
Osmanlı tarihinde 1402 Ankara Muharebesi'nden 14 l 3'te
Çelebi Mehmed'in hükümdar olmasına kadar geçen devreye Fet­
ret Devri adı verilir, çünkü bu devir şehzadelerin taht kavga­
larıyla geçmiş ve devlet otoritesi tam kurulamadıgı için memle­
ket buhran içinde kalmıştır.
Yıldırım Han vefat euigi zaman 43 yaşında idi. Timur
onun cenazesini yine esir olarak yanında bulunan ogıu M usa
Çelebi'ye verdi. Musa Çelebi ve Ankara'da esır düşmüş bazı
sancak beyleri Sultan'ın cenazesini Bursa'ya getirip defnettiler.
Y ıldırım'ın ölümü üzerine Timur da kendi memleketine döndü
( 1403). Geriye parçalanmış bir Anadolu, yagmalanmış, bütün
hazineleri Timur'a gitmiş, ve nihayet bütün arşivleri yakılmış
bir B ursa, ve en kötüsü, dört başlı bir Osmanlı devleti bıraktı.
Ankara Savaşı'nda büyük şehzade Süleyman Çelebi
(Emir Süleyman) Rumeli'ye geçerek orada hakim olmuş, Meh­
med Çelehl kendi eski sancagı olan Amasya'ya gitmiş, Musa ve
Mustafa Çelebiler babalanyla birlikte esir düşmüşler, Isa Çelebi
ise B ursa'ya gelip hükümdarlıgını ilan etmişti. B ayezıd'in bun­
lardan başka hayatta Fatma adlı bir kızı ile Kasım adında küçük
yaşta bir ogıu vardı. Ankara Savaşı biter bitmez Timur, S üley­
man Çelebi'nin arkasından bir kuvvet gönderdiyse de bunlar Çe­
lebi'yi yakalayamadılar. Mehmed ve Isa Çelebiler Timur'u tanı­
dılar ve Timur onların hükümdarlıklarını kabUl etti. Daha sonra
Rumcli'de Ş ehzade S üleyman'a gönderilen bir elçi heyeti onun
da Timur'a bağlılığını sağladı. Nihayet Timur, Musa Çelebi'yi
serbest bırakırken ona da hükümdar muamelesi yaptı. Böylece
Osmanlı ülkesinde dört hükümdar bulunuyordu. Timur şehzade
Mustafa Çelebi'yi kendisiyle birlikte götürdü; herhalde onu daha
sonra kullanmak niyetindeydi.
21 2rrarihle Türkler
Başlangıçta bunlann en kuvvetlisi Süleyman Çelebi idi.
Devletin ileri gelenleri, özellikle veziriazam Çandarlı Ali Paşa
durumunu zayıf görerek B i­
küçük kardeşleri Kasım Bey ile
onu tutuyordu. S üleyman Çelebı
zans ile anlaşma yoluna gitti;
Fatma S ultan'ı Bizans sarayına bir çeşit rehin olarak bıraktı, Bi­
zans'a da eski topraklarından bazılarını iade etti. I sa Çelebı
kardeşi M usa'nın Timur tarafından Bursa'ya gönderildigini du­
yunca şehri terkedip gitmişti, ama Timur gidince tekrar gelip
B u rsa'ya hak im oldu. Musa gidip akrabiilan olan Germiyan ve
Karamanoğulları'nın yanında kaldı.
Amasya'daki Mehmed Çelebı gayet sistemli bir şekilde
adım adım kendisini kabul ettiriyor, nüfUz sahasını genişleti­
yordu. Nihayet elindeki kuvvetlerle B ursa'ya yürüdü ve I sa Çe­
lebI'nin askerini bozd u. I sa bunun üzerine Rumcli'ye geçip
ağabeyi Emır S üleyman'dan yardım istedi. Ordunun Ankara Sa­
vaşı'ndan kalan önemli kısmı S ü leyman'ın elinde idi, öneml i
devlet adamları da onunla birlikte. B u yüzden Mehmed Çelebı
B ursa'yı kendi hakimiyeti altında tutmaıda birlikte orada oLur­
madı, dönüp Amasya'ya giui. İsa, agabeyisinden aldığı yardım­
la Anadolu'ya geçti, ama Mchmed Çelebi ile yaptığı iki muha­
rebcde de yeniIdi. Anadol u beylerini Mehmed Çelebl'ye karşı it­
timka çağırıp bu yolda hay l i çal ışmasına rağmen Mehmed
Çelebı o beyleri de dağıttı, hatta Saruhan Beyliği'ni tamamen
ortadan kaldırdı. Sonunda Karamanlılar ile Germiyanlı\ar ara­
sında yardım almak için mekik dokuyan İ sa Çelebı Eskişehir'de
yakalanıp idam edildi, B ursa'ya babasının yanına defnedildi.
Mehmed Çelebı'nin gitgide k uvvetlenmesi ,
üstelik İs:1'­
yı bertaraf etmesi üzerine Emir Süleyman yanında Çandarb Ali
Paşa ile Anadol u'ya geçti, B ursa üzerine yürüdü. Fakat Mehmed
ve d irayetli bir hükümdar oldugu için B ur­
sa'da oturmamış, Amasya'da kalmıştı. Emır S üleyman B ursa'ya
girdi, sonra Ankara'ya kadar yürüyüp oralan da aldı. Mehmed
Çelebı ona karşı Anadolu beyleriyle bir ittifak kurmaya çalış­
tıysa da bunlar Süleyman'ın kudretinden korkup dağıldılar. Sü­
leyman Çelebı tekrar Edirne'ye döndü.
Çelebı çok ihtiyatlı
Tarihte Türkler/213
Anadolu hakimiyetini Mehmcd Çelebi'ye kaptıran Musa
Çelebi bu defa Rumcli'ye geçerek Süleyman Çelebi ile m ücade­
leye karar vermişti. Deniz yoluyla Romanya'ya geçip, oradan
Edirne tarafına ordu çekti. lık çatışmada mağlub oldu. Fakat
Emir Süleyman'ın içki ve eglcnceye fazla düşkünlüğü, yanında
çalışanlara k arşı çok keyfi ve despotça davranışları yüzünden
devlet büyükleri bir bir ondan yüz çeviriyorlardı. Nihfıyet öyle
bir zaman geldi ki, çogu açıkça Musa'yı tuttular ve Musa bun­
ların yardımıyla önce Süleyman'ın ordusunu bozdu, sonra Edir­
ne'ye girdi. Emır S üleyman bunca gafletten sonra nihayet hakı­
kati görünce kaçmaya çalıştıysa da yolda Türkmenler tarafından
öldürüldü.
Emır Süleyman veya Süleyman Çelebı devlet idaresinde
başarısız kalmasına rağmen edebiyat ve ilimde bütün kardeşleri­
ne üsLÜndü. Haııa onun büyük edebı kabiliyetinden dolayı, bazı
müelliner Mevlid yazarı S ü leyman Çelebi'nin de o olduğunu
söylerler. Musa Çelebi aslında çok kıymet verdiği ve çok saygı
duyduğu ağabeyinin ölümünü duyunca hemen kaatilleri yakalat­
tı. Bunlar akılları sıra Musa Çelebi'den m ükfıfat göreceklerini
sanmışlardı. Hepsi de d iri d iri yakılmak suretiyle ortadan kal­
dırıldı. Eınir S üleyman'ın cenazesi Bursa'ya gönderilip de[ncdil­
di. Bir oğlu b ir de kızı kalmıştı. B unlar babalarının halinden
sonra kendileri için de durumun kötü olduğunu düşünerek B i­
zans'a sığınmak istediler. Bizans o sırada Çelebi Mehmed'le
olan anlaşması yüzünden çocukları kabUl etmedi. Şehziide kız­
kardeşi i le Yanbolu'da akıneılar arasına sığınmıştı. Mehmed Çe­
lebı bunları yakalattı; şehzadenin gözlerine mil çektirerek B ur­
sa'ya gönderdi, ama kendisine iyi bir maaş bağiatLI, her zaman
görüşüp hatmm hoş tulardı. Kızını bir sancak beğiyle evlendir­
diler.
Musa Çelebı, ağabeyini ortadan kaldırdıktan sonra Edir­
ne'de hükümdar oldu. Emır Süleyman'ın llilihsiz oğlu o sırada
Bizans'ta m ülteci idi; Bizanslılar onun yanına asker vererek am­
casına karşı savaşa gönderdilerse de Orhan Çelebı mağlub oldu.
Musa Çelebı İstanbul üzerine yürüyüp şehri muhasara etti. Bi­
zans çok sıkıntılı bir durumdaydı. B u defa kardeş kavgasından
214/farihte Türkler
faydalanarak yine kurtuldu. O sırada Mehmed Çelebi Anado­
lu'da yeteri kadar kuvvetlenmiş Rumeli'ye geçmege hazırlanı­
yordu. Gelibolu yakası Musa'nın elinde olduğu için o yol ka­
palıydı. B izanslıIar Mehmed Çelebi'yi Üsküdar'dan karşıya ge­
çirdiler. Çatalca civarında yapılan muharebede Mehmed Çelebi
yeniidi, güçlükle İstanbul'a sıl1;ınıp kurtuldu. Anadolu'ya dönüp
bir defa daha asker topladı ve Rumeli'ye geçti, yine yeniidi.
Ama emeiinden vazgeçmedi. Onun bu ısrarında Musa Çelebi'­
nin kötü politikasının da önemli rolü oldu. Emir S üleyman'ın
yeniIip ortadan kalkmasına asıl sebep ordu ve idfu"edeki adamla­
ra kötü muamele etmesi ve onları tedirgin eunesiydi. Musa ay­
ni haı.fıyı işlemcktc gecikmemişti. Akıncı Beyi Mihaloğlu'nu
beyIerbeyiliğe tayin etti, sırf kendisine sadık diye Şahmelik
adında birini veziriazam, sapık inançlı Şeyh Bcdreddin'i kadı­
asker yaptı. Diger birçok mevkiIere de böyle degersiz adamları
getirdi. Beyler kendisinden yüz çevirdiler, Mehmed ÇcIebi'ye el
altından haber saldılar. Nihayet Mehmed Çelebi üçüncü defa ka­
labalık bir orduyla Rumeli'ne geçti; orada .bu askere Musa Çe­
lebi'den yüz çeviren beylerin kuvveti de katıldı. S amakov yakı­
nındaki Çamurlu Derbend'de yapılan savaşta Musa Çelebi'nin
ordusu bozuldu, kendisi atının bataklığa saplanması yüzünden
esir edildi ve idfun edildikten sonra B ursa'ya, Yıldırım'ın türbe­
sine defnedildi
(14 13).
Çelebi Sultan Mehmed
Ankara Savaşı felaketinden sonra onbir yıl geçmiş, Os­
manlı tahtına yeniden istikrar gelmişti. Şimdi yapılacak iş Ti­
mur'un altüst ettigi memleket birliğinin kurulmasıydı. · Birliğe
ne kadar muhtaç olunduğunu Karamanogıu (İkinci) Mehmed
hiç vakit geçirmeden isb1it etti. Mehmed Çelebi Rumeli'de Mu­
sa ile uğraşırken, Karamanoğlu fırsatı ganimet bilip hemen
B ursa'ya saldırdı. Bursa Kalesi'ni bütün zorlamasına rağmen
alamadı, bunun üzerine öfkesini Bursa'dan aldı. Şehri baştan-
Tarihte Türkler!21 5
başa ya�maladıgı gibi, Yıldırım Bayezid Han'ın Wrbesini d e
ateşe verdi. Kendi anası Yıldırım Han'ın ö z kardeşi idi; ömrünü
Allah ve millet yolunda gaza ile geçirmiş bir m ücahid sultanın
ölüsüne karşı yaptığı bu alçaklık dünya durdukça unutulmaya­
caktır. Ölülere karşı kahramanlık yaparak Türk tarihine leke
süren, müslümam arkadan vurmayı şiar edenen bu adam, Musa
Çelebi'nin cenaze alayını görünce Osmanlı geliyor diye var
kuvvetiyle Konya'ya kaçmayı bildi.
Çelebi S ultan Mchmed önce AydınoğuIIan'nın üzerine
yürüyüp İzm ir'i alarak onların saltanalina son verdi, ama Aydın­
oğlu (yahud İzmiroğlu) Cüneyd B ey'e Niğbolu sancak beyli�ini
vererek yine merhamet göstermekten kendini alamadı. Oradan
Karaman toprağına girdi. Karamanoğlu aman dileyince dokun­
madı, Candaroğulları tarafına yürüdü. Ama Karamanoğlu cibil­
liyelini göstermiş, Çelebi S ultan daha arkasını döner dönmez
Osmanlı topraklarına saldırmıştı. Sultan Mehmed, Candaroğlu
tsrendiyar Bey'e kendi hakimiyetini kabul ettirdikten sonra Ana­
dolu Beylerbeyi Bayezid Paşa'yı Karamanoğlu'nun üzerine gön­
derdi. Bftyezid Paşa, Karaman askerini dagıtıp beylerini ve oğlu­
nu esir aldı, Sultan'ın huzuruna getirdi. Çelebi Sultan Mehmed
halasının ogıu olan Karamanlı ile ağır bir sulh imzaladı, Konya
dışında hemen bütün Karaman topraklanm elinden aldı, ve onu
Osmanlı seferlerine asker vermeye mecbur etti. Artık Rumeli'ne
dönebilirdi.
Rumeli Akınları ve Akıneı Geleneği
S ultan Mehmed'in tahta geçişinin ikinci yılında Hırva­
tistan üzerine büyük bir akın yapıldı. Osman lılar'da Akıncı de­
nilen bir asker sınıfı vardı ki, bunlar Avrupa tarihinde görülen
ya�ma ve çapul koııarından çok [arklı bir bünyeye sahipti. Bun­
lar hudud boylannda veya hududa yakın yerlerde oturanlar ara­
sından seçilir, listeleri kadı sicilIerine geçirilirdi. Ölen veya yaş­
lananların yerine uygun olanlar ahmrdı. En büyük kumandan-
2 1 6{farilııe Türkler
ları a k ı n c ı bl' y i i d i , ak ı n c ı l ar onun e m ri a l t ı nda bin , yüz vc on
k i � i l ik b i rl ik l e r h fı l inde b u l u n urlard ı . H e r bin k i ş i yc <ık ı nc ı bin­
ba�ı , ha yüz k i � i ye bir s uba ş ı , her on k i � i yc dc onbaşı k u man­
d a cderd i . Akıncıların csas görevi sava� zamanlarında orduya hcr
t ü r l ü k q i f ve istihbarat h i z m eti yapm a k , yol ları ve köprüleri
korumak , d ü şman ı n topa rlanmasına ve haz ı rl ı k yapmasına ma­
ni o l m ak i ç i n y i yecek ve asker kol ları na h üc u m ctme kti. Akın­
c ı l a r kesin sonuç l u savaş yapm azlar, çok mecbur kal mad ıkça
büyük d ü şman b i r l i k l criyle çatı�mazlard t . B un l ar ı n csas özc l l i ğ i
ç o k sü r',ı tli hareket c d e n a t l a r üzcri nde şa�ırtıcı sür'atlc d üşma­
n ı n önüne, ardına sark mak, d üşmanı �a�ırtıp dağ i tmaktı . Savaş­
ta ordudan dört-bq günl ük mcsfıfc i l eridc giderler, sava�tan son ­
ra da ord unun geri emniyetini sağlarlard ı . Bun ların maa�ı yoktu,
gan,mctk ge�· i n i rlcnli. Bfvı ları n ı n timar toprağı da vard ı . A l ­
d ı k ları esır başına dev letc pençik d cn i l en beştc bir vcrgi veri rler­
di.
A k ı n c ı beyi a k ı n emri a l ınca kasabalarda
Ta vıcı
den i len
c m e k l i a k ıııc ı ları görcvlcnd i r i r , onlar d a kendi bölgelerindeki
a k ı n c ı l ara haber gönderirierd i . A k ı n c ı be y i n i n bütün kuvvctiylc
Akın denird i: yüz k i ş i l i k b i r kolun yaptığı akına
I/ar(wıilik, y ü zden az say ı da olanların yaptığ ı na ise Çeıe d e n i r­
yaptığı sefcre
di.
O s m a n l ı l a r R u m c l i ' y e geç i n c e tan ı n m ı ş b a l.! bey l e r
a k ı n c ı b i r l i k leri k u rm uş , böy lecc b i r akıncı geleneği tqekkül
e tm i şt i . B u y üzden ak ınc ı l ar mensup o l d u k ları bey i n fı i lc adıyla
a n ı l ırlard ı , yani a k ı n c ı be y l i ğ i bül.! b ü y ü k ai l e l e r i n el i ndeyd i .
E n meşh ürları Turhanoğ l u (Turahanoğ l u ) a k ınc ı ları, M i haloğ l u
a k ı n c ı l ar ı , M a l ko�'oğlu ak ı n c ı l an i d i .
Ç e l ebi S u l tan M e h m ed zam a n ı n da a k ı n c ı m e v c u d u
40.000 c i vfırında i d i . 1 4 1 4 y ı l ı n d a Evre nos oğ l u Ishiık B e y ,
M acaristan vc Bosna'ya karşı Türkl er'den yard ı m i s tcycn H ı r­
vatlar'ı kor u mak üzere Bosna'ya bir akın tertipled i . Bosna Pren­
s i kaç t ı , yerine başkası geti r i l d i . Ertesi y ı l H ırvatistan'a akın ol­
d u , bu a k ı n s ı rasında İ shfık B e y kar�ısına ç ıkan M acar ord usunu
bozd u , K ra l S i g i s m un d gÜ�' l ü k le kaç t ı . Böylece H ı rvatistan
T ü rk l d e tfı b i o l m u ş , Bosna' n ı n bir k ı sm ı da Türk topra k l arı
Tarihte Türkler/2l 7
arasına katılmıştı. ıshak Bey Saraybosna'yı üs yaparak akınıarı­
na devam etti. Bu arada Bosna'nın Türk idaresinde olmayan kıs­
mındaki feodal beyler de Türk himayesini isteyerek Osmanlı'ya
tabi oldular.
Çelebi Sultan Mehmed Bosna tarafı yola konduktan son­
ra ordunun başına geçerek EDfık seferine çıktı. Ellille Beyi Mir­
çe'nin ordusu ile yardımcı Macar kuvvetlerini dağıttıktan sonra
meşhur Yerköy'ü (Giurgiu) aldı, orada bir Türk kalesi inşa edip
bölgedeki hakimiyetini pcrçinlcdi. Mirçe i taatsizlikten vazgeçip
Osmanl ılar'a tabi olmayı kabul etti. Bundan sonra Ellak voyvo­
dalan Osmanlı Sultanı tarafından tayin edilecektir.
Türkler daha sonra Romanya ve 'Macaristan üzerine bas­
kılarını devam ettirdiler. Romanya tarafında Akkirman'a kadar
geldiler, Macaristan üzerinde ise Evrenoszfıde İshak Bey'in yir­
mibin kişilik akıncı birliği önce İstirya'ya girerek Macar ordu­
sunu müthiş bir bozguna uğraı.tı, sonra Temeşvar taraflarını
vurdu. Böylece Devlet'in Avrupa topraklarında en az birkaç yıl
için endışesi kalmamıştı.
Çelebi S ultan Mchmed Anadolu'ya döndü. Önce Canda­
roğulları'nın elindeki Kastamonu hariç bütün toprakları aldı,
Candaroğl u'nu bir sancak beyi mesabesine düşürdü. B öylece
Çankırı, Tosya, Samsun ve Bafra O.smanlı topraklarına katıldı.
Sultan'ın görevlendirdiği Timurtaş Paşazade Umur Bey (Niğbo­
lu gazilerindendir) Timur belası sırasında Bizans'ın geri aldığı
Hereke, Gebze, Darıca, Pendik ve Kartal'ı yeniden fethetli.
S ultan Mehmcd'in son yıllarında iki önemli iç hadise
çıktı. B unlardan biri Şeyh Bedreddin isyanı, öbürü Mustafa Çe­
lebı'nin taht kavgasıdır. Şeyh Bedreddın Mahmud, Sultan Murad
zamanında Dimetoka yakınındaki Samuna veya Samavna deni­
len kazanm kadısı olan İsrail adında birinin oğluydu. Bedreddın
önce B ursa'da, sonra Konya'da, daha sonra Kahire'de en yüksek
ilim m üesseselerindc en meşhur hocaların yanında eğitim gör­
dü. B ir müddet Kahire'de Sultan Berkuk'un ogıu Ferec'e özel ho­
calık yaptıktan sonra Timur fetreti sırasında Anadolu'ya döndü.
Musa Çelebi'nin yanına kapılandı, Çelebi onu kendi kadıaskeri
yaptı. Fakat Musa Çelebi tahtı kaybedince Çelebi Sultan Meh-
21 8/Tarihte Türkler
med onun di�er adamları gibi Şeyh'i de azletmiş ve sürgüne
göndennişti. İznik'te ikamete me'mur olan Şeyh'e büyük bir
maaş da ba�lanmıştı. Çok bilgili ve cerbezeli bir zat olan
Şeyh, buradan müridlcrini her yana göndererek kendi doktrinini
yaymaya başladı. Onun anlattı�ı şeyler arasında en önemlileri
Hıristiyanlı�ı ve Yahudili�i İslam Dini'yle eşit sayması, bir de
mal ve arazıde ortak mülkiyet (bir çeşit komünizm) tanımasıy­
dı. Bu yüzden Yahudiler, Hıristiyanlar ve ayak takımı arasında
hayli tesırli oldu. Halifesi Börklüce Mustafa ile Torlak (Ya­
hudi) KemiU, Ege bölgesinde çalışıyorlardı. Şeyh de sürgün ye­
ri olan İznik'ten gizlice kaçarak deniz yoluyla Eflak'a gitti, ora­
dan güneye dogru etrafına türlü din ve mezheplerden, türlü ırk­
lardan hayli adam topladı. Timur fetretinin Osmanlı ülkesinde
büyük bir sarsıntıya yol açtıgının bir demi de, işte bunca in­
sanın servet ve iktidar düşmanlıgıyla harekete geçebilmesiydi.
İsyancılar üç koldan ayaklandılar. Urla'da Börklüce Mus­
tafa, etrafına topladı�ı beşbin kadar adamla üzerine gelen İzmir
Sancakbeyi İskender Bey'i ma�lub edip öldürdü. Bunun üzerine
Saruhan sancakbeyi Timurtaş Paşazade Ali Bey gönderildi, ama
o da asılere mağlfıb oldu. Çelebi Sultan Mehmed vaziyetin cid­
diyetini görünce veziriazam Bayezid Paşa'yı yolladı. Bayezıd
Paşa isyancıları Karaburup'da bozarak çogunu imha etti, ele­
başııarını ise yakalayıp Efes'e getirdi. Börklüce orada idam edil­
di, Torlak Hfı Kemal ise Manisa'da üçbin kadar isyancı ile bir­
likte yakalanıp ortadan kaldınldı. Bu arada Şeyh Bedreddin De­
liorman taraflarında dolaşıyor, etrafına adam topluyordu. Oraya
gitmesinin başlıca sebebi, Mfısa Çelebi'ye kad·ıaskerlik yaptıgı
sırada yanında çalışan pekçok kimseyi bulup onları kendine
baglamaktı. Başlangıçta epey başarılı oldu, lakin kıs,\ zaman
sonra adamları kendisinden yüz çevirdiler, Şeyh sadece bir alay
ayak takımı ile kaldı. Börklüce ile Torlak'ın bozuldukları habe­
ri onu büsbütün sarsmıştı. Sultan Mehmed çaşnigirbaşı Elvan
Bey'i bir miktar askerle üzerine gönderdi. Şeyh'i Za�ra tarafında
ma�lub edip yakaladılar, Sultan'ın yanına getirdiler. S ultan ona
alim oldu�u için eskidenberi hürmet ederdi. Kendisi cezMandır­
madı, ileri gelen ilim adamlarını toplayarak onların şeyhi m u-
Tarihte Türklcr/219
hakerne etmelerini istedi. Meşhur İslam alimi Sadeddin Tef­
tezani'nin talebelerinden Heratlı Mevlana Haydar'ın başkanııgın­
daki bir mahkemede Şeyh suçlu bulundu, kendisi de bunu kabfıl
etti. Serez'de idam ettiler. Bazı wihçiler Şeyh'in devlete isyan
etmek niyeti bulunmadıgmı, ama kendi adına hareket eden
Börklüce ve Tarlak'ın isyanı üzerine korkarak Eflak'e kaçtığını
söylerler
(1420).
İkinci kargaşalık Şehzade Mustafa Çelebi olayıdır. Yıldı­
rım'ın Emir S üleyman'dan sonraki en büyük oğlu olan Mustafa
Çelebi'yi Timur kendi yanında Semerkand'a götürmüştü. Çelebi
bir gün çıkageldi.
Önce Karaman bölgesinde göründü, sonra deniz yoluyla
Eflak'e geçip Emik Voyvodası ile anlaştı. Nigbolu Sancakbeyi
Cüneyd Bey İzmir'deki Aydınoğlu saltanatını diriltmek heve­
siyle ona iltihak etti ve veziri oldu. Mustafa Çelebi etrafta daha
başka böyle hoşnutsuz gruplardan topladığı epeyce bir kuvvetle
Selanik civarına kadar geldi, ama orada S ultan Mehmed'in aske­
rine mağlub oldu. Yanında İzmiroğlu Cüneyd'le varıp Bizans'a
sığındi. Bizans'ın eline iyi bir koz geçmişti. S ultan Mehmed
her iki şahsın serbest bırakılmaması için Bizans'a yılda belli bir
para vermeyi teklif etti ve böylece anlaştılar.
Mustafa Çelebı olayı Devlet'in başına ciddi bir sıkıntı
verdiği için, onun hep yalancı biri olduğu, haklki Mustafa Çe­
lebi olmadığı propagandası yapıldı. Bu yüzden adı "Düzmece
Mustafa "ya çıku. Ama Mustafa Çelebi babasının sağlıgında
meziyetlcriyle tanınmış ve ün yapmış biriydi, bu yüzden devlet
ileri gelenlerinden çoğu kendisini tanıdılar, bazıları da onun sa­
fında yer aldı. Fakat şimdilik ondan gelecek tehlike atIatılmış
bulunuyordu.
Çelebi Sultan Mehmed 1 42 1 yılında 32 (bazılanna göre
42) yaşında Edirne'de vefat etti. Ölmeden önce oğlu Murad'm
acele getirilmesini istedigi söylenir. Gerçekten o sırada acele
edilmedigi takdirde agabeyi Mustafa Çelebi'nin tahtı ele geçirme
ihtimali bulun uyordu. Çaşnigirbaşı Elvan Çelebi'yi hemen
Amasya'da sancakbeyi olan Şehzade Murad'a gönderdiler, o ge­
linceye kadar padişahın öldüğünü bildirmediler, hastadır diyerek
220ITarihte Türkler
etrafı oyaladılar. Nihayeı Şehz1ide'nin Bursa'da tahta çıktığı öğ­
renilince, Sultan'ın cenazesi Edirne'den yola çıkarılıp B ursa'ya
defnedildi. Onun yatmakla olduğu meşhur "Yeşil Türbe" Türk
san'atının şaheserlerinden biridir. Türbenin karşısındaki Yeşil
Cami de onun eseridir.
Çelebi Sultan Mehmed Osmanoğulları'nın en büyükle­
rinden biridir, hatta ona Devletin Ikinci Kurucusu bile denir.
S iyasetle bir dahı olduğu muhakkaktır. Memleketi ve milleti
bunca beladan, fitneden, düşman tehlikesinden ancak onun gibi
parlak bir zeka, yüksek bir kaabiliyeı ve karakter kurtarabilirdi.
Zamanında ilim ve san'at büyük ilerlcmeler göstermiş, devletin
her kademesinde ehliyetli kişiler vazife görm üştür. Şahsen ga­
yet yumuşak huylu, affedici olan S ultan Mehmed, savaş oldu­
ğunda ön safta nefer gibi çarpışacak kadar cesur ve yiğitti. Vü­
cudu bu savaşlarda aldığı yaraların izleriyle doluydu.
Sultan İkinci Murad Han
İkinci Murad Han tahta geçtiğinde onsekiz yaşındaydı.
Babasının sancak şehri olan Amasya'da devlet işlerini öğrenerek
yetişmişli. Cesur olduğu kadar tedbirli ve temkın li de olması
sayesinde devletin başını birçok beladan kurtarmış, Osmanlı
Devleti'nin imparatorluk çağını hazırlamıştır.
O tahta geçtiği zaman Bizans lmparatoru elinde rehin
bulunan Mustafa Çelebl'yi bazı şartlarla serbest bıraktı; M usta­
fa Çelebi yeğeninin elindeA Osmanlı saltanatını aldığı takdirde
Bizans'ın daha evvel kaybettiği bazı toprakları iade edecekti.
Çelebi muhiifaza altında bulunduğu Limni adasından çıkarak
Rumeli'ne gitti. Babası Yıldırım Han'ın Rumeli'de bulunan
beyleriyle görüştü. B unlar henüz çocuk çağında saydıkları Mu­
rad yerine eskiden beri tanıdıkları Mustafa Çelebl'nin hüküm­
darlığını tercih ettiler. Evrenosoğulları, Turahanoğulları hep
onun tarafına geçti. Topladığı ordusuyla Gelibolu'yu kuşatan
Mustafa Çelebi'nin üzerine veziriazam B ayezid Paşa kuman-
Tariht(! Türkl(!r/221
dasında bir ordu gönderildi, fakat Bayezıd Paşa'nın yanındaki
beylerin çoğu da Mustafa Çelebı tarafına geçince bu ordu da­
ğıldı, Bayezıd Paşa öldürüldü. Mustafa Çelebı Edirne'de sultan
oldu. Gelibolu'yu aldı, ama onu Bizans'a vermedi. B unun üze­
rine B izans Imparatoru ona karşı Sultan Murad'la anlaşmaya ça­
\ışmışsa da istekleri kabul edilmemiştir.
M ustafa Çelebi bundan sonra Gel ibol u'dan Anadolu sahi­
l ine geçip B ursa'ya doğru yürümeye başlmmştı. Sultan Murad
ve adam ları buna karşı siyası bir taktik uygulamaya karar ver­
diler. Vaktiyle Tokafa gönderilip Bedevi Çardak'ta hapsedilen
Mihaloğlu Mehmed Bey serbes t bırakılıp Bursa'ya getirildi. Mi­
olup onları iyi tanı­
Çelebı 'yi bırakmaları hususunda onları ikna
edecekti. Rumeli ordusu Ulubad yakınına ge linc e S ultan Murad
haloğlu Rumeli beylerinin kıdemlilerinden
dığı için, M uslafa
kendi askeriyle karşısına çıktı. tki taraf uzun müddet birbirine
saidmnaya cesfıret edemedi. Herhangi bir çatışmada M ustafa Çe­
Iebi'nin giilip gelmesi muhakkaktı, çünkü Sultan Murad:a göre
savaş ustası bir şehza­
Murad boş durmadı. Mihaloğlu
çok kuvvetli bir ordusu vardı, kendisi de
de idi. Fakat bu arada S u ltan
Mehmed Bey'e bÜLÜn Rumeli B eylerine ulaştırılmak üzere mek­
tupl,ır yazdırdılar. Mehmed Bey bu mektuplarda padişahı bıra­
kıp bir asi'ye uydukları için büyük günah işlediklerini, fakat ge­
ri dönerlerse hepsinin affedileceğini yazıyord u. Rumeli beyleri
M ihaloğlu'nun öldüğünü sanıyorlardı. Bu yüzden inanmadılar.
öbür yakada­
ki beyleri bir bir adlarıyla çağırdı ve hepsiyle konuştu. B unun
Ama gece vakti Mihaloğlu ırmağın kenarına gelip
üzerine beyler yaptıklarına pişman olup M u stafa Çe lebi 'yi bı­
raktılar. S ultan Murad'ın ve/iri Hacı Ivaz Paşa da Mustafa Çele­
bi'ye sahte bir mektup gönderip onun Rumeli beyleriyle arası­
nın iyice açılmasına sebep oldu. Mustafa Ç elebi kararsız ve şaş­
kın bir vaziyette kalmıştı. G ece baskını yapmak üzere Sultan
Murad'ın karargahına gönderdiği birlik de S ultan Murad'ın Ulu­
bad Köprüsü'nü yıktırmış olması yüzünden sarp yerlerdeTI geçer­
ken yeniçeri h ücumuyla bozulup dağılınca, Çelebı işin bittiğini
anladı . Oradan pek az adamıyla kaçıp Gelibolu'ya geçti. Arka­
sından Mihaloğlu Mehmed Bey'i gönderdiler. Bazıları Kı z ılağ aç
222/farihte Türkler
Yenicesi'nde yakalanıp Edirne'de idam edildiltini, bazıları da
Sofya yakınında yakalanıp Mihaloltlu tarafından yay kirişiyle
boltdurulduğunu ve cesedinin S ultan Murad'a gönderildiğini
söylerler ( 1422). Saray onun başarısını önlemek için "düzmece"
şehzMe olduğunu iddia etmişti: bu yüzden kendisine mezar da
yapurmadılar. Üstün meziyeLleri bulunan bu ı.alihsiz şehzade
muvaffak olsaydı herhalde büyük bir padişah olabilirdi, fakat
genç yeğeni Murad onu aratmayacak kadar büyük bir devlet ada­
mı olduğunu isbat etmiştir.
B u arada devletin başına ikinci bir gaile çıku. Sultan
Murad Rumeli'de iken kardeşi Mustafa isyan etti. Şehzade Mus­
tafa henüz onüç yaşında bir çocuktu ve Hamideli Sancağı kendi­
sine verilmişti. Orada GermiyanoğuIları'nın ve kendi Ialası Şa­
rabdar lIyas'ın teşvikiyle saltanat davasına kalkU. Asker çekip
Bursa'ya yürüdüler. Bursa halkı onları şehre sokmayınca gidip
İznik kalesini kuşattılar. Sultan Murad hemen Şarabdar ııyas'a
haber gönderip, kendisi gelinceye kadar şehzadeyi oyaladığı tak­
dirde affedileceğini ve beylerbeyi yapılacağını vadeui. İznik mu­
hafızı Ali Bey'e de kaleyi onlara vermesini tenbih etti. MihaI­
oğlu Mehmed Bey isyanı bastırmak üzere öncü olarak gönde­
rildi. Fakat yolda Şehzade Mustafa'nın kumandanlarından Taced­
dinoğlu ile yapılan muharebede Mihaloğlu öldürüldü. O arada
S ultan yetişti. Mustafa'nın adamları kaçtılar, kendisi gözlerine
mil çekildikten sonra Bursa'ya gönderildi. Mihaloğlu'nun adam­
ları Taccddinoğlu'nu bir köyde yakalayıp işkence ile öldürdüler
( 1423).
İç gaileler böylece sona erdikten sonra S ultan Murad dış
meseleleriyle meşgul olmaya başladı. S ırbistan ve Macaristan
serhaddini korumaya Evrenosoğlu'nu, Efliik serhaddine Firuz
Bey'i memur etti. Timurtaş Paşa'nın üç oğlundan Umur Bey'i
Germiyan iline elçi gönderdi, Oruç Bey'i beylerbeyi yapu, Ali
Bey'e de Saruhan sancak beyliğini verdi. Kendi lalası Yörgüç
Tarihte Türkler/223
Paşa'yı Amasya Sancagı'na gönderdi. Candarlızade tbrahim Paşa
veziriazam, Hacı tvaz Paşa da ikinci vezirdi. Önce Osmanlı sı­
nırını ıecavüz eden Candarogıu tsfendiyar Bey'in üzerine ordu
gönderildi. Osmanlı kuvveıleri tsfendiyar Bey'i bozguna ugraLıp
kaçırdılar. lsfendiyar'in kızını S ultan Murad'a vererek barış iste­
mesi üzerine, eski yerine çekilmesi ve ağır bir vergi ödemesi
şartıyla barış yapıldı. Arkasından Aydın ve Menteşc Beylikle­
ri'ne son verildi. Sonra sıra Karamanogulları'na geldi. Önce on­
ların müttefiki olan Teke beyıerinin üzerine yürüyüp beyIikIe­
rine son verildi. Karamanoğlu İkinci Mchmed, Osmanlı'ya aid
olan Antalya kalesini kuşatmaya kalklı, fakat kaleden atılan bir
gülle ilc öldü. Sultan Murad onun ogıu tqrahim Bey'i Karaman
iline bey tayin etti, öbür üç kardeşine Rumeli'de sancak beylik­
Ieri verdi.
Germiyanogıu Yakub Bey ogul bırakmadan yaşlanınca
Edirne'ye gelip Sultan Murad'la görüşerek ülkesini ona vasiyeı
eLınişti. Böylece Anadolu Beylikleri'nden sadece tsfendiyar, Ka­
raman, Dulkadır ve Ramazanoğlu Beylikteıi kalıyordu.
A vrupa tarafında Sırbistan ve EOak uzun zamandır Os­
manlılar'la Macaristan ve Venedik arasında çekişme konusu idi.
O sırada Avrupa'da bunlardan başka Osmanlı ilc mücadele ede­
cek devlet de yoktu. Venedik ticaretle geçinen bir devlet olduğu
için deniz hakimiyetini garanti edecek olan kara ülkelerini
elinde tutmak istiyordu. O sırada Ege sahillerine çıkıp, bir ta­
raftan Arnavutluk yoluyla Adriyatik'e uzanan Osmanlılar,
Venedik için ciddi bir tehlike idi. Osmanlı akıncılan Mora'ya
devamlı akınlar yapıyor, donanma ise sık sık Venedik !iman­
larını vuru-yord u. Venedik'le savaş hali sürerken Macaristan
(aslında Almanya ve Macaristan) Türkler'e karşı savaş açtı.
Sultan Murad Macarlar'a karşı savaşmak üzere ordunun
başında hareket etti. Fakat Filibe'ye geldigi sırada Karamanoğ­
lu'nun Osmanlı ülkesini arkadan vurmaya kalktıgını işitince,
kendisi Filibe'de kaldı, Rumeli Beylerbeyi S inan Paşa'yı ileriye
gönderdi. Sırbistan'a g iren Macarlar G ügercinlik Kalesi'nin
önüne gelmişlerdi. Sinan Paşa kaleyi kurtarmak üzere acele yü­
rüdü. Düşmanla karşı karşıya geldiler. Macar ordusuna bizzat
Kral Sigismund kumanda ediyordu. Türk karargahında yapılan
224{farihte Türkler
toplantıda Yidin Sancak beyi Sinan Bey heyecanlı bir konuşma
yaparak düşmana hücum edilmesini istedi:
"I/ey gazffer, düşman gözümüzün önünde kalemizi
yıkarken burada oturup beklemek pfıdişaha hainlik değil de
nedir? Yoksa ımanımız mı zayıfladı? Kafir çok kalabalık­
sa kadir Mevlii Islam askerinin yardımcısıdır. Bir değersiz
baş için ahireti satmak bize yakışır mı?" dedi.
BeyIcrbcyi bu sözler üzerine Sinan Bey'e: "Yar git, bura­
lar senin mem leketin sayılır, esir tutup bize düşman ahvalini
bildir" diyerek onu kendi askeriyle önden gönderdi, kendisi arka­
dan yürüdü. Sinan Bey kale civfırında Macar ordusu üzerine f!IU
bir baskın vererek ordunun tamfum yetişmeden düşmanı darma­
dağın etti. Kral S igismund güçlükle canını kurtardı ve Türk­
ler'le anlaşmak zorunda kaldı ( 1428).
Sultan Murad, iki yıl sonra Selanik'i alarak Yenedik'e
kuvvetli bir darbe vurdu. Selanik liman şehri olarak Yenedik
için çok önemliydi; şehir daha önce Türkler'e geçmişken Emir
S üleyman tarafından Bizans'a anlaşma ile iade edilmişti. Sela­
nik'in fethinden sonra Yenedik'in denizden yaptığı bir hücum da
Türk donanması tarafından püskürtüldü. Yenedik, 1 43 1 yılında
barış yapmak zorunda kaldı.
Bu arada Karamanoğlu İbrahim Bey, Yenedik ve Maca­
ristan'la mektuplaşarak onları Osmanlılar aIcyhine i ttifaka davet
ediyor, Osmanlı ordusu sınır boylarında kafirlc uğraşırken o ar­
kadan vuruyordu. S ultan M urad Anadolu'ya dönerek Karaman­
oğlu'nu işgal ettiği Hamideli topraklarından çıkardı. İbrahim
Bey'in pek tanınmış bir alimi elçi göndererek yalvarıp-yakar­
ması üzerine Sultan Murad anlaşma yapıp acele Rumcli'ne dön­
dü. Böylece Karamanoğlu bir defa da aff-ı şahfuleye uwamış bu­
lunuyordu. Karamanoğlu'nun Hıristiyan müttefikleri olan Sır­
bistan, Ef1fık, ve Macaristan'a akıneılar vasıtasıyla gereken ders
verildi. Macar scrhaddinin akıncı beyi olan Evrenosoğlu Ali
Bey 1432 yılında Erdel (Transilvanya) üzerine müdhiş bir akın
yapmış, içlerinde birçok Macar asilzadesi de bulunan binlerce
esir al ıp gelmişti. 1437 yılında Sultan Murad Macaristan üzc-
Tarihte Türkler/225
rine sefere çıklI ve öncü olarak yine EvrenosoğIu'nun akıncıla­
rın ı Teıneşvar bölgesine gönderdi . Macaristan'ı alt üst eden
akıncı kolları Kral'ın kuvvetli bir ordu toplamasına fırsat ver­
memişler, pekçok esır ve ganimetle dönmüşlerdi. S ultan Murad
Macaristan'a girince Kml onu karşılamaya cesaret edemedi; Ma­
car kuvvetleri kalelere sığınıp kendilerini savundular. Pfıdişah
EOfik yoluyla döndü. O yıl M acarlar Vidin sancakbeyinin kuv­
vetlerine saldırarak zayiflt verdirmişlcrdi. S ultan Mumd bu defa
Macarlar için bir üs hfılinc gelen S ı rbistan Despotluğu'na karşı
harekete geçti ve Despotluk merkezi Semendire'yi [ethetti. O
dönünce M acarlar S emendire'yi geri almak üzere tcşebbüse
geçtilerse de, Üsküp Sancakbeyi G azi İshak Bey ile Tim urtaş
Paşazfıde Osman Bey'in kuvvetleri Macar ordusunu perişan eııil ­
e r ( 1 438). B i r y ı l sonra Türk orduları artık M acaristan'ın Türk
sınırındaki en büyük şehri olan Belgrad'ı kuşatarak hüle gelmiş­
lerdi.
Evrenosoğlu Ali Bey'in 1 439'daki Belgrad k u şatması so�
nuç vermedi. Türkler her yıl M acaristan içlerine akıncı hücum­
ları yapıyorlardı. Fakat o yıl larda Macaristan ord ularının başına
çok kaab i l iyetli bir başkuınandan , H unyadi Yanoş geçmişti.
Hunyadi 1 442 yılında M ezıd Bey'in kuınandasındaki bir akıncı
birliğini pusuya düş ürerek feci şekilde ezd i . Bu mağ I lıbiyeti
telMi etmek üzere Rumeli Beylerbeyi Şahin Paşa'nın kuman­
dasında gönderi len ordu da Hunyadi ile yapılan bir muharebede
bozuldu. H unyadi Türk hfıkimiyetindeki S ı rbistan topraklarına
gird i . Kula Şfıhin Paşa'nın yerine tfıyin edilen Rumeli Beyler­
beyi Kaasım Paşa Niş yakınında mağ l Ob oldu ( 1 443).
S u l um Murad o sırada Macarlar'ın m üııefiki Karamanoğ­
lu İ brahım'le uğraşmak üzere Anadolu'da bulunuyordu. Kara­
manoğlu İbrahi m , M acarlar'a mektup göndererek Anadol u'y u
kendisinin alacağın ı, Rumcli'yi onlara bırakacağını, bunun için
Osmanlı'yı iki taraftan sıkıştırmak gerektiğini söylüyordu. Her
seferinde Osmanlı prensesi olan karısını şeHiatçi göndererek göz
yaşları içinde kendini kurtamn bu fesfıtçı , boynunda binlerce
Türk akıneısının kanının günahını taşımıştır.
226ffarihte Türkler
Sultan Murad Edirne'ye geldikten sonra kış mevsiminde
Macar yürüşünü durdurmak için sefere çıktıysa da başarılı ola­
madı, Edirne'ye geri döndü. Macarlar sonunun ne getirecegi bi­
linmeyen bu başanlarını bir anlaşma ile perçinIemek istediler ve
bunun üzerine 1444 yılında Segedin'de barış yapıldı. Osman­
lılar daha evvel ilhak ettikleri Sırbistan'ı kendilerine tabi bir
krallık olarak yeniden tanıyacaklardı.
Segedin barışı on yıl geçerli olmak üzere , iki taraftan bi­
rinin Kur'an, digerinin
ıncil üzerine
el basmasıyla tasdik edil­
mişti. Padişah Avrupa sınırını böylece emniyete aldıktan sonra,
artık Karamanogıu fitnesine kesin son vermek üzere ulemadan
fetva istedi. O zamanın çeşitli ehli sünnet mezhebIerine men­
sup beş büyük fıkıh aliminin bazılan Karamanogıu yaptıklarına
pişman olup Osmanlı'ya yardım ettiği takdirde affedilebilece­
gini, bazıları ise İslam mücahidleri küffara karşı ceng ederken
onları arkadan vuran böyle bir adamın katledilmesi gerektiğini
söylediler. Padişah bunun üzerine sefer açtı, ama Karamanogıu
her defasında yaptığı gibi Osmanlı prensesi olan karısı ile vezı­
rini ricacı gönderip, kendisi Taşeli taraflanna firar etLi. Elçilerin
yalvarıp yakarınill an üzerine, Karamanoğlu bundan böyle Os­
manlı ordusuna asker göndermek şartıyla affedildi.
Sultan Murad Karaman'dan dönünce Bursa'dan Edirne'ye
geçmedi. Edirne'de oğlu Mehmed'i (Büyük oğlu Alaeddin Bey
bir yıl önce ölmüştü) vekil bırakmıştı; bu defa onu pfıdişah ilan
ederek kendisi tahtı bıraktı, Manisa'ya çekildi.
Henüz 12- 13 yaşlannda bulunan şehzade Mehmed'i padi­
şah olarak büyük hadiseler bekliyordu. Sultan Murad hem kafir
krallarıyla, hem onların işbirlikçisi olan Karamanoğlu'yla barış
yapmış olmakla birlikte , bu iki banş da su üstüne yazılmış ya­
zılar gibiydi. Bir defa, Macar başkwnandanı Hunyadi Yanoş ba­
rışın şiddetle aleyhindeydi, ve diğer Avrupa krallarını Macar
Kralı'na karşı kışkırtıyordu. Onun· Türkler'e karşı üstüste ka­
zandığı başanlar kendisini sarhoş ettiği gibi, Hıristiyan kamu­
oyunda da çok büyük etkiler yaratmıştı. Türkler'e karşı hiçbir
ümitleri kalmayan Hıristiyanlar onları yenebileceklerini düşün­
meye başladılar. Papa'nın da işe karışmasıyla Macaristan on
Tarihte Türkler/227
yıllık barışı on gün içinde bozdu. Osmanlı tahtına bir çocugun
geçmişi olması ise Türkiye'yi cazip bir lokma haline getiriyor­
du. Hoca Sa'deddin Efendi'ye göre, Karamanogıu ıbrahim Bey
Macar Kralı'na mektup göndererek, Türk padişahının aklını ka­
çırdıgını, Saruhan (Manisa) ilinde dag bayır dolaşarak gününü
gün ettigini, padişahlıgı cahil ve te<;rübesiz bir çocuga bırak­
tığını, bu sebeple kolayca ezilebilecegini bildirdi. Gerçekten,
Karamanoğlu kendisinin Sultan Murad'la banş yaptıgmı, ondan
başkası için bu anlaşmanın geçerli olmadığını iddia ediyordu.
1444 yılında Macaristan ve Lehistan (müşterek krallık)
başta olmak üzere büLÜn Avrupa devletleri Osmanlılar'a karşı
Haçlı seferi açtılar. Esas kuvvet Macaristan'a aiddi, diğer devlet­
ler ufak birliklerle katıldılar. Venedik Cumhuriyeti ile Papahk
donanmalannı Haçlılar'ın emrine verdi. Eflak Voyvodası da on­
lara katılmıştı. Böylece yüzbin kişi civarında bir ordu kuruldu.
Bu ordunun başkumandanı Macar Kralı Ladislas , akıl hocası ise
Hunyadi Yanoş'tu. Zafer kazanıldığında Hunyadi'ye Bulgar Kral­
lıgı verilecekti.
Haçlı Ordusu Tuna'yı geçip Bulgaristan'a girdi. Niğbo­
lu'ya kadar geldiler, fakat Nigbolu muhafızı Fırlız Beyzade Meh­
med Bey kaleyi kuvvetle m üdMaa edip vennedi. Haçlılar burada
oyalanmayı uygun gönneyip ileri yürüyüşe devam ettiler.
Türk tarafına gelince, devlet büyükleri bu sırada çok
genç bir padişahın bu işin üstesinden gelemeyeceğini düşün­
müşler, Padişah'a babasını davet etmesini teklif etmişlerdi. Sul­
tan Mehmed istemeye istemeye bu daveti yaptı, ama babası gel­
medi. Bu defa:
"Eğer ptıdişah sen isen gel ülkeni kurıar; eğer padi­
şah ben isem o zaman emrediyorum , ordunun başına
,
geç!"
şeklinde bir mektup gönderdi. S ultan Murad acele Manisa'dan
kalkıp Edirne'ye geldi, orduyu toplayıp başına geçti ve düşmanı
karşılamak üzere yürüdü. Türk ordusunun mevcudu kırk ile elli
bin arasındaydı.
228(farihtc Türkler
Haçlı Ordusu ile Türk Ordusu Yama'da karşı karşıya gel­
diler. Hunyadi Yanoş'un tavsiyesi üzerine Haçlılar insiyatifi al­
dılar ve taarruza başladılar. Taarruza uğrayan Türk sa� kanadının
başında Anadolu Beylcrbeyi Karaca Bey bulunuyordu. Şiddetli
düşman baskısı karşısında sa� kanadımız çekilmeye başladı . Ka­
raca Bey yanına birlik kumandanlarını alarak askerin çekilme­
sini önlemek ve onları cesaretlendirmek üzere ön sa[ta savaşa
girişti. Onun bu kahramanlığı sağ kanadı bozularak imha edil­
mekten kurtarmış, ama kendini kurtaramamıştı. Karaca Bey bir
elinde kılıcı ile toprağa düşüp eccl şerbetini içti. Yeniçeri Sek­
banbaşısı Doğan Ağa da onun ardından AlIab katına uçtu. Düş­
man bu defa sol kanada hücum etti. Sol kanat da yavaş yavaş
geri çekilmeye başlamıştı. Pildişah merkezde kapıkulu askeriyle
birlikte kımıldamadan duruyordu. Beylerin çoğu durumu endışe
verici görmekle birlikte, bazıları ısrar ve sebfıt etmek gerektiği­
ni söylediler. Bu arada düşman zafer sarhoşluğu ile büyük bir
halfı yaptı; geri çekilen Türk kollarının üzerine hücum edeceği­
ne, onları savaş-dışı bıraklığını sanarak artık netice almak üzere
Türk ordusunun merkezine h ücum eııi. En önde Macar Kralı
Ladislas çılgınca at tepiyor, Sultan Murad'ı kendisi esır almak
istiyordu. B ütün Haçlı ordusu Niğbolu'nun intikamını alma hır­
sıyla coşmuştu. Kral'ın arkasında en seçme birlikler vardı . B un­
lar bizim merkeze epeyce yaklaştıkları zaman Türk kanalları ka­
panmaya başladı. Macar Kralı bir anda kendisini Yeniçeriler'in
karşında bulmuş, sağı ve solu da Türkler'le çevrilm işti. Kral'ın
çevresindeki en seçme muhMız şövalycleri yeniçerilerin topuz
ve balta darbeleri altında bir bir yere yıkıldılar. Koca Hızır adlı
bir yeniçeri Kral Ladislas'ın atının ayağma bir kılıç çalınca Kral
atla birlikte yere kapaklandı, Hızır Ağa hemen tepesine çullanıp
aman vermeden başını kesti. Ladislas ıncil üzerine yaptığı ye­
mıni bozmuş, hem kendi dindaşı, hem Müslümanlar'dan nice
insanın kanına giren bir savaşa yol açmıştı. Başını bir mızrağa
takıp sancak gibi kaldırarak düşman üzerine yürüdüler. Daha
Türk çenberi daralmaya başladığı anda Hunyadi Yanoş işin bit­
tiğini farketmiş ve kaçmaya başlamıştı. Kral'ın kesik başı Hı­
ristiyan ordusuna büsbütün maneviyat bozukluğuna yol açtı.
Tarihte Türklcr/229
Akşam karanlıgına varmadan büyük Haçlı ordusunun
üçte ikisi esir edilıniştİ. Kaçan Hunyadi'nin yakalanması için ar­
kasından Davud Paşa'yı gönderdiler. Türk ordusundan Anadolu
Beylcrbcyİ Karaca Paşa ile Tim urtaş Paşa-zade Umur Bey'in og­
lu Osman Bey ve bunların yanında ikiyüze yakın kimse şehid
olmuştu.
S ultan Murad bütün İslam ülkelerine zafernameler gön­
dererek İslam'ın bu büyük zaferini müjdeledi. Mısır'da cam i ler­
de Türkler'in zaferi kutlanmış, Sultan Murad' ın yüce adı hutbe­
lerde "A llah Yolunda Mücahid, Emırü'l-Mü'minın" olarak anıl­
mı ştır. S ultan M urad Edirne'ye döndüğünde resmı sıfatı padişah
de ğil , başkumandandı. Devlet ileri gelenleri arası nda şiddetl i bir
hizipleşme vardı ve bazıları Ş ehzfıde Mehmed'i , bazıları Sultan
Murad'ı tutuyorlardı. Askerin de diretmesi üzerine Sultan Murad
tekrar padişfıh mm edildi, Şeh za de M ehmed lalası Zağanos Paşa
ve Şfıhin Paşa ile birlikte J\,1ani sa'ya gönderildi. Vezıriftzam
Çandarlı Hal i l Paşa S ultan Murad'ın padişahlığını istemişti ki,
bu çekişme ileride Halil Paşa ilc S ultan İkinci Mehmed arası n ­
da anlaşmazlığın büsbütün artmasına ve ni hayet Paşa'nın idamı­
na kadar gidecektir.
S ultan Murad 1 446 yılında Mora seferine çıktı. Mora o
Lfırihıe Bizans'ın İsıanbul dışında yegfıne hftk im iyet bölgesi ola­
rak kalmıştı. H unyadi Yanoş'a karşı Niş bozgununda ihmftli gö­
rüldüğü için Tokat Kalesi'nc hapse gönderilen, fakat Varna Zafe­
ri üzerine Azap Bey ' i n ricasıyla arfedilerek geri getirilen Gilzi
Turahan Bey M.ora üzerine akma gönderildi. Ardından Pfıdişah
ordu i lc varıp Korenı Kalesi'ni zapteııi. B unun üzerine Mora'nın
merkezi Paıras'ın da düşmesi düşmanı barışa mecbur elti. O sı­
rada Mora Despoıu olan B izans prensi Kostanun (daha sonra Bi­
zans İmparaıoru olacaktır) Türkler'e bağlı bir despolluk haline
gelmeyi kabul etıi.
S ultan, ertesi yıl asi Arnavud Prensi İskender'in itaat al­
tına alınması için Arnavudluk seferine çıktı. İskender, son Arna­
vud prensinin oğlu idi; ülkesinin Osmanlılar'a katılması üze­
rine kendisine sancak beyliği verilmişti. N iş muhareb es inde as­
kerleriyle birlikte Osmanlı ord usunu bırakıp Arnavudluk'a kaçtı,
230rrarihte Türkler
hi yle İle Akçahisar kalesini alıp içinde kapandı. Tekrar Hıristi­
yan dinine döndü. Osmanlı ordusu onu ortadan kaldınp Arna­
vudluk işlerini yoluna koymak üzere iken talih İskender'e yar­
dım etti. Hunyadi Yanoş yeni bir Haçlı ordusu toplayarak Tür­
kiye'ye tekrar saldırına hazırlıklan içindeydi.
Gerçekten, Macaristan Kral Naibi olan Hunyadi Yan oş
bu defa Türkler'in mutlaka ma11;lub edilecekleri iddia ve ümidiy­
le Almanya, Macaristan ve Lehistan birliklerine Ellak, B uı1;dan,
Sicilya ve Amavudluk'tan da asker katmak s uretiyle yüzbin ki­
şiye yakın bir ordu toplamıştl. Bu ordu önce kendileriyle işbir­
li11;i yapmayan Sırbistan topraklarına girerek akla gelmedik zu­
lüm ve işkenceler yaptı. Sonra güneye indiler ve Kosova'ya ka­
dar geldiler. Murad Hudavendigar'ın isyan etti11;i için gözlerini
mil çekilen o11;lu Savcı Bey'in oı1;lu Davud Bey de bunların ara­
sındaydı; Haçlılar Davud Bey'e Türk padişahlığı vadetrnişlerdi.
Sultan Murad Kosova'da düşmanı karşıladı. Bu defa or­
duda Karamanoı1;lu'nun gönderdiği asker de vardı.
17 Ekim 1448 sabahı savaş başladı. Mihaloğlu Hızır,
Turahan ve İsa Beylerin akıncı kolları düşmanın birliklerini bir­
birinden uzaklaştırmak ve toplu halde zırhlı hücum yapmalarını
önlemek üzere buldukları her boşluga yıldınm hızıyla dalışlar
yapıyorlardı. Bu savaşta Türk ordusunun taktiği düşmanın hü­
cum insiyatifini iyice kıtdıktan sonra taarruza geçmekıi, çünkü
Haçlı ordusu Türkler'den çok kalabalıktı. Türk topçu atışları da
düşman birliklerini dagıtmakta hayli etkili oldu. Böylece akşam
karanlığına kadar Haçlılar'ın bütün güçleriyle yüklenmelerine
rağmen Türk ordusu yerinden kımıIdamadı. Gece her iki taraf
kendi mevzilerine çekildi, fakat ön hatlarda savaş sabaha kadar
devam etti. Ertesi sabah Haçlılar tekrar çılgınca taarruzlara baş­
ladılar. Hunyadi Yanoş bir an önce Türk merkezine vanp pa­
dişahı yakalamak için birbiri ardına kuvvet sevkediyor, fakat bu
birlikleri Türkler'in topçu ateşi ve akıncıların şaşırtma taktikle­
riyle darmadağın olup geri çekiliyorlardı. NihAyet Haçlı ordusu
zırhlı süvarilerini toplayıp bunlan domuz topu gibi yanyana,
omuz omuza getirerek merkeze bir hücum yap't ı. Sipahiler iki
yana ayrılarak bunlara yol verdiler, sonra arkalarına dolandılar.
Tarihte Türkler/23 ı
Padiştıhın etrafında yeniçeriler demir şişlerden bir duvar örmüş­
lerdi; azap askeri ise önce ok yagdırıp kafirin gözüne dünyayı
dar euikten sonra kargılarla hücum etti. Düşmanın arkası sipa­
hilerle, iki yanı yeniçeri ve azaplarla, ön tarafı, yani Türk ordu­
sunun arkası ise ordu agırlıklarıyla kuşatılmıştı. Balta, topuz,
süngü, kargı ve kılıçla akşama kadar kırılan kırıldı, geri kalan
esır oldu. Hunyadi yine selameti kaçmakta buldu. Ölenlerin ara­
sında pek çok Hıristiyan asilzadesi vardı; Lehistan Prensi esir
düşmüştü, fakat kendini gizlemiş ve satılarak kurtulmuştu. Çek
Prensi kendileriyle hiçbir düşmanlııtımız olmadııtı halde bize si­
lah çekip bunca kan dökülmesine sebep olduıtu için padişahın
emriyle idam edildi.
Bu savaşta padişahın yanında Şehzfıde Mehmed de vardı.
Savaşta bulunup bir de esir alan tarihçi Aşıkpaşa-zade Dervış
Ahmed'in anlatugına göre, Karamanogıu anlaşma geregince Os­
manlı ordusuna asker göndermiş, ama bunları askerlikle ilgisi
bulunmayan Turgudlu Türkmenleri'nden seçmişti. "Ka/ıak eyer­
li, yırtmaç kürklü, örmeç kuşaklı, kabalak dülbendU, kayış
üzengili, ipten kılıç bağlı " bu köylüleri görünce padişah "Bizim
ordunun bir maskarası eksikıi" dedi.
Sultan Murad Edirne'de 1450 yılında ogıu Şehzade Meh­
med ile Dulkadırogıu S üleyman Bey'in kızı S itti Mükrime Ha­
tun'un düğünl �rini yaptı.
145 1 yılı Ş ubaCında S ultan Murad Han Edirne'de Hak­
kın rahmetine kavuştu. Henüz elli yaşına varmamıştı. Babası
Çelebi S ultan Mehmed gibi onun kısa hayatı da büyük dertler
ve ıztıraplar içinde geçmiş, ama bütün bu sıkıntıların sonu her
ikisi için de şan ve şereOe bitmişti. Öleceğine yakın ahiret ha­
zırlıklarını yaptı. Eski Osmanlı tarihçilerinin bildirdiğine göre,
Emir Buhan dervişlerinden biri yolda kendisine yakında ölccegi­
ni haber vermişti. B ütün esirlerini azad eui ; vezirlerini ve bey­
lerini çağırıp hepsine siyasi vasiyyetini bildirdi. Oglunun tahta
çıkarılmasını istiyordu. Cenazesinin Bursa'ya götürülüp orada
defnedilmesini vasiyyet etti;
üstünü kapatmamaların ı , mezar
topragının hep Allahın rahmetiyle sulanmasını istiyordu. Tür­
besinin kubbc tepesini açık bırakular, y üzlerce yıldır o mübarek
kabir toprağından rahmet damlaları eksik olmaz.
232(farihtc Türkler
Kendisine kadarki Osmanlı S ultanlan içinde ilim ve
Türk dili ve Türk
edebiyatı onun yüksek h immetiyle alun bir devir yaşadı. Onun
san'atta onun derecesine kimse erişemezdi.
zmnanına kadar devletin dili Türkçe olmakla birlikte resmi sicil­
lerin ço�u Arapça yazılmaktaydı; ondan ıtibaren bütün kayıllar.
Türkçe tutuldu. Büyük şark klasikleri onun emriyle Türkçe'ye
çevrildi; şftirler, fılimler, san'alkarlar onun gölgesinde sıgınak
buldular. Halkına karşı adil ve merhametli, düşmanlarına karşı
son derece dürüst davrdnırdı. San 'atkar ve derviş mızacı yüzün­
den dünya saltanatın ı bırakmaktan hiç çekinmemişti.
Ölümü, Şehzade Mehmed Manisa'dan gelinceye kadar
onüç gün gizli tutuld u. Vasiyyeti üzerine bir Perşembe günü
B ursa'ya getirilen cenazesi Cuma günü defnedildi.
Sultan İkinci Mehmed Han
(Fatih)
S ultan Mehmed Edirne'de tahta oturduğu zaman ondokuz
yaşındaydı. Daha önce kısa bir padişahlık tecrübesi geçirm iş,
uzun süren sancakbeyliği sırasında ise devlet işlerini hakkıyle
öğrenm işti. Babası onu devrinin en büyük filimlerini ve san 'at­
karlarını yanına vererek yetiştirm işli. O güne kadar b irikmiş
devlet tecrübesi ile S ultan Mehmed'in dehası bir araya gelince
bundan Osmanlı İmparatorluğu denilen ve tarihte bir eşi daha
görülmeyen "Yüce Devleı" (Devlet-i A liyye) ortaya çıkmıştır.
Onun tahta çı kmasıyla birl ikıe Karamanoğlu derhal Osmanlı
topraklarına saldırdı ve kendisinin Sultan M urad'la anlaştığını,
bu anlaşmanın onun ölümüyle sona erdigini iddia etti. Ve yine
her zamanki gibi üzerine asker çekilince her zamanki gibi Ta­
şeli'ne kaçtı, her zamanki gibi şe[ftatçılar gönderdi, ve her za­
manki gibi gasbettigi toprakları tekrar Osmanlı'ya geri ver­
mek şartıyla a[[edildi.
Tarihte Türkler/233
Sultan Mehmed'in Karamanlı i lc uğraşaclli<. vakti yoktu;
onun gönlünde bir aslan yatıyordu: Bizans. Onu ortadan kaldır­
makla Roma İmparatorluğunun bütün mırasını eline geçirmiş,
bir "Dünya Devleti" kurmuş olacaku. Atası, dedesi hep bu işi
halletmek istemişler, ama Bizans'ın bir senbol Mlinde birleştir­
diği Hıristiyan Dünyasıinın Haçlı akınlan yüzünden bir türlü
fırsat bulamamışlardı. İstanbul daha önce İslam-Arap orduları
tarafından da kuşatıldığı halde bir sonuç alınamamıştı. İsHım
Dünyası'nın gözünde İslam'ın Hıristiyanlığa üstünlüğünü tem­
s'iI eden bu fetih, Peygamberimizin şu sözleriyle de kutsal bir
nitelik kazanmış oluyordu:
"1stanbul (Kostantiniye) niutlaka fetholunacaktır;
onufetheden hükümdar ne mübarek hükümdardır, ve onun
askeri ne mübarek askerdir".
Böylece İstanbul'un Bizans'tan Müslümanlar'a geçeceği
de müjdelenmişti.
Saltanatının ikinci yılında bütün gücünü İstanbul ku­
şatmasına verdi. lik iş olarlli<. büyük dedesi Yıldırım Han'ın yap­
tırdığı G üzelcehisar'm (Anadolu Hisarı) karşısında, Rumeli ya­
kasına bir kale yaptırdı. Boğaz'ın en dar iki yakasına hakim
olan bu kaleler sayesinde Karadeniz yoluyla Bizans'a yardım
gelmesi kesinlikle onleniyordu; bu kalelerden atılacak güııe­
lerden hiçbir gemi kurtulamazdı. Şimdi bile Boğaz üzerinde
bütün haşmet ve heybetiyle duran bu büyük kalenin dört ila beş
ay gibi kısa bir zaman içinde yapılmış olması akıllara hayret
verecek bir iştir, ve o zamanki Türk iradesi'nin kudretini göster­
mesi bakımından önemlidir. Kalenin yapılışında bizzat Sultan
Mehmed ve vezirleri bulunmuş, işçileri teşvik ve onlara yardım
etmişlerdir. Kale bitince Firuz Ağa dörtyüz askerle m uhafız ta­
yin Cctildi.
Sultan Mehmed o kışı Edirne'de geçirdi, kuşatma hazır­
lıklarını tamamlamakla meşgul oldu. B u çalışmalar Padişah'ın
başkanlığı altında yürütülüyor ve askerlik san'atına önemli ye­
nilikler getiriyordu. Padişfıh uzun bir kuşatmayı göze almış,
bunun için muhasara topları döktürmeye başlamıştı. Top Avru­
pa'da ilk defa İtalya'da kuııanılmış, sonra Türkler de özellikle
Ikinci Kosova Meydan savaşında bumlan fayclalanmışlanlı. «'; 1 ·
234/farihte Türkler
kat o çagda top daha çok gürültü çıkarmak ve onahgı toza-du­
mana bogmaya yarıyordu; güllcleri henüz büyük te'sir yapacak
mahiyetle degildi. Ayrıca mesafe ve hedef ayarlaması bakımın­
da" çok ilkeIdi. İşte Sultan Mehmed Edirne'de bütün bu kusur­
ları giderecek m ühendislik hesapları ve döküm teknigi üzerinde
çalışmalar yaptırdı, hatta hesapların ço�unu kendisi yapıyordu.
1 453 kışı sona erdiğinde Padişah hazırlıklarını bitirmiş­
ti. qazi Turahan Bey ile o�uııarım Mora üzerine akına göndere­
rek oradan yardım toplanmasını önledi. Dayı Karaca Paşa'yı İs­
tanbul tarafına öncü gönderdi ve Paşa surlara kadar olan B izans
kasabalarım işgal edip Padişah'ın yolunu açtı. Toplar Edirne'­
den getirilip surların karşısına yerleştirildi, Padişah da gelip
Topkapı surları karşısına büyük otağını kurdu. Ortaçagı sona
erdiren büyük fetih başlıyordu.
Bu arada Bizans imparatoru Avrupa'nın her yanına haber
salıp Türkler'e karşı şehrin müdafaasında onlardan yardım iste­
mişti. Ardı ardına yedikleri büyük darbelerden sonra kolay ko­
lay bellerini do�rultamaz h:ile gelen Avrupalılar ciddi bir yar­
dımda bulunamadılar. En büyük yardım Ceneviz'den geldi; İs­
tanbul'un müdMaa kuvvetlerinin başına da Cenevizli kumandan
Jusliniani getirildi. Bizans'ın başında gayet degerli bir impara­
tor vardı , fakat memleket içten bölünmüş durumdaydı. Devletin
zayıf düşmesi Katolik dünyasının iştahını kabartmış, Katolik­
ler Ortodoks B izans'ı ellerine geçirmek için onun güçsüzIüğünü
alabildiğine istismar etmişlerdi. O kadar ki, bunların baskısın­
dan ve şirretliğinden bıkan halk, şehirde kardinal şapkası gör­
mektense Türk sarıgı görmeyi tercih eder hale gelmişti. B izans
başbakam Lukas Notaras ile Ortodoks Patriği Genadyos da
Türkler'i tercih edenlerin arasındaydı.
Nisan ayının ilk haftasında kuşatma başladı. S urların
etrafında iki tonluk güllcler atan büyük topların gümbürtüsü
ortalığı velveleye ve dehşete salıyordu. Bizans donanması Ha­
liç'te toplanmıştı, Bogaz'a ve Marmara'ya B altaoğlu S üleyman
Bey kumandasındaki Türk donanması hakimdi. Bizans emrinde
Venedik, Ceneviz ve Papalık savaş gemileri de vardı. Venedik
ve Ceneviz ticaretle geçinen büyük kolonİ devletleri olduğu
Tarihte Türkler/235
.
için, Bizans gibi bir Hıristiyan devletin ortadan kalkması, onların Doğu Akdeniz ve Karadeniz'le bütün bağlarını koparabilir­
di. M�ttefik donanmanın önü Haliç'i kapatan büyük bir demir
zincirle emniyete alınmıştı.
Oniki günlük bir kuşatınadan sonra Sultan Mehmed 1 8
Nisan'da umumi hücum emri verdi. Fakat B izans'ı savunanlann
büyük gayreti karşısında bu hücfımdan sonuç alınamadı.
Üstelik iki gün sonra Bizans'a yardıma gelen Ceneviz ve Mora
bandıralı beş gemi Türk donanması tarafından durdurulamamış,
bu gemileri Bizanslılar Haliç'in zincirini açarak içeri almış­
lardı. Çok sinirlenen Sultan Mehmed, rüzgann ters esi şi maze·
retini kabul etmeyerek Baltaoğlu'nu azıetti, yerine Hamza Bey
getirildi. Bizans'ın elinde kuvvetli bir donanma bulunmakla bir­
likte Haliç'te habsolmuş durumdaydı; Kaasımpaşa sırtalarındaki
Türk topçuları devamlı oraya top yagdırarak göz açtırmıyor­
lardI. Bu arada Sultan Mehmcd İstanbul'u denizden de kuşatmak
üzere hafif gemilerden teşkil edilmiş bir donanmayı yüzlerce
manda ve binlerce askerle kızaklar üzerinde Tophi'me-Tepebaşı
yoluyla karadan Haliç'e geçirdi. Bir gece içinde Bizanslılar göz­
lerini açtıkları zaman neye uğradıklarını şaşınnışlardı. Gerçek­
ten, dünya wihinde o güne kadar böyle bir fikir ve başarı hiç
kimseye nasib olmuş değildi. '
Avrupalılar boş durmadılar, Karamanhlar boş durmadı­
lar. Sultan Mehmed'e gelen Avrupa elçileri büyük bir Haçh
kuvvetinin hazırlanmakta olduğunu söyledilerse de, Pfıd işah'ın
çok kuvvetli istihbaratı olduğu için bu tehdide kulak asmadı.
Fakat Venedikliler Karamanoğlu 'ile anlaşmışlar, Osmanlı'ya
iki koldan saldırınayı kararlaştınnışlardı. Venedik diğer Avrupa
ülkelerinin de katılmasıyla büyük bir takviyeli donanma kur­
muştu. Bununla Çanakkale Boğazı'ndan gelip Türk kuvvetle­
rine hücfım edecek, Karamanoğlu İbrahim de Türk ordusunu ka­
radan, arkadan vuracaktı. Ma'mfıfih bu haberler Türk ordusunda
uzun süren bir kuşatma savaşının verdiği bezginlikle birlikte
moral sarsılmasına yol açmaya başlamıştı� Muhasaranın baştan
beri aleyhinde olan bazı devlet adamları -ki Vezirİazam Halil
Paşa bunların başındaydı- da Haçlı taarruz u haberlerini kendi fi­
kirlerinin doğruluğuna bir delil saydılar.
236/farihte Türkler
Padişah'ın hocası büyük m utasavvıf Akşemseddin ona
bu büyük işte çok yardımcı olınuş, manevi güç vermişti. Bir
gece rüyasında Peygamberimizin sancakdiirı olan ve İslam ordu­
su İstanbul'u kuşattığı sırada ko\cra salgınından orada ölen Eba
Eyyub Ensari Hazretleri'nin kabrini görmüştü. Ertesi gün ken­
d isine gösterilen yer kazıldığı zaman Eyyub el-Ensari'nin naşı
ortaya çıktı. Bu haber Türk ordusu içinde büyük bir manevi
coşkunluk yaratınış, şehrin [ethedileceğine bir ilahi müjde sa­
yı lmıştı . B izans'ın da dayanma gücü artık sonuna gelmişti;
müdhiş Türk toplarının surlarda açtığı gedikler Bizans askerinin
ve halkının insanüstü gayretlerine rağmen kapatılamıyor, biri
kapalılırken öbürü açılıyordu.
Nihayet o kutlu gün geldi. 29 Mayıs ı 453 günü sabah
namazından sonra Sultan Mehmed bütün kumandanıarı huzuru­
na çağırdı, büyük taarruz için son planlarını anlattı ve son
emirlerini verdi. Bunlar birliklerine dönüp herkese ne yapacağı­
nı bildirdiler ve muhiirebe düzeni aldılar. Türk ordusunda her za­
man olduğu gibi, gazııeri savaşa teşvik eden ve onlarla birlikte
çarpışan pekçok derviş vardı; bu AIIah erleri Peygamberimilin
müjdelediği kutlu [etihte bulunmak ve belki orada şchıd olabil­
mek için mem leketin dört tarafından kopup gelmişlerdi. Hepsi
de birer hücum kolunun ön safına girip şehre ilk adım atmanın
şerefine kavuşmak arzusuyla yanıyordu.
Mehter hücum havalan çalarken Türk alaylarından dalga
dalga tckbır sesleri yükseimeye başladı. Bu tekbirler önce sabah
meltem i gibi ruhları büyüleyici bir dalga hfılinde ordu safların­
dan B izans surlarına doğru yayılırken, biraz sonra dın ve devlet
yolunda ya şehid , ya gazi olmak üzere atılanların ağzında kutsal
bir savaş nftrası haline gelmiş, köhne B izans'ın yüreğine korku
salmıştı. B izans kanının son damlasına kadar direniyor, Türk
ise kanının son damlasına kadar savlct ediyordu.
Asıl hücum Topkapı tarafındaki surlar üzerinde yapıldı,
çünkü en ağır toplar buradaydı ve büyük gedikler burada açıl­
mıştı. B izans imparatoru da en kuvvetli birliklerini buraya top­
layarak savunmaya çalışıyordu. B izans'ın elinde "Rum Ateşi"
denilen ve ne olduğu çok gizli tutulan, üzerine su dökülünce da-
Tarihte Türkler/23?
ha kuvvelle yanan bir madde vardı k i , bununla Türk askerine
çok kayıp verdiriyorlardı. Nice yiğit surlara tırmanırken şehidlik
şerbetini içLi. Nihayet Topkapı civfırında surun üzerine ktrkelli
kişilik bir Türk birliği çıkmaya m uvaffak oldu. Henüz öbür ta­
rafların bundan haberi yoktu. İçlerinde Ulubadlı Hasan adlı bir
er surun üstüne Türk sancağını dikti. Bizanslı lar büyük bir tela­
şa kapılmışlar ve Ulubadlı'nın üzerine ok yağdırmaya başlamış­
lardı. Ulubadlı orada şehid oldu, fakat sancağı bırakmadı. Üze­
rinde İslfım'ın senbolü ay resmi ve altında "Allahtan başka ilah
yoktu.r " (U ilahe iHallah) yazılı Türk bayrağını gören Osmanlı
askeri de surun üzerine yetişmişli. Ulubadlı'nın fethettiği burç­
tan yüzlerce Türk askeri akın etmeye başladı. Şimdi artık A lla­
Iıü
ekber sesleri surların gerisinden de geliyordu. İçeri giren as­
kerin bir kısmı d üşmanı kıra kıra şehre doğru ilerlerken , bir kıs­
mı sur kapılarını açtı ve b üyük Türk ordusu İstanbul'a gird i .
General J ustiniani daha önce yaralanmış ve artık b i r ü m i d kal­
madığını görerek gemi i lc şehri terketmi şti. İmparator, yanında
iki prensle bizzat başkumandan lık yapıyordu. O kargaşalık sıra­
sında bir azap askerinin kılıç darbesiyle ö l üp giuiği anlaşıldı,
ama cesedi bul unamadı.
Eski tari hlerimiz feLhin bir m übfırck Cuma günü olduğu­
nu yazarlar. Artık adı
"Fatih " diye anı lacak olan S ultan Meh­
med şehre büyük bir alayla girdi. B i zans halkı yol boyunca bu
büyük padişfıhı görmek için sabırsızlanıyordu. Sultan M ehmed
hocası Akşemsedd'in'e duyduğu büyük saygı yüzünden onu ken­
di önünden yürütmüş, halk Akşemseddin'i padişah zannederek
atmın ayaklarına kapanmaya, üzerine güller aunaya başlam ıştı.
Arkadan henüz yinnibir yaşında olan S u l tan görününce hayret­
ten kendilerini tutamadılar. S ultan Mehmed doğruca Ayasof­
ya'ya gitti. Türklcr bir yeri fethcd ince oranın en büyük mabedi­
ni "Fetih Hakkı " olarak camie çevirirlerd i , bu cami Türk hfıki­
m iyetinin senbolü olurdu. O gün Ayasofya'da Cuma namazı kı­
lındı, S ultan Mehmed adına hutbe okundu. Böylece Türk varlı­
ğının, Türk kültür ve medeniyetinin en b üyük eseri olan İstan­
bul bizim oldu.
238/farihte Tilrkler
İ stanbul'un fethi Ortaça�'ın sona ermesi ve Yeniça�'ın
başlangıcını belirleyen önemli hadiselerden biri sayıhr, bu yüz­
den Fatih S ultan Mehmed "ça� açan" bir p1ldişahtır ki, hiçbir
devlet başkanına böyle bir şeref nasib olmuş degildir. Ortaçağ'­
ın en önemli özellikerinden biri kuvvetli merkezi devletlerin
yerine feodal hükümdarlıkların hakim olmasıydı. İ lk defa Fa­
tih'i geliştirdi�i ve uyguladı�ı kuşatma savaşı sayesinde artık
müstahkem kalelere sığınan feodal hükümdarların sonu geldi,
çünkü kaleler topla yıkıhyordu. Böylece büyük siyasi birlikle­
rin kurulması mümkün oldu. Fatih, çeşitli soy, din ve mezhep
gruplarına karşı yapılan muamele konusuna getirdiği yenilikle
de Ortaçağı sona erdirmiştir. Ama Yeniçağ'ın din ve mezheb
hürriyetini Avrupalılar ancak çok sonraki tarihlerde benimseye­
ceklerdir. Yeniça�'ın bir başka özelliği, İ stanbul'un fethiyle
Roma İ mparatorluğu'nun sona erdirilmiş olmasıdır; çünkü Bi­
zans aslında Roma İ mparatorlugu'nun devamı olarak ayakta du­
ruyordu.
Türkler İ stanbul'u aldıklan zaman şehir harab olmuş
haldeydi. Haçh seferleri sırasında Latinler'in şehri işgal ve yag­
ma ettikten sonra orada bir de Latin hakimiyeti kurmalan, İ s­
tanbul'u bir daha belini dogrultamaz hale getirdi. Latinler kili­
selerdeki altın ve gümüş şamdanıara kadar herşeyi yagma etti­
ler, halta S ultanahmet'teki sülunun bakır çerçevelerini bile
alun zannederek söktüler. Sonraki tarihlerde B izanslılar şehre
tekrar hakim oldular, fakat İmparatorluğun gitgide zayıflaması
ve gelir kaynaklarının kuruması yüzünden imar yapılaınadı.
Ö yle ki, Türkı r geldikleri zaman Bizans İ mparator Sarayı'nın
e'
bile oıurulamayacak halde bulunduğunu görmüşlerdi. Fatih ilk
iş olarak şehrin yeni baştan imannı emretti.
İ stanbul'un fethinden sonra Osmanlı Devleti'nin ilk he­
defi B izans İmparatorluğu'nun kalınularını temizlemek oluyor­
du. Bu arada İ mparatorluk sahasında kalmakla birlikte Venedik
ve Cenevizliler'e aid bulunan yerler de vardı. Fatih ilk iş olarak
o tarihlerde önemli bir liman olan Enez'i aldı; yine Cenevizli­
ler'e aid olan Galata, İ stanbul'un fethi ile birlikte ilhak edil­
mişti. Sonra Ceneviz'in Karadeniz'deki önemli limanı olan Ke-
Tarihte Tilrkler/239
fe'ye bir donanma gönderildi; Ceneviz Osmanlılar'a vergi ver­
mek sfıretiyle Kefe'yi kurtarabildi. Donanma 1455 ve 1456 yıl­
larında Ege üzerine yapLI�1 iki seferde Bozcaada'nın yanına Ta­
şoz, lmroz, Limni ve Semadirek adalaom da katarak döndü; Mi­
dilli vergiye baglandı, Rodos'a çıkanna yapıldı.
1455 yılında Bogdan Prensligi Osmanlı Devleti'ne bag­
lanmayı kabOl eui. 1456 yılında Fatih, Sırbıstan bölgesinin ki­
lidi olan ve Macarların elinde bulunan Belgrad'ı almak üzere bir
sefer tertibledi. Belgrad'ın kaybı Avrupa için çok büyük bir dar­
be olaca�ından, birçok Hırıstıyan ülkeler şehre yardımcı kuvvet­
ler gönderdiler; meşhur Macar kahramam Hunyadi Yanoş da ka'
lenin savunmasını bizzat üzerine aldı.
Türk toplannın Belgrad kalesinde açtıgı gediklerden ya­
pılan hücfımlar Macarlar'ın şiddetli direnmesi yüzünden sonuç
vermiyordu. Bir ara Fatih, azap askerlerinin geregi kadar gayret
göstermeyişlerine kızarak bir gedik önünde yapılan savaşa bizzat
karıştı, elinde kılıcı ile Macar askerlerine hücfım edip üçünü
öldürdü. Fakat iki yerinden yaralamnca yetişen kumandanlar ta­
rafından binbir yalvarma ile geri çekildi. Dizindeki yara ata bin­
mesine engel oluyordu. Onun sıhhatİnden endişe eden kuman­
danlar muhasaranın kaldınlmasını istediler.
Bu çetin muharebede bizden de Macarlar'dan da kuman­
danlar canla başla savaşmışlardı. Bizden Rumeli Beylerbeyi ile
Yeniçeri Agası şehid oldular, Macar tarafından da Hunyadi Ya­
noş aldığı yaralardan sonra fazla yaşamadan öldü. Macarlar Belg­
rad muhasarasının başansından cesaret alarak sonraki yılda Sır­
bıstan'a yeniden baskın yapmaya kalktılar. Bunun üzerine Fa­
tih, vezıriazam Mahmud Paşa'yı Sırbıstan'a gönderdi, kendisi
Mora seferine çıktı. Mahmud Paşa 1459'da Semendire'yi feıh­
ederek S ırbistan'a bal1;lı devlet statüsünden çıkardı, doğrudan
dol1;ruya Türk topraklanna katlı.
Fatih, 1458'de Mora'ya yaptlgı seferde, Mora'nın bir
kısmını ilhak ederek merkezi Patras (Balyabadra) olan bir sancak
haıine getirdi, diğer kisımlanm oranın hakimi bulunan iki Pale­
olog (son Bizans Hanedam) Prensi'ne verdi. Fakat bu iki prens
hem birbirleriyle mücadeleye giriştikleri, hem Venedik'le iş-
240ffarilıle Türkler
birlip;i yaptıkları için 1 460'da Mora tamamiyle Türk toprakla­
rına katıldı.
Geriye Komnenos Hancdam'nın elinde bulunan son Bi­
zans kalesi, Trabzon Rum İmparatorluğu kalıyordu. Karadan ve
denizden asker çıkaran Fatih önce CandaroğuIIarı topraklarına
girerek Candarogıu Beyliği'ni ülkesine kattı. Candaroğlu lsmaıı
Bey ülkesini savaşsız teslim ettiği için Fatih tarafından kendi­
sine sancak bcyliği verildi.
Fatih buradan Trabzon üzerine yürüdü. B izans 1 204 yı­
lında Haçlı Latinler'in eline geçtiği zaman Bizans prensIerinden
Alcksiyus Trabzon'a gitmiş ve orada Komnenoslar Hfınedanmı
kurmuştu. Bir ara Selçukl ular'a -sonra tıhanl ılar'a- tabi olan
Trabzon Rum Devleti, son zamanlarda etrafı tehdid eden iki
Türk Devleti'yle, Karakoyunlu ve Akkoyunlular'la iyi geçin­
meye çalışmış ve her iki hfınedfına da kız vererek akraba ol­
muştu. Karakoyunlu Cihanşfıh onların dfımadı olduğu gibi, Ak­
koyunlu Uzun Hasan Bey de damftddı. Bu yüzden Uzun Hasan
Bey kendi tabiyetinde veya himfıyesinde görünen bu devletin
Osmanlı eline geçmesini hiç istemiyordu, fakat o sırada buna
mani olac,ık durumda değildi; hatta annesi Sare Hatun'u bu se­
fer sırasında Hıtih'in yanına bir çeşit elçi olarak göndermişLİ.
Trabzon Rum Devleti karadan ve denizden Osmanlı kuv­
vetleriyle çevrildiğini görünce direnmenin faydasız olduğunu
anladı ve Hnih'e teslim oldu. Fatih , hükümdar ailesini l stan­
bura gönderdi ve kendilerine çok iyi baktı. Fakat daha sonra
bunların Uzun Hasan Bey'le mektuplaşmak Osmanlı aleyhine
bir fesat kurdukları anlaşılınca idam edildiJcr.
1 462 yılında Ef1fık ve Bosna'ya iki sefer düzenlendi.
EOflk seferinin sebebi "Kazıkıı Voyvoda " diye anılan Enflk H a­
kimi'nin gerek halka gerek Osmanlı memurlarına yaptığı z u­
lüm ve işkence idi. Kazıklı Voyyoda sırtını Macarlar'a vererek
etrafa dehşet saçıyordu. Padişah onun üzerine Mihaloğlu Ali Ye
ıskender Beyler'i, Turhanop;ıu Ömer Bey'i, Eyrenosoğl u Ahmed
Bey'i ve Malkoçop;ıu Balı Bey'i gönderdi; bu narnh akıncı bey­
leri Kazıklı Voyyoda'nın ülkesini tarumar ettiler, kendisini de
Macaristan'a kaçmaya mecbur bıraktılar. Kazık1ı daha sonra ya-
Tarihte Türkler/241
kalanarak başı kesilecektir. Aynı yıl B osna'ya yapılan seferde
ise Bosna Prensliği'nin merkezi olan Yayçe alındı. 1464'de ise
Bosna'nın tamamı alınacaktır. 1462 yılınelli Midilli Adası da fet­
hedildi. Fakat o sırada yeni bir Karaman gailesi çıktı. Karaman­
oğlu İbrahim Bey Haçlı devletleriyle yaptığı anlaşmaları uygu­
layamadan ölmüştü; iki oğlundan Pir Ahmed ilc İshak Beyler
birbirleriyle taht kavgasına giriştiler. Birbirleriyle didişirken Ve­
nedik ve Akkoyunlu Devletleri'ylc Osmanlı aleyhine ittifak çe­
virmekıen de geri kalmıyorlardl. Hı.tih bunun üzerine Konya ve
Lfu"ende(şimdiki Karaman)'yi alıp Osmanlı ülkesine kattı; Kon­
ya'yı beylerbeyilik merkezi yapıp oğlu Mustafa'ya verdi. Pir
Ahmed Bey Niğde'ye çekilmiş, oradan Akkoyunlu Uzun Hasan
Bey'le haberleşmeye başlamıştı. Nitekim iki kardeş daha sonra
Uzun Hasan'a sığınıp onu Fatih üzerine yollamaya çalışacak­
lardır.
Uzun Hasan Bey sadece Karamanoğulları'nın değil, bü­
tün Avrupa'nın ümidlcrini üzerinde taşır hale gelmişti. Gerçek­
ten fevkalade zekl ve kaabiliyetli bir hükümdar olan Hasan Bey,
Osmanlılar için o sırada tek ci ddı tehlike idi. Avrupalılar onun
şahsında yeni bir Timur görüyorlardı. Hasan Bey Karakoyunlu
Cihanşah'ı yenmiş ve öldürmüş, Timurlular'ı da yenerek doğuda
en büyük imparatorluğu kurmuştu. Anadolu'da Kardman Beyliği .' ,
ve Trabzon Rum devletinin himayecisi sıfatıyla pekala Os­
manlılar'la bir savaşa girişebilirdi. İki taraf Osmanlı'yı boğmak
üzere anlaştı. Hasan Bey Anadolu'yu alacak, Boğazlar'dan ötesini H ıristiyanlar'a (Venedik ve Macaristan'a) bırakacaktı.
Bu arada Venedik'lc savaş devam ediyordu. 1470'de Ağrı­
boz'un fethcdi lmesi Vencdik için büyük bir darbe oldu. 1 470 ve
7 1 'de Niğde ve Alaiye de il hilk edilerek Ramazanoğulları ve
Dulkadıroğulları dışında bütün beylikler tarihten silinmiş oldu.
Gerçi Karaman fitoesi İkinci Bayezıd zamanına kadar devam ede­
cektir, ama artık Karaman ülkesi yoktur.
1 472 yılı geldiğinde Osmanlılar'la Akkoyunlular'ın bir­
birine girmesi için herşey hazırdı. Karamanoğulları'nın yanısıra
vaktiyle beylikleri elinden alınmış diğer bazı Anadolu Türk bey­
leri de Uzun Hasan'ın yanına sığınmışlar, ondan ülkelcrini kur-
242rrarihte Türkler
tarmasını istiyorlardı. Venedik'le Uzun Hasan arasında tam bir
anlaşma sağlanmış, Venedik'ten Tebriz'e ateşli silahlar taşın­
maya başlamıştı. Bu arada büyük bir Venedik filosu G üney
Anadolu sahillerine geldi ; daha evvel Taşeli'ne kaçmış bulunan
Karamanoğlu Kaasım Bey bu filoya rehberl ik ediyor, onların
önüne düşerek Osmanlı kalelerini tesııme zorluyordu. Anlaşma
gereğince alınan kaleler Karamanoğlu'na verilecek, buna karşı­
lık Karamanoğlu hem Haçlı donanmayı besleyecek, hem de as­
ker toplayıp Uzun Hasan safında çarpışacaku. Fakat Osmanlılar
küçük kuvvetlerle Karamanoğlu'nu yendiler ve Haçlı donanma
ilc Uzun Hasan arasındaki yolu tamamiyle kestiler.
Akkoyunlu hükümdarının dörtyüzbine yakın kişilik mu­
azzam bir süvari ordusu vardı. Bunun yüzbinini memleketinde
bırakıp üçyüzbin kişiyle Osmanlı ülkesine girdi. Fatih bu arada
Venedik'e barış tekIH etmiş, Mısır Sultanı Kayıtbay'a da iltifat­
larla dolu bir mektup göndererek, onların şimdilik bu işe karış­
maiarına önlemişti . Akkoyunlular'ı hiçe sayan, asıl tehlikeyi
Osmanlı'da gören MemlCıkler daha sonra Uzun Hasan'la anlaş­
maya çalışacaklarsa da iş işten geçmiş olacaktır.
Hasan Bey'in ordusu önce S ivas ve Tokat'ı işgal edip
yağmaladı. B unların karşısına gönderilen Gedik Ahmed Paşa
kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri Hasan Bey'in ol!;lu Yusufça
Mirza tarafından mağlCıb edildi. B unun üzerine Fatih büyük or­
dusuyla harekete geçmeye hazırlandı. O sırada Akkoyunlular
Konya'ya doğru yürümeye başlamışlardı. Konya'da beylerbeyi­
likle görevli bulunan Şehzade Mustafa yanına Gedik Ahmed ve
Davud Paşaları alarak ilerleyen Akkoyunlu ordusunun karşısına
çıktı. Şehzade Mustafa Osmanoğulları'nın eşine ender rastlanan
parlak şahsiyetlerinden biri idi. Beyşehir Gölü yakınında Kırdi
denen mevkide Akkoyunlu Ordusunu çevirerek imha etti. B u
korkunç meydan muharebesi , babalarından önce oğulların he­
saplaşması mahiyetindeydi ve Osmanlı Şehzadesi Akkoyunlu'­
yu ezmişti. Akkoyunlu başkumandanı ve Uzun Hasan Bey'in
oğlu olan Yusufça Mirza ile Hasan Bey'in dil!;er oğulları Zeynel
ve Ömer Bey'ler esir düştüler. Şehziide Mustafa bunları ve esir
düşen iki Timurlu şehzadeyi Fatih'e gönderdi. Osmanlı wihçi­
lerinin yazdığına göre, Uzun Hasan Bey bu oğullarını, ağırhkla­
rınca altın ödeyerek kurtarmıştır.
Tarihte Türkler/243
Ertesi yıl iki devlet arasında kesin hesabın görülmesi ge­
rekti. Fatih o zaman için tamamen modem harb usulüne göre
techız edilmiş ikiyüzbin kişiye yakın bir ordu ile Üsküdar'dan
Fırat boyuna do�ru yürüdü. Oğullarından Cem'i İstanbul'da ken­
disine vekil olarak bırakmış, Bayezid i le Mustafa'yı ordu kol­
larına kumandan yapmıştı. Şehzade Bayezıd, yanında Gedik Ah­
med Paşa olduğu halde Rumeli askeriyle sa� kanada, Şehz§.de
Mustafa ise Davud Paşa ile birlikte Anadolu askeriyle sol kana­
da kumanda ediyordu. Fatih merkez ordusunun başındaydı.
B üyük ordular karşılaşmadan evvel Has Murad Paşa ku­
mandasındaki onbin kişilik bir Osmanlı öncü kuvveti Fırat'ın
karşı yakasında Akkoyunlu ordusu tarafıridan pusuya düşülerek
mağlub edilmişti . B u savaşta Murad Paşa şehıd düştü, Akıncı
Beyi Turhanoğl u Ömer Bey de esir alındı. Hasan Bey zafçr sar­
hoşluğu içinde coşuyor, Turhanoğlu "Osmanlı bundan ibaret de­
ğildir, padişahın ordusuna hiç kimse karşı koyamaz " deyince
öfkesinden onu öldÜrlmeye kalkıyordu. Neden sonra Tercan
Ovası'nda Otl ukbeli denen yerde Fatih'in ordusuyla karşı karşıya
gelince Ömer Bey'in söylediklerini anladı. Osmanlı 'nın böyle
muazzam ve bu derecede düzenli, techızaılı bir ordu çıkaracağını
hiç hesab etmemiş, belki Karamanlılar kendisini bu husfısta
kandırmışlardı. Dalga dalga gelen Osmanlı ordusunu görünce
"Bre kahbezen, bu ne dery!ıdır" demekten kendini alamadı.
Uzun Hasan'ın dokuz oğlu vard ı. Ordu kanaılarını ve bir­
l iklerini çoğunlukla bunların emrine verdi. Bir kanadına oğlu
Zeyncı Bey, bir kanad ına büyük oğlu Uğurlu-Mehmed Bey ku­
manda ediyorlardı. Kıreli M uharebesi'nde her zamanki gibi se­
lameli kaçmakta bulan Karamanoğlu JY'ır Ahmed, Uğurlu Meh­
med Bey'in yanındaydı.
Meydan muharebesinin başlangıcında Osmanlı Şehzadesi
Mustafa Bey emrindeki Rumeli ordu suyla Akkoyunlular'ın sol
kanadına müdhiş bir hücum yaptı. Bu kanadın kumandanı olan
Akkoyunlu şehzadesi Zeynel Bey öldürüldü, onun yanında bulu­
nan Muhammed Bakır, Zeyncl ve M uzaffer Mırza adlarındaki
çağatay şehzadeleri esır alındı. ArlIk koca Akkoyunlu ordusu­
nun bir kanadı savaş gücünü kaybetmiş, perakende ve pejmürde
244(farihte Türkler
bir şekilde dağılmaya başlamıştı. Sağ kanatta ve merkez ordu­
sunda asıl büyük darbe Osmanlı topçusundan geldi. Ateşli silah
savaşını bilmeyen ve takdir de edemeyen Uzun Hasan, çok gü­
vendiği süvari birliklerinin darmadağın olduğunu gördükçe hır­
sından çathyordu. Bayındırh Tarancı Bey'in kumandasında Ali
Mirza, B ürçek, İbrahim Şah ve Gavur İshak Beyler'in öncü
kuvvetleri daha savaşın başında dağıtıldı. Nihayet Şehzfıde Ba­
yezid Bey'in Akkoyunlu merkez karargahına kadar derinleme­
sine yaptığı bir 1.aa rruz Uzun Hasan için herşeyin bittiğini gös­
tennişti. Akkoyunlu Hükümdan bütün ağırlıklarını savaş mey­
danında bırakarak yıldırım hızıyla auna binip oradan uzakJaşıl.
B inlerce Türkmen atlısının top darbeleri ve kardeş kılıç­
ları altında toprağa düşmesiyle neticelenen bu tfılihsiz savaş bir
bakıma boş yere kardeş kanının akıulmasından başka işe yara­
mamıştır. Fatih'in Doğu'da, yani zaten Türkler'in elinde bulu­
nan ülkelerde hiçbir emel i yoktu, nitekim Otlukbeli Muharebe­
si'nden sonra Hasan Bey'i takib etmemiş, ondan hiçbirşey de is­
temem iştir. Hasan Bey'e gelince, k endisinin hiyle ile oyuna ge­
tirildiğini, ancak mağl ubiyeti görünce anlamış, "Hey Karaman­
oğlu, ocağın sönsün ; benim Osmanlt'yla ne işim vardı " diye
hayıflanmıştır.
Hasan Bey bu mağlubiyetten gerekli dersi alacak kadar
kudretli ve kaabiliyetli bir hükümdardı. Tebriz'e döndükten son­
ra daha önce anlaşma yaptığı A vrupahlar'la bütün i l i şkisini
kesti. Oğullarına bir daha Osmanlı'yla mücadele eUnemelerini
vasiyet etti. B ütün gayretini devletini yeni baştan düzenlemeye
harcadl. Osmanlı teşkııatı onu hayran bırakmış, kendisi de ayni
şeyleri Akkoyunlu sahasında yapmaya niyetlenmişti. Gerçek­
ten, iki Türk ordusundan birinin öbürünü feci şekilde mağlub
eUnesi, aslında Türkmen devleti olmaktan çıkıp m odern bir im­
paratorluk haıine gelen Osman lı'nın eski siyasi ve sosyal dü­
zeni devam ettirenlere karşı ga1ebesi manasına geliyordu. Uzun
Hasan Bey bu gerçeği anlamıştı, fakat ömrü vem. etmedi.
1478
y ı lında ellibeş yaşında iken öldü. Oğullarından (Akkoyunlu ve­
liahdi) Uğurl u Mehmed Bey kendi mem lcketini terkederek Os­
manlı hizmetine girmiş, İkinci B ayezid'c dumM olmuş ve ken­
disine paşalık verilmiştir.
Tarihte Türkler/245
Otlukbeli'nden sonra Şehzade Mustafa'nın ölümü üzerine
Karaman Beylerbeyiliği'ne daha önce Kastomonu sancak beyi
olan Şchzade Cem getirildi. Gedik Ahmed Paşa Karamanlılar'ın
elinde kalan bazı Taşeli kasabalarını da aldı, fakat Karamanogıu
Kaasım Bey'i saklandığı yerden çıkaramadılar. Şehzade Mustafa'
nın ölümü Fatih için büyük bir üzüntü kaynağı olmuştu. Kılı­
cın da, kalcmin de ustası olan bu genç dahi, B ursa'ya İkinci Mu­
rad türbesi yanına defnedildi.
*
*
*
Fatih Anadolu'da işini bitirmiş, sıra şimdi kendisiyIc sa­
vaş halinde bulunan Venedik ve Macaristan ilc hesaplaşmaya
gelmişti.
Avrupalılar Uzun Hasan Bey'e büyük ümid bağlamışıar­
dı. Fakat onun yenilmesi üzerine Venedik donanması Güney
Akdeniz sahillerinden çekilip gittiği gibi, Macaristan da büyük
bir endişeye kapıldı. Nitekim Kral'ın Türk elçisine yaptığı ağır
mufıınele dolayısıyle Macaristan'ın yağmalanmasına karar veril­
miş, Mihaloğlu Ali Bey kumanda<;ında yedibin kişilik bir akın­
cı kuvveti Macaristan'a girmiştir. M ihaloğlu'nun akıncılan Ma­
caristan'ın önemli şehirlerinden biri olan Varat(Varadin)'a girdi­
ler ve hadsiz hesapsız ganlmet topladılar, otuziki bin esirle geri
döndüler. B u akında Hırvatistan ve Slovenya da çiğnenerek Türk
akıncıları Venedik kapılarına kadar dayanmıştır. Ertesi yıl Se­
mendire Sancakbeyi Malkoçoğlu Balı Bey Erdel diyfmna büyük
bir akın yaplı, binlerce esir ve hayvan sürerek düşmanın savaş
gücüne büyük bir darbe vurdu. 1475, 1477, 1478 yıllarında
Venedik tarafına ardı ardına yapılan akınlar artık Venedik'i Os­
manlı'ya karşı belini' doğrultamaz hale getirmişti. 1477 akının­
da Turahanoğlu Gazi Ömer büyük küçük bir akıncı birliğiyle
bir Venedik ordusunu bozmuş ve Venedik şehrin i tehdit edecek
kadar ilerlemişti. Ertesi yıl Bosna Sancakbeyi İskender Paşa'nın
büyük bir akıncı kuvvetiyle Vened iği tckr�" .; iğneınesi Vene­
dik'i barışa zorladı ve 1479'd? n )< ' - • • • /aŞ tazm inalı ödemek,
.•
24Ufarihte Türkler
elindeki bazı yerleri Türkler'e bırakmak şartıyla banş teklifi ka­
bUl edildi.
. 1475'te Bo�dan Voyvodası'nın bazı itaatsız hareketleri
üzerine Bogdan üzerine sefere gönderilen Rumeli Beylerbeyi
S üleyman Paşa Arnuvudluk seferinin yorgunlugu içinde olan
askeri karakışta savaşa soktu ve yeniidi. Bunun üzerine Fatih
1476 baharında Bogdan seferine çıktı, Macaristan ve Lehistan
birlikleriyle takviye edilmiş bulunan Bogdan ordusunu şiddetli
bir taarruzla darmadagın etti. Voyvoda kaçtı, fakat BoMan artık
kesinlikle Türk hakimiyeti altına girdi.
1478'de Amavudluk üzerine sefere çıkan Fatih burada
Venediklilcr'in elinde bulanan Akçahisar ve Leş (Alessio) kale­
lerini zaptettikten sonra Amavudluk'un en mühim kalesi olan
İşkodra'yı muhasara etti. İşkodra uzun ve şiddetli bir muhasara­
ya ragmen alınamadı. Fatih İstanbul'a döndü, Evrenosoglu'nu
orada bırakarak kuşatmaya devam ettirdi. Fakat 1479'da Vene­
dik'le yapılan anlaşma geregi olarak o yıl İşkodra Türkler'in eli­
ne geçti.
B u arada Dogu Avrupa'daki Altınordu Devleti'nde bir
takım gelişmeler oluyordu. Bilindigi gibi Altınordu Devleti
Cengiz'in oguUanndan çucu'ya baglı olan kol tarafından kurul­
muş ve kısa zamanda tamamen Türkleşmiş bir devletti; zaten
halkının çogunlugunu oraya daha önce gelmiş Türkler teşkil
ediyordu. Timur'un bu devlet üzerine yaptıgı seferlerden sonra
Altmordu iyice zayıflamış, feodal beylikler (hanlıklar) halinde
parçalanmıştı. Bunlardan biri de Kırım Hanlığı idi. Kırım Han­
ları kuzeyde ve batıda Ruslar ve Lehistan'la komşu idi; o tarih­
te Rus Prenslikleri zayıftı, en kuvvetli rakib Lehistan'dı. Fakat
bir kara devleti olan Kırım Hanlıgı Karadeniz sahillerinde ti­
caret kolonileri bulunan Ceneviz'le de devamlı ihtilac halinde idi
ve donanması olmadıgı için onlarla kolay başedemiyordu.
Fatih İstanbul'u aldıktan sonra Bizans imparator ailesin­
den (Paleolog) Prenses Sofia, Moskova Prensi İvan'la evlen­
mişti. Rus Prensiikleri o zamanlar Al1mordu ve Kırım Han­
ları'na vergi öder durumda oldukları halde, bu evlenmeden sonra
Moskova Prensieri kendilerini Bizans İmparatoru'nun mırasçısı
Tarihte Türkler/247
olarak görmeye başladılar ve bu şuuru sonraki yüzlerce yıl hep
devam ettirdiler.
Kınm Hanları Ceneviz'e karşı Fatih'ten yardım istediler.
Esasen Hıtih, daha 1451 yılından itibaren Karadeniz sahiIlerin­
deki Ceneviz hakimiyetini ortadan kaldırmak üzere harekete geç­
miş bulunuyordu. 1454'de gönderilen bir Osmanlı donanması
Kırım askerinin de yardımıyla Kefe limanını aldı. 1475'de Ge­
dik Ahmed Paşa kumandasındaki büyük bir Osmanlı donanması
yine Karadeniz sahilindeki birçok yerleri zaptetti. 1454'de vergi
ilc Cenevizliler'e bırakılmış olan Kefe bu seferde tamamiyle
Türkler eline geçti. Artık Kınm Osmanlı hakimiyeti altına gir­
miş oluyordu. Kırım Ham ile Fatih arasında yapılan bir an­
laşma geregince Kınm'ın bir kısmı dogrudan Osmanlı idaresine
baglandı, geri kalanı hanların idaresine terkedildi. Kırım Hanlıgı
Cengiz soyundan hanlarla idare edilecek, fakat bunu Osmanlı
Sultanı tayin edecekti. Kırım Osmanlı'nın himayesini görecek,
fakat o da padişaha istediği zaman yardımcı birlik gönderecekti.
Böylece Kınm Osmanlılar'a tabi bir devlet oldu; Karadeniz'in
kuzey ve dogu sahillerinde Osmanlı'nın eline geçmeyen bir-iki
ufak yer kaldı.
*
*
*
Fatih'in ölümüne kadar Avrupa cephesinde önemli bir
hadise olmadı. Bir ara Macarlar padişahın Boğdan seferinde ol­
masını fırsat bilerek Semendire'yi kuşatmışlar, fakat alama­
mışlardı. Hitih Venedikliler'le 1479'da barış yapıp Macanar'ı
yalnız bıraktı. Aynca o yıl içinde Macaristan üzerine büyük bir
akın tertiplendi. Mihalogıu Ali Bey kumandasındaki bu büyük
akıncı ordusunda Malkoçoğlu Balı Bey ve Hasan Beyoğlu Isa
Bey gibi o zamanın namh büyük akıncı beyleri de vardı. Türk
akıncılan Erdel'e kadar ilerIeyip Macaristan'ın altını üstüne ge­
tirdiler. Fakat I sa Bey kolu Macar ordusuyla karşılaştı. Akıncı­
lar üzerlerinde silah olarak sadece kılıç, süngü gibi hafif silah­
lar taşırlar, bir de bozdoğan adını verdikleri bir topuz buIundu-
248{farihte Türkler
rurlardı; bu yüzden munt:azam ordu birlikleri ile savaştan daima
kaçınırlardı. Fakat bu defa İsa Bey sav�ı kabUl etmek zorunda
kaldı ve a�ır silahlarla donanmış zırhlı Macar ordusu karşısında
akıneılar büyük kayıp verdiler, Isa Bey orada şehid oldu. Mal­
koço�lu ile Mihalo�lu geri çeki ldiler. Bu mağlubiyetin öcü er­
tesi yıl alındı.
*
*
*
Fatih'in hedeflerinden biri de ıtalya id i. Bizans'ı aldıktan
sonra Avrupa'da kendisinden "Doğu Roma Imparatoru" diye
�ahsedilmeye başlanmış, Balı Roma'nın da onun eline geçeceği
düşüncesi yayılmıştı. Hıristiyanlığın manevi merkezinin Türk
hakimiyeti altına düşmesi Avrupa'da Türk gücünü tarlışmasız
hakim kılacak, ıtalya ile birl ikte Akdeniz ve Kuzey Afrika ha­
kimiyeti de Türkler'e geçecekti. Fatih bu büyük proje için ltal­
ya'daki parçalanmalardan faydalandı. O tarihte İtalya şehir dev­
letleri halinde idi ve bunlar birbiriyle devamlı mücadele ediyor­
lardı. Osmanlılar Floransa ile dostluk kurdular, Floransa'nın sa­
vaş haıinde bulunduğu Napoli devletine karşı onu korudular.
Fatih bu çatışmayı veslle edip, 1480 yılında Donanma-yı Hü­
mayun'u Arnavutluk sahilindeki Avlonya limanından İ talya
üzerine gönderdi . Gedik Ahmed Paşa kumandasındaki Türk bir­
likleri tam karşı da bulunan Otranto'ya ayak bastılar. B üyük şai­
rimiz Yahya Kemal bunu şu mısralarla anlatır:
Çıktı Otranto 'ya pür velvele Gedik A hmed Paşa
Tuğlar varsa gerektir Kızı/elma'ya kadar
Buradaki "Kızı/elma" kelimesi, her çağda Türkler'in fet­
hetmeyi emel edindikleri bir yerin senbolüdür ve Fatih zama­
nında Kızılelma denince Vatikan Sarayı anlaşılıyordu. Gedik
Ahmed Paşa üzerine gönderilen bir İtalyan ordusunu dağıttık­
tan sonra, O tran to Kalesini kuşattı. Üç hafta kadar büyük bir
Tarihte Türkler/249
cesaretle dayanan kale, sonunda tesnm oldu. Türkler artık bu
üsten hareketle İLalya içlerine yürümeye hazırdılar. Bütün Avru­
pa korkunç günler yaşıyordu. Fakat kaderin eli onları kurtardı;
Hıtih'in ölüm haberi ulaşmış, Gedik Ahmed Paşa merkeze çağ­
rıl mışu.
Türk ve dünya tarihinin yetiştirdiği en büyük insanlardan
biri olan Fatih S ultan Mehmed Han, 1481 baharında sefere çık­
mak üzere ordusunu topladıgı Sulıançayırı'nda (Gebze) birkaç
gün süren bir rahatsızlıktan sonra öldü. Sefere çıktığına göre, o
ana kadar herhangi bir hasLalığının bulunmadığı anlaşılıyor. Ni­
tekim ölüm sebebi iyice anlaşılamamış, bu işi Venedik'in aslen
Venedikli bir Yahudı olan hekimbaşı Yakub Paşa (Maestro la­
coba) vasıtasiyle planladıgı bir zehirlenme vak'ası olduğu söy­
lenmiştir. Onun ölümü üzerine Yükub Paşa asker tarafından
parçalanmıştır.
*
*
*
Fütih derecesinde alim, san'alkar, politikacı ve asker bir
devlet adamı belki bütün dünya wihinde görÜımemiştir. Onun
büyük şahsiyeti Avrupa ülkelerinde de geniş yankılar uyandır­
mış, hakkında pek çok kitap ve çeşitli yazılar yazılmıştır. Her­
şeyi bir tarafa, dünyanın incisi olan ıstanbul'u Türk milletine
hediye etmesi, bu miııetin ebediyen ona minnettar olması için
yeter. Bizim devletimizi bir ci han imparatorluğu haline getiren
ve yüzlerce yıl Türk'ü bütün dünya'da sözü geçer bir kuvvet ya­
pan odur. Onun zamanında ıstanbul bütün İslilm Dünyası'nın
gözbebeği haline gelmiş, ıslam ilim ve kültürü, san 'atı her kö­
şcden gelip ıstanbul'u vaLan edinen değerli şahsiyetler elinde bu­
rada bir çeşit rönesans yaşamıştır. Kendi dil inde şair olan,
Arapça ve Farsça yanında Latince ve Y unanca'yı, ıtalyanca'yı
bilen bu eşsiz insanın ıstanbul'da yaptırmış olduğu büyük Üni­
versite (Fatih Küıı iyesi) , bugün bile bütün dünyanın gözünü
kamaştırrnakLadır.
250!farihte Türkler
Sultan İkinci Bayezıd Han (Bayezıd Vell) .
Fatih 'in beklenmedik ölümü üzerine bir iktidar
patlak verdi. Oğullarından Mustafa Çelebi
buhranı
daha evvel ölmüş,
geriye Bayezid ile Cem kalmışlardı . Bayezid Bey Amasya san­
cakbeyi, Cem ise Konya'da sancakbeyi idi. O
sırada Veziriazam
olan Karamani Mehmed Paşa Cem'in sultan olmasını istiyordu,
iki şehzadeyi de İstanbul'a çağırmış olmakla birlikte Cem'in
Konya'dan daha kısa zamanda ge1cce�ini ümid ediyordu. Bu ara­
da vezirler arasında da bir iktidar kavgası çıktı. Eski ve7iriazam
İshak Paşa devşinne idi ve kendisi gibi devşirme asıllı kuvvet­
lerle işbirliği yapıyordu. Yeniçerileri kışkırtl! ve onlar gibi kul
lliifesinden (devşirme) olmayanlara karşı harekete geçirtti. Ye­
niçeriler Karamani Mehmed Paşa'yı öldürdüler. B u fırsattan fay­
dalanan İshak Paşa ve ekibi hemen Şehzade Bayezid'in oğlu
Korkud Çelebi'yi İstanbul'da saltanat naibi ilan etliler, babası­
nın gelmesini beklemeye başladılar.
Bayezid Amasya'dan İstanbul'a gelip tahta oturdu. Cem
ise İstanbul'un kendi aleyhine geçmesi üzerine Bursa'ya gelip
padişahlığını ilan etmişti.
Bayezid, Bursa'ya yürüyerek Cem'in kuvvetlerini Yeni­
şehir'de dağıttı. Cem geri Konya'ya döndü. Orada da tutunama­
yacağını anlayınca Ramazanoğulları'nın ülkesine, oradan Mısır
Memlfıkleri'ne gitli. Kahire'de çok iyi muamele gördü. O
hacca da gitti. Memlfık Sultanı'nın yaptığı para yardımı
sıra
ve Ka­
ramanoğlu Kasım Bey'in saltanat hırsı ile kanıp tekrar Anado­
lu'ya girdi. Konya'yı kuşattı, alamadı. Ankara'ya geldi, orada da
başarılı olamadı. Karamanoğlu bu işin çıkmayacağını anlayınca
Bayezid'e dönmüş ve Taşeli bölgesi kendisine verilmişti. Cem
tekrar Mısır'a gitmeye karar verip gemi ile
Anadolu'dan ayrıldı.
Yolda Rodos'a uğrayınca Rodos Şövalyeleri kendisini rehin ala­
rak Fransa'ya gönderdiler. nlihsiz Şehzade şimdi Avrupa'nın
elinde Osmanlı'ya karşı bir koz olmuştu. Avrupa devletleri ara­
sında Şehzade'yi ele geçirmek üzere eereyan eden şiddetli reka­
betlerden sonra Rodos Şövalyeleri onu Papa'ya verdiler. Vati­
kan'da kaldığı m üddet içinde ağabeyi "lkamet Masrafı" adı al-
Tarihte Türkler/251
tında Papalıga büyük miktarda para ödüyordu; daha önce Şöval­
yeler'e büyük paralar verilmişti. Cem Roma'da iken kendisini
bir Haçlı seferinin başına geçinn,ek istediler, hatta Hıristiyan ol­
ması için çok u�raştılar. Bütün bunlann hiçbir fayda etmedigi
görüldü. Sonunda ıtalya üzerine sefere çıkan Fransa Kralı Seki­
zinci Şarl, Cem'i Papa'dan aldı ve kendi yanında Napoli'ye gö­
türmek üzere yola çıktı. Şehzade yolda hastalandı, Napoli'de öl­
dü ( 1 495). Otuzbeş yaşındaydı. Bir ara Bursa'da saltanatını ilan
etmiş olduğu için tarihlerde Sultan Cem veya Cem Sultan diye
anılır. Hayatla iken üzerinde büyük çekişmeler cereyan eden
Cem'in bu defa cenazesi paylaşılamadı . Ancak dört yıl sonra
Türkiye'ye -Sultan Bayezıd'in savaş tehdidi sonunda- getirildi ve
Bursa'da defnedildi. Ölüm haberi geldiği zaman ıstanbul'da üç
gün yas mm edilmiş, gıyabında cenaze namazı kılınmış, S ultan
Bayei'jd onun hayn için bütün İstanbul fakırlerine sadaka dagıl­
mıştı. Bursa'da yine büyük bir cenaze merasimi yapıldı, cennet
köşkü gibi bir türbeye defnedildi.
Cem, ağabeyinden oldukça farklı bir karakterde idi; ye­
tişmesi de ondan farklı olmuştur. Yakınlarının söylediklerine
göre Yunanca, Latince, İtalyanca ve Fransızca'yı çok iyi bili­
yordu. Hem Türkçe, hem Farsça dıvanı vardır, yani bu iki dilde
de değerli bir şair olabilmiştir. Son derece yakışıklı olduğu için
Avrupa'da bazı aşk hikayelerine konu olmuştur. Fakat bütün
kaabiliyetlerine rağmen, onun, tahta gcçscydi ne derece başanlı
bir devlet adamı olacağına dair elimizde yeterli delil yoktur.
Ailesi Mısır'da, Memlfık S ultanlan'nın yanında kalmış­
tı. Annesi Çiçek Hatun, orada oğlunun ölümünden biraz sonra
vefat etmiştir. Türkiye'de kalan oğlu Oğuz Han ise saltanat kav­
gasına kalkma ihtimaline karşı idam edildi.
*
*
*
Sultan Bayezid bir yandan kardeşi ile uğraşırken bir yan­
dan İstanbul'daki paşalar saltanatıyla m ücadele etmek zorunda
kalmıştır. İshak Paşa ve etrafındakiler Cem'e karşı Bayezid'i tu-
252/Tarihte Türkler
tarken, ondan "Kul kısmından -devşinne- olmayanları vezi, yap­
maması " için söz almışlar, o da bunu kabul eder görünmüştü.
Böylece İshak Paşa ekibi saraya hakim oldu. Otranto'ya gön­
derilen Gedik Ahmed Paşa da onun damadı idi. Ahmed Paşa Ffı­
tih'in ölüm haberi üzerine kayınpederi tarafından derhaL1stan­
bul'a çagırılmış, böylece boş kalan Otranto kalesi orada birkaç­
bin kişiyle kalan Hayreddin Paşa tarafından İtalyanlar'a vire ilc
teslim edilmiş, İ talya fütfıMtl başladıgı yerde bitmişti. Baye­
zid, Cem tehlikesini bcrtaraf eder etmez etrafındaki bu paşalar it­
tifakını dağıunak üzere fırsat kollamaya başladı . Nihayet Edir­
ne'de Gedik idam edildi. Bayezid bu olayı bir mektubunda "Ge­
dügü depeledüm " diye anlattıgına göre, karşısındaki İttifaktan
(bugünkü tab irle cunta) çok sıkıntı duydugu anlaşılıyor. Ayni
anda Paşa'nın kayınpederi İshak Paşa da azledilerek S elanik'e
sürülm üş tür.
*
*
*
Bayezıd'in ilk sereri Macaristan üzerinedir. Kendisi Sof­
ya'da konaklayarak Rumeli B eylerbeyi Davud Paşa ile Anadolu
Beylerbeyi S inan Paşa'yı ileri göndermiş, Morava üzerindeki
bazı kaleleri tahkim ettirmişLİr. B u sırada Macar Kralı Bohemya
tarafında savaşta oldugu için Osmanlılar'la ugraşamayacagından
barışa meyletmiş, Macaristan'la anlaşan Bflyezid de bunun üze­
rine Bogdan tarafına dönmüştür.
Boğdan seferinin en önemli sebebi Fatih zamanında bü­
yük kısmı bitirilmiş olan Karadeniz hakimiyeti işinin ıaınam­
Ianmasıdır. Bayezid 1484 yılında Tuna ağzındaki Kili Kalesi'ni
dokuz gün muhasaradan sonra teslim aldı. Geriye Akkerman Ka­
lesi kalıyordu. Padişah Akkerman'ı hem karadan, hem denizden
çevirerek fethetti ve böylece Karadeniz'in bütün sahilleri ele
geçtiği gibi, Kırım'la karadan bağlantı da tamamlanmış oldu.
Akkerman muhasarasına Kırım Ham Mengli Giray da kendi as­
keriyle katılmıştır.
Tarihte Türklcr/253
*
*
*
Bayezid'in BoMan seferinden sonra devleti uzunca bir za­
man KöIemen (Memluk) gailesi meşgUl etti. Fatih zamanına
kadar Anadolu'da Karamano�lu BeyIeri Osmanlı'ya karşı Mem­
lukler'in himayesine giriyor, ve iki devlet arasında bu yüzden
devamlı sürtüşme oluyordu. Karaman ülkesinin zaptından sonra
son Karaman Beyi Kaasım yine Memllık himayesine girdi, son­
ra İçel Beyliği verilerek susturuldu. O ölünce yerine ana ta­
rafmdan Karamano�lu olan Turgudo�lu Mahmud Bey tayin edil­
di. Fakat Memlukler'in bu ülke ile olan münasebetleri kesilmiş
de�ildi. İkinci B ayezid'in Cem'in iadesi .için yaptığı teşebbüsleri
boşa çıkaran, Hindistan'dan ona gelen hediyeleri yolda zapteden,
Türk hacılarına zorluk çıkaran Memluk S ultanı, Osmanlılar'ı
kendine en büyük rakib görüyor, fakat savaşmaya da cesaret ede­
miyordu. Osmanlı himayesinde olup Memlukler'den şikayetçi
olan Dulkadıroğullarl'nın da teşvikiyle, önce Osmanlılar Mem­
luk bölgesine girdiler. Karaman Beylerbeyi Karagöz Mehmed
Paşa o tarihte Memluk himayesinde olan Ramazanoğlu Türk
Beyligi'nin Adana ve Tarsus şehirlerine girip buraları tesllm al­
dı. Arkasından M ısırlılar'ın hüeumuna uğrayan Dulkadıroğlu'­
nun yardım istemesi üzerine Osmanlılar Kayseri Sancakbeyi
Yakub Bey'i imdada gönderdiler. Dulkadıroğlu Alaüddevle Boz­
kurt Bey, S ultan Bayezid'in kayınpederi idi. Yakub Bey Mem­
luk kuvvetlerini yenerek birçok beylerini esir etti. Fakat Özbek
Bey adlı MemlUk kumandanı, Yakub Bey'i pusuya düşürerek
feci şekilde bozguna uğrattı. Bundan sonra Özbek Bey -ki o da
Türk'tür- Adana ve Tarsus'u kuşatarak ikisini de geri aldı, yapı­
lan savaşlarda Osmanlı kale muhafızları şehid oldular.
Ertesi yıl S ultan B ayezid, Hersekogıu Ahmed Paşa ku­
mandasında bir orduyu yeniden Çukurova'ya gönderdi. Bu ordu
Memluk ordusu tarafından mağlub edildi, Hersekoğlu Ahmed
Paşa ve diğer birçok Türk kumandanıarı esir alınarak Kahire'ye
götürüldü. Ertesi yıl Meml fık Sultanı Kayıtb;ıy, bu paşa ve
beyleri barışa veslle olmak üzere serbest bırakıp İstanbul'a gön­
dermişse de savaş devam etmiştir. 1488 yılında Hadım Ali Paşa
254{farihte Türkler
kumandasındaki bir Osmanlı ordusu Çukurova'daki birçok şehir
ve kaleleri zaptetti, fakat yine Özbek Bey emrindeki Mısır ordu­
suyla yapılan bir savaşta maglub oldu. Özbek Bey Adana'yı
tekrar kuşalarak aldı. Bu savaşta kusuru görülen Osmanlı beyle­
rinin ve paşalarının ço�u Padişah tarafından çeşitli ceziilara çarp­
unldılar.
Bu arada Osmanlı himayesindeki Dulkadıro11;lu Bozkurt
Bey, MemJfık h imayesine girdi. Vaktiyle ona karşı Memlukler'i
tutan Şahbudak adındaki kardeşi ise Osmanlılar'la anlaşıp karde­
şinin üzerine yürüdü. Fakat Şahbudak mağlub ve esir oldu. B u ­
n un üzerine büsbütün cesarellenen Bozkurt Bey, Mısırlılar'ı
Kayseri'yi almaya teşvlk etmiş, kendisi de ordusuyla onların sa­
fında muhasaraya katılmıştır. Tekrar bir orduyla gönderilen Her­
sekzade Ahmed Paşa yine meşhur Memluk Kumandanı Özbek
Bey'e yenilince, Sultan Bayezld bu işin ancak topyekün bir sa­
vaşla bitirilcce11;ine karar vermiş, bütün Osmanlı Ordusunu top­
layıp Mısır seferine Çıkmak üzere hazırlıklara başlamıştır. Fakat
böyle bir savaşı göze alamayan Memlukler, Tunus hükümdarı
Yahya'nın aracılı�ıyla barışa razı olmuşlardır. ı ki müslüman
devletin savaşmasını dlne aykırı bulan Osmanlı uleması da ba­
nş tarafları olunca 149 1 'de Osmanhlar'la Memlukler arasında
sulh yapıldı. Çukurova'da iki kale MemlCıkler'e bırakıldı.
MemIlık gailesi böylece bittikten sonra devlet Rumeli
tarafındaki işlerle u�raşacak vakit bulabildi. 1492'de Macar
Kralı Matyas Korven ölünce, orada bir iktidar kargaşası olmuş,
haWl Belgrad Valisi kaleyi Türkler'e tesl1m etmeyi vadelmişti.
Bunun üzerine Belgrad'a bir ordu gönderildi, fakat kumandan
vildinden dönünce şehir etrafında bir muhasara kuruldu. Macar­
lar'ın muhasaraya engel olacak şekilde toparlanmalarına meydan
vermemek üzere de akıncı kolları gönderildi. Bu kollar başlan­
gıçta başarı ile Erdel'e kadar i lerledikrse de, Alman I mparato­
ru'ndan yardımcı kuvvetler alan Macar kumandanı Kont Kinis
larafından iki yerde yenilgiye ugradılar. Mihalo11;lu Ali Bey, Ka­
rintiya akınında basIana u�rayarak şehld oldu, Hadım Süleyman
Pa�a Erdel'de bozularak çekildi. Hadım Süleyman Paşa o za-
Tarihte Türkler/255
man Semendire m uhafızı idi ve Belgrad kuşatmasıyla görev­
liydi. Mağlubiyetten sonra gelerek kuşatmayı kaldırdı. Akıncı­
ların bu felaketi büyük bir üzüntü yarattı, çünkü Kont K inis
aldığı Türk esırierini değirmen taşlarının altında ezdirmek,
ateşte kızartmak, derilerini yüzdürrnek vs. gibi alçakca işkence­
lcrle öldürtüyor, bütün bunlar Türkler'de m üdhiş bir kin yaratı­
yordu. Hatta kardeşi ateşte kızartılarak öldürülen bir Türk, daha
sonra Türkiye'ye elçi olarak gelen bu işkencecilerden birini
tanıyarak, elçinin dokunulmaz olmasına rağmen, muhafızları­
nın ortasında k ılıçla parça parça etmiştir. Işte bu öfke ilc ertesİ
yıl baharında B osna Beyi Yakfıb Paşa, sekizbin kişilik bir
akıncı kuvvetiyle IsLirya taraflarına akın etmiş, çok sayıda esır
ve ganımet alarak dönerken Hırvatistan'da Kant Derencseny ku­
mandasındaki Macar ordusu tarafı ndan yol u kesil miş, yapılan
muharebe Yakfıb Paşa yirmibeşbin kişilik Macar ordusunun ta­
mamını imha etmiştir. Daha evvelki akınıarda yoldaşları alçak­
ça katledilen akıncılar beş-altı bin civarında kulak ve burun ke­
serek öclerinin alındığına işaret olmak üzere İstanbul'a gönder­
mişlerdir. Muhfucbede esir alınan Kont Derencseny (Derencil
Ban) ve diğer asilzadeler de İstanbul'a gönderilmiştir. Macarlar
bundan sonra barışa yanaşmışlar, 1495 yılında üç yıllık bir mü­
tfueke yapılmıştır.
Macaristan'la m ütitreke yapıldığı yıllarda Venedik'le mü­
nasebcler bozulduğu için akınlar Dalmaçya üzerine çevrildi ve
Veneclik'in Friuli şehrine kadar yağmalandı, Türkler ayrıca Ve­
nedik himayesinde bulunan Karadağ Prensliği'ni de Osmanlı'ya
bağlı bir beylik haline getirdiler.
Macaristan'la mütfuekenin sona erdiği sıralarda Macar
Kralı'nın kardeşi ve m üttefiki olan Lchistan (polanya) Kralı,
Osmanlı himayesindeki Bağdan'a saldırdı, fakat m ağlub olarak
geri çekildi. B u türlü tecavüzlerin bir daha olmaması için Sul­
tan B ayez'id'in emriyle Lehistan üzerine ardı ardına iki büyük
akın tertiplendi. Malkoçoğlu Balı Bey'in kumandanlığındaki
akıncı kuvvetleri 1498 Mayısı'nda Dinyester nehrini aşarak Le­
histan'a girdiler, Varşova'ya kadar yolları üzerindeki bütün şehir
ve kasabaları yakıp-yıktıktan sonra binlerce esir ve çok miktar-
256!farihte Türkler
da ganimctle Temmuz'da Akkennan'a döndüler. Sonbaharda yine
Malkoçoğlu' nun tertiplediği akın isc kışın çok şiddetli geçmesi
yüzünden Varşova'ya kadar ilerleyememiş, hatllı hastalık dolayı­
siyle zayiat biIc verilmiştir.
1 499'da Macaristan, Lehistan ve Lituanya bizim ai eyhi­
mizde bir ittifak kurdular. Onlar hazırlanırken Osmanlılar'la Ve­
ncdik arasında daha çok denizlerde cereyfın edcn bir savaş çıktı.
Sultan Bayezid bu scfere bizzat katıldı. Önce Bosna Beylerbcyi
İskendcr Paşa'ya emir gönderilip Vcnedik üzerine akın harcke­
tine çıkması bildirildi. Sonra donanma ilcrlerken Padişah da ka­
ra ordusunun başında Mora'daki son Venedik kalelerinin alın­
ması için yürüdü. Türk deniz kuvvetlerini Davud Paşa kumanda
ediyordu; yanında ise meşhur Türk denizcileri B urak ve Kemal
Rcisler vardı. Mora açıklarında Venedik donanmasıyla bir sava­
şa tutuşuldu. Sapienze Adası yakınındaki bu savaşta B urak Re­
is'in gemisine Venedikliler iki taraftan kanca atarak h ücum et­
tiler. Bunlar büyük gemiler olup her birinde biner asker bulu­
nuyordu. Burak Reis başka çaresi olmadığını görünce kendi gc­
misiyIc birlikte bu iki düşman gemisini de yaktı. Kendisi ve ar­
kadaşları şehid düştüler, ama düşmanı da oradan kaçırmış oldu.
Türk donanması önünde bir engel kalmayınca İnebahtı Kalesi'ni
fethetti . Ardından Modon, Navarin ve Koron fethedilince Vene­
dik'in o civarda hiçbir tutunacak yeri kalmamıştı. Venedikliler
öbür Hıristiyan devletlerden yardım istediler; Papalik ve Maca­
ristan'la birliktc i ttifaka girdiler. Hatllı Fransa onlara yardı m
için bizim Midilli Adası'nı kuşatmaya kalktı .
Türkler bir yandan kara tarafında Macarlar'a fud birtakım
kaleleri zaptediyorlardı. Neticede 1 503 yılında Macarlar yedi yıl
için bir barış anlaşması yapmak zorunda kaldılar.
*
*
*
B u sırada memleketin iç durumu birçok 'kargaşal ıklara
gebe bulunuyordu. İran'da hakimiyet Safevı ailesinin eline geç­
miş, SafevıIcr Akkoyunlu Devleti'ni mağlub ederek onun ha-
Tarihte TOrkler!257
kim oldu�u yerleri ellerine geçirmişlerdi. Sareviler Ş ii mezhe­
binden idiler ve tran'ı artık kılıç zoruyla Şii yapmaya başlamış­
lardı. Bu arada han'rlan gelen Ş ii propagandacıları Anadolu'daki
Türkmen aşıretleri içinde hayli taraftar topluyorIardı. Hatta bu
Türkmenler arasında para toplayarak bir çeşit vergi gibi İran
Şflhı'na gönderenlcr bile vardı. S ultan Bfıyel'1d derhal sınır boy­
larındaki vaJllere emirler gönderdi, Ş ii propagandacılarının yurt
içine sokulmamasını emrelti; Türkiye'den de tran tarafına ziya­
retlcri yasaklandı . İran Şah i İsmail, Anadolu içlerine kadar girip
Dulkadırlılar'ın topraklarına taarruz etmişti. Nihayet bütün bu
hazırlıklar 1 5 1 1 yılı LO Muharrem'inde (Şiiler için m ukaddes
gün) patlak verdi ve Teke bölgesi kızılbaşları Karabıyık oğlu
Hasan adlı bir Safevi militanını "Şahkulu" adıyla başlarına ge­
çirip isyfın bayrağını kaldırdılar. O bölgenin valisi olan Şeh­
zade Korkud, taht çekişmesi dolayısiyle ayrıım ıştı. Böylece
hem eyalct başsız kaldı, hem kızılbaşlar Şehzade'nin gidişini
Padişah'ın ölümüne yorarak büsbütün cesaretlendi ler. Üzerle­
rine gönderilen eyalet askerini iki defa mağlub edip Anadolu
Beylcrbeyi Karagöz Paşa'yı kazığa vurdular. Nihayet Veziri­
azam Hadım Ali Paşa ile Ş ehzade Ahmed'in askerlerinin ortak
harekatı sonunda Ş ahkulu ve adamları Teke yöresinde sıkıştırıl ­
dı lar. Şahkulu orada tutunamayacağını anlayınca kuşatmayı
yanp lran'a gi tmek üzere kaçmaya başladı. Kayseri civarında
Gökçay muharebesinde Hadım Ali Paşa'nın askeri ile kızılbaş
Türkmenler birbiriıCrine girdiler. Hadım Ali Paşa öldürüldü, fa­
kat Şahkulu da öldü ve mes'ele şimdilik kapanmış oldu.
Anadolu'yu sarmaya başlayan kızılbaş yangın ı Baye­
zid'in şehzadeleri arasındaki kavgayı iyice şiddetlendirmişti.
Bun ların hepsi de memleketin içine düştüğü buhrandan kurtula­
bilmek için kendilerinin padişah olması gerektiğini iddia ediyor­
lardı. İçlerinde en hırslısı da Trabzon Valisi Selım 'di . Selim,
önce oğlu S üleyman'ı ziyaret etmek bahanesiyle Trabzon'dan
Kefe yoluyla Edirne tarafına geldi . Edirne yakınlarında babası­
nın ordusuyla karşılaştı. S ultan Bayezid kendisi hayatta iken
hiçbir şehzadeyi yerine aday gösıermeycceğini söyleyip Selim'i
geri gönderdi. Fakat Selim yolda Şehzfıde Ahmed lehine bazı
258fI'arihte Türkler
gcIişmeler oldugunu işitip geri döndü ve Edirne'yi işgiil etti.
çorlu yakınında Uğraş Köyü'nde babasının ordusuyla giriştiği
muharebede yenilip tekrar Kefe'ye kaçtı . Ama ordu, bilhassa ye­
niçerilcr onu padişah olarak istedikleri için Sultan Bayezid tah­
Lından feragat edip oğlunu İstanbul'a davet etmek zorunda kaldı.
Yavuz İstanbul'da tahta çıkınca (Nisan 1 5 1 2) S ultan Ba­
yez/d, hayatının son günlerini geçirmek üzere Dimetoka'ya git­
mek üzere yola çıktı. Edirne yakınına vardığı zaman vefat etti.
Altmışbeş yaşının içindeydi ve otuz yıldan fazla zaman saltanat
sürmüştü. Fatih'le Yavuz arasında geldiği için onlara kıyasla
çok sönük görünür. Fakat Bayezid büyük seferlerde ordunun
bizzat başında bulunduğu gibi vezirlcr hakimiyetini de kırmış
olan kudretli bir hükümdardı. Çok iyi tahsil görm üştü. Hem
al im, hem şairdi. Zamanında Türk ilmi ve edebiyalı onun hi­
mayesi altında çok ilerlemiştir. Kendisi hayatının sonlarına
doğru daha çok ibadetle uğraşıp münzevı bir hayat sürdü. 1 509
büyük zelzelesinde tamamiyle yıkılan eski İstanbul'u yeni
baştan kurduğu için, Türk lsllınbul'un kurucusu olmak şerefine
erişmiştir.
Yavuz Sultan Sellm Han
S ultan Sellm 1 5 1 2 yılının Nisan ayında Osmanlı tah­
tına oturdu. Bu tarihte tahmınen kırkiki yaşındaydı. Ş iddetli
hareketlerinden dolayı "Yavuz" lakabı verilmiş ve hep "Yavuz
Selım " diye anılmıştır. Sekiz yıl kadar kısa bir saltanat müddeti
içinde pek büyük işler başannış, öfke ve şiddeti yüzünden uyan­
dırdığı acı duygulara rağmen Türklüğe yaptığı emsalsiz hizmet­
Icr dolayısiyle daima minnet ve şükranla anılagelmiştir.
Yavuz'un padişah olması üzerine kardeşleri Şehzade Ah­
med ile Korkud onu tanımadılar. Özellikle büyük şehzade ol­
ması ve yumuşak huyu yüzünden bazı devlet adamlarının onu
sert Yavuz'a tercih etmeleri sebebiyle Şehzade Ahmed ("Sultan
Ahmed" diye anılır) büyük bir tehlike teşkll ediyordu. Bu şeh-
Tarihte Türklcr/259
zade Anadolu'da kendini padişah min ederek ogıu Alaeddin Çe­
Icbi'yi bir ordu ilc B ursa'ya gönderdi ve B ursa'yı işgal ettirdi.
Yavuz bunun üzerine Anadolu seferine çıktı. Yeğeni Aıaeddin
Çelebi Bursa'yı bırakarak kaçtı, Sultan Ahmed ise Amasya'yı
zaptedip orayı kendine merkez yaptı. Bu şehzade bir yandan da
İran'daki Safeviler ve Mısır Meml Ukleri'yle anlaşarak onların
yardımını sağlamaya çalışıyordu. Korkud Sultan ise başlangıçta
kendisine dokunulmaması şartıyla tahtta herhangi bir iddiası bu­
lunmadığını bildirmiş, Yavuz onu Manisa Vallligi'nde bırak­
m ıştı. Fakat belki de araya giren bazı devlet adamlarının igmli
üzerine Korkud Sultan'ın saltanat davasına kalktıgı işitilmiş,
bunun üzerine Yavuz aniden B ursa'dan kalkıp Manisa'ya girmiş,
lakin Korkud, yanında sadık adamı Piyalc Bey ile birlikte giz­
lice kaçmıştır. Bir gemi bulup Avrupa'ya kaçmayı planlarken
yakalanan Korkud Sultan, B ursa yakınlarında Yavuz'un emriyle
idam edildi ve cenazesi B ursa'ya getirilip defnedildi. Korkud bir­
çok bakımıardan Cem Sultan'a benziyordu: kardeşleri içinde
ilim ve san 'atta cn ileri alan o idi, hatta alim ve bestekar olarak
devrin en ı.anınmış i sim leri arasına girecek çapta bir insandı.
Kaderi de Cem'inkine benzedi ( 1 5 1 3). Ayni yıl S ultan Selim,
kardeşi Sultan Ahmed'le Yenişehir'de yaptığı muharebede onu
da yenerek idam ettirdi ve böylece iç kargaşalıklara bir son vere­
rek devletin başındaki büyük dertleri halletmek üzere hazırlık­
lara başlad 1 .
Yavuz'un ilk büyük seferi İran üzerinedir. İran'da iktidarı
ele geçiren Safevi ailesi Şii mezhebinin resmi koruyucusu ve
ayni zamanda yayıcısı durumunda bul unuyordu. Kendileri haıis
Türk oğlu Türk olan, dayandıkları bütün kuvvetler de Türk olan
S afevi ailesi, Ş iiIik saplantısı yüzünden Akkoyunlu Devleti'ni
teşkil eden Türk grupları üzerine müdhiş bir katliama girişerek
yüzbinlerce Türk'ün kanına girdi. Ayni şekilde İran'ın doğu sı­
nırındaki Türkler'e karşı da imha siyaseti takib eden Safeviler,
bu defa gözlerini Osmanlı topraklarına diktiler. Safcvi hüküm­
darı Şah l smail'in maksadı Şii propagandacıları vasıtasiyle bir
yandan Osmanlı devlet büyüklerine sfıikasdlec yaptırmak, bir
260/farihte Türkler
yandan bilhassa göçebe ve yarı-göçebe Türk bölgelerinde Ş ii
mezhebini yaymak suretiyle bu halkı Osmanlı'ya karşı kendi ta­
rafına almaktı. Kısacası, Şah İsmllil bir zamanlar Hasan Sabbah
adındaki İsmllili şeyhinin yürüttüğü propagandayı takib ediyor­
du. Osmanlı Devleti ise Sünnı Müslümandı ve Ş illiğe karşı
S ünniliğin koruyucusuydu. Sultan İkinci Bayezid zamanından
beri Anadolu'da giuikçe şiddetle yayılan Şi'iliğe karşı Osmanlı­
lar'ın köklü tedbirler alması kaçınılmaz olmuştu.
Yavuz 1 5 1 4 yılı Mart ayında Edirne'den İran seferine çık­
tı. Edirne'de oğlu Şehzade Süleyman'ı (Kaanunı) yerine vekll
bırakarak İstanbul'dan Anadolu yakasına geçti. Seferin başında
ilk tcdbir olarak Doğu Anadolu vilayetlerinde faaliyet gösteren
Şah tarafları Ş ii mi litanların listelerini çıkarttı. B u adamlar
tıpkı bugünkü terörist örgütler gibi çalışıyorlardı ve maksatları
Türk ülkesinde kargaşalık çıkarıp İran ordusunun oral an kolayca
işgal etmesini sağlamaktı. Yavuz'un me'mur ettiği görevliler
uzun bir tahkikattan sonra Osmanlı ülkesinde kırkbin kadar Şii
militanın ismini tesbit ettiler. B unlar derhal yakalandı ve bir
kısmı ıdam edildi, bir kısmı hapse konulmak suretiyle sefer sı­
rasında onların Türk ordusunu arkadan vurma ihtimfıli ortadan
kaldırıldı. Bu ceza1andmnada, sadece Şah adına hareket eden Şiı
militanların hedef tutulduğu, yoksa Şiı mezhebine mensup olup
Devlde bağlı bulunan halka hiçbir şekilde dokunulmadığı unu­
tulmamalıdır.
Osmanlı ordusunun toplanma yeri Yenişehir ovasıydı.
1 5 1 4 yılı M<iyıs ayında Rumeli, Kütahya, Karesi, Hamid, Men­
teşe, Aydın, Çankırı, Bursa, Bolu, Kastamonu, Ankara ve di­
ğer sancaklann ıaskerleri gelerek orduya katıldılar. Dukakinoğlu
Ahmed Paşa kumandasındaki yirmibin kişilik bir öncü kuvveti
Sivas'a gönderildi. Bir yandan İstanbul'dan Trabzon'a gemileric
erzak gönderilerek ordunun tran sınırı ötesinde iaşesi sağlanmak
üzere tedbir alındı. Yavuz önce Konya'ya gelip konakladı, ora­
'
dan Si vas'a geçti. Sivas'ta ordu yoklaması yapılıp son hazır­
lıklar gözden geçirildi, çünkü bundan sonra Safevi sınırı idi. Er­
zincan'da sınır geçildi. Safeviler bütün bu bölgelerin erzakını
alıp götürmüşlerdi, Trabzon'dan gemilerin getirdiği eezakın nak-
Tarihte Türkler/261
ledilmesi ise arazınin çetinliği dolayısiyle çok zor oluyordu.
Hem yiyecek-içecek kıtlığı, hem düşmanın ortada görünmemesi
yüzünden ordu içinde, bilhassa yeniçeriler arasında homurtular
başladı; bunlar geri dönmek istiyorlardı. Yavuz iki tür tedbir
alarak bu homurtuları önlemeye çalıştı. Önce Şah İsmail e ardı
ardına hakaret dolu mektuplar göndennek suretiyle onu iyice
öfkelendirip, bir an önce savaşa girişmesini sağlamak istedi, bir
yandan da ordu içinde huzuru bozanlara karşı çok sert tedbirler
alıp bozgun cuların hiçbirine aman vermedi. Ağustos ortalarında
Eleşgirt'te hala d üşmanın görünmemesi üzerine yeniçeriler iyi­
den iyiye taşkınlık yapmaya başladılar. Bunun üzerine Yavuz,
orduyu toplayarak dokunaklı bir konuşma yaptı; özeııikle şu
sözleri çok tesirli oldu:
'
"Ehl ü ıyaL kaydında olanlara desturdur, gerü karıla­
runun yanına getsünler. Biz buraya gerü dönmek içün
gelmedük. Rahat isteyen bu yola yaraşmaz. Bizi isteyüp
yolumuıda can ve baş fida idecek yiğitler ölümden havf it­
mez. Ö lümden korkanlar gerü dönsün, düşmenle çarpuşa­
cak merdler benümle gelsün! Eğer içinüzde er yoğ ise ben
yalınuz giderüm!
Nihayet büyük Osmanlı ordusu Tebrız yolu üzerinde
Çaldıran Ovası'nda (şimdi İran tarafında kalmıştır) Safevi ordu­
suyla karşılaştı. Osmanlı askeri uzun bir y ü rüyüş ten sonra yor­
g un olduğu için istirahat verilmesi d üşünülüyordu, fakat ordu
içinde Ş iı mili tanlarının bulunabileceği ve bunların bozguncu­
luğuna fırsat verilmeksizin savaşa girilmesi gerektiği düşün ül­
dü.
2 3 Ağustos sabahı gün ağarırken iki taraf savaş düzenine
girmişti. Osmanlı ordusuna Yavuz, yanında vezıriilzam Hersek­
zade Ahmed Paşa , vezır Dukakinoğlu Ahmed Paşa, vezir Mus­
tafa Paşa, Anadolu ve Rumeli kadıaskerleri olduğu halde mer­
kezde durdu. Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa ile Karaman Bey­
lerbeyi S inan Paşa sağ cenahın başına geçtilcr. Rumeli Beyler­
beyi Hasan Paşa ise Rumeli askeriyle sol cenaha geçti. Safevı
ordusununda Şah İsmail ordu merkezini başvezır Mir Abdülba­
ki'ye bırakarak kendisi sağ kanadın başına geçmişti. Safeviler'in
262(Tarihte Türkler
sol kanat kumandanı ise Diyarbckir Valisi Ustaçlıogıu Mehmed
Han idi. Ustaçlu Türkmenleri'nin beylerinden olan Mehmed
Han Safevi ordusunun en kaabiliyetli kumandanı idi. ıran ordu­
sunun bütün askeri de böyle Ustaçlu, Afşar, Bayatlı, Kaçar, Te­
keli, Varsak vs. gibi Türkmen boylarından toplanm ıştı. B u or­
dunun hemen tamamı süvari idi . Osmanlı ordusunda yayalar da
vardı ve ayrıca topçu önem li bir kuvvet teşkil ediyordu. Fakat
Osmanlı süvarisi atların yorgunluk ve yemsizliğinden dolayı
çok sıkıntı içindeydi.
Sabah erkenden iki taraf da bütün kollardan hücuma
geçti. Osmanlı Türkleri'nin "Allah Allah" sesleri ilc Safevi as­
kerinin " Şah, Şah" naralan birbirine kanştı. Ustaçlıogıu Meh­
med Han bizim Anadolu askerinin, Şah ısmaıl ise Rumeli as­
kerinin karşısında idiler. Başta Şah İsmaıl Rumeli askerinin
üzerine şiddetli hücum ederek tamamı atlı olan ve bakımsızlık­
tan sefil kalmış atlarıyla manevra gücünü kaybeden bu askeri
bozdu. Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa ile MalkoçoğuIlarl'ndan
iki bey ardı ardına şehıd oldular. B unun üzerine Yavuz, Şah
ısmaıl'in kumanda ettiği kuvvetler üzerine yeniçerileri gönderdi,
Yeniçeri' nin açl1ğı yaylım ateşi üzerine Şah'ın süvacisi darma­
dağın olmuş, Osmanlı sipahısinin karşı laarruzu üzerine de Sa­
fevıler bu kolda mağlub olmuşlardır. Sag kolda ise Anadolu
Beylerbeyi Sinan Paşa sür'atli bir manevra ile Ustaçluoğlu'nun
kuvvetlerini topçu kıskacına alıp dağıttıktan sonra, hücum edip
bizzat kanat kumandanı Mehmed Han'ın öldürülmesiyle bu yan­
daki işi tamamlamıştır. Şah İsmaıl yaralanarak atından düştüğü
sırada adamlarından birinin kendi atını vermesi üzerine kaçmayı
başannış, fakat ordusunun bütün ağırlıkları ve hatta karılarından
biri Osmanlı eline geçmiştir.
Çaldıran Savaşı iki Türk devletinin ve iki Türk ordusu­
nun savaşıdır, bu bakımdan iki taraftan da Türk kanı akması
yüzünden üzüntü verici bir hadisedir. Fakat bu çatışmaya daha
geniş açıdan bakarsak, Türklük bakımından Yavuz'un zaferin i
kutlamak gerekir. Gerçekten, Türkler İslam tarihi boyunca an­
cak S ünni Müslüman olarak varlıklarını korumuşlar, Ş ii olan
Tarihte Türkler/263
lar büyük Türk kitlesinden kopup lranlılaşmışlardır. Ayrıca, Sa­
feviler'in sahip çıktığı Doğu Anadolu Sünni Türkler'in vatanı
olduğu için bu toprakların Osmanlı hakimiyetine katılarak Ana­
dolu Türk birliğinin kurulması son derece önemli bir iştİ. lşte
Yavuz bu büyük işi yapmış olmakla Türklüğün minnet ve şük­
ranını kazanmıştır.
Yavuz, Çaldıran'dan sonra ileri yürüyüşle Tebriz'e girdi.
S ultan olarak adına hutbe OkUııU. Oradan pekçok ilim ve san'at
adamını himayesine alarak İstanbul'a gönderdi; bunlar Şah İs­
mail'in halkı kılıç zoruyla Şii yapma siyasetine karşı çıkıyorlar
ve mezhebIerini değiştirmek istemiyorlardı. Hepsi de İstanbul'­
da şereneriyle uygun mevkilere getirildiler.
Yavuz mevsimin kışa doğru yaklaşması ve asker arasın­
da sızıhıların başlaması üzerine Tebrız'den geri dönüp Amas­
ya'da kışladı. Amasya'da askerin başıbozuk hareket etmesinde
rolü bulunan Dukakinoğlu Ahmed Paşa'yı bizzat hançcrlc öbür
dünyaya gönderip isyfmı önledi. Baharda Amasya'dan Çıkıldı.
Padişah'ın başında bulunduğu ordu Safcvıler elindeki Kemah
Kalesi'ni fethetti. Yol üzerinde asıl halledilecek meselc, Dulka­
dırh Beyliği mes'c1csiydi. Dulkadıroğul ları zaman zaman Os­
manlı'yı veya M ısır Kölemenleri'ni tutmuş, bu s uretle uzun
müddet ayakta kalmışlardı. O tarihtç beyliğin başında Alaüd­
devle B ozkurt Bey vardı; Bozkurt Bey Mısır himayesine girdiği
için Yavuz'un İran scferine asker göndermemişti. Yavuz bu aile­
den olup kendi yanında çalışan Şehsüvaroğlu Ali Bey'i gönde­
rerek Bozok bölgesini Dulkadırlı lar'dan aldı, Şehsüvaroğlu'nu
Bozok ve Kayseri valiliğine tayin eLLi. M ısırlılar derhal bu işi
protesto ettiler. fakat Yavuz kararlı idi. Kcınah fethinden sonra
S inan Paşa'yı Dulkadır1ılar'ın üzerine gönderdi, yanına da Dul­
kadırlı Şehsuvaroğlu Ali Bcy'i katlı. Göksun'da Bozkurt Bey'in
otuzbin kişilik ordusunun bir kısmı Şehsüvar Bey'in oğlunun
daveti üzerine onun tarafına geçtiler, geri kalanı da bozulup da­
ğıtıldı. Alaüddevle Bozkurt Bcy savaşta öldü. Onun ve oğullan­
rının başlanm Yavuz'a getirdiler. Bozkurt Bey o sırada doksan
yaşındaydı ve Yavuz'un ana tarafından dedesİ oluyordu; fakat
264/I'arihte Türkler
Yavuz, memlekelİn ve devletin birligi uğruna bu yakın akraba­
larını ortadan kaldırmaktan çekinmedi. Dulkadır ülkesine Şeh­
süvaroğlu Ali Bey'i ı.ayin ettiler, ama aruk Ali Bey bir Osmanlı
ViHlsi durumundaydı.
Yavuz İstanbul'a dönünce ilk iş olarak yeniçerilerin sefer
sırasında yaptıkları serkeşlikleri cezaıandırmak üzere sıkı bir
tahkikat açtırdı . İtfıatsizlik ve isyandan sorumlu bulunanlar tes­
bit edilip hepsi şiddetli ceztılara çarptırıldılar, ayrıca yeniçeri
kaanfınunda bazı değişiklikler yapılarak padişahın bunlar üzerin­
deki otoritesi pekiştirildi. Yavuz'un bundan sonraki hedefi Mı­
sır'dı. Ordu ve donanma bu büyük sefer için hazırlanmaya baş­
ladı.
M ısır seferinden önce pek mühim bir iş daha bitirildi.
İran ordusu Çaldıran'da büyük bir darbe yiyerek sahneden çekil­
mekle birlikte Şah İsmaıl kaçmış ve yeniden bazı hareketlere gi­
rişmişti. Akkoyunlu Devlelİ yıkılınca daha evvel onların elinde
bulunan Doğu Anadolu vilayetleri Safevller'in eline geç-miş bu­
lunuyordu. B u bölgeele yaşayan halk Sünni Müsıüman'-dı. Ya­
vuz, Şiı t ran'a karşı bunları birliğe davet eııi, ve ıkinci Bayezıd
zamanından beri Osmanlı hizmetinde b ulunan meşhur tarihçi
İ d ris B i tlisi'yi bu işle görevlendird i . B i tlisi'nin aracılığı
sayesinde yirmibeş kadar mahalli bey biraraya gelip Osmanlı
hakimiyetini kabUl ettiler. Vaktiyle Akkoyunlular'ın merkezi
olup Doğu Anadolu'nun en m üh i m vilayeti durumunda bulunan
Diyarbekir, böylece Safevi hakimiyetinden çıktı. Fakat Şfıh İs­
mail, Çaldıran'da ölen Ustaçlı Mehmed Han'ın kardeşi Kara
Han'ı göndererek Diyarbekir'i kuşauırdı. Halkın Yavuz'dan yar­
dım istemesi üzerine gönderilen B ıyıklı Mehmed Paşa ile Şfıdi
Paşa kumandasındaki kuvvetler Karahan'ı kaçırdılar, Diyfırbekir
Osmanlı eline geçti ve B ı yıklı Mehmed Paşa da Diyfırbekir Bey­
Icrbeyi oldu. Karahan yanındaki kuvvetlerle Mardin'e sığın-dı.
Bu defa B ıyıklı Mehmed Paşa'ya yeni kuvveller de katıldı ve
Karahan'ın peşine gönderil d i . Mardin yakınlarında Eski Koç­
hisar'da kızılbaş askeriyle yapılan şiddetli muhfırebede Sa Cevi
başkumandam Karahan vuruldu ve başı kesildi. B u zaferden son
Tarihte Türkler/265
ra G üneydoğu Anadolu tamamiyle Osmanlı hakimiyeti allına
girmiş ve Anadolu Türk B irliğ i ilk defa Lam manasıyla gerçek­
leşLirilm i ş oluyordu. Bir tek Kölemen pürüzü kalmıştı ki, Mı­
sır seferiyle birlikte onların elinde bulunan bazı Anadolu vila­
yetleri de Osmanlı Türk birliğine katılacaktı.
Yavuz 1 5 ] 6 Haziran'ında M ısır seferine ç ıklı. M ı sırlılar'ı
oyalamak için bunun bir İran sereri olduğunu bildirmiş, dostluk
bel irten elçiler göndermişli. M ısır da aynı şekilde dostluk göste­
rileriyle karşılık verdi, ama ordularını hazırlamaktan da geri kal­
madı. Çünkü Kölemenier eskidenberi İran ' d a kurulan imparator­
l ukları hiç önemsememişler, kendileri için asıl teh likenin Ana­
dolu'dan geleceği n i düşünm üşler, böylece Osınanl ı lar'a karşı
hep ihtiyatlı olmuşlardır. Osmanlı ordusu Elbistan'ı geçip o za­
man Kölemenler'de bul unan Malatya sınırına vardığı sırada
Mısır S ultanı'nın da ordu toplayıp Haleb'e geldiği haberi veril­
di. B unun üzerine ordu Malatya'yı geçip i leri yürüyüşe devam
eııi . Kölemenler'in el indeki Ayıntap (Antep) Kalesi'nin kuman­
danı Yunus Bey Yavuz'a bağlılığını bildi rip kalenin anahtarla­
rını teslim etti . O sırada Mısır ordusunun yaklaştığı haberi gel­
m i şti. Halcp yakınlarındaki Mercidabık mevki inde iki ordu
karşılaştı. Mısır S ultanı Kansu Gavrı seksen yaşında bir ihıi­
yardı, Osmanlılar'la bir topyekun savaşa girmekten eskidenberi
çekinmişıi. Son de fa barış teklif etmek üzere Moğolbay adlı bir
kumandam elçi olarak gönderdiyse de, padişahın çadırına silahla­
rıyla giren bu elçi hey'etini Yavuz hakarelle geri gönderd i . Os­
manlı Sultanı'nın yanına veziriflZam bile silahla giremezdi.
24 Ağusıos 1 5 ] 6 günü Mcrcidfıbık ovasında Osmanlı ve
Mısır orduları harb niziimına girdi ler. Yavuz yeniçerilcrle birlik­
te merkezde durdu; sağ cenaha Anadolu B eylerbcyi Zeynel Paşa
ilc Karaman Beylerbeyi Rusrev Paşa'yı , sol cenaha ise Rumeli
Beylerbeyi S inan Paşa'yı kumandan yaptı. Ramazanoğlu Beyi
Mahmud Bey'le Dulkadırlı Beyi Şehsüvaroğlu Ali Bey Osmanlı
ordusunun sağ kanadında, Diyarbekir Beylerbcyi B ıyıklı Meh­
med Pa şa sol kanadında bulunuyorlardı . Mısır Sultanı da ordu­
sunun merkezinde d urmuş, sağ cenaha Halep Beylerbeyi Hayr­
bay'ı, sol cenaha Şam Beylcrbeyi S ibay'ı koymuştu.
266/farihte Türkler
İkindi vaktine kadar süren savaşta Türk ordusu Kölemen
ordusunu kesin bir yenilgiye ugrattı. Mısır S ultanı savaş sıra­
!>ında öldü. Kumandanların bir kısmı maktül düştü, bir kısmı da
Kaçarak canlarını kurtardılar. Bu savaşta Osmanlı ordusunun
topçu kuvvetinin de önemli rolü olmuştu.
Mercidabık Zaferi Anadolu'da henüz Osmanlı eline geç­
memiş birkaç yerin de ilhfıkıyla Türk birliğinin gediksiz ta­
mamlanmasını saglamış, Osmanlılar'ı İslam Dünyasının rakib­
siz devleti haline getirmiş, onlara Mısır ve Arabistan yolunu aç­
m ıştır.
Yavuz Mercidabık'tan hareketle Haleb'e girdi. B u ndan
·
sonra hedef dogruca Mısır'dı. Yolda Çerkes M urad Bey'i bir elçi
hey'etiyle Mısır'a gönderdi. Kansu Gavri'nin ölümü üzerine Kö­
lemen ileri gelenleri onun yegeni Tomanbay'ı "EI-Melikül-Eş­
ref' ünvaniyle Mısır tahuna gcçinnişlerdi. Tomanbay çok hırslı
ve çok yaman bir kumandandı. Her ne pahasına olursa olsun
Yavuz tehlikesini bertaraf etmek istiyord u. Beri tarafta Yavuz
yanındaki büyük İslam alimleriyle de görüştükten sonra, iki ta­
rafın da Müslüman oldugunu ve daha fazla İslam kanı dökül­
mesinin günah olacağın ı , Mısır S ultanı Osmanlı'ya bağlılık
gösterir, hutbe ve parayı Osmanlı adına düzenlerse geri dönece­
gini kararlaştırmış, bunları elçi ile Tomanbay'a bildirmişti. To­
manbay bu teklifleri kabul etmek şöyle dursun, gelen Osmanlı
elçilerinin dokunulmazlığını da çiğneyerek hepsini öldürttü.
Sonra Yavuz tarafından Uzguroğlu I sa Paşazade Mehmcd Bey'e
verilen Gazze vilayetini kurtarmak üzere onbin atlı ile Canberdi
Gazall'yi gönderdi. Mehmcd Bey'in yanında az asker vardı, bu­
nun için Yavuz, Sinan Paşa'nın yanına beşbin asker ve birkaç
top vererek onu Mehmed Bey'in yardımına gönderdi . Gazze ci­
varında Han-Yunus konagında şiddetli bir savaş oldu. Sekiz
saatlik göğüs göğüse çarpışmadan sonra Sinan Paşa ile Mehmed
Bey ve Teke Beyi Ferhad Paşa kumandasındaki Türk askeri Mı­
sır ordusunu kesin bir yenilgiye ugrattı. Canberdi Gazall kaçtı,
fakat Kölemen ordusundan Gazze Vııllsi Devletbay, İskenderiye
Vallsi Hudaverdi ve daha nice beyler savaş meydanında kaldılar.
Böylece Gazze Türk eline geçti. Daha evvel fethedilen Trablus-
Tarihte Türkler/267
şam'a Glizi İskender Paşa'nın ogıu Mustafa Bey, Kudüs'e de Ev­
renosogıu vali tayin edildiler.
Çaldıran seferinde oldugu gibi Yavuz'un bu seferinde de
bazı devlet ileri geJcnleri türlü sıkıntı ve mahrumiyetlerden bah­
setmişler, özellikle çölü geçmenin imkansızlıgından söz ederek
ordu içinde maneviyat bozukluğu yaratabilecek durumlar çıkar­
m ışlardır. Yavuz'un bunlara karşı derhal ve şiddetle harekete
geçmesi sayesinde askerin azim ve kararlılığı bozulmadan yürü­
yüş mümkün olmuştur. Bu arada çölü geçiş mevsiminin (Ocak
ayı) çok iyi seçilmesi, o sırada yagan yagmurlarla geçiş yolu­
nun sertleşmesi işleri oldukça kolaylaştırmış bulunuyordu. Or­
du Salihiye'ye
vardığı anda artık çölden.kurtulmuş oldu. Oradan
Kahire üzerine yüründü.
Kölemen Sultanı Tomanbay kırkbin kişilik bir ordu top­
lamış, ayrıca bu orduyu Avrupa'dan getirttiği ikiyüz kadar topla
donatm ıştı. Kölemenier o tarihe kadar top kullanmıyorlard ı,
ama Mereidabık ve Gazze muharebelerinde topun te'sırini gör­
müşJcrdi. Tomanbay Kahire yolu üzerinde Ridaniye köyünde
yerleştirmiş,
hazır bekl iyordu. Fakat Yavuz kuvvetli bir istihbarat kur­
Osmanlı ordusunu karşılad ı . Top larını mevzilere
ateşe
muş olduğu için M ı sırlılar'ın top mevzilerini önceden keşfeı­
m işti. Bu yüzden birkaç bin askerle o tarafa doğru bir gösteri
y ürüyüşü yaptı ktan sonra ordunun büyük kıs m ı n ı yıldırım hı­
zıyla Mukaııam Dağı'nın güneyinden geçirip Mısır ordusuna
h iç umulmadık bir yönden taarruz etti. Kendisi yeniçeri aske­
riyle merkeze durmuş , sağ kanada Vezıriazam S inan Paşa ku­
mandasında Anadolu askerini ve yanısıra Dulkadır Beyi Şehsu­
varoğl u Ali Bey'i, Akkoyunlu (Bayındırlı) Ferahşfıd Beyi koy­
m uştu. Sol kanatta Rumeli askeriyle Y unus Paşa, Ramazan­
oğlu Mahmud Bey, Rumeli Beylerbeyi Küçük S inan Paşa var­
dı.
S abahtan ikindi vaktinde kadar bütün şiddetiyle devam
eden çarpışmada Kölemen ordusu Osmanlı sağ kanadına bütün
ağırlığıyla h üc u m etmiş, burada bir gerileme belirtisi görül­
m üştü. Padişah derhal Bali Ağa kumandasında bir sipahı kuvvc­
tini yardıma göndererek oradaki durumu düzcltLi. Vezirilizam Si-
268/Tarihıc Türkler
nan Paşa yaral ı olmasına rağmen sonuna kadar kendi askerinin
başında kaldı. Bu arada Tomanbay'ın bir çılgınlık denemesine
giriştigi , en cesur beylerinden Alanbay i le K urtbay idaresinde
seçme birliklerini Osmanlı merkezine hücum ettirerek Yavuz'u
öldürtmeyi planladıgı söylenmiştir. Fakat bütün bu gayretler
hiçbir netice vermem iş, kırkbin kişilik Kölemen ordusundan
y irmibeşbin kadarı savaş meydanına düştükten sonra zafer Os­
manlı'da kalmıştır (22 Ocak
1 5 1 7).
Türk ordusundan Vezirifızam S i nan Paşa aldıgı yaraların
te'siriylc şehıd oldu. Bizim kayıplarımız arasında Ramazanoğlu
Mahmud ve Hazinedarbaşı Ali Ağa da vardır. Tomanhay kaçarak
saklandı ve yeni bir mukavemet cephesi kurmak üzere hazırlık­
lara girişLİ. Muzaffer Osmanlı ordusu ise şehid kumandanlarının
cenfıze mcrasimini yaptıktan sonra Kahire üzerine yürüyüşe geç­
ti. Kahire'ye öncü birlikler gönderildi ve evlere saklanan Mısır
askerine teslim çağrısı yapı ldı. Fakat Tomanbay bir gece baskı­
nı ile Kah ire'yi tekrar ele geçirm iş ve kapıları kapatarak sokak
savaşına hazırlanm IŞtı .
Yavuz Kahire'nin teslim alınması ve kılıç artıklarının te­
m izlenmesi için yeni vezıriazam Y u n us Paşa'yı yanında Yeni­
çeri Ağası Ayas ve Em ir-i alem Ferhad Ağalar olduğu halde
şehre gönderdi. Bunlar iki koldan hücum ettilerse de Tomanbay
şe hir içinde hemen her evi bir siper hfıl ine getirmiş, halkı da as­
kere kaLarak müthiş bir direnme gücü kurmuştu. ı ki gün ge­
cel i-gündüzlü ş iddetli çarpışmalar oldu. Osmanlı birlikleri Ka­
hire'yi ev cv, sokak sokak işgfıl ediyorlar ve tabii bu arada pek­
çok kan döküıüyordu. N i hfıyet üçüncü gün Yavuz askerin başı­
na bizzat geçerek umumi bir hücum yaptırttı ve Kah ire'yi aldı.
Yok yere bunca Türk ve A rap Müsl üman'ın kanın ın dökü lme­
sine sebep olan Kölemen kumandalarını ve ayakdaşlarını şehir
meydanlarında idfım etti rdi . Yine kaçmış olan Tomanhay'ı bu­
lup getinnek üzere ardından asker gönderi ldi .
Yavuz
1 5 Ş ubat 1 5 1 7 günü merfıs im1c Kah i re'ye gird i .
Mısır'ın büyük bir efımiinde onun adına hutbe okunduğu zaman
A llah'ın kendisine bu büyük zaferi bağışlam ış olmasından do­
lay ı senieye kapanıp ağladı. Fakiriere sadaka dağını, fılim lere
Tarihıe Türklcr/269
ihsanlarda bulundu. O sırada Kö\cmenler'in yanında hiçbir si­
yasi g ücü bulunmadan oturmakta olan son Abbasi HaIifesi El­
Mütevekkil ile de görüştü, kendisini daha birçok alimlerle bir­
likte İstanbul'a gönderdi. Yavuz işte bu El-Mütevekkil'den sonra
Islam lIa life liği ni kendi üzerine almıştır. Bazı ı.iirihçiler Aya­
sofya Camii'nde yapılan bir meriisimden sonra El�M ütevekkil'­
in hamelik emfmelini Yavuz"a teslim ettiğini yazarlar.
Tomanbay kaçtı ğı yerden bir adamını göndererek barış
görüşmesi yapmak istediğini bildirincc, Yavuz, Anadolu Defter­
dfm Mustafa Çelebi'nin başkanlığında bir murahhas hey'eti yol­
lamışu. Çılgın hale gelen Mısır Sultanı bu elçi hey'etine de hü­
elım edip hepsini öldürdü. B unun üzerine Yavuz onun üzerine
Şehsuvaroğlu Ali Bey, Rumeli Bey \crbeyi Mustafa Paşa, ve
Osmanlı hizmetine geçmiş Kölemen Beyleri idaresinde kuvvet­
\cr gönderdi. Bunlar Tomanbay'ı takıb edip her defasında bozgu­
na uğratıyorlar, fakat Tomanbay her defa kaçmanın bir yolunu
buluyordu. Nihayet bir muharebede yenilip kurtulmak için ken­
dini Nil nehrine allı ğı sırada kemendle tuttular, ellerini bağlayıp
Kahire'de Yavuz'un huzuruna getirdiler.
Tomanbay kahraman bir asker ve kaabiliyetli bir devlet
adamı idi. Yavuz ve kumandanlar ona çok iyi muamcIe eııiler.
Osmanlı padişahı bu esırini bir Sultan gibi karşıladı, ona dökü­
len bunca M üslüman kanının asıl sorumlusunun kendisi oldu­
ğunu anlattı. Çünkü Mısır S uItanı S ünnı Müslüman bir ül­
kenin hükümdarı olduğu halde Yavuz'a karşı rarızi kızılbaşları
tutmuş, onlarla i ııifak edip Osmanlı ülkesini paylaşma planları
yapmıştı. Hele elçilere yaptığı muamele hiç affedilir gibi değil­
di. Tomanbay Osmanlı ülkesine tecavüz niyeti olmadığını, sa­
dece kendi ülkesini müdafaa ettiğini , elçilerin öldürülmesi ve di­
ğer hainliklcrin kendi haberi olmadan başkaları tarafından ya­
pıldığını iddia eııi.
Yavuz bu kahraman askeri Mısır'a bcylerbeyi yapmak is­
tiyordu. Fakat Mısır halkı ona çok bağlı olduğu ve hemen her
gün lehinde nümayişler yaptığı için Tomanbay'ın büyük bir dert
çıkaracağını düşündü. Eski sultan bir efsane kahramanı haline
gelmiş, halk onun yakalandığına bile inanmaz olmuştu. Bunun
'
270ffarihte Türkler
üzerine Kahire sokaklarında dolaştırılıp halka gösterildikten
sonra idam edildi ve cesedi birkaç gün asılı kaldı. B u işe Şch­
suvarogıu Ali Bey me'mur edilmişti. Şehsuvarol1;lu'nun babası
vaktiyle Mısır S ultanları'na sıgındıgı zaman Kölemenler onu
Züveyle Kapısı denen yerde kapı çengeline iple asmışlardı. Her­
halde Ali Bey, babası Dulkadırlı Beyi Şehsuvar'ın bu suretle
öcünü almış demektir. Yine de Tomanbay'a sultanlara mahsus
bir cenaze töreni yapıldı ve cenaze namazında Yavuz da bulun­
du.
Böylece yüzlerce yıllık Mısır Kölemen (Memluk) S ul­
tanlığı sona ermiş oluyordu. Bu devlet Türk kumandanlar tara­
fından kurulmuş ve devam ettirilmiş, sonraları Çerkes asıllı ku­
mandanların eline geçmişti. Fakat idare Çerkeslcr'e aid olmakla
birlikte devletin Türk karakteri degişmemişti; Devlet'in resmi
adı
"Ed-Devleti't-Türkiyye",
yani Türk Devleti idi ve bütün ida­
recileri Türkçe konuşurlacdi. Bu mirasın yine bir Türk devletine
geçmesi gerçekten mutluluk sayılmalıdır.
Yavuz henüz Mısır'da iken vaktiyle Kölemenlcr'e bağlı
bulunan H icaz hükümdarı, yani Mekke Şerifi de Yavuz'a ilfıa­
tım bildirdi. Böylece lsHim'ın mukaddes Mekke ve Medine şe­
hirleri Osmanlı idaresine geçmiş oluyordu. Bu iki şehir Pey­
gamberimizin yaşadı!!;ı yerler olduğu için
leyn"
"I1aremeyn-i Şerf­
(İki kutlu yurt) adı 'verilir. B undan sonra Cuma namazın­
da hutbede Yavuz'un adından
"I1fikim-i Haremeyni'ş-Şerljeyn"
diye söz edilince Koca Padişah, Peygamber'c saygısından dolayı
kıp-kırmızı olmuş ve yerinden doğrularak,
remeyni'ş-Şerljeyn"
"Hayır, I-ladim-i Ha­
diye bağırmıştır (Yani bu kutlu şehirleriı1
hakimi dcğil, hizmetkarı oldugunu söylemiştir). Şimdi İstan­
bul'da Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan M ukaddes Emane­
tler'in (Peygamberimiz'den kalan eşya) bir kısmı Yavuz tara­
fından Mısır'dan getirilmiş, bir kısmı ise bu Mekke Şerifi ta­
rafından gönderilmiştir.
Yavuz Mısır'dan dönerek İstanbul'a geldi, oradan Edirne'­
ye geçti. O sıralarda Safevi elinde bulunan Irak tarafında fetih­
lere göndcrilmiş bulunan veziriazam JYırİ Mehmed Paşa da Bağ­
dad'a yaklaşmış olduğu halde davet üzerine kalkıp Edirne'ye gel-
Tarihte Türkler/271
di. Yavuz niyetini gizlemekle birlikte, herhalde Macaristan üze­
rine scfere çıkacaktı. O Mısır'da iken Macarlar barışı bozmuş ve
Osmanlı ülkesine taarruz etmişlerdi. Fakat Edirne'den tekrar ls­
tanbul'a gelen Padişah'ın asıl emelinin yeni bir Iran scferi oldu­
ğu da söylenilir.
*
*
*
Yavuz ıstanbul'da iken Anadolu'da ilk Celali isyaıu çık­
tı. Bozok haviilisinde (Yozgat taranan) Celal adında bir şeyh
türemiş ve etrafına birçok m ürıd toplamıştı. Taraftarlarının Şah­
Velı dediklerine göre bu adam herhalde Iran kızılbaşlarıyla iş­
birliği eden ve Şah ısmaıl adına Osmanlı ülkesinde kargaşalık
çıkarmakla görevlendirilen biri olmalıydı . Rumeli B eylcrbeyi
Ferhad Paşa ile Şehsüvarogı u Ali Bey bu şeyhin isyanının bas­
tırılmasına gönderi ldiler. Ali Bey Şarkı Karahisar taranannda
Celiliıleri sıkı ştırarak yendi ve Bozoklu Celal'in başını lstan­
bu!'a gönderdi. B undan sonra Anadolu'da isyan çıkaranlara işte
bu ilk isyancının adından dolayı "CelaIf" adı verilmiştir.
Yavuz'un Mısır sereri ona hiçbir hükümdarın hayatında
elde edemeyecegi ülkeler kazandırmıştı.
ı 5 1 9 yılında bunlara bir
yenisi daha eklendi: Cezayir. Cezayir Sultanı Hayreddın, elçiler
göndererek büyük Padişah'a bağl ılığını bi ldirmiş, ülkesinin
anahtarlarını teslim etmiştir. Bu S u l tan Hayreddın, hepimizin
bildiği meşhUr Barbaros Hayreddln'dir. Asıl adı Hızır olan ve
sakalının kızıl l ığından dolayı Avrupalılarca "Barbaras" lakabı
verilen bu büyük Türk denizcisi ası en Balıkesirli Yakfıb adlı bir
sipahınin oğlu olup, babası Midilli Adası'nın fethinden sonra
oraya m uhafız bırakılanlardandır. Hızır böylece Midilli'de doğ­
m uş, genç yaşından ıtibaren kardeşleri Oruç, lIyas ve ıshak ilc
birlikte denizciliğe başlamıştır. Başlangıçta birkaç gemi ile kor­
san olarak Akdeniz'e açılan kardeşler türlü maceraJardan sonra
Tfınus S ultanı'ndan kendileri için bir üs almışlar ve bu üssü
kullanmak sfıretiyle Afrika sahilleri üzerinde gitgide artan ıs­
panyol basıkısına karşı Müslümanlar'm başlıca koruyucusu du-
272/farihte Türkler
rumuna girmişlerd i . ışte Hızır Rcıs'e verilen "Hayrüddin "
bundan dolayıdır; Müslümanlığa büyük hizmeti
adı
dolayısiyle
Tunus Sultanı tarafından kendisine bu ünvan verilmiştir. Barba­
ros ve kardeşleri uzun ve şiddetli m ücadelelerden sonra Cezayir'i
ele geçirdiler. Ve Oruç oraya sultan oldu. Oruc'un bir
savaşta
şehid olmasından sonra da Hızır Reıs Cezayir'e hükümdar oldu.
Ş u halde onun Yavuz'a elçi göndererek bağlılığını bildirmesi
aslında iki hükümdar, yani Cezayir Sulıanı ile Osmanlı Sultanı
arasında geçmiş bir olaydır. Barbaros'un Türklüğe yaptığı pek­
çok hizmet yanında bu hareketi başlıbaşına m illetimizin m innet
ve şükranına layık olacak derecede büyüktür. Yavuz onun gön­
derdiği Hacı Hüseyin adlı (Türk) elçiyi çok iyi karşılamış, Bar­
baros'a pekçok hediyeleric birlikte "Cezayir Beylerbeyiliği" riit­
besini verm iştir. Elindeki "sultanlığı" beylerbeyilikle değişen
bu büyük Türk, milletinin hizmetinde daha pekçok zaferler ka­
zanacaktır.
1 520 yılı Temmuzu'nda Piidişah İstanbul'dan Edirne'ye
hareket eııi. Sefer hazırlıklarının Rodos kuşatması m ı , yoksa
Belgrad kuşaunası için mi yapıldığı pek bilinmiyordu . Herkes
sefer telaşı içi ndeyken Büyük Padi şflh
"Bizüm şimdengerü
ahiretden başka yere seferimüz yokdur" diyerek etrafını kedere
boğdu. Gerçekten, İstanbul'da iken sırtında batan bir ağrı hisset­
m iş, muayenede bunun bir çıban olduğu görülmüştü. "Şir-pen­
çe" adı verilen bu çıban, yolda onu iyice rahatsız etti, öyle ki
Çorlu civarına gelindiği zaman artık daha ileri gidemedi ve iki
ay kadar otağında hasta yaııı. Hastalığın iyice ağırlaştığı bir
gün, sadık nedımi Hasan Can'la şöyle konuştuklarını, Hasan
Can'ın oğlu meşhur tarihçi Hoca Sfıdcddin Efendi anlatıyor:
-- Hasan Can. bu ne haldir?
-- Sultanum. Cenab-ı Hakk'a yönelip Allah'la olacak zamandır.
-- Bizi bunca zamandanberi kiminle bilürdün? Cenfıb-ı
Hakk'a yönelişimizde kusur mu gördün?
-- llaşii Sultanum. Allah'm admı zikretmekten uzak dur­
duğunuzu hiç görmüş değilim. Amma şimdi bu zaman başka
zamana benzemez diye böyle söyledim.
Tarihte Türkler/273
Koea Padişah, Hasan Can'ın bu sözlerinden de aruk Al­
lah'a kavuşmak üzere olduğunu anlamıştı. Hasan Can'a ''Yasın ''
S uresi'ni okumasını söyledi, o okurken kendisi de kau lıyordu.
S elam ayetine geldikleri zaman y üee Padişah ruhunu Allah'a
teslim etti (22 Eylül 1 520). Elli yaşındaydı. Hayatta bir tek oğ­
lu vardı. Veziriazam Piri Mehmed Paşa hemen Trabzon Valisi
bulunan Şehzade S üleyman'a haber göndererek gelip babasının
yerine oturmasını bildirdi. O İstanbul'a girineeye kadar sekiz gün
padişahın ölümünü askerden sakhıdılar. Muhteşem Osmanlı or­
dusu, kendilerini zaferden zafere koşturan padişah ın ardından gö­
zü yaşlı, boynu bükük İstanbul'a döndü. Hiçbir mağlubiyet bu
kadar keder veremezdi. ıstanbul'da, sonra S ultanselim adını alan
semtte oğlu Sultan S üleyman tarafından üzerine bir türbe ve ya­
nına bir cıımi yaptırı ldı. Dünyalara sığmayan padişah, Hak'tan
emir gelince bir k üçük mezara sığmıştı. Zamanının Şeyhülis­
lamı ve büyük İslam bilgini Kemalpaşa-zfıde, onun için yazdığı
mersiyede şöyle diyor:
$enıs-i asr idi, asrda şemsin
Zıllı nıemdlld olur, ömrü kasfr
Gerçekten , o bir ikindi güneşi gibi çabuk, sekiz sene
içinde sön üp gi tmişti , ama muazzam gölgesi Kırım 'dan Hi­
efı/a, Tcbriz'den Dalmaçya sahillerine kadar uzuyordu. Şehdı­
deliğinde iktidar hırsıyla yanıp tutuşm uş, bu yolda önüne gelen
her engel i babası bile olsa devirip g itm işti . Fakat sekiz y ıla
sığdırdığı işlere baktığımız zaman on un içinde yanan ateşin wc
ve taht sevdas] değil , Al lah'a ve mil lete hizmet aşkı olduğunu
an lıyoruz. O zaman diyoruz ki, keşk i daha önee harekete
geçscydi, veya hiç değilse birkaç yıl daha yaşasaydı.
Yavuz Selim Han'ın bu millete yaptığı sayısız hizmet­
lerden hemen gözümüze çarpan bir-iki tanesini hatırlatırsak
onun büyüklüğü daha iyi anlaşılaeaktır. Herşeyden önce, ıslam
Dünyası'nın Hıristiyan d ünyası karşısında siyası birliğini sağ­
lamış ve bu birliğin Türkler gibi en canlı m üslüman milletin
emrine geçmesine sebeb olmuştur. I kincisi, Batı Türklüğü'nün
siyası ve mim birliğini tam manasıyla gerçekleştirmiş olma-
274{farihte Türkler
sıdır. Anadolu'daki Türk birliği onun zamanına kadar hiçbir za­
man bu kadar mükemmel olmamıştı, çünkü Anadolu'nun siyasi
coğrafyası buna müsaid değildi. Yavuz bu ülkeyi baştanbaşa fet­
hederek hiçbir yabancı hakimiyet bırakmad ı. Türklüğün mez­
heb birliğini ayakta tutarak bütünlüğü sağladı. B unun ne demek
olduğunu anlayabilmek için, S ünni Müslüman çizgisi dışında
kalmış olan Türkler'in nasıl kaybolduklarına bir bakmak yeter.
S ünni olmayan Türkler ancak Türkiye'de milliyetierini koru­
m uşlar ve Türk olarak kalmışlar. Ş ii mezhebinden veya başka
dinden bir idare altında kalanlar ise, sönüp gitmiştir.
Yavuz dünya çapında bir strateji dehası idi. S Uriye, Irak,
M ısır ve Hicftz'ın Türk devleti bakımından ne ifade ettiğini çok
iyi kavramış, hatlli Hind Denizi yolunu eline geçirdikten sonra
H indistan'a kadar gitmeyi biIc planlamıştı. Ömrü bu projeye
ycuniş olsayd ı , Türkiye, daha sonraki yıllarda içine gireceği ik­
tisMi krizi daha baştan atlalabilccekti,
Çok iyi bir eğitim görmüştü. Zamanın bütün tarih ve
coğrafya bilgisine sahipti. Farsça'da şiir yazacak kadar bu dili
iyi biliyordu; kendi yazdığı bir türbe killibesinden onun Arap­
ça'yı da şiir yazacak kadar bildiği anlaşılıyor. O zaman Farsça
şiir yazabilmek çok büyük bir hüner sayıldığı için o da şiirdeki
hünerini bu şekilde gösterm iş, pek az Türkçe şiir yazmıştı. Ay­
nı devirde Şah İsmaıl'in İran'da yaşadığı halde hep Türkçe şiir
yazdığına bakanlar bazan yanlışlığa düşmekte ve Şah İsmail'de
Türklük şuurunun daha kuvvetli olduğunu söylemektedirler. Ne
yazık ki İsmaıl'in kurduğu devIct kı s a zaman içinde bir İran
Devleti olmuş ve Farsça'yı benimsemiş, Yavuz'un devIcti ise
Türkçe'nin yegane dayanağı olarak kalmıştır.
Kaanunı Sultan Süleyman Han
S ultan S üleyman Han
1 520 yılının Eylül ayında Os­
manlı tahtına oturdu. Yirmialtı yaşındaydı. ıyi bir eğitim gör­
müş, kılıçta da kalemde de usta yetişmişti. Fakat şahsiyet iti-
Tarihte Türkler/275
bariyle babasından oldukça farklıydı. Selim Han'ın ismine hiç
uymayan şiddetli davran ışlarına karşılık Süleyman Han hep
soğukkanlı hareket etmeyi, yaptığı işleri kaanuna uygun kıl­
mayı prensip edinmiştir. Gerek yaptığı kaanunlar, gerekse kaa­
nun ve nizamlara gösterdiği fevkalade riayet yüzünden "Kaanu­
nı" ünvaniyle yadedilm iş, bu ünvan adew ona isim olmuştur.
S üleyman Han'ın tahta geçmesiyle birlikte eski Mem­
l uk Beyleri Yavuz'dan arLık kurtulduklarını , böylece devletlerini
yeniden d irillebileceklcrini zannettiler. Yavuz bunların bir kıs­
m ını kendisine gösterd ikleri bağlılıktan ve daha çok yerli halkın
bir müddet sükunet içinde kalmasını düşündüğünden dolayı
önemli mevki lere getirmişti. Mısır umuml vfıl iliğinde Mem­
lukıcr'den Hayrbay, Şam beylerbeyiliğinde Canberdi Gazall
vardı. Canberdi Gazaıı Kahire'deki Hayrbay'a da mektup yazıp
birl ikte isyan etmelerini teklif eLmişse de, Hayrbay d urumu
İstanbul'a bildirince hemen vezır Ferhad Paşa ile D ulkadır Beyi
Şehsuvaroğlu Ali Bey üzerine gönderilmiştir. Canberdi o sırada
H aleb'i kuşatmışLı. Üzerine asker geldiğini öğrenince- hemen
kaçtı, ama Şehsüvaroğlu tarafından mağlub edilip yakaland ı ,
ıdam edildi. Onun isyfmından ümitlenen Ş ah 1small doğu sınır­
larına asker yığmaya başlamıştı . S üleyman Han, ona karşı da
göz-kulak olmak üzere vezır Ferhad Paşa'yı bir miktar askerle
Kayseri'de tuttu. B u suretle güney ve doğu taranarı emniyete
alındı. MemlekeL içinde asayiş ve adaıetle ilgili gerekli icrdat da
yapıldıkı<ln sonra padişah anık Avrupa işlerini halletme� hazır
olmuştu.
ı 52 1 Yılı Mayısı'nda ilk Macaristan seferine çıktı . Daha
önce Osmanlı'ya verilmesi taahhüd edilen haracın gönderi lmesi
için Budin'e yollanan Türk elçisi Behram Çavuş, Macar Kralı
İkinci Layoş tarafından öldürülmüş, böylece savaş hfıli başlamış
oluyordu. Padişatıın ilk hedefi Belgrad'ın fethi idi. İstanbul'dan
Edirne'ye, oradan Filibe yoluyla Sofya'ya vardı. Sofya'da ordu­
nun iaşe ve ikmali ayarlandıktan sonra Niş civarında otağ ku­
rulup Harb Dlvanı toplandı. B una göre Semendire Beyi Gazi
Husrev Bey kendi emrine verilen bin kadar yeniçeriyi de alarak
Bclgrad'ın dışa açılan yoııarını kesecek, Dfmişmend B ey kuman-
276/farihte Türkler
dasında Karadeniz'den Tuna'ya sevkedilen elli gemilik donanma
denizden kuşatma yapacaktı. Meşhur akıncı Yahya Paşa ailesin­
den Balı Bey Hırvatistan tarafına, Mihalol1;lu Mehmcd Bey ise
Erde! tarafına akına gönderildi.
Padişah Al1;ustos ayı başında Belgrad'a geldi . Bclgrad'ın
etrafı temizlenmiş, şehir muhasara altına alınmıştı. Veziriazam
Pir! Mehmed Paşa, Rumeli Beylerbeyi Ahmed Paşa ve ıkinci
vezir M ustafa Paşa üç koldan taarruz ettiler. Düşman dayana­
madı, iç kaleye kaçtı . Belgrad şehri alınmış, sadece kaIesi kal­
mıştı. Buradaki Macar askeri gerçekten fedakarca dövüştü ve üç
hafta kadar direndiler, ama sonunda teslim olmak zorunda kaldı­
lar. Kaanuni teslim olanların istedikleri yere gidebileceklerini
söyledi ve hiçbirine dokunmadı.
Belgrad'ın fethi Osmanol1;lu'nun Balkan hakimiyetini
perç.inlemiş, Türkler'e Orta Avrupa yolunu açmıştı. Padişah da­
ha önce Türkler tarafından defalarca kuşatıldığı halde alınamayan
Belgrad'a muhteşem bir alayla girdi. Camie çevrilen büyük kili­
sede Cuma namazı kılındı. Yahya Paşazade Balı Bey Belgrad
muhafızlığına ınyin edildi.
Padişah İstanbul'a döndüğü zaman Yemen'den bu ülkenin
Osmanlı'ya bağlandığı haberi geldi. Yemen eskiden Kölemen­
Icr'e bağlıydı; Mısır Osmanlı eline geçince Yemen'deki Köle­
men kumandanı İskender de Yavuz'u ı.anıdı, ama onun ölümü
üzerine isyan etli. Eski bir yeniçeri olan Cidde muhafızı Kemal
Bey bu İskender'i bizzat öldürerek Yemen'de h utbeyi Osmanlı
Pftdişfıh ı adına okuunuş, durumu Kaanuni'ye bildirmiştir.
Kaanunl'nin Belgrad'dan sonraki hedefi Rodos Adası idi.
Bu adada Saint Jean (Sen Jan, yani Aziz Yahya) \ankatına men­
sup şövalyeler bir devlet kurmuşlard ı , ve Katolik dünyasından
gördükleri des.tekle hem Anadolu sahiIlerini, hem Doğu Akde­
niz'i devamlı tehdid eder olmuşlardı. Müslümanların tüccar ge­
milerine saldırıyor, kadın çocuk demeden herkesi esir alıyorlar,
ya türlü işkencel erden geçirip öldürüyor!ar, ya da gemilerde for­
sa yapıyorlardı. B unlarınIçi aslında devlet del1;il, bir çeşit askeri
sendika idi. Çeşitli katolik ülkelerinden askerlik fenninden usta
olanları imtihan ederek aralarına alırlar, savaştan başka işle de
uğraşmazlardl.
Tarihte Türkler/277
Kaanuni önce Venedik'le bir anlaşma yaparak onların
Rodos işine karışmalarını önledi, sonra da Mustafa Paşa'yı ser­
dar yapıp Barbaros kardeşler grubundan Kurdogıu Muslihiddin
Rcıs idaresinde bir filo ile Rodos'a gönderdi. Kendisi Kütahya
üzerinden Mannaris'e, oradan Rodos'a geçti . Temmuz sonların­
da muhasara ve hücumlar başladı. Şövalyeler adanın her tarafı n ı
yıllardanberi çok kuvvetli b i r şekilde Lahkim etmişler, kendile­
rine ise yıllarca yetecek yiyecek toplamışlardı; ellerinde top da
vardı. B u Larikaun prensiplerinden biri ölmeden d üşman eline
geçmemek oldugu için, bütün güçleriyle dayandılar. Beş ay ka­
dar süren muhasara bize de pekçok kayıplam mal olmuştu. Ama
sonunda şövalyeler canlarına dokunulman:ıak suretiyle kaleyi
teslim etmeyi kabul eLLiIcr. Şövalyelcrin üsıii d -ı azamı qJan zfıt
Kaanuni'nin huzuruna çıkarak diz çöküp etegini öptü� Sonra
adamlarıyla birl ikte Rodos'Lan çıkarak M alLa'ya gitti. Bunlar
MalLa'da yine eski tarikatıerini devam ettirmişler ve Türkler'e
hayli dert çıkannışlardır.
Kaanuni Rodos seferinde meşhu� ıslam alimi Şeyhülis­
ram Zenbilli Ali Efendi'yi de beraberinde götürmüştü. Fetihten
sonra büyük katedra! camiye çevrilip b,urada ilk Cuma'yı Zen­
billi Ali Efendi kıldırdı.
*
*
*
Pildişah fetihten sonra ıSLanbul'a döndüğünde kendisine
babası zamanından kalan Veziriazam Pin Mehmed Paşa'yı az­
laderek yerine Hasodabaşı İbrahim Ağa'yı getirdi. Tarihçiler bu
değişikliğe sebep olarak Piri Mehmed Paşa'nın yaşlı, çok bilgi­
li ve tecrübeli çok şahsiyetli olması yüzünden Kaanuni'nin
onun karşısında 'rahat hareket edemediğini söylerler. Piri Meh­
med Paşa köklü bir Türk ailesine mensuptu, halbuki Hasoda­
başı İbrahım Ağa devşirme idi ve bütün devşirmeler gibi
"kul
taife"sinden olduğu için hayatı veya ölüm ü padişahın d udakla­
rından çıkacak iki kelimeye bağlıydı. Pin Paşa emekli yapıldı,
ikinci vezir Ahmed Paşa'ya ise Mısır Valiliği verildi.
278ITarihte Türkler
Ah med Paşa Mısır'a gittikten sonra başına topladıgı
fellah, zenci, Arap ve Çerkesler'le devlete isyan edip orada ken­
disini " S ultan" ilan etmiştir. B u yüzden tarihlerde onun adı
"Hflin Ahmed Paşa" diye geçer. B ütün Osmanlı tfırihinde devlete
hainlik eden tek kişi budur; Kavalalı Mehmed A1i Paşa bile
padişaha daima bağlılıgını bildirmiş, kendisine "sultan" rütbesi
vermeye kalkmamıştır. Hain Ahmed Paşa kendine göre bir idfır�
düzeni de kurdu ve oradaki Osmanlı memurlarından Kadızade
Mehmed Bey'i "vezlriazam"yaptı. Fakat Mehmed Bey devlete
baglı bir adamdı, bir müddet Hain'e göz yumduktan sonra bir
gün onun şerrinden kurtulan yeniçerileri toplayarak üzerine bir
baskın yaptı , kaçtıgı yerde Hain'i yakalayıp kesik başını 1s­
tanbul'a yolladı. Bunun üzerine Kaanuni, Veziriazam İbrahim
Paşa'yı Mısır'a göndererek oradaki işleri yoluna koymasını em­
retti . Mısır'da idari ve askerı, iktisadi reformlar yapıldı. Fakat
henüz işlerin hepsi bitmeden Paşa İstanbul'a çağınldı. Onun
Mısır'da, padişflhın da Edirne'de bulunmasından faydalanan ye­
niçeriler, bazı devlet adamlarının kışkırtmasıyla, yağmacılık
yapmaya ve devlet işlerine karışmaya başlamışlardı. Pad işah
derhal Edirne'den hareket edip asilerin elebaşıarını aman verme­
den idam etti, büyük bir belayı az paha ile allatmış oldu.
*
*
*
ı 525 yılında Fransa'dan gelen bir elçi hey'eti Türk tari­
hinde çok önemli bazı hadiselerin bir başlangıcı oldu. O sırada
Avnıpa mezhep kavgaları ve siyasi çatışmalar içinde çalkalanı­
yordu. Almanya 1mparatoru Beşinci Şarl ("Şarıken" diye meş­
hurdur) bütün Almanya'yı, 1spanya'yı, Hollanda'yı, Kuzey ıtal­
ya'yı eline geçirmiş, karşısında tek rakıb kalan Fransa Kralı Bi­
rinci Fransuva'yı ise Pavia m uharebesinde müdhiş bir bozguna
. ugratarak esir etmiş, Madrid zindanına attırmıştı. Fransa bu fe­
laket karşısında durumunu düzeltmek için Osmanhlar'la an­
laşmaya karar verdi. Bir Hıristiyan devletinin Müslümanlar'la
anlaşması o sırada pek büyük günah sayıldıgı için, Fransa Kra-
Tarihte TürkIcr/279
Iı'nın annesi gizlice elçi göndenn iş ve yazılan mektubu da açık­
lamamıştır. Bu mektupta bir kölenin efendisine hiı.ab etmesi
gibi Kaanunl'ye yardım için yalvarılıyor. Alman Imparatoru'na
baskı yapması karşısında Fransa'nın da o-smanlı'ya sadık bir
"bende" haline geleceğinden bahsediliyordu.
Almanya'nın gitgide büyüyen kuvveti Türkler için de,
başka bazı Avrupa hükümdarları için de tehlike idi. Özellikle
ıngiltere ve İtalya bu durumdan hiç hoşnud değillerdi. Öte yan­
dan o sırada ölmüş olan Şfıh İsmail'in yerine geçen oğlu Şah
Tahmasb, Alman lmparatoru'na Macar Kralı'na mektuplar gön­
derip Osmanlı'ya karşı birlikte hareket tekllf ediyordu.
Bu durum karş ısında Kaanlinı Avrupl!:da yerini kuvvet­
lendirmek ve gelecek tehlikeyi vaktinde önlemek üzere Macar
Seferine çıklı. Macar Kral ı Türkler'e bağlı Ellak ve B oğdan
beylikleriyle İltifak kurmuş, asker topluyordu.
Padişfıh 1526 yılı Nisan ayının sonlarına doğru İ stan­
bu l'dan hareket eııi. Osmanlı ordusu Edirne ve Filibe'dcn sonra
Sofya'ya vardı. Belgrad Muhafızı Yahya Paşazade Balı Bey'e ha­
ber gönderilerek Sava üzerindeki köprülerin ord uyu geçirecek
şekilde litmir edi lmesi ve tamamlanması bildirildi , ve71riazam
lbrfıhım Paşa da öncü olarak yola çıkanlıp Petcrvaradin Kalesi'­
nin fethine memur ed ildi. Hcr iki görev de kısa zamanda yerine
getirildi. Yol üzerindeki Hok ve Eszek kaleleri de alındı. Ağus­
tos'un 21 'inde büyük Osmanlı ordusu Drava üzerine kuru lan
köprüyü geçerek Macar Ovası'na girmişti. Osmanlı'nın öbür se­
[erlerinde görüldüğü gibi burada da Türk teknolojisinin ne kadar
ileri olduğu görül üyordu. Yüzbini aşkın bir ordunun lstanbul'- ,
dan Macaristan'a kadar beslenmesi, yatırılması, nehirlerden ge­
çirilmesi, topların bunlarla birlikte nakledilmesi ve bütün bu
işler arasında en u fak bir disiplinsizliğin, en ufak bir tecavüz
hareketinin görülmeyişi Türkler'in hem idare, hem teknik ba­
kımdan çok ileri olduklarını göstermektedir.
Türk ordusu Macarlar'la Mohaç Ovası'nda karşılaştı. Her
iki tarafın asker sayısı yüz iIa yüzellibin arasında idi ve birbi­
rine denkti. Macaristan o tarihlerde şimdiki gibi küçük bir ülke
değildi, Doğu Avrupa'nın en kuvvetli devletiydi ve özeııikle as-
280(farihte Türkler
kerlikte diğer Hıristiyan devletlerin hiçbiri onlarla başedemezdi.
B u yüzden Macaristan'la yapılacak olan bu topyekün savaş
Türkler bakımından çok ciddi ve önemliydi. Macar ordusunda
diğer H ıristiyan ülkelerden gönderilmiş yardım kuvvetleri de bu­
lunuyordu.
Pfıdişiih bütün beyleri ve paşaları kendi otağına çağırarak
bir harb diviinı kurdu. B urada yapılan müzakerelerden sonra
Yahya Paşazade Balı Bey'le Gazi Husrev Bey'in teklif ettikleri
plan kabul edildi. Bu iki bey de akıncılıktan yetişmişler, düş­
manın bütün savaş hiylelcrini ve kuvvetini, zayıf tarafını nice
kereler görmüşlerdi. Her ikisi de anaları tarafından Osmanlı idi­
ler. B unların öne sürdüğü ve padişah tarafından uygun görülen
plana göre, Osmanlı ordusu kanatlar halinde savaşa girmeyecek­
t i . Önde Veziriazam ve Rumeli Beylerbeyi IbdRim Paşa'nın
Rumeli askeri, onun arkasında Anadolu Beylerbcyi Behram Pa­
şa emrindeki Anadolu askeri , onlardan sonra yeniçeri askeriyle
Padişah bulunacaktı. Yahya Paşa-zade Balı Bey kendi s üvari
kuvvetleriyle öncü, Gazi Husrev Bcy de ardcı olacaklard!. tık
önce Macarlar'ın hücumu beklenecek, onlar hücum edince Os­
manlı ordusu ortadan yol vererek Macarlar'ı en geride bulunan
topların önüne çekecek, top ateşi başlayınca Balı Bey'le Husrev
Bey de çevirme hareketini tamamlayacaklardı. Macarlar'ın asıl
vurucu gücü zırhlı süvarisi idi, bunlar da ağır zuhları yüzünden
fazla manevra yapamadıkları için cepheden hücum ederek sonuç
almaya çalışulardı.
Ordu bu düzeni aldıktan sonra Macarlar'ın hücumu bek­
lenmeye başladı. O sırada Padişah zırhını giyip üç sorguçlu tol­
gasını takarak avaya hakim bir tepeden savaş meydanını gözle­
meye çıkmıştı. Ordusunun gün görmüş ihtiyarlarıyla biraz ko­
nuşup onların da fikirlerini almak istedi. Orada akıncı çeribaşısı
olan yaşlı bir serhad gazisini çağırdılar,
"Gel Adil Tavıca. Saa­
detlü Piidişah miişavere emr iııü" dediler. Osmanlı ı.arihçisi Pe­
"Cebesi arkasında. tulgası başında. ke­
penegi terkisinde bir kırçtl koca olup bıyıkları tulgasından
dışarı düşmana birer kanlı ok gibi çıkmış" olan bu koca ihtiyar,
H usrev Bey'in "Seni padişah ister" demesi üzerine "Bunda döçevi'nin anlattığına göre,
Tarihte Türkler/28ı
vüşmekten özge müşavere olur mu? Beni koca alaybeyi gön­
derdi. Düşman alayları görünmüş, çarhacımız elleşmeye başla­
mış. Gelün, sancagunuz dibinde bulunun" diyerek atını tepip
dört na la düşman üzerine yürüdü.
Gerçekten o sırada ikindi vakti olmuş, Macarlar ancak
görünmüşler ve çarhacı (öncü) k uvvetlerimizle çaıışmaya başla­
mışlardı. Macar süvarisi omuz omuza saflar halinde mızraklarla
hücuma kalkınca önce R umeli, sonra Anadolu askeri yarılarak
yol verdi. Yıldırım hızıyla bizim merkeze do�ru yürüyen Ma­
carlar birden top sesleri alunda a llak-bullak oldular. Arlık hiçbir
hücum insiyatil1eri kalmamış, küçük gruplar halinde dağıımış­
lardı. Balı Bey'le H usrev Bey'in akıncı birl ikleri de önden ve ar­
kadan kıskacı kapatmaya başlayınca Macar ordusu için hiçbir
ümit kalmadı. Bu ümitsizlik içinde Macar beylerinin birinin
emri alunda bir süvari grubu müdhiş bir çı lgınlık denemesine
girişıi: Yanlarına ve arkalarına hiç bakmadan, önlerine kim çı­
karsa devirerek padişahın bulunduğu yere kadar geldiler. Maksat­
ları onu öldürerek bozgunu zafere çevirmek, veya son anda bir
şeref kazanmaktı. S üleyman Han'ın üzerine gelen birkaç ok
zırhı delemediği için te'sır etmedi. Yakın mesafeye gelince pa­
dişah üzerine gelen iki kişiyi kılıcıyla devirdi, sonra etraftan ye­
tiştiler ve bu asilzade şövalye grubu orada imha edildi.
Macar ordusunda Türk kılıcından kurıulanlar kendilerini
tek açık İsLİkamet olan Karasu Bataldığı'nı atıyorlardı . Bataklık
nice Macar askerine ve asilzfidcsine, hatta bizzat Macar Kralı
Layoş'a mezar oldu.
t ki saal süren bir savaş sonunda yüzlerce yıllık Macar
Devleti tarihe karıştı. Türkler'e B udin yolu açılmıştı. Padişah
Mohaç Ovası'nda otağ kurdurup tebrikleri kabfıl ettikten sonra
B udin üzerine yürüdü. Mohaç yenilgisi üzerine Kral'ın kansı ve
bazı M acar asilzadeleri Avusturya'ya kaçmışlar, şehir savun­
masız kalmışıı. Şehir halkından bir hey'et Padişah'ı karşıla­
yarak ona B udin Kalesi'nin anahtarlarını, tesIlm ettiler. Ayni
gün karşı sfıhildeki Peşte'nin anahtarları da geldi.
Osmanlı Devleti'nin hedefi Macaristan'ı yine Macarlar'a
bırakmak, fakat burayı Türk devletine bağ l ı bir tampon ülke ha-
282rrarihte Türkler
line getinnektİ. Arada Macar engeli oldukça Osmanlı'nın Avru­
pa sının güvenlik içinde kalabilirdi. Bu yüzden Piidişah, Macar
tahtına halkın çok sevdiği Erde! Voyvodası Zapolya'nın ge­
leceğini, Türk ordusunun çekileceğini bildirdi. Zapolya bir Ma­
car milliyetçisi idi, ve Macaristan'ı yutmak isteyen Alman­
Avusturya saltanatına karşı idi.
Ordu Peşte'den hareketle dönüşe başladı. Yol üzerinde
Segcdin ve Baç kaleleri fclhcdildikten sonra Baç ile Petervaradin
arasında Beçne ovasında Macar ordusunun kalıntılarının ve Ma­
car asilzadelerinin büyük askeri yığınak yaptığı , Macaristan'ın
servetini de buraya sakladıkları görüldü. Macarlar burada Türk­
ler'e karşı canla başla karşı koydular, o kadar ki Yeniçeri Ağası
ilc bazı ileri gelen yeniçeri subayları yapılan çarpışmalarda şe­
hid oldu. Son Macar direnişi de bu surelle kınldıktan sonra or­
du Belgrad'a geldi. O sırada Macaristan'da Macar Beyleri topla­
narak Erdel Voyvodası Zapolya'yı Kral seçmişler, fakat Alman­
ya Imparatoru Şarlken buna karşı kcndi kardeşi ve Avusturya
Arşidükü olan Ferdinand'ı çıkarmıştı. Ferdinand ayni zamanda
ölcn Macar Kral ı'nm hem eniştesi, hem kayınbiraderi oluyor ve
böylece Macar tahtına hak iddia ediyord u . Ferdinand Alman
Imparatorl uğu'nun gücüne dayanarak Zapolya'ya karşı harekete
geçti; Zapolya'yı tutan Osmanlı S u ltanr'nın o sırada Macar iş­
leriyle uğraşacak hfıli yoktu, çünkü Anadolu'da Kalender adlı
bir Celali reisi isyan etmiş ve devletin başına ciddi bir dert aç­
m ıştı.Kaanunl Sofya yoluyla İstanbul'a döndükten sonra vezı­
riazam İbrahım Paşa'yı Anadolu isyanlarını bastırmak üzere yo­
la çıkardı.
*
*
*
OnaILıncl Yüzyıl başmdan itibaren Anadolu'da çıkan ve
Onyedinci Yüzyıl'da gitgide yaygınlaşan Celali isyanlarının
sebepleri hakkında çeşitli iddialar ortaya aulmıştır. Lık isyanı
yapan Bozoklu Celfıl'in isminden dolayı "Cehm" adı verilen bu
i syancıların ilk zamanlarda İran'daki Şii harekeLleriyle yakından
Tarihte Türkler/283
ilgili oldukları anlaşılıyor; hatta bunların İran tarafından görev­
lendirilmiş Ş iı militanları olduğu bile düşünülebilir. Fakat is­
yancı liderler böyle olsalar bile onlann başlarına topladıkları in­
sanıann hepsinin Ş iı veya İran taraftarı olduğu söylenemez. Şu
halde isyancı liderler Anadolu'da o sıralarda mevcCıd bulunan bir­
takım huzUrsuzluklardan faydalanıyorlar, çeşitli sebeplerden do­
layı idareye karşı hoşnCıdsuzllık duyan kimseler onların safına
katılıyorlardı. Onyedinci Yüzyıl'daki isyanlarda Ş iı te'sıri hiç
görülmediği halde pekçok Anadolu Türk'ü isyancı paşaların ve­
ya çete rcislerinin peşine takılıp gitmiştir. B u hoşnCıdsuzluğun
başında bazı idarecilerin zaten sıkıntı çeken halkın derdine çare
arayacağına, şikayetçilere karşı şiddet gösterıneleri gelir. Hoş­
nudsuzluğun esas sebebi geçim zorluğu idi. Anadolu'nun verim­
siz toprağı artan nüfUsu geçindiremiyor, sınır boylarında fetihle­
rin durması ise topraksız ve işsiz kitlelere yeni bir iş ve geçim
kapısının artık kapanması demek oluyordu. Onyedinci Yüzyıl'da
bu şartlar daha da ağırlaşmıştı, bunları o zaman anlatacağız.
1 526 yılında B ozok'ta Baba ZünnCın isyanı, bir alevı
(şiı) l iderin haksızlığa uğrayan halkı başına toplaması ve bu
haksızlığın sebebi veya aleti diye bilinen bazı görevlilerin
öldürülmesiyle başladı. Baba ZünnCın'un üzerine iki defa asker
gönderilmiş, iki defasında da asker isyancılar tarafından bozguna
uğratılmıştır. Nihayet Sivas Beylerbeyi H üseyin Paşa ile Adana
B eyi Ramazanoğlu Pırı B ey b unları mağlCıb edip dağıtular,
Zünnun savaşta öldü. Adana bölgesinde Veli- Halife, Yenice
Bey, Domuzoğlan gibi isyancıların hareketleri ise Ramazanoğlu
Plri Bey tarafından bastırıldı. Fakat bunların en ciddısi Kalender
isyanı idi . Kalender Şah adındaki bir isyancı başına esas ıtiba­
riyle kızılbaş Türkleri ve S ünnı olmakla birlikte idareden hoş­
nCıdsuz bulunan birtakım Türkmen aŞıretierini toplayarak otuz­
bin kişilik bir ordu kurdu. Üzerine gönderilen Anadolu Beyler­
beyi'nin askerlerini Karaçayır'da müdhiş bir bozguna uğratan
Kalender'i yakalamak üzere bu defa veziriazam 1brahim Paşa
beşbin askerle Adana bölgesine gönderildi. 1brahim Paşa her­
hangi bir çatışmaya girmeden önce durumu esaslı şekilde araş­
tırdı. Görüldü ki, Kalender'in asıl askerı gücü Dulkadİr Şehsu-
284!farihtc Türkler
varoğlu'nun ıdfımından sonra timarları ellerinden alının ve böy­
lece mevki ve servetlerini kaybeden Dulkadirli ileri gelenlerinin
askeri idi. lbrfıhim Paşa bunlara gizlice haber salıp timarlannın
yine kendilerine verileceği bildirilince bu Türkmen beylerinin
çoğu Kalemler'in ord usundan ayrıldılar. Etrafındaki askerlerin
azalması üzerine İran'a kaçmak üzere olan Kalender'e fırsat veril­
meden hemen Belalı Mehmed ve Deli Pervane adlı iki baş­
buğun idaresinde gönderilen Osmanlı askeri , asileri bozup Ka­
Iender'in başını aldılar.
Avrupa'da Macar tehlikesi ortadan kaldırılmış olduğu
için, vaktiyle onlar yüzünden Osmanlı eline geçmemiş veya
al ındığı halde geri verilmiş birçok kaleleri n feıhedilmesi sonun­
da Bosna, Hırvatistan ve Dalmaçya bölgesinde Türk hakimiyeti
iyice genişledi. Bosna Beylerbeyi Gfızi Hüsrev Paşa (İkinci Ba­
yazid'in k ızından torun u) ile Semendire Beyi Yahya Paşazade
Balı Bey bütün bu işleri kendi kuvvetleriyle yaptılar.
Avusturya Arşidükü Ferdinand, Macar tahtını ele gcçire­
bilmek için ağabeyi Alman İmparatoru'ndan kuvvet alarak Ma­
car Kralı Zapolya'yı mağlub etti. Zapolya Osmanlı himfıyesin­
de olduğu için padişaha müracaat ederek yardım istemiş, bunun
üzerine Macaristan'ın Osman lı Devleti'ne tabi bir devlet ol­
masını kabG1 etmek şartıyla kendisiyle bir anlaşma imzfı edi l­
miştir. Böylece KaanGnl, himayesi altındaki bir devlete yapılan
tecfıvüzü önlemek üzere Avusturya'ya karşı serere çıkmaya karar
verdi ve 1 529 yılı M a y ısında İstanbul'dan hareket eııi. B u
Avusturya seferinin güyesi Alman İmparatorl uğu'nun Macaris­
tan'ı yutarak oradan Osmanlı topraklarına sarkmasını önlemek­
ti .
KaanGnl, Filibe-Sofya-Belgrad yoluyla Macarisum'a doğ­
ru ilerlerken yolda Avusturya idfıresini istemeyen Macar asilza­
deleri gelip Padişfıha bağlılıklarını bildirdiler. Ordu Mohaç'a
vardığında Macar Kralı Zapolya da altıbin süvfırilik bir kuvvetle
Osmanlı ordusuna katıldı. Zapolya'ya h ükümdar muiimelesi ya­
pıldı. K,ırşılamak için asker ç ıkarılch, Otağ-ı HümiiyGn yakınına
gelip atından inince Rumeli beyleri kendisine refakaı edip Piidi­
şfıhın çadırına getirdiler. Büyük Pfıdişfıh fevkalfıde nezaket göstc-
Tarihte Türkler/285
rip tahtından kalkarak üç adım attı, Macar Kralı'nın elini öpme­
sine müsaade ederek onu şereflendirdi. Macar Kralları kendilerini
kabul ettirebilmek için mutlaka meşhur kutsal Macar wcına
sahip olmaları gerekirdi. Bu illc ilk Hıristiyan olan Macar Kra­
Iı'na Papa tarafından verilmiş, sonra Bizans İmparatoru Yedinci
M ihail'in verd iği bir çelenkle birleştirilerek ortaya meşhur "Ma­
car Tacı" çıkmıştı. Macarlar buna milli varlıklarının ve istik­
ım lerinin en büyük senbolü olarak fevkalade önem verirler. İşte
Macar Kralı Zapblya, Layoş Kral'ın ölüm ünden bu yana ortada
görünmeyen !.fıcı henüz ele geçiremeın iş, onun peşine düşmüştü. Kaanunı her tarafta araştırma yaptırdı, sonunda Macar Kral­
lık Tikı'nın bir kalede saklandığı öğrenilince, İzvornik Beyi Kü­
çük Balı Bey yanına bir m iktar siprlhı askeri de katılarak llicın
alınmasına ıne'mur ed ildi. Balı B ey, ordu B udin Kalesi önün­
deyken illc ı getirerek Padişah'a teslim etti.
B udin Kalesi Türkler'in oradan çekilmesinden sonra Za­
polya'yı mağlUb eden Ferd inand'ın eline geçm işti. İçeridekiler
teslim olmayınca Türk ord usu kuşatma hazırlıklarına başladı.
Fakat daha ilk gün zaptedilen b ir kapıdan asker içeriye laarruz
edince Almanlar korkuya kapı lıp " aman" dilediler. B unların
serbestçe çekip gitmel erin e izin verildi. Fakat kaleden çıktıktan
sonra bir Alınan'ın intikam duygusuyla bir yeniçeri'ye saldır­
ması ve onu öldürmesi üzerine yeniçeriler Alman askerleriyle
Alman taraftarı Macarlar'ın pekçoğunu öldürdüler.
Padişah B udin civarında avda iken yeniçeri sekban başı­
sına emir vererek Macar Kralına taç giydirmesi bildiri l d i . Sek­
banbaşı Zapolya'yı (Yanoş Kral) alarak Macar sarayına götürdü
ve Arpadlar'ın tahtına oturtup başına Balı B ey'in getirdiği Macar
!.fıcını koydu. O sırada B oğdan (Moldavya) voyvodası Petru da
gelerek B oğdan'ın Osmanlı'ya bağlılığını arzetti, Pfıdişfıh'ın eli­
ni öpmek şerefine nail oldu.
B udin alınarak Macaristan resmen bir illb i devlet haline
getirilmişti , fakat bu durum Alman-Avusturyalılar'ın m üdahale­
siyle her an bozulabilirdi. Padişah Macaristan'ın siyası statü­
sünü garantiye almak için Avusturya üzerine ileri harekata ge­
çilmesine karar verdi. Ordu Eylül (1 529) sonlarında B udin'den
286ffarihte Türkler
Viyana'ya doğru harekete geçti. Öncü olarak gönderilen Semen­
dire Beyi Yahya Paşa oğullarından Mehmed Bey, karşısına Çı­
kan bir Alman kuvvetini mağlub edip kumandanıarı olan Al­
man asilzadesini esır almış ve padişaha göndennişti. Padişah bu
adamı Viyana kumandanı'na gönderip şehri tesIlm etmesini
tekIIf eui. TesIlm tekllfi reddedilince kuşatma hazırlıklarına ge­
çildi. Vezıriazam ve Rumeli Beylerbeyi İbrahım Paşa önden gi­
dip kuşatmaya başladı, Eylü\'ün son günü de Padişfıh geldi.
Türkler'in geleceği haberi şehre ulaşır ulaşmaz halk yük­
te hafif pahada ağır nesi varsa yüklenip Viyana'dan kaafileler
halinde çıkmaya başlamıştı. Arşidük Ferd inand bile Viyana'yı
terkeui, şehri çok meşhur ve tecrübeli bir kumandan olan Von
Salm'a bıraktı. Diğer taraftan Avrupa'nın pekçok ülkesinden
Vi-yana'nın Türkler'e karşı savunması için gelen askerlerle bir­
likte büyük bir m üdMaa kuvveti meydana gelmişti.
Kaanunı şehri onyedi gün muhasara ettikten sonra, mu­
hasarayı kaldırarak geri dönüş emri verdi. Tarihçilerin çoğu o
sırada asıl mak.sadın Viyana olmadığı için ağır kuşatma top­
larının getirilmemiş olduğunu, mevsimin kışa girdiğini ve mu­
hasara gecikirse Şarlken'in bir Haçlı ordusu toplayıp gelebi­
leceği gibi sebepler ileri sürerler. Gerçekten, onyedi gün bir şe­
hir kuşatması için çok kısa bir zamandır. Hücfımların hep la­
ğ ım atılmak suretiyle açılan yerlerden yapıldığına bakılırsa,
ağır topların getirilmediği anlaşılıyor. Rodos'u almak için beş
ay uğraşan Padişah'ın, Viyana'yı kısa zamanda bırakması, böyle
bir işte kararlı olmadığını gösteriyor.
Osmanlı ordusu Viyana'yı kuşatırken Alman İmparato­
ru'nun Linz'de bir ordu toplamakta olduğu haber alınmıştı. Kaa­
nun! Almanlar'a toparlanma fırsatı vermemek ve ordunun geri­
sini emniyete almak için akıncı kollarının A lmanya içlerini
vurmasını emretmişti. Semendire Beyi Yahya Paşa-zade Meh­
med Bey, Ösek Beyi Malkoçoğlu Kaasım B ey, Mihaloğlu
Mehined Bey, Gazi Husrev Bey binlerce akıncı ile birkaç kol­
dan Almanya'ya daldılar. Yahya Paşa-ziide Mehmed Bey bugün
Çekoslovakya' nın önemli şehirlerinden olan Brno(Brunn)'yu ve
Almanya'nın büyük bir şehri olan Regensburg'u basarak zaptet­
ti.
Tarihte TürkIer/287
Akıncılar buraları ellerinde tutlukları müddetçe A lmanlar'ın as­
keri poı.ansiyelini mahvettiler. Malkoçlu Kaasım Bey Avustur­
ya'yı bir baştan öbür başa geçip ısviçre'ye kadar girdi; Licchten­
stein (Lihtenştayn) Prensiiği'nin merkezi Vaduz'u zaptelli,
Prens'in oğlunu esi� aldı. Alman ımparatorluğu'nun büLÜn şehir
ve kasabalarında gece-gündüz çanlar çalıyor ve Türkler'e karşı
halk uyarılıyordu. Böylece kuşatma sırasında büyük Osmanlı
ordusu'nun tam güvenliği sağlanmış oldu. Ordunun dönüşü sı­
rasında da geri emni yetini sağlamak üzere Malkoçoğlu Kaasım
Bey onikibin kişilik bir akıncı kuvvetiyle Viyana ilerisinde ha­
rekata devamla görevlendirildi. Kaasım Bey özellikle Linz'de
toplanmış bulunan Avusturya ordusunu tehdid ediyor, bunların
şehirden dışan çıkmalarına i mk an vermiyordu.
Ba şta Arşidük Ferdinand olmak üzere bütün A lman­
A vusturya asilzfıdeleri Linz'de haflalarca korkulu günler yaşa­
d ılar . Bir taraftan akıncıların üzerine m untazam ordu birl ikleri
gönderi l iyor, fakat akıncılar hafif süvari oldukları ve asıl niyet­
leri savaş kazanmak olmadığı için bunlarla çatışmaya pek gir­
miyorlardı. Malkoçoğlu'nun onikibin akıncısı Türk ordu s u bü­
tün ağırl ıklarıyla Alınan İmparatorl uğu'nun ·tesIr sfıhasında
uzaklaşıncaya kadar Avusturya'nın altını üstüne ge tirdi [akat
bütün bu tehlikeli macera içinde onlar da hayli kayıplar verdiler.
Kollar halinde dağılıp sonra biraraya geldikleri için her zaman
toplu halde bulunmuyorlardı. Böylece bir gün Kaasım Bey ya­
nında küçük bir birlik olduğu halde V i yana yakınlarında Baden'e
gelirken Avusturya ordusuyla karşılaştı. Kaasım Bey y üz yıla
yakın zamandır devlete büyük hizmetler etmiş, nice kere düş­
man ülkelerinin altını üSLÜne getirmiş bir akıncı ocağına men­
sGbdu. Bir Malkoçoğlu'nun düşmandan yüzgeri etmesi ona ağır
geliyordu. Yoldaşlarıyla heHillaşıp Alman ordusunun içine dal­
dı. Tıpkı dokuz yüzyıl önce Göktürk Prensi Kür Şad'ın kırk ki­
şiyle Çin ordusuna dalışı gibi, bir avuç serdengeçti Türk can­
larını can pahasına satarak birer birer d üştüler. B u akıncı beyle­
rinin Y irminci Yüzyıl'da yaşayan bir torunu, B üyük Türk şairi
Yahya Kemal 'in mısraları onların macerasını şöyle dile getiri­
yordu:
,
288Tarihte Türkler
Dünyaya veda etlik, aıııdık dolu dizgin
En son koşumuzdur bu, asırlarca bilinsin
Bir bir açılırken göğe , son defa yarışıık;
Allah'a giden yolda meleklerle karışıık.
Geçtik hepimiz dörı nala cennet kapısından,
Gördük ebedf cedleri bir anda yakından
Bir bahçedeyiz şimdi, şehfdlerle beraber
Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber.
Uikin kalacak doğduğumuz toprağa bizden
Şimşek gibi bir halıra nal seslerimizden.
Almanlar'ın bu savaş döneminde Osmanlı askeri karşı­
sında kazancl ı k lan tek zafer, ve Hıristiyan dünyasının tek te­
selllsi bu olmuştu. Malkoçoğl u Kaasım Bey'in zırhını ve silah­
larını bu zaferin nişrmesi olmak üzere a l ıp A l man Imparatoru
Şarlken'e götürdüler. B undan YÜZüLUZ yıl kadar sonra Türk Sey­
yahı Evliya Çel ebı bu son savaşın yapıldığı ovayı görm üş, ora­
da yatan ve Avusturya1ılar'ın büyük bir saygı duydukları Türk
şehıdlerinin ruhlarına Ettilıa okum uştur.
B ü y ük Ordu Viyana'dan İ s tanbul'a döndükten sonra
Avusturya'dan bir elçi hey'eti geldi ve önce veziriflZamın, sonra
Pfıdişfıh'ın huzuruna kabGI edilen bu elçiler Macar Krallığı'nın
Ferdinand'a verilmesi halinde Osmanlı'ya yılda beIIi bir mikLar
harac ödenebileccğini söylediler. Osmanlı h ük umeti Şarlken'i
"Alman İ mparatoru" değil, sadece " İ spanya Kralı " olarak tanı­
dıklarını, Ferdinand'ı ise " Macar Kralı" olarak hiç düşünemeye­
ceklerini bildirdi. Elçiler geri döndüler. O sırada Bohemya Kralı
olan Ferd inand Macaristan'ı ele geçirmek için fırsat koııamaya
başladı. Budin'de üçbin yeniçerilik bir Osmanlı garnizonu vardı.
Macar Kra l ı Zapolya bunlan ve onbin kadar Macar askerini
henüz kendisine itfıat etmemi ş bulunan Zigetvar Kalesi'ni al­
maya gönderince Ferdinand derhal fırsattan istifade edip B udin'i
Tarihte Türkler/289
kuşattı. Ancak Osmanlı kumandanı Kaas!m Paşa bunu işitince
geri Budin'e döndü ve Avusturya hatlannı yararak kaleye girdi.
Onlar savunmaya devam ederken Semendire sancakbeyi Yahya
Paşa-zade Mehmed Bey yanında akınc! kuvvetleriyle Mohaç'a
geldi ve kendisinin öncü olduğu, arkadan veziriazamın ordu ile
gelmekte olduğu haberini yaydı. Bunun üzerine Ferdinand mu­
hasara)'! kaldırıp gitti. Mehmed Bey akıncılarla Avusturya içine
girip onbeşbin kadar esir toplayarak döndü.
1 532 yılı baharında Padişah tekrar Avusturya tarafına se­
fere çıktı. Ordu Niş'te iken Avusturya'dan elçiler gelip barış tek­
lif ettikleri halde Avusturya'nın Macar işlerine karışmayacağına
dair hiçbir söz vermedikleri için geri gönderildiler. Belgrad'da
Fransa elçisi gelip Padişah'ın el ini öptü ve Fransa Kralı'nın sa­
dfıkat mektubunu getirdi. Kaanuni Alman ımparatorluğu'na kar­
şı daima Fransa'yı tutuyordu. Kral'a yazılan cevab mektubunda
hiçbir endışe duymamas! söylendi.
Ordu Sava nehrini geçtikten sonra yol üzerinde Zapol­
ya'ya karşı Ferdinand'ı tutan Ş ikloş, Egerszeg, Sereçyanoş, Ka­
polna, Bobofça, Belovar, Y utuş, Zafad, Kanije, Kapomak, Pe­
leşkc, Tüşervar, Kemendvar, Rum, Ekervar, Meşter, ve Hedvik
kalelerinin kimi vire ilc (teslim), kimi hücumla alındı. Bunla­
rın hepsi de Zapolya iclfıresindeki Macar Krallığı'na bırak ıldı.
Padişah Avusturya'yı bir meydan savaşına zorlamak için çok ça­
\ışuysa da, Avusturya ordusunun ortalarda görü İmemesi üzerine
bazı vilayetler tahrib ed ildikten sonra Ekim ayında ordu Bel­
grad'a döndü.
Kaanunı'nin bu seferi savaş meydanında kesin bir sonuç­
la bitmedi, ama kısa zamanda meyvelerin i verdi. Avusturya'dan
gelen bir elçi hey'eti barış isteyip anlaşma yoluna gittiler. Ya­
pılan anlaşmada Osmanlı tekl ifleri karşı tarafça aynen benim­
sendi. Buna göre Avusturya Kralı Ferdinand Macaristan üzerin­
deki iddialarından vazgeçecek, ancak o sırada elinde bulunan yer­
ler kendisinde kalacaktı. Kral Ferdinand, Padişahın yüksek oto­
rİlesini tanıyacak, kendi yeri protokolda veziriazamla eşit ola­
caktı. Böylece Avusturya Kralı b ir Osmanlı veziri mertebesine
iniyordu.
290{farihte Türkler
*
*
*
Padişah Avrupa sınırını bu suretle emniyete aldıktan
sonra Dogudaki işlere egildi. han 'daki Safevi Devleti'nin ba­
şında Şah İsmail'in ogıu Tahmasb bulunuyordu. Babası gibi
kudretli bir hükümdar olan Tahmasb Anadolu üzerindeki emel­
lerini gerçekleştirmek üzere yerli kızılbaş kitlelerle devamlı te­
mas haıinde idi. Bu arada İran'ın BagdM Vfıllsi Zülfikaar Han ile
Azerbaycan Vfıl1si Ulama-Han Osmanlı tarafını tutup Kaa­
nunl'ye baglılıklarını bildirmişler, hattfı Zülfikaar Han BagdM'1
Osmanlı'ya tesl1m edecegini bildirmişti. Kaanuni Avusturya
se­
ferleri dolayısiyle bu işlerle ugraşamadı, Tahmasb da Zülfikaar
Han'ı öldürüp Bagdad'a Tekeli Türkmenleri'nden birini van
yaptı. Öte yandan Yavuz zamanında Osmanlı hakimiyetine gir­
miş bulunan Bitlis Emiri Şeref Han (Dördüncü) ise İran tara­
fına geçmişti. Ulama-Han Bitlis üzerine gönderildiyse de, İran'­
dan yardım alan Şeref Han tarafından maglub edildi. Bunun üze­
rine Padişah, vezifiazam İbrahim Paşa'yı serdar yaparak Anado­
lu'ya gönderdi. İbrfıhim Paşa henüz Bitlis'e varmadan Ulama­
Han'ın Ş eref Han'ı maglub edip başını kestigi haberi geldi.
İbrahim Paşa önce Haleb'e, oradan Diyarbekir'e gitti. Irak üze­
rine bir sefer . yapılması için Padişah bekleniliyordu. Ama o
günlerde Alman İmparatorlugu'yla Akdeniz'de çıkan bazı anlaş­
mazlık ve çatışmalar Kaanunl' yi meşgul ediyordu.
*
*
*
Kaanuni Avusturya seferinde iken Alman İmparatorluk
amirali Andrea Doria, Şarlken'in emriyle Yunanistan'daki bazı
Türk limanlarma hücum edip zaptetm işti. Kaanuni İstanbul'a
gelince Barbaros'a haber gönderip İspanya (o zaman İspanya,
Alman I mparatoru Şarlken'in elindeydi) seferi için kendisiyle
görüşmek üzere İstanbul'a gelmesini bildirdi. Barbaros Hay­
reddin Paşa Cezayir'e kendi yerine evladlıgı Hasan Reisi bırakıp
Tarihte Türkler/291
kırk kadar gemi ile hareket etti. Yol üzerinde Andrea Doria'nın
filolannı ve gerek adalarda, gerek sahillerde pekçok yeri yakıp­
yıktıktan sonra Doria'yı Adriyatik'te sıkışlırdı. Arkasından yir­
mibeş gemilik bir takıb kuvveti göndererek kendisi Navarin'de
Osmanlı donanmasıyla birleşti ve hep birlikte İstanbul'a yelkcn
açtılar. Barbaras İstanbul'da karaya ayak basııgı zaman bütün
İstanbul halkı yollara dökülmüştü. Büyük bir zafer aIayl tertip­
lendi ve bu büyük kahraman Topkapı Sarayı'na kadar uzayan
yolda yüzlerce kadın ve erkek esirin taşıdığı her cinsten paha
biçilmez hediyelerle geçti. Sanki bütün dünyanın servetini taŞI­
yordu. Ancak masallarda sözü edilen bu muhteşcm hediye ker­
vanının en kıymetli ve en büyük parçası ise, hiç şüphesiz
Cezayir Ülkesi idi. "Hayreddin S ultan", Padişah'm huzuruna ka­
bul edildiği zaman derhaf kendi ülkesini Osmanlı ülkesine
katlığını ve Padişahın emrinde çalışmaktan büyük bir şeref du­
yacağını bildirdi. Bu isteği kabUl edilen Barbaras daha sonra Ha­
leb'de veziriazamı da ziyaret etti. Kendisine Cezayir Beylerbeyi­
liği vci·ildi. Ayni zamanda Kapdan-ı Derya'lığa tayin edildi. Es­
kiden Kapdan-ı Dcryalar GCıibolu Sancakbeyi iken bundan son­
ra artık Cezayir B eylerbeyi mevkiine getirilmeye başlanmış­
lardır. Barbaros'un bundan sonraki işi Osmanlı Donanması'nın
başında Akdeniz'den Alman-İspanyol hakimiyetini silmektir.
Bu arada Doria'nın vaktiyle zaptettiği Koron KaIesi de karadan
Semendire Beyi Yahya Paşa-zade Mehmed Bey tarafından kuşa­
tılarak yeniden fethedilmiştir.
*
*
*
Kaanlinı 1 5 34 yılında İran seferine çıktı. Vezıriazam
ıbrahim Paşa o sırada Diyarbekir'deydi ve civardaki beylerle gö­
rüşerek İran sınırındaki birçok yerlerin siyasi yoldan Osmanlı
eline geçmesine çalışıyordu. Böylece Van, Bayezid, Pasin, Oltu
vs. gibi kaleler Osmanlı'ya teslim oldu. Padişah İstanbul'dan
Kütahya'ya varınca İbrahim Paşa da ileri harekata devam ederek
Tebriz üzerine yürüdü. Tebriz, Safevi devletinin başşehri idi.
Osmanlı ordusu yaklaşınca Tebriz halkı ordugaha gelip İbrahim
292{farihıe Türkler
Paşa'ya şehrin anahtarlarını teslim ettiler. Eylül sonunda da
Kaanun) Tebriz'e geldi.
İki Osmanlı Ordusu birleştikten sonra Tebriz'den Ba�­
dad'a hareket edi ldi. 1 534 yılı Kaasım ayında Osmanlı Ordusu
Bağdfıd yakınına geldiği sırada Safeviler'in Bağdfıd Vfılisi Tekel i
Türkmenleri'nden Muhammed Han bir tem silci gönderip Bağ­
dfıd'ın teslim edileceğini bildirdi, ama kendisi ailesini alarak
İran'a kaçtı. B irkaç gün sonnı Pfıdişfıh Bağdad'a girdi. Bağdad as­
keri ve siyasi bakımdan çok önemli bir yer olduğu gibi, Osma­
noğul1arı'nın ve büyük çoğunluğuyla Türkler'in mensub bulun­
duk ları Hanefi mezhebinin kurucusu olan İmfım-ı A zam Ebu
Hanife'nin kabrinin bulunduğu yerdi. Ş iilerin bu ülkede kutsal
saydıkları yerler ise zaten Sünni Müslümanlar'ın da saygı duy­
dukları yerlerdi. Kaanunı bü ıün bu mahalleri gezdi, hepsinin
ilimir ve bakımı için gerekenlere emirleri verdi. Padişfıh'ı bu ül­
kede bekleyen bir de canlı şahsiyet vardı: Şfıir Fuzuıı. Türk m il­
letinin yetiştirdiil;i en büyük şfıi rlerden b iri olan Fuzull, Bağ­
dadlı idi ve orada yaşıyordu. Padişfıh kendisine iltifat etti, va­
kıllardan bir miktar maaş bağlattı.
Kaanuni Bağdad'ı hemen bir Osmanlı vilfıycti hfıline ge­
tirip gerekli idfıri ve mfıli düzenlemeleri yaptıktan sonra tekrar
A zerbaycan tarafına döndü. Çünkü Tahmasb o gidince yeniden
Tebriz'i ele geçirm iş, Van Kalesi'ni kuşatm ıştı. Osmanlı ordusu
Van'a yaklaşırken İranhlar omdan uzaklaştılar. Kmınuni Teb­
riz'e yürüyüp şehri geri aldı. İran Şfıhı'nın barış için gönderdiği
elçilerin teklifleri geri çevrildi. Çünkü Tahmasb'ın bütün tak­
tiği Osmanlı ordusu ile karşılaşmayıp o giuikten sonra her iste­
diğini yapmaklı. Pfıd işfıh Safevi ordusunu ezmeden anlaşmaya
yanaşmadı. Orduya tekrar hareket emri verildi, bütün Azerbay­
can baştanbaşa istila edildi. Tahmasb ve ordusu ortada yoktu.
Tahmasb babasının düştüğü hataya düşmüyor, Osmanlı ilc sa­
vaşmaya kalkmıyordu. Niteki m bu taktiği başarılı oldu, Os­
m<inh ordu su geri dönünce islilfı edilen yerleri tekrar ele geçirdi.
.
,.
*
*
Tarihte Türklcr!293
1 53 7 v e 3 8 yıııarı Balı cebhesinde deniz çaıışmaları i le
geçti. B arbaros daha önce Tunus'u fethetm iş, buradan İtalya'yı
tehdıde başlamıştı. Alman Imparatoru ve İspanya Kralı Beşinci
Şarl (Şariken) buna karşı büyük bir donanma kurup pekçok as­
kerle Barselona'dan hareket edip Tunus'un Halku'l-Vad iskele­
sine b üyük bir çıkarma yaptı. Kaanuni o günlerde A zerbaycan
seferindeydi . B arbaros'un Tunus'u fethetmesi üzerine tahıını
kaybeden Tunus Hükümdan M ulay (veya Mevlay) H asan da
Türkler'e karşı Hıristiyanları tutuyordu. Barbaros bu m uazzam
Haçlı ordusuna karşı onbin kadar askerle b ir hücum hareketi
yaptı; bütün kuvveti bundan ibfıreui ve yerli Araplardan hiçbir
yardım görmüyordu. Haçlılar'ı bülün gün yapilan çarpışmalarda
püskürtüp akşam tekrar kaleye dönünce bütün kapıların kapan­
m ış olduğunu gördü. Mulay Hasan ve adamları onların dışarıda
savaşmasından faydalanarak hapishanelerde ne kadar Hıristiyan
esir varsa hepsini salıvermişler, onlarla birlikte şehri Türkler'e
kapatmışlardı. Barbaros iki taraftan düşman arasında kalınca iki­
bin kadar şehıd vererek Cezayir'e doğru çekildi . Tunus Hıristi­
yanlar'ın eline geçti . Şarlken Tunus tahtını M ulay Hasan'a ver­
d i , o da İmparator'a harac ödemeyi kabfıl etti ( 1535). Hayreddın
Paşa Cezayir'e gelince derhal otuz-kırk gemilik bir filo kurup
denize açıldı. tık iş olarak Haçlı gemilerinin Tunus'Lan Avrupa'­
ya götürmekte oldukları Türk ve Arap m üsl üman esırleri kur­
tardı, M inorka adasını zapıedip oradaki Türkler'i kurtardı ve bin­
lerce esır alıp Cezayir'e götürdü. Sonra yerine oğlu Hasan Bey'i
bırakıp İstanbul'a geldi ve Kaanuni ilc görüştü. Padişah onun
istediği kadar gemi ve malzemenin derhal hazırlanmasını emret­
tİ.
1 5 3 7 yılında Türkler'le Fransızlar bir anlaşma yaparak
lLalya üzerine orLak bir sefer pland ılar. Osmanlı ordusu karadan
A vlonya'ya (Arnavutluk'un İtalya karşısındaki liman şehri) git­
ti, daha sonra donanma da Avlonya'da onlara illihak eLLi. Hedef
Italyan sahiııerine asker çıkarılması idi. Fakaı Fransızlar dönek­
lik edip kendi LaraOarından harekata geçmediler. Kaanun! Korfu
önünden otağını toplayıp İstanbul'a döndü , Barbaros'u altmış
parça gemi ilc Adalar Denizi'nde mtuhata me'mfır etti. Barbaros
294/Tarihte Türkler
iki ay süren bu sefer sırasında Adalar Denizi'nde Türk hakimi­
yetine girmedik bir karış yer bırakmadı. Binlerce esir ve gözler
kamaştıracak bir servetle İstanbul'a dönüp bütün getirdiklerin i
Padişah'ın saadetli kapısına arzetti.
Denizde çatışmalar devam ederken karadan da Türk beyle­
ri Avusturya-Almanya sınırları içlerine giriyorlar, yakın kalele­
ri fethediyorlardı. Bosna Beylerbeyi Husrev Bey, Hırvatistan ve
Dalmaçya sahillerinde birçok yerleri aldı. Semendire sancakbeyi
Yahya Paşa-zade Mehmed Bey ise meşhur Pojega Kalesi'ni fet­
hedip Avusturya içlerini vunnaya başladı. B unun üzerine Avus­
turyalılar, otuz-kırk bin kişilik bir ordu teşkil edip Osmanlı sı­
nırına girdiler ve Ösek Kalesi'ni topa tutular. Mehmed Bey der­
hal Bosna B eylerbeyi Husrev Bey'e, İzvornik Hakimi Cafer Be­
ye Kilis Beyi Murad Bey'e, Alacahisar m uhafızı Mehmed Beye,
haber saldı. B unların toplayıp getirdikleri akıncı birlikleri Vu­
kovarıda birleşip hep birden Ösek'i kuşatan Avusturya ordusu
üzerine yürüdüler. Kış günü kar altında yapılan ve iki gün üst­
üste devam eden savaşta YaIıya Paşa-zade Mehmed Bey bu ordu­
nun hemen tamamını imha etti, kumandanlannı esır alıp bütün
agırlıklannı ve hazinelerini zaptetti. ogıu Aslan Bey'i bu esir­
ler ve hazine ile birlikte Edirne'de Padişah katına gönderdi.
Ertesi yıl Barbaros İstanbul tersanelerinde yapılan gemi­
lerin de sefere konmasıyla yüzotuz gemilik bir filo kazanmıştı.
B u gemilerle yeni bir Adalar seferine çıktı. Her tarafta Andrea
Dorya'yı aradı . Dogu Akdeniz'de son Hıristiyan korsan yatakla­
nnı temizledikten sonra Girid Adası'na çıktı. Ada'nın Hanya,
Kandiye ve Resmo gibi çok müstahkem kaleleri dışında her ta­
rafını çignedi, pekçok esır ve ganimet topladı, hatta bazı kalele­
rin toplannı bile aldı. O tarihlerde Kaanfıni de BoMan Voyvo­
dası Petru Rareş'in isyanını bastırmak üzere Bogdan Seferinde
idi. BoMan'ın merkezine kadar girilip çok agır şartlarla B ogdan
.
işleri yeniden düzenlendi.
*
*
*
Tarihte Türkler/295
Barbaros'un Akdeniz'de yaptı�ı harekat başta Venedik ve
Ispanya olmak üzere bÜlÜn Avrupa devletlerinin menfaatlarını
önemli ölçüde zedeledigi için, Ş arlken'in öncülü�ünde Osman­
lılar'a karşı bir müttefik Hıristiyan donanması kurulmuştu. Beş­
yüz gemiden meydana gelen bu donanma Imparatorluk amirali
meşhur Andrea Dorya'nın kumandasına verildi. Dorya ilk iş ola­
rak Türkler'in Preveze limanı önüne gelmiş ve orayı muhasara
etmişti. Preveze l imanı Türk gemileri için çok güvenli bir yer
olup, limanın a�zı iki taraftan toplarla tahkim edilmişti ve dışa­
ndan düşman girmesine hiç elverişli değildi. Barbaros düşmanın
Preveze'yi kuşatlığını öğrenince emrindek! yüzyirmi parçalık
Türk donanmasıyla hemen o tarafa doğruldu. Andrea Dorya her
nedense kendisinin beşte bir kuvvetindeki bu donanmanın ge­
leceğini duyunca Preveze'den aynı dı. Türk kahramanının şöhreti
onun yüreğine korku salmıştı, bu yüzden hiç karşılaşmak iste­
miyordu. Barbaros gelip Preveze kalesinin top gül1eleriyle hasar
görmüş olduğunu görünce bu yerlerin tamiriyle uğraştı. Türk
donanması bu sırada Preveze limanında yatıyordu.
Haçlı donanması Türkler'in liman içine kapandığını öğ­
renince hemen o tarafa döndü ve hücum için fırsat aramaya baş­
ladı. Fakat körfezi n baş tarafı toplarla donatıldığı için dışarıdan
içeri giremiyorlardı. B ir de ra hücuma kalktılarsa da Turgud,
Güzel Mehmed ve Sadık Reisler derhal bu kuvveıJeri püskürıtü.
Barb aros bu karşılaşmayı kendisi açısından iyi bir fırsat
sayıyordu. Hazırlıklarını yaptık tan sonra körfezden çıkıp altı
mil kadar açıldıktan sonra gemilerini hihi-I (ay) biçiminde savaş
düzenine soktu. Kırk kadar gemi ile önden bir taarruz denemesi
yaptığı sırada düşman donanması Loparlanamamış ve Andrea
Dorya geri çekilme emri vermişti. Bunun üzerine Barbaros Pre­
veze önüne dönüp demirledi, bir taraftan da düşman donanması­
nın ne yana gittiğini öğrenmek üzere etrafa keşifçi gönderdi. Sa­
bah alacakaranlıkta Dorya'nın gemilerinin Ayamavri Adası gü­
neyinde görülmesi üzerine Barbaros sür'atle o tarafa yöneldi. ın­
cir Limanı denen koyda düşmanla karşılaşan Barbaros, donan­
masını hilal biçimine getirip sağ kanadına Salih Reis'i, sol ka­
nadına Seydi Ali Reis'i, ihtiyata Turgud Reıs'i koydu, kendi de
.l96/farihte Türkler
merkezde durdu. Türk donanmasının hepsi
hafif gemilerdi, Haçlı
donanmasının büyük kısmı kalyonlardan meydana gelmişti.
Sayı itibariyle de Türkler'in
122 gemisine karşılık Dorya'nın
emri alunda 600 kadar gemi bulunuyordu.
Rüzgftnn düşmanın donanması için müsaid yönde esmesi
Türkler'i başla hayıı end/şelendirmişli. Hayreddin Paşa kendi
Kapdan-ı Derya gemisinin iki başından denize üzerine ayetler
yazılı iki büyük flama bıraktı, böylece Allah'ın yardımına gü­
venerek askerinin maneviyatını güçlend irmişti. G erçekten rüz­
gar biraz sonra kesildi ve düşmanın ağır gemileri hareketsiz kal­
dı. İki taraf da kürek gücüne dayanacaktı. Düşman donanması
arka arkaya saf nizamı diziImiş, en ağır gemiler en öne kon­
muştu. -B üyük gemilerin top menzilleri küçük, manevra kaabi­
liyetieri azdı.
Türkler'in hafif gemileri bunları uzak menzilli
toplaria şiddelli bir ateşe tuttu. Öndeki gemiler bir bir yıkılıyor,
arkadakiler ise onların gerisinden birşey yapamıyordu. Dorya bu
şaşkınlık içinde manevra üstüne manevra denerken, Barbaros
düşman donanması üzerine bir yarma hareketine girişti. Araya
sür'atle giren Türk gemileri tarafından ikiye ayrılan Haçlı do­
nanması, bir yandan da Turgud Re/s'in ihtiyat filosu tarafından
geriden çevrili yordu. Aslında bu Türkler'in kara savaşlarında
kullandıkları esas manevranın deniz savaşına da uygulanmasıy­
dı. lik defa Barbaros'un kullandığı bu yarma ve çevirme taktiği
deniz savaşlarında bir dönüm noktası olmuş, sonraki amiraller
artık bu şekilde savaş yapmaya başlamışlardır.
Düşman bu şekilde kuşatıl ınca bütün hareket kaabiliyeti­
ni kaybetmişti. Andrea Dorya etrafındaki gemilere ric'at emri
verip kendisi de son sür'atle savaş meydanını terketti. Türkler
kendilerinin beş altı misli olan m uazzam Haçlı donanmasını
koyun sürüsüne kurt girmiş gibi her yandan topa tutmaya, bas­
tırmaya ve zaptetmeye başladılar. Haçlı feryad ve çığlıkları ilc
levendlerin "Ya Allah" sesleri birbirine karıştı. Türkler
128 ge­
mi (bütün Türk filosundan daha çok) batırdılar, birçoğunu zap­
tettiler, kaçanların arkasından da tfıkip kuvvetleri gönderildi.
Böylece
1538 yılı 28 Eylü\'ünde Türk tfırihinin en büyük deniz
zaferi ve dünya tarihinin en büyük deniz savaşlarından biri sona
Tarihte Türkler/297
erdi. B arbaros bu savaşı an l atan bir "fetihname"
yazarak esir alı­
nan bazı düşman amiralleriyle birlikte ogı u Hasan Bey'i Kaa­
nunl'ye gönderdi. Padişah Bogdan seferinden dönüşünde Yanbo­
l u'da iken Hasan
Bey ordugaha geldi. B ütün paşalar, beyler Pa­
dişfıh'ın etrafında toplandılar; Preveze fetihnamesi ayakta dinlen­
di. B ülÜn memlekette zafer şen likleri yapılması emredildi.
*
*
*
Türk deniz harekatının bir başka tarafı da Kızıl D eniz ve
Hind Okyanusu'nda cerayan ediyordu. TürkICt, Yavuz zamanında
Suriye, Filistin ve
M ısır'ı ellerine geçirmek suretiyle Kızıl De­
niz'e de hakim olmuşlardı. Kızıl Deniz'de bir donanma hazırla­
yarak Arap Yarımadası'nın henüz Türk elinde bulunmayan böl­
gelerini de ele geçirmeye başladılar. Hadım Süleyman Paşa ku­
mandasındaki Türk dananması Kızıl Deniz'in Okyanus'a açılan
yerindeki Aden limanını Yemenl i B eni Tahir adlı A rap sülale­
sinden aldı. Yarımadanın öbür tarafındaki B asra ülkesinin emiri
de Kaanunl'ye baQ;IıIığınl bildirip Basra'nın anahtarını getirm iş­
ti. Fakat Portekizliler Ümi t B urnu'nun keşfinden sonra oradan
dolaşarak Hind Okyanusu'na hakim olmuş, böylece daha evvel
M ı sır yolunu ıiıkib eden Asya-Avrupa ticaretini cUerine almış­
lardı. Portekizliler Basra Körfezi ağzındaki H ürmüz B ogazı'nı da
işgfıl ettikleri için, M ü s l ümanlar Hind Okyanusu ticaretinden
t.amamen uzak kalıyorlardı. Portekizliler bununla da kalmayarak
H incl Denizi'ndeki M üslüma � ül keleri sıkıştırmaya başladılar.
B unlar H indistan'daki Gücerat Emırliği, Portekizliler'e karşı Os­
manlı S ultanı'ndan yardım istedi, hatta kullan ılacak askeri mal­
zeme için altın para bile gönderdi . B unlar daha önce Kölemen
hükumetine başvurmuşlar, ancak Kölemen donanması ciddi bir
yardım yapamamışl1.
Padişah'ın emriyle Hadım Süle yman Paşa'nın donanması
G ücerat sahillerine vardı. Sa hile asker çıkartılarak etrafta ki Por­
tekiz kaleleri bir bir zaptedilmeye başlandı. En büyük kale olan
Diu Kalesi yi rm i
günlük bir kuşatmadan sonra tam alınacagı sı-
298/Tarihte Türkler
rada Osmanlı kuvvetleri kuşatmayı kaldınp oradan ayrıldılar.
Çünkü Türkler'den yardım isteyen Bahadır Şah ölmüş, yerine
<;eçen ogıu Mahmud Şah ise Portekizliler'in oyununa gelerek
0nların kuklası olmuş, Türkler'e erzak yardımını kestigi gibi,
bir de Portekiz donanmasının yardıma geldi�i haberini yayıp on­
ların maneviyatını bozmuştu ( 1 538). Hadım 'Süleyman Paşa
Yemen'i zaptedip bir Türk viHiyeti haline getirdikten sonra İs­
tanbuI'a döndü'. Türk denizcilerinin Hind Okyanusu'ndaki ma­
ceraları bundan sonra da devam edecektir.
*
*
*
1 540 yılında Venedik Cumhuriyeti, Almanya-tspanya it­
tifakının kendisine birşey kazandırmadıgını, Türkler'in gitgide
kuvvetlenerek Girit ve Kıbrıs'ı tehd'id ettiklerini görünce barış
anlaşması yapmak istedi. İstanbul'a gelen Venedik elçileri uzun
yalvarmalardan sonra Mora ve Dalmaçya'da Venedik elindeki ba­
zı kalelerin ve bu arada Barbaros'un son seferinde fethettigj bü­
tün kaleIerin Osmanlı'ya terkedilmesi, Türkler'e üçyüzbin altın
·
harb tazm inatı verilmesi şartıyla barış yapıldı.
*
*
*
1 54 ı yılında Padişah yeni bir Macaristan seferine çık­
mak zorunda kaldı. Daha önce Türkler'in Macar tahtına oturtup
korudukları Kral Zapolya, 1 538 yılında devlete ihanet ederek
Avusturya Kralı Ferdinand'la anlaşmış ve çocuksuz oldugu için
ölünce krallık mIrasını Ferdinand'a bırakacagını bildirmişti. Bu­
nu haber alan Macar asilzadeleri Kral'ı evlenmeye zorladılar; Le­
histan Kralı'nın kızıyla evlenen Zapolya'nın bir de ogıu oldu.
Fakat oglunun dogumundan kısa zaman sonra ölünce, Avustur­
ya Kralı, Macar tahtının kendisine devredildigini bildirerek asker
çekip Budin'i kuşattı. İşte Kaanfıni'nin sefer sebebi budur. O
sırada İran Şahı Tahmasb, Türkler aleyhine Avustwya'yla anlaş­
mış bulundugu için, Padişah bir İran tecavüzüne karşı vezİrİ-
Tarihte Türkler/299
azam Süleyman Paşa'yı Anadolu'da bıraktı. Rumeli Beylerbeyi
Husrev Paşa ile vezlr Mehmed Paşa idaresinde bir Osmanlı or­
dusu önden gitti. Bunlar B udin'e' varınca Avusturya-Almanya
ordusu iki ateş arasında kalmış, bu yüzden bütün araba ve
agırııklarını dört larafa siper yaparak "ıstabur" denilen bu istih­
karnıarın içinden savaşmaya başlamıştı. Kaanfıni'nin yaklaştığı
haberini alınca Almanlar bir an önce oradan çekilmeye karar
verdiler. Bir gece ıstaburdan Çıkıp kaçarlarken Türk keşif kolları
bunları gördü. Gece vakti yapılan Türk hücfımu üzerine Alman­
lar'ın başlıca kumandanıarı dahil, pek büyük kısmı imha edildi.
Padişah henüz gelmeden bir vezir ve bir beylerbeyi işi halIet­
mişLİ, Ağustos sonlarında Kaanfıni Budin'e geldi. B udin'de ölen
Zapolya'nın bir yaşındaki oğlu Kral olarak bulunuyordu; yanın­
da Kraliçe İzabel ve Kral'ın vasisi piskopos Martinezzu bulu­
nuyordu.
Kaanfıni bu şartlar altın Macaristan'ın he� an Avusturya­
Almanya taarruzuna yem olacağını, ülkeyi kurtarmak için her
sene sefer yapılmasın�n da abes olacagını düşündü, Bebek kralı
sütninesiyle birlikte ordugaha çağırdılar, O sıradaki kargaşalıkta
Türk askeri içeri girerek sessiz-sadasız kapıları tutmuştu. Padi- .
şah vezırlerini toplayıp Macaristan'ı ilhak kararı aldı. Böylece
1 54 1 yılı Ağustosu'nda onbeş yıldır Osmanlı tabi'iyetinde bu­
lunan Macar Krallığı sona ermiş ve Macaristan, Osmanlı eya­
leti olmuştu. Merkezi Budin olan bir beylerbeyilik kuruldu,
Anadolu Beylerbeyi Süleyman Paşa üç tuğlu vezir yapılarak
Macaristan Viliiliği'ne tayin edildi. Macaristan'ın Erdel (Transil­
vanya) bölgesi ise yine Osmanlı'ya tabi bir Macar Prensliği ha­
linde bırakıldı.
*
*
*
Padişah Macar seferinde iken bunu fırsat bilen İmparator
Şarlken yeni bir donanma kurup kendisi başına geçerek Ceza­
yir'i zaptemeye kalktı. Haçlılar Barbaros'un Cezayir'de bulun-
300/farihte TUrkler
madığı bir zamanı kollamışlar, onların hücumundan sonra da
Barbaros şiddetli fıruna yüzünden Cezayir'e dönememişti. Haçlı
donanmasında otuz-kırkbin kadar asker vardı; Ce7il.yir m uhafızı
Hasan Ağa'nın elinde ise bin kadar Türk ve birkaçbin Arap bu­
lunuyordu. A vrupahlar zaferden o kadar emindiler ki, pekçok
asilzade bu savaşı seyretmeleri için kızlarını ve karılarını da ge­
tirmi şti.
Haçlı ordusu karaya asker çıkardı ve ilerlemeye başladı.
Hasan Ağa'ya yapılan tesıım teklifi derhal reddedilmişti. Fakat
Barbaros'un imdada gelmesine elvermeyen fırtına Şarlken'e de
yar olmadı. Haçlı donanmasının sahille bağlantısı kesildiği için,
Andrea Dorya yirmi mil ötede bir burunda deınirlemek zorunda
kaldı. Şiddetli yağmurlar yüzünden karadaki askerin ilerlemesi
de durmuştu. Böyle bi r zamanda Hasan Ağa sekiz yüz Türk ve
birkaç bin Arab'ın başına geçerek Haçlı çıkarma kuvvetleri üze­
rine müdhiş bir gcce baskını yaptı. Kadınlara zafer gösterisi
yapmaya gel m iş o koca ordu perişan olmuştu. Türkler bunları
kıra kıra bitiremediler. Şarlken , ordunun kılıç aruklarını ancak
üç günde kurtarabildi, bu üç gün içinde de Türkler devamlı hü­
cuın ederek zayifıt verdiriyorlardı. Bir avuç Türk orada İslam'ı ve
Türklüğü savunmak için emsalsiz bir kahramanlık göstermişler,
eşi bulunmaz bir zafer kazanmışlardı . Şarlken ve Dorya mağlub,
perişan, boyun ları bükük oradan uzaklaştılar.
*
*
*
Ertesi sene
1 542 yılında buna benzer bir müdhiş zafer
Macaristan'da Almanlar'ın kara ordusuna karşı kazanıldı. Avus­
turya Kralı Ferdinand İstanbul'a elçi göndererek Macar Krallığı'­
nı tekrar istemeye kalkmıştı. Elçilere gereken cevap verilerek
gönderildi, fakat Ferdinand'ın lstanbul'u böyle oyalarken bir
yandan ordu kurup hücuma hazırlandığı ortaya çıktı. Osmanlı
ile anlaşma haJinde bulunan Venedik ve Fransa dışında bütün
Hıristiyan devletlerinin askerlerinden kurulu yüzbin kişilik bir
Haçlı ordusu, B randenburg Dukası lkinci Yovakim'in kuman-
Tarihıe Türklerj301
dasında Osmanlı (Macar) sınırlarından içeri girip Peşte'yi kuşat­
tl. Bu ordu harekete geçer geçmez Rumeli Beylerbeyi Ahmed
Paşa'ya fermfın gidip Sofya'da asker toplaması emredildi. Budin
Beylerbcyiligi'ne Yahya Paşa-zade Balı Bey tayin edi lip, civar­
daki beylerin de askerleriyle onun emrine girmeleri haber veril­
di. Böylece Bosna Beylerbeyi Ulama Paşa, Semendire Sancak­
beyi Mehmed Bey, Yahya Paşa-zade Mehmed Bey'in oğlu Aslan
Bey, Köstendil Sancakbeyi Hızır Bey, Alacahisar Sancakbeyi
Mehmed Bey ve Pojega Sancakbeyi M urad Bey maiyyetlerin­
deki askerle derhal Budin'e vardılar. Bunlar asker toplamadıkları
için yanlarında fazla kimse yoktu. ,Budin gamizonunda Sekban­
başı Yusuf Ağa'nın üçbin yeniçerisi ile birl ikte hepsinin mev­
cudu sekizbin tutuyordu'.
Sekizbin Türk, Peşte Kalesi'nde yüzbin kişilik Haçlı or­
dusunun karşısında durdı!. Düşman toplarla dövdü�ü Peşte su­
runda açılan gediklerden hücum ediyor, fakat her defasında geri
püskürtülüyordu. Kale müdfıfaasından önce de Türkler Qvada bu
Haçlı ordusuna saldırıp hayli telefat verdirdikleri için, Hıristi­
yanlar'ın kaybı günden güne artıyordu. Yedi günlük şiddetli bir
savunmadan sonra Haçl ılar Peşte önünde tuuınamayacaklarını
anlayınca çekilmeye karar verdiler. B ir gece gizlice çadırlarını
toplayıp hareket ediyorlardı ki, Türkler bunu haber aldılar ve ka­
leden çıkarak Ularruz ettiler. Başkumandan İkinci Yovakim dahil
nice kumandanlar ve binlerce Haçlı askeri Türk kılıçları altında
telef olup gitti. B ütün Macaristan' ı ve Belgrad'ı almak üzere yo­
la çıkan bu Haçlı kalabalığı, kimbilir başarılı olsa ne büyük zu­
lümler yapacak, ne ocaklar söndürecekli? (Ekim 1 542)
Padişah Alman seferi için İstanbul'dan Edirne'ye geld iği
sırada zafer müjdesi kendisine ulaştırıldı. Bunun üzerine kışın
Edirne' de geçirilip baharda sefere çıkılmasına karar verildi.
1 543 Haziran ayında B arbaros İtalya sahiIIerindeki bazı
önemli l iman kalelerini zapted i p Roma'ya doğru yaklaşırken
Kaanunı de kara ordusunun başında Avusturya sı nırından içeri
g irdi . Valpo , Peç, Ş i kloş ve diğer bazı kalelcr fe thcd i ldikten
sonra Estcrgon Kalesi kuşatıldı. Estcrgon on iki gün dayand ık­
tan sonra Türkler'c tcs l i m olmak zorunda k a l d ı Pi\di�fıh savun
.
302ffarihte Türkler
ma kuvvetlerinin serbestçe oradan ayrılmalanna müsaade ctti.
Camie çevrilen Estergon Katedrali'nde Padişah ilk namazı kıldı.
Bundan sonra Türkler'in Estoni Bclgrad dedikleri meşhur taht
şehri kuşatıldı. Yüzlerce yıldır Macar Kralları burada taç giye­
rek kral olurlardı. Macarlar'ın kral mezarları da oradaydı. Bu ka­
birlerin bulundu!tu katedral, fetihten sonra cami yapılmak isten­
di, fakat halkın ricası üzerine Padişah ona dokunmadı ve başka
bir kiliseyi cami yapular. Estoni Belgrad muhafızlı!tına Yahya
Paşa-zade Ahmed Bcy getirildi. Yahyapaşalıİar'dan Balı Bey'in
o sırada vefatı üzcrine Budin Beylerbcyli!ti'ne de yine aynı alle­
den Mehmed Bey (Paşa) tayin edildi. Mehmed Paşa, Padişah'ın
İstanbul'a do!tru hareket etmesinden sonra ileri harekata devam
ederek Vişegrad, Noygrad, Hatvan, Dombovar, Ş imontumiya
gibi kaleleri fethcdip Budin Beylerbeyli�i'ne ba�ladı.
*
*
*
Deniz harekilUnda Barbaros Fransa Devleti'nin Padişah'a
ısrarla yalvarmaları üzerine önce İlalya'yı vurdu, sonra Marsilya
sahiline çıktı, ardından Fransız topra�ı olup Savoy Dukalığı'nın
elinde bulunan Nis şehrini fcthedcrek Fransızlar'a verdi.
*
*
*
Bütün bu fetihlerden sonra Alman-A vusturya lmpatorlu­
!tu artık savaş yapacak gücü kalmadı!tından barış istedi. Bir
miktar harac verilmek ve Türk eline geçmiş olan yerlerin yine
Türkler'de kalması kabUl edilmek şartıyla birbuçuk yıllık bir
mütfueke imzalandı ( 1 547).
*
*
'"
1547 yılında tran Şahı Tahmasb'ın kardeşi Elkas Mirza
kardeşiyle bozuşup Türkler'e sıgınınca Kaanuni bu adamı tran
·
Tarihte Türkler/303
tahtına getirdiği takdirde Doğu sınırını emniyete alacağını düşü­
nerek, İran'a yeni bir sefer açtı, 1548 yılı Temmuz ayında Os­
manlı Ordusu Tebriz'e girdi. Tahmasb, her zamanki gibi baş­
şehri terkedip kaçmıştı. Ancak oraya varıldığında İran ileri ge­
lenleri veya halk arasında Elkas Mirza'nın pek taraftarı bulun­
madığı anlaşıldı; bu adam tran tahtına oturtulsa kimse tanıma­
yacaktı. Kaanuni, Tebriz'de bir müddet kaldıktan sonra güneye
döndü, İran elindeki Van Kalesi'ni aldı, oradan Diyarbekir'e ve
nihayet kışı geçirmek üzere Haleb'e geldi. Halep'te iken vezır
Ahmed Paşa bir miktar asker ile Güreüler'in Ahıska Atabeyligi
üzerine gönderildi. Bunun sebebi Gürcüler'in bazı kalelelere hü­
cum etmeleriydi. Ahmed Paşa Gürcü tecavQzlerini def edip Tor­
tum Kalesi'ni ve civar kaleleri fethederek döndü.
*
*
*
1551 yılında Osmanlılar tekrar Macaristan mes'elesi yü­
zünden Alman İmparatorluğu'yla çatışmak zorunda kaldılar. Son
Maear Kralı küçük Sigismund'un elinden krallık alınıp Macaris­
tan Osmanlı ülkesine katııdığı zaman, Padişah bu çocuğa Erdel
Prensliği'ni vermiş ve anası lzabel ile vasısi papas Martinuzzi
de onunla birlikte gitmişlerdi. Martinuzzi siyasi ihtirasa kapı­
larak kendisi Erdel hükümdarı olmak istedi ve Avusturya Kralı
Ferdinand'la mektuplaşarak memleketi kendisine teslim edece­
ğini bildirdi. Bunun üzerine Avusturyalılar Erdel'i işgale baş­
ladılar. Kaanuni buna karşı Rumeli Beylerbeyi Sokullu Meh­
med Paşa kumandasında seksenbin kişilik bir ordu gönderdi.
B udin Beylerbeyi Yahya Paşa-zade Mehmed Bey o sırada vefat
etmiş, yerine getirilen Kaasım Paşa ise başarısız çıkmıştı. Ha­
dım Ali Paşa Budin Paşalığı'na getirildi ve Türk ordusu Bel­
grad'da toplanmaya başladı.
Sokullu Mehmed Paşa Tuna'yı geçip Avusturya'lıların
elinden Bcçe, Beçskerek, Çanad, Arad, Lipve ve daha birçok ka­
leleri fethederek yürüdü. Banat Eyaleti'nin merkezi Temeşvar
Kalesi'nin kuşatılması sırasında kış başladığı için ordu Belgrad'a
304(Tarihte Türkler
döndü. Avusturya'lılar bizim ordu çekilince Lipve Kalesi'ni ku­
şattılar. Kalede binbeşyüz kadar Türk vardı. Açlıktan kedi-köpek
eti yiyerek savunmaya devam eden Türkler'in kumandanı Ulama
Paşa nihayet anlaşma ile kaleyi teslim etti. Paşa askeriyle gi­
derken Avusturyalılar barışı bozup üzerine hücum ettiler, fakat
hücum edenlerin pekço�u kınldıktan sonra Ulama Paşa Os­
manlı ordusuna ulaştı. Bu arada Kardinal Martinuzzi Almanlar'a
yaranamamış, onun Türkler'le işbirliği yaptığından şüphelenen
Kral Ferdinand, onu öldürtmüştür.
Bu savaşta Alman İmparatoru ayn ı zamanda İspanya
Kralı oluduğu için, İspanyol kumandanlar ve askerler çok kul­
lanılıyordu. Başkumandan da bir İspanyol'du. Kastello adındaki
bu kumandan onbin kişilik bir kuvvetle Türkler'in Segedin Ka­
lesine bir gece baskını yaptırdı. Kalenin m uhafızı Mihaloğuııa­
rı'ndan Hızır Bey'di. Hızır Bey derhal kaleye kapanıp savunma
tedbıri aldı ve Budin Beylerbeyi Hadım Ali Paşa'ya güvercinle
mektup ulaşt:rdı. Hadım Ali Paşa hemen harekete geçti. Sege­
din Kalesi önünde iki taraftan İspanyol askerini çevirip kırdılar.
Onbin kişiden ancak yirmi kadarı Tisa ırmağına atlayıp kurtula­
bildi. Hadım Ali Paşa oradan Vespirem üzerine gidip, yoldan
geçen bir Türk komutanına hücum ederek şehıd eden Vespirem­
liler'in kalelerini ellerinden alıp cezalarını verd i. O yıl Bel­
grad'da orduya başkumandan olarak Sokuııu'nun yerine Ahmed
Paşa tayin edildi. Ve ordu bu defa Temeşvar'a hücum edip zap­
tetti . Temeşvar kale kumandanı ve yanındakiler son anda hiçbir
çare kalmadığını görünce teslim olmak istediler, fakat Ahmed
Paşa geçen yıl Ulama Paşa ve askerlerine yapılan ihiinetin
cezası olmak üzere Alman generalinin başını kestirip Padişah'a
gönderdi. Bundan sonra Fülek ve Solnuk kaleleri fethedilip B u­
din'in yüz-kırk kilometre kuzeydoğusundaki meşhur Eğri Kalesi
kuşatıldı. Fakat tekrar kış mevsimine girildiği ve kuşatmanın
uzun süreceği görülünce geri dönüldü.
*
*
*
Tarihte Türkler!3ü5
1 546 yılında şanlı kahraman Barbaros Hayrcddın Paşa
vefat edince Türk denizciligi pek büyük bir kayba ugramıştı .
Ondan sonra kendisinin yanında yetişmiş bulunanlar hizmeti de­
vam ettirdiler. B unların içinde en kudretli ve kaabiliyetlisi meş­
hur Turgud (veya Turgudca) Reis'tİ. Menteşeli bir çiftçinin ogıu
olan Turgud korsanlıkla denizciliğe başlamış, sonra B arbaros'un
yanına girmiş ve onun en büyük yardımcısı olmuştu. Turgud
Rels Malta'ya yaptığı bir akın sırasında kendisini selamlıyan
bir Venedik gemisini batırdı ğı için (o tarihte Veriedik'le Os­
manlı dostlu) cezalandırılmak korkusuyla iki yıl devlet hizme­
ıinden 'uzaklaşıp Fas taraflarında korsanlık yaptı. Nihayet Trab­
lusgarb'daki müslüman halkın Kaanun'i'ye_mektuplar göndere­
rek Hırıstiyan boyundurugundan kurtarılmalarını istemeleri
üzerine, bu işi ancak Turgud Reıs'in yapabileceği söylenmiş,
Kaanunı ona bir Kur'an'la bir altın kılıç gönderip kendisini
Trablusgarb fethine memur etmiştir. Trablusgarb alındığı tak­
dırde valiliği de Turgud Reıs'e söz verilmiştir. İşte bunun üze­
rine
155 1 yılında Turgud Rcis Osmanlı donanmasının başına
geçerek, o sırada Malta Şövalyeleri'nin elinde bulunan Trablus­
garb'ı (şimdiki Libya'nın merkezi) denizden kuşattı. Onun hu­
c u m una dayanamayan Şövalyeler nihayet Kaleyi teslim ederek
çekip gittiler. Fakat Kapdfın-ı Derya Sinan Paşa Turgud Rcisi
kıskandığından Trablusgarb viUiliğini başka bifine verdi.
*
*
*
Hind Denizi tarafındaki deniz harekatına gelince, burada
Amerika haritasıyla tanıdığımız meşhur coğrafyacı ve denizci
Plrı Rcis kumandasında bir Osmanlı filosu Basra Körfezi'ni
Portakizlilerden, temizlemek üzere yola çıkarıldı. Plri Reıs
1 552 yıl ında buradaki Maskat Kalesi'ni fethettikten sonra Hür­
müz Kalesi'ni de muhiisara etmişken bir Portekiz donanmasının
yaklaşmakta olduğu haberi üzerine geri dönmüştü. Fakat bu ku­
şatmayı Portekizliler'den rüşvet alarak bıraktığı dedikodusu yü­
zünden Mısır'da idam edildi. Onun yerine getirilen Murad Rcis
306{farİhte Türkler
de bir başarı gösterememiş, bu defa Seydı Ali Reıs Hind Kap­
danlığa tayin edilmiştir.
*
*
*
Akdeniz tarafında 1553 yılında Fransızlar kendilerine
yapılan yardımlar karşılığında Osmanlı Devleti'ne üçyüzbin al­
tın borçlanmışlar, bu parayı veremedikleri için de donanmalarını
Türkler'e rehin etmişlerdi. Fransızlar'ın gemileri Türk donan­
masıyla birlikte hizmet edecek, Fransızlar adına zaptedilen Fran­
sız toprakları onlara verilmekle birlikte halkı ve ganımeti tama­
men Türkler'e md olacaktı. B u şartlarla Turgud Rcis Napoli ve
Sicilya sahillerini basıp vurduktan sonra Korsika Adası'na asker
çıkardı. Karşısına çıkan kuvvetleri mağlub ve perlşan ettikten
sonra adanın merkezi olaR Bastia'yı işgal edip bütün servetini
aldı. Adanın öbür taraflarını da ayni şekilde zaptettiği halde
Fransızlar anlaşmaya aykırı olarak onun ga:nımet almasına itiraz
edince, herşeyi bırakıp gitti. Onun gitmesi üzerine Fransızlar
Korsika'da duramayıp kaçtılar, Turgud Reis ise aldığı muazzam
ganımet yükü ve esirlerle birlikte İstanbul'a varıp herşeyi Padi­
şfih'a sundu. Kaanuni onu Kapdan-ı Derya ve Cezayir Beyler­
beyi yapmak üzere emir verdiyse de Veziriazam kendi kardeşi
S inan Paşa'yı kayırmak için, Turgud'un böyle mevkiler isteme­
diğini, eski işlerine devam etmek niyetinde bulunduğunu söyle­
yerek işi engelledi. Sonra Turgud Reıs işin farkına varınca Pildi­
şah'a çıkarak Trablusgarb ValIliği'ni istemiş, bu valilik ömür
boyu ona verilmiştir. Turgud Reıs artık Turgud Paşa'dır.
*
*
*
1 553 yılı içeride çok acılı geçti. Kaanuni son zaman­
larında gerek Macaristan, gerek İran tarafında işleri vezirler ve
beylerbeyilere yaptınnaya başlayınca, o sırada altmışına dayan­
mış olan Padişah'ın artık kocadığı ve sefere çıkamaz hale gel-
Tarihte Türkler/307
di!1;i dedikodulan dolaşmaya başlamıştı. Bu dedikodular belki de
kasıtlı çıkanlıyordu. Bazı devlet adamları Şehzfide Mustafa'nın
artık tahtı alması gerekti!1;ini söyleyip, bu işe Şehzade'yi de in­
andırdılar. Kaanfınl'nin büyük oğlu Ş ehzade Mehmed Saruhan
valisi iken vefat euniş, bu ölüm Padişahı pek sarsmıştı. lstan­
bul'daki Şehzade Camii işte bu Şehzade Mehmed'in adına yapıl­
mıştır. Geriye kalan büyük oğlu Şehzade Mustafa Amasya vali­
si idi. Veziriazam Rüstem Paşa İran'a karşı sefere gönderildi!1;i
halde aylarca Anadolu'da Meta başıboş dolaşıp askerin hoşnud­
suzluğunu kazanınca, bazıları Şehzade'yi vezıriazam'a karşı as­
ker çekip ordunun başına geçmeye zorladılar. Hatta Ş ehzade'nin
bu hususta hazırliklar yaptırdığı bile söylenİr. Bunun üzerine
mes'eleyi öğrenen Kaanunı İstanbul'dan hareketle bizzat İran
seferine çıktı. Bu arada Şehzade'nin İran Şahı'nın kızıyla evle­
nece!1;i ve onlarla anlaşacağı söylentileri bile geldi. Osmanlı or­
dusu Konya Ereğlisi civarında Aköyük'e geldiği zaman ŞehzMe
Mustafa da kendi askeriyle gelip orduya katıldı. O suada verilen
emir gere!1;i Şehzade idam edildi. Otuz sekiz yaşında fevkalade
kaabiliyetli, birinci sınıf şair olan Şehzade Mustafa'nın bu ha­
zin ölümü bütün ülkede büyük kedere yol açtı. Fakat muhakkak
ki hiç kimse ciğer köşesi oğlunun devleti kargaşalıktan kurtar­
mak için ölümünü emreden Kaanuni kadar üzülemezdi. Koca
Padişah'ın cenaze merasiminde birkaç defa gözyaşlarından na­
mazı kllamadl!1;1 söylenir. Dünya çapında zaferler kazandığı za­
man en ufak bir sevinç taşkınlı!1;ı göstermeyen bu heykel görü­
nüşlü hükümdar, binlerce kişinin ortasında ağlamaktan kendini
alamadı.
Padiş!ih ordu ile Haleb'e vardı!1;ı zaman ikinci bir felaket
daha görüldü. En küçük oğlu (23 yaşında) Cihangir ağabeyisi
Mustafa'nın ölümünden sonra büyük bir ruhi sarsıntı geçirmiş,
canlı cenaze haline gelmişti. Nihayet o feci hadiseden yirmi gün
sonra öldü. O da Mustafa gibi pek zeki, bilgili, kuvvetli şair bir
şehzade idi. İstanbul'daki Cihangir C�mii'ni Kaanfıni onun
hatuasına yaptırdı.
*
*
*
30grrarihte Türkler
Ordu Haleb kışlagından Diyarbekir'e geldigi zaman Ş eh­
zade Mustafa'nın acısı hlHa gönülleri bir bıçak gibi oymaya de­
vam ediyordu. Padişah bu vaziyette savaşa giunenin manasızlı­
ğını düşündü ve askerle konuşup onların gönlünü almak istedi.
Yeniçeri, sipahı ve bütün diger sınıfları birer birer karşısına ça­
ğırıp hepsine karşı konuşmalar yaptı; memleketin halinden,
düşmanın durumundan bahsetti, kendilerinin ne düşündügünü
sordu. Asker ona "Hind'e, Çin'e, Kaf Dağı'na bile gitsen yüz
döndürmeyiz ve senin uğrunda başımm terketmeyi iki cihan
(dünya ve ahiret) saadeti biliriz. Her ne emr idersen fermanm
baş üzredir" diye cevap verince, bundan pek memnun oldu.
B üyük Osmanlı ordusu S uşehri'nde Padişah'ın önünde
gözler kamaştıran muhteşem bir geçit töreni yaptıktan sonra
Kars'a varıldı ve İran Şahı'na savaşa davet eden mektuplar gön­
derildi. Tahmasb her zamanki gibi ortada görünmemeyi tercih
etmişti. Osmanlı ordusu Erivan, Arpaçay, Karabağ ve Nahci­
van'ı çigneyip geçti. İmadiye Beyi Sultan Hüseyin Bey İran
içlerine akın gönderildi. Kızılbaş rcıslerinden Hamza Sultan ida­
resinde bir ordu bunların karşısına çıktıysa da Hüseyin Bey bu
orduyu, kumandanına kadar kılıçtan geçirip bütün agırlıklarını
alarak Padişah'a göndermiştir.
Bu durum karşısında İranlılar elçi gönderip barış istedi­
ler. 1 555 yılında yapılan anlaşmaya göre İranlılar bir daha Os­
manlı sınırına tecavüz euneyecekIerdi.
*
*
*
Bu tarihten Kaanfıni'nin son yılına kadar gerek Batı ge­
rek Doğu cephesinde önemli bir hadise olmadı. Arada asıl askeri
harekat Akdeniz'de geçmiştir. Trablusgarb Beylerbeyi Turgud
Pa-şa'nın Mesina ve Napoli sahillerindeki harekatından sonra
Kap-dan-ı Derya Piyale Paşa Mayorka Adası'na asker çıkarıp
adayı baştan başa çigneyerek pekçok esir ve ganımet getir­
miştir. Daha sonra Avrupalı müttefikler iki yüz gemilik büyük
Tarihte Türklcr/309
bir donanma kurarak içlerine otuzbin asker yükleyip Trablus­
garb'ı Türkler'den almak üzere yola çıktılar. Fakat her nedense
�
Trablusgarb ilc Tunus arasındaki Cerbe Adası önüne gelip adayı
kuşauılar. Turgud Paşa'ya bağlı olan Cerbe hilld m i Arap Şeyhi,
Hırisliyanlar'la anlaştı ve kaleyi onıara
esıım etti. Alman­
Avusturya-rspanya İmparatoru Şarlken, hü ümdarlığı bırakarak
bir manastıra kapandığı için bu sefer onu
oğlu İ spanya Kralı
İkinci Filip adına yapılıyordu: Andrea Doria da çok yaşlanıp
gelcmediği için donanma komutanlıll;ına yell;eni Ciovanni Doria
getirilmişti. Cerbe'nin alınması üzerine Kapdan-ı Derya Piyale
Paşa kumandasında
dan yola çıktı.
120 gemilik Osmanlı donanması İstanbul'­
1 560 Mayısı'nda bu donanma Cerbe önünde
Haçlı donanmasıyla karşıl a ştı ve PiyiHe Paşa'nın büyük bir us­
talıkla yürüttüll;ü savaş manevraları sonunda koca Haçlı donan­
ması darmadall;ın oldu. Çoıı;u batan ve pek azı kaçan bu gemi­
lerden büyük bir kısmı Türkler'in eline geçti. Piyale Paşa daha
sonra Cerbe Kalesi'ne yürüyüp orayı da zaptettikten sonra, mu­
zaffer donanmasiyle İstanbul'a gelip Padişah'ın önünde geçit
merasimi yaptı. B ÜlÜn İstanbul sokaklara döküldü.
Akdenizdeki en büyük harekat Malta Adası üzerine ya­
pıldı. Malta Adası daha evvel Rodos'ta bulunan ve Rodos'un
fethi üzerine oradan ayrılan Ş övalycler'in elindeydi. B u Şöval­
yeler yall;macılıkla geçiniyorlar, Türk ticaret gemilerine saldırı­
yorlar, ayrıca H ıristiyan donanmaları için barınak sall;lıyorlardı.
1 565 yılı başında Malta'nın alınması için donanma hazırlandı ,
içine asker konarak gönderildi. İsfendiyaroğulları'ndan Kızılah­
medli Mustafa Paşa başkumandan yapıldı. Yetmişini aşkın ve
bu işlerden hiç anlamayan bir ihtiyar olan Mustafa Paşa Kap­
dan-ı Derya Piyaıe Paşa'yı ve Turgud Paşa'yı dinlemeden karar­
lar veriyor, b Ö ylece ortak hareket mümkün olmu yordu. En kö­
tüsü, Turgud Paşa'nın daha m uhasaranın ilk günlerinde bir top
güllesiyle yaralanarak şehid olması, işi büsbütün kötüleştirdi.
Osmanlı ordu ve donanması Malta'da bazı kaleleri ve m üs­
tahkem mevkileri zaptettikten sonra Eylül ayında kuşatmayı
kaldırarak İstanbul'a döndü.
3 ıo/farihte Türkler
*
*
*
1 566 yılında Kaanunı son seferine çıktı. Seferin gayesi
Erdel'e ve Türk Macaristanı'na Avusturya tarafından yapılan te­
cavüzleri deredip durumu saglama baglamaktı.
Pildişah o yıl yetmiş iki yaşındaydı. Hemen bütün Os­
I
manogulları'nda bir çeşit aile hastalığı olan damla (gut) hasta­
'lıgı yüzünden el ve ayakları şişiyor, ata binmekte büyük güçlük
çekiyordu. B una rağmen devlet hizmetini yerine getirmek için
-şahsı rahatını terketti ve İstanbul'dan Macaristan'a kadar uzun,
meşakkatli bir yolculugu göze aldı. Şehirlere gelince ata bine­
rek geçiyor, şehir çıkışlarında attan inip arabayla yoluna devam
ediyordu. Topkapı Sarayı'ndan sur dışına kadar yapılan parlak
merasimde at üzerinde geçerken halk onu nurdan bir minareye
benzetiyordu. B u son seferin ona ne getireceği bilinmedigi için,
halk kendini şimdiden muhtemel bir acıya alıştırıyor gibiydi.
Belgrad'a varıldığında Erdel Banı Zigismund gelerek hu­
zura kabul olundu ve Pildişah'ın elini öpmek şerefine nail oldu.
Bu Zigismund bir yaşındayken Kaanunı tarafından Erdel Banlığı
verilmişti. Padişah artık yirmialtı yaşına gelmiş olan Prens'e
"Sevgili oğlum" diye hitab etti ve iltifatta bulundu.
Ordunun hedefi Eğri Kalesi idi, fakat o sırada Zigetvar
Muhafızı Kont Zrinyi'nin Tırhala Sancakbeyi Mehmed Bey'e
baskın verip onu ve oğlunu öldürdüğü haber alınınca doğru Zi­
getvar'a gidildi.
5 Ağustos'ta kale kuşatıldı. Zigetvar o tarihte
Macaristan'daki en kuvvetli kalelerden biri idi ve içinde pekçok
top vardı. Türk ordusu arka arkaya hücumlarla iç kaleye kadar
her yanı zaptetti. Nihayet
7 Eylül'de ıÇ Kale de fethedildi. Ku­
mandan Kont Zrinyi derhal yakalanarak o sırada elindeki bir
Türk esirini öldürdüğü için bir top namlusu üzerinde başı kesil­
di.
Fakat Kale'nin fethinden bir gün önce büyük Padişah
dünyaya veda etmişti. Son anında
madı mı?"
"Şu ocagı yanası hala alın­
diye hasretle gittiğini söylenir. O sırada vezıriazam
olarak yanında bulunan Sokullu Mehmed Paşa, Kaanunı'nin ve-
Tarihte Türkler/3 1 1
mtını orduya duyurmadı. Hasan Çavuş adında bir subay'la Kü­
tahya'da bulunan Şehzade Selim'e mektup gönderip lstanbul'da
tahta çıkmasını bildirdiler. Padişah'ın iç organları çıkarılıp Ma­
carlar'ın
"Süleymanköy " dedikleri yere gömüldü, sonradan üze­
rine bir de türbe yaptınldı. Na'şı ise tahnıd edilerek tabuta ko­
nup, yine gizlice bir araba içinde yola çıkarıldı. PMişah'ın kendi
arabasına ona oldukça benzeyen Hasoda hizmetkarlarından Ha­
san Ağa adlı birini koydular; Hasan Ağa ara sıra başını hafifçe
arabadan çıkarıp askere selam verirdi. Ancak Belgrad yakınlarına
varıldığı zaman arabanın biraz ayrıİdığl ve etrafında hMlzların
Kur'an okumaya başladığı zaman asker durumu anlamış, her ta­
raftan feryadlar yükselmiş, külahların yere .çalındığı görülmüş­
tür. SokuIlu orduyu b u kargaşalıktan kurtarıp yola devam et­
mek için "Kardaşlar, yoldaşlar! Niçin yörümezsiz? Bunca yıllık
Islam padişahıdır, Kur'an-ı azım ile ta'zım eyliyeıüm. Layık bu­
dur ki mübarek cesedini başımızda göıürelüm" diye kısa bir ko­
nuşma yaptı. Asker tekrar düzene girdi ve B elgrad'a doğru
yürüyüşe geçildi.
Tam kırkaltı yıldır bu ordu Tebrız'den Viyana'ya kadar o
mübarek Padişah'ın ardında zaferden zafere koşmuştu. Şimdi
kahraman kumandanlarını son seferinde ağır ağır, gözleri yaşlı
tiikib ediyorlardı. Dünyada hiçbir düşmanın eğemediği başları
Allah'ın emrine tevekkül içinde eğilmişti.
Belgrad'a varıldığında yeni pfıdişah İkinci Selim'in Hün­
kar Tepesi'nde otağ kurup beklediği görüldü. Üzerinde siyah
matem elbisesi vardı. Varıp babasının tabutunu taşıyan ara­
banın yanına geldi, el açıp HiLİha okudu. B ütün vezırler, pa­
şalar, beyler, kun;ıandanlar siyah giymişler, muhafız kıt'alarına
mensfıb askerler başlarından sorguçlarını çıkararak börklerinin
etrafına peştemal sarmışlar, Belgrad halkı elbise yerine çul gi­
yip feryad ve figfma başlamıştı. Tabutu Otağ-ı Hümayfın'un
önüne getirip üzerine padişahın sorguçlu mücevvezesini koydu­
lar. Bütün asker ve halk saf bağladı. İmam AmuIlah Efendi'nin
sağında Padişfıh İkinci Seıım, solunda vezirler durm uştu .
Yüzbin kişi puslu gözlerle
"er kişi niyetine" namaz kıldı. Sonra
Belgrad ovasında tekbir sesleri dalgalanmaya başladı. Bu sesler
3 12(farihte Türkler
S u ltan S üleyman' ın saltanatının sona erdigini, Allah'ın salta­
natının ise sonsuz oldugunu kalplere üfleyen ilahi bir nagmeye
benziyordu.
Merhum padişahın tabutunu Belgrad'dan dörtyüz kişilik
bir muhafız kıtasıyla İstanbul'a dogru yola çıkardılar. Cenaze
arabası agır ağır gelerek 33 gün sonra İstanbul'a vardı. İstanbul
halkı yarım yüzyıldır başlarında parlayan S üleymaniye Camii'­
ne kadar hıçkırıklar içinde cenaze arabasını tiikib etmişti. Dinine
ve milletine belki en büyük armagan olarak bırakuğı muhteşem
S üleymaniye'de Muhteşem S üleyman'ın cenaze namazı yine
Türk millietinin yetiştirdiği en büyük hukukçulardan Şeyhülis­
Him Ebussufıd Efendi tarafından kıldırıldı. Camiin yanındaki
türbesine defnedildi.
Osmanlı Türk tarihinde bir devir kapanıyordu. Türk mil­
letinin binlerce yıllık macerasında erişebildigi en yüksek nok­
tayı temsil eden Kaanfıni S ultan Süleyman Han, birbiri ardına
dahiler çıkaran Osmanogıu Ailesi'nin de zirvesini teşkil ediyor­
du. Ondan sonra da zaman zaman kudretli padişahlar çıkacak, fa­
kat kuruluştan bu yana devam edip gelen deha zinciri aruk kop­
muş olacaktı.
Kaanfıni Süleyman Han pekçok bakımlardan eşine ender
rastlanır bir devlet reisi idi. Bütün dünyanın servetleri ayak ucu­
na hediye diye getirilen, bir savaşla bir devleti ortadan kaldıran,
dünyanm bütün devlet reisIerine emirlerini dikte eden bu adam,
kırkaltı yıllık ömrünü sarayların zevk ve safasıyla değil, savaş
meydanlarının cevir ve cefasıyla geçirdi. Onun katlandıgı ıztı­
raplara onun mevkiindeki hiçbir fanı kaılanamazdı. Bülün sal­
tanat müddelinin en az on yılını kar, kış, yağmur, tehlike altın­
da çadırlarda geçirdi. AşırılıkIardan hep kaçındı, zenginlik içinde
mütevazı sayılabilecek bir hayat sürd ü . Batılılar ona "Muhte­
şem Süleyman " adını veriyorlardı, ama o kendinden çok devle­
tine ve milletine ihtişam vermişti. Onun devrinin şanı tarihi­
mizin hiçbir devresiyle ölçülemez. Türk'ün yeryüzündeki en bü­
yük yapısı onun eseridir; Türkün en büyük deniz kumandanı
Barbaros Hayreddin Paşa onun derya kapdanı idi; Türk'ün en bü­
yük hukukçularmdan Ebussufıd Efendi onun Şeyhülislamı idi;
Tarihte Türkler/3 13
Türk'ün en büyük iki şairi, B aki ve Fuzfıl1 onun koruması al­
tında, hatta dostlu�unu kazanarak ölümsüz eserler verdiler;
Türk'ün en büyük miman onun mİmarbaşısı idi ... Bu liste sa­
yılmakla bitecek gibi değildir.
Devletinin baht yıldızı idi, ama kendi bahtının yıldızı o
kadar parlak olmadı. Dört o�lunun ölümünü gördü, bunlardan
ikisinin ölüm emirlerini vermek gibi bir ıztıraba katlanmak zo­
runda kaldı. Mutlak bir ölüme gittiğini bile bile ordusunun ba­
şında sefere çıkmaktan geri durmadı, ve nihayet savaş meyda­
nında öldü.
Ölümüyle bile Türk milletine ölümsüz bir eser bağışla­
mış oldu.
Türk edebiyatının eşsiz şairi B aki'nin ona mersiye
olarak yazdı�ı
"Terkfb-i Bend" her ikisinin de adlannı ebediyete
kadar yaşatınaya yetecek güzelliktedir. Mersiyenin altıncı ben­
dinde yüce Padişfıh şöyle anlatılır:
rığun içürdi düşmene zahm-i ziyanları
Bahs itmez oldu kimse kesildi zebr2nları
Gördi nih1il-ı serv serefraza nızeni
Serkeşlik adın anmadı bir dahi br2nları
Her kande bassa pay-ı semendin nisar içün
Hanlar yolunda cümle revan itdi canları
Şemşır gibi ruy-i zemıne ıaraf taraf
Saldın demir kuşaklı eihan pehlevanları
Aldın hezar bütkedeyi meseid eyledin
NdkCts yerlerinde okuıdun ezanları
A hir çalındı kCts-1 rahll itdin irtih1i1
Evvel konağın oldu cinan Mstanları
Minnet HUda'ya iki cihanda kılup saıd
Nam-ı şerifin eyledi hem gazı hem şehld
i
314/farihte Türkler
Baki, bu muhteşem mersiyenin bir yerinde şöyle diyor:
Hurşıde baksa halkın gözleri dola ge/ür
Zıra görünce haııra ol mehlika gelür.
Gerçekten, Türklügün gögündeki o güneş yüzlerce yıl
sonra bugün bile bizi ısıtıyor, bize heyecan ve cesaret veriyor.
Güneşe bakınca gözlerimize dolan yaşlar sanki o batışı hatırla­
maktan ileri gelen hüzün damlalarıdır.
Hakkında en büyük şairlerin şahane m ısralar yazdıkları
bu büyük adamın kendisi de, babası ve dedeleri gibi, kudretli bir
şairdi. Şiirde
"Muhibbf" takma adını kullanırdı. Türkçe'ye bir
darbımesel halinde girmiş olan şu ihtişamlı beyit onundur:
Halk içinde mu'teber bir nesne yok devlet gibi .
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
İkinci Selim Han
"Sarı Selfm" diye meşhur olan İkinci Selim, şehzadeligi
sırasında veliahdlik için kardeşi Bayezid ile çekişmişti. Selim
meşhur Hurrem Sultan'ın ogluydu, Bayezid ise Mihrimalı S ul­
tan'ın ana-baba bir kardeşi oldugu için Mihrimah'ın kocası olan
Rüstem Paşa ve etrafı tarafından tutuluyordu. Bayezid devlet iş­
lerine daha yatkın ve askerlik bakımından üstün olduğu için
kendisini tahta layık gördü ve babasının saghğında kardeşi Se­
lim'i bertaraf etmek üzere onun üzerine askar çekip yürüdü.
Kaanuni bu işten hiç hoşlanmamıştı. Kendisi doğrudan dogruya
karışmamakla birlikte, paşalarının Seıım'e yardım etmelerini is­
tedi ve böylece Bayezid'in çogunu Türkmenler'den topladığı der­
me-çatma kuvvetleri karşısında Seıım tarafında harbeden Os­
manlı ordusu gfılip geldi. Ş ehzfıde Bayezid kahraman bir asker
oldııgu için yine de onikibin askerle bu felaketten sıyrılmış, as­
kerinin başında Konya'dan !ran'a kadar gitmişlİ. İran Şah. bu
Tarihte Türkler!3 15
suretle kendi eline büyük bir fırsat geçtiğini düşünüp Bfıyezid'i
siyasi şantaj vasıtası yapmak istedi. ŞehzMe'yi hapsetti, asker­
lerini misafir etf1)ek bahanesiyle (bu Türkmenler'in aşiretlerinin
birer kolu da İran'daydı) uzaklaştırıp dağıttı. Sonra İstanbul'la
anlaşmak zorunda kaldı ve neticede Şehzade Bayezid Kazvin'de
idam edildi. Böylece Selim tahtın tek mirasçısı olmuştu.
*
*
*
ıkinci Selim'in saltanatının ilk günleri kargaşalık içinde
geçti. Sokullu Mehmed Paşa vezrriazam. olarak pek büyük nü­
fUz sahibi olmuş, askeri de avcunun içine alarak her istediğini
yaptırır hale gelmişti. Henüz bu işlere yabancı olan yeni padi­
şah dizginleri eline alıncaya kadar epey vakit geçti.
Devleti uğraştıran ilk dertlerden biri Yemen mes:elesi
idi. Daha önce fethedilmiş bulunan San'a'da pek az Osmanlı as­
keri bulunduğu için, Zeydi İmamı Mutahhar, başına Arap kabi­
lelerini toplayarak buralan yeniden ele geçirdi. Buna karşı o
sırada Habeş Beylerbeyi bulunan Özdemiroğlu Osman Paşa'nın
gönderilmesi uygun görüldü. Osman Paşa, Dağıstanlı Özdemir
Paşa'nın oğluydu ve Kölemenier zamanından kalma bir aileye
mensuptu. Babası Özdemir Paşa da Yemen taraflarının ilk feı­
hinde önemli ral oynamıştı. İstanbul hükumeti Osman Paşa'yı
San'a Beylerbeyiliği'ne tayin etti, Şam Beylerbeyi Lala Mustafa
Paşa ise Yemen serdarı yapıldı. Özdemiroğlu Osman Paşa der­
hal karadan ve qenizden asker yürütüp Yemcn'c vardı. Deniz ha­
rekatını Kurdoğlu Hayreddın Hızır Bey idare ediyordu. Hızır
Bey, Barbaras'un yetiştirmelerinden meşhur Kurdoğlu Musli­
hiddın Reis'in oğlu idi . Babası Barbaros'a olan büyük bağlılığı
ve say-gısı dolayısiyle oğluna onun adını vermişti. Osman Paşa
derhal İmam Mutahhar'ın eline geçmiş olan yerleri bir bir al­
maya başladı. Bölgenin en büyük kalesi olan Kahire'yi kuşat­
tığı sırada İmam Mutahhar büyük bir ordu ile gelince Paşa iki
ateş arasında kaldı. Fakat emrindeki askerle Araplar'a karŞı uzun
ve şiddetli bir mücadeleye girişip teslim olmadı, nihayet Mısır
3 1 6/farihte Türkler
Beylerbeyi Koca S inan Paşa'nın yetişmesi üzerine Osmanlı or­
dusu Mutahhar'ın kuvvetlerini perişan edip Yemen'i temizledi.
*
*
*
Bau cebhesınde önemli bir hadise olmadı. Avusturyalılar
yeni padişaha başvurarak babası zamanında yapılmış olan anlaş­
manın yenilenmesini istediler. Anlaşma aynı şartlarla (yani
Avusturya'nın her yıl Osmanlı'ya harac vermesi ve sınırlara te­
cavüz etmemesi şaruyla) sekiz yıl için yenilendi.
İkinci Selım devrinin en önemli askerı harekatı deniz­
lerde geçti . O tarihte Kıbrıs Adası Venedikliler'in elindeydi ve
Venedik Cumhuriyeti Kıbrıs için Osmanlı'ya yılda belli miktar­
da harac öderdi. Fakat Kıbrıs'taki Venedikli kumandanlar Os­
manlı ticaret gemilerine devamlı zarar veriyor, açıkça korsanlık
yapıyorlardı. Son olarak Osmanlı hükumetinin Mısır Defter­
dMı'nın bindiği gemiyi zabtetmişlcrdi. Türk topraklarının ve su­
larının göbeğinde böyle bir eşkiya yuvasının daha fazla dura­
mayacağını düşünen Padişah, vezırleri ve bazı kumandanlan
toplayarak Kıbrıs'ın fethi fikrini ortaya allı. Şeyhülislam Ebus­
suud Efendi'den alınan fetvada barışı Venedikliler'in bozması
yüzünden Türkler'in artık eski anlaşma ile bağlı bulunmadık­
lan , ayrıca bir memleket Müslümanların iken sonradan kfrfir
orayı alıp mescidlcrini kil ise yapması (Kıbrıs vaktiyle Müslü­
man Araplar'ın elindeydi) halinde savaşın meşru olduğu bildiri­
liyordu. Sokullu'nun bu scfere itiraz eııiği, Kıbrıs'ı fethctmek­
tense S üveyş kanalının açılması projesini gerçekleştinnenin ve­
ya Hallfe'den yardım isteyen İspanya Müslümanlarının imda­
dına yetişmenin daha doğru olduğunu söylediği bildirilir. Esa­
sen Pftdişah ondan çok Lala Mustafa Paşa'yı tutmaktadır ve
Kıbrıs seferinin başkumandanlığı Lala Mustafa Paşa'ya veril­
miştir.
Kıbrıs seferi o tarihteki Türk Devleti'nin kudret ve aza­
metin i gösteren belli-başlı m isaBerden biridir. Osmanoğlu bu
sefere 400 gemi ile altmışbin asker gönderdi. Bu gemilerden bir
Tarih te Türkler!3 1 7
kısmı karakol görevi yaparak Kıbrıs'ın batısında kuzeyden gü­
neye uzun bir şerit halinde denizi kapatmışlar ve muhtemel bir
Haçlı yardımının önünü kesmişlerdi. Uluç Ali Paşa'nın kuman­
dasındaki bir filo ise Orta ve Batı Akdeniz taraflarını larıyarak
buralarda herhangi bir toparlanma imkanını engellemekle görev­
lendirildi.
1 570 yılı Temm uzu'nda Türk donanması Limasol sahil­
lerine asker çıkarmaya başladı . Bu civardaki kaleJer alındıktan
sonra Lefkoşa'nın fethine karar verildi ve asker o tarafa yürüd ü.
Maraş Beylerbeyi Mustafa Paşa, Magosa-Lefkoşa yolunun ka­
patılmasına memur edildi, böylece oradan yardım gelmesi ön­
lendi. Ordu yedi koldan Lefkoşa surlarına hücum ettiği zaman
Uluç Ali Paşa'dan zafer m üjdecileri gelmiş, bunlar Paşa'nın
mağl ub ettiği bir Malta filosunun bayraklarını getirmişlerdi.
Dokuz Eylül sabahı alacakaranlıkta yapılan üçüncü hücum so­
nunda Lefkoşa fethedildi. Baf, Limasol, Larnaka kaleleri hemen
teslim o ldu. Şimdi asıl iş Magosa'nın fethi idi. Kıbrıs'ın en
kuvvetli tahkim edilmiş yeri burasıydı . İçinde çok sayıda asker,
yiyecek ve cebhane vardı, düşman başkumandam savaşı buradan
idare ediyordu.
Eylülün 1 8'inde Magosa kuşatması başladı . Fakat ınev­
sim kışa yaklaştığı için kış boyunca abluka devam etti, savaş
yapılmadı. Ertesi yıl baharında hücumlar başladı. Bu arada Ve­
nedik Cum huriyeti Kıbrıs'ı kurtarmak için bir Haçlı donanması
kurm uş, Fransızlar dışında hemen bütün Avrupalılar'dan aldığı
yardımla ikiyüz gemilik bir donamna teşkil etmişti. Bu Haçlı
donanması Kıbrıs'ı kurtarmak üzere yola çıkıp Meis Adası ya­
kınlarına geldiği sırada Lefkoşa'nın d üştüğü haberi geldi. Artık
zaferden ümitlerini kesen m üttefikler geri döndüler.
Magosa 1 57 1 yılının 1 Ağustosu'nda fethedildi. Venedik
başkumandanı ve diğer kumandanlar esir alınıp getirildiler. Ser­
dar Lala Mustafa Paşa bunları ve diğer bütün Venedikliler'i ser­
best bırakacak, hatta gitıneleri için altlarına gemi verecekti. An­
cak bir-iki mes'ele kalıyordu. Kalede Venedikliler'in elinde elli
Türk esiri vardı ve bunların iade edilmesi gerektiği halde henüz
hiç haber çıkmamıştı. Ayrıca Paşa Venedik kumandanına ken-
3 1Srrarihte Türkler
dilerine verdiği gemilere karşı btlZl Venedikli beyleri rehin
bırakmasını söyleyince Venedildi "Bey değil, bir köpek bile alı­
koyamazsınız" demek küstahlığında bulundu. O sırada bu hay­
dut ve cani ruhlu adamın kaledeki Türk esirlerini bir gece evvel
işkence ile öldürmüş olduğu da ortaya çıktı. B unun üzerine S er­
dar, bu esırlerin karşılığı olarak serbest bırakıp gönderdiği bü­
tün Venedikliler'in yolda çevrilmesini emretti; hepsine esir
muamelesi yapıp İstanbul'a göndererek sattılar. Venedik başku­
mandanına ise aynen Türk esirlerine yaptığı işkenceler yapıldı;
burnu ve kulakları kesildikten sonra başı kesilip İstanbul'a yol­
landı, cesedi de yakıldı.
*
*
*
Kıbrıs'ın fethinden sonra Akdeniz'i iyice kaybeuniş olan
Avrupalılar, Türkleri bütün bu yerlerden çıkarmak üzere Roma'­
da Papa'nın başkanlığı al tında bir
"Mukaddes Iııifak"
imzaladı­
lar. Esas kuvveti İspanya ve Venedik'in teşkıl ettiği bu İ ttifak
sonunda üç yüz gemilik bir donanma kuruldu. Mesina'da top­
lanıp bu donanma Amavudluk sahiIlerine doğru ilerlemeye baş­
ladı. O sırada Türk donanması İnebahıı (LcpanLo) körfezinde bu­
lunuyordu. Kapdan-ı deryalık makaamında daha evvel Yeniçeri
Ağası olan Müezzinzade Ali Paşa vardı, ikinci vezİr Pertev Paşa
da "Donanmayı Hüınayun Serdarı" idi. B u iki paşa da kara as­
kerliğinden yetişın işlerdi. Barbaroszade Hasan Paşa ile Uluç Ali
Paşa da orada idiler, fakat öbür paşalar bunları dinlemedi. Müez­
zinzade pek cesur bir adamdı, kara savaşlarında hep ileri atılıp
zafer kazanınaya alışınıştı. Bu defa da düşman donanması ile
"Ben pa­
dişahın donanması için kaçtı dedirimem " diye direndi. Halbuki o
karşılaşınca, asıl denizcilerin bütün ısrarlanna rağmen,
sırada yüzseksen gemiden ibaret olan Türk donanması savaşa
hazır değildi, her gemide büyük ölçüde persendI açığı vardı,
çünkü personel sıla izni ile ayrılmıştı. Ali Paşa taarruza karar
verdi, üstelik kendi amiral gemisinin filamalarını bile indirme­
den düşmana cebheden hücum etti. Osmanlı amiral gemisinin
fırlayıp içlerine yürüdüğünü gören düşman gemileri hemen
Tarihte Türkler/3 19
fırlayıp içlerine yürüdül:tünü gören düşman gemileri hemen
onun etrafına üşüştüler ve birkaç saatlik şiddetli çarpışmalardan
sonra Ali Paşa tüfek kurşunuyla şehid oldu. Osmanlı donanma­
sında marieviyat kalmamıştı. Altmış kadar gemi düşman eline
geçti. Sadece Osmanlı donanmasının sa� kanat kumandanı olan
Uluç Ali Paşa bu kolda düşmanı yendi ve kendi gemilerinin ta­
mamını kurtardıl:tı gibi, altı kadar düşman gemisi zaptedip ls­
tanbul'a vardı.
lnebahtı yenilgisi Ikinci Selim'i çok üzdü. Donanmanın
başına kara askerlerini tayin ettil:ti için Sokullu'ya müdhiş kız­
mış ve onu sadrazamlıktan atmayı düşünmüştü. Sokullu araya
birçok ricacılar koyarak bu yenilgiyi kolay telafi edebilecekleri­
ni söyledi. Uluç Ali Paşa'ya endişe duymaması
için şöyle di'
yordu:
"Paşa, bu devlet öyle devlettir ki isterse bütün ge­
milerinin demirlerini gümüşten, yelkenlerini atlastan, re­
senierini ibrişimden yapar".
Paşanın Venedik elçisi de:
"Biz Kıbrıs'ı almakla sizin kolunuzu kestik, sizse
Inebahtı'da bizim sakalımm traş ettiniz. Traş edilen sakal
daha gür çıkar, ama kesilen kol yerine gelmez" demiştir.
Gerçekten, aradan iki yıl geçmeden Osmanlı donanması
hazırlanıp Akdeniz'e indiği gibi, Venedikliler de barış isternek
zorunda kaldılar. Hatta bu anlaşmada Venedik Cumhuriyeti,
Türkler'e Kıbrıs seferinde yapılan masraflar karşılığı savaş taz­
minatı ödemeyi bile kabill etti.
B üyük denizci Uluç Ali Paşa, lnebahtı'daki yenilgi için­
de kazandı�ı zaferden dolayı artık "Kılıç Ali Paşa" adını almıştı.
Piyale Paşa ile birlikte yeni donanma ile Akdeniz'e açıldılar ve
Tunus sahillerinde Hıristiyan elinde bulunan son birkaç yeri de
temizlediler. Avrupa lnebahtı hadisesi üzerine büyük sevince
kapılmıştı, ama bu sevinç fazla sürmedi ve Akdeniz yeniden
Türk hakimiyetine geçti.
320ffarihte Türkler
*
*
*
İkinci Selim zamanında devletin çok geniş ufuklar kap­
l..ıyan iki büyük teşebbüsü oldu. Bunlardan biri Türk donan­
masının Okyanusya'ya kadar gidip Sumatra Sultanlığı ile, yani
Uzakdoğu Müslümanları'yla temasa girmesidir. Bundan önce
Kaanfınl'nin son zamanlarında Seydi Ali Reis Hindistan'a kadar
gitmiş, fakat Türk gemileri Okyanus dalgalarına göre yapılma­
dığı için fırtınalara dayanamayarak kara yolu ile Türkiye'ye
dönmüştü. Bu defa Kurdoğlu Hayreddin Hızır Bey 22 parça ge­
mi ile Sumatra Sultam Alaeddin'e top ve topçu ustası götür­
müş, Türk subayları Sumatra ordusunda ıslahat yapmışlardır.
Giden Türk askerlerinin bir kısmı orada kalmış, bunların torun­
ları dillerini unutmakla birlikte o ülkenin üst tabakasım teşkil
etmişler ve vatan yadigarı Türk Bayrağı'm mukaddes bir emanet
olarak saklamışlardır.
İkinci büyük teşebbüs Don ve Volga nehirleri arasını bir
kanalla birleştirmek ve böylece Karadeniz'le Hazar Denizi'ni
birbirine bağlamaktı. Bu sayede o sıra gitgide kuvvetlenen Rus­
lar'ın güneye doğru sarkmaları önlenecek, ıran kuzeyden çevril­
rnek suretiyle artık tehlike olmaktan çıkacak, bütün S ünni
Müslümanlar'ın Halife'si olan Osmanlı Sultam, Sünni İslam
ve Türk ülkelerinin ayni zamanda fiiIl hakimi olııcaktı. Bu fik­
rin tam olarak kimden çıktığı bilinmiyor; bazıları Kazan
Türkleri'nin böyle bir teklif yaptıklarını, bazıları da "Osmanlı
devlet adamları"nın düşündüklerini söylemektedir. Bu iş için
Defterdar Kaasım Bey Kefe Beylerbeyiliği'ne paşa rütbesiyle
tayin edildi ve gerekli mühendislik işleri yaptınldı. 1 569 Ağus­
tosu'nda kazma işi başladı ve üç ay müddetle kanalın üçte biri
kazıldı. Ruslar bu işten m üdhiş ürkmüşlerdi, fakat ellerinden
birşey gelmedi. Asıl ihfmeti yapan ve bu teşebbüsü boşa çı­
kartan Kırım Ham oldu. Kırım Ham Devlet Giray, bu kanal
açıldığı takdirde Osmanlı'nın artık o taraflarda kendi askeriyle iş
görüp Kırımhlar'a ihtiyacı kalm ayacağını, böylece Kırım'ı
Tarihıe Tiirkler/3 2 !
ilhftk edip merkezden vfıll ile idfue edeceklerini d üşünüyordu. Bu
yüzden asker arasında menu propaganda yaptı ve oralarda kış
mevsiminin altı ay sürdüğünü, kimsenin bu soğuğa dayanama­
yacağını söyledi. Kaasım Paşa kışı geçirmek üzere Azak'a dön­
dü, bir daha da kanal başına gidilmedi.
İkinci Selim devrinde S üveyş Kanalı'nın açılması için de
Mısır Beylerbeyine bir ferman gitmiş, fakat bilinmeyen sebep­
lerle bu teşebbüs de ortada kalmıştır.
İkinci Selım Han 1 574 yıl ında elli yaşında iken vcffıı et­
ti. Kendisi şehzadcliğinde kardeşleri Mustafa ve Bfıyezıd Hanlar
gibi devlet işleri ve askerl ikten ziyade san'atla uğraşmış, etra­
fında zamanın kıymetli şair, ressam ve musiklşinfls larını topla­
yıp onlarla sohbet eunekten büyük zevk alm ıştı. Padişfıhlığı za­
manında da bu hayatı devam etLirdi . Bazıları onu babasıyla kı­
yaslayarak çok silik bulurlarsa da Selım Han devlet işlerini dfıi­
ma yakından uıkıb euniş, hatili birçok m ühim işlerin ınsiyutifi­
ni elinde tutmuştur. Çok iyi bir şairdi. Onun:
Biz bülbül-i muhrik-dem-i gülzar-ı firakız
Ateş kesilür geçse saM gülşenimizden
beyti bir şiir incisidir. Nitekim büyük şairimiz Yahya Kemal
onun için:
"Bir beyti bir de cami-i. . .
"
diyor. Buradaki "cami "dcn maksat Edirne'de Mımfır S inan'a
yaptırdığı Selimiye Ca mii dir ki gerçekten o da Türk mımfırlı­
ğının incisidir.
'
Sultan Üçüncü Murad Han
Üçüncü Murad, İkinci Selım'in büyük oğlu idi. Onsekiz
yaşındayken Kaanunı onu Manisa Sancakbeyliği'ne göndctmiş­
ti. Yirmidok)Jz yaşında babasının yerine Osmanlı Whtına ıSı ktl .
322(farihte Türkler
Padişahın değişmesi üzerine Vencdikliler, Avusturyalılar
ve Iranlılar daha evvel yapılmış olan barış anlaşmalarının yeni­
lenmesini isteyerek İstanbul'a elçiler gönderdiler. Bu üç devletle
eski anlaşmalar yenilendi. Fakat q sırada çıkan Lehistan (Polon­
ya) mes'elesi yüzünden uzun zaman siyasi gerginlik devam etti.
Lehistan Kralı evlat bırakmadan öldüğü için taht boş kalmış,
memleketi bir diyet meclisi idare etmeye başlamıştı. Avustur­
ya, Rusya, İsveç ve Fransa kendi hükümdar ailelerinden birer
prensi Lehistan tahtına kral yapmak üzere çekişmelere baş­
ladılar. O tarihte İkinci Selim Han Lehistan'ın Türkiye için
önemini hesab ederek mes'eleye Osmanlı'nın ağırlığını koydu
ve Lehistan diyet meclisine ferman gönderip Fransız adayının
seçilmesini istedi. Böylece hem Rusya bertaraf ediliyor, hem
Avusturya iki taraftan Osmanlı m üttefikleriyle sıkıştırılmış
oluyordu. Ferman üzerine Fransız adayı kral yapıldı. Ama bu
adam kısa bir zaman sonra Fransız tahtı boşalınca, orada kral
olmak üzere Lehistan'ı bırakıp kaçtı ( 1 5 74). Lehistan işleri tek­
rar karışınca bu defa Üçüncü Murad müdahele etti ve vaktiyle
KaanGnl'nin Erde! Kralı yaptığı Zigismund'un yerine Erdel Beyi
olan Bathory'nin Lehistan Kralı olmasını sağladı. 1 577'de yeni
kral ile Osmanlılar arasında yapılan anlaşmaya göre Lehistan
Krallığı Kırım Hanları'na eski haraçlarını ödemeye devam ede­
cek, ama Kırım Hanları bir daha Lehistan topraklarına girmeye­
ceklerdi. B u şekilde Lehistan Devleti ve Kırım Hanlığı Rus­
lar'ın yayılma siyasetine karşı kuzey sınırlarında önemli bir du­
var hilline getirilmiş oldu.
*
*.
*
Öte yandan Iran Şahı Tahmasb'ın ölümünden sonra
İran'da taht kavgaları çıkmış, İran tahtına gözleri hiç görmeyen
Muhammed Hudabende getirilmişti. Fakat beylerin çoğu kendi
başına hareket edip hükümdarı dinlemediği için İran'da istikrar
sağlanamamıştı. İran baskısından eskidenberi şikayetçi olan ve
hep Sünni İslam Hamesi'ne müracaat eden Dağıstan ve Şirvan
Tarihte Türkler/323
Müslümanları'nın korunması için iyi bir fırsat çıkmıştı. Hatta
Gürcü Kralı David bile Osmanlı'nın h imayesini istemekteydi.
Bunun üzerine Kubbealtı'nda toplanan Osmanlı vezırleri uzun
müzakerelerden sonra İran tarafına sefer açılmasına karar verdi­
ler. SokuIIu'nun
m uhalif oldugu bu seferin serdarlığına Lala
Mustafa Paşa tayin edildi. Erzurum , Diyarbekir, S ivas, Kara­
man, Dulkadır ve Haleb B eylerbeyileri'ne ferman gidip hepsinin
askerleriyle serdarın emrine girmeleri bildirildi. Fakat bu seferde
asıl rolü oynayacak olan Özdemiroğlu Osman Paşa idi. Sokul­
lu'nun Diyarbekir Beylerbeyiliği'nden azlettirdiği Osman Paşa,
Lala Mustafa Paşa'nın ricası üzerine Padişah'ın emriyle orduya
katıldı. Bu seferin asıl hedefi İran değil, Dağıstan, Ş irvan ve
G ürcistan'dı. Erzurum'da bir Savaş Meclisi toplayıp yapılan gö­
rüşmelerden sonra ordu Allahüekber Dağları'nı aşarak Göle üze­
rinden Ardahan'a vardı. B u arada Gürcü beylerinden bağlılık
mektupları gelmeye başlamıştı. Osmanlı'ya bağlılığını bildiren
beylere "amanname" verilip yerlerinde bırakıldılar.
B u arada İranlılar toparlanıp Osmanlı ordusuna karşı
çıkma kararına varmışlardı. Önce Emır Han idaresinde bir kuv­
vet sevkettikrse de Van Beylerbeyi Köse H usrev Paşa bu kuv­
veti mağlub edip aldığı ganımetieri Arduhan konağında Serdar'a
gönderdi . Ardahan'dan hareket eden ordu Safevılcr'e bağlı G ürcü
dönmesi Mahmud Han'm beylik topraklarına girip merkezi olan
Akçakalc'yi fethetti. Bu kalenin feth i sırasında S afevıkr'in meş­
hur Türkmen kumandanlanndan Tokmak Han idaresinde yirmi­
otuzbin kişilik bir ordu Osmanlı i l eri koIIarıyla karşılaştı ve
bunlarla savaşa başladı. Tokmak Han'm yanında İmamkulu Han
ve Ustaçlıoğlu Karahan gibi şöhrell i k umandanlar da vardı . Or­
duya bu çarpışmalara dair gelen haber üzerine Özdemiroğl u Os­
man Paşa, yanında Erzurum Beylerbeyi Behram Paşa ve Maraş
Beylerbeyi Ahmed Paşa olduğu halde, İran ordusuna karşı gelip
Çıldır'da savaşa tutuştu. Şiddetli yağm urdan dolayı top ve tüfek
kullanılmadığı için göğüs göğüse kılıçla yapılan şiddetli çarpış­
ma sonunda Özdemiroğlu İran askerini bozdu. lranl ılar beşbin
kadar ölü bırakıp çekildiler. Böylece G ürcistan yolu açılmıştı.
324rrarihte Türkler'
Ordu ileri harekata devam edip G ürcistan ülkesini bir baştan bir
başa fethetli. Osmanlı'ya boyun eJ1;en bazı beyler (çoJ1;u Müslü­
man da olmuşlardır) yerlerinde bırakılıp, bazı yerler ilhiik edil­
d i . 1578 yılı AJ1;ustos ayında Tiflis işgal edildi. G üreüIer'in
Karthli Krallığı'na son verilip Tiflis bir Osmanlı vilayeti haline
getirildi ve Kastamonu S ancakbeyi Mehmed Bey, Paşa rütbe­
siylc Tiflis Beylerbeyi oldu.
Ordu Şirvan üzerine i lerlerken İranhlar yine en meşhur
kumandanlarını toplayıp yirmibin askerle Koyun Geçidi denen
yerde ileri kollarımıza hüeum etti. Dört beylerbeyi ile Özdemir­
oğlu Osman Paşa bunların üzerine gönderildi ve İran ordusu bu­
rada perişan edildi. Kılıçtan ktrrtulanlar geçidi bulamadıkları için
Kür ırmağı'nın sularına kapılıp heHi.k oldular. B undan sonra
tran'ın Ş irvan valisi Oras Han onbeşbin kadar askerle Osmanlı
ordusuna saldırmaya kalktı, fakat bir taraftan Osmanlı, bir
taraf­
tan Safevı zulmünden bıkan S ünnı Şirvan halkı bu İran ordusu­
nu dmınadağın etti.
Şirvan fethedilinee Saruhan Sancak beyi Kaytas Bey'i
paşa yapıp buranın beylerbeyiliğine tayin ettiler. B ütün Şirvan
ve Dağıstan Ülkesinin' genel vaIlliğine de Özdemiroğlu Osman
Paşa �zır rütbesi verilerek tayin olundu. Aslında bu mevki hiç
de özen ilccek birşey değildi ve daha evvel kendilerine teklif ya­
pılan paşalar kabul etmemişler, Özdemiroğl u sırf fedakarlıJ1;ın­
dan buna evet demişti. Çünkü Serdar ordu ile Erzurum kışlaJ1;ına
çekildiği zaman Özdcmiroğlu'nun ondört bin askerle bütün b u
yerleri koca İran Devleti'ne karşı koruması gerekiyordu.
Ordu kışlağa dönünce Özdemiroğlu Şirvan'ın merkezi
Şamahı'da kaldı. Bu sırada lranlılar'ın üç ayrı yerde ordu topla­
dıkları işitildi. Özdemiroğlu, Serdar'ın kendisini bırakıp gitmesi
üzerine ondan kendisine bir imdad olmayaeaJ1;ını düşünerek Kaf­
kasya-Kırım üzerinden doJ1;rudan doJ1;ruya Sarayla haberleşmeye
başladı. Yardım isteği üzerine Padişah, Kırım Hanı Mehmed
G iray'a ferman yolladı ve Ş irvan'a asker göndermesini emretti.
O sırada Koyun-Geçidi savaşında ÖzdemiroJ1;lu'na yenilmiş olan
Oras Han, Şamahı üzerine yürümüştü. Şirvan Beylerbeyi Kay­
tas Paşa İran ordusu gelince kaçmayı kendine yediremedi, üç-
Tarihte Türkler/325
dört yüz kişilik askeriyle yirmibeşbin kişilik S afevı ordusuna
karşı açık yerde savaşa girişip sonunda şehıd düştü. İranhlar
Ereş Kalesi'ne girip bütün Sünnı Müslümanlan öldürdüler. Ora­
dan Özdemiroğlu'nun üstüne gittiler. Osman Paşa tam üç gün
bu orduyla çarpıştı, üçüncü günün akşamına doğru Kınmh Şeh­
zade Adil Giray kumandasında onbeşbin kişilik Tatar ordusu
imdilda gelince Oros Han'ı perışan ettiler; kendisi oğlu Dede
Han'la birlikte Ereş Kalesi'nde kanına girdiği binlerce masuma
bedel olarak ıdam edildi . Karısı, kızları, cariyeleri, hazinesi hep
Adil Giray' ın eline geçti.
Sarevıier tekrar birkaç koldan ord u toplamaya başladılar.
B unlara engel olmak üzere Bağdad Beylerbeyi H üseyin Paşa İs­
tanbul'dan gelen ferman üzerine Solak H üseyin Han üzerine
akına gönderildi, Hüseyin Han kaçtı ve asker toplamaya imkan
bulamadı . Anadol u Beylerbeyi CfıJer Paşa da Erivan tarafına akı­
na gidip oraları altüst etti. Fakat han Şahı'nın karısı ilc oğlu
Hamza Mırzfl'nın toplayıp İran başvezıri Mırza Selman idare­
sine verilen orduya engel olunamadı. Bu ordu yanında sekiz-on
bin asker bulunan Özdemiroğlu'nu Şamahı'da tekrar kıstırdı.
tranhlar geldiği vakit Adil Giray uzakta bir yerde Oros Han'dan
kalma kadın ve kızlarla sara sürüyordu. Osman Paşa yine üç
gün iiç gece Safevi ord usuna dayandı. SafeviIer Adil Giray'dan
yardım gelmesini önlemek için bir m iktar asker ayırıp onun
üzerine gönderdiler ve Tatar Şehzadesini gaflet içinde basıp esır
eııiler. Özdemiroğlu ise yanındaki ikibin askerle İran kuşatma­
sını başarılı bir şekilde yarıp Şamahı'dan çıkarak Demirkapı'ya
gitti. Adil Giray'ı Kazvin'e götürüp hapsettiIcr. Fakat zevke ve
eğlenceye pek düşkün olan bu genç şehzfıde hapsedildiği Kazvin
Sarayı'nda tran Şahı'nın karısı ve baldızı ilc aşk yaşadığı duyu­
lunca ıdam edildi; onun yanında suç ortağı olan Şah'ın karısı ve
baldızını da öldürdüler.
Osman Paşa çekilince hanlılar Ş irvan'ı işgal edip Tiflis'e
geldiler ve şehri kuşattılar. Tiflis'te ikibin kadar Türk muhafız
vardı. TiOis Beylerbeyi Mehmed Paşa tam yüzyirmidört gün bu
326{farihte Türkler
ikibin askerle Safevı ordusunu oldu�u yere mıhladı. Askerler
kaplumba�a ve yılan eti bile yeyip kaleyi düşmana vermediler.
Nihayet Maraş Beylcrbeyi Mustafa Paşa kumandasında gönde­
rilen onikibin kişilik bir imdad kuvveti yaklaşınca lranlılar ku­
şatmaya bırakıp kaçtı. Demirkapı'da bulunan Osman Paşa'ya
yardım için de Kırım Ham Mehmed Giray Tatar askeriyle bir­
likte gönderildi. lranhlar Şirvan'ı boşaltıp gitmek zorunda kal­
dılar. Tatar Ham Mehmed Giray İran ülkesine bir akın tertıb
edip her tarafı alt-üst edip girdiği yerlerin bütün servetini yağ­
maladı. Safevilcr Ustach Selman Han kumandasında yirmibin
kişilik bir ordu gönderdikrse de Kınm Ham'nın kardeşi bu or­
duyu alacakaranhkta bastırıp birkaçyüz kişi dışında hepsini im­
ha etti.
Özdemiro�lu, Lala Mustafa Paşa'dan sonra Şark Serdar­
lığı'na tayin ediIcn diğer pa�alara da dert dinletemediği için bü­
yük sıkıntı çekiyordu. Zaman geçtikçe Safevılcr'in Türkmen
boylarından yeni kuvvetIer teşkil edip ardı ardına taarruzlara gi­
rişmeleri işleri hayli karıştırmış, bu arada Kınmh Gazı Giray
yanındaki Gürcüler'in ihaneti yüzünden lranlılar'a esır düşmüş­
tü. Paşanın yine doğrudan doğruya Padişah'a müracaatı üzerine
Ni�bolu ve civarından bazı sancakbeylerinin askerleriyle Şir­
van'a gitmeleri emredildi. Bu askerin bir kısmı tecrübesizlik yü­
zünden lmamkulu Han'ın Türkmenleri'yle muharebeye girişip
müdhiş bir bozguna uğradılar. Özdemiroğlu Demirkapı'dan çı­
kıp mes'eIcyi kendi halletmek zorunda kaldı . Kaçarlı Türkmen­
leri'nden lmamkulu Han'ın kumandasındaki ellibin kişilik Sa­
fevı Ordusu ilc Beştepe civarında karşılaşan Osman Paşa kendisi
merkezde durup sağ taraftaki Anadolu askerinin başına Sivas
Beylerbeyi Haydar Paşa'yı, soldaki Rumeli ve Şirvan askerleri­
nin başına Kefe BeyIerbeyi Cafer Paşa'yı koydu. lmamkulu Han
ise Şah'ın gönderdiği üçbin muhafız askeriyle merkeze durmuş,
sağ kola Rüstem Ham, sol kola Ş irvanşfıhlar'dan Ebubekir Mir­
za'yı koymuştu.
1 1 Mayıs 1 583 tarihinde başlayan ve MeŞ'aleler Savaşı
denilen bu meşhur muharebe dört gün sürdü. ıki taraf da gündüz
bittikten sonra gece meş'aleler aydınlığında savaşa devam edi-
Tarihte Türkler!327
yordu. Üçüncü gün iki taraf da iyice b i lkin düŞıüğü bir sırada
Osman Paşa çekiliyormuş gibi yaparak ordu ağırlıklarını geri­
lere gönderince S afevller hemen onun yollannı kesrnek üzere
ileriye s üvarı birlikleri gönderdiler, kalan askerle de hücum eui­
ler. Fakaı Özdemiroğlu ıerıibalını almışlı. Hücum eden Safevi
askeri birden kendini bir demir kıskacın içinde buldu. Kaçarken
vurulanlar dahil Safevilcr bu savaşı onbin ölüyle kapauılar.
Böylece İran Devleıi (lmparaıorl uğu)'nin ordusu Osmanlı'nın
bir valisi tarafından mağlub edilmiş oluyordu. Öıedenberi zafer­
Ieriyle büyük bir ün yapan Özdemiroğlu Osman Paşa bu büyük
zaferden sonra adeliı efsane kahramanı haline geldi.
B üyük Kahraman 1 584 yılı Haziran ayında Kefe yoluyla
ısıanbul'a geldiği zaman halk sokaklara dökülmüşıü. Binlerce
kişi
"Allah seni Piidişaha bağışlasııı "
diye alkış ıutuyordu.
Üçüncü M urad Han onu Yalı Köşkü'nde kabUl edip kendi ağ­
zından macerasını dinledi.
B i r Osmanlı S ultanı'nın bir devlet
adamım dört saat dinlemesi görülmüş şey değildi. Paşa zaferle­
"Aferin Osman ", "Ber­
hurdiir ol Osman", "iki cihanda yüzün ağ olsun " diye ilLifaLlar
rini anlauıkça koca Piidişi'ıh sevincinden
ediyor, kah başındaki murassa sorgucu, kah belindeki elmaslı
hançeri çıkarıp Özdemiroğlu'na hediye ediyordu.
Vezıriazam Siyavüş Paşa azıed ilip yerine Osman Paşa
veziriazam oldu.
Özdemiroğlu'nun veziriazamlıkta ilk işi Kırım'daki Han­
lık kavgasına son vermek oldu. İkinci Mehmed G iray'ın İstan­
bul hükumeıin i n hiç uygun görmediği bazı işlere kalkışması
yüzünden azıcdil mesi gerekmişti. Padişah onun yerine ıkinci ls­
Him G iray'ı han tayin eııi. Mehmed G iray ve oğulları bu Lilyine
ayak dircmeye kalkınca Osman Paşa Kırım'a gitmek üzere ordu
ile yola çıktı. B i r taraftan da Han Ailesi'nden Alp G iray'la ha­
berleşip onu kendi tarafına çekti. Osmanlı ordusu gemilere bin­
rnek üzere karadan Kastamonu'ya vardığı sırada Alp G iray, yeni
Lilyin edilen Han'la işbirliği yaparak devlete başkaldıran Meh-
328!farihte Türkler
med Giray'ı yakalayıp yay kirişiyle ıdi'IıTI ettirmişLİ. Osman Pa­
şa İstanbul'a dönmeyip, verilen emir üzerine yine Azerbaycan­
Dağıstan tarafındaki işleri halletmeye gitti.
Osman Paşa ordu ile Erzurum'a vardığında Safevıler elle­
rinde esır ve mahbGs bulunan Gazı Giray'ı serbest bırakmışlar,
bu adamın taht kavgası uğruna Osmanlılar'a bela olacağını dü­
şünmüşlerdi. Gazı Giray Erzurum'da Sadrazam ve Serdar-ı Ek­
rem Osman Paşa'nın ordusuna katıldı. Kendisine Tatar ve Çer­
kes askerlerinin başbuğluğu verildi. Özdemiroğlu oradan Tebriz
üzerine yürüdü. Şehir civarında Safevı Şehzadesi H amza Mırza
kumandasında yirmi bin kişiye yakın bir İran ordusu ile yapılan
savaşta İranl ı lar mağlub olup çekildiler, Osmanlı ordusu Teb­
rVe girdi. O sırada İran Şahı (Kör) Muhammed H udabende baş­
kanlığında yapılan bir meşveret meclisinde ("Kengeş") Tebriz
şehrinde halkın silahlandınlarak sokak savaşı yapılmasına karar
verildi. Fakat Osmanlı Ordusu gibi düzenlilik, teknik kaabiIi­
yet, disiplin konusunda eşsiz bir orduya karşı sivil halkın ve
muhafız kIl'alarının direnmesi hiçbir mana i rade etmiyordu.
Mukavemetin bir işe yaramadığı anlaşılınca Tebrız Müf(ısi,
Osman Paşa'nın ordugahına geldi ve kimseye dokunulmaması
şartıyla şehri tesıım edeceklerini bildirdi. Bunun üzerine gece
yarısı ateşkes emri veren Özdemiroğlu, maiyyetindeki paşaları
ve beyleri toplayıp Tebriz ve mülhakatını Osmanlı toprağı Ilan
euiğini bildirdi. Bu sGretle can ve mal emniyetini sağlamak is­
tiyordu. Maalesef yeniçeriler bundan memnun kal mayarak ça­
puIculuk yapıp, devletin şeref ve haysiyetine leke sürdüler. Os­
man Paşa
25 Eylül 'de merasimle şehre girdi, 27 E y l ü l 1 58 5
tarihinde Tebrız'deki Hasan B ey (Akkoyunlu S ultan Uzun Ha­
san) Camii'nde İslam Hallfesi Sultan Üçüncü Murad Han adına
hutbe okunup cuma namazı kılındı.
Safeviler ordu çıkarıp savaşmaktan kaçındıkları için liiciz
kuvvetleriyle şuraya buraya baskın yapmaya başlamışlardı. S a­
fevı veliahdi Hamza Mirza, Tebriz civarında Neheng'de bir Os­
manlı kuvvetine hücum edip zayifıta sebeb oldu. Öte yandan '
Tebriz halkından bazı kimseler teşvık ve tahrıkle yalnız bulduk
ları Osmanlı askerlerine saldırıp öld ürüyorlardI. Asker arasında
Tarihte Türkler/329
büyük bir öfke dağdu ve herkes kılıcina sarılıp
"Bre katliamdır"
diye bağırıp sokaklara döküldüler. Osman Paşa'nın bütün çır­
pınmalarına rağman onbin kadar Tebrizli katlcdildi. Osman Paşa
o sırada ölümcül bir hastalıkla yatağa düşmüşlÜ. Sa fevıler ara­
sında
"Adı Yaman öldü" diye
bir haber dolaştı. B unun üzerine
Hamza Mirza artık en kork u l u düşmanlarından kurtulduklarını
düşünerek Osmanlı ordusuna hücum etti . Serdar yataktan kalka­
mamış, kendi yerine Cıgalazade Sinan Paşa'yı göndermişti. S i ­
nan Paşa'nın beceriksizliği yüzünden Osman h ordusu yeniIdi,
bazı paşalar şehıd düşüp, bazılan esır ed ildi.
.
Serdarın hastalığı ve kışın gelmesi yüz üıiden Ordu teb­
rVden hareket ettiği sırada Hamza Mırza _o tuzbin kişiyle Tebrız
civarında tekrar hücuma geçtiyse de sipahiler İran ordusuna boz­
guna uğrattılar. Yola tahtırevanla devam eden Ö zdemiroğl u Os­
man Paşa, Ekim ayı sonunda Acısu denilen yerde vefat etti. B u
büyük kahramanın tabutu eski Türk geleneğine göre
tas" adındaki
"Kara Kay­
savaş atına yüklenerek van'a götürüldü. Orada ce­
naze namazı kılındıktan sonra Diyarbekir'e gönderilen cenaze
Kurşunlu Gımii yanındaki türbeye kondu . Erkek evliidı olma­
mıştı; güzelliğiyle d i llere destan olan Dağıstanlı karısı Padi­
şah'ın emriyle Bosna Beylerbeyi Hasan Paşa'ya nikahland ı .
Safev) veliahdi Hmnza
Mirza cenaze taşınırken de Türk
askeri üzerine hücGmlarına devam etti. Fakat Acısu boylarında
şiddetl i bir karşrtaarruzla mağlub olup çekilmek zorunda kaldı,
bir daha Osmanlı ile savaşa giremedi.
Özdem iroğlundan sonra Şark serdarlığına Ferhad Paşa ıii ­
yin edildi. Ferhad Paşa önce S afevilcr'in himayesindeki G ür­
cistan üzerine scfere çıkıp Gürcüler'i itfıat altına aldı, sonra İran
A zerbaycanı'na yürüdü. G ence şehri işgal edildi, Aras boyunda
toplanan bir İran ord u s u Ş irvan vfılısi Cafer Paşa tarafından da­
ğıtı ldı Nihayet tran barı şa yanaşmak zorunda kaldı, hatıii temi­
.
nat olarak şehzade Haydar Mird İstanbul'a gönderÜ di Padişah 'a
.
bu şehzade ile birl ikte pek değerli hediyeler de gönderilmişti.
1 590 yılı Mart'ında Osmanlı'nın fethettiği yerler elinde kalmak
ve İranhlar bir daha Hazret i Ali dışındaki İslam büyüklerine
-
küfretmeyi durdurmaları şartıyla barış yapıldı.
330ffarihte Türkler
*
*
*
1590 yılında Avusturya ile olan barış da sekiz yıl sü­
reyle uzatılmıştı. Fakat Bosna Beylerbeyi Telli Hasan Paşa'nın
Avusturya tarafından himaye edilen Uskuklar'a karşı giriştigi
harekatı Avusturya hükumeti barışın ihlali saydı. Uskuklar
çeşitli Hırisiyan milletlerin kaçak, ipsiz takı mından adamları
olup haydutluk ve soygunculukla geçinirlerdi. Teııi Hasan Paşa
bunların eşkıyalıklanna son vennek üzere ellerindeki bazı yerle­
ri aldı. Eşkıyayı koruyan Avusturya'nın Ş işka Kalesi kuman­
danına gönderdigi elçileri k umandan Tuna nehrine attırmış, ka­
leyi tesIIm cdecegini söylediği sipahıleri de barut fıçılarıyla ha­
vaya uçurmuştu. P�a bu işin cezasını vermeye hazırlanırken,
bu defa Avusturya'nın Hırvatistan kumandanı Nadasdy hücum
etti. B unun üzerine Hasan Paşa Nadasdy'yi bozup oniki top, ye­
di bayrak, ikibin kelle, bin esir ve daha nice ganımet �i1lp İstan­
bul'a gönderdi. İstanbul'da devlct adamları bu işten pek hoşlan­
madılar. Avusturya lmparatoru da o sene barışın bozuldugunu
söyleyerek haracmı göndermedi. Nitekim Avusturyalılar ertesi
yıl Ş işka Kalesi civarında Hasan Paşa'ya kırkbin kişilik bir or­
du ilc saldırdılar ve paşayı daha birçok
kimse ile birlikte şehid
.
ettiler.
Osmanlı hükumeti 1 593 yılı Temmuz ayında Avustur­
ya'ya savaş Ilan etti. Veiiriazam Koca Sinan Paşa, diger devlet
adamlarının itirazlarına ragmen, Avusturya lmparatom'nu yaka­
layıp İstanbul'a getirmek vs. gibi Türkler'e hiç yakışmayan
atıp-tutmalarına başlamıştı. Sefer sırasında birkaç Avusturya
kalesi alınmakla birlikte B udin Beylerbeyi Sokuııuzade Hasan
Paşa, Estoni-Belgrad civarında mağlub oldu. Sonra Avusturya­
lılar Estergon ve Hatvan Kalelerini kuşattılar. Hatvan Kale k u­
mandanı Sarıalioğlu Aslan Bey, düşmanın üzerine şiddetli bir
huruc hareketi yapıp toplarını ve barutların zaptetti. Estergon'u
kuşatanlar ise Serdar'ın Belgrad'dan yola çıktığını öğrenince çe­
kip gittiler.
Tarihte Türkler/33 ı
Osmanlı ordusu birbiri ardınca Tata, S en Marton ve
Raab (Yanıkkale) kalelerini aldı. Papa Kalesi fethedilip Ko­
mom kuşatıldıgı sırada mevsim kışa girdiginden B udin'e dö­
nüldü.
*
*
*
Avusturya savaşı başladığı sırada Erdel, Ellak, ve Boğ­
dan bize bağlı beyIiklerdi . Veziriazam Sinan Paşa'nın bazı kötü
muameleleri yüzünden bunlar Osmanlı'dan soğudu ve Papa'nın
kurduğu Mukaddes İttifak'a girdiler. Ellalç V oyvodası Mihail is­
yan edip Osmanlı kalelerine hücum etmeye, Eflak'taki müslü­
man halkı öldürmeye başladı.
*
*
*
1 595 yılı Ocak ayının ortalarında Padişah Üçüncü Murad
İstanbul'da vefat etti. Kırkdokuz yaşındaydı ve yirmi yıldır Os­
manlı tahtında idi. Ölümü bir müddet gizli tutulup oğlu Şeh7iide Mehmed'e haber salındı.
S ultan Üçüncü Murad Han zamanında Osmanlı İmpara­
torluğu en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Devlet bir taraftan Azer­
baycan ve Kafkasya'nın da katılmasıyla Hazar Denizi'ne dayan­
mış, Hazar'da bir Osmanlı donanması kurulmuş, bir yandan Le­
histan Krallığı ve Fas Sultanlığı Osınanlı himayesine girmiş­
tir. Buna rağmen Üçüncü Murad devri Kaanuni zamanı gibi par­
lak sayılmaz. Çünkü Padişah eğlenceye fazla düşkünlüğü yü­
zünden kendini Devlet işlerine vermemiş, ordunun ve ilm iye
sınıfının nizamları bozulmuş, asker serkeşlik edip kelle iste­
meye bu devirde başlamıştır. ŞehzfldcIiğinde sade bir hayat ya­
şayan S ultan Murad'ı kızkardeşi Esmahan S ultan'ın kötü yola
ittiği söylenir; bu kadın Sokuııu'nun karısı idi ve kocasını sad­
razamlıkta tutabilmek için padişaha devaml ı rüşvet veriyor, gü­
zel kızlar takdim ediyor, eğlenceler tertipliyordu. Sonunda So­
kuIlu'yu bertaraf etmeyi başarmış, ama kendini haremin baskı­
sından kurtaramamıştır.
, 332(farihte Türkler
"Muradı" !akma adıyla çok güzel şiirleri bulunan S ultan
Murad' m tasavvura aid bir kitabı da vardır.
Sultan Üçüncü Mehmed Han
Babasmın öldüğü ve kendisinin tahta davet edildiği habe­
ri geldiği zaman Şehzade Mehmed Manisa vaıısi bulunuyordu.
Hemen hareket ederek İstanbul'a geldi. O sırada yirmisekiz ya­
şında idi ( 1 595).
S altanatı devletin birçok dertler içinde çalkalandığı bir
zamana rastlamıştı. İlk i ş olarak devlete isyan edip Avusturya
ve Erdel'le işbirliği yaparak Müslümanlar'a büyük zulümlcr ya­
pan , Müslüman halkı yurtlarından süren Eflilk Voyvodası M i­
hail'e karşı bir ordu sevked i i d i . B u ordunun başında vezıriazam
Koca S inan Paşa, Avusturya cebhesinde ise onun oğlu Mehmed
Paşa bulunuyordu. Avusturyalılar yetın işbin kişilik bir ordu ile
Estergon Kalesi'ni kuşattılar, bir başka Avusturya ordusu da
Ciğerdelen Kalesi'ni kuşatıp, zapteııi. Yanıkkale Valısi Osınan
Paşa kendi askeriyle Avusturya ordusunu bozup Ciğerdelen'i
geri aldı. Fakat Estergon'a yardım için giden vezıriazamın oğlu
Mehmed Paşa tecrübesizliği yüzünden Osmanlı kuvvetlerinin
bozguna uğramasına sebep oldu. Estergon tam iki ay düşmana
karşı dayandı ; Estergon Sancak beyi Kara Ali Bey bu savaşlarda
şehıd düşmüştü. Nihayct bir damla su bulamadığı için sarnıç
mermerlerini yalayan asker "vire" ile kaleyi teslim etmek zo­
runda kaldı. Eflilk cebhesindeki vezıriazam S inan Paşa da ciddı
bir başarı gösteremedi, hatta esırlerden vergi almak için akın­
cıları bir köprü başında " kuyruğa girmeye" mecbur bıraktığı
için köprünün Öbür yakasında kalan binlerce Türk akıncısının
düşman tarafından imha edilmesine sebep oldu. B u felaketler
üzerine Üçüncü Mehmed bizzat ordunun başına geçip sefere
çıkmaya karar verdi. 1596 Haziran ayında Osmanlı ordusu, baş­
larında Padişah olduğu halde İstanbul'dan hareket eııi.
Tarihte Türkler/333
Belgrad'dan sonra S alankamen'e varıldığında Padişah'ın
başkanlığında toplanan savaş meclisi, Erdel üzerine yürümek­
tense Avusturyalılar elinde bulunan meşhur Eğri Kalesi'nin zap­
tedilmesine ve böylece ası Erdel Bey'i yerin� A vusturyalılar'la
ilk elde uğraşılmasına karar verdi. Ordu Eğri kuşatmasına gider­
ken Avusturyalılar'ın Türklere aid Hatvan Kalesi'ni "vire" ile
(yani içerdekilere dokunulmamak şartıyla tesllm) aldığı halde
kadın ve çocuklar dahil herkesi kılıçtan geçirdikleri haberi geldi.
Osmanlı ordusu 24 Eylül'de Eğri'yi kuşatlı . O zamanın en bü­
yük ve en müstahkem kalelerinden biri olan Eğri'de Avusturya
Kralı'nın akrabalarından bir asilzade ilc dokuz kumandanın ida­
res inde kalabalık bir savunma kuvveti vardı. Fakat Türk topla­
rının açtığı büyük gediklerden hücum eden asker, Ekim ayının
dördünde hücum ile kalcyi aldı. Kumandan iç kaleye çekilip beş­
altı gün daha dayandıysa da "vire" ile teslım olmak zorunda kal­
dı. Türkler bunlara dokunmayıp bıraktılar, fakat Hatvan'da kılıç­
tan geçirilen yüzlerce kadın-erkek ve çocuğun kanı bedeli olarak
beşbin kişilik Avusturya kuvvetini tek kişi bırakmadan temizle­
diler. Eğri Kalesi'nin B üyük Kil isesi camiye çerilip cuma na­
mazı kılındı ve "İsW.m Hallfesi-Türk S ultanı Üçüncü Muham­
med Han" adına hutbe okundu. Eğri'yi kurtarmaya gelen bir
Avusturya ordusu, Hadım CMer Paşa'nın az bir kuvvetle kahra­
manca hücumu karşısında geri dönmek zorunda kaldı.
Eğri fethinden sonra Üçüncü Mehmed ordunun başında
vezıriazam İ brahım Paşa'yı bırakıp İstanbul'a dönmek istediyse
de, meşhUr Hoca Sadeddin Efendi ve sadnazam buna karŞı çıktı­
lar, gidip Avusturya ordusunu bulmaz ve hücum etmezlerse düş­
manın cesaret kazanıp Türkler'e saldıracağını bildirdiler. Bunun
üzerine Padişah ordunun başında ileri yürüyüşe geçti. Nitekim
25 Ekim 1 596 günü Haçova'da müttefik ordusu ile karşılaşıldı.
Bu orduda Avusturya-Alman ve Erdel kuvvetlerinin yanısıra 1s­
panyol, Papalık, Floransa, Fransız, Çek ve Lch askerleri de var­
dı. Kumandanıarı Avusturya Arşidükü Maxilimilien ile Erdel
Voyvodası Bathory idi. Her iki ordunun mevcudu da yüz ila yü­
zonbin arasında idi.
334(farihte TUrkler
ıki ordu arasında bataklık bir bölge vardı. Savaşın birinci
günü iki taraf da buradan geçit bulmak için yoklama hareketleri
yaptılar. Bir ara altıbin kadar düşman askeri iki asilzadenin ku­
mandasında bataktan yol bulup bizim tarafa geçtilerse de Kırım
Hanı'nın süvarileriyle Osmanlı çarhacıları bunların tamamını
imha etti.
ıkinci gün ordular bütün kuvvetleriyle karşılıklı taruTUza
geçtiler. Osmanlı tarafında sağ kanatta Anadolu askeri i le Ana­
dolu Beylerbeyi Mehmed Paşa, solda Rumeli askeriyle Beyler­
beyi Hasan Paşa vardı. Fetih G iray'ın Kırım askeri ile Cığala­
zade S inan Paşaının çarhacıları öncü yapılmışlardı. Düşman or­
dusu bataklığın öbür yakasında ıstabur (müstahkem ordugah)
kurup top ateşiyle TürkIer'i yaklaştırmıyordu. Nihayet ikindi
vakti müstahkem yerlerinden Çıkıp alay alay Türkler'e saId ırma­
ya başladılar. Bunların zırhlı alayları ve o sırada artık çok kulla­
nılmaya başlayan tüfekleri Türkler'e hayli zarar verdi, hatta bazı
birlikler dağılmaya başladı. B u sırada birkaç bölük düşman aske­
ri otağın bulunduğu merkeze kadar ilçrleyip ya.!l;macılığa baş­
layınca ordu merkezinin düşman eline geçtiği, Padişah'ın da ora­
dan uzaklaşıp giuiği haberi yayıldı. B u durum Türk ordusunda
bir bozgun havası yaratmıştı. Fakat ileride bunlardan haberi ol­
mayan birlikler göğüs göğüse çarpışmaya devam ediyorlardı.
Düşman Türkler'in ağırlıklarının bulunduğu yere gelince orada
aşçı, katırcı, deveci, karakullukçu ne kadar Türk varsa herbiri
eline lobut, balta, odun ne buldularsa düşman askerinin üzerine
hücum edip bunları kıra kıra yürümeye başladı. Düşmanın orada
bozgun göstermesi Türk merkezinin ayakta olduğunu göster­
miş,
"Bre kôlir sındı " diye bağıran Türk askeri yeniden
ıoparla­
narak düşman üzerine atılmaya başlamıştı. Yatsı vaktine kadar
devam eden savaşta ellibin düşman askeri toprağa serilip ikiyüz
kadar toplan Türk eline geçti. Kaçanların arkasına da Kırım sü­
varilerini gönderdiler.
B u savaşın kazanılmasında en büyük rolü oynayanlardan
biri Hoca Sadeddın Efendi'dir. Şeyhülislam olan Hoca Sadeddin
Efend i , düşman askeri ordu merkezine girip Padişah'ın otağına
bir ok aumı mesafeye kadar yaklaştığı sırada Vezıriazamın aruk
Tarihte Türklcr/335
çare kalmadıgını ve Padişah'ı gizlice oradan kaçırmak gerekti­
gini söylemesine karşı, Hoca Sadeddın Efendi Padişfıh'a kutsal
görevlerini anlatmış ve oradan bir yere kıpırdamadıgı takdirde
Allah'ın kendilerine zafer vereceğini söylemiştir.
Zaferden sonra İbrahim Paşa'nın yerine Cığalazade S inan
Paşa veziriazam oldu. Sinan Paşa hemen ordu içinde yoklama
yapıp o sırada orada bulunmayanlan "kaçak" Han etti ve bütün
vilayeLlere -bunların çogu Anadolu askeriydi- emimamelcr gön­
derip kaçakların bulundukları yerde derhal ıdam edilmelerini,
bütün maııarına el konulmasını istedi . Bu ağır ve katı karar yü­
zünden Anadolu'da birçok h uzursuzluklar başladı, çünkü birbiri­
ni çekemeyenlerin çoğu karşı tarafı kaçak diye ihbar ediyor,
idam edilenlerin maııarına el konulduğu için bunların karıları,
çocukları, akrabaları aç ve sefil kalıyorlardı. Haklarında idam
kararı çıkmış olanların birçoğu daha sonraki Celali isyanlarına
katılmışlardır.
Ordu İstanbul'a döndükten sonra Avusturyalılar tekrar
Türk kalelerine saldımaya başlayınca Salircı Mehmed Paşa ser­
dar tayin edildi ve Macaristan'a gönderildi. Satırcı Mehmed Paşa
Erdel tarafına gidip oradaki bazı kaleleri fethetmekle uğraşır­
ken, ordu uzaktadır diye Avusturyalılar Budin'i, E Oill< Voyvoda­
sı Mihail de Niğbolu Kalesi'ni kuşatlilar. Voyvoda üzerine as­
ker geldi,(tini işitince kaçtı. Avusturyalılar da B udin'de birşey
yapamadılar. Solnok Sancak beyi Kulaksız Osman Bey, Peşte'­
yi kahramanca savunup düşmanı sokmadı . Karşı tarafta da şehri
top ateşiyle harab etmekLen başka b irşey yapamayan düşman ,
serdar'ın geleceği haberi işitilince çekip gitti.
*
*
*
Devlet bu yıııarda bir yandan Alman-Avusturya savaşını
devam ettirirken bir yandan Anadoludaki CelaIl isyanlarını bas­
tırmakla uğraşıyordu. Celali l ider/erinin en önemlilerinden biri
336{farihıe Türkler
olan Karayazıcı Abdülhalim Urfa'yı ele geçirmiş, hana bir riva­
yete göre bulundugu bölgede saltanatını iHl.n etmişti. Anado­
lu'da o yıl larda h üküm süren idari ve iktisadi bozukluklar dola­
y ı siyle pekçok k i mse Celalller'e katıldı. Böylece memleketin
herbir yanında Deli Hasan Ağa, Amasyalı Deli Z ülfikar, Malat­
yalı Karakaş Ahmed, K alcnderogı u Mehmed, Gavur Murad, Te­
keli Mehmed, Tokatlı Ağaçtan Pin, S ıvaslı Kara Said, Bagdadlı
Uzun Halil, Kalındudak Mahmud, Köprülü Sarı Şaban gibi iril i
ufaklı Celall relsleri türedi . Zaman zaman İstanbul'daki iktidar
kavgasını kaybeden bazı paşaların da bunlarırr katıldıltı oluyor­
du. Karayazıcı Abdülhaıım, üzerine gönderilen hükumet kuv­
vetlerini Kayseri civarında büyük bir bozguna uğrattı, fakat
sonradan Sokulluzade Hasan Paşa ile yaptıgı S epetli (Elbistan
tarafında) muharebesinde mağlub olarak çekildi ve daha sonra
kendi arkadaşları arasında çıkan b i r ihtiıar sonunda öldürüldü.
Sokulluzade Hasan Paşa, kardeşinin intikamını almak için hare­
kete geçen Deli Hasan Ağa'nın kendisini Tokat'ta muhasara edi­
şi sırasında atılan bir kurşun la öldürülmüştür.
Öte yandan Osmanlı ordusu Veziriazam ve Serdar-ı Ek­
rem Damad İbrahi m Paşa'nın kumandası altında 1 600 yılı
Ağustosu'nda Belgrad'dan hareket ederek önce Bobofça Kalesi'ni
alıp B udin yolunu emniyete aldı, sonra Kanije Kalesi önlerine
varıldı. Vaktiyle Kaanuni devrinde ( 1 532) fethedilip sonra elden
çıkan bu büyük kalenin etrafı bataklık ve bir yanı nehir olduğu
için muhasarası çok zor olmuştur. B una rağmen Osmanlı Ordu­
su kırk gün süren bir kuşatmadan sonra Kanije'yi teslim aldılar.
Kuşatma devam ederken ellibin kişilik bir A lman ordusu Ka­
nije'yi kurtarmak üzere gelip Osmanlı ordusunun karşısında "ta­
bur" baltlamışsa da üzerlerine Rumeli askeri sevkedilerek püs­
kÜrlülmüşler, Kırım süvarileri de bunların ikma1 kollarını vur­
duğu için geri gitmek zorunda kalmışlardı. Kale fethedilince
m uhafızl ığına eski B udin Beylerbeyi Tiryaki Hasan Paşa tayin
edildi, ordu oradan BcIgrad yoluyla İstanbul'a döndü.
Osmanlı ordusu dönünce Avusturya Arşidükü Ferdinand
kumandasındaki bir haçlı (müttefikler) ordusu Kanije'yi geri al­
mak üzere geldi. Kaleyi kuşatan kuvvet seksenbin civarında idi,
Tarihte Türkler/337
içeride ise dokuz bin Türk vardı. Fakat Tiryfıki Hasan Paşa o ta­
rafları çok iyi bilen tecrübeli bir asker ve devlet adamı olduğu
için, düşmanın niyetlerini casusları vasıtasiyle öğrenmiş ve ka­
lede savunma tedbirleri almış bulunuyordu.
Tiryaki Hasan Paşa kale önüne keşCe gelen beşbin ki­
ş i l i k bir d üşman kol una sadece tü fek ateşi açtırdığr için,
düşman kalede hiç top bulunmadığını sandı. Sonra büyük kuv­
vetlerle rahat rahat gelip kale yakınında mevzilendikleri zaman
yüz Türk topu birden ateş açarak büyük zayİftt verdirdi. Tiryilki
Hasan Pa-şa sık sık kaleden hurfıç hareketi yaparak d üşmanın
üzerine hü-cfım ediyor, böylece pekçok düşman kırılıyordu. Ba­
taklık yü-zünden fazla manevra imkanı b ulamayan d üşman,
Paşa'nın hü-cfımlarına karşı tabur bağlamak, yan i etrafı n ı is­
Lihkamlarla çe-virmek zorunda kaldı. Hasan Paşa'nın Karapençe
Osman adlı bir adamı vardı; o taraflarin bütün dillerini bilen b u
adam gizlice düşman ordugahını geçip Belgrad'daki Sadrazama
kalenin durum u n u devamlı b i l diriyord u . Paşa bazen de sahte
mektuplar ya-zıp bunların düşman eline geçmesini saglıyor,
düşman böylece kalenin daha aylarca dayanabilecek güçte ol­
duğu fikrine vardırı-Iıyordu. Aslında barut tükenmişti, ama Ha­
san Paşa kalcde Uzun Ahmed adında bir Yeniçeri'ye barut
yaptırarak işi kapatıyordu.
Karapençe son defa Mohaç ovasında Sadrıazam'a varıp
kulenin çok kötü d urumda olduğunu bildirdi. Mevsim kışa gir­
diği (Kasım ayı) için yeniçeriler ayak d irediler ve daha ileri git­
mek istemediler. B una rağmen Serdar Zigetvar'a kadar geldi ve
oradan dönmek zorunda kaldı. Serdar'ın Zigetvar'a geldiğini d u­
yan düşman ordusunda maneviyat çok bozulmuştu. Türk ordu­
sunun oradan geri B elgrad'a döndüğ ünü bilmediler. Tabiı kış
mevsimi onların üzerinde de kötü tesırler bırakıyordu. Nihayet
yavaş yavaş kale önünden sökülmeye başladılar. Paşa'nın adam­
larından Kara Ö mer Ağa adında bir kahraman subay, üçyüz as­
kerle d�nan ordugahı üzerine şiddeLli bir hüefım yapınca, Arşi­
dük bile canını kaçarak kurtarmayı denedi. Tiryilki Hasan Paşa
338ffarihte Türkler
seksenlik bir ihtiyar olduğu için kendini ata bağlatarak o halde
savaşa katılıyordu. Beşyüz kişilik bir kuvvetle düşmanın kırk­
beş tane topunu zaptelti, İncekara adlı topçubaşı ile bunların
hepsini kaleye çektirdi. Muhasaranın son günü yapılan umumi
bir hücumla öğleye kadar düşmanın bütün metrislcri zaptedildi.
Paşanm önüne otuzbin kadar kelle geldi. Avusturya-Alınan Ar­
şidükü Ferdinand bütün ağırlıklarını, kendi tahtı da dahil olmak
üzere, orada bırakıp kaçmıştı. Tiry3ki Hasan Paşa savaş bitince
Arşidükün otağına girdi. Bu sıradaki manzarayı bir Osmanlı ta.­
rihçisi şöyle anlatıyor:
"Ferdinandos-kralın o/ağına doğru varup içerü gir­
di; gördü ki bir yüce taht. çevresi trabzon. biri altun ve
biri gümüş; parmaklıkları başları renk renk cevahirlerle
süslenmiş ve direkleri başına birer elmas konmuş ki her
biri Rum haracı değer idi. iki yanında on ikişer kürsü ko­
nulmuş; kırmızı kadife örtüler ile saçakları incü ve sırma
ile örülmüş. her biri kıymetli; ve taht önünde tdhmınen
altı zira uzunluğunda sımat trapezesi; ol dahi gunagun
san'atla musanna ve müzeyyen idi. Hasan Paşa anda iki
rek'at namaz kılup hamd-ü-sena ve fcth şükranesine dua
idüp ağladı ve:
-- Bu zafer sadece ve sadece /lakk Teiila'nın inayeti
ve Ilaıret-i Resul-i Ekrem'in mu'dıa!ı eseridür! deyü kı­
lıcın çıkarup tahtı ortadan kılıçladı ve gcçüp üzerine otur­
du. Sair beğler ve ağalar ol kürsilere rütbe sırasına göre
oturdular. Hasan Paşa bunlara va'z-u-nasfhat eyleyüp sabr­
u seb{ıtun lüzumunu bildirdi ve:
-- Her kim bu ulu gaz{ıda bulundu ise inşaBah
bütün günahları affedilmiştir. dedi. Sonra:
-- Bu atağa ilk giren kimler idi? deyü süfıl eyledi.
Yedi nefer ileri gelüp üç yeniçeri dört serhadlü kendülerin
bildirdiler:
-- Bu otakta ne var ise cebehaneden gayri cümlesi
sizindür. dedi".
Tarihte Türkler/339
Kaçan düşmanın üzerine üçbin kişi ilc Kara Ömer A�a
gönderi ldi. Fakat Kara Ömer A�a yolda rastladıkları onar, onbe­
şer kişilik düşman müfrezelerinin aya�a kalkmaya bile mccal­
leri olmadığını, Türkler'i görünce güçl ükle ayağa kalkıp şapka
çıkararak saygı gösterdiklerini görünce, "A cize el kaldırmak er­
lik şanlndan değildir " diyerek onlara hiç dokunmamış, daha ile­
ride eli silah tutar birliklerin peşine düşmüştür.
1 60 1 yılı Kasım ayında olan Kanije Zaferi, Türk tarihi­
nin en m üstesna sayfalarından biridir. B u büyük zaferi kazanan
Tiryaki Hasan Paşa derhal Padişah tarafından "vezir" rütbesi ile
ödüllendirildi.
Ertesi yıl Kanije kuşatması sırasında bir başka Avustur­
ya ordusu tarafından al ınan ve içindeki bütün kadın-çoluk-çocuk
kılıçtan geçirilen Estonibelgrad Kalesi düşmandan geri alındı.
Peşte'yi al ıp B udin'i kuşatınaya kalkan bir düşman ordusu da
oradan uzaklaştırıldı.
Avusturyalılar 1603 yılında tekrar hazırlanıp Peşte'ye ka­
dar geldiler. B urada Türk ordusunun nehir ötesine geçen öncü
koIlarıyla yaptıkları savaşta hayli askerimiz şehid oldu, fakat er­
tesi gün Celalilikten vazgeçip affed ilen ve kendisine paşalık ve­
rilen Hasan Ağa'nın yaptığı
şiddetli bir hücum üzerine bozulup
.
kaçtılar.
*
*
*
tran cephesinde ardı ardına başarısızlıklar görüldü. İran
Şahı B irinci Abbas çok kudretli bir devlet adamı ve askerdi. Or­
dusu da kendi gibi tamamiyle Türkmenler'den meydana gelmiş
olan Ş ah Abbas, Tebriz ve Erivan'ı Türkler'den geri aldı.
1 603 yılı Aralık ayında Padişah Üçüncü Mehmed Hiin
vefat etti. Otuzsekiz yaşındaydı, ve dokuz yıldır Osmanlı tahun­
da idi. Çok kuvvetli bir kültürk yetişmiş olup, iyi bir şairdi.
Fakat devlet işlerinde o derecede kuvvetli bir şahsiyet göstere­
memiştir. Hoca Sadeddin Efendi'nin telkin ve öğütleri ile devle­
te iyi hizmetler yapmış olan Üçüncü Mehmed, böyle bir nlüşa-
340/farihte Türkler
virden mahrum kaldıktan sonra ehliyetsiz sadrazamların elinde
birçok işlerin yolundan çıkmasına engel olamamıştır.
Sultan Birinci Ahmed Han
Sultan Ahmed Han, 1 603 yılı Aralık ayında babasının
yerine Osmanlı tahtına geçti. Padişah olduğu zaman ondört ya­
şındaydı. Mustafa adlı bir kardeşi bulunmakla birlikte bu Mus­
tafa'nın akıı muvazenesizliği veya başka erkek hanedan men­
subu bulunmayışı yüzünden idamı düşünülmemiş, böylece Os­
manlı ailesindeki kardeş katli adeli artık kalkmıştır.
S ultan Ahmed'in cülusu (tahta geçişi) sırasında Osman­
l ı'nın hem doğu, hem batı sınırlarında şiddetli karışıklıklar var­
dı. Safeviler'den Şah Abbas Erivan'ı (Revan) kuşatmış, hatili dış
varoşlarına hakim olmuştu. Batıda ise Peşte kaIcsi Avusturya
işgalinde idi. hanlılar 1 604 yılında Erivan'ı vire ile aldı lar, böy­
lece Karabağ, Şirvan ve G ürcistan Safevı nüffızu altına girmiş
oldu. İran Şahı Erivan'dan sonra Kars'a girip oradaki sünnı müs­
lümanların cami ve medreseIcrini baştanbaşa yıkmıştır.
Padişah Şark cephesine Cıgalazade S inan Paşa'yı , Batı
cephesine de Yeıjriazam Lala Mehmed Paşa'yı serdar tayin eııi.
Lala Mehmed Paşa 1 604 yılı Ağustosu'nda Belgrad'dan hareket
eııi. Osmanlı'nın geldiğini duyan Avusturyalılar Peşte'yi bıra­
karak kaçtılar. Sonra Yaç Kalesi alınıp Estergon kuşatılmasına
geçildi. Şiddetli yağmurlardan dolayı muhasara kaldırıldı, serdar
İstanbul'a döndü. Ertesi 1605 yılında tekrar sefere çıkıldı. B u
arada Erdel Beyi S tefan Boçkay, Avusturyalılar'a başkaldırıp
Türk hakimiyetini kabul etti. Lala Mehmed Paşa ordusu geçen
yıl yarım kalmış olan Estergon kuşatmasını bu yıl tamamladı,
3 Ekim 1 605'te Estergon teslim alındı. Civardaki diğer bazı ka­
Iclerin de teslim alınmasından sonra Kanije Beylerbeyi S arhoş
İbrahi m Paşa, emrine verilen yirmibin Tatar ve Macar atlısı ile
Avusturya içlerine büyük bir akın verdi. Akıneılar iki şehri zap­
tedip yağmalamışlar, pekçok esir ve ganımetle dönmüşlerdir.
Tarihte Türkler/341
Şark tarafında Cıgalazade başarı gösteremedi. Urmiye
Gölü civarında Osmanlı ordusu özellikle orduya katılan eski
Cclali isyancılarının d üzensiz hareketleri yüzünden bozuldu. Cı­
ğalaztıde S inan Paşa oradan Van'a geldikten sonra kederinden öl­
dü.
Veziriazam ve Garp orduları başkumandam Lala Mehmed
Paşa, Macaristan tarafında işleri düzclııikten sonra Padişah'ın
emri üzerine ErdeIli asıızade Boçkay'a merasimle taç giydirdi ve
onu "Erdel Prensi ve Yukarı Macar Kralı" ilan etti . Sonra İstan­
bul'a dönen Paşa
1 606 yılında öldü. Ölümüne, yerine geçmek
için ilikına zehir koyan Derviş Paşa'nın sebep olduğu söylenir.
1 606 yılında Avusturyalılar'la Zitvatorok B arı ş Anlaş­
ması yapıldı ve böylece onbir yıl süren büyük Avusturya savaşı
bitmiş oldu. Türkler bu anlaşmada bazı tavizler verdiler. Os­
manlı Sultanı Avusturya-Alman İmparatoru'nu protokolda ken­
di dengi sayacak, Avusturyalılar'ın her sene vermekte oldukları
haraç ise bir defalık savaş tazminatı hill i nde alınacak, bir daha
alınmayacaktı.
B undan sonraki y ıllar daha çok iç çatışmalarla geçti. Ka­
rayazıcı Abdülhalim'in ortadan kaldınlması ve kardeşinin de hü­
kumetle anlaşmasından sonra Celali hareketinin en kuvvetli li­
deri Kalenderoğlu olmuştu. Aydın ve Saruhan taraDarında dola­
şan Kalenderoğl u nihayet üzerine sevkedilen kuvvetleri Nif
(Kemalpaşa) civarında mağlGb etlikten sonra Saruhan'ı zaptetti.
Öte yandan tran seferindeki Osmanlı ordusuna vaktinde yeLİş�
medi diye idam edilen Halep Beylerbeyi Canbulatzade Hüseyin
Paşa'nın taraftarları onun yeğeni Ali Paşa'nın idaresinde ayak­
lanmışlardı. Canbulatoğulları mezhep bakımından dürzı olduk­
ları için Lübnan dürzllerinin beyi Maanoğlu Fahreddın ilc an­
laşıp kuvvetleril1İ birleştirdiler ve devletin başına büyük bir dert
çıkardılar.
Veziriazam Kuyucu Murad Paşa celall isyanlarını bas­
tırmak için Anadolu'ya serdil.r tayin edildi. Seksenlik bir ihtiyar
olan Murad Paşa m üthiş bir irade ile Celanlcr'in peşine düşüp
hiçbirine aman vermiyordu. Konya ve Adana bölgesindeki Ce­
lamer'i şiddetle cezalandırdıktan (tabiı bu arada nice ma'sum in-
342{farihte Türkler
san da hayatını kaybetmiştir) sonra Halep üzerine yürüdü, Oruç­
ovası'nda Canbulatoğlu'nun ve Maanoğlu'nun kuvvetlerini
mağlub edip liderlerini kaçırdı. Kışı Halep'te geçirdi. O sırada
Kalenderoğlu Mehmed de Bursa'yı zaptetmiş, orada kışlamıştı.
1608 Haziran ayında Kuyucu Murad Paşa'nın Osmanlı
ordusu ile Kalenderoğlu'nun yirmibin kişilik Celali kuvveti
Maraş civannda Alacaçayır'da karşılaştı. Kuyucu Murad Paşa at
üstünde duramayacak kadar yaşlı olduğu halde kendini ata bağ­
latıp savaşa girdi. Kalenderoğlu bozulup İran'a kaçlı. Meşhur
celall reislerinden Uzun Halil ve Meymun da İran'a kaçmak
üzere iken yolda yakalanıp öldürüldüler.
Kuyucu Murad Paşa bu işlerden sonra 1610 yılında İran
seferine çıktı. Arpaçay'da İranhlar'la karşılaşan Osmanlı ordusu,
Şfth Abbas'ın gizli bir barış tekııfi yüzünden geri çekilip Diyar­
bekir'e döndü. Kuyucu M urad Paşa burada öldü. Bir ay sonra
.
İran elçileri gcldiler ve "Kaanun! devrindeki sınırlara dönülmek"
üzere barış yapıldı. Ancak İranhlar her yıl gönderilmesi gereken
200 yük ipek haracını barış yapıldığı 1 6 1 2 yılı verip bir daha
getİrmedikleri için anlaşma bozulmuş sayıldı ve 1 6 1 5'te tekrar
İran seferi açıldı. B u defa ipek haracı yarıya indirilmek suretiyle
yeniden anlaşma yapıldı.
Batı tarafında Boğdan'da bir taht kavgası yüzünden çıkan
isyan üzerine Bosna Beylerbeyi İskender Paşa o tarafa serdar ta­
yin edildi ve asileri esir edip Boğdan'ın iç işlerini düzcltti. Er­
del'e Osmanlı taraftarı bir bey getirilip böylece Eflak-Boğdan ile
Avusturya'nın arası tamamen kapaulmış oldu. Lehistan'la bir
barış anlaşması yapıldı ve Tatarlar'ın akın etmemesi şartıyla Le­
h istan haraca bağlandı (1617).
S ultan Birinci Ahmed Han, 1617 yılı Kasım ayında ve­
fat etti. 28 yaşının içindeydi. Ondört yaşında tahta çıkmış, 'on­
dört yıl hükümdarlık yapmıştı. Pek genç yaşta ölen B i rinci Ah­
med iyi yetişmiş, zeki ve kaabiliyetli bir sultandı. Çok iyi bir
şairdi. Çok dindar olduğu için içki ve sefahate hiç meyletme­
m işti. Türk mimarlığının şaheserlerinden ve İstanbul'un İncile­
rinden olan S ultan Ahmed Camii'ni o yaptırmışlIr. İkinci Se­
ıım devrinde iyice artan kadınlar saltanatına son vererek, harem
Tarihte Türklcr/343
ile siyaseti birbirinden ayırmıştır. Ordunun başında sefere çık­
mayışı genellikle asıl büyük kusuru sayılır.
Sultan Birinci Mustafa Han
Sultan Mustafa, B irinci Ahmed'in kardeşi idi. G eleneğe
göre Sultan Ahmed'in büyük oğlu sultan olması gerekirken;
Mustafa tahta çıkarıldı ( 1 6 1 7). B irinci Ahmed'in eşi Mahpeyker
Kösem S ultan, başka bir kadından doğmuş bulunan Şehzade
Osman'ın padişahlığına engel olmak için bazı devlet adamla­
rıyla işbirliği edip bu kaanfın -dışı işi yapmıştır. Fakat S ul tan
Mustafa'nın zayıf ak ıllı veya sinir hastlısı olması yüzünden üç
ay sonra tahttan indirilmesi gerekti . Yerine Şehzade Osman tah­
ta getirildi.
Sultan İkinci Osman Han
Genç Osman diye anılan lkinci Osman 1 6 1 8 yılı Şuba­
u'nda padişah oldu. Padişah olduğunda ondört yaşının içinde idi.
Genç yaşına rağmen çok parlak bir şahsiyeti vardı. Kendisinin
meşru hakkı çiğnenip amcasının padişah yapılması, devlet oto­
ritesinin birtakım sorumsuz veya yetkisiz kimseler tarafından
kullanıldığını gösteriyordu. S ultan Osman tahta geçtiği günden
It.ibaren bu otorite kargaşalığına son vermek üzere çok sert ted­
birler al m aya baş lamış, bazı konularda köklü değişmeler yap­
mak gerektiğine inanm ıştı. B u işlerde en çok kendi hocası
Ömer E fendi ilc işbirliği yapıyordu. Hatta Ömer Efendi'ye şey­
h ülislama aid olan bütün azil ve illyin yetkilerini vermişt.i.
Saltanatının ilk yılı lranlılar'a karşı Halil Paşa ordusu­
nun mağlubiyetine şahid oldu. Bu yüzden lranlı1ar'la yeniden
Kaanun! devri sınırları esas tutulmak üzere barış yapıld ı . Fakat
Lehistan tarafında i şler iyi gitti. Birinci Ahmed zamanında Bos-
344!Tarilıte Türkler
na Beylerbeyi olup Boğdan isyanını bastıran İskender Paşa bu
defa Özü Beylerbeyi idi ve Lehistan Kazakları'nın akınıarını dur­
durmakla görevlendirilmişti. Ayrıca, Boğdan Voyvodası yine
başkaldırıp Lehliler'le işbirliği yaparak Türk hakimiyetindeki
yerlere saldırmaya başlamıştı. B unun üzerine İskender Paşa
Boğdan serdarlığına (başkomutanlık) tayin edilmiş, yanına da
Kırım Ham Canbek Giray, Rumeli Beylerbeyi Yusuf Paşa,
Niğbolu Beyi Tiryiiki Mehmed Paşa, Vidin Beylerbeyi Mihal­
oğl u Hızır Paşa vb. verilmişti. İskender Paşa 1620 yılı Eylü­
lü'nde Lehistan ordusuyla karşalaşarak düşmanın taburunu boz­
m uş, onbin askerini kılıçtan geçirmiştir. Lehistan başkuman­
danı Zolkievski, serdara ve piidişaha çok yüklü bir haraç vererek
banş istemişse de, serdar buna yanaşmamıştır. Çünkü Lehistan
o sırada Osmanlı'ya bağlı bir devletti ve Osmanlı'ya kılıç çek­
mesi ihanet sayılıyordu. Lehistan Ordusu dokuz günlük bir sa­
vunmadan sonra geri çekilirken Dinyester (Turla) ırmağı boyun­
da İskender Paşa tarafından imhil. edildi, hain Zolkievski'nin başı
kesilip İstanbul'a gönderildi.
Lehistan mes'elesi bu seferle halledilmiş durumdaydı, ve
Lehistan elçi göndererek her türlü şartta anlaşmaya hazır bulu­
nuyordu. Fakat büyük idealleri bulunan S ultan Osman anlaş­
maya yanaşmadı. Onun maksadı Lehistan'ı bir baştan bir başa
geçerek Baluk Denizi'ne çıkmak, Avrupa protestan dünyasını
Osmanlı himayesine almak ve böylece Alman İmparatorluğu'nu
iki taraftan sıkışurmaktı. B öyle cihangirilne bir emdin başında
elbette kendisinin bulunması gerekirdi. 1 611 yılı Mayıs ayında
İstanbul'dan ordunun başında hareket ederek Lehistan seferine
çıktı. Bir yandan kapdan-ı derya Hali l Paşa Karadeniz'e açılmış
ve Lehistan Kazaklan'nın deniz kuvvetlerini dağıtmaya başla­
m ıştı.
Ordu Lehistan sınırından içeri girdiği zaman Kırım Ha­
nı'na akın emri verildi. Canbek Giray Tatar askeriyle Lehistan
içlerine baskınlar vermeye başladı. B u arada düşmanın Hotin
Kalesi'nde savunma hazırlığı yaptığı, ellibin tüfekli askerin ka­
leyi korumakla görevlendirildiği öğrenildi.
Tarihte Türkler/345
Hotin önünde düşmanın müstahkem savunma mevzi le­
rine yapılan ilk hücumda içeri girilip düşman mukavemeti kırıl­
mıştı, fakat yeniçerilerin ya�macılı�a başlaması yüzünden zafer
tamamlanamadı. D üşmanın gerilerine gönderilen Canbek Giray
ile Nogay Tatarları'nın Hanı Kantemir Mirza bütün ikmal kol­
larını vurup her türlü yardım ümıdini söndürdükleri halde, Ho­
tİn'de yeniçerilerin hoşnutsuzlu�u ve a�ır hareketi yüzünden bir
türlü sonuç alınamadı. Nihayet Lehistan'nın barış iste�i üzerine
Kaanunı devri s ınırları esas olmak ve Lehistan'ın Kırım Hanlı­
�ı'na verdi�i vergi devam etmek şartıyla barış yapıldı, ordu İs­
tanbul'a döndü.
Lehistan seferinin başarısızlı�ında askerin gönülsüz sa­
vaşması, disiplinsizli�i, bahşiş hırsı önemli fOl oynamıştı.
S ultan Osman'ın herkesçe bilinen cimfili�i dolayısiyle onları
memnun edemeyişi de işi büsbütün alevlendirmişti. Padişah
m uazzam emellerinin suya düştü�ünü görünce, mevcud yeniçeri
ve sipahı teşkilatlarının dejenere oldu�una, bunların kaldınlıp
yerlerine Anadolu ve Suriye Türkmenleri'n�en yeni bir ordu ku­
rulınası gerekti�ine karar verdi. Hatta bazı tarihçiler ve hatırat
yazarları onun devlet merkezini İstanbul'dan Anadolu'ya kaldır­
mak, ulema sınıfına siyasetten el çektirmek, haremi kaldırmak
gibi fikirleri olduğunu söylerler.
S ultan Osman Anadolu ve Suriye'de Türkmen aşiretle­
rinden ordu toplamak üzere İstanbul'dan Anadolu'ya geçmeye
karar verince, bu niyetini gizlemek için Lübnan'daki Dützı is­
yanını bastıracağını söyledi. Fakat bir ası lider için padişahın
sefere çıkarnayacağı anlatılınca bu defa hacca gideceğini bildirdi.
Saraydaki cariyeleri evlendirip çıkararak haremi kaldırmaya te­
şebbüs etti. Kendisi de cariye ile evlenmek yerine Şeyh ülislam
. Es'ad Efendi'nin kızı' ile evlendi. Hatta kıyafette bile reform ya­
pıp mevkiinin ağırlığına hiç yakıştırılmayan hafif kıyMetlerle
halk arasına girdi.
Kendisine karşı büyüyen muhalefetin asıl iki sebebi ule­
ma sınıfının nüfUzunu kırmaya kalkması ve askeri gücendirme­
siydi . Hatta onun beylerbeyilerine emırnameler gönderip kapı­
kulu askerini kırdırarak yerlerine sekban askeri toplamalarını is­
tediği bile söyleniyordu .
346!farihte Türkler
Muhalifler toplanarak Padişah'ın akıl hocası diye bilinen
birkaç kişiyi ortadan kaldırmayı düşündüler ve Şeyhülislam'dan
bu yolda bir fetva aldılar. Sultan Osman fetva kendisine getiril­
diği zaman yırtıp attı. Böylece durum büsbütün gerginleşti. As­
.
ker, Padişah'a dilekçe vermek üzere saraya girdi, fakat Padişah
bunları kabfıl etmedi. Nihayet amcası eski Sultan Mustafa'yı
hapsedildiği yerden çıkarıp padişah ilan ettiler. UIema, Sultan
Osman'ın tahttan iıi.dirilerek yerine akıl hastası oldu�u bilinen
Sultan Mustafa'nın getirilmesini istemcdiyse de, yeniçeri ve si­
pahlIer kılıç zoruyla onları yola, getirip Sultan Mustafa'nın pa­
dişahlığını tasaık ettirdiler. Böylece Gerrç Osman tahttan indiriI­
miş oluyordu. Fakat kargaşalık henüz dinmemişti. Sultan Os­
man Yeniçeri Ağası'yla gizlice görü�p onlara bazı tavizler ver­
mek suretiyle Sultan Mustafa'nın padişahlığına engel olmaya
çalıştı. Fakat yeniçeriler kendi Ağalarının onu, tuttuğunu görün­
ce Ağa'yı da öldürdüler. Sultan Osman tutuklandı ve Yedikule
zindanına götürüldü. O sırada Veziriazamlık makamına getirilen
Kara Davud Paşa, yanına birkaç canı alarak kimsenin haberi ol­
madan Sultan Osman'ı öldürttü.
Sultan Osman o tarihte yaptı�ı bazı hatalar ve çok kim­
senin hoşuna gitmeyen reformcu fikirleri dolayısiyle tahtını
kaybetmişti. Fakat bu sırada kendisine yapılan fena muamele ve
hele hiç hesapta yokken vahşice öldürülmüş olması bütün
memlcketi derin bir kedere bogdu. Halk özellikle sipahileri bu
cinayetten sorumlu tutuyor, sipahiler de üstlerinden bu ağır yü­
kü atmak için kaatillerin idamını istiyorlardı. Nihayet önce ce­
becibaşı, sonra Kara Davlıd Paşa ve Kethüdil Kalender öldürü­
lüp cesetleri Saraybumu'ndan denize atıldı.
Sultan Osman Han ondört yaşında pi1dişah olmuş, onse­
kiz yaşında asker kıyMetli bir alay zorba tarafından şehid edil­
mişti. Çok genç ve yakışıklı olması yüzünden "Genç Osman"
diye şöhret bulmuştur. Onun öldürülmesi Türk tarihine kara bir
'
leke olarak geçmiş, halk vicdanı bu olayı bir türlü unutama­
mıştır. O yaşta Osmanoğulları ailesinin pekçok mensubu gibi
değerli bir şair olan Osman Han'ın asıl hatası, kafasındaki büyük emelleri gerçekleştİrıneye kalkmadan önce dost ve düşma-
Tarihte Türkler(,347
nını iyi tanımamış olması, devletteki kuvvetler dengesini hesa­
ba katmamasıdır.
S ultan Osman'ın bu [eel akıbeti üzerine, yeniçerilerin
destekledigi hükumetIere karşı muhalefete düşen bazı devlet
adamları, S ultan Osman'ın kanının hesabını sormak iddiasıyla
kalkmışlar, bu sureüe halkın senpatisini toplamışlardır. Bunlar­
dan ilki Erzurum Beylerbeyi Abaza Mehmed Paşa'du. Osmanh
tarihinde yigiLligiyle ün yapmış olan Abaza Mehmed Paşa, ye­
niçerileri padişah kaatili ilan ederek üzerlerine yürümüş, ye­
niçerilerin bir kısmı kaçıp bir kısım Erzurum iç kalesine sı1!;ın­
mıştır. Hatta kaçan yeniçerilerin bazılarını yakalayıp ayaklarına
nal çaktırariık "Şimdi daha iyi koşarsımz" dedigi söylenir. Aba­
za Mehmed Paşa Erzurum'dan hareket ederek Anadolu vaıileri­
nin birço1!;unu kendi y�ınına kattı, Ankara'ya kadar geldi ve An­
kara Kalesi'ni kuşattı.
İstanbul'da işlerin düzelmedigi gibi Anadolu'yu da baştan
başa ateş sardığını gören devlet ileri gelenleri, bu işe bir çare
bulmaya çalıştılar. Yapılacak ilk iş, devlet reisliği ve hele Ha­
life olma şartlarından tamamen uzak bulunan Sultan Mustafa'­
nın oradan uzaklaştınlması idi. 1623 yılı Eylülü'nde Birinci
Ahmed'in hayatta bulunan oğullarından en büyüğü olan Şehzfıde
urad tahta çıkarıldı.
*
Dördü.ncü Murad Han
S ultan Murad Han, Birinci Ahmed'in ogıu olduğu için
Genç Osman'ın da kardeşi idi. Oniki yaşında tahta çıktı. Bu yaş­
ta devlet işlerinde bilgisiz ve tecrübesiz oldugu gibi, ağabeyi
Sultan Osman'ın feel akibetiyle ilgili korkunç hatıralar içinde
bulunuyordu.
Padişah olduğunun ertesi yılı İran Şahı B irinci Abbas
hiyle ile Bağdad'ı işgal etti. Bağdad'da yerli askerin kumandanı
olan Bekir Subaşı, vali Yusuf Paşa'yı bir vesile ile ortadan kal­
dumış ve Harız Ahmed Paşa'ya haber salarak Bağdad vaıııiğinin
kendisine verilmesi halinde her yıl İstanbul'a büyük miktarda
348ffarihte Türkler
para gönderece�ini bildirmişti. Onun bu isteği reddedilerek
Bağdad'a bir vall tayin edilince, Bekir S ubaşı Acem Şahına
mektup gönderdi, kalcyi kendisine tesllm edeceğini söyledi.
Şah Abbas hemen adamlar gönderip, kendisi de Şillerin kutsal
yerlerini ziyaret maksadıyla otuzbin askerle Bağdad taraflarına
geldi. Tehlikeyi sezen İstanbul hükumeti hemen Bekir S u­
başı'yı paşa rütbesiyle Bağdad valisi yaptı. Bekir Paşa bunun
üzerine devlete sadakat gösterip İranhlar'a şehri vermedi. Şah
Abbas Ba�dad'ı kuşattı. Üç ay şiddetli bir savunmadan sonra
Şah'ın vaadlerine kapılan Bekir Paşa'nın oğlu İran askerini
şehre sokunca kale düştü. İranhlar Bekir Paşa'yı işkence ile öl­
dürdükten sonra Bağdad'da şiilerle sünnilerin listesini yapıp
sünnileri başta BaMad Müftüsü olmak üzere işkencelerle öldür­
düler. Böylece Bağdad ve onunla birlikte bütün Irak, Osmanh
elinden çıkmış oluyordu. Ardından Kırım'da hanhk kavgası do­
layısıyla isyan çıktı. Kırım veliahdi Şahin Giray, otuzbin Ta­
tar'la Osmanlı elindeki sahil kalelerini yakıp yıkmaya başladı.
Nihayet Nogay Beyi Aslan oğlu Kantemir Mirza bunların
üzerine hücum edip hemen hep,s ini imha etti. ve Kırım ateşi
söndürülmüş oldu. O kargaşalıkta Kazaklar Karadeniz'de kor­
sanlığa başlayıp İstanbul Boğazı ağzında Sarıyer'e kadar geldiler
ve her tarafı yakıp yıktılar. Kapdan-ı Derya Receb Paşa 1 625
Ekimi'nde bunlar üzerine sefere çıkıp Karaharman açıklarında
bütün Kazak donanmasını imha ederek devleti o dertten kur­
tardı.
Ba�dad felaketi kanayan bir yara haline gelmişti. HMız
Ahmed Paşa Diyarbekir Beylerbeyi iken Bağdad'ın kurtarılması
için serdar tayin edildi. HMız Paşa, yanında dört toptan fazla gö­
türmediği için kale dövülemedi ve muhasara uzadı. Şah Abbas'­
ın İran ordusunu toplayıp yardıma gelmesi üzerine de Osmanlı­
lar kuşatmayı kaldırıp döndüler.
Devlet bir taraftan iç isyan gaileleriyle bunalıyordu.
Abaza Mchmed Paşa kendi üzerine gönderilen yeniçerileri kılıç­
tan geçirdikten sonra kendisini tenkıle gelen Dişlenk Hüseyin
Paşa'yı da yendi. Erzurum 'a asker gönderilip Abaza· orada kuşa­
tıldıysa da yine bir netice alınamadı. Nihayet Hüsrev Paşa ku­
mandasında gönderilen bir ordu 1628 Eylülü'nde Abaza Paşa'mn
Tarihte Türkler/349
askerini türlü vaadlerle yanından uzaklaştırdıktan sonra Abaza'yı
LesIlme mecbur ettiler. Paşa oradan İstanbul'a, Padişah'ın huzu­
runa getirildi. Bütün bu isyanının Sultan Osman'ın öcünü al­
maktan başka gayesi bulunmadı�ını söyleyince Padişah onu ,af­
fetti ve Bosna Beylerbeyli�ine tayin etLi.
Hüsrev Paşa'nın başkumandanIı�ında Bagdad'a ikinci bir
sefer Lertiplendi. 1 630 yılında bu Ba�dad kuşatmasından da so­
nuç alınamadı. Hüsrev Paşa azledildi, yerine Hafız Ahmed Paşa
getirildi. Hüsrev Paşa taraflıları onu yine eski yerine getirmek
için padişahtan, Hafız Paşa dahil, onyedi kişinin kendilerine
tesIlm edilmesini istediler. Dördüncü Murad henüz idareye ha­
kim olmuş de�ildi. Bütün çırpınmalarına ra�men, annesiyle iş­
birli�i yapan Topal Recep Paşa'nın da göz yumması üzerine,
askerin zorbabaşıları Hafız Ahmed Paşa'ya saldırıp parçaladıIar.
Hafız Paşa'nın kendi gözleri önünde öldürülmesinden
sonra bu zorbaları sindirece�ine dair yemın eden S ultan Murad,
önce onların pek büyük ümıd ba�ladıkları Hüsrev Paşa'yı orta­
dan kaldırmakla işe başladı. Sonra zorbaların saraydaki baş da­
yana�ı olan Topal Recep Paşa'nın başını vurdurdu. Kendi anne­
si Mahpeyker Kösem Sultan'ı saraydaki odasında göz habsine
aı d ırdı. Sıpahı zorbaları başlarına geleceği sezip Atmeydanı'nda
top'andılarsa da Padişah akıllılık edip önce yeniçerileri elde ede­
rek, yeniçeri ileri gelenlerine ve ulemaya sarayda devlete itaat
edeceklerine dair Kur'an üzerine yemın ettirdi.
S ultan Murad bundan sonra İstanbul içinde herhangibir
zorba fesadına meydan vermemek üzere, fesatçıların toplandık­
ları kahvehaneleri kapattı ve tütün yasağı ilan etti. Sık sık ge­
celeri kendisi kontrola çıkıyor, yasağa uymayanları oldukları
yerde öbür dünyaya gönderiyordu. Asker içinde fitne çıkaran ele­
başııarı birer birer yakalayıp ortadan kaldırdı. Sonra ulema sını­
fını sindirdi. Böylece İstanbul'da devlet reısini ve hükumet oto­
ritesini hiçe sayıp kendi menfaatları uğruna her türlü kepazeliği
yapabilecek cinsten hiçbir adaın kalmadı, böyle şcyleri akılla­
rından geçirenler korkularından seslerini çıkaramaz oldular.
Sıra dış işlcrine gelmişti. Önce Lchistan üzerinc seferc
çıktı. Padişah Edirnc'de iken Lehistan hük umeti elçi gönderip
350(farihte Türkler
Osmanlı'nın barış şartlarını kabUl etmeye hazır olduklarını bil­
dirince geri döndü ve o sırada devlet için adeta haysiyet mes'ele­
si haline gelen İran işini halletmeye karar verdi.
1 635 yılı Mart ayında Pildişah ıstanbul'dan hareket ede­
rek Revan (Erivan) seferi denen İran seferine Çıktı. Osmanlı or­
dusu Temmuz ayında Revan önüne geldi ve şehri kuşatt!. lran­
lılar dayanacak güçleri olmadığını görünce tesilm oldular. Re­
van Valisi olan Emir G une Oğlu Tahmasb Kulihan şehri vire
ile teslim etti. B u adam Osmanlı hizmetinde Y usuf Paşa adını
almış ve İstanbul'un meşhur Emirgan semtine ismini vermiş­
tir.
Padişah Revan'ı tesilm aldıktan sonra Tebriz üzerine yü­
rüdü, ve Tebriz'i işgal etti. Oradan Van-Diyarbekir yoluyla ls­
tanbul'a döndü.
1 638 Nisan'ında Bağdad'ı kurtarmak üzere sefere çıktı.
Ekim ayı ortalarında Bağdad'ın dış mahallari alınıp kale kuşa­
tıldı. Kale içinde otuz ila kırkbın arasında İran askeri bulunu­
yordu. Açılan gediklerden yapılan şiddetli hüeumlardan birinde
vezıriazam Tayyar Mehmed Paşa askerin başında gedikten gi­
rerken kurşunla vurulup şehid oldu. Aralık ayı sonlarında İran
Vaıısi Bektaş Han umumı hücum yapan Türk ordusuna karşı
kale burçlarından teslim teklifi yaptı ve "vire" ile kaleyi verdi.
Fakat Bektaş Han ile araları iyi olmayan diğer lranlı kumandan­
lar yirmibin askerle iç kaleye kapanıp savaşa devam ettiler. Bu­
nun üzerine Padişah Rumeli Beylerbeyi Aslan Paşazade Ali
Paşa'yı gönderip yirmibin S afevi askerini şiddetli bir hüeumla
toptan imha ettirdi. Bu ölü sayısı aşağı-yukarı Safeviler'in Bağ­
dad'ı ele geçirince öldürdükleri sünni müslüman sayısına denk­
tir. Padişah fetih işi tamamlandıktan sonra "ancak şimdi ziyare­
te yüzüm var" diyerek lmam-ı Azam'ın Wrbesine gitti; türbeyi
tamir ettirip fevkalade kıyrnet�i eşya hediye etti.
1639 yılında lran'la Kasrışirin Anlaşması yapıldı ve
böylece şimdiki Türk-İran hududu daha o tarihte çizilmiş oldu.
S ultan Dördüncü Murad Han , 1 640 yılı Ş ubat'ında
"damla" hastalığından vefat etti. Bu hastalık Osmanoğullarında
irsi olup kendisinde bir senedir başlamıştı. Hekimlerin verdiği
Tarihte Türkler/35 1
ilaç v e perhizlerle biraz düzeldiği bir sırada Silahtar Mustafa Pa­
şa'nın konağında verilen bir ziyafette içki içmesi üzerine bütün
Osmanlı ülkesini n izam ve disiplin içine sokmuş bulunan o
kudretli padişah kendi nefsini zaptedememiş, bilhassa Revan'­
dan getirdiği eski Safevi Valisi Emirguneoğlu'nun tertiplediği
eğlence alemlerinde vücudunu yıpratmıştı.
Öldüğü zarrian yirmidokuz yaşındaydı. lkiyüz okkalık
gürz kullanır, mızrak vurarak sekiz kalkanı birden deler; ata
binmekte ve silah kullanmakta eşine rastlanmazdı. Yine bütün
dedeleri gibi saı:ı'at sahasında da dehası vardı. Hii.fız Ahmed Pa­
şa'nın Bağdad seferinden gönderdiği ınanzum feryadnameye yaz­
dığı cevap bugün bile diııerde destandır.
Dördüncü Murad Han Osmanoğluları'nın en kudretIiIe­
rinden biri sayılır. Gerçekten, kendisinden önceki yıllarda otori­
te kargaşalığının memlekette yarattığı anarşi ve terör o kadar
korkunç boyutlara ulaşmıştı ki, Padişah'ın bu uğurda kıydığı
binlerce can kimsede acıma duygusu yaratmadı , bütün memle­
ket genç yaşta ölen bu büyük adamın arkasından ağladı, hatta
her argaşalık devrinde onun hasretini çekti.
,
)
Sultan İbrahim Han
İbrahim Han, Birinci Ahmed'in oğlu ve Dördüncü Mu­
rad'ın kardeşi idi. Genç Osman vak'asına şahid olmuş, ayrıca üç
kardeşi S ultan Murad zamanında-idam edildiği için o zamana
kadar bütün hayatı ölüm korkuları içinde geçmişti. Bu yüzden
kendisini tahta davet ettikleri zaman bunun bir tuzak olduğunu
sanıp gitmek istemedi. Dördüncü Murad'ın oğulları hep küçük
yaşta ölmüş oldukları için, Şehzade İbrahim, Osmanoğulları
ailesinin tek erkek ferdi olarak kalmıştı. Padişah olduğu zaman
yirmibeş yaşındaydı. Yaşadığı hayatın ızdırapları sinirlerini çok
bozmuştu. Bazıları bu sinir bozukluğundan dolayı S ultan İbra­
him'e "deli" demişlerse de bunlar hem deliliğin ne demek oldu­
ğunu, hem de Sultan İbrahim'in şahsiyetini hiç bilmeyen kim­
selerdir.
352!farihte Türkler
Sultan İbrahim'in sa1tanat yıllarının en önemli hadiseleri
Girit seferi ve bazı Anadolu isyanlarıdır. Girit, Venedikliler'in
elindeydi ve Akdeniz'de Türk hakimiyetine sekte veren bir çıban
gibi duruyordu. Rodos'tan sonra Malta'ya sı�ınan korsan şöval­
yelerin bir sıgınagı haline gelmişti. Bu haydut yuvasının fethi
Birinci Ahmed zamanında kararlaştırılmış, fakat başka gaileler­
den gecikmişti. Bu defa Kızlaragası Sünbül Aga'nm, yanında
Mısır vergi geliri ve birçok degerli eşya ve cariyelerle bindigi
kalyonun Malta korsanları tarafından esir alınıp, esir ve cariye­
lcrin Girit'te satılmış olması bir bahane oldu. Ordu ve donanma
Malta seferine diye hazırlanıp asıl niyet gizlendi. Türk askeri
ancak adanın yakınlarına gelindigi zaman hedefin Girit oldugu­
nu anlamış, böylece Venedikliler'e de fazla hazırlık fırsatı veril­
memişti.
1645 yılı Haziran'ında Girit sahillerine asker çıkarılmaya
başlandı. Halk Venedikliler'den pek memnun olmadıgı için,
Türk ordusunun iyi muamelesi onları çok sevindirmiş, hatta er­
zak yardımı yapmalarına yol açmıştı. Ordu Haziran sonunda Gi­
rit'in en büyük kalelerinden Hanya önüne geldi ve kuşatmaya
girişti. Agustos ayı içinde Hanya tesIlm oldu. Kış geldiginde
orada asker bırakılarak İstanbul'a dönüldü. Ertesi yıl Girit'e eski
Budin Beylcrbeyi olup kahramanlıgı ve espirisiyle tanınan Gazi
Deli Hüseyin Paşa serdar tayin edildi. Hüseyin Paşa büyük ba­
şarı göstererek Girit'in ikinci büyük kalesi olan Resmo'yu aldı,
oradan Kandiye kuşatmasına geçti. Kandiye çok müstahkem bir
yerdi ve içinde çok sayıda asker, cephane, erzak vardı. Hüseyin
Paşa önce şehri ablukaya alıp teslim olmaya zorladı. Bu arada
Venedikliler zaman zaman huruç hareketi yapıp Türkler'e hü­
elım ediyorlardı, fakat Hüseyin Paşa her seferinde bunları feci
yenilgilere ugratıp ellerinden hayIl top ve tabya aldı. Nihayet
ablukadan sonra doğrudan doğruya kuşatmaya geçildi. Bu arada
Vencdikliler Çanakkkale Boğazı'nı ablukaya alıp Girit'e gidecek
yardımı önlemeye çalıştılar. Kapdan-ı Derya Ammfuziide'nin be­
ceriksizliği yüzünden Hüseyin Paşa ordusu uzun zaman yiyecek
ve cephfıne sıkıntısı çekti. Sonra asıl adı Himarzade olan Am-'
mftaade bu beceriksizliğinden dolayı idam edildi.
Tarihte Türklcr!353
S u I Lan İbrahim devrinin iç politikası çok bozuk gitti.
Padişah sık sık sinir krizleri geçirdiginden iyi olmak için her
çfıreye başvuruyor, bu arada onun gözüne g irmek isteyen bir sü­
rü dalkavuk herbiri bir yoldan "derdine çare" gösteriyordu. Bun­
lardan biri "nefesi kuvvetli" olduğu söylenen Kastomonulu bir
üfıirükçü idi . Her nasılsa Padişah bu adama okutlugu zaman fe­
rahiık bulmağa başlamış, böylece Cinci Hoca adıyla tanınan
üfürükçü sarayda büyük bir nüfuz kazanmıştı. Dalkavuklukta
bazı paşalar ondan hiç geri kalmadılar. Hatta bir veziriazam, Pa­
dişah'a "Siz hata etmezsiniz" diyecek kadar ileri g i tti. B unlar
ayrıca olup biten işleri Pad i şah 'a düima iyi tarafından anlatı­
yo rlar , b irçok kötül üklerden kendi si n i haberdür etmiyorlard ı.
Sultan ıbrahim dufılar, kad ın lar araba semıtm ilh. içinde derdini
unutmakla ömrünü geçirdi. Saraydaki eğlence h ayatı na para yet­
mediği için halktan "k ürk ve anber" vergisi diye bir vergi al­
maya ka lktı. Ayrıca, vfılilerden haraç is teme ye kalkmış, vfıI:ilik­
ler i �'ok para verenlere vemıeye ba ş lam ı ş t ı .
Sivas Vüllsi V a rdar Ali Paşa'dan büyük m ik tarda para ve
Anadolu Bey lerbeyi l bş ir Paşa'nın S ivas'taki karısını isteyince
Vardar Ali Paş a isyan ederek asker top lay ı p İ stanbul'a yürüdü.
Fakat � bş i r Paşa karısının ı rzını kurtaracak yerde 1s t�ın bu l 'u n
em r iy l � Vanlar'ın üzerine yürüyüp onu idfım eHirdi. B unun dı­
şında K at ıre ı oğl u ve Kara h ayd�ıroğl u adlı CclaI:i rCısleri Anado­
l u'yu altüst ed ip üzerlerine gömlerilen k uvvetleri mağl ub etl i l er
ve arada pekçok ma'slıın canından, ma l ınd a n o l d u.
,
Sulıan İbrahim nihfıyet k ürk ve anber vergis in i uleınadan
ve askerden de a lm a y a kalkışınca Yen içeriler'in i leri gelen ku­
man dan l arı o sırada G i ri t'ten dönmüş olan eski Yeni çeri Kethü­
dfısı Kara Murad Ağa'nm başkanl ığında toplandılar; ulema ya da
haber sal ındI. B unlar önce Padişah'ı yanl ış haberlerIc aldatan ve
o n u n keyfine hizmet eden vezıriazam Ahmed Paşa'n ın azl i n i
istediler. Paşa azI cd i l d i ama Yeniçeri kumandanıarı (Ocak ağa­
ları ) onu ya k a l a y ıp iildürd ü ler, cesed ini S u l ıanahmed M eyda­
nı'ndaki çınar ağa c ı Il l i i d ib i n e çınlçıplak bıraktı lar. İnsan etinin
marsal roınati /.l1las ın a çok iyi geldiği şfıyiası ü zerine pekçok
,
,
354!farihte Türkler
kimse gelip Paşa'nın elinden birer parça kopardığı için, Ahmed
Paşa'nın adı sonrdları "Hezaepare" (=Bin parça) olmuştur.
S ultan İbrahi m yeni veziriazam Sofu Mehmed Paşa'nın
asker ve ulemaya aid istekleri kendisine bildirmesi üzerine çok
sinirlenerek onu huzurundan kovunca, Sofu Mehmed Paşa ertesi
gün d urum u Hilih Camii'nde toplanan ocak agalarına ve ulema
efendi lere bildirmiş, bunun üzerine Yeniçeriler toplanarak Padi­
şah'm tahttan indirilmesine karar vermişlerdi. 1648 yılı 8 Ağus­
tosu'nda saraya giren büyük bir kalabalık Ş ehzade Mehmed'i Çı­
karıp padişah ilan etti, S ultan İbrahim de bir odaya kapatıldı.
Sultan İbrahim kötü bir şöhrete sahip olmakla birl ikte
aslında kötü veya deli bir adam değildi. Kendisinin padişah ola­
rak sorumluluklarının pekMa farkında idi ve bu yolda çok titiz
davranıyordu. Fakat sinir buhranları içinde bulunması bazı kaa­
bil iyetli devlet adamlarını bertaraf etmesine, bfızı değersiz kişi­
leri ise sırf onun sıkıntılarını ferahlattıkları için büyük mevki­
lere geçirmesine yol açtı. Kad ın düşkünlüğü yüzünden yaptığı
birtakım saçmalıklar da kendi eseri değildir. Osmanlı hilnedanın­
da kendisinden başka erkek kalmadığı için, nesI in devam etmesi
maksadıyla büLÜn devlet adamları kendisine güzel dıriyelcr tak­
dim etmekte adeta yarışa girmişler, padişahı Binbir Gece sultan­
Iarına benzetm işlerdir. Evliyil Çelebı, ne h ikmetse onun LÜrbe­
sinin hep kadınlar tarafından ziyfıret edildiğini söyler.
Kapatıldığı odada on gün kaldı ktan sonra idam edilmiş
ve Ayasofya'da amcası S ultan Mustafa'nın yanına defnedilmiş­
tir.
Dördüncü Mehmed Han
Av merakı yüzünden "Avcı Sultan Mehmed" diye anılan
Dördüncü Mehıned, S ultan İbrahim'in büyük oğludur. Tahta çı­
karıldığı zaman yedi yaşındaydı (1 648).
Dördüncü Mehmed'in ilk yıllarında Sultan Osman olayı
ve ondan sonraki birçok hfıd iselerin izleri henüz çok taze idi ve
ayni tip kargaşalıklar devam ediyordu. Önce sipfıhıler Sultan
Tarihte Türkler/355
Osman'ın kan davası için şeyhülisHlmla v eziriazamın katlini
is ted iler Ulema bu istege karşı Yeniçeriler 'le b irleş ti ve Sultan­
ahmed Meydanı'nda isyan çıkaran sipahiler kanlı bir şekilde yo­
la sokuldu. B öylece sipahi ler bir güç olmaktan çıkm ı ş bütün
kuvvet Yeniçeri Oca�ı'na geçmiş oldu. Bir müddet sonra veziri­
azam da azlcdi lip Yeniçeri Agası Kara Murad Aga veziriazam
oldu.
Devleti bu yıllarda en çok ugraştıran iki mes eleden biri
Celali hareketleri, öbürü uzayıp giden Girit savaşı i d i Isparta
taraflarında yirmi sancaklık: yeri kendi hakimiyet bölgesi yapan
Kara-Haydarogıu Mehmed Bey, Isparta mütesellimi Abaza Kara
Hasan A�a tarafından bir baskında agır yaralandıktan sonra ya­
kalandı ve İstanbul'a getirilip idam edildi. Meşhur seyyah Ev­
liya Çelebi Kara-Haydaroglu'nun büyük bir kahraman oldu�unu
söyler. Bu olaydan sonra eski s i pahi zorbalarından Gürcü Nebi,
Karahaydaro�lu'nun eski yoldaş ı Katırcıogıu ile b irlikte çok sa­
yıda asker toplayıp İstanbul'a yürüdü. B ulgurlu'da yapılan sa­
vaşta KatırclOgıu hükumet kuvvetlerini bozduysa da Gürcü Ne­
bı maglub olup çekildi. Kaç an Gürcü Nebi Kırşehir sancakbeyi
İshak Bey tarafından yakalanıp idam edildi, KatırclOgıu ise yi­
�itligirtden dolayı affedilip sancakbeyi yap ıl d ı
[Padişah henüz küçük yaşta oldu�undan devlet işlerini ele
almış ve otoritesini kurmuş değildi . Bu yüzden saraya bazı dev­
let adamları ve valide sultanlar hakimdi. Dördüncü Mehmed'in
annesi Tu rhan Sultan ile B üyü k Vaıide (Dördüncü Murad'ın an­
nesi) Mahpeyker Kösem S ultan arasındaki mücadelede Kösem
Sultan öldürüldü; böylece en azından Dördüncü Mehmed in ikti­
darı saglamlaştı Kösem i öldüren Lala Uzu n S üley man Ağa bu
defa ta S ultan Osman olayından beri d evle te hakim olan yeniçe­
ri zorbabaşı ıarını ortadan kaldırmanın da bir yolunu buldu. To �­
kapı Sarayı'nın Bab-ı Hümayun kısmı önüne Peygamberimizin
mukaddes sancağı (S ancağ-ı Şerıf) d ik i l i p tella1lar vasıtasıyla
büıün halk sancak altına toplanmaya davet edil di . Yeniçeri ne­
.
,
'
.
.
'
.
'
ferleri canlarının korkusuna düşüp hepsi sancak altına gelince
Ocak Ağaları kaçacak yer aramaya başladılar. Onbeş-yirmi gün
içi nde b i re r ikişer hepsi saklandıkları yerlerde yakalanıp işleri
356/farihtc Türkler
bitiriIdi, böylece Agalar saILanat.ma da son verilmiş oldu.
Dörd üncü Mehmed'in ilk on yılında hemen her yıl, hat.ta
bir yılda birkaç defa sadnazam dcğişikliği oldu. Nihayet Vaıidc
S ultan'ın tavsiyesi üzerinc eski Trablusşfım Valisi Köprül ü
Mehmed Paşa vczıriazaml ığa getirildi. Köprülü, dcvleti b u kar­
gaşalıktan kurtaracağını, ancak kcndisinc yaptığı işlcrdcn dolayı
hesap sorulmaması ııı �art koşarak bu makamı kabul ct.li . Birçok
işlcri düzclt.ti, ama bu arada çoğu ma'sum olmak üzcrc nice in­
sanın kan ını döktü.
Önce Girit mes'elesinin halledilmesi gerckiyordu, çünkü
Çanakkale Boğazı'nı abluka altına alan Vencdikl i ler b uradan G i­
rit ordusuna yardım gitmesini önlüyordu. Köprülü, ordunun ba­
şında Çanakkalc'ye gitti. Donanma Vcnedik gemilerine karşı bir
başarı gösteremedi , fakat karadan atılan bir top güllesi Venedik
AmimI gem isini batırınca Venedikliler kaçtılar ve böylece G irit
.
yol u açıldı. B undan sonra Vencdiklilcr'in o kargaşalık ta Türk­
ler'den aldıkları Bozcaada, Limni, Semadirek gibi adalar tekrar
ele geçirildi.
Köprülü bundan sonra Erdel seferine çıktı ve isyan cden
ErdcJ Beyi ile ona katılan EOfık vc Boğdan Voyvodaları'nı yola
getirdi. ıkiyüzbin Taw atlısı Erdcri başumbaşa çiğneyerek elli­
bin eS/r1e döndüler. Bu sırada Anadolu'dan isyan haberleri gel­
diği için Köprülü geri döndü. Bazı valıler Abaza Hasan Paşa'nın
başkanlığında toplanıp isyan et.mişlerd i . Aslında bu isyan ın
başlıca sebeplerinden biri Köprül ü'nün sert hareketleri ve kan
dökücülüğü idi. Disiplin ve otorit.e sağlamak maksad ıyla pek­
çok askcr ve kumandan öldürtmüş, bunun üzerinc canlarından
korkan bazı kumandanlar vc askcrler Anadolu'ya kaçıp isyan
bayrağı açmışlardl. Köprülü öylc kötü bir t.erör estirmişti ki, İs­
Iilnbul'da yerine vekil bıraktığı paşa bile asııcrc kat.ılmıştı.
Köprülü, Erdel scferinden İSlilnbul'a gelip Murtaza Paşa'­
yı serdar yaparak asİ paşaların üzerine gönderdi. Hasan Paşa
onun gönderdiği kuvvetleri I1gın'da bozguna uğrattı . Hasan Paşa
ve arkadaşları bundan sonra kışı geçirmek üzere Kilis ve Antep
Iilrafına gittiler. Köprülü'nün Haleb'e gönderdiği M urtaza Paşa
bunlara mcktub gönderip Haleb'c çağırdı ve hepsine İstanbul h ü-
Tarihte TUrklcr/357
kumetinin af emri gönderdi�ini bildirdi. Haleb'e gelcn paşalara
ziyaret vcrildi, fakat adamlar yatsı namazı için abdest aldıkları
sırada Köprülü'nün gönderdi�i kaatiller tarafından öldürüldülcr.
Aslında bu paşaların asıl suçu devlete değil, Köprü1ü'nün keyfi
ve zalim idaresine isyan etmekti.
Do�u Avrupa tarafındaki işlcr oldukça iyi gitti. 1 659
yılı Temmuz ayında Ruslar'a karşı Osmanlılar'dan yardım istey­
en Kazak hatmanı Vikovski'nin bu ricası üzerine bir miktar Os­
manlı askcri ile Kınm Ham Mehmed Giray kumandasında Tatar
birlikleri göndcrildi. Kazaklar'ın Konotop kalesi'ni kuşatmış
bulunan Rus Prensi Trubeçkoy'un 1 20 bin kişilik ordusundan
bir tek kişi kalmamacasına hepsi kılıçtan geçirildikten sonra,
Rusya içlcrine ak:ıncı koııarı gönderildi, 50 bin Rus csir edildi.
Ef-lak'ın asi voyvodası Mihnea'ya karşı ise S ilistre Valisi Can
Arslan Paşa ile Elbasan sancakbeyi Ahmed Bey harekete geçip
Voyvoda'yı bozguna u�raltılar ve yerine başka birini getirdiler.
lsyan etmiş bulunan Erdel Beyi Rakoczy'nin üzerine Budin Bey­
lerbeyi Scydi Ahmed Paşa gönderildi. Kahramanlı�ıyla tanın­
mış .birı adam olan Da�ıstanh S eydi Ahmed Paşa, asi prcnsin
i
elindcn Ibazı kalelerini aldıktan sonra ordusunu müthiş bir bozguna u ratmış, ancak yaralı kaçabilcn Rakoczy birkaç hafta
sonra ölm üş ve İstanbul Hükumeti Erdel tahtına Bark-Czai'yi
oturtmuştur.
Köprülü Mehmed Paşa 1661 yılında Edirne'de ölüp ls­
tanbul'a getirilerek defnedildi. Öldüğü zaman doksan yaşına ya­
kındı. Cahil, fakat zeki bir adam olan Paşa'nın başarılarında asıl
rolü oynayan, onun merhamctsizliği ve fesatçı lığıdır. Bu yüz­
den asayişi yerine getirmekle birliktc devletin bozulan düzenine
çare olacak hiçbir tedbir almamıştır. Fakat kargaşaI ığl önlemesi
yüzünden saray tarafından tutulmuş, hatta vasiyeti üzerine oğlu
Hizıl Ahmed Paşa kendisinden sonra sadrıfızam yapılmıştır.
Köprü1üzade Hızıı Ahmed Paşa askerden veya idarecilik­
ten yetişmiş biri değildi, tahsil yaparak m üderris (profesör) ol­
muştu. Çok kültürlü ve çok zeki bir adam olduğu için devlet iş­
lerinde başarı gösterdi.
�
358{farihıe Türkler
Fazıl Ahmed Paşa sadrıazam olunca Venedikliler'e karşı
karadan (Dalmaçya) bir sefer açılması ve Girit işinin böylece
çabuk biıirilmesi düşünülmüş, fakat Avusturya tarafından şika­
yetler gelince o tarafa öncelik verilmiştir. Avusturyalılar 1662
yılında Osmanlı'nın Erdel Prensi yaptı�ı Bark-Czai'yi hiyleyle
öldürüp yerine kendi adamları olan Kemeny Yanoş (Osmanlılar
"Kimyanoş" derler) adında birini koymaya kalktılar. İstanbul
hükumetinin ölen prens yerine tayin ettigi Apafi de aciz kalın­
ca, Yanova sancakbeyi Küçük Mehmed Bey idaresinde gönde­
rilen bir imdad kuvveti Kemeny Yanoş'un sayıca çok üstün or­
dusunu darmada�ın etti, Kemeny Yanoş Türk adarının ayakları
altında ezilerek öldü. İ stanbul hükumeti Viyana'ya artık Erdel
işlerine karışmaması için bir protesto gönderdi, fakat A vustur­
yalılar bunu dinlemeyince Fazıl Ahmed Paşa bizzat ordunun ba­
şına geçerek Avusturya seferine çıku ( 1663).
Ordu Belgrad'dan Ösek'e geldiginde Avusturya elçileri
gelip barış istedilerse de, Kaanuni zamanındaki senelik haracı
vermeyi kabul etmedikleri için geri çevrildiler. Türk Ordusu
Avusturyalılar'ın elindeki müstahkem Uyvar (Neuhausel). Kale­
si 'ni muhasara etti. Uyvar o zamanın en büyük kalelerind�n bi­
riydi ve zaptedilece�i kimsenin aklına gelmiyordu. FazIl Ah­
med Paşa'nm otuzsekiz gün süren kaşatmasından sonra A vus­
turya-lılar ve Macarlar daha fazla dayanamayacaklarını anladılar.
Kalenin kumandanı Kont Forgaç (bu adamın ailesi sonradan
Tür-kiye'ye yerleşerek Furgaç adını almıştır) "vire" ile teslim
oldu. Kırım Ham Metımed Giray'ın o�lu Tatar atlıları ile,
kardeşi de Kazak atlılarıyla Avusturya içlerine akına gönderildi,
bunlar seksenbin esırI e döndüler. Serdar kışı Belgrad'da geçirdi.
Ertesi yıl (1664), vaktiyle Avusturyalılar'dan yıkılması
istendi�i halde yıkılmayan Yeni Kale fethedildi; içindekiler tes­
ıım olmadı�ı için imha edildiler ve kale yerle-bir edildi. Böyle­
ce orada bir Avusturya sı�ınağı ork1dan kaldırılmış oldu. Fazıl
Ahmed Paşa oradan Yamkkale(Raab)'yi almak üzere yürüyüşe
geçti. Kale Raab ırma�ının öbür yakasında olduğu için Saint
Gothard köyü civarında hafif bir köprü kurulup asker geçi-
Tarihte Türklcr/359
rilmeye başlandı. Onbin kadar asker karşıya geçtikten sonra şid­
detli yağmur yüzünden köprü yıkıldı, karşı taraftaki askere de
düşman ordusu hücum eııi. Türk askeri bunları geri püskürtüp
merkezlerine kadar ilerlemesine rağmen takviye alamadıkları
için geri çekildiler ve çoğu ırmakta boğularak öldü. Dörtbin ki­
şi kadar §ehid verildi. Avrupalılar bu basit hadiseyi büyük bir
zafer gibi kutlamaya kalktılarsa da, Türk Ordusu ileri yürüyeşe
devam edince, barış isternek zorunda kald ılar. LO Ağustos 1664'­
de Türkler'in ileri sürçlüğü şartlar kabul edilerek "Vasvar S ulhü"
yapıldı.
Hızıı Ahmed Paşa böylece Avusturya seferini başarı ilc
kapadıktan sonra G irit işini bitirmeye giııi . 1 667 yılı Mayı­
sı'nda Girit'in son büyük kalesi olan Kandiye kuşatmasına baş­
ladı. Kışa kadar kale alınamayınca bahara kalındı. Bu arada Pildi­
şah bu mes'elenin bir an önce halledilmesi için bizzat sefere
çıkmaya karar vermişti. Girit'e geçm.;k üzere Eğriboz'a giderken
yolda Kandiye'nin fethedi ldiği haberi gelince geri döndü (1669).
Venedikliler, barış yaparak G irit'i Türkiye'ye terkettiler.
1 672 yılında Dördüncü Mehmed Han Lehistan seferine
çıklı. O tıprih lerde Ukrayna Kazakları Lehistan (Polonya) i le
Rusya ar4 sında bir devlet kurmaya çalışı yorlardı ve böyle bir
devlet hem Rusya'nın batıya, hem Lehistan'ın doğu ya ve gü­
neye sarkmasına engel olacağı için, Türk Devleti Ukrayna Ka­
zakları'nı destekliyord u. Fakat Lehistan'ın şiddetli baskısından
iyice bıkan Kazak Hatmanı Doroszenko, İstanbU l hükumetine
müracaat e4ip Ukrayna'nın Osmanlı ülkesine kaLılınasını istedi.
Böylece Osmanlılar Ukmyna'yı sancak yapıp sancakbcyi olarak
Doroszenko'yu liiyin ettiler. Lehistan bu işe karşı çıkınca, Le­
histan'ın Ukrayna'ya karşı faal iyetleri Türk Devleti'ne savaş sa­
yıldığından, bu sefer açıldı.
Türk Ordusu 1 672 Ağustosu'nda Polonya'nın en büyük
kalelerinden biri olan Kamaniçe'yi sekiz günlük bir kuşatmadan
sonra teslim aldı . Böyle bir kalenin sekiz gün içinde Türk eline
geçmesi bütün Avrupa'yı dehşet içinde bırakmışıı. Ardından Ha­
lep Valisi Kaplan Paşa ilc Kırım ve Kazak süvari birlikleri Po­
lonya'nın Lwow şehri i le etrafındaki kaleleri fetheııiler. B unun
360ffarihtc Türkler
üzerine Lchistan, sulha yanaşıp hem haraç ödemeyi, hem Uk­
rayna'yı Türk himayesine bırakmayı, hem Podolya'yı Türkler'e
tcrkeuneyi kabul eLli.
Kral ın Osmanlılar'la yaptıgı bu anlaşma, Lehistan Diyet
Meclisi tarafından kabul edilmeyip Sobiesky tekrar Türk elinde­
ki kalelere saldırınca, padişah ertesi yıl yenidcn Lehistan scfe­
rine ÇıkLı. FakaL bu arada vczıriazam Fazı l Ahmed Paşa öldü.
Lehistan'a serdar olarak gönderilen Şeytan İbrahim Paşa, Kral
Jan Sobieski'yi Zorawno'da SlkışLırarak kuşattı. OnalLı gün da­
yanabilen Kral, barış istedi ve Podolya ile Ukrayna'yı Türkiye'­
ye bırakması şartıyla isteği kabul edildi.
Fazıl Ahmed Paşa büyük bir devlet adam ıydı. Kırk ya­
şında ölmesinin sebebi içki ye düşkünlüğüdür. Ondan sonra ve­
zıriazamlığa yine Köprülükr'den biri getirildi. Yeni vezırifızam
Kara MusLafa Pa�a , M erzifonlu bir sipahinin oğlu olup küçük
yaşLa yeLim kalınca Köprülü Mehmed Paşa tarafından evladıık
ed inilmiş ve Hızıı Ahmed Paşa ilc birlikte tahsll görmüştü.
Böylece kıymeLli bir devlet adamının kaybından sonra ondan da­
ha kıymetli bir başkası iş başına gelmiş oluyordu.
Kara M ustafa Paşa'nın ilk yıllarında Ruslar, Kazak Hat­
'
man ı Doroszenko'yu aldaLarak kendi taraflarına çek Li ler vc Uk­
rayna'yı istilfıya başladılar. B unun üzerine ardı ardına iki defa
Rus seferine çıkan Dörclüncü Mehmed, Ruslar'ın elindeki Çeh­
rin Kalesi'ni feLhetti. Özü (Dinyeper) nehri sınır olmak üzere
Ruslar'la anlaşma yapı ldı . Kara M ustafa Paşa'nın ası l niyeti
AvusLurya ilc uğraşmak olduğu için bu taraftaki mes'eleleri bir
an önce bitirmek istiyord u.
1 682 yılı başında AvusLurya hakimiyetindeki Kuzey Ma­
caristan milliyeLçilerinin l ideri Emeric Tököly, yani Türkler'in
"Tökcli İmre" dedikleri Macar asılzadesi ıstanbul hükumetine
müracaat ederek kendisinin Türk himayesinde "Orta Macaristan
Kralı" ilan edilmesini istedi. B u istek Türk tarafı için Avustur­
ya'ya karşı önem li bir avantaj teşkil ettiğinden, Tökeli, kral
iHL.n edildi ve Macaristan tarafındaki bütün valılere Orta Macar
ülkesinin Avusturyalılar'dan kurtarılması bildirildi. O sıralarda
AvusLurya İmparaLorluğu şimdiki gibi küçük bir dcvlet değildi;
Tarihte Türklcr/361
Almanya, Bohemya, bir kısım Macaristan bu imparatorluğa da­
hildi. Fransızlar Avusturya'yı Batıdan sıkıştırmış, Strazburg'u
ele geçirmişlerdi. Türkler'in de Orta Macar seferine hazulandık­
larını gören Avusturya, hemen elçiler gönderip Vasvar Barışı'­
nın yenilenmesin i isted Cı:ürkler ancak Raba Kalesi'nin i adesi
ve Orta Macaristan'a hürriyet verilmesi gibi şartlarla barış yapı­
labileceğini açıkladılar. Elçiler geri döndü.
Budin Beylcrbcyi İbrahim Paşa, Orta Macar seferine çı­
kıp Orta Macaristan'ın merkezi Kaşa'ya kadar birçok kaleleri
fethederek Tököli'ye verdi. Veziriazam Kara Mustafa Paşa ise
Avusturya tarafındaki durumla ilgili olarak etraflı bilgi topla­
mış, bütün hudud valilerinden raporlar getirmiş, sonunda Avus­
turya'ya karşı sonuç alıcı bir savaş yapmanın doğru olacağına
imınmıştı. Paşa'nın ve onunla ayni görüşte olan devlet adam­
l a rının fikri, Viyana'yı işgfıl ederek Alman-A vusturya İmpartor­
l uğu'nu geri almak, böylece Macaristan'da Türk tabiiyyeti al­
ı ında ku"vetli bir Macar Krallığı kurulmasına imkan vermekti.
Ma::aristan ayakta durdukça Alınanlar'ın Türk Devleti için artık
önemli bir tehlike teşkil etmesi düşünülemezdi. En büyük düş­
man olan Avrupa'ya karşı böyle kuvvetli bir savunma duvarı
bırulil1ası Tü rk devletini çok uzun yıllar rahat ettirebilirdi.
: : ' e�-('�('. riıdişah da çıklı. Henüz Viyana kuşatmasına ke­
sin bmr \'crllrııiş değild i.Padişah Belgrad'da kaldı, ordunun ba­
şında l(;:ıra Musk1fa Paşa Estoni-BcIgrad'a kadar geldikten sonra
orada bir savaş meclisi topla d ı ve Viyana'nın kuşatılmasına ka­
rar alındL
Türk erdusu 1 00 - 1 20 bin civarında askerle Avustur­
ya'nın lıirçok kaleler i n i zap t ve bfızılarını tahrib ederek Viyana
önlerine geldi. Avusturyalıl�\r ordunun i leri hareketini durdur­
mak için Başkumandan Dük Şarl dö Loren kumandasında bir
ordu çı kard ılarsa da Kara Musk1fa Paşa'nın yolladığı bir kuvvet
bunları mağlUb edip b ütün ağırlıklarını zaptetli. A vusıurya !m­
paratoru Leopold bu yenilgi üzerine bütün ümidini kaybederek
Viyana'yı bırakıp kaçtı. Şehirde Kont Stahremberg bütün eli si­
lah tutan erkekleri askere yazıp savunma tedbirleri aldL
362(Tarihte Türkler
Türkler iki ay on günlük bir muhasara sırasında şehrin
birçok dış tabyalanm ele geçirdiler. Bu sırada ordunun mevcudu
��!\mış bin kadardı. Diğer taraftan Avusturya'nın imdadına koş­
mak
üzere Papa'mn önderlik ettiği bir mukaddes iltifak kurul­
muş ve buna Saksonya ve Bavyera Elektörleri ile Lehistan
Krallığı katılmıştı. Lehistan Kralı Jan Sobieski kumandasına
verilen bu yetmiş bin kişilik ordu'ya karşı Kara Mustafa Paşa
hemen Kırım Ham Murad Giray'ı Tatar atlılarıyla yollayarak,
Tuna Köprüsü'nü tutmalarını emretti. Bu arada metristeki asker-­
lerin bir an evvel şehri almaları için hazırlıklar yapıldı. Düşman
herhangibir ihtimalle Tuna'dan beriye geçtiği takdirde B udin
Beylerbeyi İbrahim Paşa bunlara karşı çıkacaktl.
Türk tarihinin en b ü yük ihanetIerinden biri, bu sırada
Kırım Hanı Murad Giray tarafından işlendi. Haçlı ordusu Tuna
köprüsünü geçerken, kendi askeriyle bir tepeye çekilip seyreden
Tatar Ham , hücum etmesi için kendisine yalvaran Hanlık ima­
mına şunları söylemiştir:
"Sen bu Osmanlunun bize etdüğü cevri bilmezsün.
Bu düşmanın kovalanması benim için hiçbirşeydir ve bu
işin dinimize ihanet olduğunu da bilirim. Ama isterim ki
onlar kendilerinin kaç paralık adam olduklarını görsünler,
Tatar'ın kıymetini anlasınlar".
Böylece Tuna'yı geçip Türk kuşatma kuvvetlerinin üze­
rine doğru gelen haçlı ordusu, bu defa ikinci bir ihanet saye­
sinde yine başarılı oldu. Gelen düşmanla savaşınası için orada
bırakılan Budin Paşası, daha önce Savaş Meclisinde Viyana ku­
şatmasının şiddetle aleyhinde olduğu ve bu yüzden Serdar'dan
azar işittiği için, Kara Mustafa Paşa'nın mağlub olmasını istedi
ve askerini toplayıp düşmanla savaşmadan doğru B udin yolunu
tuttu. Yetmiş bin kişilik düşman ordusu karşısında, yanında, o
sıra ancak onbin kadar hazır askeri bul unan Kara Mustafa Paşa
akşam vaktine kadar yiğitçe çarpıştı, nihayet bunca ihanet kar­
şısında projesinin suya düştüğünü görünce şehid olmak için
Tarihte Türkler!363
düşman askeri içine dalmaya kalktı. Yanındakiler zorla etek le­
rinden tuttular; herşcyir bitmediğini, ordunun tekrar toplanması
için kendisinin vücudunun şart olduğunu anlattılar.
Gerçekten, S erd ar büyük bir gayretle oradan uzaklaşıp
darmadağın çekilen orduyu Yanıkkale önlerinde topladı. Aslında
Viyana'daki bozgun Türkler'den çok fazla zayiata yol açmamış,
ancak psikolojik etkisi büyük olm uştu. Hıristiyan ordusu bile
bir müddet Türkler'in taktik icabı çekildiklcrini zannetti, ancak
ortada kimse kalmadığın ı görünce bırakılan ordu ağırlıklarını
yağmalamaya başladılar. Ordunun tekrar toplanması dolayısiyle
ıIıkip edip imha etmeye de cesaret edemediler. Serdar burada iha­
net edip giden Budin Beylerbeyini idrım oettirdi. Söylendiğine
göre, B udin Paşası ölmeden önce "Pfıdişahımıza söyleyin, Ser­
dar'ı azletmesin , çünkü kayıpları ancak o telafi edebilir" demiştir.
Kara Mustafa Paşa İstanbul'a da haber gönderip Kırım
Hanı M urad Giray'ı azleııirdi. Yerine tayin edilen Hacı Giray'­
dan kırkbin Tatar atlısı aldı. Macaristan'daki kaleleri takvıye et­
Lİkten sonra bahar vakti Nemçeli'den intikamını almak üzere
Bclgrad kışlağına çekildi. Fakat İstanbul'daki düşmanları Viyana
bozgununu fırsat bilip binbir fesat uydurarak neticede onun
idamın� [erınan çıkardılar. İstanbul'dan fennanla gelen iki çavu­
şu gördüğü
zaman Paşa mes'cleyi anlar gibi olmuş, "Bizim için
J
siyaset 'var mı" diye sürmuştur. "Beli, sultamm" cevabını alınca abdest alıp iki rek'at namaz kılmış, sonra boynunu cellada
uzatmıştır. Öld�ğünde 49 yaşındaydı, 42 yaşında sadrıazam ol­
m uştu.
Viyana bozgunu Avrupalılar'ın yüzlerce yı llık bozuk
maneviyaunı büyük ölçüde d üzeltLİ. Üstelik Kara Mustafa Pa­
şa'nın idamıyle karşılarında kudretli bir serdar görerneyincc, ere
ıesi yıl harekeıe geçip Budin'i kuşattılar. Üç aylık bir kuşaıma­
dan sonra B udin savunmasıyla görevli Ş eytan İbrahim Paşa'nın
karşısında lUlunamayıp geri döndüler. Öıe yandan V iyana boz­
gununun kahramanı sayılan Lehistan Kralı Jean Sobieski Emk
ve Boğdan'ı zaptetmek üzere harekete geçti, fakat Lehistan Ser­
darı Süleyman Paşa tarafından bozguna uğratıldı.
364{farihtc Türkler
G irit'in kaybından dolayı Osmanl ı'dan intikam al mak
için ç ırpınan Venedik Cumhuriyeti'nin de Kutsal H ıristiyan It­
tifakı'na girmesi üzerine Osmanlı Devleti bütün Batı cephele­
rinde savaşmak zorunda kald ı. Vencd ikl ilcr'c karsı Dalmaçya
cephesinde Bosna Beylerbeyi Mustafa Paşa büyük bir zafer ka­
zanıp, Venedik kara ordusunu imha etti, fakat denizde başarısız
kalındı ve Venedikliler Preveze, Koron ve Navarin'i zapteııilcr�
A vrupa Ilırafında Sobieski'nin Lehistan ordusu bir defa
daha bozguna uğratıld ı , fakat Avusturyalılar Uyvar'ı zapteLLiler
ve ertesi yıl tekrar Budin'i kuşattılar ( 1 686).
Budin Beylerbcyliği'nde bulunan Abdi Paşa, kalenin daha
evvelki k uşatmaya dayanmasından cesaretIenerek askerin ço­
ğ u n u sıla iznine gönderm işli . Çok kahramanca bir savunma
yapmakla birlikte bu hataşının kurbanı oldu. Budin, yetmişaltı
günlük bir savunmadan sonra düŞlÜ. Türk askeri sokak sokak
çarpışarak hepsi şehid d üşüneeye kadar kaleyi vermediler. Hatllı
Budin Paşa'sı Abdi Paşa bile elde kılıç çarpışarak öldüğü iç i n
cesedi ta n ın ı p bulunamad ı . N ice yıııar sonra Osmanlı Devleti
Macarlar'la an laşarak Abdi Paşa'nın şehid d ÜŞlÜğÜ yere, onun
için senbolik bir mezar yaptırd J . H ala yolu B udapqte'ye düşen
Türkler Kale'ye g idip bu m übarek şehid in makamını ziyfıret ede­
rek Fatiha okurlar.
B udin Türk ü l kes i n i n b i r nazlı gülü i d i . Onun kaybı
zaman y ü rek lerden ç ı kmayan m üthiş bir acıya yolaç t ı ,
Avusturyalılar şehri aldıktan sonra Türkler'in hepsini ö l dü rd ük ­
leri g i b i , Türk ler'e a i d bütün binaları y ı k tı l ar bÜlÜn eserleri or­
tadan kaldırd ı l ar. Ancak kendi lerinin de k u llandığı hamamlar
uzun
,
kaldı. B ugün B udapeştc'nin B uda tmafında Aslan Paşa va Sokul­
lu
Hamamları y üzelli yıllık Türk B udin'den boynu bükük kalan
birkaç eseri teşkil etmektedir. Fakat B udin'in Türk'ten kalma bir
incisi vardır ki, şimdi hakim bir tepede şehrin adeta mfınevi ko­
gibi durmakwdır: G ü l B aba . Bahçesinde hep güller ye­
tişen G ü l Baba Türbesi, B udin'in şanlı gazlieri n i n torunları tu­
rahndan bugün de başl ıca ziyfıret yerlerinden biridir. Gül Baba'
ya Macarlar b i le büyük bir saygı g ö s teri r l e r .
ruyucusu
Tarihte Türkler/365
B udin'in kaybından sonra Macaristan'daki Türk hakimi­
de, birkaç kale dışında, sona ermiş oluyordu. Kara M usı.afa
Paşa'nın yerine getirilen sardarlar arasında kudretli biri çıkma­
m ış, nihayet bunların ehl iyetsiz idareleri yüzünden asker isyan
ederek Bclgrad'dan ıstanbul'a yürümüştür. Asi ordu birlikleri Si­
livri'yc geldikleri zaman Sadrazam vekili Hızıl Mustafa Paşa
bütün vezirleri ve ulemayı Ayasofya'da toplayıp Padişah'ın taht­
lan indirilmesine ve bu s ureııe Kargaşalığın yauşlIrılmasına ka­
rar almıştır. Böylece Dördüncü Mehmed'in otuzdokuz yıllık pa­
dişahl ığı sona erm iş, yerine onun kardeşi ve SUllan İbrahi m
Han'ın oğullarından şehzfıde S üleyman getiri lmiştir ( 1 687).
yeti
ikinci Süleyman Han
ıkinci S üleyman 'ın ilk yılları m üthiş kargaşalıklar ve
iç inde geçti . ıstanbul'a gelen zorbabaşııarı şe­
hirde asfıyişi bozdukları gibi, devlet)şlerine karışmaktan da geri
d urmadılar. Bu arada MiıcarisLan ı.arafında Türk ordusu kalmadığı
için son Türk kaleleri de birer birer d üştü. Lehi sta n tarafında Kı­
rım Hanı Selim G iray'ın gayretieriyle Lehisı.an tecfıvüzlerinin
hepsi defedilip önemli zaferler kazanılıyordu. Fakat Avusturya
cephesin(l e Eston i-Belgrad Kalesi'nin de düşmesinden sonra AI­
man-Av sturya lmparatorluk ordusu B e lg rad 'a kadar gel d i , bir
aylık k uşatmad an sonra B elgrad işgfıl edildi.
Vened ik cephesinde Ç el eb i İbra h i m Paşa Eğriboz'da
önemli bir zafer kazandı. Bu arada Rusya da fırsattan faydalanıp
Kırım'ı ve belki İstanbul'u zapdetmek hulyilsıyla üçyüzbin k i­
ş i l i k bir ordu toplamıştı. Bunların ü zer in e gönderilen Kırım H a­
nı S elım G iray, Perekop'ta altı gün süren şiddetli bir savaştan
sonra Ruslar'ı bozup kaçırdI.
Avusturyalılar Belgrad'ı aldıktan sonra Morova boyunca
Niş üzerine yürümeye başlayınca İkinci S üleyman, hastalığına
rağmen ordunun başına geçip sefere çıktı. Memleketin her tara­
fında genel seferberl i k ilan edi ldi. Vezıriazamlık makamına
bozgun h aberl eri
�
366/farihtc Türkler
Fazıl Ahmed Paşa'nın küçük kardeşi .Fazıl M ustafa Paşa getiril­
di. Merzifonlu Kara M ustafa Paşa'dan beri tek kaabiyetli vezlri­
azam olan Fazı l Mustafa Paşa ilk iş olarak Avusturyalılar'ın
Rumeli'de çıkardıklan kargaşal ıkları önlemek üzere Kırım Ham
Seıım Giray'ı gönderdi. Avusturyalılar o sırada Arnavut ve
Sırplar'a krall ık vadederek bazılarını Osmanl ı aleyhine harekete
geçirmişlerd i . SeIlm Giray yıldırım gibi yetişip hepsini itaat
altına aldı. S onra dönüp Osmanlı ordusuna katıldı.
Fazıl M ustafa Paşa Edirne'den ordu başında hareket ede­
rek B elgrad'a doğru yürüdü. B u arada Orta Macar Kralı ve Os­
manlı taraftarı olan Tököli İmre'nin ü lkesi de Avusturya isti­
ıfısına uğramış, Tököli Türkler'den yard ı m istem işti . Silistre
Vaıısi Ahmed Paşa ona yardımla görevlendirildi. Erdel'e giren
Paşa, meşhur Avusturyalı General Heisler'i ve Avusturya taraf­
lısı Erdel Beyi'ni mağlub edip esır aldı, ama kendisi de şeh'id ol­
duğu için ordu geri döndü. Fazıl Mustafa Paşa ise Belgrad'ı ku­
şatıp sekiz gün içinde onbeşbin kadar Avusturyalı'yı kılıçtan
geçirerek şehri geri aldı
(1690).
1 69 1
İkinci Süleyman Han,
yılında Edirne'de öldü. Tahta
çıktığı zaman 45 yaşındaydı, fakat devlet işlerine bakamayacak
kadar hasta idi. B una rağmen büyük ıztıraplara katlanarak ord u­
nun başında Edirne'ye kadar giııi, aına Edirne'de yatağa düştü.
Ü ç buçuk senelik salıanaltnda Fazı l M ustafa Paşa'yı vezırifızarn
yapmak gibi büyük bir hizmeti olmuştur.
İkinci Ahmed Han
İkinci Ahmed, İkinci S ü l eyman'ın küçük kardeşi idi.
Onun tahta geçmesinden bir ay kadar sonra Vezıriazam Fazıl
Mustafa Paşa, ordunun başında Tuna'nın öte yakasına geçip B u­
din'j geri almak üzere Avusturya ordusuna karşı yürüdü. Tuna
ile Tisza ırmaklarının kavuştuğu yer yakınında Salankarnen de­
nilen mevkide Avusturya Prensi Lui'nin ordusuna hücum etti.
Avusturyalılar bozulup kaçarlarken ihLiyalSızhk eden Paşa, ön
saflaki asker sırasına girip hücuma kalktığı sırada alnından bir
Tarihte Türkler!367
kurşunla vurulup şehid oldu. Serdtmn ölüm haberi Osmanlı or­
dusunda bozguna yol açtıgı için Türkler beş altı bin kadar şehid
vererek bozgun hiHinde geri çekildiler.
Avusturyalılar bundan sonra Belgrad'ı tekrar kuşatmaya
kalktılarsa da başaramadılar. Türk Ordusu Belgrad'ı kurlardıktan
sonra yeniden ilerIeyip Petervaradin Kalesi'ni k uşattı, fakat
mevsimin bozuk gi unesi yüzünden geri dönüldü.
1 695 yılı Ş ubat ayında Piidişah Ikinci Ahmed vefat etıi.
Saltanau üç yıldan bi raz fazla süren Ikinci Ahmed çok kuvvetli
bir küILür almıştı; m usikişinas ve hattat idi. Fakat o da ağabe­
yisi İkinci S üleyman gibi hastalıklı idi.
İkinci Mustafa Han
Sultan ıkinci M ustafa , Dördüncü Mehmcd'in büyük oğ­
ludur. Tahta çıktığı zaman otuzbir yaşındaydı. Devleti içinde
bul unduğu buhrandan kurtarmak üzere gerektiğinde canını feda
cdeceğine yemin ederek işe başladı, ve hayli başarılı oldu.
S a ltanatının ilk günleri büyük bir zaferle açıldı. Beş ay­
dan beri Sakız Adası'nı işgal altında tutan Yenedik donanmasına
kiırş ı meşhur Türk denizcilcrinden Mezomorta H üseyin Paşa,
Sakız Boğazı yakınındaki Koyunadaları'nda büyük bir zafer ka­
zandı; düşman amira l i öldürüldü ve bütün gemileri Türkler
eline geçti, Sakız kurtarıldı (Şubat
1 695).
'�kinci Mustafa ayni yıl Osmanlı ordusunun başında se­
fere çık�p BcIgrad'a geld i. Avusturyalılar o sırada Türkler'in Ba­
nat eyfıletini ele geçirmek üzere Tamışvar Kalesi 'ne hücuma ha­
zırlanı yorlardı . B unun üzerine Padişah Tuna'yı geçip Tamışvar
yakın ında A vusturyalılar'ın e l indeki Lippa kales i n i fethetti;
Avusturyalılar'ın Tamışvar kuşatması için yaptıkları hazırlıklar
da Türkler'in eline geçti. Padişah oradan kalkıp Lugoş tarafında
bulunan Avusturya kumandanı Kont Veterani'nin üzerine yü­
rüdü. Padişah'ın bizzat silah kuşanıp katıldığı bu savaşta Vete­
rani ve Lihtenştayn Prensi öldürülüp orduları bozuldu. Lugoş
368/farihıe Türkler
ve Şebeş kaleleri alındı. Mevsim ilerledigi için Padişah Istan­
bul'a döndü.
Venedik cephesinde Mezomorta Hüseyin Paşa ayni yıl
Sakı z ı n güneyindeki Zeytinburnu'nda Venedikliler'i ikinci defa
feci bir mağlubiyete uğratıp kaçırdı.
'
Rus Çarı Deli Petro, büyük bir ordu ile Azak Kalesi'ni
kuşattı. Üzerine gönderilen Kefe Beylerbeyi M urtaza Paşa ile
K ınm şehzadesi Kaplan G iray Rus ordusundan otuzbin kişiyi
kılıçtan geçirerek Azak'ı kurtardılar. Fakat Petro ertesi yıl tekrar
yüzbin kişilik bir ordu ile Azak'a hücum edip kaleyi ald ı . O
sırada Pfıdişah Avusturya cephesinde bulunuyordu. Tamışvar'ı
kuşatan Avusturya ordusunun kumandanı meşhur Frederik Au­
gust'a karşı OlaŞ civarında verilen şiddetli savaşta veziriflZam EI­
mas M ehmed Paşa'nın onikibin serdengeçti ile yaptığı m üt-hiş
bir hücum sonunda Avusturya ordusu bozuldu. Tamışvar kur­
tanıdığı gibi , bazı düşman palangaları ele geçirildi . Fakat ertesi
yıl ( 1 697) Zenta'da Türk ordusu Tisza nchrini ge�erken ordunun
büyük bir kısmı karşıya geçtikten sonra geri kalanı köp-rünün
yıkılması dolayısiyle geçememiş, Avusturyalılar'ın hücu-muyla
yedi sekiz bin asker ve bu arada veziriazam Elmas Mehmed Paşa
şehıd düşmüştü.
1 698 yıl ında bazı devletlerin aracıl ığıyla barış görüşme­
leri başladı ve nihayet 1 699 yıl ında Kar10fça Anlaşması imza­
landı. Macaristan ve Erdcl Avusturya'ya veri ldi, Tamışvar ilc S i­
rem Türk tarafına kaldı. Mora ve Dalmaçya VenedikliIcr'e, Uk­
rayna ve Podolya da Lehistan'a da veri ldi. Halbuki devlet bu sa­
vaşta Vened ikliler'e de, Lehi stan'a da yenilmiş değil di. Türk
Devleti 'nin Karlofça Anlaşması'nı niçin bu şartlarla kabul ettiği
henüz tam manasıyla aydınlığa kavuşmuş değildir.
Böylece 1 683'te başlay ıp onbeş yıl devam etmiş olan bir
savaş sona erdi. Bu onbeş yıl boyunca Türk Devleti Alman lm­
paraıorluğu'na, Venedik Cumhuriyeti'ne, Lehistan Krallığı'na ve
Rus Çarlığı'na karşı dört cephede harbetti. Esasen Osmanlı'-nın
Hıristiyanlar'la yapıığı m ücfıdelelerde hiç teke tck savaş ol­
mamış, her zaman karşımıza bir Haçlı ittifakı çıkmıştır.
Tarihte Türkler/369
Karlofça Anlaşması bize pek çok şey kaybettirdi . Fakat
Viyana bozgununda birinci derecede rolü bulunan Lehistan, bize
karşı bunca düşman siyasetinden sonra kendi dostları tarafından
büyük bir ihanete ugradı ve kısa zamanda ortadan silindi, o ka­
dar ki, Türkler'den başka onların acısını paylaşan da olmadı.
Macaristan'a gelince, bu ülkeye kurtarıcı gibi giren A vustur­
yalılar kısa zamanda m üthiş bir Alman boyundurugu kurdular.
B u boyunduruğa karşı ayaklanan Macar milliyetçileri yine sı­
�ınacak yer olarak Türk Devletini buldular.
B undan bir yıl sonra da Rusya i le bir anlaşma yapıldı.
Ruslar'ın zaptettigi Aza!< onlarda kalmak ve.Rus devletinin var­
lığı Osmanlılar tarafından tanınmak şartıyla iki taraf anlaşmayı
imzaladı. Ruslar her yıl Kırım Hanlığı'na ödedikleri haracı bun­
dan böyle vermeyecekler, fakat Kazaklar'ın Karadeniz'e inmesi
de yasak olacaktı.
1 703 yılında İstanbul'da çıkan bir ayaklanma sonunda
Edirne'ye kadar giden isyancılar Sultan Mustafa'nın tahttan indi­
rilmesir.c sebep oldular. Bu hfldisede en önemli sebeplerden biri,
Padişah'ın hocası ve Şeyhülislam olan Feyzullah Efendi'nin
büyük bir siyası güç kazanması, ayni zamanda kendi ailesinin
fertlerini kaanun ve geleneğe aykırı olarak çok öneml i mevki­
Iere geçirmiş olmasıdır. Feyzullah E fendi vezırlerin tayin ve
azlinde de söz sahibi olduğu için, kendi mevkiinden veya ca­
nından k��rkan birçok devleL adamları bu hadisenin gerisinde rol
oynamışl�dır.
Tarihimizde "Edirne Vak'ası " denilen bu olayda
i
isyancı zorbalar kendi hakimiyetierini sürdürmek için İkinci
Ahmed'in çocuk yaştaki oğlu Şehzade İbrahim'i padişah yap­
maya çalışularsa da, sonradan veziriazam olacak olan Baltacı
Mehmed Ağa'nın büyük gayretleri sonunda Üçüncü Ahmed tah­
ta geçirildi.
370/farihıe Türkler
Üçüncü Ahmed Han
Üçüncü Ahmed, Sultan Ikinci Mustafa'nın kardeşiydi. İyi
bir tahsil görmüştü, fakat askerlikten anlamıyordu. Tahta ge­
çince ilk iş olarak Edirne vak'asını çıkaran eşkıya takımını te­
mizledi. Kendisinin pMişah olmasında çok h izmeti geçen Bal­
tacı Mehmed Paşa'yı da sadrıazam yaptı.
Karlofça Anlaşması yeni imzalanmış olduğu için, devlet
bir müddet barış içinde ya�adı. Fakat sonra umulmadık bir sava­
şın içine düşüldü. Isveç Kralı Onikinci Şarl arka arkaya kazan­
dığı zaferlerle Avrupa içlerine sarkmış, Lchistan'ı ele geçirmiş,
Rusya ile çatışmış ve Petro'yu yenmiştİ. Fakat bir defa Ruslar'­
la ihtiyatsızca girdiği bir savaşta yeniIdi ve son anda kaçarak
Türk topraklarına sığmdl. Ruslar, Kral'ın Türk topraklarından
dışarı çıkarılmasını, onunla birlikte sığınan Ukrayna Kazakları
hatmanı Mazeppa'nın da kendilerine teslim edilmesini istediler.
İstanbul hükumeti bir müddettir Ruslar'a verilen tfıvizleri geri
almak için fırsat bekliyordu. Ruslar'ın davranışı barışın çiğnen­
mesi olarak yorumlandı ve 1 7 1 1 Temmuzu'nda Türk Ordusu
Vezıriazam Baltacı Mehmed Paşa'nın kumandası altında Rusya
seferine çıktı.
Baltacı Mehmed Paşa, Çar Petro'nun ordusunu Prut'ta
kıstırdı ve etrafını çevirdi. Asıl niyyeti bu orduyu orada hücum­
la imha etmekıi. Fakat yeniçerilerin isteksizliği yüzünden ciddı
bir taarruz yapamadı. Bu arada Çar'ın metresi Birinci Katerina,
bazı adamları vasıtasıyla çok değerli mücevherler ve eşya top­
layıp Türk tarafına göndererek onları barışa ikna etmeye çalıştı.
Rc1sülküttab ile Sadaret Kethudası bu hediyeleri aldıktan sonra,
Baltacı'yı savaştan vazgeçirmeye çalıştılar. Paşa yine de orduyu
hücuma kaldırmayı denediyse de başarılı olamadı. Bu yüzden iki
taraf arasında anlaşma yapıldı; Rusya'nın Lchistan ve Ukrayna
işlerine karışmaması, elinde tuttuğu Azak Kalesi'ni de Türkler'e
bırakması karar altına alındı.
B altacı'nın muhalifleri onun Rus ordusunu imha etme
imkanı varken rüşvet alarak barış yaptığını öne sürüp, en so­
nunda onu azlettirdiler. Maamafih Reısülkütıab'la Sadaret Ket­
hüdası'nın rüşvet aldıkları sonradan anlaşılarak bunlar idiim edil­
di.
Tarihte Türkler/37
Ruslar buna rağmen anlaşma hükümlerini yerine getir­
mekte gcciki yorlardı. Yeni Sadnazam Damad Ali Paşa tekmr se­
[ere çıkacağını bildirince bu defa boyun eğdiler.
Ali Paşa çok atılgan, kaabiliyetli, hırslı bir vezırifizam­
dı. Mora üzerine bir sefer açtı ve ordunun başına geçerek Kar­
lo[ça Anlaşmasi'yle Venedik eline geçmiş bulunan bütün kalele­
ri birer birer fetheııi. Venedikliler bir daha bellerini doğrulLup
buralara tecavüz edemediler.
Alman İmparatorluğu, Karlofça Anlaşması'na kendileri­
nin kefil olduğunu, yani Venedik'ten alınan yerler iade edilme­
dikçe kendilerinin de barışı tanımayacağını bildirdi. B unun üze­
rine Türk Devleti Alman-Avusturya İmparatorluğu ile savaş va­
ziyetine girdi. Ali Paşa ord unun başında Belgrad'dan çıkarak
düşmanı Karlofça yakınlarında Petervaradin'de karşıladı. Savaşın
en kızgın zamanında Paşa askere cesfıret vermek için el inde kılıç
ön sara atılınca, bir kurşun la alnından vuruldu ve şehid oldu.
Onun ölüm haberi ordu içinde yayılınca bozgun başladı. B u
bozgundan sonra Avusturya Başkumandanı Prens Öjen, önce
Tamışvar Kalesi'ni, sonra Bclgrad'ı zaptetti.
1 7 1 8'de imzalanan Pasarofça Anlaşması'yla, Belgrad ve
Semend ire Avusturya'da kalmak üzere Sava Nehri sınır kesildi.
Fakat Türkler Venediklcr'in Karlofça ile aldığı yerleri tekrar ka­
zandılar.
Pasaro[ça Barışı'ndan sonra Türkiye'de yeni bir devir, ye­
ni bir haY t başladı. 1 7 1 8'den 1 730'a kadar uzayan bu devreye
Türkler ço� sonraları "Liile Devri" adını takmışlardır. B u adın
sebebi, o zh manda Hile düşkünlüğünün modayı da aşıp bir çeşit
çılgınl ık haline gelmesidir. Fakat Ulle Devri'nin esas karakteri
dışarıda ve içeride bir barış ve sükunet devresi olması, uzun sa­
vaşlardan bıkkı nlık getiren Türk halkının, özellikle İstanbul'da
kibar yaşayışa, san'at ve edebiyata, hatta Avrupa modasına ka­
pılarak çok değişik bir hayat yaşamasıdır.
Ltıle Devri'nin iki Simfısı, Sultan Üçüncü Ahmed i le
Sadrıfızam Nevşehirli Dfımfıd İbrahim Paşa'dır. Bunların ikisi sa­
vaştan ziyade barış adamı olup devletin önce iç düzenlemelere
ihtiyacı bulunduğunu düşünen kimselerdi . Avrupa'cia olup-bi-
fı
372!Tarihte Türkler
tenIeri özeııilde kültür ve medeniyet bakımından yakından ta­
kip ettiler. B u ilginin en büyük eseri Türkiye'ye matbaanın ge­
tirilmesi olmuştur. Matbaa ile bir yandan büyük ilim ve kültür
eserleri çok sayıda basılıp dağıtılırken, bir yandan padişah ve
sadrıazam İstanbul'daki ilim , kÜllÜr ve san'at çevrelerini yakın­
dan desteklemek suretiyle bu sahalarda büyük bir canlılık uyan­
dırdılar. Ş iirde Nedim, musikide Ebubekir Ağa zirveyi teşkil
etmek üzere, edebiyat ve san 'at kalabalık çevreleri içine alacak
bir canlılık gösterdi. Bilhassa Kağıdhane bölgesinde inşa edilen
köşkler, bahçeler İstanbul halkının kadınlı erkekli buralara dol. masına ve her köşeden şiir ve musiki nağmeleri gelmesine yol
açmıştı. Türk üslubunda o zamana kadar büyüklük ve asalet
hakimken, o devirde her şeyde incelik ve zarfıfet önde gelmeye
başladı.
Gerçi bu devirde de savaş bulutları ufuktan hiç eksik ol­
madı, ama bu defaki savaş İstanbul'u o hayattan kolay kolay
uzaklaştıracak cinsten değildi. İran'da Safevi hakimiyeti son
günlerini yaşıyordu. İran'a tabi olan Dağıstan, 1722'de Türk
himayesine girmek istedi ve himaye altına alındı. İstanbul hü­
kumetinin bu isteği kabuı etmesinin asıl sebebi, Karadeniz'de
kaybettiği hiikimiyeti Hazar Denizi'nde sağlamak ve Kafkasya'­
yı tehdıd etmeye çalışan Rusya'ya engel olmaktı. Rusya, İran'­
ın buhranından faydalanıp Kafkasya'yı ele geçirmek üzereydi.
İstanbul hükumeti Türkiye'nin hudud valilerine emir göndere­
rek ellerindeki kuvvetle harekete geçmelerini bildirdi. Böylece
ı 723 yılından başlayarak G ürcistan, G üney Azerbaycan, Lu­
ristan, Erdelan , Ki rınanşah ve Hemedan ele geçirildi . 1 72S'te
Türk ordusu Tebriz'e girdi; Gencc, Revan (Erivan) ve Nahcivan
işgfıl edildi. ı 727'de İran Şahı bir anlaşma ilc bütün bu toprak­
ları Osmanlı Devleti'ne bıraktı.
Fakat sonraları işler hep böyle gitmedi. Afşar boyu
Türkleri'nden Nadir Han , İran'da habmiyeti de geçirdi ve tekrar
İran birliğini kurmaya başladı. Türk ırkının yetiştirdiği en bü­
yük asker ve devlet adamlarından biri olan Nadir Şah, 1 730 yı­
lında Osmanlı elindeki bazı önemli İran eyaletlerini geri
aldı.
Tarihte Türkler!373
İ ran'da tersine dönen durum İstanbul'da Damad İ brahim
Paşa d üşmanları
için
fırsat sağlamıştı. Nadir Şah'm u fac ık
ço­
cukları bile şişlere geçirdiği, bütün bu felaketler karşısında hü­
kumetin uyuduğu dedikoduları yayılmaya başladı.
S onunda İbrahim Paşa ve Padişah bütün bu dedikodula­
nn önünü almak üzere bizzat sefere çıkmaya karar verdiler. Üs­
Padişah tuğları dikildi. Fakat işler sürüncemede kaldığı
gibi, askerde de pek istek görülmüyordu. Bir gün Patrona Halil
kücbr'a
adlı bir kabadayı, etrafında topladığı otuz-kırk kadar adamla bay­
rak kaldırıp "Davamız vardır" diye çarşıyı dolaşmaya başladı.
H ükumeLİn muhalifleri ya bu kalabalığa doğrudan doğruya ka­
uldılar, ya da onu desteklediler. Böylece isyancı kalabalığı git­
gide büyüdü. Üsküdar'daki ordugah tan asiler üzerine gönderilen
yeniçeriler sağa-sola sıvıştılar. Etra[ Patrona Halil'in adamlarına
kalmıştı. Bunlar Padişah'tan bazı ileri gelen devlet adamlarının
kendilerine verilmesini istediler. Listede İbrahim Paşa da vardı.
Üçüncü Ahmed en sonunda sevgili sadrıflZamının idamına razı
oldu. Fakat zorbaların isteklerinin sonu gelmeyeceğini , kendisi­
nin de tah tta n ayrıl masını isteyeceklerini bildiği için, kendi
cli yle yeğeni Şehzade Mahmud'u tahta geçirdi, kendisi de emek­
li bir padişah olarak köşesine çekildi.
İ syancılar ayak takımının İstanbul'daki zengin ve süsl ü
hayata olan kıskançlıklarını kabartarak onları kendi yanlarına
toplamışlardı. Serseriler alayının i lk işi Kağıdhane'deki köşkleri
ve bahçeleri yıkıp ortadan kaldırmak oldu. Sonra birtakım dev­
let görevlerini kendi aralarında paylaşmaya veya burıları para ilc
şuna buna satmaya kalktılar. Fakat devletin böyle iki-buçuk
scrscriye t,6slim olması elbcııe beklenemezdi. Bir gün Patrona
Halil sarabra çağrıldı ve hemen öldürüldü, ardından bütün ayak­
daşları birer-ikişer topl anı p tem iz len di ler.
Üçüncü Ah med tahııan ayrıldıktan sonra altı yıl kadar
yaş ad ı . Türk tarihinde yeni bir devri - İ brahim Paşa ile birlikte­
açmış olan bu kültürlü, ince zevkli, yenilikçi padişahın en bü­
yük eseri herhalde m atbaa olmuştur. Önceleri kitapl arı el yazı­
sıyla yazıp çoğaılan ve bununla geçinen binlerce hattat, mat­
baanın kendi gcçim yollarını Ukadığını
söyleyerek protesto
yü-
374!Tarihte Türkler
rüyüşleri yaptılar, ama Patrona lsyanında bile matbaaya doku­
nulmadı. Üçüncü Ahmed ilim ve san'at adamlarını da hep koru­
muş, zamanında birçok büyük kaabiliyetin gelişip şöhret bul­
masına yol açmıştı. B üyük şairlerim izden Nabi ve Nedim, onun
devrinde yaşamışlardır.
Lale Devri, devletin hayatında iki kftbus arasında geçen
tatlı bir rüya gibi geçti. Onun geçici güzelligi herhalde Nedim'­
in şu iki mısraında en güzel ifadesini bulmuştur:
Bir nım neş'e say bu cihanın baharını
Bir sagar-ı keşıdeye tut laleıeirını
Birinci Mahmud Han
B irinci Mahmud , salı.anatının ilk yıllarında iç işlerini
düzeltmekle uğraştl. Fakat çok zaman geçmeden Ruslar'ın Azak
Kalesi'ni işgal etmeleri üzerine savaş çıktı. ı 736 yılı Hazira­
nı'nda Sadrazam Silahdar Mehmed Paşa, Osmanlı ordusunun
başında Rusya seferine çıktı. Ruslar o wihlerde Petro'nun ön­
derliğinde başlayan büyük bir batılılaşma hareketi içindeydiler;
devletin bütün kurumlarını batılı -özellikle Alman- usuııere
göre düzenliyorlar, birçok mevkilerde Alman IJzmanlar kulIa­
nıyorJardı. İşte bunlardan biri olan Mareşal Münih, Rus Ordusu
başkumandanı olarak Kırım'ı istila etti ve pekçok ı.ahribfıta se­
bep oldu. İstanbul Hükumeti Kırım Hanı'nı bu hadisede kusurlu
bulup azletti , yerine tayin edilen Han, ord usunu toplayarak
Ruslar'ı Kırım'dan attı ve büyük zayiat verdird i . Bu hadiseden
sonra Rusya'nın müttefiki olan Alman İmparatorluğu da bize
savaş açtı. ELlaıc, Boğdan, Bosna ve Niş'e Alman orduları girdi­
ler. Fakat Ruslar gibi Almanlar da Türkler'e yeniIdi. Bosna Va­
lisi Hekimoğlu Ali Paşa Bo'sna'yı Almanlar'dan temizledikten
sonra Niş'i de geri aldı. Vidin Vfilisi Miz Mehmed Paşa da Ef­
lak ve Boğdan tarafındaki Alman ordularını oralardan sürüp Çı­
kardı. Ruslar bir ara büyük bir ordu ile gelip Özü Kalesi'ni al-
Tarihte Türklcr/375
dıysa da Türk ordusu yaklaşınca kaleyi yıkıp kaçmak zorunda
kaldı.
Osmanlı ord ularının hem Rusya'yı, hem Avusturya'yı
arka arkaya yenmesi Avrupa'da büyük bir telaş uyandırdı. Üs­
telik Türkler kuvvetlerinin önemli bir kısmını da Iran sınırında
tutmak zorunda kalmışlar, geri kalanı ilc iki büyük devleti yen­
mişlerdi. Barışa geçilmeden Hekimogıu Ali Paşa ile lvaz Meh­
med Paşa yirmiiki yıldır düşman elinde bulunan Belgrad'ı ku­
şattılar. Osmanlı askerinin hücumuna dayanamayan Almanlar,
şehri teslim eunek zorunda kaldı. Türkler Belgrad'ı düşürmeden
evvel Semendire civarında yüzbin kişilik bir Alman ordusunu
yenmişlcr, onbinden fazla ölü veren Alman ordusu, birçok de­
ğerl i generaIlerini de savaş meydanında bırakarak çekilm işti.
1 73 9 y ı l ı nda maglub Almanya, İng i ltere ve Fra n sa ' y ı
aracı koyarak barış i stedi. Onlarla yapılan Belgrad Muahede­
si 'nde Rusya ilc de anlaşıldı. Almanya, Pasarofça ile kazandığı
bütün Türk topraklarını -Tamışvar hariç- geri verd i. Ruslar da
Anık Kalesi' ni yıkıp çekilecekler, Karadeniz'e inemeyeceklerdi.
Iran ceph es inde B irinci Mahmud'un ilk yılında Türkler ·
Afşarlı Nfidir H a n'ı yenmişler ve K u zey A zerbayc a n ile Dağıs­
tan eyaletlerini almışlardı. Fakat Nadir mm 1 732'de verdigi bu
yerleri geri almak için ertesi yıl anlaşmayı bozdu. Kendisi o
s ı rada tran şahı değildi, başkumandandı. Çocuk yaştaki son Sa­
[evı h ük ümdarı adına I ran ı idare ediyordu. Kaybeııiği yerlere
karşılık olmak üzere Bağdad'ı al maya kalktı. Bağdad'ı sekiz ay
kuşattığı halde alamadı, o sırada üzerine gelen Erzurum VfiIlsi
Topal Osman Paşa Iran ordusunu perışan edince Nadir Hfm ya­
ralı olarak canını zor k urtardı. Fakalsonradan Safeviler'i ortadan
kaldırıp yerine Afşar h ancdan ı nı geçireri Nadir Şah, Topal Os­
man Paşa'yı hasta yatağı nda yatarken baskın yapıp öldürdükten
sonra, Vezir Abdullah Paşa'yı da yenip şehıd edince, Osmanlı
elindek i bütün eski eyaletlerini geri aldı. Kasrışirin Anlaşma­
sı'nın sınırları esas olmak üzere yeniden barış yapıldı.
A fşarlı Nadir Şah, Timur gibi cihan dev leti kurmak iste­
yen gayet hırslı bir hükümdardı, bu iş için gereken meziyetlerin
pekçoğu da kendisinde vardı. Fakat kendisini Osmanlı'ya denk
'
376/farihte Türkler
saymak gibi bir hata.ya düştü. 1 743 yılında tekrar Bağdad tara­
fına saldırdı. Musul'u kuşattı. On gün kuşatmadan sonra bir Os­
manlı veziri ile bir beylerbeyinin karşısında geri çekilip gitmek
zorunda kaldı. Oradan kalkıp Kars'ı kuşattı, iki ay uğraştıktan
sonra Hacı Ahmed Paşa'nın karşısında yüzgeri etti. 1746'da ba­
nş yapılarak eski hududlara dönüldü.
Osmanlı Devleti böylece 1 7 36-39 arasında dünyanın üç
büyük devletiyle üç cephede çarpışmış, ikisini yenmiş, biriyle
başabaş kalmıştı. İran savaşlarında iki tarafın da üstünlük gös­
teremeyişinin başlıca sebebIerinden biri, İran'ın başında Nadir
Han gibi büyük bir Türk kumarıdanın bulunuşu, ıran ordusunun
ise Afşar Türkmenleri'nden meydana gelmiş olmasıdır.
S ultan Mahmud Han ı 754 yılında vefat eııi. 59 yaşın­
daydı, yirmibeş yıldır Osmanlı tahtında oturuyordu. Son derece
kültürlü, yumuşak huylu, iyi bir devlet adam ı, şair ve bestekar
olan Padişahın çocuğu olmamıştı. "Iki şeye doymadım, biri
evlad, biri mehlab" dediği söylenir. Zamanında devlet kendine
yeniden çeki düzen vermiş, zannedildiği gibi kudretini kaybet­
mediğini bütün cihfma isbiit etmiştir.
Üçüncü Osman Han
Üçüncü Osman, 1 754 yılında ağabeyi Mahmud Han'ın
yerine padişah oldu. O sırada ellialtı yaşındaydı.
Üçüncü Osman'ın saltanatı ancak üç yıl sürdü. Bu üç yıl
içinde daha önce yapı lan barış anlaşmaları dolayısiyle devlet hu/
zur içinde yaşadı. Ancak ıstanbul'da çıkan büyük bir yangın
pekçok medeniyet ve kültür eserinin ortadan kalkmasına yol
açtı. Üçüncü Osman İstanbul'u yeniden imar ettiği gibi, ağabe­
yisinin yaptırdığı Nuruosmaniye Cam ii'ni tamamlatarak ibildete
açmıştır. Onun devrindeki en müsbet işlerd�n biri de, Türk ede­
biyatının en önemli şairlerinden biri olan büyük devlet adamı
Koca Ragıb Paşa'nın sadrıazam yapılması olmuştur.
Tarihte Türklcr/377
Üçüncü Osman Han ı 757 yılında veıat etti. Onun da ço­
cugu olmamıştı. Yerine Sultan Üçüncü Ahmed'in ogullarından
Şehzade Mustafa tahta geçti.
Üçüncü Mustafa Han
Üçüncü M ustafa padişah oldugu zaman kırkbir yaşın­
daydı. S al tanatın ın i l k on yılı barış içinde geçti, bu müddet
içinde Sultan Mustafa devletin bozulan birçok müesseselerini
düzeltmek üzere çok gayret sarfetti. Kara ve deniz mühendis
mektepleri onun zamanında kurulmuştur. S ultan Mustafa ayrıca
bu d üzenlemeler için Av ru pa'dan uzmanlar da getirtmişti. Fakat
uzun ve yı
' ueı savaşlar yüzünden bütün bu gayretlcr fazla bir
netice verıTIed ' Devlet bütün gücünü kendini korumaya sarfet­
mek zorunda ka dı.
i
1 76S'd
6 başlayıp
altı yıl süren Rus savaşı Osman l ı ta­
rihinde bir dönüm noktası sayılır. Ruslar o tarihte Lehistan'ı ele
geçirmeye başlamışlar, kendilerine karşı çıkan Leh (Po lony a)
m i l l i yetçilerinin çoğunu öldürmüşler, kaçanları Iii k ip etmek
üzere de Türk sınırlarından içeri girerek hem Leh istanlı , hem
Türk pekçok kimsenin ölüm üne sebep o l m uşla rd ı Lehistan'ın
.
Rusya'ya geç mes i Osmanlı hakim i ye tine büyük bir darbe indi­
recekti.
Ruslar Lehistan'ın ki lidi durumunda bulunan Hotin Kale­
si'ne saldırdılar. Burada az m iktarda, çoğu başıbozuk olan Türk
askeri, Kahraman Paşa'nın kumandası altında Rus ordusuna ka­
leyi vermediği gibi, h ücum ederek Ruslar'ı büyük bir bozguna
uğrattılar. B i rkaç ay sonra Ruslar toparlanıp tekrar geldiler, bu
defa daha ağır kayıplarla geri çekilmek zorunda kaldılar. Fakat
Vezıriazam ve Serdfır-ı Ekrem Mehmed Emın Paşa'n ı n beceri k­
sizliği y üzünden Hotin'in boşaltılması üzerine Ruslar sonradan
boş kaleyi i şgal etti l er
.
378/farihle Türkler
Ertesi yıl Baltık Denizi'ndeki donanmalarım Cebelit.arık
yoluyla Akdeniz'e geçiren R uslar, Mora'nın Rum halkını da
yanlarına almak suretiyle bazı Mora limanlarını işgaıe başla�
dılar. Rus donanması İngilizler tarafından kurulmuştu ve İngiliz
uzmanlann idaresinde çalışan modern bir donanma idi. B una
raltmen Türkler karadan gönderdikleri askerlerl� asİ Rumlar'ı te­
mizledikleri gibi, kalelerin hepsini geri aldılar. Bundan sonra
denizde çarpışmalar başladı. Türk donanması, özellikle Cezayirli
Gazİ Hasan Bey'in büyük gayretleri sayesinde İngiliz idaresi nde­
ki Rus donanmasını iki defa bozdu. Savaşta Türkler'le başa çı­
kamayacaklarım anlayan Ruslar, başka bir yol denediler Türk
donanması Çeşme'de demirlenmişken kendilerine sıltınıyor gibi
gelen iki düşman gemisinin birdenbire Türk gemilerine kundak
ateşleri atması üzerine, zaten limanda yanyana bulunan Türk ge­
m ileri ateş alarak havaya uçtu. Asker ve kumandanlar gü çl ük le
kurtuldular. Böylece
"Çeşme Fadası
" Türk donanmasının mah­
volmasma sebep olmuş, denizdeki üstünlük Ruslar'a geçmişti.
Buna ra ğ men Rus donanması kuşattığı hiçbir yeri al a mad ı .
Ruslar kara savaşlarında Türkler'i bozarak Tuna'nm ku­
zey yalılarmı işgal etti l e r . Daha sonra ( 1 77 1 ) Kırım'ı işgal et­
mek üzere bir taktik kuııandılar. Ruslar'm bugün de ellerine ge­
çirmek i stedikleri ülkelerde uyguladıkları bu takti ğe göre, K ırım
Ru sl ar' ı n ya rd ı m ı y la Osmanlı lar'dan ayrılıp bağı m sı z bir devlet
ol acakt ı . Aynen bu gün kullandıkları
"tam bagımsızlık" sloganı
ile o gün de gaafıl Kırım beylerini avladılar. Kırım aSİlzadeleri
kendilerini Cengiz Han'm soyu olarak bildikleri için, başka bir
hanedanın emri altında bulunmak onlara ağır geliyordu; haıili bu
yüzden Murad Gimy, Osmanlı Türkler'ine ihanet ederek Vi yana
bozgununa sebep olmuştu. Bu sefer de Osmanlı ordusu gelme­
den Kınm'ı Ruslar'a tesıım ettiler. Ruslar Kırım'a girince, on la­
n i ste m eyen K ırıml ılar aileleriyle birlikte Osmanlı ülkesine
göçtü. Ruslar oradan Tuna'nın güneyine sarkıp B ulgaristan'a ka­
dar ilerlemek istedilerse de Özü Muhafızı Ali Paşa'nın kuvvetli
savunması karşısında birşey yapamadılar.
Ruslar daha fazla ilcrleyemeyeceklerini görünce banş is­
tediler, bazı Avrupa devletleri de savaşın sona ennesini istiyor-
Tarihıe Türkler/379
lardı. Fakat Rus teklifleri kabUl edilir cinsten şeyler olmadıgı
için geri çevrildi ve askeri harekat devam etti. Ruslar'ın Silistre
ve V ama'yı almak üzere sevkettikleri ordular Türkler tarafından
birkaç defa şiddetle bozguna ugratıldı.
Ruslar eski yerlerine geri çekilmek zorunda kalmışlardı,
ama bu savunma Türkler'e çok pahalıya mal oldu. Rus orduları
girdikleri her yerde Türk halkını kadın, erkek, çocuk demeden
toptan öldürüyorlardı; bir şehirde, Ruslar girdi�i zaman kaçama­
yan kimse kalmışsa Ruslar girince artık orada bir tck Türk
nüfUs bulunamıyordu. Nitekim bu Rus vahşeti yüzünden şehir­
lerin savunmasına kadın ve çocuklar da aynı hırsla katılmışlar
ve bu yüzden Türk askeri daha büyük bir savunma gücü - ka­
z�:1mıştl. B ütün dünya tarihçileri, Ruslar'ın Karadeniz sahil ka­
sabalarında ve B ulgaristan şehirlerinde yaptığı zul mün ve gad­
darlığın, tarihin hiçbir devrinde hiçbir millet tarafından yapılma­
dığını söylerler. Kadınları kannlarında çocukları olabilir diye
karından süngüleyerek öldürüyorlar, herkesi tck tek öldüreme­
yince camilere kapatarak ateşe veriyorlardı.
1 774 yılında Kaynarca Barışı yapıldı. B una göre Kırım
bağımsız old u, ancak Kırım'da Rus işgfıli devam ediyordu. Kı­
nmlılar'm Osmanlı Sultanı'na "Islam llalifesi" olarak. bağlılık­
ları devam edecckti. Rusya Eflak vc Boğdan'dan (Romanya) çe­
kildi, Karadeniz'dc Azak limanı dahil, bazı yerleri alarak. Karade­
niz'c çıkma imkanını kazandı.
Osmanlı Dcvlcti tarihinde ilk dcfa Ruslar'ı yenememiş,
hatta onlara toprak kaptırmıştı. B undan sonra artık Rus ilerle­
mesi ve Osmanlı gerilemesi devam edecekti. B u yüzden Kaynar­
ca Barışı'nın yapıldığı 1 774 tarihi, Osmanlı tarihinde gerileme
ve dağılma devrinin başlangıcı olmuştur.
Sultan Üçüncü Mustafa Han, bu savaşın acılarına daya­
namayarak 1 774 yılında üzüntüsünden öldü. 57 yaşındaydı. Ye­
rine kardeşi Abdülhamid Han, Türk Padişahı oldu.
380ffarihte Türkler
Birinci Abdülhamid Han
Üçüncü Ahmed'in ogıu ve Üçüncü Mustafa'nın kardeşi
olan B irinci Abdülhamid Han, padişah oldugu zaman kırkdokuz
yaşındaydı.
Birinci Abdülhamid'in saltanatınm ilk yılında !ran'a ha­
kim olan Kürd asıllı Zend hanedam, Osmanlılar'm Irak toprak­
larına saldırıp, devleti o tarafta dört yıl kadar meşgul etmişse de,
Musul Beylerbeyi Hasan Paşa'mn ardı ardına iki muharebede
ıran ordusunu bozması üzerine çekip gittiler.
Asıl dertlcr Rusya sınırında idi. Ruslar 1 779 yılındaki
Aynalı-kavak Anlaşması ile Kırım'a han tayini hakkını da Os­
manlılar'dan aldılar. B undan sonra Kırım'a Ruslar'ın desteklediği
Şahin G iray, han oldu. R us saraymın gelenekleri içinde yetişen
ve Kırım'da kllık-kıyMete kadar herşeyi Ruslar'ınkine benzet­
rnek isteyen bu dejenere Han, o kadar haydin olduğu Ruslar ta­
rafından bir gün kov'uldu ve Rusya, Kırım'ı ilhfık ettiğini res­
men iW.n etti ( 1 783). Böylece üçyüzelli yıllık bir Türk Devleti,
m illi ş u urunu kaybederek düşmanın hem maddı, hem manevı
esiri ölmuş birinin elinde son gününü tamamladı. Şahin Giray'­
m balolar tertipleyip kadeh kaldumaları kend isini de kurtarama­
mıştı. Sonradan Türkiye'ye kaçan bu hain, Rodos'a sürüldükten
sonra başı vurulmak suretiyle hakettiği cezayı buldu.
Ruslar'ın Karadeniz'e donanına indirmeye kalkışmaları ve
geçen savaşta alamadıkları Özü ve Hotin kalelerine göz dikme­
leri üzerine, 1 787 yılında tekrar iki taraf savaş haline girdi.
Türkler b u savaşın hazırlıkları içindeyken, Almanya ımparator­
luğu da Ruslar'ın m üttefiki olarak Osmanlı'ya karşı savaş ilan
etti. Iki cephede iki büyük devlete karşı savaş m ak zorunda kalan
Türkler, önce Almanlar'ı safdışı edip, sonra Ruslar'la çarpışma­
yı denediler. Belgrad'ı almak üzere harekete geçen Alman-Avus­
turya ımparatoru, Koca Yusuf Paşa kumandasındaki Türk ordu­
sunun yaklaştığını görünce Transilvanya tarafına çekildi. Yusuf
Paşa, Alman ordusunu takip ederek Güney Transilvanya'da Şe­
beş'te bunlara karşı büyük bir zafer kazandı. Böylece Alman
mes'elesi şimdilik bitmiş oldu. Fakat bu arada Ruslar Türkler'in
Tarihte Türkler/381
Kuzey Karadeniz salıilindeki Özü Kalesi'ni, arkasından Odesa li­
manını ve Hotin Kalesi'ni işgal ettiler.
Özü Kalesi'nin düştüğü haberi kendisine verildiği zaman
B irinci Abdülhamid Han büyük bir üzüntüye kapılarak beyin
kanaması geçirdi ve vefat etti. Yerine onun yeğeni ve S ultan .
Üçüncü Mustafa'nın oğlu Üçüncü Selim, Türk Padişahı oldu.
Üçüncü Sellm Han
Üçüncü Selim tahta çıktığı zaman yirmisekiz yaşında
bıılunuyordu. Çok iyi bir tahsil görmüştü. Devlet işlerini ya­
kından ıiıkip edip öğrendiği gibi, iyi bir şair ve birinci sınıf bir
bestekar olmuştu. Babası gibi o da devlette pekçok yenilikler
yapılması gerektiğine inanıyor, bunun için etrafına hep ileri fi­
kirli, Avrupa'daki gelişmeler hakkında bilgi sahibi bulunan
kimseleri topluyordu.
Birinci Abdülhmnid devrinde başlamış olan savaş devam
etti. Türkler Ruslar'ı Romanya'dan atmak üzere ı 789'da Rus
Ordusu ile karşılaştıkları sırada, Almanlar Rus ordusuyıa birle­
şerek durumu Türkler aleyhine çevirdiler. Osmanlı ordusu Ro­
manya'dan çekilmek zorunda kaldı. Bundan sonra Almanlar gü­
neye inip Belgrad'ı aldılar, Ruslar da Tuna Deltası üzerindeki
Türk kalelerini işgal ettiler. Fakat o sırada Prusya'nın Alman­
ya'ya savaş iliin etmesi üzerine Alınanlar o eepheye kuvvet kay­
dırmea Osmanlı ordusu Almanları Yerköyü civarında bozdu.
ı 7 91 yılında Almanlar'la yapılan anlaşmaya göre, Al­
man ordusu bu savaşta girdiği bütün Türk topraklarından çıka­
rıldı. Ruslar'la bir yıl sonra yapılan anlaşmaya göre de onların
elinden de işgfıJ ettikleri yerlerin çoğu geri alındı.
Bu tarihten itibaren beş-altı yıl Türkiye savaştan uzak
kalmış, Üçüncü Selim'in ıslahat çalışmaları için biraz fırsat
doğmuştu. Padişah bütün ileri gelen devlet adamlarından, devle­
tin kuvvet kazanması için nelerin yapılması gerekliğine dil.ir ra­
porlar istedi. Bunların uzun uzun gözden geçirilmesinden sonra,
382(farihte Türkler
ilk olarak ordunun düzeltilmesine karar verildi. Ordunun düzel­
tilmesi ilk ve en önemli işti, çünkü bütün reform çalışmaları
ancak Türk vatanının tehlikede olmadıgı bir devirde yapılabi­
lirdi. Bu maksatla Üçüncü Selim, Nizam-ı Cedid adlı yeni bir
asker sınıfı kurdu; bu asker, modem Batı teknigiyle yetiştirile­
cekti.
ı 798 yılında Fransa ile ıngiltere arasındaki şiddetli mü­
cadele Türk topraklarına kadar sıçradı. Napolyon Bonapart, ıtal­
ya'yı ele geçirmiş, Venedik Devleti'ne son vererek onun toprak­
larını almış, böylece Fransa ile Türkiye sınırdaş olmuşlardı. Na­
polyon oradan Mısır yoluyla Hindistan'ı ele geçirmek, böylece
ıngilizler'i yenmek istiyordu. ı 798'de Fransız donanması ısken­
deriye sahil ıCrine asker çıkardı. Napolyon halka çok iyi davranı­
yor, Padişah'la hiçbir kavgası olmadıgını, sırf ona başkaldıran
Mcmlfık Beyleri'ni İLaat altına almak istediğini söylüyordu.
Üzerine gönderilen Türk kuvvetleri yeniIdi. Napolyon oradan
Fil istin'e doğru ilerlemeye başladı. Akka Kalesi önüne geldiği
zaman Cezzar Ahmed Paşa'nın kumandasındaki Nizam-ı Cedıd
askerini yenip kalcyi alamadı. Aylarca uğraştıktan sonra gece
vakti gizlice orayı terketmek zorunda kaldı. Bu arada Fransız
Donanması İngilizler tarafından yakılmış, Napolyon güç durum­
da kalmıştı. Türkler Napolyon'a karşı hem ıngilizler, hem Rus­
lar'la anlaşma yaptılar. Napolyon'un Adriyatik'tc ele geçirdiği
btlZl Türk kaleleri Türkiye'ye iade edildi. Napolyon yerine bir
generalini bırakarak Mısır'dan gitti. Kapdan-ı Derya Küçük Hü­
seyin Paşa'nın donanmayla İskenderiye limanını kapatması üze­
rine Fransızlar Mısır'ı boşaltıp gittiler.
Fransız belası bu şekilde savuşturulmakla birlikte Fran­
sa'nın bütün Avrupa boyunca ektiği tohumlar Rumeli Türkiye­
si'ni hayli sarstı. Sırplar ve Karadağhlar Fransız ihtilali'nin yay­
dığı milliyetçilik fikirleriyle kıpırdamaya başlamış, ayni şey
Rum lar arasında da görülmüştü. ışin kötüsü, bu hareketlere kar­
şı devletin merkezı otoritesi çok zayıflamış bulunuyordu. Vali­
lerin idaresizliği, yeniçerilerin itflatsizlikleri yüzünden bütün
Rumcli'de derebeyIeri ortaya çıkmış, eyalet valileri yerine halka
hıınlar h ükmetmeye başlamışlardı. Özellikle "ayan" denen ma-
Tarihte Türklcr/383
halil liderlerin vall yerine geçtigi görülüyordu. Bir yandan Ru­
meli şehirlerindeki yeniçerilerin şımanklıkları, bir yandan ayan
ve ağaların keyfi idareleri, vaktiyle Osmanlı'nın buralarda kur­
duğu adalet düzenini iyiden iyiye sarstı ve hıristiyan unsurlar
arasında isyan edenler için haklı bir zemin yarattı. Istanbul hü­
kumeti, derebeylerinin nüfUzunu kırmak ve bunları itaat altına
almak veya ortadan kaldırmak üzere bir Nizam-ı Cedid ordusu
gönderdi. Fakat merkezde yeniliklere karşı çıktıklan için bu de­
rebeyleriyle işbirliği yapan bazı devlet adamlarının uydurdukları
gerekçelerle Nizam-ı Cedid askeri geri çekildi. Halbuki o sırada
mesela Belgrad'da yeniçeriler kendi valilerini kendileri seçiyor­
lar, yerli halka hayvan muamelesi yapıyorlar, Sırplar'ın feryadı
göklere çıkıyordu. S ırplar herşeye rağmen devlete çok sadık kal­
dılar. Fakat İstanbul hükumetinin bir türlü nizam ve asayişi ye­
rine getiremed iğini görünce birçoğu isyfmcılara katıldı. Aslında
Sırp isyanı, Sırplılar'ın ülkelerinde düzeni korumak için başvur­
dukları son çare olmuştur.
1 806'da Sırp is yanı ilc R us savaşı a yni zamana geldi.
Sırp ihtiHilcisi Kara Yorgi önce Alman-Avusturyalılar'dan
destek ve teşvik görürken, sonradan Ruslar işe karıştılar ve Sır­
bistan işlerine onlar yön vermeye başladılar. Kara Yorgi Bel­
grad'ı el in e geçirirken Ruslar da yeniden Karadeniz sahilindeki
Türk kalelerine saldırdılar. B öylece 1 806 yılında yeni bir Türk­
Rus savaşı başladı. Hotin ve Bender'i alan Ruslar, Tuna ağzında
İsmail kalesi önüne geld ik l eri zaman burada yenild i ler ve durdu­
lar. Sil i stre Valisi Alemdar Mustafa Paşa, bunları bir defa daha
mağlubiyete uğratınca İngilizler Ruslar'a yardım etınek üzere
donanmalarıyla Marmara'ya kadar gel i p, birşey yapmadan geri
döndüler. Sonra Mısır'a girmeye kalktılarsa da Osmanlı vallsi
Mehmed Ali Paşa tarafından kovuldular. Rus donanması da Boz­
caada civarında Türkler'e yeniIdi. Gerek bu yenilgiler, gerek Na­
polyon tehlikesinin yaklaşması üzerine Ruslar bir müweke ya­
pıp savaşı o noktada dondurdular. Fakat bu müı.arekcden biraz
önce Türkiye'de korkunç olaylardan sonra bir saltana t değişmesi
olmuştu.
*
*
*
384(farihte Türkler
Üçüncü Selim, refonnlannın en önemlisi olarak Nizam-ı
Cedid askerini görüyor, onlara büyük para harcıyordu. Aslında
Nizam-ı Cedid askeri, Padişah'ın
"Nizam-ı Cedid" (= Yeni Ni­
zam) dediği genel bir reformlar dizisinİn bir parçasıydı ve bu re­
formlar için harcanmak üzere bir Nizam-ı Cedid Hazinesi kurul­
muştu. Bu hazineden yapılan masraflar diğer bazı masraflan, bu
arada kapıkulu askerinin masraflarını kısmaya yol açtığı için,
birçok kimseyi hoşnutsuz bırakmışu. Eski saltanatlannın zayıf­
ladığını gören yeniçeri lerı e refonnlara aleyhtar olan bir kısım
u lema ve devlet adamı birleştiler.
1 807 Mayısı'nda Kabakçı
Mustafa adlı bir yeniçeri neferinin emri alunda harekete geçen
yeniçeri yamakları, Nizam-ı Cedid taraftarı bazı devlet adamla­
rın ı parçalayıp yeniçerilerin eski nizamına bir daha karışılma­
masını istediler. Üçüncü Selim çok yum uşak huylu, merhamet­
li bir padişahtı; kan dökülmesini engellemek için Nizam-ı Ce­
did'i ilga ettiğini bildirdi, sonra da tahttan indirildi, ve yerine
amcasının oğlu Dördüncü Mustafa getirildi. I şte Osmanlı-Rus
mütacekesi bunun zamanında olmuştur.
Üçüncü S elim tahttan indiğinde henüz kırkaltı yaşınday­
dı. Türkiye'de yeni bir devir açmak için bütün meziyeıJere sahip
bul unan, fakat Osmanoğlu'nun celildet ve azmi yerine, yum uşak
huyluluğunun kurbanı olan bu padişah, bizim tarihimizin en
büyük şahsiyetlerinden biridir. Zamanında ilim ve san'at saha­
sında büyük adamlar yetiştiği gibi, kendisi de bunların başında
gelir. B estekar olarak m üzik tarihimize geçmiştir.
"Ilhami"
mahlasıyla güzel şiirieri vardır. Onsekiz yıllık padişilhlığı için­
de öylesine kendini devlet işlerine venniştir ki, ne zaman isLİra­
hat ettiği ve şahsi işleri yle uğraşıığı sorusu hep akla gelir.
Dördüncü Mustafa Han
Dördüncü Mustafa Han, Birinci Abdülhamid'in oğludur.
Piidişah olduğu zaman yirmisekiz yaşındaydı. Üçüncü Selim'in
oğlu bulunmadığı için Dördüncü Mustafa veliahd idi. Isyancı­
larla daha önce h içbir ilişkisi olmadığı hald e ortada başkası bu,
Tarihte Türklcr/385
lunmadığı için taht kendisine kalmıştı. Kısa süren saltanatı
içinde de isyan kargaşalığından kurtulup kendine göre bir iş yap­
ma fırsau bulamadı. Yapılacak ilk iş, bir an önce isyancılan te­
mizlemekti, ama bunun için kullanabileceği kimse yoktu. Ni­
zam-ı Cedid taraftan bazı ileri gelen devlet adamları o sırada '
Rusçuk'ta bulunan Vezir Alemdar Mustafa Paşa'nın ıstanbul'a
çağırılmasını tekIlf ettiler. Alemdar Nizam-ı Ccdid taraftarıydı,
ama ayni zamanda Üçüncü Selım'i istiyordu. Padişah işin bu ta­
rafını bilmeden Alem w'ı ıstanbul'a çağırdı. Paşa yola çıkar çık­
maz seksen kişilik bir süvari birliği göndererek İstanbul'da Ka­
bakçı Mustafa'yı yakalatıp öldürttü. O Çorlu'ya geldiği zaman,
Kabakçı'nın iğrenç kellesi kendisine yetiştirilmişti . Aslında is­
yancılar, Sul tan Mustafa ta hta geçerken isyan olayına karışanlar
hakkında tilkıbat yapı lmarna<;ına dair ondan söz almışlardı.
Alemdar kendi askeriyle İstanbul'a hakim ol unca Dör­
düncü M ustafa isyancı ları birer-ikişer cezalandırmaya başladı.
Fakat bu sırada Alemdar'ın Ü çüncü S ell m i tekrar tahta geçire­
ceğini öğ ren m iş Lİ . Onu ve vellahd şehzade M ah m ud 'u öldürttü­
ğü takdirde kendisinin tck erkek Osman l ı olarak kalacağın ı,
'
böylece kimsenin kendisine dokunamayacağını d üşündü. Her
ikisinin d e öldürül mesi için emir verdi. Gönderilen kaatiller
Ü çüncü Selim'i öldürdüler, fakat Şehzfıde Mahmud'un dairesine
girecekleri sırada harem kadınlarından Cevri Kalfa üzerlerine
kül atarak bunları bir süre oyaladı , o arada Şehzade dama
ç ıkarılarak kaçırıldı. Bu kargaşalık esnasında Alemdar, sarayın
kapılarını zorlamaya başlamıştı. Üçüncü Selım'in ölüsüyle kar­
şı l aşı nca çok ağladı, sonra Şehzfide Mahmud'un elini öpüp biat
etti. Böylece Osmanlı tarihinde İ ki n c i Mahmud Devri başlamış
oluyordu (1 808) .
kızgın
İkinci Mahmud Han
İ kinci
Mahmud, Sultan B irinci Abdülhamid'in oğludur.
Padişah olduğu zaman yirmidört yaşındaydı. Üçüncü SeIlm onu
kendi oğlu gibi yetiştirmişLİ, bu yüzden İkinci Mahmud onun
fikirleriyle doluydu.
386(farihte Türkler
S ultan Mahmud'un saltanatının ilk birkaç ayında İ stan­
bul AlemcIar'ın hfıkimiyetinde idi. Bu durum yeniçeriler arasında
hiç hoş karşılanmadıgı gibi , S u ltan Mahmud ' u tutan devlet
adamları bile AlemcIar'ın Rumeli serdengeçtilerine benzeyen ser­
best hareketlerinden rahatsız oluyorlardı. Üstelik onun Rusçuk'­
tan getirdiği asker İ stanbul'da şimdiden rahatsızlık yaratmaya
başlamıştı. Nihayet Alemdar'a karşı birleşen kuvvetler, başta
yeniçeriler olmak üzere, Alemdar'ı ortadan kaldırmak için onun
konagına hücum ettiler. ıçeriden ateşle karşılık verilince konak
yakıldı, Alemdar duman içinde bogularak öldü. I syancılar bun­
dan sonra ı kinci Mahmud'u da indirmek istediler, fakat muhafız
askerlerine karşı birşey yapamadılar. İ ki taraf da birbirini orta­
dan kaldırmak üzere fırsat aramaya başladı.
1 809 yılında Ruslar Napolyon'la anlaşma yapıp ondan
gelecek tehlikeyi önlcyince, kendilerini serbest hissetmişler ve
daha evvel dondurulmuş olan savaşı yeniden başlatmışlardı.
l B09'da Güney'e dogu ilerleyen Ruslarla Osmanlı ordusu Sil ist­
re yakında savaşa tutuştu, Ruslar büyük kayıp vererek geri çe­
kildiler. Fakat bir yıl hazırlandıktan sonra büyük kuvvetlerle
tekrar taarruza geçtiler. 1 8 1 o.yılı yaz aylarında Varna'ya kadar
ilerlediler. Fakat Vama'da ve Şumnu'da yenilmeleri üzerine dur­
dular. 1 8 1 1 yılında Türk Ordusu Rusçuk'u m uhasara edip Rus­
lar'dan geri aldı.
Ruslar'la l B 1 2'de yapılan B ükreş Anlaşması'na göre Be­
sarabya (Bucak) Ruslar'a geçiyor ve Prut umagı sınır kesiliyor­
du. Ruslar Romanya ve Kafkaslar'da aldıkları yerleri Türkler'e
geri verdiler. Fakat bu arada Sırplar'ı da "tam bagımsızlık" 01tası ile avlamışlardı. Belgrad ve civarında Osmanlı'ya baglı bir
S ırp Prensliği kurulmasını Türkler'e kabul ettirdiler. Kalelerde
Türk askeri bulunacak, Prensi de ı stanbul hük u meti tayin ede­
cekti. Ama bu S ırbistan' ı ayırmanın birinci adımıydı.
Rusya aynı planı Osmanlı Devleti'nin Rum-Ortodoks
teb'ası için de kullandı. O tarihte Avrupalılar daha çok eski Yu-
Tarihte Türkler/387
nan'a aid U1rihi ve kültürel sebeplerle Rumlar'a karşı büyük bir
senpati besliyorlardı, ama Avrupa devletleri hep hanedan idare­
leri altında birer imparatorluk oldu�u için, milliyet fikrine daya­
lı isyan hareketleri de hoş karşılanmıyordu. Rusya, Ortodoks
dünyasının koruyucusu sıfatiyle Rumlar'ı isyana teşvik etti.
B ilhassa papazların idaresinde hazırlanan Rum isyanı, nihayet
1 8 2 1 yılında patlak verdi. RumIar, Mora yarımadasını ele geçi­
rip orada' bulunan bütün Türk ailelerini ana karnındaki çocuk­
lara varıncaya kadar öldürdüler. İstanbul hükumeti bunların üze­
rine asker sevketti. Ruslar ayrıca gönüllü adı altında oraya asker
de yolluyorlardı. Rusya ayni zamanda Bogdan RumIarı'nı da is­
yana kaldırdı. Fakat Türk askeri gerek BoMafi'da, gerek Yuna­
nistan tarafında i s y anl arı bastırdı . Bu arada İstanbul'daki Orto­
doks Patriği Grigoryos ile birtakım Fenerli Rum il er i gelenleri­
nin ve bazı papazların Rum i h ti lal i n i idare ettikleri, haııa Gri­
goryos'un İ stanbul'da da bir Rum hareketi için hazırlık yapuğı
öğren ildi. Fener Patrik'i padişahın emriyle Patrikhane'nin orta
kap ı s ı önünde asıldı. O zaman RumIar, Patrikhane'nin bu kapı­
sını kapattılar ve ancak bir Türk Devlet Başkanı aynı yerde asıl­
d ığı takdirde açmaya yemin ettiler. Mısır Valisi Mehmed Ali
Paşa'nın oğl u İ brahim Paşa, em rin d ek i Mısır ordusuyla Y una­
nistan'ı isyancı lardan temizlerneye memur edildi. 1 826 yılında
İ brahim Paşa bütün isyan bölgelerine hakim o l m uş tu .
Mısır Ordusu'nun Yunanistan'da gösterdiği başarı, bütün
dikkatleri bir noktaya çekmişti. Bu ordu modern usullerle yetiş­
tiriimiş, Mısırlı Türkler'den meydana gelmişti. Zaten yeni l i k fi­
kirleriyle kafası dolu bulunan ve Nizam-ı Cedid asker sınıfını
tekrar kurmayı düşünen Sultan Mahmud, bu defa "Eşkinci Oca­
ğı" adında bir asker sınıfı teşkil edip modern usullerlc talime
başlattı . Yen iç eri ler derhal isyan ettiler. Bunun üzerine Padişah,
ulemanın i leri gelenlerini ve paşaları çağırdı. Şeyhülislam ya­
nına üç-dörı bin kadar medrese talebesi alıp Padişah'ın emrinde
olduğunu söyledi. Sultanahmet Meydanı'na dikilen Sancag-ı Şe­
rif altında yaptıgı konuşma ile bütün İstanbul halkını "din ve
devlet adına" Peygamber'in yüce sanca�ı altında toplanmaya ça-
388(farihte Türkler
ğırdı. Yeniçeriler'in şerrinden yıllardır bılcmış olan İstanbul hal­
kı, kadınlar dahil olmak üzere, sancak aluna koştular. Padişah
da kılıcını kuşanmış, artık bu işe son vermek üzere askerin ba­
şına geçmişti.
Yeniçeri Kışlalan dört bir yandan saniıp topa tutuldu.
Düşman karşısında yiğitlik göstermeyecek kadar serkeş, rahat
düşkünü olan, " Biz keçeye kıIıç vurur, testiye kurşun atarız"
diyerek her türlü askerlik tekniğini reddeden yeniçeriler, kendile­
rini çok iyi savundular. Fakat sonlan gelmişti. Akşama kadar
bütün yeniçeri kışlalan yerle bir edildi, ele geçirilen bütün ye­
niçeriler idam edildi; taşrada bulunanlar da yakalanıp öldürül­
düler. Yeniçeri Ocagı artık yoktu.
*
*
*
Yeniçeri askerinin bozulması ve devletin başına bela ol­
ması, onların hıristiyan asıllı olmalarıyla ilgili degildi, başlan­
gıçta bunlar hiristiyan ailelerinin küçük çocukları arasından
alınıp Türk ıerbiyesiyle yetiştiriliyor, ana-baba yerine asker
ocağını tanıyorlardı. Yeniçeriler'in aşıl bozulma zamanı Onye­
dinci Yüzyıl'dan ıtibaren devşirıne usUlünün kalkması ilc baş­
lar. Yanı S ultan Mahmud zamanında artık yeniçerilerin hiçbiri
devşirme (hırıstıyan asıllı) degildi. Bu ocağın bozulmasının asıl
sebebi mi Iliyet ve dın gi bi faktörlerin dışında aranmalıdır. Ye­
niçerilik, son zamanlarda askerlik yapmaktan ziyade geçim kay­
nağı bulmak için oraya kapılanan disiplinsiz, derme-çatma
adamların işi olmuştu; bunlar "Ocak" halinde menfaatlarını ko­
ruyabildikleri için, Ocağın birliği ve dayanışması dışında hiçbir
endışe duymuyarlar, yüz buldukça şımarıyorlar, ve geleneklerin­
den en ufak bir fedakarlık yapmaya yanaşmıyorlardı.
Bir devletin kendi ordusunu ortadan kaldırması çok tuhaf
görünür; ama bu asker kalsaydı herhalde devlet ortadan kalka­
caktı. ış kan davası haline gcldigi için yeniçeri ocağı ile birlikte
onu destekleyen, hatta onu hatırlatan herşey ortadan kaldırıldı.
Bektaşı Tekkeleri kapatıldı, Mehter kaldınldı.
Tarihle Türklcr/389
İkinci Mahmud'un bütün saltanat yılları büyük dertler ve
acılarla geçti. Devletin esas ordusunun ortadan kalkmasından
sonra yenisinin yetişmesine kadar geçen yıllarda savaş eksik ol­
madı. Avrupa devletleri Yunanistan'a istiklal kazandırmak, yani
Mora ve Attika'da yaşayan Rumlar'ı Osmanlı'dan ayrı bir devlet
haline getirmek üzere hem siyasi, hem askeri baskılar yapıyor­
lardı. B unlardan en fecisi ve en alçakçası Navarin'de oldu. İngi­
liz, Fransız ve Rus donanmaları Navarin'de bulunan Osmanlı
donanmasının yanına dost süsü vererek yaklaştıktan sonra, bir­
denbire ateş etmeye başladı ve yedi-sekiz bin askerimizi şehid
edip pekçok gemimizi baurdı. Böyle haince bir saldırı hiç bek­
1 827 tarihinde biz
bu devletlerle savaş halinde deg-il d i k .
Artık donanması bulunmayan Osmanlı Devleti'ne karşı
Ruslar rahatlıkla savaş açabilirlerdi . Donanması baurılan devlet
henüz kara ordusuna da sahip değildi. Bu şartlar al tı nd a 1 828'de
Ruslar hem Tuna, hem Kafkasya'dan hücum ederek Doğu'da Er­
zurum'a, Batı'da Edirne'ye kadar ilerlediler. Bu sırada Fransızlar
da Mora'ya donanma ile asker çıkarıp işgal ettiler.
Devlet bu güç şartlar altında M ora ve civarında bir Yu­
nan Prensliği kurulmasına razı oldu. 1828'deki Londra Anlaş­
ması'na göre Yunan Prensliği Osmanlı Devleti'ne bağlı bul una­
cak, kimin prens olacağına ise Türkiye, İ ngi l tere Fransa ve
Rusya ortak karar vereceklerdi. Böylece şimdiki Yunanistan dev­
letinin ilk temeııeri atılmış oldu.
Rusya ile 1 829'da yapılan Edirne Anlaşması sonunda ise
Tü rk iye Doğuda Batum hariç, şimdiki sınırlara çekiliyordu. Ba­
tı cephesinde Ruslar işgal ettikleri Türk topraklarını iade ettiler,
ama buralardan ord u ları n ı yavaş yavaş çek t i l er , hatta Romanya
beş yıldan fazla fi i len Rus işgalinde kaldı
lenmezdi. Çünkü Navarin baskının yaplldl�l
,
,
.
1830 yılında aynı devletlerin yeniden yaptıkları baskılar
karşı sı nd a Türkiye, merkezi Atina olan bir Y unanistan Devleti'­
nin
bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı. Aynı yıl Fransızlar
Dayısı H üseyin Paşa'nın Fransız konsolosunu dövme­
sini bahane bilerek Cezayir'e karşı önce abluka, sonra işgal ha-
Cezayir
390/farihte Türkler
reketine giriştiler. Türkiye bu kadar uzak bir vilayetini koruya­
cak güçte değildi,
1 830'da Cezayir kaybedildi.
*
*
*
Bu arada devleti en çok meşgul eden ve belki S ultan
Mahmud'un ölümüne sebep olan bir dert çıkmıştı: Mısır isyanı.
Mısır valisi Mehmed Ali Paşa, Kavalah bir Türk'tü; hiç tahsili
yoktu ve Türkçeden başka dil bilmezdi. Fakat gayet zeki, bece­
rikli ve tecrübeli bir adamdı. Mısır'da oğlu İ brahim Paşa ile bir­
likte modem bir ordu kurmuş, birçok müesseseleri yenileştir­
miş, M ısır'ı baştanbaşa imar etmeye başlam ıştı. Gerçi bu çalı ş ­
malarında Mısır'ın yerli halkını karın tokluğuna kullanıyordu,
aına yaptığı işler o zaman için göz kamaştırıcı şeylerdi. İkinci
Mahmud, devletin epeydir dağılmış merkezı otoritesini kuvvet­
lendirrnek üzere kendi başına buyruk vameri birer birer alıyor,
fazla nüfUz kazanan yerl i ail el eri eziyor, kısacası İstanbul hü­
kumeti dışında bir kuvvet kaynağı bırakmamaya çalışıyordu.
Mehmed Ali Paşa el indek i ordu ve don an mayla kendini koruma­
ya hazırlandı . Onun asıl maksadı böyle bir kuvvet kazandıktan
sonra İstanbul'a gidip sadrazam olmak, veya hiç değilse oğlunu
bu makarnda görmek istiyordu. Hakimiyet sahasını Filistin'e
kadar genişletti. Devletin bir viUisi, devleti� başka bir vi Iilye­
tini işgal etmiş oluyordu. Üzerine asker gönderildi, fakat her de­
fasında elindeki Mısır Türkleri ve Çerkesleri'nden kurulmuş
modern ordu ile bun ları yendi. Hatta oğl u İbrahim Paşa K ü­
tahya'ya kadar geldi. Osmanlı Padişahı ile rek abete kalkışma­
larına imkan olmadığı için, herşeye rağmen ona hoş görünme­
y e ve sadrazamlığı koparmaya uğraştılar. Halbuki İkinci Mah­
m ud kendi reform projelerini eksiksiz yürütecek, yani her emri­
ni dinlcyccek olan paşalar istiyordu. A si vali ile başa çıkama­
yınca Rusya i le anlaştı ve onları İ stanbul'a yaklaştırmadı. So­
nunda M�hmed A l i ve oğlu, Adana dahil olmak üzere Mısır,
S uriye, Lübnan ve Filistin bölgeJerinin vaIiliğini almak şartıy­
la gittiler.
Tarihıe Türkler/391
İkinci Mahmud M ısır mes'elcsini mutlaka halletmeye
kararlıydı . Mehmed Ali ve oglunu mali kaynaklarından mahrum
etmek için İngiltere ile bir ticaret anlaşması im7..alandı ve birçok
tekelleri kaldırdı. Gelir darlıgı çeken Mısır, yıllık vergisini gön­
deremeyince tekrar üzerlerine ordu gönderildi. Fakat bu ordu Ni­
zip'te İbrahim Paşa'ya yeniIdi. Felaket haberini Pil.dişah'a ver­
mediler, çünkü o sırada hasta yatıyordu. Birkaç gün sonra da öl­
dü.
İkinei Mahmud Han, 1839 yılı Temmuzu'nda ellidört ya­
şında iken ölmüştü. Otuziki yıldır Osmanlı tahtında idi. Üçün­
cü S elim'in oğlu olmadığı için onu evIM gibi yetiştirmiş, yeni­
lik fikirleri aşı lamıştl. İkinci Mahmud, Osmanlı İmparatorlu­
gu'nda çok geniş çaplı reformlar yapLı. Bunların başında Ye­
niçeriliğin kaldırılması ve yeni bir ordu kurulması gelir. B un­
dan sonra devleL teşki l atında reformlar yapıldı ve devletin idari
müesseseleri mümkün olduğu kadar BaLı'daki örneklerine benze­
tildi. Pfıdişah'ın maksadı herşeyi Batı örneğine göre baştanbaşa
yeniden düzenlemekti. Fakat bÜLün bu işler için ne müsaid bir
kamuoyu, ne de işi benimseyen ve yürütebilecek kapasitede bu­
lunan personel vardı. İnsan yetişLirmek yolunda önemli adımlar
aLıldı; başta Harbiye ve Tıbbiye ol mak üzere birçok okullar
açıldı. Tıbbiye'de hep yabancı hocalar ders okULuyar ve dersler
Fransızca yapılıyordu.
İkinci Mahmud büLün bu değişmeleri kendi kafasına uy­
gun bulduğu için değil, devletin ayakLa kalmasını bu değişmele­
re bağlı gördüğü için yapıyordu. Gerçi yaptığı işler arasında res­
mini devlet dairelerine astırmak veya devlet memurlarını içki
içilen balolara göndermek gibi i lerilikle herhangi bir ilgisi bu­
lunmayan gereksiz fantaziler de vardı, ama o bunlardan daha cid­
di şeylerle de uğraştı. MemlekeLi baştan başa imar eııi. B ugün
nerede bir eski eserle karşılaşsak, İkinci Mahmud devrinde tamir
edildiğini veya yapıldığını görürüz. Bu bakımdan onun imar
harekeLleri İkinci Abdülhamid'in yapLıklarına denk sayılabilir.
İkinci Mahmud Navarin'de mahvolan Osmanlı donanmasını da
yeni baştan kunnak azmini gösterdi.
392{farihtc Türkler
Reformları yapabilmek için bütün otoriteyi merkezde,
kendi eBerinde toplamak zorundaydı. Bu ise hemen her işle ken­
disinin ugraşmasını gerektiriyordu. Otuz yıl
�iç dunnadan, ge­
celi-gündüzlü çalışarak vücudunu yıprattı ve nihayet çalışma
gücünün sonuna geldigi zaman öldü.
Onda
Osmanoglu'nun cesaret, kahramanlık, irMe, azim,
sehat gibi bütün meziyetleri toplanmıştı. Dedelerinin hemen
hepsi gibi iyi bir egitim görmüş, san'at ve edebiyatla ugraşmış­
tı. Hattat ve şairdi. Büyük şehid Üçüncü Selim'in bir şiirine
yazdıgı "tahmıs"in şu son mısralan, devlet ve millet yolunda
ömürlerini tüketen iki sultanın ıztıraplı hayatlarını ve hazin
sonlarını gösterir gibidir. lIk üç mısra "Adı;" takma adıyla ya­
zan İkinci Mahmud'un, alttaki iki m ısra ise "ilhamı" adıyla ya­
zan Üçüncü Selim'indir:
Adliya ah edegör geldi[trak eyyamı
Kall1Uldl ağlamadık guş eden ol alamı
Şerbet-i cam-ı şehfıdetten içüp gülfamı
Derd ile ruyine baktıkça senin ilhamı
Gerçi handan olur amma cigeri kan ağlar.
Giriştiği reform harekeLlerine dereceye kadar isrıbetli idi?
BaLı medeniyeli karşısındaki LuLumu doğru mu idi? B unlar öyle
sorulardır ki , Türk cemiyeLİ hala taLmın edici cevap bul muş de­
ği ldir. Ancak şurası muhakkak ki, ıkinci Mahmud Han, bizim
Lfırihimizin çok büyük şahsiyeLlerinden biridir ve hayatının her
saniyesini mem leket uğruna harcamış olmakla milietİnin şük­
ran duygulanna hak kazanmıştır.
Abdülmedd Han
Sultan Abdülmecid Han, İkinci Mahmud'un oğlu olup
babasının ölümü üzerİne (Temm uz 1 839) onyedi yaşında iken
Tarihte Türkler/393
Osmanlı tahtına oturdu. Babası onu çok dikkatle yetiştinniş, bu
arada bütün reronneu rıkirlerini ona da vennişti.
H ükümctarlı�ının ilk günlerinde S ultan Mahmud'un ısla­
hatlarına karşı olan devlet adamları iktidan alır gibi oldular,
ama kısa zamanda onların yerine ıslahatçı bir ekip geldi. Sultan
Abdülmecid hem kendi temayülü bakımından, hem de Avrupa
devletlerinin baskılarıyla bu ısliihatçı ekibi iktidarda tuttu, on­
larla anlaştı.
Avrupa örne�iyle yenileşme taraftarı olanlann başında o
zaman Hiirieiye Nazırı olan ve ayni zamanda Londra'da scfirlik
vazifesi yapan Mustafa Reşid Paşa vardı. Reşid Paşa, devleti bu
güç durumlardan k urtarmak, özellikle Rus tehlikesini savuştur­
mak için A v rupa devletleriyle anlaşmak gerek tiğ ine şiddetle ina­
n ıyo rd u A vrup al ı lar ı memnun edebilmek İçi n , onların himaye
.
'
etmeye çal ıştıkları hıristiyan azın lıklara Türkler'le eşit haklar
verildiği, Avr u pa d ak i gibi kaanunlar yapılarak bunların her tür­
'
lü ean ve mal em niye t i sağlandığı takdirde onların yardım ve
desteğini alabileceğimizi düşünüyordu. B unun için Sultan Ab­
dülmec'id'i ikna eııi ve 2 Kası m 1 839'da meşhur Tanzımal Fer­
manı'nı i lan eııirdi. Tanzımat Fermanı , bundan böyle memle­
keııe kaanunların hfıkim olacağını, devlete karşı bÜlÜn borçların
herkese eşit olarak y üklcneceğini bildiriyordu . Türkiye daha ev­
vel kaanunsuz bir devlet değildi, ama böylece Türk Devleti hı­
ristiyan vatandaşlarına Türkler gibi iyi bakacağı na d fı i r bir çeşit
garanti vermiş oluyordu. Tabii bu suretle Avrupa devletleri için
bir m üdahale kapısı da açılmış oluyordu; bunlar ileride sık sık
Tanzimat Fermanı'nın ihlal edildiğini söyleyerek, Türkiye'nin
iç işlerine karışacakIardl.
Reşid Paşa, TanzimaCın şampiyonu olarak Avrupa baş­
şehirlerinde, özellikle Paris ve Londra'da Türkiye'ye m üttefik
aramaya başladı. Ona göre Türkiye artık kendisi de bir Avrupa
devleti olduğunu isbat etmişti! A vrupahlar'ın bu işe ne kadar
itibar ettikleri meçhGldür, ama muhakkak ki Türkiye'yi Ruslar'a
kaptırmamak için ona beIIi bir ölçüde destek olmaya kararlıy-
394!farihte Türkler
dılar. Nitekim İstanbul hükümetinin Mısır mes'elesini hallet­
roek üzere Ruslar'la anlaşmasından telaşa kapıldılar ve kendileri
· u işi bitirmek üzere Mehmed Ali Paşa'ya arka arkaya iki u1ti­
malOm verdiler. Paşa, kendisi ve ailesi için Mısır-S udan valili-·
�ini alacak, devletin öbür topraklarını derhal boşaltacak, Mı­
sır'da ise sadece bir vali sıfatıyla hareket edip, her bakımdan İs­
tanbul hükumetine ba�lı kalacaktı. Buna uymazsa asİ muamele­
si görecekti Mehmed Ali Paşa sürülen şartları kabul etmeyin­
ce, Osmanlı ordusu İngiltere ve Avusturya birliklerinin de katıl­
masıyla ıbrahim Paşa'nın üzerine yürüyüp onu ma�lub etti.
Mehmed Ali Paşa'nın Mısır'dan çıkarılması ve cezfılandıqlması
gerekirken, İngiltere buna mani oldu ve Paşa'ya ırsi olarak Mı­
sır Vimli�i'ni verdirdi. B undan maksadı ileride Mısır'ı böylece
yalnız bırakıp işgal etmekti . Artık Mısır, Osmanlı Padişahı ta­
rafından ınyin edilen Kavalalı Hanedanı mensfıblarınca idare edi­
lecekti. Mısır'da "lIldıvler" idaresi başlıyordu.
.
Mustafa Reşıd Paşa artık sadrfızam olarak Türk si yase­
tinde önemli rol oynar bir mevki'e gelmişti. Yanında yetiştirdi­
ği bazı genç kaabiliyetler, onun ölümünden sonra devletin yük­
sek makamlarında ayni politikayı devam ettireceklerdi.
Rusya ile savaş, Reşıd Paşa ve arkadaşlarının mevkiini
iyice sağlamlaştırdı. Rusya o sırada Osmanlı Devleti toprakla­
rına yeni bir müdahale sebebi olarak, Ortodoks teb'anı n korun­
ması davasıyla ortaya çıktı . Kudüs her üç dınee de kutsal sayı­
lan bir yer olduğu i çi n , herkes oraya kendi sahip çıkmak veya
Kudüs'ün kutsal bölgelerini dilediği gibi kullanmak istiyordu.
Musevilerle Hıristiyanlar, hana çeşitli h ıristiyan mezhepleri bu
hususta devamlı kavgaya tu tuştuk l a rı için , müslüman idaresi
sayesinde her dinin mensupları güvenlik içinde dini hizmetlerini
yapabiliyorlardı. Rusya, burada Ortodokslar'a öncelik verilmedi­
ği takdırde savaş açacağını söyled i , Türkler de savaşı kabul etti­
ler ve hazırlanmağa başladılar.
1853 yılı sonbaharında Rusya ile Türki ye arasında fiilen
savaş başladı. Ruslar yine hem Kafka s, hem Tuna cephesinden
Tarihte Türkler{395
taarruza geçtiler. Kafkas cephesinde kısmen başarılı oldular,
ama Tuna cephesinde arka arkaya bozguna ugradılar ve B ükreş'e
kadar aıııdılar. Reşid Paşa bu sırada Fransa ilc görüşerek
Üçüncü Napolyon'dan Çar'a, savaşı durdurması için bir teklif
göndertti. Çar bu teklifi kabul etmedi. O arada Yunanistan da
Rusya'nın destel1;inde Osmanlı'dan toprak koparmak peşindeydi.
Reşid Paşa'nın gayretleri sonunda Fransa ve İngiltere ile
bir anlaşma yapıldı. Her iki devlet R uslar'ın daha fazla güneye
sarkıp Akdeniz'e inmelerini önlemek üzere, Türkiye'yi destekle­
meye karar vermişlerdi. O sırada Türk orduları Tuna cephesinde
Ruslar'ı bütün savaşlarda yen i yorlard ı , ama Rusya canın ı dişine
takıp bu savaşı kazanmak niyetinde idi.
Müttefikler Rusya'yı savaştan caydınnak için 1854'te
Kırıın 'a asker çıkardılar. Sivastopol işgiil edildi; Ruslar büyük
kayıplar verdiler. B iz d oğ u da Kars'ı k a yb etti k ama Ruslar barı­
şa yanaş ınak zorunda kaldılar. 1 856'da yapılan Paris Muahede­
si'ne göre Rusya bir daha E1lfık ve Boğdan i ş l eri ne k a rı şın aya ­
cak, Karadeniz tarafsız bölge ol ac ak ve dolayısiyle Rusya bura­
da donanına bulunduraınayacağı gibi m e vc u d tersanelerini de
yıkacak, Tü rkiye'n i n toprak bütünlüğüne ki mse müdahale cde­
,
meyecekti .
Avrupa devletlerinin bu destekleri k arş ı lı ğ ı n d a Türkiye
hırisı.iyan teb'asma hak ve imti yazlar vermeye devam etti. 1 856
ı.fı rihli Is/ôhat fermanı ile H ıristiyanlar'a mahalli idare meclisle­
rinde nüfUsları nisbetinde temsil edilme hakkı verildi, e izye ver­
g is i kaldırıldı, azınlıklara okul açma h ak k ı tanındı. Devlet her
kademcde hıristiyanlardan da memUr kullanabilecekLİ. B u arada
Avrupa EOak-Boğdan işlerine de müdahale etti ve 18 S8'de bu
iki p rens l ik birleş tiril erek "Roınanya" kuruldu. Rom anya yine
dış işlerinde bize bağlı olacak, biz de onun iç işlerine karışma­
yacaktık
S ultan Abdülmecid Han, 1861 y ıl ı nda otuzdokuz yaşında
iken vefat etLi . Zaten zayıf olan bünyesi içki ilc büsbütün yıp­
ranmıştı. Mamafih Sultan Abdül mecid kendi saltanat yıllarını
önemli çalışmalarla doldurmuş, pekçok b üyük iş başlatmışur.
.
396(farihte Türkler
Kültürlü idi, fakat babasının te'siriyle daha çok Batı kültürü al­
mış ve daha ziyade alafranga bir hükümdar olmuştu. Onun bu
hallcri çevrede yadırgandıgı, hele Osmanlı gelenegine aykırı
düştügü için haylı dedikodu konusu olmuşlUr.
Sultan Abdülazız Han
Abdülaziz Han, Abdü1mecid'in küçük kardeşi idi. Otuz
iki yaşında Osmanlı tahtına oturdu. Onun gelişiyle devletin si­
yasetinde göze çarp acak bir degi şme olmuştur; çünkü Abdül­
aziz, Batılı geleneklerdcn çok ycrli olanlara önem vcriyor, dev­
let otori lcsini dağıtmaktan ziyade toplamayı dogru buluyordu.
Daha çok Reşid Paşa n ın yetişti rmeleri olan Al i ve Fuad Paşa­
larla çalıştı. B u adamlar o zamanın Osmanlı devlet ad am l arı
i çinde zcka ve bi lgi leriyle parlamışlardı .
Abdülazız Han zamanında büyük bir savaş olmadı, ancak
devleti bir yılan hikayesi halinde meşgu l eden ve herbiri bir sa­
vaş için çıbanbaşı d ur umunda olan mes'elelcr vardı. Önce Ro­
manya, istiklale daha çok yaklaşabi lmek üzere bir hancdan ida­
resi kurmaya kalktı ve Prusya hancdanından bir adam getirtile­
rek "Romanya Kralı" ilfın edildi. Ayrıca Romanya'nın otuzbeş­
bin kişilik bir ordu beslernesi de İstanbul hükumeti tarafından
kabul ed ildi. Sonra Mısır'da Kavalal ı ailesinden vali İsmaıl
Paşa, kendi evJadlarına Mısır hakimiyetini bırakabilmek için,
Mısır Valiliği' nin "büyük oğul" kaaidesine göre yürü tü l m esi n i
istedi ve bunu kabul ettirdi. Türkiye'yc tabi bir Prenslik olan
Sırbi stan'a Bclgrad Kalesi bırakıldı. Belgrad esasen S ırplar'd a
idi, sadece kale ve içindek i senbolik bir gamizon Türkler'e kal­
mıştı. Bayrağımızın çekilmeye devam etmesi şartı yla bu senbo­
lik kal e hakim i yeti n i de Sırbistan'a bıraktık.
Devleti en çok ugraştıran Girit mes'clcsi oldu. Girit'te
büyük bir Türk n üfUsu vardı, fakat Rumlar'ın n üfUsu Türkler'i
biraz gcçiyord u. Rusya Yunanistan'ı kışkırtarak G iri t' te çetc
harpleri çıkartmış, kendisi de orayı bir silah yığınağı haline ge'
'
'
Tarihte Türkler/397
tirmişli. Rumlar yıllarca sonra Kıbrıs'ta yaptıkları gibi orada da
Türk halkı canından bezdirip uzaklaştırmak, sonra tamamen
Rumlar'a kalmış olan Ada'yı Yunanistan'a i1hak (Enosis) etmek
istiyorlardı. Devlet bu çetecilere karşı asker gönderdi, fakat ne
zaman Türk askeri geniş bir temizleme harekauna girişecek ol­
sa, Avrupa devletleri işe karışarak durduruyorlardı. Haua bir ara
Türkiye, Yunanistan'ın G irit'e asker ve cephtıne göndennesine
mani olmak üzere, Yunanistan üzerine bir cezaland ırıcı hareket
yapmayı düşündü, yine Avrupalılar'ın araya girmesiyle bu iş
geri kaldı.
S ultan AbdülaZız Han, 1 867 yılında birbuçuk ay süren
bir Avrupa gezisine çıktı. Bu seyah atın maksadı özellikle Fran­
sa ve İngi ltere ilc yakınlığı artırarak R u sy a'ya karşı onların
des teğin i sağlamaktı. Fransa ilc İngi ltere'nin Sultanı davet et­
melerinin başlıca sebebi ise, onun İsl mn Halifesi olarak dostlu­
ğunu kazanmak suretiyle, müsl üman söm ürgeleri daha rahat
idare edebilmekti. Nitekim 1 8S7'de Hindistan'da çıkan S ipahı
!syanı ü zerine ı ngil tere , Halife'ye ba şv urarak ondan bu isyam
yatıştırıcı mahiyette bir emirname almaya çalışmıştı.
Padişah bütün seyahatı boyunca her gittiği yerde muaz­
zam tczfıhüratla karşılandI. ıstanbul'dan doğru Fransa'ya, oradan
İngiltere'ye, İngiltere'den Belçika'ya oradan Prusya'ya, sonra Vi­
yana'ya giui . Viyana'dan B udin'e (Budapeşte) Tuna üzerindeki
bir nehir gemisiyle geçen Osmanlı Sultanı'm, eski teb'ası olan
ve Avusturya zulm ünden bıktıkları i çin Türklcr'e hasret çeken
Macarlar çılgınca alkışlarla karşıladılar. Macaristan'dan sonra
Türk hududuna geçip Vidin ve Ruscuk yo luyla Vama'ya giden
Padişah, oradan " S ultaniye" yatıyla İstanbul'a döndü.
Abdülazız Han'ın bütün hükümdarlığı b oyun ca emel
ed i ndi ği şey Rusya'yı Tuna'nın ötesine atmak ve Karadeniz'e
çıkmasına kesinlikle engel olmak, sonra barış iç i nd eki bir Tür­
ki ye'de iç re form ları yapmaktl. Gerçekten, Türkiye ne zaman
içeride kuvvetlenmek üzere bir takım tcşebbüslere girişse Rusya
bir savaş çıkarıyor, devletin bütün maıı g ücü bu savaşlarla eri­
yip gi d iy ordu . Padişah, Rus gfUlesi halledilmedikçe Türkiye'nin
398!farihıe Türkler
rahat yüzü görmeyeceğ ine inanmıştı. Bunun için ordu ve do­
nanmanın kuvvetlendirilmesine canla-başla çalıştı. Amerika'da
o sırada yeni yapılan ve seri atış yapan
"Martini"
O
getirerek kara ordusunu bunlarla techız eııi.
tüfeklerinden
tfırihte böyle
kuvvetli bir silah diğer Avrupa devletlerinde bile yoktu. S onra
m uazzam bir donanma kurd u . Den izc i likten çok iyi anl ıyor,
yapııracağı zırhlıların planlarını bazen kendisi çiziyordu. İngil­
lere ve Fransa'dan sonra en kuvvetli donanma Türkler'deydi.
Padişah'ın bu hazırlıkları Avrupalı lar'ın gözünden kaç­
madı. Dengeyi sağlayabilmek için, Ruslar'a Karadeniz'de tersa­
ne açmak ve gemi bulundurmak hakkını veren bir m uahede
( 1 87 1 )
imzaladılar. Bir yandan da içeride S u ltan'ın devrilmesi
için yerli m u halinerle i�birliği yapmaya, onlara her h ususta ce­
saret vermeye ba�ladllar.
S ultan Abdülazız Han, birkaç mes'c1e dolayısiyle çevre­
sinde epeyce düşman biriktirmiştiı Herşeyden önce, o zaman
Batılı fikirleriyle düşünmeye başlamış olan bir aydınlar grubu
vardı k i , başlarında meşhur şair Ziya Paşa ile Nfımık Kemal
Bey'in bulunduğu bu grup Türkiye'de Anayasa (Kaan un-ı Esası)
ve parlamenter sistemin gelmesiyle bütün işlerin kökten dü­
zeleceği fikrindeydiler. Fakat bunları asıl öfkelendi ren nokta,
Saddzam A li Paşa ile geçinemeyişleri ve dolayısiyle devlet iclfı­
resinden uzakta kalmalarıydı. Gerçekten çok iyi yetişmiş, zekı
ve bilgili olan bu insanlar kendilerinin ön planda b ulunmayı­
şını bir türlü hazmedemediler.
O
sırada Mısır'da valilik "büyük
evIM" kaaidesine bağlandığı için " Hıdıv" olma şansıoı kaybe­
den ve saraya
(AH
Paşa'ya) düşman olan Mustafa Ffızıl Paşa,
elindeki servetle b unları destekledi, Londra'da idare aleyhine
neşriyat yapmalarını sağladı.
O
tarihte bu gibilere " H ürriyetçi"
deniyordu .
İkinci bir d üşman grup, Abdülazız Han'ın sadrazam yap­
tığı Mahmud Nedım Paşa'ya düşman olan ve onunla mücadele­
lerinde zarara uğrayan devlet adamlarıydı. B unların başında ise
Mahmud Nedım Paşa'nın scraskerlikten azıedip B ursa Vallli­
ği'ne gönderdiği Hüseyi n A vnı Paşa ilc Adliye Nazırlığı'ndan
azlettiği Midhat Paşa vardı. Mahmud Nedim Paşa "Rus tara ft<ı-
Tarihte Türkler/399
rı" diye bilinen ve sevilmeyen bir adam oldu�u için, muhalifler
ona karşı kendilerine epeyce taraftar daha toplayabilmişlerdi.
Üçüncü bir nokta i�e Sultan Abdülaziz'in geliştirdigi o
m uazzam ordu ve donanma için Avrupa'dan pekçok borç almış
olmasıydı. Çok cömert bir adam olduğu, şatafata meraklı bu­
lunduğu için kendi saray harcamaları da önemli bir yekfin tu­
tuyordu. B unlar etrafta iyice b�dlandırılarak anlatılıyordu. Gerçi
devletin dış borçları çok artmıştı, ama bunlar yine de mesela
şimdiki Türkiye'nin dış borçlarından daha fazla değildi.
Nihayet 1 876 y ıl ı Mayıs ayında, H üseyin Avni Paşa'nın
liderliginde toplanan bir grup darbeci paşa, veliahd Şehzade Mu­
rad'ı tahta ç ıkarmak üzere onunla anlaştlJar. ı çlerinden S üley­
man Hüsnü Paşa, Harbiye Kumandam idi. Üçyüz kadar Harbiye
talebesini alarak bir gece sabaha karşı saray'! çevirdi. Önceden
şehirde medrese talebelerine para dağıtarak onlara nümayiş yap­
tırmışlar, böylece ortam biraz hazırlan m ıştı. Türk askeri Sultan
'
Aziz'i çok sevdiği için asker kuI Ianamadllar, onun yerine o sıra­
da İstanbul'da bulunan ve hiçbiri Türkçe bilmeyen bir bölük
Arap askerini "Padişahı korumak için " diye sandallara bindirip
sarayın etrafına getirdiler. Dışarıdan bakanlar bunları Türk ordu
birlikleri san ırcı ı. Böylece S u l tan Abdülazız Han tahttan indiril"
di ve yerine Şehzfıde Murad Efendi, "Beşinci M urad olarak
padişah ilan edildi.
Sultan Abcl ülazız Han'! tahttan indiren grubun ortak bir
fikri yoktu. ıçlerinde sadece Midhat Paşa meşrutiyet istiyor, bu­
na karşılık ôbürleri meşruLiyetin şiddeLle aleyhinde bulunuyor­
lardı. B unları mevki hırsı ve bilhassa H üseyin A vni Paşa'nın
kini biraraya getirmişti. H üseyin Avnı Paşa, Isparta taraflarında
bir agamn hizmetçisinin oğlu idi. S ultan Mahmud zamanında
yeni askeri okullar açılınca, pad işah bÜlÜn Anadolu'da her şeh­
rin tanınmış ailelerine haber göndererek oğullarından birini su­
bay olmak üzere göndermelerini istemişti , onun maksadı temiz ·
aile çocuklarının subay olmasını sağlamaktı. Fakat kendi oğlu­
nun hasretine dayanamayan ağa, onun yerine uşağının oğlunu
gönderdi. Oradan ıstanbul'a gelen H üseyin Avni görgüsüz1ügü
ve terbiyesizliği yüzünden birçok hadise çıkarmış, saraydaki ka'
"
400ffarihte Türkler
dınlara sarkıntılık etmesi dolayısiyle ceza bile görmüştü. Sultan
Aziz'in bir ara kendisini rütbe ve nişanlarından ayırarak azletme­
si iyice kanına dokunmuş, her ne pahasına olursa olsun intikam
almaya ahdetmişti. Midhat Paşa'ya gelince, Tuna valisi iken
çok başarı gösteren ve aslında kaabiIiyetli bir adam olan bu pa­
şa, başarılarını hazmedememiş ve devletin bütün kudretini kendi
elinde toplamayı hayal etmişti. Avrupa'nın meşrutiyet sayesin­
de kuvvet bulduğuna inanıyordu; kafasındaki fıkirler o devirdeki
birçok hiliriyetçi Türk aydınında görüldüğü gibi, Fransız ihtila­
li'nin yaydığı harcıalem klişeIerden ibarettİ. O ve diğer bazıları,
Osmanlı geleneğini sürdüren S ultan Azız'e karşı Avrupa terbi­
yesiyle yetişmiş Murad Efendi'yi padişah yaptıkları takdirde
Meşrutiyet'in kolayca ilan edileceğini hesaplıyorlardı.
Abdülazız Han, tahııan indirildikten sonra Hüseyin A vni
Paşa'nın bitip tükenmez kini yüzünden çok kötü muameleler
gördü. Önce Topkapı Sarayı'na, oradan Ortaköy'deki Fer'iye Sa­
rayı'na götürüldü. Tahttan indirilişinin dördüncü günü sabahı,
odasında ölü bulundu. Makasla iki ellerinin bilek damarları da
kesilm işti. Bu işi yapanların intihar süsü verınek istedikleri
belliydi, ama bir adamın her iki bileğini birden kesmesine im­
kan yoktu. Demek ki acemice bir cinayet işlenmişti. Hüseyin
A vni Paşa'nın doktor mufıycnesi bile yaptırmadan acele cena­
zeyi kaldınınasından da anlaşıhyordu ki, cinayet onun tertibiy­
di
Sultan Abdülazız Han, Türk tarihinin önemli devlet
adamlarından biridir. Meşrutiyetçilcr'lc arası iyi olmadığı için,
muhalifler onun hakkında alçakça dedikodular çıkararak yıprat­
maya çalışmışlar, Avrupa kamuoyu da bu yolda bir imaj yarat­
tığı için sonraki y ıllarda onun şahsiyeti hayli silik gösteril­
miştir. Mesela horoz dövüştürmesi, pehlivan güreştirmesi vs.
gibi şeyler tamamen hayal mahsulü olup, hiç utanılmadan uy­
durulmuş şeylerdir. Kendisi güçlü-kuvvetli olup ava, gürcşe, ci­
rit atmaya vs. merakIıydı. Çok iyi bir ressamdı. Onun zama­
nında Osmanlı haşmeLİ son bir defa daha parlamış, ve bir daha
görünmcmek üzere sönmüştür. Türk halkı bu büyük Padişah'ın
arkasından çok ağladı, ağıtlar yazdı, hatta ona yapılanlar yüzün,
.
Tarihte Türkler/401
den bu
memleketin
lanetlendiği hakkında yaygın bir inanç bile
yerleşti.
Beşinci Murad Han
Beşinci Murad Abdülmccıd'in büyük oğlu idi. Otuzaltı
yaşında padişah oldu. V cllahdliği zamanında çok
serbest bir ha­
yat yaşam ış, aldığı Batı kültürünün etkisiyle daha çok h ürriyet­
çilerden meydana gelen bir çevre edinmişti ; Sık sık NamıkKe­
mal Bey ve arkadaşları ile içki sofralarında buluşur, sohbet eder­
di. Hatın bu sırada Osman l ı tarihinde hiç görülmedik bir şe­
kilde, Mason olmuştu. Meşruliyetçiler ona büyük ümıdler bağ­
ladılar.
S u ltan Murad Han, Padişahlığının daha ilk günlerinde
şiddetli hafakanlar içinde anormal davranışlar yapmaya başladı .
Söylendiğine göre kendisinde b u haBer daha şehzadcliğinde baş­
lamıştı. Kendisini m uayene ve tedavı için getirilen doktorlar
Avrupa'da tedavi görmesi gerektiğini söylediler, halbuki devle­
tin bÖyle sıkışık bir durumda padişahı uzaklaştırmasına imkan
yoktu; S ırbistan ve Karadağ'da isyan başlamıştı .
S u l tan Murad tam doksan üç gün tahııa kaldı. B u arada
S ulı.an Abdülazız'i deviren paşalar grubu da istediklerin i bul ama­
dan dağıldılar. Abdülazız Han'm kayınbiraderi olan Binbaşı Çer­
kes Hasan Bey, eniştcsine ve ailesine yapılan hakaretleri haz­
medemiyerek intikam almaya karar vermişti. İ yi silah kullanan
ve pek cesUr olan bu genç subay,
15
Haziran 1 876 günü Midhat
Paşa'nın B ayezıd'deki konağına gitti. Konakta hükumet toplan­
usı vardı. Hasan Bey elinde çift tabanca ilc toplantı salonuna gi­
rip derhal scrasker Hüseyin A vnı Paşa'nın karnına kurşunları
doldurdu, sonra üstüne çıkıp kama ilc dclik-deşik etti. Sonra Ha­
riciye
Nazırı
Raşid Paşa'yı öldürdü. Mütercim Rüşdü
ve Midhat
Paşaları da öldürmeye niyetli idi, ama o sırada yetişen a<;kerl
birlik tarafından yaralı olarak yakalandı, daha sonra idam edildi.
Böylece Hüseyin Avnı Paşa millete yaptığı kötülüğü kendi canı
40ı!farilıte Türkler
ile ödem iş oluyordu. Böyle birini ortadan kaldırdı�ı ve paşalar
deme�ini da�ıttı�ı için, Çerkes Hasan Bey, halk tarafından bir
kahraman sayılmıştır.
Beşinci Murad Han'ın hastalı�ı dolayısiyle artık tahtta
kalamayaca�ı anlaşılınca, Midhat Paşa ve taraftarları bu durumu
büyük bir fırsat bilmişler, padişah tedavi gördü�ü sürece onun
yerine i stedikleri gibi idari tasarrufta bulunacaklarını düşünmüş­
lerdi. Fakat o sırada vellahd olan Şehzade Abdülhamid Efendi,
bu fikre karşı çıktı; esasen kend isi padişah oldu�u takdirde meş­
rutiyet i l an edece�ini söyledi. Böylece
31
A�ustos
1876
tari­
hinde Beşinci Murad sıhhi sebeple tahttan i n d irildi, yerine Şeh­
zfıde Abd ülhamid Efendi , Osmanlı S u l tanı oldu.
jkinci
Abdülhaınid Han
S u l wn Abdülmecid�in oğlu ve Beşinci
M uradım küçük
kardqi olan İ kinci Ab d ii l h a mid Han, pfıdi �ah olduğu zaman
otuzdört yaşındaydı. Çok iyi bir tahsıl görm ü�; hem Bmı, hem
Türk k ü l t ürüyle yeti şmişti. B i rçok h u s u s l a r d a amcası S ul tan
Abdülazlz'c benzerd i , yalnız tasarrufa fazla düşkünlüğü ile ondan
a y r ı l ı rd ı . lçki içmez, ibfıdctini ihmaı etmez, dedikodudan hoşlan­
mazdı. Zckfısının par la klığı i le bil hassa d i kkati çekiyord u. Fa­
kat yine amcası Abdül azız Han gibi devletin kurtul uşunun mer­
kezı otoriteyi k u vvetlcndi rmekle müınkün olduğunu düşü n d ü ğ ü
i ç i n , meşrutiyet
Wraftan olan larca hoş karşılanınamış ve ın uha­
lifleri onu gözden d üşürmek için pekçok i ftirfılar atmışlar, onu
cfıh i l , korkak, nefsinden başka şey d üş ünmez bir binbir gece
suluını gibi göstermeye çalışmışlardır. O zaman uydunılan ya­
lanların etkileri gün ümüze kadar dalga dalga gel m i ş ve hala ya­
kın ıEuihi i yi bilmeyen ki mselerin gözünde eski imaj silineme­
m i ştir.
O s ı rada iktidarı ellerinde tutan M i dhat Paşa ve arkadaş­
ları Abd ülhamid Han'dan meşrutiyet sözü almışlard ı . Başlan­
gı çta bel ki Pfıd işah'ın kendisi de böyle bir meclisin faydalı ola-
Tarihte Türklcr/403
cağına inanmıştı. Meşrutiyet davasının en büyük şampiyonu
Midhat Paşa idi. Namık KemiU ve Ziya Bey (sonradan Paşa) ve
daha birkaç kişi Midhat Paşa'nın başkanlığında toplanıp bir
Anayasa (Kaanun-ı Esasi) metni hazırlamışlardı. O günlerde
S ırbistan ve Karadağ'da isyanlar başlamış, İstanbul hükumeti
ise kendine bağlı bulanan bu prensliklerdeki isyanı bastırmak
üzere asker göndermişti. Sonradan Plevne Kahramanı olarak
ş6 hret kazanan Osman Paşa, Sırp ordusunu feci bir mağlubiyete
uğrattı. B unun üzerine Rusya işe m üdahele etmeye, yani Tür­
kiye'ye savaş açmaya kalktı. Avrupa devletleri böyle bir savaşı
önlemek ve işi barış la halleunek için İstanbul'da (Tersane) bir
-
konferans toplamışlardı.
M idhat
Paşa
böyle bir zamanda Türkiye'de Meşrutiyet
ilfınının Avrupalı lar'da çok m ü sbet tesır yapacağını, Osmanlı
Devleti'ni de kendileri gibi hürriyetçi görmekten pek memnun
kalacaklarını söylüyord u .
Konferans hey'eti toplan tı hal inde
iken Anayasa tasdık edildi
ve
Meşrutiyet topları atılmaya baş­
ladı. Avrupalı delegeler b u topların sebebini öğrenince sadece
güldüler! ...
M i dhar Paşa yine de Avrupalılar'ın Türkiye'deki
tiyet
meşru­
Kırım
idaresi n i tutacakların ı , böylece Rusya'ya karşı tıpkı
Harbi'nde olduğu gibi Türkiye'yi destekleyeceklerini zannederek,
Rusya'ya savaş i lan edi l mesini istemeye başladı . Böylece İ s­
tanbul hükumeti Tersane Konferansı'nın S ırbisıan, Bosna-Her­
sek, G irit vs. gibi yerlerin duruml arı ile ilgili ıekıınerini reddet­
ti,
çünkü savaş göze alınmıştı . B unun üzerine Avrupalılar kon­
feransı terkettikleri gibi, elçilerini de çektiler. Türkiye yalnız
kald ı. Padişah mem leketi böyle feci
bir
uç uru m u n eşiğine geti­
ren M idhat Paşa'yı sadrazamlIklan azıetti. Paşa kendi
siyası mu­
Anayasa'ya bir madde koy­
m uş ve bunu Padişah'a kabul ettirmişıi. O m eşh u r 1 1 3 . madde­
ye dayanarak Padişah , bu defa Midhat Paşa'yı sınırdışı eııi. Ta­
biı Midhat Paşa bu kararl ardan hiç korkm uyord u , çünkü İs­
tanbul'da h ı ristiyanlardan ve müsl ümanlardan "Millet Askeri"
d i ye gönüllü bir ordu hazı rl ı y ord u . "Millet Askeri" denen kuv­
vet doğrudan doğruya kendine bağlı bulunacak; görevi de Meşhalinerini sın ırdışı edebilmek için
404/farihte Türkler
rfıtiyet'i ve hürriyetleri korumak olacaktı. Zamanımızdaki ih­
tiUilci diktatörlerin "devrim muhafızı" adı altında kurduklan si­
lahlı gücün ilk ömegi olan "Millet Askeri" sayesinde İstan­
bul'dan kendisi sürülünce ihtilfıl çıkacagını zanneden Midhat Pa­
şa, kendini sürgüne gönderen geminin güvertesinde akşama ka­
dar İstanbul'a baktı, ama hiçbir ihtiıaı işareti göremedi. Vfılilik­
te çok başarılı olan bu kaabiliyetli insan, hırsı ugruna bütün is­
tikbfılini mahvetmiş ve memleketi de felaketin eşiğine getir­
mişti.
Yeni Anayasa'ya göre 1 9 Mart 1 877 tarihinde ıık Mec­
lis-i Mebfısan İstanbul'da açıldı. Padişahın açış nutku Sadrazam
İbrahim Edhem Paşa tarafından okundu. Meclis Başkanı, meş­
hur Ahmed Vefik Paşa idi.
B undan bir ay kadar sonra Rusya ile savaş çıktı. 3 1 Mart
1877'de aralarında Rusya'nın da bulunduğu bazı Avrupa devletle­
ri, Osmanlı İmparatorluğu'nun kargaşalık çıkan hıristiyan böl­
gelerinde bfızı reform lar yapı lması ve bi rkaç yerin Karadağ
Prensliği'ne verilmesini öngörüyordu. İstanbul Hükumeti ısla­
hata razı olmakla birlikte hiç kimseye toprak veremeyeceklerini
bildirdi. B unun üzerine Ruslar Tuna'yı geçerek Türk toprakla­
rını işgale başladılar.
Tarihimizde "93 Harbi" diye meşhur olan bu 1 877-78
Osmanlı-Rus Savaşı iki cepheli idi. Tuna Cephesinde Rus ordu­
ları Balkanlar'a doğru yürümeye başladıklarında Başkumandan
Abdülkerim Paşa'nın yavaş ve kararsız tutumu Türkler'in daha
baştan kötü duruma düşmelerine yol açtı. Abdülkerim Paşa azle­
dilerek yerine Mehmed Ali Paşa getirildi. Rus ilerlemesi devam
ediyordu. O sırada Vidin'de ordu kumandanı olan Osman Paşa,
Ruslar'ı durdurmak üzere ordusunu cebri yürüyüşle harekete ge­
çirdi ve stratej ik bir nokta olan Plevne'yi Ruslar'dan önce işgal
etti. Ruslar buraya geldikleri zaman daha ileri gidemeyeceklerini
gördüler. Plevne'yi kuşatmaya başladılar. Oradaki orduya yardım
yol unun açık kalabilmesi için , Hersek'te (şimdiki kuzey-batı
Yugoslavya) bulunan M üşır Süleyman Paşa'ya ordusuyla bir­
likte Balkanlar'daki Şıpka Geçidi'ni ıuıma emri verildi. Süley-
Tarihte Türkler/405
man Paşa ordusunu gemilere bindirip Adriyatik Denizi'nden
Ege sahillerinde Dedeağaç'a getirdi, oradan !renle Bulgaristan'da
Kı-zanlık'a götürdü ve Ş ıpka Geçidi'ni ele geçirmek üzere orada­
ki Rus birlikleriyle savaşa tutuştu. Bir haftalık muharebelerden
sonra geçidi alamadı ve böylece Plevne ordusu kendi kaderine
terkedilmiş oldu.
Osman Paşa o sarada 45 yaşında genç bir müşır (mare­
şal) idi. B ir yıl önce ası Sırp ordusuna karşı Aleksinaç'ta önem­
li bir savaş kazanmış, bu sayede Sırbistan Prensliği bütün is­
teklerinden vaçgeçerek barış istemişti. Tokatlı bir ailenin oğlu
olan bu büyük asker, kalesi bulunmayan Plevne'de "toprak tab­
ya" denen istihkamlar kurarak Savaş Tarihine yepyeni prensip­
ler getirmiş, adını bütün dünyaya duyurmuştur. Osmanlı ordusu
aslında sayı ve teçhızat bakımından fena değildi, hatta S ultan
Abdülazız'in aldığı martini tüfekleri sayesinde yüksek bir ateş
gücüne sahipti. Rus ordusunu Alman asıllı generaller yöneti­
yorIardı. Ellerinde çok sayıda top ve hiç bitmeyen bir insan
kaynağı vardı. 20 Temmuz 1 877'de ellibin Rus askerinin Plev­
ne üzerine yaptığı taarruz, üçbin Rus askerinin ölümü ve diğer­
lerinin bozulup kaçmalarıyla sonuçlandı. Ruslar yeni bir ordu
ilc takviye edildikten sonra 30 Temmuz'da tekrar taarruz ettiler.
B u defa Rus ölüsü sekizbine çıktı. B ütün mevcudu yirmibeş­
bini bulmayan Türk müdafaa kuvvetlerinin büyük Rus orduları
karşısında bu ardı ardına zaferleri, bütün Avrupa'ya ayağa kal­
dırdı. Her ülkeden gazeteciler, fotoğrafçılar, askeri gözlemciler
akın akın Plevne'ye gelip vaziyeti kendi gözleriyle görmeye ça­
lışıyorlardı.
Os man Paşa'ya Ş ıpka yolundan yardım ulaştırmak
m ümkün olmayınca bu defa Başkumandan Mehmed Ali Paşa
G randük Nikola'nın kuvvetlerine hücum ederek Şıpka kuzeyin­
den bir yol bulmaya çalıştı. Türk kuvvetleri Rus ordularını dört
karşılaşmanın hepsinde de yendiler. Fakat R uslar bitip-tüken­
mez takvi ye kuvvetleri alıyorlar, her defasında daha çok asker
ve topla geliyorlardı. Nihayet Eylül ayı sonunda Mehmed Ali
Paşa'yı mağlub edip çekilmek zorunda bıraktılar.
406!farihte Türkler
Plevne dayanıyordu. Rus Çarı Petersburg'dan kalkıp
Plevne önüne geldi. İhtiyattaki bütün Rus birlikleri Plevne'ye
yığıldı, bu da yetmedi, Romanya'nın eııibin kişilik ordusu Kral
Karaı kumandasında Plevne'de mevzı aldı. Düşman kendini her
bakımından hazır hissedince Eylül ortalarında üçüncü bir büyük
laarTUza geçti . Osman Paşa elindeki altmış top ve yirmibeşbin
askerle bu çekirge sürüsü karşısında tarihin en büyük zaferierin­
den birini daha kazandı. Bütün dünya gazetecilerinin, fotoğraf­
çılarının, askerl mütehassıslarının gözleri önünde Rus orduları
onaltıbin ölü vererek geri çekildiler.
Müşır S üleyman Paşa
tay i n ed i l m i şti. S üleyman Paşa ellerinde ordu b ulunan öbür
Türk mareşal lerine Plevne yolunu aç ntı k i çin emirler verd i yse
de kendilerinden genç olan birinden emir almak istem eyen Rau f
ve Mehmed Ali Paşalar yerlerinden bile k ıpırdamadı lar. Esasen
Türk ord u l arı başkumandanlığına
S üleyman Paşa, Su ltan Abdülazlz'i tahttan indiren k u m andan
bu durumu kendi ha­
zırlamıştı. Emrini di nletemey i ne e kendisi savaşa girdi, ama ye­
olarak memleketi içine soktuğu anarşi ile
n ilerek geri çekildi .
Parlak ba şarı ları dolayısiyle Padişah tarafından ken d i si n e
Gazi ünvanı veri l m i ş bul unan Osman Paşa, R us Başkumandanı
Grandük Nikola'nın teslim tekli nerini reddetmiş, fakat her taraf­
tan çevri l en Plevne'de daha fazla kalanı ayacağı n ı da anlamıştı.
Dörtbuçuk a y dan fazla zamandır Rus İ mparatorluğu ve Roman­
ya Krallığı'nın m ü ş terek orduları karşısında üç büyük zafer ka­
zanmış, am a y i yeceğ i ve cephanesi de tükenmişti . Askerini ora­
da boş y ere kırdırmaktansa Rus k uvvetlerin i yararak Sofya'ya
çek i lmeye karar verdi . L O Aral ık 1877 gec e si harekete geçerek
Rus hatlarını zorlamaya başladı. Ancak çok büyük bir m ukave­
met görmüş ve bir düşman kurşunu dizini parçaladıktan sonra
altındaki atını öldürın üştü. Bütün Türk askeri orada imha edil­
mek üzereydi. Paşa gözleri yaşl ı halde kurmay başkanı Tevfik
Paşa'yı düşman başkumandanına göndererek teslım olacağını
bildirdi.
Tarihte Türkler/407
Müşır Gazi Osman Paşa öyle büyük bir kahraman ola­
rak şöhret kazanmıştı ki, bütün dünyanın büyük dilhi olarak
övdüğü bu adama Ruslar bile saygı duymaktan kendilerini ala­
madılar. Paşa tesIlm olmanın bir nişanesi olmak üzere, kılıcını
vermişti. Grandük Nikola bunu saygısızlık telilkki etti ve bü­
yük bir askeri merasim yaparak Osman Paşa'ya kılıcını geri
verdi.
Plevne'nin düşmesi Ruslar'ın maneviyatını artırdığı gi­
bi, zaten kargaşalık içinde bulunan Türk cephesini büsbütün
sarsmıştı. Süleyman Paşa askerini Batı Trakya tarafına çekti ,
Ruslar is e Balkanları geçerek S ofya-Filibe yoluyla Ed i rn e' ye
gelip işgfıl ettiler, oradan İstanbul'un Yeşilköy (o zaman Ayes­
uıfanos) sem tine kadar geldiler.
Doğu Cephesine gelince, burada Türk kuvvetlerinin ku­
manctanı M ü şlr Ahmed Muhtar Paşa i d i . Çok kaab i l i yetli bir
aSKer ve bir fıliın d i ; gayet kı ymetli bir matemaıikçi idi. Ruslar
Doğu B ayc /i d ve A rd ah a n'ı işgal ederek Kars üzerine yürüdük­
Ieri sı rada Ahmed M uhtar Paşa bunların k arş ı s ı na çıktı. H en ü z
otuzsekiz yaşındayd ı , ama büyük kaabi l i yeti sayesinde genç
ya�ta ınare�al ol m u ş tu . Ruslar'la yaptığı savaşı kazanarak Kars
yol unu tıkadı. Bu defa Rus başkumandanı bizzat harekete geçip
b U y ü k kuvvellcrlc taa rruz ett i . Zivin M uharebesi 'nde A h mcd
M ulıtar Paşa onu da yend i . D üşman bir d efa daha toplanıp
Ged i kler mevkiinde Muhtar Paşa'ya sal­
ama Paşa bu defa da on la rı yend i . Bu zaferd en sonra Pa­
d i şa h' tan Guzı ü n van ı a l d ı . Dördüncü defa seksenbin kişi il e
M uh tar Paşa'nın otuzbeşbin kişilik ordusuna Yahni ler'de taar­
ruz eden Ruslar, yine yeni lmişlcrd i .
R uslar K a fk asy a 'd a ki bütün ihti yfıt kuvvetlerini topla­
dılar. Muhtar Paşa'nın askerinin üç-dört misli kuvvet ve o ka­
dar top getirdikten sonra 1 5 Ekim'de Kars yakınında A la cad ağ '­
da bir defa daha taarruz ettiler. M uhtar Paşa'nın bu kadar büyük
kuvvete karşı koymasına imkan yoktu. Ordusunu gayet munta­
zam bir şekilde, h i ç kayıp verdirmeden Erzurum'a kadar çekti.
Ruslar boş kalan Kars'ı 1 8 K a s ı m 1 877'de işgal eniler. O sı­
rada Plevne düşmüş ve Gazi Osman Paşa esır olmuş bulunduğu
Kars-G ümrü arasındaki
d ı nl ı ,
408rrarihte TilrkIer
için, Padişah İstanbul'un korunması görevini Ahmed Muhtar
Paşa'ya verdi ve Paşa, yerini Kurd İsmilil Paşa'ya bırakıp İs tan­
bul'a geldi.
B öylece Hicri tarihle 1293 yılında geçtigi için 93 Harbi
diye tanınan savaş, Türkiye'nin yenilmesiyle sona erdi. Rus­
lar'la savaş sırasında fırsat bulan Romanya, S ırbistan, Yunanis­
tan ve Karadağ da Türkiye'ye karşı askeri harekata geçmişler,
bazı yerleri işg1il etmişlerdi. Aslında Sultan Abdülaziz ordu ve
donanmamızı çok iyi hazırlamıştı, bu ordunun iyi bir idare al­
tında Ruslar'ı yenmesi de pekala mümkündü. İhtililki paşaların
birbirleriyle giriştikleri utanç verici rekabetler, o sırada henüz
devlet işlerini yeni ele almaya başlayan genç PiMişah'ın da elini­
kolunu bağlamıştı. Padişah'ın muhaliOeri sonraki tarihlerde sa­
vaşın Yıldız Sarayı'ndan idare edildiğini ve bu yüzden kaybedil­
digini söylemek utanmazlığını bile göstermişlerdir.
İngiltere'nin aracılığıyla yapılan Edirne Müwekesi (3 1
Ocak 1 878) savaşa sona verdi. Fakat 93 Harbi, genç Padişah'ın
birçok mes'elede gözünü açmış, dağılan İmparatorluğu ayakta
tutabilmek için çok ciddi bazı tedbirler alınması gerektiği fikri­
ni vermişti. l ık iş olarak Meclis-i Meb'usan ileride bir tarihte
toplanmak üzere tatil edildi, ama bir daha hiç toplanmadı. Meş­
rutiyetçi Türk aydınları bile başlangıçta böyle bir manzara ile
karşılaşacaklarını hesap edememişlerdi. Gerçekten, Osmanlı İm­
paratorluğu bir Türk Devleti olduğu için, idaresi de Türk ha­
kimiyetine dayanmalıydı. B u devlette Türk olmayan diğer mil­
letler Türk himayesinden faydalanıyor, buna kaİ"şı devlete vergi
veriyorlardı. Devletin ne kuruluşunda, ne gelişmesinde hiçbir
emeği dokunmamış, hiçbir mes'uliyet almamış, bir damla kan
dökmemiş halkların Türkler'le aynı haklarla devlet idaresine ka­
tılmalarını hiçbir mantık kabUl edemezdi. Nitekim başka hiçbir
İmparatorluk'ta anavatan ile bağlı bölgeler aynı şekilde temsil
edilmemişti. Meşrutiyetçiler öyle bir meclis toplamışlardı ki,
burada Türk asıllı olanlar azınlıkta idiler. Meb'tısların birçoğu
Türkçe bile bilmiyorIardı. Kimi Rumca'nın da resmi dil olma­
sını istiyor, kimi Araplar'a muhtariyet verilmesini, kimi Arna­
vutluğun bağımsız olmasını, kimi Girit'in Y unanistan'a terke-
Tarihte Türkler/409
dilmesini istiyordu . Yani Midhat Paşa ve arkadaşlarının Mec­
lis-i Meb'usanında Türk Devleti'nin parçalanması için gayret
gösterenler çoğunlukta idiler.
Sultan Abdülhamid Han böyle bir meclisi tatil edip da­
ğıtmakla memleketine en büyük hizmetlerden birini yaptı. Bun­
dan sonra idareyi hükumetten (Babıali) yavaş yavaş kaydırarak
kendi eline geçirdi ve devletin merkezi artık Yıldız Sarayı oldu.
93
Harbi'nin kaybında kumandanların iğrenç kavgalarını gören,
amcasının tahttan indirilmesi ve öldürülmesinde birtakım devlet
adamlarının oynadığı role şahid olan Padişah'ın kimseye ıLİmadı
kalmam ıştı. Nitekim daha sonraki hadiseler de onun bu itimad­
sızlığını haklı çıkarmıştır.
Ruslar'la yapılan Ayastefanos Anlaşması, Türkiye için
büyük kayıplara maloldu. Buna göre Kars, Ardahan ve Batum
Ruslar'a geçti , "Bulgaristan Prensliği" diye iç işlerinde bağım­
sız, dışta Türkiye'ye bağlı bir yeni devlet kuruldu. Ruslar B ul­
garistan'ı ayırmak için gerekli hazırlıkları savaş sırasında yap­
mışlardı. Ş imdiki B ulgaristan Devleti'nin daha geniş sınırları
içinde bile o tarihte Türk nüfUsu çoğunlukta idi, yanı B ulgaris­
tan denen yer baştanbaşa Türk'tü. Ruslar bu yerleri işgal ettikçe
halkı toptan kurşuna dizmek, süngülemek, camiiere doldurup
yakmak suretiyle Türk nüfUsunu sistemli şekilde azaltmaya ça­
lıştılar. Rus katliamından vaktinde kaçabilenler ise perişan bir
şekilde İ stanbul'u doldurmuş, zaten sıkıntı içinde bulunan şehir,
onbinlerce göçmen ailesini beslemek zorunda kalmıştı.
Tam o kargaşalıkta sapık bir gazeteci , devletin başına
büyük bir belil hazırlamak üzereydi. Gazeteci ve edebiyatçı ola­
rak hayli şöhret yapmış, gerçekten zeki ve kaabiliyetli bir adam
olan eski Galatasaray Lisesi Müdürü Ali S uavi, İ stanbul içinde
serıı dolaşan Rumeli göçmenlerinden bir grubu para ile yanına
kaup çırağan Sarayı'nı bastı.
O günlerde Sultan Murad'm sinir
buhranlarından kurtulduğu ve normal sıhhatine kavuştuğu hak­
kında bir dekikodu vardı; Ali S uavi onu çırağan Sarayı'ndan çı­
kararak tekrar Padişah yapmak, böylece kendisini padişahtan
4ıo/farihte Türkler
sonra memleketin en önemli adamı yapmak niyetindeydi. Sa­
raydaki patırtı duyulunca Beşiktaş Muhafİzı Hasan Paşa derhal
yetişerek elindeki ba ston la Ali Suavi'nin kafasına bir darbe in­
dirdi, çılgın ihlilalcinin o anda hayatına son verdi. Ama bu sopa
darbesiyle iş bitmemişti. Padişah binbir dert içinde böyle bir te­
şebbüsle karşılaşınca, etrafından iyice şüphelenir oldu. Hazır­
lanan füne ve fesadı ·önceden haber almak üzere birçok kimse­
leri isLİhbaharat ajanı yapıp şuraya-buraya yerleştirdi. Bu adam­
lar bazen doğru şeyler anlatsalar bile çoğu zaman yok yere ha­
dise ç ı karı yorl ar veya küçük şeyleri büyülerek Padişah'ın gözü­
ne girmek hususunda bi rbi rleri y le yarışıyorlardı. İşte İkinci Ab­
dülham'id Han'ın başlıca kusuru olarak görünen "hafiye" mes'e­
lesi bu şek i l d e çıkmış ve yayılmıştır.
İ kinci
Abdülhaın'id
Han,
Aya ste fan os
Anlaşmasının hü­
k ü mlerini h afi n e trn ek için diplomatik yol lara başvurdu ve Rus­
ya'ya karşı İ ngiltere'nin desteği n i anıdı. ı ng i l tere B er lin ' d e b i r
Ayastefanos' un h üküm lerini kaldırabilece­
ğini, buna karşı l ık Rusya'nın Türkiye'den h erhang i bi r toprak is­
teğine engel o la b ilmek içi n Kıbrıs'a yerleşmesi gerektiğini bil ­
dird i . Pfıd işah önce bunu kabCıI etmedi ve Meclis-i Vü kel a'da
(Bak an la r Kurul u) yaptı ğ ı b i r konuşmada Avrupa devletlerinin
Türk'e hayat hakkı tan ı m a ya cak l arı n ı , onların asıl maksadının
Türk devletini Konya ve civarında küçücük b i r prenslik haline
indirmek olduğunu söyledi. Bu sözleriyle o k ı rki ki yıl sonrak i
Sevr Anlaşması'nı daha o zamandan sezmiş bulunuyordu. Fakat
vekiller h ey'eti n in ısrfm üzerine K ı brı s İ ngil tere' ye bir çeşit "ki_
ralandı Ada h ukCıken Türkler'e [ıid olacak, fakat İ ngilizler tara­
fından idare edilecek ve İ ng i l i z ler uygun bir tarihte çekiIccek­
Icrdi.
İngiltere'nin öncülüğünde toplanan Berlin Konferansı'nda
Ayastefanos'un h ükümleri kaldırıldı, yeni bir anlaşma yapıldı.
B una göre Kars, Ardahan ve Batum Ruslar'da kalıyor, Türkiye
Rusya'ya y üklü bir savaş tazminatı ödüyordu. Romanya, S ı r­
bistan ve Karadağ Prenslikleri bağımsız devlet oluyorlardı. Bos­
na-Hersek Türkiye'ye aid olmakla birlikte, idaresi Avusturya­
Macaristan ımparatorluğu'na verilecekti. Merkezi Sofya olmak
k o nferans top l ay ara k
ii.
Tarihte Türklcr/4 1 1
üzere
kurulan B ulgar dev leti Türkiye'ye bağlı olup vergi ödeye­
cek, iç işlerinde bağımsız olacaku. Ayrıca Ermenııer'e idareye
katılma bakımından bazı haklar verilecekti.
Berlin Anlaşması aslında Türkiye'ye hiçbirşey kazandır­
madı, fakat Balkanlar'daki Rus nüfUzunu önemli ölçüde kırıp bu
statüyü Avrupalılar'ın garantisi altına sokması bakımından
önemlidir. İkinci Abdülhamid'in uzun yı llar savaştan uzak,
memleketin kalkınması ile ilgili çalışmalar yapabilmesine fır­
sat verm iştir.
Berlin Muahedesi 1 878 Temmuzu'nda imzalanmıştı . 93
H arbi'n in çalkantıları bu anlaşma ile sona erdiği için, İkinci
Abdülhamid'in " istibdad" denilen şahsi i da resi asıl bu ıiırihten
iti baren başlar ve bundan sonraki işlcrde asıl soruml uluğu yük­
,
Icnecek olan, Padişah'tır.
İk inci Abdülhamıd adeta bir yıkıntının altında kalmış
b i yd i . Kırım Harbi sırasında yabancı devlctlcrden alınan
gi­
büyük
borçlar ve sonra Sultan AbdÜıazız zamanında ordu ve donanma­
nın geliştirilmesini sağlamak üzere al ınan borçlar dev letin
beli­
n i bükmüştü. Bunlara b i r de R usya'ya ödenecek savaş tazminatı
eklcnince Pfıdişah
ilk iş olarak bu mes'eleye bir çare bul maya
çalı ş t ı . D ı ş borçlar devlet borcu olduğu için, bunlar öden me­
d ikçe yabancı devlctlcrin el leri Türkiye'de olacaktı.
1 8 8 1 'de ya­
bir
tek idare altında topladı ve buradmı dış borçların m un tazam tak­
s i tlcrle ödenmesine karar verd i . Buna karşılık d ı ş borcumuzun
yarısı silineli. Düyfın-ı Um fımiye adı verilcn bu maıiye idaresi,
alacaklı devlcüerin temsilcilcriylc ortak id a re ediliyordu. Padi­
şah böylece hem yabancı m üdahalelerini ö nlemiş hem devlctin
mali işlerine bir düzen venniş oldu.
İk inci Abdülhamid Han idaresi altındaki Türkiye, Berlin
Anlaşması'ndan İkinci Meşrutiyet'e kadar, yani otuz sene içinde
herhangibir toprak kaybına uğramad ı . ı 88 ı 'de Teselya'l1ın Yu­
yınladığı bir kararname i l c devletin bir çok tekel gelirlcrini
,
nanistan'a bırakılması Berl in Anlaşması'nda karara bağlanmış,
ayni yıl Fransa'nın
Tunus'u işgfıli de y i n e Berli n Anlaşması'na
imza koyanların rızasıyla olmuştu. B una rağmen Türkiye Tu-
412/farihte Türkler
nus'un işgillini hiçbir zaman kabUl etmedi ve bunu sonuna ka­
dar bir siyasi mes'ele yapmakta devam etti.
Yunanistan, Berlin Anlaşması'yla Teselya'ya sahip ol­
duktan sonra topraklarını genişletmek sevdasına düşmüştü. Gi­
rit ve Yanya taraflarında Atina'dan idare edilen çete savaşlarından
sonra, Balkanlar'da Yunan ordu birlikleri de sınırı tecavüz etme­
ye başladılar. İstanbul Hükumeti bu durum karşısında Yunanis­
tan'a askeri müdahele yapmanın kaçınılmaz olduğuna karar ver­
di.Padişah batılı devletlerin veya Rusya'nın Yunanistan lehine
müdahalelerini önlemek için bunun bir yıldırım harbİ olmasını,
sür'atle neuce alınmasını istiyordu. Müşlr (Mareşa!) Edhem Pa­
şa'yı çai1;ırdl ve ona bu yolda direktif verdi. Edhem Paşa Yunan
vellahdi Konstantin'in kumandasındaki düşman kuvvetlerini bir­
kaç muharebede bozarak geriye attıktan sonra Yunanistan içle­
rine doğru ilerlemeye başladı. Dömeke'de Yunanlılar büyük
kuvvetler yığarak Türkler'e karşı uzun bir savunma yapmayı ve
bu arada Avrupalılar'ın desteğini almayı düşünmüşlerdi. Edhem
Paşa Dömeke istihkftmlarını bir hücumda zaptedip Yunan ordu­
sunu perişan etti. Atina Türkler'in eline geçmek üzere idi. Böy­
lece bir ay içinde Yunanistan'ın hesabı görülmüştü
( 1 897) .
Rusya, İngiltere ve Fransa'nın müracaati üzerine savaş o
noktada durduruldu. Bu üç devlet, İtalya'nın da aralarına katılma­
sıyla, Türkiye Yunanistan'dan çıkmadıi1;ı takdirde savaş ilan ede­
ceklerini bildirdiler. Yunanistan Türkiye'ye büyük bir savaş taz­
minatı ödoyerek kurtuldu, ama bu dört devlet Türkiye'yi gfilip
geldikleri bir savaşta mağlub duruma düşürmek için Girit Ada­
sı'na muhtariyet verilmesini kararlaştırdılar. Girit Türkiye'ye
bağlı kalmakla birlikte kendi kendini idare eder bir valilik ola­
caktı. Burası ancak Abdülhamid tahttan indirildikten sonra Yu­
nanistan'a ilhfik edilebildi.
ıkinci Abdülhamid Han bu kısa savaş olayı hariç, bütün
dış mes'elerini daima diplomatik yollardan halletmeye çalışmış­
tır. Get1;i diplomatik yol kesin netice vermeyen ve işleri sürün­
cemede bırakan bir yoldu, ama Türkiye zayıf anında savaştan
uzak kalmak ve dış istekleri sürüncemede bırakmaktan çok fay­
dalı çıkıyordu. Rusya Türklüğün can düşmanı olduğu için, ona
Tarihte Türkler/413
karşı daima m üttefik aradı ve özellikle İngiltere ve Almanya ile
dostluk kunnaya çalıştı. İngiltere ile Almanya birbirine rakip
ülkeler oldugu için, Türkiye'nin dostlugu için de rekabet ediyor­
lardı. Bununla birlikte İkinci AbdüIhamıd hiçbir zaman bunlar­
dan birini kuvvetle benimsemedi, iki tarafa da hem yakın, hem
uzak durdu.
Fakat Abdü.!hamld Han'ın dış politikadaki en büyük ba­
şarısı Türkiye'nin elinde bulunan büyük bir kozu kullanmakta
oldu. Türk Padişahı aym zamanda İslam Dünyası'nın
"Half/esi"
idi; yanı kendi idaresi altında bulunmayan müslümanların da
manevi lideri idi.
O
tarihlerde İngiltere, Fransa ve Rusya'nın
idareleri alunda büyük müslüman kitleleri bulunuyordu. Ayrıca
İngiltere Türk idaresindeki Arap ülkelerine de gözünü dikmişti.
Padişah bütün bunlara karşı b u devletlerin müslüman halklanm
kendi nüfGzu altına almayı, bütün dünya müslümanları ile İs­
tanbul arasında k uvvetli baglar kurmayı uygun gördü. Bunun
için dünyanın her tarafında İslam toplul uklarının lideri duru­
munda bulunan büyük din adamlarıyla temasa geçti; bunlara
özel mektuplar gönderdi, bazılarına rütbc ve nişanlar verdi. Böy­
lece hepsi kendilerini İslam Hamesi'nin mahalli memurları,
temsilcileri olarak görmeye başladılar B ununla yetinmedi, ta
Çin'e kadar müslümanları Avrupal ı ve Rus emperyalistlere kar­
şı uyarmak üzere adamlar gönderdi. Neticede öyle oldu ki, Afri­
ka'nın en uzak köşesinde bir m üslüman cemilalı bile hiç Türkçe
bilmedikleri halde camiierden çıkınca hep bir ağızdan
htm çok yaşa "
"Pfıdişa­
diye bağırıyorlar, Cuma günleri ellerinde Türk
bayraklarıyla dolaşıyorlardı.
İkinci Abdülhamid Han, İslam kitleleri arasında sınırla­
rımız dışındaki Türk m ü slümanlarına özel bir önem verdi. İs­
tanbul'da basılan binlerce k i tap ve broşür Rus idaresi altında
yaşayan Türk ülkelerine gönderiliyor, böylece her tarafta Türk­
ler ortak bir kültür kaynagından besleniyorlardı. İran 'da Türkçe
eğitimi yasak edilmişti, Padişah İran Şahı'na tesir ederek Türk­
çe'yi tekrar kabul ettirdi.
Kısacası, Padişah'ın bu siyaseti sayesinde bütün İslam
Dünyası' nın kalbi Türkiye'de ve İstanbul'da atmaya başlamıştı.
Rusya, İngiltere ve Fransa onun kendi m üslüman teb'aları ara-
4 14/farihte Türkler
sındaki bu nüfUzundan çok çekiniyorlardı. Sultan Abdülhamid
Han, Batı emperyalizminin ezdiği sömürge halkları için bir sen­
bol haline gelmişti.
Yurt içinde büyük bir huzur ve sükun vardı. Gerçi Dü­
yfın-ı Umumiye sisteminin İster-istemez yarattığı güçlükler yü­
zünden devlet her an yeterli nakit bulamıyor ve memur maaşları
bazan iki-üç ayda bir ödeniyordu. Ama memlekette bolluk vardı
ve paramız kıymetli idi. Türkiye dünyanın belli-başlı devletleri
arasında geliyor, Padişah'ın Avrupa devletleri nezdinde de büyük
bir itibarı bulunuyordu.
Bu rahat ve huzUr içinde belli - başl ı iki huzursuzluk kay­
nağı vardı . Bunlardan birincisi Ermen'i komitecileri, ikincisi de
Türk komiteciferi idi. Ermenıler uzun zaman Türkler'lc yanya­
na, hatta bir arada yaşamış olmanın verdiği yakınlık la Türkler'­
den ancak kiliseye giLLikleri için ayırded ilir hftle gelmişlerdi.
Bunlar devlete bağlı , çoğu kendi hftIinde insanlardı. Fakat Avru ­
pa devletleri, bu arada Amerika Türkiye'de siyası bir çıbanbaşı
yaratmak üzere Ermenıler'in durumunu büyük bir problem hfı­
line getird iler. Amerika, H ıristiyanlığın bu "kenarda unutul­
muş" çocuğunu uyand ırmak ve kalkındı rmak için Ermenıler'in
ya�adığı bütün şehir ve kasabalarda misyoner oku lları açıyor,
onlarda Türkler'e karşı bir m i ııı şuur ve m üddele azmi yarat­
maya çalışıyordu. Hıristiyan Avrupa devletleri ise Osmanlı İm­
paratorluğu'nun bütün h ıristiyan halklarına istikliH kazandır­
mışlar, geriye sadece Ermenilcr kalmıştı. Çeşi tli Avrupa şehir­
lerinele ve Amerika'da yetiştiri lmiş Ermenı i htilalcileri Türki­
ye'de ihtilal hazırlıklarına giriştiler. Bu arada Rusya, Doğu sını­
rında Ermenıler'i askerı bakımdan yetiştiriyordu.
Ermenı ihtilalcileri kendi dfıva l arı na kendi halklarını
inandıramadılar. Türkiye Ermenlleri Türkler'le bir arada yaşa­
maktan memnundular ve hiçbirinin maceraya atılacak hali yok­
tu. Bunun üzerine kom iteciler önce Ermenı halkını terörle s in­
dirm eye ve kendilerine katılmaya zorladılar. Böylece ihtilalci
Ermenıler tarafından özel likle Doğu'da pekçok Ermenı vatan­
daşım ı z işkencelerle öldürüldü. Sonra Avrupa'da Türkiye alcy-
Tarihıe Türklı:r/-ı ı :)
hinc bir atmosfer yaratabilmek ic,� i n , bu katl ifun ların Türkler La­
rafından yapı l d ığ ı n ı yayı yorlard ı . İ k i n c i Abdül hamıd , Erm enı­
ler' i n kan ı n ı döktüğü gereke,:esi y le Ermeni ihtilalci leri Lafafı ndan
"Kıztl Sulwrı " i lfı n e d i l m i şt i . B u n l a r ı n n i ye ti Türkiye'de bir i h ­
t i l fı l hareketi uyand ırd ı k l.an sonra A vrupa devletleri n i n m üdfıha­
ICsini sağlamaktı. Ha llfı b u n u n iç i n Ermeniler'in Türk askerle­
rince öldürül mesi n i temin etmek üzere h i e,: b i r v icdf!na v e a h lfıka
sığmayacak teniplcr haz ı r l ıyorlanl ı .
G i ri � t i k leri b i rçok tcşebbüs İ k in c i A b d ü l hamid tara fın­
dan Avnıpa l ı l ar'ı ayağa kaldırmadan bastı r ı l ı p söndürü l ü ncc, b u
dcfa Pfıdi�ah'ı ortadan ka ld ırınadıke,:a Ermenistan' ı kuramayacak­
ların i dü�iind ü l er. A vrupa'da m e ş h ur bir ii nar�ist'i para i l e tutup
onu I sıan b u l'a getird i l er v e İ k i n c i A bd ü l hal1lid Han, Y ı l d ı z Ca­
m i i 'nde cuma namaz ı ndan e,: ı karken arabas ı n a bomba koydıırdu­
lar. B i r- i k i d ak i ka l ık �ec i k me yü/.iinden Pad i şah k urtuld u , ama
bi rc,'ok k i m se ö l d ü .
I ş i n as ı l k o rkune,: tara fı , bi rt:.ı k ı m Türk ayd ı n la r ı n ı n b u
k o n u d a Erl1l e n i l d l e e l v e gön ü l b i rl i ğ i yapm ı ş o l m aları d ı r.
Türk Pad i şa h ı ' n ı öld ürerek toprak lar ı m ı z üzerinde yaban c ı b i r
devlet k urmak isteyen Ermenilde, Türk �airi Te v fi k F i k re ı bü­
y ü k b i r övgü yaz d ı . Bombacı arıarş i s te
"Ey şi/niı ovcı" d i yor­
du . . . .
O z am a n ı n d i ğe r
bire,:ok Türk ayd ı n l ar ı , Tevfik Fi kret de­
recesinde o l ma m a k l a b i r l i kte, Pad işah'ın aleyhinde b u l u n ma y ı
ve b u husüsta Türk l ü ğ iin d üşmanlar ı l' l a işbirl i ğ i yapmayı k e n ­
d i l e r i n e ade ıf! �öre\ ed ind i ler. B u nların çoğu m uhakkak k i i y i
n i yı' l l i i ns a n l ani ı v e A v rupa'dan k a p u k ları anayasa, h ü rri yet,
parkme nııı, ılc m ok nı s i s loganları i l e kafal arını doldurm ıışlard ı .
\lcııı k k e t i n ge l i ş i p ka l k ı ilimısına ıek enge l i n Pf!d i şah olduğu­
nu sanı yorlard ı , (; ü nkü Pa d i şah rvl eşrütiyeı idftre s i n e enge l olu­
yord u . B u n l a rı n pekçoğu d a ta h s i l i ve kaab i l i yeıi i lc u y g u n
yüksek mevki lere geleıiıeyişini Pfıd i şah ' ı n keyll idfıresi ile a e,: ı k ­
l ı yan lard ı . i ı,' l eri nde Su ltan A b d ü l hamıd 'le konuş ımı rırsa[1 elde
eımiş olanların he men hepsi m uha ıereııen v�li'.geç m i � , bir görev
alarak Pfıdişah'a yard ı m c ı o l m u ş l a r d ı r . B u n la r ı n başında Nam ık
4 1 6!farihte Türkler
Kemal ve Ziya Beyler gelir. Her ikisi de Abdülazız zamanında,
All Paşa'ya şiddetle karşı çıkmışlar, Meşrutiyet'in kurulması
ıçin çalışmışlardı. Nfunık Kemal "sürgün" adı altında dolgun bir
maaşla mutasamf oldu, P3dişah'tan gördüğü iltifatlar karşısında
o da P3dişah'a birçok hizmetler yaptı. İkinci Abdülhamıd Na­
mık Kemhl'i sever ve takdır ederdi. Büyük şair ve edıbimiz öl­
düğü zaman ona pek sevdiği Bolayır'da bir türbe yaptırdı. Ziya
Paşa ise Adana Valisi oldu ve devlete sil.dık bir memur olarak
çalıştı. Ama muhaliflerin çoğu bu iki büyük adam gibi zekı,
bilgili, sorumluluk duygusu taşıyan kimseler değildi. Meşruti­
yet idaresini adeta bir sihirbaz sopası zannediyorlardl. Bu arada
Padişah'ın gizli istihbarat servisinin hatllları yüzünden bazı
kimselerin yok yere cezlllandırılması da elbette bu aydınları çok
üzmekteydi.
İkinci Abdülhamıd idaresinin muhalifleri y urt içinde
takip edildikleri için, bir fusat bulup Avrupa'ya kaçıyorlar ve
özellikle Paris'te biraraya gelip Türkiye'de Meşrutiyet'in kurul­
ması yolunda toplantılar tertipliyorlar, bazı gazete ve dergiler
ç1karıyorlardı. B unların başta gelenleri Ahmed Rıza Bey ile an­
nesi Osmanlı prensesi olan Sabahaddın Bey idi . B unlar bir ara
Türkiye'de Meşrutiyet'in kurulması için yabancı devletlerden
yardım istemeyi , Avrupalılar'dan Padişah'ı tahtından indirmele­
rini istemeyi bile düşündüler, ama aralarında anlaşamadılar. Dı­
şarıda yuvalanan muhalefet arttıkça h ükumetin içerideki baskısı
da artıyor, dışarıdan gelen kitap ve gazetelerle içeride yayınlanan
yazılar üzerinde sıkı bir kontrol yapılıyordu.
Siyası muhalefet ve sıkı idarenin karşılıklı urmanmaları
sonucu Türkiye'de hükumete karşı olmak adelll aydın olmanın
bir gereği gibi görülmeye başladı. Sarıklı medrese hocalarından
setre pantalonl u Fransız taklitçilerine kadar herkes muhalifLİ.
Nihayet bunlann yarattığı atmosfer, ordudaki genç subayları da
etkiledi. Makedonya'da B ulgar çetecilerine karşı birkaç yıldır
çetin mücadeleler veren bir kısım genç subay, yavaş yavaş ken­
dileri de çeteciliği bir siyası hareket yolu olarak benimsemiş ve
bu defa onlar Türk devletine karşı komiteciliğe, yanı dağa çıkıp
isyan etmeye başlamışlardı. Politikacılar bu çeteciliği organize
Tarihıe Türklcr/417
cuiler. Vaktiyle 1 890'da bir grup Harbiyc ve Tıbbiye talebesi
tarafından çckirdegi atılıp sonradan Ahmed Rıza Bcy'in ortaya
çıkmasıyla kuvvcllcnip kökleşmiş olan İltihat ve Terakki Ce­
miyeti hemen Rumeli vilayctlerinde (gizli) şubeler açıp bu genç
subaylan birer ikişer kaydetti . Aralaonda Enver, Niyazi, EyyUp
Sabri gibi gayet gözüpek, maceracı kimselerin bulundugu bu
subaylar grubu kendilerine kuvvet saglayabilmek için Bulgar
komitecilcrle bile işbirligi ediyorlardı.
ıstanbul hükümeti Rumeli'deki ordu kumandanıanna bu
isyancılann yola getirilmesi için emir verdi. Ama gençler çok
iyi teşkilatlanmışlardı, başlanna gelecekleri öncedcn haber alı­
yorlardı. kabında kendi komutanlarına silah çekerek onlan öl­
dürdüler. En sonunda merkezi Selanik'ıe bulunan Osmanlı
Üçüncü Ordusu, bir asi ordu haline geldi. Bir yandan da ıuihat
ve Terakki Ccmiyeti yabancı devletlcrin konsoloslarına Türki­
yc'ye m ü dahel e edilmesini tclkin ediyor, kendileri iktidara gel­
dikleri takdirde Türk olanlarla olmayanlar arasında hiçbir fark
gözetilmeyccc�ini söyıüyorhırdı.
Ikinci Abdülhamid Türkiye'nin işlerinde yabancı pannagı
gönnektense içeride herşeye razı oldu. Bfızı devlet adamlarının
da ısrarları üzerine Meşrutiyet'i tekrar ilfm cımeyi kararlaştırdı
(1 908).
O zamanın birçok aydınlarının Türkiye'yi kurtaracagını
düşündükleri MeşrUtiyet, daha ilk günlerinde mçmlckcıin parça­
lanması için m üsaid bir hava yaratmıştı. Türkiyc'ye baglı bir
Prenslik olan B ulgaristan hcmcn istikımini mın eui. Avustur­
ya-Macaristan lmparatorl ugu Türkiyc'ye aid olan Bosna-Her­
,
sek'in ilhak cdildigini bildirdi. G irit Muhtar ıdaresi Türkiyc'dcn
ayrıldı ve Yunanistan'la birlcşti .
lttihatçılar silah zoru ilc iktidara geldiklcri için, ycni
mcclisin kurulmasında da çetccilik mClOdlarınl kullandılar ve
meclisi kcndi adamlarıyla doldurdular. ıttihat vc Terakki'ye mu­
halif olan gazctccilcr ve politikacılar, şimdi siyasi parti halinc
gelen bu cemiyetin görevlendirdigi keskin nişancı kaatiller ta­
rafından öldürülerek ortadan kaldınlıyordu.
41 8(farihte Türkler
Memleket bir baştan bir başa tam kargaşalık içindeydi.
Meşrutiyet'in ilanı "Hürriyetin Ilanı " şeklinde anlatılmış ve
"Hürriyet var" diye herkes her istedigini yapar olmuştu. Bu ara­
da kargaşalıktan faydalanmak isteyen Ermeni komitecileri Ada­
na ve havaı:sinde geniş çapta bir isyan çıkardılar, pekçok Türk'U
öldürdüler. Bunların isyanı Türk askeri tarafından bastınhnca
da, "Türkler katliam yapıyor" diye Avrupa kamuoyunu bulan­
dırmaya devam ettiler.
İ stanbul'da l ttihatçılar' in çeteleri kol gezerken bir yandan
da bütün bu de�işmeler karşısında şaşırmış, büyük bir telaşa ka­
pılmış olan kimseler vardı ki, bunlar İ ttihatçılar'ın tam karşı­
sında, Abdülhamid idaresini bile İ slam'a aykırı sayan bir muha­
fazakarlı�ın şampiyonlugunu yapıyorlardı.
Nihayet 31 Mart ( 1 3 Nisan) 1 909'da İ ttihatçılar'ın yakın
zamanda Selanik'ten İ stanbul'a getirmiş oldukları avcı taburla­
rına mensup bir kısım asker ve sivil halktan bazıları İ stanbul
sokaklarına yayılıp, l ttihatçılar'ın i leri gelenlerini öldürmek
üzere harekete geçtiler. Bu silahlı ve çılgın kalabalık karşısında
kimse birşey yapamadı. İ Ltihatçllar kaçıp saklandılar, Rumeli'­
den yardım toplamaya çalıştılar. Padişah yetkilerinin pekçoğunu
artık Meclis'e devretmiş olduğu için insiyatifini kaybetm işti.
B una rağmen sarayın muhafız birliklerini asilerin üstüne gön­
dermek istediyse de bunlar kardeş kanı dökmeyiz diye yerlerin­
den kımıldarnadılar.
On gün kadar devam eden bu kargaşal ık ta İ ttihatçılar
Rumeli'nde eski dostları olarak ne kadar Sırp, B ulgar, Rum, Ar­
navut çetecisi buldularsa topladılar, bunların yanına az miktarda
Türk askeri de katılarak Üçüncü Ordu Kuman d anı Mahmud
Şevket Paşa'nın emri altında trenle İ stanbul'a sevkedildi. "Ha­
reket Ordusu" denilen, fakat çoğu hıristiyan çeteci olan bu kuv­
vet Yeşilköy'e geldi. İ stanbul'daki kumandanlar bu çetecilerin
niyetlerinden şüphe ettikleri için, onları Devlet Merkezi'ne sok­
manın doğru olmayacağını düşündüler ve hemen üzerlerine yü­
rüyüp dağıtmak istediler. Fakat Abdülhamid Han kan dökmek­
ten çok çekinen, yumuşak huylu ve pek merhametli bir p3di-
Tarihte Türkler/419
şah oldu�u için buna müsaade etmedi. Ama onun bu merhameti
hem kendisi, hem memleket için pek pahalıya mal oldu.
Hareket Ordusu İstanbul'a girdi. İsyanı yatıştırma baha­
nesiyle pekçok adam öldürdüler. Da�dan inmiş B alkan komite­
cileri İstanbul saraylarını ya�malamaya başladı. İşin en feci ta­
rafı, isyanın sorumlusu olarak Padişah'ı gösteren lttihatçılar,
onu tahtından indirmeye karar vennişlerdi. Aslında bu bir ba­
hane idi ve İttihat-Terakki Partisi kendi yolundaki son ve en
büyük engeli ortadan kaldırmak istiyordu. Kendisinden fetva is­
tenen Hacı Nuri Efendi, Padişah'ın tahttan indirilmesi için hiç­
bir sebebin bulunmadı�ını söyleyince, oradan acele bir yobaz
hoca bulup fetva yazdırdılar. Sonra bir m�bus hey'eti seçip sa­
raya göndererek durumu S ultan'a bildirdiler. Türk Milleti'nin
Pfıdişahı'na gidip de "Millet sizi istemiyor" diyen bu hey'etin
mensupları Yahüdi Emanuel Karaso, Ermeni Aram, Arnavud
Toptan? ve Gürcü Hikmet Paşa idi. Tarihimizin en büyük le­
kelerinden biri olan bu hadise ayni zamanda Türk Milleti'ne ya­
pılan en büyük hakaretlerden biriydi.
İkinci Sultan Abdülhamid Han, 27 Nisan 1909'da otuzüç
yıllık bir saltanattan sonra İstanbul'dan çıkarıldı ve SeHiniğe
gönderildi . O giderken İLtihatçılar ve Balkan'dan gelmiş Bulgar,
S ıtp komiteeileri Yıldız S arayı'm yağma eLLiler, sarayda millet
malı olan büyük bir servet bir alay serseri tarafından kapışıldı.
Bu yağmadan sadece Padişah'm çok kıymetli kütüphanesi kur­
tulmuştu, çünkü eşkiya çetesinin kitapla hiç ilgisi yoktu.
Abdülhamid Han bir m üddet Selanik'te bir çeşit hapis
hayatı yaşadıktan sonra Balkan Harbi'nde SeHınik tehlikeye gi­
rince oradan alınarak İstanbul'da Beylerbeyi Sarayı'na getirildi.
ıo Şubat 1 9 1 8'de, yani B irinci Dünya Harbi'nin sonlarında, bir
Yahudi tarihçinin dediği gibi "En ufak menfaati uğruna bütün
dünyayıfeda etmeyi göze aldığı milletinin felaketini görmemek
için bir an önce" öldü.
İkinci Abdülhamid Han bizim tarihimizin çok büyük bir
şahsiyeti ve dünya siyaset tarihinin en önemli adamlarından bi­
ridir. Belki de bu büyüklüğü yüzünden kolay anlaşılamamış,
aleyhinde herşey söylenmiştir. Ne yazık ki, çoğu Türk milleti
420/Tarihte Türkler
nin can düşmanı olan Ermeni ihtilalcileri tarafından atılan bu
iftiralar pekçok Türk aydınının da kafasına yerleşmişti. ltti­
hatçılar onun kıymetini çok geç anladılar. Muhaliflerinin başı
olan Ahmed Rıza Bey bile, Cumhuriyet devrinde yazdı!';ı tıau­
ralannda ona övgüler düzdU. Bu korkunç pişmanhıtn en açık
örneklerinden biri, m eşhUr �ıza Tevfik (Filozof) Bey'in
"Sultan A bdülhamid Han'ın Ruhaniyetinden Istimdad" adlı
uzunca
şiiridir. Bu şiirin bir yerinde şöyle diyor:
Bizdik utanmadan iftira atan
Asrın en siyasi padişahına
lIGnci Abdillhamid Han'ın dış politikadaki bUyük başarı­
ları yanında içerideki kültür ve bayındırlık hareketleri de çok
önemlidir. Memleketin her tarafında, tıpkı dedcsi Ikinci Mah­
mud gibi, büyUk bir yapım ve onarım faaliyetine girişti. Hangi
Osmanlı yapısına bakılırsa bakılsın, üzerinde ya yapıcı veya
onarlan olarak Abdülhamid Han'ın tugrası görülür. Maamafih
bu tugraların çogu sonradan "gericilik" sayılarak kazılıp silİn­
miştir!
İkinci Abdülhamid devrinin birinci sınıyı alan hizmetleri
egitim sahasında olanlardır. Hiçbir devirde onunki kadar çok
mektcp açılmam ış, o kadar çok insan yetişmcmiştir. Birinci
Dünya Savaşı'nın ve Milli Mücadelc'nin büıün başarılı kuman­
daniarı onun Harbiye'sinden yctişmişlcrdir. Pekçoğu kendi aley­
hinde faaliyette bulunmakla birlikte, Ikinci Abdülhamid pekçok
Türk aydınının yetişmesine sebep oldu.
Bu büyük Padişah'ın hiç kusuru yok m uydu? Tarihçilcr
genellikle onun vehimli ve şUpheci olmasının birçok kötü so­
nuçlar doğurduğunu söylerler. Bu doğrudur, fakat Sultan Aziz
ve Ali Suavi olaylarını gören bir padişahın etrafına hep şüphe
ilc bakmasından daha tabii ne olabilirdi? Bir kusuru da sert ve
merhametsiz olmayışıdır. En az dcdesi İkinci Mahmud kadar
�rt tabiatlı olsaydı , Hareket Ordusu'nu bir emirle dağıtJr, 3 1
Mart isyancılarım sindirir ve kendisinden sonraki İttihatçı fe­
Iak:etini önlerdi. Hatta bazı batılı diplomatlar, o tahtta olsaydı.
B irinci Dünya Savaşi'nın bile önlenebilece!';ini söylemek­
tedirIer.
Tarihte Tiirklcr/421
Beşinci Mehmed (Reşad) Han
Daha çok "Sultan Reşad" adıyla �'lnınan Beşinci Mehmed
Han, 1 909 yılı 27 Nisanı'nda tahta geçti. Sultan Abdülmcc1d'in
oğlu ve Abdülhamid'in küçük kardeşiydi. Padişah olduğu zaman
64 yaşmdaydı.
Yaşlı ve hastalıklı hiilinde devlet idaresini İLtihatçllar'a
kaptırmış, daha doğrusu onların elinden alacak azim ve kudreti
gösterememiştir. Ağabeyi İkinci Abdülhamid ile kıyaslanama­
yacak kadar sönük kalan Sultan Reşfıd zamanında Türk İmpara­
torluğu, İttihatçılar'ın elinde çökmüş ve dağılmışur.
İttihatçılar Sultan A\xlülhamid'i devirmek ve Meşrutiyet
adı altmda iktidarı alabilmek için, Türk o lmayan unsurlarla
işbirliği yapmışlar ve onlara büyük üm itler verm işlerdi. Fakat
devlet sorumluluğu kendi omuzları üzerine çökünce, bu defa es­
kisinden daha sert bir politika tftkip ettiler. Arnavutluk'ta çıkan
basit bir isyan hareketini ş iddetle ve kan dökerek ezdiler. Buna
karşılık sırf gafletleri yüzünden koca Libya'yı kaybetmemize
yol açtılar. Trablusgarb (Libya) Vfı1is!ni A bdül huınid'in ada­
mıdır diye yerinden aldıkları halde, yerine başka b i rini gönder­
medikleri için, eyaıet idfıresiz ve as kers iz kalm ıştı. 1ı.alyanlar
1 9 1 1 yıl ında oraya asker çıkararak işgfıle başladılar. Devletin
uzak bir eyfilette savaşı yürütecek kaabil iyeti olmadığı için, yer­
li halkı organize etmek üzere yarı-resmi mfıhiyette bazı subaylar
göndermekle yetin ildi. Vfıli Vekili Neş'et Bey'in kumandasında
B inbaşı Enver B ey (Paşa), Binbaşı Ali Fethi Bey (Okyar), K ı­
demli Yüzbaşı Mustafa Kemal (Atatürk) gibi genç Türk subay­
larının teşkilatlandırdığı yerli halk ve pek az sayıda Türk aske­
ri, İtalyanlar'ı dar bir sahil şeridinin ötesinde Libya içlerine hiç­
bir zaman sokmadı. B unun üzerine halya, donanımısıyla bizim
Akdeniz adalarını işgfıl etmeye başladı. Nihfıyet 1912 yılı Ekim
ayında Cenevre'de yapılan bir anlaşma ile Türk hükumeti, Trab­
lusgarp ve B ingfızi'yi İtal yanlar'a terkeııi. Osman lı Pfıdiş.ıhı
"Islfim I/a/ifesi" sıfatıyla Libya Müslümanları'nm lideri olmaya
devam edecek, yfıni k ad ılar yine İstanbul'dan tflyin ed ilecek ve
422/farihte Türkler
vakıflar müslümanların elinde kalacak, ıtalya her yıl Türkiye'ye
Libya adına vergi gönderecekti. Buna karşılık ltalyanlar'ın Ak­
deniz Adalarını boşaltmaları karar altına alındı.
ıstanbul hükumeti Trablusgarb'ı boş bırakmak gafletinde
bulundu�u gibi, ltalyanlar'ın oraya saldıraca�ını da hiç hesab
edememişti. B u gaflet Libya'dan sonra bütün Avrupa Türkiye­
si'nin kaybına mal oldu. Osmanlı lmparatorlu�u'ndan aynlıp
ba�ımsızlık kazanmış bulunan küçük Balkan devletleri, arala­
rında anlaşarak Balkanlar'ı paylaşmak üzere hazırlanıyorlardı.
Türkiye'nin gözü önünde cereyan eden bu askeri hazırlıklar bile
İstanbul'dakilerin gözünü açmadı. Üstelik o sırada Türk ordusu­
nun önemli bir kısmı terhis edilmişti.
1 9 1 2 yılı Ekim ayında Bulgaristan, Yunanistan, Karadag
ve Sırbistan Türkiye'ye savaş Win edip Türk topraklarına gir­
meye başladılar. B unların Osmanlı ordusuna karşı galip ge­
leceği kimsenin aklına gelmezdi. Fakat hazırlıksız yakalanan İs­
tanbul hükumeti, beceriksiz kumandanların emri altında sevket­
tiği orduların arka arkaya yenildiğini gördü. lttihatçılar orduyu
politikaya karıştırdıklan için, Türk ordusunda subayların büyük
çoğunluğu ya l Llihaıçl, ya onların muhalifi "Haliiskartm" grubu­
na mensuptu; birbirlerine düşmanlıktan Bulgar'la, Sırp'la har­
bedecek durumda değiııerdi. ıuihatçılar Sultan Abdü1hamid ta­
rafından sürgün edilen rüşvetçi bir paşayı , Padişah'a muhalif ol­
duğu için ödül1cndirmişler ve Selanik'e kumandan yapmışlardı.
Bu adam tck kurşun atmadan şehri Yunanlılar'a teslim etti. Sul­
tan Abdü1hamid'i tahtından indiren1crden Toptani Paşa (Arna­
vut), Arnavutluk'ta savaşan Hasan Rıza Paşa'yı arkasından vura­
rak l şkodra'yı Karadağhlar'a teslim etti. Bulgarlar Edirne dışın­
da bütün Trakya'yı işgal ederek Çatalca'ya kadar geldiler ve an­
cak orada durduruldular. Ancak Edirne'de Şükrü Paşa, tıpkı
Plevne'deki Gazi Osman Paşa'yı andırır bir savunma ile, beş ay
Bulgarlar'ı oraya sokmadı.
Sultan Abdülhamid'in düşürülmesinden Balkan Savaşı'na
kadar İlLihatçllar sokağa tamamen hakim olmakla birlikte, hü­
k lımete doğrudan doğruya gelernemişler, ancak kendi taraftarları
Tarihte Türkler/423
olan yaşlı, eski bazı politikacılarla durumu idare etmeye çalış­
m ışlardı. Ihtilali asıl gerçekleştiren genç subaylar devlet işle­
rinde cahil ve tecrübesiz oldukları için ön plana atılmaktan çe­
kinmişlerdi. Balkan Savaşı sırasında sardnazam olan Kamil Pa­
şa'nın kurduğu hükumet ise, Harbiye Nazın Nazım Paşa dışın­
da, lttihatçılar'ı pek sevmiyorlardı. Nazım Paşa kendini sadn­
azam yapacakları vaadiyle, lttihatçı subayları önemli mevkilere
getinnişti.
1 9 1 3 yılı Ocak ayında, Bulgarlar Çatalca önlerinde bu­
lunduğu bir sırada, lttihatçılar'ın l iderlerinden Enver Bey (o sı­
rada rütbesi kurmay yarbaydı), yanına yirmi-otuz kişi daha ala­
rak Bab-ı Al1'ye (hükiımet binası) silahlı bir baskın düzenledi.
Yanında Ittihatçılar'm keskin n işancılarından Yakup Cem i l var­
d ı . Yakup Cemil karşı koymak isteyen subayları ve aldatıldığı­
nı söyleycrek bunlara bağıran Nazım Paşa'yı dcrhal vurup öl­
dürdü. Sadrıazama tabanca zoruyla istifa dilekçesi yazdırdılar.
Sonunda Mahmud Şevkct Paşa Sadrazam vc H arbiye Nazırı ola­
rak yeni kabineyi kurdu. Mahmud Ş evket Paş a luihatçılar'ın
adayı olmakla birlikte, tam on l ar gibi düşünmüyordu. Kabineye
bazı l uihmçıları almakla birlikte her tarafı onlarla doldurmadı .
1 9 1 3 Mayısı'nda yapılan Londra Anlaşması'na göre
Türkiye Balkanlar'daki bütün topraklarını bıraktığı gibi, Edirne
ve Kırklareli'ni bile B ulgarlar'a terkediyordu. O sırada l uihatçı­
lar'a karşı gitgide artan muhalefet sonunda b ir gün Mahmud
Şevket Paşa'ya siıikasd yapıldı ve Paşa öldürüldü . luihatçılar
b u n u n üzerine kendilerinin ne kadar muhalifi varsa , bu hadiseye
katıldıkları gerekçesiyle kimini astılar, kimini hapse attılar, ki­
mini sürgüne gönderdilcr. İ stanbul'da tam bir terör hüküm sü­
rüyordu.
Balkan Devletleri, Türkiye'den aldıklan yerlcrin paylaşıl­
ması konusunda anlaşmazlığa düştüler ve kendi aralarında savaşa
başladılar. Hepsi birden Bulgaristan'a saldırdığı için B ulgaristan
Edirne'deki askerini Batı Trakya tarafma çekti, böylece boş ka­
lan Edirne, bir Türk birliğinin başındaki Enver Bey tarafından
gcri alınmış oldu.
424/farihte Türkler
Mahmud Şevket Paşa hadisesinden sonra yaratılan terör
içinde ıl1ihatçllar iktidarı tam manasıyla ele geçirmişlerdi. En­
ver Bey hemen paşalıga terfi etti ve Naciye Sultan ile evlenerek
saraya damad oldu. İttihatçı ekibin en cerbezeli adamlarından
eski Posta katibi Tal'at Bey ise paşalıkla Sadrıazam oldu.
ısı.anbul Muhafızı (Merkez Kumandanı) olup daha sonra Bahriye
Nazırh-gı'na getirilen albay Cemal Bey de paşa olmuştu. ışte
meşhUr Enver-Tal'at-Cemal Paşalar bunlardır.
Balkan Harbi'nden sonra İ Ltihatç l lar orduda büyük bir
düzenlemeye girdiler. Binden fazla subay emekliye ayrıldı, bir­
çogunun da rütbeleri indirildi. Bu arada devlet Almanya ilc çok
sıkı münasebetlere girmiş, ordudaki reformlar Alman generalle­
rinin tavsiyeleriyle yürütülür olmuştu.
19 14'te Almanya'ya karşı Fransa-Ingiltere-Rusya'nın sa­
vaştığı Birinci Dünya Harb i , Türkiye'yi de içine aldı. ı ngil izler
tarafından kovalanan iki Alman zırhlısı Türk sularına girmişti.
Bunlar Türk bayrağı çektiler ve Karaden iz'e açılarak Rus l iman­
larını boınbaladılar. Türkiye bu hftdise ile birlikte Almanya sa­
[ında savaşa girdi ve dört yıl süren savaş sonunda dağılarak par­
çalandı. Savaş kararını lUihatçılar, daha doğrusu Enver, TaI'at
ve Cemal Paşalar vermiş olduğu için, Imparatorluğun yıkılına­
sından ve tasfi yesinden onlar sorumlu tutulurlar. Fakat bu
adamların savaşa girmekle bekled ikleri birşey yoktu, ve dışarı­
da kalmak için de gayret sarfetm işlerdi. Ama eninde sonunda
Türkiye'nin durumunu da konu yapacak olan bir dünya savaşı­
na seyirci kalmamız mümkün değildi. Enver Paşa'nın büyük bir
Turan (yani bütün Türk ülkelerinin biraraya getirilmesi) hayali
peşinde koştuğu için devleti savaşa soktuğu fikri de, sırf onun
arkasından atılmış bir ifLİradır. luihatçılar nasıl S ultan Abdül­
hamid hakkında çirkin iftiralar uydurmuşlarsa, yarattıkları ah­
laksızlık orı.amında kendileri için de öyle iftirfı1ar çıkarılmışur.
Osmanlı Devleti dört yıllık savaş içinde dört cephede sa­
vaştı ve yüzbinlerce evladını kaybeııi. Aslında çok i y i de sava­
şıldı. Özellikle Çanakkale'de, Irak cephesinde ordularımız müt­
tefik kuvvetleri yendi. Daha sonra modern Türkiye'nin kurucusu
Tarihte Tilrkler/425
olacak olan Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) Çanakkale savaşla­
rında albay olarak kazandı�ı başarı i le ismini duyurmuştu.
Türkler Filistin-Suriye cephesinde İngilizler'e yenilerek Adana'­
ya kadar çekildiler ve burada bir savunma hallı hazırladılar. Fa­
kat A lmanya'nın barış istegiyle ittifaktan ayrılması üzerine Tür­
kiye de b u kötü şartlar altında barış isternek zorunda kaldı.
1 9 1 8'de savaş bitmiş, Türkiye de bitmişti.
Birinci Dünya Harbi'nin son yıllında Beşinci Mchmed ve
İkinci Abdülhamıd vefat ettiler .. İkinci Abdülhamıd Han'a çok
hazın bir cenaze m eras imi yapıldı. On un otuzüç yıl bütün ci­
h ana karşı ayakta tuttugu koca Türk Devleti, çetecilikten yetiş­
miş genç subayl ar elinde on yıl geç m eden çökm üştü. Meşhur
tarihçi ve yazar Ahmed Rasim, Padişah'ın tabutunun arkasından
"Senin cemızen bile bu milleıi idare edebilir" diye a�lıyordu,
a ma iş işten çoktan geçmişti.
Beşinci Mehmed Han'ın yerine Şeh zade Vahideddın , "Al­
tıncı M ehmed" ad ıyla Türk Padişahı oldu. Fakat aslında padi­
şahlık İkinci Abdülhamid'le sona ermiş, ondan sonrakilerin sırf
bir ismi ol m u ş tu . Zaten S u ltan Vahidcddin , m cvcfıd b u l un m a­
yaf) bir Cıevletin hükümdarlıgmı yapıyord u . I 920'de yapılan
Sevr Anlaşması'yla Türk İmparatorl uğu parçalandı, Türkler'e sa­
decc Ona Anadolu'da küçük bir d cv l et kurma hakkı verildi. As­
lında Avrupa devletleri Türkler'c Anadolu'nun bir parçasını bile
çok görüyor, bizim Orta Asya'ya sürülmemezi istiyorlardı.
Devlet-i A l i yye- i Osmfıniyyc, yani "Yüce Osmanlı Dev­
Sevr Anlaşması ve İstanbul'un işgaıiyle, yani
Pfıd işfı h ' ı n resmen esır düşmesiyle sona e rd i . Altıyüz yılı aşk ı n
bir ömrü olan ve Türk İslam Medeniyetinin bir şaheseri olan bu
devl e t , artık siyası ba k ı md an ı.arihe karışm ıştır. Fakat bizim
mede ni yet eserlerimizin ve kültür kıymetlerim izin adeliı in bi k­
ten geçmiş nüm lıneIerini vermiş ve yaratıcı gücümüzün en yük­
s e k senbolü haline gelmiş olmakla m il l e t i m i z e sonsuz bir i l ­
ham kaynagı olacagı m u hakkak t ı r.
leti" ı 920 yılı nda
Prof. Dr. Erol Güngör'ün eserleri:
Türk Kültürü ve Milliyetçilik
*
Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik
*
Dünden
B ugünden- Tarih- Kültür­
Milliyetçilik
*
İslam 'ın Bugünkü Meseleleri
.
İslam
*
Tasavvufu n u n Meseleleri
*
Tarihte Türkler
Tarık Buğra'ıi.ın eserleri:
Osmancık
*
Küçük Ağa
*
Yağmu r
B eklerken
*
Dönemeçte
*
Gençliğim Eyvah
*
Yarın Diye Bir Şey Yoktur
*
Ibiş ' in Rüyası
*
Firavun
Imanı
*
Ya ln ızla r
*
Düşman Kazanmak Sanatı
*
Üç Oyun
(Ayakta Durmak Istiyorum - Akümülatörlü Radyo ­
Yüzlerce Çiçek Birden Açtı)
Cengiz Dagcı'nın eserleri:
Ya nsıZar
Benim Gibi Biri
...
A n n eme
Mektuplar
Korkunç Yıllar
...
Yurd u n u Kaybeden Ada m
...
Onlar da Insandı
O Topraklar Bizim 'di
...
Badem Dalına Asılı Bebekler
Üşüyen
Soka k
...
D ön üş
...
Ölüm ve Korku Günleri
...
Genç
Tem uçin
Peyami Safa'nın romanları:
Ya ln zzız
*
Biz Insanlar
*
B ir Tereddüdün Roma n ı
*
Matmazel Nora liya '1J.ın Koltuğu
*
Sözde Kızlar
*
Fa tih-Harbiye
*
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
*
Ş im ş ek
*
Canan
*
Mahşer
•
Ord. Prof. Fuad Köprülü'nün eserleri:
Türk Edebiyatı Tarihi
*
Osma n l ı İmpara torluğu 'nun Kuruluşu
*
B izans Müesseselerin in
Osma n l ı Müesseselerine Te 'sıri
*
İslam ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları
ve Vakıf Müessesesi
*
Edebiyat Araştırmaları i
*
Edebiya t Araştırmaları IT
*
Başlangıandan Günümüze
B üyük Türk Klasikleri
(Tarih-An toloji-Ansiklopedi)
(Ansiklopedik boy 10 lüks cilt)
Yılmaz Öztuna'nın eserleri:
B üyük Türkiye Tarihi
(Türk Siyasi Tarihi ve Türk Medeniyeti Tarihi)
(Büyü}(. boy 14 lüks cilt)
..
Bir Darbenin Anatomisi
..
Osmanlı Fadişahları nın Hayat Hikayeleri
..
Türk Tarihinden Yapraklar
•
Download