“Geleneksel İslam Sanatları”, Diyanet Dergisi, sy

advertisement
içindekiler
5
DİYANET AYLIK DERGİ • OCAK 2012 • SAYI: 253
GÜNDEM
İletişimin onuru: Fıtrat ahlakı................................... 5
Dr. İsa Kayaalp
Yeni iletişim mecraları; Sosyal ağlarla yaşamak...... 10
Prof. Dr. Hamza Çakır
İletişimin
onuru:
Fıtrat ahlakı
İnternette konuşma neden bir anda tartışmaya
dönüşür?............................................................... 16
Prof. Dr. Erol Göka
Sosyal ağlar, iletişim ahlakı ve din.......................... 20
Elif Arslan
Sosyal ağlar ve iletişim........................................... 22
Hakan Topuzoğlu
DİN-DÜŞÜNCE-YORUM
Ahlaka vücut veren dinî bilgiyi üretmek.................. 25
Ahlaka vücut
veren dinî
bilgiyi üretmek
Prof. Dr. Muhammet Şevki Aydın
Noel’in tarihî seyri.................................................. 29
Prof. Dr. Ali Erbaş
AİLE
Aile içi iletişimde temel değerler VII: Sükûnet......... 33
Prof. Dr. Ertuğrul Yaman
25
Mahremiyetin korunması........................................ 36
Dr. Yusuf Güneş
SÖYLEŞİ
Osman Nihat Şen’le Sosyal medya üzerine........... 40
Kâmil Büyüker
BİR AYET BİR YORUM
Din görevlisinin ağır sorumluluğu.................................44
Doç. Dr. İbrahim Hilmi Karslı
33
Aile içi
iletişimde
temel değerler
VII: Sükûnet
Diyanet İşleri Başkanlığı Adına Sahibi ve
Genel Yayın Yönetmeni
Dr. Yüksel Salman
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Dr. Faruk Görgülü
Mali İşler ve Dağıtım Sorumlusu
Mustafa Bayraktar (Dön. Ser. İşl. Müd.)
Yayın Koordinatörleri
Mustafa Bektaşoğlu
mbektasoglu@mynet.com
Elif Arslan
elifarslan4@gmail.com
BİR HADİS BİR YORUM
Öfke baldan tatlı mı?.............................................. 46
Yrd. Doç. Dr. Huriye Martı
DİN GÖREVLİSİNİN HATIRA DEFTERİNDEN
Diyanet �htisas Eğitim Merkezleri............................ 48
Hüseyin Karaca
Kâmil Büyüker
kamilbuyuker@gmail.com
Tashih
Mustafa Bektaşoğlu - Sait Şan
Arşiv
Ali Duran Demircioğlu
Dizgi
Latif Köse
Yönetim Merkezi
Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü
Üniversiteler Mahallesi Dumlupınar Bulvarı
No:147/A 06800 Çankaya/ANKARA
Tel: (0312) 295 73 06 Fax: (0312) 284 72 88
diyanetdergi@diyanet.gov.tr
Abone İşleri
Tel : (0312) 295 71 96-97
Fax : (0312) 285 18 54
e-mail : dosim@diyanet.gov.tr
Abone Şartları
Yurt içi yıllık: 28.80 TL.
Yurt dışı yıllık: ABD, 30 ABD Doları
AB Ülkeleri, 30 Euro
Avustralya, 50 Avustralya Doları
İsveç ve Danimarka, 250 Kron
İsviçre, 45 Frank
Abone kaydı için, ücretin Döner
Sermaye İşletme Müdürlüğü’nün T.C.
Geleneksel İslam sanatları
50
KÜLTÜR - SANAT – EDEBİYAT
Geleneksel İslam sanatları...................................... 50
Dr. Süleyman Berk
Ecdadımızda Hz. Peygamber’e duyulan sevgi....... 54
Dr. Ülfet Görgülü
Aşk ve yol.............................................................. 58
Lamia Levent
ÖRNEK HAYATLAR
Bir yıldız daha kaydı “Kutuz Hoca”......................... 60
İlyas Dilbaz
Hikmetinden
sual etmek
62
HİKMET PENCERESİ
Hikmetinden sual etmek........................................ 62
Prof. Dr. H. Kâmil Yılmaz
UZMAN GÖZÜYLE
Hak arama bilinci................................................... 66
Daniye Öztürk Zat
FIKIH KÖŞESİ
Din İşleri Yüksek Kurulundan................................. 68
66
Hak arama bilinci
İSLAMLA YENİDEN DOĞANLAR
Hidayet ve bazı ihtida sebepleri............................. 70
Prof. Dr. Abdulaziz Hatip
DAĞARCIK
İletişim süreç ve tekniklerinin dinî iletişim açısından
önemi.................................................................... 74
Doç. Dr. Abdülkerim Bahadır
KÜRSÜDEN
İslam’ın öngördüğü Müslüman modeli................... 76
Dr. Muhlis Akar
Hidayet ve bazı
ihtida sebepleri
KİTAP TANITIMI
Diyanet İlmi Dergi Kur’an Özel Sayısı..................... 79
70
Elif Arslan
Ziraat Bankası Ankara - Akay şubesindeki
İBAN: TR 84000100076005994308-5001
no’lu hesabına yatırılması ve makbuzun
fotokopisi ile abonenin hangi sayıdan
başlayacağını bildirir bir dilekçe, mektup,
yazı, faks veya e-postanın Diyanet İşleri
Başkanlığı Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü
Üniversiteler Mahallesi Dumlupınar Bulvarı
No:147/A 06800 Çankaya/ANKARA adresine
gönderilmesi gerekir.
Yayın Türü: Aylık, Yerel, Süreli Yayın
Diyanet Aylık Dergi (Türkçe)
Temsilcilikler
Yurt içi: İl Müftülükleri, İlçe Müftülükleri
Yurt dışı: Din Hizmetleri Müşavirlikleri,
Din Hizmetleri Ataşelikleri
web: www.diyanet.gov.tr
e-mail: diniyayinlar@diyanet.gov.tr
sureliyayinlar@diyanet.gov.tr
aylikhaber@diyanet.gov.tr
Yayınlanacak yazılarda düzeltme ve
çıkartmalar yapılabilir.
Yazıların bilimsel sorumluluğu
yazarlarına aittir.
Tasarım - Baskı Cilt
Evren Yayıncılık ve Bas. San. Tic. AŞ
Konya Devlet Karayolu (29. km)
Evren Yayıncılık Serpmeleri
Oğulbey Kavşağı Nu: 1
06830 Gölbaşı/ANKARA
Tel: (0.312) 615 54 54
Fax: (0.312) 615 54 55
Basım Yeri: İSTANBUL
Basım Tarihi: 19.01.2012
ISSN - 1300 - 8471
KÜLTÜR - SANAT - EDEBİYAT
Geleneksel
İslam sanatları
Dr. Süleyman Berk
Zeytinburnu Belediyesi / Kültür ve Sanat Merkezi Eğitim Danışmanı
Fotoğraflar: Mustafa Yılmaz
Yıllar yılı bağrımızda bir sızı olarak duran bir şey var;
geçmiş ile kopan bağlarımız… Bunun içine aşk ve
heyecanlarımızın sönüşü de dâhil. Bir diriliş arifesinde bulunduğumuz bu günlerde ise sanatta diriliş
has köşeyi, ilk makamı tutuyor… Bu, ruhlardaki
ilhamların coşması ve imanların gürül gürül akması
neticesinde kaleme yürüyen sevda mürekkebinin
bir ihtizazıdır...
Mimaride Mimar Sinanlar, Sedefkâr Mehmed Ağalar
ve eserleri, yazıda Şeyh Hamdullahlar, Karahisariler,
Râkımlar, Sâmi Efendiler, musikide Dede Efendiler,
Itrîler, şiirde Nâbiler, Bâkîler, Nefîler hâlâ saltanatlarını devam ettirmekte ve saygıyla anılmaktadırlar.
Sayfalara akmak, taşa ruh vermek bazen de suda
renk şehrayini oluşturmak suretiyle tatlı işveleriyle,
estetik gamzeleriyle insanlığa mesaj sunmak arzusunun bir yansımasıdır… Bu konuda geleneksel sanatlarımız önemli bir yere sahip ve dünya durdukça da
bu önemini yitirmeyecektir. Belki de gün geçtikçe
değeri daha da artacak ve bütün insanlığın gönlünde
makes bulacaktır...
Bugünün dünyası, dünün dünyasından her bakımdan çok farklıdır. Sanayi devrimi ile birlikte insanların algılarının yanı sıra yaşadığı ortam büyük değişikliğe uğramıştır. Hızlanan hayatla birlikte insana
sunulan veya dayatılan konforlu(!) hayat aslında
hem kendisinden hem dünyadan birçok değerin
aşınmasına sebep olmuştur. İşin en dramatik yönü,
bunun farkına varan insanlığın elinden bir şey gelememesidir. Netice, yalnızlaşan ve bunalıma sürüklenen insan yığınlarıdır. Modern dünyada intiharların
fazlalığı bunun en büyük delilidir.
Atalarımızın medeniyetlerini inşa ederken ortaya koyduğu sanatlar o kadar sağlam temellere dayanmıştır
ki, Osmanlının inkırazından bunca sene geçmesine
rağmen sanatlarımız dimdik ayakta ve gün geçtikçe revaç bulmaktadır.
Modernite kavramıyla birlikte en çok sorgulanan
modern hayatın insana verdikleri yahut daha doğru
ifadeyle insandan aşırdığı değerlerdir. Daha önce
tabiatla daha fazla iç içe ve insani değerlerin daha
fazla önemsendiği bir
50
DİYANET AYLIK DERGİ
OCAK 2012
• SAYI: 253
hayattan daha ferdî, daha bencil bir hayat tarzı insanlara dayatılmıştır.
insanı dışlayan değil, onlara huzur ve güven veren
bir dağılımla meydana getirilmişlerdir.
İnsani duyguların gelişmesinde önemli yeri olan
sanat faaliyetlerinin bugün modern dünyada yer bulması önemlidir. Acaba sanat, yoğun iş temposunda
bunalan yahut acımasız hayat şartları içerisinde yalnızlaşan, bunalıma giren, kompleks yapı içerisinde
kendini kaybeden insana bir nefes olabilir mi? Bir
bakıma kendini ifade etme ve ruhun derinliklerinde seyahat diyebileceğimiz sanat, insana bir şeyler
üretme ve ortaya koyma hazzını tatmasına sebep
olabilir mi?
İslam sanatlarının en önemlilerinden hat sanatını
ele aldığımızda, Arap harflerini kullanan bu sanatla,
insanı hayrete düşüren zenginlikte ve çeşitlilikte
eserler meydana getirilmiştir. Yazı, başlangıcından
itibaren, nesilden nesile büyük bir dikkat ve gayretle
geliştirilerek güzel sanatlar seviyesine yükseltilmiştir.
Daha Abbasiler zamanında İbn Mukle (ö. 328/940)
isimli sanatkâr, harf şekillerini belli ölçülere bağladı. İbn Mukle’den bir asır sonra gelen ve aynı yazı
ekolünün ikinci temsilcisi İbn Bevvab (ö. 413/1022),
İbn Mukle’nin yazısını geliştirdi ve güzelleşirdi.
Aynı ekolden son olarak Yakut el-Musta’sımî (ö.
698/1298) isimli hattat, aklam-ı sittenin kaidelerini
daha bir belirginleştirerek yazıyı güzelleştirmiştir.
İnsanın kendisiyle baş başa kaldığı zamanda, kendisini dinlemesi çok farklı arızlara sebep olduğu artık
bilinmektedir. Fakat bu yalnız zamanlarında farklı
uğraşılara kendisini vermesi bir bakıma vaktini dolu
dolu geçirmesini sağlayacaktır.
Güzel Sanatların temel kavramlarından olan estetik
kelimesi “his ilmi” anlamına gelmektedir. Genel olarak denir ki, bir insan bir işi sadece eliyle yapıyorsa
işçidir; eliyle ve ruhuyla yapıyorsa zanaatkâr; eli,
ruhu ve kalbiyle yapıyorsa işte o sanatkârdır. Her
sanat eseri, kendisini seyreden kimseye, cezbeden
bir yönünü gösterir. Her sanat eserinde sanatkârın
büyük bir el emeği göz nurundan başka, o sanatkârın
ruhu ve kalbinin katıldığı görülür. Ayrıca o sanat eserine sanatkârın karıldığı medeniyetin izleri mutlaka
sinmiştir.
Bugün artık katedrale çevrilen Kurtuba Camii, Şam
Emeviye Camii, Isfahan Cuma Camii, Şeyh Lütfullah
Camii veya Osmanlının en ihtişamlı eserlerinden
Selimiye Camii’ne baktığımızda şüphesiz İslam
medeniyetinin derin izlerini görürüz. Bu ve buna
benzer binlerce eser İslam medeniyetinin mührüdür.
Sanatkârlar, bu gür ve ana kaynaktan beslenerek
eserlerini meydana getirmişlerdir.
“Allah güzeldir ve güzeli sever’’ mealindeki kutsi
hadis, insanın eşyaya bakış açısının ne olması gerektiğini ortaya koyan güzel bir tespittir. İnsan hayatında var olan her şeyin güzel olmasına dikkat
gösterilmesi, şuurlu insan için gerekli bir hedeftir.
Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’e ait her türlü
hususun tespiti, güzel sözlerin yazı ile aktarılmasında
kullanılan yazıya da metin kadar özen gösterilmesi Müslümanların hedeflerinden olmuştur. Bundan
başka ibadet mekânı olarak cami ve mescitlerin inşasında, içinde yaşanılan evlerin iç mekân olarak tasarım ve görünüşüne son derece dikkat gösterilmiştir.
Cami ve mescitlerin etrafında gelişen mahalleler
Osmanlı, bütün güzel sanatlara olduğu gibi, yazı
sanatına da özel bir ilgi göstermiş, hattatlar, padişahların özel iltifatlarına nail olmuşlardır. Ayrıca
Osmanlı padişahları içerisinde bizzat yazı ile meşgul olanlar da çıkmıştır. II. Bâyezid, II. Mustafa, III.
Ahmed, II. Mahmud ve Abdülmecid ilk akla gelen
hattat sultanlardır. Bundan başka, her tabakadan
halk, yazıya büyük bir ilgi göstermiştir.
Harflerin tenasübü yani ideal ölçüsünün bulunması,
kalem hâkimiyeti ve harflerin satıra dizilmesindeki
kudret ve kuvvet Osmanlı hat mektebinin önemli hususiyetlerindendir. Harf kenarlarında pürüz
bulunmaması yani kalem kuvveti, başarısı, aynı
şekilde harflerin satırda diğer harflere yabancı durmaması yazı estetiğinin ana unsurlarıdır. Bu hususların, bir yazıda bulunmaması veya başarılamaması
estetik bir kusurdur. Bir saç telinin beyaz
bir sahifedeki gergin çizgi görünümü,
hüsnühatta harflerin yazılışında sağlanamaz ise yahut kalem kalınlığı
ile harf büyüklüğü arasındaki ölçü,
yani harfin tenasübü yakalanamazsa
veya harfler satırda uygun yerlerine
yerleştirilemezse bu yazıya hüsnühat denmesi imkânsızdır. Güzel yazı,
yani hüsnühat bu üç unsuru da ihtiva
etmelidir. Osmanlı, hüsnühatta bu üç
unsuru başarı ile kullandığı için yazının merkezi olmuştur.
“Kur’an Mekke’de nazil oldu,
Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı”
sözü bir hakkın tesliminden başka
bir şey değildir. Usta-çırak ilişkisi,
SAYI: 253
• OCAK 2012
DİYANET AYLIK DERGİ
51
içerisindeki talimle oluşan kuvvetli gelenek, cami,
mescit, mezarlıklar ve müzelerdeki sayısız örnek ve
malzemenin İstanbul’da bulunması, hâlâ bu kadim
Osmanlı şehrinin, sanat merkezi olma vasfını devam
ettirmektedir.
olur; taraklı ebru olur, battal ebru olur… İnsanı alır
götürür sanatın cerbezeli dünyasına, tedavi olur
insan zihni âdeta. Ebru sanatında en büyük zevk,
su üzerine serpilen ve şekil verilen boyaların kâğıt
üzerine alınması ile yaşanır.
Aslında, güzel yazıda, sözün güzelinin kullanılması,
Osmanlı yazı sanatındaki estetiğin ana unsurunu
oluşturmuştur. Genellikle cami ve mescit giriş kapılarına “Oraya güven içinde esenlikle girin” ve “Selam
size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin” mealindeki ayetler, içerilere ise Kur’an ve hadislerden
güzel nasihatler müminlerin nazarına verilir. Bu
bazen “Ölünceye kadar Rabbine kulluk et”, “Dikkat
edin, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur” mealinde ayetler, bazen de ‘Vaktinde kılınan
namaz, ana-babaya iyilik ve cihat Allah’a en sevimli
gelen ibadetlerdendir”, ‘’Zamanında namaz kılmaya
gayret edin”, “Ölmeden tövbeye gayret edin” anlamındaki hadisler, bazen kelime-i tevhit, kelime-i
şahadet olurdu. İsm-i Celal, İsm-i Nebi, Ciharyar-ı
güzin ile Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin isimleri cami ve
mescitlerin mutlaka bulunması gereken hüsnühat
levhalarıdır.
Geçmişte sadece kitaplara yan kâğıdı olan ebru
sanatı bugün levha olarak duvarlarımızı süslemektedir. Yabancıların en çok ilgi gösterdikleri sanatların
başında gelen ebru sanatının bugün Hollanda ve
Amerika’da oldukça fazla meraklısı bulunmaktadır.
Geçmişten farklı olarak günümüzde ebru sanatçıları,
çiçekli ebru çeşidiyle daha fazla meşgul olmaktadırlar.
Osmanlı’da evlerin girişine Cenab-ı Hakk’ın isimlerinden “Ya Hafiz: Ey Koruyucu” levhasının konulması güzel bir gelenektir. Aynı şekilde evlerin içine, Hz.
Peygamber’in fiziki ve ahlaki vasıflarından bahseden
hilye-i şerife levhasının asılması bir gelenek hâlini
almıştı. Bu hilyenin, haneyi ve halkını musibetlerden
uzak tuttuğu inancı yaygındı.
Bir başka geleneksel sanatımız ebru, suyun renklerle ortaya koyduğu şehrayindir âdeta… Su üzerine
serpilen renkler şekil aldıkça bir başka coşku verir
insana… Ebru sanatı anlatılırken, külli irade ile cüzi
irade misal getirilir daima. İnsan su üzerindeki renklerle birlikte, ebrunun cazibesine kaptırır kendisini.
Bu renkler yeri gelir sünbül olur, lale olur, karanfil
Ölümü sevimli hâle getiren Osmanlı mezarlıklarında,
en önemli unsur mezar taşı kitabeleridir. Servilerin
gölgesinde, muhteşem taş işçiliği ve yazı örneklerinin bulunduğu mezarlıklar, birer açık hava müzesi
gibidirler. Bu mezar taşlarında erkek ve kadınlar için
ayrı formda taşlar kullanılmıştır. Kadın mezar taşı
kitabelerinde, kadındaki zarafet ve inceliği görmek
mümkündür. Mezar taşının en başında ölümle, insanın fâniliği ile ilgili yahut Cenab-ı Hakk’ın ebediyeti
ile ilgili bir ibare yer alır. Alt tarafta ise güzel ifadeler,
hüsnühat ile taşa hakk edilmiştir. Bu mezarlıklarda,
52
DİYANET AYLIK DERGİ
OCAK 2012
• SAYI: 253
ölümü sevimli kılmada hüsnühattın ve harika taş
işçiliğinin tesiri büyüktür. Çokça söylenen İslam’da
heykel sanatının olmadığı sözünü bu taşlar yalanlamaktadır. Eğer heykel, taşa en, boy ve derinlik vererek işlemekse bu özellikler, mezar taşı kitabelerinde
fazlasıyla bulunmaktadır. Mimaride de çok sanatlı taş
işçiliğini görmekteyiz.
Mimari üslubu olan mescit ve camileri, bunların iç
mekânını tezyin eden kalem işi örnekleri, muhteşem
çinileri; hüsnühat levhaları, musiki bilgisine sahip
imam ve müezzinleri; cami etrafında gelişen mahallesinde bulunan sıbyan mektebi, çeşmesi ve mezarlığıyla hayat zevkini veren eski hayat tarzı bugünün
insanının çokça
aradığı huzuru kendi içinde
barındırmakta idi. Aslında
sanatsızlık ve
üslupsuzluk
dolaylı bir şiddettir. Aşırı ve
hesapsız nüfus,
girişi çıkışı belli
olmayan sokak
ve
caddeler,
desibeli ayarlanmamış ve
musikiden yoksun sesler, geliş
güzel sıralanmış
ve insanın üstüne üstüne gelen
binaların olduğu
bir yerde huzurdan bahsedilir
mi? Burada bir
insanın huzurla hayat sürmesi mümkün
müdür? Nerede eski mahallelerimiz…
Dünün Bab-ı Seraskerisi bugünün İstanbul
Üniversitesi abidevi ana giriş kapısı, Sirkeci Büyük
Postane binası, Sultanahmet’te bulunan Defter-i
Hâkâni Binası gibi üslup sahibi kamu binaları gibi
çoktandır bina yapamaz olduk. Hangimiz bu binaların sanat gücüne gözünü kapayabilir?
Netice olarak söyleyeceğimiz: Geçmişte atalarımızın
sağlam temeller üzerine bina ettikleri sanatlarımızdan
akan ruhtur ki bizi ayakta tutuyor. Mimari eserlere
sinen medeniyetimizin izlerini hâlâ göğsümüz kabararak seyrediyor, gururla başkalarına da gösteriyoruz.
Taş işçiliği yanında yazı sanatının nadide örneklerini
barındıran mezar taşı kitabeleri ve bunların bulunduğu mezarlıklarımız, ölümün soğuk yüzünü munis
hâle getirerek yabancılarda derin hayranlıklar uyandırmaktadır. Suyun renklerle oyunu olan ebru sanatı
yanında renk ve desen albenisiyle çinilerimiz hâlâ
göz kamaştırmaktadır.
Bugün ülkemizde, geleneksel sanatlarımıza karşı
büyük bir ilgi olduğu muhakkaktır. Sanatkârların
özel atölyelerinde, üniversitelerde, belediyelerin açtığı meslek eğitim merkezlerinde geleneksel sanatlar
meraklılarına öğretilmekte, sergiler düzenlenmektedir. Yurtdışından birçok meraklı insan, geleneksel
sanatları talim için İstanbul’un yolunu tutmaktadır.
Uluslar arası sergilerde geleneksel sanatlarımız ilgi
görmekte, müşteri bulmaktadır. Uluslar arası müzayedelerde Osmanlı eserleri yüksek fiyata alıcı bulmaktadır.
Evinizden dışarı çıkın bir bakın, her yerde geleneksel
sanatlarımızın bir örneği size göz kırpmaktadır…
Sanatlarımıza sahip çıkmak, onları yaymak bizim en
başta gelen görevimiz olmalı… Üstat Yahya Kemal’in
işaret ettiği gibi, “Kırık bir mezar taşı kitabesine ilgi
gösterip muhafaza etmezsek, ne din kalır ne milliyet!”
SAYI: 253
• OCAK 2012
DİYANET AYLIK DERGİ
53
Download