Bamçag Bülteni AVCI M. Ağustos 2011;2:D37 – 42 FUSARİUM İNFEKSİYONLARI Dr. Meltem Avcı İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İzmir GİRİŞ Fusarium türleri öncelikle bitki patojenidir. İnsanlarda ve hayvanlarda nadir infeksiyon etkenidirler. İnsanlarda, keratit ve onikomikoz gibi yüzeyel, lokal invasif ya da yaygın infeksiyonlara neden olurlar. Yaygın infeksiyon hemen daima bağışıklığı baskılanmış hastada saptanmaktadır. Ayrıca normal konakta allerjik hastalığa yol açabilirler. Bazı Fusarium türlerinin oluşturduğu toksinler ile kontamine besinlerin alımı sonrası, hem insanlarda hem de hayvanlarda mikotoksikoz görülmektedir (1). Yüzden fazla Fusarium türü saptanmasına rağmen, bunlardan çok azı insanlarda hastalık oluşturmaktadır. İnsanlarda infeksiyon etkeni olarak en sık saptanan türler: F. solani (olguların yaklaşık %50’si), F. oxysporum (olguların yaklaşık %20’si), F. verticillioidis (olguların yaklaşık %10’u) ve F. moniliforme (olguların yaklaşık %10’u)’dir. Ayrıca F. dimerum, F. proliferatum, F. chlamidosporum, F. sacchari, F. nygamai, F. napiforme, F. antophilum ve F. vasinfectum ile oluşan infeksiyonlar rapor edilmiştir. Fusarium türleri içerisinde F. solani keratit etkeni olarak, F. oxysporum onikomikoz etkeni olarak sıklıkla saptanmaktadır (1, 2). PATOGENEZ Fusarium türleri, damarsal yayılım gösterirler, tromboz ve doku yıkımına yol açarak invasif hastalık oluştururlar. Mikotoksini de içeren virulans faktörlerine sahiptirler. Virülans faktörleri hümoral ve hücresel bağışıklık sistemini baskılar ve allerjik reaksiyonlara yol açarlar. Fusarium türleri, kontakt lens, kateter gibi prostatik materyellere yapışma özelliği gösterirler, proteaz ve kollojenaz üretirler. F. solani, en virülan türdür. Bazı Fusarium türleri, ekinlerde hasara neden olan mikotoksin üretmekte, kontamine tahılların tüketilmesiyle insanlarda hastalık oluşturabilmektedir (1). İmmun cevap: Fusarium türlerine karşı savunmada en önemli mekanizma doğal bağışık yanıttır. Makrofajlar ve nötrofiller Fusarium hiflerinde hasara yol açarlar. Bu etkinin oluşmasında gamma interferon, granülosit koloni uyarıcı faktör, granülosit makrofaj koloni uyarıcı faktör ve interlökin (İL)-15 rol oynamaktadır. İnterlökin-15 etkisini, interlökin-8 salınımı ve direk hif hasarı uyarısı ile gerçekleştirmektedir. Son yıllarda mantarların doğal bağışıklık sistemi tarafından tanınmasında toll-benzeri reseptörlerin rolü tanımlanmıştır. Fuzariyoz ve toll-benzeri reseptör ilişkisi hakkında oldukça az veri bulunmasına karşın, olasılıkla bu sistem invazif fuzariyoz patogenezinde önemli rol oynamaktadır (1). EPİDEMİYOLOJİ Fusarium türleri tüm dünyada, toprak, bitki, bitki artıkları, hava, su ve su biyofilm tabakasında bulunurlar. Sıklıkla tropikal ve ılıman bölgelerde saptanırlar. Fusarium türlerinin yayılmasında rüzgarın ve yağmurun oldukça etkili olduğu bildirilmektedir (3). Mikroorganizma insanlarda yüzeyel, lokal invazif ve yaygın infeksiyonlar oluşturur. Klinik form, konağın bağışıklık sisteminin durumuna ve patojenin giriş bölgesine göre değişmektedir (1). Normal konak: Normal konakta en sık saptanan Fusarium infeksiyonları keratit ve onikomikozdur. Daha az sıklıkla yara ya da yanık gibi deri bütünlüğünün bozulduğu durumlarda ya da kontakt lens gibi yabancı cisim varlığında oluşan infeksiyonlarda bildirilmektedir. Keratit Fusarium’la kontamine toprak veya bitkilerin travmayla girişi ya da yumuşak kontrakt lens kullanıcılarının hijyen kurallarına dikkat etmemesi sonucu oluşmaktadır (1). Özellikle kontant lens kullanıcılarında bu mikroorganizmayla oluşan bir çok keratit salgını bildirilmiştir (1, 3). Fusarium türlerinin oluşturduğu keratit insidansı iklim özelliklerine göre değişmekte ve hastalık en sık olarak tropikal ve subtropikal bölgelerde görülmektedir (4). Normal konakta Fusarium türlerinin etken olduğu onikomikoz olguları son yıllarda artan oranda rapor edilmektedir. Onikomikoz olgularının %2-8’inden Fusarium türlerinin sorumlu olduğu belirtilmektedir (5, 6). Ayrıca devamlı ambulatuvar periton diyalizi alan hastalarda Fusarium türlerinin etken olduğu peritonit olguları rapor edilmiştir. Normal konakta daha nadir olarak bildirilen diğer infeksiyonlar; sinüzit, pnömoni, tromboflebit, organ tutulumuyla birlikte olan fungemi, izole fungemi, endoftalmit, septik artrit, osteomiyelit, mikotoksikoz, allerjik bronkopulmoner fuzariyoz, yaygın hastalıktır (1) D37 AVCI M. Bamçag Bülteni Ağustos 2011;2:D37 – 42 Bağışıklığı baskılanmış konak: Hematolojik kanser, allojenik kemik iliği ya da kök hücre nakli hastalarında ve solid organ transplant alıcılarında, Aspergillus türlerinden sonra ikinci sıklıkla saptanan küf mantarları Fusarium türleridir. Normal konağın aksine, infeksiyon tipik olarak invazif ve yaygındır. İnvazif fuzariyoz hem toplum hem de hastane kaynaklı olabilir. İnfeksiyonun ana bulaş yolları; hava yolu ya da Fusarium’la kontamine materyelin deri ve diğer vücut bölgelerine direk inokülasyonudur. Deri hasarı ya da onikomikoz varlığı, mikroorganizmanın vücuda direk girişini kolaylaştırmaktadır. Hava kaynaklı infeksiyonlar, Fusarium türleri tarafından oluşturulan konidiyumların inhalasyonu sonucunda gelişmektedir. Ayrıca hastane su sistemlerine kolonize olmuş patojenik Fusarium türleri ile ilişkilendirilen fuzariyoz olguları bildirilmiştir. Hasta ile su izolatları arasında moleküler bağ saptanmıştır (1, 7). Bağışıklığı baskılanmış konakta fuzariyoz gelişimi için en önemli hazırlayıcı faktörler; uzun süreli ve derin nötropeni ve/veya ciddi T hücre bağışıklık yetmezliğidir. Fuzariyoz sıklıkla akut lösemili (olguların %70-80’i) ve uzun süreli nötropenisi olan (olguların %90’ından fazlası) hastalardan bildirilmiştir. Kırküç hastanın incelendiği bir çalışmadaortalama nötropeni süresi üç haftadan daha fazla olarak saptanmıştır (8). Allojenik kök hücre nakilli olgularda infeksiyon üç farklı dönemde saptanır. Birinci pik transplantasyonu takiben ilk 30 gün içinde oluşmakta ve nötropeni ile ilişkilendirilmektedir. İkinci pik transplantasyondan ortalama 70 gün sonra oluşur. Bu dönemde major risk faktörü ciddi T hücre bağışıklık yetmezliğidir. Hastalık akut graft versus host hastalığı (GVHD) nedeniyle glukokortikoid tedavisi almakta olan olgularda görülür. Üçüncü pik kronik GVHD tedavisi sırasında transplantasyondan bir yıl sonra gözlenmektedir (1, 9). Kök hücre alıcılarında fuzariyoz genel insidansı her 1000 hastada yaklaşık 6 olgu olarak bildirilmektedir. En düşük insidans otolog alıcılarda (1,5-2/1000 hasta), en yüksek insidans doku uyumsuz bir donörden yapılan allojenik kök hücre nakilli olgularda (20/1000 hasta) saptanmaktadır (9). Fuzariyoz solid organ transplantlılarda, kemik iliği nakli alıcılarına göre daha az sıklıkla saptanmaktadır. Solid organ transplantlılarda Fusarium infeksiyonları tipik olarak geç dönemde görülmekte ve sıklıkla lokal invasif infeksiyonlar şeklinde seyretmektedir (1). KLİNİK Fusarium türleri ile oluşan infeksiyonlarda klinik görünüm, infeksiyonun giriş bölgesine, immünsüpresyonun yoğunluğuna ve süresine bağlı olarak değişir. Normal konakta sıklıkla lokal infeksiyonlar görülürken, bağışıklığı ciddi olarak baskılanmış hastada tipik olarak yaygın hastalık saptanır (1). Endoftalmit: Normal konakta Fusarium türleri ile oluşan endoftalmit genellikle ilerlemiş keratit ya da katarakt operasyonu gibi göz cerrahisinin komplikasyonu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bağışıklığı baskılanmış hastada sıklıkla yaygın hastalıkla birlikte, kan yoluyla yayılım sonucunda oluşmaktadır (1). Sinüzit: Fusarium türleri ile oluşan sinüzit normal konakta allerjik, kronik invazif ya da kronik invazif olmayan sinüzit şeklinde görülürken, bağışıklığı baskılanmış hastada hemen daima invazifdir. Fuzariyoz olgularının %18’inde sinüs tutulumu saptanmaktadır. Bu olguların çoğunluğunu akut lösemili, derin ve uzun süreli nötropenisi olan hastalar oluşturmaktadır. Sinüs tutulumu sıklıkla yaygın hastalık ile birliktedir. Aspergillus türlerinin etken olduğu sinüzit kliniği ile Fusarium türleri ile oluşan sinüzit kliniği benzerlik gösterir. Hastalarda nazal akıntı ve obstrüksiyona ait belirti ve bulgular görülür. Anjioinvazif mikoz infeksiyonlarında görülen mukoza nekrozu saptanır. Periorbital ve paranazal selülit bulunabilir (1). Pnömoni: İnvazif fuzariyozlu olguların %40’ında akciğer tutulumu gözlenir. Pnömoni hemen daima yaygın hastalığı olan bağışıklığı baskılanmış hastalarda saptanmaktadır. İzole pnömoni çoğunluğu bağışıklığı baskılanmış hasta olmak üzere toplam 14 hastada rapor edilmiştir. Hastalarda kuru öksürük, plöretik gögüs ağrısı ve nefes darlığı gibi belirtiler görülür. Radyolojik görüntülemede; alveolar ya da interstisyel infiltratlar, nodüller, halo belirtisi ile birlikte olan nodüller, kaviter lezyonlar saptanır. Akciğer tutulumu olan invasif fuzariyozlu olgularda immün sistemdeki sorunlar kontrol altına alınsa bile, mortalite oranı oldukça yüksek olarak bildirilmektedir (1, 10). Deri lezyonları: Fuzariyozlu olguların %70’inde deri tutulumu gözlenir. Deri tutulumu büyük oranda bağışıklığı baskılanmış hastalarda görülür. Deri lezyonları lokalize ya da yaygın olabilir. Lokalize lezyonlar, genellikle selülit şeklinde görülür. Hastalarda travma ya da onikomikoz öyküsü bulunmaktadır. Lenfanjitik yayılım oluşabilir. Deride oluşan infeksiyon yaygın forma dönüşebilir. Yaygın hastalığı olan olgularda tipik olarak multipl eritamatöz papüler ya da nodüler ağrılı lezyonlar gelişir. Sıklıkla lezyonların merkezinde oluşan nekroz, lezyona ektima gangrenozum benzeri görüntü verir. Papül ya da nodüler lezyonları çevreleyen 1-3 santimetre çapında ince kenarlı eritem olarak tanımlanan hedef lezyonlar fuzariyoz olgularının %10’unda saptanmıştr. Büller çok nadiren görülmektedir. Metastatik deri lezyonları vücudun herhangi bir bölgesinde saptanabilir. D38 AVCI M. Bamçag Bülteni Ağustos 2011;2:D37 – 42 Ancak sıklıkla ekstremitelerde gözlenir. Yaygın hastalıkla birlikte deri lezyonları olan olguların üçte birinde papül, nodül ve nekrotik lezyonlar aynı zamanda saptanmaktadır. Kas tutulumunu düşündüren myalji, olguların %15’inde görülmektedir (1). Fungemi: Aspergilloz ve diğer küf mantar infeksiyonlarının aksine, bağışıklığı baskılanmış hastada oluşan fuzariyozda karakteristik olarak göze çarpan özellik kan kültür pozitifliğinin yüksek oranlarda saptanmasıdır. Fungemi tipik olarak yaygın hastalık varlığında oluşmasına rağmen, nadiren organ tutulumunun olmadığı fungemi olguları bildirilmiş ve bu olguların bazıları santral venöz kateterlerle ilişkilendirilmiştir (1) . Yaygın hastalık: Bağışıklığı baskılanmış fuzariyozlu olgularda en sık saptanan klinik form %70 oranıyla yaygın hastalıktır. Deri lezyonları ile birlikte kan kültüründe poziflik ve/veya sinüsler, akciğerler gibi diğer bölgelerde tutulum sıklıkla saptanır. Yaygın fuzariyoz kliniğindeki saptanan tipik bulgular; antibiyotiklere cevap vermeyen devamlı ateş, uzun süreli (> 10 gün) ve derin ( > 100 hücre/ mm³) nötropeni ile birlikte karakteristik deri lezyonları ve kan kültüründe küf tipi mantar üremesidir. Yaygın fuzariyozda mortalite oranı yüksek olup, %60-80 arasında bildirilmektedir (1). TANI Genel olarak tanı, etkilenen infeksiyon bölgesinden alınan materyellerde Fusarium türlerinin kültürde izolasyonu ile konulmaktadır. Onikomikozda tırnak kazıntı kültürü, keratitte korneal kazıntı kültürü, metastatik deri lezyonlarından deri biyopsi kültürü, sinüzitte sinüs aspirat kültürü, pnömonide solunum sekresyonlarının kültürü, fungemi/yaygın hastalıkta kan kültürleri alınmalıdır. İnvazif hastalık tanısını doku biyopsi kültürü ve histopatoloji kesinleştirmektedir (11). Bağışıklığı baskılanmış invasif fuzariyozlu hastalarda tanısal yaklaşım: Ciddi bağışıklık yetmezliği olan hastalarda, deri lezyonları (selülit ya da metastatik lezyonlar) ve kan kültüründe küf tipi mantar üremesi yaygın fuzariyozu akla getirmelidir. Şüpheli deri lezyonlarından mutlaka deri biyopsisi yapılmalı ve örnek hem histopatolojik hem de mikrobiyolojik incelemeler için ilgili birimlere gönderilmelidir. Birlikte kan kültürleri mutlaka alınmalıdır. Akciğer tutulumu olan olgularda balgam örneğinin, mantar boyaması, mantar kültürü ve diğer mikrobiyolojik tetkikleri istenmelidir. Tanı deri biyopsisi, kan kültürü ya da balgam mantar boyaması, mantar kültürü ile konulamazsa, hastaya öncelikle bronkospi ile bronkoalveolar lavaj yapılmalıdır. Eğer mümkünse, akciğer biyopsisi yapılmalıdır. Klinik ve radyolojik verilerin birlikte değerlendirilmesi ile hastalık yaygınlığı saptanmalıdır. Paranazal sinüs bilgisayarlı tomografi (BT) ve akciğer BT çektirilmelidir (11). Kan kültürleri: Yaygın fuzariyozda rutin kan kültür pozitiflik oranları yüksek olup, %40 ile %60 arasında bildirilmektedir. Fusarium türleri maya benzeri yapılar (rastlantısal sporlanma) oluşturmaktadır. Bu yapıların yayılmayı ve kanda üremeyi kolaylaştırdığı düşünülmektedir (1, 11, 12). Kültürlerde üreme: Fusarium türleri siklohekzimid içermeyen besi yerlerinde hızla çoğalırlar. Patatesli dektroz agarda, türe bağlı olarak beyaz, eflatun, pembe, gri veya samon balığı renginde yüzeyi kadifemsi ya da yünümsü koloniler üretirler. Kültürlerde makrokonidiyum (hyalin, çok hücreli, bazalde ayak hücreleri içeren muz benzeri kümeler) ve mikrokonidiyumlerın ( hyalin, tek hücreli, oval-silindirsel) birlikte üretimi Fusarium genusu için karakteristiktir ve tür identifasyonun için önemlidir. Farklı örneklerde Fusarium türlerinin üremesinin yorumu birçok değişkenle açıklanabilir. Ancak üremenin etken kabul edilmesinde en önemli tek faktör hastanın immün durumudur. Örneğin ciddi bağışıklık yetmezliği olan hastalarda etkenin sinüs aspirat kültürlerinde ya da solunum sekresyonu kültürlerinde üremesi fuzariyoz tanısını düşündürmelidir. Tersine normal konaktan alınan deri kazıntı kültüründe üreme kolonizasyon ya da kontaminasyon olabilir (1, 11). Histopatoloji: Fuzaryozun tanısı histopatolojik doğrulama gerektirebilir. Mikroskopik olarak, dokudaki Fusarium hifleri, Aspergillus türleri ve Scedosporium türleri ile benzerlik gösterir. Hifler, dar (3-8 mikron çapında), hyalin, septalı ve tipik olarak akut açılarda (45°) dallanma gösterirler. Tesadüfi sporlanma (doku ve kanda sporlanma yeteneği) saptanabilir. Yüksek riskli hastalarda, aynı örnekte hif ve maya-benzeri hücrelerin görülmesi yüksek oranda fuzariyozu düşündürür. Fuzariyoz ve diğer küf mantar infeksiyonlarının histopatolojisi benzerlik gösterdiğinden, kesin tanı etkenin üretilmesi ya da parafinli doku örneklerinde in-situ hibridizasyon yöntemi kullanılarak tür tayini yapılması ile konur (1, 11). Biyopsi bölgesi her hastada farlılık göstermektedir. Özellikle birden çok bölgenin tutulduğu durumlarda, biyopsi için en erişilebilir bölge deri olmaktadır. Deri biyopsileri güvenli, uygulanılması kolay tanı araçlarıdır. Ayrıca deri biyosileri ile tanı hızla konulmaktadır. Doku biyopsilerinden hem mikrobiyolojik (direk inceleme ve kültür) hem de histopatolojik inceleme mutlaka yapılmalıdır (1, 11). D39 AVCI M. Bamçag Bülteni Ağustos 2011;2:D37 – 42 Beta-D- glukan ve galaktomannan antijen testi: İnvazif fungal infeksiyon şüphesi olan hastalarda bazen 1,3-beta-D- glukan ve Aspergillus galaktomannan antijen testleri yapılmaktadır. Pozitif 1,3-beta-D- glukan testi invasif fungal infeksiyonunu düşündürse de, etkenin Fusarium türleri olduğuna dair bilgi vermez. Galaktomannan antijen testi, invasif aspergilloz tanısı için spesifiktir. Ancak bu testle nadiren Fusarium türleri ile oluşan çapraz reaksiyonlar rapor edilmiştir (1, 11). Diğer tanı teknikleri: Fuzariyoz tanısında kullanılan diğer tanı tetkikleri polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ve in-situ hibridizasyon yöntemidir. Her iki tetkikde rutin olarak kullanılmaz. Referans laboratuvarlarında tür tayini için PCR temelli teknikler kullanılmaktadır. İn-situ hibridizasyon kültür negatifliğinde histopatolojik olarak hif görülmesi durumunda yapılabilir (1, 11). TEDAVİ Genel olarak lokalize infeksiyonlu hastalar cerrahi debridmandan yarar sağlarken, yaygın infeksiyon varlığı sistemik antifungal ajan ve mümkünse immünoterapi kullanılmasını gerektirmektedir. Fungemi varlığında santral venöz kateterler çıkartılmalıdır (1). Lokalize infeksiyon tedavisi Keratit tedavisinde sıklıkla topikal antifungal ajanlar kullanılır. Seçilecek topikal antifungal ajan natamisindir. Son zamanlarda topikal ve oral vorikonazol tedavisiyle başarılı sonuçlar alındığı rapor edilmektedir. Bağışıklığı baskılanmış hastada oluşan lokalize deri lezyonları dikkatle takip edilmelidir. Deri, yaygın hastalık ve yaşamı tehdit edici fuzariyoz için kaynak olabileceğinden, immünosupresif tedaviden önce lokal debritman yapılmalı ve topikal antifungal ajan (natamisin ya da amfoterisin B) uygulanılmalıdır (1). İnvazif ve yaygın hastalık tedavisi Antifungal tedavi: Fuzariyoz tedavisinde kullanılan antifungal ajanların etkinliğinin karşılaştırıldığı klinik çalışma yoktur. Bu nedenle tedavi kararı sıklıkla ilaç karşılaştırma çalışmalarının subgrup analizlerinden elde edilen verilere göre alınmaktadır (13). Fusarium türleri tipik olarak kullanımda olan birçok antifungal ajana dirençlidir. Bununla birlikte farklı türler, farklı duyarlılık paterni göstermektedir. Örneğin F. solani ve F. verticillioidis sıklıkla azollere dirençli ve diğer türlere göre daha yüksek amfoterisin B minimal inhibitör konsantrasyon (MİK) değerlerine sahiptir. F. oxysporum ve F. moniliforme vorikonazol ve posakonazole duyarlı olabilmektedir (1). En etkili farmakolojik tedaviyi belirlemek amacıyla mümkünse duyarlılık testi yapılmalıdır. Bağışıklığı baskılanmış fuzariyozlu olgularda prognoz genellikle kötüdür. Duyarlılık testi ya da tür tayini sonucu beklenilmeden, başlangıç antifungal tedavi kararı alınmalıdır (14). Fuzariyoz tedavisinde başlangıç antifungal terapi için seçilecek ajan, yüksek doz amfoterisin B (1-1.5 mg/kg/gün) veya lipid formülasyonlu amfoterisin B (en az 5 mg/kg/gün)’dir. Bağışıklığı baskılanmış fuzariyozlu olguların tedavisinde lipid formülasyonlu amfoterisin B preparatları tercih edilmelidir (1, 13). İnvazif fuzariyozlu 84 hematolojik maligniteli olgunun incelendiği bir çalışmada (10) 69 hastaya deoksikolat amfoterisin B, 13 hastaya lipid formülasyonlu amfoterisin B uygulanılmıştır. Tedaviye cevap oranı deoksikolat amfoterisin B alanlarda %32, lipid formülasyonlu amfoterisin B preparatları alanlarda %46 olarak saptanmıştır. Başlangıç tedavide vorikonazol ya da posakonazol kullanılmasını destekleyen sınırlı sayıda veri bulunmasına rağmen, bazı araştırmacılar başlangıç tedavisi için amfoterisin B’ye alternatif olarak vorikonazol kullanılmasını önermektedir. Vorikonazol ve posakonazol bağışıklığı baskılanmış fuzariyozda kurtarıcı (salvage) tedavide "Food and Drug Administration(FDA)" onayı almışlardır. Her iki ajanın kurtarıcı tedavide etkin olduğu bildirilmektedir. Fuzariyoz tedavisinde bu antifungallerle bildirilen tedavi başarı oranları %46 ile %63 arasında değişmektedir (13). İtrakonazol, albakonazol ve ravuconazol gibi azollerin Fusarium türlerine karşı aktiviteleri sınırlıdır. İsavukonazol klinik araştırma aşamasında olan bir triazoldir. İsavukonazolün bazı Fusarium türlerine karşı etkin olduğu rapor edilmektedir (14). Kaspofungin, mikafungin ve anidulafungin gibi ekinokandinlerin bu türlere karşı etkisi yoktur. Kombinasyon tedavisi, monoterapinin etkisiz kaldığı durumlar için önerilmektedir (1, 14). Ek tedaviler: Fuzariyoz tedavisinde başarılı sonuç elde edilebilmesi için immün rekonstrüksiyonun sağlanması esastır. Bu nedenle mümkünse kullanılan immünosüpresif ilaç dozları azaltılmalı, granülosit ya da granülosit-makrofaj uyarıcı faktörler, granülosit uyarıcı faktör ile birlikte granülosit transfüzyonları ya da gamma interferon gibi ek immunoterapi tedavi rejimleri uygulanılmalıdır. Antifungal tedavi yanında enfekte dokuların ( sinüsler, yumuşak dokular, pulmoner nodüller gibi) cerrahi debridmanı yapılmalıdır. Kateter ilişkili fuzariyoz olgularında santral venöz kateterler çıkartılmalıdır (1). Tedavi takibi: Fuzariyoz tedavi süresi, infeksiyon bölgesine, infeksiyonun yaygınlığına, altta yatan hastalığa, hastanın bağışıklık durumuna, immünosupresif ilaç ihtiyacına ve tedavi yanıtına göre değişmektedir. En önemli prognostik faktör D40 AVCI M. Bamçag Bülteni Ağustos 2011;2:D37 – 42 nötropenin düzelmesidir. Genel olarak antifungal tedaviye, infeksiyona ait tüm belirti-bulgularda düzelme, fungemide çözülme, radyolojik anormalliklerde düzelme ve bağışıklık sisteminde önemli rekonstrüksiyon sağlanıncaya kadar devam edilir. Bağışıklığı ciddi olarak baskılanmış bazı hastalara aylar boyunca antifungal tedavi verildiği rapor edilmiştir. Sinüzit tanısı olan olgularda nazal endoskopi ile oluşabilecek yeni nekrotik lezyonların takibi yapılmalıdır. Akciğerler ve sinüslerde aktif olmayan rezidüel lezyonların yorumlanmasında problemler yaşanabilir. Gerektiğinde inflamasyonu saptayan pozitron emisyon tomografisi ya da indium işaretli lökosit sintigrafisi gibi görüntüleme yöntemlerine başvurulabilir (1, 14, 15). PROGNOZ Bağışıklığı baskılanmış fuzariyozlu olgularda prognoz direk olarak hastanın bağışıklık durumu ile ilişkilidir. Bağışıklık yetmezliğinin devamlı olduğu hastalarda ölüm oranları oldukça yüksektir. Yaygın infeksiyonda mortalite oranları %60-80 arasında değişmektedir (15). Fuzariyozlu 84 hematolojik kanserli hastanın tedavi ve sonuçlarının değerlendirildiği çalışmada (10) tanıdan sonra 30. ve 90. günlerdeki sağkalım oranları sırasıyla %50 ve %21 olarak bildirilmiştir. Devamlı nötropeni ve yakın zamanda kortikostreoid tedavisi almış olmak kötü prognozla ilişkilendirilmiştir. Gerçek sağkalım oranı, her iki prognostik faktörün bir arada olduğu olgularda %0, sadece devamlı nötropenin saptandığı olgularda %4 olarak bulunmuştur. Tersine risk faktörü olmayan ve kortikosteroid tedavisinin risk faktörü olduğu olgularda gerçek sağkalım oranları sırasıyla, %67 ve %30 olarak saptanmıştır. Hematolojik kök hücre transplantlılarda yapılan bir çalışmada (9) ise 90. gündeki sağkalım oranı %13 olarak belirlenmiş ve kötü prognostik risk faktörünün devamlı nötropeni olduğu rapor edilmiştir. İkiyüzdoksandört fuzariyoz olgusunun analizinde hematolojik kök hücre transplant alıcısı olmak, nötropeni, yaygın hastalık ve akciğer tutulumu mortalite ile ilişkilendirilmiştir (1). KORUNMA Fuzariyozda mortalite oranı yüksektir. Antifungal ajanların duyarlılıkları sınırlıdır. Tüm bu nedenlerden dolayı infeksiyonun önlenmesi çok önemlidir (1, 15). Primer profilaksi: İndüksiyon kemoterapisi alan hematolojik kanser hastaları ya da hematolojik hücre transplant alıcıları gibi invasif fuzariyoz gelişimi için riskli grubu oluşturan hastalarda aşağıda bahsedilen genel kontrol önlemleri alınmalıdır: Hastalar deri hasarına yol açabilecek aktivitelerden kaçınmalıdır. Deri hasarı varlığında, bu bölgelerin musluk suyu ile temasından kaçınılmalıdır. Kanser tedavisi öncesi, deri ve tırnakların dikkatli ve ayrıntılı incelemesi yapılmalıdır. Deri lezyonları, onikomikoz ve paronişya yaygın hastalık ve yaşamı tehdit edici fuzariyoz için kaynak oluşturabilir. Tüm bu lezyonlar immünosupresif tedavi öncesi tedavi edilmelidir. Deri lezyonlarına lokal debridman yapılmalı ve topikal antifungal ajan (natamisin ya da amfoterisin B) uygulanılmalıdır. Mümkünse hasarlı deri bölgeleri iyileşene kadar, ağır immünosupresif tedaviden kaçınılmalıdır. Riskli dönemler sırasında hava ve su önlemleri alınmalıdır. Yüksek riskli hastalar HEPA filtreli, pozitif basınçlı izolasyon odalarına yerleştirilmeli, musluk suyu gibi Fusarium türlerinin rezervuarları ile temasından kaçındırılmalı ve kullanımdan önce banyolar temizlenmelidir. Sekonder profilaksi: Kemoterapi ya da hematolojik kök hücre nakli sonrası ya da GVHD tedavisi amacıyla immunosupresyonun arttırıldığı dönemlerde relaps fuzariyoz riski yüksektir. Bu dönemlerde sekonder profilaksi uygulanır. İnvazif Fusarium infeksiyonu öyküsü olan hastalarda aşağıda belirtilen önlemler alınmalıdır: İmmünosupresif tedavi öncesi rezidüel infeksiyon değerlendirmesi yapılmalıdır. Bu amaçla kan kültürleri, BT gibi görüntüleme yöntemlerine başvurulmalıdır. Önceden izole edilmiş Fusarium türünün duyarlı olduğu antifungal ajana göre profilaksi yapılmalıdır. Mümkünse immünosupresif tedavinin dozu, yoğunluğu azaltılmalıdır. Allojeneik hematolojik kök hücre transplantasyonunda donör seçimi çok dikkatli yapılmalıdır. Beklenen nötropeni dönemleri boyunca hastalara granülosit koloni uyarıcı faktör ve deksametazon desteğinde granülosit transfüzyonları verilmesi düşünülmelidir. Graft versus host hastalığı tedavisinde en düşük immünosupresif rejim uygulanmalı ve glukokortikoid azaltılması dikkatli bir şekilde yapılmalıdır. D41 AVCI M. Bamçag Bülteni Ağustos 2011;2:D37 – 42 KAYNAKLAR 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. Nucci M, Anaissie E. Fusarium infections in immmunocompromised patients. Clin Microbiol Rev 2007; 20: 695-704. Alastruey-Izquierdo A, Cuenca-Estrella M, Monzón A, et al. Antifungal susceptibility profile of clinical Fusarium spp. isolates identified by molecular methods. J Antimicrob Chemother 2008; 61: 805-809. 3. Dignani MC, Anaissie E. Human fusariosis. Clin Microbiol Infect 2004;10 (Suppl 1): 67-75. Doczi I, Gyetvai T, Kredics L, Nagy E. Involvement of Fusarium spp. in fungal keratitis. Clin Microbiol Infect 2004; 10: 773-776. Brilhante RS, Cordeiro RA, Medrano DJ, et al. Onychomycosis in Ceará (Northeast Brazil): epidemiological and laboratory aspects. Mem Inst Oswaldo Cruz 2005; 100(2): 131-135. Romano C, Papini M, Ghilardi A, et al. Onychomycosis in children: a survey of 46 cases. Mycoses 2005; 48(6): 430-437. Anaissie EJ, Kuchar RT, Rex JH, et al. Fusariosis associated with pathogenic Fusarium species colonization of a hospital water system: a new paradigm for the epidemiology of opportunistic mold infections. Clin Infect Dis 2001; 33(11): 1871-1878. Boutati EI, Anaissie EJ. Fusarium, a significant emerging pathogen in patients with hematologic malignancy: ten years' experience at a cancer center and implications for management. Blood. 1997; 90(3): 999-1008. Nucci M, Marr KA, Queiroz-Telles F, et al. Fusarium infection in hematopoietic stem cell transplant recipients. Clin Infect Dis 2004; 38(9): 1237-1242. Nucci M, Anaissie EJ, Queiroz-Telles F, et al. Outcome predictors of 84 patients with hematologic malignancies and Fusarium infection. Cancer 2003; 98(2): 315-319. Nucci M, Anaissie EJ. Clinical manifestations and diagnosis of Fusarium infection. UpToDate.www.uptodate.com. Kuştimur S. Aspergillus, Fusarium türleri ve diğer küf mantarları. Topçu Willke A, Söyletir G, Doğanay M (editörler). İnfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi. 3. Baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitapevi, 2008: 2458-2468. Chen SC, Playford EG, Sorrell TC. Antifungal therapy in invasive fungal infections. Curr Opin Pharmacol 2010; 10(5): 522-530. 14. Muhammed M, Coleman JJ, Carneiro HA, Mylonakis E. The challenge of mananging fusariosis. Virulence 2011; 2(2): 91-96. 15. Nucci M, Anaissie EJ. Treatment and prevention of Fusarium infection. UpToDate.www.uptodate.com. D42