Bütün ülkelerin proleterleri, bir/eşiniz! • YENI 5 (131) 'v" Mayıs ÇAO 1975 Komünist ve Işçi partilerinin teori ve enformasyon dergisi Dünya tarihinde yüce bir aşama Gustav Husak Çekoslovakya Komünist Partisi MK Genel Sekreteri Çekoslovakya Sosyalist Cumhu riyeti de bütün d ü nya ha l k l a riyle birlikte faşizm üzerinde Utku G ü n ü ' n ü kutluyor. Otuz y ı l önce, Sovyet Ordusu, ülkemizin başkenti Prag'da, H itler faşizmi n i n i k i nci Dü nya Savaşında bir Avrupa üssü ve atlama tahtasına çevirdiğ i topra kla rı mızda yüce k u rtarıcı misyonunu ta mamladı. H itler Almanya s ı n ı n yenilg isiyle Çekoslovakya h a l k ı n ı n altı yıl s ü ren ulusal kurtuluş savaşı da utkuyla sonuçla n d ı . Böylece, h a l k ı m ız, faşizmin karagericilik ve kıyıcılı ğ ı n a k a rşı yürütülen büyük u l uslara rası savaşa, u l u ­ sa l özgürlük v e devlet bağ ı msızlığ ı n ı yeniden kaza n m a savaşına şerefli bir katkıda b u l u n m uş oldu. Faşizm üzerinde kaza nı l a n utku, sava ş ı n g idişi boyu nca u lusal kurtu­ luş, demokrasi ve ileri l i k g üçleri a rasında meydana g elen geniş enter­ nasyonal b i rl i ğ i n, ön saflarında işçi sınıfının ve komünist partileri ni'n yü­ rüdükleri bu birliğ i n ortak utkusuydu. Başında Hitler Alma nyası ile mili­ tarist Ja ponya nın bulunduğ u faşist bloku n karşısında sa ldı rıya uğ raya n ü l kelerin a nti-hitler koalisyonu yer a l ıyord u . Bu koa lisyon, toplumsal d ü ­ zenl e ri ayrı devletlerin ortak d ü ş m a n a ka rşı si l a hl ı savaşta ya pabilecek­ leri başa rı l ı işbirli ğ i n i n in a n d ı rıcı ö rneğ i olara k tarihe g irdi . B u işbirliği zoru n l uydu ve olanağı da bulundu, çü nkü o za m a n l a r g itgide büyümekte olan faşist saldı rı birçok Avrupa ü l kesi için u l usal ve devletsel bir felaket oluşturuyor, bu ü l kelerin öz va rl ı ğ ını tehdit eden b i r tehlikeyi de berabe­ rinde getiriyor, bütün dü nya uygarlığı üzerine ölümcül bir tehlike çökü ­ yordu. Batı devletleri yÖ netici çevreleri bile (kena rda kalma, karışma ma poli­ tikasın ı n rezi l iflasından son ra, Münih deneyinden sonra, Çekoslovakya n ı n 373 bölü nmesinden ve işgal edilmesinden sonra, Polonyaya saldı rıda n ve Fransanın hezi metinden sonra, H itler ordularının Balkanlara dolmasın­ dan sonra, Kuzey Afrikadaki yenilgilerden sonra), ensonu, faşist saldırı n ı n kendilerin i de ma hva sürükliyebilecek bir güçler ora n ı meydana geldiğini a nladılar. Ve bu tehl ikeyi g idermen i n biricik olanağ ı n ı n, son çözümde Nazizmi n yayılıcı emel leri n i n başlıca hedefi olon sosyal ist Sovyetler Bir­ liği'yle askersel işbirliği yapmak olduğunun bilincine vardılar. Ikinci Dü nya Savaşının ono içeriği de, özellikle bundan, uluslararası emperyalizmi n en gerici, vurucu gücü sıfatiyle faşizmin, d ü nya n ı n i lk sos­ yal ist devletine karşı siıahlı saldırıya geçmesinden ibaretti. Bu tarihi sınıf­ sal ça rpışmada, Sovyetler Birliği, bütün dünya önünde, yalnız ordusunun savaş gücünü ve sanatı n ı değ il, aynı za manda sosyalist düzenin yenil mez gücünü, yaşamsallığını, üstünlüğünü de gösterdi . Bir burjuva propaga ndası nın 1 930 yılları nda yaymaya ça lıştığı söylen­ tileri, Sovyet toplumunun bir savaşın bütün sınavlarına daya na mıyacağı teranelerini gayet iyi hatırlıyoruz. I ki nci Dünya Savaşı başladığı zaman, bazı ünlü burjuva politikacıları, Kızıl Ordunun Hitler bloku orduları kar­ şısı nda iki ayda n fazla dayana mıyaca ğ ı n ı savlıyorl a rd ı . Ne var ki, Sovyet toplumu bu sözde ka hınlerin ağ ızla rı nın payı nı verdi . Sosyal ist düzen, Ko­ m ü nist Partisi etrafında sımsıkı kümelenmiş olan Sovyet halkı nın, d ü ş­ manı, hem de SSCB'ye saldırdığı sırada hemen hemen bütün Avrupa kıtasının ekonomik ve askersel pota nsiyeline sa hip olan bir düşmanı boz­ g u na uğratmak üzere memleketin bütün g üçlerin i seferber etmesine ola­ nak veren sağlam bir temel olduğu n u gösterdi . Ka h raman Sovyet halkı v e Sovyet Ordusu, Ikinci Dü nya Savaşının asıl yükün ü omuzları nda taşıdılar, çok büyük kayıplar verdiler, faşizmin ezi!­ mesinde ve Çekoslovakya da içinde olmak üzere bi rçok ülkenin kurtarıl­ masında kesin b i r rol oynadıla r. Hitler Almanyası, bilindiği g i bi, en bü­ yük sayıda askeri gücünü, askerlerin i n ve savaş taktiğ i n i n en seçkin bö­ lümünü Sovyet cephesine yığdı. Bu yıkıcı ve a lçak, o kadar da g üçlü düşmanla ça rpışmolarda 20 milyon Sovyet yurttaşı can verd i . Sovyet Or­ dusu önce Moskova önlerinde, sonra Stalingrad'da başariyle sonuçlan­ d ı rdığı stratejik utkusa l ha rekatı Berli n savaşıyla ve Hitler Almanyasın ı n kayıtsız şartsız teslim oluşuyle tamamladı. Böylece, ya lnız Büyük Anayurt Savaşında değil, tümıkinci D ünya Savaşında temelli dönümün sağlan­ masında kesin rol ü oyna mış oldu. Faşizme karşı halkları n yü rüttükleri ôdil bir kurtuluş savaşına dönüşen ikinci Dü nya Savaşı, özü bakımından, devrim ile karşı-devrim a rası nda, toplu msal i leri l i k ile gericil i k a rasında, demokrasi ile terörist diktatörl ük a rasında, barış g üçleri ile saldı rı güçleri a rası nda bir savaştı. Bu savaş, yalnız Alman faşizm i n i n ve Japon m i litarizminin bozguna uğratılmasiyle değil, aynı zamanda tüm kapitalist d ü nyanın zayıf düşmesiyle sonuçlandı 374 ve kapita l izmin ve onun sömürgecilik sisteminin genel bunalımı nda, tü­ müyle burjuva topl umunun derin bunalımı nda yeni aşamayı koşulladı. Dte yandan, savaşta üstün gelmiş olması, Sovyetler Birliğinin ul uslara ­ rası otoritesinin büyük ölçüde yükselmesi ne, sosya list fikirlerin etkisin i n artmasına yardım etti; ulusal kurtuluş hareketinin, demokratik v e a nli­ em perya list hareketin görülmedik bir hız ve atıl ı m kaza n ması sonucun u doğ urdu. Ta rihin bu en kanlı ha rbi n i n en gerici em peryalist çevrelerce izlenen yağ ma ve talan pol itikası nın ürünü olduğ u gerçeğ i n i n anlaşıl­ ması, milyonları aşan halk yığınları n ı n daha da aktifleşmesine, sınıf g üç­ lerinin yeniden g ru plaşmasına ve bi rçok memlekette geniş a nti -faşist ve a nti-emperya list ha lk cepheleri kurulmasına yol açıyordu. Yine iyice hatı rlardad ı r ki, harpten önce, Avrupa kıtasında çoğu bur­ juva reji mieri, ha lkları nı fa şizm boyundu ruğ u altına sü rmekle veya buna karşı koyma yeteneğinden ta mam iyle yoksun oldukları n ı göstermekle göz­ den düşmüşlerdi. iktidardaki burjuvazi nin önemli bir bölümü, harp dö­ nemi içinde bi le, faşist işgal kuvvetleriyle uzlaşarak iha net pol itikasına, halk düşmanı politikasına devam ediyordu. Yirmi yıl l ı k egemenliği bo­ yunca, ne halkımızın hayati sorunıci rı nı çözebilen, ne de ulusal özgü rlü­ ğ ü n ve devlet bağ ı msızlığ ı n ı n savu nulmasını güven altına olabilen Çekos­ lovakya burjuvazisi de ta ma men ayni bata ğ ı n içindeydi. Çekoslovakya emekçileri, öncelikle işçi sınıfı , bu gelişmeden ve bu trajik olaylardan gereken i b ret dersini aldı lar. Faşizme karşı savaşta sos­ ya list Sovyetler Birliğinin oynadığı kesin rol, sosya list fiki rlerin çekim gü­ cünü daha fazla artı rdı, ha lk yığ ı n larının köklü toplumsal dönüşmeler ge­ rekliğini kavra mala rına yardım etti. Ul usal kurtuluş hareketinin devrimci hattı, bel i rlenip uygulanmasında öncel ikle komünistlerin i letken oldukları bu hat, yığınları n gitgide kesinleşen kararına, harpten önceki eski düze­ nin harpten son ra da ca nlandırrlmasına yol vermeme, gelecekte gerek ulusal, gerekse devletsel felôketlerin tekra rla nmasına olanak vermiyecek g üvenceler sağ lama azmine uyg un düşüyord u. Ulusal ve sosyal kurtuluş ödevleri ni bir bütünde birleştiren bu hat, a nti -faşist savaş süreci boyunca, burjuvazi nin görüşleriyle uzlaşmaz bir çelişkiye g i rdi. Burjuvazi, ha lk yığınlarını gelecek toplumsal ilişkilerin düzenlen mesine katı lma 010nağ ında n uzaklaştı rmak istiyor ve daha önceki sı nıfsa l temel üzerinde harbe kadarki düzeni canlandırmayı tasarlıyordu . N e var ki, burjuva idaresinin son uçları, M ü n i h i ha net ve teslim iyeli, cumhuriyetin parça lanması ve uğranılan faşist işgali, ulusal özg ürlük ve devlet bağ ı msızlığ ımızın kurta rılması için memleketin içinde ve dışında yiğ itçe savaşan Çekoslovakya ha lkının uyanıklığını artırdı. Parçalanan cumhuriyetin iki ana bölü m ü nde (Çekoslovakya ve Slovakya) a nti -faşist direnişin en kesin, azimli ve a rdıcıl gücü g izli komün ist partisiyd i. Komü­ nist Partisi, somut savaş koşulları nda, başında Kliment Gotvald'ın bulun375 duğu yurtdışı yönetim grupunun politik hattı nı yaratımh olara k uygulu­ yordu. Deva mı boyunca parti mizin devrimci pol itik hattı nın üstü n geldiği ulu­ sa l kurtuluş savaşı, uç veren Slovak Ulusal Ayaklan masıyla başl ıyan bir a nti-fa şist, u lusal ve demokratik devrime dönüştü. Bunun sonucu olarak, düşman işgalinden kurtarı l a n topraklarda Çekoslovakya Cumhuriyeti nin yeni temeller üzeri nde tekra r ca nlandırıldığı i l k defa ilôn edildi ve top­ l u m u n devrim yoluyle yeniden kurulmasına başlandı. Ulusal-demokratik devrim, bundan sonra Sovyet Ordusu tarafı ndan sırayla ku rta rı l a n kesi m­ Ierde ve Çek halkının Prag Aya kla nması'nda da devam etti. Bu devri m, ilk aşamada, tüm memleket ölçüsü nde yeni, demokratik-halk egemenli­ ğ inin kurulması ve g üçlendiril mesiyle tamamlandı. Halk demokrasinin yerleşip tutunması, uluslarımızın, halkımızın, devleti mizin tarihinde önemli bir aşama oldu. Ikinci Dünya Savaşının ikinci ve son aşaması Avrupada devrimci ve demokratik güçlerin topyekun i lerlemeleri koşulları a ltında geçiyordu. Çekoslovakya'da olduğu g ibi, Orta ve Gü ney-Doğu Avrupan ı n kurtarılan ülkelerinde ve aynı zamanda Fransa, ıtalya, Belçika'da ve diğer devlet­ lerde komü nistleri n de katı l ı m iyle yeni hükü metler kurul muştu. Şu va r ki, Batı Avrupada gerici emperyal ist kuvvetler 1 945 yı l ı ndan sonra devrimci ilerlemeyi durdurabiidiler. Ulusal kurtuluş savaşının son safhada doğruda n doğruya Sovyet Ordusunun kurtarıcı misyonuyle bir­ leştiği Orta ve G ü n ey-Doğu Avrupa ü l kelerinde (Japon militarizmi n i n hezimeti nden sonra da bazı Asya ülkelerinde) ise, devri m dalgası daha fazla ka barıyordu. Buralarda köklü toplumsal dönüşümler, ulusal-demok­ ratik devrim lerin sosyalist devrimlere yüksel i p geçmesine yol açıyordu. Bu ülkelerde Marksist-Leninist parti leri n önderl i k ettikleri i şçi sınıfı n ı n politikası, yığınların yaşamsal menfaatlerin i gözeten bu politika, beklene­ bileceği g ibi, iç gericiliği n direnişiyle karşılaştı. Bu direniş, g iderek, ulus­ l a rarası em perya l izmin desteğ iyle, karşı-devrimci da rbe denemelerine döküldü. Çekoslovakyada böyle oldu; öteki halk demokrasili Avrupa ül­ kelerinde de aynı d u rum görüldü. Fakat gerek memleketimizde (1948 Şu­ batı nda), gerekse o ü lkelerde, açık sı nıfsal çatışmala r, politik iktidarın işçi sı nıfı tarafından ele geçiril mesiyle sonuçlandı, ve bu da sosyalizme götüren yoldan jferleme olanağını sağladı. Sovyetler Birliğ i n i n ikinci Dü nya Savaşı nda üstü n gelmesi, halk demok­ rasi I i devletlerin kurulması, kapita l ist ü lkeler i şçi sınıfı n ı n bilincinde önemli değ işimlerin oluşması, söm ürgecilik sisteminin bunal ı m ı ve g it­ g ide yıkılması sonucu olarak, dü nya güçler dengesi sosyal izm ya ra rına süratle değişiyordu. Dünya kapitalizmi, bu değ işmeye, a nti-hitler koa lis­ yonunun düşmesine, i k i sistem arasındaki i l i şkilerin gergin leşmesine yol açan bir politikayla karşıkoymaya kal kışıyardu. 376 Dolayısiyle halk demokrasili ülkeler içindeki politik çarpışmalar. u lus­ lararası çaptaki sınıf sava ş ı n ı n bileşen bir böı ümüydü. Iç gericilik. dünya emperya lizm i n i n a nti-sovyeti k ve a nti-komünist politik hattında destek buluyordu. Harpten sonraki i l k zorl uklu yıllar. Sovyetler Birliğ i n i n varo­ luşunun genç halk demokrasili ülkeler için ne büyük bir önem taşıdığını gösterd i. Sovyetler Birliği daha ilk günden itibaren onların desteği. ge­ rici emperyalist kuvvetlerin entrikalarına karşı sağ lam savu nucusu oldu. Sovyetler Birliğ i n i n a rdıcıl enternasyona l izmi. kendisi de harbin büyük zararlar verdiği halk ekonomisini ka lkındı rmak üzere ertelenmez soru nlar ve gereksemelerle karşı karşıya olduğ u ha lde. karşı l ı k gözetmeden eko­ nomik yard ı mda bulunma cömertl iğ i nde de kend ini gösterd i. Burada i bret verici bir örnek olarak. sadece. Sovyetler Birliğinin Çekoslovakyaya yüz­ lerce ton hububat göndermesin i ve böylece halkımızın 1947 yılındaki kuraklık felôketi nin üstesinden gel mesine. bu güç durumdan gericilerin yararlan maya kalkışmaları ola nağı önlemesine ya rdı m etmiş olmasını a n ma kla yetineceğ i m . Orta v e Gü ney-Doğ u Avrupa ül keleri nde sosya l ist devri mlerin üstü n gelmesiyle d ü nya sosya list sistemi kuruldu. Bu olay. yeryüzündeki sınıf g üçleri ora n ı nda sosya lizm yararına yeni bir n itel değişme a nlamına ge­ l iyord u . Bug ü n sosya list devletler topl uluğu. ağır bosan bir ulusl a ra rası güç hali ne. dü nya ta rihinin güçlü motoru haline gelmiş bulunuyor. Faşizm üzerinde kaza n ı la n utku. memleketimizde köklü demokratik ve sosyalist dönüşümler ya pı lması için elverişli koşullar ya rattı. dü nyayı bar­ barl ı kta n ve Çekoslovakya halklarını yokolmakta n a ncak sosya lizmi n kur­ ta rdığı bilinciyle kanatlanan emekçilerin yaratıcı g üçlerin i özg ürlüğe ka­ vuşturdu. Ulusal kurtuluş savaşına ve altı yıllık işgal yüzünden yıprayan memle­ ketin kalkındırılmasına yönel ik ça balara Komünist Partisi nin yönetmenliği a ltında işçi sınıfı önderlik etti. işçi sınıfı. emekçi köylü ler ve ilerici aydın­ l a rla sağlam bir bağ laşma kurarak ve sınıf düşma n ı n ı n direnişini kıra ra k. yen i Çekos/ovakyayı kurmaya baş/adı. Bu sınıf 1948 yılı Şubatında dev­ rimci kaza n ı mları savunmaya yönel i k kesin eylemleriyle. memlekette sos­ yalist gelişme yolunu açtı. sosya l izm kurul uşuna i l işkin Leninci plônı yara ­ tımla uygulama temeli üzerinde Komünist Partisi tarafı ndan beli rlenen politik hattı. yani yeni toplumu kurma genel hattın ı hayata geçirmek üzere emekçileri birleştird i. Sovyet Ordusu tarafından kurtarıldıkta n sonra. önünde sosyalist ray­ lara geçme olanağı açı lan Çekoslovakya. büyük sayıda bir aydınlar yı­ ğ ı nına. zengin demokratik ve kü ltürel geleneklere sahip bir memleketti. Yeni hayat kuruculuğ u . bu g i b i koşullarda da. sosya l izmin. kapita lizme kıyasla tartışma götürmez üstünl üklerini en inandırıcı biçimde ortaya koy­ duğ unu gösterdi. Yeni düzen. va rolageldiği yıllar boyu nca. ka pita lizm i n 377 çözmekten ôciz olduğu başlıca ul usal, devletsel ve sosya l-ekonomik prob­ lem leri çözüme kavuşturmayı başa rdı. Sosya lizm a rtık işçi sı nıfının ve emekçilerin egemen ve kendi kader­ lerine buyruk oldukları memlekette hayatın toplu msa l -sın ıfsa l temelleri ni değ iştird i. Sosyalist düzen, ka pita l izm ôfeti çeşitli g üçleri nin oyunları yerine, memleketimizde mi lyonlarca insa n ı n pratiğ i ne amaca yönelik ve plônlı bir yeni hayat kuruculuğu prensipini geti rd i . üretim a raçları üze­ rinde toplumsal mülkiyet ve plônlı iktisat yönetimi, üretim güçlerinde Çekoslovakya n ı n daha önce eşini görmed iği bir gelişme sağladı. Sosya l izm kuruluşu yılları nda meml eketin end üstriyel temeli epeyce gel iştiriidi. Sanayi üretimi hacmi hemen hemen 9 defa arttı. Bununla beraber, sosya l ist Çekoslovakyada sanayi malları artış tempoları çoğu gelişmiş kapitalist ü l kelerindeki nden daha yüksek bir düzeye çıktı. Köyün sosya list temeller üzerinde yeniden kurul ması, kooperatiflerde ve devlet çiftliklerinde en etkin teknik ve teknolojinin elbirl iğ iyle uyg ulanması temeli üzeri nde i ri köy ekonomisi ü retimine geçilmesine olanak verdi. Köy ekonomisinde emek veri mliliği, burjuva cumhuriyeti dönemi ndekine kıyasla dört defadan fazla yükseldi. Biz kabul edilen hattı, başl ıca gerekseme maddeleri tüketimindeki artışı, öz ça ba l a rı mızla, özel köy ekonomisi ü reti­ mini artı rarak başariyle uyguluyoruz. Ulusal soru nun, özell ikle Çek'ler ve Slovak' lar a rasındaki i ilşki lerde ulusal soru nun çözümü, ÇSSC' nde sosya lizm kuruculuğunun söz götürmez başarılarından biridi r. Leninci federe devlet-hukuk kuruluş prensipleri n i uyg u layı şımız, h e r iki kardeş ulusun v e diğer h a l k grupla rı n ı n yaratıcı güç ve ka bi l iyetlerin i n büsbütün gelişmesi için olabi ldiğ i nce elverişli koşu llar yarattı. Slovak halkı, ka rdeş Çek işçi sınıfı n ı n ya rdı miyle gelişmiş bir en­ düstri-ta rım temeli meydana getird i . G ü n ü müzde Slovakya'da sanayi üre­ timi 1937 yılındakine kıyasla 33 defadan fazla a rtış gösterdi . ÇSSC'nin sanayi ü reti mi içinde Slovakya nı n payı yaklaşık olarak % 8'den artık % 25'e çıktı. Bu a rtış devam ediyor. Plô n l ı ekonomik gel işme, sosya list endüstrileşme, kent ve köyleri mizin büyük ölçüde yeniden kuruluşu ve kültürel gelişme, mem leketimizin bazı kesimleri arasında tarihsel olarak beliren yüzyı l l ı k ayrımların bir kuşağ ın hayatını geçmiyen bir süre içinde g ideri l mesine olanak verdi. Yoksulluk, açlık ve işsizlik halkın hayatından tamamen silindi. Halkımızın hayat seviyesinin yü kselmekte ol ması sosya l ist Çekoslovak­ yanın başa rılarını n parlak bir kanıtıdır. Insan başına kişisel tüketim üç defadan fazla a rttı. Toplumsal tüketim daha büyük bir hızla a rtıyor ve halkın bütün tüketi minin hemen hemen üçte birini ka psıyarak, bütün ka­ pita list ü lkelerdeki düzeyi aşıyor. Bütün yurttaşlarımız parasız sağ l ı k yar­ d ı mından, öğreni m ha kkından yararlan ıyor, i htiyarlık ve hastalık ya rdımı görüyorlar. 1937 yılına kıyasla memleketim izde sosyal yardım harca maları 378 yaklaşık olara k on defa, nüfusa göre doktor sayısı üç defa artmış bu­ lunuyor. Kültürde ve öğ ren i mde eşi görülmedik gelişme halkımızın hayat sevi­ yesi nin yüksel işinin göstergesid ir. Işçi sınıfı, emekçiler, çok dikkatli bir seçim yaparak, önceki kuşakların kalıtımı manevi zeng inliğin bütün de­ ğerleri ni korudular; memleketimizde gelişme halindeki kültür değerleri bütün emekçilere açıktır. Parti ve devlet, kültür ve sanatın gelişti ril mesine ve bunların sosya list içeriğ i n i n derinleştiril mesine büyük bir önem veri­ yorlar. Sosya list eğ itim-öğretim ve kültür-eğ itim daireleri sistemi bilim ve tekniğin başarılarına daya nıyor. Bilim ve teknik, sosyal izmin üstün ­ l ü kleriyle bağdaştırı larak, emekçilerin menfaatlerine, kültür düzeylerinin yü kselti lmesi ne, kol ve kafa emeği a rasındaki ayrımları n g ideril mesine hizmet ediyor. Bugün, harpten önceki ne kıyasla, orta okullara üç misli daha fazla öğrenci deva m ediyor, yüksek okulları hemen hemen beş defa daha büyük sayıda genç bitiriyor. Memleketimizde geniş bir bili msel a raştırma temeli yaratı lmış bulunuyor. Sosyal izm fikri ve bizi m sosya l ist gerçekliğimiz halkımızın bilincine iyice yerleşiyor. I şçi sınıfı nın dü nya gö­ rüşü (Marksist-Leninist ideoloji), Çekoslovakya emekçilerin i n düşü ,nce ve davra nışlarında g itg ide daha çok kökleşiyor. Sosyalist kuruculuğun sonuçları n ı d ü nya n ı n ka pitalist kesiminin geliş­ mesiyle kıyaslarken, sadece ekonomide daha büyük a rtış, maddi ve kül­ türel hayat seviyesi nde daha büyük yükseliş tem polariyle ilgili sa pta ma­ lar çerçevesinde kalmak el bette doğ ru ol maz. Memleketimizde sosya­ l izmle gerçekleştirilen bütün değişimlerin, i nsanlar a rasında yeni ilişki le­ rin, yeni, sosya list hayat ta rzı nın oluşması, sosyalist insa n ı n oluşması gibi kend ine özgü ve tarihsel açı dan da daha yüksek ve titiz ölçütleri vardır. Komü nist Partisin i n yönet menliği altında gerçekleştirilen devrimci dö­ nüşümler, memleketimizde işçi sınıfı etrafı nda örü l ü ve uzlaşmaz zıtlık­ lara yabancı bir yeni toplum meydana getirdi. işçi sınıfının kendisi de sayıca büyüdü, yaratıcı kabiliyet ve yetenekleri n i geliştirdi ve kü ltü rel ­ teknik düzeyini alabildiğine yükseltti. Bir ya ndan, bu sınıfa sıkı bağlarla , bağ lı yeni bir sınıf, kooperatifçi köyl üler sınıfı meydana geldi. Ilerici ge­ leneklere ve sosyalist idea llere sadı k en iyi ayd ı n temsilcileri, top l u mda işçi sınıfıyla saf tutarak yaraşık yerleri n i aldılar ve emekçiler a rasından hal kla sıkı sıkıya bağ l i olan kümeli bir yeni aydınlar zümresinin yetişti ril­ mesine yard ı m ettiler. Sosyal izm kuruculuğ u boyunca işçi sı nıfının ve halk yığınları nı n derin demokratizmi de gelişiyor. Sosyalist ü retim il işkilerin i n gelişmesi, toplu­ m u m uzun moral-politik birliğinin oluşmasına, sı nıfları n ve sosyal züm­ relerin yavaş yavaş yakınlaşmalarına, sosyal. süreçlerin yöneti lmesine emekçilerin a ktif olarak katı lmalarının (ki bunun kapita lizmde gerçekleş­ tiril mesi olanaksızdır) sağ lanması na yard ı m ediyor. 379 Yeni Çekoslovakyayı kurma yol unda geçilen otuz yı l, bugünlerde sonuç­ larını haklı bir gururla hesapla makta olduğu m uz bu yol, elbette güçlük­ süz ve kolay geçil medi. Ta ri h i n en büyük toplumsa l dönüşümü, doğal olarak, sürekli a ramalarla, güçlüklerle, geçici başarısızlıkl arla, aynı za­ m a nda sınıf düşm anı nı n ya ra rlandığı sübjektif hata larla ve paha lıya malolan n ice i b ret dersleriyle geçiyor, oluşuyordu. Ne va r ki, her hata­ dan, her kusurdan sonra, işçi sınıfı ve bu sı nıfın Ma rksist-Leninist par­ tisi, kendi hatalarından ders alarak, bel irli devrimci hedefleri uğrundaki savaşa daha büyük bir enerjiyle deva m ed iyorlardı. Biz mem leketi mizde a rtık sosya l izmin temel leri ni kurmuş bulu nuyor ve şimdi halkın en geniş ölçüde desteğ iyle, ÇKP XiV. Kongresinin politik hattını, ya ni ülkemizde gelişmiş sosya l ist topl u m u kurma hattı nı başariyle hayata geçiriyoruz. Bugün a rtık güvenle d iyebiliriz ki, bir kuşağın hayatı dönemi içinde sosya lizmin bizim hayatım ıza getirdiği değerler, kapital izm koşu l larında koca bir yüzyıl boyunca ulaşı lanı her bakımdan kat kat aşı­ yor. Sosyal izm, her emekçinin serbest ve etraflı a ktif eylemi için, sos­ yalist kişi l iğ i n oluşması için, i nsanın yaratıcı yetenekleri n i n, moral gü­ cünü n ve kültürünün serp i l i p gelişmesi için reel koşul l a r ya ratmış bulunu­ yor. Çekoslovakya'da ve diğer kardeş ü lkelerde sosyal ist yaşa mın üstünlük­ leri, kapita l ist devletler ekonomisindeki bunalım sarsı ntı lariyle, politik ve moral kararsızl ı k bel irti leriyle, kapita l izmin en önemli çağdaş toplumsal problemlere çözüm geti rme yeteneğ i nden yoksun ol uşuyle kıyaslanarak gözden geçi ri ldikçe daha da bel i rginleşiyor. Bu kıyaslamanın da göster­ diği üzere, sosya l izm, geleceğ in kendisine ait olduğ unu her adı m ı nda kanıtlıyarak başariyle i lerliyor. Sosyalist gelişme, karmaşı k ve geniş devrim sorunları nı başa riyle çöz­ menin ana koşulunun Komünist Partisi nin yönetmen l i k rolü olduğ unu, ol­ maya deva m ettiğ ini ve edeceğ ini kesin l i k le gösteriyor. Biz de kendi de­ neyimizle, a ncak iç hayatı nda ve tüm eylemlerinde Leni nci normları kıla­ vuz edinen, halkımızla ve aynı za manda uluslara rası komü nist ve işçi ha reketiyle sımsı kı bağ l ı olan, tek, yekpô re, Marksizm-Leni n izm ve prole­ tarya enternasyonalizmine sadık bir partin i n topl u m u devrimci temeller üzerinde yeniden k u rma dôvası n ı başariyle çözebileceğ i kanısına va rmı ş bulun uyoruz. Top l u m u n ana gücü, sonuç beli rleyici gücü olan işçi sınıfı, kendi Mark­ sist-Leninist öncüsünün yönetmenliği altında çalışarak, Çekoslovakya n ı n hayatı na bütün bir kompleksi ol uşturan köklü değ işimler getiriyor, böyle­ likle de sosya lizm kuruluşuna önderl i k ederek tari hsel ödevini başariyle yerine geti riyor. Bu tari hsel sü recin akışı boyunca, işçi sı nıfı, düşmanla savaşta ve yaratıcı çal ışmada olağa nüstü devrimci n iteliklerle kendi n i gösterdi. Bu sı"!ıf yalnız maddi ni metleri n yaratıcısı değ il, aynı zamanda 380 kendi memleketinin gerçek hükümdar ve efendisi, sosya l ist egemenliğin ve devrimci kazanı mların temel gara ntisidir. Işçi sınıfı n ı n devri mciliği, örgütl ülüğü ve bilinçliliği, sosya list ü reti m sis­ tem inde ve topl u msal i l işkilerdeki durumu, toplumda onun yönetmenlik rol ünü durmaksızı n yükseltme gereğ ini objektif olara k bel irlemektedi r. Çekoslovakya Komü nist Partisi, XiV. Kong rece onaylanan politik hattı gerçekleştirerek, işçi sınıfının yönetmen l i k rol ü n ü n daha fazla g üçlen­ dirilmesi ni, öğ renim düzeyinin, politik ve sınıfsal bilinç düzeyinin yü ksel­ til mesini, memleketin çokya nlı gelişmesi için, sosya list yaşam tarzı için savaşta başl ıca devi nim gücü sıfatiyle öneminin daha da a rtı rı lmasını sağ la maktadır. Memleketimizde devrimci sürecin daha ilk çıkış noktasında geniş emek­ çi yığın ları işçi sınıfı n ı n etrafında birleştiler. işçi sınıfı, kooperatifçi köy­ l ü ler ve ayd ı n lar bağlaşıklığı, toplu m umuzun sı nıfsal temeli oldu; şehir ve köy emekçilerinin politik birl iğ i olan M i l l i Cephe'nin temeli oldu. Di­ ğer sosya l ist memleketlerde olduğ u gibi, Çekoslovakya'da da, sosya liz. min bizzat halk yığ ınlarının dôvası olduğu düşüncesi, bu Leni nci fikir hayata geçirilmiş bulunuyor. Hayat, emekçi lerin, sosya l izmi kendi yaşa m­ sal dôva ları olarak, harcadıkları kolektif emek ça baları n ı n sonucu ola­ rak ne kadar tam benimsiyorlarsa, partinin politikası n ı n gerçekleşti rilmesi için de olanca güçleri ve yetenekleriyle o kadar çok ça l ıştı kları gerçeğ i n i doğrul uyor. Bug ün, işçileri n, öteki emekçilerin, kadı n la rı n ve gençlerin g iderek arta n politik aktifl iği, onların devlet ve ekonomi yönetimine çeşitl i katı ­ lım biçim leri, yurttaşlarımızın yenil ikçilik ha reketi ve rasyonal izasyon gi­ rişi mleri nin gelişmesi, ulusal komiteleri n seçim programla rının gerçekleş­ tiril mesine ve topl umsal örgütleri n eylem i ne yu rttaşları n geniş ölçüde ka­ tı l ı m ı , toplu görüşmelerde ve sosya list yaşam tarzına i lişkin sorunları n çözü mü nde kolektiflerin ve tek tek kişilerin gösterd ikleri g irişim Çekos­ lovakyada sosyalist düzenin demokratizminin karakteristik çizgileridir. Çekoslovakya nın dış pol itikada Sovyetler Birl iğ i'yle sağ lam bir bağ­ laşma yönel i m i, eski burjuva cumhuriyeti nin batıp gitmesinden ha lkımızın çıkardığı tarihsel ibret dersi nin bir bel irtisidir. Bu bağlaşma n ı n halkımız için yaşamsal bir önemi vardır. Bunun böyle olduğ unu, ikinci Dünya Sa­ vaşı dönem i, memleketimizde sosya l izmin temel leri ni attığı mız yıllar, yani emperya list devletlerin «soğ uk harp»i dayattıkları, ayı rımcı lık, ekonomik ambargo, politik baskı ve zorlama metotla riyle ha reket ettikleri dönem ve daha sonraki sosyalizm kuruluşu yıl la rı a paçık ortaya koymuştur. Çe­ koslovakyada sosya lizmin güçlenmesi, gelişmesi ve savunu lması ba kımın­ dan bu bağlaşmanın önem ini bugünkü hayatımız da doğrula maktad ır. ÇKP XLV. Kongresinde de tekrar belirtildiği gibi, Sovyetler Birliğ i'yle ve diğer sosya l ist ü l kelerle kardeşçe işbirliği, dostluk ve bağ laşıklık il işkileri 381 partimizin ve devletimizin dış politika hattının sağlam temelidir. Biz Eko ­ nomik Ya rdı mlaşma Konseyi ve Varşova Antlaşması Orgütü çerçevesi içinde bu kardeşçe işbirliğinin tüm yanlarıyla daha da gelişmesi için, tüm sosyalist topluluğun birlik ve gücünün a rtırılması için, kurtarıcımız ve en sadık dostu muz alan Sovyetler Birliği'yle sağlam dostl uk ve bağ ­ laşmamııı daha da iler/etmek için elimizden gelen hiç bir çabayı esir­ gemiyoruz. ikinci Dünya Savaşının sonuçları, bütün dünyada, Avrupada, tek tek memleketlerde ve Çekoslovakyada, belirgin çizgiler olarak eşi görülmedik, geniş ve derin değişimlerle kendini gösteren otuz yıl l ı k tüm ileri gelişme, sosya l izm, demokrasi, top(, u msal ilerleme ve barış güçlerinin yüce utkusu­ d u r. Bunlar aynı zamanda bütün ülkeler u l usları ve halkları için, şimdiki ve gelecek kuşaklar için tarihsel bir ibret dersidir. Bu son otuz yıl boyunca d ü nya nın politik haritası büsbütün değ işti. Çağ da ş durum, başlıca kara kter çizgileri olarak, sosyalizmin ilerlemesiyle, uluslara rası devrimci işçi hareketinde g üçlü bir yükselişle, u lusal kurtu­ luş devrimlerinin geniş bir atı l ı m g ücü kazanması ve birçok halkların artık topl umsal ilerleme, politik ve ekonomik bağ ı msızl ı k yoluna çıkmoloriyle, eylemsel barış savaşıyle oluşuyor. Harpten sonraki dönemde g erçekleştiri len köklü toplumsal ve politik dönüşümlerde, yaşadığımız çağın, ya ni ona içeriği devrim yoluyle kapi­ talizmden sosyalizme geçmek olon çağımızın kesin objektif yasa l l ı kları özellikle kendini gösterdi. Avrupa, Asya, Afrika ve Lôtin Amerika ülkele­ rindeki sınıf kavgaları bu önüne geçilmez sü recin çeşitli safha larını mey­ dana getiriyor. Sözkonusu sürecin devrimci gelişmesine yard ı m eden büyük maddi­ mô nevi g ü ç, ideolojik-politik g ü ç d ünya sosyalist sistemidir. Ve dünya sosyalist sistemi, ul uslara rası komünist ve işçi hareketinin en önemli ka­ za nımıdır, barış ve top lu msal ilerleme savaşında onun daya nağ ı v e kesin etkenidir. Dünya sosyalist sistemi, bütün d ü nyada her ölçüyü aşan büy ü k otarite­ siyle çağımızın kudretli sosyalist devleti olo n Sovyetler Birliğinin muaz­ za m politik, ekonomik gücüne, savunma gücüne daya nmaktadır. Bugün, Avrupanın faşizm üzerinde otuzuncu zafer yıldönümünü ba rış koşul ları içinde kutla masında, uluslara rası ilişkilerde daha ileri olumlu değişmeler için kıta n ı n reel perspektif/ere sahip olması nda her şeyden önce Sovyetler Birliğinin ve öteki sosyalist ü lkelerin söz götürmez bir hiz­ meti vardır. SBKP XXiV. Kong resinin kabul ettiği Ba rış Prog ramı, diğer sosyalist ü lkelerin tam ve a ktif desteğiyle Sovyetler Birliğinin boyuna artan çabalarla gerçekleştirmekte olduğu program, özellikle Avrupada g üvenlik ve barışın sağ lan ması için eşi görülmedik olanaklar açmaktadır. 382 Ne var ki, i nsanlık için bu elverişli ve m utlu durum içinde de, burjuva­ zinin en gerici çevrelerin i n tarihsel gerçekleri, I ki nci Dü nya Savaşı'nı n hedeflerin i v e gidişini tersyüz etme, Sovyetler Birliğinin kurtarıcı rol ü n ü v e komünist partilerince yönetilen a nti-faşist direnişin önemini küçüm­ seme yönünde sayısız denemelerde bulundukla rı gözden kaçırı lmamalıdır. Burjuva propagandasın ı n , tam da faşizmi n hezimete uğratılmasının 30. yıldönümü öncesi nde çaba ları n ı a rtırması dikkate değer. Federal Al­ man Cumhuriyetinde, kamuoyu nu bu yönde işlemek, bu yönde beyin yıka­ mak için, özell ikle, M ü n i h öncesinde ve harbin bitmesinden sonra bazı Almanları n sözü mona kovuşturu lmasiyle i lgili olarak açılan bir kampan­ yaya hayli önem verildiği göze çarpıyor. Gerçekteyse, hiç şü phesiz, faşiz­ m i n canava rlıkları ndan dikkatleri başka yana çekmek, bu suretle neo­ faşizm ba kımından uyanıkl ı ğ ı körletmek, faşizm tarafı ndan işlenmiş olan cinayetleri örtbas etmek, soru mluluğu sadece Hitler'i n ve hüküm g iymiş diğer birkaç harp suçlusunun üzerin e yıkmak sözkonusudur. Ve bun u n a rkasında, sosyalizmin ba rış taarruzu boyu nca u laştığı bütün başa rı ları şüphe a ltına alma, sosyal ist topluluğu ve uluslara rası komünist hareketin i gözden düşü rme, bunların ilerici v e en i nsancıl ideolojisini kötüleme ça ­ bası gizlen mekted i r. Bundan ötürü, ideolojik ve politik a la nda düşman propagandayı yalıtmak, u l usalara rası gerginliği daha da azaltmak, dev­ letler arasında işbirliğini genişletmek a maciyle, iki nci D ünya Savaşına, sonuçlarına ve verdiği ibret dersleri ne ilişkin tarihsel gerçeği yayma n ı n çok büyü k bir ö n e m i vard ı r. Barışın g üçlendiril mesi ve gerg i nliğin bundan sonra da aza ltı lması, daha çok, sosya l ist top l u luğun birlik ve gücünün a rtmasına, bütün dün­ yada ilerici ve barışsever g üçlerin gösterecekleri etkenliğe bağ lıdır. Sos­ yalist Çekoslovakya halkı bütün bunlara her şeyden önce kendi ü lkesinde sosyalizmi başariyle geliştirerek yardı mda bulu nuyor. Biz ana ödevimizi ve g erçekten enternasyonal borcumuzu bunda görüyoruz. Sosyalist eko­ nomi n i n hızla gelişmesi ve memleketimizin genel kalkın ması, sosyal ist ül­ kelerin ba rış taarruzuna g itg ide daha aktif biçimde katılmamıza olanak veriyor. Insanlığı kanatla ndıra n ve onun önünde iyi mser bir yaşama ve barış perspektifi açan dünya sosya lizminin tekvücut birlik temel ini ka rdeş sos­ ya l ist ü lkelerin ve bu n la rı n kom ü n ist partilerinin uyu m l u eylemleri oluş­ turuyor. Buna da, hepsi nin ortak olduğu Marksist-Leni nist ideoloji, sınıf menfaatlerinin, sosyal izmi ve komünizmi kurma hedeflerin i n birliği, Le­ n inci karşı lıklı i lişki normları , Sovyetler Birliğ i n i n deneyiyle, son otuz yıl boyunca da diğer sosya l ist ü lkeleri n deneyiyle sınavdan geçmiş olan sos­ yalizm kuruluşu ortak yasallıkları basamak oluyor. Sosyal i zm i elbirliğiyle savunma gerekliği de önemli bir rol oyn uyor, zira em peryalizmin en gerici g üçleri mevzilerini kaybetmiş olmaya katlanamıyor ve ola nağ ı n ı bulduk383 ları her araçla durumu kendi çıkarlarına değ iştirmeye ça lı şıyorlar. Ensonu, bizleri bir de objektif olarak a nti-sosya l ist ve gerici g üçlerin değ i rmenine su taşıyan her soydan ve boydan oportü nistlere ve revizyonistlere karşı ortak savaşımız birleşti riyor. Çekoslovakya nın 1 968-1 969 dönemi deneyi, "Partide ve toplumda ÇKP Kongresi nden sonra ki bunalı mlı gelişmeden çıkarılan ibret dersleri » başlıklı dokümanda bir sentezi yapıl mış olan bu deney, sosya l izmin ku­ rulması nda genel kapsa m l ı yasa llı kları küçü msemenin, oportü nizmle sa­ vaşta yetersizlik göstermen in, Ma rksizm-leninizm ve proleta rya enternas­ yonalizmi mevzileri nden geril emen in sosya l izm için doğrudan doğruya bir tehlike doğ urduğ unu a paçık gösterdi. Çekoslovakyada bir karşı-devrim tehl i kesinin büyümesi boyunca, tek bir memlekette sosya lizmin yazgısına öteki sosyal ist bağ laşıkları n ı n ilg isiz kala mıyacakları, Çekoslovakyada teh­ likeye düşen sosya lizmi savunmanın bir enternasyonal yardı m bel i rtisi olduğ u meyda na çıktı. Bu da, kuşkusuz, dü nya sosya lizminin mevzilerini g üçlendi rdi. XIII. Çekoslovakya Sosyalist Cumhu riyeti ve parti miz, en iyi enternasyonal gelenekleri sürdürerek, eylem lerini sosya list topl uluk üyesi diğer ülkelerle, onların partileriyle uyumlaştırıyorlar. Karşılı klı konsü ltasyonla r, buluşma l a r v e dayan ışma topla ntı ları, gösterd iğimiz uluslararası politik çabaların ge­ lişmesine, sosyalist ülkelerin ve kardeş partilerin etroflı işbirliğinin g eniş­ lemesine yardım ediyor. Biz topluluğu muzun bundan sonra da başariyle gelişmesi ola nağını, esas itibariyle, elbirliğiyle işlediğimiz sosya list ekonomik entegrasyon komple programının, karşılıklı ekonom i k i l işkilerin en yüksek safhasını oluştura n bu progra mın gerçekleştirilmesi nde görüyoruz. Bu işbirliği, memleketleri mizden her biri n i n kendi ekonom ik olanaklarını daha iyi kul­ lanmasına olanak veriyor, gücümüzü artırıyor, bütün bu işbirl iğine katı ­ lanların çıkarlarına cevap veriyor. Sosya l izm giderek da ha da olgun laşıyor, deney edin iyor, güçleniyor; i nsanlığa güven ve iyimserlik aşılıyor. Bu sü reci SBKP MK Genel Sekre­ teri L. i. Brejnev XXiV. Kong rede şöyle nitelemiş bulun uyor: »Sosya l izm d ü nyası tümüyle ha reket hali ndedir ve durmaksı zın yetkinleşmekted ir. » Biz, Çekoslovakya n ı n, dü nya sosya list sisteminin bileşen bir böl ümü 01masiyle kıvanç duyuyoruz. Halkları yüzyıllar boyunca ulusal ve devletsel va roluş kaza nmak ve kabul ettirmek için sava şmak zoru nda kalmış olan memleketimiz, geçmişte sınırları ve ulusal yazg ısı kapital ist dü nya g üç­ leri n i n keyfine bağ lı tutulmuş olan mem leketimiz, dü nya sosyalist sistemi içinde, a rtık kendi g üvenliğ i n i n, sükCın içinde yapıcı ça lışması nın, serbest ul usal gelişme ve ekonomik kalkı nması n ı n gara ntisine kavuşmuş, kardeş sosya list hal kla r a ilesi nde yaroşık olduğu eşit haklı üye yeri ni almış bu384 lun uyor. Çekoslovokya da bu halklarla birlikte barış savaşçıl a rı n ı n, top­ l umsa l i l erleme öncü lerinin en ön saflarında yürü mektedi r. Bizler de, Çekoslovakyada, otuz y ı l önce faşizm üzerinde kazanılan tarihsel utkuya büyük bir önem vererek, dü nya sosya lizminin güçlenme ve gelişebilmesi için, gücümüzün ve ola nakları mızı n yettiği ölçüde bun­ dan böyle de aktif olarak ça lışacağız. Gelişmiş sosyalist toplumu kurmada SSCB'yle ve d iğer sosyalist ü l ke­ lerle sağ lam dostl uk ve bağlaşıklığa doğru yönelim, devletimizin gücünü a rtı rıyor, halkı mızın ekonomik, kültürel ve politik hayat seviyesini yükselti­ yor, Çekoslovakyaya tuta rlı bir ulusla rarası durum sağ lıyor. Başa rılı sos­ yalizm kuruculuğunun sonucu olarak, izlediğimiz barışsever politika ve birçok ü lkeyle norma l politik il işkiler ve iyi tica ret il işkileri sayesinde, Çe­ koslovakya Sosyal ist Cumh u riyeti nin itibarı bütün barışsever ve ilerici g üçlerin gözünde arttıkça artıyor. Biz, ÇKP XiV. Kong resi tarafından bel irlenen ve onaylanan politika­ mızla, utkusal anti-faşist savaşın u lusa l kurtuluş savaşının ölümsüz belgi­ lerini hayata geçiriyar, faşizm üzerinde kazanılan zaferin sonuçlarını, sos­ ya list Çekoslovakya n ı n bundan sonra ki yüksel işi yara rına ve bütün dun­ yada sosyalizm ve barışın selô meti adına, daha da pekiştiriyor ve geliş­ tiriyoruz. 365 Ikinci Dünya Savaşının istatistiği Askersel çC;ptşmalann bol bol yer aldığı insanltk tari­ hinde, altı ytl süren Ikinci Dünya Savaşı'ndan daha uzun h arpler de vardlf. fakat tarihte bu kadar kıyasıya, kanlı ve yıkıcı bir başka harp gösteri/emez. Bu savaşta yalnız Av­ rupa halklan daha önceki 350 ytf boyunca görülen bütün harplerdeki kayıplann iki mislinden fazla kayıp verdi. Kırk kadar devletin toproklart savaş alanı oldu. Savaşa, toplam nüfusu 1 .700 milyon, yani yeryüzü nüfusunun % BO'i kadar olan 61 memleket katıldı. 1 1 0 milyon kişi sildh altma olmdı. Yalnız 6 devlet resmen tarafsızlik tutumunu benimsedikle­ rini ildn ettiler. F A Ş iZ M H A R P D E M E K T I R Ikinci Dünya Savaşı'nın dolaysız tertipçisi Alman faşizmidir. Haıbe öna­ yak olma soru m lu l uğ u bütü nüyle topl u msal sistem olarak emperyalizme düşmektedir. Hitler'i Alman tekel leri iktidara getirdiler ve sonuna kadar da destek­ lediler. Hitler onların iradesini gerçekleştiriyord u . En büyük sanayicilerin girişimiyle özel bir « Hitler için Alman endüstrisi fon u » meyda na getiril­ mişti. Yalnız 1933 yılı içinde bu fona yatı rı l a n para 30 mi lyon ma rkı bul­ d u . Ha rpten önceki altı yıl boyunca Al manya n ı n askersel harcamaları 92 milya r ma rkı geçti ; silöh ve askersel donatım ü retimi 1 2,5 defa a rttı . Faşist darbenin yapıldığı yıl, «Krupp»un askersel üretim ya pan demir­ çel ik konserni ekonomik güçlükler yüzünden safi köra geçememiş durum­ dayken, 1 934-1 939 yı l l a rı döneminde 380 mi lyon mark kadar kör sağ ladı. 1933 yı l ınd a n 1937'ye kadar çelik tröstünün kôrları iki mislinden fazla, « Mannesmann» sa nayi konserninin körlorı da 1 933-1 940 yılla rı arasında beş defa a rttı. Al manya n ı n silöh lan masında hem Amerikan, hem I ngiliz tekellerinin çıkarları vardı. Alman sanayiinde Amerikan sermaye yatırımları 1 milyar doları buluyordu. En az 278 Alman firması ABD kumpanyalarının kontrolü altındaydı. Amerikan tekel leri, Alma nyaya, artık faşistleştikten sonra , sen­ tetik yakıt ve diğer stratejik materya l ler üretimini örgütlemesinde ya rdımı esirgemediler, havacılı k alanında en yeni buluşların patentlerini ono peş­ keş çektiler ve önemli miktarda silöh sattı l a r. Bu materya lin hazırla nması nda, SSCB Savunma Bakanlığ ına bağlı Askeri Tarih Enstitüsü tarafı ndan sağ lanan verilerden ve aynı zaman­ da basında verilen bilgilerden ya ra rlanı ldı. Büyük Britanya'nın en büyük firma ları, I ngiliz Bankası'nın garantisi a l­ tında, Hitler Alma nyasına bakır, a l ü m i nyum, nikel ve diğer strateji k ham­ maddeler sağ lıyorlardı. 1 934 yılı sonunda aynı banka Al man Devlet Ban­ kası'na 750 bin I ngiliz lirası tuta rında kredi verd i. Büyük Britanya Alman­ ya'ya büyük m iktarda silôh satıyordu. Alma nya nın saldırısını doğuya yöneitmeye ça balıyan diğer emperyalist ' devletlerin teşvik edici tutumuna daya narak, Hit fer, 1 939 yıhndan çok önce yayı lma plônlarını gerçekleşti rmeye başladı. "Yatıştırma » politika­ sının tepe noktası M ü n i h oldu. 193B'de Çekoslovakya para m pa rça edil­ mek üzere Hitler'e peşkeş çekildi. 1 Eyl ül 1 939'da faşist Almanya Polon­ ya'ya saldırdı. Böylece i ki nci Dü nya Savaşı başladı. BATI AVRUPA HiTLE R 'I N PE N ÇESI ALTI N DA Alma nya nın Polonya'ya saldırmasında n sonraki ilk sekiz ay boyunca, Büyük Britanya ve Fransa M ü n i h politika larına devam ediyor ve Hitler silôhlı kuvvetlerine karşı sözü mona "yan savaş» yürütüyorla rdı. Fra nsanın 1 1 0 tümeni vardı. Büyük Brita nya kıtaya 5 tümen gönderdi. Fakat bağlaşık devletler aktif eylemden kaçınıyorlardı. 1 939 yılı Aralık ayı sonuna doğru Fransız Ordusunun kayıpları 1 .433 ölü ve ya ralıdan i ba­ retti, ı ngil izler 3 kişi kaybettiler. Alman faşist silôhlı kuvvetleriyse 696 ölü ve yaralı verdiler. Vermaht Başkomuta nlığı Batı Cephesi'nde yalnız 23 tü­ men bıraktı ve bütün esas gücüyle Polonya üzerine çul/andı. I ngiliz-Fran­ sız komutanlı klarının hareketsizliğ i nden yararlanan faşist orduları Dani­ marka'yı işgal ettiler, Norveç'e daldılar, sonra yol üzere Belçika, Hol/an­ da ve Lüksemburg'u ele geçirerek Fransaya girdi/er. Danima rka bir gün içinde, Hol /a nda 5 gün, Belçika 19 gü n, Fransa 44 gün içinde işgal edil­ d i . Norveç'teki askeri harekôt 63 gün sürdü. H itler Alma nyası 1 941 Nisanı ile Hazira n arası nda Yugoslavya ve Yu­ n a n ista nı işga l etti ve G irit adasını da ele geçirdi . A l m a n faşist ordusu Polonya'yla savaşta ö l ü , yaralı, e s i r ve kayıp ola­ rak 44.303 kişi, Fransay'la savaşta 1 56.501 kişi, Balkanlarda ve G i rit'te 1 2.207 kişi, Kuzey Afrikada, Danimarka ve Norveç'in ele geçirilmesinde, Atlantik'te ve I ngiltere'nin bom balanmasında da BO bin kişi kaybetti. Böy­ lelikle Hitlercilerin kayıpları toplamı 300 bin kişiyi buluyordu. 1 940 Ağustosunda Hitlerciler Büyük Britanya'ya ka rşı hava ha rbine baş­ ladı la r. Ingiltere şehi rlerine ve askersel hedeflerine yapılan hava a kın­ larında 1 .200'den fazlası bomba rdıman uçağı olmak üzere 2.200 kadar uçak kullanıldı. Ne var ki, H itlerciler I ngiltereye asker çıkarmaktan vaz­ geçtiler, Böyle bir şeyin, güttükleri başlıca amacı, Sovyetler Birliğine karşı saldırıyı engelliyeceğini biliyorlardı. 387 S ALDı R G A N HiT L E R A L M A N Y AS ı S O V Y E T L E R Bi R L iCi NE K A R Ş I SE F E R BE R L IC E G E Çi Y O R Hitler Almanyası Sovyetler Birliğine sa ldırmaya hazırla nırken, 1 940 Ey­ l ü l ünde italya ve Ja ponya'yla bağlaşma kurdu ve dü nyayı üç etki alanı halinde bölüşmek üzere .. Dçl ü Antlaşma"yı imza ladı. Bu sa ldırı paktına Finlôndiya, Romanya, Macarista n, Slovakya, ispanya, Bulga ristan hükü­ metleri ve Mandçukuo kukla hükümeti de katıldılar. Avru pada işgal ettiği ve kendisine bağ ımlı kı ldığı memleketlerin bütün kaynaklarına el koyan faşist Almanya, askersel ve ekonomik gücünü önemli derecede artırdı. Göstergeler Nüfus (milyon kişi) Sa nayi (işçileri) miL. kişi) Kömür üretimi (miL. ton) Petrol üretimi (mi l. ton) Çelik ü retimi (miL. ton) Almanya (1 937 sınırları içinde) Uyd uların ve işgal ed ilen ülkelerin kaynaklariyle birlikte 70,2 1 0,0 257.4 0,9 20,8 290,0 28,0 400,0 7,5 3 1 ,8 Hitlerci/er diğer ü l kelerin işçilerin i zoru n l u olara k ça lıştırma uyg ulama­ sından da geniş ölçüde ya rarlanıyorla rdı . Da ha 1940 Aralık ayında zorla Alma nyaya sevkedilen bu gibi işçilerin sayısı 1 ,3 milyonu bul uyord u. Almanyanın harp sanayii üretimi 1 940 yılı nda 1 939 yılına kıyasla % 76 ora nında, 1 933 yılına kıyasla da 22 defa a rttı . Bundan başka Alma n fa ­ şist orduları, 30 Çekoslovakya, 92 Fra nsız, 1 2 ingiliz, 22 Belçika, 1 8 Hol­ landa ve 6 Norveç tümeninin silôh, cepa ne ve donatımı na gan imet ola­ rak el koydu la r. Ve 1 Haziran 1 94 1 'e doğ ru, harbin başlangıcındaki du ruma kıyasla AI­ manya nın silôhlı kuvvetleri iki defa dan fazla arttı: 1 Eyl ü l 1 939'a doğru Tümen sayısı Bu sayı içinde ta nk tümeni B u sayı içinde motorlu tümen Orduda tank sayısı Savaş uçağ ı 388 1 Mayıs 1 940'0 doğ ru 1 Haziran 1 94 1 'e doğ ru 1 03 1 56 214 6 10 21 8 3.200 4.405 8 3.387 5.900 14 5.640 1 0.000 ikinci Dünya Sava,ının sonuç belirleyici cephesi Faşist Almanya n ı n Sovyetler Birliğine saldırısından yenilg iye uğ ratıl­ masına kadar, Sovyet-Alman cephesi ikinci Dünya Savaşı'nın sonuç be­ l i rl iyen cephesi oldu. Sovyet-Alman cephesinde uğradığı büyük kayıplar, Hitler orduları baş­ komuta nlığ ı n ı bütün savaş boyunca buraya Batı Avru padan yeni yeni tümenler aktarmak zoru nda bıra kıyordu. Netekim, 1 941 yılında 1 7 tü­ men, 1 942'de 69 tümen, 1 943'te 46 tümen, 1 944'te 80 tü men, 1 945'te 56 tümen, yani toplam ola rak 268 tümen akta rıldı (bunların içinde 80 tü­ men iki cephe a rasında yer değiştirdi). Sovyet orduları, kuzeyden gü neye uzu nluğu 3.000 km ile 6.200 km a ra ­ sında değ işen, derinliği d e 2.000 ile 3.000 km arasında değ işen b i r cephe üzerinde tam 1 .4 1 8 gün boyunca düşmanla göğüs göğüse ça rpıştı lar. Kuzey Afrika ve ıtalya cephesi nin uzu nluğu 300-350 kilometreyi, Batı Avrupa cephesi n i n uzunluğu da 800 kilometreyi! geçmiyordu. Sovyet­ Alman cephesinde a ktif savaş harekôtı 1 .320 ğün, yani bütün silôhlı sa­ vaş süresi nin % 93'ü boyunca, Kuzey Afrika cephesinde 309 gün (bu cephedeki askersel eylem ler süresinin % 29'u boyunca), italya cephesin­ de 492 gün (% 74), Batı Avrupa cephesinde 293 gün (% 87) devam etti. Sovyet-Alman cephesinde faşist Alman ordusu nun ana g üçleri yenil­ g iye uğ ratı ldı. Sovyet Ordusu toplam ola rak 506,5 Alman faşist tümenini ezdi, yenilgiye uğ rattı veya esir aldı. Oysa Hitler Orduları 1 941 Hazira­ nında bunun a ncak üçte biri kadar bir kuvvetle Sovyetler Birliği toprak­ larına g irm işlerdi. Sovyet- Alman cephesinde ayrıca Almanya n ı n uydusu olan ülkelerin 1 1 0 tümeni yoked ildi (ingil iz-Amerikan silôhlı güçleri kendi cepheleri nde 1 76 tümeni yeni lgiye uğ rattı l a r ve esi r aldılar). Topla ni ola­ rak, faşist Almanya n ı n silôhlı kuvvetleri Doğ u Cephesi' nde 10 milyon kişi (bütün ikinci Dünya Savaşı boyunca verdi kleri kayıbın % 77'si kadar) ; 62 bin uçak (% 62); 56 bin kadar ta nk ve zırhlı a raç (ya klaşık olarak % 75); 1 80 bin dolayı nda top ve havantopu (% 74 kadar) kaybettiler. Sovyet orduları faşist Al man dona nması nın 2.500 kadar savaş ve taşıt gemisini yokettiler. S A V A Ş T A S O V Y E T P A R T iZ A N L A R I Büyük Anayurt Ha rbi ya lnız cephede değ i l , aynı zamanda Alman cep­ hegerisinde, faşist saldırganların işgal ettikleri Sovyet topra klarında da 389 1w 'o <:) 1941-1945 yıflan döneminde faşist Almanya ve uydularının kara kuvvetleri dağılımı 1 Sovyet-Al m a n cephesinde Tümenler Ta rih Alma nya Uyduları 22 Hazira n 1 94 1 ' e d oğ ru 1 Kas ı m 1 942'ye doğ ru 1 Haziran 1 943'e doğ ru 1 Ocak 1 944'e doğ ru 1 Haziran 1 944'e doğ ru 1 Ocak 1 945'e doğ ru 153 70,3 194 72,0 196 66,0 201 63,4 182 55,5 179 57,1 37 72 36 44 58 17 Hepsi Top ve havantopu (bi n) insan (milyon) 190 4,6 72,6 77,0 • Ta n k ve zırhlı a ra ç (bin) Uçak (bin) 44,0 3,7 4,0 52,0 66,0 60,0 � 266 5,0 56,0 6,4 78,3 72,0 81,0 67,0 232 4,8 73,0 51,0 245 4,2 46,7 5,3 2,8 66,9 63,0 71,4 53,4 56,0 240 3,2 38,7 62,1 48,0 71,5 70,0 70,0 � 58,0 � 57,0 60,0 2,7 60,0 I şgal Oteki ü l kelerinde cephelerde ve Alman(tü menler) yada (tümenler) 2 0,9 4 1,5 8 2y 21 6,6 63 28,8 71 26,5 93 31,3 95 30,0 2,4 26 12 51,3 7,9 36,6 196 2,8 27,3 3,8 1,7 118 59,2 52,4 67,7 63,3 47.6 37,6 i Eylemsel tümenler gözönüne alınmış ve say/lar y uva rla k hesa p verilmiştir. Kesirli sayıların pay'ında kes i n paydasında g enel sayı yüzdesi veril iyor. Kad ro ve sil ô h sayı ları yal nız faşist Alma nyaya aittir. 17 5,3 ra kam l a r. yürütülüyordu. Savaş boyunca saflarında 1 milyon 300 bin kişi toplıya­ bi len pa rtizan ha reketi çok büyük ölçüler aldı. Sovyet partizanları 20 bin­ den fazla katan dinamitleyip devirdiler. 58 zırhlı treni havaya uçurdular, 1 0 binden fazla lokomotif ve 1 1 0 bi nden fazla vagonu hizmetten çıkardı­ lar, 1 2 bini aşkı n demiryolu ve şose köprüsünü yıktıla r ve ateşe verd iler, 65 bin motorlu taşıt aracını yokettiler, 2.300'den fazla tankı ve zırhlı a racı d i namitliyerek saftan çıkardılar, uçak ala nlarında (yerde) 1 . 1 00 kadar uça ğ ı kulla nılmaz hale getirdiler. Savaş boyunca, pa rtilOnlar ve gizli ey­ lemciler 1 ,5 mi lyon eri, subayı, işgal sistemi memurunu ve bunları n hiz­ metine g i ren vatan hai nleri ni öldürdüler, yaraladılar ve esir aldılar. Işgal kesi mlerinde verilen savaşı Kom ünist Partisi örgütleri yönetiyordu. örneğ i n, Ukrayna'da 23 bölge, 685 şeh i r ve semt komitesi ve 4.300'den fazla ta ban örgütü g izli olarak eylem gösteriyordu. Belorusyada ise, gizli eylem hali ndeki bölge pa rti komiteleri 1 0'u, bölgelerarası, şeh ir ve semt komiteleri de 1 85'i bul uyordu . S O S Y A L I S T E K O N O Mi N I N Z A F E R I Harp yılları nda, Sovyetler Birliğ i n i n sosya list ekonomisi, mem leketin ordusu ve cephegerisi için gerekli her şeyi sağl ıyarak, ne büyük ve ne kadar üstün bir g üce sa hip olduğ unu kan ıtladı. Hitlereilerin saldırı sını izliyen ilk aylarda SSCB bi rçok önemli sa nayi ve ta rım bölgeleri ni kaybetti. 1 941 Haziranından Kasımına kadar mem­ leketin sanayi ü retimi 2,1 defa azaldı. Sovyet halkı en ağır koşullar altında ekonomisini askersel raylara bin­ d i rmek, askersel raylar üzeri nde yeniden ku rma k zoru ndaydı . 1 94 1 - 1 942 yılları döneminde milyonlarca i nsan ve 2.500 sanayi işletmesi memleketin daha içerilerin e göçürüldü. Doğ u kesim leri başlıca askersel silôh deposu haline geti rildi. Daha 1 942 yılı iki nci ya rısı nda, Sovyet sanayii artık Al­ ma nyada ü reti ldiğ inden daha fazla silôh ve donatım üretmeye başladı. Ural, başlıbaşına tüm askersel üretimin % 40'ı n ı veriyordu. Harp yılları boyunca, Sovyet sanayii 1 37 bin uçak, 1 04 bin tank ve 488 bin top yaptı. Tek sözle, Sovyetler Birliğ i faşist Almanyadan da ha fazla savaş a racı ü retiyord u. Sovyetler Birliğ i ayrıca ABD'den ve Büyük Brita nya'dan belirli miktarda savaş aracı : 9,6 bin top (Sovyet yerl i ü retiminin % 2'si kadar), 1 8.7 bin uçak (% 1 2'si kadar), 1 0,8 bin ta nk (% 1 0) aldı. Bu ya rdımın en önem­ l isi askersel taşıt a raçla rıyd ı: Sovyetler Birliği ABD ve Büyük Britanya'dan 41 4,4 bin otomobil aldı. Kısacası, ingi liz- Amerikan silôh ya rdı mı topla m hacmi, Sovyetler Birliğ i n i n kendi ü reti m i n i n % 4'ü kadardı. 391 A VR U PA H Al Kl A R ı N A E N T E R N A S Y O N Al Y A R DI M Sovyetler Birliği, Avrupa halklarına fa şist işgalcilerin boyunduruğ unda n kurtulmak için yürütlükleri savaşta etraflı politik, maddi ve askersel yar­ dımda bulundu. Ya ba ncı ülkelerdeki pa rtiza nlara Sovyet silôhı, cepha nesi, ilôcı sağ­ la ndı, radyo istasyon l a rı verildi. Yalnız 1 944 yıfı içinde uzak mesafe ey­ lemli Sovyet hava kuvvetleri Yugoslavya'ya kadar 1 . 460 uçuş yaptılar ve Yugoslavya Halk Kurtu luş Ordusu'na 3 mi lyon ton kada r askersel dona­ tım ve gereç sağ ladılar. Aynı yıl içinde Çekoslovakya a nti-faşist d i reniş güçleri de Sovyetler Birliğ inden 10 binden fazla tüfek, otomatik silôh, bin kadar makineli tüfek, 7 mi lyon mermi ve yüzlerce tanksavar tüfek aldı­ lar. Polonya partizanlarına da 53 otomobil, 5 uçak, 1 8 radyo istasyonu, 4.270 otomatik tabanca, 8.600 tüfek, 234 makineli tüfek, 52 havantopu, 1 37 ta nksava r tüfek ve ayrıca 1 20 ton patlayıcı madde, donatım, eşya ve yiyecek veri ldi. Sovyet hava kuvvetleri Bulga rista na, Yunanista na, Arna­ vutl uk'a ve diğer ül kelere de büyük miktarda askersel donatım, gereç vb. sağ ladılar. Harp yılla rında d ünya komünist h a reketinin birçok ü n l ü m i l itanı Sov­ yetler Birliğ i nde bulun uyor, n ice komün ist ve işçi parti leri nin dış büroları Sovyet topra kla rında ça lışıyorla rdı. Ukrayna Partizan Ha reketi Kurmay­ Iığı ile eylem koordinasyonu sağlama amaciyle, Çekoslovakya, Macaris­ ta n ve Romanya komünist pa rti leri temsilcileri burada bulunuyorlardı. 1 944 yılı N isa nında, Ukrayna Partizan Hareketi Ku rmaylığı, Polonya par­ tiza n ha reketi kurmayl ı ğ ı n ı n meydana geti ri lmesine yardım etti. Bu kur­ maylı kta birçok değerli ve deneyi i Sovyet direniş örgütçüleri görev aldı­ l a r. Kardeş komün ist partilerinin ve u l usa l a nti-faşist örg ütlerin ricasiyle, Ukrayna Partizan Ha reketi Kurmayl ığı'nda, düşma n ı n cephegerisine gön­ derilen ve orada partizan hareketi örgütliyen özel gruplar yetişti ril iyord u. SSCB topra kları nda başka ülkelerin askeri birlikleri de kuruluyor ve bunlar da faşizme karşr Sovyet ordularıyle birlikte savaşlara giriyorlardr. Savaş yıllarında, genell ikle, SSCB'n i n yardı miyle Polonya, Çekoslovakya, Yugoslavya, Romanya, Maca ristan ve Fransız güçleri nden oluşan 2 ka r­ ma savaş ord usu, 3 karma ve bire r ta nk ve hava tugayı, 30 piyade, topçu, uçaksavar ve hava tümeni, çeşitli h izmet amaçlı 31 tugay ve 1 82 a lay, 9 askeri oku l, 19 subay okulu, kursu ve eğ itim merkezi, ayrıca büyük sa­ yrda özel taburlar ve hava filoları k u ruldu. Savaşın sonuna doğ ru bun­ ların safla rı nı oluştura n ların sayısı 550 bin kişiyi bul uyordu. Bu gücün donatı mı için 690 bin kada r tüfek, kara bina ve maki neli tabanca, 40.627 maki neli tüfek, 1 6.502 top ve hava ntopu, 1 . 1 24 tank, 2.346 uçak ve diğer savaş aracı veri ldi. Bundan başka, 1 944-1945 yılları dönemi nde, Sovyet­ ler Birliği, Bulgar Ordusu'nun yeniden örgütlenme ve donatı l masına, ke392 ıa Yugoslavya Halk Kurtuluş Ordusu'nun, Arnavutluk Halk Kurtuluş Or­ dusu'nun yeniden örgütleni p silôhlandırı l malarına aktif olarak katı ldı. 1 944 Martı sonuna doğru, Sovyet silôhlı birlikleri SSCB-Romanya sını­ rına daya ndı lar, Temmuz ortasında da Sovyet Polonya sınırına vardı lar ve artık birçok Avrupa halkını doğrudan doğruya faşist saldırganlarda n temizleme harekôtına gi riştiler. Bir yılda n fazla bir süre boyunca, 7 mil­ yon kadar Sovyet askeri, Romanya, Yugoslavya, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan, Avusturya, Finlôndiya, Narveç, Alma nya ve Danimarka top­ ra kları nda Hitlercilerle göğ üs göğ üse doğüştüler. Bulgarista nı kurtarma seferini Sovyet silôhlı birl ikleri başardılar. Sovyet askerleri diğer ül kelerin halkları n ı faşizmden kurtarma hare­ kôtı içinde büyük kayıplar verdiler. Sovyet ordusunun yurt sınırları öte­ si nde uğ radığı kayı plar 3 mi lyon kişiyi (1 mi lyondan fazlası ölü) buldu. Dyle ki, Polonyayı kurtarma savaşları nda 600 bin, Çekoslovakyada 1 40 bin, Maca ristanda 1 40 bi nden fazla, Romanyada 69 bin, Avusturyada 26 bin, Yugoslavyada 8 bin, Alma nya toprakları nda ve Berl i n harekô­ tında 1 02 binden fazla Sovyet askeri düştü. Bu dönem içi nde Sovyetler Birliğinin kendisi önemli ekonomik güçlük­ ler çekmekte olsa da, savaştan ve savaş yıkımında n doğa n bu g üçlük­ lerle boğ uştuğu sü rece, bir yandan kurtuluşa kavuştu rulan halklara elden geldiğ ince yiyecek-giyecek ve sağ l ı k yardı mı nda bulun makta n geri dur­ madı. Bu cümleden olarak, faşistler tarafından yakı l ı p yıkılan Va rşova ' n ı n a ç l ı k çeken ahalisine derhal 6 0 b i n ton hu bubat, büyük miktarda hay­ va nsal ve bitkisel yağ, sebze ve kuru meyva yetişti riidi. Viya na ahalisine 92 bin ton ekin ve bulg ur, 6 bin ton şeker, 8 bin ton et 2,5 bin ton yağ ; Prag ahalisine 9 bin tan ekin ; Bırno a ha lisine 4.4 bin ton ekin ve 375 ton şeker; Moravya Ostrava şehri ahalisine 3,6 ton ekin ve 325 ton şeker sağ landı. Yugoslavya'ya 53 ton kada r ekin ve diğer besin maddeleri gön­ deri ldi. Romanya, Maca ristan ve Finlôndiya ' n ı n, ayrıca bizzat Almanya'­ nın nice şeh i rleri ahal isine de maddi ya rdı m gösteri ldi. Savaş sona erer ermez, Berlin'e hemen 1 05 bin ton hububat, 1 8 bin ton et ve konserve, 4,5 ton yağ , 6 bin ton şeker ve ayrıca büyük miktarda patates, tuz, kahve vb. sağ lanması kararlaştırı ldı ve bu karar uyg u l a ndı. I Ş G A L ALTI N DAKı A V R U PA ' DA Di REN i Ş H A R E K ET I işgal a ltına a l ı na n Avrupa ül keleri ha lkları n ı n yürüttükleri a nti-faşist savaş, direniş ha reketi, ikinci Dünya Savaşı 'nın ayrı l maz bir pa rçasıdı r. Bu anti-faşist savaşın, bu direniş hareketinin örgütçü ve yöneticileri her şeyden önce komü nist partileridir. Bu partiler, faşist isti lôcı lara karşı ulu393 sun bütün yurtsever g üçlerin i kurtuluş savaşı bayrağı altında toplamak üzere, kendi memleketlerinin koşulları uya rınca u lusal kurtuluş savaşı, a nti-faşist savaş progra mları hazırladılar. Ve sağcı burjuva elema nları aykı rı çekmiş, karşıkoymuş olsalar da, bu partiler, sınıfsa l mensu biyet, politik ve dinsel inanç ve düşü nce ayrı mı gözeti lmeksizin, halkın çeşitli katma nları n ı n temsilcilerini birleştiren u l usal cepheler, vata n cepheleri yaratmaya ve bu cepheleri yönetmeye muvaffak oldular. Böylece, direniş, sı nıfsal özlüğü bak ı m ı ndan geniş bir demokratik ha reketi oluşturuyordu. Bazı Avrupa ülkelerinde (Yugoslavya, Polonya, Slovakya, Fra nsa, Bel­ çika, ltalya, Yuna nistan, Arnavutluk) d i reniş ha reketi, faşist işgalci/ere karşı ul usal kurtuluş savaşı haline g eldi. Holla nda, Da nima rka ve Nor­ veç'te başl ıca savaş biçimleri g revler ve yığ ı nsal a nti-faşist gösteri ler, Almanyada ise il legal a nti -faşist g rupların g izli eylemleri ağ ır basıyordu. Faşist işgalcilere karşı m i lyonlarca partilOn savaşıyor, u l usal kurtuluş güçleri ni ol uştura n mi lyonlarca savaşçı ça rpışıyord u. Fransada partizan hareketine 500 bin kişi, italyada 462 bin, Polonyada 350 bin, Bulgaris­ tanda 250 bin, Yunanista nda 1 40 bin kişi katı lıyordu. Harbin sonuna doğ­ ru Yugoslavya U/usol Kurtuluş Ordusu'nun kadrosu 800 bin kişiyi bulu­ yordu. Faşizme karşı savaşta en çok komünistler kurban verdiler. Fra nsada 75 bin komünist, Yugoslavyada 50 bi nden fazla, Çekoslovakyada 25 bin, Almanyada 26 bin kom ünist can verdiler. Binlerce komünist ıtalyada, Yu­ nanista nda, Bulga rista nda, Romanyada, Avusturyada, Belçikada ve diğer ülkelerde kahra ma nca savaşarak d üştüler. Sovyet ordusunun kesin başarıları ve Fronsoya bağlaşık I ng i liz-Amerikan g üçlerinin çıka rıl ması, direniş ha reketi ne güçlü bir atı l ı m kazandırdı. Bir­ çok ü lkede yığ ı nsal silôhlı ayakla nmalar bu d ireniş hareketin i n son saf­ hası oldu. Arnavutluk, Belçika, Bulgaristan, Yunanista n, ıtalya, Polanya. Roma nya , Fra nsa, Çekoslovakya, Yugoslavya halkları böylece aya klan­ dılor. Alman faşist ordularına karşı savaşın son safhasına kendi orduIa­ riyle Bulgaristan ve Romanya da katı ldılar. Orta ve Doğ u Avrupa ülkelerind� a nti -faşist ul usal kurtuluş hareketi n­ den utkusal halk devrimleri doğru. Batı Avru pada a nti-faşist savaş işçi ha reketi nin ve demokratik ha reketin bir hayli güç kaza nmasına ve hız kaza n masına basa mak oldu. ikinci Dünya Savaşı'nda komü nistleri n halk yığ ı nları üzerindeki etkisi arttı ve safları dolg unlaşarak büyüdü. 1 939 yılında dünyada üye topla mı 4 mi lyonu geçmiyen 6 1 komünist partisi varken, 1 Eyl ü l 1 945'e doğru ,ko­ münist ve işçi partileri sayısı 76'ya, bunların üye/eri top/amı da 20 mi/­ yona çıkmış bulunuyord u . 394 ANTI-HITLER KOALISYONU Faşit blok devletlerine karşı savaşı n deva mı boyunca, tarihte i l k defa olarak, sosya l - politik düzenleri karşıt devletler arasında bir bağlaşma meydana getiri lebildi. Sovyetler Birliği ile Büyük Britanya orasında «Alm a nyaya karşı savaşta ortak eylemler a n la şması » 1 2 Temmuz 1 941 'de i mzalandı. Bu ruhta Sov­ yet-Polonya, Sovyet-Çekoslovakya a nlaşmaları da i mza landı. 1 941 yılı sonunda, Moskova'da, SSCB, ABD ve Büyük Britanya temsilcileri a rasın­ da, silah, donatım, a raç ve gereç, hammadde, yiyecek maddeleri vb. sağ lanması sorununun görüşü ldüğ ü ve karara bağ landığı bir konferans ya pıldı. 26 Mayıs 1 942'de, Londra'da, Sovyetler Birliği ile Büyük Brita nya arasındo, H itler Alma nyasına ve Avrupalı yardımcılarına karşı savaşta bağlaşmayı, savaştan sonra da işbirliği ve yard ı mlaşmayı öngören bir antlaşma i mza landı. 11 Haziran 1 942'de, SSCB ve ABD temsilcileri, sal­ dı rıya karşı savaşı n yürütülmesinde ya rd ı mlaşma prensiplerin i saptayan bir a nlaşma i mzaladıla r. Böylece anti-hitler koa lisyon unun kurulmasiyle, ortak düşman üzerinde utkun u n önemli ön koşulları yaratıl mış oldu. Sovyetler Birliğ i bu koa lisyon un baş g ücüyd ü. SSCB tarafından öne­ rilen uluslararası sorunların demokratik çözümü prog ra mı, üç büyükleri n (SSCB, Büyük Britanya ve Birleşik Amerika) Ta hran, Kırı m ve Potsdam Konfera nsıarının aldığı kararlara temel oldu. Ne var ki; ABD' n i n ve Büyük Britanya'nın askersel ve politik strateji­ lerinde kendilerine özgü emperyalist planları öne çıkıyordu. Bu, onların ikinci Cephe sorununa yanaşı m i a rında, Hitler Almanyası nı n bozg u na uğ­ ratı lması nı ça buklaştı rma n ı n en etkin çaresi olara k bu cephenin açıl ması problemi n i n çözü mü ndeki tutu mlarında a paçık kendini gösterdi. ikinci Cephenin açıl ması gerektiğ i soru nu Sovyetler Birliği tarafı ndan daha 18 Temmuz 1 941 'de ortaya konul muştu. Bağ laşı k devletler, 1 1 ay sonra, sözkonusu cepheyi 1 942 yılı sonuna doğru açma vaadiyle cevap verdiler. Gerçekteyse, bilindiği üzere, Fransoya asker çıka rma işi a ncak 1 944 Hazi ra n ı nda başladı. Yeni bağlaşık devletler önem bak ı m ı ndan ikinci dereceli cephelerdeki harekatla yeti ni rlerken, Sovyetler Birliğ i üç yıl boyunca düşmanla başa baş savaşmak zorunda kaldı. 1 944 yılı yazı­ na kadar, Alman faşist komutanlığ ı n ı n, ingil iz-Amerikan silahlı güçlerine karşı savaşa a ncak 2 ile 21 tümen, yada bütün kara kuvvetlerinin 0,9% 6,6'sı kadarcık bir böl ü m ü n ü sürmekle yetin m esi rastgele deği ldi. Ikinci Cephe, artı k Sovyetler Birliğ i n i n, birçok memleketteki halk kurtu­ l uş hareketleri n i n de desteğ iyle, Hitler Almanyası n ı kesin yenilg iye uğ395 rotabileceğ i ve tüm Avrupayı kurta ra bileceği iyice anlaşıldıkta n sonra açıldı . Bağ laşı k devletlerin silahlı kuvvetleri 1 1 aylık bir savaş süresi içi nde, Fra nsayı, Belçikayı, Holla ndayı, Lüksemburgu, Da nimarkayı ve Almanya n ı n batı kesimini ele geçirdi ler. Batı lı bağ laşıklarla SSCB silahlı kuvvetlerinin ortak eylemleri, savaşın sona ermesini çabuklaştırdı lar ve a nti -faşist blokun yaşa msal gücünü ve kudretin i gösterd iler. EM PERYAli ZM i N EN B OYOK Ci NAYETI iki nci Dü nya Savaşı eşi görül medik kurbanlara ve maddi kayıplara maloldu. Bu savaş, em peryalizmin i nsanlığa karşı en büyük cinayetiydi . Savaşın ateşleri içinde 50 milyon insan ölüp gitti. Ya/nız Avrupada, o zamanki ederiyle 260 milyar dolar tuta rı nda yıkı m ve maddi kayıba yol açıldı. En büyük kayıba uğrayan Sovyetler Birl iğ i oldu. Yirmi milyondan fazla Sovyet yu rtta şı, savaş a lan ları nda, faşist bombard ı manlarda can verdiler, işga lciler tarafı ndan kurşunlandılar veya top/a ma kam pları nda yokediI­ di ler. Büyük Anayurt Ha rbi cephelerinde 3 milyon Sovyet kom ünisti telef oldu. Alman faşist silôhlı birl ikleri, 1 .7 1 0 Sovyet şehrini veya şehir kon umlu yerleşim yeri ni yakıp yıktı lar, 70 binden fazla köyü yerle bir ettiler, 32 bin sa nayi işletmesini yıkıp işlemez hale getirdiler, 65 bin kilometre demir­ yol unu bozdu lar, 98 bin kolhozu, 1 876 sovhozu ve 2.890 makine-traktör istasyonunu talan ettiler. Memleket ul usal servetinin % 30' u n u yiti rdi. Sovyetler Birliğinin uğrad ığı maddi kayı pları n tutarı 1 28 milyar dola r ola­ rak hesa pla nıyor. Buna askersel harca malar da katı l ı rsa, iki nci Dü nya Savaşı n ı n Sovyetler Birliğine toplam 485 milyar dola ra ma/olduğu bilini­ yor. Bu miktar, Birleşik Amerika, Büyük Britanya ve Fransa n ı n harcama­ ları topla mı ndan bir hayli daha fazladır. Hitlerciler 6 milyon 28 bin Polanya yu rttaşının ölümüne sebep oldular. Bunlar arasında yal nız 644 bini cephe savaşlarında düştüler, geri kala­ nıysa işgalciler ta rafı nda n yokedildiler. Savaş boyunca, Yugoslavya 1 milyon 700 bin kişi, yani tüm nüfusu nun % 1 0,8'ini kaybetti. Bunlar arasında ulusal Kurtuluş Ordusu'nun kayı p­ l a rı 306 bin kişidir. Geri ka lanlar faşist baskı ve teröre kurban g itm işlerd i r. Büyük Britanya, Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri hal kları da ağır ka­ yıplara uğradı lar. Alman halkı n ı n başına gelen ul usal felôketin sorumlusu da H itler fa­ şizm idir. Alma nya bu savaşta 6 mi lyon kadar ölü verd i ; bunların 5 milyon 396 kadarı cephelerde, 4 1 0 bin kadarı hava bombardımanları nda telef oldu­ lar, 200 bin kadarı da faşist teröre kurba n g ittiler. Avru pada ha rbin sona ermesi üzeri nden geçen 30 yılın deneyi, bu har­ bin bize verd iğ i acı derslerin insa n l ı k için ya bana g itmediğ i n i gösteriyor. Halkları n bütün tarihte eşi görülmedik ölçüde geliştirdikleri barış hare­ keti bunu kanl ıyor. Bu hareketin en başında sosyalist ü l keler yer alı­ yorlar. D ü nyanın bütün memleketlerinde milyonlarca i nsan, bugünlerde, ikinci Dü nya Savaşı'nda düşmüş olanların parlak anısı önü nde saygıyle eğ ilerek, ve bugün uluslara rası gerg i n l iğin aza ltı l ması için, silahsızlanma için, yeni harpler çıkması tehl ikesi ni gidermek için canla başla çalışan­ ları n uzak görüşlülük ve yiğitl i ğ i n i takd i rle anarak, O acı deney bir daha tekrarla nmamalıd ı r ! " d iyor. .. 397 çağımızın marksist-leninist partisi Uluslararası fikir değiştokuşunun sonuç yazısı Derg i mize bağ l ı Parti Çal ışması Deneyi Alışverişi Komisyonu tarafı ndan " çağı mızın Ma rksist-Leninist partisi» konusu üstü ne bir fikir değ iştokuşu örg ütlenmesinden ma ksat, dü nya komü nistleri tarafı nda n kendi ü l keleri­ nin değ işik koşulları nda biri ktirilen parti kuruluşu deneyinin genelleştiril­ mesine, komünist partisine işçi sınıfı n ı n yenileyici devrimci eylem ini ba­ şoriyle yönetme olanağı veren ve toplu msal gelişmede bu sınıfı n rol ü n ü n yükseltil mesine katkısı olan n iteliklerin d a h a açık olara k beli rtil mesine yard ı m etmekti. 0rgütlenen bu fiki r değ iştokuşu tartı şması boyunca ya­ yı mladığ ımız oniki yazı (1), partilerin somut deneyi nin anlatı miyle teorik analizi bağdaştıro rak, parti kuruluşunda Ma rksist-Lenin ist fikir/erin pratik olara k nasil uygulandığını, bu n la rı n nasıl gelişip zenginleştiğini göster­ mekted ir. " Devrimci eylem i n örgütçüs ü » (A. Sobolev, SSCB), "Toplumu sağ lam­ laştıran ve dönüştüren güç» CA. Dobeşevski, Polonya), " Devrimci prensip­ Iere bağ l ı l ı k » (O. Sançes, Guatemala) başlıklı yazılar, devrimci eylem partisinin ayırıcı vasıfları olan n iteli klerin çözümlenmesine ve işçi hare­ keti nde parti kuruluşuna da yansıya n reformist eğ i l i m lerin eleşti risine hasredil mişti. " işçi sınıfı n ı n öncüsü, yığınların örgütçüsü » (R. iskara, Ar­ jantin), " işçi sınıfı n ı n öncüsü ve toplu msal gelişme dinamiğ i » (H. Volf, ADC) "Ahvo l i ktidar/arı ve komünistlerin i radesi » (L. Sançes, Ni karag ua) gibi yazılarda ağırlık daha çok, parti, sınıf, yığınlar problemi üzeri ne veri l mişti. "Yaratıcı Ma rksizm- Leni n izm » (G. Hol, ABD), " Yeni yoll a r a raştı rma, prensiplere bağ l ı l ı k » (i . Nörl u nd, Dani ma rka), "Teori savaş yol unu ayd ı nlatıyor» (B. Metyüz, Büyük Britanya) g i bi yazı lar, pa rti nin Marksist-Leninist fikirlerle siıahlanma, teorik çalışma ve yığınlara sosya­ list bilinç iletme sorunlarını ele a l ıyord u. " Emekçi lerin ö rgütlü kol u » (T. Varela, Kolumbiya) ve " Pa rti hücreden başlar» ( M . R . Paredes, Hon­ duras) ba şlıklı yazı larda, parti kuruluşunun temel örgütsel prensi pleri ta h l i l edi liyor ve bunları n devrimci savaş koşulla rı içindeki yaratımlı uy­ g u lanışı üzeri nde duruluyordu. " Enternasyona listıerin örgütü » (K. G. Şrö­ der, FAC) başl ıklı yazı da, parti nin eyleminde ul usal ve enternasyonalin diyalektiğine ve aynı zamanda parti nin enternasyonal izm kriteryumlarına hasred ilm işti. Bu konu diğer yazı larda da önemli bir yer a l ıyordu. Tartışma okuyucu lar arası nda geniş ya nkılar uya ndırdı. Dergimize gön- (1) Bu yazı l a rdan " Yeni Çağ »da yayı mlananlar. Bak : sayı 2, 5, 6, 1 0, 1 974; Sayı 2, 1 975. 398 derilen nice mektupta, çağ ı m ızı n Ma rksist-Leninist partisinin en önemli n itelik çizg ilerinin a na lizine katk ıda bulunma çabası göze çarpıyordu. Orneğ in, V. Savenko (SSCB), birçok parti tarafı ndan temel n iteliklerden biri olarak ulaşılan yığınsallık hakkı nda, çağdaş parti kadrolarının yüksek olgunluk d üzeyi hakkında, u l usal gelişmenin başlıca soru nları n ı n çözü­ m ü nde komünistlerin sorum l u l uk yüküm lenme kabil iyeti hakkındaki düşün­ celeri ni yazıyordu. V . Metıger (Batı Berl in), semt ( Tiergarten-Süd ) parti grupu adına imza ladığı mektu bunda, pa rtiye gönü l l ü olarak giriş pren­ sipiyle disiplin istemleri nin bağdaştı rılması sorununa değiniyordu. i . Ban­ dov (Bulga rista n), mektubunda, işçi sınıfının i lerici mora li n i n , kom ün ist mora l i n i n iletkenleri sıfatiyle parti üyeleri nin yüksek ahlôki nitelikleri n i n Ma rksist-Lenin ist parti nin ana nitelik çizg isi olduğunu bel irtiyordu. N. Hi ­ mariotis (Yunanistan), partin i n önemli bir nitelik ç izg is i olarak, ayrıksız, bütün savaş biçi mlerini, bunların hiç birini mutlak saymadan, başariyle uyg u lama hü nerinden söz ediyord u . << » Komisyonumuz, b u tartışmayı sona erdirirken, birçok komü­ nist ve işçi partisinin dergimiz yazı kurulundaki temsilcile­ rine başvurarak, şu soruya cevap vermelerini rica etti : Fikir değiştokuşu boyunca arlı k söylenmiş olanlan dikkate ala­ rak, çağımlZln Marksist-Leninist partisinin karakteristik çiz­ gileri konusunda ek olarak söylemek istediğimiz bir şey var mı? Onlann yandlannl yayımliyoruz. PAVEL AUERSPERG (Çekoslovakya Komünist Partisi temsilcisi) : Her şeyden önce, çağ ımızın Marksist-Leninist partisin i n en önemli çiz­ gi lerinin, daha önceki sosya l -demokratik örgüte kıyasla i l kesel yeni temel­ ler üzeri nde kurulan Leninci Bolşevi kler Partisinin yaratıl ması süreci için­ de oluştuğ u n u belirtmek isterim. ÇKP' n i n tarihi, başarı lann ve başarısız­ l ı kların, utkuların ve geçici yenilgi lerin, her zaman, Leninci parti kuru l uşu prensipleri nin ve parti hayatı normları n ı n ne denli ard ıcıllıkla gerçekleş­ tirildiğine bağ l ı olageldiğ i n i inandırıcı biçimde göstermekted i r. Bilindiği g i bi, partimizin Leninci temel ler üzerinde kuruluşu süreci 1 920 yıllarında aktif olarak gelişiyordu. ÇKP XiV. Kongresinde G. Husak yolda­ şın belirttiğ i üzere, (mem leketimizde) devrimci işçi hareketi, burju­ vaziye ve sömürüye karşı savaşta üstün g elebil mek için, sosyal -demokratik reformizmle politik, ideolojik ve örgütsel bakı mdan ilişiği kesmesi ve Rus bolşevi kleri nin örneğ i nce yeni tipten devrimci partiyi yaratması gerekti­ ğ i n i n bil incine erd i ». (2) Parti yönetimini K. Gotvald yoldaşın ele aldığı « • • • (2) Çekoslova kya Komü nist Partisi nin 1 97 1 . Moskova, 1 971 , s . 1 5. XLV. Kongresi. Prag, 25-29 Mayıs 399 1 929 yılnıda bu süreci n sona ermesi, parti mizin ta rihinde a rtık nitel ba­ kımdan yeni bir safha n ı n başlamış olduğ u a n l a m ı na geliyordu. 1 929-1 933 yılları ekonomik bunalımı koşullarında, cumhuriyeti tehdit eden Alman faşizmi tehl ikesi karşısında, yüzkızartıcı Münih diktasına karşı savaşta, parti emekçi lerin gerçek öncüsü haline geldi. Ve bu misyonu n u, Alman faşizmi n e karşı u l usal k u rtul u ş savaşı boyunca do (ÇKP'nin hemen hemen her iki üyesi nden biri can verdi). 1 945-1948 yılları ndaki sınıfsal ve politik savaş boyunca ve sosya list toplumun kuruluşu döneminde de şerefle ye­ rine getirdi. Deneyimiz aynı zamanda Leni nci parti kuruluş ve eylem prensiplerin­ den her g erilemenin partinin yığı nlar üzerindeki etkisinin zayıflamasına yol açtığını kanıtlıyor. 1 968 yılı öncesi dönemde, ÇKP içinde Leninci parti hayatı normları n ı n, demokratik santra l izm ve parti-içi demokrasi prensip­ lerinin sübjektif davra n ı şlarla bozu lduğ u görülüyordu. Sağcı ve revizyonist g üçler, sosya l-demokratik parti kuruluş prensipleriyle i l i şkiyi süyüzüne çıkaran eği l i m lerin a l ı p yürüdüğü 1 968 ve 1 969 buna l ı m yılları nda bu hatadan yararla ndılar. Revizyonist «demokratik sosya l iz m » model i n i n ta­ mamiyle Sosya list Enternasyonali'nin dokü manlarından a l ı n mış olması da rastgele değildi. ÇKP Merkez Komitesi Birinci Sekreterl iğine G. Husak yoldaşın seçildiği ve parti yönetiminde köklü değ işimlerin ya pıldığı 1 969 Nisanından sonra, ÇKP MK Mçı yıs Plenumu (1 969), Ma rksist-Leni nist i lke­ sel temeli üzeri nde ve Leninci parti kuruluş ve eylem normları üzerinde partimizin birliğinin sağ lanmasını en önemli ödev olara k ortaya koydu. Ve bu ödev başariyle yerine getirildi. I ki nci önemli nokta şud u r : çağ ı m ızı � Marksist-Leninist partisi nin en karakteristik çizg i lerini bel irlemeye çalışı rken, bu çizgilerin kendi a rala­ rında kopmaz bir bağı olduğ unu gözönünde bulundurmalıyız. Bu parti nin, temel niteli k , çizgilerin i n birinden, örneğ i n örgütsel likten veya enternas­ yonalizmden vazgeçebileceği. yada teorinin işlenmesinde u m u rsamazlık gösterebi l eceğ i ve yine de işçi sı nıfın ı n gerçekten savaş g ücüne sahip öncüsü ola rak kalabileceği düşünülemez. Bunu böylece beli rtiyorum, zira her soydan ve boydan oportün istler, bize boyuna ya bir aya ğ ı m ız yada öteki ayağ ı mızia topal la mayı «salık veriyorlar». Şu da var ki, parti nin şu veya bu nitelik çizgisinin, somut gerçeklikten, işçi sınıfını n sava ş ı n ı n her yeni aşamasındaki koşul la rda n ve soru nlardan kopuk ola ra k ele a lı nması da doğru ol maz. Parti capca nlı ve gelişme halinde bir org a n izmd i r. Parti, temel örgüt tipini koruyarak, za manı mızın d i namik koşul larında işçi sını­ fı n ı n ve bütün emekçi yığ ı nları n ı n dönüştürücü devrimci eylemini başariyle yönetmesine olanak veren yeni çizg i ler, yeni nitelikler kaza n ı r. Partimiz, gerek u l uslararası, gerekse mem leket içi somut gerçekliği bi­ limsel açıdan somut ve etraflı ola ra k ta hlil etmeyi kendi eylemi n i n temeli sayıyor. Şinıdiki koşullarda, safları mızı n fikfr bakı m ı ndan sıkı birlik ve 400 bera berliği gibi, toplumsal gelişmenin yöneti minde bilimsellik, kararlarda somutl uk ve bunların gerçekleşmesi için savaşta azim lilik gibi nitel iklerin parti için özel bir önemi vard ı r. ÇKP MK Kası m Plenumu (1 974). toplum­ sa l sü reçleri a ra l ı ksız olarak ta hlil etmenin, belirli soru nları ele alma ve a rdıcıl biçimde çözüme kavuşturma n ı n , gelişmiş sosya list toplumu kurma dönemi nde pa rtinin temel n iteliği olması gerektiğini belirtti. Sözlerimi bitirmeden, bu fikir değiştokuşuna katılanlardan bi rçoğ u n u n konuşmalarında gelişti rilen bir düşüncenin g ü ncel liğine de değ i nmek isti­ yoru m. Bu, komünist ve işçi pa rti lerinin öncülük rolünü g üçlendi rmek, geniş demokratik cephelere ve bağlaşmalara katı l ma la rı nda komünist­ lerin sınıfsal mevzilerindeki bel irginlik ve kesi nliğin yitirilmesine olanak vermemek düşü ncesidir. Pa rtimizin deneyi (öncel ikle 1 945-1 948 yılları dö­ nemi n i n deneyi), bunun, demokratik ve i l erici güçlerin eylem lerinde bir­ l i k ve etkinliğin güçlendirilmesi bakı mından, yeni başarı lara u laşma ve devrimci sosyalist dönüşümler dôvasının kesin utkusu bakımından ne kadar önemli olduğ unu kan ıtla maktadı r. IDRIS KOKS (Büyük Britanya Komünist Partisi temsilcisi) : Fikir değiştokuşu dizisinin başla ngıcı olan yazıda, diğer a na tezler a rasında, proletarya enternasyonalizminin önemi hükmü de gel iştiri li­ yordu. Birçok komün ist partisi yöneticileri bu kon uyu a rtık dergi sayfala­ rı nda ele aldılar. Fakat ben uluslara rası dayanışmanın kesin önemi n i bir kez daha belirtmek istiyoru m. Büyük Britanya Komü nist Partisi, 1 920 yılı nda .. Çekin elinizi Rusyada n ! » şiarı a ltı nda yürütülen geniş ka mpanya n ı n ateşi içinde oluştu. Parti, bü­ tün işçi ha reketi ve ilerici ha reketle birlikte bu ka mpa nyaya atkif olarak katı l ıyordu. Savaş, Büyük Britanya gerici emperya list hükü metinin yeni Rusyadaki karşı-devrimi desteklemede daha ileri gitme plônlarına karşı yürütü lüyordu. Yığ ınsal p rotestolar, hükü meti bu plônlardan vazgeçmek zorunda bıraktı ; fakat Britanya em perya l izmi ( 1 94 1 - 1 945 y ı l ları döne­ mi nde politika hattında yapılan geçici değişiklik bir yana) dünya nın ilk işçi-köylü devletine karşı düşma nca davra n makta devam etti. Büyük Brita nya Komü nist Partisi daha kuruluş gününden (55 yıl önce) itibaren, daima yığınları Sovyetler Birliğ i'yle daya nışma ru hunda, iki memleket halkları arasında yakın dostluk ruhunda eğ itmeye çalıştı ve yığ ı n l a rı her zaman ba rış içinde yanyana yaşa ma için savaşa seferber etti. 1 947 yı l ı na kada r, Büyük Britanya yeryüzü nün dörtte birini kapsayan geniş bir i m paratorl uğ u n merkeziydi ; gezegenimizin her dört kişisinden biri bu i m pa ratorluğun sınırları içinde yaşıyordu. Brita nya komünistleri, Hindistan, Mısır, I ra k, Gü ney Afrika halkları nın, Kara i p Denizi havzası 401 ü lkeleri nin ulusal kurtuluş savaşıyle daya nışma kampanyaları tertipl iyor­ lardı. Kom ünistler, bunun, bütün ü lkelerde ve Büyük Britanya n ı n kendi içinde ortak düşmana, ya ni Britanya em perya lizmine karşı savaş demek olduğuna ina nıyorlard ı . Kom ün istler, aynı zamanda Birleşik Amerika'da zencilerin v e diğer ezi­ len halkları n isteklerini desteklemek üzere, Amerikan em perya l izmine kar­ Şi da aktif bir savaş yü rütüyorlardı. Demokratik Yunanista n için, hür ve bütü nlüğü zedelen memiş bir Kı brıs için, Ispa nya'da ve Portekiz'de faşist rejim ierin ortadan ka ldırıl ması için savaş da Büyük Brita nya 'da a ktif da­ yanışma eylem lerine yol açtı. Ne var ki, proletarya enternasyonalizm i ya lnızca diğer ü lkelerin sava­ şan halklariyle dayanışma eylemlerine indirgenemez ; bu aynı za manda Britanya emperya lizmiyle kendi ininde savaşı gerektirir. Komü nist ve işçi partileri nin 1 969 yılında ya pılan Uluslara rası Daya n ışma Topla ntısı, biz­ lere Lenin'in düşü ncesini hatı rlatarak, şu nları beli rtti : « Ka pitalizm kaşul­ larında savaşmakta olan komünist pa rtisinin, sosya lizm ve proleta rya en­ ternasyona lizm i dôvasına en büyü k katkı sı, işçi sınıfı ve bağ laşıkları tara­ fından iktidarın ele geçiril mesi olacaktır.» (3) işçi sınıfı n ı n ve bağ laşık­ ları n ı n uluslararası savaşına bizim şimdiki esas katkımız, Ingi ltere'de yal­ nız ekonom ik alanda ka lm ıya n, politik alanı da kapsaya n ve g ü nden g ü ne büyüyen yığı nsal savaştır. çoğu hal lerde Ingiliz emekçi leri nin ekonomi k aksiyonları politik b i r nüa ns, tutucu veya leybırist olduğuna bakmaksızın, hükümete karşı bir eylem karakteri kaza n ıyor. Komü nistler giderek büyü­ yen bu ha reketin ön safla rı nda yürüyorlar; onların ulusal savaşı diğer ü lkeler emekçileri nin savaşıyle birleşiyor ve bu da işçi sınıfının ve komü­ n ist hareketinin u luslararası birliğinin g üçlendirilmesine bir katkı oluyor. LUiS PADiLLA (Bofivya Komünist Partisi temsilcisi) : Bolivya'da, general Tores ilerici hükümetinin yerine şimdiki devlet baş­ kanı Banserin faşist rejiminin getiril mesinden (21 Ağ ustos 1 97 1 ) hemen önce ve sonraki olayl a r, partimizin politikasının ve işçi sınıfı partisinin kı lavuz ed indiği Ma rksist-Leninist prensiplerin doğru luğunu a paçık gös­ terdi. Bu prensiplerden biri, devrimci stratejinin reel d urum ve koşullara uygun kıvra k bir taktikle, ya ni politik olayların akışında görü len (bazan çok keski n ve beklenmedik) değ işmelerden doğ a n problemlerin ortaya çıkarı l ı p çözü lmesine olanak veren bir taktikle bağdaştı rılmasıdır. Darbeden sonra, diktatörlüğün hemen kıyıcı bi r baskıya gi rişmesi üze­ rine, Bolivya komünistleri, ü l kede güçler dengesini gerçekçi açıdan değere) « Komü nist ve işçi Parti leri nin Uluslara rası Danışma Toplantısı. Mos­ kova, 1 969, s. 4 1 . 402 lendirdiler ve savaş perspektiflerini dikkate alarak savunuya geçtiler, yı­ ğ ı nsal çıkışları kestiler. Bu tedbir, örgütü koruya bil mek, rejime karşı dire­ nişten ona karşı hücuma geçmeyi sağ lıyaca k koşu lları ya rata bilmek ama­ ciyle a l ı ndı. Halen Bolivya devrim hareketi, Bol ivya Komün ist Partisi er­ telenmez iki ödevle karşı karşıya bulun uyor : Birincisi, diktatörlüğe karşı savaşan bütün topl umsal katla rı n ve politik akımların eylembirliğinin temelini atmak ve bu birliğin mem leket menfaatlerini, Bolivya halkı n ı n yaşamsal menfaatlerin i yansıtan bir program temeli üzeri nde oluşması n ı sağ lama k ; ikincisi, emekçilerin anti-emperya list eylem leri n i teşvik etmek, en önemli gereksemelerin giderilmesi için savaşı, devri mci, yu rtsever ve demokratik bir karakter kazandırora k geliştirmek . . . Biz bu ödevleri ye­ rine getirmeye ça lışı rken, ya kın geçm işin ibret dersleri ni, yani bir yandan parti nin bağlaşmalara ve geniş demokratik ha reketlere katılma prensip­ lerine il işkin genel Marksist-Leninist yarg ı la rı pekişti ren, öte ya ndan bize yeni bir yerli deney kaza ndıra n dersleri ni u nutmuyoruz. Tores hükü metin i n düşü rülmesinden birkaç ay sonra, bir a nti-emper­ yalist halk cephesi kurulmuştu. Ve o zaman Bol ivya'nın çoğu sol pa rti leri faşizme karşı eylembirliğinin yol unu bulmuş görü nüyorlardı. Ne va r ki, bazı aşırı sol gruplar, bu halk cephesini kendi sü bjektif, serüvenci, a nti­ komü nist ve a nti-sovyetik emellerin i gerçekleştirme a racına çevirmeye kal kıştı lar. Kom ünist Partisi ve diğer sol örg ütler bu yöndeki çaba ve savları reddettiler. Aşı rı ları n en beli rgin ça bası, sol güçlere, kolektif bir politik yönetim yerine «askersel yönetim"i dayatma denemeleri oldu ve bu da cepheni n eylemde dağ ı l masına yol açtı . Ve bu pratik deney, bu ibret dersi, birleşik demokratik hareketin ya ratılmasında ortak program üzerinde az veya çok karş ı lıklı a n laşmaya varmanın yeterli olmadığ ı n ı ; tekcepheye katı lan çeşitli g üçlerin devri mi gerçekleştirme yol/anna ilişkin görüşlerinin de pratikte uyg unlaşması gerektiğini, strateji k sorunların çözümü biçim/eri üzerinde ve beli rlenen hedeflere u laşma araç/an üze­ rinde anlaşmaya varmanın da gerekli olduğ unu gösterdi . Hayat, bu sa­ vaş yolları, biçimleri ve a raçları nın, her şeyden önce Bolivya işçi slnlfımn devrimci deneyinin sonucu olduğ unu da (bu sınıfın yönetmenlik rol ü cep­ heye katılanlarca kabul ve ilôn ediliyordu) ortaya koydu . Dte yandan, olaylar, çağdaş Lôtin Amerika'da ve özellikle Bolivya'da, hiç bir devrimci hareketin, dü nya işçi hareketinden izole oldu kça, dü nya em perya lizmine karşı savaşta sosya list ülkelerin ve önceli kle Sovyetler Birliğ i n i n rol ü ko­ n usunda düşma nca görüşleri savundu kça, utkusal bir perspektifi olamı­ yacağ ı n ı açı kça gösterd i . Bugün, Komünist Partisi, Bol ivya'da devri mci, demokratik v e i lerici g üç­ leri birlikte eyleme çağ ı rarak, yığı nları geniş bir a nti-faşist cephe mey­ dana getirmeye yöneıtirken, bu deneyi ve aynı zamanda diğer ülkeler işçi sınıfı n ı n , komünistleri nin devrimci savaş deneyini gözönünde bulun­ duruyor. 403 ADEl HABA (Irak Komünist Partisi temsilcisi) : Bolşevik Partisini � kuruluşu ve onun eylemine i li şkin teorik hükü mlerin işlenmesi, proleta rya nın öğretmen ve önderi V. i . lenin'in olağanüstü bü­ yük hizmetidi r. Onun ya rattığı yen i ti pten pa rti nin başlıca n itel ik çizg i le­ rinden biri enternasyonalizmd i r : « Biz ulusal düşmanlığa, ulusal çekiş­ melere, ulusal ayrı l ma yandaşlığına karşıyız. Biz enternasyonal istiz. » (") Bu yargı Bolşeviklerin u lusal sorunu çözmedeki başarısı n ı n kaynağ ı, çok­ u l uslu bir ü lkede emekçilerin kardeşliği belgisinin üstün gelmesinin ga­ rantisidir. Pa rti miz ve kurucusu Fa hid yoldaş, daha kuruluş gününden itibaren hep bu prensipi kı lavuz edindiler, şovinist ve dar mill iyetçi eğ ilimlere karşı savaştı lar. Bunu çıkış noktası yapan I KP, 1 950 yılları ikinci ya rı ­ sında, leninci b i r azimle hareket ederek, I rak Kürdista n'nı nda I KP'den ayrı ve katkısız bir Kürt örg ütü yaratı lması yönündeki oportünist ve milli­ yetçi çağrılara karşı çıktı. Bu gibi çağ rılar, Rusya'da emekçilerin enter­ nasyonal kardeşliği belgisiyle çel işen Bund'çuları n tutu munu andırıyordu. I ra k Kom ünist Partisi, her partinin geleceğ i için, tüm ulusla ra rası dev­ rimci hareket için kaçınıl maz olarak ciddi bir tehl ike yaratan her geri le­ meyi, proleta rya enternasyona l izmi nden hertürlü gerilemeyi şiddetle suç­ l uyor. Bir başka önemli problem, sınıfsal bağ laşma ve Ma rksist-len in ist parti problemi üzerinde de d u rmak istiyorum. I KP ve onun ölümsüz kurucusu Fahid yoldaş « kendi partinizin örgütün ü g üçlendiriniz, u lusal hareketin örg ütü nü g üçlendiriniz» şiarını i leri sürdü. Deney, hiç bir ulusal hare­ ketin, Marksist-lenin ist parti katı lmadığı takdi rde, başariyle gelişem iye­ ceği n i gösteriyor. I KP böyle bir partinin önemini küçümsiyen akı mları ve görüşleri daima suçlamış ve reddetmiştir. Pa rti miz, aynı za manda, diğer devrimci g üçlerle bağ laşıklık içinde kendi ideolojik, politik ve örgütsel bağ ı msızlığ ını koruma gerekliğ i nden ha reket ediyor. Bu bir bütün olara k devri mci sürecin gelişmesi üzerinde v e bağlaşma n ı n etkinliği üzerinde olumlu bir etki yapıyor. I rak'ta i lerici U l usal -Yu rtsever Cephe'nin, Ara p Sosyal ist Uya nış Partisi (Baas) ile I rak Komün ist Partisi arasında bağ­ laşmanın kurulmuş olması bu görüşlerin doğruluğunu ortaya koyuyor. Partimiz, birçok ekonomik problemi n çözü mü için, Irak'ın gelişme yo­ l u nda karşılaştığı g üçlüklerin yeni l mesi için doğru yol la rı bularak ilerici Ulusa l -Yurtsever Cephe davasına katkıda bulunuyor, bu suretle de sö­ m ü rgeciliğin ve yeni-sömürgeciliğin ağır kalıtı nın ortadan kaldırı l masına ya rd ı m ediyor. Partimiz, özellikle sanayide devlet sektörü n ü geliştirme yol­ larına i l işkin önerilerde bulundu. Bu öneriler, u l usal ekonomide pıan­ lama pratiğinin esas tutu lmasını, Irak'ı n kapita l ist pazarla ra, u luslara- (4) 404 V. i . Lenin, Bütün eserleri, c. 40, s. 43. rası kapita l ist işbölümüne bağ ımlı lığ ı na son veril mesi n i öngörüyor. Parti sosyalist ülkelerle ekonomi k ilişkileri g üçlendirmen i n a maca uygu n oldu ­ ğ unu, kapita l ist dü nyada sürekli derinleşen buna lımla rı n etkisinden ka­ çınılmasına olana k vereceğ i n i kanıtla ra daya narak ortaya koyuyor. Şunu da beli rtelim ki, « çağımızın Ma rksist-Leninist partisi » kon ulu fikir değiştokuşu ve bunun deva m ı boyunca ka rdeş partiler a rası nda yapılan deney a lışverişi, hiç kuşkusuz, hepimizi, bu a rada I ra k Komünist Partisini de deney ba kımından zeng inleştirmiş bulunmaktadır. VASILIS VEN ETSANOPULOS (Yunanistan Komünist Partisi temsilcisi) : Yunan istan Komü nist Pa rtisinin deneyi de, yeni tipten partiye i l işkin Leni nist öğ retin i n kalımlr önemini karumakta olduğ unu gösteriyor. B u da doğa ldır. Zira bu öğ reti Marksizm i n kurucuları n ı n bilimsel yarg ı Ia rına dayanıyor ve kapitalizmden sosya l izme geçiş çağ ı n ı n, yaşadığımız çağ ı n tarihsel koşullarını gözönü nde bulunduruyor. Partim izin deneyi, Lenin'in iki ya rgısını ta nı mlıya n sözlerin altını çizerek belirtmemizi gerektiriyor : - Işçi sınıfının bağ ı msız pa rtisi n i n yaratı lması, toplu msal gelişmede proletarya nın tarihsel misyonu tarafı ndan dikte edi len bir objektif zorun­ l uktu r ; - Partinin, oportünist v e revizyonist akı mlara karşı, aynı za manda bun­ l a rla sı kı sıkıya bağ lı ola rak proleta rya enternasyonalizmi prensiplerin­ den gerilemelere karşı a rdıcıl bir savaş yü rütmesi de objektif bir zorun­ lukt u r. Tam bir g üvenle söyliyebil iriz ki, eğer Yunanistan'da işçi sınıfı n ı n ba­ ğ ı msız politik örgütü olmasaydı, memlekette emekçi halkın davası uğ­ runda, yurdun Alman-faşist boyu nd uruğ undan kurta rılması uğrunda, as­ kersel-faşist diktatörlüğün devirilmesi uğrundaki çetin ve büyük savaş, partinin varolduğ u 57 yıl boyunca görüldüğü kadar güçle gelişemezd i. Geçen yıl askersel-faşist di ktatörl üğü devirdikten son ra, ha lkı m ız, a rtık em perya lizmin ve NATO'nun zi ncirlerinden azat bir Yunan istan için, ger­ çekten özg ü r bir a nayurt için, demokrasi için, sosya l izm için savaşa de­ vam ediyor. Bu savaş da işçi sınıfının bağı msız politik örgütü sıfatiyle Yunanista n Komünist Pa rtisinin va rlı ğ ı ve eylemi d ışında düşünü lemez. Gerici g üçlerin YKP'yi ortada n ka ldırmak için her a raca başvu rma ları rastgele değ i ldir. YKP onlara «engel ol uyor». Fakat i ktidarda el değiş­ tiren burjuva partilerinin geçmişteki hiç bir baskısı ve şimdiki hiç bir entrikası, komün istleri memleketin politik hayatından uzaklaştı ra madı ve uzaklaştı ra mıyacaktı r. Parti miz, yen i tipten bir parti ola rak, öyle bir örgüt­ sel yapılışa sahip bulunuyor, öyle prensiplere dayanıyor ve öyle ça lışma metotları uyg u l uyar ki, bunlar onun açık ve gizli ça lışma koşullarına ken405 dini uydurması nı kolaylaştı rıyor, bütü n g ü çlükleri yenmesine olanak veri­ yor. Revizyonistler ve likidatörler, parti mizi içinden yozlaştırı p çökertmeye, onun karakterin i değ iştirmeye, onu demokratik santralizm prensipi ve proleta rya enternasyonal izmi prensipi gibi temellerinden yoksun etmeye çalışagelmişlerdir. Eğer bunlara ka rşı sürekli ve çetin bir savaş vermemiş olsaydı , partin i n azim ve metaneti, savaşka nlığı ve g iderek kendi varlı ğ ı d a sözkonusu olamazdı. Oportünizmin, a rdıcıl v e uzlaşmaz s ı n ı f savaşı partisini sosya l -demokrat partisi ne, sınıfsal işbirliği partisine dönüştü rme ça bala rı bug ü n de meyda ndad ı r. Ya kın geçmişin deneyi bunun bili ncine va rma n ı n ne kada r önemli olduğ u n u gösterdi. YKP MK V i i i . Plenu m u (1 958), d a h a sonra Y K P VI I I . Kongresi (1961 ) tarafı nda n da onayla nan hatalı bir ka rar a l mıştı. Bu ka rar, komünistlerin, sol ve demokratik g üç­ ler politik bloku EDA'ya (Yu nanistan Tek (birleşik) Demokrati k Sol Par­ tisi) geçmeleri dolayısiyle YKP örg ütlerinin dağıl ması nı öngörüyordu. Uy­ g ulamada YKP Merkez Komitesi ve bazı örgütler korunmuş olsa bile, bu karar partinin bağ ımsız varlığ ı n ı ve eylemini adamakıllı vurdu ve zede­ ledi. YKP iX. Kongresinde (1 974) yapılan i lkesel değerlendirmede beli r­ tildiği üzere, pa rti örgütlerinin dağ ı l ması, fabrika ve işletmelerde, devlet k u rumları ve diğer kuruluşlarda YKP'nin örgütleri nin olmaması, partinin büyü k bi r g ü ç olarak politik alanda eylem olanağ ından yoksun kalması a nlamına geliyordu ; zira yalnız Merkez Komitesi, birkaç parti örgütü ve tek tek komün istleri n başlıbaşına ça lışmaları elbetteki bütün örg üt ba­ samakları nda meydana gelen boşl uğu doldu rmaya yeterli değ i ldi. YKP'de 1 958-1968 yı lları döneminde görülen durum, parti safları nda oportünist ve revizyon ist elemanların etkisinin yayg ı nlaşması sonucu ola­ ra k meydana gel mişti. Bu elema nlar, etkileri yayg ı nlaştıkça, sosya l­ demokratik prensi plere yönelen ve libera l burjuvazinin plôtformuyle bir­ leşen kendilerine özgü bir politik ve örgütsel plôtform dayatmışlardı. YKP M K X L I . Plenu m u (1 968) revizyonizmine ağır bir da rbe i ndirdi. Re­ vizyonizme karşı savaş deva m ediyor. Revizyonizm idelojik plônda birbiri a rdı nca yenilg iye u ğ ratılıyor. Pa rtimiz proleta rya enternasyonal izmi pren­ siplerini savu nuyor ve enternasyonalizmi günah sayan ve bundan sakı na­ rak kendileri n i << iç» komünistler d iye adla ndıran elemanların bütün hü­ cumlarını püskürtüyor. Yunanistan (iç) Komünist Partisi adını taşıyan oportünist g rup, bu gösterişli adıyla ya lnız memleket içi ve uluslararası a nti-komünistlerin desteğ i n i kazanabiliyor. Oportü nizme ka rşı savaş YKP'yi g üçlendirmekte, işçi sınıfı n ı n ve bütün emekçilerin eylem etkin­ liğini yükseltmektedir. HAM i D SAFARI (Iran Halk Partisi temsilcisi) : Çağ ı mızın Ma rksist-Leninist pa rtisinin ilkesel temelleri, derg ide yayı m406 lanan bir dizi yazıyla bilimsel gerekçe ve kanıtlara dayanılara k belirtildi. ira n Halk Partisi (Tude), yen i tipten bir pa rti ola rak işçi sı nıfı öncüsünün bütün nitel ik çizgilerini koru makla beraber, mem leketimizin tarihsel ge­ lişme özelliklerinden ve bir yere kadar da örgütü müzün illegal eylemin­ den ileri gelen bazı özel n itelik çizgilerine de sah i p bulunuyor. Bilindiği gibi, partinin legal ça l ışma dönemi gayet kısayd ı . Pa rti bir süre yarı-Iegal çal ıştı. Bugün de çetin gizlilik koşullarında eylemi n i sür­ dürmek zorundad ı r. işte bundan ötü rü, partinin yapılışı, gel işmesi, ça­ lışma stil ve yöntemleri kendine özgü bir karakter taşıyor. Bu durum ve koşullar altında, partinin kend isinin somut örg ütlenme biçimleri ve emekçiler arasındaki çalışması ayrı bir önem kazanıyor. Zira başlıca a macımız yığ ınsal bir devrimci ha reket temeli meydana getiril­ mesidir. Biz insanların daha iyi bir hayat yaşama doğal emelini bili msel teoriyle bi rleştirerek, Leninci prensipler gereğ ince ha reket ediyoruz. Fakat en ilkel demokratik hakları n da bulunmadığı yerde, bu politik hattı ken­ dine özgü buluşlarla uygula mak, bütün savaş biçimlerinden ve devrimci güçlerin tüm örgüt çeşitl iliğinden yarar!::! nmak, böylece de meydana ge­ len her yen i duruma bağ lı olarak, emekçilerin etkenlik ve g i rişim kabi l i ­ yetin i geliştirmeye v e devrimci ça rpışma lara ya klaştı rılmalarına olanak veren savaş biçimine ve örgüt türüne üstü nlük kazand ı rmak gerekmek­ tedir. Pa rtimiz, yığ ınları n bilincinin sınıf savaşları nda olgunlaştığ ı n ı gözö­ nünde bulundurarak, daima emekçi lerin savaşta g üçlerini denemeleri, pratik deney edin meleri ola nağını a rıyor. Gerici rejimin namluları n ı n yal­ nız devrimci ha reketlere değ i l , aynı zamanda demokratik ha reketlere karşı yöneltiimiş olduğu bir memlekette, nispeten genç ve gelişme halin­ de bir işçi sınıfı için böyle bir deney edinmek uzunca bir süreçtir. Bunun için partimizden sabırl ı l ık, daya n ı k l ı l ı k ve kahramanlığa eşit kolektif gi­ rişim ve başarı bekleniyor. Keımünistlerin en iyi devrimci gelenekler ru­ h unda, parti davasına, bu dôva n ı n haklı olduğuna inanç ru hunda eğ iti l ­ melerinin büyük önemi de bundan ileri geliyor. Prensipçilik, disiplin titiz­ liği, dürüstl ü k, fedakô rlık, içtenlik, düşmanlarla uzlaşmazlık ve halkın yaz­ gısından soru mlul uk, bir komünistin sa hip olması gereken en önemli ka­ rakter çizg ileridir. Bu olmadan, parti va rlığ ını sürdüremez. Uzun yıllar veregeldiğ imiz savaş boyunca, mem leketi mizde n ice komü­ nistler işkenceler altı nda ca n verdiler veya kurşuna d izildi ler. Onla r, Harp Diva nı sa n ı k kürsülerini ve zindan hücreleri ni de, ölü msüz fikir ve ideal­ lerimizin propagandası için, gericiliğin ve em perya lizmin içyüzünü açığa vurmak için kullan ma kta kusur etmedi ler. Bu uğ urda bir kat daha işken­ ceye uğ ra mayı kabullen mekle kalmayıp, ölümü de göze a labiid iler. Olüm karşısı nda bu yiğitlik, bu inanç bütü nlük ve sadakati yaln ızca devri m­ cilere özg ü metanetle a çıklanamaz. Onlar topl umsal gelişme ka nunla407 rını tanımakla, en i nsancıl fikirlerle, Marksist-Leni nist öğretinin utkusu na sarsı lmaz bir ina nçla da silôhlıydı l a r ve asıl gücü bundan alıyorlardı. Bizim deneyimiz, partin i n acar savaşçı larının canlı örneğinin geniş halk çevreleri üzerinde büyük bir etki yaptığını gösteriyor. Son çözümde, bu kaza nım, topl umda köklü bir dönüşü m yaratmak üzere geniş bir savaş cephesi yaratılmasına yard ı m ediyor. Komisyon, fikir değiştokuşunu böylece sona erdirirken konu üzerindeki incelemeyi tamamiyle bitmiş saymıyor. Zira zamanımız koşullaf/nda işçi sınıfının Marksist-Leninist partisinin gelişmesini tahlil etme, parti kuru­ luşu deneyini genelleştirme, partilerin çokyanll eylemine ışık tutma işi dergimizin çalışmasının en önemli doğrultulaf/ndan birini oluşturuyor. 408 Kapitalizmin bunalımının yeni çizgileri Avrupa komünist ve işçi partilerinin yapacakları konferan­ Sin öncesinde komünistlerin üzerinde durdukları problem­ ler arasında en önemlilerinden biri, kapitalizmin şimdiki bu­ nalımı ve bunun uluslararası ilişkilerin gelişmesi ve kapita­ list memleketlerdeki Sınıf savaşı üzerindeki etkisi problemi­ dir. Bu da anlaşılır şeydir, zira kapitalizmin genel bunalı­ mında şimdiki aşamanın ve bunun çeşitli ülkelerdeki beliriş biçimlerinin Marksist-Leninist tahlili, çağdaş aşamada devrimci savaşın strateji ve taktiğinin belirlenmesi bakımın­ dan olağanüstü bir önem taşımaktadır. "Barış ve Sosyalizm Problemleri» ("Yeni çağ») dergisinin bu yılki ikinci sayısında, Avusturya Komünist Partisi Başkanı F. Muri'nin, çağdaş kapitalizmin temel çelişkisini tahlil et­ tiği ve şimdiki bunalımın gelişmesinde bunun belirtilerin­ den söz ettiği bir yazısı yayımlandı. Biz, Muri'yle başlıyan bu yazı dizisine, bu sayıda, çağdaş emperyalizmin kaleleri olan FAC'de ve ABD 'de giderek derinleşen bunalım durumları­ nın gelişmesini inceliyen iki yazıyla, Alman Komünist Par­ tisi Başkanı H. Mis'in ve Amerikan ekonomisti V. Perlo'nun yazılariyle devam ediyoruz. F E D E RA L A L M A N C U M H U R I Y E T i N D E S O SYAL ÇAT ı Ş MALAR A RT I Y O R Herbert Mis Alman Komünist Partisi Başkanı Devlet-tekel sistemi övgücüleri n i n Federal Alman Cumhuriyetini g üya bunalı msız kapital ist gelişme örneğ i ola rak g österdikleri zama nlar 1 974'te kesinlikle sona erdi. Diğer kapita list devletlerde olduğu gibi, FAC'de de, sosyal çelişme ve çatışmalar a rtmakta, ka pita lizmin genel buna l ı mı şid­ detlenmektedir. önceleri bir hayli iyimser olon burjuva politikacı ve fütürolog ları, a rtık geleceğe korkuyla bakıyorl a r. Hükü met daire ve kurumları nda, kapital ist sisteme sadık partilerin yönetim kurulları nda, bilimsel kurumlarda ve yığı nsal enformasyon organlarında, büyük sermaye egemenliği üzerine kurulmuş topl uQ1sal düzeni n korunmasına ve sağ lamlaştı rılmasına ya rdı m 409 edebilecek bir yeni « bunalımı önleme stratejisi» arama havası esmek­ tedir. Diğer komünist ve işçi partileri g i bi, Alman Komünist Partisi için de, kapita l izmin genel bunal ı m ı n ı n keskinleşmesi, her şeyden önce emekçi halkın menfaatleri için savaşta yen i dönem anlamına gelmektedir. Şimdi bize hayatı n kendisi, emekçilere buna l ı mdan çıkış yol unu göstermek, ön­ lerinde sosyal i l erleme savaşı için yeni ufuklar, sağ l a m ve sürekli barış yolu nda ilerlemeyle kend ini gösteren olanaklar açmak g i bi ertelenmez bir ödev yükıüyor. Şimdi memleketteki ekonomi k ve politik süreçleri n tam ta hlili, değişen koşullarda AKP için gerçekçi bir savaş progra mı hazırlamanın gerekli koşuludur. FAC'de kapitalizmin genel buna l ı m ı nı n yeni çizgilerini i nce­ lemede, partimiz, eskisi g i bi bug ü n de, Batı Alman büyük sermayesinin kendi ekonomik kudretine daya nara k Batı Avrupada g itg ide daha güçlü yayılıcı ve hegemonist emel l er g üttüğ ünü de gözönüne al mak suretiyle, büyük bir dikkatle ha reket etmekted ir. Bugün, Hitlerci faşizmden ku rtuluşun 30. yıldönümü !1de, Batı Alma n emperya lizminin gel işmesinde bazı eğ ili mleri ta hlil etmenin ya ra rlı ola­ cağı kanısı ndayız. Faşist Almanya n ı n yenil mesi ve dü nya sosya list siste­ minin meydana gel mesi, bütü nüyle emperyal izm,in, öncelikle de (doğal olara k) Alman em perya l izminin tarihsel yenilgisi demekti. Bu emperya­ l izmin ekonomik potansiyeli harp yıkımı sonucu olara k adamakıllı zayıf­ lamıştı. Onyıl boyunca askeri g ücünden yoksun edil mişti. Alman emper­ yalizmi toprakları ndan bir bölümünü, aynı za ma nda önemli sermaye ya­ tırı m ala nları ve sürüm pazarları kaybetti. Fakat yed iği daha büyük dar­ be, Almanyada a nti -faşist ve a nti-emperya list ve daha sonra sosya l ist bir devletin, ADC'nin kuru l ması oldu. Alman toprağı nda toplumsa l-politik düzenleri ayrı iki devletin ortaya çıkması olayı, dü nya ölçüsünde va rolan çel işkiyi, emperyal izmle sosya lizm a rasındaki çelişkiyi yansıttı. Ne var ki, Al man em perya listleri, Biri nci Dü nya Savaşı yenilgisinden sonra yaptı kları gibi, şimdi de, tari hin tekerleğ ini geri çevirmeye çalışı­ yorlar. « Başlıbaşına hareket» için kendi g üçleri yeterli ol madığı için de, dü nya sosya lizmini « reddetmek» ve öncelikle ADC'yi ortadan kaldı rmak ü m itleri içinde diğer ü lkelerin em perya listleriyle bir bağlaşma kurd u l a r. Fakat bu güçl ü emperyal ist bağ laşma bile, yeni bir askersel saldı rıya geçmeye cesaret edemedi . Çünkü dünyadaki reel durum bunların başarılı olacakla rına güvenmesine olanak vermiyordu . Sosya list topl uluğun hızlı ekonomik kalkınması ve gücünün giderek artması, söm ürgecilik sistemi­ nin çökmesi ve kapital ist memleketlerde emek ile sermaye arasındaki çelişkinin sertleşmesi sonucu olarak, dünya güçler oranı, em perya l izmin za ra rı na değ·işmeye devam ediyordu. Bununla birlikte, Batı Alman em410 perya l izmi n i n yakın gemişteki tarihsel olayların kendisi için özellikle ağır sonuçlarını değ iştirme olanakla rı de sınırlanıyordu. Bu durum ve koşulların baskısı a ltında, FAC egemen sınıfı n ı n etkili çevreleri (biraz gecikmeyle de olsa), kendilerini uyarla ma stratej isine geçtiler ve dış politika a l a n ı nda daha gerçekçi mevziler a l maya başladı­ lar. Batı Alman emperyalizm i n i n iç niteliğinde hiç bir eylemsel değ işme olmadı. Fakat FAC yönetici çevreleri, «soğ uk harp .. politikası n ı n mem­ leketi çıkmaz sokağa sürü klediğ ini anladıkta n sonra, sosya l ist ülkelerin, öncelikle Sovyetler Birliğinin yapıcı dış politika önerilerin i kabul etmek zorunda kaldıla r. Sonuç olarak SSCB'yle, PH C, ADC ve ÇSSC'yle a nt­ laşmalar i mzalandı. Bu a ntlaşmaların, aynı zamanda diğer faktörlerin etkisi a ltında, toplumsal düzenleri ayrı devletler arası nda barış içinde yanyana yaşama prensipi uluslararası ilişkilerin karakterini g itgide daha çok bel irlemeye başladı. Kapitalizmin genel buna lımı nda yeni safhanın başladığı g ü n ü müzde, Batı Alman büyük burjuvazisi nin önemlice bir bölümü, biraz i kircimle olsa da, koşu llara uyma a maçlı dış politikayı , sosya list ülkelerle i lişkilerde daha gerçekçi yanaşı mı yeğlemeye yatkı nlık gösteriyor. B u rj uvazi, FAC'­ nin olanaklarını bir hayli aşan önüne durulmaz silôhlanma yarışının em­ perya l ist ekonomi sisteminin temel lerini sarstığını kabul ve ona göre ha­ reket etmek zoru nda kalıyor. Koşul lara uyma stratejisini aynı zamanda burjuvazinin dış tica ret çıkarları, sosya list sistemle savaşta daha elve­ rişli mevzilere yerleşme çabası dikte ediyor. öte yandan, sbn zamanlarda bir başka dış politika görüşü de g ü nden güne açıklığa kavuşuyor. Tekelci sermayenin en sa ldırgan. gerici çevre­ leri, değ işen g üçler dengesi ni sineye çekmek istemiyor. iç bunalı m sar­ sıntı l a rı ndan çıkış yolunu. sosya lizmin FAC üzerindeki olumlu etkisini bloke etme ola nağ ını gerginliği artırma politikasında a rıyorlar. Bu iki grup a rası nda bir savaştı r gidiyor. Memleketimize barış için teh­ likeli bir dış politika hattı dayatmaya çalışan gerici g üçlerin etkinliği. Batı Alma n em perya l izmi ba kımından daima dikkatli ve uya nık bulunmak gereğ i n i hatı rlatıyor. Bundan ötürü, partimiz. emekçilere buna l ı mdan çıkış yolu göstermeye ça lışı rken. onların sosyal ve demokratik ha kla rı için yü­ rütülen savaşın, uluslara rası yum uşa maya dönüşsüz bir karakter kaza n­ dırma. politik yu muşa mayı askersel yu muşa m a n ı n izlemesini sağ lama savaşıyla. silô hsızlanma yol u nda engelleri temizleme ve FAC'nin Sovyet­ ler Birliği'yle, ADC ve diğer sosya list ülkelerle i lişkilerini norma lleştirme çizgisini a ktif ola rak sürdürme a maçlı savaşla daha sıkı biçimde uyum­ laştı rılma ve bi rleşti ril mesi gereğ i n i beli rtiyor. Batı Alman emperya lizm i n i n ana g ücü şüphesiz ki ekonomidir. FAC yüksek gelişimi i üreti m potansiyeli. büyük a ltı n ve döviz rezervleri saye­ sinde. Avrupanın kapital ist kesi m i n i n ekonomik bakımdan en güçlü ü lke41 1 sidir. FAC' n i n uluslara rası politik ağırlığını d a ha çok ekonomik etkenler bel irliyor. Ekonom i n i n d iğer kapitalist ü lkelere kıyasla daha istikrarlı ge­ l işmesi, ya kın geçmişe kadar, tekelci sermaye egemenliğinin politik otur­ muşluğunun olağa nüstü önemli temel iyd i. Bu açıdan ba kılırsa, FAC büyük burjuvazisi, diğer emperya list ülkeler burjuvazisine oranla çok daha el­ verişli durumdaydı. Ekonomide buna l ı m durumlarının şiddetlenmesi, FAC'de egemen sı nıfı, sadece ekonomik problemler olmayan, alabildiğine ciddi problemlerle ka rşı karşıya getirdi. Şimdiki ekonomik durum ve koşullar, her şeyden önce bu defa çoğu kapita list ü lkelerde çeşitli buna l ı m d u rumlarının aynı zamanda ortaya çıkması yüzünden, korkutucu bir karakter taşıyor. i h racatı a rtırma gibi bunalımı önleme tedbiri a ncak sınırlı ölçüde uygulanabilir, zira buna .. I ı m ı n dokunduğu bütün ülkeler hayli dara l a n dü nya kapita l ist pazarına hep birden yöneliyorlar. Buna kalkınma safhası sürekliliğinin azalma eğ i­ limi göstermesi durumu da eklenmektedir. FAC'de 1 966-1967 düşüş dö­ nemi nden sonra, gayrısafi topl umsol gelirin artışındaki nispeten yüksek tem pola r (% 5,8'den 8,2'ye kadar) sadece üç yıl boyunca korunabildi. 1 971 ve 1 972 yılla rı nda bu tempolar sırasiyle % 3 ve 3A'e düştü. Daha sonraki kalkınma yalnız bir yıl sürdü : 1 973 yılında büyüme % 5,3'tü, 1 974 yılı ndaysa % OA'e indi. 1 974'te sermaye yatırı mları % 2,5 ora n ı nda azaldı. (1) Pa raların enfl d syonist biçimde değ er yitirmesinde a rtışın, düşüş dö­ nemleri de dahil olmak üzere ekonomik gelişmenin daimi yol arkadaşı olması dikkate değer. 1 929-1 933 yılları ekonomik bunalı m ı sırasında, Al­ ma nyada en geniş tüketim malları fiyat endeksi % 23'ten fazla düştüyd ü. Bir düşüşün görüldüğü 1 967'deyse, endüstri mallarının satına lma fiyat­ l a rı yalnız % 0,9 azaldığı ha lde, hayat pa halılığı endeksi % 1 .7 yükseldi. 1 973 Eylülünden 1 974 Eylü lüne kada r FAC'de fiyatla r sırasiyle % 7,3 ve 1 4,2 ora n ı nda arttı. (2) Demek ol uyor ki, ü retimin büyüme tempolarında azalma sonuçları ay­ rıca enflasyon yüzünden de ağı rlaşıyor. Şi mdiki bunalımdon el bette ki yığınla işten çıkarmalar ve kısa çalışma g ü n ü uygulamala rı yüzünden işlerin i yitiren yoda aylıkları n ı n bir bölü m ü nden yoksu n edilen işçiler ve hizmetl iler en çok zarar görüyorlar. 1 975' i n Ocak ayında FAC'de 1 mil­ yon 1 54 bin işsiz vardı, 900 bin kişi de kısa ça lışma g ü n ü uyg u lanan iş­ letmelerde ça lışıyorlardı. işsiz ka lanlar ça lışa bilir durumdaki yurttaşları n % 5,l 'ini ol uşturuyord u . 1 958 yılından beri bu düzeyde bir işsizl ik görül­ müş değ i ldi. Kısa işgünüyle çalışanların sayısı ise bütün FAC tarihi nde (t) «Wiftschaft und Statistik .., N r. 9, 1 972, S. 479 ; N r. 9, 1 974, S. 607; « Frankfu rter Allgemeine Zeitung", 9. Jonuar 1 975. (2) «Statistisches Ja hrbuch fü r die BRD .., 1 971 , S. 444 f. ; «Wirtschaft und Statistik .. N r. L O, 1 974, S. 643, 648. 412 görülen en yüksek düzeye çıkmış bulunuyor. (3) Burjuva ekonomistleri bile, işsizlerin ve kısa işgünü çalışanla r sayısının bunda n böyle de a rt­ ması n ı n kaçı nı lmaz olduğu kanısındadırlar. FAC'nin çeşitli ekonomi kol ları nda konjonktür gelişmesi son derece kararsızdır. Çelik dökü m ve ki mya sanayii ve aynı zamanda elektro-tek­ nik ve makine ya pım sanayiinin bazı kolları i hracatın artırılması saye­ sinde genişlemeye devam ediyorlar. Fakat geniş tüketim malları ü reten çoğu sanayi kollarında, ya pıcı lıkta ve otomobil sanayiinde ü retim aza l ı ­ yor. Bir ya ndan perakende tica ret alışverişi düşüyor. Bu d üşüşün doğal nedeni emekçilerin satınalma gücünün s ı n ı rlanmış olmasıdır. Bazı koliar­ da ü retim azal ması yapısal buna l ı mdan ileri geliyor. Bu her şeyden önce, geniş tüketim malları ü retimi alanını, daha tam bir deyişle, 1 973-1 974 yılları nda ü reti m i n üstüste % 1 0 ora n ı nda düştüğü ve en çok işletmenin kapatıldığı ayakkabı ve hazır g iysi üretim dallarını kapsıyor. (4) Bu dal­ larda du rum, ayakkabı ve hazır g iysi ü reti m i n i n çoğ u kez hemen hemen başka işletmenin bulunmadığı yerlerde yoğ u nlaşmasından ötürü kötü­ leşiyor. Bu g i bi kesimlerde, sürekli işsizliğe yol açan endüstriyel « ku ra k .. başgösteriyor. Bu kura klık ve kıtlık a ncak yeni sanayi kolları n ı n mey­ dana getirilmesiyle yenilenebilir. Bu da el bette yen i yatırımlarla bağlıdır. Konut yapıcı l ı ğ ı nda do zorlu bir buna l ı m beliriyor. 1 974 yılı i l k yarı­ sında bu dalda ça lışma süresi toplamı % 2 1 ,5 azaldı (5). Bir yandan FAC'de 350 bin kada r ev de boş du ruyor; çünkü bunların kirası ev gerek­ sinimi içinde olanların kesesine göre değ ildir (bir milyon kadar a i l e felôket denecek kadar elverişsiz evlerde v e kena r semt gecekonduları nda barı nıyor). Otomobil sonayi ini alabildiğine ağır bir bunalı m kasıp kovuruyor. Bu kol da tüm ekonomiye yansıyan ora nsızlı klar meydana çı kıyor. Ka pitalizm­ de esenlik ve prestij simgesi olon özel otomobil, FAC'de uzun zama n esa slı bir ekonomik gelişme etmeniydi. Geçmişte bu kolda ü retim haddin­ den fazla genişl iyor, ne memlekette a ltyapı durumu, ne doğal çevreyi koru ma düşü nceleri, ne de enerji olanakları gözönüne alınıyordu. Ya kı­ tın pa halılaştığı, otomobil yolları ve porkingleri yetersizl iğinin bel i rg inleş­ tiği, sayısız otomobi lin doğal çevre üzerindeki zara rlı etkisinin büsbütün ortaya çıktığı ve en önemlisi emekçi halkın reel gelirleri nin a rtmaz oldu­ ğu g ü n ü müzde otomobil üretimi kesinlikle azaldı ; 1 974'ün on ayı içinde % 21 ora n ı nda düştü. Oysa ki, FAC'de bütün işyeri toplamının en az % 5'i bu sanayi koluna bağlıdır. (6) (3) Ci,) (5) (6) « Fra nkfurter Allgemeine Zeitung", 8. Februar 1 975. «Wirtschaft u nd Statistik .., Nr. 1 0, 1 974, S. 6 1 7. «Wirtschaft und Statistik .., Nr. 8, 1 974, S. 578. «Wochenbericht des Deutschen I nstitut für Wirtschaftsforschung .. , N r. 39, 1 974, S. 335 ; « Fra nkfurter Allgemeine Zeitung", 27. Novem­ ber 1 974. 413 Bütün bunla r, devlet-tekel biçimi d üzenleme sistemiyle çağdaş kapita­ lizmin sağ l a m ve ora n l ı bir ekonomi gelişmesi sağ lama yeteneğ i nden yok­ sun olduğ unu gösteriyor. Em perya l izmin asalak karakteri ve çürü müşlüğü a paçık ortadadı r. Geniş tüketim malları ve konut gereksemesinin eskisi g i bi a rtması na karşı n, ü retim için gereken fabrika ve işletmelerin de elde olmasına karşın, ü retim azalıyor, gideril mesi ta mamiyle mümkün ge­ reksemeler g ideril m iyor ve yüzbinlerce kişi işsiz kalıyor. > Kapitalizmin genel buna l ı m ı n ı n keskinleşmesinin önemli bir ya nı olan enerji bunalımı FAC'de beli rl i bir özel lik gösteriyor. 1 950 yılla rı orta la rına kadar memleketimiz enerji sağlama bakı mından yeterince bağı msızdı. Orneğin, kendi zeng i n siya h ve kahverengi kömür rezervleri m izin kullanıl­ ması, tüketi len il kel enerji kaynakları genel hacmi içinde ithal payı nın % 1 ,7 ora n ı nda koru n masına olanak verdi. Ama 1 972 yılında ithal i n payı artı k % 54, 1 'e çıktı. B u n u n ya nısıra kömü r çıkarımı 1 53 m i lyon ton­ don 1 03 milyon tona, ham ve kısmen işlenmiş petrol itha li ise 10 milyon­ dan 1 25 mi lyon tona yükseldi. (7) Petrolün nispeten ucuz olduğu zamanlarda, bu enerji pol itikası kon­ sernlere çok büyük kazançlar sağlıyordu. Fakat şimdi köm ü r çıkarı mının böylesine azalması ve hemen hemen büsbütün çokuluslu petrol tekel le­ rine bağ ı m l ı l ı k tü m ekonomiye gayet olumsuz biçimde yansıyor. Birkaç tekel in çıkarına ulusal enerji kaynakları n ı n önemsemeyişi yüzünden şim­ di kapital ist sistemin kendisi zara r görüyor. Enerji bunalımı kapita l ist dünyayı çetin problemlerle yüzyüze geti rdi. Her şeyden önce enerji sağ lamanın güven a ltına a l ı n ması gereğ i sözko­ nusud u r ve bu yapılmadan hiç bir ekonomik eylemin olanağı yoktur. Bundan başka, petrol ithal eden ülkelerin dış ticaret etkinliği de önemli derecede azaldı. Orneğ in, 1 960-1972 yı lla rı nda FAC'de ithal malları fiyat­ ları ya lnız % 0,5, ihraç malları fiyatları da % 1 9,5 a rtış göstermişken, 1 972'den 1 974 Eyl ü l ü ne kadar itha l malları fiyatları ndaki yükseliş % 46,6'­ yı, ihraç mallarındaysa % 27,8'i buldu. (8) Bu 1 973 yı lından beri görü l­ mekte olan hammadde ve yakıt pa ha l ı laşması n ı n sonuçlarından biridir. Batı Alman emperyal izmi için bu olgu ağır bir darbedi r. Yalnız petrol fiyatları ndaki değ işmeler yüzünden FAC her yı l en az 1 4 milya r mark kaybetmekted ir. (9) Bu para daha önceleri memleketin içinde ve dışı nda em peryalizmin mevzilerini güçlendirmek için harcanıyordu. Şu va r ki, bütün bunlara ka rşın, FAC ihracatını a rtırmak için ek çaba­ lar harcıyarak, ticaret ve ödeme dengesi durumunu düzeltmeye muvaffak (7) <da hrbuch des Deutschen Berg ba us», 1 963, S. 910, 9 1 3 ; 1 966, S. 922 ; 1 973, S. 944, 977, 982 ; <dahrbuch für Berg bau, Energie, M inera löl und Chemie», 1 973, S. 936. (8) « Monatsberichte der Deutschen Bundesbank», Nr. 1 1 , 1 974, S. 68. (9) « Monatsberichte der Deutschen Bundesbank», N r. 9, 1 974, S. 38. 414 oldu. 1 974 yılının ilk ü çaylarında ticaret bilônçosu aktif saldo'su (gelir­ gider farkı) 36,9 milya r marka çıktı (bütü n 1 973 yılında 22.8 m ilya r mo rktı), ödeme dengesi aktifi de 7,2 milya r mo rkton 1 7,1 milyar marka yükseld i. FAC, tica ret bilançosu açığ ı n ı uzun süre kapatmaya olanak ve­ rebilecek 1 30 milyar m a rk ölçüsünde döviz rezervlerine (altı n ı n şimdiki pazar fiyatı temeli üzerinde) sahip olduğ u için de nispeten daha elverişli bir duru mda bulunuyor. (10) Diğer gelişmiş kapita list ülkelere gelince, bunları n çoğ u tica ret ve ödeme bilô ncosunu büyük açıklarlo kapatıyorl a r, d öviz rezervleri de aza­ lıyor. 1 974' ü n ilk üçayla rı nda Büyük Britanyanın ödeme dengesi 1 9,5 m i l ­ ya r Batı A l m a n markı açıkla kapanmış, ıtalya n ı n tica ret bilançosu açığı 22,6 milyar markı bul muştu. (11) Bu dengesizlik uzun süre devam edemez. Ya kapitalist ülkeler bu çok büyü k farkları giderme yol unu bulacaklar, yoda iş tica rette sı n ı rlamalaro dayanacaktı r. Bu ş ı klordan biri de, öteki de FAC için tehlikeli bir perspektiftir, zira iç pazar sınırlı olduğu zam a n ihracat en önemli ekonomik g elişme kayna ğ ı n ı oluşturur. Hemen söyliye­ l i m ki, ihracat, FAC sanayi a l ı şverişi gelirinin bir çeyreğ idir. (12) Ihra­ catı n azalması iç konjonktürü kesin bir dayanaktan yoksun eder. FAC için memleket ekonomisinin istikra rı n ı ciddi olarak sarsmış bulu­ nan döviz bunalımının söz g ötü rmez tehlikesi bundan i leri geliyor. Sabit a l ı şveriş kurs'un u n (borsa fiyatı) reddedil mesi, a ltı n fiyatla rı n ı n sıçra malı yükselişi, para n ı n enflasyonist biçimde değer yitirmesinin a rtması dünya ticaretini ve uluslara rası sermayenin ha reketi ni güçleştirmektedir. Bütün bunlar h iç de a rtı k elimizi kolumuzu kavuşturup, ka pitalizmin «otomatikman batma ..sını beklememiz gerektiği a nl a m ı na gelmez. Eğer FAC'de kapital izmi gözönüne a l ı rsak, bunun halô önemli pota nsiyeli var­ dı r. Fakat ekonomide şimd iki durum konjonktü r düşüşüne varmıştır ve bu düşüş olağ a n ölçü n ü n çok üstündedir. FAC'n i n şimdiye dek eşi görül­ medik bir buna l ı m derinleşmesi içinde olduğu söz götürmez. Bir başka deyişle, kapita l izmin ekonomik temelinde ve bu o rada FAC'de buna l ı m a paçık ortadadır. V e bunalım, şü phesiz k i , iç v e dış politika n ı n bütün olanları üzerinde büyük bir etki ya pmaktadır. Emperyalist devletler a rasında karşılıklı il işkiler sistemi tümüyle kar­ maşıklaşıyor. Orneğ in, enflôsyon, döviz düzensizl ikleri ve enerji sağlama güçlükleri Batı Avrupa'da uluslara rası kapital ist enteg rasyonun daha da ilerlemesi yolu nda ciddi engeller yaratıyor. Böylece, Batı Alman emper­ yalizmi için a labildiğine önemli bir dış politika hedefine u laşı lması belir­ siz bir süre için ertelenmiş oluyor. (to) « Monatsberichte der Deutschen Bundesban k.., Nr. 1, 1 975, S. 70, 74. (11) « Fra nkfurter Allgemeine Zeitung", 1 5. November 1 974 ; «Handels­ blatt.., 1 5.-1 6. November 1 974. (12) «Wirtschaft u nd Statistik .., Nr. L O, 1 974, S. 6 1 3. 415 Bunalım, emperya l ist devletlerin gelişme halindeki ülkelerle yeni-sömür­ gecilik politikasına dayanan il işkilerini de kapsıyor. 1 973 yılı « petrol bu­ n a l ı m ı » ve ul uslararası tica retin daha sonraki gelişmesi bunu elle tutu­ lurcası na gösterdi . H a m madde ve yakıt fiyatlarının yükselmesi yüzünden emperya l ist memleketler yeni-sömürgecilik yöntemleriyle sağ ladıkları muazzam kaza nçla rı nı yitirdi ler ve bundan ötürü de parasal manevra olanakları önemli ölçüde azaldı. Iç politika alanında, buna l ı m, her şeyden önce tekelci sermayenin, onun pa rtilerinin ve hükü metinin işçi sınıfı ve örgütleri üzeri ndeki eko­ nomik ve politik baskısının a rtmasında kendini gösteriyor. Tekelci ser­ maye, bu sermayen i n partileri ve hükümeti, bu baskıyla, sosya l ve de­ mokratik hakları buda mak, işçileri ve send ikaları «disipline sokmak», sola kayma ları n ı önlemek, pol itik ve toplumsal hayatı n mihverini daha sağa kaydırmayı istiyebilecek olan g ü çleri desteklemek hedefini g ü düyorlar. Bunun içindir ki, buna l ı nıı n yükünü emekçilerin omuzlarına yükleme de­ nemelerine karşı, enflôsyonist fiyat yükselmeleri ve korkunç işsizl ik karşı­ sında gerek l i savun ma tedbirleri nin bir a n önce gerçekleştirilmesi için yürütülen savaş, demokratik hakları savunma ve genişletme uğru nda, sos­ yalizme doğru yol açma uğrundaki demokratik, anti-monopol ist savaşla birleşiyor. Şimdi bunun AKP için olağanüstü büyük bir önemi vard ı r. Kapita l izmin genel buna l ı m ı n ı n yen i safhası koşulları nda politik ve ideoloj i k savaş şiddetlendi. Ekonomik durumları ndan hoşnut olmıyan emekçiler, önceki tutu m larına çeki-düzen veriyor ve yeni yol l a r a rıyorlar. Bu ara m a çeşitli yönler a lıyor. i şçi sınıfı n ı n bir bölümü ve aydı nlar, kapi­ talizmi n ola nak ve yetenekleri ne il işkin hayal lerden silkiniyor, kendi men­ ' faatlerin i savunma savaşına hazı r olduklarını gösteriyorlar. Fakat sosyal­ demokrasiye ve onun « reformlar politikası »na köklü inanış büyük ölçüdeki ca n l ı l ı ğ ı n ı hôlô koruyor. Sosya l-demokrasi ve ona i na nış, bu zü mrelerin savaş gücünü zayıflatıyor, ve doğ a l l ı kla bunların «otomatikma n sollaş­ m a »sından söz etmenin olanağı kal mıyor. Halkın bir böl ümü, H DS-HSB' nin g itgide güçlenen m i l l iyetçi, a nti­ komünist ve sosyal -demagojik propaga ndası n ı n etkisi a ltında sağa sapı­ yar. Son eyalet meclisleri seçim lerinde Batı Alman büyük sermayesinin bu ana partilerine verilen oy sayı s ı n ı n a rtması, kendine özgü ve sağ teh­ l i ke bak ı m ı ndan uyarıcı bir sinya l d i r. Şu var ki, bu seçi mlerin sonuçlarına bakarak, sağcı g üçlerin üstün gel­ d iklerin i ve FAC emekçileri n i n sessizce buna l ı m ı n yükünü om uzla maya boyun eğeceklerin i düşünmek el bette ya nlış olur. Hayı r, bizim memleketi­ mizde de, diğer başlıca kapitalist memleketlerdeki kadar ol masa bi le, sınıf savaşı kesk i nleşiyor. Bu her şeyden önce g rev sayısının artış ı nda ken­ dini gösteriyor. Soru n yalnız 1 966 yılından 1 974'e kadar yıl l ı k ortalama grev sayısın ı n 1 959-1 965 yıllarına kıyasla iki defadan fazla a rtmış olma416 sında değildir. önemli olan, bu defa işçi sınıfı n ı n geçmişte pasif davra­ nan bazı birlikleri nin de savaşa çekil m iş, gerçekleşmesi için savaşılan is­ tekler çevresinin g en işlemiş olmasıdı r. Anlaşmazlık ve çatı şmalar hayatın çeşitli o la nları nı sarıyor. üniversite öğrencilerin i n giderek sıkıaşan çıkışlarında, hem sosyal durumlarının iyi­ leştiri l mesi, hem de öğrenim sistemi nde temel reform ların gerçekleştiril­ mesi istekleri ileri sürü lüyor. Altya pı, özellikle bunun doğal çevre korun­ ması gibi önemli bir olanı do çetin bir sın ıfsal savaşa sahne ol uyor. Halk, suyun ve hava n ı n kirlenmesine karşı, yoğ un nüfuslu kesi mlerde atom elek­ trik sa ntra lleri kurulmasına karşı sivil g i rişim grupları dediğ i m iz örgütleri meydana geti rerek, mücadeleye aktif olarak katı lıyor. Doğaldır ki, kötüleşen ekonomik durumun etkisi a ltında bir bölüm emekçi lerin yarın korkusuna kapılmaları, işçi sı nıfı a rası nda do büyük sermayenin ve hükü metin baskısı a ltında gerilemeye yatkı nlık halleri baş­ göstermesi gibi bir olayı gözü kapalı geçiştiremeyiz. Işveren birlikleri, bur­ juva parti leri, sosya l-demokrasi sağcı yönetimi ve hükümet, işçi sınıfını «disipline sokmak .. için i nsanların işyerleri ni yitirme korkuları n ı ustaca sömürüyorlar. Sendika birlikleri yönetim kuru llarının sosyal partnörlüğe yönelen etkili çevreleriyse, gerçekte bu baskıya karşı d i renmiyorlar. Ve ne de olsa, sosyolog ve Ortak Pazar'ın eski komiseri R. Dahrendorf gibi Batı Alman büyük burjuvazisinin tipik bir temsi lcisi nin «gelecekte sosyal çatışmalar son 25 yıldaki çatışma larla kıyaslana mıyacak kadar daha sert olacaktır.. biçi mindeki öngörüsü tamamen doğrudu r. Dahren­ dorf bu geleceğ i şöyle tasarlıyordu : «Gelecek onyı lda g üçlükle boşa çıka­ bileceğ i m iz g revlerle karşı karşıya geleceğiz. Sosyal a nlaşmazlık ve çatış­ malar büyüyor. Bunlar daha da sertleşecek. Çünkü a nlaşmazlıklar ne ka­ dar sertleşiyorsa, çözüm ola nakları do o kadar zayıflomaktadı r. Bundan böyle parça-buçuk, tek tek sorunlarda uzlaşma lar değil, daima tüm sorun sözkonusu olacaktır (13) .. Emperyalist sistem için hiç de içaçıcı olmıyan bu perspektif, Başbakan H. Schmidt'in de payıaştığ ı bir ekonomik görüşe daya nıyor. Schmidt daha Ma liye Baka nı iken şöyle dem işti : « Problem gerçekte şudur : Sermaye ya­ tırım ları düzeyini yükseltmek ve bir yandan tüketicilere daha ı l ı m i ı bek­ leyişleri telkin etmek. Gelgelelim, tüketicileri, börekteki payla rı nın geçici olarak o rtmıyocağı, tersine ozalacağı düşü ncesini kabule nasıl zorlıya­ biliriz? (lı') .. Bu sözler FAC'nin ekonomi ve tü m iç politikasının ono problemini yan­ sıtıyor. Bug ü n ortada olo n bu problem, yarın daha do sertleşecektir. (13) « Die Energiekrise. Episode oder Ende einer /Xra .., Ha mburg, 1 974, S. 82 f. (14) Yine orada, S. 47, 417 Emekçilerin hayli yüksek tüketim i htiyaçları n ı n g ideri l mesi, em peryalist sistemin iç politik istikrarı nı koruma mekanizması n ı n önemli bir halkası­ d ı r. Oysa Batı Alman emperya lizmi a rtık önceki ekonomi politikasına de­ va mı maddi ba kımdan sağ la maya yetebilecek kaynaklardan yoksu ndur. Bu zem in üzerinde i leride sosyal ve politik kara kterli birçok çatışma d uru­ mu ortaya çıkacaktır. Partimizin bu perspektifi zama n ı nda gözönüne ala­ rak hareket etmesi gerekmektedi r. Yukarıda beli rttiğimiz g i bi, Batı Alman emperyalizminin ma nevra için parasa l olana kları epeyce aza l m ı ş, 'öte ya ndan harca malarla ilgili gerek­ semeler a rtmış bulunuyor. Yetki l i uzma nlara göre, yalnız enerji a l a n ı nda her yıl 40-45 mi lyar markıık bir ek yatı rım (1 973 fiyatlariyle) gerekli­ dir. (15) Durum, g itgide büyüyen bütçe açığ ı ve devlet borçları nın a rt­ ma siyle ilgili parasal g üçlüklerin çoğalışı yüzünden karmaşıklaşıyor. He­ nüz kesin olmıyan ön hesaplara göre, FAC'n i n 1 974 yılı bütçe açığı 28 milyar m a rkı aşacak, 1 975. yılındaysa 53 m ilyar markı bulacak ve bunun ya nısıra devlet borçları 1 975'te 250 mi lya r ma rkı geçecektir. (16) Açıkça a nlaşı lıyor ki, ü retimsel ol m ıyan siıahlanma ha rca maları bun­ dan böyle de kabarmaya deva m ederse, g iderek artan a ltya pısal sermaye yatı rı m ı gereksemeleri a ncak emekçi lerin reel geli rleri nin azaltı lması su­ retiyle ka rşı lanabi lecektir. Alternatif çözüm ise şud u r : Harp politikası n ı başta nbaşa gözden geçirmek v e ul uslararası g erginliğin azaltı lması süre­ cine a rdıcıl olara k katılma k ; çokuluslu alanlar da dahil, tekellerin ege­ men liğini sınırla mak ; işçi sınıfı ve demokratik güçler üzerinde hertürlü baskıdan sakı nmak ; toplumsal emek veri m liliğinin a rtırı l ması sonucunefa yaratı lan ni metlerde emekçileri n payı nı ve bu pay üzerindeki tasarruf hakkını ta nımak ; köklü a nti- monopol ist, demokratik dönüşümler yapıl ması gerekliğ i n i kabul etmek . . . FAC'nin gelecekte bu yol ları n hangisini tutocağı soru nu henüz çözül ­ müş değ ildir. Şu v a r k i , g ü nden g ü ne sertleşen savaşa bütü n politik g üç­ ler katı lmaktadır. Sonuç, eninde sonunda, Batı Al man işçi sınıfının, emek­ çilerin i n kafa larını ve kalplerini kimin kaza nmaya muvaffak olacağ ına bağ lıdır. Bu savaşta komü nistler özel bir sorumlu luk taşıyorlar. Kom ü nistler, Al­ man Sosya l -Demokrat Partisi yöneti minde bir hükü metle, olası bir H DB­ HSB hükü meti a rasındaki ayrımı gayet iyi a nlıyorla r. Ama buna karşın, sağcı sosya l -demokrat yönetimin, kapita listlerden yana ekonomi politika­ siyle, a nti-komünizme verdiği sayısız ödünlerle işçi sınıfı n ı n bir böl ü mü n ü n sağa koyma sına bir hayli ya rd ı m ettiği söz götürmez. Bu yönetim, büyük (15) Die Energiekrise. Episode ader Ende einer iXra. S. 47. (16) Monatsberichte der Deutsehen Bundesbank», Nr. 1 , 1 975, S. 58 Wochenbericht des Deutsehen I nstitut für Wirtschaftsforschung ». Nr. 36-37, 1 974, S. 323. .. .. 418 • sermayeni n ve bu sermaye hizmetindeki H DB-HSB parti leri n i n en saldır­ gan g üçlerin i n baskısı karşısı nda gerilemektedir. Sosyal-demokrat yöne­ tim FAC'nin ekonomik g üçlükleri ni dünya ekonomisi ndeki bunalımla ve bir yandan da sınırsız istekler ileri süren işçilerin eylemleriyle açıkla maya ça lışmaktadı r. ASDP sağcı yönetim i n i n bu yıkım politikası na edi msel bir karşılık verebilmek için, AKP'nin g üçlenmesi ve yığ ı nlar a rası nda etki ve itibarı nı genişletmesi gerekmekted ir. Bu, FAC işçi sınıfı a rasında, önce­ l i kle ASDP üyesi işçiler a rası nda, a nti-komünizme değ il, eylembirliğine yöneli k akımın, sömü renlerle sınıfsal işbirliğ i g i bi çok za rarlı bir politika­ dan vazgeçi lmesinde d i renen a k ı m ı n üstün gelebil mesi nin esaslı koşulu­ dur. B u politika a rtık Al ma nya tarihinde aşırı sağa defalarca i ktidar yo­ l u n u aÇmıŞ, g üçler oranında işçi sın ıfı ile bağ laşıkları ya ra rı na köklü bir değ işimin sağ l a n ması olanaklarını ortadan kaldırmıştır. AKP, kendi ü lkesinin emekçi halkı önünde sorumluluk ve dü nya komü­ n ist ve işçi hareketi karşısı nda enternasyonal ödev bilinciyle, değ işen durum ve koşul la rda n doğru sonuçlar çıka rmak ve bunları ta n ı m lamak gerektiği kanısı ndad ı r. Kapita l izmin genel buna l ı m ı n ı n yeni safhası koşul­ ları içinde, parti miz, emekçi yığınlarının menfaatine ha reket eden ya pıcı bir eylem g ücü olmak kararı ndadır. Partimiz en önemli sosyal ve demok­ ratik isteklerin gerçekleştiri lmesi için savaşarak, a nti- monopol ist demok­ rasi ve sosya l izm yol unu göstermeye ça lışmakta d ı r. Pa rtinin amacı, işçi sınıfı n ı n eylem birl iğ i ne ve bütün anti-monopol ist demokratik güçlerle bağ laşıklığına hizmet etmektir. Biz böylece hareket ederek, partimiz üze­ rinde gitgide a rtan baskıya karşıkoyabilecek, FAC'de gericiliğin yenilme­ sine katkıda bulunabilecek ve aynı zamanda işçi sınıfı n ı n toplumsal i ler­ leme yolunu açmasına ya rdı m edebileceğ'iz. 419 Birle,ik Amerika'da ekonomik çeli,kiler sertle,iyor Viktor Per/o Amerikan ekonomisU Bir/eşik Amerika karmaşık ekonomik bunalımlar kompleksinin, enfıas­ yonun, ü retim fazla lığı buna l ı m ı ve ABD emperyal izmi n i n dü nya ekono­ misindeki mevzilerinde buna l ı m ı n kıskacında boca la maktadır. 1 930 yıllarındaki " büyük durgunluk .. döneminden beri, şimdiki üretim fazlalığ ı buna l ı m ı en ağırd ı r. Diğer iki bunalım yen i bir olgud ur. ABD yönetici sınıfı şimdiye dek bu bunalımlar kompleksinin bütün ağırlığ ı n ı işçi sınıfı n ı n , zencilerin v e ezilen diğer halk ta bakaları n ı n sırtına yükIe­ meye muvaffak oluyor, halk yığ ı n larının hayat seviyesi n i adamakı l l ı sarsı­ yor ve üstelik zeng inlik ile yoksul l u k arasında, bir avuç azı n l ı ğ ı n lü ksü ile m i lyonlarca insanın acıları a rası ndaki uçurumu daha da genişletiyordu. Ne va r ki, memlekette emekçilerin örgütlü direnişleri a rtıyor. Buna l ı m ı n do­ ğ urduğu problemler etrafındaki sosyal savaş, kaçı n ı l maz olarak, Amerikan politik yaşa ntısının en önemli çizg isi haline geliyor. ABD'nin ekonomik bunalımları kapita l izmin genel buna l ı m ı n ı n bir bö­ l ü m ü olarak, bunun derinleşmesinde yeni safhaya rastlıyor. Yeni safha nın diğer/eri ya nısıra bir karekter çizgisi de şudu r : Gelişme halindeki ülke­ lerin doğ a l zenginlikl eri g itgide daha büyük ölçüde ul usal kontrol a ltına geçmekte ve kendi mül kiyetleri haline gel mektedir. Bu ül keler aynı za ­ manda dü nya pazar/a rında kendi hammaddelerine koruyucu fiyatlar sağ­ la maya çal ı şmaktadır/ar. Bu durum, çağdaş emperya l izmin yeni-sömür­ geci lik yapısını temelinden sarsmakta, gelişme halindeki ülkelerin petrol, boksit, demir cevheri rezervleri n i ve diğer ham maddeleri ni sömüren ve ABD'nin kontrolü altında bulunan çoku l uslu korporasyonları n egemen­ l i ğ i n i zayıflatmaktadır. Amerikan kapitalizmi n i n daha önceki 1 970-1971 yı lları buna l ı m ı n ı n temelinde yatan çel işkileri çözme denemeleri başa rı sızlığa uğradı. Bu çe­ lişki ler sonraki yı l la rda daha da sertleşti. işte 1 974 yılı ü reti m fazlası bu­ n a l ı m ı n ı n uç vermesi de bundan ileri geldi. Ya kın- Doğ uda 1 973 Ekim Savaşı, bunun a rdından yabancı petrol kumpanyaları n ı n m i l l i l eşti ril mesi ve daha çok petrol tekelleri n i n entrikaları yüzünden petrol fiyatla rı n ı n üstüste artı rı lması Birleşik Amerika'da çevrimsel buna l ı m ı n g idişini kar­ maşıklaştırdı, fakat temeli n i değ iştirmedi. Aşağ ıdaki cedvelde, 1 974 Aralık ayına kadar, ü retim fazlal ı ğ ı buna l ı m ı n ı n ve enflasyonun a rtışı n ı gösteren veriler yer alıyor (perakende fiyatları endeksi hariç, bütün gös­ tergeler mevsimlik fiyat değ işmeleri gözönü n e a l ı na ra k veril iyor) : 420 En yü ksek nokta veya Ara l ı k 1 973 Ara lık 74 Genel ulusal gelir. yıllık gösterge (1 958 borsa fiyatına göre milyar dolar) 845.7 ( 1 973 dördüncü üç aylığı) 803.7 (dördüncü üç (ayl ık) Sanayi ü reti m i (1 967 yılı. - 1 00) 1 27.5 (Kası m 1 973) 1 1 8.2 - 7.3 Başla nmış yen i konut ya pımı yı llık gösterge (bin hesabiyle) 2.540 (Şubat 1 972) 868 - 65.8 Ta rım kesi mi ha riç. üç kişi l i k bir ailede işçi haftalığı : Verg isiz ve kesintisiz 1 967 borsa (fiyatı na göre dolar olarak) 97.50 (Ekim 1 972) işsizlerin sayısı (bin hesabiyle) 4.364 (Ara lık 1 973) Perakende fiyatları endeksi (1 967 yılı. - 1 00) 1 38.5 (Aralık 1 973) Ekonomik göstergeler • 89. 1 6 6.535 1 55.4 Değ işme (yüzde) - 5.0 - 8.6 + 49.7 + 1 2.2 Kaynak : Su rvey of Current Businese. December 1 974. Business Statis­ tics. 1 973. Biennial Edition. ABD Çalışma ve Tica ret Baka nlı kları ve Federal Rezervler Da iresi yönetim kurulu bası n bü ltenleri. 1 974 yılının yarısından çoğ unda. üretimde önemsiz ve düzensiz bir aza­ lış göze çarpıyordu. Oretim fazlası krizinin keskin safhası. en büyük d ü ­ ş ü ş ü n görüldüğü v e işsizliğ i n en çok arttığı dördüncü üç aylıkta başladı. Bu keskin safha içinde bul unduğ u m uz yılda da devam ediyor. « Fi rst Na­ tional City» bankası «Aylık ekonomik gazete»si. 1 974 yılı olayları nın bundan sonraki ekonom ik düşüşü artık beklenen hiç bir tedbi rle g iderile­ miyecek biçimde g üvenle programlaştırdığını yazıyor. Şimdiki ü retim fazlalığı buna l ı m ı n ı n yepyeni karakter çizgi leri va rdır. Birincisi. enflôsyon ya lnız devam etmekle kalmıyor. üreti min azalışı döneminde enflôsyon tempoları daha da hızla nmış bulunuyor. 1 974 yı­ lı nda perakende fiyatları % 1 2.2 yükseldi ve 1 973'teki fiyatları (% 8.8) epeyce geçti. Bu. sürüme g irmiyen mallar biçimi a ltında dolaşımdan çıkarılan sermayeleri n değersizleşmesi sürecini. ekonomide normal çev421 rimsel ca nlanmanın zorunlu koşul u ola n süreci yavaşlatmakta ve boz­ makta d ı r. I kincisi. buna lım, bütün gelişmiş kapita list ülkeleri birden sarmış bulu­ n uyor ve bu ya nıyla da bir kısım ülkelerdeki buna l ı m ı n sıradan ve harıl harıl ötekilere geçtiği Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonraki eski buna lım­ lardan ayrı m lanıyor. Şimdiki bunalım bütün büyük kapitalist devletleri sarmakla kal mıyor, her yerde ve ta m da 1 974 yılı dörd ü ncü üç ayl ı ğ ı nda en büyük keskinliğe varıyor. Sermayenin çok büyük ölçüde uluslara rası­ laşması (enternasyonal izasyon), milya rlarca doların süratle ve geniş öl­ çüde bir ülkeden diğerine a ktarı lması , uluslararası ticaret ilişki leri payı n ı n b i r hayli a rtması, uluslara rası devlet-tekel kapital izmi pa rasal v e ekona­ mik örgütleri sayısı nın hızla yükselmesi, bütün bu olg ular, şiddetlenen buna l ı m la r kompleksinin her yerde beraberce eylem göstermesi koşulla­ rında bir bütün olarak dü nya kapitalist ekonomisi üzerinde a labildiğine olumsuz bir etki ya pmaya başl ıyor. Uçüncüsü, OPEC (Petrol ih raç Eden Ulkeler Birliği) üyesi ülkelerin kesin eylemleri sonucu olara k ve aynı zamanda d iğer azgelişmiş ülkelerin ben­ zer hareketleri dolayısiyle, tica ret koşu lları büsbütün ABD ve ü retim faz­ lası bunalımı yaşamakta olan diğer emperyalist merkezler aleyhine dön­ dü. Bu durum ekonomik çevri min akışını kesin likle değiştiriyor, zira tekel­ ler, her zaman, yeniden canlanma zemini hazırlarken a ldıkları tedbirler cüm lesinden olara k, gelişme halindeki ülkelerin ihraç ettikleri hammad­ delere daha düşük fiyatla r dayatma ted birine de başvuruyorlar. Dördü ncüsü, Ikinci Dünya Savaşı ndan sonra işlenen metotlara, yani ekonomide devlet eliyle düzenleme metotlarına g üven ka lmamış bulunu­ yor. Son iki yılda ekonominin göstereceği gelişmeyi büsbütün yanlış ola­ rak öngören burjuva ekonomistlerinin ta m iflası a paçık ortaya çıktı . Istih­ damı azaltmak suretiyle enfıasyonla basit ve çevrimsel biçimde savaş artık sökmüyor. Burjuvazi, bir za manlar, emekçilere daha yüksek fiyatlar ile daha yüksek düzeyde işsizli k a rası nda « seçim » ya pmayı önerebiliyor­ du. Şimdiyse, daha da büyük ölçülerde olmak üzere, hem birini, hem de ötekisini öneriyor. öte yanda n, daha önceki çevrimsel bunalımları n ayırıcı vasfı ola n olgu­ l a r daha ciddi bir ka rakter a lıyor. 1 970-1971 bunalımı sırası nda önemli bir rol oynamış olan parasal çelişkiler giderilmiş değildir. 1 974 yılı nda faiz hadleri daha da yükseldi, korporasyonlarda pa raya çevrilebilen ge­ li rler yetersizliği de daha çok arttı. Mi lyarlarca a ktifi olan « Franklin Na­ tional Bank» ifıas etti, « Consolidated Edison » dev energi kumpa nyası ve .. lockheed » ve .. Pa n America n World Airways» gibi ü n l ü firmalar da an­ cak hükümet ya rdı mları sayesinde batmaktan kurtulabildiler. Küçük fir­ maların pek çoğ u iflas ettiler, bankaların geri dönmesi ü m itsiz krediler kayıbı ise 1 930 yıllarından beri görülmedik bir ölçüye ulaştı. New York'ta 422 nice gökdelenler yapıcı lığını sürdü rmekte olan firmal a rı n parasal yıkı mı sonucunda yüzmilyonlarca dolar yitiri ldi. 1 974 yılı sonunda hisse senet­ leri borsa fiyatları, en düşük düzeyine kıyasla hemen hemen ortalama % 50 düştü. Dü nya ticaret ve ü retiminde ABD'nin payı boyuna azalıyor, doların değeri düşmeye deva m ediyor. Giderek, ödeme birimi olara k doların yerine başka dövizler kullanma eğilimi g üçlendi, altı nın değeri ve stratejik önemi a rttı. Şunu da bel irtmeliyiz ki, sermaye d ü nyasını saran krizler kompleksi, Ekonomik Ya rdı m laşma Konseyi (EYK) üyesi ülkeler topluluğuna önemli denebilecek bir etki ya pmad ı . Bu ülkelerin Iilkonomisi sosyal ist plônlama ve yardı mlaşma sayesinde düzenli ve kararlı olara k gelişmeye deva m edi­ yordu ve ediyor. Kapitalist sistemin bunalımı, ekonomik g üçler ora n ı n ı n sosyalizm yararına değ işmesini b i r hayli ça buklaştırd ı . Birleşik Amerikayla reka bette Sovyetler Birliğinin elde ettiğ i başarı lar, a rtık ulaşılan büyük ü retim hacmi ve Sovyet halkının yaşama düzeyi gözönüne a l ı nacak olur­ sa, özellikle d ikkati çekmekte ve büyü k ya nkılar uyandı rmaktadır. Ekonomik bunalımlar kapitalizm dü nyası nda halk yığınlarının yaşama düzeyinin genellikle d üşmesine ve yaşa ma koşulları n ı n kötüleşmesine sebep oluyor. Birleşik Amerika tarihinde, 1 930'ların başla rındaki en ağır durgunluk yılları bir ya na, şimdiye dek, ü retimde ça lışan işçilerin reel ücretlerinde böylesine bir düşüş (son iki yılda % 9 oranı nda) görülmüş değ ildir. Tekeller, enflôsyonun hızlanması sürecine « katkı »da bulunara k, 1 973-1 974 kışında suni bir benzin ve yakıt yetersizliği, bir yıl daha sonra da şeker ve doğal gaz sıkıntısı yarattııar. Şimdi Ford yönetimi petrol, kö­ mür ve elektrik kumpa nya ları n ı n kasa larına yeniden milyarlarca dolar « katmak» üzere, memlekette gerekli enerji ü rün lerin i n sağ lanması nda sürekli g üçlük ve sı n ı rlamalar yaratmaya ça lışıyor. Şimdiki buna l ı m, Amerikan işçilerine, sanayi bakı m ı ndan gelişmiş kapi­ talist ülkelerindeki işçilere indirdiğ i darbeni n daha ağırı n ı indirdi. Bu, ABD'de büyük sendika birlikleri önderlerin i n tesli miyetçi politikaları n ı n ve işçilerin yığı nsal politik örgütten yoksunlukları n ı n bir sonucudur. Bundan ötürü, Amerikan emekçil eri enflôsyon koşullarında ücret artırımı uğrunda ve toplu işçi çıka rma lara karşı savaş için daha az olanaklara sahip bu­ l u n uyor ve işleri ni kaybetme halinde daha az ödenti alıyorlar. Ameri­ kan işçileri, hükümetin, yoksul l u k ve işsizlik yardı m larını kısıtla masına engel olamadıla r. Para, yiyecek vb. yard ı mları n ı öngören hükü met prog­ ra mı da buda nara k kuşa döndürüldü. Bu a maçlarla yapı lan harcama­ ların tutarı değ il, gereksemelerin ve fiyatla rı n a rtması yüzünden yard ı m ı n gerçek değeri azaldı. Böylelikle bunalım onmilyonlarca insana büyük acılar g etirdi. Açlı k yalnız g üneydeki geleneksel yetersi� beslenme bölgeleri için değ i l, kuze­ yin büyük kentleri için de olağ a n bir hal a ldı. Yüzbin lerce aile, çoğu kez 423 % 50 ve daha do fazla a rtırılan elektrik ücretlerin i ödeyemediklerinden karanlı kta kaldı lar. çoğu a ileler akaryakıt bula maz oldular; bazı yok­ sullar do soğuktan dondular ve soğ ukta n hasta lanarak kırı l ı p g ittiler. Şimdiki bunalım memleketin siyah derili aha lisi üzerinde bir balyoz etkisi yaptı. Daha buna l ı m ı n patla k vermesinden önce, Nikson yönetimi­ nin ı rkçı politikası, işverenleri ve bankerleri zencilere ekonomik ayrım uy­ gula ması nda daha ileri g itmeye teşvik ediyordu. Siya h ve beyaz ailelerin gelirleri arasındaki orantı 1 970'te % 6 1 ,3'den 1 973'te % S7,7'ye düştü. (t) Ne var ki, zenci a ilelerinin zaman za man ödemek zorunda kaldıkları daha yüksek fiyatlar gözönüne a l ı nacak ol ursa, zenci a hali a rasında adam başına düşen reel gelirin 1 973'te beyazların gelirlerinin a ncak % 4S' ini teşkil ettiği görül mektedir. Başkan Ford, örneğ i n Boston'da gü nler boyunca zenci öğrencilere sal ­ dıra n kırım ve yağ ma kuduzu beyazların azıtmalarını dizginlemeye ya naş­ mamakla, Nikson'un ırkçı politikasını sürdürmek niyetinde olduğunu gös­ term iş bulu nuyor. Başkan Ford bu i nsan kırı m ı sa ldırı l a rını suçla maya bile za hmet etmedi. 1 972 yı l ı nda işe a l ı nmoda eşit olanakları öngören ve siya h işçilere ayırı m l ı işlem yapılmasına son veri l mesi çağrısını içeren kanunun kabul ünden sonra Yüksek Mahkeme'nin aldığı kararlar esas iti­ bariyle yerine geti rilmedi. Bazı büyük send ika birliklerinde, yöneticiler, ırkçı politikanın gerçekleşti rilmesi için işverenlerle aktif bir işbirliği yapı­ yorlardı. Bu koşullarda kapita l istler siya h işçilere yönel ik «ayır buyur» politika­ s ı n ı elbette hiç bir engelle karşılaşmadan yürütebilirferdi. Bu politika «zenciyi işe en sonra a l , işten en önce çıkar» tutumunu a n a prensip edin­ mişti. Anyı za manda geçmişte de ayırı m l ı işlem görmüş olan zenci işçi­ lere karşı « kıdem ayrıca lığı sistemi » uygulanmaktad ı r. Oyle ki, bir işlet­ mede eğer işçilerin dörtte biri veya yarısı işten çıkarılacaksa, bunları n daima üç çeyreği yada daha fazlası zencilerden oluyordu. Böylece bir hayli ka laba l ı k zenci topl ulukları güveni l i r bir gelir kaynağ ından yoksun bırakı lıyordu. 1 974 yılında işsizl ik beyaz işçiler a rasında % 2, zenci ve diğer renkli deril i işçiler a rasında % 4,2 ora n ı nda a rttı ; toplam o la ra k da beyaz i şçiler arasındaki işsizliğin iki mislisini, yani % 1 2,8'i buldu. Sacede zen­ ciler arası ndaki işsizlik % 1 3,3'e çıktı. 1 973 Ara lı k ayı nda n 1 974 Aralık ayına kadar, 1 6-1 9 yaşları ndaki, « siyah ve diğer renkli deri l i gençl i k » a rası nda işsizlik % 28,7'den % 37,8'e çıktı. (2) (1) U. S. Dept. of Commerce, «Current Population Reports», p . 60, No. 93, Ta ble 1 , p. 4, p. 23, No. 46, Ta ble 7, p. 1 7. (2) U. S. Dept. of Labor, Release, «The Employment Situation », December 1 974, Table A- 1 . 424 Geçen yıl şiddetlenen enflôsyon şunla rı açı kça gösterdi : Tekel lerin ege­ menliğ i o kadar g üçlenmiştir ki, daha önceleri suni fiyat yükselişlerine ka rşı etk i l i ola bilen sınırlamalar a rtık işlemez ol muştur. Çiftçilerin ürün­ lerini sattıkları fiyatlarla tüketicilerin a l ı m fiyatları arasındaki ayırım hiç bir za man bu kadar ça buk büyü memiştir. Tüketim mal ları ü reten tekeller, bir yandan ü reti m i kısıtlıyara k ve işçileri yığ ınla sokağa atarak, fiyatları hiç bir za man böyle kaba ve küstahça artırmış değildi rler. Federal daireler, belediye hizmetleri üreticileri nin artı rı l masına izin verirken hiç bir zaman böylesine « cömert» davranmamışlard ı r. Bir yıl içi nde sanayi hammadde fiyatları % 17 düşmüş rı) , yapım sanayi i nde ve perakende tica rette kaza nçlar ise görül med i k ölçü leri bulm uştur. Böylece eşine rastla nmadık bir durum ortaya çıkmakta, yani üretim aza l ı rken, tekellerin kaza nçları a l a bildiğine artmaktad ı r. Bu a rtış (gel ir vergisi ödemesi ne kadar) 1 973 dördüncü üç aylığı nda % 28'i, yada 1 22,7 m ilyar dolar, 1 974'ü n üçüncü üç aylığı ndaysa 1 57 milyar dolara varmış­ tı r. (lo) Geçen yıl ı n sonu nda bunalımın alabildiğine keskinleşmesi, ne de olsa, tekellerin kazançla rı nın bir yere kada r azal masına sebep oldu. Tek tek korporasyonlarla i ş çevreleri a rasında kaza nç dağı l ı m ı nda görülen ola­ ğanüstü düzensizlik, artı-değ erin g itg ide daha büyük böl ü m ü n ü n kre­ d i ler üzeri nden faiz biçimi a ltında bankalar tarafı ndan benimsenmesi, bu yıl kaçı n ı lmaz bir iflôslar dalgası n ı n kabarmasına, n ice fa brika ve mağaza n ı n birbiri a rd ı nca kapatı l ması, bir bölüm işletmelerin ister iste­ mez öteki ler tarafı ndan yutulması furyası n ı n a l ı p yürümesine yol açtı . Patronlar. kôr oranları n ı n aza l masını önleme çabaları içinde. emek ye­ ğinliğini (ça lışma hızı ve şiddeti) insafsızca a rtıyor. bunu ya parken de: işlerini yitirmekten korkan ve sendikalardan da yeterince destek görmiyen i şçilerin kayda değer bir direnişiyle karşılaşmıyorlardı. Bu durum topluca işten çıka rma ların ve işsizli ğ i n a rtması son ucunu doğ urd u. Ya lnız 1 975 yılı Oca k ayı nın i l k haftasında, rekor sayıda işçi 970 bin) ilk olara k işlerini yitirdiler ve işsizl ik ya rdımı servislerine başvurdular. Bu gid işle, bütün ça lışa nların yarısı ndan çoğu bu yıl içinde işsiz ka labi l i rlerdi. Belediye daireleri de birçok hizmetl i ve memura yol vermeye başlıyorlar. Bu olgıı geniş ölçüler a l ı rsa, çok ciddi sonuçlar doğ urabilir. Zira geçmişte bürok­ ratik cihazı n boyuna büyü mesi, emekçi lerin vergi yükünü ağ ırlaştı rırken, bir yandan da ekonomi k bu nalımlar sırasında genel satına l ma gücünün düşmesini yum uşata n kendine özgü bir çeşit «tampon » yaratıyordu. Bunalımlar kom pleksiyle savaşta devlet-tekel kapita lizminin g üttüğü pol itika büyük i k i rcimlere açık bir kara kter taşıyor ve tek tek soru nlarda yönetici sınıf a rasında alabildiğine sert an laşmazl ı k ve çatı şma lar do- (3) « B usiness Week», January 20, 1 975, p. 2. (4) «Survey of Current Business», December 1 974, Table 6, p. 1 3. 425 ' ğ u ruyor. Daha 1 974 yılı Ekim'inde, Başkan ford, sosyal yard ı m progra m ­ ları nın kısıtlanması, kred ilerin kısıtla nması v b . suretiyle « enflansyonla sa­ vaşı birincil ödev sayıyordu. ford, « d üşüş»ü yumuşatma veya d u rd urma yolu nda tedbirler almak şöyle d u rsun, önce «düşüş » ün varlığını bile ka­ bule yanaşmıyordu. Ama buna l ı m ı n keskin safhasın ı n başlarnasiyle. «dü­ şüşle savaş» soru nu tezeiden ön plana a l ı nıverdi. Ne var ki, gerçekte savaş enflôsyona ve düşüşe karşı değil, tekelci sermayeni n çıkarlarını koruma düşü ncesiyle, işçi sınıfına ve ezi len halk zü mrelerine karşı yöne­ tildi. Bu savaşın taktiğ i bunalımın çeşitli beli rtilerin i n baskısı a ltında bo­ yuna değ işiyord u . Durumun tekelci sermaye yöneticileri tarafı ndan e n i n e boyuna görü­ şül mesinden sonra , hükü met politikası n ı n merkezine, enflôsyon ve ü retim fazlası değil, ABD emperyalizminin u luslara rası ekonomik mevzilerindeki bunalım, emperyalistler ta rafından tersyüz yorumlanara k «enerji buna­ l ı m ı » adı verilen yeni-sömürgecil i k bunalımı a l ı ndı. Başkan ford. « Mem­ leketin duru m u » hakkı nda bu defaki yıllık mesajı n ı n esas bölümünü « enerji progra mı » na hasretti. « New York Times» gazetesi, b u progra m ı n temel yargı ları n ı n v e kabul edil mesi yönü nde Başkan Ford'un gösterdiği ısrarlı çobanın, ekonomik düşüncelerinden çok, dış politik düşüncelerden doğduğunu beli rtti. Ayn ı gazete, Dışişleri Baka n ı n ı n gerek bu progra m ı n genel karakteri, gerekse bazı somut ya nları üzerinde kesin b i r etki yara­ tığını yazd ı. Ford hükü meti, parasal oligarşinin en gerici ve saldırga n çevreleri nin i radesin i yeri ne geti rerek, petrol ihraç eden ülkelerle, öncel ikle Arap ül­ keleriyle cepheleşme politikası n ı kendi ekonomi progra m ı n ı n ana çizg isi haline getirdi. Birleşik Amerika, petrolün millileştiri lmesi ne, petrol veren ülkeleri n bunun işlenmesi ve dağ ı l ı m ı üzerinde kontrol sağ lama ça bala­ rına, birçok tüketici ü lkeni n kendi petrol politikası nı bağ ı msız olarak be­ lirleme denemelerine karşı geliyor. Ve bütün bunları ABD emperya l izmi, kendi petrol tekel leri n i n muazzam kaza nçlarına ve son çözü mde de çok­ uluslu konsernlerin tü m denizaşırı imparatorluğ unun çıkarlarına ket vu­ ra bilecek ciddi bir tehlike sayıyor (bu çoku luslu konserler Amerikan ser­ mayesinin elinde bulunuyor ve yıllı k alışverişieri tutarı 300 mi lyar dolara ulaşıyor). Petrol ihraç eden ü lkelerle cepheleşme politikası g ütmekle, ABD em­ perya l izmi, kend isi için tehl i keli bir düşman sayd ığı ul usal kurtuluş hare­ keti n i vurmak istemektedir. Arapları başlıca düşman ola ra k karşısına alan Amerikan emperyalizmi, ısra il'in yürüttüğü işgal ve yayılma ha rpleri için destek kaza nma peşindedi r. Birleşik Amerikada tekelci sermayenin siyo­ n izm ya nlısı etkili çevreleri böyle bir d ı ş politika doğ rultusu n u n en tutkulu savun ucuları rolünü oynuyorlar. Bunların yardakçı ları, en önemli yerleri yalnız Rokfeller a i lesi nin çıkarları nı temsil edenlere bıra ka ra k, Ford hü­ kü metinin kilit nokta larında görev al ıyorlar. 426 Bu politikanın askersel yanı, Ford ve Kissi ncer'in petrol üreten ülkelere siıahlı müdaha lede bulunma olasılığı korkutmaca larında, Hint Okya nu­ sunda ve i ra n Körfezinde eskisinden daha büyük bir ısrarla askersel üsler edinme pıanla rı nda kend ini gösteriyor. Politik alanda, bu strateji, petrol ihraç eden ül kelere karşı bir emperya list devletler tekcephesi meydana getirme ve yeni -sömü rgeci akınıarını hızla ndı ra n ABD'nin içine düştüğ ü · izole duruma son verme yol u ndaki ısrarlı , fakat boşuna ça ba larda ifa­ desin i b u luyor. Ekonomi politi kası harbe doğ ru yön almaktadı r. 1 976 yılı askeri büt­ çeni n bu yılki askeri harcamaları 16 m i lyar dolar aşacağı sa nılıyor. ABD tari h i barış za manında böyle bir askeri bütçe ta nımıyor. Şimdi NATO ve bazı Yakın-Doğ u ülkeleri ne siıah satma pıanları n ı desteklemek üzere korkunç bir kampa nya açı l mış bulunuyor. «Bağımsızl ı k tasa rısı » adı verilen hükü met pıanı, ABD' nin başlıca ça­ balarının, iç enerji kaynakları gelişmesin i teşvik suretiyle, petrol ithal i n i yavaş yavaş azaltmayı öngörüyor. Bu a maçla, yönetici sınıf, g üya ABD'­ nin bağ ı msızl ı ğ ı nı tehdit eden teh likenin giderilmesi için, halkı feda­ kôrlıklara katlanmaya çağırıyor. Petrol tekellerine ve diğer tekellere ge­ l ince, bu tasarı onlar için, iç enerji kaynaklarını geliştirme etmeni olmak üzere, mi lya rlarca dolar karşılıksız yard ı m ı öngörüyor. azcesi , Başkan Ford, ithal edilen ve memleket içinde işlenen petrole büyük verg iler koy­ mayı, petrol ve ma den kömürü tekel lerine yeğ i n bir işletmecil i k için dev­ let topra klarını peşkeş çekerek, petrol ü rün le.ri ve doğal gaz fiyatlarındaki bütün sınırla maları kaldı rmayı düşünüyor. Eğer pıana petrol ithali dolay­ sız sınırlama ları katıımıyacak olursa bunu Ford kabul edil mez bul uyor, bu pıanda mem leket gereksemesini iç kaynaklardan sağla maya geçişi teşvik edebilecek her ha ngi bir şey bula mıyacaktır. Buna karşılık, tekelle­ rin kaza nçları adına halka fedakarlıklar dayatma bakımından böyle bir plônın etkinliği el bette söz götürmez olacaktır. Kongre'deki uzmanlar, öngörülen tedbi rlerin hayata geçi rilmesi nin yılda 50 m i lyar dola r tuta ­ rında bir pahalı laşmaya sebep olacağını hesaplıyorlar. ABD Komünist Partisi Genel Sekreteri Güs Hol, bu pıanın da, tüm «enerji bunalımı»nın da «tekellerin elde edebi leceğ i en büyük kaza nç» (5) olduğunu söyle­ mekle isabetli bir ta nı mlama ya pmış ol uyor. Kongre'deki çoğ u demokrat­ lar, Başkan Ford'un progra m ı n ı n bazı ayrı ntı larına karşı çıkmakla be­ raber, esas hedefleri ni kabul ediyor, üstelik petrol i h raç eden Arap ü lke­ l erine Başka n'dan daha büyük bir öfkeyle diş biliyorlar. AFL-CiO'nun önderi, kaşarlı şovinist George Meany de aynı tutu mu benimsiyor. Başkan Ford, kişisel gel i r vergisinin 16 m i lyar dola r azaltılmasını öneri­ yor (bu ayrıcalığın da, önemli bir bölü müyle, zeng in vergi yükümlü­ leri n i n işine yarıyaca ğ ı söz götürmez). Başka nın bu jesti, buna l ı m koşul- (5) « Da iy World», January 23, 1 975. 427 l a rı nda h a l k ı n g e l i rleri n i n büyük ölçüde azalması karşısında a l d ı ğ ı biricik ka rşı-tedb i rd i r. Fakat Başkan Ford'un önerdiği petrol ürünleri fiyatları a rtı r ı m ı , h a l k için, gelir verg isi indiri m i nden kaza naca ğ ı ndan çok daha büyük bir yekGn tutacaktır. Ote yandan Başka n, işsizlere iş veril mesi için, yoksu l l a ra, ihtiya rlara, bütün işsizl i k ve enflôsyon kurba n l a rı na yard ı mda bulunulması için, hükümet programlarının genişleti l mesine şiddetle itiraz ediyor. Bundan başka, a rt ı k elde b u l u n a n progra m la r ı da kısıtlıyor ve bunların kanun yoluyle d a ha çok s ı n ı rl a n m a s ı n ı Kong reni n onayl a m a s ı n ı sağla maya ça l ı şıyor. N e var ki, B a ş k a n Ford, b ü y ü k tekel lerin verg ileri n i n bir yere kadar i nd i ri l mesini önermeyi de un utm uyor. Vergi indirimleri, büyük v u rg u nları besleyen karş ı l ı ksız yard ı m l a r ve askersel harcama a rtış­ l a rı, hükü metin hesa plarına göre, devlet bütçesinde a k ı l l a ra d u rg u n l u k verecek kada r büyük bir açık meydana getirecek, gelecek yılda bütçe açığa 50 m i lya r doları bulacaktır. K ı sacası, hükü metin p rogra m ı , enflôsyonun hızla nmasına ve durgun­ l u ğ u n daha da yoğ u nlaşmasına yard ı m edecektir. Bu progra m ı n, bundan böyle daha büyük kôr oranı ve daha büyük sermaye yatı rı mları temeli üzerinde ekono m i n i n c a n l a n masına yol açı p açmıyacağı nı, yığı nların tüketim d üzeyin i n g ünden g ü n e d üş m esi koş u l la rı nda söylemek zordu r. (ii) Memlekette buna l ı m ı n kötücül sonuçlarına karşı yığ ı nsal bir savaş ge­ lişiyor. «Enflôsyona ve işsizliğe k a rş ı ulusal koalisyon » 1 974 Kasımı nda 40 kada r kentte gösteriler düzenled i. B u gösterilere katı l a n l a r, fiyat­ l a rı n 1 970'deki d üzeye kadar i ndiril mesini ve işsizlere iş veri l mesini iste­ d i ler. Bu örgüt, aynı zamanda bazı istekleri saptayan bir d i l ekçeye i mza topla m a k üzere yığı nsal b i r ka mpa nya açtı ve bu kampanya ile d a h a geniş bir destek kaza n d ı . Şimdi a y n ı örgüt N i sa n a y ı n d a Va şi ngton'da gösterl i ler tertiplemeye hazırla nıyor. B i rleşik Amerika başkentine, omuz­ l a rı n a buna l ı m ı n yükled i ğ i yükün hafifletilmesini isteyen yığ ı n la emekçi u laşıyor. Tica ret işçileri sendikaları, otomobil ve uçak sanayii işçileri n i n cıı) B u rjuvazi, Ford ' u n h ü kmet pro g ra m ı n ı n s ı nıfsal karakterini övmekle beraber, onun içsel çelişkenliğini de görüyor. Bu sınıfın her katma n ı , h ükümet prog ramında kendi za ra rına b i r şey bul uyor. M a l iye g özlem­ cisi John Gerriti bununla ilgili ola ra k ş u n l a rı yazıyo r : « Ha l k ı n bütün kat­ l a r ı n ı n , belki yal n ı z petrol ve gaz sanayii hariç olmak üzere, bütün ekonomik kol ları n ı n, geti rilen vergi ve tarife değişikliği plônlarına kesinlikle itiraz etti klerini başkan Ford bil m iyor mu aca ba ? Petrole ve gaza kon u l a n büyük vergi ve g ü m rü kler daha yüksek fiyatla r doğ u ra ­ caktır. B u da a ğ ı r b i r y ü k olara k a i l e bütçeleri üzerine çökecek, sa­ nayi m a m u l leri üreti mi harca malarını a rtı racak ve enflôsyon ateşini daha d a körükliyecektir . . . C u m h u rbaşkanı i l e Kon g re a rası nda uz­ laşmaz zıtlık, yeni yeni sorunları kapsıyarak, özel l i kl e yiyecek-giyecek, ve diğer sosyal yard ı m la r progra mlarını kısıtlayaca k ted birler a l ı p G ü ney Viyetnama ya rd ı mda b u l u n m a n iyetleriyle i l g i l i ola ra k d a h a d a büyüdükçe, bizi m Başkan ôdeta hep aynı yönde politik u n utul maya g ö m ü l m e yönünde bilet al m a k için çırpı n ı r görü nmektedi r. » (Money Manager, Jonuory 27, 1 975, pp. 1, 57) . 428 sendika birl iğ i ve bazı zenci örgütlerince ve aynı za manda Viyetnama müdeıhalenin kesilmesi için, askersel kredilerin halk gereksemelerini g i ­ dermeye h a rcanması için savaşa n barışseverler tarafı ndan ö rg ütlenen çeştili g österiler özellikle çoşk u n ve etkili oldu. işsizlik yardı m ı listelerine yazı lmak ve ya rdı m a l a bil mek için saotlerce kuyruklarda beklemek zoru nda kala nlar a ra s ı nda da etkili bir ajitasyon eylemi yürütü ldü. Send ikaların s ı ra üyeleri ve i lerici sendika önderleri, taşrada, yığ ı n l a r a rasında eyleme geçtiler. Işçi ha reketinin, Amerika n zencHerin i kurtarma h areketi n i n bazı birlikleri ve Kongreden 20-30 kadar üye, " Işe a l ı nmada eşit olanaklar ve tam isti hdam ka n u n u - 1 976» adıyla bilinen Hokins kan u n tasarı s ı n ı n ka b u l ü için ortak savaş yürütmeye baş­ ladı l a r. Komü nist Partisi şu esas ödevleri ortaya koyuyo r : - Çiftçilerin ü rettikleri n i n dışında, bütün malların fiyatla rı nda % 2 0 i n ­ dirim sağlanması ; - Bütün Amerikalılar için yeterince beslenme ola nağ ı yaratı l ma sı ; - Bütün işsizlere sendika tarife/eri gereğince iş verilmesi ; top l u konutl a rda herkese ev, sağ l ı k yard ı m ı , öğren im, besin ve halen m ilyonlarca kişinin yoksun olduğ u diğer her şeyin sağ l a n ması : - Siyah derili Amerika l ı l a r ve d iğer ezilen halk z ü m releri için işe alın­ ma da bir a n önce eşitlik koş u l ları, eşit ücret sağ lanması ; - Yı l l ı k geliri 25 bin doları geçmeyen a i lelerin bütün vergi lerden bağı ­ şık tutu lması ; - Zengi nlere ve tekellere hertü rlü devlet yard ı m ı n ı n kesil mesi ; vergi kaçakçı l ı ğ ı na elveren bütün açık kapıların kapatı l ma s ı ; - Askeri bütçesinin büyük ölçüde azaltı l ma s ı ; - Enerji ü retimi sa nayi i n in m i l l ileştirilmesi ve demokratik kontrol a ltına a l ı nması ; - Sovyetler B i rliği ne, bütün diğer sosyal i st ül kelere ve gelişme h a l i n ­ d e k i ü lkelere karşı, tica ret ve kredi a l a n ı nda hertürlü ayırıma son veril­ mesi . . . Pa rtim iz b u ekonomik istemlerin ya nısıra, Yakın-Dağ uda, Viyetnamda barış çağ rıları, silôhsızlanma için savaş çağ rı l a riyle a nti-emperyal ist slo­ g a n l a r da ileri sürmüş bulu nuyor. ABD'n i n ekonomik d u ru m u haklı endişeler uya ndı rıyor. Burjuva ekono­ mistlerin i n ve bu arada hükümetin ka n ı s ı n ı yansıta n l a rı n demeçlerinde kara m sarlık havası g itgide daha kuvvetle hisediliyor. " Fortune» derg isi, 1 975 yılı ilk ya rısında sanayi ü retimi endeksin i n ,,5-6 puvan daha » dü­ şeceğ i ni, yılın ortas ındaysa " e n alt s ı n ı rı n a » i n eceğ ini ha ber veriyor. (1) (1) « Fortune», J a n uary 1 975, p. 9. 429 işsizl i ğ i n en az % 8-1 0'u bulacağı ta h m i n ediliyor. « Busi ness Week ., derg isine göre, bu « son yirmi beş yı lda görülen en derin ve sürekl i geri­ leme » d i r ; bunun içinde b u l u nd uğ u m uz keskin safhası « ü m itsizlik uya ndır­ maktadır, zira herşey süratle başaşağı g itmekted ir». Dergi şöyle dava m ediyor : « Gerçekte bu d üşüşün 1 975'in iki nci yarısından önce d u rocağ ı ü midi yoktur ve g iderek, daha sonra her olası canlanma da işsizl ik d ü ­ zeyi nde düşüşün başlamasına yetmiyecek kad a r zayıf v e eks i k » a lacak­ t ı r. (8) Beklenen odur ki, önümüzdeki y ı l larda derlen i p toparl a n ma gayet ya­ vaş ve bölü m bölüm olacakt ı r. ABD Kong resi Ekonomi Karma Komis­ yonu ' n u n yargı iarına göre, işsizliğ i n yüksek düzeyi « herha lde bu onyıl ı n sonuna kadar memlekette ağır basa n etken olacaktır. (9) 1 975 yı l ı başında üretim gerilemes i n i n i l k darbeleri, donatı m ve a ra ç ya p ı m ı sanayiinde, a y n ı zamanda çel ik-döküm v e ki mya sanyi inde h isse­ d i ldi. Bu kollarda üreti m i n önem l i derecede azalması, tüketim m a l la rı ü retimi nde (büyük rezervierin azalması sonucu olarak bu malların ü reti­ mini kararlı bir ölçüde ca n l a n d ı rma temeli meydana geldiğ i zaman) sağ­ lanacak olası bir artışın etkisini sifira indirecektir. Bi rleşik Ameri kanın en gerici çevreleri « soğ uk harp » zamanı ndaki a nti­ sovyetik politikayı d i riitmeye ça l ışarak, Çekoslovakya ile tica reti bal ­ talamak için özel engeller ya rattı l a r v e sosya l i st ül kelerle tica reti güçleş­ tirmek üzere diğer bazı yasa ma ve yöneti m tedbirleri a l d ı l a r. Petrole a m ­ bargo konulduğu taktirde harp açabileceği tehd idinde b u l u n a n Amerika n em perya l izmi, 1 4 yıldır Kü ba'ya, Demokratik Viyetnamla ve Kore Demok­ ratik Halk Cumhuriyeti'yle tica rete koyduğu a m ba rgoyu sürdü rmektedi r. Bu politika yüzündendir ki, ABD, en perspektifli olan ve süratle büyüyen sosya list ü l keler paza rları nda Batı Avrupa ve Ja pon sa nayici leriyle reka­ bet mücadeles i n i kaybetmekted ir. ABD resmi çevreleri n i n , petrol i h raç eden ve geniş ekonomik gelişme progra mlariyle ça l ı ş a n ü l kelere karşı düşmanca tutu mu, memleketi onmi lyonlarca dolarl ı k olası a l ı şverişin önemli bir bölüm ünden yoksun etmektedir. Sanayide üretim artışı görülen biricik kol (si l a h üretim i kol u), ta hmin­ lere göre, en yakın gelecekte sivil ekonomi kol ları nda işsiz kalacak olan işçilerin a ncak onda birini yuta bilecek d u ru mdadır. ABD emperya l izminin politikası doları daha da zayıflatma kta ve onun d iğer güçlü d ünya dövizlerine oranla gerçek deva l üasyonu n u artırmak­ tad ı r. Eğer gerçekten yeni bir harpler dönemi başl ıyacak ve hele bu ha rplere şu veya bu biçimde ABD s i l a h l ı g üçleri de katı lacak ol ursa, ekonomik (8) « Business Week » , February 3, 1 975, p. 66. (9) « The Wal l Street Journa l », January 29, 1 975. 430 gelişmeyi, artık barış döneminde çevri m i n g idişini koş u l l ı yanlard a n daha güçlü olan etkenler bel irl iyecektir. Böyle bir olanakta n başka, ekonomik buna l ı m ı n bu keskin safhasından sonra sürekli ve derin b i r gerilemenin başlaması olanağı da gözönü nde b u l u ndurul m a l ı d ı r. Esasen, parasal durum ve ilişkilerdeki geri l i m ve dolar krizin i n yeniden şiddetlenmesi, 1 975'in her hangi bir dönem i nde üretimde eşitlenme sağ lansa bile, arka­ sından yine yeni bir düşüşün başl ıyacağ ı n ı ve ekonomik çevrim halka­ s ı nda çizg i n i n a l t s ı n ı rı bulacağ ı n ı kestirmeye olanak vermektedir. Ekonomi ile politika a ra sı ndaki etki leşme, gelecek olayların g idişini belirl iyecek, b u n u n la beraber, emekçilerin yüksel mesi kaçı n ı l maz yığınsa l m ücadelesin i n örgüt yönü v e doğru yönel i m i ön pla nda b i r rol oynıya­ caktır. Doğ a l d ı r ki, çevrimsel kriz ve onun yeri ni a lacak olan geri leme ergeç son bulaca ktı r. Ekonomide yeni bir canlanma dönemi, belki de bir bum (sansasyon, g ü rü ltü) dönemi başlıyacaktı r. Fakat ekonomık geliş­ menin uzun vadeli tempoları n ı n aza l ması, son çevrimde kendini a paçı k gösteren bu azalış, daha önemli ölçüler alaca k ; istihdam azalışı yönü n ­ deki sürekli eğ i l i m de güçlenecektir. Dü nya ticaretinde Amerikan em per­ valizminin daha çok geri lemesi zoru n l u ğ u hasıl olacak, çok u l u s l u kon5ernlerin yatı rı m durumları zayıflamaya devam edecektir. Ford ve Kissi n­ cer « soğuk harp» dönemi nden kalma bir efsane olan «Amerikan dünya önderl i ğ i »yle öğü nüyorlar. Fa kat bu « ö nderl i k » g itg ide daha çok zayıf­ Iayaca k, öteki kapita l ist ü l keler kendi dış politika ve ticaretierinde dola­ rın ve Amerikan finans sermayesinin d ü nyadaki rol ü n ü n aza l masına yö­ nelik çok daha a ktif bağı msızl ı k çizg isinden yürüyeceklerdir. Birleşik Amerikada egemen olan sömürü ve ı rkçı l ı k sistemi, kapitaliz­ min genel b u n a l ı m ı n ı n ekonom i k çelişk i leri n i çözebilecek durumda değ i l ­ dir. Birleşik Amerikaya, sağ l a m bir h a l k ekonomisi yarata bil mesi i ç i n , sos­ yalizm her za mankinden daha çok gereklidir. Şi mdiyse, emekçiler, a ncak Komünist Partisinin prog ra m ı , aynı za manda öteki ilerici işçi ve halk ör­ g ütü ve ha reketleri n i n istekleri temeli üzerinde bir yığ ı n savaş ı yürüterek, ekonomik b u n a l ı m l a r ı n yıkıcı sonuçlarına karşı kendi leri ni savu nabi l i r ve em perya listlere hakları nı kabul ettirmede ciddi başarı l a ra u laşabi l i rler. 431 Leninizm ve devrimci utkunun güçlenmesi sorunu Konstantin Zarodov Tarih bilimleri doktoru (SSCB) iktidar soru nu, devri min ana soru nu olarak, daha doğrudan doğruya politik ça rpışmalar içinde çözümlen meden önce, Ma rksist-Leninistlerin teorik düşü ncesi ni daima üzeri ne çekmiştir. O n l a r bu soru n u ele a l ı rken, sosya list devrime ilişkin Len i n i n fikirlerine, bili msel alara k temel lendirilen ve zama n ı n yoklamasından geçmiş ola n fikirlere daya n ıyarla r. Ve özel­ l i kle, Leninci teori nin, devri min genel olgu nlaşma koş u l l a rı n a , devrim d u ­ r u m u n u n ortaya ç ı k m a s ı ve b u n u n devlet egemenliğ i n i e l e geçirme a d ı n a proieta rya tarafı ndan k u l l a n ı l masına i lişkin bölümleri üzerinde b ü y ü k bir dikkatle du ruyarlar. ate yandan, ka n ı m ızca, bili msel yapıt ve yayı nlarda, emekçilerin utkus u n u n pekişmesiyle, devri m i n «ertesi g ü n ü »nün ödevle­ riyle ilişkili problemleri n işlenmesine Lenin'i n yaptığı katkı n ı n ala nca zeng inliği her zaman gereken ölçüde dikkate a l ı n m ıyor. Oysa emekçilerin utkusu n u n pekişmesi ve « ertesi günü »nün ödevleri, sosya l i st devrim teori­ sinin en önemli ve n i speten m ü sta kil bi leşik bir bölümüdü r. Bu dönemde komü n ist partisi yen i bir nitel ikte, diğer devrimci, demokratik g üçlerle s ı kı bir işbirliği halinde bütün topl u m u n işleri n i yöneten iktidar partisi olarak bel i rir. Bu dönem ve komünist partisi n i n bu yeni niteli kte bel i rişi, yığınların gözünde, en etkili yaklama, partinin sosyalist ikti d a r mekanizmi ve işlevinin özlüğüne i l işkin teorik h ü k ü m lerinin, iktidara gel meden ön­ ceki b i l d i rilerinin ve y ı ğ ı nl a ra verdiği vaitlerin praktikte yoklanmasıdır. Doğ a l d ı r ki, bu kon uya il işkin problemlerin b i r dergi yazısı çerçevesinde topyekun ta h l i l i alanaksızd ı r. Bundan ötürü, sadece za m a n ı m ı z için önemli bazı sorunlara, praleta rya n ı n iktidarı ele geçi rmesi nden sonraki i l k g ü n­ lerde, aylarda (belki de y ı l l a rda) utku n u n pekiştiri l mesine ilişkin sorun­ lara değ i n mek isteyoruz. Biz bunları Bolşevik Partisinin, bütü n i lerici i n sa n ­ l ı ğ ı n bugünlerde 1 05. doğ u m yıldö n ü m ü n ü a n d ı ğ ı V . i. Len i n ' i n partisinin somut deneyim kesintisinden geçirerek ele a l maya ça l ı şacağız. Böyle bir yanaşı m da herhalde tamamıyle doğrudu r, zira Bolşevik Partisi tarihte ilk defa olarak, burjuva-demokratik devri m i n sosyal i st devrime yüksel mesi sorunları n ı, birçok memlekette bugün bile gü ndemde yer a l a n bu önemli sorunları başariyle çözebiidi. Bolşevikler ilk olarak ya lnız iktidarın prole­ tarya n ı n eline geçmesini gerçekleştirmekle kal mayıp, bu i ktidarın tutun­ m a sı n ı , pekişmesini de sağlıya bildiler (bu bakımdan Rusya'da Oktobr Devrimi'ne Paris Komü n ü öncelik eder). Bu evrensel-tari hi ödevlerin ye­ rine getirilmesinde, açı kça çözül memeleri halinde devri m i n ya rı nki pers­ pektifleri n i n en azından bel irsizleştiği b i rçok sorun ortaya çıkıyordu. Biz b u n l a rı n sadece üçü üzerine di kkatinizi çekmek istiyoruz. 432 B i rincisi : Utk u n u n ve devlet iktidarı n ı n tutu n u p pekişmesi için proletar­ yaya halk çoğ un l u ğ u n u n (1) desteği gerekliyse, böyle bir çoğ un l u k nasıl meydana getirilebil i r ve ne za m a n yaratı l m ı ş sayılabilir? Ikincisi : Proletarya devrim i , d iğer memleketlerdeki sosyalist devri m lerce desteklenmiyecek olursa, tutunabilir ve kaza n ı m larını geliştirebil i r m i ? Ocüncüsü : B i r yan da n sosya list dönüşü mden sonra da sömü rücülerin proletaryaya kıyasla birçok büyük ve uzun süre kaçı nı l mazlıkla koruduk­ I a rı (2), öte yandan devrimden sonra her memlekette uzun süre varl ı ğ ı deva m eden (g iderek ağır basan) küçük m a l ü reti m i n i n, Leni n ' i n bel i rttiği g i bi, sürekli ve kendiliğ inden gelme olarak kapital izmi d i rilttiğ i gözönü n ­ de tutul u rsa, e s k i kapitalist düzenin restorasyonuna n a s ı l engel oluna­ bilir? Politik kavram olarak devrimci çoğunluk V. i. Lenin, daha Petrograd'da 1 9 1 7 Ağustosunda ya pılan seçimler sıra ­ sı nda oy toplamı -içinde pa rti n i n payı n ı n yüzde 20'den 33'e, Moskova böl­ ge belediye meclisleri seçim lerindeyse (Eylül) yüzde 1 1 'den yaklaşık ola­ ra k SO'ye çıktığı koşullarda, yalnız devlet iktidarı n ı n ele geçiril mesi için değ i l , tutu nma ve pekişmesi için de gerekli halk çoğ un l uğ u na partin i n s a h i p oldu ğ u n u ta m bir g üven l e söyliyebiliyord u . Lenin'in 1 91 7 g üzünde ortaya çıkan d u ru m üzerindeki ta h l i l inde, yığınların politik psikolojisinde Bolşevikler yararına bir d ö n ü m ü n gerçekleştiğini gösteren b u veriler tü­ m üyle gözön üne a l ı nıyardu. Ne var ki, çoğ un l u ğ u n o luşturduğu, devrim i desteklemeye ve daha sonra da devrim i n pekişmes i n i sağla maya hazı r olduğ u n u gösteren, bu kesin yargıya vardıran kanıtlar ya l n ı z raka m l a rdan iba ret değ i ldi. Cephe­ lerden, Bolşevik fikirlerin i n a sker yığ ı n la rı a rasında süratle kabul görüp benimsendiğ i n i gösteren ha berler geliyordu. Bütün Rusya'da köy sovyet­ leri n i n büyük bölümü, o za man es-er'lerin ve menşeviklerin dayattı kları burjuva partileriyle h ü k ü m et koa lisyonuna karşı çıktı, yani bu sorunda Bolşeviklerin tutum u n u ta kındı. Rusya' n ı n ortasında, devrim i n bildirilerle, yada oylamayla değ il, eylemde desteklen mes i a n la mı na gelen bir köylü aya klan ması oluşuyordu. Bütün bunlar, durum üzerinde Lenin'in yaptığı (1) Bu problem yazıda ya l n ı z devrimci kaza n ı m la rı pekiştirme açısı ndan çözüm len iyor. Geniş emekçi yığı nlarını Oktobr Sosya l i st Devrim i'nden yana çekmek, bu maksatla bütün sol ve demokratik parti ve g üçler a rası nda bir tekcephe meydana getirme soru n la rı, yazar taraf.ı ndan « Büyük Oktobr ve tekcephe soru n u » başl ı k l ı yazıda daha geniş plôn­ da ele a l ı nıyor (Ba k : « Barış ve Sosya l izm Problemleri » (<<Yeni çağ ») derg isi, sayı 1 0, 1 973, s. 797-81 1 . (2) V. i . Lenin, Bütün eserleri, c. 37, s. 263. 433 değerlemede, h a l k ı n devrimci çoğ u n l u ğ u kavra m ı n ı , a ritmetik o l m a ktan önce politik olan kavra m ı meydana getiriyordu. V. i . Lenin, « bütün memlekette Bolşevik Pa rtis i n i n oyla rı n tam yarısın­ dan bir fazlası nı kaza naca ğ ı kendilerine temin ed i l meden .. ve « reel dev­ rim d u r u m u n u zerrece hesaba katma ksızın .., devrimci çoğ u nl u ğ u n olu­ şumunu ka b u l etmek istemiyen politikacıları eleştird i . Lenin şöyle d i ­ yordu : «Tari h, hiç bir za m a n v e hiç bir devri mde bu g i bi teminatı ver­ miş değ i ld i r ve kes i n l i k l e verebilecek d u ru mda da değ i l d i r. '(3) Hem aca­ ba, genel l i kle seçim sandığı (sermayeni n m utlak egemenliğ i a lt ı ndaki topl u mun koşul ları gözönüne a l ı nacak olursa), halk çoğ u n l u ğ u gerçek iradesini bel i rlemenin en iyi ve daima en sağ l a m aracı m ı d ı r? Ve bur­ juvazinin bel i rl i koşul larda kabul ettiği demokrasi biçim leri n i n bunlar artı k kendisine h izmet etmez olduğ u za man da bu uyg u la m a larına göz yumacağı (ikinci Enternasyonal reformist l iderleri n i n u mdu kları g i bi) ü mit ed ilebi l i r m i ? .. Bolşevik Partisi, gerekseme oldu kça çeşitli seçim ka m pa nya larına katı l­ ma ktan geri durmadan, oyla ma sonuçlarını titizl ikle ta h l i l ederek ve dik­ kate a larak, aynı za manda işçi sınıfı n ı n iktidar savaşı nda i leri eylemlere geçmesi s ı rasında oluşan, hem iktidarın ele geçiri l mesi, hem de tutu n u p pekişmesi i ç i n gerekl i olan o sağ lam, savaşkan, devrimci çoğ u nl u ğ u n h i ç bir seçi m kampanyasiyle ( e n a ktif seçim ka mpa nyasiyle bile) sağ lana­ mıyacağ ı n ı hesaba katıyordu. Ve 1 91 7 y ı l ı olayla rı n ı n bütün akışı b u n u n böyle olduğ u n u doğ ruluyordu. azeilikle, 1 91 7 ydında (Te m m uz sonunda ve Ağustosun ilk g ü n l erinde) ya pdan partinin Vi. Kongresinden sonra devrimci g ü çlerde süratli bir gelişme başladı. Bolşeviklerin proletaryayı , köylü leri, askerleri v e b ü t ü n ezi lenlerin kendi bayra k la rı a ltında toplana­ rak sermayeye karşı hücuma geçmeye çağ ı rdı kları bu kongreni n karar­ ları, aynı zamanda büyük ölçüde örgütsel ve politik çal ı şm a l a r, devrimci ajitasyonun kat kat artı rı lması, h a l k içinde Bolşeviklerin yandaşları sayı­ s ı n ı n hızla çoğ a l ması na, parti safla rı n ı n dolg u nlaşması na olanak ver­ di. (1,) Oktobr Devri mi'nin' arifesinde, Lenin'i ve Bolşevikleri « iradecil i k >,le suçlayan, onların h a l k çoğ u n l u ğ u iradesine karşı ha reket ettiklerini sav­ I ıya nlar az değ i ldi. ayle ki, gerici l i k ve uzlaşıcı l a r, Bolşevik Partisine (kış­ k ı rtı nitel iği nde) « hadi, i ktidarı a l ıver .. çağrılarında bile b u l u n uyorlardı. Bunun a rkasında, devlet yöneti m i n i ele a lacak olan işçi hükü meti n i n halktan yeterince destek göremiyeceği v e çabucak çökeceği hesa pları yatıyordu. Böyle bir başa rısızlık da, statükonun yeniden canlandırı l ma­ sından başka, en kötücü) bel irtileriyle gerici l i ğ i n gerçek bayra mı demek (l) V. i . Leni n , Bütün eserleri, c. 34, s, 399. (\) Oktobr Aya k l a n masına doğ ru pa rti n i n 350 bin üyes i n i n 1 00 bini RSD I P (Bolşevi kler) ' n i n Vi. Kongresinden sonra saflara g i rm işlerdi. 434 ol uyord u . (5) (Hemen ekliyelim ki bu metot daha sonra b u rjuvazi ta ra ­ fından başka memleketlerde uyg u l a n d ı .) Bolşevikler, yığ ı n ları n çoğ u n l u ğ u n u n kendilerinden ya na oldu ğ u n u (po­ litik a n la m iyle çoğ unl uk) açı kça tespit ettikten sonra silahlı ayaklanmaya geçtiler. Bu devrimci çoğ u n l uk, hem bizzat Oktobr Devri mi'nin başa rıs ı n ı , h e m de Rus gericil iğ i n i n ve uluslara rası gerici liğin bütün güçleri n i n çul­ l a n d ı kları i l k zorlu aylard a Sovyet iktidarı nın tutunması nı sağladı. 1 91 9 y ı l ı sonunda, Lenin, Bolşeviklerin utku s u n u n koş u l l a rı ve nedenleri soru nuna tekrar dönerek, Oktobr g ü nlerinde proletarya n ı n ezici çoğ u n ­ l u ğ u n u n , ord u n u n hemen hemen yarı s ı n ı n onlardan yana çıkma s ı n ı n , baş­ kentte ve merkeze yakın ordu cephelerinde bu g üçlerin a ğ ı rbasması n ı n kesin b i r rol oynadı ğ ı na işaret ediyord u . Fakat hemen a rdından da bu durumun a ncak «yalnız en kısa süreli ve daya n ıksız utku »yu (6) sağlıya­ bileceği n i bel i rtiyordu . N i çi n ? Bu soruya çevap verebilmek için, len i n'i n, restorasyon denemelerine karşı devrimci utk u n u n g a rentileri hakkındaki görüşünün temel ya rg ı ia rı n a değ i nmemiz gerekiyor. Lenin, daha 1 906'da, devrimci kaza n ı m ların korunabileceği koş u l l a r hakkı ndaki görüşleri n i geliştiri rken, restorasyona karşı gara nti kavra m ı n ı nispi v e m utlak o l m a k üzere ikiye ayı rıyord u. Birincisinin a nl a m ı , restoras­ yon olanağ ı n ı n kendisini ortadan ka ldırmıyan, ama o n u daha az olası kılan, sadece güçleştiren politik koşulların yaratı lmasıyd ı . (7) Birinci Rus Devrimi döneminde menşeviklerle tartı şmaları nda, Lenin, böyle bir g a ra n ­ tinin, gerici likle uzlaşmaya değ i l , sadece devri min ardıcıl biçimde tamam­ lanmasına olanak verdiğini söylüyord u . Ne var k i , sosya list devrime yükselmeye yönelik halk devri m i i ç i n b u n a daha fazlası gerekti. Bu devri m i n politik utkuyla sonuçla nabil m esi i ç i n tam v e m u t l a k gara nti sağlanma lıydı. Leni n bu problemin çözü m ü n ü , top l u m u n sosya l-ekonomik yapısı sorun uyle, h e r şeyden önce bu toplum­ da küçük mal üreticisinin durumu ve tutumu soru nuyle sımsıkı bağ lı gö­ rüyord u . Ve Leni n şöyle diyord u : « D emokratik devri min tam utkusundan sonra, küçük mülk sahibi, kaçı nı l mazlıkla ve hem de proleta rya n ı n ve küçük çiftçinin ortak düşmanları n ı n , yani sermayeci lerin, pomeşçiklerin, finans burjuvazinin vb. y ı k ı l ma la rı ndan daha büyük bir süratle proletar­ yaya karşı dönecektir. » (�) Bundan ötürü, b u rjuva-demokratik devri m i n i n sosya list devrime dönüşmesi v e içeriğ i n i n derinleşmesi hali nde, b u n a (5) Orneğ in, en önde gelen burjuva partisinin (kadetler) gazetesi şunları yazdı : « Bolşevizmden k u rtu lmamızın ve Bolşevizmi alt etmenin en iyi tarzı, memleketin yazg ı s ı n ı n bir kere onun önderleri n i n eline tes l i m ed il mesi olo bilr. » (<< Reç», 1 6 Eyl ü l 1 9 1 7) . (li) V. i. Lenin, Bütün eserleri, c. 40, s. 1 0 . e ) V . i . Lenin, Bütün eserleri, c. 1 3, s. 1 6. (�) V. i. lenin, Bütün eserleri, c. 1 2, s. 362. 435 küçük burjuva yığ ı n ı tarafından sağ l a m ve sürekli bir desteğ i n ve dolayı­ s iyle restorasyona karşı gara ntinin otomatik olarak sağlanıvereceği n e el­ bette bel bağ lana mazdı. Lenin'in, küçük mal üreticilerin i n proletaryadon yana çek i l meleri, yoda hiç olmazsa tarafsız hale geti rilmeleri soru n u n u ortaya koyduktan başka, bir yandan devri min perspektiflerini v e kaza n ı m ­ l a rı n a gereken kara kteri verebilecek etkenleri değ erlendirerek, « restoras­ yona yol vermemek için Rus Devri m i'ne Rus olmıyan bir rezerv, d ı şardan yard ı m gerekl idir» (9) ya rg ı s ı na varması bundan i leri gel iyord u . Demek oluyor k i , ulusla ra rası i ş ç i s ı n ı fı n ı n desteği, y a d a (sorun daha geniş pla nda ele a l ı n ı rsa) devri min gelişmesi için gerekli u luslara rası ko­ şullar, Lenin'e göre, demokratik devri m i n kaza n ı m ları n ı n sağla mca tutu­ nup gelişmesine, bu devrim i n sosyal ist devrime dönüşmesine olanak vere­ bilecek birincil etkeni o luşturuyordu. öyle ki, Lenin'in eski düzenin restorasyonuna karşı devrim i n gara ntileri hakkındaki görüşü, daha Birinci Rus Devri m i döneminde, bizim burada daha ayrıntılı olara k i ncelemeye geçtiğimiz iki yanıyla (iç ve u luslara ­ rası) bel iriyord u . Doğ a l olarak, Lenin, daha sonra, Rusya' n ı n kendi için­ d e ve s ı n ı rları dışında yeni durum ve koşul l a rı n oluşmasına ve devrimci ha reketin yükselmesine göre, bu görüşü tamamlıyor, geliştiriyordu. Bu­ n u n la birlikte, tarihsel olaylar, sözkonusu görüşün özell ikle i k inci yanı, doğrudan doğruya ilk utkusal poletarya devrimine öncell i k eden y ı l l a rda ön plana çı kacak biçimde b i r akış gösterdi. Bu uluslararası g a ra nti ne­ lere bağ l ı yd ı ? «Avrupa Birleşik Devletleri .. ("ABD ,,), ya d a bir tek ülkede sosyalizm Bu «Avrupa Bi rleşik Devletleri » a d ı , hele «ABD .. kısaltılacak o l u rsa, e lbette okuyuc u n u n a l ış ı k olduğu bir politik gerçekl i k deği l d i r. V . ı . Le­ nin, böyle bir u l u slara rası formasyonun, ka pita l izmde ya ütopya, yada gerici l i k olduğ u n u söylüyord u. Bugü nse, bu formasyon, bir bakı ma, aynı za ma nda hem ütopya (AET üyeli ü l keler a rasında gideri l m esi ola naksız ve d u rmadan büyüyen çel işkiler gözönüne a l ı n ı rsa), hem de teh l ikel i bir gericilik olarak bel iriyor (zira Batı Avrupa burjuvazisi, görüş ayrı l ı klarına karşın, kendi s ı n ı fsal çıkarlarını savu nmak maksatiyle, ekonom i k ve asker­ sel-politik bir birlik sağlamak için büyük çabal a r h a rcıyor). Yazı mızın konusuyle i l işkisi açısı ndan «Avrupa Birleşik Devletleri » fikri şüphesiz ki üzeri nde durul maya değer. Bu yal n ızca, sözkonusu fikrin, bel irli ve karmaşık bir tarih safhasında, Avru pada 1 91 4 yı l ı savaş döne­ m i nde, sosya l iz m i n tek ve ayrı bir memlekette ü stün gelmesi olanağı sa- (9) Yine orada, c. 1 3, 436 s. 1 7. run u n u n (10) , ya ni sosya list devrim teori ve pratiği nde i l kesel bir rol oy­ nayan sorun u n kesin çözüm üyle bağl ı g ö rü n mesinden ileri gelmiyor. Bu fikir, aynı zamanda « teb" « birleşik .., .. demokratik .., bir Batı Avrupa (Ortak Pazar temeli üzerinde) yaratı lmasına i lişkin çağdaş burjuva ve küçük burjuva görüşleri ıŞığı a ltında bir tartı şmanın çok gü ncel bir önem taşı masından ötürü de durul maya değer. Ensonu, ş u n u da be­ l i rtmel iyiz ki, bug ü n de, kapitalist egemenlik zincirinin nerelerde yeni gedikler açıla bileceğ i , bunları n sosya l izm yoluna koyul ma ları a z veya çok aynı za mana rastlıyacak tek ve ayrı ü l keler mi (Orneğ i n Rusya ve 1 950'ler sonunda Küba g i bi), yada mutlaka grup h a l i nde ü l keler mi ola ­ caklar (ikinci Dünya Savaşı 'ndan sonra görüldü ğ ü g i bi) sorun u M a rksist­ leninist teori ve pratikte önem l i yerlerden birini tutmaktadı r. «Avrupa Birleşik Devletleri .. sloganı, o zamanki Avrupa ka m uoyun u n e n genel biçimde dolaysız demokratik emel leri ni yansıtıyord u . I lerici, h a rp a lehtarı çevreler için çekici oluşu dolayısiyle, kısa za m a nda Bolşevikler tarafı ndan da ben i msenmiştir. Len i n ' i n 1 91 4 güzünde kaleme aldığı « Ha rp ve Rus sosya l -demokrasisi .. başl ıklı RSDIP M K M a nifesti'nde, bu slog a n ı n .. Avrupada sosya l-demokrasinin en ya k ı n politik sloga nı (lt) olması gerektiğ i nden söz ediliyordu. B u n u n la beraber, .. Alman, Avusturya ve Rusya kra l lı kları devrim yoluyle yı k ı l madıkça, bu sloganı n bütün ya l a n ­ cı v e s a ç m a n iteliğ i n i n açı klanması » gereği de birlitil iyordu. (12) Kısa­ cası burjuva -demokratik devri m i n i n (kra l l ı k rej i m ierin i n y ı k ı l ması anla­ m ı nda) bazı iste m lerine cevap veren en g üncel sorun sözkonusuydu. Şu var ki, çok geçmeden, genel demokratik karakterli böyle s ı n ı rl ı bir i steğ in bile, u lusara rası ortak eylem biçiminde gerçekleştiril m esi gereğiyle koşu l l u oldukça, her ulusal devri m i n kendi eylem lerinde tama miyle diğer ü lkelerdeki devrimlere bağlı olması gerektiği gibi ya lnış düşünceler do­ ğ u ra bi leceği anlaşıldı. Bunun içind i r k i , Lenin b u problem üzerinde tekrar tekrar d u ruyordu . .. Avrupa Bi rleşik Devletleri hakkı nda .. ve « Proletarya devri m i nin askersel prog ra m ı .. a d l ı yapıtlarında bunu etraflı biçi mde çö­ züm ıüyord u . Lenin, «Avrupa Birleşik Devletleri .. fikrini sosyal ist devrim şiarını g ö l ­ gelediği savıyla eleştirenlere cevap vererek, Avrupa Birleşik Devletleri yaratı lması çağ rısı nın kra l l ı kları n yıkılması koşul u n u içerdiği taktirde ga­ yet sağ lıklı olduğ u n u bel irtiyordu : «Gerçekten demokratik yönde politik dönüşüm ler ve hele politik devrimler, hiç bir a hvalde ve hiç bir za man, (10) Bilindiği g i bi, Len i n ' i n B i rinci Rus Devrimi yı l l a rı nda etraflı olara k işlediği burjuva demokratik devri ni i n i n sosya list devrime dönüşmesi hakkındaki teorisinde bu yargıya i l işkin birçok hükümler yer a l ıyordu. (11) V. i. Lenin, Bütün eserleri, c. 26, s. 2 1 . (12) Yine orada. 437 sosyal i st devrim şiarını ne gölgeliyebilir, ne de zayıflota bilir. (1�) Buna karşın, Lenin y i ne de bu Avrupa Bi rleşik Devletleri fikri nden kesi n l i kle vaz­ geçil mesini sa l ı k verdi. Niçin? Çünkü işin açık politik ya n ı nd a n başka, bir d e b u demokratikleşmiş Avrupa « birleşik devletleri» temeline daya n a n bir kapitalist ekonomi sorun u kalıyord u . Bu temelin korun ması, politik de­ mokrasi n i n başarı l a rı ne o l u rsa olsun, Avrupa Birleşik Devletleri' n i n geri­ ciliğe daya n a k ve «Avrupada sosyalizmi elbirliğiyle boğ m a k ü zere (14) Avrupa kapital i stleri a ra sı nda bir uzlaşma olması a n l a m ı na gelebi l i rd i . Bu, «ABD .. fikri n i n ya n l ı ş l ı ğ ı n ı n biri nci ana nedenid ir. .. .. Ikincisi, diyordu leni n , komü nistlerin sosya l izmde devletsel birl i k biçimi ve uluslararası özgü rlüğü ideallerine genel l ikle uygu n d ü şen d ünya bir­ leşik devletleri (Avrupa değ i l) meydana getirme çağ rı s ı n ı n , başlıbaşına bir şiar olara k i leri sürüld ü kçe, özellikle « sosya lizmin tek ve ayrı bir mem­ lekette üstün gelmesinin o la n a ksızl ığı g ibi ya nlış bir yoru m doğ ur­ ması (15) m ü mk ü n d ü r. " lenin'in va rdığı sonuç (başlangıçta sosyalizmin h atta tek ve ayrı b i r memlekette üstün gelme olanağı), kendis i n i n keşfettiği kanundan, yani em perya lizmde gitgide arta n ekonomik ve politik gelişme d üzensizliği hakkındaki kanundan doğ uyord u . Bu sorunda len i n ' i n getirdiği çözüm, em perya lizm çağ ı nda emekçi leri n devrimci olanakl a rı na i l işkin görüşlerde gerçek bir dön ü m ü oluşturuyord u . Bu çözüm, bütün ü l keler proletaryasına « kendi .. b u rjuvazisine karşı yörüttüğ ü savaşın reel olarak utkuyla sona erebileceği ve kendisinin bu utkuyu pekiştirmek için de i lkesel bakımdan yeterince g üce sahip bulunduğu hakkında bil i m sel temele dayan ı r bir g ü ­ vence veriyordu. B i r yandan, devrimcilerin enerji v e g irişi mlerini gel işti ri­ yor, bunu d iyalekti k o l m ıyan, tekya n l ı ve dolayısiyle ya n l ı ş enternasyona­ l i z m a nlayışını n bukağ larından k u rtarıyord u . En ardıcd enternasyonalistler olan Bol kşevi kler ı çı n , problemi böyle anlama, ola nca çabaları bütün Rusyada devrimci hareketin gel iştiri l mesi üzerinde toplamak için bilimsel kılavuz ödevi ni görd ü . Şüphesiz ki, le­ n i n ' i n Oktobr Aya k l a n ması n ı n hangi a nda başlıyaca ğ ı n ı belirlemesine dayanak olan etkenler arası nda, 1 9 1 7 güzüne doğ ru meydana gelen so­ mut uluslara rası durum üzerinde de gereken dikkatle d u ru l d u . D ünyada devri mci yüksel iş bir gerçekti ve bu olay ayaklan maya gayet elverişliydi. Fakat gerçekten güçlü, yığınsa l , burjuvazi n i n bütün güçlerini kend i nden ya na çekebilen bir devrim Alma nyada da, d iğer em perya l ist devletlerde de yoktu. Ostelik, ayaklanan Rusya proletaryası asıl ora l a rd a n, burjuva­ zinin tepeleme sal d ı rısına b u ra l a rdan uğraya bilirdi. O za m a n Bolşevik Par- (13) V. i. Lenin, Bütün eserleri, c. 26, s. (tt,) Yine orada, s. 354. (lj) V. i . lenin, Bütün eserleri, c. 26, s. 438 351. 354. t i si Merkez Komitesinde bel i ren « bekleme » taktiği yandaşları, daha yal ı n deyi miyle devrim k ı rıcıları özellikle bu noktaya parmak basıyorla rd ı . Bun­ lar, bi rtü rlü kurtu la mad ıkları korka k l ı k l a rı içi nde, gerçekte oportü nist, söz­ de enternasyonalizmden i b a ret bahaneler a rdına g izleniyorlardl. « Biz her şeyden önce Batı n ı n sosya l ist devrim dôvasına zarar vermiş oluyoru z » (16) , ve eğer yabancı ü l kelerde proletarya n ı n ayaklanmasını bekler ve b u n u desteklersek, gerçekte d ü nya devri mi dôva s ı n ı v e Rusyoda üstün gel meyi güven altına a l m ı ş olacağız. Tek sözle, diyorlardı oportünistler, Rusya pro­ letaryası iktidarı ele geçirmeye m uvaffak olsa bile, bunu, ne de olsa, Batı n ı n utkusal devri mleri gerçekleşmeden pekiştiremiyecektir. lenin, bu görüşleri yalanIıyarak, sonrasız bekleme taktiği n i n proletarya enternasyonal izmiyle h i ç bir i lişiği olmadı ğ ı n ı inandırıcı biçimde gösterdi. Bundan ötü rü, len i n ' i n Oktobr'dan sonra da Avrupada bir genel devrim patl a ma sı ü mit ettiğ i ni söy liyenler haklıdıria r ; ama bundan, lenin'in Rusyada devrim ve Sovyet egeme n l i ğ i n i n kesi n yazg ı sı n ı Avrupada bir sosyal döneme bağ ı ml ı k ı l d ı ğ ı g i bi bir sonu ç çıkara n l a r, b u n u n l a ta rihi ve len i n ' i n doğrudan doğruya kon uşmalarını düped üz değiştiriyorlar de­ mektir. (L7) Bizler, dü nya genel devrimine ulusal devrimin başariyle ge­ lişme koşulu ve basamağı gözüyle bakma m a l ı , tersi ne, dü nya devri m i n i n reel i l erlemesini her şeyden önce kendi devrimci utkularımızı pekiştirme ve yeni bir d ü zeye çıkarma beceri ğ i nde g örmeliyiz. Çünkü len i n ' i n beli rt­ tiği üzere, da ha Oktobr'dan çok önce, üstün gelen proletarya « ka p ita ­ listlerin eli ndeki ü retim a raçları n ı ve memleketinde sosya l i st ü reti m i ör­ g ütliyerek, diğer ü l kelerin ezi len s ı nıflarını kendinden yana çekmek s u re­ tiyle, geri ka l a n kapita l i st d ü nyaya karşı d i kilebilirdi . » (18) işte belirli bir s ü re düşman kapita l i st çemberi içi nde kaldığı koşul la rda proleta rya n ı n utkusu nu pekiştirme görüş ü n ü geliştirmen i n h a reket noktası o l a n önko­ ş u l la rı da bu yargıda yer alıyord u . Devrimci utkuyu pekişti rmenin u l usal v e enternasyonal koş u ll a rı a ra ­ sındaki bağı ntı sorunu, SSCB'n i n sağlam laşmasiyle, dü nya sosyalist siste­ minin meydana gelmesiyle e lbette yen i bir içerik kaza n d ı . G ü n ü müzde, sosya l ist topl u l u k devletleri n i n birleşik gücü, u l usal devrimci sü reçlere d ı ş m üda hele, emperyal i st m üda hele o l a n a k l a r ı n ı bir h a y l i s ı n ı rlıyan g ü çl ü b i r etken old u ; bugü n gerg i n l i ğ i n azaltılmasına doğ ru dönü m l e nitelenen bütün u l uslara rası durum üzerinde sağıitıcı bir etken yaptı. Bugün, y i rm i nci yüzyı l ı n gerek utkuya u laşmış, gereksel ulaşmamış bütü n devrimcilerden oluşan deneyin ışığı a ltında, her devrimci iktidarın daha kuruluşu anından itibaren, kendi varlı ğ ı n ı n teh l ikeye düşmesi n i gö- (16) (17) (18) V. i . lenin, Bütün eserleri, c . 34 , s. 406. V. i. len i n , Bütün eserleri, c. 37, s. 299. V. i. lenin, Bütün eserleri, c. 26, s. 354. 439 ze almadan. topyeku n u l uslara rası işçi sınıfıyla ve her şeyden önce bu sınıfın devletsel-örgütsel birlikleriyle sıkı işbirliğ i n i geliştirme a rdıcıl çiz­ gisinden ayrı l a n her hangi bir dış politika yönel i m i seçmiyeceğ i a paçık ortadadır. Bunu böylece beli rtmenin özel bir önemi va rdı r. zira g ü n ü ­ m ü zde emperyalizm saldırgan i ç niteliğini h i ç de yitirmiş değ i l d i r ; b i rçok memlekette faşizm ve neo-faşizm tehl i kesi hala vardır. Gericil i k ve karşı­ devrim güçleri, devrimci hareketin şu veya bu kolunu b u g ü n de vura b i l ­ mektediL Ulusl a ra ra s ı i şçi sı nıfın ı n yapacağ ı dayanışmanın, komünist ha­ reketinde b i rliğin gelişme ve deri nleşmesi, bu koşullar a ltı nda proletar­ ya n ı n her ulusal kolu nun, her kardeş part i n i n y ü rüttüğü devrimci savaşın etkinliğini bir hayli a rtırmaktadır. Bununla beraber. dü nyada oluşan bu temelli değ işmeler, g ü n ü müzde devrimci utkuyu pekiştirme davası nda başlıca rol ü n iç etkenlerden dış etkenlere geçtiği a n l a m ı na gelmez. Böyle bir yargı, u lusal devrimci g üç­ l eri dağıtmaya yönelmek l e bir olur. Ve böyle bir yargı, b u rjuva düzeninin restorasyonu tehli kesi n i n gideril mesinde parti n i n i ç politikası n ı n son çö­ zümündeki kesin rol ü ne ilişkin leninci öğretiyle de, zama n ı n s ı navından geçmiş olon deneyle, her şeyden önce düşman kapitalist kuşatması için­ de kolon ve kendi utkusu için en sağ l a m gara ntiyi yaratm a n ı n biricik doğru yolu n u (emekçi koyl ü lerle, halkın demokratik çoğu n l uğ uyle sağlam bağlaşma, bunları aktif olarak sosyal i st dönüşümden yana çekm e yolu) isa betle bula n Rusya devrimci praleta rya n ı n deneyiyle de çeli ş i r. Restorasyona karşı iç garantiler Daha Oktobr Aya k l a n masına hazı rlık sırası nda, Parti ve V. i. lenin, proletarya n ı n iktida ra gelmesi halinde utk u n u n pekiştirilmesi için samut bir program h azırlamayı i ş edi n mişlerdi. Ve iktidar için kesin savaşa g i rişme ô n ı n ı n ı n seçi m i üzerinde, yal n ı z devrim durumunun objektif ve s ü bjektif etkenleri değ i l , dönüşüm h a reketini bizzat partin i n yönetmeye ve devrim h ükü meti n i n başına geçmeye hazır aluşu do değ i l , aynı za­ manda utk u n u n tutunma ve pekişmesini kendi g ücümüzle sağ l a m a ko­ ş ullannın açıklanması yönünde bütün ilkesel çizgilerde ve çağu ayrıntı­ larda çalışmalar tam a m l a n mış ve b u hedefe yöneli k, iyice d ü ş ü n ü l m ü ş b i r eylem p l a n ı n ı n hazırl a n m ı ş olması do etki yapmıştı . (19) (19) len i n ' i n Oktabr'dan önce yazdığı « Devlet ve Devrim ... «Tehdit eden felôket ve bunula savaş yol ları .., « Devrim i n ödevleri .., « Bolşevikler devlet i ktidarını ellerinde tutabilecekler midir?.., " Pa rti progra m ı n ı n d eğişmesine doğ r u .. g i bi yapıtlarının özel bir önemi vardı . Bütün b u n l a rı n ışığ ı altında, Bolşeviklerin eski ve şimdiki düşmanları n ı n nice sovlarının, y a n i Bolşeviklerin g üya devrim i n utkusundan sonra pratik eyleme hazır olmad ı kları, devri m i n kendileri n i hazırlıksız ya- 440 Yeni toplu m u n devletsel ve a nayasal esaslar Sovyet i ktidarı tarafı ndan derh a l bel i rlenmiş ve uyg u l a n maya kon u l muştu. Bu, bilindiği g i bi, Rus­ yoda emekçilerin yarattıkları proleta rya di ktatörl ü ğ ü n ü n politik-devletsel biçimiydi. B u n u n kuru l ması ve varl ı ğ ı nı sürdü rmesi Lenin'in nitelemesine göre, restorasyon u g ü çleştiren, d a h a az olası kılan, devrimci utku için nispi bir gara nti yaratan pol itik koşulların oluşmasına bedeldi. Kaldı ki, devrimci kaza n ı m la rı n pekişmesi döneminde proleta rya d i ktatörlü ğ ü n ü n çakya n l ı eylemi, b u kaza n ı m l a r ı n b u rjuvazi n i n restorasyonuna karşı b üs­ bütün ve kesinlikle gara ntilenmesini sağ lama a macı na yönelmekteydi. Proleta rya d i ktatörlüğü, burjuva devlet maki nesi n i n yıkıl ması süreci içinde oluşuyor, pekişiyordu. Devrilen iktida rın birçok org a n ı ortadan kal­ dırılmıştı, o ma devra l ı n a n n ice eski idare kurulları n ı n koru nması, yapı/ış­ ları n ı n yenilen mesi ve eylemleri ne yeni bir sı nıfsal içerik kazandırı l ması için de büyük çabalar h a rcan m ı ştı. Biz işin b u ya n ı n ı özell i k l e belirtiyoruz, Zira Lenin'in, Bolşeviklerin her şeyi y ı ka ra k silip süpürdükleri ve sonra boş a l a n üzerinde yapıcılığa başladıklar yol unda söylentiler bugü n de hôlô işitilmektedir. Böyle d ü ş ü n mek safd i l l i k olur. Len i n böyle bir tutum l a dev­ rim yapıla mıyaca ğ ı n ı çok iyi bi lyord u. Daha Oktobr'da n önce şunları yaz­ m ı ştı : .. Işin örgütsel b i çi m i n i biz b u l muyor, uydu rm u yoruz, bankaları , sen­ d ikaları, en iyi fa brikal a rı, deneme istasyonl a rı n ı , a kademi leri vb. kapi­ ta lizmden h a zır olara k a lıyoruz . . . (20) Oktobr'dan sonra, Leni n , ileri s ü r­ müş olduğu « tröstlerin örg ütçü lerinden sosyalizm öğreneli m » (21) isteğ ine muha lefet eden .. sol komünistler»le çetin bir savaşı böylece kaza nm ıştı. O zam a n yal n ı z bakan l a r değ i l , devletsel-kapitalist birlikler Hröstler») ci hazı da ola naklar ölçüsünde koru n muş, ya p ı / ı şl a rı demokratik yoldan yenilenmiş ve emekçi lerin hizmeti ne kon u l m uştur. Yı k ı l a n ve ortad a n kal ­ dırılan, her şeyden önce eski iktidarın baskı m a k inesiydi , polisi, a dliyesi vb. k u ru l ma l a rıyd ı . » Söm ü rücü devlet makinesin i n yıkı/masına parelel olarak, kendi öz memleket yönetimi cihazını, Sovyet devlet cihazını yaratma çalışmaları h ızla geliştiriliyord u . Yürütme ve yasama i şlevlerin i kendi lerinde birleş­ tiren işçi, asker ve köylü delegeleri sovyetlerinin, iktidarı ta ma miyle ele a lmaları, devrim h ü kü meti i l e bu h ü k ümetin k a ra rlarını sabote eden ve varl ı ğ ı n ı engel leyici suni g üçlükler çıkaran eski devlet cihazı a rası nda kaçı n ı l mazl ı kl a bel i ren kopuşma n ı n (birçok devri mler için ölümcül olduğ u kaladığı yolu ndaki savların ola nca tutarsızl ı ğ ı a paçık ortaya çıkıyor. Bu savları ortaya ata n l a rd a n biri de epeyce ü n l ü menşevik N. Suha­ nov'tu ve şöyle d iyord u : « Bolşevikler ulaştıkları utkuyu ve elde ettik­ leri devleti n e yapacaklarını bilemiyorlardı. » (Nik. Suhanov. Devrim üstüne notlar. Berl i n - Pb-M., 1 922, sayı 7, s. 59). (20) V. i. Lenin, Bütün eserleri, c. 34, s. 31 2. (2 1) V. ı . Lenin, Bütün eserleri, c. 36, s. 3 1 0. 441 görülen kopuşma nın) g ideril mesi için gereken bütü n olanakları yaratı­ yord u . ----,-�. ,��_._--- - Ka rşı-clevri m i n sabotojlorı, k u ndoklo malo rı ve s i l ô h l ı d i renişiyle, a l a : bildiğine körüklediği terörle boğ uşan Sovyet iktidarı, devlet d ü menini eline geçi rir geçirmez, emekçilerin politik kaza n ı m larını sav u n m a k üzere enerji k ted birler a l d ı . Bu c ü mleden olarak, kızıl m u hafız birlikleri takviye edildi, halk i ktida rı n ı n düşmanları üzeri nde devri mci zarku l l a n ı m organı olarak Rusya Olağ a n ü stü (tedbirler) Kom i syonu kuruldu. Eski ord u n u n dağıtılması v e yen i, sosya list ord u n u n k u r u l m a s ı yönünde i l k adı m l a r atı l d ı . V . i . Lenin, h a l k devr i m i n i n ü stü n gel mesi v e bu utk u n u n pekiş­ mesin i n emekçilerden yana bir ord u n u n varlığına bağ lı olduğu düşünce­ sinden h a reket ediyordu . Bütün bu tedbi rlerin sonucu olarak, gerici l i ğ i n i l k silôhlı baskı çıkışları kesin l i kle püsk ü rtüldü, proletaryanın 1 9 1 7 O ktobr utkusu ya l n ı z geçici " Petrograd Kom ü n ü " ola ra k ka l madı, bu başarı sov­ yet i ktidarı n ı n utkusal a k ı n ı n ı n başlangıcı oldu. Aynı kısa s ü re içinde, Len i n ' i n yeni i ktida r için ana ödev saydı ğ ı ekonomik hayatın yeni baştan k u rulması için i l k, fakat il kesel önemli ted­ birler a l ı nd ı . (22) B u n u n l a beraber, pa rti, ü reti m üzerinde işçi kontrolü sağ l a n masına, ü ret i m i n sosya l i stçe yeniden örgütlenmesine geçiş ted biri olara k büyük bir önem veriyord u. B i r ya ndan, mem leket ölçüsünde ve be­ l i rlenen ekonamik bölgeler düzeyinde h a l k ekonomisi yönetim organl a rı meydana getirmişti ( H a l k Ekanomisi Yüksek Sovyeti (Şü rası) ve H a l k Eko­ nomisi Sovyetleri). Devlet bankası n ı n ele geçi ril mesi, özel bankaların ve başlıca sanayi kolları n da iri işletmelerin ve aynı zamanda demiryolları u laştı rması ve tica ret filosu n u n m i l l i l eşti ri l m esi ne, yiyecek ve giyecek sağ­ lama siste m i n i n yeniden örg ütlenmesine girişiimiş o l ması g i bi ted birlerin tümü Sovyet devletin i n ekonomide bütün komuta ve kilit nokta l a r ı n ı tut­ masına olanak verdi. Köklü sosya l -ekonomik dönüşüm ler, en kısa sü reler içi nde uyg u l a nsa bile, a ncak üzerinden bel irli b i r s ü re geçtikten sonra gözle görü l ü r sonuç- (22) Devrim, a rdıcıl gelişmesi boyunca, s ı n ı f savaşı m a n tığı gereğince, za m a n ı m ızda da öyle bir dön ü m noktasına varma ktad ı r ki, bu d u ­ r u m d a p o l i t i k kaza n ı m ları koru ma adına g e n i ş kapsa m l ı sosya l -eko­ nomik dönüşüm lerin gerekliği soru nu kaçı n ı l mazlıkla ortaya çıkmak­ tad ı r. Proleta rya n ı n, i l erici g üçlerin iktida ra gel meleri, politik rej i m ­ ler ile b ü y ü k b u rjuvazinin ekonomik kudreti a rasında objektif b i r çel işki yaratıyor ve bu çelişki de gericiliğe daya n a k oluyor. V e dene­ yin de gösterdiği üzere, bu ya l n ı z sosya l i st devrimler için değ i l , de­ mokratik, a nti-monopolist devri mler için de geçerl idir. Orneğ in Şili'de böyle bir d u r u m vardı. Bu bakımdan en yeni örnek, Portekiz'­ de, politik iktida rın demokratik g üçlerin eline geçtiğ i, ekonomik ikti­ darın ise hôlô tekellerin ve lôtifundistlerin elinde ka ldığ ı 1974 N isa­ n ı nda başlayan demokratikleşme s ü recinden sonraki iç g üçler grup­ laşması nda görül d ü . 442 ­ l a r vermektedir. Devri mci utkunun pekiştiril mesi menfaatleri ise, Oktabr Devri m i deneyinin (ve aynı zamanda başka mem leketlerde bunu izleyen devri mciler deneyi n i n) gösterdiği üzere, bir de bu devri m i n yığ ı nl a ra he­ men bir belirli yararı olmasını gerektirmektedir. V. i . Lenin, sosya list dev­ rim i n « işçilerin, ı rgatların, küçük köy l ü l erin d u ru mlarında derhal ve ne pahasına o l u rsa olsun gerçek bir iyi leş m e » sağ l a ması gereğ ine işa ret ediyordu. (2:1) Bu konjonktürel b i r ma nevra değ i l , yeni topl u m u n bütü n gelişme perspektifini belirleyen sosya l -ekonomik yasa l l ı kl a rı n i l k bilinçli ve örgütlü belirtisidir. Sorun u n b i r de öteki yönü vardır. Bu da, devrimci i ktidarın olanakları n ı n (hele i l k zaman larda) objektif s ı n ı rl ı l ı ğ ı n ı n a n l a ­ y ı ş l a karşı la nması gerekliğidir. Bundan şu sonuç çıkıyor : Devrimden hemen sonraki dönemde işçi sınıfının, tüm h a l k ı n gereksemeleri n i n derhal elle tutu l u rcasına g ideril mesi problemine yanaş ı m , devri m i n doğ urd uğ u iki eğ i l i m i n birl iği ve aynı za­ m a nda diyalektik karşıtlığı di kkate a l madı kça, oluşa maz. Biri nci eğ i l i m , h a l k y ı ğ ı n ı l a r ı n ı n istek, dilek ve u m utları n ı n e l d e n geldiğince tam olarak, s ü ratle, aza m i ölçüde ve elle tutu l urcasına yerine geti ril mesidir. ikincisi, bütün maddi kaynakların seferber edi l m esini gerektiren ve dolayısiyle be­ lirli koşu l l a rda (aynı za manda karşı-devri m kuvvetleri n i n eylem lerin so­ n ucu olarak) tüketim ala nında yoks unlukla r ve s ı n ı rl a ma l a r da doğ ura ­ bilecek o l a n yapıcı ça l ı şmaları n örg ütlen mesi ve her bakımdan geliştiri l ­ mesi eğ i l i m idir. Tari h i n nice söz götürmez kanıtlar bıra ktığı üzere, Oktobr utkusu n u n tutunma v e pekişmesi i ç i n derhal a l ı na n b ü t ü n tedbirlerden sonra d a , Bolşevik Partisi, yeni iktidarı n kesinlikle yerleşmesi soru n u n u çöz ü l m ü ş v e artık soru n olmaktan çrk m ı ş saymıyordu ve saya mazd ı . Mem lekette he­ nüz « bu rj uvazi n i n a rt ı k varolamıyaca ğ ı ve yeniden doğ a m ıyocağ ı (21') koşu lların yaratılmasına g i riş i l m esi gerekiyord u . Ve 1 921 yılında N EP'in (olağ a n ü stü ekonomik tedbirler) uyg u l a n masiyle bile, devrim ü l kesi n i n ortagöbeğ i nde y e r a l a n « ki m kimi ? » problemi g ü ndemden çıkmış değ ildi. Kilit noktası değ erindeki bu problemin yeni iktid a r ya ra rına kesi n çö­ z ü m ü , h a l k ı n a ra ta bakaları n ı n , küçük burjuva z ü m relerinin, « o rta taba­ kalar»ın tama men devrimci proleta ryadan yana geçmelerine bağ l ıydı. Rusya koşulları nda bunlar öncelikle köyı üyd ü . Lenin'in Oktobr'dan hemen önceki yapıtlarında, köyl ü lerin burjuvazi n i n etkisi nden kurtarı l ma ları ge­ rekliğine ısrarla parmak bası l ıyordu. Leni n , « d evrim i n k u rtuluşunun garan­ tisi ya lnız bu ndad ı r » diyord u . (25) Sovyet iktida rı n ı n daha i l k yasama eylemleri öyle bir d u rum yCl>rattl ki, (23) V. i . Lenin, Bütün eserleri, c. 38, s. 322. (2") V. i. len i n , Bütün eserleri, c. 36, s. 1 75. (25) V. i. lenin, Bütün eserleri, c. 34, s. 1 98. 443 bu koşullarda « p roleta rya di ktatörlüğü nden ilkönce, en çok ve birdenbire köylüler kaza ndılar». (26) Küçük burjuvazin i n parlamentarizm haya l leri n i n dikkate a l ı nmaması olanaksızdı. Ve b u n l a rı n da yaşa n ı l ı p geçiri l mesi için, Bolşevikler, burjuva Geçici Hükümeti nce uzun süre s ü rüncemede bırakı l mı ş olan Kurucu Mec· lis seçi mlerini yaptı l a r. Bu mecl is de karşı·devrime dayanak olan niteli· ğ i ni çabucak d ışa vurdu. Brest Barış Antlaşması soru n u n u n çözü münü zorlayan etkenler a rası nda, dikkate a l ı n ması gereken bir etken de « h a rp· ten iyice yı pra mış ola n köylü ordusunun, ilk yen i l g i lerinden sonra (belki de birkaç ay değ il , birkaç hafta sonra), sosya l i st işçi hükümeti n i n devriı · mesi » (2i) olanağ ıyd ı . NEP çerçevesinde bazı kapitalizm elema n larına yer verilirken, « bu n l a r ol madan köy l ü n ü n yaşıya mıyacağı ve çiftçilik yapa· mıyocağ ı » el bette hesaba katı l ıyord u. (28) Demek oluyor ki, Bolşevikler uyguladıkları politika n ı n en keskin dön ü m noktası nda, h e p devrimci utku n u n pekiştiri l mesine il işkin Leni nci progra· mın ana yarg ı sı nı, yani devrimci proletarya n ı n, köylü yığ ı n ı , genellikle « a ra » zümreler, küçük burjuva yığ ı n la rı tarafı nda n desteklenmesi sağ· l a n m a d ı kça, kapita l i st restorasyona karşı kes i n bir gara nti elde edilemi· yeceğ i h ü kü mü n ü titizlikle kılavuz ed iniyorlard ı . Bunun içi ndir ki, parti, o zamanki Rusya h a l k ı n ı n a ğ ı r basan b öl üm ü n ü ol uşturan köyl ü l ü k için, aynı zamanda şehir o rta tabaka l a rı için en aktif biçimde savaş yürütü· yordu. Bu savaş epeyce güçtü. Köylüler Bolşeviklerin peşine hemen öyle bir· den ta kıl ıvermiyor, küçük m ülkiyetçi köylü çıkarlarını yansıta n partiden (es·er'ler) birdenbire ayrı lamıyord u . Fakat yine de ayrı ld ı l a r, ve bu hiç de es·er'lerin « bolşevik zork u l l a n ı m »a kurban g itmeleri nden ötürü değil, emekçilerin menfaatlerine aykı rı bir yol tutmaya kalkışmaları ndan, prole· ta ryan ı n politik egemenl i ğ i n i yıkma yol u n u tutma l a rı n d a n ötürü oldu. Aynı yazg ı , aynı nedenle, öteki küçük burjuva (öncel i kle «şehir» küçük burju· vazisi) partisinin, menşeviklerin de son u n u belirledi. B u n u n l a i l g i l i olarak şu olayı d a belirtmek isteriz ; Bolşeviklerin « ikti· d a r yükü»nü taşıma yeteneğ i nde ol madıklarını gösterdikleri devrimci pol i. tik utkusu koş u l l a rı nda, Rus burjuvazisi, son restorasyon ümidini kendi· lerinde gördüğü uzlaşıcı küçük burjuva partilerine dört elle sarı l ı yor. du. (29) Sosya l .sınıfsal açıdan bakı l ı nca, bu tutu m, her şeyden önce kü· çük burjuvaziye belbağ lamak demekti. Ama bu çaba l a r sonuç vermedi. Bolşevik Partileri n i n i l kesel ve enin E; boyuna düşünülmüş politikası, ger· (26) (27) (28) (29) 444 V. V. V. V. L Lenin, Bütün eserleri, c. 39, s. 276. ı . Lenin, Bütün eserleri, c. 35, s. 250. ı. Lenin, Bütün eserleri, c. 45, s. 1 20. ı . Lenin, Bütün eserleri, c, 4 3, s. 318. çekleştirdiği köklü sosyo I-ekono m i k dön ü ş ü m l er, şehir ve köy küçü k bur­ j uvazi s i n i n kesin ve dönüşsüz olarak Sovyet i ktidarı ndan yana geçme le­ rinde güçlü birer etken oldu. Ve öyle bir durum meydana geldi ki, bur­ juvazi, sosya list devrimden sonra bir s ü re için koruya bildiğ i ed i msel ü s ­ t ü n l ü k l erinden yararlan maya muvaffak olamadı. Bu da proletarya n ı n utkusunun kesi n gara ntisi için gereken g üven i l i r koşulları yarattı. Bu k o ­ şullar, özel sermayec i l i k ôfetinin, ona özg ü sosyal psikoloji ve politik davra nışın d i ri lt i l mesi ola nağ ı n a kapa l ı top l u msa l - ekonomik koşulların yaratıl masıyla eşa n l a m l ıydı. (:lll) Buraya kadar söyled i klerimizden ne g i bi sonuçlar çıkarabiliriz? Birin­ cisi herhalde şu olabi l i r : Bolşeviklerin deneyi, sosya list devrimde prole­ ta rya n ı n i ktid a rı ele geçirmesinden hemen sonra açılan dönemin ola­ ğ a n ü stü büyü k önemini doğrul uyor. 1 870'Ierde narodnikli k'ten başl ıyara k Rusya'da devrimci ha reketüstüne Len i n' i n yaptığı dönem dönem sırala­ mada, 1 9 1 7'den 1 92 1 'e kadar dört y ı l « içerik bakımdan bundan önceki 40 yıldan daha fazla " olara k niteleniyor. CL) Proletarya n ı n utkusunun pe­ kiştiril mesi devri m i n gel iştiri l mesinde zorunlu bir aşa m a d ı r. Bu iş, parti­ nin, herşeyden önce memleket içinde b u rjuva restorasyonu teh l i kesi do­ ğ ura n politik ve sosya l -ekono m i k koş u l l a rı ortadan kaldı rmaya yönel i k özel bir ted birler kompleksi bel irleyip uyg u la m a s ı n ı gerektirmektedir. Çıkarabileceğ imiz diğer sonuç, devri mci utkuyu pekiştirme ba k ı m ı ndan u lusal ve u l uslara rası koşullar arası ndaki bağ ı ntı sorunuyle ilişkil idir. Rus­ ya n ı n deneyi, sosyal i st devletin kaza n ı m l a rını savunmada u l u s l a rarası proletarya daya n ı ş m a s ı n ı n olağanüstü büyü k önemini doğ ru l a m a ktad ı r. Fa kat Oktobr utkusu n u n pekişmesi nde Rusya proletaryas ı n ı n, yeni düze­ nin tutu n masında yaşa msal menfaatleri olan bütün emekçilerin k a h ra ­ ma nca savaşı çöz ü m l eyici rol ü oynamıştır. V e yirm i nci yüzyıl tarihine bir göz atacak olursak, emekçi lerin devrimci eylemleri n i n b u rjuva restoras­ yonuyla sonuçlandığı birçok h a l lerde, bunun yalnız d ı ş müdahaleden de­ ğ i l (böylesi el bette eksik olm uyordu), en çok iç ve dış gerici l i ğ i n eylem­ lerine karşı koya bil icek yetenekte iç g üçler b u l u n mayışından i leri geldiğini tespit edebiliriz. Oçüncü sonuç olarak da ş u n u bir kez daha beli rtmemiz gerekiyo r : Dev­ rimci partinin, emekçileri i ktidarı pekişti rme yolunda gerekli eylem için vakitli, çok dikkatli ve çokya n l ı hazı rlı ğ ı n ı n büyük bir önemi va rd ı r. Çün­ k ü burjuvazinin restorasyonuna karşı devrimci kaza n ı m la rı koruma g a ­ rantileri n i sağ lama yolları sorunu, h e r devrimci dönüm ü n perspektifi (30) Hemen bir para ntez açara k söyleyel i m ; Asıl bunda n ötürüdü r ki, dev­ ri m i n politik utkusunu güçlendirmeye yönelik olağ a n ü stü tedbirlerle sosyalizm kurul uşuna i l i ş i k ödevleri bir tutma k da, metafizik olara k birbirinden kopa rmak da büsbütü n hata olur. (31) V. i. Lenin. Bütün eserleri, c. 43, s. 331 . 445 sorun u d u r ; g iderek daha geniş a n la mda d ü nya n ı n sosya l i st temeller üze­ ri nde yeniden kuruluşu prespektifleri sorunudur. Demek ki, devrimci hare­ ketin yazg ısı konusunda, sava ş ı n hedefine artık u l a ş ı ldığ ı n ı n düşünüldüğü a nda bu ha rekete önderl i k eden part i n i n omuzlarına d üşen çok büyük bir soru m l u l u k sözkonusudu. Proleta rya n ı n sosyal devrimi, iktida rı n ele geçi­ ril mesiyle sona ermez, a ncak başlar. B u n u n Bolşevikler tarafı ndan açı kça a n laşıl ması ve devrimci kaza n ı m la rı pekiştirme progra m larını hü nerle hayata geçirmelerid i r ki, Büyük Oktobr'u, tari h i n , kendini savun mayı, tutun mayı ve SSCB'de sosya l i z m i n kurulmasına doğru yol açmayı başa­ ra bilen ilk eylemsel proleta rya devrim i ne dönüştü rmüş bulun ma ktadır. 446 Prensipsiz birlik Sayın yazı kurulu! Bizim gazeteleri izlerken, Çin'in. dış politika çizgisin­ de karakteristik bir durum dikkatimi çekti. Drneğ in, bir komünist ü l kenin l ider/erinin F. Ştraus'la ve H DB-HSB' n i n diğer eylem adamlariyle görüş­ melerinde dış politika görüş ve tutu m l a rı n ı n birbirine uyg u n d ü ştüğ ü n ü söylemeleri beni epey şaşı rttl. Dte y a n d a n da, geçenlerde k a b u l edilen ÇHC yeni anayasası nda, Çin'in barış içinde yanyana yaşama için savaş­ maya kararlı olduğu d uyurul uyor. B u n l a r birbiriyle nasıl bağdaşa b i l i r? H DB-HSB u l uslara rası hayatta bam başka bir eğ i l i m i simgeleştirmekte de­ ğ iller midir? Bu o l u p biten lerin a s l ı n ı bana bir anlatın l ütfen, zira Çin'in uluslara rası a l a nda gerçekte ne g i bi hedefler g üttü ğ ü n ü iyice a n l ıyamı­ yorum . L. Andersen (Danimarka) L. Andersen'in mektubunu, AKP Merkez Kontrol Komisyonu Başkanı GONTER VAYS yam tltyor. Mektubun sahibi, Çin'in şimdiki yönetim i n i n reel politikası i l e ÇHC Anayasasın ı n (1 975 Ocak ayında kabul edildi) bazı h ü k ü m leri arasındaki çel işkiye haklı olarak dikkati çekiyor. ÇHC Anayasasına baktı ğ ı m ı zda, gerçekten de "Çin, ayrı toplumsal d ü ­ zenli memleketlerle beş prensip temeli üzerinde barış içinde yanya na yaşama yönünde çaba göstermelidir» denildiğ i n i görüyoruz. (1) Bu mad­ de, barış içinde yanyana yaşa m a n ı n ÇHC için resmi d ı ş politika doktrini olduğu gibi bir izleni m uya n d ı ra bi l ir. Ostelik a nayasada bir de ş u n l a r yazı l ıdı r : " Uluslararası sorunlarda biz kesin proletarya enternasyonal izmi çizgisinden yü rümel iyiz .., " sosya list ü l kelerle birliği g ü çlendirmeliyiz .. (2) . ÇHC'nin ana ka n u n uyle i l a n edilen bu dış politika hedefleri, Pekin yö­ netiminin işi n i n de bu sözlere uyması koşul uyle, FAC kom ünistleri ve bütün Marksist- Leninistler tarafından ancak onayla karşı lanabilir ve des­ tek görür. Fakat, ne yazık ki, her M a rksist-leninist için söz götürmez ve değ erl i gerçeklerin Çin yöneticileri tarafı ndan tekrarlanması ile bu yöne­ ticilerin hedefleri ve pratik eylemleri a rasında uyg u n l u k yoktur. Bu uyg u nl uk noksa n l ı ğ ı nı ÇHC yeni a nayasas ı n ı iyice dikkatle d a h a ilk oku ma mızda farkedebil iyoruz. Gerçekten de birçok gözlemci, 1 954 yılında kabul ed i len önceki a nayasa n ı n içerdiği prensiplerin yen ilenen (l) The Constitution of the People's Repu blic of China, " Peking Review» Nr. 4, J a n u a ry 24, 1 975, p. 1 3. Çin Anayasa s ı n ı n Alma nca metni, bak : " Peking Rundschau», N r. 4, 1 975. (2) Yine o rada. 447 • 1 975 a nayasasında tem e l l i değiştirilmiş olduğ u n u belirtiyorlar. Çin dev­ letinin dış politika hattı konusunda (biz o n u n iç problemlerine e lbette de­ ğ i n m iyeceğiz), eski a nayasa metn indeki " Bütün dü nyada barışı gözeten amaçlar ve bütün insanlığ ı n ilerlemesi için savaş, m e m l eketi m iz i n ulu s ­ l a ra rası işlerde değişmez ha reket hattı d ı r » C ) c ü m lesi çıka rı l m ı ş b u l u n u ­ yor. B u n u n yerine Maoistler « olası bir savaş i ç i n hazı r o l m a l ıyız» (4) te­ zini oturtmuşlard ı r. Gerg i n l i ğ i n azaltı l ma s ı n ı Pek i n ' i n bir " haya l et », bir " öcLi » sayan görü ş ü n ü n bu maddeyle yansıtı l d ı ğ ı n ı sezmek zor d eğ i l d i r. Maoizm, bir dü nya harbini kaçı n ı l m a z saya rak, büyük bir felôket duy­ gusu uya ndırmakta, barış için savaş yü rüten k a m u oy u n u çözü l ü p d a ğ ı l ­ m a y a yöneitici bir a ra ç rol ü oyn a m a ktad ı r. Ana'ıa sada, bir h a rbe yol açabi lecek çağdaş teh l i kenin kaynağı konu­ su;yJ a M c aistıerin çeşitli uydurmala rı da yer a lıyor. Onlar b u tehli keyi, E:.npcrya lizmin ve « sosya l-em perya lizm »in izledikl eri « sa l d ı rı ve harp» p:)liti k a s ı n d a , " süper devletler hegemonizmi »nde görüyorl a r. (G) Bu gibi $a �lar, Fra nsız " L' H ü ma nite» gazetesi n i n yeni a nayasayı k a b u l ede n Çin H a l k Vekil leri Genel Meclisi topla ntı dönemi ndeki n i c e soru msuz demeçIeri gözönünde tutarak yazdı ğ ı üzere, " Sovyetler Birliğ i n i " süper devlet» diye ABD'yle aynı tahtaya koya rak kafa l a rı ka rıştı rıyor. " L' H ü ma ­ nite» şöyle deva m ediyo r : " Bu n u y a l n ı z komü nistler değil, yal n ız SSCB'nin dünya ölçüsünde yeni bir silôhlı çatı ş mayı ö n lemek üzere h a rcadığı ça­ ba l a rı izl iyen iyiniyet sa hi pleri d eğ i l , özellikle kend i l erine ya pı l a n Sovyet ya rd ı m ı n ı n u ğ ra d ı kl a rı s a l d ı rıyı püskürtmede kesin etken o l d u ğ u ve ol­ maya deva m ettiğ i Çi n - Hi n d i ve Ya k ı n - Doğu h a l kları elleri n i n tersiyle iterek ya l a n l ıyabil irler. Dünya n ı n bu iki kesi m inde, ya n i hem Ç i n - H i n d i ' ­ n d e , hem de Yakın-Doğu'da içişlere silô h l ı müdahele t e h l i k e ve tehd it­ leri Moskova'da n d eğ i l , Vaş i ngton'da n geliyor. Ama Peki n b u n u s u sk u n ­ l u kla geçişti rmek istiyor. » (6) Dikkate değer değişiklikl e rden biri, önceki a nayasada yeri olan Çin ­ Sovyet dostlu ğ u maddesi n i n b u defa çıka rı l mı ş ve a nti-sovyetizmin Pek i n liderleri n i n resmi politik hattı ola ra k k a n u n laştırı l m ı ş b u l u n m a sı d ı r. Bu olay d ü nya bası nı nda gayet çeşitli yönlerde belirtil iyor. Drneğ i n , Lond­ ra'da çıkan "Times » gazetesi « Sovyetler Birliğine ka rşı düşm a n l ı k, ş i m ­ diki biçimiyle, bu a nayasada s o m u t olara k ya nsıtı i m ı ş b u l u n uyor» d i ­ yor. (i) Demek ki, yeni a nayasa metn i n i n iç çelişkisi ve ek lektizmi göze çarpa r n itel ikted ir. G erçekten de, bir yasama belgesi, hem a nti-sovyetizmi, hem d e prol etarya enternasyon a l i zm i n e bağl ı l ığ ı bir a rada n a s ı l i l ô n eder? (S) Constitution of the People's Republic of China. Peki ng, 1 954, p. 71 . (4) " Peking Review», Nr. 4, J a n u a ry 24, 1 975, p. 1 3. (5) Yine orada. (6) " L' H ü m a n ite», 2 1 Janvier 1 975. C) " Th e Times», Ja n u a ry 2 1 , 1 975. 448 Maocular « sosyal i st k a m p varlığ ı n ı yitirmişti r» (8) deyip dururlarken, şim­ diki Çin yöneticileri sosya l ist ü l kelerle hangi birlik ve top l u l u kta n söz edebi li rler? işte bütün b u n l a rı n , bir mektupla yazı k u ru l u n a başvura n okuyucuda, Maocu yönetimin dış pol itika a la n ı ndaki gerçek h edefleri kon usunda be­ lirli bir karars ı z l ı k uya ndırdığı a n laşı lıyor. O halde ÇHC'nin u l u slara rası a l a nda izlemekte olduğu politi kaya bir göz ata l ı m . Once biz FAC komü­ n istleri ne en ya kın olan iki örnekle, Pekin'in sözleri i l e işleri a rasındaki tuta rsızlığı gösterelim. B u n l a rdan biri yazı kuru l una gönderilen mektupta da belirti l m iştir. Söz­ konusu olan, şimdiki Çin yöneticileri i l e HDB-HSB l iderleri n i n d ı ş politika görüş ve tutu m la r ı n ı n birbirine uyg u n l uğ u d u r. i l k bakışta , yeni a n ayasaca « p roleta rya di ktatörl üğü sosya list devleti » (9) diye tanı m l a n m ı ş olan bir devleti n yönetim dümenini ellerinde tuta nların, memleketimizin en gıuici çevreleri n i n temsi lcileriyle bir ortak dil bulabil meleri insanı el bette şaşırt­ m a ktad ı r. Oyleyse, Pekin l iderlerinin en sa ldırg a n em perya l ist çevrelerle eylemde ya k ı n la ş m a l a rı n ı n temelinde yata n nedir? Her şeyden önce FAC sağcda rı ile Pekin a rasındaki birlik ve bağ la ş m a n ı n d u ru m u ve ta rihçesi üzerinde bira z d ural ı m . Bu birlik v e bağ laşma fikrini ortaya atma « öncel i k » v e « şeref»i n i neo­ nazi « Deutsch e Nationa l -Zeitu ng » kimseye kaptı rmak istememektedir. Bu gazete, Peki n ile FAC sağcı ları a rasında birlik ve bağlaşma fikrinden 1 960' l a rı n başlarında ilk defa kend isinin söz ettiğ i iddiası n d a d ı r. (10) Ne var ki, H DB-HSB l iderleri aynı şeyden a rtık 10 y ı l d ı r söz etmekte olduk­ larını i leri sürerek, öncel ik « şeref»ini benimseme peşi nded irier. Orneğ i n , H S B Başka nı F . Ştra us 1 960 y ı l l a rı orta larında ş u n l a rı yazmı ş b u l u n ma k ­ tad ı r : (Rus-Çin çelişmesi (politik a n lamda) Avrupa i ç i n b i r e k s i değil, a rtıdır . . . Çin ile menfaatlerimiz kısmen ve geçici olara k uyg u n düş­ mektedir. (11) Bu « kı s m e n » ve « g eçici » menfaat uyg u n l u ğ u 1 970'l erin orta larına doğ­ ru çoğ u kez ta raflarca ayarl a n a n sürekli bir nite l i k a lıyor. HDB'nin en aktif eylemci lerinden biri olan G . Şröderin 1 972 y ı l ı nda Pekin'i ziya reti n ­ den sonra karşı l ı k l ı tema slar v e heyetlerin g i d i p gelmeleri a rtık g ü n l ü k o l a y h a l i n i a ld ı . V e bunlar, sağcı ların barışa karşı savaşa katı l ma öneri­ lerinin şimdiki Pekin yönetiminin dış pol itika emellerine uyg u n düştüğ ü n ü gösterdi. (8) Rede von Deng Hsiao-ping, dem leiter der Delegation der Volksrepublik China. « Peking Ru ndsch a u », Nr. 1 5, 1 6. April 1 974, s. 8. (9) « Peking Review», Nr. 4, J a n ua ry 24, 1 975, p. 1 3. ( 10) « Deutsche Nationa l -Zeitung », N r. 42, 1 1 . Oktober 1 974. ( I I) F. J. Ştra uss, Herausforderung und Antwort. Stuttgart, 1 968, S. 1 1 0 ' bis 1 1 0. 449 Batı Al m a n burjuva gazetelerin i n Ştraus'un Çin ziyareti üstüne yazdık­ ları d i kkate değer. (Hemen söyliye l i m ki, bu ziya ret yeni ÇHC Anayasa­ sının ka bulü g ü nlerine ra stlad ı . Maa Tze-Tung Çin Halk Vekil leri Genel Meclisi ' n i n a nayasayı onayla ma topla ntı dönemine katı l ma d ı , ama FAC sağcıları n ı n l ideri n i ayrıca kabul ederek görüştü.) « Rh e i n i sche Post», " Deutsche Volkszeitung », " General Anzeiger» vb. g i bi gazetelere göre, Ştra us'un ÇHC ziya reti g ü nlerinde Alman m u ha lefet politika c ı l a rı ile Çin yönetimi temsilcileri a rasında ya k ı n bir ma nevi birlik havası doğd u ve uluslara rası d u r u m u değerlendirmede hedef ve görüş birliği kend i n i gös­ terd i. Aynı gazeteler, hiç bir resm i devlet görevi olmayan Ştra u s ' u n M a o Tze-Tung tarafı ndan ka bul e d i l e n i l k Alman politikacısı olmasına, bu olayı n büyük a n l a mına d ikkati çektiler. « Fra nkfurter Ru ndscha u .. a paçık şunları yazdı : « Ştra us ve Pekin yöneticileri SSCB ' n i n kişiliğinde bir nu­ maralı düşmanları n ı görd üklerinden, tarafların tutumlarında şimdi bir uyumlaşma görül üyor. » (12) " Vorwörts .. şunu bel irtti « HSB'nin şefi Çin yöneticileri nin gerçek sevg i l i siyd i ve sevg ilisi olarak kalıyor, çünkü Ştra us yararlı Almanın kişiliğinde Çin yöneticilerinin görmek emeli nde oldukları her şeyi (kaskatı Moskof d ü ş m a n ı ka n ı l a rı) önerebi lmekted ir . (13) « Der Spieg e l » derg isi d�, Ştraus i l e Pekin yöneticilerinin, «yayı lıcı süper dev­ let» gözüyle baktıkları Sovyetler Birliği konusundaki görüşleri n i n uyg u n ­ l u ğ u üzerinde d u rd u . (1") Ştra us'u gösterişli bir biçimde a ğ ı rlayan ve destekliyen Pekin yöneticileri, Avrupada gerg i nliğ i n azaltıl ması konusun­ d a ki olumsuz tutu m la r ı n ı hiç b i r ikircime meyd a n bıra k mıyocak biçimde bir kez daha bel i rttiler. « Fra nkfurter Allgemeine .. ş u n l a rı yazd ı : " Pekin HSB Başka n ı n ı iyice koltukladı, komplimana boğ d u . . . B u bir bakıma, Şmidt h ü kü meti n i n politik yumuşama ve Doğ u politika sına karşı Ştra us ta rafında n yöneltilen eleştiriyi Pekin yönetici leri n i n açıkça onayladıkları a n l a m ına gel mekted ir . . (15) .. . G erçekten de, FAC ile SSCB, PHC, ADC ve ÇSSC a rası nda a ntlaşma­ lar ve Batı Berl i n Dörtlü Anlaşmas ı ' n ı n i m za l a n m ı ş olması, sağcıları ra­ hatsız ettiği kadar, Peki n'i de ra hatsız etmektedir. Peki n, s i l a h l a n ma ya­ rışı n ı n deva m edebilmesi içi n, Orta Avrupada silahlı g üçler sayısı n ı n ve bu arada Amerika n birlikleri kontenj a n ı n ı n korunması ndan ya n a d ı r. Pekin yöneticileri, FAC intika mcıla rı n ı n d a desteğiyle, Ortak Paza r'ın kişiliğinde « üçüncü devlet .. le politik i l işkiler kurma ve i leride kendi hegemonya sı için savaşta bu örgütten yararl a n m a plan l a rı tasa rlıyorlar. Pekin yöneticileri ile FAC gerici liğinin e lebaş ı l a rı n ı n görüş ve tutu m ­ ları saldırgan NATO bloku konusunda da birbirine uyma ktadır. H D B (12) (13) (11,) (L5) 450 « Fra nkfurter Rundscha u », 1 8. Januar 1 975. " Vorwörts , 23. J a n u a r 1 975, S. 5. « De r Spiegel », 27. Januar 1 975, S. 23. " Frankfurter AIIgemeine », 1 6. Jonuar 1 975. .. Başka nı H. Kol , «Çin Halk C u m h u riyeti hükü meti n i n NATO'ya a k ı l l ı bir politika için temel önkoşul gözüyle bakması büyük bir önem taşır», diye· bi liyor. (16) Fra nsız « Quotidien de Pa ris» gazetesi şöyle yorum l uyor : «Çin H a l k Vekilleri Meclisi topla ntı d öneminde (Ocak 1 975) h ü k ü metin hesa p· verme ra poru nu okuyan Çou En·lay, Avrupaya, bir a n önce politik birlik sağlaması çağ rı sında bul u n d u . » Bu gazeteye göre, Çou En·la/a, Batı Avrupaya yönelik Sovyet tehd idine ilişkin uyarı, « korku y a rd ı mı »yle politik bi rleşme fikrin i canlandırmak için gerekmiştir. Niçi n ? Çünkü « Pekin, çokta n beri, Moskova'yı d urd urm a n ı n biricik çaresi n i n Sovyetler Birliği'ni Çin· Avrupa k ı skacına almak olduğ u ka n ı s ı ndadır. » (lı) Bu kanıtları n ıŞığ ı a ltı nda, yeni a nayasada, barışı, d ü nya sosya l izmin i n v e ulusa l kurtuluş h a reketin i n mevzilerini g üçlendirme dôvasına ÇHC' n i n katkıda b u l u n maya niyetli o l u p o l m a d ı ğ ı n a d a i r en k ü ç ü k bir işa ret b i l e bırakı l m a m ı ş olması n ı n nedeni açıkça anlaşı lıyor. Maocu lar « d ü nyadaki büyük kargaşa lıklar»ın (IS) şimdiki uluslara rası d u r u m u kara kterize ettiğ i , « s ü per devletler» a ra sı nda çatışmanın ergeç yeni b i r dü nya harbine dökü leceği sav ı n ı i leri sürerek, insa n lığı d ü pedüz bir harp felôketine doğru itme yol undan y ü rümekte olmalarını ôdeta ideolojik bakımdan haklı göstermeye ça l ışıyorlar. Işte Maocu yöneticilerin FAC sağcı ve inti· ' kamcı g ü çleriyle bağlaşması a ncak a nti ·sovyetizmi n temel olduğ u bu serüvenci ve a nti·hüma nist ha reket hattı na daya nıyor. Berikiler de, öte· kiler de Sovyetler Birliğinden nefret ediyorlar. Berikiler de, ötekiler de, yeni bir d ü nya ya n g ı n ı nd a n kôrlı çıkacaklarını ümit ediyorlar. Bununla ilgili olarak, AKP'nin H a m burg Kongresi'nde (1 973) okuna n Yönetim Ku· rulu eylem ra porunda ş u n l a r beli rtildi : « Körükörü ne a nti·sovyetizm, Pekin Maocu grupunu a rtık Batı Al m a n em perya l izminin en gerici çevrelerin i n p l ô n v e emelleri n i açı kta n açığa desteklemeye başlıyacak kadar i leri g ö · türdü. Pekin, silôhlanma yarışında d a h a da gemi azıya a l ma la rı nda ve Bundesfer'i Sovyetler Birliğine karşı bir vurucu g ü ç h a l i ne getirmelerinde onları d urmadan koltukl uyor. Pekin, emperyalist Batı Avrupayı sosyal ist devletler topluluğ una karşı savaşan « üçüncü g ü ç » olarak görmek isti· yor. » (19) Maocu yönetimin gerçek hedeflerini ortaya çıkara n ve biz FAC komü· nistleri için birinci derecede önem taşıyan başka b i r örnek de, bu yöne· timin, Alma nya toprağ ında kurulu sosya list devlet sıfatiyle ADC'nin d ü · nüne v e bugününe olan i lişkisidir. Çin yöneticileri u z u n s ü r e ADC'nin menfaatleri n i n savunucusu olarak göründü ler. Daha 1 960 y ı l l a rı sonunda (16) « Die Welt», 1 9. September 1 974. (1/) " Quotidien de Pari s », 21 . Janvier 1 975. (IR) Press Com m u n iq u e of the Fi rst Session of the Fourth Nationa l Peep· le's Con g ress of the People's Repu blic of China, " Peking Review», N r. 4, Ja n u a ry 24, 1 975, p. 7. (19) « Protokol des H a mburger Parteitages der DKP », 1 973, S. 73. 451 AD C 'ye daya nışma gösterdi klerini açıklayıp d u ruyorlard ı . Bugün, Ştraus'­ un, Pekin'i ziya reti s ı rası nda, «Alman u l u su n u n birl iğ i » soru nunda kendi­ sine destek gösterdi klerinden ötürü Maocu yöneticilere tekra r tekra r te­ şekkür ettiğ ine bakı l ı rsa, Maocuların görüşleri ni teme l l i değ iştirmiş olduk­ l a rına h ü kmetmek gerekir. « Die Wel ı » gazetesine göre, i ntikamcı l ar ı n elebaşısı, iki öğ ütten ötü rü Çin yönetici lerine öze l l i k l e teşekkür etmiştir. Birincisi «Alman u l us u n u n birliği tezi »ne il işkin öğ üt ; iki ncisi « Avrupa n ı n politik v e askersel birliği konusunda Ç i n çağ rısı »dı r . (20) Sağcı larla Peki n ' i n «Alman u l u s u n u n birl i ğ i » soru n u üzerindeki görüş birliği daha önce HDB Başka n ı H . Kol' u n ÇHC'ni ziya reti s ı rası nda be­ l i rm işti. Ştra us'un ziya reti bunu ancak pekiştird i. H ı ristiyan Demokrat Bir­ liği'nin başka n ı ilk ziya retten dönüşü nde, « Pekin, ADC'nin iki Al m a n u l usu v e iki Alman devleti ne i l işkin tezin i kesinlikle s i l k i p atıyor, b u n u b i l mek gerekir», demişti. (21) Dte yandan, Çin Dışişleri Bakanı Tschiao Kua n - h u a (o za m a n baka n yard ı m cı sıyd ı ) , geçen y ı l FAC'yi ziyaretinde, Pekin'in «Alman u lusunun birliğ i » tezini savunduğ u n u bel irtmek fı rsatını kaçırmadı. (22) Bütü n bunlar, Almanyanın « birleşti r i l mesi »ni a maçlayan i nıika mcı özen­ tili plônların Maoc u l a r tarafı ndan açı kça teşvikinden ve desteklenmesin­ den başka bir şey değ i l d i r. Peki n yöneti m i şimdi sosya l ist Alman devleti- . n i n en azı l ı düşmanlarından birid ir. Ve bununla da, 1 955 yılı nda i mza­ lanan ve tarafla rdan her birinin egemenliğini saptayan ADC'yle Dostl u k ve işbirliği Antlaşması'na aykı rı hareket etmektedir. H D B Başka n ı H. Kol'un ÇHC'ni ziya reti vesilesiyle AKP Yönetim Ku­ rulu tarafı ndan yayı m l a n a n bildiride şöyle deniliyor : « Maocu yöneticiler, H DB-HSB'nin kunda kçı l ı ğ a eşit h a reket hattını « ta m a men a nladıkla rı »nı söylediklerine ve en önemli soru n l a rda HDB- HSB'yle görüş birliğinde ol­ duklarını belirtiklerin e göre, bu olay, onların, komün ist ve işçi hareketinin d ü ş m a n ı olarak, d ü nya a nti-em perya l i st hareketinin ve h a l k l a rı n barış ha reketinin düşmanı olara k eylem gösterdiklerini ve a rtık emperya lizme yard ı m c ı l ı k rolü n e de eriştiklerini bir kez daha göstermektedi r . » (23) Ştra us, Kol ve Ma ocu pa rtnörleri, yaptı kları görüşmelerde, son y ı l l a rda barışçı g üçlerin büyük çabala riyle u laşı l a n sonucu, yani Avrupada s ı n ı r­ ların ve bu a rada ADC s ı n ı rl a rı n ı n bugünkü d u rumuyle ta n ı nmasını şüp­ heye düşü rmeye ça l ı ştı l a r ; bütü n Almanya n ı n tek bir devlet halinde tem ­ s i l edil mesi yol unda FAC egemen çevrelerinin Adenauer zamanından kal ­ m a ilfô s etmiş savları n ı desteklediler. Maocu yöneti m i n ADC'ye olan i l işkisi örneğ inin gösterdiği üzere, bu (20) (21) (22) (2:1) 452 « Die Welı», 23. J a n u a r 1 975. « Die Welt», 1 3. Septe mber 1 974. DKP Pressedienst. Nr. 1 1 7/74, 1 1 . Oktober 1 974. « Unsere Zeit», 1 8. September 1 974. yönetim, sosya l ist ü l kelerle birlik ve daya nışmayı g üçlendirme isteklerin­ den söz eden deklôrasyonların a rkasında, gerçekte sosya lizmin menfaat­ l erine ka rşı işliyen pol itikası n ı g izlemeye çalışmaktadır. Uluslara rası politika a l a n ındaki eylemlerinde m i l l iyetçi liği ve a nti­ sovyetizmi kılavuz edinenlerin, kaçı n ı lmaz olarak, sınıf savaşı prensip­ lerine i h a net edeceği ve em perya l i st geric i l i ğ i n kesi m i n e d ü şeceğ i söz götürmez b i r gerçektir. Alman Kom ü n ist Partisi el bette Çin Komünist Pa r­ t i s i ' n i n işlerine karı ş m a k i stemez. Fakat, biz, Çin yönetim i n i n dış politika aksiyon l a rı n ı n bir sosya l ist devletin d ı ş politikası n ı n kurulmasına temel olması gereken prensipleri a n l a m a tarzı m ızia bağdaşmazl ı ğ ı n ı , bu acı gerçeği beli rtmeyi enternasyonal b i r ödev sayıyoruz. Maoizm ugyul a m a kta olduğ u dış politika hattı n ı , yani yumuşa m a ve barışa k a rşı olan tutu m u n u , i k i devleti n, yani SSCB ve Çin'in u l u s a l men­ faatleri a rasındaki ayrı m ların belirtisi olara k göstermeye çaı i şıyor. Peki n yönetici leri, tek tek kom ü n ist partilerini ve sosya l ist ü l keleri, Mooizmden yana geçmeseler bi le, h i ç olmazsa ono k a rşı tarafsız bir tutum ta kı nmaya zorl a m a çabası ndadı ria r. B u n u n ideoloj i k örtüsü de, d ı ş pol itika prog­ ra m ı nda a nti-sovyetizmi proleta rya enternasyonalizmine sadakat deklô­ rasyonlariyle bağdaştırma denemesid i r. Bunun ÇHC yeni a nayasasına yansıdığ ı n ı da yuka rıda belirtmi ş b u l u nuyoruz. FAC komü n istleri, Maoc u propa g a n d a n ı n b u oyu n u n u b ü t ü n içyüzüyle a ç ı ğ a v uruyor, b u g ü n i k i devletin u l usal menfaatleri a rasında bir çatışma n ı n değ il, iki politika n ı n, i k i ideoloj i n i n, ya n i proleta rya enternasyonal izm i i l e Maoizm hegemonist emelleri n i n çarpışması nı n sözkonusu old u ğ u n u bel i rtiyorla r. AKP Başkanı Herbert M i s şunları bel i rtti : « Son za m a n l a rda, Pekin Maocu yönetiminin pol itika ve pratiğinin işçi sınıfı n ı n menfaatlerine k a rşı işled i ğ i ne, Ma rks, Engels ve Len i n öğreti s i n e ters d üştüğü ne, prole­ ta rya enternasyonalizmi ve a nti-em perya l i st dayanı şmayla çeliştiği ne d a i r y e n i ve i n a n d ı rıcı kanıtl a r e l d e etm i ş b u l u n uyoruz. M ao-Ştrau s görüşmesi, tarafla rın yumuşama politikası konusundaki görüşlerin i n uyg un d üştüğ ü ­ n ü n tespiti v e a nti-sovyetizmde b irleşmeleri Pekin yönetici lerin h a n g i mevzilerde b u l u nduklarını a p a ç ı k göstermiştir. Pek i n em perya lizmin gerici g ü çleriyle aynı safta ve h izadadı r. » (2") Pekin'in, « bi rleşe b i l eceğ i mi z bütün g üçlerle bi rleşel i m » (25) Mao sloga­ nını k ı lavuz edinen prens i psiz politikası (gerçekten de bugün ya l n ı z FAC (Z!,) Herbert M ies. Aufg a ben und Perspektiven des K o m pfes der D K P gegen d i e Abwö lzung der Krisenlasten a u f dos a rbeitende Volk. Bericht on die 6. Tag u ng des Pa rteivorsta nds der DKP am 22.-23. Fe­ bruar 1 975. « Unsere Zeit», 27. Februa r 1 975. (25) Press Com mu n i q ue of the First Session of the Fourth National Peop­ le's Cong ress of the People's Republic of China. « Peking Review», Nr. 4, J a n u a ry 2 4, 1 975, p. 8. 453 sağcı g üçleriyle değil, diğer memleketlerin aşırı gerici çevreleri tem s il­ cileriyle, b u arada Şili cuntasiyle, I n g iltere'de ve Birleşik Amerikada em­ peryalist burjuvazi n i n sağ kanadı liderleriyle de birleşip bağlaşan bu politika), FAC'n i n iç politik hayatı üzerinde dolaysız bir etki yapıyor. Dev­ letler a rasındaki i l işki lerde her şeyden önce sosyalist toplu l u k ü l keleri n i n a rdıcı! ba rışsever politikası sayesi nde oluşan o l u m l u değ işmeler H DB­ HSB tarafından öfke ve dirençle karşılandı. S p ringer gazetecil i k konserni ve tüm tekelci bası n tarafından geliştirilen a nti-komünist ve a nti-demok­ ratik propo g a nda, büyük sermaye g erici çevrelerinin, bunları n H DB-HSB mensubu politik yandaşları n ı n ve diğer sağcı örgütlerin (26) eylemleri ne ya rdı m ediyordu. öyle ki, yumuşama problemi, bir bütün olarak, mem­ lekette politik parti ve grupların ayırdedici yanaşımiarını eskisinden daha belirg i n biçimde ortaya koyan bir ayrı m çizg isi oldu. I ktidar yol u n u zorlayıp d ura n sağ gericilik, hükümeti, Sovyetler Bir­ liği'yle, sosya list toplulukla açık cepheleşme çizgisine girmeye zorluyor, Burjuva basını « sağa sapma »da n söz etmeye başla m ı ş bulunuyor. Bütün sağduyu sahipleri açıkça görüyorl a r ki, sağcılar, yal nız yumuşama politi­ kasın ı ve Avrupada kolektif g üvenlik fikrin i boltalamak için değil, aynı za manda kendi safla rı nı ve iç politika mevzilerini g ü çlendirmek için, bü­ tün araçlard a n (Pekin'le temaslar da dahil) yararlanmaya çalışıyorlar. Görül üyor ki, başkasının içişlerine karışmaya kal kışan AKP değil, Peki n yöneticileridir. Gerici g ü çlerle savaşın m a ntığı, Maocu yönetim i n politik hattına karşı d i reniş gösteril mesini gerektiriyor. Sayı n mektup sahibi, siz kendiniz bir düşü nün, FAC komü nistleri, Maocuları n ideolojisine ve d ı ş politika hattı­ na karşı savaştan geri durabilirler m i ? Böyle bir savaştan geri durmak, FAC'de tekelci sermayenin gerici çevreleri konusunda bizim tarafsız bir tutum takın m amız ve onlara karşı savaştan vazgeçmemiz demek olur. Marksist-leninistlerin, barış ve sosyal i lerilik davası n ı , işçi sınıfı n ı n men­ faatlerin i savun a n bir pa rti n i n böyle bir gaflete düşmeleri olacak iş midir? Pekin'in d ı ş politika hattı konusunda, başl ıca yönleriyle FAC'de en ge­ rici emperyalist çevreleri n stratejilerine uygu n düşen bu politika konu­ sunda eleştirisel bir tutum tak ı n mak, AKP' n i n soğcılara karşı, Avrupada g üvenlik ve barış için yürüttüğü iç politik savaşın bileşen bir bölü müdür. (26) B u g ü n FAC'de çokyan l ı i l işkilerle birbirine bağl ı yüzden fazla sağcı örgüt vard ı r. I ntikamcı birlikler, toplam tirajı 2 milyonu bulan 360 kadar gazete, dergi, bülten ve takvim yayı m l ıyorlar. 454 öZEL SAYFALAR Faşizm ve neo-faşizm (2) A. Soydan Türkiye bugün neo-foşizm yöntemlerinde bir tı rman m a aşamasındadır. Demirel hükü meti büyük aferist çevreleri n vurucu gücünü temsil ediyor. Türkiye Oda lar Birl i ğ i n i n son kongresinde tekelci, holdi ngci ve yabancı sermaye ile bağlı aferist çevreler Demirel ortaklığ ı ndan hoşnut olduk­ larını, işçi hareketine, sendikalara karşı daha kes i n tedbirler alı nmasını istediler. Büyük işbirlikçi sermaye çevrelerinin egemen olduğu Odal a r Bir­ liğinin yöneticileri, sı kıyönetimlerin işçi sınıfı n ı n zara rı n a , g revleri erte­ leyen, yasaklaya n lokavtlara kanat geren politikaları ile bile yetin m iyor­ lar. Sendika seçme özg ürlüğ ü nden elde kalanları, g rev hakkını fiilen ortadan kaldıra ra k tedbirler a l ı n ma s ı n ı istiyorlar. Bu büyük sermaye çev­ releri CHP yöneticileri n i n reformizminden bile hoşnut d eğ i l . Türkiye'de faşist yöntemlerde tırma nma, toprak beyleri ile Odal a r Bir­ liği'ne egemen olan büyük sermaye çevrelerinden geldiğine, bunları da NATO ve hakim çevrelerle emperyalizmin desteklediğine şüphe yoktur. Bu çevreler için bugünkü Demirel- Erbaka n - Feyzioğ lu-Türkeş ortaklığı son kademe midir? Bunlar daha açık, daha çıplak bir faşist yöntemi gözle­ m iyorlar m ı ? Olaylar, komando baskı nları n ı n sıklaşması, M i l l i G üvenlik Kurulu denen ve a skeri cunta n ı n hakim olduğ u org a n ı n faşist saldırı­ lara kanat germesi, bütün solcu yurtsever, devrimci g üçlere karşı cephe alması, büyük v u rg u n çevreleri n i n mil itarist klikle kaynaşmış oldukları n ı göstermekle ka l m ıyor. Aynı za manda faşist yöntemlere doğ ru s ü rekli bir tırm a n m a n ı n va rl ı ğ ı n ı da gösteriyor. Demirel ortaklığı yalnız komando baskı nları n ı , cinayetlerini örgütle­ mekle yetinm iyor. Kendine sosyal bir ta ban da hazırlamayı gözönünde tutuyor. Hazineyi yağ ma ederek « ucuzlu k » ya ratmak çabaları bu sosyal ta ban yaratma ihtiya c ı n ı n bir sonucudur. Ama g ü bre fiyatlarındaki ucuz­ lama büyük toprak beylerine m ilyonlar vurm a k Qlanaklarını verdiği g i bi, örneğ i n demir çel i k fiyatlarında yapılan indirim, bir avuç ithalatçıya, fab­ rikatöre açıkta n milyonlar vurmak olanakları n ı açmıştır. Çünkü uzman­ l(Jrın beli rttiğ ine göre dem ir-�elik ü reten fabrikaların depola rında yeteri 455 kadar stok vard ı . Stokları o l a n d e m i r çel i ğ i n ithali için hiç b i r neden yoktu. Aşı rı gerici, faşist pol itikacı la r ı n b u tırma n m a ta ba n ı üzerinde M H P genel k u r u l u nda bu faşist a k ı m ı n elebaşısı Türkeş baklayı ağzı ndan Çı­ kardı. Türkeş'e göre bugünkü orta k l ı k bir aşa m a d ı r, esas hedef tek ba­ şına iktidara gelmektir. Tü rkeş'in bu « ifşaatı » neo-faşizmin Türkiye'de iktid a ra yerleşmekte k a ra rl ı olduğ u n u gösteriyor. Buna Anka ra 'da yapılan SENTO Baka n l a r Konseyi topla ntı s ı n ı n , Amerika n em perya l iz m i n i n bir gövde gösterisi n itel i ğ i n i a l masını da katma k gerek. Genel ka nı ya göre Demirel öteki orta kları n ı ya n i M H P'yi, CG P'yi ve MSP'yi yutmak ka rarında, Tü rkeş ise AP'de Demi rel g ru b u n u izole etmek, AP' n i n ve o ra d a n d a hükü metin başı na geçmek u m ud u nd a . B u yeni k utuplaşma olur m u , yoksa birbiri n i yutma ça baları h e r taraf için yıkı m la m ı sonuçl a n ı r. Bun ları şi mdiden kesti rmek i m ka nsız. Ama Demirel h ü k ü ­ meti e l i y l e b ü y ü k sermaye çevreleri n i n seçi mler için yatı rım yaptı kları d a görül üyor. B u n l a r hava n ı n kendilerine elverişli olduğ u n u kestird iler m i , b i r y ı l i ç i n d e seçi mlere gidebili rler. Olmadı mı Türkeş grubu her h a n g i bir müdahale ile ikti d a ra g etirilebilir. Aşı rı gerici burjuvazinin güçleri a rasında bu boğ uşma gel işirken, faşist ve neo-faşist yönteml eri birbiri n d en ayıran niteli k l ere bir daha dönmekte fayda va rd ı r. Her şeyden önce Dimitrof'u n da tespit ettiği g i bi bu yön­ temler, za mana, zem i n e ve memleketten memlekete değ i ş i r. Her ü l ke n i n kendi şa rtlarına göre uyg u la n ı r. Ama gerek faşizm, gerekse neo-faşizm kapita l iz m i n , emperya lizmin genel b u n a l ı m l a r ı n ı n gel işmesiyle sıkı sı kıya bağ l ı d ı r. Birinci Dü nya H a rbi son u nda ka pita l iz m i n b u n a l ı m ı ıtalya ve AI­ ma nya'da faşizmi doğ u rd u . Onu d a h a sonra i spanya ve Portekiz izled i. Emperya lizmin Birinci Dü nya Harbi dönemi ndeki bunalımı i l e bugünkü dönemdeki b u n a l ı m l a r ı n ı n esas karakteri bir olmakla beraber bunların ayrı n itelikleri de v a rdı r. Birinci Dü nya Ha rbi sonunda kapita l ist a l e m i n da­ yanaklarından biri ve ayni zama nda yüksek derecede gelişmiş bir ü l ke o l a n Al ma nyada kapita lizm çök mek üzereyd i. i şçi s ı n ı fı n ı n i ktidarı a l ma ­ s ı n a ra mak ka l m ı ştı. Kapital ist d ü nya k u rtu luşu H itler çeteleri n i işbaşına getirmekte b u l d u . Alman b u rjuvazisi nin, Prusya m i l itarizmi n i n gelenek­ l eriyle de yoğ ru l a n Hitler çeteleri n i n iktidarı bilindiği g i bi, gerek Al man, gerekse Avrupa halklarına ka rşı kanlı oldu. Gerek Alma nya'da, gerek ita lya'da, gerekse ispa nya ve Portekiz'de faşizmin b u ü l kelerin özell ikle­ rine göre ayrı nitel ikleri vard ı , a ma o n l a rd a ortak bir nitelik d e vard ı ; bu d a merkeziyetçi, otoriter, tota l iter, b u rjuva m u h a lefetine bile ta h a m m ü l edemiyen tarafla rıydı. i şçi sın ıfı na ka rşı tutum l a rıyle bu faşist yönte m l e r bi rleşiyordu . işçi sen­ dikaları n ı n s ı nıfsa l niteli ğ i n e son vermek, onu sermayeci sınıfı n işbirlik456 çisi h a l i ne getirmek, emek-sermaye orta k l ı ğ ı masa l ı n ı dayatmak, faşist yöntemlerin işçi s ı n ı fı n a karşı uyg u l a n a n bir yönüdür. ikinci Dü nya Ha rbi sonunda değişik ü l kelerde bel i ren faşist yöntem­ l eri birleştiren üçüncü nokta : reform demagojisiydi. Faşistler emekçi hal­ k ı , orta taba kaları kaza n m a k için reform demagojisini, a nti-ka pita l i st ge­ vezelikleri en yü ksek nokta s ı n a vard ı rıyorl a rd ı . Göbels bu ya lancı l ı ğ ı n ve demagoj i n i n teorisini de yapıyord u . " Büyük ya l a n söyleyin, iz b ı ra k ı r », di­ yordu . Faşistler geniş emekçi y ı ğ ı n l a r ı n ı a ldata n bu ya l a n ve demagoji pa rava nası a rdında büyük tekellerin, silôh fabrikatörlerinin egemenliğini güçlendiriyorl a rd ı . Bu faşist yöntemlerde ortak olan h a rpçı l ı k, s i l ô h l a n ma yarışı, ı rkçı l ı k g i bi d a h a başka �okta l a r da vard ı r. Kapita lizmin üçüncü b u n a l ı m devresi ne rastlıyan baskı yöntemleri yer yer klasik faşist biçi mi, yer yer neo-faşist biçimi nde bel iriyor. Neo-faşizmin özell i k l erinden biri de, bugün lerde Türkiye'de görüldüğü g i bi, parla mentonu n işçi sı nıfına kapatı l ma s ıd ı r. B u rj uva m u h a l efetine muayyen ölçüde yer veriliyor, hatta zayıf ve sayı l a rı çok olmak şa rtıyle bazı leg a l sosyalist parti lerin va rlığına da ta h a m m ü l edil iyor, a m a faşist sa l d ı rı l a rla ve yöntemlerle yasal hakları n k u l l a n ı l ma s ı n ı k ı sıtl a m a , hatta yok etme yol una gidil iyar. Neo-faşist yöntemler, yaşadığ ı mı z dönemde d a ha fazla az gelişmiş ülkelerde uyg u l a nıyor. E m peryalizm ve ona bağ l ı olan b u rjuva çevreleri, örneğ i n Türkiye gibi, az gelişmiş ü l kelerde g üçlenen a nti-emperya l i st, de­ mokratik ve sosya list ha reketleri, işçi sınıfı n ı n güçlenen savaşını bastı rm a k i ç i n uyg u l uyarl a r. i ki nci Dü nya Harbinden önce ispa nyol halkına dayatı l a n ka n l ı faşist yöntem l erde neo-faşizme doğ ru bir gelişme vardı. Bu ü l kede leg a l olma­ makla bera ber bazı sosya l ist akımların i l legal va rl ı ğ ı na , sendika l a ra ve a yd ı nl a r a ra s ı n d a ilerici a k ı m l a ra göz y u m ma eğ i l i m i gel işiyor. Bu g el iş­ menin başlıca nedeni, işçi ha reketinin ve öteki devri mci h a reketlerin geliş­ mesi, u l usa l k urtu l u ş savaşları n ı n güçlenmesi, Avrupa ve dü nyada sos­ yal i st cephenin etki a l a n ı n ı genişletmesi, barış ve g üvenliğ i n d a h a fazla egemen olmas ı d ı r. i şçi s ı n ıfı n ı parça l a mak, sarı sendikacı l ı ğ ı a la bildiğine beslemek ve pa­ lazl a n d ı rmak, işçi h a reketi içine d e ga ngsterl iği, komandoc u l u ğ u sokm a k v e b u yöntemlerle işçi ha reketini bastı rmaya ça l ı ş m a k neo-faşizmin yön­ temleri a ra s ı n d ad ı r. Neo-faşist yöntemlerin işçi s ı n ı fı a rasında uyg u l a n masında Maoc u l uk, Troçkizm, a n a rşizm gibi sa p ı k a k ı m l a r önemli bir unsur o l a ra k beliriyor. 457 Büyük burjuvazi, emperya l izm, bu a kı m ları işçi ha reketin i pol itik bakım­ d a n böl mek için k u l l a n ıyor. Orneğ i n, Türkiye'de son g ü n l erde TKP R g i bi bir sahte komünist partisi kurd u rd u ğ u gibi, yine TKP adına halkı ayak­ l a n maya çağ ı ra n bildiri ler yayı n l a maya baş l a d ı . Demirel h ükümeti n i n progra m ı nda, a nti-komünizm başta gelen i l kelerden biridir, hatta baş­ Iıcasıdır. Bu h ü kü metin iktidarı ele almasından h emen sonra d ı r ki, sahte komünist partileri kurul maya baş l a n d ı . Leg a l işçi hareketi ni parça l a ma yöntemlerinden sonra i ll eg o l hareketi de parça l a ma ve bölme hareketleri başgösterdi. Türkiye'de neo-faşist yöntemler bu biçimlerle beliriyor. Demek oluyor ki, neo-faşizm i n hiç olmazsa ilk aşamada hedefi işçi sınıfını, gerek sen ­ dikal, gerek politik, gerekse ideolojik bakımlerdan pa rçal a m a ktır. işçi sınıfı n ı n birliğinden a n l aş ı l a n , onun sayısa l birliği değ i ld i r. Hiçbir kapita l i st ü l kede işçi sınıfı n ı n tek bir örg üt etrafı nda sayısal birliği sağ ­ Ianamamıştır. Şüphe yok ki, idea l ol'an gerçekleşmesi özlenen b u birliğ i n sağlanması d ı r. fakat kapitalist ü lkelerdeki koş u l l a r b u rjuvazin i n basın, din, gelenekler, kör i na nçlar, ekonomik çıkarlar gibi elemanları kullana­ rak işçi sınıfından bir kısmına ideolojisini aşıla maya ve o n u n doğal pol i ­ tik v e sendi ka l örg ütlerinden ayırmayı başara n bir ortam yaratıyor. B u şartlarda önemli olan işçi sınıfı n ı n öncü, başı çekici kısm ı n ı n Marksçı­ Leninci partisinde birleşmesi ve örgütlenmesidir. Bu örgütte bili msel sos­ yalizm i l kelerine göre m uayyen bir birlik sağ landığı takdirde, işçi s ı n ı ­ fı n ı n daha geniş bir k ı s m ı n ı zam a n l a kucaklamak ve emekçi yığ ı nları ay­ d ı nlatmak, örgütlemek de m ü mkün oluyor. B u rjuvazi bunda n ötürüdür ki, işçi sınıfı nı n ideoloj i k birl i ğ i n i sağl ıyacak olan Komünist Partisine saldırı­ yor, Türkiye örneğinde de görü l d ü ğ ü gibi, onu yasaklıyor, Marksizmi ­ Len i nizmi kan u n dışı ilôn ediyor. A m a , yasakların, faşist yasaların h ü k ü m geçiremediği i llegol şartlarda ç a l ı ş a n T K P ile başa çıkamayı nca, partin i n g en i ş emekçi yığ ın l a rı n ı sormaya başladığını görünce d e yeni yeni sahte partileri piyasaya sürmek taktiğini uygu luyor. Burjuvazi n i n burada da hedefi, işçi sınıfı n ı n ve emekçi yığ ı nlarının örgütsel ve ideoloj i k birliğ i n i sağ l ıyacak partiyi arka d a n vu rmak, y a n i işçi s ı nıfı," ı n sava ş ı n ı d u mura uğratmaktır. Işçi sınıfının savaşı birliğe yöneli ktir. Işçiler, hangi send ikada olursa olsun pa h a l ı l ığa, enflôsyona, sömü rüye, yerli ya bancı sermayeni n ege­ menl iğ ine, faşist baskılora , em perya l izmin hegemonyasına karşı , demok­ ratik haklarını savunmak, i nsanca bir yaşam düzeyine u l aşmak için sava­ şıyorlar, Hatta işçi yığ ı n ı n ı n çoğu bu hedeflere ulaşmak için iktidarı ele a l ma k, işçi sınıfı n ı n geniş ölçüde katı lacağı bütü n demokratik güçlerden kurulacak bir hükü meti işbaşına getirmek çabası ndadıriar. Ve bu uğ urda savaşıyorlar. Orneğ in, bu istemler DISK'in 5. Genel Kurul toplantısında geniş ölçüde d i l e getirildi. Işçi sınıfı n ı n istemlerine, savaş hedeflerine 458 a ncak sosya l ist topl u m içinde erişebi leceği belirtildi. Işçi sınıfı n ı n enter­ nasyonalist daya n ı şması da bu kong rede d ü nya işçi ha reketinin. Sovyet­ ler Birl i ğ i n i n . öteki sosya list ü l keler delegeleri n i n katı l masıyle dile getiril­ di. Bundan başka. işçi sınıfı n ı n faşizme ve emperya lizme karşı öteki ilerici g ü çlerle. hatta burjuvazinin i lerici koluyle bağ laşıklığı soru n u ortaya kon­ d u ve o l u m l u bir sonuca bağ l a n d ı . CHP temsilcisi de bütün demokratik g üçlerin bağ laşı k l ı ğ ı n ı n gereğ i n i belirtti. Işçi sınıfı n ı n böl ün mesi ta banda d eğ i l , ya sarı sendikacı larda, ya da sıra s ı ra yığ ından uza k kalan sosya list pa rtilerin belirmesindedir. 459 Türkiye işçi Partisinin Programı (1) A. S. 1 973 y ı l ı n ı n Eyl ü l ayında biten ve 29 ay süren sıkıyönetim devri ni geri bıra k a l ı çok olmadı. Bu 29 aylık s ü re c u m h u riyet devri n i n k a n l ı ve y ı ğ ı n ­ sa l baskı v e faşist yöntem lerin yoğ un laştığ ı dönemlerden biriydi. Sı kıyö­ netimsiz devi r uzun sürmedi. Kıbrıs olayları vesilesiyle geçen y ı l ı n Tem ­ m u z ayı nda tekra r sıkıyönetime dönüldü. Sıkıyöneti mle b u rjuvazi egemen­ l i ğ i n i daha ra hat, daha kayg ısız s ü rd ü rebil iyor. işçi sınıfı n ı daha dolaylı bir biçimde baskı a ltına a l a bil iyor. Büyük sermayen in, yabancı tekel lerin, em perya lizmin çıkarlarını daha kolaylıkla koruya bil iyor. TiP 29 a y l ı k sıkıyöneti m terörü d evrinde, faşist yöntemleri n yoğ unlaştığı za m a n Anayasa M a h kemesi tarafı ndan ka patı l m ı ş t ı . Anayasa M a h ke­ me si tarafı ndan ka patı lması işin yasal örtüsüyd ü . Anayasa Mahkemesi yarg ıçları n ı n TiP'i kapatma kara rı h a ksızd ı . Ya l n ı ştı. işçi sınıfı n a ka rşı sınıf savaşında burjuvazi nin insafı yoktur. Burjuvazi­ den i nsaf beklemek de esasen yersizdir. Sınıf sava ş ı n ı n m a ntığı, mora l ı budur. Ne va r ki, sınıf savaşında b u rjuvaziyi insafa getirmek mü mkündür. i şçi sı nıfı kuvvetli olduğu her yerde varl ı ğ ı n ı b u rjuvaziye zorla kabul etti r­ m i ştir. Türkiye'de de bu yasa l l ı k geçerlidir. i şçi sınıfı uzun savaşlar so­ nucunda g rev, toplu sözleşme, send ikalaşma haklarını kabul etti rmiş, s ı n ı fsal nitelikte dernek ve parti kurmak olanakları n ı elde etmiştir. Burjuvazi, hiç ol mazsa burjuvazi nin a ş ı rı gerici kolu, işçi sınıfı n ı n Ma rksçı, Leninci partisine legal ça l ı şma olanağ ı n ı h a l a faşist m addelerle yasa k l a m a ktad ı r. Reformcu, küçük burjuva sosya lizmine yeşi l ışık tutmak­ tadır. B u rjuvazi bu pol itikasında birkaç hedef birden güdüyor. Başta ge­ len hedef işçi sı nıfı nı en keskin sila h ı ndan, Bili msel Sosya lizmden yoksun b ı rakmakt ı r. Egemen zümreler için bu çok önem l i d i r Türkiye'de ve öteki ka pita l ist ü l kelerde örneğ in Portekiz, Fra nsa gibi güçlü komünist partile­ ri n i n bulunduğu ü l kelerde d e gerici çevrelerin a nti-ko m ü n izmi a levl endir­ meleri, kom ü n i st pa rtileri tecrit etmeye kalkışmaları da bu hedefe yöne­ lik bir tutu m d u r. T ü rkiye de d a h i l o l m a k üzere gerici çevreler reformizme, küçük burjuva sosya lizmine yeşil ı ş ı k tutmak, M a rksizm i, Leninizmi ya yasa klamak, ya da izole etmek taktiğ i n i güdüyorlar. Türk burjuvazisinin ayrıca leg a l sosya l i st parti lerin va r l ı ğ ı n ı « demok­ rasi " süsü d iye d ü nya ka muoyuna ka rşı k u l l a n mak, işkencelerin belge­ lerle ispatlanması ile kaybed i len prestiji yeniden kaza n m a k için k u l l a n ­ d ı ğ ı d a açıktır. A m a bu bile b u rjuvazinin Türkiyede içinde bocal a d ı ğ ı 460 çelişkileri gösteriyor. Bu çelişkilerden yararlanmak gerek. T ü rkiye Kom ü ­ nist Partisi her zaman bu çelişkilerden yara rlanmaya tarafta rdır. Legal olanaklard a n ya rarlan maya da ta raftar olduğu gibi. Ama leg a l olanak­ lard a n yararla n ı rken faşist ka n u n maddeleri n i n va rlığ ı n ı . burjuvazin i n ya kın geçmişte de olduğu g i b i bu maddeleri v e elindeki d a h a birçok a nti-demokratik yöntemleri leg a l sosyal ist akıma karşı harekete geçirmek olanakları n a sah i p olduğunu u n utmamak şartıyle. Türkiye Komünist Partisi. bu şartlarda. içtenlikle sosya list i l kelere inananlar arasında geniş diya logların açılması. ideolojik. teorik a l a nda belirmiş olan ayrı l ıkların giderilmesine çal ı ş ı l ması. işçi sınıfının. send i ­ kaların bir de l e g a l sosyal ist parti ler e l iyle pa rça lanmasının önlen mesi önerilerinde bulundu. Iyi niyet sahibi olan!ar bir a raya geldiklerinde h a ­ talarını v e eksiklerini kabul eder. burjuvaziye. hele emperya lizme karşı sosya l ist a k ı m ı n ve işçi ha reketin i n birliğini koruyacak yolu bulabi l i rlerd i. Legal sosya l ist partileri k u ra n l a r a rasında Maoc u l a r. Troçkistler. oportü­ n i stler b u l u nd u ğ u gibi. işçi sınıfı n ı n davasına kendini adamış. sosya lizm davaşına i n a n m ı ş. teröre yiğ itçe göğüs germiş namuslu sosyal istler de vardı. Iktidarın aşırı gerici. faşist politikacı l a rd a n kurulu Demirel hükümetine geçmesi sosyal i st a k ı m ı n birliğine yönelik b u gibi d iya logları daha da zorun l u kı l ı yo rdu. Şüphe yok ki özell i k l e Türkiye şartla rında bunu başar­ mak çok zordu. Ama i mkônsız değ i ldi. D ünya işçi ta ri h i nde b u n u n örnek­ leri çoktur. Leg a l izm a l ışka n l ı ğ ı . 270 bin kadar oya s a h i p çıkmak kayg ısı. sosya list akımı rakip g ru p veya g ru p l a ra kaptı rma mak ça bası i l e legal sosyalist partiler kurulmaya başladı. B u n a paralel olarak sendikaları parçal a m a k ve çatışmaları n ı sendikal a ra aşılamak çabaları d a aldı yürüdü . B i z b u yazıda. bu kısa g i rişten sonra. yeni kurulan leg a l sosyalist parti­ lerden TIP'in programı hakkında fikirlerimizi söylemek istiyoruz. Programın başlangıcında şöyle deniyor : « Egemen üretim i lişkileri bakı­ mından Türkiye kapital ist bir ü l kedir. B u rjuvazi uzun s ü redir iktidardadı r v e zamanla iktidarını güçlendirmiştir. C u m hu riyet dönemi. feodalizmin tasfiyesi. kapitalizmin ve onunla birlikte b u rj uva i ktidarı n ı n güçlenmesi ve Türkiyenin. bütününde. d ı şa bağ ı m l ı ve geri de o l sa. kapital i st topluma dönüş m esi dönemi ol m u ştur. Bu süreç içinde feodal i lişkiler içindeki top­ rak ağaları s ı n ıfı. büyük ve egemen kesimiyle. kapita l i st işletmecilik ya ­ pan büyük toprak s a hipleri sı nıfına dönüşmüş. b u rjuva laşmıştır." Alı ntı n ı n ikinci cümlesinde burjuva i ktidarın ı n g üçlenmesi sorun u çok yön lüdür. Once burjuvazin i n hangi kol u n u n iktidarı g üçlenmiştir? Burjuvazi içindeki ayrışmaları n genel n i teliği nedir? Bu ayrışmalar üretim i lişkileri­ n i n ve ü retici g üçlerin ne gibi b i r geliş m esine dayanıyor? TiP progra m ı . 461 bu g i b i soru nları n ortaya konması, devri mci strateji ve taktik için gerekli ola n bu g i bi ayırışmayı kabul ediyor m u ? Bu soru n l a r ı n ceva pları nı d a h a sonra aramaya çal ışacağ ız. ' Bu yazı­ m ı zda daha fazla « c u m h uriyet döneminde feoda lizmin tasfiyesi .. sorun u üzerinde d u rmak istiyoruz. Bu dönemde, « feodal i lişkiler içi ndeki toprak ağaları sınıfı ( I) büyük ve egemen kesi m iyle kapita l ist işletmecilik yapan büyük toprak sa h ipleri s ı n ıfına ( I) dönüşmüş, burjuva laşmıştır . .. 1 950'Ierden sonra özel likle Batı ve Gü ney Anadoluda toprak ağala­ rı n ı n hızlı b i r işletmeci liğe dönüştüğü doğ rud u r. Toprak ağaları M a rşal Plônı ndan, AI D'den ve b u n l a ra benzer Amerikan « yard ı m .. g i rişimleri n­ den a l ı n a n araç ve gereçlerle topraklarından, m a ra bacı, yarıcı, kiracı durumunda olanla rı kovd ular, işletmelerinde genel l i k l e i l kel biçi mde kul­ lanılan i nsan g ücü yeri ne makineyi koyd u l a r. Ya n i Alma nyada, Macaris­ tanda 1 9. yüzyıla 20. yüzyı l ı n başları nda görülen «Yunker .. tipi b i r dö­ nüşüme geçtiler. B u ü l kelerde, Fransada ve burjuva demokratik devri­ m i n i bütün leyen ü l kelerin a ksine, toprak a ğ a l ı ğ ı ortadan ka l k ı p o n u n yeri ni burjuva toprak işletmeciliği a l mıyor, toprak a ğ a l a r ı , toprak a s r l ­ zadeleri işletmeceliğe dönüşüyord u . A m a Türkiyedeki bu dönüşüm Alma n ­ y a v e Macarista ndaki n i n aksine b i r sa nayi leşme, a ğ ı r üreti m a racı ü reten sanayileşme devrimine daya n m ı yord u . Amerikadan ve öteki gelişmiş ka­ pita l i st ül kelerden getiri len traktör, ka myon ve öteki ta rım a raç ve gereç­ lerine, veya Tü rkiyede montajcıları n ürettiğ i a raçlara daya n ı yord u . B u ­ n u n i ç i n de artık kıymeti n ö n e m l i bir kısmı yurt d ı ş ı na gid iyor, makineler çiftl ikçileri n ekonomisini a ltüst ediyor, mal iyet ba k ı m ı nd a n hatta baza n yarıcrıardan, m a ra bacr la rdan, pahal ıya gel iyord u . Ustel i k i l k furya geç­ tikten sonra, ucuza ve hemen yedek pa rça bulmak bir sorun olarak be­ l i riyord u. Bundan ötürü birçok zayıf işletmeci traktör ve öteki maki neleri terketmek, mara bacr l a rı yeniden geri almak yol una g ittiler. Gerçekte bu bir geri lemeyd i. Ama toprak ağaları n ı n işletmeciliğe dönüşme sürecinin d u rduğu a n l a m ı na gelm iyordu. Ama gelişme topa l, sakat ve za yı ftr . Tür­ kiyenin ü reti m a racı üreten sanayi leşme sürecine daya nmıyord u . B u n d a n ötürü bugün Türkiyede feodalizm ta mamen tasfiye ed i l m i ş d e ­ ğ i ld i r. Ka l ı nt ı l a rı en çok Doğ u Anadoluda hôlô kuvvetle h issed il mektedir. Resm i devlet istatistikleri ne göre hôlô topraksız, yani mara bacı, ya rıc ı v.s. olan köy l ü a ilesi n i n sayı sı 2 milyonun üstünded i r. Yine resmi istatis­ tiklere göre 742 köy özel mül kiyete konud ur. B u n l a r a l ı n ı p sat r l a bilir. i nsa nları i le. Daha önemlisi de işletmeciğe dönüşen toprak beylerini politik bakımdan ta m bir burjuva işletmeci leri olarak kabul etmeye im­ kôn yoktu r. Bunlarda burjuvazi n i n değ i l , feoda l kalr ntısı gelenek ve en gerici eğ i l i m ler egemendi r. Toprak ağaları, burjuvaziye dönüşmüş, a m a ortaçağ ka l ı ntısı eğ i l i m v e genelekleri nden s i l k i n m i ş değ i ldirler. Alman­ yada ve Macaristanda d a böyleydi. Bunlar faşizmin, Nazi l i ğ i n en gerici, 462 en sa l d ı rgan, en kanlı politik eği l i m l erin temel dayanoğı olarak bel irmiş­ lerd i r. Yeni toprak ağaları burjuva laşmakla, geleneksel burjuvazi n i n ge­ nel nitel iğini a l m ıyor. Çiftl ik beylerine sanayi burjuvazi sinin nitel i ğ i n i ta n ı mak, bu z ü m renin aşırı gerici, faşizan bir düzenin temel daya nağı o l a ­ bileceği gerçeğ i ni unutmak ve devrimci g ü çlere un utturmak, yarın çok acı sonuçl a r verebi l i r. i kinci Dü nya H a rbi sonunda Demokratik Partiyi Cel ô l Bayar' ı n temsil ettiğ i kom prador zümre ile birleşen ve iktidara yerleşen zümre toprak­ çiftlik beylerid i r. Bu zümre em perya l izmle işbirl i kçi liğin özü n ü , çekirdeğ i n i oluşturdu. işletmeciliğe, burjuvaziye dönüşen toprak ağa ları n ı n a y n ı z a ­ m a n d a sanayici l iğ e yöneldiklerini de u n utmamak gerek. Emperya lizme bağlı montajcı l ı k ve a m balajc ı l ı k g i bi sa nayi kol larını geliştiren kom pra­ dor burjuvazi i l e birlikte bu zü mren in bağ laşıkl ı ğ ı d ı r. Menderes- Bayar ik­ tidarı n ı ol uştura n, T ü rkiyeyi Kore katl i a m ı na sü rükleyen, NATO'ya bağ l a ­ yan, NATO'nun, Amerikan em perya l izminin s a b i t u ç a k g e m i s i , nü kleer silôh deposu h a l i ne getiren, i k i l i a n laşmaların en teh l i kel ileri ni imza l a ­ y a n ı n bu a ş ı rı gerici ittifa k ı n olduğ u n u da hatırdan çıkarmamak gerek. Ya ni TiP progra m ı nda olduğ u g i bi toprak ağaları n ı n burjuva laşmış olduğ u n u tesbit etmek, Türkiyede bu zümrenin temsil ettiği ekonomik, sosyal, politik gerçekleri yansıtm ıyor. Bu tesbit eksiktir. Gerek halkı ge­ rekse devri mcileri a ldatacak, onları ya l n ış politik hedeflere yöneltecek n iteli ktedir. Türkiyenin kendine özgü bir gel işmeye sa h i p bir memleket olduğu görüşü doğrudur. Türkiye reform ha reketlerinin, devrimci eğilimlerin biri bitmeden ötekine geçi ldiği, bu ha reket ve akımları n birbirine geçtiğ i, karıştı ğ ı bir ü l kedir. Kesin ve ka n l ı bir ha reketle toprak beyliğinin Ortaçağı kal ı ntıları n ı n orta­ dan ka l d ı rı ld ı ğ ı Fransız Burjuva Devrimi ha riç, hemen bütün burjuva dev­ rimlerinde kend i leri n e has özel şartları gözön ünde tutmak şartı ile bu niteliğ i görmek m ü mk ü nd ü r. Türkiyede bütün aksaklı kl a ra rağ men, tarımda tipik olan, gelişmekte olan kapita l ist ilişkilerdir. Geril iyen a ğ a l ı ktır. Ama Türkiye kapita l i st ü l ­ keler içinde burjuva devrim v e reform ha reketleri biri sonuçla n madan, bitmeden öteki n i n başlad ı ğ ı , bu h a reketlerin sımsıkı birbirine girdiği bir ü l kedir. Bundan ötürü « Tü rkiyede feodalizm tasfiye edi l m iştir .. g i bi kesi n h ü k ü mler vermek doğ ru değ i l d i r. Herşeyden önce bu gibi kesin yarg ı l a r devrimcileri, devrim hareketini şaşı rtır. Burjuva devrim ha reketleri n i n biri bitmeden ötekinin izlemesi, genel­ likle burjuvazinin işçi hareketi karşısı nda ted irg i n, dönek, ödelek tutu­ m u n u yansıtı r. Ama işçi ha reketi n i n gelişmesi, em perya lizmin büyük bur­ juvazi ve sermayecilerle ittifak kurması, daha doğrusu büyük burjuvazi nin 463 emperyalist tekellerin hegemonya s ı n ı kab u l l en mesi, ona bağ l ı duruma geç­ mesi, özellikle Türkiye g i bi ekonomik olanakları zeng i n bir ü lkede bur­ juvazi a rasında çatı ş m a l a ra yol açıyor. Bug ü n CHP ile AP ve öteki işbir­ l ikçi partiler a rasında ka n l ı bir uçurum var. Herhangi sosyal ist bir p a rti n i n prog ram ı n ı okurken bu görüntü n ü n iza h ı n ı b u l m a k g erekir. A k i t kara it a n layışı ile topl u mdaki diyalektik gel işmeleri izah etmeye ve onlard a n gereken devrimci sonuçları çıka rmaya olanak yoktur. Burj uvazi n i n i k i k o l u a rasında b i r egemen l i k yarışması va rd ı r. Bu yarışma Ma latya, Tokat olaylarında olduğu gibi za m a n zaman kan­ I ı b i r n itel i k kazanıyor. TKP' n i n yeni prog ra m ı n ı okurken bu gelişmenin iza h ı n ı bulmak, onu anlamak m ü m k ü n d ü r. TKP prog ra m ı nda burjuvazin i n i k i kolu arası ndaki bu ka n l ı çel işme v e çatışmaların iza h ı ya p ı l m ı ştı r. Bu bir zor u n l u ktur. Çünkü bu çel işkiler ve çatışmalar topl u m düzenini etkili­ ye;;ek niteliktedir. Işçi ha reketi karşısında bundan böyle, yani uzun y ı l l a r g ö r ü l d ü ğ ü g i bi, b u rj uvazi n i n yekpara egemenliği yoktu r. Burjuvazin i n yek­ para d i ktatörl üğü ile onun böl ü nmüşlüğü özel likle 1 950'Ierden sonra, 1 960'dan ya n i 27 Mayısta n sonra daha da güçlenen bir etken olara k bel i rmiştir. 1 965 y ı l ı nda CHP'de i nönü yöneti mi bu böl ü n m ü ş l ü k içinde solu nda kend ine bir daya na k, daha doğ rusu AP yöneticilerine karşı bir güç daha kaza n m a k için Seçim Ka n u nuna « M i l l i Bakiye»yi getirdi. O zaman AP yöneticileri boşuna buna karşı şiddetle d i renmediler. « Mi l l i Bakiye»de hegemonyalarına yönelik b i r saldırı görüyor/ardı. TIP bu kanun sayesi nde a l d ı ğ ı oyla rı daha iyi kıymetlendirmek ve 15 kişi l i k bir grupla Mecl ise girmek olanağı n ı b u l d u . Bu, Türkiye tarihinde görü l memiş bir başa rıydı . Cu m h u riyet ta ri h i nde Biri nci ve ikinci Büyük M i llet Meclisleri d ı ş ı nda i l k defa 1 5 kişi l i k sosya l i st bir gru p Meclise g iriyor, gru p kurma ve söz sa h i bi olmak hakkı nı kazanıyordu. TiP'in o zaman hakim olan yö­ neticileri b u durumu kıymetlendirmek ve ondan gereken sonuçları çıkar­ m a k yeteneğ ini göstermediler. Baş düşma n ı seçemedi l er. Baş düşma n o za man iktidarı ele geçirmiş olan Demirel grubu muydu, yoksa CHP miyd i ? O z a m a n TiP yöneticileri CHP yöneticilerine « taşlaşmış» faşist diyerek sa l ­ dırdılar. Oysa 1 965'lerin CH P'si i l e M i l l i Şeflik devri n i n CHP'si a rası nda fark vard ı . Bu fark, ü retici g üçlerde en başta işçi sı n ı fı nda, öteki dev­ rimci g üçlerde kayded ilen gelişmelerin baskısıyle oluşm u ştu. AP yöneticileri ka n l ı bir saldırı serisine başl a m ı ş, 1 2 Mart askersel m ü ­ d a ha leye v e onu izliyen s ı kıyönetim faşizmine zem i n hazı rla maya koyul­ m uşken, iktidarda ol mayan bir burjuva partisine sırf kadroları koru mak, yığ ı nl a rı ona kaptı rmak kaygısı i l e saldırmak, b i r ölçüde TiP'i tecrit etti, a nti-faşist g üçleri dağıttı. Oysa 1 965'den sonra, yani Demire l hükümetinin işbaşına gelmesinden sonra, o zamanki belgeler i n celendiği nde, TiP' i n sürekli ola rak faşizm teh l i kesine karşı bütün devrimcileri, ka m uoyun u uyard ı ğ ı görüldü. TKP 464 b u rjuvazide meydana gelen çatla kların sosyal ekonomik kökenlerini gös­ termekte, işçi sınıfı n ı n izole edilmesine karşı çı kmakta, a nti-emperyal ist, a nti-faşist bir u l usal g üçler işbirliğini uyarmaktadı r. Burjuvazin i n ilerici kol unu, en gerici, en ta lancı kolundan ayırmak, n a m l u n u n ağzı n ı burjuvazi n i n en gerici kol una çevirmeyi, o zamanki TIP yönetici leri, özellikle Aybar g rubu sol ve sekter bir tutum l a reddediyordu. CHP yönetici leri n i n AP yöneticilerinden bir fa rkı yoktu. AP yöneticileri « Taşlaşmış faşistlerd i ». Savaş burjuvazin i n i l erici ve en gerici kolları na karşı aynı şiddetle sürdürülüyordu. Ama öte ya nda n aynı Aybar g ru b u burjuvazinin en s a ğ kol u n u n hayra n l ı ğ ı n ı çekmekte de gecikmedi. AP ideolog ları Aybar grubunun bu oportünizmini « yerli sosya l izm » « i stenen sosya lizm » Güler yüzlü sosya lizm'diye nitelemekte gecikmediler. Aybar kendisi sı kıyöneti min en ka ra n l ı k, en kanlı döneminde katiyen rahatsız edilmedi. Bu demektir ki, sol sekterlikle sağ oportü nzim a rası ndaki me­ safe pek fazla değild ir. Birinden ötekine sıçra m a k pek kolay oluyor. Hatta sapık akımların çoğu bu iki hastal ı ğ ı a nti-marksist, a nti-lenin i st tutu m u birl ikte taşıyor. Maocularda da olduğu gibi. Savaşın a ğ ı rl ı ğ ı n ı burjuvazinin en saldırgan, en gerici koluna yönelt­ mek, burjuvazinin i lerici kolu ile bel irli ve açık hedefler etrafında anlaş­ mak, onunla barışmak, s ı n ı f savaşı nda taviz a n l a m ı na g el mez. Aksine işçi sı nıfı n ı sınıf savaşı nda yeni yen i demokratik haklar kaza n ı m l a rıyle g üç­ lendi rmek a n l a m ı na gel i r. işçi sınıfı , burjuvazin i n en gerici en sal d ı rgan kol u n u n gerilemesi için demokrati k haklarına kavuşmak ve daha da g üç­ l en mek ola nağ ı na daha ça buk erişir. Emperya l izmin, işbi rlikçileri n hege­ monyasını yenmek için daha elverişli şartla r yaratı l ı r. Işçi sınıfı n ı n devrimci, ilerici g üçlerle itifaklar kurma politikası n ı n i l k ve başta gelen sonuçları bunlard ı r. Bu politika n ı n o l u m l u l u ğ u n u ve geçer­ l i l i ğ i n i , devrimci niteli ğ i n i 1 960'dan bu ya na gelişen olaylar doğrulo­ m ıştır. 465 "Yeni çağ» dan Okurlara Sayın okurlar, Derg i m ize karşı istekler g ü nden güne a rtıyor. Biz bu istekleri e l i mizden geldiğ i kadar karşılamaya çalışıyoruz. Okurla r ımızdan , a d resleri a ç ı k v e doğru olara k yazmalarını, özellikle şehir v e m a ­ h a l l e n u m a ralarını titizlikle belirtmelerini rica ederiz. Adresleri n i değ iştirenler, y e n i a d reslerini bize derh a l bild i rmelidirler. Dergiye a bone olmak ve diğer yayı nları mızı edinmek istiyenler a d resimize bir mektu pla bild i rebilirler. Sonra Avrupadaki okurları­ m ı z aşağıdaki adrese başvu ra bilirler : 1 Berlin 1 0 Postfach 1 00 229 West Berl in Oderneler şu konto n u m a rasına ya p ı l ı r : Postscheckkonto 342 441 West Berlin 1 . L. i . Brejnev, .. L E N I N ' I N 1 00. YILDON U MU, SBKP' N I N XXiV. KONGRESI, SSCB'N I N 50. YI L I » 2. NAZ ı M H I K M ET, BUTUN ESERLERI (Şimdiye kad a r 8 cilt çıkmıştır) , 3 . BILI MSEL KOM U N IZM, 4. LEN I N (Biografisi), 5. BUYUK OKTOBR 50 YAŞ ı N DA 6. S. Ustüngel. .. SAVAŞ YOLU » (3. baskı) 7. S. Ustüngel, .. G U N U M UZDE TKP .. 8. S. Ustü ngel, .. G U N EŞLI D UNYA» 9. A. Soydan, .. ALMAN DEMOKRATiK CU M H URIYETI .. 1 0. A. Soydan, .. YEDi SOSYAliST ULKEDE D U N - BU G U N ­ YAR I N » 1 1 . A. Saydan, .. SOVYETLER B i Rll G i N DE 1 2 G U N » Adresim i z : Yen i çağ - Stredisko pro razsiravani tisku, Praha 6, Thakurova 3, Czechaslavakia 466 ..Yeni çağ» dan okurlara I ng iltere'deki okurla rımız .. Yeni çağ » dergisini aşağ ıdaki kitap­ çılardan satı n a la b ilirler : Central Books Ltd. 37 Gray's i n n Rd. London W.c.1. Collet's London Bookshop 64-66, Charing Cross Rd. London W.c. 2 Key Boaks 25, Essex St. Birmingham B 5 467 • v .. Y E N I Ç A G .. i OKU VE OKUTI 468 I�f N DE Ki LER· Sayfa Gustav Husak 373 Dü nya ta ri hi nde yüce bir aşama . xx: ikinci Dü nya Sava ş ı n ı n istatistiği 386 xx: çağ ı m ız ı n M a rksist-Leni nist partisi 398 Herbert Mis Federal Alman Cumhuriyetinde sosyal çatışmalar artıyor . . . . 409 Viktor Perlo Birleşik Amerikada ekonomik çel işkiler sertleşiyor . 420 Konstantin Zarodov Leninizm ve devrimci utku n u n güçlenmesi soru nu . . . . . . 432 Günter Vays Prensipsiz birlik 447 aZEL SAYFALAR A. Soydan Faşizm ve neo-faşizm (2) . . . . . . . . . . . . . 455 Türkiye işçi Partisinin Progra m ı ( 1 ) . . . . . . . . . . . . 460 . . A. S.