aracı kurumlar

advertisement
BİRİNCİ BÖLÜM
FİNANSAL SİSTEM VE KAPSAMI
I. FİNANSAL SİSTEMİN KAPSAMI VE ÖNEMİ
Ekonomik faaliyetlerin gelişmediği ekonomilerde, ekonomik birimler genellikle
yatırım faaliyetlerini, kendi tasarruflarıyla gerçekleştirerek, tasarruf-yatırım dengesini
kendi içlerinde sağlarlar. Ancak, ekonomik etkinliklerin genişlediği bir toplumda ise
tasarruf ve yatırım değişik birimler tarafından ve değişik nedenlerle yapılabilir. Bu tür
ekonomik faaliyetleri gerçekleştirenler de hane halkı, işletmeler ve devlet şeklinde
Sayfa1
gruplandırılır. Bu birimler, faaliyet tarzlarına bağlı olarak, hem tasarruf fazlasına sahip
olanlar hem de tasarruf açığı bulunanlar statüsünde yer alabilirler.
Tasarruf sahipleri, fonlarını dönüştürecekleri yatırım araçlarını ararken, çeşitli
ihtiyaç, istek ve projeleri için hâlihazırda yeterli kaynağa (fona) sahip olmayan ve bu
nedenle tasarruf açığı bulunanlar, sahip olmadıkları fonları bir şekilde elde etmek
isteğindedirler. Bu durumda, tasarruf sahiplerinin fonlarını değerlendirecekleri ve aynı
zamanda kaynak ihtiyacı bulunanların da fon ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir ortamın
oluşturulması, yani taraflar arasında fon aktarımının sağlanması gereklidir. Böylece,
tasarruf edilmiş fonların, ekonomik (reel) yatırımları yapacak olan birimlere aktarılmasıyla
birlikte, tasarrufların yatırımlara kaynak olması süreci gerçekleşmiş olacaktır.
Bu bağlamda finansal sistem; tasarruf fazlası bulunanlardan, tasarruf açığı
bulunanlara doğru fonların akmasını sağlayan bir kanal olarak tanımlanır. Geniş anlamda
finansal sistem ise fon arz ve talep fonksiyonunun bulunduğu bir ekonomide, finansal
piyasalar, kurumlar ve araçlar (varlıklar) ile bunları düzenleyen hukuki ve idari kurallardan
oluşan organik bir dokudur. Aynı zamanda; ekonomik gelişmenin belirli bir aşamasında
ortaya çıkan ekonomik gelişmelerin oluşturduğu bir üst yapı kurumudur.
Buna göre bir finansal sistemin temel fonksiyonu, ekonomideki fon arz ve talebini
dengeleyerek, fonları zaman, miktar ve vade bakımından kullanılabilir hale getirmektir.
Böylece, bir taraftan bireylerin gelirlerinin bir kısmının tüketim harcamalarına gitmesini
önleyecek, diğer taraftan tasarrufların önemli bir kısmını finansal sistem içerisine çekmek
suretiyle, tasarruf edilmiş fonların ülke ekonomisine doğrudan fayda sağlamasını, yani
reel yatırımlara kaynak olmasını sağlayabilecektir. Temel fonksiyonunu gerektiği gibi
yerine getiren bir finansal sistem, sonuç itibariyle, ekonomik büyümenin kolaylaşmasına
ve hızlanmasına önemli katkı sağlayacaktır.
Yukarıda genel kapsamı, temel fonksiyonu ve faydası ifade edilen bir finansal
sistemin, sistemde yer alan piyasa, kurum ve araçlarla taraflar arasındaki fon akışı şematik
Sayfa2
olarak gösterilmektedir.
Fon Arz Edenler
Fon Talep Edenler
(Tasarruf Fazlasına Sahip Ekonomik
(Tasarruf Açığı Bulanan Ekonomik
Birimler)
Birimler)
- Hanehalkı
- Hanehalkı
FİNANSAL- ARAÇLAR
İşletmeler
(VARLIKLAR)
- İşletmeler
- Devlet
F - Devlet
O
Finansal Piyasalar
Para Piyasası
Finansal
SermayePiyasalar
Piyasası
Para Piyasası
F
O
N
SermayeKurumlar
Piyasası
Finansal
F
İ
N
A
N
S
A
L
Para oluşturan finansal
kurumlar
Finansal
Kurumlar
Para oluşturmayan
finansal
Parakurumlar
oluşturan finansal
kurumlar
Sermaye
piyasası kurumları
Para oluşturmayan finansal
kurumlar
A
R
A
Ç
L
A
R
Sermaye piyasası kurumları
DÜZENLEYİCİ VE DENETLEYİCİ KURUMLAR
MERKEZ BANKASI (MB)
SERMAYE PİYASASI KURULU (SPK)
BANKACILIK DENETLEME VE DÜZENLEME KURUMU (BDDK)
Sayfa3
Çizim 1: Finansal Sistem Şeması
N
A. FİNANSAL SİSTEMDE FİNANSMAN TÜRLERİ
Finansal sistemde taraflar arasında fon akışı doğrudan ve dolaylı finansman olmak
üzere iki farklı şekilde gerçekleşebilecektir. Bu iki farklı finansman biçimi bir arada,
şematik olarak gösterilmektedir.
FİNANSAL SİSTEMDE FON AKIŞI
DOGRUDAN
FİNANS
Finansal Araçlar
FİNANSAL PİYASALAR
Fonlar
FON ARZ EDEN EKONOMİK BİRİMLER
Tasarruf Sahipleri / Borç verenler
(Öncelikle hane halkı)
FONLAR
FİNANSAL ARAÇLAR

Finansal Araçlar
Fonlar
FON TALEP EDEN EKONOMİK BİRİMLER
Borç alanlar ve harcayanlar
(Çoğunlukla İşletmeler ve Devlet)
FİNANSAL KURUMLAR
Fon
FONLAR
FİNANSAL ARAÇLAR
DOLAYLI
FİNANS
ffin an
3-1
Çizim 2: Finansal Sistemde Fon Akışı
Çizimde görüldüğü gibi doğrudan finans metodunda, fon arz edenlerle fon talep
edenler arasındaki fon akışı aracısız olarak finansal piyasalarda gerçekleşmektedir. Yani,
fon talep edenler, finansal piyasalarda finansal varlıklarını tasarruf sahiplerine satmak
suretiyle fon ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Bu tür finansman biçiminde, fon transferinin
gerçekleşmesi için taraflar birbirleriyle doğrudan temas kurmak zorundadırlar. Ancak, fon
arz ve talep edenlerin sayısının fazlalığı, farklı yörelerde bulunmaları, taraflar arasında miktar ve
Sayfa4
vade uyumsuzluğu, taraflar arasındaki fon aktarımını oldukça zorlaştırmaktadır. Çünkü fon
aktarımının gerçekleşmesi, ancak vade, miktar ve risk bakımından uyumlu tarafların
birbirlerini bulabilmeleri ile mümkün olacaktır. Açıkçası, bu metotla fon aktarımında
birçok problem ve zorluk söz konusudur.
Dolaylı finansman metodunda ise devreye finansal kurumlar girmekte ve taraflar
arasındaki fon aktarımı bu kurumlar aracılığıyla gerçekleşmektedir. Böylece, fon fazlasına
sahip olanlar, fonlarını finansal kurumlara aktarmaktadırlar. Fon açığı bulunanlar da fon
ihtiyaçlarını finansal kurumlarda toplanan fonlardan karşılayabilmektedirler. Böylece, fon
arz ve talep edenlerin doğrudan bir araya gelme ve birbirlerini arayıp bulma problemi
oradan kalkmaktadır.
B. FİNANSAL SİSTEMİN FONKSİYONLARI
Finansal sistemler ister basit ister karmaşık olsunlar esasında aynı fonksiyonları
yerine getirirler. Fonksiyonların yerine getirilme sürecinde para (tasarruflar, fonlar),
finansal araçlarla değiştirilir.
1. Fon arz ve talep eden birimler arasındaki fon aktarımına aracılık yapmak; tasarruf
fazlasına sahip olan ekonomik birimlerden, tasarruf açığı bulunan ekonomik birimlere
doğru fonların akışını sağlamak finansal sistemin temel fonksiyonudur. Bu fonksiyon
ile bir taraftan, tasarruf fazlasına sahip birimlerin, fonlarını finansal sistem içerisinde
değerlendirerek getiri sağlamalarına yardımcı olur. Diğer taraftan, çeşitli istek ve
ihtiyaçları için, asıl önemlisi ise reel yatırım harcamaları için fona ihtiyaç duyan
birimlere de kaynak sağlar.
2. Taraflar arasındaki miktar ve vade uyumunu (dengesizliğini giderme) sağlamak; fon arz
eden birimler, genelde çok sayıda ve küçük miktarlarda tasarrufa sahip olan ve
fonlarını kısa vadeli sunmak eğiliminde olan bireylerden oluşturur. Buna karşılık, fon
talep eden birimler çoğunlukla işletme ve devletten oluşur. Bu birimlerin fon
ihtiyaçları ise genelde büyük ölçeklidir ve bu nedenle uzun vadeli fon talep etme
isteğindedirler.
Bu farklılıklar, iki taraf arasında vade ve miktar açısından uyumsuzlukların ortaya
çıkmasına neden olur. Tasarrufların finansal sisteme çekilebilmesi, bunun yanı sıra fon
talep edenlerin ihtiyaç duydukları ölçek ve vadede fonlarını sağlayabilmeleri, büyük
Sayfa5
ölçüde, finansal sistemin iki taraf arasındaki bu uyumsuzlukları gidermesine bağlıdır.
Taraflar arasında vade ve miktar açısından var olan uyumsuzluklar, öncelikle finansal
kurumlar tarafından, dönüştürme fonksiyonları ile uyumlu hale getirilmeye çalışılır.
3. Riskin dağıtılmasına ve transferine imkan sağlamak; finansal sitem, farklı risk isteğine
sahip tasarruf sahiplerine yine çeşitli risk düzeyine sahip finansal araçlar sunmak
yoluyla, tasarruf edilmiş fonları kendine çekebilmektedir.
Bu kapsamda, sabit getirili menkul kıymet türleriyle düşük riske sahip finansal
varlıklar, değişken getirili finansal varlıklarla da yüksek riski göze alan yatırımcıların
fonları sistem içine çekilebilmektedir. Aynı zamanda, yine çeşitli türev araçlar yoluyla
da riskin taraflar arasında transferine imkân sağlamaktadır. Daha da önemlisi, kollektif
yatırım kurumları vasıtasıyla, tek başına risk dağıtımına imkan vermeyecek ölçekteki
fonları bir araya getirip portföy oluşturarak, risk dağılımını bu tür finansal yatırımcılar
için de mümkün hale getirebilmektedir.
Benzer şekilde, sigorta şirketleri, hanehalkının risklerini bir araya toplayarak, onları
bireysel olarak üstesinden gelemeyecekleri risklere karşı sigortalamaktadır.
4. Finansal varlıklara likidite kazandırmak; likidite, ödeme aracı olmayan bir varlığın,
ödeme aracına dönme hızı ve kolaylığıdır. Yüksek likiditeye sahip varlıklar, sahiplerine,
beklenmeyen olaylar ve fırsatlar karşısında, daha çabuk tepki verme imkanı sunarlar.
Bu bağlamda, finansal varlıklar, fiziki varlıklara göre daha yüksek likiditeye sahiptirler.
Çünkü nakde ihtiyaç duyduğunda veya istenilen herhangi bir zamanda, finansal
sistemde faaliyet gösteren çeşitli finansal piyasalar sayesinde (özellikle ikinci ve
üçüncül piyasalarda), finansal varlıkları likiditeye, yani, nakde dönüştürmek mümkün
olmaktadır.
Diğer taraftan, yüksek likiditeye sahip finansal varlıkları ellerinde bulunduran tasarruf
sahipleri, yüksek likidite nedeniyle, genelde düşük getiriye razı olabilmektedirler. Bu
da finansal varlığı ihraç eden şirketin, daha düşük maliyetle fon toplamasına imkan
sağlamaktadır.
5. Bilginin toplanması ve dağıtılmasını sağlamak; bir finansal sistem, fon talep edenler ve
menkul kıymet getiriyle ilgili beklentiler hakkında bilgi toplanmasını ve bu bilgilerin
dağıtılmasını mümkün kılar. Bu bilgiler, tasarruf sahipleri tarafından kendi çabalarıyla
Sayfa6
toplanmak istenmesi durumunda oldukça maliyetli olacaktır.
Borç verme sürecinde en önemli problem, bilginin asimetrikliğidir. Yani, fon arz
edenlerle fon talep edenlerin aynı bilgi seviyesine sahip olmamalarıdır. Bu durum
sözleşme taraflarından birinin eksik bilgiye sahip olduğunu anlatır. Eksik bilgilenme,
borç almak isteyen tarafın, borç verecek tarafın sahip olmadığı bazı bilgilere sahip
olması ve yapılan finansal işlemlerde bu bilgilerin avantajını kullanmasına yol açabilir.
Böylece, eksik bilgilenmenin sonucu olarak hatalı seçim (adverse selection) ve kötüye
kullanım (moral hazard) ortaya çıkarabilir. Hatalı seçim; fonların dönüştürüleceği
finansal varlık hakkında yeterli sahip olunmaması halinde söz konusudur. Kötüye
kullanım ise kaynakların borç alan tarafından ahlaki olarak kullanılmaması ile ortaya
çıkacaktır.
Sonuçta, bilgi eksikliği, kredi riskini yükseltir, yanlış kararlara ve kullanımlara yol
açar. Sağlanan fonlar, ekonomik kullanılmadığında geri dönüşü zorlaşır. İyi niyetle
kullanılmadığında ise borçlu tarafından geri ödenmeyip batak alacağa dönüşebilir. Bu
nedenler, bir maliyeti olmasına karşılık fon aktarımında finansal aracılık hizmetini
gerekli kılmaktadır.
Bu bağlamda, finansal sistem, eksik bilgilenme kaynaklı problemlerin giderilmesi
ile ilgili konularda uzmanlaşmıştır. Ek olarak, sistem içersinde toplanan bütün bilgiler
ilgililere duyurulur. Mevcut bilgilerin finansal varlık fiyatlarına yansıtılması ile
bilgilendirme görevi yerine getirilir. Kısaca, bilginin finansal varlık fiyatlarına
yansıması, etkin çalışan bir finansal sistemin ayıt edici özelliğidir.
C. FİNANSAL SİSTEMİN EKONOMİYE ETKİLERİ
Gelişmekte olan bir ekonomide, finansal sistemin gelişmesinin ekonomiye
sağlayacağı faydalar şu noktalarda toplanabilir:
1. Gelir ve refah artışına katkı: Gelişmiş bir finansal sistem, kaynakların en verimli bir
şekilde dağılımını sağlayabilir. Fertlerin düşük verimli yatırımlar yapması yerine,
kaynakların kurumsal yatırımcıların eline geçerek, yüksek verimli yatırımlarda
değerlendirilmesi milli gelir ve refah artışına katkı sağlayacaktır.
2. Vade, miktar ve risk ayarlamaları: Gelişmiş bir finansal sistemde gerek fon arz edenler
gerekse fon talep edenler için alternatif piyasalar ve kaynaklar ortaya çıkar. Tam ve
Sayfa7
etkin çalışan bir finansal sistem içerisinde yer alan değişik türdeki piyasa, kurum ve
araçlarla her iki tarafında ihtiyacı en verimli şekilde karşılanır.
3. Büyük ölçekli firmaların kurulması: Finansal sistem içerisine çekilen tasarruflarla sanayi
kesimi arasında etkin işleyen kanalların kurulmasıyla, sanayi kesiminde büyük ölçekli
sermaye şirketlerinin doğup büyümesine imkan verilir.
4. Rekabet artışı: Finansal sistemin etkin bir şekilde çalışması, kurumlar arasında, menkul
kıymetler arasında, yatırım danışmanlığı, yönetim ve değerlendirme gibi çeşitli
fonksiyonlar arasında rekabeti de artıracaktır. Rekabet sonucu, piyasa faiz oranının reel
büyüklüklere göre belirlenmesi şansı artarken, tasarrufların kazandığı faiz oranıyla,
kredi faiz oranı arasındaki fark (fon kullanım maliyeti) giderek kapanacaktır.
5. Toplumda daha dengeli bir gelir dağılımının sağlanması: Özellikle sermaye piyasasının
gelişmesi ve küçük tasarruf sahiplerinin hisse senetlerine yatırım yaparak sermaye
şirketlerine ortak olması, hem mülkiyetin tabana yayılmasına imkan sağlayacak, hem
de küçük tasarruflarla sağlanan kâr payı(temettü, dividant) ile gelir dağılımında nispi
düzelme sağlanabilmesi mümkün olacaktır.
Bu faktörler göz önüne alındığında bir ekonomide finansal sistemin gelişmişliğinin
ölçüleri olarak aşağıdakileri sıralamak mümkündür.
 Finansal araçların çeşitliliği,
 Vade, miktar ve risk ayarlamalarıyla fon aktarım maliyetinin düşüklüğü
 Tasarrufların ve varlıkların finansal araçlara dönüşme oranı
II. FİNANSAL SİSTEMİN UNSURLARI
A. FON ARZ EDEN EKONOMİK BİRİMLER
Bir ülkede ekonomik faaliyetleri gerçekleştiren birimler; hane halkı, işletmeler ve
devletten oluşmaktadır. Bu birimler, davranış tarzlarına bağlı olarak hem fon arz eden
hem de fon talep eden birim statüsünde bulunabilirler.
Hane halkı, işletmeler ve devlet, tasarruf fazlasına sahip olma özelliği taşıdıklarında
Sayfa8
aynı tarafta yani, tasarruf fazlasına sahip birim durumundadırlar. Bu birimler,
tasarruflarını getiri sağlama karşılığında başkalarının kullanımına sunmak istediklerinde
ise fon arz eden birim pozisyonundadırlar.
Ekonomik birimlerden devlet; bir ülke için gerekli olan ekonomik ve sosyal
harcamaları yapar. Devletin bu tür kamu harcamalarını yapabilmek için topladığı vergi,
resim, harç vb. gelirler, kamu harcamalarından fazla olduğunda, yani devlet “bütçe
fazlası” verdiğinde tasarruf fazlasına sahip birim durumundadır. Günümüz şartlarında,
sosyal devlet anlayışı kapsamında devletin bütçe fazlasına sahip olması oldukça zordur.
Dolayısıyla, devletin fon arz eden konumunda bulunması sık görülen bir durum değildir.
İşletmeler ise kar elde edip, karlarını ortaklarına dağıtmadıklarında ve dağıtılmamış
kar olarak şirket bünyesinde tuttukları sürece tasarruf fazlasına sahip birimdirler. Ancak,
işletmeler karlarını genellikle, kendi faaliyetlerinde kullanırlar ve başkalarının kullanımına
nadiren sunarlar. Bazı durumlarda, şirket bünyesindeki fonlarını iştirak gayesiyle diğer
işletmelerin menkul kıymetlerine yatırıp, fon kaynağı yaratma açısından faydalı olurlar.
Hanehalkı hanehalkının oluşturduğu tasarruflar, toplam tasarruflar arasında finansal
piyasalara kaynak aktarma açısından en geniş fonları oluşturur. Hanehalkının fon arzı,
tasarruflarını finansal piyasalarda, finansal kurumlar aracılığıyla, finansal varlıklara
dönüştürmesi şeklinde gerçekleşir.
Hane halkının, yani bireylerin, gelirleri zorunlu tüketimlerinden fazla olduğunda,
tasarruf yeteneğine sahiptirler. Tasarruf yeteneğine sahip olanlar, çeşitli saiklere bağlı
olarak gelirlerinin tamamını tüketmeyip bir kısmını tasarruf ederler. Ancak, hanehalkı,
tasarruf yoluyla oluşturdukları fonlarını fiziki veya finansal varlıklara dönüştürmek yoluyla
değerlendirmek, tüketimden vazgeçmenin karşılığında getiri elde etmek isterler. Diğer
ifadeyle, tasarruf ettikleri fonlarını tüketici yatırımına veya finansal yatırıma yöneltmek
suretiyle, servetlerini artırmayı amaçlarlar.
Hanehalkı tasarruflarının çeşitli yatırım araçlarına dönüştürülmesinde servet
maksimizasyonu öncelikli amaç olarak görülür. Bu durumda, tasarrufların reel yatırımlara
kaynak olması veya olmaması, tasarrufları oluşturanlar açısından önem taşımaz. Hâlbuki
tasarrufların değerlendirilme tarzı, ülke ekonomisinin tasarruf edilmiş fonlardan
doğrudan fayda sağlaması ya da sağlamaması açısından önemlidir. Çünkü tasarrufların
Sayfa9
büyük ölçüde finansal yatırımlara dönüşmesi, fonların finansal sistem içerisine çekilerek
reel yatırımlara kaynak olmasını sağlayabilecektir. Buna karşın, tasarrufların büyük oranda
tüketici yatırımlarına gitmesi ise fonların finansal sistem dışında değerlendirildiğini
gösterecek ve bu fonlardan ekonominin doğrudan fayda sağlaması mümkün
olmayabilecektir. Doğal olarak, tasarrufların finansal sisteme çekilebilmesi için etkin
çalışan ve fonksiyonlarını büyük ölçüde yerine getiren bir finansal sisteme gerek
duyulmaktadır.
Finansal sistemin varlığı ve fonksiyonlarını yerine getirmesi durumunda, tasarruflar
büyük ölçüde, finansal yatırımlar vasıtasıyla finansal sisteme içerisine aktarılacaktır.
Ancak, finansal sistemin yokluğunda veya yeterince gelişmediğinde, fonksiyonunu
gereğince yerine getiremeyip çekici alternatifler sunmadığında, tasarruf sahipleri,
fonlarını farklı tarzlarda değerlendireceklerdir. Ancak, bu alternatiflerin her biri tasarruf
sahipleri için avantaj ve dezavantajlara sahiptir.
Tasarrufları nakit para olarak elde tutmak; Elde para tutma genellikle az bir çabayı
gerektirir. Gelirlerin çoğu nakit para olarak elde edildiğinden, tasarruf para şeklinde
kolayca biriktirebilir. Fakat enflasyon ortamında paranın satın alma gücünün sürekli
erimesi sebebiyle nakit para biriktirme ideal bir servet edinme şekli olmaktan çıkar.
Fiziki mallara (menkul veya gayri menkul varlıklara) dönüştürmek; Bazıları paranın satın
alma gücündeki düşmeden kaçınmak için tasarruflarını fiziki varlıklara dönüştürür. Bu
malların fiyatı, enflasyonla aynı oranda arttığında satın alma gücü korunmuş olur.
Bununla birlikte bu malların gelecekteki fiyatları hakkındaki belirsizlik, buna ilaveten
satın alma, saklama masrafları, likiditelerinin düşüklüğü ve çoğu kez de bu yatırım
alanlarının uzmanlık gerektirmesi, bu tarz yatırımı çekici olmaktan çıkarır.
Fiziki sermaye şeklinde tutmak; Fiziki sermaye üretim faktörü olması sebebiyle işletmeler
için çekici bir varlıktır. Fakat doğrudan fiziki sermaye sahipliği varlık şekli olarak hane
halkı için oldukça zor ve çoğunlukla mümkün değildir.
Doğrudan finansman da bulunmak; Tasarruf sahipleri için uygun son seçim fonların
doğrudan fon ihtiyacı olan birimlere transferini içerir. Bu transferle servet sahipleri
fonlarını fon talep edenlere ya borç olarak ya da ortaklık hakkı satın alma yoluyla
aktarabilirler. Finansal sistemin yokluğunda birimler borç verme veya ortaklık hakkı
şartlarının kabulü için birbirleriyle doğrudan temas etmek zorundadırlar. Ancak çoğu
Sayfa10
durumda doğrudan temasın gerçekleşmesi vade, miktar ve risk problemleri nedeniyle
oldukça zor, masraflı ve bazen de imkânsızdır.
Tasarruftan vazgeçip tüketimi artırmak; hanehalkı, tasarruflarını değerlendirecek uygun
yatırım aracı bulunamadığında ya da mevcut araçlardan sağlanan getiriler yeterli
görülmediğinde, tasarruftan vazgeçip tüketimi artırmak tarzı da seçebilecektir.
B. FON TALEP EDEN EKONOMIK BIRIMLER
Fon talep eden ekonomik birimler de hane halkı işletmeler ve devletten oluşur.
Ancak, bu birimlerin özelliği, tasarruf fazlasına değil, tasarruf açığına sahip olmalarıdır.
Yani, gider veya harcamalarının gelirlerinden fazla olması, diğer deyişle, gelirlerinin çeşitli
gider ve harcamalarını karşılayamaması durumunun var olmasıdır. Bu durumdaki birimler
gider veya harcamalarını karşılayabilmek için başkalarının tasarruflarına ihtiyaç duyarlar.
Böylece, fon talep eden birim pozisyonunda yer alırlar.
Hanehalkı, esas itibariyle, elde etmek istedikleri arsa, ev, araba, beyaz eşya vb bir
takım menkul ve gayrı menkul varlıklar için kendi tasarrufları yeterli olmadığında fon
talebinde bulunurlar. Bu fonları sağlamanın yolu ise genellikle finans kurumlarından kredi
kullanma yoluyla gerçekleşir. Yani, bu durumda hane halkı finansal sisteme fon sunan, fon
arz eden değil, aksine fon talep eden birim durumundadır.
İşletmeler, işletme faaliyetlerinin finansmanı için sürekli olarak iç finansmana (oto
finansman) başvurmazlar. Çünkü bu fon kaynağını oluşturan dağıtılmamış karlar, işletme
büyümesi için yeterli olmayabilecektir. Ayrıca, bu kaynağın işletme için belli bir maliyeti ve
diğer fon kaynaklarına göre bir takım dezavantajları da bulunmaktadır.
Bu durumda işletmeler dış finansmana, hisse senedi ihracıyla öz kaynak sağlama ya
da işletme dışından borçlanma yoluyla yabancı kaynak sağlama yoluna giderler. Böylece
işletmeler, uzun veya kısa vadeli fon sağlamak gayesiyle, finans kurumlarından kredi
talebinde bulunmaları ya da finansal piyasalara menkul kıymet ihraç etmeleri, finansal
piyasalardaki fon talebinin önemli bir bölümünü meydana getirir.
Devletin tasarruf açığına sahip birim olarak fon talebinde bulunması ise genelde,
ülkenin ekonomik büyümesi için gerekli reel yatırımların yapılmasında belirleyici rolde
Sayfa11
bulunmasının bir sonucudur. Bunun yanı sıra, sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak da
kar amacı gütmeksizin bir takım kamu harcamalarını yapmak durumunda olmasıdır.
Bunun sonucunda da vergi ve benzeri kaynaklardan sağlanan gelirler, genelde toplam
kamu harcamaları için yeterli olmayacak ve devlet “bütçe açığı” verecektir. Bütçe açığını
karşılama amaçlı uzun ve/veya kısa vadeli borç araçları ihraç edip, finansal piyasalardan
fon toplama girişimleri, devleti fon talep eden birim statüsüne dâhil edecektir.
Ekonomik birimlerin fon talep amaçları göz önünde bulundurulduğunda, hane
halkının fon talebi ile işletme ve devletin fon talebinin birbirinden farklı olduğunu
görebilmekteyiz. Bu nedenle hane halkı ile işletme ve devletin finansal sitemden fon
taleplerinin ayrı kategorilerde değerlendirilmesi gereklidir. Çünkü hane halkı, çoğunlukla,
tüketim mallarına yönelik çeşitli istek ve ihtiyaçları için, küçük ölçekte de, ekonomik
yatırım harcamaları için (örn., mesken yapımı), fon talebinde bulunmaktadırlar. Buna
karşılık işletme ve devlet ise çoğunlukla, ekonomik yatırımları gerçekleştirmek için, bazen
da borç ödeme gibi farklı amaçlarla fon talebinde bulunmaktadırlar.
Sonuç itibariyle, devlet ve işletmeler ülkenin ekonomik büyümesini ortaya çıkaran,
ülkenin ihtiyaç duyduğu reel yatırımları gerçekleştiren birimlerdir. Bu nedenle, bir finansal
sistem bu birimlerin ihtiyaç duyduğu ölçek ve vadeye sahip fonları, onlara sağlamak
durumundadır. Ancak bu şekilde kendinden beklenen fonksiyon ve temel faydayı sağlamış
olacaktır. Bunun gerçekleştirmek içinde finansal sistemde faaliyet gösteren çeşitli piyasa
kurum ve araçlara ihtiyaç bulunmaktadır.
C. FİNANSAL PİYASALAR
1. Finansal Piyasaların tanımı ve kapsamı
Finansal piyasalar, para ekonomisinin ve iş bölümünün ürünü olup, toplumda fon
arz ve talep edenlerin var olduğu temeline dayanır. Finansal piyasaların oluşabilmesi için
tasarruf sahiplerinin fonlarını finansal piyasalara arz etmeleri, fon talep edenlerin de fon
ihtiyaçlarını finansal piyasalardan sağlamak istemeleri şarttır.
Finansal piyasalar fon arz ve talep edenlerin karşılaştığı, değişik türdeki finansal
varlıkların alınıp satıldığı birbirine bağlı piyasalar grubudur. Finansal sistem, fonksiyonunu
finansal araç ve hizmetlerin alınıp satıldığı piyasalar aracılığıyla yerine getirir.
Sayfa12
Bu piyasalarda, çeşitli nedenlerle tüketim ihtiyaçlarını karşılamak için, ancak
çoğunlukla da yatırımları için büyük fonlara ihtiyaç duyan birimler, fon ihtiyaçlarını
tasarruf sahiplerine getiri sağlamak karşılığında finansal piyasalardan sağlarlar. Dolayısıyla
finansal piyasalar gelecekteki tüketimle şimdiki tüketim arasındaki tercihin yapıldığı ve
faiz oranlarının belirlendiği yerlerdir.
Bu piyasalar gelişmediği veya iyi işlemediği zaman birimler ya tasarruflarını
azaltarak tüketimlerini artırırlar ya da tasarruflarını verimsiz alanlara yatırırlar. Finansal
piyasaların iyi çalışmadığı bir toplumda fertlerin bir kısmı çok düşük verimli yatırımlar
yaparken kurumsal yatırımcılar yüksek verimli yatırımcıları için uygun şartlarla kaynak
temin edemezler. Bir ekonomide kaynakların verimli bir şekilde dağılımı için finansal
piyasaların iyi çalışması gerekir. İyi çalışan finansal piyasalar, bireylerin gelirini tasarruf ve
tüketime daha iyi paylaştırmalarını ve tasarrufların daha verimli alanlara yatırılmasını
sağlayarak milli gelirin ve refahın artmasına katkıda bulunacaktır.
2. Finansal piyasaların sınıflandırılması
Finansal piyasalar, çeşitli dolaylı ve dolaysız finansal araçlarla fonların değişiminin
yapıldığı, karşılıklı etkileşim içerisinde birbirine bağlı piyasalar gurubudur. Bu nedenle
finansal piyasaları farklı kıstaslara göre değişik alt gruplara ayırarak incelemek uygundur.
a) Piyasaya sunulan fonların vadelerine göre
Finansal piyasalarla ilgili olarak yapılan en yaygın ayrım, finansal işlemlere konu olan
fon ve finansal araçların vadelerine göre yapılan ayrımdır. Buna göre piyasalar; para ve
sermaye piyasaları olmak üzere iki tür piyasaya ayrılır.
i. Para piyasaları; Kısa vadeli fon arz ve talebinin karşılaştığı, kısa vadeli fonların
sunulduğu ve kısa vadeli fon ihtiyaçlarının karşılandığı piyasalardır. Böylece bu piyasalarda
genellikle bir yıldan daha az vadeye sahip fonlar ve finansal araçlar el değiştirir. Para
piyasalarında işlem gören finansal araçların vadeleri kısa olduğundan riskleri düşüktür.
Para piyasalarına, genellikle kısa vadeli fon ihtiyaçlarını ve geçici likidite sıkıntılarını
gidermek isteyen ekonomik birimler başvurur. Böylece bu piyasalar genellikle firmaların
çalışma sermayeleriyle, devletin kısa vadeli ödemelerine fon aktarır. Ayrıca hane halkı da
Sayfa13
birikimleri yeterli düzeyde olmadığında değişik türdeki harcamalarını karşılamak için,
tüketici kredisi kullanmak suretiyle fon ihtiyaçlarını para piyasalarından karşılarlar. Bu
piyasalarda işlem gören finansal araçlar; para ve benzeri finansal varlıklar, ticari senetler,
mevduat hesapları, mevduat sertifikaları, çekler gibi finansal araçlardır.
ii. Sermaye piyasaları; Uzun vadeli fon arz ve talebinin karşılaştığı, uzun vadeli fon
ihtiyaçlarının karşılandığı piyasalardır. Sermaye piyasalarının temel araçlarını, hisse senedi
gibi özsermaye araçları ile tahvil gibi uzun vadeli finansal varlıkların oluşturması
nedeniyle, sermaye piyasaları dar anlamda hisse senedi ve tahvillerin alınıp satıldığı
piyasalar olarak da tanımlanmaktadır.
İşletmeler, sermaye piyasalarına duran varlıklarının finansmanı için başvururlar.
Diğer deyişle, sermaye piyasalarından sağlanan fonlar, işletmelerin uzun vadeli
yatırımlarının finansmanında, genişleme ve yenileme yatırımlarında, yeni kurulacak
şirketler de gerekli sermayenin oluşturulmasında kullanılırlar. Devlet ise büyük ölçekli fon
ihtiyacını, uzun vadeli borçlanma aracı çıkarmak yoluyla karşılamak istediğinde sermaye
piyasasından fon talebinde bulunmuş olur.
Sermaye piyasalarında işlem gören finansal varlıklar uzun vadeli borçlanma araçları
ile öz sermaye araçları olmaları nedeniyle taşıdıkları riskler nispeten yüksektir. Böylece,
bu piyasalardan sağlanacak getirilerin de yüksek olması beklenir. Hisse senedi ve tahvilin
yanı sıra, kar-zarar ortaklığı belgeleri, gelir ortaklığı senetleri, yatırım fonu katılma
belgeleri, ipotek senetleri gibi belgelerde bu piyasalarda işlem gören araçlar arasındadır.
Bu iki piyasa arasında farklılıklar tablo halinde aşağıda gösterilmektedir.
Farklar
Para Piyasası
1- Süre yönünden
Kısa vadeli
2- Kaynak sağlama yönünden
Bireysel tasarruflar
3 Fon kullanım yeri yönünden
Dönen varlıklar
4- Araç yönünden
Çek, ticari senet, bono gibi
Kısa vadeli finansal araçlar
5- Faiz oranı Yönünden
Düşük
Sermaye Piyasası
Uzun vadeli
Bireysel tasarruflar + Kurumsal
tasarruflar
Duran varlıklar
Hisse senetleri ve tahvil
Yüksek
Yukarıdaki tabloda gösterilen farklılıklara karşılık, bu iki piyasa birbirinden tamamen
ayrılmış değillerdir. Bazı faktörler bu iki piyasanın iç içe olmalarına yol açmaktadır. Bu
faktörler de aşağıda sıralanmıştır.
Sayfa14
Her iki piyasaya kaynak sağlayanlar açısından birlik vardır. Fon arz eden birimler; yatırım
politikası ve getiri oranına bağlı olarak, her iki piyasaya da yönelebilirler.
Piyasalardan fon kullananlar açısından birlik vardır. Yukarıda ifade edildiği gibi, işletmeler
ve devlet kısa vadeli ve geçici fon ihtiyaçları için para piyasasına başvururken, aynı
birimler, büyük ölçekli uzun vadeli ve yatırımları için sermaye piyasalarından fon
talebinde bulunurlar.
Bazı kurumlar her iki piyasada da faaliyet gösterebilmektedirler. Ülke ekonomisinin
gelişme düzeyi ile ilgili olarak, başlangıçta, küçük boyutlu reel yatırımlar için küçük
ölçekli fon talebinin varlığı ortaya çıkmaktadır. Ekonomik büyümenin sürmesi halinde
de büyük boyutlu yatırımlar için, büyük ölçekli ve uzun vadeli fon talepleri söz konusu
olmaktadır. Bu gelişime paralel olarak, finansal piyasaların gelişim sürecinde de
öncelikle para piyasaları oluşmakta ve sürecin devamında ise sermaye piyasaları
ortaya çıkmaktadır.
Doğal olarak, finansal piyasalarda faaliyet gösteren kurumlar arasında da öncelikle
para piyasası kurumları, yani mevduat bankaları, daha sonrada sermaye piyasası
kurumları faaliyete geçmektedir. Ancak, sermaye piyasası kurulup, gelişinceye kadar
para piyasaları kurumları, yani mevduat bankaları türündeki finansal kurumlar her iki
piyasada da faaliyetlerini yürütmektedirler. Bazı durumlarda ise ülkelerin kanuni
düzenlemeleri, çoğunlukla, kurumsallaşmalarını tamamlamış, güvenilir kurum olmaları
nedeniyle bankalara, hem para hem de sermaye piyasalarında faaliyet göstermelerine
izin verebilmektedir.
Piyasalar arasında sürekli bir fon akımı vardır. Para piyasaları ile sermaye piyasaları
arasında sürekli olarak bir fon akımı bulunmaktadır. Kısa vadeli olarak, para
piyasalarına sunulan fonlar, genelde vade dönüşümü sonucunda sermaye piyasalarına
aktarılabilmektedir. Aynı şekilde, sermaye piyasası araçlarından elde edilen getiriler,
para piyasalarına kaynak olarak sunulabilmektedir.
Faiz oranlarındaki değişme aynı yönde gerçekleşir. Ekonomideki kısa süreli ekonomik
dengesizlikler hariç tutulduğunda, faiz oranlarındaki değişme para ve sermaye
piyasalarında ayni doğrultuda gerçekleşmektedir. Yani, para piyasası faiz oranlarında
Sayfa15
yükselme ortaya çıkması, sermaye piyasalarında da faiz artışına yol açmaktadır.
Benzer şekilde, bir piyasada faiz oranlarında ortaya çıkan düşmeyi, diğer piyasa faiz
oranlarında da düşme takip etmektedir.
b) Finansal varlıkların işlem görmesine göre
Finansal piyasaların piyasalara sunulan fonların vadesine göre yapılan para ve
sermaye piyasası şeklindeki sınıflandırılması ile birlikte aynı öneme sahip diğer kıstası,
finansal varlıkların işlem görmesine göre yapılan sınıflandırma oluşturmaktadır. Bu kıstas,
finansal varlıkların piyasalara ihracı ve daha sonra finansal yatırımcılar arasında el
değiştirmesini esas almaktadır. Bu kıstasa göre piyasalar, birincil, ikincil ve üçüncül piyasa
şeklinde adlandırılmaktadır.
i. Birincil piyasalar: Fon temin etmek amacıyla finansal varlık ihraç eden birimin, bu
varlıkları satışa sunduğu, finansal varlıkların ilk kez alım satıma konu olduğu piyasalar,
birincil piyasa olarak adlandırılır. Çünkü ihraca konu finansal varlıklar, ilk kez bu
piyasalarda satışa sunulmakta ve yine bu piyasalarda tasarruf sahipleri tarafından ilk kez
satın alınmaktadır.
Birincil piyasalar, esas itibariyle, fon arz ve fon talep eden birimlerin bir araya geldiği
ve taraflar arasında fon aktarımının gerçekleştiği yerler olması açısından önem taşır. Fon,
bu piyasaların ana unsurudur. Çünkü bu piyasalara fon arz edilmekte ve yine piyasalardan
fon talep edilmektedir. Fon ihtiyacının bu piyasalardan karşılanması nedeniyle de, birincil
piyasalar asıl finansal piyasaları ve asıl sermaye piyasaları değerlendirilmektedir.
Sınıflandırma kıstası olan finansal varlıklar ise taraflar arasındaki fon aktarımının
ispat belgeleri olarak bu piyasalarda ortaya çıkmaktadır.
Birincil piyasalardan sağlanan fonların, işletme ve devlet tarafından reel
yatırımlarda kullanılması halinde, tasarrufların yatırımlara kaynak olma süreci
gerçekleşmiş olacaktır. Bu nedenle, birincil piyasalar reel yatırımlara kaynak sağlayan ve
böylece, ekonomik büyümenin hızlanmasına katkı sağlayan piyasalardır.
ii. İkincil piyasalar; Birincil piyasalara ihraç edilerek alım satıma konu olmuş finansal
varlıkların, finansal yatırımcılar arasında ve borsa üyesi aracı kurumlar vasıtasıyla, yeniden
Sayfa16
işlem gördüğü, alım-satıma konu olduğu piyasalardır.
Bu piyasalarda taraflar arasında fon akımı bulunmamaktadır. Birincil piyasaların
aksine menkul kıymetlere karşı arz ve menkul kıymetlere talep söz konudur. Finansal
varlıkların el değiştirmesiyle de taraflar arasında getiri aktarımı ortaya çıkmaktadır.
Ancak, birincil piyasaya sunulan her finansal varlığın mutlaka ikincil piyasasının
oluşması, yani, birincil piyasalardan ikincil piyasalara aktarılması söz konusu değildir. Bu
aktarımın gerçekleşmesi için, finansal varlığın bazı özelliklere sahip olması gereklidir.
Genelde bir finansal varlık için kuvvetli bir ikincil piyasanın oluşması, finansal varlıkta
aşağıda ana hatlarıyla belirtilen üç özelliğin varlığına bağlıdır.
Birincil piyasaya sunulan finansal varlığın, uygun bir vade yapısına ve pazarlanabilirlik
özelliğine sahip olması gerekir. Uygun vade genelde uzun bir vadeyi ya da belli bir
vadeye sahip olmaksızın ihraç edilmiş olmaya işaret eder. Ancak, finansal varlığın kısa
vadeli olarak ihraç edilmiş olması halinde ise finansal yatırımcılar arasında el
değiştirmesine imkan sağlayacak, uygun bir vadeye sahip olması gereklidir. Ayrıca,
uygun bir vadeye sahip olmanın yanı sıra, pazarlanabilirlik özelliğinin bulunması ve
kaliteli olması gereklidir.
Finansal varlığı ihraç eden firma hakkında yatırımcının kolay, maliyetsiz veya düşük bir
maliyetle bilgi sahibi olunması gereklidir. İhraççı şirket hakkında bilgi toplama uzun
zaman alıyor ve pahalıya mal oluyorsa, bu firmanın ihraç ettiği finansal varlıklar için
ikincil piyasa oluşmayacaktır. Çünkü yatırımcılar, hangi faaliyeti yürüttüğünü, karını
nereden sağladığını ve karlılığının ne ölçüde olduğu bilmediği bir şirkete ortak olma
veya borç verme konusunda çekinceli davranacaklardır.
Finansal varlığın piyasada sürekli olarak alınıp satılabilecek miktarda, yani çok sayıda ihraç
edilmiş olması gereklidir. Doğal olarak, az sayıda ihraç edilmiş finansal varlıklar için
ikincil piyasanın oluşması güçtür. Çünkü birincil piyasalara ihraç edilen finansal
varlıkların tamamı değil, sadece bir kısmı ikincil piyasalara aktarılacaktır. Bu da az
sayıdaki finansal varlıkların, finansal yatırımcılar arasında el değiştirmelerine engel
oluşturacaktır. Çünkü finansal yatırımcıların, yatırım yapmak istekleri finansal varlığı,
istedikleri zamanda ve istenilen miktarda piyasalardan bulabilmeleri gereklidir. Çok
sayıda ihraç, aynı zamanda finansal varlıkların, düşük nominal fiyatlarla ihraç
edilmelerini de ifade etmektedir.
Sayfa17
iii. Üçüncül piyasalar; Birincil piyasalarda alım satıma konu olmuş finansal varlıkların,
menkul kıymet borsaları dışında ve yine aracı kurumlar vasıtasıyla ya da aracı kurumların
kendi aralarında alınıp satıldığı piyasalar üçüncül piyasalar olarak adlandırılır.
Üçüncül piyasalarda da ikincil piyasalarda olduğu gibi, finansal varlıklara karşı arz ve
talep vardır. Bu tür piyasalarda alım satım işlemleri aracı kurumların ofislerinde ya da
elektronik iletişim araçlarıyla veya internet aracılığıyla gerçekleşebilmektedir.
Bu piyasaların oluşumu ve taraflar arasındaki ilişkiler çizim olarak gösterilebilir.
Finansal Piyasaların Oluşumu
ÜÇÜNCÜL PİYASA
[Tezgahüstü Piyasalar]
Menkul
Kıymetler
Menkul
Kıymetler
Finansal
Aracı
Kurumlar
Menkul
Kıymetler
Finansal
Kurumlar
FONLAR
FONLAR
{Borsa üyesi
olmayan}
Finansal
Yatırımcılar
Menkul
Kıymetler
Fon Arz Edenler
{Tasarruf Sahipleri Finansal yatırımcılar}
{Bireysel ve
Kurumsal
Tasarrufçular}
{Üye
Aracı
Kurumlar}
Fon Talep Edenler
{İşletmeler ve Devlet}
FONLAR
Menkul
Kıymetler
Borsası
Menkul
Kıymetler
Menkul
Kıymetler
Menkul
Kıymetler
BİRİNCİL PİYASA
İKİNCİL PİYASA
[ Menkul Kıymet Borsaları]
Çizim 3: Finansal Piyasaların oluşumu
Birincil piyasaların gelişmesinde ikincil ve üçüncül piyasaların, özellikle de ikincil
piyasaların oldukça büyük bir önemi vardır. Bu piyasalar, finansal yatırımcıların birincil
piyasalardan satın aldıkları finansal varlıkları, ihtiyaç duydukları ya da istedikleri zaman
likiditeye dönüştürebildiği veya başka finansal varlıklarla değiştirebildiği piyasalardır.
Bir ülkede ikincil piyasaların gelişmesi, tasarruf fazlasına sahip birimlerin fonlarını
finansal varlıklara dönüştürmeleri konusunda olumlu katkı yapacaktır. Çünkü elindeki
finansal varlığı istediği zaman ve kolayca paraya çevirebilecek bir yatırımcı için finansal
Sayfa18
varlık yatırımı daha cazip hale gelecektir. Buna bağlı olarak, daha düşük getiriye de razı
olabilecektir. Bu ise sonuçta, tasarruf edilmiş fonların daha ucuz bir maliyetle ekonomiye
aktarılması anlamına gelecektir.
c) Piyasaların Örgütlenme durumuna göre
Bu kıstasa göre de piyasalar, örgütlenmemiş, (organize olmamış, serbest piyasalar)
ve organize piyasalar biçiminde iki gruba ayrılmaktadır. Bu sınıflandırma şekli esas
itibariyle, daha önce birincil, ikincil ve üçüncül piyasa olarak isimlendirilen piyasaları,
teşkilatlanma açısından değerlendirmektedir.
i. Örgütlenmiş (organize) finansal piyasalar; Devletin denetimi ve kontrolü altında
faaliyet gösteren piyasalardır. Örgütlenmiş piyasaların çalışma esas ve ilkeleri özel hukuki
düzenlemelerle gerçekleşmektedir. Piyasanın işleyişi ve kuralları kendine hastır. Yani, bu
piyasalarda işlemler belirli kurallara göre, üye kuruluşlarca yapılabilmektedir. Bu tür
piyasaların ayırıcı diğer temel özellikleri ise merkezi bir pazar yerinin varlığıdır.
Bu tür piyasalarda çok sayıda alıcı ve satıcı mevcuttur. Bu nedenle de fiyatlar
çoğunlukla tam rekabet şartları içerisinde oluşur. Örgütlenmiş piyasaların en önemli
fonksiyonu, finansal varlıklar için devamlı likit piyasa oluşturmalarıdır. Sermaye
piyasasının örgütlenmiş piyasa şeklini menkul kıymet borsaları oluşturur.
ii. Örgütlenmemiş piyasalar (Serbest piyasalar): Serbest piyasalar, özel hukuki
düzenlemeye tabi tutulmaksızın, genel hukuki düzenlemelere göre çalışan piyasalardır.
Genelde katı çalışma usulleri ve belirli bir fiziki pazar yeri yoktur. Bu piyasalarda işlemler,
pazarlık usulü ile yapılmakta ve fiyatlar da buna göre ortaya çıkmaktadır.
Hemen bütün birincil piyasa ve üçüncül piyasa işlemleri serbest piyasalarda
olmaktadır. Birincil piyasa dışındaki, işlemlerin yeri ise örgütlenmiş veya serbest
(örgütlenmemiş) piyasalardan biri ya da her ikisidir. Serbest piyasalarda çoğunlukla
borsaya kaydedilmemiş menkul kıymetler alınıp satılmaktadır. Böylece, serbest piyasalar
aynı zamanda tezgahüstü piyasaları da ifade etmektedir.
Tezgahüstü piyasalar, esas itibariyle bankalar, borsa aracı kurumları ve diğer aracı
kurumlardan oluşmaktadır. Fiziki bir pazar yerinin olmaması nedeniyle, işlemler merkezi
bir yerden ziyade, aracı kurum bürolarında ya da internet, telefon veya faks aracılığıyla
Sayfa19
gerçekleşebilmektedir.
Genelde büyük şirketlere ait menkul kıymetler, menkul kıymet borsalarında işlem
görürken, borsa kotuna alınmamış küçük ve az tanınan şirketlerin hisse senetleri,
borçlanma araçları ve yabancı paralar da tezgahüstü piyasalarda işlem görmektedir.
Ülkemizde, faaliyetleri devam eden finansal piyasaların, teşkilatlanma durumlarına
bağlı olarak gruplanmaları aşağıda tablo halinde gösterilmektedir.
Örgütlenmiş piyasalar
 TC Merkez Bankası piyasaları
Örgütlenmemiş piyasalar
 Bankalar arası piyasalar
o Açık piyasa,
o TL Piyasası
o İnterbank para piyasası,
o Repo Piyasası
o Döviz piyasası
o Tahvil Piyasası
o Döviz Piyasası
 BİST Piyasaları
 Serbest Piyasalar
o Hisse senedi piyasası,
o Serbest altın piyasası
o Tahvil piyasası,
o Serbest döviz piyasası
o Vadeli İşlem ve Opsiyon piyasası
o Yabancı menkul kıymetler piyasası
o Altın piyasası
d. Piyasada işlem gören finansal varlığın teslim süresine göre
Bu tip kıstasta da piyasada alım satıma konu olan finansal varlığın alıcıya teslim
süresi esas alınmaktadır. Buna göre piyasalar, spot ve vadeli piyasa adını almaktadır.
i. Spot piyasa (Nakit Piyasası): Spot piyasalar, alım satım işleminin cari piyasa fiyatları
üzerinden yapıldığı piyasalardır. Ayni şekilde, bu piyasalarda satışı yapılan varlığın alıcıya
teslim edilmesi, anında olabileceği gibi, t+1 veya t + 2 olarak ifade edilen bir veya iki iş
günü sonrasında da mümkün olmaktadır.
i. Vadeli işlem piyasaları (Türev piyasalar): Vadeli piyasalarda, alım satımı
gerçekleştirilen varlığın, spot piyasadan daha uzun bir vadede ve gelecekte belirlenen bir
tarihte, baştan belirlenen miktar, kalite ve fiyattan tesliminin yapıldığı piyasalardır.
Türkiye’ de BİST bünyesindeki vadeli işlem ve opsiyon piyasası (VİOP), ABD de Chicago
Sayfa20
Borsası, İngiltere’de LIFFE gibi borsalar en çok tanınan vadeli işlem borsalardır.
Bu piyasalarda işlem gören varlıkların genelde türev ürünlerden oluşması, bu
piyasaların aynı zamanda türev piyasalar olarak da adlandırılmalarına yol açmıştır.
e) Piyasanın gelişmişlik düzeyine (genişliğine) gore
Bu kıstas da piyasaları gelişmişlik seviyelerine bağlı olarak sınıflandırmaktadır.
i. Yöresel finansal piyasalar; Genelde küçük ölçeğe sahip olan ve faaliyet sahaları belli
bir bölge ile sınırlı olan işletmelerin finansal varlıklarının alınıp satıldığı piyasalardır.
ii. Ulusal finansal piyasalar; Ülke çapında faaliyet gösteren, orta ve büyük ölçeğe
sahip işletmelerin finansal varlıklarının işlem gördüğü piyasalardır.
iii. Uluslararası finansal piyasalar; Son yıllarda ortaya çıkan küreselleşme ve finansal
gelişmelere paralel olarak, birçok uluslar arası finansal piyasa ortaya çıkmış, etkinlik ve
hacimleri artmıştır. Ülke mevzuatlarında, vergi oranlarında ve ekonomilerdeki farklılıklar,
yani, eksik rekabet şartlarının varlığı finansal piyasaların uluslararasılaşmasına yol
açmıştır. Bu kapsamda önem arz eden beş ayrı uluslararası piyasa sayılmaktadır.
Döviz Piyasası; Uuluslararası ticareti veya finansal işlemleri kolaylaştırmak amacıyla,
çeşitli para birimlerinin birbirine değiştirilmesine imkân sağlayan piyasalardır.
Eurocurrency piyasası; bu piyasasının temelini Eurodollar piyasası oluşturmaktadır.
Eurodollar piyasası, ABD’deki bazı çok uluslu şirketlerin Avrupa kıtasındaki bankalara
dolar cinsinden mevduat yatırmasıyla oluşmuştur. Daha sonra farklı para birimleri
cinsinden mevduatlarında Avrupa bankaları tarafından kabul edilmeye başlanmasıyla,
Eurodollar piyasası genişleyerek Eurocurrency piyasasını oluşturmuştur.
Eurokredi piyasası; Eurocurrency piyasalarında faaliyet gösteren büyük ölçekli
bankaların, çok uluslu şirketlere veya kamu kurumlarına bir yıl veya daha uzun vadeli
olarak kullandırdıkları kredilere Eurokredi adı verilmektedir. Bu kredilerde genel
itibariyle, “LIBOR” faiz oranı uygulanmaktadır.
Eurobond piyasası; çok uluslu şirketlerin, uluslar arası piyasalara tahvil ihraç etmek
yoluyla yabancı piyasalardan uzun vadeli fon sağlamak istemeleri halinde oluşan
piyasadır. Bu tür tahviller, tahvilin para biriminin belirlendiği ülkenin dışındaki
Sayfa21
ülkelerde satılmaktadır. Faizleri piyasa şartlarına göre değişen oranlarda gerçekleşir.
Uluslararası menkul kıymet borsaları: çok uluslu şirketler ulusal menkul kıymet
piyasalarına olduğu gibi uluslar arası menkul kıymet piyasalarına da hisse senedi ihraç
edebilmektedirler. Bu tür ihraçların yapıldığı piyasaların en çok bilinenleri New York
(NYSE) ile Londra borsasıdır. Turkcell firmasına hisseler, NYSE’de işlem görmektedir.
BİST’te de fazla gelişmiş olmamakla beraber uluslar arası piyasa mevcuttur.
f. Piyasada işlem gören finansal varlık türüne göre;
Bu tür piyasaların adlandırılması da piyasada işlem gören finansal varlığın adına
göre olmaktadır. Örneğin, Hisse senedi piyasası, Tahvil piyasası, Bono piyasası, Devlet
tahvili piyasası, altın piyasası vs. şeklinde isimlendirme yapılmaktadır.
D. FİNANSAL KURUMLAR
1. Finansal Kurumların Tanımı ve Kapsamı
Finansal Kurumlar; finansal piyasalarda fon arz edenler ile fon talep edenler
arasında fon akışını gerçekleştirmek üzere kurulan ve kapsamda faaliyet gösteren
kurumlardır. Finansal kurumların temel özelliği bilançolarının aktif ve pasiflerinin büyük
ölçüde finansal varlık ve borçlardan oluşmasıdır. Bu özellik, finansal kurumları, finansal
olmayan sınai, ticari ve hizmet alanında faaliyet gösteren işletmelerden ayırmaktadır.
Finansal kurumlar
AKTİF (Varlık)
PASİF (Kaynak)
DÖNEN VARLIKLAR
Alacaklar (Krediler)
 YABANCI KAYNAK
 Kısa vadeli borçlar
 Uzun vadeli Borçlar
% 80 - 90
Finansal olmayan kurumlar
AKTİF (Varlık)
DÖNEN VARLIKLAR
Alacaklar (Krediler)
PASİF (Kaynak)
 YABANCI KAYNAK
 Kısa vadeli borçlar
 Uzun vadeli Borçlar
% 40 - 50
% 40 - 50
% 80 - 90
DURAN VARLIKLAR
DURAN VARLIKLAR
 ÖZ KAYNAK
% 20- 10
 ÖZ KAYNAK
% 60- 50
% 60 - 50
% 20 - 10
Aktif Toplam % 100
Pasif Toplam %100
Aktif Toplam % 100
Pasif Toplam %100
Sayfa22
Finansal kurumlarla finansal olmayan kurumların
faaliyet farklılıklarının bilanço yapılarına yansıması
Çizim 4: Finansal ve Finansal olmayan kurumların bilanço yapıları
Finansal kurumların bir kısmı dönüştürme fonksiyonlarını yerine getirirken, bir kısmı
ise sadece aracılık (komisyonculuk), fonksiyonunu yerine getirmektedir. Komisyonculuk
görevini ifa eden, yani, fon arzı ile fon talebini bir araya getirdikten sonra işlevi biten aracı
kurumların görevi nispeten basittir. Çünkü aracı kurum sadece pazarlama fonksiyonunu
yerine getirmektedir. Yatırım bankaları ve borsa aracı kurumları vb. kuruluşlar yalnızca
aracılık yapan kurumlardır.
Ancak asıl finansal aracılık fonksiyonu, finansal kurumların finansal piyasalarda
kendileri tarafından çıkarılan finansal araçları satıp fon toplamaları ve daha sonra fon
açığı bulunan birimlerin ihraç ettiği menkul kıymetleri satın alarak fonları onlara
aktarmaları şeklinde gerçekleşir. Mevduat bankaları, Kolektif yatırım kurumları, sosyal
güvenlik kurumları ve sigorta şirketleri bu fonksiyonu yerine getiren önemli kurumsal
tasarruf oluşturan kuruluşlardır. Bu kurumların fon toplama ve aktarma şekilleri aşağıda
Sayfa23
çizim olarak gösterilmektedir.
Çizim 5: Finansal kurumların fon toplama ve kullandırma şekilleri
Finansal kurumlar, finansal sistem içerisinde fon transferine aracılık fonksiyonu
kapsamında, topladıkları fonları fon talep edenlerin tercih ve özel şartlarına uygun hale
getirirler. Dönüştürme fonksiyonu olarak adlandırabileceğimiz bu fonksiyonlar;
 Küçük miktarlardaki fonların biriktirilip büyük fonlar halinde aktarılması,
 Vade ayarlaması yapılarak kısa vadeli olarak toplanan fonların uzun vadeli olarak fon
talep edenlere sunulması,
 Toplanan fonlarla menkul kıymet portföyü oluşturularak riskin dağıtılması,
 Fonların toplanması ve transferinde maliyetleri azaltmak, şeklinde özetlenebilir.
2. Finansal kurumların sınıflandırılması
Finansal kurumlar, faaliyet alanları, fonksiyonları, resmi yapıları vb. kıstaslara göre
farklı sınıflandırılabilir. Ancak, bu kurumlar finansal sistem içerisindeki fonksiyonları
açısından; Para sağlayan, para sağlamayan ve sermaye piyasasına hizmet veren kurumlar
olmak üzere 3 temel guruba ayrılabilirler.
i. Para Oluşturan Finansal kurumlar
 Merkez Bankası
 Ticaret (Mevduat Bankaları)
 Katılım Bankaları
ii. Para Oluşturmayan Finansal Kurumlar
 Kalkınma ve Yatırım bankaları
 Sosyal Güvenlik Şirketleri
 Sigorta Şirketleri
 Esnaf ve Kefalet Birlikleri (Kooperatifleri)
iii. Sermaye Piyasası Kurumları
 Yatırım Bankaları
 Menkul Kıymet Borsaları ve Borsa Aracı Kurumları
Sayfa24
 Kollektif yatırım Kurumları

Menkul Kıymet Yatırım Ortaklıkları

Menkul Kıymet Yatırım Fonları
i. Para sağlayan (oluşturan)finansal kurumlar
Merkez bankaları: Merkez Bankaları (MB), ülkelerin merkezi para organıdır. Ülke
ekonomisinin ihtiyaç duyduğu banknot basımı bu kurumlar tarafından gerçekleştirilir. MB
Bu yönü ile para oluşturan finansal kurumların başında gelmektedir.
Kağıt para baımı MB nın tek görevi değildir. Ülkeden ülkeye ve bir ülkede de zaman
içerisinde değişkenlik gösteren görev ve yetkilere de sahiptirler. Bu görev yetkiler Merkez
Bankalarını finansal sistemin merkezine yerleştirmektedir.
Halihazırda ülkemizde TCMB nin temel amacı olarak, fiyat istikrarının sağlanması ve
sürdürülmesi olarak belirtilmektedir. Bu kapsamda para politikasına uygun olarak
piyasaların likiditesinin ayarlanması ve piyasalarda istikrarın sağlanması TCMB nin başlıca
fonksiyonları arasındadır.
Ticaret (Mevduat) bankaları: Ticaret bankaları, geniş kitlelerden mevduat ve diğer
isimler altında fon toplayan, topladıkları bu kaynakları kredilendirme ve diğer mali
işlemlerde kullanan, bu işlemleri devamlı olarak yapan kaydi para (banka parası)
oluşturma gücüne sahip finansal kurumlar biçiminde tanımlanabilmektedir.
Ülkemizde mevduat toplama yetkisi sadece ticari bankalara aittir. Ancak, başka
ülkelerde farklı uygulamalar söz konusudur. Yani, ticari banka dışında diğer bazı kurumlar
da mevduat toplama yetkisine sahiptir. Esasında, para piyasalarının temel kurumu olan
ticaret bankaları Türkiye’de finansal piyasaların hakim kurumu durumundadırlar.
Ticaret bankaları, günümüzde hemen her türlü finansal hizmeti sağlamakta ve bu
nedenle “büyük finans mağazaları” olarak tanımlanmaktadırlar. Bu kapsamda bankaların
sağladıkları hizmetler hizmetlerin çeşitliliği, bu kurumların temel fonksiyonu olan aracılık
fonksiyonunun önemini bankalar açısından zaman içerisinde azalmıştır.
Katılım bankaları: Katılım bankacılığı, faizsizlik prensiplerine göre çalışan, bu
prensiplere uygun her türlü bankacılık faaliyetlerini yerine getiren, kar ve zarara katılma
Sayfa25
esasına göre fon toplayıp, ticaret, ortaklık ve finansal kiralama yöntemleriyle fon
kullandıran bir bankacılık modelidir. Burada, “Katılım” kavramının eklenmesi bankacılık
türünün kar ve zarara katılma prensibine dayalı olduğunu ifade etmektedir. Katılım
bankaların varlık nedeni ve temel kuralı “Faizsizlik Prensibi”dir. Bu prensibinin özü ise;
Fon toplarken kar ve zarara katılma esasına göre fon kabul etmek ve müşteriye “sabit
bir getiri” taahhüt etmemek,
Fon kullandırırken nakit kredi vermeyip, müşterinin ihtiyaç duyduğu malı satıcıdan peşin
alıp vadeli satmak, kiralamak veya girişimcilerle proje bazında ortaklık oluşturur.
Katılım bankaları ile mevduat bankalarının fon toplama ve kullandırma yönündeki
faaliyet esasları, aşağıda karşılaştırmalı olarak özet halinde sunulmuştur.
 Fon sunanlara sağlanan getiri açısından karşılaştırma
Katılım Bankaları
Ticaret Bankaları
Kar Payı
Faiz
 Ancak vade sonunda belli olur.
 Vade başında belirlenir
 Fonların kullandırılmasıyla elde edilen kardan
 Bankanın çeşitli kaynaklardan sağladığı faiz ve
ödenir.
faiz dışı gelirden ödenir.
 Ödenen kar payı ile fon kullanandan alınan kar
 Kredi faizleri ile mevduat faizleri arasında bire bir
arasında bire bir ilişki vardır.
ilişki yoktur.
 Ödenecek kar payı, banka karına bağlıdır. Banka
 Ödenecek faiz, banka karı ile ilişkili değildir.
az kar ederse az, yüksekse kar ederse yüksek
Banka az kar etse de çok kar etse de ya da zarar
kar payı alır. Zarar durumunda müşteri de
etse de ödenecek faiz, vadeye bağlı olarak başta
zarara katlanmak zorundadır
belirlenen orandan hesaplanır ve bu oran vade
sonuna kadar değişmez
 Fonların kullandırılmaları açısından karşılaştırma
Sayfa26

Katılım Bankalarının fon Kullandırması
Ticaret Bankalarının fon Kullandırması
Ticaret (Alım Satım)
Kredi (Borç para verme)
Müşterinin istediği mal satıcıdan peşin alınır.

Müşterilere kredi verilir. Kredi ile mal alımı
Kar ilavesiyle müşteriye vadeli satılır.
arasında bağlantı kurulmaz.
 Ödeme müşteriye değil, satıcıya yapılır.
 Ödeme kredi müşterisine yapılır
 Müşteri ile banka arasında imzalanan sözleşme
 Müşteri ile banka arasında imzalanan sözleşme
alım-satım akdi şeklindedir.
kredi akdi şeklindedir.
 Herhangi bir alışveriş veya proje olmadan para
 Kredi,
ödenmez. Sağlanan fon mutlaka bir mal alımı,
karşılanması için verilir. Ancak ödeme bir mal alımı
kiralanması veya ortaklık projesi ile ilişkilendirilir.
karşılığında yapılmaz (konut ve araç kredileri hariç).
müşterinin
herhangi
bir
ihtiyacının
Faizsiz bankacılığın teorik çalışmaları 1940’larda başlamış, modelin uygulamasına ise
1970’li yıllarda İslam coğrafyasında geçilmiştir. Model, faizi haram kılan ve her türlü
uygulamasını yasaklayan İslami hükme dayandığı için “İslam bankacılık modeli” olarak da
tanınmıştır. Faizsiz bankacılık uygulaması, zaman içerisinde sadece İslam ülkeleriyle sınırlı
kalmamıştır. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, ABD, Rusya federasyonu ve uzak doğu
ülkelerinde “faizsiz bankacılık” uygulaması yaygınlaşmıştır. Günümüzde, şube ve
iştirakleriyle birlikte, 60 civarında ülkede faaliyet gösterdikleri öne sürülmektedir.
Bünyelerinde faizsiz esaslara göre çalışan birimler kuran batılı banka ve kurumlar
bulunmaktadır. Citibank, HSCB, Union Bank of Switzerland, Goldman&Sachs gibi kurumlar
bunlara örnek gösterilebilir. Batılı bankalarca kurulan ilk bağımsız faizsiz banka ise
Citibank tarafından 1996 tarihinde Bahreyn’de kurulan “Islamic Investment Bank”tır.
Türkiye’de ise bu tür kurumlar, 1980’li yılların ortalarında kurulmaya başlamış ve
2006 tarihine kadar “Özel Finans Kurumları” adı altında faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
2005 yılı sonlarında, 5411 Sayılı Bankalar Kanunu’nda yapılan düzenlemelerle “banka”
kapsamına alınmışlar ve “katılım bankaları” adı altında toplanmışlardır. 2006 tarihinden
itibaren banka statüsünde finansal sistem içerisinde faaliyetlerine devam etmektedirler.
Katılım bankalarının faaliyetleri başlıklar halinde aşağıda gösterilmektedir.
a) Fon toplama faaliyetleri
i. Cari hesaplar;
ii; Katılma hesapları
b) Fon kullandırma faaliyetleri
i. Peşin alım – vadeli satım (Murabaha)
ii. Kar-zarar ortaklığı ( Mudaraba – Muşaraka)
iii. Proje finansmanı
iv. Karz-ı hasen (güzel borç)
c) Diğer bankacılık hizmetleri
Sayfa27
Katılım bankalarının temel fon kullandırma faaliyetleri ortaklık şeklinde gerçekleşir.
Bunlar, i) Mudaraba, ii) Muşaraka ve iii) Murabaha Ortaklığıdır. Ortaklık şekillerinin temel
özellikleri aşağıdaki gibi özetlenebilir.
Mudaraba Ortaklığı; Girişimcinin ihtiyaç duyduğu tüm sermayesinin katılım bankası
tarafından karşılandığı ortaklıktır. Örn; yeni bir işletme kuruluyorsa, işletmenin tüm
hisse senetlerini banka alır. Girişim başarısızlıkla sonuçlanır, işletme zarar ederse, tüm
zarar bankaya aittir. Girişimcinin zararı emeğinin karşılığını alamamakla sınırlıdır.
Girişimin başarıya ulaşması halinde ise, girişimci emeğinin ve girişimcilik faktörünün
karşılığını alır, geriye kalan tüm kâr bankaya ait olur.
Muşaraka Ortaklığı; temelde mudaraba ortaklığı ile özelliğe sahiptir. Ancak, bu tür
ortaklıkta, müteşebbis de bir miktar sermaye ile ortaklığa katılması söz konusudur. Bu
durumda yürütülen faaliyetten elde edilecek kâr veya zarar, girişimci ile banka
arasında, sermayeye katılımları oranına göre paylaşılacaktır.
Murabaha Ortaklığı; En basit şekliyle “maliyet + kâr” prensibiyle alım satım esasına
dayanır. Örn ; Herhangi bir girişimcinin belli bir sabit tesise, makineye ihtiyacı varsa,
bu tesisi banka önce kendi adına satın alır. Daha sonra, belli bir kâr marjı koyarak
girişimciye satar. Bu satış işlemi peşin veya taksitle olabilmekte, ödeme şartlarına göre
kâr marjı değişebilmektedir.
Özel finans kurumları’nın ortaklarına ya da kâr - zarar hesabı sahiplerine kâr payı
dağıtması da muşaraka yöntemine benzer şekilde olmaktadır. Bu aşamada bankayı, fon
talep eden girişimci, katılma belgesi sahiplerini de, fon arz eden olarak değerlendirmek
mümkündür. Banka katılımcılardan topladıkları fonlara kendi kaynaklarını da ilave ettiği
için bir muşaraka ortaklığı oluşur. Sonuçta, bankanın faaliyetlerinden elde ettiği kâr,
katılımcılar ve banka arasında ortaklık paylarına uygun olarak dağıtılır.
ii. Para sağlamayan finansal kurumlar
Kalkınma ve Yatırım Bankaları: Kalkınma ve yatırım bankaları, gelişmekte olan
ülkelerde yatırım sermayesi açığını gidermek amaçlı kamu ve/veya özel sektör tarafından
kurulan finansal kurumlardır. Bu bankalar, aynı zamanda teknik yardım sağlamak yoluyla
Sayfa28
girişimcilerin temel sanayi dallarına yatırım yapmaları konusundaki kuşkularını gidererek,
ekonomik büyümeyi hızlandırma görevini üstlenen kurumlardır. Bu tür bankaların
fonksiyonları şöyle sıralanabilir:
 Sanayi kesimine uzun süreli fon sağlamak
 İç kaynakları harekete geçirerek sanayi kesimine yöneltmek
 Sermaye piyasasının gelişmesine imkan hazırlamak
 Girişimcilere proje düzeyinde teknik yardımda bulunmak
 Yeni yatırım alanlarına öncülük etmek
 Yabancı ülkelerden ve uluslararası finans kuruluşlarından sağlanacak fonları ve teknik
yardımları sanayi kesimine yöneltmek
Sosyal Güvenlik Kurumları; Finansal piyasaların gelişmiş olduğu ülkelerde, sosyal
güvenlik kurumları, sermaye piyasalarının önemli kurumları arasında yer alır. Bu kurumlar
önemli boyutlarda hisse ve tahvil satın alarak üyelerinin paralarını verimli bir şekilde
değerlendirmeye çalışırlar. Böylece, özellikle sermaye piyasalarına kurumsal fon sağlayan
başlıca kurumlar arasında yer alırlar. Bu kurumların fon kaynakları üyelerinden
topladıkları primlerdir.
Türkiye’de kamunun oluşturduğu, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yanı sıra özel
sektöre ait emeklilik kurumları da faaliyet göstermektedirler.Kanuni zorunluluklar
nedeniyle, Türkiye’de kamuya ait olan sosyal güvenlik kurumları fonlarını genellikle kamu
bankalarında tutmakta ve devlet iç borçlanma senetlerine yatırmaktadırlar.
Sigorta Şirketleri. Geniş kitleler halindeki bireysel tasarrufları toplamanın bir aracı da
sigorta şirketleri tarafından çıkarılan “sigorta poliçeleridir. Bu şirketler, kişi ve kuruluşlara
çeşitli sigorta hizmetleri sunarak fon toplama imkanına sahiptirler. Sigorta hizmetlerinin
en sık rastlanılanı ve ilk akla geleni hayat sigorta hizmetidir.
Gelişmiş ülkelerde finansal piyasaların önemli bir bölümünü oluşturan sigortacılık,
ülkemizde son yıllarda gelişmeye başlamıştır. Ancak, özellikle enflasyonun yüksek olduğu
bir ortamda, gelecekte ödenecek sabit bir paranın yatırımcıların gözündeki cazibesinin
azalması sigorta kurumlarının önemini de azaltmaktadır. Ayrıca, sigorta şirketlerinin
yükümlülüklerinin uzun süreli olması nedeniyle, topladıkları kaynakları uzun süreli
Sayfa29
yatırımlara yöneltme imkanları bulunmakla birlikte, sigorta şirketleri birer güven kurumu
olduklarından kaynaklarını riski düşük, güvencesi yüksek ve dolayısıyla geliri düşük
varlıklara yatırmak zorunda kalmaktadırlar. Bunun sonucu olarak da sigorta şirketlerinin
varlıklarının getirileri reel olarak negatif düzeyde ortaya çıkabilmektedir.
E. FİNANSAL VARLIKLAR
A. FİNANSAL VARLIKLARIN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Fonların ekonomik birimler arasında el değiştirmesi finansal piyasaların var
olmasına neden olurken, taraflar arasındaki fon aktarımının ispat belgeleri olarak da
finansal varlıklar (araçlar) ortaya çıkmaktadır. Finansal varlık, “gelecek belli bir tarihte,
genelde para şeklindeki bir değerin (fonun), bir taraftan diğer tarafa aktarılmasında
kullanılan yazılı resmi bir belge” şeklinde tanımlanabilir.
Finansal varlıklar, belirli bir satın alma gücünü temsil eder ve fon talebinde
bulunanlar tarafından oluşturulup, fon sahiplerine fonlarını aktarmalarının karşılığında
verilirler. Yani, finansal varlık, satın alan kişi açısından bir varlık niteliğinde, ihraç eden
şirket veya satan kişi açısından ise yükümlülük (borç) niteliğindedir. Finansal varlıkların
unsurları (özellikleri) şu şekilde sıralanabilir.
1. Finansal varlık, bir taraftan diğer bir tarafa değeri olan bir şeyi aktarma yükümlülüğü
getirir. Örneğin, bir otomobil kredisi alındığında, kredi tutarının belli vadelerle borç
verene geri ödenme yükümlülüğü vardır. Aynı şekilde, kasko sigortasına sahip bir
otomobil kaza yaptığında, sigorta şirketi tamir bedelini ödemek zorundadır.
2. Finansal varlık, gelecekte belli bir tarihte ödemenin yapılacağını ifade eder. Örneğin,
kredi ödemesinin ayın belirli günlerinde yapılması gibi,
3. Finansal varlık, ödemenin yapılma şartlarını belirtir. Bazı sözleşmeler, sadece belli
şartlar gerçekleştiğinde ödeme yapılacağını ifade eder. Örneğin, hisse senedi
sahiplerine, temettü (kar payı) ödemesi sadece, şirketin kar elde etmesi durumunda
yapılabilecektir.
4. Finansal varlık, devletin yaptırımına bağlı yazılı yasal bir yükümlülüktür. Gerekli
olduğunda, finansal varlıkla birlikte ortaya çıkan anlaşmanın yerine getirilmesi
konusunda kanuni yaptırım devreye girecektir.
Sayfa30
Finansal varlıklar, bir bütün olarak ele alındığında fonksiyon ve kullanım yerleri
şunlardır.
i. Ödeme aracı olmaları: Böylece, mal ve hizmet satın alımında kullanılabilirler.
ii. Değer biriktirme aracı olmaları: Böylece, satın alma gücünü geleceğe aktarırlar.
iii. Risk aktarımına imkan sağlamaları: Böylece, riski bir kişiden ya da şirketten diğerine
transfer edebilirler.
Geniş bir yelpaze oluşturan finansal araç kapsamındaki varlıkların, bu üç
fonksiyonun hepsine sahip olması beklenemez. Örn., kağıt para da bir finansal araçtır.
Ancak, para bunlardan ilk ikisine sahiptir. Üçüncü fonksiyona yani, risk transferi
fonksiyonuna sahip değildir.
Bazı finansal varlıklar hangi sebeple diğerlerinden daha değerlidir? Bir finansal
varlığı bir kişi belli bir fiyattan biri satmak isterken, başka biri neden almak istemektedir?
Bunlar ve benzeri sorulara oldukça farklı cevaplar verilebilir. Ancak, finansal varlıkların
değerini etkileyen ve onları diğerlerine göre daha değerli kılan dört temel özellik aşağıdaki
gibi sıralanabilir.
i.
Ödemenin boyutu: daha büyük
daha değerli
ii.
Ödemenin zamanı: daha yakın
daha değerli
iii.
Ödemenin yapılma ihtimali: yüksek ihtimal
iv.
Ödemenin yapılma şartları: En çok ihtiyaç duyulduğunda
daha değerli
daha değerli
B. FİNANSAL VARLIKLARIN SINIFLANDIRILMASI
1. Hukuki Açıdan Finansal Varlıklar
Finansal araç (veya varlık) kavramının hukuki bir tanımı bulunmamaktadır. Ancak,
Türk hukuk mevzuatında “kıymetli evrak” kavramı tanımlanmıştır. Böylece bu tanım, aynı
zamanda birer kıymetli evrak sayılan finansal varlıkları da kapsamaktadır. Yani, finansal
varlıklar, hukuki açıdan “kıymetli evrak” hükmündedirler. Buna karşılık, finansal varlık
Sayfa31
kavramıyla eş anlamda kullanılan menkul kıymet kavramı, Sermaye Piyasası Kanunu’nda
(SPK) tanımlanmıştır. Kısaca, finansal varlıklar, hukuki tanım çerçevesinde ve geniş
anlamda kıymetli evrak ile dar kapsamda ise menkul kıymet şeklinde nitelendirilebilir.
Kıymetli evrak kavramı, esas itibariyle; bir hak ile senedin birbirine bağlılığını ifade
eder. Senetsiz hak ileri sürülemez ve devredilemez. Açık ifadeyle, kıymetli evrak
niteliğindeki bir belgenin temsil ettiği hak belgeden ayrı olarak kullanılamayacağı ve
devredilemeyeceği gibi, hakkı elde tutarak belgeyi devretmek de mümkün değildir. Bu
hak ancak senet ibraz edilerek kullanılır ve senet devredilerek devredilir.
Bu kapsamda kıymetli evraklar temsil ettikleri hakkın türü açısından;
 Parayı temsil eden haklar(para senetleri); çek, poliçe, bono, tahvil gibi,
 Pay sahipliğini temsil eden haklar (pay senetleri); hisse senedi, K/Z katılma belgeleri
 Eşya üzerindeki haklar(emtia senetleri); varant, konşimento gibi, 3 e ayrılabilmektedir.
SPK tanımlaması göre menkul kıymetlerin özellikleri aşağıdaki gibi sıralanabilir.
 Kıymetli evraktırlar.
 Ortaklık veya alacaklılık hakkı sağlarlar.
 Standart ve belirli bir meblağı temsil ederler.
 Misli nitelikte, ibareleri aynı ve belli şekil şartlarına sahiptirler.
 Yatırım amacı ile kullanılır, genellikle periyodik gelir sağlarlar.
 Her birinin itibari değeri, bir de arz ve talep sonucu oluşan piyasa değeri vardır.
 Nama (registered) veya hamiline (bearer) yazılı olabilirler.
Sonuç itibariyle, hukuki çerçevede kıymetli evrak sayılan finansal varlıklar, SPK’da
sayılan özelliklere sahip olduklarında menkul kıymet kavramı ile ifade edilmektedir.
Ancak, genel kullanımda bu tür ince ayrıntılara fazla dikkat edilmemektedir. Menkul
kıymet ifadesi çoğunlukla, yatırım amaçlı sermaye piyasası araçları için kullanılmaktadır.
2. Sağladıkları haklara göre finansal varlıklar
Fon arz edenlerle fon talep edenler arasındaki dengesizliklerin giderilerek, tasarruf
edilmiş fonların finansal sisteme çekilebilmesi, yani, vade, miktar ve risk ayarlamaları
değişik özelliklere sahip finansal varlıkları ortaya çıkarılmasını gerekli kılmaktadır. Kanuni
Sayfa32
düzenlemeler bir tarafa bırakıldığında, finansal varlıklar çok geniş bir yelpaze oluştururlar
ve özellikleri birbirinden farklıdır. Bu farklılık içerisinde finansal varlıklar; alacak hakkını
temsil eden varlıklar ve ortaklık hakkını temsil eden varlıklar olarak iki gruba ayrılırlar.
a) Alacak hakkını temsil eden varlıklar (Borçlanma senetleri)
Bunlar, kamu veya özel sektörde yer alan çeşitli kuruluşlar tarafından borçlanma
yoluyla fon temini için ihraç edilip tasarruf sahiplerine satılan finansal varlıklardır.
Özellikleri şöylece özetlenebilir.
 Borçlanma niteliğinde olmaları nedeniyle taraflar arasında borç-alacak ilişkisi
oluştururlar.
 Borç alacak ilişkisine dayalı olarak baştan belirlenmiş, belirli bir vade ile ihraç edilirler.
Bu vade kısa olabileceği gibi uzun da olabilecektir.
 Borçlanan kuruluş, finansal varlığın vadesine bağlı olarak, yine baştan belirlenmiş sabit
bir miktarda faiz ve vade sonunda da anaparayı geri ödemeyi taahhüt etmektedir.
 Borçlanma senedinin vadesi sonunda gerekli ödemeler yapıldığında, taraflar
arasındaki ilişki de son bulur.
Borçlanma araçları, faizin ödenmesi bakımından farklılık gösterir. Bazı borçlanma
araçları, iskontolu olarak, bazıları ise nominal değer üzerinden ihraç edilirler.
İskontolu ihraç; bu tür ihraçta menkul kıymet, başa başın (nominal değerin) altında
bir bedelden, tahakkuk edecek faiz miktarı düşüldükten sonra çıkarılır. Finansal varlığı,
iskontolu fiyattan satın alan yatırımcı, vade sonunda varlığın nominal değerini tahsil eder.
İskontolu fiyatla nominal fiyat arasındaki fark, elde edilen ya da ihraççı tarafından ödenen
faiz miktarını gösterir. İskontolu ihraç, genelde, kısa vadeli borçlanma araçlarının
ihracında uygulanan bir yöntemdir.
Nominal fiyattan ihraç; bu tür ihraçta, borçlanma aracı nominal fiyat üzerinden
çıkarılıp, tasarruf sahiplerine satılır. Borçlanma aracının vadesi dolduğunda, faiz tutarı
anapara ile birlikte ihraççı kurumdan tahsil edilir. Bu yöntem ise genel itibariyle, uzun
vadeye sahip varlıkların ihracında uygulanır.
Borçlanma aracı vadesinin iki yıl, üç yıl veya daha uzun bir vadeye fazla olması
halinde, aracın finansal yatırımcılar tarafından kabulü ve dolayısıyla ihracın başarısı için
genelde faiz ödemesinin tamamı vade sonuna bırakılmaz. Faiz ödemeleri, periyodik
Sayfa33
dönemler halinde 3 ayda bir, 6 ayda bir veya yılda bir kez olmak üzere vade içerisinde
gerçekleştirilir. Bu durumda, her bir faiz ödemesine ait kuponlar varlığa iliştirilmiş
durumdadır. Yatırımcı, kupon bedeli kadar faiz miktarını belirli tarihlerde ihraççı
kurumdan tahsil eder. Bu tür uzun vadeli borçlanma araçları, genellikle nominal değer
üzerinden ihraç edilmekle beraber, bazı durumlarda, aracın çekiciliğini artırmak ve
tasarruf sahiplerini borç vermeye razı etmek için nominal değerin altında bir fiyatla ihraç
edildikleri görülmektedir.
Borçlanma senetlerini, finansal varlığı çıkaran kuruluşlara göre, üçlü bir
sınıflandırmaya tabi tutmak mümkündür.
i. Finansal kurumların çıkardığı borçlanma araçları; Bu gruba giren varlıklar, genelde
finansal kurumların, aracılık fonksiyonlarını yerine getirmek için fon toplamada
faydalandıkları araçlardır. Bu tür araçlara örnek olarak; kağıt para (banknot), tasarruf
mevduat cüzdanı, banka bonosu, Banka garantili bono, mevduat sertifikası, varlığa dayalı
menkul kıymetler (VDMK) ve sigorta poliçesi sayılabilir. Bu araçlar değişik vadeler
taşımaktadırlar. Örn. Mevduat hesapları 1 yıl veya daha kısa, mevduat sertifikaları da en
çok 2 yıl vade ile çıkarılırlar.
ii. Kamu sektörü borçlanma araçları; bunlar devletin, çeşitli kamu kuruluşlarının ve
yerel yönetimlerin borçlanma araçlarıdır. Genelde yurt içinden fon sağlanması için
çıkarıldıkları için devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) olarak da adlandırılırlar. İhtiyaca ve
şartlara bağlı olarak, kısa veya uzun vadeli olarak ihraç edilebilirler.
Devlet borçlanma araçları, kısa vadeli olduklarında hazine bonosu, uzun vadeye
sahip olduklarında ise devlet tahvili adını alırlar. Hazine bonolarının ihraçları genelde yurt
içi piyasalara yapılır. Böylece, gelişmiş bir yurt içi ikincil piyasaları mevcuttur.
Devlet tahvilleri genelde, devletin alt yapı yatırımlarının finansmanını karşılamak
amacıyla çıkartılırlar. Devlet tahvillerinin vadesi 3 ila 5 yıl arasında değişmektedir. Ancak
gerektiğinde 10 yıl veya daha vadeye uzayabilmektedirler. Bu durumda tahvil ihracıyla fon
sağlanması, genelde uluslararası piyasa veya kuruluşlardan ve yabancı para cinsinden
gerçekleşmektedir.
iii. Özel sektör borçlanma araçları: Özel kesimin borçlanma amacıyla çıkarmış olduğu
finansal araçlar da vadelerine göre kısa ve uzun vadeli olmak üzere iki gruba ayrılırlar.
Finansal kurumlar dışındaki şirketlerin kısa vadeli borçlanma araçları genelde finansman
Sayfa34
bonosu adını alır. Şirketlerin uzun vadeli borçlanmaları ise özel sektör tahvili ihracıyla
mümkündür.
b) Ortaklık hakkını temsil eden varlıklar
Ortaklık hakkını temsil eden varlıklar, bir şirketin ihtiyaç duyduğu kaynağı ortak
almak yoluyla sağlamak istemesi halinde, ihraç edilen finansal varlık türüdür. Ortaklık
senetleri, genelde hisse senetleri olarak bilinir. Çünkü bir şirketin hisse senedine sahip
olanlar, hisse senedini ihraç eden şirketin ortağı durumundadır. Ortaklık belgelerinin
genel özellikleri şöyle özetlenebilir.
Ortaklık belgeleri, ihraççı şirket ile tasarruf sahibi arasında ortaklık ilişkisi ortaya
çıkarır.
Ortaklık ilişkisi, borçlanma senetleri gibi baştan belirlenmiş belirli bir vadeye bağlı
değildir.
Ortaklık belgelerinin vadesi, şirketin ekonomik ömrü ile ilişkilidir. Normal şartlarda,
belgenin geçerliği, şirket faaliyetinin herhangi bir şekilde sona ermesi halinde, tasfiye
sonuna kadar sürecektir.
Ortaklık belgesinin geçerliği, şirketin ekonomik ömrü ile ilişkili olmakla beraber, bu tür
senetleri ellerinde bulunduranlar, ikincil piyasa veya üçüncül piyasalarda, ortaklık
belgelerini başka finansal yatırımcılara satmak yoluyla, şirketle olan ortaklıklarına
istedikleri zaman son verebilirler. Bu durumda, ortaklık belgesini sattıkları yatırımcıya,
belgeyle beraber şirket ortaklılığını da devretmiş olacaklardır.
Ortaklık senetlerinin sahiplerine sağladığı temel fayda, ortaklık payı oranında şirket
karından ve tasfiyesinden pay alma hakkıdır. Ayrıca, ortaklık belgesinin özelliğine bağlı
olarak;
 sermaye artırımı halinde rüçhan hakkı (öncelik hakkı) elde etme,
 ortaklık payı oranında yönetime katılma ve yönetim kurulunda oy kullanma,
 şirket faaliyetleri hakkında bilgi sahibi olma,
 şirketi denetleme gibi haklar elde edilebilecektir.
Ortaklık belgelerinin sahiplerine sağladıkları başlıca kazanç, şirket karından, karpayı
(temettü dividant) şeklindeki bir getiridir. Ancak, bu getiri, şirket karına ve kar dağıtım
Sayfa35
politikasına bağlı olacak değişkenlik gösterir. Dolayısıyla, borçlanma senetlerinde
olduğu gibi baştan belirlenmiş belli bir getiri söz konusu değildir.
Ortaklık belgelerinin sağladığı getirinin, borçlanma araçlarında olduğu gibi sabit değil
değişken olması, ortaklık senetlerini, borçlanma senetlerine kıyasla daha riskli yatırım
aracı haline getirir. Böylece, ortaklık belgelerinin sağlayacağı getirinin borçlanma
araçlarının sağladığı getiriye göre daha yüksek olması beklenir.
Ortaklık hakkı sağlayan finansal varlıklara sahip olma, yani bir şirketle ortaklık
doğrudan sahiplik veya dolaylı sahiplik şeklinde olabilir. Doğrudan sahiplikte, bir
şirketin ortaklık senedi finansal piyasalardan, doğrudan ya da dolaylı finansman
şekillerinden biri kullanılmak suretiyle elde edilebilecektir. Dolaylı sahiplikte ise,
yatırımcı ile hisse senedini ihraç eden şirket (ortak olunacak şirket) arasında bir
finansal kurum vardır. Bu kurum da genellikle, yatırım ortaklığı veya yatırım fonu
türündeki bir kollektif yatırım kurumudur. Finansal kurum, kendine ait hisse senedi
veya benzer menkul kıymeti tasarruf sahiplerine satarak fon toplar. Bu fonları, çeşitli
şirketlerin hisse senetlerine yatırarak, onlara ortak olur. Böylece, tasarruf sahibi de
yatırım ortaklığı hisse senedi veya yatırım fonunun katılma belgesi vasıtasıyla şirketin
dolaylı ortağı haline gelir.
3. İşlem gördükleri piyasalara göre finansal varlıklar
Bu kıstasa göre finansal varlıklar, para piyasası ve sermaye piyasası araçları olmak
üzere iki temel gruba ayrılırlar.
a) Para piyasası araçları
Bu tür araçlar, genel itibariyle kısa vadeli fon ihtiyaçlarının para piyasalarından
karşılanması için çıkarılan, borç senedi özelliğine sahip finansal araçlardır. Vadeleri
genelde bir yıldan kısa, riskleri düşük ve ticaret hacimleri de oldukça yüksektir.
Bu varlıkları İhraç eden kuruluş; kamu kuruluşu veya yerel yönetim olabileceği gibi,
bir finansal kurum ya da üretim veya hizmet amaçlı bir özel sektör işletmesi de olabilir.
Para piyasası araçlarının bilenen örnekleri olarak şunlar sayılabilecektir.
 Hazine bonosu,
 Finansman bonosu
 Banka bonosu ve Banka Garantili Bono,
 Banka Kabulü,
Sayfa36
 Mevduat Sertifikası,
 Varlığa Dayalı Menkul Kıymet,
 Repo Sözleşmesi
b) Sermaye piyasası araçları
Sermaye piyasası araçlarını, işletmelerin genelde duran varlık yatırımlarını finanse
amacıyla ihraç ettikleri uzun vadeli borçlanma araçları ile herhangi bir vadeye sahip
olmayan ortaklık senetleri oluşturmaktadır. Ayrıca, kamunun çeşitli ihtiyaçları için
çıkardığı uzun vadeli araçlar da sermaye piyasası araçları arasında yer alır.
İşletmeler ve devletin, sermaye piyasalarından fon sağlarken faydalandıkları temel
araçlar hisse senedi ve tahvildir. Diğer sermaye piyasası araçları, bu iki araca benzer
özellik taşıyan varlıklardır. Sermaye piyasalarında işlem gören araçlar aşağıdaki gibi
sıralanabilirler.
 Hisse Senedi,
 Hisse Senedi benzerleri;
 Kar / Zarar Ortaklığı Belgeleri,
 Katılma İntifa Senetleri,
 Yatırım fonu katılma belgeleri
 Tahvil
 Tahvil Benzerleri
 Rüçhan Haklı Tahvil,
 Kara İştirakli Tahvil
 Hisse Senediyle Değiştirilebilir Tahvil
 Gelir Ortaklığı Senetleri
 Kira Sertifikaları (Sukuk)
c) Vadeli işlem piyasası araçları (Türev piyasa araçları)
Türev araçlar, kendine özgü bir varlığı olmayan, varlıkları bir fiziki veya finansal
varlığa bağlı olan araçlardır. Tek başlarına fiyatları (değerleri) yoktur. Değerleri, bağlı
oldukları temel varlıkların fiyatına göre oluşmaktadır.
Sayfa37
En çok bilinen ve kullanılan türev araçlar, varantlar, forward (alivre), future
(gelecek), opsiyon ve swap sözleşmeleridir. Bunlar aynı zamanda risk transferi (aktarımı)
için kullanılan araçları da oluştururlar.
D. Finansal Varlık Örnekleri ve Temel Özellikleri
Çeşitli kıstaslara göre sınıflandırmaya tabi tutulan finansal varlıklar, para piyasası
araçları kapsamında, temel özellikleriyle aşağıda kısaca açıklanmaktadır.
i. Banknot (kağıt para);
Bir emisyon kurumu (Merkez Bankası) tarafından dolaşıma çıkarılan ödeme
araçlarının ya da efektif paranın adıdır.
 Devletin resmi parası ve topluma borcudur.
 Kanun gücü ve para otoritesi kararıyla oluşturulmuş satın alma gücüdür.
 Taşıyana, üzerinde yazılı miktarın ödenmesinin çıkaran kuruluş tarafından garanti
edildiği faiz taşımayan kıymetlerdir.
 Kanuni ödeme aracıdır.
 Ülkemizde TCMB TL banknot basmaya yetkili tek kurumdur.
 Banknotun, altın, gümüş, döviz gibi kıymetlerden oluşan bir karşılığı bulunur.
 Eskiyen para tedavülden çekilerek imha edilir.
ii. Ticari senetler
Poliçe, Bono ve Çek gibi kıymetli evraklar, ticari işlemlerde kullanılan ve ticari krediyi
likit hale getirmeye yarayan araçlardır. Bu nedenle ticari senet adı altında toplanırlar. Bu
senetleri, benzer diğer kıymetli evraktan ayıran özelliklerden bazıları şunladır.
 Dolaşım yeteneğine sahiptirler
 Kesin şekil şartlarına tabidirler
 Üzerlerinde imzası bulunanlar, zincirleme (müteselsil) sorumludurlar.
 Her imza ve beyan ayrı bir borçlanmayı gösterir.
 İcra ve İflas Kanunu özel takip metotlarına sahiptirler.
Ticari senetler, bankalar tarafından iskonto işlemine tabi tutulduktan sonra kredi
Sayfa38
aracı haline dönüşürler.
Çek; Kullanılmaya hazır, provizyona dayanan bir ödeme emridir. Çekte üçlü bir ilişki
vardır. Çekin bir tarafını oluşturan muhatap daima bir finansal kurumdur. Hâlbuki
poliçede muhatap gerçek kişi olabilmektedir. Çekte vade yoktur, görüldüğünde
ödenmesi gerekir. Çek, aynı zamanda çok kısa ömürlü bir finansal araçtır. Çek,
efektifin (nakit para) bütün niteliklerine sahip olmanın yanı sıra, banknottan daha
yüksek dolaşım hacmine sahiptir.
Çekin yüksek rağbet görmesinin çeşitli nedenleri vardır. Bunlar şöyle sıralanabilir.
 Ödemeyi belgeleyen bir senet özelliğine sahiptir.
 Satın alma gücüne ikilik sağlar. Yani, birden fazla yerde hazır olma ve kullanılma
imkânı verir. Çek defteri sahibi, parası bankada teminat altında ve faizi de
işletmekte iken, fonlarını cebinde taşır gibi likiditeye sahip olmaktadır. Banka ise
parayı bir avans veya plasmana bağlamış durumdadır.
 Çek, büyük ödemelerde para sayma ve nakletme külfetini ortadan kaldırmaktadır.
 Günümüzde, kredi kartı ve internet bankacılığı çek kullanımını azaltmıştır.
Poliçe: Alacaklının, borçluya hitaben imzaladığı bir ödeme emridir. Üçlü bir ilişkiyi
düzenler. Poliçeyi düzenleyen (keşideci), bir diğer kişiye (muhatap), poliçede ismi
belirtilen bir kişiye (lehdar) belli bir tutarı ödeme emri verir. Muhatap, senedin
keşidesi anında borçlu ve sorumlu değildir. Poliçenin yüzünü imzaladıktan sonra poliçe
ilişkisine girer. Belirtilen tutarı ödeme konusunda sorumlu olur.
Poliçenin normalde ticari işlemler sonucunda doğmuş alacakları temsil etmesi ve
piyasada mal karşılıklarının bulunması gerekir. Bununla birlikte, bazen firmaların
karşılığı olmayan hatır senedi keşide etmelerine sıkça rastlanmaktadır.
Bono: Kanunun emrettiği özel şekil şartlarına tabi olarak borçlu tarafından düzenlenen
ve belirli bir tutarın belirli bir tarihte belirlenen bir şahsa veya emrine kayıtsız şartsız
ödeneceğini gösteren bir ticari senettir.
 Poliçe gibi bono da hem bir ödeme aracı hem de bir kredi aracıdır. Poliçeden farkı;
 Bono da ikili ilişki varken, poliçede üçlü ilişki vardır.
Sayfa39
 Bono borçlu tarafından düzenlenirken, poliçe alacaklı tarafından düzenlenir.
iii. Mevduat hesap cüzdanı
Mevduatın kökeni, saklamaya bırakılan depo edilen anlamındaki, Latince
“depozitam” kavramına dayanır. İstenildiğinde veya belirli bir sürenin sonunda çekilmek
üzere gerçek veya tüzel kişiler tarafından, genellikle belli bir faiz karşılığı yatırılan paradır.
Mevduat sahibine mudi denmektedir. Bankalara mevduat olarak para yatırmanın birçok
amacı olabilir. Bazıları
Bir gelir elde etmek,
Para biriktirmek,
Paranın emniyetli bir biçimde saklamak
Paranın yönetimini bankaya bırakmak
Mevduatlar,
en
yaygın
para
piyasası
araçlarıdır.
Farklı
kriterlere
göre
sınıflandırılabilir.
1. Vadeye göre; vadeli, vadesiz ve ihbarlı mevduat
2. Mevduat sahibinin kimliğine göre(TCMB ayrımı); Tasarruf mevduatı, Ticari
kuruluşlar mevduatı, Resmi kuruluşlar mevduatı, Bankalar mevduatı, Diğer kuruluşlar
mevduatı, Döviz Tevdiat hesapları, Kıymetli maden depo hesapları
iv. Mevduat sertifikası
Mevduat sertifikası, bankalara yatırılan mevduatın, tutarını ve vadesini gösteren bir
belgedir. Diğer deyişle, mevduat sertifikası, belli bir vade ve faize bağlanmış fonun
bankada olduğunu gösteren bir finansal varlıktır. Mevduat sertifikaları nama ya da
hamiline yazılı olabilmektedir. Uygulamada daha çok hamiline yazılı olarak düzenlenirler.
Böylece mevduat sertifikasını elinde bulunduran kişi, bankadaki paranın sahibi sayıldığı ve
kimliği önem taşımadığı için bu tür hesaplara “sırdaş hesap” adı verilmektedir. Aynı
zamanda, hamiline yazılı mevduat sertifikaları ikincil piyasalarda rahatlıkla alınıp
satılabilmekte veya bir başkasına devredilebilmektedir.
Mevduat sertifikasının nitelikleri göz önüne alındığında, bunların hem menkul kıymet
hem de vadeli mevduat özelliklerini bir arada taşıdığı görülmektedir. Bu bağlamda,
mevduat sertifikalarının piyasalarda alınıp satılabilmeleri, onların bir menkul kıymet türü
olarak görülmelerine yol açmaktadır. Diğer taraftan, mevduat sertifikalarının bankalarda
Sayfa40
açılan bir vadeli hesaba dayalı olarak çıkarılmaları da bunların vadeli mevduat özelliklerini
yansıtmaktadır.
Mevduat sertifikalarının üstünlükleri şu şekilde sıralanabilir.
Mevduat için getirilen sınırlamalar söz konusu değildir.
Mevduata göre daha likittirler. Çünkü mevduat sertifikalarının en büyük özellikleri
devredilebilir olmalarıdır. Hesap sahibi gerekli olduğunda, vadesinin dolmasını
beklemeden
bu
belgeyi
başkasına
devrederek
nakde
çevirebilmektedir.
Devredilebilir olma imkânı dolayısıyla vadesiz mevduat sahiplerinin haklarından
faydalanabilmekte ve vadeli olduğu için de vadesiz mevduata göre daha yüksek faiz
oranı sağlamaktadır.
Esnek vadeli olarak ve aynı zamanda da değişken faizli olarak çıkarılabilirler.
Perakende ve toptan satışları yapılabilmektedir.
v. Banka bonosu ve Banka garantili bono
Banka bonosu, bankaların borçlanma yoluyla kısa vadeli fon sağlama amacıyla ihraç
etmiş oldukları finansal varlıktır. Bu bonolar, esasında mevduat toplamayan, yatırım ve
kalkınma bankası şeklinde faaliyet gösteren bankaların fon kaynakları arasında
sayılmaktadır. Ancak, son yıllarda, ülkemizdeki ticaret bankalarının hemen hepsinin,
sıklıkla bu aracı kullandıkları, yani banka bonosu ihracına yoğun bir şekilde yöneldikleri
görülmektedir.
Banka garantili bono ise yatırım ve kalkınma bankası kredisini kullanan
kuruluşlardan birinin aldığı krediye karşılık teminat olarak verdiği emre muharrer senedin,
bankaca garantiye alınıp, ihraç edilen menkul kıymettir.
Her iki tür bononun ihracı, ülkemizde Sermaye Piyasası Kurulu’nun iznine ve
mevzuatta yer alan tedavül limitine ve diğer şartlara uygun yapılmalıdır. Limit
hesaplamasında, finansman bonolarında olduğu gibi öz sermayeyi oluşturan kalemler
ölçü alınmakta ve ihraççı bankanın halka açıp olup olmamasına göre değişiklik
göstermektedir. Bonoların vadesi 60 günden az ve 720 günden fazla olamamaktadır.
vi. Finansman bonosu (Commercial papers, Commercial bill)
Finansman bonoları, şirketlerin kısa vadeli fon ihtiyaçlarını borçlanma yoluyla
Sayfa41
karşılamak üzere, finansal kurumlara ya da doğrudan tasarruf sahiplerine sundukları
menkul kıymetlerdir. Genelde finans piyasalarının gelişmiş olduğu ülkelerde son yıllarda
hızla büyüyen, işlem hacmi yüksek olan ve oldukça itibar gören borçlanma senetleridir.
Finansman bonolarının ihraç amacı, genellikle mevsimlik işletme sermayesi ihtiyacının
yanı sıra fabrika genişletme, boru hattı döşeme ve gemi yapımı gibi büyük projelerin
geçici finansman ihtiyaçlarını karşılamaktır. Finansman bonoları, aynı zamanda banka
kredilerine alternatif bir fon sağlama aracı olarak da görülmektedir.
Finansman bonosu ihracıyla fon sağlamanın üstünlük ve sakıncaları şöyle
sıralanabilir.
Üstünlükleri
Doğrudan tasarruf sahiplerinden borçlanma söz konusu olduğu için alternatiflerine
göre düşük maliyetli fon sağlama imkânı verebilir.
Kredi işlemlerinde var olan bazı formalitelere gerek olmadığından, krediden daha kısa
sürede fon sağlanabilir.
Bankaların uygulayacağı kredi limitlerini nispeten ortadan kaldırabilmektedir. Yani,
bankalardan alınabilecek kredilerden daha fazla tutarda fon sağlama imkân
bulunmaktadır.
İkincil piyasalarda alınıp satılabilmeleri ihraççı firmanın itibarını artırabilecektir.
Sakıncaları
Büyük ölçüde tanınan ve itibarı yüksek işletmeler tarafından çıkarılabilir. İhtiyaç duyan
her işletmenin ve özellikle yeni kurulmuş olanların başvurabileceği veya ihraçlarında
başarı sağlayabilecekleri bir tarz değildir.
Kısa vadeli çıkarılabildiklerinden, alıcıları sadece kısa vadeli fon sunmak isteyen
tasarruf sahipleri ile nakit fazlasını geçici olarak değerlendirmek isteyen ticari ve finansal
kurumlarla sınırlıdır. Kısacası, piyasası geniş değildir.
Banka kredisi kullanılması durumunda, gerektiğinde banka ile anlaşılarak kredi
vadesinin uzatılma veya yenilenme imkânının bulunmasına karşılık, bunların vadesi
dolduğunda mutlaka ödenmek zorundadır.
Finansman bonosunun özellikle ABD’de yaygın biçimde kullanıldığı bilinmektedir. Bu
tür borçlanma senetlerinin ülkemizde piyasaya girişi ise 1986 yılında olmuştur. İhraçları
Sayfa42
için SPKurulu’nun izni ve taşımaları gerekli bazı şartlar vardır. Yürürlükteki mevzuata göre;
Vadeleri 60 günden az ve 720 günden fazla olmamak üzere ihraççı tarafından
belirlenir.
Satış süreleri ise vadenin ¼’ünü geçemez ve bu süre içinde iskontolu olarak
satılırlar.
Çıkarılan finansman bonolarının tamamı satılmadıkça veya satılmayanlar iptal
edilmedikçe, yenisi çıkarılamaz.
İhraçlar için uygulanacak azami tutar söz konusudur ve şirketin öz sermayesi ile
ilişkilidir. Azami tutar hesaplanmasına esas alınan kalemler, şirketin halka açıklığa
bağlı olarak değişmektedir.
Hazine garantili olanlar için ihraç limiti uygulanmamaktadır.
Finansman bonoları taşıdıkları garantiye göre farklı tiplere ayrılmaktadırlar. Örneğin,
A tipleri garanti taşımazken, C tipleri banka garantili, E tipleri ise Hazine garantilidir.
Finansman bonoları da diğer sabit getirili borçlanma senetleri gibi genel olarak, faiz
oranı ve enflasyon riski taşırken, garanti kaydı olmayanlar aynı zamanda ödenmeme riski
de taşırlar. Emre yazılı olanlarının tedavülü için senedin beyaz ciro yapılmış olması ve
teslimi yeterlidir. Değerlemeleri, birleşik faiz hesabına göre iskonto işlemi uygulanarak
gerçekleştirilir.
vii. Varlığa dayalı Menkul Kıymet (VDMK)
Bir kurumun varlıklarının bir bölümünü karşılık göstermek suretiyle çıkardığı
borçlanma senetleri, bir varlığa bağlı olma niteliği göz önünde tutularak “varlığa dayalı
menkul kıymet (VDMK)” olarak adlandırılmaktadır. Kurumlar bu yolla varlıklarını menkul
kıymete dönüştürüp nakit sağladıklarından, bu işlem “menkul kıymetleştirme”
uygulamasının bir türü olarak da görülmektedir. Bu kapsamda menkul kıymetleştirme,
likit olmayan varlıkların bir havuzda toplanıp teminat altına alınarak menkul kıymet
şeklinde ihracı ya da tek başına pazarlanabilirliği olmayan varlıkların bir araya getirilerek
portföy oluşturulması ve bu portföyün pazarlanarak varlıkların şekil değiştirmesidir.
VDMK ihracı, genelde bankaların kaynak sağlama aracı olarak görülür. Ancak banka
dışında diğer bazı kurumlar da VDMK ihraç edebilirler. Bu kuruluşlar arasında;
Sayfa43
 Bankalar,
 Finansal kiralama şirketleri,
 Genel finans ortaklıkları,
 Finansman şirketleri,
 Gayrimenkul yatırım ortaklıkları sayılabilir.
Bu kurumların ortak özelliği varlıkları arasında alacaklar payının önemli bir yer
tutmasıdır. Böylece, hemen hepsinin, alacaklarına dayalı olarak, VDMK ihracıyla kaynak
sağlama imkânı söz konusudur.
VDMK ihracına konu olabilecek alacak kalemleri; tüketici kredileri, konut kredileri,
finansal kiralama sözleşmesinden doğan alacaklar, ihracat işlemlerinden doğan alacaklar
ve diğer alacaklar şeklindedir. VDMK ihracıyla sağlanabilecek faydalar şu şekilde
sıralanabilir.
1. Kaynak maliyetini düşürerek alternatiflerine göre nispeten daha ucuz fon sağlayabilir.
2. Alacakların vadeden önce paraya çevrilmesini sağlayarak likiditeyi artırır.
3. Finans kaynaklarını çeşitlendirir.
4. Teminat olarak, işletmenin kredi değerliliği ile doğrudan ilgisi olmayan alacak portföyü
kullanıldığından kredi değerliliği düşük olan işletmeler için önemli bir fon bulma
metodudur.
1970 yılında ABD’de başlayan menkul kıymetleştirme çalışmaları, ülkemizde 1992
yılında VDMK ihracı ile ilgili bazı düzenlenmelerin yapılmasıyla başlamış ve çoğunlukla
bankalar tarafından benimsenmiş ve yoğun biçimde kullanılmıştır. Bankaların bir fon
kaynağı olarak VDMK ihracını tercih etmelerinin en önemli nedeni, mevduat için söz
konusu olan zorunlu karşılık ve likidite gibi bazı kısıtlamalara tabi olmaması olmuştu.
Ancak, 1994 yılından sonra VDMK için getirilen yeni düzenlemelerde bir takım avantajları
ortadan kaldırılmış ya da kısıtlanmıştır. Böylece, 1992-1995 yılları arasında bankalar
tarafından oldukça benimsenen ve sürekli artış gösteren ihraçlar 1995 yılından sonra
azalmaya başlamış ve nihayet 1999 yılından sonra VDMK ihracı gerçekleşmemiştir.
VDMK iskonto esasına göre satılabileceği gibi, dönemsel ve değişken faiz ödemeli
olarak da ihraç edilebilmektedirler. İhraca dayanak teşkil eden alacaklar ile vade uyumu
sağlanması kaydıyla VDMK’lerin iskonto veya faiz oranı ve ödeme planı serbestçe
Sayfa44
belirlenebilecektir.
viii. Hazine Bonosu
Hükümetin bütçe kanunlarına dayanarak, kamunun kısa vadeli fon ihtiyaçlarını
gidermek, kamu açıklarını finanse etmek amacıyla ihraç edilen kısa vadeli menkul
kıymetlerdir. Hazine bonoları risk taşımayan finansal varlık olarak kabul edilir. Bu
kapsamda, sundukları faiz oranları ekonominin risksizlik oranına bir gösterge olarak kabul
edilir. Ayrıca, hazine Bonoları, para politikasının yürütülmesinde ve fon hareketlerinde
önemli rol üstlenirler.
Risk taşımamaları (veya en düşük riske sahip varlık olmaları), özel sektör borçlanma
araçlarına göre daha düşük getiri sağlamalarına neden olabilmektedir. Ancak, gelişmiş
ikincil piyasalarının varlığı ve sahip oldukları diğer özellikler bu araçları oldukça cazip
yatırım aracı haline getirmektedir.
İkincil piyasada nominal değerin altında satıldıklarında iskontolu (bu durumda
piyasa faiz oranı iskonto oranının altındadır), nominal değerin üzerinde satılanlara primli
(bu durumda piyasa faiz oranı iskonto oranının üstündedir) denilmektedir. Açık deyişle,
piyasa faiz oranları ile sabit getirili menkul kıymetlerin değeri arasında ters yönlü bir ilişki
söz konusudur.
Hazine bonolarını diğer piyasa araçlarından ayıran ve finansal yatırımcıların bu
bonoları tercih etmesine neden olan başlıca özellikler şöyle sıralanabilir.
 Temerrüt (zamanında ödenmeme) risklerinin yok denecek kadar düşük olması,
 Likiditelerinin oldukça yüksek olması,
 Çoğunlukla vergi muafiyetlerinin bulunması,
 Minimum değerlerinin diğer finansal araçlara göre daha düşük olması
Hazine bonolarının, ülkemizdeki ihraç uygulamasının esasları ve belli başlı özellikleri
şöyle sıralanabilir.
 T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’nca ihraç edilerek TCMB tarafından ihale veya
halka arz yoluyla iskontolu olarak satılırlar. İskontolu ihraç nedeniyle, dönemsel faiz
ödemeleri yoktur.
 Hazine bonolarının alıcıları çoğunlukla ticari bankalardır.
 Birincil piyasa satışları ihale usulü ile yapılır. Katılımcılar, ticari bankalar, aracı kurumlar
ve finansal yatırımcılardır. İhalede en iyi teklifi, yani en yüksek fiyatı (en düşük faiz
Sayfa45
oranı) verenden başlamak üzere teklifleri kabul edilenlere satış yapılır.
 Birincil piyasaya ihraç vadeleri genelde, 91 günlük (13 hafta), 182 gün, (26 hafta) 273
gün (39 hafta) şeklinde olmaktadır.
 Vadeleri dolmadan paraya dönüştürülmezler. Vadeleri dolduğunda nominal değer
üzerinden TCMB tarafından ödenirler. Ancak, vadeleri içerisinde ikincil piyasalarda
alınıp satılabilirler.
 Faiz oranı, birincil piyasada arz ve talebe göre belirlenirken, ikincil piyasada piyasadaki
likidite, kurumların nakit ihtiyacı, interbank faiz oranı, açık piyasa işlemleri (APİ) ve son
ihale faiz oranına göre değişkenlik gösterir.
 Ülkemiz, BİST tahvil ve Bono piyasasında hazine bono işlemleri, işlem hacminin büyük
bir kısmını oluşturmaktadır.
ix. Repo
Repo
kavramı,
“Repurchase
Agreement”
ifadesinin
kısaltması
olarak
kullanılmaktadır. Türkçe karşılığı“geri satınalma anlaşması” olarak çevrilebilen bu kavram
hâlihazırda Türkçe literatüre “repo” şeklinde yerleşmiş bulunmaktadır.
Repo aslında, kısa vadeli ve teminatlı bir borç sözleşmesidir. Sözleşmede borç alan
ve borç veren olmak üzere iki taraf bulunmaktadır. Borç alan taraf, aldığı borcun teminatı
olarak elindeki menkul kıymetleri, borçlanmanın vadesine bağlı olarak, borç verene ödünç
olarak vermektedir. Borcun vadesi dolduğunda ise borcunu ödeyip, ödünç verdiği menkul
kıymetleri geri almaktadır. Bu yolla, fon fazlası bulunan birimlerden fon açığı bulunan
birimlere belirli bir faiz karşılığında fon aktarılmaktadır.
Ters repo (Reverse Repurchase Agreement ) deyimi ise repo işlemini borç veren
açısından tanımlayan bir deyimdir. Repoda borç alan kaynak sağlamak amacıyla sattığı
menkul kıymetleri vade sonunda geri almayı taahhüt ederken; ters repo da borç veren
satın aldığı menkul kıymetleri vade sonunda satmayı taahhüt etmektedir.
Repo işlemleri ABD Merkez Bankası’nın, bankaların 30 günden daha az vadeli
mevduata faiz verilmesinin engellenmesi ile ortaya çıkmıştır. Bankalar, kendi aralarında
bu sınırlamayı aşmaya çalışırken, banka dışı kurumlar da atıl fonlarını kısa vadeli borç
vererek bir gelir elde etmek için repo yapmaya başlamışlar. Böylece repo, çok kısa vadeli
Sayfa46
mevduata faiz verilmediği ortamda ellerinde borç verebilecek fon bulunduranlar için
önemli bir araç haline gelmiştir.
Repo işlemleri ile ilgili temel özellikler şu şekilde özetlenebilir
 Repo piyasasından fayda sağlayan kuruluşlar; Repo piyasasından yararlanan kuruluşlar
arasında bankalar, menkul kıymet aracıları, banka dışı mali kurumlar ve anonim
ortaklıklar sayılabilmektedir. MB da para politikasının gereği olarak bu piyasaya
doğrudan repo veya ters repo işlemleri yaparak girmektedir. MB bu yolla piyasaların
likiditesini geçici olarak ayarlayabilmektedir.
 Repo işlemlerine konu olabilecek finansal varlıklar; Repo işlemlerinde esas olarak,
Devlet Tahvili ve Hazine Bonosu gibi DİBS konu olmaktadır. Ayrıca, banka bonoları,
banka garantili bonolar, mevduat sertifikaları, özel sektör tahvilleri gibi menkul
kıymetler üzerinden de repo işlemleri yapılabilmektedir.
 Repo işlemlerinde vade, bir gecelik (overnight) olabileceği gibi 1 ila 30 gün arasında ya
da daha uzun olabilmektedir. Bu çerçevede doğal olarak, repo vadesi ile repoda
kullanılan menkul kıymetlerin vadeleri birbirinden farklıdır. Bir repo işleminde vade,
menkul kıymetin vadesini aşmamak kaydıyla serbestçe belirlenebilmektedir.
 Repo işlemlerinde faiz oranı; Repo faiz oranları, genelde piyasaların likidite durumuna
göre değişebilmektedir. Piyasada likiditenin bol olduğu zamanlarda repo faiz oranları
düşük, buna karşılık, piyasaların likiditeye sıkıştığı dönemlerde ise repo faiz oranları
yüksektir. Bunların dışında repoya konu menkul kıymetin, repo vadesinde tekrar
satılabilecek bir oranla geri alınması esastır. Buna uyulmadığında, tekrar satılmama
riski bulunmaktadır. Uygulamada ise repoya karar verilirken işlem bazında menkul
kıymetten kar veya zarar edildiği noktasından hareket edilmemekte, mevcut
portföyün genel verimi, rakiplerin verdikleri oranlar, geleceğe yönelik beklentiler gibi
birçok faktörle birlikte değerlendirilmektedir.
 Bankaların repo işlemine başvurmalarındaki temel amaçlar;
 Mevduat şeklindeki kaynaklar için söz konusu olan, zorunlu karşılık, disponibilite
gibi bir takım kanuni yükümlülüklerden kurtulmak,
 İşlem karı oluşturarak karı yükseltmek,
 Uygun vadede fon toplamak,
Sayfa47
 Likidite sağlamaktır.
Kısacası, bankaların repo işlemlerinde amaç, menkul kıymetin satılması değil
bunların teminat gösterilerek kaynak sağlanmasıdır. Banka elindeki fonları kısa vadeli
değerlendirmek istediğinde ise satış vaadiyle menkul kıymet alımı yoluna gidecektir. Yani
ters repo yapacaktır.
 Repo işlemi sonunda banka;
 Faiz oranları arasındaki farklılıktan faydalanarak gelir sağlar.
 Elinde repoya uygun menkul kıymet bulunmak kaydıyla, fon ihtiyacını bankalar arası
piyasadan borçlanma veya mevduat toplama yerine bu kaynaktan karşılayabilir.
 Sağlanan bu fonu, fon fazlası yaratıyorsa, bankalar arası piyasada veya yeniden
Sayfa48
menkul kıymet satın alma yoluyla değerlendirebilir.
İKİNCİ BÖLÜM
PARA VE PARA ARZI
I. PARANIN TANIMI, FONKSİYONLARI ve ÖZELLİKLERİ
A. Para tanımları
1. Çeşitli para tanımları ve paranın bazı kavramlarla karşılaştırılması
Para, günlük kullanımda farklı anlamlarda kullanılmakla beraber, para kavramı iktisatçılar
için özel bir anlamı bulunmaktadır. Bu kapsamda, paranın günlük konuşma dilinde anlamlarıyla,
iktisadi açıdan para kavramı arasındaki farklılıkların ortaya konulması gereklidir.
İktisatçılara göre para (ya da para arzı); “ satın alınan mal ve hizmetlerin bedelinin karşı
tarafa aktarılmasında ya da borçların geri ödenmesinde genel kabul gören her şey” dir.
a) Dar ve geniş anlamda para
Günlük konuşma dilinde para genelde, cepte veya cüzdandaki banknot ve bozukluklardan
oluşan nakittir. Çünkü birisi, “param yok veya çok az param kaldı” dediğinde anlaşılan, cebinde
veya cüzdanında nakit az olduğu veya bulunmadığı şeklindedir.
İktisatçılar için nakit kavramı, para tanımı kapsamında olmakla birlikte, nakit, dar anlamda
parayı ifade eder ve paranın bir çeşidi olarak görülür. Nakitin yanı sıra, çek kullanımı ile de mal
alımı ve borç geri ödemesi yapılabilmektedir. Bu durumda, istenildiği anda geri çekilmek üzere
vadesiz mevduat şeklinde bankaya yatırılan paranın ya da üzerine çek çekilebilen mevduat
hesaplarının da para kapsamına alınması gereklidir. Böylece, nakit ile birlikte çek kullanımına
imkân veren mevduat hesapları geniş anlamda parayı oluşturmaktadır.
Sayfa49
Ancak, iş burada bitmemektedir. Vadesiz mevduatın yanı sıra vadeli mevduat ve likiditesi
yüksek diğer bazı finansal varlıkların da para kapsamına alınması mümkün görülmektedir. Bu
durumda ise para tanımının daha geniş ve farklı biçimde yapılması gereklidir. Sonuç itibariyle,
iktisatçılar açısından da paranın ya da para arzının “tek ve kesin” bir tanımı bulunmamaktadır.
b) Para ile Servet
Günlük konuşma dilinde, nakitin yanı sıra, “servet” kavramı da para ile eş anlamlı olarak
kullanılmaktadır. Örneğin, birisi için; para babası, müthiş parası var. Denizde kum onda para, gibi
ifadeler kullanıldığında, bu kişinin nakit paranın yanı sıra, bol sıfırlı banka hesabına, ayrıca menkul
ve gayrı menkul mallarının da bulunduğu, dolayısıyla belli bir servete sahip olduğu kastedilir.
Böylece, sahip olunan servetin tamamı, para kapsamında ifade edilmiş olur.
İktisatçılar ise, para ile servet kavramlarını birbirlerinden ayırırlar. Çünkü servet kavramı,
sadece sahip olunan para miktarını değil, para dışında finansal varlıkları, menkul ve gayrı menkul
mallar gibi fiziki varlıkları da kapsamaktadır.
c) Para ile Gelir
Günlük konuşmada para ile eş anlamlı kullanılan diğer bir kavram ise “gelir” kavramıdır.
Örneğin, “ iyi bir iş buldu çok güzel para kazanıyor” dendiğinde kastedilen aslında iktisatçıların
“gelir” olarak kullandıkları kavramdır. İktisadi açıdan gelir, belirli bir zaman diliminde elde edilen
kazancı ifade eder. Paranın “ stok değişken” gelirin ise “ akım değişken” olması nedeniyle
birbirlerinden farklıdırlar. Örneğin, birisi “cüzdanımda 1.000 liram var” dediğinde bunun anlamı
nettir. Ancak, “1.000 TL gelirim var” dendiği zaman bunun netlik ifade etmesi için, günlük, haftalık,
aylık gibi bir zaman periyoduyla birlikte ifade edilmesi gereklidir.
Para, zamanın belirli bir noktasındaki kesin bir miktarı ifade ettiği için “ stok değişken”
Gelir ise zamanın belli bir periyodundaki kazancı ifade ettiği için “ akım değişken”dir.
Bu kapsamda para arzı yerine, aynı anlamda, “ para stoku” ifadesi de kullanılmaktadır.
Sonuç olarak;
bir ekonomide kullanılan para, farklı biçimler alabilmektedir.
Ayrıca, bir toplumda para olarak kabul edilen nesne başka bir toplumda para olarak kabul
edilmeyebilmektedir.
Hatta bir toplumda belli bir dönemde para olarak kullanılan ödeme aracı, başka bir dönemde
para olarak kabul edilemeyebilir.
Kısaca, paranın kapsamı “zamana” ve “mekâna” bağlı olarak değişiklik göstermektedir.
Sayfa50
Esasında para, halk tarafından bir şeyin “ödeme aracı olarak” kabul edilmesine bağlıdır.
d) Para ile Para benzeri varlıklar
Para benzeri varlıklar; yukarıda dar ve geniş anlamda paraya karşılık gelen, nakit ve vadesiz
mevduatın dışında kalan ve kolaylıkla paraya dönüştürülebilen (likiditesi yüksek) vadeli mevduat,
döviz, bono, tahvil, hisse senedi, altın gibi varlıklara para benzerleri adı verilmektedir.
Para ve para benzerleri arasındaki en önemli farklılık, para benzerlerinin herkes tarafından
kabul edilmesinin zorunlu olmamasıdır. Para, kanun sonucu herkes tarafından benimsenirken,
para benzerleri için bu durum söz konusu değildir. ör; alacaklı, borçlunun borcu karşılığında, teklif
ettiği ticari senet ya da mücevheri kabul etmek zorunda değildir.
B. Paranın Fonksiyonları
Paranın geçirdiği hızlı değişim, sabit ve değişmeyen bir para tanımlamasını imkânsız hale
getirmektedir. Böylece, iktisatçılar, paranın değişmez ve statik bir anlamda kapsamını çizmek
yerine, paranın üstlendiği fonksiyonları sıralayıp, bunları yerine getiren nesneleri para kapsamına
almak eğilimindedirler. Bu çerçevede paranın fonksiyonlarını klasik ve modern fonksiyonlar
biçiminde iki başlık altında toplamak mümkündür.
Paranın klasik fonksiyonları olarak; değişim aracı olma, hesap birimi olma ve değer
biriktirme aracı olma şeklinde sıralanmaktadır. Bazı kaynaklar bunlar ek bir fonksiyon olarak da
“birikmiş borçları ödeme aracı” olmayı eklemektedirler.
Paranın modern fonksiyonları olarak; ekonomik faaliyetleri teşvik edici ve köstekleyici
olması, gelirlerin yeniden dağıtılmasında etkili olması ve nüfuz aracı olarak kullanılması biçiminde
sıralanmaktadır.
1. Paranın Klasik Fonksiyonları
a) Değişim (mübadele) aracı olma
Değişim fonksiyonu paranın mutlak fonksiyonudur. Aynı zamanda parayı diğer likit
varlıklardan ayıran bir fonksiyondur. Kısacası, değişim fonksiyona sahip olmayan bir nesnenin para
olarak ifadesi söz konusu değildir. Günümüzde, piyasalarda gerçekleştirilen bütün işlemlerde
Sayfa51
kullanılan nakit ya da çek biçimindeki para bir değişim aracıdır.
Paranın bir değişim aracı olarak kullanılması, mal ve hizmetlerin el değiştirmesi sırasında
harcanan zamanı ortadan kaldırmaktadır. Açık ifade ile paranın kullanımı, işlem maliyetini
azaltmaktadır.
İşlem maliyeti; herhangi bir aktifin değişim aracına dönüşebilmesi sırasında harcanan zaman
ve değer kaybıdır. Takasa dayalı ekonomilerde, işlem maliyeti oldukça yüksektir. Çünkü mal değiş
tokuşunun gerçekleşmesi için isteklerin karşılıklı eşleşmesi gereklidir. Yani, ekmek satıcısının
meyveye ihtiyacı varsa, bu ihtiyacını giderebilmesi için ekmeğe ihtiyacı olan meyve satıcısını
bulması gereklidir. Aksi takdirde değişim gerçeklemeyecek ve dolayısıyla ihtiyaçlar da
giderilemeyecektir.
İşlem maliyetinin karşıt kavramı likiditedir. Çünkü likidite, hazır satınalma gücünü ifade
eder. Bir varlığın likidite derecesi arttıkça, onun işlem maliyeti azalacaktır.
Takasa dayalı ekonomilerde, uzmanlaşmanın sağlanması da güç olacaktır. Buna karşılık,
paranın değişim aracı olarak kullanıldığı bir ekonomide, mal ve hizmetlerin el değiştirmesi
sırasında harcanan zaman ve değer kaybı ortadan kalkacaktır. Buna göre para,
işlem maliyetini azaltan
uzmanlaşmayı kolaylaştıran ve
ekonomik etkinliği artıran bir fonksiyona sahiptir. Böylece para ekonominin temel
taşlarından birisidir.
b) Hesap (ölçü) birimi olma
Mübadele edilen mal ve hizmetlerin fiyatları para ile ifade edilir. Dolayısıyla, ağırlık ölçü
birimi kilo, uzunluk ölçü birimi metre olması gibi, ekonomik değerlerin ölçü birimi de paradır.
Paranın olmadığı yani ortak bir değer ölçütünün bulunmadığı ekonomilerde, mal ve
hizmetlerin değeri birbiri cinsinden ifade edilecektir. Bir ekonomide N adet mal bulunduğunda, bu
malların birbirleriyle mübadelesi için;
N (N-1) / 2
adet değişim gerekecektir. Buna göre;
10 adet mal için 45 tane fiyata
100 adet mal için 4.950 tane fiyata
1000 adet mal için 499.500 tane fiyata ihtiyaç vardır.
Paranın bulunduğu bir ekonomide ise mal adedine ek olarak paranın kendi fiyatı da hesaba
katıldığında (N +1 ) adet fiyat vardır. Bu nedenle para, pratik bir alışveriş için de gerekli bir
Sayfa52
unsurdur. Paranın bu fonksiyonun sağladığı fayda, ekonomi karmaşıklaştıkça artacaktır.
Ancak, paranın hesap birimi olarak kullanılması fiyatların istikrarı ile ilişkilidir. Enflasyonist
eğilimlerin yükseldiği ve bu nedenle nakit ikame sürecinin hızlandığı dönemlerde, paranın hesap
birimi olma fonksiyonu zarar görür. Örneğin, ülkemizde 1980’li ve 90’lı yıllarda enflasyonun
yüksek seyretmesi ve kronikleşmesi nedeniyle, başta ev ve işyeri kiraları olmak üzere vadeye
dayalı birçok ekonomik değer, döviz cinsinden gerçekleşmekteydi.
Nakit ikamesi; ekonomideki enflasyonist eğilimler nedeniyle, yerli para yerine yabancı para
kullanımının yaygınlaşmasıdır. Nakit ikamesinin en uç boyutu ise dolarizasyondur. Dolarizasyon;
yerli para birimi yerine resmi olarak yabancı paranın kullanılmasıdır.
c) Değer muhafaza ( saklama) aracı olma
Para, zaman içerisinde satınalma gücünün elde tutulmasını sağladığı için, aynı zamanda bir
değer muhafaza aracı olarak görülür. Diğer deyişle para, gelirin elde edilmesinden harcanmasına
kadar geçen sürede, satınalma gücünün korunması ve elde tutulması gibi bir fonksiyona sahiptir.
Para harcanmadığı sürece, eldeki para miktarı kadar bir satınalma gücünü elde bulunduruluyor
demektir.
Ancak para, değer muhafaza amacıyla kullanılabilecek tek araç değildir. Hisse senedi, tahvil,
bono gibi çeşitli finansal varlıklar, arsa, konut, altın gibi fiziki varlıklarda değer muhafaza aracı
olarak kullanılır. Bu türlerden birçok varlık, değer biriktirme aracı olarak para karşısında daha
avantajlıdır. Örneğin, bunlar paraya göre daha yüksek oranda getiri sağlayabildikleri gibi,
sahiplerine barınma, süs eşyası olma gibi farklı şekillerde de hizmet sunarlar. Gerçekte para, değer
muhafaza araçları içinde, en düşük avantaja sahip olan varlıktır. Bu durumda, kişilerin parayı değer
muhafaza aracı görmeye devam etmelerinin bir sebebi olmalıdır. Bu sebep, genellikle likidite ile
açıklanmaktadır.
Likidite, bir aktifin değişim aracına dönüştürülmesinde yaşanan nispi kolaylık ve sürattir. Bu
kapsamda likidite, bir varlıkta bulunması arzulanan bir kavramdır. Diğer deyişle, bir varlığın
likiditesi ne kadar yüksek ise talep miktarı da o kadar fazla olacaktır. Bir değişim aracı olarak para,
en yüksek likiditeye sahip varlıktır. Hatta likiditesi tam (sonsuz) olarak kabul edilir. Çünkü
hâlihazırda, kendisi bir değişim aracıdır ve dönüştürülmesine gerek yoktur.
Paranın değer muhafaza aracı olarak fayda sağlaması, fiyatların seyrine bağlıdır. Örneğin,
fiyatların ikiye katlanması (%100 artması), paranın satın alma gücünü yarı yarıya azaltacaktır. Tersi
durum olarak, fiyatların yarı yarıya azalması ( %50 düşmesi), paranın satın alma gücünü, yani
değerinin iki kat arttığını ifade eder. Enflasyonun kronikleştiği ve fiyatların sürekli artış gösterdiği
Sayfa53
ekonomilerde, paranın değerinin hızlı ve sürekli düşmesi dolayısıyla, hanehalkı servetini para
olarak tutmaktan uzaklaşır. Hiperenflasyon dönemlerinde en uç noktalara ulaşır.
Dünyada yaşanan hiperenflasyonlar arasında en çok bilineni I. Dünya savaşı sonrasında
Almanya’da yaşanan enflasyondur. Daha yakın zamanda ise bölünme öncesi Yugoslavya’da iç
savaş nedeniyle üretimin önemli ölçüde düşmesi ve devletin savaşı finanse için para basmaya
devam etmesi ile yaşanan enflasyondur.
2. Paranın Modern Fonksiyonları
a) Ekonomik faaliyetleri teşvik edici veya köstekleyici olarak
Paranın ekonomide işlemleri kolaylaştırıcı, üretimi teşvik edici ve yatırımları finanse edici
önemli bir fonksiyonu vardır. Para arzında meydana gelecek artış sonucunda ortaya çıkabilecek
önemli faiz düşmeleri, ekonomide fiyat artışlarına yol açabilecektir. Ancak bu durum kesin
değildir. Çünkü ekonomik birimler, yüksek fiyatlar karşısında para ankeslerine (mevcut
birikimlerine veya eldeki paralarına) ilavede bulunamazlarsa, paranın satın alma gücünde azalma
nedeniyle, mal talebinde azalma meydana gelecektir.
Şiddetli ve sürekli depresyon dönemleri haricinde, ekonomik birimlerin likit ankeslerini
takviyeye gidecekleri varsayımının gerçekleşme ihtimali zayıftır. Tersine, ekonomik birimler,
istedikleri zaman düşük faizle borçlanabileceklerini düşündüklerinde ya da ilerideki fiyat
artışlarından korktuklarından, ellerindeki para ankeslerini azaltacaklardır. Bunun sonucu olarak da
mal talebindeki bir artış aynı anda hem tüketim hem de yatırım harcamalarını artıracaktır.
b) Gelirleri yeniden dağıtma aracı olarak
Para, gelir oluşturucu etki de meydana getirebilir. Kişi ve işletmeler, banka kredilerinden
faydalanarak iş hacimlerini ve dolayısıyla karlarını artırabilirler. Diğer taraftan, bazı sektörlere
kredi verilmemesi ise bu sektörlerin gelişimini olumsuz etkileyecektir. Böylece, kredi politikası bir
taraftan kredi hacmine doğrudan müdahale ederken, dolaylı olarak işletmelerin kar hacmine
müdahale etmektedir. Sonuçta, her iki şekilde de milli gelir üzerinde etkili olmaktadır.
Enflasyon dönemlerinde kredi politikasının ayrıca gelirleri yeniden dağıtıcı bir etkisi de
bulunmaktadır. Tasarruf sahipleri ve sabit gelirliler, satın alma güçlerinin azaldığını kolayca fark
ederler. Buna karşılık borç alanlar, enflasyondan faydalanırlar. Çünkü aldıkları borçları, ileride
değeri düşmüş para ile ödeyeceklerdir. Böylece kişi ya da işletmeler lehine satın alma gücü
Sayfa54
yeniden dağıtılmış olacaktır.
c) Nüfuz aracı olarak para
Parasal dengesizlik dönemlerinde bazı paralar nüfuz aracı olabilmektedirler. Roy F. Harrod
“para kuvvettir” demiştir. 19. yy ekonomistlerinin tersine günümüz ekonomistleri, paraya sahip
olan ekonomik birimlerin, bazı arzularını diğer birimlere benimsetmek için paranın gücünü
kullanabileceklerini kabul etmektedirler.
Buna temel örnek bankalardır. Bankalar çeşitli faaliyetlere kredi verilmesini onaylamak ya
da reddetmekle ekonomiye yön verebilmektedirler. Bankalar, bazı işletmelerin iflasına engel
olabildikleri gibi, bazı sektörlerde teknolojinin gelişimine de katkı sağlayabilirler. Bankaların,
üretim politikasının yönlendirilmesindeki etkinlikleri de oldukça fazladır.
C. Paranın Özellikleri
Paranın yukarıda açıklanan fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için, belirli özelliklerinin
bulunması gereklidir. Bu özellikler ana hatlarıyla aşağıdaki gibi özetlenebilir.
1. Genel kabul görmesi; Paranın değişim aracı olarak kullanılabilmesi için, herkes
tarafından kabul edilmesi şarttır. Böylece takasla ortaya çıkan işlem maliyeti azaltılabilecektir.
2. Standart olması; Paranın kolay tanınması ve ödemelerin sağlıklı biçimde yapılabilmesi
için, standart olması gereklidir. Yani, para olarak kullanılan ödeme araçlarının fiziki olarak ayırt
edilebilir kalitede ve belli şekil şartlarına sahip olması gereklidir. Böylece değeri kolayca
öğrenilebilecektir. Paranın homojen bir nitelik taşımaması standart olmaması, yaygın kullanımını
engelleyecektir.
3. Bölünebilir olması; Para olarak kullanılan nesnenin bölünebilirliği, değişim işleminin
gerçekleşmesini kolaylaştırmaktadır. Bölünebilir olma, en düşük değere sahip maldan, en büyük
değere sahip olan mala kadar her türden malın alım-satımını gerçekleştirirken para üstü almayı
sağlamaktadır. Mal para sistemlerinde para olarak kullanılan nesnelerin en büyük sakıncaları
bölünememeleri olmuştur.
4. Taşınabilir olması; Paranın taşınabilir olması, iyi bir parada bulunması gereken en
önemli özelliklerdendir. Kolay taşınabilirlik, paranın nakil riski azaltabilmektedir. Mal para ve
sistemlerinde, para nakli her zaman önemli problemler ortaya çıkarmıştır. Günümüzde de,
banknotların nakil problemi bir ölçüde devam etmektedir. Bununla birlikte, ticari işlemlerde çek
ve kredi kartlarının kullanılması, bankaların aralarındaki para aktarmalarında takas odalarını
Sayfa55
kullanmaları para nakil işlemlerini büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır.
5. Dayanıklı olması ( çabuk deforme olmaması); Paranın fiziki olarak dayanıklı olması,
hemen yıpranmaması gereklidir. Ancak bu şekilde uzun süre kullanımda kalması söz konusu
olacaktır. Madeni paraların uzun dönemler boyunca kullanımda kalmalarının başlıca sebebinin,
çabuk deforme olmaları olduğu ifade edilmektedir. Dayanıksız maddelerden yapılmış ödeme
araçlarının çok sayıda alışveriş işleminde kullanılması mümkün değildir.
6. Taklit edilememesi; Para olarak kullanılan nesnenin kolay taklit edilebilir olması, bu
değişim aracına olan güveni azaltacaktır. Tersi durum ise güveni artıracaktır. Nitekim kâğıt
paralarda yanılmayı, aldanmayı engellemek için filigran resimler ve madeni bantlar kullanılır.
Paranın taklit edilmesi, kolayca çoğaltılması anlamına gelmektedir. Bu durumda, kolayca
çoğaltılabilen paraların miktarının kontrol edilmesi imkânsızdır.
7. Değerini koruyabilmesi; Paranın genel kabul görmesi için, değerini koruması gereklidir.
Değerini koruyamayan değerinde sürekli düşme görülen paraları hiç kimse elde tutulmak
istemeyecektir. Paranın değeri, ise para ile satın alınabilen mal miktarıyla belirlenir. Paranın
değeri arttıkça daha çok mal ve hizmet satın alınmakta, değeri azaldıkça satın alınan mal ve
hizmet miktarı da azalmaktadır.
8. Kanuni dayanağının olması; Günümüzde para, gücünü kanunlardan almaktadır. Bu
kapsamda iyi para kanuni paradır. Dünya üzerindeki her devletin kendisine ait para birimi
bulunmaktadır. Devletlerin, egemenlikleri altındaki coğrafyalarda sınırsız borç ödeme yeteneği
tanıdıkları paralara, asıl para ya da kanun para adı verilmektedir. Bu bağlamda para, bağımsızlık
göstergesi olarak ortaya çıkmaktadır. Paraya hükmeden ülkeler, dünya siyasetine ve ekonomisine
de hükmetmektedirler.
D. Paranın Tarihi Gelişimi (Para Sistemleri)
İnsanlar uzun yıllar boyunca, malları mallarla mübadele ederek ihtiyaçlarını gidermeye
çalışmışlardır. Takas olarak bilinen bu mübadele (değişim) işlemi, öncelikle isteklerin karşılıklı
eşleşmesi olmak üzere birçok sınırlamayı içerdiği bilinmektedir. Takas ekonomisinin getirdiği
kısıtlar, paranın kullanıma girmesiyle birlikte büyük ölçüde azalmıştır. Paranın kullanılmaya
başlanmasından günümüze kadar geçen süreçte, ödeme sistemlerinde ortaya çıkan gelişmeler
paranın biçim, tanım ve fonksiyonlarında da önemli değişikliklere yol açmıştır. Paranın tarihi
gelişim süreci bu değişiklikleri anlamada yardımcı olmaktadır. Aşağıda, geçmişten günümüze
Sayfa56
kadar kullanılmış olan para sistemleri şematik olarak gösterilmektedir.
PARA
SİSTEMLERİ
TEMSİLİ
MAL PARA
PARA
Tek Metal
KÂĞIT
PARA
KAYDİ
EFT
PARA
Çift Metal
Gümüş
Topal Çift
Metal
Para
Altın Para
Paralel Çift
Metal
Altın Sikke
Standardı
Altın Külçe
Standardı
Altın
Kambiyo
Standardı
1. Mal para sistemi
İlk çağlardan başlayarak, birkaç yüzyıl öncesine kadar mal paralar bir değişim aracı olarak
fonksiyon görmüştür. İlk dönemlerde belirli kıstaslara sahip metalar para olarak kullanılmıştır.
Başlıca kıstas ise para olarak kullanılacak nesnenin o bölge için önem taşıyan bir mal olmasıdır.
İnek, hayvan derisi, midye kabuğu, tuz, tütün, pirinç, mısır ve buğday para olarak kullanılan
metaların temel örnekleridir. Kendiliğinden gelişen bu sistemde, para olarak kullanılan nesnenin
mal olarak da değeri vardır. Yani, para olarak kullanılan bir nesne aynı zamanda ihtiyaçların
giderilmesinde bir mal olarak da kullanılmaktadır. Bu nesnenin mal-para olarak değeri aşağı yukarı
mal değerine eşittir.
Mal para sisteminde, para olarak kullanılan bu nesneler, paranın fonksiyonlarından sadece
hesap birimi olma (değer ölçüsü) fonksiyonunu yerine getirmişlerdir. Değişim fonksiyonunu yerine
getirmemişlerdir. Ayrıca, para olarak kullanılan ilk nesneler, paranın taşıması gereken özelliklere
sahip olmadıkları için (taşınabilirlik, bölünebilirlik, dayanıklılık, standartlık gibi) zamanla içerisinde
yerlerini altın ve gümüş gibi kıymetli madenler almıştır. Bu madeni (metal) paralar, bölgesel ve
uluslar arası ödeme aracı olarak genel kabul görmüştür. Aynı zamanda mal para oldukları için mal
Sayfa57
para sistemi içinde değerlendirilmişlerdir.
Mal para sistemi, insanlık tarihinin çok yakın zamana kadar olan bölümünde uygulanmış bir
sistemdir. Bu süreç içerisinde, altın ve gümüş bir dönem için birlikte kullanıldıkları gibi, başka bir
dönemde tek başlarına kullanılmışlardır. Bu durumda para biriminin değeri, standart olarak kabul
edilen altın ve gümüşe bağlı olarak belirlenmiştir.
Mal para sisteminin, madeni para (metal para) döneminde belli başlı iki temel problem
ortaya çıkmıştır. Birincisi; paranın madeni saflık (ayar) derecesi, diğeri ise ağırlığı olmuştur.
Madene dayalı mal para sistemi, parayı dolaşıma çıkarma gücüne sahip otoriteye gelir
oluşturma imkânı vermiştir. Feodal çağda, para basma (para dökme) yetkisine sahip derebeyleri,
para bileşimindeki değerli maden oranını düşürerek, gelirlerini artırma imkânı bulmuşlardır.
Örneğin, 10 kilo altın ile her biri 20 gramlık saf altın para dökümünden 500 para gelir sağlarken,
20 gram altının 10 gramı altın, 10 gramı bakır olarak döküldüğünde 1.000 birimlik gelir elde
edilmiştir. Böylece, 500 birimlik ek gelir elde etmek mümkün olmuştur. Derebeylerinin, paranın
maliyeti ile kullanım değeri arasındaki farktan elde ettikleri bu gelire, “senyoraj” geliri adı
verilmiştir. Günümüzde, para basma tekeli merkez bankalarına ait olduğu için senyoraj geliri de bu
kurumlara ait bulunmaktadır.
Osmanlı döneminde, saf altının yabancı madde karıştırılarak altın oranının düşürülmesi ise
“tağşiş” olarak adlandırılmıştır. Tağşiş, hem paraya duyulan güvenin sarsılmasına hem de para
miktarının genişlemesine bağlı olarak toplam talebin artmasına ve fiyatlar genel düzeyinin
yükselmesine neden olmaktadır.
Paranın tağşişi, aynı değerdeki (aynı ağırlıkta) iki farklı paranın piyasada dolaşmasına yol
açmaktadır. Bunlardan biri saf altın ya da bileşiminde altın oranı yüksek para diğeri ise altın oranı
düşük paradır. Altın oranı yüksek olan para iyi parayı (güçlü parayı), düşük olan ise kötü parayı
(zayıf parayı) ifade etmektedir. Piyasada bu tür iki farklı para dolaşımda bulunduğunda, insanlar iyi
parayı saklayıp, alışverişlerinde kötü parayı kullanmayı tercih edeceklerdir. Bu davranış biçimi
toplumda yaygınlık kazandığında, ceplerde (keselerde) tutulan para, iyi para dolaşımda kalan ise
kötü para olacaktır. Bu durum 17. yy. da yaşamış Sir T. Gresham tarafından gündeme getirilmiş ve
“kötü para iyi parayı piyasadan kovar” şeklinde ifadesini bulmuştur. Aynı zamanda “Gresham
Kanunu” olarak da ünlenmiştir.
Mal para sisteminde diğer problem ise para olarak kullanılan madenlerin ağır olmaları
nedeniyle nakliyelerinde ortaya çıkan zorluktur. Ayrıca, nakliye güvenliği hemen her zaman
Sayfa58
problem oluşturmuştur. Yani soygun tehlikesi para nakli sırasında sürekli var olmuştur.
a) Çift metal (Bimetalizm) sistemi
Çift metal sistemi, altın ve gümüşün aynı dönemde resmi para olarak kabul edildiği ve
tedavülde bulunduğu sistemin adıdır. 19. yy ikinci yarısına kadar dünyada hakim olan sistemdir.
Çift metal sisteminin üç önemli özelliği bulunmaktadır.
1. Altın ve gümüş resmi para olarak eşit statüde değişim araçlarıdır.
2. Her iki madenden de sikke kesilmesi serbesttir. Yani, darphaneye altın veya gümüş külçe
götürülerek sikke dökülebilmektedir.
3. Altın ve gümüş arasındaki değişim oranı devlet tarafından tespit edilmektedir. Bu oran
başlangıçta, 1/10 olarak belirlenmişse de gümüş üretiminin bollaşmasıyla birlikte 1/15 e kadar
değişim göstermiştir.
Tarihi süreç içerisinde, gümüş üretiminde ortaya çıkan nispi artışlar; gümüşün piyasa
değerinin para değerinin altına düşmesine, günlük alışverişlerde gümüş paranın kullanılmasına,
büyük ödemelerde ve tasarruf oluşturmada ise daha çok altın kullanılmasına neden olmuştur.
Altın ve gümüş arasındaki paritenin bozulması ile oluşan dengesizlikler çift maden sisteminin
aksamasına yol açmış ve çift maden sisteminin “topal ölçek ( topal mikyas) veya aksak sistem
olarak adlandırılmasına yol açmıştır.
Çift maden sisteminde ortaya çıkan aksaklıklar nedeniyle sistemin çökmemesi için, bazı
ülkeler bir araya gelerek çeşitli tedbirler almışlardır. Latin birliği anlaşması ve Üniversal Çift Metal
Standardı, bunun tipik örnekleridir.
Altın ile gümüş arsında bir oran tespiti yapılmayıp, maddelerin birbirinden bağımsız
dolaşımına izin verilen sisteme “paralel para sistemi” adı verilmiştir.
Çift metal sisteminin en önemli sakıncası, değerli madenlerin piyasadan çekilmesine, ülke
dışına çıkarılmasına ve spekülatif faaliyetlerin yaygınlaşmasına zemin hazırlamasıdır. Çift metal
sisteminin en önemli üstünlüğü ise fiyat istikrarının sağlanmasının, tek maden sistemine göre daha
kolay olmasıdır.
Bu üstünlük, Leon Walras tarafından “paraşüt teorisi” ile ifade edilmiştir. Teoriye göre, fiyat
düzeyi para arzına, para arzı ise maden arzına bağlıdır. Tek maden sisteminde, maden stokunun
fazlalığı ya da yetersizliğinden kaynaklanan fiyat istikrarsızlığı çift maden sisteminde daha az
olmaktadır. Çünkü bir madende oluşacak dengesizliği, diğer maden “paraşüt” görevi görerek
Sayfa59
dengeleyecektir.
b) Tek metal (monometalizm) sistemi:
19. yy sonlarına doğru, ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, diğer dünya ülkeleri çift
metal sistemini terk ederek, tek metal sistemine geçmişlerdir. Tek metal sisteminde paranın
fonksiyonunu gümüş ya da altın olmak üzere tek bir metal yerine getirmektedir. Buna bağlı olarak
da kendi içinde altın ve gümüş standardı şeklinde ayrılmıştır.
Para birimi olarak gümüşün veya altının kullanımı, bir anlamda ülkelerin ekonomik
güçleriyle de ilgili görülmüştür. Ülkelerin ekonomik gücü arttıkça, gümüş standardından çift metal
sistemine ya da altın standardına geçmişlerdir.
i. Gümüş standardı: Gümüş standardının uygulandığı dönemlerde gümüş, devletin resmi
para birimi olurken, altın kullanımı ihtiyari (isteğe bağlı) olmuştur. Gümüş, ilk çağlardan itibaren
en geniş tedavül hacmine ulaşan bir ödeme aracı olmuştur. Gümüş para sistemi Yunan, Roma ve
Ortaçağ Avrupa’sında uygulanmış, Osmanlıların ilk bastırdıkları para birimi de yine gümüş sikkeler
olmuştur. 20 yy başından itibaren ise gümüş standardı uygulamadan kalkmıştır.
Gümüşün para olarak kullanılmasının temel sebeplerinden biri, gümüşün altına göre daha
ekonomik olması ve böylece değişik dönemlerde para birimi olarak tercih edilmesidir. Diğeri ise
gümüşün genel olarak altın stokunun sınırlı olduğu dönemlerde uygulama alanı bulmasıdır.
ii. Altın standardı: Altın standardı gerçek bir mal para sistemidir. Altın standardında, altın
devletin resmi olarak garanti ettiği kanuni ödeme aracıdır. Ancak, altının yanı sıra gümüş sikkeler
veya banknotlar da ihtiyari olarak tedavül edilmektedir. Hatta bu sistemde gümüş paralar ufaklık
para olarak bir fonksiyon yerine getirmektedirler.
Osmanlılarda ilk altın para (sultani), Fatih Sultan Mehmet zamanında 1479 tarihinde
bastırılmıştır. Ancak altın standardının dünyada yaygınlaşması, 19. yy başlarına rastlamaktadır.
Altın standardı, 1816 yılında İngiltere tarafından kabul edilmiş, daha sonra 19. yy sonlarına doğru
ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak hemen bütün dünya ülkelerinin uyguladığı bir sistem haline
gelmiştir. Çeşitli değişikliklerle birlikte 1914’e, I. Dünya savaşı başlangıcına kadar devam etmiştir.
Altın para standardında, her ülkenin para birimi belirlenen orandan altına çevrilebilmiş ve bütün
ülkeler, paralarının teminatı olarak altını kullanmışlardır.
Altın standardının özellikleri şu şekilde sıralanabilecektir.
Sayfa60
1. Para biriminin değeri altın cinsinden tespit edilmektedir.
2. Altın paranın değeri kanunla belirlenmiştir ve ödeme gücü sınırsızdır
3. Tespit edilen belli bir oran üzerinden, altın sikkelerin paraya (banknota) ve külçe altına
dönüştürülmesi veya bunun ters işleminin serbest olmasıdır (konvertibilite).
4. Ülkeye altın ithalatının ya da ülkeden altın ihracatının serbest olmasıdır.
Altın standardı uygulama süreci içinde; altın sikke standardı, altın külçe standardı ve altın
kambiyo standartlarına ayrılmaktadır.
Altın sikke standardı; altının sikkeler halinde tedavülde bulunduğu sistemdir. Altın sikkelerin
yanı sıra belli bir altını temsil eden banknotlar da tedavüldedir. Altın sikkeler I. Dünya Savaşı’na
kadar tedavülde kalmıştır.
Altın külçe standardı; altın sikke ya da külçe tedavülde değildir. Altın külçeleri temsil eden
banknotlar tedavül etmektedir. Banknotlar, Merkez Bankası’nda altına çevrilebilmektedir. Bu
durum, altının iç ödemelerde kullanılmasını sınırlayıp, sadece dış ödemelerde kullanılmasına izin
verdiği için büyük bir altın tasarrufu sağlamaktadır. Altın külçe standardı, I. Dünya Savaşı
sonrasında ülkelerin tekrar altına dönüşü ile başlamış, ancak kısa süre sonra 1920’li yıllardan
sonra teker teker sistemi terk etmişlerdir.
Altın kambiyo sistemi; Bu sistemde, banknotun altın ile olan doğrudan bağlantısı kesilmiştir.
Ancak, anahtar bir para birimi üzerinden bağlantı dolaylı olarak devam etmiştir. Altın kambiyo
sisteminin en önemli avantajı büyük bir altın tasarrufu sağlamasıdır.
Sistemin uygulanması 1920 li yıllarda başlamış, ancak fazla derecede dalgalanmalar ve
belirsizlikler görülmüştür. 1920 lerin sonundan itibaren de altın para çağı yerini tam bir karmaşaya
bırakmıştır. Sağlıklı bir ödeme sisteminin oluşturulamaması, uluslar arası ticaretin yapılmasında
ciddi güçlüklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu karmaşayı gidermek ve sağlam uluslar arası
ödeme sistemi oluşturmak amacıyla, 1944 tarihinde ABD’de Türkiye’nin de dahil olduğu 44 ülke
arasında Bretton Woods anlaşması imzalamıştır. Bretton Woods Uluslar arası Para Sisteminin
temel dayanağını altın kambiyo sistemi oluşturmuştur. Sistemin uygulanmasında ABD para birimi
dolar, belli bir parite üzerinden altına bağlamıştır. Diğer ülkelerin paraları da sabit kur sistemi
kapsamında belli bir kur üzerinden Amerikan dolarına, yani, dolar üzerinden altına bağlanmıştır.
Uluslar arası para sisteminin uygulaması, bu anlaşma ile kurulmuş olan IMF tarafından yapılmıştır.
Sistem çeşitli problemlerle birlikte bir süre devam etmiş, ABD altın karşılığı Dolar basımından
tamamen vazgeçmesi ile 1971 tarihinde çökmüştür.
2. Temsili para sistemi
Sayfa61
Temsili para sistemi, gerektiğinde altına ve gümüşe çevrilebilen para sistemini ifade eder.
Temsili paranın ortaya çıkışı, sanayi devrimiyle başlayan ticaret hacminde artışla ilişkili olarak,
büyük ölçüde altın ve gümüşün taşınma ve nakil problemlerini ortadan kaldırma amaçlıdır.
Temsili paralar, para olarak kabul edilen bu metallerin yerine geçmek ve istenildiği takdirde
temsil ettiği madene çevrilmek üzere piyasaya sürülmüştür. Diğer deyişle, bankalarda tutulan altın
ya da gümüş karşılığı alınan makbuzlar, değişim aracı olarak kullanılmışlardır. 18.yy ikinci
yarısından itibaren, batı dünyasında ticari bankaların ve devletin çıkardığı bu tür paralar, mal
paranın yerini almaya başlamıştır. Temsili para sistemi esas itibariyle “ mal paraya çevrilebilen
kâğıt para sistemi”dir.
İlk temsili paralar, bankerlerin kendilerine altın emanet eden kişilere verdikleri “ altın
sertifikaları” dır. Bu uygulama bankalar tarafından da benimsenmiş ve kendilerine altınlarını
bırakanlara “banknote” adı verilen belgeleri vermişlerdir. Benzer türdeki belgelere İngiltere’de
“goldsmiths’ notes”, Osmanlı da ise “kaime” adı verilmiştir.
Bu süreçteki diğer bir gelişme çek kullanımının devreye girmesidir. Temsili paraların altın
veya gümüş sikkelerin yerini almasından kısa bir süre önce, bankalarda bulunan vadesiz mevduat
üzerine yazılan çekler, ödeme aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Nitekim 1860’lı yıllarda, ABD
ekonomisinde çeke tabi vadesiz mevduat miktarı hızla artmış ve mevcut kağıt para miktarına
yakın bir düzeye ulaşmıştır.
3. Kâğıt para (itibari para) sistemi
İtibari para olarak da adlandırılan kağıt para, devlet tarafından kanuni ödeme aracı olarak
çıkarılan ve değerli bir madene çevrilemeyen kağıt paradır. Bu kapsamda itibari paranın, temsili
paradan iki farkı bulunmaktadır. Birincisi, kanunla belirlenmiş yetki çerçevesinde belli bir kurum
tarafından tedavüle çıkarılması, diğeri ise altın ya da başka bir madene dönüştürülmesine gerek
kalmadan bütün işlemlerde kullanılabilmesidir.
Kâğıt paranın altına dönüştürülmesinin söz konusu olmaması, para arzının sınırsız olarak
artırılabileceğini ifade etmektedir. Bu durum kağıt paranın üretiminde rekabetin olmamasını yani,
tekel olarak üretilmesini gerekli kılmaktadır. Doğal olarak bu tekel devlete aittir.
Kâğıt paranın nesne değeri bulunmamaktadır. Ona ödeme gücü kazandıran devlettir. Bu
çerçevede, kâğıt para devlet tarafından kanuni ödeme aracı olarak çıkarılmış paradır.
Taahhüt edilmiş bir karşılığı olmayan ve sınırsız dolaşım hakkına sahip olan paranın değeri
Sayfa62
genel olarak piyasa tarafından belirlenmektedir.
4. Kaydi para
Kaydi paranın oluşumunda temel unsur, ticari bankaların mevduat ve diğer isimler altında fon
toplama imkânlarının var olmasıdır. Bu bağlamda kaydi para, maddi varlığı olmayan, yalnızca
bankaların müşteri hesaplarına borç veya alacak kaydı düşülmek suretiyle oluşturulan bir değişim,
bir ödeme aracı olarak tanımlanabilmektedir.
Bankaların üzerine çek çekilebilmesi imkânı, çeklerin bir ödeme aracı olarak kullanılması,
bankalardaki paraların bir hesaptan diğer bir hesaba kolaylıkla aktarılması, bankaların kaydi para
veya banka parası oluşturmalarına imkân vermektedir. Kaydi paranın oluşturulabilmesi için
önceden bankaya para yatırılması da zorunlu değildir. Bankaların müşterilerine kredi açması ve bu
kredi limitleri içerisinde çek çekme hakkı tanıması ve/veya kredi kartı uygulaması ile de kaydi para
oluşturulabilmektedir.
Çeklerin ödeme aracı olarak kullanılması, paranın geçirdiği en önemli değişikliklerden birini
oluşturmaktadır. Çek kullanımı, kaydi paranın oluşmasında temel araç olmasının yanı sıra, kâğıt
paranın çalınma tehlikesini de ortadan kaldırmış ve paranın nakledilme problemini büyük ölçüde
azaltmıştır. Böylece, çek kullanımıyla uzun mesafeli ödemelerin güven içinde yapılması söz konusu
olmuştur. Bununla beraber, çekle ödemenin getirdiği bazı problemler de ortaya çıkmıştır.
Bunlardan birincisi, ödemelerin nakit ödemeye göre daha fazla zaman alması ve buna bağlı olarak
çekle yapılan işlemlerin maliyetinin yüksek olabilmesidir. İkincisi, likiditesinin nakde göre düşük
olmasıdır. Üçüncüsü, her alıcının çekinin kabul edilmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla, çekle
ödemede bir dereceye kadar güven problemi bulunmaktadır.
5. Elektronik fon transferi (EFT)
Bilgisayar kullanımının yaygınlaşması ve elektronik iletişim ağı olarak internetin devreye
girmesi ile birlikte “Elektronik Fon Transferi” (EFT) de ödemelerde kullanılmaya başlanmıştır. EFT
sistemi, nakit veya çek kullanılmaksızın alışveriş, borç ödeme veya herhangi bir nedenle hesaplar
arasında para aktarma işlemlerinin gerçekleşmesini sağlayan bir sistemdir. Bu sistemde, bütün
işlemler elektronik olarak yapıldığı için insan ve kâğıt kullanımını ortadan kaldırmaktadır.
EFT sistemi, günümüzde kullanımı hızla yaygınlaşan bir sistemdir. Birçok ülkede Merkez
Bankaları bu tür sistemleri kurmuşlar ve finansal kurumların çek kullanmaksızın birbirlerinin
hesapları arasında fon transfer edebilmelerini sağlamışlardır. Günümüzde, işletmelerin hemen
hepsi, personel ücret ve maaşlarını banka hesaplarına transfer etmek yoluyla ödemektedirler.
Benzer şekilde bireyler, periyodik fatura ödemelerinden, menkul kıymet alım satım işlemlerine
Sayfa63
kadar birçok mali işlemlerini ATM ler veya özel bilgisayarları ile internet bankacılığından
gerçekleştirme imkânına sahiptirler.
EFT sistemi, özellikle çekle ödemelerde ortaya çıkan güvensizlik, zaman kaybı ve yüksek
maliyet konularında kolaylıklar sağlamaktadır. Böylece, EFT sistemi kâğıda dayalı sisteme göre çok
daha etkin bir sistem görünümündedir. Ancak, EFT sistemine geçiş hızı beklenenden daha yavaştır
ve kâğıda dayalı sistemin tamamen ortadan kalkmasını engelleyen bazı faktörler vardır. Başlıca
faktör, kâğıda dayalı ödemelerde, ödemeye karşılık alınan makbuzun sahtekârlığa karşı önemli bir
unsur olmasıdır. Hâlbuki EFT sisteminde, müşteri hesaplarına erişen kötü niyetli kişiler, hesapları
boşaltabilmekte yani, hırsızlık yapabilmektedirler. Bu tür kişilere engel olmak ise oldukça zor
gözükmektedir. Böylece, EFT sistemi ile ilgili güvenlik probleminin henüz tam olarak çözülmemiş
olması sisteme geçişi yavaşlatmaktadır.
II. PARA ARZI VE PARANIN ÖLÇÜLMESİ
A. Para Arzına Yönelik Yaklaşımlar
Para (ya da para arzı), satın alınan mal ve hizmetlerin bedelinin karşı tarafa aktarılmasında
ya da borçların geri ödenmesinde genel kabul gören her şey, biçimindeki davranışsal tanımlama
hangi varlıkların para olarak kabul edileceği konusunda bir bilgi vermemektedir. Bu çerçevede çok
sayıda farklı varlık para kapsamına dahil edilebilir. Ancak para miktarını ölçebilmek için, hangi tür
varlıkların para olarak kabul edileceğini ortaya koyan kesin bir tanıma ihtiyaç vardır.
Bu kapsamda, para tanımının yapılmasında iki farklı görüş öne çıkmıştır. Birincisi, teorik
yaklaşım olarak, paranın tanımlanmasında ekonomi teorisinin kullanımını savunmaktadır. İkincisi
ise parayı deneye dayalı (görgül) olarak tanımlamayı öne sürmektedir. Ancak, her iki yaklaşım da
tatmin edici para tanımı verememiştir.
Bu çerçevede, para arzına yönelik farklı yaklaşımları klasik, parasalcı ve alternatif likidite
yaklaşımları olarak üç başlık altında incelemek mümkündür.
1. Klasik yaklaşım
En eski ve en çok kullanılan yaklaşımdır. Bu yaklaşımda, paranın değişim aracı olma
fonksiyonu üzerinde durulmuş ve para kapsamına ödeme aracı olarak kullanılan aktiflerin dahil
edilmesi savunulmuştur. Bu yaklaşıma göre para arzı kapsamına alınacak unsurlar;
Sayfa64
Çek sisteminin gelişmiş olduğu ülkelerde tedavüldeki para, yani nakit (C) ve çeke tabi
(vadesiz ticari ve tasarruf mevduatı) mevduattır.
Çek sisteminin gelişmemiş olduğu ülkelerde ise sadece tedavüldeki para yani nakit (C)
girmektedir.
2. Parasalcı yaklaşım (Chicago Okulu yaklaşımı)
Öncülüğünü, Friedman ve Meiselman’ın yaptığı bu yaklaşıma göre para arzı tanımına,
tedavüldeki para (C), bankalardaki vadesiz mevduat (DD) ve vadeli mevduat (TD) girmektedir.
Diğer ifadeyle Chicago yaklaşımı, klasik yaklaşımın para arzı tanımına ek olarak vadeli
mevduatı dahil bir anlayışa sahiptir.
3. Alternatif Likidite yaklaşımları
Bu tür yaklaşımlar para arzını, klasik ve parasalcılardan daha geniş tanımlamaktadırlar. Bu
kapsamdaki yaklaşımlar olarak aşağıdakiler öne çıkmaktadır.
a) Gurley & Shaw yaklaşımı: Bu yaklaşımda para arzı tanımına, halkın alternatif likit değer
(tedavüldeki para (C), vadesiz mevduat (DD), vadeli mevduat (TD) ve çeşitli menkul kıymetler)
olarak kabul edebileceği tüm değerler girmektedir.
Yaklaşıma göre toplam para arzı hesaplanırken, önce bu değerler arasındaki ikame
derecesinin ölçülmesi ve bu derecelere göre alternatiflere ağırlıklar verilmesi gereklidir. böylece,
para arzı bu değerlerin ağırlıklı toplamı olarak hesaplanmalıdır.
b) Krediyi içeren görüş ( Radcliffe yaklaşımı): Bu yaklaşım ‘kredi’ ile “parayı” aynı anlamda
görmekte ve para tanımını en geniş biçimde yapmaktadır. Buna göre para stoku (M), ticaret
bankaları ve borç para veren diğer bütün kurumların verdiği kredi toplamıdır.
c) Holdrop Yaklaşımı: Bu yaklaşım da para arzının birincil derece likidite (para) ve ikincil
derece likidite (para benzerleri) olarak ayrılması gerektiğini savunmaktadırlar.
Temelde yukarıdaki yaklaşımların hepsi, para arzı tanımı içerisine değişim aracı niteliğini
taşıyan değerleri sokmaktadır. Paranın, değer birikim aracı niteliğinin de vurgulandığı durumlarda
ise para benzeri likit değerlerin de tanıma sokulma gereği ortaya çıkmaktadır. Bu yolla elde edilen
para stoku (M), geniş tanımı vermektedir.
Sayfa65
B. T C Merkez Bankası Para Arzı Tanımları
Yukarıda yaklaşımlar, para için kesin bir tanım yapmanın imkânsızlığını göstermektedir.
Ancak, iktisadi politikaların yürütülmesinde yer alan karar alıcılar, para arzını kontrol edebilmek
için hangi aktiflerin para arzına dahil edileceğini bilmek zorundadırlar. Çünkü miktarı bilinmeyen
bir büyüklüğü kontrol etmeğe çalışmak mümkün değildir.
Bu durumda, dünyada hemen her ülkede merkez bankası fonksiyonundaki kurum, ülkenin
finansal sisteminin özelliklerini ve bu sistemi düzenleyen kanuni çerçeveyi esas alarak, çeşitli para
arzı tanımları yapmaktadırlar. TC Merkez Bankası da bu bağlamda çeşitli para tanımları yapmakta
ve zaman içerisinde bu tanımlarda değişikliklere gidebilmektedir.
2007 yılında yapılan kapsamlı değişiklikler ve 2011/5 düzenlemesine göre TCMB para
tanımları aşağıda gösterilmektedir.
M1= Dolaşımdaki Para + Vadesiz Mevduat (YTL,YP)
M2= M1 + Vadeli Mevduat (YTL,YP)
Sayfa66
M3 = M2 + Repo + Para Piyasası Fonları + İhraç Edilen Menkul Kıymetler
Download