Hasan El Benna - Risaleler Cilt 11 www.CepSitesiNet Degerli Okuyucu Bu Kitabin Txt İ Resimli Dosyadan Pdf Ye Çevrildiği İçin Malesefki Daha Fazla Düzenleme Yapilamamaktadir Kelime Hatalari Ve Eksik Yazilar Olabilmekte Hos Görünüze Sığınıyoruz HASAN ELBENNA HAKKINDA O Asrımızda islam davasının öncüsü olduğu için Hasan ElBennaya Imam ve Mürşidülam unvanları verilmiştir Başlattığı davayı yürütürken bir suikaste kurban gittiği için de şehid deniliyor Hasan ElBenna Hicri 1324 Miladi 1906 yılında Mısırın İskenderiye şehri yakınlarındaki Mahmudiye kasabasında dünyaya geldi Babasının adı Ahmed dedesinin adı Abdurrahman ElBennadır Babası ilim sahibi ve büyük muderrislerdendi Hasan elBenna ilk ve orta tahsilini kendi kasabasında yaptıktan sonra yüksek tahsil için başkent Kahireye gitti ve Kahire üniversitesinin DarulUlüm Fakültesinden mezun oldu Yüksek tahsilden soma Ismailiye şehrinde lise öğretmenliği yapmaya başladı Küçük yasta yeteri kadar din bilgisi almış çek miktarda ayet ve hadis ezberlemişti Müslümanlığını severek yapıyordu Yüksek tahsili sırasında kendini kitap okumağa vermişti Yeteri kadar islami bilgisi bulunduğu için daha çok islam ideolojisi dışındaki kitapları okuyor ve islam Bu bilgiler Zerkalinia ElAlam adlı kitabıyla Said Ramazan tevatır adlı eserindin derlenmiştir prensipleriyle mukayeseler yapıyordu İslam nizamı yanında bütün ideolojilerin sönük kaldığını gördükçe İslama daha çok sarılıyor ve onu içine sindire sindire yaşıyordu Hasan ElBenna islam dininin sahabe devrindeki yaşaniş şekline sonsuz hayranlık duyardı Islamın bugün de aynı şekilde yaşanmasını müslümanların o temiz ve berrak hayata tekrar kavuşmasını isterdi O hayata görüldüğü takdirde islam aleminin maddi ve manevi bütün problemlerinin çözüleceğine sonsuz inancı vardı lslamı iyi bilen herkesin bu inancı taşıyacağını söylerdi Müslüman olup ta bu inançtan mahrum yaşayan kimselerin islam dinini iyi öğrenmemiş olduklarını ve bu yüzden o inanca eremediklerin sık sık tekrarlardı Bu yönleriyle Onları mazur görmeye çalışarak lslamı birbirimize öğretmeliyiz Felaketler cehaletlerden doğar Her şeyden önce mukaddes dinimizi iyi öğrenmeye öğretmeye ve toplum olarak onu yaşamaya mecburuz derdi İmam Hasan ElBenna inandığı islam davasını gerçek Müslümanlara açmak ve aynı istikamette onları biraraya getirmek istiyordu Bunun için de halka inmek ve işe henüz bozulmamış olan halk tabakasından başlamak gerekiyordu ismailiyede öğretmenlik yaparken bu fikrini ilk defa kültürlü ve dindar olan yakın arkadaşlarına açtı Onları ikna etti Fikir birliğine vardılar Birlikte kahvelere gidiyorlar kahvede vakit öldüren muslümanlara son derece hoşgörü içinde sokuluyorlar onlarla tatlı tatlı sohbetler yapıyorlar ve günün birinde birkaçını alıp namaza götürmeye muvaffak oluyorlardı Sonra onlar da islamı ve müslümanların gerçek görevini daha iyi öğreniyor ve dava kervanına katılıyorlardı Böylece adetleri çoğaldı 1929 yılında merkezi ismailiyede olmak üzere ihvanı Müslimin Müslüman Kardeşler adlı malum teşkilatı kurdular Hasan ElBenna 23 yaşındaydı Teşkilata başkan seçildi Kendisine Mürşidülam unvanı verildi Artık şehir şehir köyköy kasaba kasaba dolaşarak konferanslar veriyorlar sohbetler yapıyorlar ve islam davasının önemini müslumanlar arasında yaymaya çalışıyorlardı Her gittikleri yerde teşkilatın bir şubesi açıldı Teşkilat her gün biraz daha genişliyordu Müslümanların kızlarını dini terbiyeyle yetiştirmek ve kadınları da bu davaya katmak için İsmailiyede bir de Müslüman Anneler Enstitüsü kuruldu Bu arada Hasan ElBennanın öğretmenlik görevi Kahireye nakledildi Dolayisiyle teşkilatın genel merkezi de Kahireye getirildi Müslüman Kardeşlerin son derece ihlas ve samimiyetle başlattıkları bu dava Kahirede büyük bir sevgiyle karşılandı Teşkilat çemberinin gün geçtikçe genişlemesi o gün için Mısırın sömürge gibi kullanan İngilterenin dikkatini çekmeye başlamıştı lhvanı Müslimin Teşkilatı islamın iyi öğrenilmesine toplum dertlerinin islam prensipleriyle tedavi edilmesine çok önem veriyordu Mısırın bir çok yerinde enstitüler okullar hastahaneler ve talim terbiye yerleri açtı Kahirede günlük lhvanı Müslimin gazetesi çıkarılıyordu Bu gazete Mürşidülam Hasan elBennanın minberi sayılıyordu Teşkilat gün geçtikçe genişledi ve Mısırın sınırlarını da aşarak bir çok arap ülkelerinde şubeler açıldı İslam aleminde en kuvvetli teşkilat haline geldi O tarihlerde Mısır krallıkla idare ediliyordu Kral ve Mısır hükümeti bu teşkilatın devamlı büyümesi karşısında endişe duymağa başladı Müslümanların islam prensiplerine bağlanarak birlik haline gelmesi İngiltere Fransa Amerika gibi batılı ülkeleri daha çok düşündürüyordu İslam alemi gerçek manada Kurana sarılıp tek kuvvet haline gelirse dünya stratejisi ters dönecekti özellikle İngiltere bu teşkilatın dağıtılması için Mısır hükümetine baskı yapmağa başladı Hükümet teşkilatın faaliyetlerini engelliyor ve kapatmak için bahaneler arıyordu Kapatmak mümkün olmadı Fakat büyük lider Hasan elBenna 1949 yılı Şubat Ayında tertiplenen bir suikastla şehid edildi Şehid olduğunda henüz 43 yaşını doldurmamıştı Seyyid Kutuplar Muhammed Kutuplar Şeyh Fergaliler Abdulkadir Udehier Said Ramazanlar ve daha yüzlerce islam mücahidi onun manevi medresesinde yetiştiler Bu yolda şehid olan bütün mücahitlere Hak Tealadan sonsuz rahmetler diler hayatta olanlara ise muvaffakiyetler niyaz ederiz ÖNSÖZ Allaha hamd ve Resulüne salatü selam olsun... Bu risale. MÜSLÜMAN KARDEŞLERin umum mürşidi olan muhterem Hasan el-BENNAnın hutbe ve makalelerinden bir bölümünü ihtiva eder. İslam davasının her tarafa yayılması buna inananların gün geçtikçe artması Allah Tealanın bu davaya bir lütfü ve ihsanıdır. Bu davanın birinci maksadı insanların kalbinde imanı yerleştirmek olduğu için bunun temelinde yatan düşünceyi aydınlatacak olan fikirlerin yayınlanması gerekmektedir. Bu gayeyi gerçekleştirecek en hayırlı vesile olarak muhterem mürşid Hasan el-BENNAnın makale ve hutbelerini gördük. Çünkü bu davanın kurucusu ayakta tutan direği ve çarpan kalbi o zattır. Bu risalenin muhtevasını yirmi yıldan beri Müslüman Kardeşler Mecmuasında yayınlanan makalelerden seçtiğimiz mevzular teşkil etmektedir. Bu makalelere dair görüşümüzü belirtme yetkisine sahip olabilirsek sözümüz şu olacaktır Bu makaleler Müslüman Kardeşlerin davasının bölünmez bir bütün olduğunu ve bu davanın yirmi yıldan beri asaletini tamamen koruduğunu gösteren büyük bir delildir. Bu hakikati idrak etmek isteyenler Müslüman Kardeşlerin davasını incelesinler. O zaman meselenin özüne erecekler ve davanın her konuda bir noktadan hareket ettiğini göreceklerdir. Müslüman Kardeşler YENİ YILA GİRERKEN Kardeşim yeter artık bu gaflet.. Muharrem ayını gören her müslüman İslamın tarihteki haşmetli zamanlarında bu mübarek ayın ne gibi şanlı ve şerefli günler geçirdiğini hatırlamalıdır. O şanlı ve nurlu günlerin karşısında bugünkü İslami yaşantının ne duruma düştüğünü görmeliyiz artık. Muharrem ayının her müslümandan beklediği vazife budur. Ne şu insanlar tanıdiğım o insanlar Ne de bu ev. bildiğim o evdir (1) Bu makale 16-Nlsan-1935 yılında Müslüman Kardeşler Mecmuasunın İlk sayısında yayınlanmıştır. Muharrem ayını gören hef müslüman evvela geçen yılını gözden geçirmeli eğer o yıl içinde hayır işlemişse buna şükür ve Allaha hamd etmelidir. Şayet fena bir şey işlemişse ondan vazgeçmeli ve Allahtan affını dilemelidir. Yeni yılını ümitle azimle kaçırılan fırsatları yeniden elde etme arzusuyla ve gelecek zamandan da faydalanma hazırlığıyla kar-şılamalıdır. Hidayette olanların Allah hidayetlerini artırır ve takvasını verir Her kim ki işlediği zulüm arkasından tevbe edip kendini düzeltirse Allah onun tevbeslni kabul eder. Şüphesiz ki Allah affedici ve merhamet edicidir. İdeal itibariyle insanlar üç sınıftır 1 — Gayesiz insanlar Bu sınıf insanlar" sadece kendilerinin iki ayakla yürüyen iki elle çalışan ve iki kulakla işiten bir varlık olduklarını anlayabilirler. Başka bir şey anlamazlar. Bu tip insanların varlığı yokluğundan farksızdır. Bunların varlığıyla dünya bir şey bulmuş sayılmadığı gibi yokluklarıyla da bir şey kaybetmiş sayılmaz. Bu çeşit insanlar korkunç bir çölde fısıltı halindeki konuşmaya benzerler. Rüzgar alıp götürür fezada yok olur. Allah Teala Kuran-ı Keriminde bu gibi insanlar bizlere şöyle izah buyuruyor Yemin olsun ki birçok cin ve insanı cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır ama anlamazlar gözleri vardır ama görmezler kulakları vardır ama işitmezler işte bunlar hayvanlar gibi hatta daha aşağıdırlar. Bunlar gaflete düşenlerin ta kendileridir. Sakın bu sınıftan olma kardeşim.. 2 — Materyalist insanlar Bu gruptan olan insanlar maddenin tahakkümüne boyun eğmişler şehvani arzularının kölesi olmuşlar ve zevklerinin hizmetçisi haline gelmişlerdir. Tamah ve arzuları bunları çekip sürükler ve yokluğa götürür. Bu çeşit insanlar hayatı yeme içme oynama ve eğlenmeden ibaret sonarlar. Nefis ve arzularının zebunudur onlar... Herhangi bir yolla arzularını tatmin etmeye çalışırlar. Başka bir şey düşünmezler. Hayvani hislerini doyururken işledikleri günahları ayaklar altına aldıkları namusları işledikleri cinayet ve zulümleri asla düşünmezler düşündükleri sadece zevkleridir. Bu tur insanların dünyada halleri işte budur. Kıyamet gününde de kendilerine şunlar söylenecektir O inkar edenler ateşe atıldıkları zaman Dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan her şeyi harcadınız (4) Araf Suresi ayet 179. onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı zelil edici bir azap göreceksiniz. Ey kardeşim sakın bu sınıftan da olma böylelerinden kaçın... 3 — İlahi hidayete mazhar olmuş insanlar Bu sınıftan olan insanların kalplerini ilahi nur aydınlatmış gönüllerini hidayet kandilleri nurlandır-mış. şek ve şüphe bulutları parçalanıp üzerlerinden gitmiş hakikatları kapatan perdeler gözlerinin önünden kaldırılmış böylece gayelerinin ne olduğunu idrak etmişler doğru yolu bulmuşlar geleceklerine güvenle bakmışlar ve şu ilahi nidaları dinlemişlerdir insanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder Sizi boşuna yarattığımızı ve bize hiç döndürül-meyeceğinizl mi sandınız Böylece basiretleri açılmış fikirleri aydınlanmış şuurlanmışlar gayelerinin ne olduğunu araştırmaya başlamışlardır. İşte bu kimselere Kuran-ı Kerimde şöyle işaret ediliyor İnsanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım. Kim ateşten uzaklaştırılır cennete koyulursa artık o kurtulmuştur. Dünya hayatı zaten aldatıcı me-tadan başka bir şey değildir. Bilakis siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Halbuki ahiret daha hayırlı ve daha bakidir. Şu halde Allaha koşun. Doğrusu ben sizi ondan apaçık korkutanım. Allaha karşı başka bir ilah edinmeyin. Doğrusu ben sizi ondan apaçık korkutanım. İşte gayelerinin ne olduğunu öğrenen bu insanlar Allaha (c.c.) ihlasla kulluk ederler rızasına ermeye çalışırlar cennetini temenni ederler dünyayı kalblerinden çıkarırlar dünyaya sadece kendilerini Rablerine ulaştırdığı nisbette önem verirler ve ciddiyetle çalışırlar... İşte hakiki insan bunlardır. Değerli insanlar çok azdır ya.. Resulullahın şu mübarek kelamı ne kadar yerindedir İnsanlar içlerinde binilmeye elverişli biri bulunmayan yüz deveye benzerler Cenabı Hak bu gibi insanları hidayetine eriştirir ve inayetini bunlardan kesmez. Allahın seçkin kulları işte bunlardır. Bunlar Allahın davasını ayakta tutarlar şeriatına yardım ederler her türlü fitne ve fesadı önlerler. (9) Al-i Imran Suresi ayet 185. (10) Ala Suresi ayet 10. (11) Zariyat Suresi ayet 50-51. (12) Buharı Müslim Tirmizi. tbn Mace. Elbette ki bizim uğrumuzda cihad edenleri doğru yolumuza sevk ederiz. Şüphesiz ki Allah iyilik edenlerle beraberdir. (13) Ey kardeşim Sen de bunlardan olmaya çalış. Çünkü bunlarla oturan zararla kalkmaz. Yeni yılında birinci işin gayeni belirtmek ve onu bilmek olsun. Azmini yeniden kuvvetlendir. Geçen yılını hayırla dolu olarak yola verip gelecek yılını gayene doğru ilerleyerek karşıladığın gün selam-.sana kardeşim... (13) Ankebut Suresi ayet 69 İKİ YOLDAN BİRİ (1) Bugün Mısırda bir kalkınma ve bir uyanma mevcuttur. Mısır intikal merhalelerinden en tehlikeli bir devreyi yaşamaktadır. Tam bir yol ayrımında bulunmaktadır. Mısırdaki ıslahat ve reform davası bir zamanlar İsami fikre karşı çıktı ise de artık bugün o düşüncesinden yavaş yavaş vazgeçmekte ve İslamın mübarek himayesi altına girmeye yaklaşmaktadır. Burada umum ıslahat fikrinden veya genel kn kınma düşüncesinden bahsedecek değilim. Sadece çağdaş kalkınmamızda islami ıslahatın yerini ve memleketimizde hatta bütün doğuda İslama davet edenlerin tuttukları yolları aydınlatmaya çalışacağım. (1) 6 Ağustos 1935 yılında Müslüman Kardeşler Mecmu-asunda yayınlanmıştır. İslama davet eden zatlar iki kısma bölünmüşlerdir Birinci kısım İslam Dinini esas kabul etmekte ikinci kısım ise batı medeniyetini esas almaktadır. 1 — Çağrısında İslamı esas alan grup İslami kaynaklara başvuruyor onları anlamaya çalışıyor İslami görüşleri inceliyor ve İslamın kaidelerini diğer kaidelerden ayırmaya çalışıyor. Kaynak olarak Kur-an-ı Kerime Resulullahın sünnetine ve İslam Dinini herkesten iyi bilen selef-i salihinin fıkhına dayanıyor. Evet bu grup davasına esas olarak bunları kabul ediyor kıstas olarak İslam Dinini seçiyor bütün kalkınma şekillerini ve uyanmanın eserlerini bu kıstasla ölçüyor. Şayet karşısına Avrupa medeniyeti veya asrın istekleri çıkarsa bunları islam mizanıyla ölçer. Eğer uygun bulursa kabul eder yoksa değiştirir atılması gerekeni atar düzeltilmesi icap edeni düzeltir böylece onları İslama uygun hale getirir. Fakat Avrupa medeniyetinden veya zamanın bir takım icablarından İslama ters düşenleri veya İslama uymayanları şiddetle reddeder. İnsanları onlardan sakındırır zararlarını gözlerinin önüne serer ve Allah Tealanın şu kelamını onlara hatırlatır Ey iman edenler Kafirlere itaat ederseniz sizi gerisin geriye çevirirler de hüsrana uğrayanlardan olursunuz. Halbuki mevlanız Allahtır. O yardımcıların en hayırlısı-dır. Şüphesiz ki bu gruptan olan tebliğciler hakikatin ta kendisine varmışlar gerçekten İslama davet etmişler Allahın dinine yardımda bulunmuşlardır. Bunlar ne aldanmış ne de sapmışlardır. Ancak bu grup büyük zorluklarla karşılaşmaktadır. Önüne sayısız engeller çıkmaktadır çünkü fikirler buna ters düşmektedir şehvet arzuları baskı yapmaktadır. Yaldızlı gösterilen batılın fırtınaları seyretmekte oian gemisine mani olmak istemektedir Mifletimizin dini meselelerde ihtilaf etmesi dini deri gibi ters giymesi neyi iddia ettiklerini ve neyi kabullendiklerini bilmez derecede şaşkınlık içinde bulunması Her fırka (kendi) ellerindeki ile sevinmesi hakikati (3) bu İslamcı grubun karşısına çıkan engelleri daha da güçleştirmekte ve aşılmalarını zorlaştırmaktadır. İslamı esas kabul eden bu tür davacılar azdır fakat sabırlıdır mükafatını Allahtan bekler inancı uğrunda cihad eder fırsatını buldukça inancını hakim kılmaya çalışır. Çünkü doğunun kalkınması için Allah Tealanın hidayet ve nur kıldığı İslamdan başka bir çıkar yol yoktur. Zira İslam Kuran-ı Kerimin beyan ettiği bir inançtır. Bütün beşeri rejimlerden üstün ilahi bir nizamdır. Bu inanç değiştirilemez taviz vermeyi asla kabul etmez. Bazı insanlar bu grubu donuklukla davalarını gericilikle itham ederler. Çünkü onlar islam Dini-nin yüce gayesini unutan şehvetperestlerin mikros-knplnnyla bu gruba bakarlar. Ancak bütün bunlar İslumcı grubu yolundan engelliyememektedir. Onlar yollarında devam ederler Rablerine güvenirler Allah Tealanın şu kelamını şiar edinirleriHem biz ne diye Allaha güvenip Ona dayanmayalım Halbuki O bize doğru yolları göstermiştir. Biz yaptığınız eziyetlere cihette dayanacağız. Tevekkül edenler sadece Allaha güvensinler. 2 — Batı medeniyetini esas kabul eden ikinci grup İslama davet ettiğini iddia eder. Bu grup yolunu kaybetmiş gayesinden uzak kalmış gözlerini batı medeniyeti kör etmiş kendilerinde İslamın müs-lümanlara bahşettiği yenilmezlik hissi zayıflamıştır. Bunlar ya çevrelerinin tesirine kapılan veya bilgileri ¦mniKjut olan yahut İslamın ruhundan uzak kalan kimselerdir. Bu grup davacılar batı medeniyetini esas alırlar İslam Dinini bu medeniyete uydurmaya çalışırlar. İslam Dlninin batı medeniyetine ters düşmeyecek bölümlerini baş tacı ederler bu yolla da halkın sevgisini kazanırlar ve kendilerini İslamın savunucuları gibi göstermeye bir yol bulurlar. Ne var ki İslamın batı medeniyetine uymayan kısımiarım kökünden kurutmaya çalışırlar. Bakarsın İslamda olmayan bir şeyi ona yamamak isterler veya İslami bir esası inkar ederler. Kendileri mugalataya düştükleri gibi insanları da mugalataya sürüklerler. Çeşitli tevil yollarına kaçarak isteklerine dayanak bulmaya çalışırlar. Bütün gayeleri İslamı Avrupaya uydurmaktır. İşte bu grup da İslama hizmet ettiğini iddia eder. Çağdaşlık davasını ileri sürer. Kendilerinin gerçekten modern alimler olduklarını haykırırlar. Yalan değii bunlar günümüzde dünyayı yağma eden batı medeniyetine aykırı olmayacak şekilde kendilerine göre modern bir İslam icad ettiler. Mukaddes dinimizi altınıyla gümüşüyle kadınıyla ve bütün sefaha-tiyle dünyayı yağma eden batı medeniyetine uydurmaya çahşular. İslamcı geçinen bu ikinci grubun iddialarına şahsiyeti zayıf olan kişiler veya İslami bilgilerden nasibi olmayanlar inanmakta bu sahtekarları çağın İslam liderteri sanmakta ve bunların İslamı müslü-manları ve şeriatı kurtaracak birer elçi olduklarını zannetmektedirler. Gerçekten İslama sarılan birinci grupla İslamcı geçinen ikinci grubun aralarındaki farkı anlamak için şu meselelerde her iki grubun görüşlerine bir göz atalım 1 — FAİZ HAKKINDA İSLAMIN GÖRÜŞÜ NEDİR a) İslamı düşüncelerine ve davalarına esas alan birinci grup der ki İslam faizin ..azını da çoğunu da haram kılmıştır. Çünkü Allah Teala faizin hiç bir çeşidini diğerinden ayırmaksızm şöyle buyurmuştur Allah alışverişi helal faizi ise haram kılmıştır. (5) Faizden geri kalan kısmını bırakın. (6) Her faiz haramdır buyrulmuştur. İslam Dininin ruhu da bu umumi haramlığı destekler. Avrupa medeniyeti ise bu görüşün aksine bina edilmiştir. Biz buna önem vermeyiz dinimizden taviz vererek düşmanlarımıza uyamayız. Bize düşen doğru yolda devam etmektir. ALLAH (c.c.) dinine yardım edecek ve davasını gerçekleştirecektir. b) İslamcı geçinen ikinci grup ise Avrupa medeniyetinin faizci görüşünü olduğu gibi kabul ederler. İslamı buna uydurmak için çeşitli yollara başvururlar Bazan şu ayeti celileden kendilerine bir delil çıkarmak isterler Ey iman edenler Faizi kat kat yemeyin. (7) Bundan az faiz yemenin haram olmadığını iddia ederler. Bazan da faizin şartları olan Aynı miktar karşılığı fazla bir şey alma meselesini maske edinmek isterler. Bazan da zaruret olduğunu faize ihtiyaç duyulduğunu ileri sürerler. Daha bunlardan başka bir takım sebepler zikrederler. Bütün maksatları kendi isteklerini temize çıkarmak ve İslamın görüşünü aslının hilafına yorumlamaktır. 2 — İSLAMIN GETİRDİĞİ CEZALARIN GÜNÜMÜZDE NE DERECEYE KADAR YARAYIŞLI OLUP OLMAMASI MESELESİ a) İslamın ceza sistemi suçluyu cezalandırmak ve başkalarını caydırmak gayesini gütmektedir. Bunun içindir ki ancak ağır ceza yoluyla tedavi edilecek suçlara ağır cezalar konulmuştur. Mesela İslam hırsızın elinin kesilmesini evli olduğu halde zina edenin recmedilmesini bekar iken zina edene ise yüz değnek vurulmasını emreder. Peygamber efendimiz (s.a.v.) Mahzumi kabilesinden bir kadının hırsızlık ettiği için elini kesmiştir. Buna dair hiçbir kimsenin aracılığını kabul etmemiştir. Maiz adlı zina eden bir zatı recmetmiş ve hiçbir iltimas kabul etmemiştir. (7) Al-i tmran Suresi ayet 130. İslamı esas alan cemaat İslam ceza sisteminin olduğu gibi alınmasını ve bizden önceki müslüman-lann tatbik ettikleri gibi tatbik edilmesini gerekli görmektedir. Çünkü bunlar insanlığın huzur ve re a-hının ancak bu yolla sağlanacağına inanırlar İsla n ceza nizamını tatbik eden memleketlerin bu hakikati ortaya koyduklarını bildirmekte ve batılı ülkelerin ceza sisteminin gevşeklikle tanındığı çünkü bunların şehvet arzularının köleleri olduklarını ve yalancı insancıllık iddia ettiklerini beyan etmektedirler. b) Batı medeniyeti hayranı ikinci grup ise be-^ seri kanunlara gönül verir. Allahın emrettiği ve Re-sulullahın tatbik ettiği ilahi nizama yüz çevirir çeşitli tevil yollarına başvurur durur. Şüphe yok ki birinci grup Allahın nuruna ve hidayetine kavuşmuş kırılmaz bir kulpa sarılmış ve pişman etmeyen bir yolu tutmuştur. İnsanları ikna edebilirse vazifesini tamamiyle yapmıştır. Şayet bu yolda şehid olursa candan dilediği neticeye ulaşmıştır. Emaneti yerine getirmiş ve Allaha (c.c.) verdiği ahde vefa göstermiştir. İkinci grup ise yolunu kaybetmiş başkalarının emri altına girmiştir. Eğer batı medeniyeti bunların yürüdüğü yoldan başka bir yol tutsa bakarsın ki bunlar hemen yollarını bırakıp onların yolunu tutarlar. O zamana kadar koydukları kaideleri bozup temel taşlarını yıkmaya başlar ve her gün yeni bir temel ntmaya çalışırlar. Bu tür düşünen insanlar şunu iyi bilmelidirler ki bugün batı medeniyeti kökünden yıkılmakta temelleri çökmektedir. Avrupalılar dahi bu kokmuş medeniyetten huzursuz ve rahatsız olmuşlardır. Avrupanın siyasi görüşlerini diktatörler saçıp savunmadılar mı İktisadi görüşlerini insanların acısını çektiği o boğucu bunalımlar çürütmedi mi İçtimai görüşlerini nazizm komünizm ve faşizm gibi daha aşırı teorileri kökünden kazımadı mı Bütün insaflı felsefeciler ve ıslahatçılar batı medeniyetinin elim verici eserlerinden yakınmıyorlar mı Bütün bunlardan sonra batı medeniyeti hayranı bizim efendiler ne istiyorlar Kokmuş medeniyeti canlandırmak mı Yoksa batılı hak göstermeye çalışmak mı Ey Müslümanlar sizi Allaha davet edeni dinleyin. Allaha iman edin. Resulullahın getirdiği ve sahabeyi kiramın yaşadığı hakiki İslamı kalkınmanıza rehber edinin. tKopük uçar gider. İnsanlara fayda veren şey-lerse yerde kalır. Siz de sellerin üzerinde giden çörçöp gibi olmayın. İnsanlara hayat bahşeden sular gibi olun. TEK YÖNLÜ OLMAK YETMEZ Tehlikeli bir intikal devresi geçiren müstakbelde ilerlemiş ve gelişmiş bir hayatla yaşamak isteyen günümüzün kalkınma ve uyanmasından faydalanmak arzusunda olan bizim gibi bir milletin tek yönlü bir ıslahata başvurması elbetteki doğru olamaz. Genel bir ıslahata girişmesi gerekir. Hiç bir aksaklık ve kusur olmadan muntazam bir şekilde kalkınmak isteyen bir milletin sosyal siyasal iktisadi fikri ilmi hukuki ve ahlaki bütün yönlerden ıslahata girişmesi lazımdır. Bir devreden diğerine intikal etmeyi icab ettiren sebepler bütün bu hususları etkilemiştir. Islahat(1) Bu makale 29 Kasım 1934 yılında Müslüman Kardeşler Mecmuasunın 30. sayısında yayınlanmıştır. fırsatçıların dikkatli davranmaları ve bu hususların hepsine önem vermeleri lazımdır. Sadece bir yönlü ıslahata girişmemeleri gerekir. 1 — GEÇİŞ DÖNEMİNİN SOSYAL YÖNDEN TESİRLERİ Bugün doğuda mevcut olan içtimai nizamlar istikrarsız ve karışıklık içindedir. Bunlar ne doğulu ne de batılı bir nizama benzerler. Mesela aile nizamı okul nizamı örf ve adetler karşılaşmalar konuşmalar hatta ziyaret ve selamlaşmalar bile intizamsız ve gelişigüzel bir halde devam etmektedir. Bir tarafta dinine sımsıkı sarılan örf ve adetlerine bağlı kalanlar bulunmakta diğer tarafta ise nefsine uyanlar örf ve adetleriyle istihza edenler bulunmaktadır. Hülasa ülkemizde herkesin ihtiram edeceği ve insanları bir noktaya doğru sevk edecek sosyal bir örf mevcut değildir ki bu örf ve adet birliği insanlara bir nizam altında yaşamayı öğretsin. 2 — GEÇİŞ DEVRESİNDE OLMAMIZIN İKTİSADİ YÖNDEN BIRAKTIĞI TESİRLER Bizim en acil tedaviye muhtaç olan hastalığımız iktisadi durumumuzdur. Zira dahili borçlar almış yürümüş fakir-zengin herkes borçların altından kalkamaz hale gelmiştir. Diğer yandan bankacılık ticaret kanunumuzun sistemi faizin meşru kabul edilişi ticaret erbabını çiftçiyi ve arazi sahiplerini zor duruma düşürmüştür. Memleketin servetini dış devletlere ve yabancılara aktarmış ve memleketimize ağır yükler yüklemiştir. Dahili borçlarımız Mısırda tarıma elverişli araziye taksim edilse Feddan (2) başına yetmiş Cüneyh düşmektedir. Bu şunu ifade eder Mısırın bütün arazisi yabancıların borcunu ödemeye ancak yeter. Başka bir deyimle Mısırın arazisi yabancıların mülküdür. Şüphesiz ki bu durum kalbimizi yaralamaktadır. Yabancı şirketler yabancı eşyalar lüks eşyalar yerli ve yabancı içkiler yabancı kadınlar ve yabancı komisyoncular milli serveti tahrip eden birer faktörlerdir. Bunlar iktisaden kalkınmak için yok edilmesi zaruri olan bir takım engellerdir. Çalışma kudretinde olan işçilerin işsiz kalmalarına sebep de budur. Vatandaşların elinde kalan mal ve değerlerin yabancılar tarafından sömürülmesine neden de budur. 3 — İNTİKAL DEVRESİNDE OLUŞUMUZUN AHLAKİ YÖNDEN MENFİ TESİRLERİ İnsanlara en az yeme içme kadar lüzumlu olan ahlak ele alınırsa şunlar müşahede edilir Ahlak İn (2) Feddan Yaklaşık olarak 4200 metrekare (3 dönüm). sanların kafalarından silinmiş temelleri sarsılmış kaide ve esasları tamamen ortadan kalkmıştır. İnsanlar her toplumda her çevrede ve her yerde yüksek ahlakın yolunu şaşırmışlardır. Milletin yaşantısının her dalında ahlaki huzursuzluk ve ruhi bunalımlar müşahede edilmektedir. Liderlerimizin ve sorumlularımızın fakir ve acizlere karşı alçak gönüllü olmaları zalimlere mütecavizlere karşı ise izzet ve şereflerini korumaları gerekirken biz bunlardan tam aksini görmekteyiz. Mü-tevazi olunması gereken yerde kibirli olurlar izzet ve şerefin sevildiği yerde ise aciz ve zelil olurlar. Her yerde haysiyetsizlik şerefsizlik keyfe uyma çılgınlık sefahat zamparalık şehvetperestlik zevklere dalmak geceleri eğlencelerle geçirmek almış yürümüştür. Bu ahlaksızlıklar bunlardan uzak olan şerefli ve haysiyetli insanları da belaya sürüklemektedir. Diğer yanöan aldatma kandırma yalancılık korkaklık ihanet iltimas benlik israf vs. her tarafı kaplamıştır. Bu manevi hastalıklar aziz olmamızın sırrı kuvvetliliğimizin sebebi hayatımızın güzelliği kalelerimizin suru olan ve dünyada her şeyimiz sayılan yüce ahlakımızı kökünden yok etmiştir. Müslüman olma şerefini silmiştir. Zaten milletler ahlaktan ibarettir. Ahlaksız bir millet yok olmaya mahkumdur. Düşmanlarımız bizleri ezerken maddi kuvvet ve silahlarından daha çok ahlaki çöküntümüzden Istifade etmişlerdir. Yine memleketimizde kazandıkları itibarı maddi kuvvetleri yoluyla değil ahlakları vasıtasıyla elde etmişlerdir. Bu anlattıklarımız bir hakikattir. Bir takım insanlar bugün için bunu kabul etmese de yarın ister istemez kabul edecektir. Çünkü zaman her şeyi gösterecektir. 4 — GEÇİŞ DÖNEMİNİN EĞİTİM VE DÜŞÜNCE SAHASINDA BIRAKTIĞI İZLER Eğitim ve düşünce sahasında da bir huzursuzluk bir istikrarsızlık mevcuttur. Bu konuda insanlar ü£ gruba bölünmüşlerdir a) Mazisine sımsıkı sarılan şeyden üstün tutarlar. insanlar. Bunlar mazilerini her b) Devrimci insanlar. Bunlarsa her şeyi yıkıp yeniden yapmak İsterler. c) İki aşırı grubun ortasında yer alan bağdaştırıcı İnsanlar. Bunlar ise eskiyle yeniyi bağdaştırmaya çalışırlar. Ancak bunun için bir yol bulamazlar. Bunlara İyiyi kötüden seçecek bir kıstas gerekir. Onunla her şeyi ölçsünler iyi olanı alsınlar kötü olanı ise bıraksınlar milleti iyiliğe doğru sevk etsinler. Siyasi durumun nasıl olduğunu gazeteler hergün izah etmektedir. Hepimiz bu hususu çok iyi bilmekteyiz. Fazla İzahata lüzum yoktur. Bu satırlarda geçiş döneminde olmanın milletimizln hayatında bıraktığı tesirleri kısaca özetlemeye çalıştık. Hayret edilecek bir husus da şudur İleri gelenler ve ıslahatçılar bütün ihtimamlarını liderler ve idareciler bütün çalışmalarını tek yöne hasretmişlerdir. Bunların peşinden de miletin akımı genel olarak aynı yöne doğru gitmektedir. önem verilen bu yön siyasettir. Bütün insanlar siyasetten başka bir şey bilmezler. Ondan başka bir şey düşünmezler. Sadece siyasi acıdan ıslahata önem verirler. Herhangi bir insana miletin diğer meselelerinden bir şey anlatmak istediğinde sana cevabı şudur Bu kargaşa ve huzursuluğun asıl sebebi siyaset belasıdır. Her şeyden önce bu siyasi hastalığı tedavi etmemiz gerekir. Buna başardık mı hemen diğer meselelerimizin çaresine bakacağız. Evet bu söz doğrudur. Düşünmeyi gerektirir. Gerçekten belaların esasını içinde bulunduğumuz siyaset belası teşkil etmektedir. Bununla beraber şunu unutmamak gerekir ki milletimizin siyasi düşmanları siyasetleri yoluyla değil ahlakımızı bozmakla iktisadımızı ellerine almakla milletin düşünce ve inançlarını sarsmakla bizleri bu hale düşürmüşlerdir. Milletimizi anarşiye sürüklemiş bizleri gayesiz ve ümitsiz bir hale getirmişlerdir. İçinde bulunduğumuz bu kötö durumdan kurtulmak istiyorsak bizleri buna sürükleyen bütün sebepleri ortadan kaldırmamız gerekir. Aksi takdirde çabalarımız boşa gider. Her zaman düşmanlarımız kazanır biz kaybederiz. Tecrübeler bunu göstermektedir. Diğer yandan siyaset erbabı sadece siyasi sahada çalışırken bizlerin diğer yönleri islah etmemiz dertleri teşhis edip gereken ilaçları vermemiz de siyasete bir hizmettir. Hatta diyebilirim ki tek kurtuluş yolu budur. Hülasa bütün milletin sadece siyasi alana önem verip diğer yönleri ihmal etmesi elbette ki doğru değildir. Biz bu sözlerimizle bütün arzumuz olan siyasi meselelerimizi ihmal edin veya tefecileri bırakın memleketin mukaddes haklarını çiğnesinler demek istemiyoruz. Hayır hayır hiçbir zaman bunu kasdetmi-yoruz. Fakat biz şunu demek istiyoruz Kalkınmak için hem ahlakı hem cemiyeti hem iktisadı hem de düşünceyi düzeltecek bir umumi program hazırlayın ki vatanın ümitlerini gerçekleşirsin milleti kemale erdirsin. Biz bu umum programı Kuran-ı Kerimden başka hiç bir yerde bulamayız. İslam Dininin getirdiği esaslardan başkasında göremeyiz. Şu halde Ey ıslahatçılar Ey liderler Kuranın metoduna yönelelim... Bırakalım batı ve doğunun metodlarını bırakalım... İSLAMI GERÇEK MANASIYLA ANLAYALIM İslam hem iman hem de ameldir. (1) Allah Teala bizlere hitap ederek şöyle buyuruyor Ey iman edenler Yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz Yapmadığınız şeyi yaptık demeniz Allah katında büyük bir gazaba sebep olur. İşte Cenab-ı Hak ve tekaddes hazretleri yüce kitabını hikmetlerle dolu anayasasını sarsılmaz nizamını insanlar için bir nur bir hidayet rehberi ve bir saadet yolu olan Kuran-ı Keriminin surelerinden birini bu iki ayeti celile ile başlatıyor. Şüphesiz ki Kuran insanları cehalet zulmetinden aydınlığa (1) Bu makale 14 Şubat 1935 yılında Müslüman Kardeşler Mecmuasunın 34. sayısında yayınlanmıştır. (2) Safi Suresi ayet 2-3.44 kavuşturan ve doğru yolu gösteren mukaddes bir kitaptır. Allah Teala Kuran-ı Kerimi vasfederek şöyle buyuruyor Doğrusu size Allahtan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir. Allah Onunla rızasına uyanları selamet yollarına eriştirir ve onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Onları dosdoğru bir yola iletir. Bir takım insanlar vardır ki İslam dillerinden düşmez dinden bahis açıldığında müslümanlığı kimseye bırakmazlar... Gerçekte ise İslam bunların kalblerine sızmamış ruhlarına ulaşmamıştır. Buna rağmen durmadan mümin olduklarını iddia ederler konuştuklarında mangalda kül bırakmazlar. Aslında Allnh bunların imanını kabul etmemiş iddialarını doğ-rulamamış ve kuru sözlerini reddetmiştir. Delil mi istiyorsun İşte Allahın kelamı Ey Muhammed Bedeviler iman ettik derler. De ki iman etmediniz. Ama İslam olduk deyin iman henüz kalbinize yerleşmedi. (4) Bu sıfatta olanlar insanlar arasında münafıklar zümresini teşkil etmektedirler. Kuran-ı Kerim pek çok ayeti celilelerlnde bu sınıftan olan İnsanların bir çok rünmetlerini zikrediyor bunları tenkid ediyor ve oan yakıeı azapla tehdit ediyor. Aslında mümin olmayıp imanlı olduğunu iddia etmek münafıklık yalancılık ihanet Allaha ve Resulüne verilen ahdi bozmak İslamın hüküm ve emirlerinden bihaber olmak kendini ve insanları aldatmaktan başka bir şey değildir. Aslında Dunlar kendilerinden başka kimseyi aldatamazlar. Fakat bunu hissetmezler. Kuran-ı Kerimde ve Hadis-i Şeriflerde bu gibi vasıflarla vasıflandırılan insanlar İslam olduğunu iddia eden. kendini müs-lümanlardan biri sayan ve müslümanlar derecesinde olduğunu sanan sözüyle ameli çelişik olan kimselerdir. Bu gibi insanları bizlere tanıtan yüce Mevlamız Kuran-ı Keriminde şöyle buyuruyor Doğrusu münafıklar cehennemin en alt tabaka-sındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı bulamayacaksın. (5) Bunun içindir ki. önceki müslümaniar —Allah onlardan razı olsun— İslamı bir takım yaldızlı kelimeler kaypak sözler felsefi fikirler ilmi tarif ve ıstılahlar olarak değil inanç olarak kabul etmişler kalblerine yefıeçiirmişlerdi nefislerine hakim kılmışlardı. Böylece İslam onları inançlarının gayesini gerçekleştirmeye ve emirlerini yapmaya sevkediyordu. Sen duymadın mı Ki bir adam Resulullah (s.a.v.)e geldi İslama girmek için biat etti. Akabinde seferberlik ilanını işitince kılıcını takındı inancının düşmanına karşı savaşa girişti ve şehid oldu. (5) Nisa Suresi ayet 145. Peygamber efendimiz (s.a.v.) bu adamın cennetlik olduğunu haber verdi. Şimdi hemen iman eder etmez inancı uğrunda canını feda eden bu kişiyi acaba bunu iten sebep ne idi Kalbinin içine kadar işleyen aklına ve fikrine hakim olan inancından başka ne olabilirdi ki.. Öyle ki bu kişi itikadını canından ve kanından daha fazla sevmişti. Onun için her şey inançtı. Başkası yalandı. Bu hususta sözü uzatmak istemiyorum. Güvenilir siyer kitapları buna benzer mevzuları uzunca beyan etmektedir. Hakiki tarihin safhaları bu gibi kıssaların mısk-ü amber gibi kokan vakıalarını anlatmaktadır. Bu hususta sana diyeceğim sadece şudur Selef-i Salihinin İslamı anlayışı sarsılmaz sağlam bir inanca dayanmakta idi. Bunların inancına batıl sokulamaz. şek ve şüpheler yol bulamazdı. Bunların inançları beden ve ruhlarının her parçasına kadar sızrrüş.. damarlarında hareket eden kanlar gibi vücudlarına cereyan etmişti. Ve bunları doğru ve sağlam işleri yapmaya itmişti. İnançlarının kuvvetli-liği bunların gizli hallerini aşikar halleri gibi yapmış aşikar hallerini gizli hallerinden farksız kılmıştı. Öyle ki yaşadığı günün ömrünün son günü olduğunu bilse bile her gün yaptığından fazla bir şey yapmazdı... Eğer bunlardan birine lügat bilgisini fikir yürütmeyi meselelerin inceliklerine dalmayı çeşitli dini meseleler hakkında fetva vermelerini isteseydin pek azlarının sana cevap verdiğini görürdün. Bu selef-l salihinin —haşa— kısa görüşlülüğünden doğmamaktadır. Çünkü onlar Allahın dinini en iyi anlayan zatlardır. Selef-i salihinin bu ölçülü davranışı onların işin cevherine yönelmelerinden kabukları bırakıp özü hedef almalarından doğmuştu. Boş lafları bırakıp bizzat çalışıp yapmaya girişmelerinden meydana gelmişti. Çünkü onlar Allah Tealanın şu emrini çok iyi anlamışlardı Ey Muhammedi De ki Çalışın yakında Allah Peygamberi ve müminler yaptıklarınızı görecektir. Hepiniz görülmeyeni ve görüleni bilen Allaha döndürüleceksiniz. O size işlediklerinizi bildirecektir. Sonra bu zevat-ı kiramın arkasından bir takım insanlar geldi ki dinlerini inançlarına ters düşen bir takım kuru sözler haline getirdiler. Yaptıkları işler kaiblerinde taşıdıkları akidelerini yalancı çıkardı. Bun-lurın inançları gırtlak kemiklerinden aşağıya geçemez oldu. Evet bunlar Kuranı okurlar ama kalbleri bundan habersizdir. Allahın hükümlerini yadederler ama onları bizzat yaşamaktan ve tatbik etmekten çok uzaktırlar. Bu gibi insanların İslamdan payları sadece İslama yamanmak ve kendilerini müslüman göstermektir. İşte nizam ve düzenimizin başıbozuk olmasının sebebi ve düşüncelerimizin tutarsız görüşlerimizin çelişik olmasının asıl nedeni budur. İnsanlar bu gerçeği anlamaya başladıkları takdirde tekrar hakka ve Allaha dönme muıaeleri ortaya çıkacaktır. Hayırlı bir başlangıç başlayacaktır... Mademki bu iş böyledir öyleyse ey müslüman kardeşlerim Gelin İslamın özünü anlayalım. Yaptıklarımızı Onun şaşmayan adaletli terazisiyle tartalım. Yaşama şeklimizi İslamın bizden islediği şekle sokalım. Aramızda Allahın kitabını ve Resulullahın sünnetini diriltelim ve rehber edinelim. Bunlara sarılanlar ve bunların ışığında yürüyenler asla doğru yoldan sapmazlar azız kardeşlerim. Bu kıyaslama neticesinde İslama tam uyduğumuzu görürsek Allaha hamdü senalar edelim. Yoksa şu iki yoldan birini tutalım Ya dinimizin yüce hükümlerine dönelim ki Allah da bu halimizi düzeltsin bizleri aydınlığa çıkarsın yahut bu dinden olduğumuzu yalan yere iddia etmeyelim günahlarımızla ona leke sürmeye çalışmayalım. Ta ki bu dinin yüceliğine zarar gelmesin devamlı muzaffer kalsın. Allah Teala bu dine yardım etmek için bize benzemeyen başka bir kavim getirsin. CİHAO MEYDANINDA BİR ÜMMET DoŞn İslam ümmetlerinin cihad meydanında bulunmaları diğer bütün ümmetlerin bulunmasından daha gerekli ve daha zaruridir. Vakit gelip çatmıştır tehlike çanları çalmıştır. Bilmiyoruz ama belki de kıyamet çok yakındır. Çünkü alametleri ortadadır biri diğerini takip etmektedir. Bu bir fırsattır. Belki lehimize tecelli eder belki de aleyhimize. Eğer bu fırsatı ganimet bilirsek ve bundan gereği gibi faydalanırsak alnımızdan kölelik lekesini sileriz hürriyetin bahşettiği huzur ve saadete kavuşuruz. Gasbe-dilen hakları geri alırız. Kaybedilen şerefimize tekrar 23 Ağustos 1935 yılında Müslüman Kardeşler Mec-muasunın 18. sayısında yayınlanmıştır ulaşırız. Şayet aniden bizi felaketler hırpalarsa gaflet uykusunda iken yakamıza sarılırsa bütün ağırlıklarıyla üzerimize çullanmış olur zararını biz çekeriz menfaati ellerin olur. Doğu milletleri bugün çok kritik bir durumdadır. Onların diğer miletlerden daha fazla uyanık dikkat-ü ve hazırlıklı olmaları gerekmektedir. Bütün doğu ümmetleri mücahiddir. Daha doğrusu bizim böyle olduğumuzu sanıyorlar. Acaba bu doğru mudur.. Bir mücahidi şöyle tasvir edebiliriz Mücaryd bütün hazırlıklarını yapan gereken tedbirlere başvuran durmadan davasını düşünen çok dikkatli davranan tam teçhizatlı bir kişidir. Yardıma çağrıldığında hemen koşar. Cihad meydanından başka bir yere gidip gelmez. Cihaddan başka bir şey konuşmaz. Hayatını verdiği cihaddan başka bir vazife bilmez. Gayesi uğrunda durmadan ci-had eder. Kalbini yakan dava aşkını içini kavuran ızdırabını alnının çizgilerinden okursun. Gözlerinin parlayışında görürsün. Dilinden kaçırdığı sözlerden işitirsin. Samimiliğini kararlılığını yüce bir gaye güttüğünü büyük bir himmet sahibi olduğunu bütün davranışlarından anlarsın. Fert olsun cemaat olsun işte mücahidlerin durumu budur. Sen bu sayılanları cihada hazırlanan her ümmette açıkça müşahede edersin. Toplantılarında çarşılarında pazarlarında okullarında ve evlerinde bu hallerini görürsün. Kadın - erkek genç - ihtiyar herkeşte bunu hissedersin. Öyle ki her yeri cihad meydanı ve her hareketi cihad sonarsın. Cihadı böyle tasvir ediyorum. Çünkü cihad kişiye şuur veren ondan gafleti uzaklaştıran bir anlayışın meyvesidir. Kişi şuurlandı rru dikkatli ve uyanık olur. Bunlar ise onu cihad etmeye ve çalışmaya sev-keder. Buna mukabil gözleri şişinceye kadar uyuyan karnı geiHİinceye kadar yiyen kahkahalarla gülen vaktini eğlencelerle geçiren kendini manasız şeylerden uzaklaştıramayan şehvani arzularının zebunu olan insan ise hiçbir zaman başarıya ulaşamaz. Gerçek mücahidlerden olamaz. Cihadı sadece laftan ibaret sanan veya bir takım sözlerle başarıldığını hayalleyen bir ümmet ciddiyetten çok uzaktır. Böyle bir ümmet gerçeklere boyun oyrneden daha ziyade kendini hayallerle aldatmaktadır. Böyle bir ümmeti yokladığında kalblerini boş bulursun. Hiç de işe önem vermezler. Zevk-ü sefa ile yaşarlar ve derin uykulara dalarlar. Evlerinde dükkanlarında toplantı yerlerinde oyuncak ve eğlenceden başka bir şey bulamazsın. Fısk-ü fücurdan başka bir şey göremezsin. Çılgınlık ve taşkınlıktan başka bir şey hlssedemezsin. Vakitlerini boşa harcarlar. Bütün gayeleri gelip geçici bir malı elde etmek veya fani bir lezzeti gerçekleştirmek yahut neşeli bir vakit geçirmek veya espri yapmaktır. Biz neredeyiz cihad meydanı nerede Dilersen qel benimle deniz kenarlarına yazlıklara yaylalara kahvelere barlara sazlara salonlara kulüplere lokallere bir göz alalım. Mücahid beyleri oralarda göreceksin. Ey müslümanlar Kendinize başka bir yol seçin. Veya cihad bayrağını elinizden bırakın. Yakında Allah kendinin sevdiği ve onlar tarafından sevildiği müminlere karşı mütevazı kafirlere karşı sert bir kavim getirir de onlar Allah yolunda cihad ederler. Kınayanın kınamasından korkmazlar. (1) ü) Malde Suresi ayet 54. GENÇLİĞE SESLENİŞ Aşağıda kaleme alacağımız cümleler (1354 H.) yılında faziletli üstadın Hac farizasını eda ederken Minada müslüman gençlerin toplantısında yapmış olduğu konuşmanın bir hülasasıdır. Muhterem Kardeşlerimiz Müsaade ediniz de sizlere İslamın verdiği kardeş unvanıyla sesleneyim. Allah Kuran-ı Keriminde müminlere nida ederek kardeş olduğumuzu beyan ediyor ve şöyle buyuruyor aüzerinizde olan Allahın nimetini hatırlayın. HaBu makale 7 Ekim 1935 yılında Müslüman Kar deşler Mecmuasunın 23. sayısında yayınlanmıştır. ni sür bir zaman birbirinize düşmandınız. Allah kalb-lerinizi birbirine sevdirdi de Onun lütfuyla kardeşler oldunuz. (1) Ben de Allahın emrine uyarak sizlere kardeş diye hitap ediyorum. Müminler ancak kardeştirler... (2) Sizi İslamın selamı ile selamlıyorum Allahın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun diyorum. Ben bu hayırlı toplantınızda resmi bir hatibiniz değilim. Beni aranızda hac elbisesi olan ihramia^ görüyorsunuz. Burada yapılan toplantı Suudi Arabistan gençleri tarafından hazırlanan bir toplantıdır. Allah onlan muvaffak kiisın ve desteklesin. Elbetteki bu adeti icad edenlere ve bunu yapanlara kıyamete kadar büyük sevaplar vardır. Bu toplantıdan maksat hacıları birbirleriyle tanışmaya fikir teatisinde bulunmaya aralarında samimi bağlar kurmaya bütün İslam ülkelerinin meselelerini özellikle mukaddes bir İslam ülkesi olan Suudi Arabistanın meselelerini tartışmaya davettir. Beni buraya getiren ve burada konuşmaya sevkeden sebep yaptığınız o güzel konuşmalar do-layısıyle içimde coşan aşk ve- gönlümden taşan üzüntüdür. Değerli Müsiüman gençler Sizi övmeye kalkışmayacağım. Çünkü ona ihtiyacınız yoktur. Vakit değerlidir. Yaptıklarınıza karşı teşekkür etmek de istemiyorum. Çünkü bütün bu yapılanlar İslamın emrettiği misafirperverliğin ve garibe ikramda bulunmanın bir misalidir. Burada ümitlerimizi ve acılarımızı dile getirmek istiyoruz. Hislerimizi ortaya koymak istiyoruz. Birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmek istiyoruz. Ey Müslüman gençler Daha önceleri ümitlerle yaşıyorduk. Hislerimizin ışığında yürüyorduk. Bugün ise temennilerimiz gözümüzün önünde birer hakikat oldu. Evet önceleri Allah Tealamn şu kelamı hislerimizi kabartıyor bizleri bu mukaddes toprakları ziyaret etmeye teşvik ediyordu. Ey Muhammed hatırla o vakti ki biz Kabeyi insanlar için bir sevap kazanma vesilesi ve bir emniyet yeri kılmsştık. Ey müminler siz de İbrahimin makamından kendinize bir namazgah ve bir ibadet yeri edinin. Peygamber Efendimizin Hz. Useyl el-Gafariye buyurduğu şu hadisi bizleri cidden hislendiriyordu. -Hz. Useyl Mekkeden Medineye gelince Hz. Aişe (r.a.) ondan Mekkeyi sordu. Useyl Mekkenin güzel rüzgarlarını ve koku saçan çiçeklerini vasfedlnce Resu-lullah gözyaşlarını tutamadı ve şöyle buyurdu Ey Useyl bırak kalbleri de tasdik etsinler. (4) (3) Bakara 125. (4) el-Beyan vet-Tebyin c. 2 sh. 156. Hz. Bilal (r.a.) bu mukaddes toprakları hatırlayarak şu şiiri söylemişti Mekke vadisinde bir gece kalabilecek miyim Etrafındaki güzel otları yaseminleri görebilecek miyim Mecinne suyuna bir daha varabilecek miyim Şame ve Tufeyl dağlarını bir daha görebilecekmiyim (5) Mecnun bir şiirinde şöyle diyor Biz Minada bulunurken bir kişi çağırdı Gönlümüzü coşturdu üzüntülerimizi artırdı. Biz bunları işitiyorduk. Hislerimiz kabarıyordu. Şevkimiz artıyordu. Kabeyi Muazzamayı ve Mekke-i Mükerremeyi ziyaret ederek mesud olacağımız günü sabırsızlıkla bekliyorduk. Mekke-i Mükerremenin eserlerini görerek ve sırlarına vakıf olarak elde edeceğimiz şerefe susamıştık. Minada durmayı arzulu-yorduk. Fakat Mecnun gibi Leylayı anmak için değil kendi sevgilimizi yadetmek için bunu istiyorduk. Evet gençler Biz daha önee bunları arzuluyor-duk. Fakat şimdi bizzat Hirada bulunuyoruz. Şame ve Tufeyl dcrğlarının bulunduğu yerlere ayak basıyoruz. Bizzat Minanın kucağındayız. Sizleri gözlerimizin önünde görüyoruz. Bunun için Allaha şükrediyoruz. (5) Bkz. Risale 3 sh. 31. Ailah müslümanların kaiblerinin arasındaki irtibatı de-vam ettirsin ve bu irtibatı hayır ve bereket kaynağı kılsın inşallah... Ey Müslüman Gençler Birinci hatibiniz konuştu. İslam Dininin dünya ve ahiret için faydalı olan hükümleri ihtiva ettiğini insanlığı her ikisinde de mesud olacağı bir şekilde idare etmeyi emrettiğini beyan etti. Bu apaçık bir gerçektir. Öyle ki müslüman en mukaddes ibadeti olan namazını kıldığında bile ilahi nizam olan Kuran-ı Kerimi okuyup hükümlerini öğrenmekle mükelleftir. Ta ki her zaman ilahi nizamla yaşasın ondan zerre miktarı ayrılmasın. İslam Dininin hem dünyayı hem de ahireti tanzim ettiğine dair misaller olarak gel benimle beraber şu ayeti celileleri can-ü gönülden dinle Ey iman edenler belirli bir vade ile birbirinize borçlandığmtz zaman onu yazın. Aranızdan bir katip doğrulukla onu yazsın. Katip Allahın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın yazsın. Üzerinde hak olan kimse borcunu ikrar ederek yazdırsın ve Rabbi olan Allahdan korksun. Hiç bir şeyi eksik etmesin. Eğer üzerinde hak bulunan kimse akılsız veya bunamış olursa yahut da kendisi söyleyip yazdırmaya kadir değilse velisi doğruyu söyleyip yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de şahit tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa doğruluğuna güvendiğiniz şahitlerden bir erkekle iki kadın gerekir. Böylece o iki kadından biri unutursa diğeri ona hadiseyi hatırlatmış olur. Şahitler çağırıldıkları vakit imtina etmesinler. Az olsun çok olsun hakkı vadesi ile beraber yazmaktan usanmayın. Bu ha Allah katında adalete daha uygun şahitlik için daha sağlam ve şüpheye düşmemenize daha da yakındır. Meğer ki aranızda peşin olarak yaptığınız alış-veriş olsun o zaman bunu yazmamanız halinde sizin için bir beis yoktur. Alış-veriş yaptığına zamcnda şahit tutun. Yazana da şahitlik edene de zarar verilmesin. Eğer zarar verirseniz o sizin için bir günahtır. Allahtan korkun. Allah size hükümleri öğretiyor Allah her şeyi bilendir. (S) Ey akıl sahipleri sizin için kısasta hayat vardır. Gerekir ki Allahtan korkarsınız. (7) Diğer yandan kişinin dünyada naşı hareket edeceğini beyan eden birçok hadis-i şerifler bulunmaktadır. Misal olarak şu iki hadisi şerifi dinle Şüphesiz ki Allah sanatkar mümini sever. (8) Kim alın teriyle çalışır yorgun olarak akşamlarsa affedilmiş olarak akşamlamış olur. (9) islamın tesis ettiği dünya iie ahiret arasındaki bu bağlantıyı İslam şeriatının her yönünde görürüz. Ne yazık ki müslümanlar dinlerine tek yönden baktılar ve dini tek taraflı anladılar. Bugün müslüman olduğunu dünya bizleri cidden ettiklerini ve gençlerin İslam Dininin hem din ve hem devlet ve ahireti birden tanzim ettiğini idrak etmeleri memnun kılmakta gençlerin hastalığı teşhis çaresine koştuklarını ortaya koymaktadır. İkinci hatibiniz konuştu. Mukaddes Hicaz topraklarının kalkınmakta olduğunu beyan etti. Evet Hicaz kalkınmanın eşiğindedir. İnşaallah yarın kuvvetlenecek ve layık olduğu yerine kavuşacaktır. Hatib kardeş bu hususta müsterih olsun. Bütün dünyada gelişmeler merhaleler halinde gerçekleşir. Milletler de gelişme ve büyümede fertler gibidir. Hicazdaki bu kalkınma bir başlangıçtır. Sonradan tekamül gösterecektir. Artık gök gürlemiştir. Yakında yağmur yağacaktır. Tomurcuklar çıkmıştır. Çok kısa zamanda meyveler görünecektir. Hilal görülmüştür. En kısa zamanda Bedir halini alacaktır. Bu hayırlı kalkınmanızın daha ileri gideceğini şu mütevazi davranışlarınız ve hikmetli hareketleriniz ortaya koymaktadır. Sizlerin burada izah ettiğimizden daha iyileri olduğunuzu biliyoruz. Mademki daha fazla kalkınmayı arzuluyorsunuz inşaallah siz durmadan ilerleyeceksiniz hayra doğru koşacaksınız. Diğer yandan alnınızdan okunan ve lisanınızdan dökülen kalbinizden fışkıran çalışma aşkı ilerleme hırsı bizlere cidden ümit veriyor. Bütün müslümanla-rın kalkınacağını müjdeliyor. Kalkınmalar önce ümitle başlar sonra gerçekleşirler. Ümitsizlik ise kalkınmalara engel teşkil eder. Ümitsizlikle hayat hiç bir zaman birleşmez. Bugünün gerçekleri dünün ümitleri idi. Bugünün ümitleri ise yarının gerçekleri olacaktır. Ömrü olan görür bunu. Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık var. Güçlükle beraber mutlaka bir kolaylık vardır.(10) Allah Teala Kuran-ı Keriminde ümitsizliği yasaklayarak şöyle buyuruyor Allahın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allahın rahmetinden cncak kafirler topluluğu ümidini keser.(11) Diğer bir ayet-i celilede milletlerin çeşitli haltere maruz kalabileceklerini bir halden diğerine intikal edebileceklerini zayıfın kuvvetli kuvvetlinin zayıf hale gelebileceğini beyan ederek şöyle buyuruyor Eğer siz bir yara aldıysanız kafirler de onun kadar yaralanmıştır. Biz o sevinçli ve kederli günleri insanlar arasında evirip çeviririz.(12) Şu gelen ayet-i celileyi okuyup da ona ibret gözüyle bakan kişi zayıf bir ümmetin aynı halde devam etmesini ve oturup çalışmamasını mazur gösterecek hiçbir sebep olmadığını anlar. Allahın milletleri bir halden başka bir hale çevirdiğini görür ilahi adaletin mazlumun hakkını zaiimden nasıl aldığını müşahede eder. Bunlar apaçık kitabın ayetleridir. Ey Muhammedi Biz sana Musa ve Firavunun haberlerinden bir kısmını iman edecek bir milletin ibret alması için gerçek olarak okuyacağız. Şüphesiz ki Firavun yeryüzünde şımardı. Bulunduğu yerin halkını cemaatlere ayırmıştı. İçlerinden bir kısmını ezmek isteyerek oğullarını kesiyor ve kadınlarını diri bırakıyordu. Şüphesiz ki Firavun yeryüzünde bozgunluk çıkaranlardandır. Biz de istiyorduk ki yeryüzünde ezilenlere lü-tufta bulunalım. Onları önderler kılalım. Onları mirasçılar yapalım ve onları yeryüzünde yerleştirip Fira-vuna Hamana ve ordularına korktukları şeyi gösterelim.(13) İyi bilinmelidir ki bu ayet-i kerime ilahi kitapta yazılı olan varlıklara dair bir kanundur. Eğer bu geçmişte tatbik edilmişse elbetteki halde de tatbik edilecektir. Biz insanlara hem yeryüzü etrafında hem de bizzat kendilerinde mucizelerimizi öyle göstereceğiz ki nihayet Peygamberin söylediği şeyin hak olduğu kendilerine zahir olacaktır. Rabbinin her şeye şahid olması yetmez mi Sakın ha sakın ümitsizliğe düşmeyin. Rabbini-zin şu kelamını kalbinizden çıkarmayın. Gevşemeyin üzülmeyin iman ettiğiniz takdirde siz galip geleceksirriz( Üçüncü hatibiniz konuştu. Hicazdaki kalkınmanın sarsılmayan İslami esaslar üzerine kurulduğunu Allaha davet etmeyi İslamın yüce şerefini tekrar gündeme getirmeyi gaye edindiğini açıkladı. Ne güzel... Ne hoş... Değerli kardeşlerim tam üzerine bastınız doğru yolu buldunuz. Burada sizlere-.içimden gelen ve kalbimden doğan bir şefkatle bazı şeyler nasihat edeceğim. Belki bu yolla sizlere geçmişi hatırlatırım gelecekte tedbirli olmanızı bildirmiş olurum. Ey Müslüman Kardeşler Birinci Dünya Savaşından sonra İslam ülkeleri iki yol ayrımında bulunmaktaydılar. Biri Avrupayı taklit onun medeniyetini kabullenme ve onun peşinde gitme yoluydu. İkincisi ise Doğu-İslam medeniyetini seçme İslamın şerefini ihya etme ve İslamın emirlerini yaşatma yoluydu. Herbir yolun kendine göre davetçileri ve yardımcıları vardı. Bu iki yol ayrımında kalan Doğu-İslam milletlerinden bir kısmı taklit yolunu seçti. Bu sahada çok aşırı gitti. Öyleki Kraldan daha kralcı oldular kıyafeti değiştirdiler örf ve adetleri çiğnediler kanunları değiştirdiler. Her yönleriyle batılılara benzemeye özendiler. Bu yolda yürüyen milletler günümüze kadar aynı yolda devam etmektedirler. Derin uykularından hiç de uyanmamaktadırlar. İkinci bir kısım İslam milletleri ise iki yol ayrımında şaşkın bir halde beklemektedirler. Henüz kendilerine bir yol seçmemişlerdir. Şehvani arzuları batıyı taklit etmeyi isterken imanları onları Müslüman olarak kalmaya zorlamaktadır. Bu iki gurup dışında selef-i salihinin yolunda yürüyen İslamın hükümlerinden başka kanun kabul etmeyen müslüman olmakla iftihar eden üçüncü bir imanlı gurup bulunmaktadır. Ey Kardeşlerim İşte sizler bu son cemaattensiniz. Mukaddes kitabımız Kuran-ı Kerim sizin seçtiğiniz yolun hak olduğunu diğerlerinin batıl olduğunu ortaya koyarak sizlere şöyle sesleniyor Ey iman edenler eğer kafirlere itaat ederseniz onlar sizi gerisingeriye küfre çevirirler de hüsrana uğrarsınız. Aslında sizin dostunuz Allahtır. O yardım edenlerin en hayırhsıdır.(16) Hadiseler olmazdan önce onları haber veren Kuran-ı Kerim ne yüce bir kitaptır öyleki açık ayet-leriyle insanlara doğru yolu gösterir. Gelecekte ayakların sürçmesini önler. Buna hayret edilmemelidir. Çünkü ilahi bir kitaptır. Onlar hala Kuranın Allah kelamı olduğunu düşünmeyecekler mi Eğer O Allahtan başka birinin katından olsaydı elbetteki insanlar Onda birbirine zıt çok ifadeler bulurlardı.(17) Bu sözler müslüman milletlerin bugünkü durumunu kısaca özetlemektedir. Muhterem müslüman gençlerden temennimiz İslamın mükemmel bir din -olduğunu hem dünya ve hem ahirete ait meselelerin çözüm yollarını gösterdiğini insanlar için saadete ulaşma yolunu çizdiğini kesinlikle- bilmeleridir Sadece İslamın insanlığı materyalizmin ve cehaletin bataklıklarından kurtaracağını ve halledilmesinden aciz kalınan meselelerini halledeceğini idrak etmeleridir. Bunalan şüphecilik inkarcılık ve çıkarcılık ateşiyle yanıp kavrulan şu dünya ancak Allahın kitabından ve Resulullah (s.a.v.)ın sünnetinden içeceği tatlı sularla susuzluğunu giderebileceğini yangınını söndürebileceğini anlayacaktır. Şüphesiz ki onun haberini bir zaman sonra bileceksiniz. (18) Ey Gençler İnsanları İslama ve İslamın hükümlerine davet edin. İslamdan aldığınız doğu medeniyetinize sarılın. Sizin doğru yolda olduğunuza ve başkalarının batıl yolda ve tereddüt içinde bulunduklarınadair bütün dünyayı iknaya çalışın. Gönüllerdeki hastalıkların şifası olan Allahın (c.c.) kitabından aldığınız ilacı çilekeş inim inim inleyen insanlığa sunun da onu bu perişan halinden kurtarmaya çalışın. Sakın siyasi akımlara ve şeytanın vesveselerine kapılmayın. Nefsinize aldanmayın. Tuzaklara düşmeyin. İyi bilin ki Allahın yarattıkları hakkında koyduğu kanun sabittir hiç değişmez. Köpük boşa gider. İnsanlar için faydalı olan ise yeryüzünde sabit kalır.(19) İslamda güttüğünüz gayeyi ve ona ulaştıran vasıtayı hazır bulursunuz. Hepinizce bu malumdur. Siz de bu rüyaların Yusufusunuz. Bunları size teker teker anlatmak uzun bir vakit alır. Bu hususta Resulullah (s.a.v.)ın şu hadisi ve Allah Tealanın şu ayet-i celilesi kafidir Allaha yemin ederim ki sizlere her hayırlı şeyi emrettim ve sizlere her kötü şeyi yasakladım. (20) Ahirette rahmetimi yanlarında bulunan Tevrat ve İncilde ismini yazılı buldukları ümmi peygamber bu Resule tabi olanlara has kılacağım. O Peygamber kendilerine iyiliği emreder ve kötülükleri yasaklar. Onlara temiz şeyleri helal ve murdar şeyler} haram kılıyor. Onların ağır yüklerini indiriyor üzerlerinde bulunan bağları çözüyor.(21) Ey Müslüman Gençler Kendinizi küçümsemeyin. Vazifenizi basit görmeyin. Çünkü siz dünyanın hocaları ve milletlerin önderlerisiniz. Allahın bütün insanlığa gönderdiği yüce hidayetinin tebliğcilerisiniz. Batının çeşitli taraflarından işitilen Almanya herkesten üstündür İtalya herkesten üstündür. Ey İngiltere egemen ol hükmet şeklindeki naralar kendilerinin uydurdukları birtakım laflardır. Bu kuru laflarla zayıfları yutmayı ve selamette olanlara saldırmayı kasdetmektedirler. Ey Müslüman gençler aslında bu sıfatlara siz layıksınız. Çünkü sizler zayıfları ezmeyi güçsüzlerin hakkını yemeyi masumlara saldırmayı istemezsiniz. Siz kendinizi öven birtakım sıfatlar uydurmazsınız. Allah Teala sizleri yüce sıfatlarla övüyor ve şöyle buyuruyor Siz insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder kötülüğe mani .olursunuz ve Aiiaha iman edersiniz. (22) Değerli Kardeşlerim Ben size bazan Arap diye hitap ediyorum. Bunu söylerken belirli bir toprakta yaşayan insanları kas-detmiyorum. Ben Arap derken her La ilahe illallah Muhammedün Resulullah diyen müslümanı kastediyorum. (22). Ali İmran 110. Muhterem Gençler Allah Teala Peygamberimiz Hz. Muhammed (s. a.v.)i bütün insanlığı hidayete kavuşturmak için Peygamber olarak seçip göndermiştir. O bütün beşeriyetin hocası ve muallimidir. Hz. Muhammed (s.a.v.) Peygamberliğini size tebliğ etti emaneti yerine tevdi etti. Ömrü bitince fani dünyadan baki hayata intikal etti. Geride bıraktığı yerden devam etmeniz için siz-feri bıraktı. Bugün Hz. Muhammed (s.a.v.)den sonra insanlığın hocalığını siz yapacaksınız. Allah Teala hakkınızda şöyle buyuruyor Ey Müslümanlar böylece sizi üstün bir ümmet kıldık ki siz insanlara karşı şahidler olasınız. Peygamber de size karşı şahid olsun. (23) Gençler Resulullah (s.a.v.)ın ve Ondan sonra gelen nurlu Sahabe-i Kiramın varisleri olduğunuzu hatırınızdan çıkarmayın. Şairin dediği gibi Sahabe-i Kiram sanki canh yıldızlardan yaratılmış birer kandillerdi. Ahlakları nurdu. Hareketleri binbir hikmet pırıltısı doluydu. Gençleri Resulullah (s.a.v.)a Sahabe-i Kirama uyun ve onların izinden yürüyün. Onların şereflerini tekrar ihya etmeye çalışın. Allahın yardımcınız olduğunu unutmayın. Bizim ülkemizde de sizin his vo ümitlerinizi taşıyan sizinle elele vermeyi arzulayan sizinle beraber bütün gayretlerini harcamaya hazır olan cihcida yanımızda bulunmayı temenni eden hedefe ulaşıp şerefli yaşamadan veya bu uğurda ölmeden başka bir yol tanımayan gençler bulunmaktadır. Bunu bilin ve ona göre vaziyet alın. NUR ŞEHRİ () Huzur ve emniyet merkezidir bu şehir. İçi hayırlarla dolu semanın vahyine mazhar olmuş Allah Te-alanın rahmetinin adeta bir karargahıdır bu. Hulefa-i Raşidine ikametgah olmuş Evs ve Hazreç kabilelerinden olan Ensarın beşiğidir bu. Allah rızası için yerlerini yurtlarını mal ve servetlerini bırakıp Allaha ve Resulüne yardım eden tarihin en şerefli o muhacir cemaatini gölgelendirme şerefine nail olan şehirdir bu. Evet bu şehir Resulullahın şehri Cebrailin durağı Kuran-ı Kerimin ilk Medresesidir. Gerçekten bu şehir Nur ŞehrUdir. Göklerin ve yerin nurlandırıcısı olan Allah bu mübarek yeri karanlıkları aydınlatan zulmet perdelerini yırtan o ilahi nura mazhar kıldı. Böylece bu Bu makale 18 Şubat 1935 yılında Müslüman Kardeşler Mecmuasının 37. sayısında yayınlanmıştır şehir bütün yeryüzünün ışık kaynağı oldu. Her tarafı aydınlattı. Kıyamete kadar da böyle devam edecektir. Çünkü bunun nuru bitmeyen ve tükenmeyen Allahın nurundandır. Ey Peygamber şüphesiz biz seni bir şahit bir müjdeleyen Allahın izniyle Ona davet eden ve yeryüzünü aydınlatıcı bir nur olarak gönderdik. Evet. Resulullah (s.a.v.) aydınlatan bir nurdur. Bütün dünyayı hidayet nuru ile aydınlatmış ve bütün kainata cehalet bataklıklarından kurtulma yolunu göstermiştir. Böylece kararsızlar irşad olmuş sapıklar doğru yolu bulmuş cahiller uzun müddet cehalet hastalığı ile kıvrandıktan sonra Allahın yolunu öğrenmiş gerçekleri örten perdeleri yırtınıştır. Hz. Ab-bas (r.a.)ın kalbinden gelen ve mübarek lisanından dökülen şu kelimeler bu hissedilen gerçeğin bir tercümanıdır Ey Allahın Resulü Doğduğunda yeryüzü aydınlandı Nurun ufku parlattı... Bizf işte o nurda o ışıkta ve doğru yolda yanıp kavruluyoruz... Sen peygamber olmadan gölgede iken de Sonbahar yaprakları döküldüğü vakit Ravza-İ Mutahharanda da Hoşsun Güzelsin... (1) Ahzab 45-46. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) henüz bilinmeyen bir sır iken de güzeldi... İnsanlar arasında mütekamil olduğunda da güzeldi... Ahirete intikal edip Rab binin rızasına kavuştuğunda da güzeldi. Onun mübarek vücudunu muhafaza eden mukaddes nuruyla aydınlanan bir şehir nasıl nur şehri olmayacaktır... Ey İnsanlar Size Rabbinizden bir delil geldi. Biz size apaçık bir nur gönderdik.(2) Allah aşkına söyle bana hangi ülkeye Cebrail gidip gelmiştir hangi dağlar ve vadiler Cebrailin ziyaretiyle müşerref olmuştur Allahın Peygamberini ve kitabını karşılamıştır Bütün bunlar güzel bir şehir olan Medinede olmamış mıdır Kuranın nuröTfdan daha aydınlatıcı onun ziyasından daha ışıltıcı bir nur bir ziya olabilir mi Bütün bunlardan sonra o güzel Medinenin nurlu bir şehir olduğundan şüphe mi edilir Allahın nuru Medine-i Münevvere ehlinden önceki müslümanların kalbini mamur etmişti. Süratle gidip Resulullaha biat ediyorlardı. Cemaatler halinde İslama giriyorlardı. Müslüman olduktan sonra Allaha verdikleri ahdi yerine getiriyorlar ve Onun uğrunda ölmeyi tercih ediyorlardı. Bu müslümanlar hakkında Allah Tealanın şu ayeti nazil olmuştu. Müminlerden öyle erkekler yardır ki Allaha verdikleri sözde samimi ordular. Kimi ruhunu Allaha teslim etti kimi ise beklemektedir. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler. (3) Peygamber (s.a.v.)in elçisi Musab b. Umeyr Medine halkına Kuran-ı Kerimi okuduğunda Kuranın nuru onların gönüllerini fethetti akıllarını hayrete düşürdü kalblerini nurlandırdı. Öyleki Kuranın nuru Medinelilerin önderi olan Hz. Sad b. Muazı milletini toplamaya ve onlara ciddi bir üslubla şu sözleri anlatmaya şevketti. Allahın Resulüne indirdiği şeylere iman edinceye kodar sizin erkek ve kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun. Bunun üzerine bütün orada bulunanlar hep birlikte aynı anda iman ettiler. Ne garip Kuranın nuru Beni Abdül Eşheli bir anda yakıp tutuşturuyor ve hepsi birden Kuran ehli oluyor. Nihayet Medinelileri müjdeleyici ve uyarıcı olan son Peygamber hicret etti. Topraklarına o nur topu Hz. Muhammed (s.a.v.) ayak bastı. Böylece Medi-neliler üç nura kavuştular. Allahın nuruna Kuranın nuruna ve Peygamberin nuruna mazhar oldular. Kalblerl bu nurlarla dolup taştı. Nefisleri bunlarla pak oldu. Nurlara gark olan Medineliler yeryüzünü aydınlatmak için Çinden Fasa kadar her tarafa yayıldılar. Allahın nuru ile ufukları aydınlattılar. Bugün dünyanın her tarafında görülen ilahi meşale işte o nurdan kaynaklanmaktadır. Daha sonra dünyaya gelen Medineliler de atalarından bu nurlara varis oldular. Böylece Medine halkı insanların en güzel huylusu en temiz nefislisi en yumuşak kalblisi en pak ruhlusu en takvaiısı en cömerdi ve en iyi davrananı olmuşlardı. Dilersen ziyaret edenlere sor. Doğru haber onlardadır. İlahi nurların mirasçıları Resulullah (s.a.v.)in komşuları ve Harem-i Şerifin koruyucuları olan bu mübarek Sahabe-i Kiram nice afetlere uğramışlardır. Çileler çekmişler zor günler geçirmişler yoksulluk içinde kıvranıp durmuşlardır. Fakat hiç bir zaman bu zor durumlar karşısında sızlanmamışlar Allahtan başkasına ihtiyaçlarını arzetmemişlerdir. Çünkü onlar zenginleri en cömert ve fakirleri en sabırlı olan şu neslin evladlarıydı. Onlar mallarını gece-gündüz gizli ve aşikar Allah yolunda harcarlar. Bunların Rableri katında mükafatları vardır. Bunlar için ne bir korku ne de bir üzüntü vardır. (4) Cahiller bu fakirleri iffetli ve sabırlı oldukları için zengin sanırlar. Sen bunları sımalarından tanırsın. Bunlar insanlardan ısrarla dilenmezler.(5) Medineliler nasıl sızlanabilirler ki... Onlarla beraber üzüntüleri gideren en büyük vesile bulunuyordu. İçlerinde her kaybedilenin yerini tutacak her musibetin teselli vasıtası olacak her gönülü hoşnut edecek Hz. Peygamber bulunuyordu. O hayır ve bereketin kendisiydi. Medineliler ihtiyaçlarından nasıl şikayetçi olabilirlerdi ki... Sadık Peygamber onlara belalara sabrettikleri ve güçlüklere katlandıkları takdirde şefaatç olacağını vaadetmişti. Bunun için Sahabe-i Kirama göre bela ve musibetler bir rahmet vesiiesi zarar ve felaketler bir mükafat vasıtası idi. Ne mutlu hayra koşuşanlara işledikleri ameller defterlerine hayır olarak yazılacak kıyamet gününde kendileri için bir nur olacaktır. Allahın ve Resulünün rızası durmadan kalblerine nüfuz edecektir. Kim bu hayır yolundan nasibini almak isterse Allaha ve Re-sulüne yaklaşsın sonra yaparım demesin. Bu sahada yarışanlar hemen faaliyete geçsin. YÜCE PEYGAMBER (1) Hangi kalem peygamberliğin azametinin bir kısmını vasfedebilirl... Hangi sahife bütün dünyayı kaplayan her asrı kuşatan ebedi baki kalan bu yüceliği içine alabilir Hangi makale harfleri nurdan mürekkebi güneşin ışınından olsa dahi bu azametin sırrını açıklayabilir Dillerin açıklayamadığı kalemlerin vasfedemedi-ği akılların idrakinden aciz kaldığı bu yüceliğin kalp-de yerleşmesi gönülde yaşaması dost ve düşmanca itiraf edilmesi minber odunlarının bunu haykırması minarelerin ucunun bunun aşkından titremesi bizleri düşündürmelidir. Görmez misin Allah Onun namını ebedi kıldı. (1) H. Rebiül evvel sene yayınlanmıştır. 1353de Müslüman Kardeşler Mecmuasında Beş vakitte müezzin şahidim ben peygambersin dedi. Onu yüceltmek için Allah (c.c.) ismini kendi isminden aldı. Arş sahibinin adı Mahmud iken peygamberin adı Muhammed (s.a.v.) oldu. İnsan üstünlük mertebesine üç yoldan biriyle ulaşabilir. a) Ya Allah tarafından verilen yetkilerle başkalarından seçilir büyük bir insan olur hiçbir kimse onunla yarışa giremez. Onun yerini tutamaz. b) Veya hiçbir kimsenin yapamadığı büyük bir iş yapmakla başkalarından üstün olur. c) Yahut insanlığa sağladığı bir menfaatla diğer insanlardan üstün olur. Bu üç vasıfta daha çok ileri giden daha büyük mertebeye ulaşır. Bunun içindir ki büyüklerin mertebeleri farklıdır. Hepsi bir derecede değildir. Bazıları büyüklük mertebesinin zirvesine ulaşırken diğer bir kısmı büyüklük mertebesinin bir kısmına erebilir. Üçüncü bir gurupsa sadece büyüklerden sayılabilecek bir derece elde edebilir. Onlar binde birdir. Biri de bindir. Evet... Bu üç vasıftan biriyle insan yücelik mertebesine erer. Hatta bunlardan bir kısmıyla da kişi büyüklüğe kavuşur. Ya bunların üçü de bir zatta mevcut olursa Bir insan bütün bunların zirvesine ulaşırsa Ne olur İşte Allah Teala sevgili peygamberi Hazreti Muhammed (s.a.v.)i bu üç vasıfla müşerref kılmıştır. O mertebeler ki gönüller hasretini çekerler. Benzerleri yoktur zirvededirler. 1 — Hz. Muhammed (s.a.v.)in yeteneklerini kısaca anlatırsak şu hakikatlere değinmemiz gerekir a) Mübarek nesebi Hz. Muhammed (s.a.v.) şerefli bir soydan asaletli bir nesilden gelmiştir. Ku-reyş kabilesinin en şerefli ve en üstün bir kolundan doğmuştur. İnsanlığın varlığından beri Resulü Ekremin anne ve baba tarafı seçilerek son merhalesine ulaşmıştır. Evet... Resulü zişan efendimiz en temiz bir nesebin en üstün bir kabilesinin en hayırlı bir ailesinden dünyaya teşrif etmiştir. Bunda hayreti mucib bir. şey yoktur. Çünkü o seçilmişten seçilenden seçilmiştir. b) Yaratılış güzelliği Hz. Muhammed (s.a.v.) vücut bakımından da en güzel bir şekilde yaratılmıştı. Bünyesi kuvvetli bedeni tam ve mükemmel görünüşü pek hoş en güzel yüzlü en tatlı tebessümlü en fasih dilli bir nümune-i hilkatti. Resulü Ekrem (s.a.v.) efendimiz gülümseyince mübarek dişleri dolu tanesi gibi görünürdü. Güldüğünde ise sanki ağzından nur doğardı. Alın hatlarına gözünü açıp baktığında Parlak bir buluttan sanki şimşek çakardı sana. Bu üstün yaratılış Allah Tealanın Muhammed (s.a.v.)e bahşettiği gelip geçici bir bedeni mükemmelliktir. İnsanlar yüce peygamberi bununla övme- ye aşıktırlar. Eğer onlar Hz. Muhammed (s.a.v.)in diğsr mükemmel taraflarına bir göz atsalar sönmeyen kandilleri suyu kurumayan denizleri göreceklerdir. Hz. Muhammed (s.a.v.)in azametini anlatırken hiçbir kimsede bulunmayan vasıflarından sadece bir nebze zikrettik... c) Yüce ahlakı Sevgili Peygamberimiz Mustafa (s.a.v.) ahlaki yönden de en mükemmel bir zatu. En akıllı en sağlam görüşlü en doğru düşünceli bir insandı. Şiddet kullanmadan madde ile aldatmadan o sert ve kaba kabileleri emri altına alması ve idare etmesi buna delil olarak kafidir. Serveti azdı maddi kuvveti yoktu ama sarsılmaz bir iradeye basiretli bir görüşe sahipti. Allahın teyi-dine mazhardı. Peygamberlik tacını giymişti. Resulü Zişan. efendimiz insanların en cömerdi en ikramseveri ve en alicenab olanıydı. Evet Hz. Muhammed (s.a.v.) esen rüzgarlardan daha cömertti. Varını yoğunu Allah yolunda harcar fakirlikten asla korkmazdı. Yiyeceğini fakirlere dağıtır kendi aç yatardı. Binleri infak eder geriye bir şey bırakmazdı. Bir gün sahabesi Hz. Bilale şöyle dedi Sarf et ya Bilal. Arş sahibinin azaltacağından sakın korkma. Fahri Kainat Efendimiz insanların en halimi en merhametlisi ve en yumuşağıydı. Kendine karşı bir cahillikte bulunanı affederdi ona iyiliği emrederdi. Bir gün şanlı ordusu Mekkeyi Mükerremeyi fethetti. Orada bulunan düşmanları Hz. Muhammed (s. a.v.)den eşsiz bir müsamaha üstün bir ikram err salsiz bir af buldu. Mağlup düşmanlar galip ve merhametli peygamberden şunu işitmişlerdi Haydi gidin artık serbestsiniz. Resulü Ekrem efendimizden mütevazi ve en alçak gönüllü bir insandı. Fakir ve zavallılarla oturup kalkardı. İhtiyar ve kimsesizlerle sohbet ederdi. Sahabelerinden hiçbir manzarada seçilmezdi. Sahabelerine bu hususta şunu buyurmuştu Allah kişinin arkadaşlarından seçilmesini sevmez. Hak peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v.) en hoşgörülü ve en yumuşak tabiatlı bir zattı. İki işin arasında muhayyer bırakıldığında en kolayını seçerd. Fakat vazife yaparken çok dikkatli hakkı söylerken çok cesaretli bir insan olurdu. Nefsi için kızmazdı ama Allahın haram kıldığı bir şey istenildiğinde hiçbir şey gazabını durduramazdı. Öfkesinin şiddetinden sanki yüzünde nar taneleri biterdi... Resulullah insanların en cesaretlisi en sebatlısı ve en sabırlısıydı. Huneyn gazvesinde bütün kahramanlar yaralanıp cihaddan geri kalırken Hz. Mu-hommed (s.a.v.) yerinden sarsılmadı. Güler bir yüzle orada bulunanlara şöyle nida etti Peygamberim ben bunda yalan Torunuyum ben Abtiümuttalibin.(2) Allah yolunda yaralanan parmağına latife olarak şöyle buyurmuştu İbaretsin sen kanayan bir parmaktan Alansın bu hali Allah yolunda cihaddan.>(3) Resulullah o derece şecaatii ve o derece kah* ramandı ki zor durumlarda Sahabe-i Kiram onu bir kale edinerek arkasına sığınırlardı. Yine o derece kuvvetli bir azme sarsılmaz bir iradeye sahipti ki hiçbir hayırlı işten geri kalmazdı. Haktan asla taviz vermezdi. Zorlukların karşısında asla eğilmezdi tereddüt etmezdi. Bu meyanda sahabelerine buyurduğunu bizzat yaparak şöyle derdi Bir peygamber silahını kuşandıktan sonra savaşmadan onları soyunmaz. (4) Kıyamet gününün şefaatçisi Hz. Muhammed (s. a.v.) insanların en fasihi ve en temiz dillisiydi. Konuştuğunda ağzından kelimeler bal gibi akardı söylediği sözler açık ve gayet temizdi. Bu hususta Hz. Aişe şöyle buyurdu Resulullah (s.a.v.) sokaklarda bağırıp çağıran bir insan değildi. Köleliğe karşı idi kötülük yapmazdı bilakis affederdi bağışlardı. (5) Hüküm verirken insanların en adaietlisiydi. Aleyhine de olsa hak ve insaftan ayrılmazdı. Gerekirse kendi aleyhine düşmanı lehine hüküm verirdi. İslamın getirdiği cezaları en yakın akrabalarına uygulamaktan asla çekinmezdi. Bu mevzuda şu hadis-i şerifi buyurmuştu Nefsim kudret elinde olan Allaha yemin ederim ki şayet Muhammedin kızı Fatıma dahi hırsızlık etseydi kolunu keserdim.(6) Resulüs-Sakaleyn Muhammed Mustafa (s.a.v.) bütün varlıkların en büyük ruhaniyete sahip olanı ve en. temiz nefislisiydi. Allah (c.c.)ı en iyi bileni Allahın emirlerini en iyi yerine getireni ve Ona en güzel itaatta bulunanıydı. Vecibelerini son derece bir intizam içinde ifa ederdi. Her hak sahibine hakkını verirdi. Kimsenin hakkını ihmal etmezdi. Hem Rabbinin hakkım hem de arkadaşlarının ailesinin hukukunu ve bütün insanlığın hakkını ifa ederdi. Hz. Muhammed (s.a.v.) insanların maddeden en uzak olanı ve bu fani dünya malına en az önem vereniydi. Önüne getirilen yemeği yerdi. Hiçbir yemeğe kusur bulmazdı. Yiyecek bir şey bulamazsa oruç tutardı. Kuru hasır üzerinde yatardı. Döşeği içi lif dolu bir deriden ibaretti. Zevk-u sefa ile yaşayanlar hakkında şunu buyurdu Onlara dünya bizlere de ahiret verilmiştir. (6) Buharl Müslim Tirmizi Nesal ibn Mace. Risaleler 11 Ömrünün baharını kendinden onbeş yaş büyük validemiz Hatice (r.a.) ile geçirmişti. Haticenin sağlığında başkasıyla evlenmemişti. Haticenin vefatından sonra da zevk u sefa sürmek için evlenmemişti. Hanımlarından bakire kız olarak evlendiği sadece Hz. Aişe (r.a.) idi. Peygamber efendimiz (s.a.v.) insanların en şefkatlisi ve en merhametlisiydi. Yoksullara acizlere en çok acıyandı. Sadece insanlara değil hayvanlara karşı da şefkatliydi. Bir hadis-l şerifinde şöyle buyurmuştur Her ciğer sahibi canlıya su vermenin mükafatı vardır. (7) Hayvanlara karşı merhametli davranmayı sevap sayıyor şefkatsiz olmayı ise suç addediyor ve sahabelerine şunu naklediyordu Bir kedinin yüzünden bir kadın cehenneme layık oldu. O kadın kedisini hapsetmişti. Ona ne kendisi yemek veriyordu ne de serbest bırakıyordu ki kedi ot otlasın. (8) Sevgili Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) bir yandan mükemmel bir akla olgun bir fikre kuvvetli bir iradeye sahipti. Diğer yandan iyi kalpli üstün (¦) Kadınların sevdirilmesindeki hikmetlerden biri de şudur Dinin ancak kadınlar tarafından öğrenilebilecek hususlarını tebliğ etmekte kadınları da yardımcı olsunlar. Mesela adet halleri doğum halleri aile odasına ait meselelerde durum budur. (7) Buhari Müslim Ebu Davud İbn Mace. (8) Müslim Ahmed b. Hanbel. şuurlu ve ince hisli bir insandı. Hanımına-karşı sevgisini bildirerek şöyle buyurdu Bana dünyada kadınlar ve güzel kokular sevdirildi. Ve namaz gözümün aydınlığı kılındı.(9) Hz. Muhammed (ş.a.v.) oğlu vefat ettiğinde ona karşı ne derece şefkatli olduğunu şu mübarek kela-mıyla ifade buyuruyor Şüphesiz ki kalp üzülür gözler yaş döker ancak Rabbimizin razj olacağı şeyi söyleriz. Ey İbrahim biz senden sonra üzgünüz. (10) Useyl el-Ğıfarinin hicretten sonra Mekkeyi vas-fetmesi üzerine doğup büyüdüğü vatanına karşı içinde taşıdığı derin sevgi mübarek gözlerini yaşla doldurmuş tatlı dilini şunları söylemeye sevk etmiştir Yeter Useyl daha fazla bizi heveslendirme. Bırak kalpleri ikrar etsinler. (11) Bütün bu anlattıklarımız Resulullahın nurundan bir avuçtur Muhammed Mustafanın • (s.a.v.) yüde ahlakından bir pırıltıchr. Bu mevzuun tafsilatı çok uzundur. Söylenecek çok şeyler vardır. Mevzu çok geniştir konuşacak dilin varsa söyle. Bir insan bu zikredilen hasletlerin yalnız birine sahip olduğunda milletinin aşiretinin büyüklerinden sayılır. Sadece bir insan bütün bu sıfatlara sahip (9) Nesai Ahmed b. Hanbel. (10) Buhari Müslim Ebü Davud tbn Mace Ahmed b. Hanbel. (11) el-Beyan vet-Tebyin c. 2 s. İ56. olup her birinin zirvesine ulaşırsa ya ona ne denilmelidir Her büyüğün bir noksanı her akıllının bir hatası ve her güzelin bir kusuru olabilir. Bunların eksik tarafları tenkit edilir. Sanki o haller güneşin ışığını kapayan birer bulutlardır. Ayın üzerindeki siyahlıklardır. Fakat sen tarihe sor Acaba yüce Peygamberin herhangi bir noksan tarafı var mıydı Elbetteki cevabı hayır olacaktır. Evet Hz. Muhammed (s.a.v.) bütün hata ve noksanlıklardan mahfuz ve masundu. Çünkü peygamberdi dini tebliğ edendi. Böyle bir zat elbetteki hata etmeyecekti. Her ayıptan uzak yaratıldın son Senki dilediğin gibi var edildin sen. 2 — Şimdi Hz. Muhammed (s.a.v.)in yaptığı işin değerliliğini izah eden dilimizin döndüğü şu kelimeleri sarfedelim. Allah aşkına söyle bana Acaba hangi iş peygamberlik vazifesinden daha ağır bütün insanları hakka davetten daha zor tüm milletleri hatta ins ve cinni her yönden islah etmeye girişmekten daha güç olabilir. Acaba hangi eser Allahın gönderdiği ve Resu-lullahın insanlığa tebliğ ettiği Kuran-ı Kerimden ve Şeriati ğarrodan daha devamlı ve daha bakidir Bütün beşeri sistem ve kanunlar iflas ederken biz şeriati Muhammediyenin nurunda yürüyoruz onun emirleriyle kendimizi düzeltiyoruz. Daraldığımızda ona sığınıyoruz. İslam Dininin hak olduğunu anlayıncaya kadar biz onlara hem dış dünyada hem de kendi öz varlıklarında delillerimizi göstereceğiz.*^) Resulullahın ilahi vahyin semadan yere indirilmesine vasıta olması Kuran-ı Kerimin bizlere gelmesine sebep olması kafidir. Başka bir üstünlüğünü araştırmaya gerek yoktur. Yalnızca bu faziletini bütün dünya övmekten aciz kalır. İnsanlık bunun hakkını dahi ifa edemez. Evet insanlığa dünyada huzuru ve ahirette mutluluğu garanti eden çaresiz dertlerin devası olan ve Ne önünden ne de arkasından batıl bir şey içine sokulamayan Hakim ve Hamid olan Allah tarafından indirilen Kuran-ı Kerim Hz. Muhammed (s.a.v.)İn mucizesi olarak yeter ve artan Kuran-ı Kerimi dikkatle incelediğinde Onu umumi bir kanun dört başı mamur bir nizam olarak görürsün. Kuran. ferdin hak ve hürriyetlerini teminat altına almış kişinin Rabbine. kendi nefsine ailesine vatanına ve bütün dünyaya karşı yapmakla mükellef olduğu vazifelerinP belirtmiştir. Kuran-ı Kerim aile ocağını en üstün İçtimai kaideler üzerine kurarak aile için huzur ve saadeti garanti etmiştir. Ailelerde meydana gelebilecek çözülme ve İnhirafa en uygun ilacı tavsiye etmiştir. Diğer yandan Kuran-ı Kerim yapılan iyiliğin takdir edilmesini hayırlı işlerde yardımlaşmanın gerekli olduğunu emretmek suretiyle aile fertlerinin arasındaki bağı kuvvetlendirmiştir. Yine Kuran-ı Kerim idareci ile idare edilenler arasındaki ilişkileri belirten ve İslamın idare sisteminin istişare yoluyla yürütülen bir nizam olduğunu beyan eden en mükemmel ilahi bir nizamdır. Kuran-ı Kerime göre bütün insanlar müsavidir kişiler ancak Allahtan korkma derecelerine göre birbirlerinden üstün olabilirler ve ancak haklı haksız olarak birbirlerinden ayrılırlar. Ayrıca Kuran-ı Kerim milletler arasındaki ilişki-lertdüzenlemiş ve insanlığın huzur ve refahı için bütün beşeriyetin yardımlaşarak çalışmasını emretmiştik Kuran-ı Kerim bütün bu mevzuları beliğ bir üslupla veciz bir ifade ile beyan etmiştir. Sünneti Se-niyye de kapalı mevzuları izah etmiş genel hükümlerin istisnalarını beyan etmiştir. Böylece çöl ve çorakta doğan İslam Şeriatı en mükemmel en uygun ve dört başı mamur bir nizam olmuştur. Kim İslamdan başka bir din ararsa onun dini asla kabul edilmez. Ve o ahirette en büyük zarara uğrayanlardandır.(13) <13) AH İmran 85. İşte Hz. Muhammed (s.a.v.)in başardığı iş bu getirdiği şeriat budur. Hangi iş bundan daha büyük Olabilir Ve hangi eser şeriattan daha devamlı ve geçerli olabilir Bugün Eflatunu Cumhuriyete dair eseri ve felsefesinden dolayı büyük kabul eden Aristoyu ahlaka mantıka ve diğer bilim dallarına ait eserlerinden dolayı üstün gören Napoleonu ozimiiliği ve hukuk yönünden takdir eden şu zavallı dünya Hz. Muham-medin azamet ve üstünlüğünün hiçbir kimsede bulunmadığını herkesten daha fazla takdir ve uygulamaya layık olduğunu itiraf etmelidir. Çünkü O yüce Peygamberden başka her büyük sayılan insanın affedilmez kusuru tenkitlere mucip hatası vardır. Ancak peygamberler bundan masundur. Diğer yandan Muhammed (s.a.v.) haricinde her büyük insanın birçok görüş ve düşünceleri tenkitlerin karşısında çürüyüp yok olmuştur. Çünkü hakikata ters düşmektedir. Ayrıca bunlar ilimlerini tahsil yoluyla elde etmişlerdir. Bunun için beklenmedik harika bir iş yapmış değillerdir. Halbuki Hz. Muhammed (s.a.v.) her insaflının tenkidinden çok uzak okur-yazarlığı olmayan ve insanları aciz bırakan bir mukaddes kitabı tebliğ eden en yüce bir insandır. Hz. Muhammed (s.a.v.)in peygamberliğini isbat eden mucizelerinden sadece ş-nlı hayat tarihi ve beki şeriatı aklı olan için veya hazır bulunup da kulak veren için delil olarak kafidir. 3 — Hz. Muhammed (s.a.v.)in insanlığa sağladığı menfaat ve bütün dünyaya bahşettiği faydalardan bahsedecek olursak hepsini serdetmemiz imkansızdır. Sadece şunların bilinmesi kafidir. Allahın resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) yaşadığı asırda insanlığı içine düştüğü felaketlerden ateşine yandığı harplerden kurtarmıştır. Bütün dünya çözülmez meselelerinin hallini çaresiz dertlerinin devasını ancak M. Mustafa (s.a.v.)in getirdiği İslamda bulmuştur. Eğer insanlar taassup perdesini gözlerinden aç-salar kalplerini hayallerden arındırsalar İslamın bütün dünyanın meselelerini en kolay yolla çözdüğünü ve en yararlı çareyi gösterdiğini elbette ki müşahede edeceklerdir. Bugün dünyanın huzur ve refaha kavuşması İçin yapacağı tek şey İslam Şeriatını tatbik etmesidir. İnsanlar er-geç kendi tecrübeleriyle bu hakika-ta varacaklardır. İslam Şeriatının tek yol olduğunu bileceklerdir. Onun verdiği haberin doğruluğunu bir zaman sonra göreceksiniz.(14) Şayet yücelik sıfatına ermek idarecilikte maharetle oluyorsa bizim Peygamberimiz başarısızlığa asla uğramayan bir idareci ve liderdir. Bunun yanında doğruluktan ayrılmazdı aldatma ve ikiyüzlülükten çok uzaktı... Eğer büyüklük askeri kumandanlıkta üstün başarılar göstermekle ve en az bir zayiatla büyük zaferler kazanmakla oluyorsa Hz. Muhammed (s.a.v.)in her gazvesinde hatta her müfrezesinde şanı budur (yücedir). Yok" eğer ululuk kuvvetli nüfuza sahip olmakla ise Resulullahın Ashabına yaptığı tesir gibi bir tesiri tarih hiçbir safhasında yazmamıştır. Dünya Sahabe-i Kiram gibi peygamberinin izinde yürüyen sünnetine tabi olan hiçbir cemaat görmemiştir. Bütün büyüklük ve azametler incelendiğinde Resulullahın yüceliği hepsini gölgeler. Güneş doğduğunda artık yıldızlar kaybolur. Ey Müslümanlar Yüce Peygamberinizle iftihar edin. Onu kendinize rehber edinin... BİR SORU Müslüman milletleri müstemleke edilmiş zelil bir halde görüyoruz. İstiklaline kavuşanların örf ve adetlerini bırakıp ahlak kaidelerini çiğneyip modernleşme dye adlandırdıkları Avrupayı taklit etme hastalığına yakalandıklarını görüyoruz. Acaba bunun sebebi nedir Bu suali bana dinine bağlı ümmetine saygılı olduğunu bildiğim bir samimi dostum sordu Sualin şeklinden içinin acılarla dolu olduğunu müslüman-ların halinin düzelmesinden ümit kestiği anlaşılmaktadır. Daha önce bu kişiyi ümitlerle dolu istikbal için iyimser biri olarak tanırdım. (•) 17 Ekim 1935 yılında Müslüman Kardeşler Mecmuasının 23. sayısında yayınlanmıştır. . Müslümanlar dinlerine sarıldıkları zaman dünyanın efendisi oldular. Yeryüzünü mamur ettiler. İnsanlığı kurtuluş yoluna şevkettiler. Bütün dünyayı hayata güzellik veren bir medeniyetle mesud ettiler. islam medeniyeti her zaman hayatın güzelliği üstünlüğü ünvanı ve asırların hadisesi olmuştur. Ve böyle olmada devam edecektir. Ne yazık ki müslümanlar son zamanlarda dinlerinden koptular onu ihmal ettiler tanımaz oldular. Derilerin ters giyildiği gibi müslümanlar da İslamı ters çevirdiler. Ey Kardeşim İslamı Kuran-ı Kerimden ve peygamberin sünnetinden anlaşıldığı şekilde gözönüne al bir de şu müslümanların İslam diye adlandırdıkları ve oyalanıp durdukları İslami yaşantılarına bak. İslami olduğu sanılan bu yaşantının uzak ve yakından gerçek İslamla herhangi bir alakası var mı düşün.. İslamın şerlat-ı ğarrasına bak bir de milletimizin bundan aldıkları payeye atf-ı nazar eyle.. Göreceksin ki müslümanlar İslamı sadece okurlar kısımlara ayırırlar tarif ederler çeşitli hükümlerin mütalaa ederler. Sonra onu bırakır sanki hiç okumamışlar gibi veya buna göre amel yapmaları gerekmiyormuş gibi hareket ederler. Ne garip bir hadisedir ki memleketimizde din eğitimi yapılan bir Enstitüye girersin talebelerin ders okudu şiarını namazın hükümlerini öğrendikleri görürsür Bu arada ezan okunur namaz kılınır onlar hala namazın hükümlerini müzakere ile meşguldürler. İşte bunların ve benzerlerinin İslamdan nasibi sadece onu okumak ve hükümlerini ezberlemekten ibarettir. Bunların gerçekten müslüman olduklarını söylemek ise çok güçtür. İslam müslümanı en üstün şerefe ulaştıran ve onu aziz kılan ve onu başkasına boyun eğdirmeyen bir dindir. Acaba İslam bugünkü müslümanların İslam zannederek yaşadıkları şu şekilde midir yoksa müslümanlar fani dünyayı ebedi ahirete tercih ederek kendilerine göre bir İslam modeli mi uydurdular Böylece zelil hor ve hakir köle ve esir durumuna düştüler İslam Allah yolunda cihad etmeye davet eder. Mücahidler cihadı nefs ile cihad etmekten ibaret sandılar ve bununla yetindiler. Allahın kendilerine emrettiği gibi değil kendi düşünceleri ile hareket ettiler. Evet İslam hem ahlak ve fazilet hem de iman ve cihaddır. Bugünkü müslümanların ahlakı nerede İslamın emirleri nerede.. Müslümanların yüce İslam Dinine ters davranışlarını sıralayacak olsak söz çok uzayacak saatlar birbirini kovalayacaktır. Kısaca deriz ki her hayır İslamın çerçevesi içinde bulunur. Müslümanlar dinlerine bağlı oldukları müddetçe dünyanın efendisi olmuşlardır. İslamı bırakıp Allah izin vermediği halde kendilerinden birtakım nizamlar uydurmaya başlayınca da bugünkü perişan hallerine düşmüşlerdir. Dinlerine tekrar dönünceye kadar aynen bu halde devam edeceklerdir. Çünkü Allah Te-ala bir ayet-i celilede şöyle buyuruyor Bir kavim kendini değiştirmedikçe şüphesiz ki o kavmi Allah değiştirmez.(1) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bir hadis-i şeriflerinde müslümanların bugün düştükleri hali haber vererek şöyle buyuruyor Bir şeyi veresiye satın alıp da tekrar onu satan kişiye setin alınan değerden daha az bir miktarda peşin olarak sattığınızda hayvancılığa ve ziraate çok önem vererek dünyaya dalıp cihad gibi farzları bıraktığınızda Allah sizi zelilliğe düşürür tekrar dininize dönünceye kadar sizi bundan kurtarmaz.(2) Birtakım İslam milletleri ise hemen istiklallerine kavuşur kavuşmaz İslami örf ve adetlerinden sıyrılıp çıktılar. Medeniyetleşme sevdasına düştüler. Çünkü bu milletlerin önderleri İslamı bilmemekte batılıları taklide özenmekte ve batılılara karşı çıkmaktan çekinmektedirler. Liderlerin birçokları sadece doğum yerleri olmaları bakımından İslam ülkelerine mensupturlar. Onlar İslam ülkesinde doğarlar batının kucağında büyürler Onun kültürünü örf ve adetini düşünce ve ahlakını alırlar. Sonra Avrupalılar tarafından şarka gönderilirler. Bu liderler müslüman doğu alemi için yabancılardan daha tehlikeli daha zararlı ve daha zalimdirler. Hatta birçok liderler İslam aleminde doğma hadisesinden de mahrumdurlar. Diğer yandan bu liderlerin devrinde bulunan dindar tabakanın çoğu din için bir ar İslam için bir zarar İslamı yıkma ve ona savaş açma bakımından bu melez liderlerin yardımcıları olmaktan öteye geçememişlerdir. Dindar görülen bu insanlar İslama ters düşen davranışları ve şahsiyetleriyle dine ihanette bulunuyorlar. Islahatçı olduklarını iddia ediyorlar. Aslında ise bunlar ya İslamı bildikleri halde onun aleyhine çalışan birtakım ajanlardır veya İslamı bilmeyen aldatılmış birtakım zavallılardır. Her iki faraziyede de bu çeşit din adamlarının zararlı oldukları muhakkaktır. İstiklaline kavuşmuş ve batıyı taklide özenen liderler baştan kuvvetli görülseler de sonunda gerçek yüzleri ortaya akacaktır. Eğer Allah bu liderlere doğru yolu gösterecek onların bu gibi uçurumların derinliklerine düşmelerine engel olacak bir mürşidi lütfederse umulur ki tutumlarını değiştirirler. Milletlerini Allahın kitabından ve Resulullahın sünnetinden iktibas edilen İslam Nizamı ile sevk ve idare ederler. KÖYDEN BİR SES Biz şimdi köyden ayrılıyoruz. Köye hüzün dolu bir kalble yaralı bir gönülle acı dolu bir ruhla veda ediyoruz. Ah Köylü kardeşlerimiz.. Kalbimizde ne kadar büyük bir yeriniz yardır. Mesud olmanızı can-u gönülden dileriz. Ah sözümüz dinlense... Köylere salgın hastalıklar yayılmakta fakir halkı ölüme sürüklemektedir. Köylüleri yüzleri sararıp-solmuş kamı sırtına yapışmış güç ve kuvvetten düşmüş nefesi kesilmiş bir halde görürsün. Köylerimizde malarya sıtma körlüğe sebep olan göz hastalıkları çok yaygındır. Köylerimizin birçoğunda müşaha(*) 3 Ekim 1935 yılında Müslüman Kardeşler Mecmuasının 21. sayısında yayınlanmıştır. de edilen üma sayısı korkunç bir rakama ulaşmıştır. Diğer yandan bel harisya dizanteri kansızlık gibi hastalıklar köylerde fazla nisbette görülmektedir. Devlet hastahaneleri bu afetlerin şiddetini hafifletmeye çalışmakta fakat şu iki sebepten dolayı beklenilen hizmeti takdim edememektedir. Bunlardan biri hasta ha nelerin az ve yetersiz oluşu diğeri ise buralarda hastalara yapılan muamelelerin kötü oluşudur. Birinci hususun çaresine bakmak devletin vazifesi iken ikincisini önlemek bu kurumlardaki amirlerin görevidir. Köylerde yoksulluk fakirlik zirveye ulaşmıştır. Mısır köylüsünün ekmeğinin katığı yoktur. Döşeği kuru yer yorganı göktür. Şayet bir şey döşek edin-mişse ya eski bir hasır veya ot dolu bir çuvaldır. Başını sokabilecek bir yer bulmuşsa orası evden daha fazla hapishane hücrelerine benzeyen bir kümestir. Eski ve yırtık elbiselerin içinde üzerine yoksulluk çökmüş ve heykel gibi bir adam görürsün. Sanki o fakir hareketsiz bir mumyaya benzer. Bu meyanda şu misaller kafidir ikibin kadar erkeği bulunan bir köy kuyularını daha sıhhi bir yere nakletmek maksadıyla beş cüneyhi tedarik edemedikleri için yanında tuvaletleri bulunan camilerini ealıştıramamaktadırlar. Vakıflar Müdürlüğü hala uyuyor. Hiç endişe etmiyor. Yine bazı köylerde her aileye ancak iki dönüm arazi verilmektedir .Halbuki hiçbir aile on nüfusdan aşağı düşmemektedir. Köylerde genç erkek ve kızlar otobüsle iki saat uzaklıktaki bir yerde bulabilecekleri bir işte çalışmaya can atarlar. Ta ki on beş milim (1) elde etsinler. Bunlar köylerde gözümüzle gördüğümüz acı gerçeklerdir. Bilmiyoruz yöneticiler bunları biliyor ve ihmal mi ediyorlar yoksa bilmiyor ve en mukaddes vatani vazifelerini yerine mi getirmiyorlar.. Köyleri cehalet ve hurafeler kaplamıştır. Köylülerin birçoğu kendine söylenileni anlamaktan acizdir. Nerede kaldı ki konuşmak istediğini sana* anlatabilsin. Köylüler doğru dürüst dinlerini bile bilmezler. Güzel bir namaz kılamazlar. Tamamen temizlenemez-ler. Hiçbir ibadeti layıkı ile yapamazlar. Köy okullarının manzarası içler acısıdır. Bakarsın okullarda ya çok az talebe var veya üstlerinden baslarından perişanlık dökülen o zavallı köylü çocuklarıyla doiudur. Bununla beraber şehirlerde görevli bulunan birçok din adamları imamlar ve alimler yıllık izinlerini ve yaz tatillerini fırsat bilerek deriz kenarlarına git meyi isterler. Bilmiyorum bunlar hangi işten yorulurlar.. Halbuki belirli saatlerde çalışırlar şehirlerde İstedikleri nimetlerden faydalanırlar Cahil köylülere dinlerini öğretmek ve doğru yolu göstermek onların alimler üzerinde hakları değil midir... (1) Mısır lirası. Aynı vatanın evladları oldukları halde fakir köylüler aşırı bir yoksulluk içinde kıvranırken devlet memurlarının aşırı zevk-u sefaya dalmaları zulüm değirmidir Köylü çok zavallı ve çok saftır. Ne kendi hakkını ne milletinin hakkını ne de vatanının hakkını bilir. Dış siyaset şöyle dursun ülkesinin dahili işlerinden bile habersizdir. Köylüye bütün bunları öğretmek onu cehalet ve hurafelere esir olmaktan kurtarmak tahsillilerin üzerinde bir haktır ve bir vecibedir. Liderlerin kendi isimlerini öğrenmeden başka bir şey bilmeyen bir milleti idare etmektense karını-zararını bilen menfaatini düşünebilen bir milleti idare etmeleri kendileri açısından daha faydalıdır. Mısır köylüsü babanın bıraktığı annenin alakadar olmadığı ailenin sokağa atıp hadiselerle başba-şa bıraktığı ileri zekalı ve kabiliyetli bir çocuğa çok benzemektedir. Ey bakanlar liderler ıslahatçılar ve tahsilliler Bu köylülerin hakkı elinizde bir emanet boynunuzda bir vazifedir. Allahın huzurunda ve tarihin önünde bu haktan dolayı çetin bir hesaba çekileceksiniz. Elinizi vicdanınıza koyunuz. Deniz kenarının havasını teneffüs etmeyi plajlarda güneşlenmeyi düşünmeden önce bu hakları yerine getirmeye çalışın. Böylece kalben müsterih olun manen huzura kavuşun. Ey köylüler hayatının pahasına da olsa si i mes-ud etmeyi dileyen kişiden size selam olsun... MÜBAREK RAMAZAN AYIN KARŞILARKEN (*} Bu ramazan hilalidir. Allahü ekber. Allahü ekber. Ey hilal senin de benim de Rabbimiz Allahtır. Ey Rabbim Sen bu mübarek ayı bizlere hayırlı ve uğurlu kıl. Bereketini artır. Bizlere bu ayı iman vb İslamın gerektirdiği gibi rızana mutabık olarak geçirmemizi nasip ve müyesser eyle. Bu ayı yaratan Allaha iman ettik. Şaban ayını tamamlayıp Ramazan ayını getiren Allah (c.c.)a ham-dü senalar olsun. Geçen yıl aynı böyle bir vakitte Ramazan ayını karşılıyorduk. Bu yıl da o mübarek ay bütün nuru ve hidayetiyle yeniden gelmiştir. (*) Bu makale. 13.12.1934de Müslüman Kardeşler Mecmuasının 32. sayısında yayınlanmıştır. Merhaba ey ibadet ayı merhaba. Merhaba ey itaat ayı merhaba. Merhaba ey temizlik ayı merhaba. Sen hoş geldin bize. nurlar getirdin kalbimize. Acaba herhangi birimiz bu nurlu ayın hayat zincirinin sayılı halkalarından yitirilen bir halka olduğunu hissettik mi Sınırlı ömrün aşılan merhalelerinden biri olduğunu idrak ettik mi Her insanın sonuna doğru giden adımlardan biri olduğunu ve geriye kalan adımlarımızın ne kadar olacağını .bilmediğimizi anladık mı Bütün bu vakitler çalışma meydanında yok oldular. Güneşin buzu erittiği gibi meşguliyet dalgalarının içinde eriyip gittiler. Artık bir daha dönmemek üzere bize veda ettiler. Böylece yıllar geçti günler birbirini kovaladı. İçimizden her birimizin sabah-akşam kendisini hesaba çekerek hayatının parçalarını teşkil eden bu zamanlarını nereye harcadığını bunların mukabilinde neler kazandığını ve neticede hangi noktaya vardığını düşünmesi ne kadar gerekli ve ne kadar güzeldir. Doğan her yeni gün insanlara seslenerek manen şöyle der Ey Adem oğlu ben yeni bir varlığım. Yaptığına şahidim. Beni değerlendir çünkü ben kıyamete kadar bir daha dönmeyeceğim. En değerli şey olan vakte biz hiç kıymet vermeyiz Vakit hayat değil midir Eskiden vakit nakittir denilmiş. Zannedersem bunlar vakte gereken değeri verememişlerdir. Çünkü nakit kaybolunca onu tekrar elde etme mümkündür. Halbuki kaybedilen vakti yeniden elde etmek imkansızdır. Velevki yeryüzü dolusu altın harcansa O halde hayatımızda her şeyimiz olan vaktimizi altın ve gümüşle kıyaslamamız nasıl doğru olabilir Ne yazık ki bizler vakitlerimizi gereği gibi değerlen-dirememekteyiz. Ne zaman ki vakitlerimizin kadrini biliriz onları boş yerlere değil değerliliklerine münasip bir sahaya harcarsak işte o zaman milletlerin en ilerisi ve insanların en mesudu oluruz. Acaba bunu görecek miyiz Halbuki İslam bizim için vakitleri çok muazzam bir şekilde tanzim etmiş. Ay ve güneşi hesaplayanları övmüştür. Ey Kardeşlerim gelin Saniye ve dakikalarıyla gece ve gündüzleriyle geçen bir yıl içinde kendimiz ve milletimiz için neler kazandığımızı bir muhasebe edelim. Acaba gecen Ramazanda nefislerimizi terbiye ruhlarımızı arındırma ve ahlakımızı yüceltmek için sağlam bir metoda ulaşabildik mi Şayet ulaş-tıksa ona sımsıkı sarılıp bu Ramazan gelinceye kadar devam ettik mi Öncekinden daha temiz daha pak ruhlu ve daha güzel ahlaklı olduk mu Bu geçen yıl içinde herhangi bir İslam ülkesi zamanını değerlendirerek esaret zincirlerini kırıp hürriyetine kavuştu mu İçinde bulunduğu fena hallerden kurtuldu mu Alnından gericilik damgasını silip ilerledi mi Herhangi bir İslam hükümeti kainat nizamına boyun eğerek yıkıcı içtimai akımları önledi mi Ahlaki çöküntüyü sosyal çalkalanmayı hayatın her dalına kadar uzanan ve insanları ruhen tesiri altına alan ruhi bunalımlara ve maddi sıkıntılara bir çare buldu mu Herhangi bir İslam düşmanı İslam vatanından kanlı çizmesini çekti mi Herhangi bir İslam milleti İslamın emrettiği gibi hükümlerini tatbik etti mi İslamın istediği gibi ahlakını düzeltti mi Kısaca müslümanlar uzun uzun dinledikleri İslamın temeli olduğunu bildikleri Kuranın hükümlerini tatbik ettiler mi Bütün bunların cevabı hayitdan başka bir şey olmayacaktır. Öyle ise bizim için sevinmeyi ve memnun olmayı gerektiren herhangi bir yenilik tahakkuk etmemiştir. Bizler bir yıl önce bulunduğumuz aynı durumda devam etmekteyiz. Günler böyle geçmeye devam ederse geri kalmaktan başka bir şey kazanamayız .Kalbimizi yakıp kavuran bağrımızı dağlayan sebep de budur ya.. Mazide ihmalkar davranmak bir suc teşkil ediyorsa gelecekte aynı kalmak daha büyük bir suc teşkil eder. O halde ey müslüman evladlarıL Gelin bu Ramazan ayını fırsat bilelim kendimizi yenileyelim. Ey İslam gençleri Şahlanın Özerinizden tozları silkeleyin. Eskimiş paslanmış körelmiş şehvet • pe-rest cıgm. mukavemetsiz hayal-perest o ruhları yenileyin. Bu mübarek Ramazanda hak uğrunda cesaretli mesuliyetini idrak eden ümitleri takdir eden kuvvet ve azimle dolu yücelmeye meyal basit şeylere önem vermeyen Allahın mukaddes kitabında ebedi kıldığı şu şerefe haris olan yeni ruhlara sahip olun. izzet ve şeref ancak Allahın Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler. (1) Ey Müslüman gençler Yenileyin kendinizi yenileyin. Ruhlarınızı arındırın pak eyleyin. Namazla oruçla Allaha itaatle yardımlasın. Rabbinizi razı edecek samimt bir tevbe ile tev-be edin. Sakın ha sakın bu Ramazanı da kendinizi arındırmadan ruhlarınızı temizlemeden hayatınızı iyiye çevirmeden boş yola vermeyin. Allah tarafından bir münadinin Ey hayn dileyen yönel ey fenalık etmek isteyen yerinde dur (2) diye nida etmesine karşılık müslümanların buna uymamaları lütufkar ve merhametli olan Allah Tealanın da-vetcisine koşmamaları hiç doğru olur mu Evet Ramazan ayı niyaz ayıdır maneviyat ayıdır. Onun için bir köşeye çekilerek kendi başına kalman ve halvette iken vicdanının sesini gece gündüz dinlemen kendini Rabbine karşı olan vazifelerinden sorman nefsini fenalıkları hakkında hesaba çekmen milletine ve vatanına karşı neler yaptığını ondan sorman gerekmektedir. İyi bil ki Rabbinie baş-başa kaldığında bunları yaparsan ruhun sana anlattıklarını benim anlatmamdan daha güzel anlayacaksın. Velevki ben sana bu sayfaların kat katını yakmış olsam bile... Ey Kardeşim Şunu da iyi bil ki hakiki ilim ancak insanın ruhundan fışkıran ve kalbinden kaynayan ilimdir. O halde sen de kalbi Rabbine bağlı kendini Allaha vermiş bir kui ol Göreceksin ki Allah seni saadet ve sürurla dolduracaktır. Bizi de seni de sevdiğine ve razı olduğuna muvaffak kılacaktır djostumuz ve yardımcımız ancak Allah (c.c.)tır. RAMAZAN O Çalışma yorgunluğu ve günün meşakkatinden sonra kişinin kendisiyle başbaşa kaldığı zaman ne tatlı bir andır. Kişinin hayatın çeşitli debdebe ve tantanasından patırtı ve gürültüsünden kurtulduktan sonra kendisiyle başbaşa kalarak tatlı hayallere güzel düşüncelere daldığı o vakit ne kadar hoş ve ne kadar güzeldir... İşte yılın ayları içerisinde mübarek Ramazan ayı günün saatleri içinde kjşinin kendisiyle başbaşa kaldığı o tatlı saate benzer. Gerçekten Ramazan ayı halvet ve ibadet ayıdır. Bu ayda mümin vaktinin çoğunu maddi isteklerden ve şehvani arzulardan ayırarak yaratıcısına kulluk etmeye tahsis eder. Kişi. tamamen güzel sürür ve muhabbetlerle dolu manevi bir alemde yüzer. Yeniden faaliyete geçmek hareketi güçlendirmek kaybedilen enerjiyi yeniden elde etmek zevk ve lezzeti tekrar tatmak için bütün yapılan işler arasında ara vermek tatil yapmak kaçınılmaz bir husustur. Dinlenme ve ara verme bütün varlıklarda yaratılışta mevcud olan Allahın bir kanunudur. Görmez misin.. Gece iki gündüzü birbirinden ayıran gündüz ise iki geceyi ayıran birer fasıladır. Eğer bu fasılalar olmasaydı durum ne olurdu.. Bir düşün.. Sen uykunun uyanık olduğun vakitler arasında bir ara verme olduğunu uyanık olmanın da iki uyku halini birbirinden ayırt eden bir fasıla olduğunu hissetmez misin Devamlı uyanık olsaydın veya derin uykulara dalıp hiç uyanmasaydın halin ne olurdu Ara verme ve İstirahatların en tatlısı külfet ve meşakkatli çalışma ve faaliyetlerden sonra yapılanlarıdır. İşte* mübarek Ramazan ayı da yıl içinde bir fasıla ve bir istirahat ayıdır. İnsan gırtlağına kadar maddeye dalıp hayatın çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için çevresinde bulunan şeylerle uzun bir mücadeleye giriştikten sonra mübarek Ramazan ayı gelir. Maddeten yorgun olan bu insanı bütün çevresinden arındırır. Onu gönülden arzuladığı kudsiyyetine ve eğitimine hasret kaldığı manevi bir aleme kavuşturur. Bunun içindir ki. mübarek Ramazan ayı kendine has fazileti kudsiyeti üstünlüğü ve eseri ile mümtaz bir aydır. Hz. Muhammed (s.a.v.) bu ayın faziletini ve kud-siyyetini idrak ederek günlerini ibadet ve taatle İhya ederdi. Bu ay geçtikten sonra dünya işleriyle meşgul olmaya başlardı. Ramazan ayının ne derece faziletli ve mukaddes bir ay olduğunu şu hususlar ortaya koymaktadır. a) Yeryüzüne Kuran-ı Kerimin ayetleri Ramazan ayında inmeye başlamıştır. Bu hususta Allah Tea-la şöyle buyuruyor Ramazan ayı insanlar için bir hidayet rehberi olan doğru yolu gösterici ve hakkı batıldan ayırt edici apaçık ayetleri ihtiva eden Kuranın indirildiği bir aydır. (1) Sen çok iyi bilmektesin ki Kuran-ı Kerim kalb-lerin doktoru manevi hastalıkların şifası ruhların gıdası ve nefislerin terbiyecisidir. Hz. Muhammed (s.a.v.)in Cebrail (a.s.)e bizzat Ramazan ayında Kuran-ı Kerimi müzakere etmesinin elbette bir sebebi vardır. O da bu ayın rahmet ve bereket ayı oluşudur. (1) Bakara 186. b) Allahın Peygamberini desteklediği ve müslü-manların daha ilk devrelerinde fiili davetle dinini izhar ettiği Bedir gazvesi de Ramazan ayında vuku bulmuştur. Bu meyanda Allah Teala şöyle buyurmaktadır Şüphesiz ki Allah size Bedirde yardım etti. Halbuki siz zelil ve zayıftınız. Allahtan korkun ki şük-redebilesiniz. (2) c) islam davasının Arap yarımaaasına yayılmasına vesile olan imanla küfür arasında meydana gelen savaşlarda dönüm noktasını teşkil eden imanın Arap Yarımadasının kalbine en değerli şehrine en mukaddes ve muazzez kalesine Allahın evi Kabenin bulunduğu yere hakim olmasına sebep olan Mekkenin Fethi de mübarek Ramazan ayında gerçekleşmiştir. Allah Teala bu yüce nimeti beyan ederek şöyle buyuruyor Ey Muhammed doğrusu biz sana apaçık bir zafer sağlamışadır. Allah böylece senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar seni doğru yola eriştirir. Böylece sana kimsenin güç yetiremiyeceği bir şekilde yardım eder. (3) d) Bin aydan hayırlı olan bütün kainatın meleklerle dolup taşmasına ve ruhül emin Cebraille (2). Ali İmran 123. (3) Fetih 1-3. müşerref olmasına vesile olan kadir gecesi de yine bu mübarek Ramazan ayının içindedir. e) Ramazan ayı gündüzleri oruçla geceleri ibadetle mamur olan bir aydır. Bu ay halvet ayı olduğu için Allah Teala bu ayda camilere çekilip itikaf etmeyi başkalarıyla oturup kalkmanın debdebesinden dünya işlerine girişmenin velvelesinden uzak olmayı müstehap kılarak bu ayı diğer aylardan ayırmıştır. Böylece ruhun halvete çekilip kendini Rabbine tam vermesi gerçekleşmiş olsun. Bu ayda ilahi feyizlerin samimiyetle Allaha yönelen Onunla kuvvetli bir irtibat kuran kalbler üzerine akması gerçekleşmiş olsun. Selef-i salihin. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in bu mübarek ayı fırsat bilerek çeşitli hayır ve hasenatlarda bulunduğunu salih amellerle ihya ettiğini çok iyi bilmişler ve Resulullah (s.a.v.)in izini takip etmişlerdir. Hz. Muhammed (s.a.v.) Ramazan ayında gündüzleri Allahın kullarına farz kıldığı orucu tutardı. Çeşitli hayr-ü hasenatta bulunurdu. Sadakalar verirdi. Resulullah (s.a.v.) esen rüzgarlardan daha cömert idi. En çok cömert olduğu zaman da Ramazan ayı idi. Ramazan ayının gecelerini teheccüd ve nafile namazları ile ihya ederdi. Farz namazlarını cematle beraber mutedil bir şekilde kıldıktan sonra hane-i saadetine çekilir uzunca ibadette bulunurdu. Ramazan gecelerini Kuran okumakla ve teşbihle geçirirdi. Cebraille beraber Kuran-ı Kerimi müzakere ediyordu. Ona dinletiyor ve Onu dinliyordu. Ramazan ayı Kur-an-ı Kerimin indiği ve insanların manevi faaliyetlerinin harekete geçtiği orucun nuruyla nefislerin aydınlandığı bir ay olduğu için bu mübarek ayda Allahın kitabını anlamak binbir hikmet pırıltısı taşıyan manalarını düşünmek insanların kalbini fetheden ahenkli ayetleri okumak elbetteki büyük bir ibadettir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ramazanın son on gününü itikafia geçiriyordu. Kollarını sığıyor tam teçhizatını kuşanıyor işe ciddiyetle girişiyordu. Ehlini uyarıyor ciddiyete sevkediyordu. Evet Resulullah (s.a.v.) Efendimiz Ramazanda böyle idi. Ondan sonra gelen Ashab-ı Kiram da tAl-lah onlardan razı olsun Onun sünnetine sarılıp yolundan ayrılmadılar. Müslümanların salih olanları da bu yolu takip ettiler. Müslümanlar Ramazan gelince bayrama kadar eş ve dostlarına veda ederlerdi. Kendilerini tamamen ibadet ve taate verirlerdi. Beden ye ruhlarıyla kalb ve gönülleriyle sadece Allaha bağlı kalırlardı. Ne yazık ki salih müminlerden sonra namazı bırakan şehvetlerine uyan bir nesil ortaya çıktı. Farzların asıl hikmetlerini zayi etti. İtaatlerin sırlarını unuttu. Bu faziletli ayın izzet ve kerametini ihlal etti. Mukaddes bir vecibe olan orucu tanımamazlıktan gelir oldu. Bu nesillerden bir kısmının kalbine gaflet hakim olmuş işlediği günahların kir ve pası üzerine çökmüş. Artık insanların gözü önünde orucunu yemekte hiçbir şerl özrü olmaksızın bu günaha düçar olmakta ve isyanını açığa vurmaktadır. Ne gariptir ki bunu yaparken utanıp arlanmaları gerekirken tam aksine orucu küçümserler. Büyüklen-meye ve gururlanmaya yeltenirler. Bu manevi hastalığın İslam ümmetinin servet sahipleri ve ileri gelenleri arasında yayılması ve bunların şu ayet-i ce-iilenin vasfettiği kimselerin derecesine düşmeleri seni de beni de ve bütün müslümanları da cidden üzmekte ve kalbimizi yaralamaktadır. Böylece her ülkede mücrimleri en büyük mevkide bulundurduk ki bir takım hilelere başvursunlar. Halbuki onlar ancak kendilerine tuzak kurabilirler. Bunun farkında değildirler. (4) Bakarsın filan paşa Ramazan gününde filan kulüpte açıkça öğle yemeği yiyor. Filan bey ismini söylemeden dahi Allah (c.c.)a sığınacağına filan barda içki zıkkımlanıyor. Filan zat oruçlu olan kapıcıdan aşçıdan ve hizmetçilerden utanmadan Ramazan günü üç vakit yemeğini ister karnını şişirir... Hiç unutmam. Bir gün bana üzüntüden içi yanan islama karşı titizliğinden yanıp kavrulan bir aşCi geldi. Ramazan günü sabah ve öğlede yemek hazırlamasını emreden efendisi hakkında benden fetva istedi. Bu aşçı Allah (c.c.)tan korkuyor fakat "vazifesi icabı orucunu yiyene yardım etmek zorunda kalıyor. Yardım etmediği takdirde rızık kaynağının kesileceği tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına rağmen yine de Ramazanda orucunu yiyen patronuna yardım etmeden kaçınıyor. Allahın gazabına uğrayacağından korkuyor. İnsanların gözünde ve cemiyetin anlayışında büyük sayılan bu beyefendi ne yapıyor Allaha karşı harp ediyor. İsyanını açığa vuruyor. Bütün Allahtan korkanların inanç ve hisleriyle alay ediyor. Ey gaflet için© dalan zavallı insan.. Tekrar itaate ve Allahın emirlerine boyun eğmeye dönmen senin için elbetteki hayırlıdır. Şayet içinde bulunduğun isyankarlıkta devam edersen iyi bil ki Allahın ne sana ne de oruç ve ibadetine ihtiyacı vardır. Seni yakında zor bir hesaba çekecektir. Nasıl olursan ol fakat Allahın salih ve zayıf kullarının inanç ve hisleriyle alay ederek Allahın gazabını acele üzerine çekmiş olma. Bu salih kulların birinin bedduasına maruz kalmadan sakın. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.v.)in buyurduğu gibi Saçı başı birbirine karışmış tozlara bürünmüş yırtık elbiseli birçok kişi vardır ki bir şeyin olacağına dair Allah (c.c.)a yemin etse Allah onun yeminini yerine getirir. Ona yeminini bozdurmaz. (5) Diğer bir kısım insanlar da vardır ki. herkes gibi onlar da oruç tutarlar. Diğer insanlar gibi onlar da ibadet ederler fakat orucun hikmetini idrak etmekten Ramazan ayının faziletinden faydalanmaktan çok uzaktırlar. Bunlar gündüzlerini uyku ile geçirirler veya kötü sözlerle gıybet etmekle canavarca bir bakışla bozuk düşüncelerle Allaha İsyan ederler. Geceleri ise eğlence yerlerinde fısk-ü fücur yuvalarında geçirmeye çalışırlar. Yemek yerken doyma bilmezler. Oburluktan vazgeçmezler. Çeşitli yemekleri biriktirip midelerini şişirmeye bakarlar. Bu adamlara göre Ramazan güzel yemekler yeme tatlı şeyler içme eğlenme geceleme ve çeşitli eğlencelerle gün geçirme ayıdır. Eskiden Ramazan gecelerinde Kuran okunurdu. İbadet ve taatlerde bulunulurdu. Zikirler yapılır kasideler okunurdu. Dost ve ahbaplar birbirlerini ziyaret ederlerdi. Bugün ise Ramazanın faziletli geceleri Allaha isyanla geçiriliyor daha fazla günahlar kazanılıyor. İbadetle geçirilmesi gereken vakitler günah işlemeye terkediliyor. Ey Müslümanlar Bizden ayrılmasına pek az bir zaman kalan ve (5) tbn Mftce Tirmlzl MUsned İmam Ahmed b. Hanbel. bir daha hangimize nasip olacağını bilmediğimiz bu Ramazan ayı ile faydalanmak bugünkü şekilde değil eskiden gördüğümüz gibi olmalıdır. Ey Müslümanlar Nefsinizi yenilemek ruhlarınızı arındırmak Rab-binizi razı edecek işlere yönelmek ve Rabbinizin iyiliklerinizi artırması İçin. Ramazan ayının vakitlerini fırsat bilin. Sizi sevdiğine ve rızasına ^muvaffak kılacak dostumuzun-ancak Allah (c.c) olduğuna inanın. II. KISIM ÖNEMLİ TALİMATLAB ÖNEMLİ TALİMATLAR VE AÇIKLAMASI Arapça açıklayan Abdülmünim Ahmed Talip Terceme Hasan Karakaya M. Nazım Nizamoğlu BİAT Ey Muhammed şüphesiz ki sana biat edenler Allaha biat sayılırlar. Allahın yed-i kudreti onların güçlerinden Kim ahdini bozarsa kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de verdiği ahdi yerine getirirse Allah ona yakında büyük verecektir. (Fetih Suresi 10). etmiş üstündür. Allaha bir mükafat ö n s ö z Herkes kar etmek ister. Karların en hayırlısı en devamlı olanıdır. Bunun için bütün insanlara bu sözleşmeyi arzediyorum. Belki kabul eder ve karlı çıkarlar. Bu sözleşmeye katılan dünyanın sevabını ve ahi-retin mükafatını kazanır. Buna katılmayan ise ancak kendisine zarar vermiş olur. Çünkü sözleşmenin mevzuunu teşkil eden değer zarar etmeyen bir değerdir. O değerin sahibi ise gök ve yerdeki hazinelerin maliki hiçbir şeye ihtiyacı olmayan yüce Mevladır. Kim de bu sözleşmeye katıldıktan sonra cayarsa kendisine açıkça yazık etmiş olur. Ey Muhterem Kardeşim burada arzedilen şeyin değerinin ne olduğunu sahibinin kim olduğunu biliyor musun O şey Cennettir. Sahibi Mevlamız olan Allahtır. Değeri ise malın ve canındır. Şimdi bir satıcı olarak sana kar etmeni garanti eden Allah Tealu İle ticaret etmeyi diler misin Eğer bunu İstersen gel birlikte şehid önderimiz Hasan el-Bennanın talimatlarına bfat etme şartlarını birlikte okuyalım. Inşaallah kolayca anlaşılması için bu şartları sana basit bir üslupla açıklayacağım. Bu şartları yerine getirebileceğine kanaat getire-bilirsen gel ellerimizi mürşidimizin eliyle birleştirelim. Allah Onu desteklesin ve faydalı kılsın. Birlikte Peygamberlerin Efendisi ve mücahidlerin kumandanı olan Hz. Muhammed (s.a.v.)in duasıyla dua edelim. Ey Allahım senden hüküm vermede başarılı olmayı şehidlerin derecesine ulaşmayı mesudların yaşayışı ile yaşamayı ve düşmanlara karşı muzaffer olmayı dilerim. (1) GİRİŞ Bütün varlıkları yoktan var eden Allaha hamd olsun. Müttakilerin önderi mücahidlerin kumandanı okur yazarlığı olmayan Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)e aline ve ashabına ve kıyamete kadar onların yolunda gidenlere salat-ü selam olsun. Bu kitapçık davalarının yüceliğine düşüncelerinin mukaddesliğine İnanan ve davalarının uğrunda izzet ve şerefle yaşamaya veya ölmeye kararlı olan mücahld müslüman kardeşlere takdim ettiğim bir risalemdir. Evet bu sözleri yalnız bu kardeşlere yöneltiyorum. Bu risale ezberlenmesi gereken bir kısım dersler değil tatbik edilecek talimatlardır. Ey samimi kardeşler çalışın. Yakında Allah Peygamberi ve müminler yaptıklarınızı göreceklerdir. Görüneni ve görünmeyeni bilen Allaha döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızdan haber verecektir. (1) AÇIKLAMASI İsminden de anlaşıldığı gibi talimat risalesi bu davanın kumandanı tarafından dava uğrunda asker olmayı kabul eden Allahın taraftarları olduklarına inanan Oııun nurunu yüklenen insanları Onun dinine sevkeden şeriatının bekçiliğini yapan fena-fil-lah olan (davalarının yüceliğine ve düşüncelerinin kudsiyetine inanan) askerlere gönderilmiş emir ve talimatlardır. Her askerin sadakat göstereceğine dair yemin etmesi gerekir. Kişinin Allahın dinine karşı sadakat nöstermesi ancak yeryüzünden fitne kalkıncaya ve yalnız Allahın dini hakim oluncaya kadar İslamı müdafa etmesi veya bu yolda ölmesiyle gerçekleşir. İşte benim yolum budur. Dosdoğrudur. Ona uyun. Diğer yollara uymayın. Yoksa sizi Allahın yolundan ayrı düşürür. Allah bunları size sokmasınız diye emreder. (2) Müslüman kardeşlerden olmayanların ise bir kısım dersleri konferansları kitapları makaleleri gösterişleri ve formaliteleri vardır. Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Siz hayırlı işlerde yarışın. Allahın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Böylece kişi Resulullah (s.a.v.)in davasıyla iftihar eden onu yaşamaya veya uğrunda ölmeye kararlı olan mirasçılardan olur. Burada biat için davet edilenler sadece askerlerdir. Yakında sözlerin vecizliğinden ve kelimelerin açıklığından anlayacaksın ki bu risale bir hitabe olmaktan ziyade bir kısım askeri emirlerdir. Bu tavsiyeler ezberleme ve hatırlamadan öte kararlılığa ve azimli olmaya muhtaçtırlar. Ey biat edenler kolları sıvayın. Çünkü doğu ve batıda bütün müslümanlar sizin gayretlerinizi takip ediyorlar. Allahın Resulü cihadınızı tebrik ediyor. Rabbimiz olan Allah elbettekl mükafatınızı zayi etmeyecektir. O halde sözle kalmayın iş yapın. Allah sizinle beraberdir. Amellerinizi boşa çıkarmayacaktır. (4) Allahın size emri doğru yoldan ayrılmayın scp-mayın çekişmeyin yoksa başarılı olamazsınız. Şeytanın yollarına uymayın ki sizi Allahın razı olacağı yoldan uzaklaştırır. Allahtan aramızdaki münasebetleri kuvvetlendirmesini birbirimize karşı olan sevgimizi devam ettirmesini ve bizleri kendi yoluna sev-ketmesinl niyaz edin. Ey kardeşler Peygamberimiz (s.a.v.) bize yolumuzu ve yolumuzun çevresinde bulunanları açıklayarak şöyle buyuruyor Allah dosdoğru bir yolu misal verdi. Yolun iki tarafında iki sur bulunur. Surlarda açık kapılar vardır. Kapıların önünde perde asılmaktadır. Yolun başlangıcında bir münadi şöyle der Ey insanlar hep birlikte yola girin. Sağa sola sapmayın. Herhangi bir insan surlarda bulunan kapılardan birini açmak istediğinde yolun üzerinde bulunan diğer bir münadi şöyle der Vay haline açma o kapıyı.. Eğer onu açarsan İçeri düşersin. İşte o yol İslamdır. Çevresinde bulunan surlar Allahın koyduğu sınırlardır. Açık olan kapılar Allahın haram kıldığı şeylere sürükleyen sebeplerdir. Yolun başındaki münadi Allahın kitabıdır. Yolun üzerinde bulunan münadi ise her müslümanın kalbinde yerleşen Allah korkusudur. (5) Ey Mücahid Kardeşlerim Şimdi siz mevkinizi bildiniz. Başkalarını mazur görün. Çünkü insanlardan bir kısmı İslama dair münasebetlerinde sadece bir kısım ders ve konferanslarla yetinirler veya kitapları okumakla makaleleri gözden geçirmekle iktifa ederler yahut ancak görünüş ve formaliteler sahasında iş yapabilirler. Bunları hakir görmeye alışmayın. Çünkü onların mükafatı da amelleri kadardır. Siz hayırlı işlerde yarışın ve Allahtan en yüksek dereceleri dileyin. Allahın şu kelamını unutmayın. İman edenlerden özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile mal ve canları ile Allah yolunda cihad edenler bir değildir. Allah mal ve canlarıyla cihad edenleri mertebece oturanlardan üstün kılmıştır. (6) Selam olsun önderimize sadıkların içinde selam olsun liderimize mücahidlerin yanında selam olsun mürşidimize Peygamberlerin sancağı altında. Kaplasın Onu Allahın rahmeti ve bereketi. (Amin). (5) Tirmizi Ahmed b. Hanbel. (6) Nisa Suresi 95. Ey Samimi Kardeşlerim Bize biat etmenin temel şartları şu on husustur.-Onları ezberleyin Uyanık olmak samimi olmak çalışkan olmak cihad etmek fedakar olmak itaatkar olmak kararlı olmak arınmış olmak kardeş olmak güvenir olmak. Bu risalenin davanın kumandanı tarafından Rable-rinin nuruyla insanları mesud etmek için çanlarını ve mallarını Allah yolunda feda edenlere bir talimat olduğunu beyan etmiştik. Allah bu askerleri gerçek müminler sayarak şöyle buyuruyor Ancak Allaha ve Peygamberine iman eden sonra şüpheye düşmeyen mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihad edenler hakkıyla mümindirler. İşte samimi olanlar bunlardır. (1) Yapılan muahede bütün temel şartlarını ihtiva etmelidir ki Allah onun karşılığında bize mükafat versin. Bize biat etmenin on temel şartını Allahın yardımıyla izah etmeye çalışacağız. Sizlere tavsiyemiz bu şartlardan her biri hususunda Allaha karşı samimi olmanızdır. Ayrıca şu yirmi düsturu iyice düşün ki İslamı ifrat ve tefritten arınmış sapık düşüncelere saplananların donukluğundan beri felsefecilerin zorlaştırmalarından uzak ve bütün insanlığın ihtiyaçlarına ee-vop verecek bir şekilde anlayasın. (1) Hucürat Suresi 15. Birinci Şart UYANIK OLMAK Uyanık olmaktan maksat düşüncemizin tam İs-lami olduğunu kesinlikle bilmen ve İslamı şu çok kısa olan yirmi düstur çerçevesinde bizim anladığımız gibi anlamandır. 1 — İslam Nizamı İslam sarsılmaz bir inanç samimi bir ibadet olduğu gibi bütün hayatın her yönünü içine alan umumi ve cihanşümul bir nizamdır. İslam hem rahmet hem adalettir. Hem kültür hem kanundur. Hem ilim hem hükümdür. İslam hem madde hem kazançtır. Hem cihad hem hakka davettir. Hem ordu ve hem fikirdir. İslam her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah Tealanın namaz oruç güzel ahlak bütün insanları mesud etmek için malı ve canı feda etme gibi unsurlardan meydana getirdiği emsalsiz bir ilaçtır. Eğer biz bu ilacı tamamen kullanırsak Allah bize şifa bahşeder dünyada aziz kılar ve ahirette nimetlerine gark eder. Şayet bunu zayi1 edersek veya bir kısmından vazgeçersek ilaç mikroba döner. Panzehir iken zehir olur. Bu hususta yüce Mevlamız şöyle buyurur Biz Kurandan iman edenlere rahmet ve şifa elan şeyleri indiriyoruz. O zalimlerin ise sadece ziyanını artırır. (1) Evet Kuran-ı Kerim kendine iman edenlere ve emirleriyle amel işleyenler© bir hidayet kaynağı ve bir şifadır. Ondan yüz çevirenlere ise kulaklarında bir sağırlık vasıtası ve gözlerini kör eden bir sebeptir. Eunun içindir ki bizim İslama tüm olarak iman etmemiz ve Kuranın bütün hükümleriyle amel yapmamız gerekir. Aksi takdirde iman etmiş sayılmayız. Bu meyanda Allah Teala sapıkları vasfederek şöyle buyuruyor Onlar Allaha ve Peygambere iman ettik ve itaatte bulunduk derler. Sonra içlerinden bir grup yüz çevirir. Bunlar mümin değildirler. (2) İslamın cihanşümul bir nizam oluşu hususi ve umumi her mesele hakkında hüküm ihtiva etmesini icap ettirmiştir. İslam bir devlet teşkilatıdır. Çünkü bir fert ne kadar üstün ve salih olursa olsun kendisini ve başkalarını tek başına hiç bir zaman mesud edemez. İslam vatanı şart koşan bir nizamdır. Çünkü belli bir vatanı olmayan herhangi bir devlet hiçbir şey yapmaya kadir olamaz. İslam hükümeti gerektiren bir nizamdır. Çünkü bütün insanlar vicdanının sesini dinlemede eşit değillerdir. Aksine insanların çoğu kendini koruyan bir güce ve fenalıkları ondan uzaklaştıracak bir kuvvete muhtaçtırlar. Bu sebeptendir ki Allah KuranIa kötülüklerden alıkoymadığı kimseyi idareci vasıtasıyla alıkoyan sözü varid olmuştur. İslam bir ümmeti gerekli kılar. Çünkü İslam ancak insanları hak ve adalet esasları üzerine toplamakla kaim olur. İslam bir ahlak nizamıdır. Çünkü dünya ancak güzel ahlak ile huzur bulur. İslam bir kuvvettir. Çünkü hak korunmazsa batıl ona saldırıya geçer. İslam bir merhamet dinidir. Zira topluluklardan güçlü ve kuvvetlilerin yanında zayıf biçareler de vardır Bu zayıflar ancak kuvvetlilerin merhametiyle huzur içinde yaşayabilirler. İslam adaletli bir nizamdır. Haklının hakkını haksızdan alır. Suçluların layık oldukları cezayı esirgemeden tatbik eder. İslam bir kültürdür. Çünkü yüce dinimiz biz-itere hizmetimize verilen yeryüzünü mamur kılmayı •eihretmektedir. Bu da ilim veMltürü gerektirmektedir. İslam bir nizamdır. Çünkü görüşler birbirinden klı ve istekler sapık olabilir. Allahın kulları aracında tatbik edilecek bir nizamı göndermesi gerekmiştir. O da İslamdır. İslam bir ilimdir. İnsanların ihtiyaçları olan manevi ilimleri bütün tafsilatıyla anlatır. Maddi ilimlere işaret etmeden geçmez. İslam bir adalet sistemini gerektirmektedir. Zira bir nizam tarafsız ve dürüst olarak tatbik edilmedikçe ondan hayır beklenilemez. İslam mana yanında maddeye de önem verir. Çünkü Allaha kulluk edecek insanların sağlıklı ibadet edebilmeleri için maddi şeylere de ihtiyaçları vardır. İslam çalışıp kazanmayı emreder. Çünkü ruh-baniyet çalışmamak hayatı inkıraza uğratır. İsam kazanılan malın korunmasını emreder. Zira mal hayatın devamı için zaruri bir unsurdur. İşler mal vasıtasıyla hallolur. İslam kimseye muhtaç olmamayı emreder. Zira dilencilerin izzet ve şerefi kaybolmaya yüz tutar. islam cihadı emreder. Çünkü İslam nurdur. Ne var ki insanların çoğu zulmette yaşamayı isterler. İslam nurunu korumak için bunlara karşı savaşı emreder. İslam bir davadır. Çünkü o Allahın yarattıklarına yönelttiği bir nidadır. Bu nidanın insanlara ulaşması gerekir. İslam ordu kurmayı emreder. Çünkü sözde ci-had hiçbir fayda vermediği gibi delillere dayanarak yapılan cihad da çok az kere faydalı olur. Bir şair şöyle der İnsanlar delillere zulmeder ve hakkı çiğnerlerse Dünya için savaş sulhdan daha faydalıdır. İslam bir düşüncedir. Çünkü hiçbir kimseyi kuvvet tehdidi altında müslüman olmaya zorlamaz. Herkese inanç ve emirlerini arzeder. Dileyen iman eder. Dileyen sapar hüsrana uğrar... İslam bir inançtır. İnanç demek kalbin tasdik ettiği şeylerdir. İslam inancı altı temel şarta iman etmeyi gerektirmektedir. Bunlar Allaha Meleklere Kitaplara Peygamberlere Ahiret Gününe Kadere Hayrın ve Şerrin Allahtan olduğuna iman etmektir islam bir ibadet dinidir. Çünkü biz Allaha kultuğumuzu namaz oruç hao zekat oihöd... gibi ibadetlerle yapabiliriz. Değerli Kardeşlerim İslamın cihanşümul bir nizam olduğunu ve hayatın çeşitli dallarını tanzim ettiğini çok kısa bir şekilde izah etmeye çalıştım. Bu hususları genişçe açıklamaya kalksak büyük kitaplar yazmamız gerekir. Bu küçük risalede buna imkan yoktur. . Ancak şunu diyebiliriz ki İsam"her hususu ele alır ve tanzim eder. O hem ferde hem de cemiyete önem verir. Hem milleti hem de hükümeti denetimi altında tutar. Hem üstün ahlaklı olmayı ve müsamahakar davranmayı emreder hem de bozguncu ve zalimlerin terbiye edilmesini ferman buyurur. Mahkemede adaletin ayakta tutulmasını hakimlerin denetimden uzak kalmamalarını emreder. Bütün bunların yanında bizleri varlığımızı korumaya ve insanları dinimize davet etmeye çağırır. 2 — Kuran ve Sünnete İttiba Kuran-ı Kerim ve Sünnet-l Seniyye İslamın hükümlerini öğrenmek isteyen her müsiümanın temel kaynaklarıdır. Kuran-ı Kerim Arap dili kaidelerine göre kelimelerin manasını zorlamaksızın anlaşılır. Sünnet-i Seniyyeyi anlamak için de güvenilir hadis ravilerine başvurulur. Kuran-ı Kerim kıyamete kadar bakidir mahfuzdur. Hiçbir tahrifçi Ona el uzatamamıştır ve uzata-mayacaktır. Çünkü Kuran-ı Kerimi korumayı bizzat Allah Teala üzerine almış ve şöyle buyurmuştur Şüphesiz ki Kuranı Biz indirdik Onu koruyacak ta Biziz. (3) Resulullah (s.a.v.)in mübarek sözleri ve fiilleri bizlere tahriften uzak olarak ulaşmış bulunmaktadır. İslam düşmanları bu iki kaynağa dil uzatamamışlar-dır. Bunun içindir ki bir şeyin İslamdan olup olmadığına hüküm vermek istediğimizde Kuran-ı Kerime ve Resulullahın hadis-i şeriflerine başvurmamız gerekmektedir. Bu hususta Allah Teala şöyle buyuruyor Eğer bir şey hakkında münakaşa ederseniz (3) Hicr Suresi 9. onun hükmünü Allaha ve Resulüne havale edin. Allaha ve Ahiret gününe iman ediyorsanız. Kuran-ı Kerimi tefsir ederken kendimizi zoı lamaya sokarak kelimeleri Arap dilinde olmayan rr.i-nalarla izah etmemeye çalışmalıyız. Hadis-i Şerifleri öğrenmek istediğimizde de Buhari. Müslim Ebu Da-vud Tirmizi Nesai. İbn Mace gibi güvenilir hadis kitaplarından öğrenmeliyiz. Aksi takdirde hadis olmadığı halde Peygamber Efendimize nisbet edilen sözleri hadis zanneder ve çıkaracağımız hükümlerde hataya düşmüş oluruz. 3 — Gerçek iman Lezzeti Sarsılmaz bir imanın samimi bir ibadetin ve Allah yolunda cihadın bir nuru ve lezzeti vardır. Allah onları kullarından dilediğinin kalbine koyar. Fakat şunu iyice bilmek gerekir ki ilhamlar hatıra gelen şeyler keşifler ve rüyalar dini hükümlere delif olamazlar. Bunlara ancak dinin hüküm ve metinleriyle çelişmediği takdirde itibar edilebilir. Allah sarsılmaz imanın ve samimi ibadetlerin mükafatını ahirete intikal etmeden önce dünyada verir. Allah Teala şöyle buyuruyor Ey iman edenler Allahtan korkun ve Peygamberine iman edin ki size rahmetinden İki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nur bahşetsin. (5) Bu hususta Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de şöyle buyuruyor Siz müminin ferasetinden sakının. Çünkü O Allahın nuruyla bakar. Bu hadis-i şerif müminlerin ilahi nura mazhar olduklarını beyan etmektedir. Ancak bunu delil göstererek her kalbe doğan ilham ve görülen rüyaya itibar edilmez. Sadece dini hükümlere uygun olanlara itibar edilir. (5) Hadid Suresi 28. (6) Tirmizi Klt. Tefsir. Hicr Suresi. 75. üyelin tefsiri. 4 — Hurafeler Nazar boncuğu takmak muskacılık falcılık müneccimlik kahinlik gaybi bilmeyi iddia etmek ve benzerleri aleyhlerine savaşılması gereken çirkin şeylerdir. Ancak Kuron-ı Kerimden bir ayet veya dinen va-rid olan bir muska olursa kabul edilir. Nazar boncukları dinen varid ofrnoyan muskalar ve falcılığın bütün çeşitleri dinen yasak olan şeylerdir. Bunlara karşı savaşmak gerekir. Buna mukabil Pnygamber Efendimiz (s.a.v.) bazı dualar okuyarak insanların şifa bulmalarını talep etmiştir. Bunlara misal olarak şu hadis-i şerifleri zikredelim Ey insanların Rabbı olan Ailahım sen sıkıntıyı gider şifa ver sen şifa verensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Senin verdiğin şifa hiç bir hastalık bırakmaz. (7) Senin Allahın ismiyle şifa bulmanı isterim. Al-Icıh seni sana eziyet veren bir hastalıktan düğümlere üfüren üfürükçülerin şerrinden ve haset edenlesin şerrinden seni kurtarsın. (8) 5 — Halifenin Görüşü Hakkında delil bulunmayan çeşitli mevzularda veya çeşitli ihtimaller anlaşılabilen meselelerde yahut mesclih-i mürsele (*) hakkında halife ve yardımcısının görüşleri dini bir kaideye ters düşmedikçe tatbik edilir. Bunların görüşleri zaman ve mekana ve de örf ve adetlere göre değişebilir. İbadetlerde asıl olan hikmetinden sual etmeden onları olduğu gibi yapmaktır. Dini olmayan hususlar da asıl olan ise sır ve hikmetlerini gaye ve maksad-larını öğrenip ona göre tatbik etmektir. Her İslam topluluğunun lider olarak seçtiği kişi o topluluk için imam sayılır. Böyle bir imamın ve ve-kiliningörüşünün İslamın hükümlerine muhalif olmaması şartıyla tatbik edilmesi bir dini vecibedir. Mesela imam hayvanların tükeneceğinden korkarsa kesimin sadece haftanın bazı günlerinde yapılacağını emredebilir. Yine imam sözleşmelerin ve evlenmenin tescil edilmesini emredebilir. Çünkü bu hususlar Me-salih-i Mürseleye dahildir. Binaenaleyh imamın görüşüne uymak mecburidir. Duruma göre görüşünü değiştirse bile... Mesalih-i Mürsele demek haram veya helal olduğuna dair hiçbir dini delil bulunmayan bir kısım faydalı şeylerin kabul edilip veya edilmemesini bildiren bir kıstas demektir. Mesela hapishane yapmak para basmak gibi işlerin yapılıp yapılmamasını Mesalih-i Mürsele kıstası tayin eder. 6 — Selef-i Salihinin Yolu Hatadan masun olan Resulullah (s.a.v.)dan başka herkesin görüşü hem alınabilir hem de alınmayabilir. Selef-i Salihinden rivayet edilen her şey Kitap ve Sünnete muvafık oldukça kabul ederiz. Muvafık olmazsa Allahın kitabı ve Resulünün sünneti uyulmaya daha evladır. Fakat ihtilaf eden kişileri tenkit etmeye hakkımız yoktur. Onları niyetleriyle başbaşa bırakırız. Biz ibadetleri olduğu gibi yapmakla mükellefiz. Onların sır ve hikmetlerini araştırmakla mükellef değiliz. Çünkü ibadetlerden maksat Allaha kulluk etmektir. Kulun efendisinin kendine verdiği emir hakkında onunla münakaşaya girmesi yakışmayan bir şeydir. Fakat yeme içme giyme gibi dini olmayan meselelerin sebeplerini araştırma maksadlarını düşünme caizdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yapmamış olsa bile dine ters düşmemesi şartıyla bunları yapmak caizdir. Mesela Peygamber (s.a.v.)in devrinde olmayan bir meyveyi yemek ve bir elbiseyi giymek bu kabildendir. Hatadan masun olan sadece Peygamberimiz (s.a.v.)dir. Peygamberimiz (s.a.v.)in emrettiği veya yasakladığı bir şey haktır uyulması gerekmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.)den başkası kim olursa olsun doğru sözleri alınır doğru olmayanları bırakılır. Çünkü onlar ne maşumdur ne de vahiy sahipleridir. Sahabe-i Kiramdan veya Tabiinden bizlere gelen meseleler Kuran ve Sünnete mutabık ise onları baş tacı etmekle mükellefiz. Şayet mutabık olmazsa Allahın kitabı ve Resulünün sünneti uyulmaya daha evladır. 7 — Bir İmama Tabi Olmak Feri hükümlerin delillerini bilme derecesine ulaşamayan her müslümanın bir mezhep imamına uyması gerekir. Böyle bir kişinin gücü yettiği takdirde tabi olduğu imamın delillerini öğrenmeye çalışması pek hoştur. Keza her müslümanın delile dayanan her irşadı kabul etmesi gerekir. Yeter ki irşad edenin doğruluğunu ve kifayetli olduğunu bilsin. Şayet bir müslü-man ilim sahibi ise eksiklerini tamcmlamalıdır ki araştırma derecesine ulaşsın. Dini incelikleriyle bilmeyen müslümanm mezhep sahibi imamlardan birine tabi olması gerekir. Böyle bir kişinin bildiği hükümlerin delilini araştır- ması güzel bir şeydir. Bir müslüman kendine verilen delile dayalı fetvayı kabul etmek zorundadır. Yeter ki fetvayı verenin doğruluğuna ve ilmi kifayetine kanaat getirsin. İlim sahibi elan kimselerin ise ilimlerini araştırmaları ve meselelerin inceliklerine inmeleri gerekir. Ta ki dinin çeşitli meselelerinde fetva verme yetkisine sahip olabilsinler. 8 — Fıkhı İhtilaflar Feri meselelerdeki fıkhı ihtilaflar hiçbir zaman dinde bölünmeye düşmanlığa ve buğzetmeye sebep olmaz. Her müçtehidin kendine göre mükafatı vardır. İhtilaflı meseleler hakkında Allah sevgisi gölgesi altında gerçeğe ulaşmak maksadıyla yardımlaşarak ilmi incelemeye girişmekte bir mahzur yoktur. Yeter ki taassuba ve hoşa gitmeyen tartışmalara yol açmasın Mezhepler arasında ihtilaf dinin temel hükümlerinde olmayıp sadece bir kısım feri meselelerdedir. Binaenaleyh müslümanlar arasındaki mezhep ihtilafı hiçbir zaman bölünmeye veya birbirlerine düşman kesilmeye yahut buğzetmelerine sebep olmamalıdır. Çünkü ietihad eden müetehide doğruyu bulsa da hataya düşse de mükafat vardır. Buna mukabil taassuba düşmeksizin ve kısır çekişmelere girmeksizin ilmi tartışmalarda bir sakınca yoktur. 9 — Araştırılması Gerekmeyen Hususlar Herhangi bir hükme delil olmayacak meseleler hakkında araştırmaya girişmek bizlere dinen yasaklanan hususlardandır. Mesela hiç olmayacak işler için hükümler çıkarmaya çalışmak ilmin henüz ulaşamadığı mevzularda Kuran-ı Kerimin ayetlerinin manasını izaha kalkışmak sahabe-i kiramın bir kısmını diğerinden üstün görmek bunlar arasında geçen ihtilaftan değerlendirmeye tabi tutmak sahabelerden herbirinin Peygamber Efendimiz (s.a.v.)e arkadaş olma meziyeti ve güzel niyetli olmasının mükafatı vardır. Hüsn-ü zanda bulunmak için tevll kapısı açıktır. Faydası olmayan meseleler hakkında konuşmak caiz değildir. Hz. Süleyman (a.s.) ile konuşan karıncanın erkek veya dişiliğini sormak gibi. Keza Sahabe-i Kiram arasında meydana gelen ihtilaflar hakkında konuşmamız veya herhangi birine dil uzatmamız yakışmayan bir şeydir. Hepsinin de sahabe olma üstünlüğü ve içtihad etme mükafatı vardır. Eğer içtihadlarıyla doğruyu bulmuşlarsa iki kat mükafat alacaklardır. Hata etmişlerse bir kat mükafata erişeceklerdir. 10 — En Önemli inanç Allah Tealayı bilmek Onu birlemek ve Ona layık olmayan sıfatlardan uzaklaştırmak İslam inancının en önemli mevzuudur. Müteşabih ayet ve hadislere bize geldikleri gibi iman etmemiz gerekir. Onlar hakkında ne tevil yapmamız ve ne de onları ihmal etmemiz caizdir. Alimlerin bu gibi ayet ve hadisler hakkındaki ihtilaflarına temas etmememiz icap eder. Resuiullah (s. a.v.)e ve Ashabına caiz olan ancak bize caizdir. Onların girişmediği mevzulara bizim girişme hakkımız yoktur. Allah Teala söyle buyuruyor İlimde derinleşen kimseler biz bu Kurana iman ettik. Hepsi Rabbimizin katındadır derler.> (9) Allahın birliğine şeriki olmadığına kudretinin yüceliğinin ve kemalinin nihayetsiz olduğuna iman etmek itikadı meselelerin en önde gelenidir. Allah Tealanın sıfatlarını beyan eden ayet ve hadislere oldukları gibi iman etmemiz ve bunların teviline girişmememiz gerekir. Çünkü biz Resuiullah (s.a.v.)den Sahabe-i Kiramdan ve İlimde derinleşen kimselerden daha geniş bir bilgiye sahip değiliz. 11 — Bidat İslam Dininde aslı olmayan ve insanların heveslerine uyarak hoş gördükleri her bldat sapıklıktır. İster dinde olmayan bir şeyi ona ilave etmek isterse onda olan bir şeyi terketmek suretiyle meydana gelsin bidatın her çeşidine karşı savaşmak ve onu en münasip vasıtalarla ortadan kaldırmak gerekir. Ancak bidatı kaldırayım derken daha kötüsüne yol açmamak lazımdır. Bidat iki kısımdır İzafiye ve Terkiye. Dinde olmayan bir şey icad edilir ve dine eklenirse buna Bi-dat-i izafiye denir. Buna mukabil dinde olan bir husus terkedilirse buna bidat-ı terkiye denir. Bunların her ikisi de sapıklıktır. Müslümanları daha kötü bir duruma düşürmeyecek bir yolla bunlara karşı savaşmak gerekir. 12 — Çeşitli Bidatlar İlave ve terk suretiyle yapılan bidatlar ve nafile ibadetleri mecburi imiş gibi yapmak fıkıhda ihtilaf edilen mevzulardandır. Bu ihtilafları araştırarak delillerle hakikate ulaşmaya çalışmakta bir mahzur yoktur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)den görülüp duyulmadığı halde belirli vakte mahsus bir ibadet yapma veya belirli bir şekilde ibadet etme din alimleri tarafından ihtilaf edilen meselelerdendir. Mesela sabah namazının peşine yirmi kere Fatihayı okumak veya bin kere İhlası okumak bu kabildendir. 13 —Evliyalar Salih zatları sevmek güzel amellerini zikrederek onları övmek kulu Allaha yaklaştıran amellerdendir. Evliyalar şu ayet-l celilede zikredilen kimselerdir iyi bilin ki Allahın velilerine korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır. Evliyalar iman eden ve Allahtan korkanlardır. Şartları olması kaydıyla velilerin kerameti haktır. Ancak evliyalar hayatta iken de öldükten sonra da ne kendileri için ne de başkaları için hiç bir fayda veya zarar vermeye muktedir değildirler. Evliyanın manası dostlar demektir. Şüphesiz ki Allahın sevdiği kulları sevmek samimi bir imandan doğar. Allah kullarından ancak niyetinde samimimi olanı ibadetinde titizlik göstereni edeple süsleneni. İnsanlara malıyla sözüyle ve fiilleriyle iyilikte bulunanı sever İşte Allahın dostları bu gibi sıfatlara haiz olanlardır. Allah bir kulunu sevdi mi ondan başkalarının kadir olamayacağı bir kısım zuhurat meydana getirir ki bunlara keramet denir. Fakat kerameti bizzat veli yapmaz. Ta ki velinin Allahın yanında bir şeye kadir olacağına veya bir menfaati dokunacağına yahut bir zarar vereceğini zannedelim. (10) Yunus Suresi 63. En büyük velinin dahi Peygamber Efendimiz (s. a.v.Jin derecesine ulaştığına inanır mısın Elbette ki hayır. Bak imanlı kardeşim... Allah Teala Peygamberimiz (s.a.v.)e ne buyuruyor Ey Muhammedi De ki Ben kendime ne bir menfaat ne de bir zarar vermeye kadirim. Elbette ki kendisine bir menfaat veya zarar veremeyen başkalarına da veremeyecektir. Peygamberimiz (s.a.v.) böyle iken artık velilerden bir zarar veya menfaat beklemek elbette ki mümkün değildir. (U) Araf Suresi 14 — Kabirlerden Medet Ummak Dinen emredildiği şekilde kabirleri ziyaret etmek sünnettir. Fakat mezarda yatanlardan yardım İstemek veya bu gaye ile onlara nlda etmek onlardan bir ihtiyacını gidermelerini İstemek adak yapmak kabirleri İnşa etmek onları kapatmak onları aydınlatmak onlara el sürmek Allahtan başkasına yemin etmek vb. bidatler büyük günahlardandır. Bunları ortadan kaldırmak gerekir. Bu gibi davranışları doğru kabul etmek İçin herhangi bir tevil yoluna başvurmak fitne kapısını kapamak için caiz olmaz. İslam önceleri kabirlerin ziyaret edilmesini bilmediğimiz bir hikmete binaen yasaklamıştı. Daha sonra bunu serbest bıraktı. Böylece ziyaret edenler ölümü hesabı ceza ve mükafatı hatırlasınlar he-lala sarılıp haramdan kaçınsınlar. Fakat kabirleri ziyaretin belirli bir günü veya saati yoktur. Eskiden kabristanların kapısında ne börekler dağıtıldı ne de helvalar... Ne ücretle Kuran okuyanlar görülürdü ne çelenkler... Hiç bir müslüman belli bir kabri ziyaret etmek İçin uzak yerlere gitmezdi. İslam sadece Mekke-i Mü-kerremede bulunan Harem-i Şerifi Medine-i Münev-verede bulunan Mescid-I Nebeviyi ve Kudüste bulunan Mescidül-Aksayı ziyaret etmek İçin yolculuk yapmayı emretmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kabirleri ziyaret ederken onların çevresinde oturmazdı onlara el sürmezdi ölülere şu duayı okurdu Ey mümin ümmetin kabrinde yatanlar Allahın selamı üzerinize olsun. Siz bizden önce öldünüz in-şaallah biz de yakında size kavuşacağız. Allah sizden buraya önce göçenlere de ve sonradan geleceklere de rahmet eylesin. Siz bizden önce geldiniz biz 4e size tabi olacağız. Allahtan hem bizler için hem ae sizler için af afiyet ve mağfiret dileriz. Ey Allahım sen bizleri onların mükafatından mahrum eyleme. Ve onlardan sonra bizi yoldan çıkarma. Bizi de onları da bağışla ölülerden yardım bekleme veya ihtiyaçları gidermelerini isteme şu hadis-i şerife muhaliftir Bir şey istediğinizde Allahtan İsteyin. Bir yerdim talep ettiğinizde Allahdan yardım talep edin.(13) Ölülere adakta bulunmak ölülere yahut babaya veya anaya yemin etmek dinen yasaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor Kim yemin etmek İsterse Allaha yemin etsin. Yoksa bıraksın. (14) Kabirleri yapmak onları aydınlatmak üstlerini örtmek günahtır. Fitne kapısını kapamak için bunlara karşı savaşmak gerekir. 15 — Tevessül Allah Tealaya dua ederken Onun yarattıklarından birini vesile edinerek Allaha yalvarmak ihtilaf edilen feri meselelerdendir. İtikadı meselelerden değildir. Allaha dua ederken Ey AllahırrvSen Resulün hürmetine veya şu zatın hürmetine duamı kabul et şeklinde yalvarmaya tevessül denir. Din alimleri bu şekil bir duanın caiz olup olmaması hakkında ihtilaf etmektedirler. Fakat Allahtan başkasına dua etmenin yasak olduğu hakkında tam bir ittifak vardır. 16 — Kelime Oyunları Hatalı bir örf dini kelimelerin taşıdıkları manaları değiştiremez. Dini lafızların ifade ettikleri manaları dikkatle anlamak ve onların sırrında kalmak gerekir. Diğer yandan gerek dini ve gerekse dünyevi hususlarda kelime oyunlarından kaçınmak gerekir. Takılan adların önemi yoktur. Asıl önemli olan ad verilen şeylerdir. Bir kısım fesatçılar yaptıkları fesatlara uydurma isimler takarak bunları haram hükmünden uzaklaştırmaya çalışırlar. Aslında bu Allahı ve müminleri aldatmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Bunlardan şiddetle kaçınmamız gerekir. Çünkü isimlere itibar yoktur. Önemli olan eşyanın kendisidir. Mesela beyinsizlerin afyondan uyuşturucu adını kaldırıp zevk verici adını takmaları afyonun gerçek mahiyetini elbetteki değiştirmeyecektir. Zira ayfon da içki cinslerinden biri olup insanı sarhoş eder. 17 — Amel Amelin esasını inanç teşkil eder. Amel iki kısıma) Kalb ile yapılan amel b) Diğer uzuvlarla yapılan amel. Kalbi ameller diğer uzuvlarla yapılan amellerden daha önemlidir. Her iki çeşit amelin de mükemmelce yapılması dinen matluptur. Daha önce inancın kalblerde yerleşen bir kısım esaslar olduğunu açıklamıştık. İslamın temelini sağlam inanç teşkil eder. Bütün ibadetler bu esas üzerine kurulur. Bu esasa dayanmayan ibadetlerin hiçbir faydası yoktur. İnancında samimi olanın yaptığı ameller de kabule şayan olur. 18 — İlim ve Tefekkür İslam insan aklına düşünme hürriyeti verir. Onu kainata bakıp araştırmaya teşvik eder. İlme ve alimlere büyük değer verir. Her şeyin faydalı ve iyi olanını kabul eder. Hikmet müminin kaybolmuş malıdır. Nerede bulsa onu almaya daha layıktır.(15) buyurur. İslam hiçbir zaman insanlara düşünme hürriyetini yasaklamamıştır. Bilakis onları akıllarını kullanmaya gökleri ve yeri onların aralarında bulunanları ve yer altındaki değerleri düşünmeğe teşvik etmiştir. İnsan kainatın sırlarından her yenisini öğrendikçe Allahın kuvvet ve kudretine olan iman kuvvetlenir. Allahtan daha fazla korkar. Şu ayet-i celile bu hakikati beyan eder Allahın kulları arasında Ondan hakkıyla korkan ancak alimlerdir. Burada kastedilen ilim dünya ve ahirette faydalı olan her çeşit ilimdir. Bizler nereden olursa olsun İIFm ve hikmeti öğrenmekle mükellefiz. Bu hadlsi şerifi Timizi ve iba Mace rivayet etmişlerdir Fatır Suresi 19 — Din ve Akıl Dinin görüş sahası ile aklın görüş sahası bazan ayrı olabilirse de kesin olan gerçeklerde mutlaka birleşirler. Hiçbir zaman gerçeğe dayanan ilmi bir kaide dini esaslara muhalif olmaz. Akli ve dini kaidelerin her ikisi de zanni delille sabit ise dini deliJe uyulması gerekir. Şüphe yok ki Kuranın bütün hükümleri doğrudur. Yanılma ve değişmeden uzaktır. Allahın keü-meleri değişmez. (17) Çünkü .insanlara ilmi bize Kuran-ı Kerimi indiren Allah TeaJa öğretir. Allahın kelamı olan Kuranın Allahın insanlara öğrettiği maddi ilimlerle çelişmesi imkansızdır. Mesela Kuran-ı Kerim anne rahminde olan ceninin geleceğini ancak Allah bilir demektedir. Hiçbir zaman ilim anne rahmindeki ceninin gelecekte ne olacağını bilemez. Gerçek bir ilmi esas hiçbir zaman kesin bir dini hükümle çatışmaz. Mesela Allah Teala Aya konaklar tayin ettik.(18) buyuruyor. Bu bir dini hükümdür. Maddi ilimler de ayın bir merhaleden diğerine intikal ettiğini hilal olarak başlayıp dolunay halini aldığını tesbit etmektedir. (17) Yunus Suresi" 64. (18) Yasta Sureel 39. 20 — İman ve İnkar .Kelime-I Şehadet getirip onun gereğini yapan farzları ve dini vecibeleri ifa eden insana günahkar olsa bile kafir diyemeyiz. Ancak bir müslüman kafir olduğunu söylerse veya dinde katiyyetle bilinen (za-rurat-ı diniyyeden olan) bir hususu inkar ederse yahut Kuran-i Kerimin açık bir hükmünü yalanlarsa veya Kuran-ı Kerimi Arap üslubuna uymayan bir şekilde tefsir ederse ya da küfrünü icap ettirmekten başka bir şey olmayan herhangi bir işi yaparsa işte bu hallerde (maazallah) dinden çıkar kafir olur. Müslüman kardeş bu düsturlar çerçevesinde dinini öğrenirse devamlı olarak söylediğimiz Anayasamız Kur-an önderimiz peygamberdir narasını çok iyi anlayacaktır. Kafir olma veya insanların kafirliğine hüküm verme son derece tehlikeli bir meseledir. İnsanları dinden çıkmakla suçlamada çok aşırı gidilmemelidir. islam alimleri yapıldığında insanı dinden çıkaracak bir kısım hususlar hakkında ittifak etmişlerdir. Mesela kişinin kafir olduğunu ikrar etme3İ namazın farz olduğunu inkar etmesi zinanın helal olduğunu iddia etmesi Kuranın açık bir hükmünü yalanlaması Kuran-ı Kerimin kelimelerini eğlence veya alay mevzuu etmesi veya Allahtan başkasına secde etmesi onu küfre götürür. Ey Muhterem Kardeşim anlatılan bu yirmi düsturu güzelce anlarsak İslamın gerçek manasını idrak etmiş oluruz. Anayasamız Kuran önderimiz Peygamberdir. narasının ne demek olduğunu anlarız. ikinci Şart SAMİMİ OLMAK Samimi olmaktan maksadım müslüman kardeşin söylediği söz işlediği amel yaptığı cihad ve bütün harekatı Allah için olmalı Onun nzasınt ve mükafatını kazanmayı hedef edinmelidir. Şan şöhret mevki makam çıkar ve menfaat gözetilmemelidir. Böylece kişi çıkar ve menfaatin kölesi olmayıp düşünce ve inancın askeri olur. Ve Allah Tealanın peygamberine tebliğ etmeyi emrettiği şu sıfatlara nail olur. Ey Muhammedi De ki namazım ibadetim hayatım ve ölümümancak alemlerin Rabbi olan Aiiah içindir. Onun hiçbir ortağı yoktur. Ben bunlarla em-roundum.(1) Böyle olan müslüman kardeş gayemiz Allahtır Allah her şeyden büyüktür hamd ancak Allaha mahsustur naralarının ne demek olduğunu anlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)e kahramanlık için savaşan ırkçılık için savaşan ve şöhref için savaşan üç kişiden hangisinin Allah yolunda oiduğu sual edildi Peygamber (s.a.v.) Allahın dini yücelsin diye savaşan ancak Allahın yolundadır.(2) buyurdu. Şeytan insanın düşmanıdır. Ne zaman ki insanın bir hayır yapmaya veya kendini düzeltmeye yöneldiğini görür hemen ona çevresinde bulunan şan ve şöhreti veya maddi menfaati göstererek vesvese verir. Şeytan insanın hayır sahipleriyle yardımlaştıği-nı görünce onu hemen liderlik sevdasına düşürmeye çalışır. Hayırseverlerden normal biri gibi iş yapmasını çirkin gösterir. Değerli kardeşim şeytanın vesvesesinden sakın. Çünkü o bize önümüzden arkamızdan sağımızdan solumuzdan sokulur. Ancak Allah rahmeti ile bizi muhafaza ederse bize yakın olmaz. Yaptığın her işi Ve niyet ettiğin her şeyi Allah bilir ve görür. Kalblerde olanlar Ona ayandır. O halde niyetinde Allaha karşı samimi ol yaptığın işle Allahın rızasını dile. Çünkü Allahı aldatmaya kalkışmak hataların en korkunç olanıdır. Bir adam Resulullah (s.a.v.)a geldi ve şöyle dedi — Ben Allah yolunda savaşmayı ve yerimin görülmesini istiyorum. Bunun üzerine şu ayet-i celile nazil oldu Kim Rabbinin huzuruna çıkmayı arzu ediyorsa salih amel işlesin Rabbine ibadette hiçbir kimseyi ortak koşmasın. (3) Görüyorsun ki Allah Teala riyakarlığı gizli şirk olarak sıfatlandırmıştır. Sakın sen de meclislerin başına koşma safların önünde gösteriş yapma. Şunu iyi bil ki kanatlarını müminlere germedikçe gerçek mümin olamazsın. Allahın dostları şöyle vasıflandırılmışlardır Onlar müminlere karsı çok mütevazı ve zelil kafirlere karşı izzet ve şereflidirler. (4) Şunu da hatırından çıkarma ki gayemiz Allahtır dediğin her an sözünde ve amelinde Allaha karşi samimi olacağına auir Allaha söz veriyorsun ve Allahın kitabında şu ayet-i celileyi okuyarak bu hususta manen ahdediyorsun. Ey Muhammedi De ki Namazım ibadetim hayatım ve ölümüm ancak alemlerin Rabbi olan Allah içindir Onun hiçbir ortağı yoktur. Ben bunlarla em-rotundum. (5) "(5) lifnam Suresi 162. Üçüncü Şart ÇALIŞKAN OLMAK Çalışma ilim ve İhlasın bir semeresfdfr. Allah Teala şöyle buyurur Ey Muhammed de ki çalışın. Yakında Allah Peygamberi ve müminier yaptığınızı görecektir. Hepiniz gaib olanı ve görüneni bilen Allaha döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızı haber verecektir. Samimi kardeşin şu sahalarda çalışması istenilmektedir A) Kendini düzeltmek B) Müslüman bir yuva kurmak C) (1) Cemiyeti irşad etmek Tevbe Suresi 45. D) Memleketi hürriyete kavuşturmak E) Hükümeti Islah etmek F) Müslüman 6) Bütün dünyaya hocalık etmek. ümmetine devletler arasındaki mevkiini iade etmek Sadece anlayışlı olmak yetmez. Arjlayışlı ve samimi olmak çalışkan elmaya sevkeder. Bütün dünya ve ahiretteki şeylere ancak çalışma ile ulaşılır. Çalışanın dünyada ulaşacağı mükafat şu ayeti celile ile beyan edilir Erkek olsun kadın olsun kim mümin olarak iyi bir iş yaparsa biz ona güzei bir hayat yaşatırız. ayetin devamında İse çalışanın ahiretteki mükafatı zikredilmektedir. Biz onları elbetteki yaptıklarının •n güzeliyle mükafatlandıracağız.(2) Müslüman insan yeryüzünde Allahın halifesidir. Dolayısıyla vazifesi zor ve mesuliyeti ağırdır. Bundan bir kaçamak yolu yoktur. Fakat devamlı Allahın yardımına mazhardır. Allah dilediğini yapar. Evet yol uzundur engeller çoktur. Cahil insanlar hayal olduğunu zannederler. Biz ise bir gerçek olduğuna inanırız. Ümitsizliğe kapılmayız. Çünkü imanla ümitsizlik bir arada durmaz. (2) Nahl Suresi 97. Allahın rahmetinden ancak kafir olan bir topluluk ümidini keser. Ey kardeşim işlerinde Allahtan yardım iste. Acze düşme. Allah kurtarıncaya kadar sabret. Zorluk ve musibetlere karşı metanetli ol. Allah zorluktan sonra kolaylık getirecektir. Çalış yaptığın her amelin mükafatı Allahın huzuruna çıkacağın güne tehir edilmiştir. Evvela kendinden başla sonra bakmakla mükellef olduğun kimseleri düzelt. (3) Yusuf Suresi 87. A) Kendini Düzeltmek Kişi kendini düzeltmelidir ki bedenen kuvvetli dürüst ahlaklı doğru düşünceli çalışıp kazanmaya muktedir sağlam inançlı hakkıyla İbadet yapan nefsi ile cihad eden vaktinin değerini bilen işlerini tanzim eden .ve başkaları için faydalı olan numune bir insan olsun. Bunlar her müslümanm yapması gereken vazifelerdir. Senden şunlar istenmektedir a) Bedenen kuvvetli olmaya çalış ki. kendine ve insanlara faydalı olabilesin. Kuvvetli mümin Allah katındn zayıf müminden daha hayırlı ve daha sevimlidir. b) Ahlakın güzel olsun. Çünkü sen yeryüzünde Allahın yarattıklarına bir halifesin. Onlara karşı güzel ahlaklı ol ki. seni dinlesinler ve işlerinde yardımcı olsunlar. Hz. Muhammed (s.a.v.) Müminlerin en kamil imanlıları ahlakça en güzel olanlarıdır. (4) buyuruyor. c) İnce düşünceli ve doğru görüşlü ol. İhlaslı olsa da aklını kullanmayandan bir hayır beklenilemez. Çalışkan olsa da düşüncesi kısır olandan bir fayda umulamaz. Düşünceni geliştir ki hem kendin aydınlığa çıkasın hem de insanları aydınlığa çıka-rasın. d) Çalışıp kazanacak güçte olmaya gayret et. Çünkü en tatlı ve helal yemek el emeğinden yediğindir. Mal canın yongası ve davaların destekçisidir. Seni çalışıp kazanmadan alıkoyan ve tembeller zümresine katan ibadetten hayır yoktur. Allah Teala Namaz bittikten sonra yeryüzüne dağılın ve Allahın lütfundan rızık arayın.(5) buyurmaktadır. Sen her malı kazanıp çoluk çocuğuna aile ve efradına harcadıkça Allah katında derecen yükselir. e) Sağlam inançlı ol ki Allah ile olan ilişkin doğru olsun ve Allah sana ışığında yürüyeceğin bir nur bahşetsin bilmediğini bildirsin ve şeytanın vesveselerinden uzaklaştırsın. Çünkü şeytanın iman edenlere ve Rablerine tevekkül edenlere karşı hiçbir nüfuzu yoktur.(6) f) İbadetini eksiksiz yap. Çünkü Aliah Teala güzeldir güzel olmayanı kabul etmez. Nasıl ki sen tuzsuz yemeği hoş görmüyor ve yemiyorsan Allah Teala da hatalı ve noksan ibadetleri hoş görmez ve kabul etmez. g) Nefsinle cihad et. Çünkü o senin en büyük düşmanındır. Eğer ona galip gelebilirsen artık bu dünyada seni hiçbir şey mağlup edemez. Sen iradene sahip olduğun müddetçe ne eziyetler seni yıldırır ne de aldatmalar seni baştan çıkarır. h) Vaktinin değerini bil. Vakit nakit değil hayatın bir parçasıdır. Sen kıyamet gününde Allahın huzurunda ömrünü nereye harcadığından gençliğini hangi yolda geçirdiğinden vakitlerini nasıl değerlendirdiğinden sorulacaksın. Vakitlerini fırsat bit onları dünya ve ahlret emelleriyle geçir. ı) İşlerini düzene koy. Din. nizam demektir. Namazımız orucumuz cihadımız bizleri düzenli olmaya alıştırır. Binaenaleyh her işinde intizamlı ol. i) Başkaları için faydalı ol. imanın zirvesi işte budur. B — Müslüman Bir Yuva Kurmak Kişi aile ve efradını düşüncelerine saygı gösteren bütün ev hayatında islamın adabına riayet eden fertler olarak yetiştirmelidir. Evlenirken iyi olanı seçmelidir. Ailesine karşı vazifelerini ve haklarını yerine getirmelidir. Çocuklarını güzel terbiye etmelidir. Onları İslam ahlakiyle yetiştirmelidir. Bunlar her müslü-manın yapması gereken vazifelerdir. Müslüman bir aile yetiştirmek... Senin yardımına terbiyene ve iyiliğine herkesten daha ziyade ailen layıktır. Eğer Allah onları salih kılarsa sana dünyada yardımcı olurlar. Ahirette de onları terbiye ettiğin için sevaba nail olursun. Peygamber (s.a.v.) bir ha-dis-l şeriflerinde Sizin en hayırlınız ailesi İçin ha-jyırlı olandır. Ben de ailesi İçin en hayırlı olanını-zım(7) buyurmuştur. Müslüman bir yuvayı kurmak için İyi bir aile seçmen gerekir. Evleneoeğln hanımın güzelliğine servetine veya soyuna aldanarak dindarlığını unutmamalısın. Dindar olan siyah bir cariye dindar olmayan beyaz bir hürden daha evladır. Peygamber (s.a.v.) bu hususa dikkat etmemenin kötü neticesinden sakındırarak şöyle buyuruyor Kadınlarla güzellikleri İçin evlenmeyin. Olur ki onların güzelliği onları helake sürükler. Kadınlarla malları için de evlenmeyin. Olur ki malları onlan azdırır. Kadınlardan dindar olanlarla evlenin.(8) Sakın fısk-u fücurla dolu bir evde yetişen bir kadının dış görünüşüne aldanma. Soyuna çeker. Kadın görünüşteki güzelliği ve aslının kötülüğü ile pisliklerin ortasında biten bir ağaca benzer. Bakarsın manzarası hoş yemyeşil bir ağaç... Ama pislikler İçine kök salmış necislerden gıda alıyor. Peygamber (s.a. v.) şu hadis-i şerifi ile dikkatleri bu mevzuya çekiyor ve şöyle buyuruyor Dere kenarında biten yeşil otlardan sakının. — Dere kenarındaki yeşil otlar nedir ya Resu-lullah diye sorulunca Kötü aile içinde yetişen güzel kadındır cevabını vermiştir. Diğer yandan hanımına haklarını ve vazifelerini iyice öğretmelisin. Eğer bilmiyorsan onları öğretecek birine göndermelisin. Dinimize göre bir kadın ilim öğrenme ve fetva sormak için efendisinin izni olmadan dışarı çıkabilir. Cahil bir kadın hem kendisinin ve hem de kocasının düşmanıdır. Hanımlarınıza İslamın adabını evliliğin hak ve hukukunu öğretin. Kuran-ı Kerimin bildirdiği şu dua ile Allaha niyaz edin Rabblmlz sen bize eşlerimizden ve soylarımızdan bizleri memnun edecek nesiller bahşet. Sen bizi Allahtan korkanlara önder kıl Çocukların sana verilen bir emanettir. Allah seni onlardan sorumlu tutacaktır. Emaneti muhafaza et. Çocuklarına Allaha ve insanlara karşı olan vazifelerini öğret. Özellikle kızlarını terbiye et. Onları sokaklara salıverme. Mahrem yerlerini kapattır. Eğer bulları yapmazsan onların işledikleri günahtan bir gün hesaba çekileceksin. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) uzun bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor Erkek evinde bir çobandır. mesuldür.(10) Maiyetinde bulunanlardan Bundan hiçbir zaman ailene karşı katı kalbli olman veya çocuklarına eziyet etmen anlaşılmamalıdır. Ailene haram bir şey yedirme onlara karşı şefkatli ve merhametli ol onları helal lokma ile besle. Sapık yollardan uzak tut... demektir. İşçi ve hizmetçilerine de iyi muamelede bulun. Onlara karşı sert davranma ve merhametsiz olma. Sana karşı olan haklarını çiğnemiyesin. Onları başıboş bırakma ki Allaha karşı olan vazifeni ifa etmiş olasın. Kişinin kendini düzeltmesi ve müslümanca bir yuva kurması ferdi vazifesidir. Her müslümanın tek başına bunları yapması ve en mükemmel şekilde başarması gerekir. (8) ibn Mace. (9) C) Fürkan Suresi 74 (10) Buhar Müslim Ahmed b. Hanbel. Cemiyeti İrşad Etmek Her müslümanın cemiyette hayra davet düşüncesini yayarak ve içindeki kötülük ve rezilliklere karşı savaşarak güzel şeyleri teşvik ederek iyiliği emredip kötülüğe mani olarak hayırlı işleri yapmaya koşarak İslami düşünceyi yaymak suretiyle kamuoyunu kazanarak hayatın bütün görünüşlerini İslam boyasıyla boyayarak cemiyeti irşad etmesi gerekir. Bunları yapmak hem ferdin hem de cemaatın vazifesidir. Fert ve aileyi düzelttikten sonra cemiyeti de dü-zeltmemiz gerekir. Bu da cemiyete hayırlı daveti yayarak onu cemiyete sevdirerek cemiyete iyilik yönlerini ve hidayet yollarını göstererek ve içinde bulunan rezilliklere ve çirkinliklere karşı savaşarak gerçekleşir. Kötülüklere karşı sükut eden bir millet Allahın azabına layık olur. Allah israiloğullarını yaptıkları kötülüklerden birbirlerini alıkoymadıkları için lanete uğratmıştır. Allah Teala Peygamberlerinden birine Ben ümmetinin iyi olanlarından kırkbin ve kötü olanlarından da altrhışbin kişiyi helak edeceğim. diye vahyetmiştir. Bunun üzerine o peygamber Ey Rabbim şunlar fena olan kimselerdir. Fakat şu iyi kimselerin suçu nedir diye sorunca Allah Teala Onlar kötülük işleyenlere karşı sustular. Onları yedirdiler İçirdiler. Bunun için Allah hepsini birlikte azabına uğrattı.(11) buyurdu. Allah İslam ümmetini iyiliği emrettikleri ve kötülüklere mani oldukları müddetçe insanlık için yeryüzüne çıkarılan en hayırlı bir ümmet kıldı. Şayet Üm-met-i Muhammed hakkı söylemez susarlarsa Allah salih olanları da zalim olanları da azabına uğratır. İstersen gel benimle beraber Allah Tealanın şu kelamını okuyalım Siz fitneden kaçının. O sizden sadece zulmedenlere isabet etmez. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Allahın koyduğu sınırları aşmayan muhafazakarları vapurun üst katına binen yolculara benzetiyor Allahın emirlerine karşı inat edenleri İse vapurun alt katına binen ve vapuru delmeye çalışan gafil yolculara benzetiyor. Eğer üst kattaki yolcular alt katta bulunan yolcuların bu sorumsuzca davranışlarına karşı susarlarsa neticede hep birlikte batmaya mahkum olurlar. Şayet üsttekiler alttakilere mani olurlarsa kendileri de vapur da kurtulur. Bunun içindir ki bizlerin iyiliği emretmemiz ve bu meyanda çeşitli zorluklara katlanmamız bir dini vecibedir. Allah Teala müminlere hitaben şöyle buyuruyor İçinizden hayra davet eden ve iyiliği emreden bir cemaat oluşsun.(13) Muhterem kardeşim haramlardan kaçınıp İslamın emirlerini yaşayarak bütün harekat ve fiillerinle numune bir müsiüman olman lisanınla iyiliği emretmenden veya kötülüğe mani elmandan daha tesirli ve daha güzeldir. Bir şair şöyle der Hidayet yolunu gösterenlerin harekatı dil ile öğüt vermelerinden daha tesirli ve daha fasihtir. Evet bizlerin yüce dinimizin şiarlarına tazim etmemiz onlarla iftihar etmemiz ve onlara saygı göstermenin gerekliliğini insanlar arasına yaymamız la-zrndır. Ta ki yeryüzünü islamın nuru ile aydınlatalım. Biz yeryüzünde Allahın halifeleriyiz. Onun için bozguncuları sevmememiz gerekir. Çünkü onlar alemlerin Rabbı olan Allahın düşmanlarıdır. Bizim sevgilimizi sevmeyeni sevmemeliyiz. Cemiyeti irşad etme vazifesi hem fertlerin ve hem de cemaatın görevidir. O halde her müsiüman kollarını sıvamalı günümüzün inim inim inleyen insanlarına kurtuluş yollarını göstermeli biçare zavallıları huzur ve saadete kavuşturmalıdır. (13) Ali imran Suresi 104. D) Memleketi Hürriyete Kavuşturmak Memleketi siyasi iktisadi ve manevi yönden İslam olmayan bütün yabancı nüfuzlardan kurtarmak ve onu gerçek hürriyetine kavuşturmak gerekir. Memleketi gerçek hürriyetine kavuşturmak Allahın müslümanlara farz kıldığı bir dini vecibedir. İslam Dini izzet ve şeref dinidir. Emperyalizm ise kulluk ve kölelik demektir. Evet elbetteki bir kalpte izzet ve şerefin kaynağı olan imanla ziilet ve kölelik bir araya gelemez. Aciz bir millet dünyada zelildir ahirette rezil ve Allahın azabına layıktır. iNefislerine zulmedenlerin canlarını aldıkları zaman melekler Ne yapıyordunuz deyince Yeryüzünde biz zayıf kimselerdik. derler. Melekler de Allahın arzı geniş değil miydi hicret etseydiniz yar derler. İşte onlarm barınacakları yer Cehennemdir. O ne kötü bir dönüş yeridir... (14) Allah bizi hür olarak yaratmıştır. O halde neden köleliğe razı olalım. Veya Allahtan başkasına boyun eğelim. Eğer mukaddes vatanımız için savaşırsak mukafatımızı Allah vereoektir. Peygamber Efendimiz (s. a.v.) bir hadis-i şeriflerinde Kim malı için ölürse o şehittir.(15) buyurmuşlardır. Memleketimizi siyasi askeri veya iktisadi bütün yabancı tahakkümlerden kurtarmamız üzerimize mu Kir (15). Buhar Müslim Ebu Davud Tirmlzi Meset tbn Mace Ahmed b. Hanbel. E) Hükümeti İslah Etmek Gerçek bir İslam hükümeti oluncaya kadar idari mekanizmayı ve bütün devlet kuruluşlarını yeniden düzenlemek gerekir. Böylece hükümet İslam ümmetinin hizmetçisi olarak vazifesini yerine getirir. İslam ümmetinin menfaati için çalışır. islam hükümeti demek onu teşkil eden üyelerinin müslüman olmaları İslamın farzlarını yerine getirmeleri açıkça günah işlememeleri ve İslamın emir ve hükümlerini tatbik etmeleri demektir. idari işlerde görev vermemek şartıyla zaruret halinde müslüman olmayanlardan yararlanmanın bir mahzuru yoktur. Hükümetin İslam nizamının getirdiği umum kaidelere mutabık olması lazımdır. Fert ıslah olsa aile düzelse hürriyete kavuşsa bile İslam hükümet bulunmadıkça her şey arasında irtibat kesilir her cemiyet düzgün olsa ve memleket Ümmetinin başında müslüman bir tersine döner. Devletle millet şey müslumanların başına yıkılır. Müslüman İdareci milletin refah içinde yaşadığı bir zamanda insanların orta derecede yaşayanları gibi yaşaması gerekir. Kıtlık zamanlarında ise milletin en zayıf durumda olanları gibi yaşaması icap eder. İslam idarecisi müslüman ümmetinin bir işçisi ve hizmetçisi mevkiindedir. İşi de. İslam ümmetinin hayrı için koşmak ve ondan eziyetleri savmak için canını feda etmektir. Bir hükümetin üyeleri İslamın farzlarını eda etmedikçe Kuran-ı Kerimin hükümlerini tatbik etmedikçe açıkça günah işlemekten vazgeçmedikçe o hükümet İslam hükümeti sayılmaz. Bunu çok İyi bilmeliyiz. Diğer taraftan eğer. İslam hükümeti birtakım yabancı eleman ve teknisyenlere muhtaç olursa bunlardan faydalanması yasak değildi Ancak müslü-manların içinde yabancıların yapacakları işi başarabilen biri olmamak şartıyla. Ve kendilerine iş yaptırılan kafirlere de idari vazifeler verilmemelidir. Şunlar islamf hükümetin sıfatlarındandır Mes-uliyet hissi taşımak millete karşı merhametli olmak insanlar arasında adaleti yaymak topluma alt mallara karşı titiz davranmak iktisatlı olmak. İslam hükümetini islam olmayanlardan ayıran alametlerden bir kısmı da şunlardır İslam hükümeti bütün fakirlerden hastalardan esirlerden cahillerden mazlumlardan çaresizlerden hatta hayvanlardan dahi sorumlu olduğunu bilecektir. Asr-ı Saadette İslam hükümetinin başkanlığım yapan ikinci halife Hz. Ömer (r.a.) şöyle diyor Allaha yemin olsun ki Irakta bir katırın ayağı kayşa adl-i ilahide ona yol yapmadığım için hesaba çekileceğimden korkarım. Allah zalim ve katı kalbli İdarecileri faydalı ol-makdan uzak kılmıştır. Müslüman ümmeti bunlar vasıtasıyla hiçbir zafere ulaşamazlar. Peygamber Efendimiz {s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor Sizin önderlerinizin en hayırlıları onlardır ki siz onları seversiniz onlar da sizi sever siz onlara dua edersiniz onlar da size dua eder. önderlerinizin en kötüleri onlardcr ki siz onları sevmezsiniz onlar da. sizi sevmezler siz onlara lanet edersiniz onlar da size lanet ederler.(16) (16) MüsUm Tirmizl Darlmi. İslam hükümeti adaleti hakim kılmalıdır. Çünkü Adalet mülkün temelidir. Adaleti hem dostlar hem de düşmanlar arasında hatta müslümanlar ile gayri müslimler arasında hakim kılmak gerekir. Allah Te-ala her halükarda adaletli davranmamızı şu ayetiyle emrediyor Ey iman edenler kendinizin veya ana-babanmn ve yakınlarınızın aleyhine bile olsa adaletle hükmeden ve Allah İçin şahitlik edenlerden olun. (17). Diğer bir ayet-i celilede de Ey İman edenler siz adaletle hükmeden Allah İçin şahitlik edenlerden olun. Bir kavme olan öfkeniz sakın sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adaletli olun. Bu takva olmaya daha yakındır. (18) Devletin mallarına karşı iffetli olma ve iktisatlı davranma İslam hükümetinin en belirgin alametlerinden biridir. Bu mallar emanettir. Allah hainleri sevmez. (17) Nisa Suresi 135. (18) Malde Suresi 8. islam hükümetinin vazifelerinden bir kısmı da şunlardır Emniyeti sağlamak ilahi kanunları tatbik etmek eğitimi yaygınlaştırmak memleketi savunacak kuvvet hazırlamak umumun sıhhatini korumak toplumun menfaatlerine dikkat etmek milli geliri artırmak malı muhafaza etmek ahlakı düzeltmek ve islam davasını yaymak. İslam hükümetinin vazifeleri çoktur. Bir kısmı da şunlardır islam hükümeti emniyeti sağlayacak ilahi nizamı tatbik edecek eğitimi yaygınlaştıracak ırz ve namusu millet ve vatanı savunmak için ihlaslı ve temiz gençlerden asker hazırlayacak ve bunları teçhlzatlandıracak. Toplumun sıhhatini koruyacak ve menfaatlerinin bekçiliğini yapacaktır. Ta ki İslam ümmetinin içinde fakir cahil hasta işsiz kişiler bulunmasın. İslam hükümeti milli geliri artırma ve milletin malını korumakla da mükelleftir. Çünkü fakir bir millet bir şey yapamaz ve başkalarına menfaati dokunamaz. İslam hükümetinin saadetin anahtarı sayılan ahlakı düzeltmesi ise en önemli vazifelerindendir. Şairin de dediği gibi milletler ahlaktan ibarettir. Ahlaksız bir millet yok olmaya mahkumdur. Gerçekten içinde fısk-u fücur yayılan veya nifak tohumları saçılan yahut hlyanet hastalığına kapılan bir ümmet ne kadar kendini ileride görürse görsün o millet çökmüştür zelil olmuştur. İslam devletinin vazifelerinin en önemlisi ise İslam davasını yaymaktır. Bu da Allahın verdiği hakimiyet nimetine karşı Ona bir şükürdür. Kuran-ı Kerim bu gerçeğe işaret ederek İslam davasını yaymanın zafere ulaşmaya bir vesile olacağını beyan ediyor ve şöyle buyuruyor Elbette ki Allah dinine yardım edenlere yardım eder. Şüphesiz ki Allah her şeyden kuvvetli ve her şeye galiptir. Dine yardım edecekler Q kimselerdir ki eğer biz onlan yeryüzünde yerleştirirsek namazlarını kılarlar zekatlarını verirler iyiliği emrederler ve kötülüğe mani olurlar işlerin sonu ancak Allaha aittir.^) (19) Hacc Suresi 40-41. İslam hükümeti bütün vazifelerini yerine getirdiği takdirde islam ümmetinin üzerinde haklan vardır. Bu haklardan bir kısmı da şunlardır islam hükümetini sevmek emirlerine itaat etmek ona canla-malla yardım etmek kusur işlediğinde evvela öğüt verip irşad etmek düzelmezse vazifeden alıp uzaklaştırmak. Yaratıcı Allaha karşı günah işleme hususunda hiç bir mahluka İtaat yoktur. Eğer islam hükümeti bu vazifelerini yerine getirirse işte o zaman itaat etmek sevmek mal ve canla yardım etmekle emrolunduğumuz ülul-emr vasfına haiz olur. Şayet bu vazifelerini yapmazsa Allah Te-ala bizlere önce öğüt verip irşad etmemizi bunlar fayda vermezse hükümeti düşürüp iktidardan uzaklaştırmamızı emrediyor. Peygamber Efendimiz (ş.a.v.) idarecilere nasihat mevzuunda şöyle buyuruyor cDIn nasihattir. Orada bulunan sahabeler — Ey Allchın Resulü kime nasihattir dfye sorunca Allah rızası için peygamberi İçin kitabı için müslümanlann önderine ve bütün müslümanlara nasihattir. (20) cevabını vermiştir. idarecilere nasihat etmek malımızın canımızın (20) Buhari Müslim Tinnlzl Nesel. Daimi Ahmed b. Hanbel. pahasına da olsa üzerimizde bir din vecibedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.1) Şehidlerin Efendisi Ham-zadir. Bir de zalim bir idarecinin karşısına dikilip ona iyiliği emrettiği ve kötülükten kaçınmasını söylediği için o zalim idareci tarafından öldürülen kişidir. (21) buyurmuştur. Zalim idareci karşısında hakkı haykırmak en üstün cihadasr. Bir hadis-i şerifte Cihadın en efdalı zalim idarecinin huzurunda adaletli bir söz söylemektir.^). Nasihatia uslanmayan hükümetin hakkının düşürülmek olduğunu beyan ederek Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyuruyor Allaha karşı günah işleme hususunda hiçbir kimseye itaat yoktur.(23). (21) Müstedrekül-Hakim. (22) Ebu Davud Tirraizi Nesal tbn Mace. Ahmed b Hanbel. (23) Müslim Ebu Davud Nesel. tbn Mace Ahmed b. Hanbel. F) İslam Ümmetine Devletler Arasındaki Mevkiini iade Etmek İslam ümmetini gerçek hürriyetine kavuşturarak izzet ve şerefini tekrar ihya ederek müslümanlann kültürlerini birbirlerine yaklaştırarak ve kaybettikleri birlik beraberliklerini yeniden sağlayarak İslam ümmetinin milletler arası varlığını tekrar ortaya koymalı ki neticede kaybedilen hilafet ve temenn edilen İslam birliğini yeniden tesis edelim. İslam vatanını hürriyetine kavuşturarak İslam ümmetinin devletler arası varlığını yeniden gerçekleştirmek en mukaddes vazifelerden biridir. Bize göre Allahın ismi anılan her yer İslam vatanıdır. Bir şair şöyle der Ben İslamdan başka vatan tanımam Şamla Nil vadisi arasında fark aramam. Allahın ismi anılan her yeri. Sayarım vatanımın cevheri. Büyük İslam devletini parçalayarak şu küçük devletçiklere bölmek düşmanlarımız tarafından aleyhimize tertiplenmiş büyük bir felakettir. Çünkü bir-lik-beraberlik içinde olduğumuz zaman düşmana karşı büyük bir güç ve sarsılmaz bir kale oluruz. Düşman ise bunu istemez. Bir şair şöyle diyor Oklar bir araya geldiğinde kırılmak bilmez Teker teker ayrıldığında kırılmadan azade olmaz. Diğer yandan müslümanların kültürleri arasında yakınlık sağlamak siyasi yönlerini birleştirmek ve yeryüzünün doğu ve batısında bulunan müslümanlar arasında sözbirliğl sağlamak gerekir. Ta ki birlik-beraberliğimizi ve şerefli hilafetimizi tekrar iade eder G) Bütün Dünyaya Hocalık Etmek Yeryüzünün her köşesinde islam davasını yaymak suretiyle bütün dünyaya hocalık etmek gerekir. Ta ki yeryüzünde fitne kalmasın ve din sadece Allahın olsun. (24) Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.(25) Bu son dört kısım çalışma ve vazifeler her ferdin ve cemaatin görevidir. Bu işler ağır bir mesuli-yet taşımaktadır ve çok önemlidir. İnsanlar bunları hayal zannetse de müslüman kardeş birer gerçek olduklarına inanır. Biz hiç ümitsizliğe kapılmayız. Allah Tealadan büyük bir ümidimiz var. Allah işinde galiptir. Fakat insanların çoğu bilmezler. (26) Bizler Allahın kitabını tatbik etmekle emrolun-duk. Bunun için bütün dünyayı Kuranın nuruyla aydınlatmamız gerekir. Bizim dinimiz bu zavallı dünya için bir huzur teminatı ve bir muhafaza talimatıdır. Bizim gayemiz sadece müslümanlart mesud etmek değil bütün İnsanlara doğru yolu göstermektir. Bu hususta Allah Teafa şöyle buyuruyor Yeryüzünde fitne kalmayıp sadece Allahın dini hakim oluncaya kadar kafirlerle savaşın.(27) Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır. (28) Bu Allaha göre asla zor değildir. (29) Dördüncü Şart CİHAD ETMEK Cihaddan maksat kıyamete kadar devam eden bir farz ve Resulullah (s.a.v.)in şu sözünden kastedilen bir vazifedir. Kim cihad etmeden ve cihad etmeyi gönlünden geçirmeden ölürse bir nevi nifak üzere ölmüş olur.(1) Cihadın en aşağı derecesi kötülükleri kalben hoşgörmemek en üstün derecesi ise Allah yolunda savaşmaktır. Bu iki mertebenin arasında dil ile cihad kalem ile cihad zalim idarecinin huzurunda hakkı haykırmakla cihad nevileri yer alır. (1) Müslim Ebu Davui Nesel Darimi Abmed b. Hanbel. Cihad geçmiş ve gelecek bütün müminlere farz kılınan bir vazifedir. Bazı cahillerin sandığı gibi. cihad etme sadece Sahabe-i Kirama has bir vazife değildir. Bize orucu farz kılan Allah Teala aynı surede cihadı da farz kılmıştır. Oruç hakkında Ey iman edenler size oruç tutma farz kılındı. (2) buyuruyor iken cihad hakkında da şöyle buyurmuştur Ey iman edenler sevmediğiniz halde size savaş farz kılındı. Sevmediğiniz bir şey belki sizin için daha hayırlıdır sevdiğiniz bir şey de belki sizin için kötüdür. Allah bilir siz bilmezsiniz.(3) Müellifin de beyan ettiği gibi cihadın en aşağı derecesi kötülüklere karşı kalb ile buğzetmek en üstün derecesi ise Allah yolunda savaşmaktır. Bu iki derece arasında cihadın çeşitli dereceleri vardır. Mesela dille cihad etmek kalemle cihad etmek... vs. İslam korkaklığı kabul etmez. İman ettiğine yemin etse bile korkağı sevmez. Mukaddes kitabımız Kuran korkakları müslümanların havzesinden kova- rak şöyle buyuruyor cO münafıklar kendilerinin sizden olduklarına dair yemin ederler. Aslında onlar sizden değildir. Fakat onlar korkan bir topluluktur. Eğer bir sığınak ve(2) Bakara Suresi 183. XZ) Bakara Suresi 216. ya mağaralar yahut sokulacak bir delik bulsalar ona süratle koşarlar. Kuran-ı Kerim korkakları sadece bu vasıflarla birakrnryor onların erkekliğinin zayıf olduğunu beyan ediyor ve onları kadınlardan sayıyor. Korkak münafıklar cihada çıkamayıp geri kalanlarla beraber oturup kalmaya razı oldular. (5) Dava ancak cihadla yaşar. Davanın yücelmesi ve yayılmasına göre cihad yoğunlaşır uğrunda feda edilen şeyler çoğalır. Cihad edenlerin mükafatı artar. Allah Teala bizlere Allah yolunda hakkıyla cihad edin. (6) buyuruyor. Değerli kardeşim bu İzahattan sonra devamlı yolumuz cihad yoludur diye haykırdığın naronm ne demek olduğunu öğrenmiş olursun. Bir dava ancak cihadla hayat bulur. Tesiri olmayan bir ilim boş sözden ibarettir. Ordusuz düşünce yok olmaya mahkumdur. Düşüncenin yücelmesi ve yayılmasına göre uğrunda yapılan cihad artar ve takdim edilen fedakarlıklar çoğaldıkça çoğalır. İslamın sadece birkaç rekatı ve dualarıyla yetinenlere de ki Dini sadece oruç tutma ve namaz kılmaktan ibaret sananların yüzünden nedir bu dinin çekeceği. Din imandır fedakarlıktır. Dünyaya hakim olacak izzet ve şereftir. Yine o zavallılara namazla cihadı birbirinden ayırmayan şu ayeti celileleri hatırlat Ey iman edenler rüku edin secdeye kapanın Rabbinize ibadet edin hayır işleyin ki kurtuluşa ere-siniz. Allah yolunda hakkıyla cihad edin.(7) Ey sadık kardeşim eğer mücahidlerden İsen müjde sana. İnsanlar alemlerin Rabbi olan Allahın huzuruna varıncaya kadar zafer sadık kullara takdir edilmiştir. İnsanların mürşidi olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bizleri müjdeleyerek şöyle buyuruyor Allahın emri gelinceye kadar bu ümmet Allahın emrettiği gibi yaşar. Bunlara karşı çıkanlar bunlara hiç bir zarar veremiyeceklerdir.(8) (8) Buhar Müslim. Ebu Davud. tbn Mfice Abmed b. Hantjel Beşinci Şart FEDAKARLIK Fedakarlıktan maksat malını canını vaktini hayatını ve her şeyini gaye uğrunda feda etmek demektir. Dünyada fedakarlık gösterilmeyen hiç bir cihad yoktur. Bizim düşüncemiz yolunda gösterilen fedakarlık asla zayi olmaz. Bilakis bunu yapana büyük mükafat ve güzel sevaplar vardır. Bir kısım insanlar Allahı sevdiklerini iddia ederler. Fakat Allah yolunda az veya çok hiçbir şey harcamazlar. Kuran-ı Kerim bu gibi insanların fasık veya münafık olduklarına hükmediyor. Her şeyin bir alameti ve her davanın bir delili vardır. Kim Allah yolunda malını harcamayıp cimrilik eder çocuklarından ayrılmaya katlanamaz veya makamından vazgeçemezse böyle bir insan hiçbir zaman Allahın dostlarından olamaz. İnsanlardan bir kısmı Allaha iman ettik derler. Fakat Allah yolunda bir eziyet gördüklerinde İnsanların şerrini Allahın azabı gibi sayarlar. Rabbinizden bir yardım gelecek olursa yemin olsun ki biz sizinle beraberdik derler. Allah herkesin kalbinde olantan iyi bilen değil midir Allah İman edenleri de biiir münafıkları da bilir. (1) Kuran-ı Kerim Allahı ve Peygamberini sevmeyi ve Allah yolunda cihed etmeyi terazinin bir kefesine koyuyor bütün dünya mallarını da diğer kefesine koyarak tartıyor. Kim terazinin birinci kefesini tercih ederse onu samimi müminlerden kılıyor kim de ikinci kefesi ile meşgul olursa onu fasıklıkla sıfatlandırıyor. Ey samimi kardeşim sen Allah ile alış-veriş ediyorsun. Bunda karlısın. Ne kadar bedel takdim edersen et bu Allahın sana vereceğinin karşılığında hiçtir. Çünkü Allah müminlerden cennet mukabilinde canlarım ve mallarını satın alır. (2) Bu ayet-i celile inince samimi müminler vallahi bu karlı bir alışveriştir dediler. Bizden kendi yarattığı canları ve kendi verdiği rızıkları alacak ona karşılık mükafat olarak cenneti verecek. Gerçekten bu çok karlı bir alışveriştir. Kim de bizimle beraber fedakarlıkta bulunmadan geri kalırsa o insan günahkardır zarardadır. Allah Teala Allah müminlerden canlarını cennet mukabilinde satın alır. (3) buyurmaktadır. Diğer bir ayet-i ce-lilede de şöyle buyuruyor Ey Muhammed de ki eğer babalarınız oğullarınız kardeşleriniz eşleriniz kabileniz kazandığınız mallar durgunluğa uğrayacağından korktuğunuz ticaretler ve hoşunuza giden meskenleriniz sizin için Allahtan Peygamberinden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise Allah emrini yerine getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar güruhunu hidayete erdirmez. (4) Ne oluyor bu insanlara... Allah yolunda fedakarlıktan geri dururlar. Halbuki Allahın katında hiçbir mükafatları zayi olmayacaktır. Müminlerin Allah yolunda hissettikleri susuzluk yorgunluk açlık düşmanları kızdıracak bir yere ayak basmaları ve düşmana verecekleri hiç bir zarar yoktur ki onlara karşılığında güzel bir amel yazılmasın. Şüphesiz ki Allah iyilikte bulunanların mükafatını zayi etmez. Allah yaptıklarının karşılığını en güze şekilde kendilerine vermek için az veya çok sarfettikleri her şey aştıkları her vadi onlar İçin yazılır. (5) Eğer Allaha itaat ederseniz O size güzel bir mükafat verir. (6) Böylece Allah yolunda ölmek en büyük temennimizdir diye devamlı bağırmanın ne demek olduğunu anlamış olursun. Değerli kardeşim sen korkaklara Allah Teala-nın şu kelamını hatırlat Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalar. Sağlam kaleler İçinde olsanız bile.(7) Cimri ve tamahkarlara da şu ilahi kelamı söyle Dünya malı pek az bir şeydir. Ahiret İse Allahtan korkanlar için daha hayırlıdır.(8) Savaştan geri kalıp yerlerinden kımıldamayanla-ra da Bir canın eceli gelip çatınca Allah onu asla geri bırakmaz.(9) Hatta Allah (c.c.) ruhun nerede çıkacağını takdir etmişse mutlaka orada çıkacaktır Ey Muhammedi De ki evlerinizin içinde olsanız bile kendilerine öldürülme takdir edilenler ölecekleri yeri varıp boylarlcır.(10) (10) Alt İmran Suresi 104. Altıncı Şart İTAATKAR OLMAK itaattan maksat verilen emre boyun eğmek ve onu -şartlar ne olursa olsun- yerine getirmektir. Zor durumlarda da normal hallerde de geri durmamak isteyerek veya istemeyerek verilen vazifeyi ifa etmektir. Çünkü bu davanın üç merhalesi vardır 1 — Davayı tanıtma merhalesi Bu İnsanlar arasında temel düşünceleri yaymakla gerçekleşir. Bu merhalede davanın idarf şekil yönetim kurullarının idaresi gibidir. Vazifesi umumun menfaati için çalışmaktır. Kullanacağı vasıta ise bazı durumlarda vaaz ve irşad bazı hallerde de faydalı olan birtakım tesisatlar kurmaktır. Günümüzdeki müslüman kardeşler teşkilatının bütün şubeleri davanın bu merhalesini yaşamaktadır. Bu şubeleri ana nizamname düzenlemektedir. Bunları halka müslüman kardeşlerin risaleleri ve gazeteleri tanıtmaktadır. Bu merhalede dava herkese açıktır. İsteyen her kişi teşkilata yardımda bulunmayı arzu etmesi ve prensiplerine riayet edeceğini vaad etmesi şartıyla cemaate katılabilir. Bu merhalede mutlak bir itaat-tan daha ziyade teşkilatın nizamnamesine ve umumi esaslarına ihtiram etmek gerekmektedir. Evet davanın aşması gereken üç merhalesi vardır Birinci merhalesi İslamın hükümlerini ve güzelliklerini insanların arasında yaymak suretiyle davayı tanıtmaktır. Bu merhalede davanın idari şekli yönetim kurullarına benzemektedir. Vazifesi ise iyilik yapmak umuma hizmetlerde bulunmaktır. Vasıtası ise vaaz etmek irşatta bulunmak dispanserler okullar camileı gibi faydalı müesseseler kurmaktır. Bu gibi iyilikleri yapmak ve hizmetlerde bulunmak isteyen herkes müslüman kardeşlerle ilişki kurabilir. Ancak İslamın getirdiği esaslara karşı sadakat göstereceğini vadetmesi gerekir. Bu dönemde mutlak bir itaat gerekmez. Burada önemli olan umumi esaslara riayet etmek ve nizamın dışına çıkmamaktır. 2 — Teşkilatlanma merhalesi Bu cihadın zorluklarına katlanabilecek selahiyetli elemanları seçip birbirine kaynaştırmakla gerçekleşir. Bu merhalede davanın idari şekli manevi yönden tam bir tasavvuf ruha bürünürken çalışma yönünden ise askeri bir sistemi takip eder. Her iki yönden de davanın devamlı sloganı emir ve itaatten ibarettir. Müslüman kardeşlerin taburları davanın bu merhalesini temsil etmektedir. Bu merhaleyi eskiden metod adlı risale düzenliyordu. Şimdi ise okuduğumuz bu risale düzenlemektedir. Bu merhalede dava herkese açık olmayıp sadece kabiliyetli ve yetişmiş elemanlara tahsis edilir. Ta ki uzun vadeli ve büyük mesullyetli cihadın zorluklarına katlanabilsinler ve ağır yüklerini taşıyabilsinler yetişmiş olmanın birinci alameti tamamen itaatkar olmaktır. Cihad etmenin ağır yükünü taşıyacak selahiyetli elemanları seçip birbirine kaynaştırarak teşkilatlanma gerçekleşir. Bu merhalede dava arınmış ruhlara ve dine ters düşmeyen her emri süratle kabul edeoek insanlara verilen emri her halükarda hemen yerine getirecek kahramanlara muhtaçtır. Bu bir bldat değildir. Çünkü bize öncülük edenler Ülul emrsimizdir. Allah Teala bizlere kendimizden olan Ülul emre itaat etmemizi emrediyor. Allaha itaat edin Peygambere ve sizden olan Ülul emre de itaat edin.(1) Önceki askerler Peygamber Efendimiz (s.a.v.)i sevdikleri ve sevmedikleri her şeyde dinleyeceklerine ve itaat edeceklerine dair biat etmişlerdi. Bu hususta çekinmeden tasavvuf ehli ol. Diğer yandan karar ve azimli bir asker ol. Ta ki sen de taburda yerini alasın. Müslüman Kardeşler cemaatleri ve taburları bu sınıfı teşkil ederler. Bunlar İslamın zırhı ve Kuran sancağının hamilleri olmak üzere müsait günü beklerler. Bu merhalede davaya sadece gerçekten yetişmiş kişiler katılır ta ki uzun vadeli ve meşakkatle dolu cihadın zorluklarına katlanabilsinler. (1) Nisa Suresi 59. 3 — Tatbik etme merhalesi Dava bu merhalede ciddi bir cihad şeklini ve gGyeye ulaşma yolunda amansız çalışma yolunu tutar. Bu marhelede dava ancak samimilerin sabredebileceği bir imtihan olur. Bu merhalede de başarıyı ancak tam bir itaat garanti eder. (5 Rebiülevvel 1359 H.) senesinde Müslüman Kartieşierin birinci safı böyle olmaya bıai etmişlerdir. Ey kardeşim sen de bu tabura katılıp bu risaleyi kabul edip ve bu biati yapmakla davanın ikinci merhalesini yaşayan biri olursun. Üçüncü merhaleye yaklaşırsın. Üzerine aldığın sorumluluğu takdir et. Kendini vazifeyi ifa etmek için hazırla. Üçüncü merhale tatbik merhalesidir. Ciddi bir ci-hadtan İbarettir. Allahın mümin kullarını çağırdığı şu emri kabullenmektir. Ey iman edenler çevrenizde bulunan kafirlerle savaşın ki sizde sertlik bulsunlar. Bilin ki Allah takva sahipleriyle beraberdir. (2) Bu merhalede gayemize ulaşmak için amansız çalışmamız gerekmektedir. Çeşitli imtihanlar geçirme ve tecrübe süzgeçlerinden geçme bu devredeki cihadın lüzumlu kıldığı şeylerdir. Bu merhalede ancak Allaha verdikleri ahde sadakat gösterenler sabredebilir. Bu devrede en önemli olan tam bir itaattir. Ey Kardeşim bu talimatları tatbik eder müslü-man kardeşlerden bu samimi cemaate katılır ve bu din uğrunda çalışacağına dair Allaha söz verirsen sen de yetiştirme yurtlarında ve tatbik etme makam • larında olursun. Allahtan sana işinde yardım etmesini kalbini pekiştirmesini ayaklarını sabit kılmasını dile evrilipçevrilme... . j Yedinci Şart KARARLI OLMAK Bundan maksat müslüman kardeşin usanmadan gayesi uğrunda çalışması cihad etmesi uzun yıllar geçse de gayesine ulaşarak veya şehid olarak Allahın huzuruna varıncaya kadar gayret göstermesidir. Müminlerden öyle erkekler vardır ki Allaha verdikleri ahidierde sadakat gösterirler. Onlardan bir kısmı canını feda etmiş diğer bir kısmı ise beklemektedir. Onlar Allahın emirlerini asla değiştirmemişler Bize göre vakit ilacın bir bölümüdür. Yol çok uzun merhaleleri uzak ve engelleri çoktur. Fakat gayeye ulaştıran büyük mükafatlara vesile olan ve dönüşü olmayan tek yoldur. Cihad müddeti çok uzayabilir. Yıllar geçer zaferi görmeyebiliriz. Sakın buna üzülmeyelim. Çünkü gayretimize karşılık Allahın bizi mükafatlandıracağını çok iyi biliyoruz. Allahın huzuruna hakka sımsıkı sarılmış ve Kuran-ı Kerimin hükmü ile amel yopmış olarak çıkmamız bize yeter. Cihad eden ya zafer ve şehadet gibi iki güzel neticeye birden ulaşır veya bunlardan sadece biri ile mesud olur. Rablerinin katında nzıklananlardan ve Allahın kendilerine verdiği nimetlerle sevinenlerden olur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in ordusundan seçilmiş olan o birinci cemaat böyle idi. Allah Teala Kuran-ı Keriminde bunların üstünlüğünü beyan ederek şöyle buyuruyor cMüminlerden öyle erkekler vardır ki Allaha verdikleri ahidlerde sadakat gösterirler. Onlardan bir kısmı canını feda etmişr diğer bir kısmı ise beklemektedir. Onlar Allahın emirlerini asla değiştirmemişlerdir. Ey Kardeşim ilacın bir kısmının da vakit olduğunu ve Allahın katında her şeyin bir ölçüsü bulunduğunu her ümmetin mutlaka nihayete edeceğini hatırla. İşler her zaman kendi isteğimize göre devam etmez. Allahın huzurunda niçin muzaffer olmadınız diye sorulmayacağız. Çalışıp çalışmamamızdan sorulacağız. Kişi gücü yettiği kadar hayra koşmalıdır. İstenileni gerçekleştirmekten sorumlu değildir. Farzet ki biz bir vadide hakkı tebliğ ediyoruz. İnsanlar ise sapmış gözleri kör ve parmaklarını kulaklarına tıkamışlardır. Bu hal bizi çalışmaktan geri bırakacak mıdır Çünkü bizim elti vasıtamızdan her biri çok güzel hazırlanmaya münasip zamanı beklemeye ve dikkatle tatbik edilmeye muhtaçtır. Bütün bunların da münasip vakitleri vardır. O ne zamandır derler. Ey Muhammed de ki umulur ki yakındır.(2). Hz. Musa (a.s.)nın ümmetinden bjr cemaat aşıl maksadın çalışma olmayıp gayeye ulaşmak olduğunu sandılar. Çalışanları işlerinden vazgeçirdiler. Fakat onların içinden cihad edenler aynı hallerinde devam ettiler ve Allahtan ecirlerini beklediler Allah Te-ala bunları bize beyan ederek şöyle buyuruyor Aralarından bir topluluk Allahın yok edeceği veya şiddetli azaba uğratacağı bir kavme niçin öğüt veriyorsunuz dediler. Öğüt verenler Rabbimizln katında hiç değilse bir özür beyan edebilmemiz ve Allahtan sakınabilirler ümidiyle öğüt verdik dediDeğerli kardeşim senin vazifen insanları manevi hastalıklarına bir şifa olan Kuran-ı Kerimle tedavi etmendir. Hiç tedavi eden doktorun acı ve ızdırabı şiddetlendiği vakit hastadan uzaklaşması doğru olur mu Elbette ki hayır. Gereken dikkati göstermek isra Suresi 51. Araf Suresi 164. sabretmek ve devam etmek gerekir. Allah ya böyle zavallı bir hastaya şifa verir veya senin gayretini şefkatini ve son derece çalışmanı gördükten sonra bu zavallı hastayı vefat ettirir. Elbette ki Allah katında senin mükafatın saklıdır zayi olmayacaktır. İyi bil ki biz büyük bir şey istiyoruz. Aileyi düzeltmeyi milletleri yetiştirmeyi ezilmiş insanları hürriyete kavuşturmayı veyeniden İslam hilafetini kurmayı istiyoruz. Hatta bütün bunlardan daha yüce olanı istiyoruz. O da bütün ihsanları Allahın hak dini olan İslamı kabule sevketme ve onun hidayetine kavuşturmaktır. Şairin dediği gibi Olursa büyük temenniler Yorulur uğrunda bütün bedenler. Gerçekleştirilmesi istenilen bu büyük işlerden her biri tam bir hazırlığı münasip vakti beklemeyi ve dikkatle başarmayı gerektirir. Bunların her birinin Allahın takdir ettiği belirli bir vakti vardır. Peygamberler bile ancak Uzun süre sabrettikten ve meşakkatli cihadlar yaptıktan sonra zafere ulaşabilmişlerdir. Öyle ki orduları zafer gelmeden önce neredeyse ümitsizliğe düşmüşlerdi. Allahın daha önceki insanlar hakkında süregelen kanunu budur. Öyle ki peygamberler ümitsizliğe düşüp yalanlandıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir. Böylece istediğimizi kurtarırız. Azabımız suçlu bir topluluktan gen çdvrUemez önceki insanlardan bazıları birinci hamlede zo-ie*e ulaşacaklarını sanmışlardı. Allah Teala bunlarm hatalı olduklarını ve arzuladıkları cennetin az bir gayretle kazanılamıyacağım onu elde edebilmek için birçok imtihanların geçirilmesinin gerektiğini beyan etmiştir. Gel benimle beraber Allah Tealanın şu kelamını tam bir huşu ile dinleyelim. Sona söylenilenlerin bir gerçek olduğunu anlayalım Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz Pey* gamber ye onunla beraber mümlnler Allahın yardı* mı ne zaman diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı iyi bilin ki Allahın yardımı şüphesiz yakındır. (5) (4) Yusuf Suresi İ10. (5) Bakara Suresi. 214. Sekizinci Şart ARINMIŞ OLMAK Bundan maksat İslami düşünceye yönelmen ve bunun haricindeki bütün düşünce ve insanlardan uzaklaşmandır. Çünkü İslami düşünce en yüce en zengin ve en üstün idealdir. Bu Allahın boyasıdır. Kimin boyası Allahın boyasından daha güzei olabilir.(1) Şüphesiz ki sizin için İbrahimde ve Onunla beraber olanlarda güzei bir nümune vardır. Bir zaman onlar kavimlerine şöyle demişlerdi. Biz sizden ve Allahtan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddediyoruz. Yalnız Allaha iman edinceye kadar bizimle sizin aranızda düşmanlık ve kin başgöstermiştir.{2) İslam dört-başı mamur bir dindir. Allah Teala bütün hayırlı ve hak olan şeyleri bu dinin içinde toplamıştır. Haktan sonra sapıklıktan başka ne olabiDeğerli kardeşim Allah dinine çok kıskançtır. İslamın sınırları dışında doğru yol arama. Aksi takdirde hiç hidayete ulaşmış olamazsın. Sen Rabbinin. şu kelamını hatırından çıkarma. Allah kimi doğru yola sevkederse o hidayete kavuşmuştur. Kim de saptırırsa sen onun İçin Irşad eden hiçbir veli bulamazsın.(4) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Kuran-ı Kerim hakkında buyurduğu uzun bir hadiste şöyle diyor ...Kuran kendisine sarılanı korur ve kendisine tabi olanı kurtarır. Kim Kuranda hidayet yolunu ararsa Allah onu hidayete kavuşturur. Kim de JCuranın haricinde doğru yol ararsa Allah onu saptinr. Allah Onu terkeden her zalimin belini kırar.(5) (2) Mümtehine Suresi 4. (3) Yunus Suresi 32. (4) Kehf Suresi 17. (5) Darlmi bu hadis-1 şerifi muhtelif şekillerde rivayet etmiştir. Diğer yandan Allahın dostlarını sev düşmanlarından uzak ol. Bu hususta Hz. İbrahim gibi Allahın peygamberlerini nümune edin. İbrahim (a.s.) bütün kafirlerden uzak olma kararından babasını bile ayır-mamıştı. Daha önceden vadettiği için babasına sadece af dileğinde bulundu. ibrahim babasının da Allah düşmanı olduğunu görünce ondan uzak oldu (6) Tevbe suresi. 114. Samimi müslüman kardeşe göre insanlar şu ye* di sınıftan birini teşkil ederler 1 — Mücahld müslüman 2 — Oturup kalan tembel müslüman 3 — Günahkar müslüman 4 — İslam ülkesinde yaşayan ehl-l kitap 5 — Müslümanlarla muahede yapan gayri müs-llmler 6 — Tarafsız gayri müslimler 7 — Müslümanlara karşı savaş edenler. İslama göre bunların herblrinin kendilerine mahsus hükümleri vardır. İnsanlar ve bütün kuruluşlar bu sınıflandırma çerçevesinde İslamın adalet terazisiyle tartılmalı dost ve^düşman tanınmalıdır. İslam nazarında insanlar şu yedi sınıfa ayrılırlar. Bunların herbirinin kendilerine göre hükümlen vardır. Şöyle ki 1 — Mücahid müslüman Ey müslüman böyle bir insan senin samimi kardeşindir. Bunu sevmedikçe hakkıyla iman etmiş olamazsın. Peygamber Efendimiz (sjo.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor Nefsim yed-i kudretinde olan Allaha yemin olsun ki iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız... (7) (7) MUsim Ebu Davud Tirmizi tbn Mace. Ahmed b. Hanbel. Böyle bir müslümana karşı sevgi beslemiyorsan ne Allahın affını ümit et. ne de sevabını. Allah Teala bizlerden hak yolunda yardımlaşmayı hem zor. hem de kolaylıklarda omuz omuza vermeyi ve hayatımızda vefakarlığı gerçekleştiren bir sevgi istiyor. Allah katında yapılan işlerin en sevgili olanı bir müminin sıkıntısını gidermek veya borcunu ödemek yahut açlığını gidermek suretiyle onun kalbine sevinç ve huzuru sokmandır. Bir mümin kardeşinin ihtiyacını gidermek mak sadıyla onunla beraber attığın adımlar Allah katın-•¦¦ bir camide yaptığın bir aylık nafile ibadetten daha hayırlıdır. Allah yolunda cihada çıkan bir gazinin aile öf-radına iyilikle bakan kişi cihad etmiş gibidir. Mücahid bir müslüman bir kusuru olmaksızın borçlanırsa onun borçlarını Beytül-Maldan karşılamak müslü-manların üzerine bir borçtur. Böyle bir müslüman öldüğü takdirde aile efradı müslümanlara bir emanettir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hususta şöyle buyuruyor Ben her mümlne kendisinden daha yakınım. Kim öldükten sonra mal bırakırsa o geriye kalan mi-rasçılannındır. Kim de borç veya evlat bırakırsa borcu ödemek ve çocuklara bakmak bana aittir. (8) (8) Buhar Müslim Ebu Davud Tiraizi Nesel İbn Mase. 2 — Oturup kalan tembel müslüman Böyle bir insan Allah Tealanın hükmüne göre hiçbir zamcn mücahid bir müslüman gibi olamaz. Müminlerden özürsüz olarak yerlerinde oturup kalanlar ile Allah yolunda malları ve canlarıyla cihad edenler bir değildir. Allah mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri derece bakımından oturup kalanlardan çok üstün kıldı. Bununla beraber Allah herkese iyilik vadetmiştir. Allah cihad edenleri oturup kalanlardan üstün kılmış onlara büyük bir mükafat vermiştir. Mücahidlere Allah katından dereceler af ve merhamet vardır. Allah affeden ve merhamet eden dir Cihad etmek normal hallerde farz-ı kifayedir. Müslümanlardan bir kısmı bu vazifeyi ifa edince diğer müslümanlardan sorumluluk düşer. Bu da müs-lümanların müstakil bir devlet olmaları izzet ve şe-refleriyle yaşamaları ve İslamı-yaymak maksadıyla cihad etmeleri halinde olur. İşte böyle bir durumda cihad edenler etmeyenlerden derece bakımından dp-ha üstündürler. Buna mukabil herhangi bir İslam vatanına sal-dırıldığı vakitte cihad etme farz-ı ayın olur her müslüman cihad etmekle mükellef tutulur. Allah Teaia yüce kitabında bu hükmü bizlere açıkça beyan ederek şöyle buyuruyor (9) Nisa Suresi. 95-96. İsteyen istemeyen hepiniz savaşa çıkın. Mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. (10) Böyle bir durumda cihada çıkmayıp oturup kalmak doğru yoldan ayrılmaktır. Böyle bir kişi hayatta iken de öldükten sonra da imanın üstünlüklerinden mahrum kalır. Dünyada hem Allah Teala tarafından hem de insanlar tarafından tenkide maruz kalır. Kuranı Kerim cihad farz olduğu halde oturup kalanları bazan imansızlıkla sıfatlandırıyor bazan da korkaklıklarından dolayt onları tenkid ediyor Cihadtan geri kalanlar kendilerinin sizden olduklarına dair Allaha yemin ederler. Halbuki onlar sizden değildir korkak bir topluluktur.(11) Onlar cihaddan geri kalan acizlerle beraber olmaya razı oldular. Bunun yanında cihadtan geri kalan müslüman-ların himaye ve velayetinden mahrumdur. Allah Teala Mekkeden Medineye hicret etmeyenler hakkında şöyle buyuruyor İman edip hicret etmeyenler hicret edinceye kadar sizin onların himayesi ve dostluğu ile bir alakanız yoktur. (13) Kuran-ı Kerim cihadtan geri kalmanın münafıkların sıfatı olduğunu Allah Tealanın daha önce bu gibi insanları cihadla imtihan ettiğini bizlere beyan ediyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)e ve Sahabe-i Kirama seslenerek şöyle diyor İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelenler Allahın izniyledir. Bu iman edenleri de münafıklık yapanları da belirtmesi içindir. Münafıklara Gelin Allah yolunda savaşın veya hiç olmazsa savunmada bulunun denilmişti. Onlar ise Eğer savaşmayı bilsek size tabi olurduk dediler. O gün onlar imandan çok inkara yakındırlar. Kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylerler. Allah gizlediklerini çok iyi bilir. (14) Allah cihadtan geri kalanları gazabına uğratmakla ve helak etmekle korkutarak şöyle buyuruyor Eğer cihada çıkmazsanız Allah sizi can yakıcı bir azaba uğratır ve yerinize başka bir kavim getirir. Siz ona hiçbir zarar veremezsiniz. (15) . Diğer bir ayette de Eğer yüz çevirirseniz yerinize başka bir kavim getirir sonra onlar sizin gibi olmazlar (16) buyuruyor. Başka bir ayette de Ey iman edenler içinizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah yakında kendinin sevdiği ve onların da Allanı sevdiği iman edenlere karşı alçak gönüllü kafirlere karşı güçlü bir topluluk getirir de onlar Allah yolunda cihad ederler hiçbir kınayanın kınamasından çekinmezler. Bu Allahın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah her şeyi kuşatan ve bilendir. (17) diye beyan buyuruyor. Düşmanlar müslümanların topraklarını işgal ettikten sonra cihad etmeyenlerle ilişkiyi kesmek ve onlara karşı düşmanlık ilan etmek bir dini vecibedir. Çünkü bu gibi insanlar Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in sahabelerinden daha üstün değillerdir. Sahabelerden bazıları cihadtan geri kalmışlardı. Aliah Teaia müslümanlara bunlardan ilişkilerini kesmelerini ve uzak durmalarını emretmişti öyle ki Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendileriyle ailelerinin arasını ayırmıştı. Eğer Allah onların tevbesini kabul etmeseydi İslamın dışına çıkarılmış olarak kalacaklardı. Bütün genişliğine rağmen yer onlara dar gelerek nefisleri kendilerini sıkıştırıp Allahtan başka sığınacak kimse olmadığını anlayan savaştan geri kalmış o üç kişinin tevbesini de Allah kabul etti. Allah tevbe ettikleri için onların tevbesini kabul etmişEğer cihad etmek İslam Dinini yayma maksadını güder ve müslümanların gasbedilmiş toprağını geri almayı neaeT edinmez de cihcd farz-ı k-faye olursa veya özüriü olarak geri kalınırsa cihadtan geri kalan gücünün yettiğini yapması şartıyla günahkar olmaz. Bu hususta Kuran-ı Kerimde şöyle buyu.u-luyor Güçsüzlere hastalara ve sa.-f edecek bir şey bulamayanlara Aliah ve Peygamberine bağlı kaldıkları müddetçe sorumluluk yoktur. (19) 3 — Günahkar müslüman Kim Allahın koyduğu sınırları aşar ve İslamın emirlerine karşı gelirse şüphesiz ki o Rabbinin gazabına uğrar. Rabbinin gazabına uğrayan kimseden biz memnun olursak veya Allahın gazabına sebep olan şeylere karşı göz yumarsak hepimiz azaba uğrama emrini hak ederiz hayır ve bereketlerden mahrum oluruz hayatımız kötülük ve fesatla dolup taşar. Müslüman müslümanın kardeşidir. Bir müslüma-nın diğer müslüman kardeşine unuttuğu bir şeyi hatırlatması saptığında doğru yolu göstermesi uçurumun kenarında gördüğünde onu kurtarması isyanında direnmesi halinde Allahın emrine dönmesi için ona zorla mani olması üzerine bir dini vecibedir. Günah bir hastalıktır. Eğer buna yakalananları tedavi edersek hep birlikte kurtulmuş oluruz. Şayet gaflete dalar ve ihmalkar davranırsak hastalık umumi bir afete dönüşür ve bütün islam ümmetini yok eder. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor Allahın koyduğu sınırları koruyanla onları aşan şöyle bir topluluğa benzerler Bu topluluk kura çekerler bir kısmı vapurun üst kısmına diğer bir kısmı İse alt kısmına düşerler. Vapurun alt katında bulunanlar su içmek İstedikleri vakit üst katta bulunanIpra giderler Biz bir delik açsak da ordan su temin etsek derler. İçlerinden biri delik açmaya girişir. Eğer onlar delik açmaya teşebbüs edene zorla mani olurlarsa hem o kurtulur hem de onlar. Şayet onu serbest bırakırlarsa o da helak olur onlar da. (20) Bunun içindir ki Allah bizlere kötülüğe mani olmamızı emretmiştir. Ta ki hakkı korumaya insanları doğru yola sevketmeye ve yeryüzünde Allahın halifesi olmaya layık kişiler olalım. Kötülüğe mani olduğumuz takdirde insanlık için ortaya çıkarılan en hayırlı ümmet oluruz. Şayet bunu yapmazsak bizden önceki israiioğullannın uğradığı gibi biz de Allahın gazap ve lanetine uğrarız. Allah Teala israiioğullannın düştüğü akibete biz de düşmeyelim diye onların kıssalarını bizlere anlatarak şöyle buyuruyor (20) Buharl Tirmlzl Ahmed b. Hanbel. Risaleler 11 İsrailoğullarmdan inkar edenler Davudun ve Meryem oğlu İsanın diliyle lanetlenmişlerdi. Bunun sebebi başkaldırmaları ve aşırı gitmeleri idi. Birbirlerinin yaptıkları kötülüklere mani olmuyorlardı. Bu yaptıkları ne kötü idi. (21) Kötülüklere mani olma birbirinden farklı üç şe-ktlcJe olur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bunları sırasıyla tertipleyerek şöyle buyuruyor İçinizden kim kötü bir şey görürse ona eliyle mani olsun. Eğer gücü yetmezse diliyle mani olsun. Şayet buna ua gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu da imanın en zayıf derecesidir. (22) Bazı kişiler kalben buğzetmenin kendi kendine Allahım bu kötü bir şeydir. Sen bundan razı olmazsın demesinden İbaret olduğunu zanneder. Hayır bu kifayet etmez. Sen yeryüzünde Allahın halifesisin. Allahı gazaba getiren şeye nasıl göz yumabilirsin Alimler fenalığın kalb ile inkar edildiğinin alameti olarak kötülüğü işleyene bir şey yedirmeme-yi. ununla oturup kalkmamayıve onun selamını al-rn- ıayı beyan etmişlerdir. Allahın hakkını kötülük işleyene hatırlatmaktan utanırsan veya evvela öğüt verip sonra onunla oturup kalkar ve ondan razı olursan bu davranışın İs(21) Matde Suresi 78-79. (22) Buharı Müslim. Eou Davud Tirmizi NeseS Darlml Muvatta Ahmcd b. Hanbel. lama ve imana ters düşer. Her şeyi bilen hüküm ve hikmet sahibi olan Allahın kelamını dinle Allaha ve Ahiret gününe iman eden bir topluluğun babaları veya oğulları yahut kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allaha ve Peygamberine karşı gelenlere sevgi beslediklerin görmezsin. Allah işte bunların kalblerine imanı nakşetmiş katından bir nur ile onları desteklemiştir. Onları altından ırmaklar çıkan cennetlerine koyacaktır. Onlar orada ebediy-yen kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuştur onlar da Allahtan razı olmuşlardır. İşte Allahın taraftarları bunlardır. İyi bilin ki kurtuluşa erenler ancak Allahın taraftarlarıdır. (23) Allahın bizlere lanetlediğini bildirdiği İsrailoğul-ları aslında kötülüklere karşı tamamen susmuş değillerdi. Fakat onlar kötüleri dilleriyle eleştirir sonra onlardan razı imişler gibi davranırlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hallerini şu mübarek hadis-i şe-rifiyle bizlere bildiriyor İsrailoğullarında günah işleme yaygınlaşınca onlardan biri mümin kardeşini günah işlerken görünce onu nehyederdi. Fakat ertesi günü müşahede ettiği o kötü durum günah İşleyenin kendisiyle yiyip içmesine oturup kalkmasına mani olmuyordu. Bunun için Allah bunların bir kısmını diğerlerine musallat kıldı ve haklarında israiloğullarından kafir olanlar lanetlendi ayet-l celilesl nazil oldu. (24) Diğer bir hadis-İ şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor Nefsim yed-l kudretinde olan Allaha yemin ederim ki ya iyiliği emreder kötülüğe mani olur ve zorla zalimi hakka yöneltirsiniz ya da Allah bir kısmınızı diğerlerinize musallat kılar sonra hayırlı olanlarınız dua ederler de duaları kabul olunmaz. (25) Şu halde zalime zorla mani olmarrftz ve günahkardan en azından ilişkiyi kesmek ve uzaklaşmak suretiyle onu terbiye etmemiz bize bir dini vazifedir. Günah işleyen ister annemiz - babamız isterse aile ve evladımız olsun hiçbir şey değişmez. Müslüman ailesinin çoluk-çocuğunun günah işlediğini ve Allaha karşı geldiğini görür de yine onları yedirir içirir onlarla eğlenir ve onlardan razı olursa kalbiyle buğzetmiş sayılmaz. Dolayısıyla imanın en zayıf derecesinde bile nasibi kalmaz. O onlardan razı olsa da Şüphesiz ki Allah yoldan çıkanlar topluluğundan razı olmaz. (26) Değerli kardeşim Peygamber Efendimiz (s.a.v.)-in bütün ailenin yaptığı hatalardan aile reisinin mesul olduğunu bizlere beyan ettiğini sakın unutma. (24) Ttrmlzl Ebu Davud tbn Mace. (25) Ebu Davud Tlrmizl Ahmed b. Hanbel değişik rivayetlerle. (26) Tevbe Suresi 96. Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğünüzden mesulsünüz. Erkek evinde çobandır ve güttüğünden mesuldür... (27) 4 — İslam ülkesinde yaşayan ehl-i kitap Bunlar Yahudi ve Hıristiyanlardır. Kuran-ı Kerimin beyan ettiği gibi bunların yemeklerinden yememiz ve kadınlarıyla evlenmemiz caizdir. Kendilerine kitap verilenlerin yemekleri size helaldir sizin yemeğiniz de onlara helaldir. İffetli mü-min kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerin iffetli kadınları da evlenmeniz için size helaldir. (28) Müslüman erkeğin ehli kitap.bir kadınla evlenebilmesinin hikmetlerinden biri de kadının kocasının güzel ahlakını ve iyi davranışlarını görerek İslamı kabul etmesini teşvik etmektir. Böyle bir kadının kocasına karşı itaatkar olması gerekir. Eğer karşı gelirse koca ona öğüt verecektir. Fayda vermezse ondan uzak kalacaktır. Bu da fayda vermezse dövecektir. Bunlarla islah olmayan kadını en güzel şekilde boşamak gerekmektedir. Çünkü korunmaya Allahın hakları daha layıktır. Ehl-i Kitap kadın sadece inanç meselelerinde kocasına muhalefet edebilir. Diğer btftün hususlarda müsiüman olan kocasına itaat etmesi gerekir. (27) Buhart Müslim (28) Maide Suresi 5. Ebu Davud Tirmlzi Ahmed b. Hanbel. İslam erkeğinden başkasına namahrem yerlerini gösteren bir kadınla evliliğin devam etmesini kabul etmez. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hanımının iffetsizliğini kabul eden erkeğin deyyus olduğunu beyan ederek şöyle buyuruyor Allah Teala üç kimseye cennetini haram kılmıştır. Devamlı içki içen alkoliğe anne ve babasına karşı gelene ve ailesinde gördüğü iffetsizliği kabullenen deyyusa. (29) Ehl-i Kitap bir kadınla .evlenen müslüman bir erkekten meydana gelen çocuklar müslümandır. Şayet anneleri bunların müslüman olmalarına engel olacak bir davranışta bulunursa erkeğin kadını boşaması gerekir. Diğer yandan hiçbir zaman ehl-i kitap olan bir erkekle müslüman bir kadın evlenemez. Hülasa ehl-i kitap olanlar dinimize saldırmadıkça düşmanlarımızla işbirliği yapmadıkça onlara karşı iyi davranmamız ve herhangi bir tecavüzde bulun-mamamrz gerekir. Şayet dinimize dil uzatırlar veya bize zarar vermek için tertip düzenlerler yahut düşmanlarımızla işbirliği yaparlarsa kanları bize helal olur. Onlarla savaşırız. Allah Teala bu hükümleri beyan ederek şöyle buyuruyor Allah din uğrunda sizinle savaşmayan sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasaklamaz. Doğrusu Allah adil olanları sever. Allah ancak sizinls din uğrunda savaşları sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasak eder. Kim onları dost edinirse işte onlar zalimdir. (30) 5 — Müslümanlarla muahede yapan gayr-i müs-limler Bu sınıf insanlarla yaptığımız muahedeleri kendileri bozmadıkça bizim bozmamız caiz değildir. Kuran-ı Kerim Onlar size doğru davrandıkça siz de onlara doğru davranın. Allah sözleşmelerini bozmaktan sakınanları sever. (31) buyuruyor. Kendileriyle muahede yaptığımız gayr-i müslim-ler muahedeyi bozmaya veya bir kısmını çiğnemeye yahut muahedeyi maske edinerek aleyhimize çalışmaya teşebbüs ettikleri takdirde artık onlar için ne muahede vardır ne de iman. Allah Teala bunları beyan ederek şöyle buyuruyor Yalnız antlaşma hükümlerinde size karşı bir eksiklik yapmayan ve aleyhinizde kimseye yardım etmeyen müşriklerle yaptığınız antlaşmaya sonuna kadar riayet edin. Şüphesiz ki Allah sakınanları sever. (32) Bu gibi insanlar yüce dinimizin emirlerine dil uzatırlarsa bizlerden muahedenin şartlarına bağlı kalma şartı düşer ileri gelenlerinin boyunlarını koparmamız gerekir. Sakın garipsemeyin bunu. Okuyun Allahın buyruğunu. Eğer antlaşmalardan sonra yeminlerini bozarlar ve dininize dil uzatırlarsa küfrün liderleriyle savaşın. Çünkü onların yeminleri sayılmaz. Belki vazgeçerler. (33) İslam bizleri muahedelerini bozanlara bir ceza olarak onları öldürmeye teşvik ediyor Yeminlerini bozan Peygamberleri sürgüne göndermeye azmeden bir toplumla savaşmanız gerekmez mi Halbuki önce onlar başlamışlardır. Yoksa onlardan korkuyor musunuz Eğer iman ediyorsanız bilin ki asıl korkmanız gereken Allahtır. (34) Sonra Kuran-ı Kerim bizlere zaferi garanti ediyor ve azgınlıklarından dolayı bu gibi insanların mağlup olacağını bizlere bildiriyor Onlarla savaşın ki Allah sizin elinizle onları azaba uğratsın rezil etsin ve sizi üstün getirsin de müminlerin gönüllerini ferahlandırsın kalblerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah her şeyi bilendir hüküm ve hikmet sahibidir. (35) 6 — Tarafsız gayri müslimler Bunlar leh ve aleyhimize olmayan insanlardır. Bu gibi İnsanlar tarafsızlığı maske edinip arkamızdan düşmanlık yapmadıkça veya aleyhimize tertipler düzenlemedikçe yahut düşmanlarımızın hesabına casusluk yapmadıkça bunlara herhangi bir eziyette bulunmamız caiz değildir. Allah Teala tam tarafsız olanlara karşı nasıl davranacağımızı beyan ederek şöyle buyuruyor Eğer sizden uzak durur sizinle savaşmaz ve size barış teklif ederlerse Allah onlara dokunmanıza İzin vermez. (36) Allah Teala tam tarafsız olmayanların hakkında ise şöyle buyuruyor Diğerlerinin de sizden ve kendi milletlerinden emniyette olmayı istediklerini göreceksin. Ne var ki fitneciliğe her çağırıldıklarında ona can atarlar. Eğer bunlar sizden uzak durmazlar barış teklif etmezler ve sizden el çekmezlerse onları yakalayın bulduğunuz yerde öldürün. İşte onların aleyhlerine size apaçık bir ferman ve nüfuz verdik. (37) 7 — Müslümanlara karşı savaş edenler Bunlar müslim ve gayri müslim olarak ikiye ayrılırlar. a) Müslim muharipler Silah gücüne veya zalim bir idareciye dayanarak insanların malını gasbe-den veya sömüren her insan ve bunların yardımcıları İslamın nazarında müslümanlara karşı savaşanlardır müslüman olsalar da. İslam hukukçuları bu gibi insanların hükümlerini açıklayan hususi bir bölüm ayırmışlar savaşanlar veya yol kesiciler başlığını vermişlerdir. Bu gibi insan ların cezası şu ayet-i celilede beyan edilmiştir Allah ve Peygamberiyle savaşcnarın ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürgün edilmektir. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Onlara chiretle de büyük bir azap vardır. (38) b) Gayr-i müslim muharipler İslama el veya dilini uzatan herkes — erkek veya kadın fert veya cemaat— bu gruptandır. İslam iyilik ve merhamet dinidir. Hürriyet ve akıl dinidir. Hiçbir kimseyi kendini kabul etmeye zorlamaz. Ona iman etmeyenlere bile iyilikte bulunmayı ve merhametli davranmayı emreder. Yeter ki iman etmeyenler imana gelecek diğer insanlara engel olmasınlar. İslamın harp hususunda dünyanın hiç görmediği çok üstün adab ve talimatları vardır. İslam ihtiyarların çocukların ve kadınların öldürülmelerini ya- saklar geri kaçan düşmanı kovalamaya müsaade etmez yaralı düşmanı öldürmeye esirlere kötü davranmaya arıları yakmaya ağaçları kssmeye yapıları yıkmaya cevaz vermez. Zaruret hali müstesnadır. (38) Maide Suresi 33. İşte İslam böyle merhametli bir dindir. Fakat hiç bir zaman fitne ve fesat çıkaran zalimlere acımaz. Fitne çıkaran elebaşlar dış görünüşleriyle İslamı sevdiklerini ortaya koymak isteseler bile asıl amelleri İslama karşı tuzak kurduklarını gösterdiği müddetçe İslam bunlara karşı susmaz. Bunları İslama karşı savaşanlar sayar. Can ve mallarının emniyetini kaldırır. Fert olsun cemiyet olsun bize karşı düşmanlık ettikleri müddetçe onların kanı helaldir. Bulduğumuz yerde onları öldürmek bizlere farzdır. Malları da bizlere ganimet olarak1 helaldir. İster savaş yoluyla alınsın isterse sulh yoluyla... Dokuzuncu Şart KARDEŞ OLMAK Bundan maksat beden ve ruhların kalb ve gönüllerin inanç bağı ile birbirlerine bağlanmasıdır. İnsanları birbirine bağlayan en kuvvetli ve değerli bağ İnanç bağıdır. İman kardeşliği gerektirir inkar ise bölünmeyi... Bütün insanlar bir anne ve bir babadan meydana gelmişlerdir. Ne kadar ırk ve soyları değişse ve vatanları birbirinden uzak olsa da bütün insanlar kardeştir. Yüce dinimiz insanlara bu hakikati hatırlatmayı ve kardeşlik bağı ile birleştirmeyi ister. İslam geçmiş hak dinlerin bir hulasası olduğu için kendine tabi olanların kalblerine bütün insanlığı sevme duygusunu yerleştirmeye çok önem verir. Bunun içindir ki İslamın ilk lideri Hz. Muhammed (s.a.v.) kendine karşı çıkanları hatta tecavüzde bulunanları ve eziyet edenleri bu yüce dine davet ediyordu. Bir duasında şöyle buyurmuştu Ey Allahım sen kavmim bağışla çünkü onlar bilmezler. (1) İslam mümin olmayanlara böyle davranırsa kendisine iman eden ve müdafasıni yapan askerlerine nasıl davranır İslam müminleri tek bir Allaha iman eden ve tek bir Peygambere tabi olan tek bir gaye için yaşayan ve ölen kardeşler sayar. Müminler ancak kardeştir. (2) buyurur. Sonra İslam kardeşlik bağını kuvvetlendiren her şeyi müslümanlara helal kılmış ve kardeşlik meyvesini yetiştirecek her ameli bir ibadet ve Allaha yakınlık saymıştır. İslamın ibadetlerinden hiçbiri kardeşlik bağını kuvvetlendiren sebeplerden hali değildir. Mesela namaz alemlerin Rabbı olan Allah ile manevi bir irtibattır. Namaz Ettehiy-yatü ile sona erer. . Ettehiyyatü de kul Rabbı ile irtibat kurarak bütün duaların Ona ait olduğunu beyan eder. son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) ile ilişki kurarak Ona salat ü selam okur. Son olarak Allahın bütün salih kulları ile ilişki kurar Allahın rahmet ve bereketinin üzerlerine olmasını niyaz eder. Zekat müminlere kardeşlik haklarını yerine getirmeyi pekala öğreten bir mali ibadettir. Oruç Rabbimizin emrine boyun eğmek ve yoksul kardeşlerimizin acılarını hissetmek için yeme-içme vs... şeylerden uzak olmaktır. Hac Allah için kardeşimiz olanların durumlarını öğrenmemiz için Allah yolunda bir hicrettir. Dinimiz İslam kardeşliğini nefsi arzulardan ve şeytanın vesveselerinden korumak için yıkılmayan manevi kaleler yapmıştır. Bir müslüman diğer müsiüman kardeşine ağır bir laf söylerse İslam hemen müdahale eder yaralanan gönülü şu ilahi kelamla tedavi eder ve sıkıntısını giderir Müminler müminlere karşı clçak gönüllüdür. (3) Kaba davranana sözüyle saldırana yaptıklarının müslümanlCifa yakışmadığını cahiliyyet adetlerinden olduğunu hatırlatır İslam. İki kişinin arası açılır veya aralarında ihtilaf çıkarsa İslam bunlardan daha önce selam verenini üstün sayar. İslam bir müminin diğer kardeşiyle üç günden fazla küs durmasını yasaklar. İslam bizleri bölünmeden uzaklaştırmak için kardeşliği imandan sayar bölünmeyi de inkardan. Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler bu gerçeği ortaya koyar. Şu ayet-i celile Resulullah (s.a.v.Jın sahabelerinden bir cemaati anlatıyor. Bir yahudi sahabelerin arasında koğuculuk yapıyor onları birbirine düşürüyor aralarına ayrılık hastalığını sokuyor neticede sahabeler birbirlerini öldürmeye kadar varıyorlar. Sevgi ve muhabbet olmadan birlik - beraberlik gerçekleşemez. Sevginin en asgari derecesi mümin kardeşlerine karşı içinde hiçbir küstahlık olmamasıdır. En azami derecesi ise mümin kardeşini kendisine tercih etmektir. Mümin kardeşlerine verilenler karşınında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Nefsinin tamahkarlığından korunabilmiş kimseler işte onlar kurtuluşa erenlerdir. (4) Kuran-ı Kerim onların bu davranışını İman ettikten sonra küfre dönmek sayarak ikazda bulunmuştu. Ey iman edenler kitap ehlinden bir kısmına uyarsanız iman ettikten sonra sizi küfre çevirirler. Allahın ayetleri size okunup dururken ve aranızda peygamberi bulunurken nasıl inkar edersiniz Kim Allahın kitabına sarılırsa şüphesiz o doğru yola erişir. Ey iman edenler Allahtan hakkıyla korkun. Ancak müslüman olarak can. verin. Hep birlikte Allahın sağlam İpi olan (Kurana) sarılın. Sakın ayrılmayın. Allahın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir zaman siz birbirinize düşmandınız Allah kalblerinizi birbirine sevdirdi de Onun nimetiyle kardeşler oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz sizi oradan kurtardı. Allah ayetlerini size böylece açıklar ki doğru yola erişesiniz. (5) Sahabelerin ihtilafını gören Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Benden sonra birbirinin boyunlarını vuran kafirlerin haline düşmeyin. (6) buyurdu. Bölük - pörçük olan bir ailenin bir cefhiyetin hayatı devam etmez. Bu hususta oğullarının her değnek isteyen ve birleştirerek kıramayan ayrı adamın kıssası çok manidardır. Bu meyanda şair ve bir ümmetin birinden birer ayrı hepsini kıran şöyle der Oklar -biraraya geldiğinde kırılmak bilmez. Teker teker ayrıldığında kırılmadan azade olmaz. Burada aranılan sevgi kalblerde yerleşen ve onları birbirine kaynaştıran sevgidir. En azından bir mümin diğer kardeşine karşı kalbinde kin hased öfke gibi hasletleri taşımamalıdır. (5) Ali tmran Suresi 100-103. (6) Buharı Müslim Ebu Davud. Tirmizi Neseı Ibn Mace Darimi. Samimi müstüman diğer mümin kardeşlerini kendinden daha çok sever ve daha üstün tutar. Çünkü mümin kardeşlerinden ayrılsa başkalarına karışamaz. Halbuki mümin kardeşleri onunla beraber olmasalar başka müminlerle beraber olabilirler. Böylece tek kalan zarara uğrar. Sürüden ayrılan koyunu kurt yer. Peygamber Efendimiz (s.o.v.) bir hadis-i şerifinde Mümiriler. taşları birbiriyle kenetlenmiş bir duvar gibidirler. (7) buyurur. Allah Teala bir ayet-i celilede şöyle buyuruyor Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. (8)Bizlerin de böyle olması gerekir. Kişi bu manevi hastalıklardan salim olursa dinini korur Allah katında büyük bir mükafata ulaşır üir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.} Mescid-i Ne-bevide otururken şöyle buyurdu Şu kapıdan size cennetlik bir erkek gelecek. (9) Ne görsünler içeri giren meşhur olmayan bir sa-habi Peygamber Efendimiz ikinci gün aynı şeyi söyledi. Yine içeriye aynı sahabe girdi. Üçüncü gün de aynı şeyi söyledi ve aynı sahabe girdi. Peygamber Efendimizin ashabı bu adamın işine şaştılar. Orada bulunan Abdullah b. Amr İbnül As bu adamın kendilerinden üstün olmasının sırrını öğrenmek İstedi. Müjdelenen bu sahabeye misafir olmayı arz etti. Sahabe Abdullahı şu gece misafir etti. Abdullah bu adamın ne çok oruç tuttuğunu ne de çokça namaz kıldığını gördü. Resulullah (s.a.v.) seni şöyle şöyle müjdeledi. Bu dereceye ne ile ulaştın dedi. Sahabe Ben kalbimde herhangi bir kimseye karşı bir kin bulunmadan yatarım (10) buyurdu. Ben anlamıyorum bir insan nasıl kalbinin temiz olduğunu ve kimseye bir fenalık düşünmediğini iddia eder. Halbuki böyle bir insana nasihat edilse ağrına gider. Allahtan kork denilse gururu kendisine günah işletir. (11) Ey Müslüman Kardeşi Sana tavsiyem sana öğüt verene kızma... Mümin kardeşini sevmenin en yüksek mertebesi de mümin kardeşini kendine tercih etmendir. Bu çok yüce bir derecedir. Ancak büyük şanslılar buna ulaşabilir. Allahtan bizleri bu kurtuluşa erenlerden kılmasını niyaz ederiz. Kardeşim mümin kardeşlerini kendine tercih et. Çünkü sen onlarsız mesud olamazsın. Onlar ise sensiz mesud olabilirler. Sakın ha sakın seni onlardan ayırmak isteyen şeytanın vesveselerine kapılma. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Kim islam cemaatinden bir karış uzaklaşırsa şüphesiz ki o islamın halkasını boynundan çıkarmış olur. (12) buyuruyor. Diğer bir hadis-l şerifte de Müminler tek bir çesed gibidirler. Başı ağrıdığında bütün bedeni rahatsız olur. (13) Her şeyi bilen hüküm ve hikmet sahibi olan Rab-binln şu kelamını hiç hatırından çıkarma. Müminler birbirlerinin velileridir. (14) (12) Tlrmizi Ahmed b. Hanbel. (13) Ahmed b. Hanbel. (14) Tevbe Suresi 71. Onuncu Şart GÜVENİR OLMAK Bundan maksat askerin komutanına sevgiyi saygıyı takdiri ve itaati gerektiren bir güvenle güvenmesi ve komutanının yeterliliğine ve samimiyetine inanmasıdır. Allah Teala Kuran-ı Kerimde Peygamber Efendimizin verdiği hükme razı olmayanların mümin olamayacaklarını beyan ederek şöyle buyuruyor Hayır Rabbine yemin olsun ki aralarında ihtilaf ettikleri hususlarda seni hakem tayin edip sonra da senin verdiğin hükmü içlerinden bir sıkıntı duymadan seve seve kabul etmedikçe iman etmiş olamazlar. (1) (1) Nisa Suresi 65. İslam kendine tabi olanları büyüklere ihtiram etme ve saygı gösterme liderlerin samimiliklerinde şüphe etmeme esaslarına göre yetiştirir. Bunun için-dirki. ilk önderimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) mümin-lere kendilerinden daha yakın kabul edilmiş ve huzurunda yüksek sesle konuşmanın amelleri gidereceği beyan edilmiştir. oFarkına varmadan işlediklerinizin boşa gitmemesi için Peygambere birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın. (2) Kuran-ı Kerim müminleri şöyle vasıflandırıyor Muminler ancak Allah ve Resulüne iman eden Peygamberle beraber bir işe karar vermek için toplandıklarında Ondan izin almaksızın gitmeyenlerdir. Ey Muhammed senden İzin İsteyenler işte onlar Allaha ve Peygamberine İman edenlerdir. (3) Kuran-ı Kerim komutanın emirlerine karşı geleni ve liderin hükümlerini kabul etmeyeni mümin saymıyor Bir adam başkasıyla bir mesele hakkında Hz. Ömer (r.a.)e şikayette bulundu. Mevzu Resulullah (s.a.v.)a intikal etti. Resulullah (s.a.v.) Allahın emrine göre hüküm verdi. Şikayette bulunan kızdı verilen hükme razı olmadı. Yeniden meselesini Hz. Ömer (r.a.)e arzetmeye çalıştı. Hz. Ömer (r.a.) ona Burda dur hemen fetvanı getireyim dedi. Evine gidip kılıcını kuşandı adamın yanına gelir gelmez boynunu kopardı. Kılıcından kan damlayarak Resulullah (s.a.v.)in yanına vardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mümin bir insanı öldürdüğü kanaatıyla Hz. Ömer (r.a.)l kınamak istedi işte tam o sırada şu ayet-i celile nazil oldu ve öldürülenin Peygamberimiz (s.a.v.)in hükmünü kabul etmediği için imansız olduğunu beyan etti. Hayır Rabbine yemin olsun ki aralarında ihtilaf ettikleri hususlarda seni hakem tayin edip sonra da senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan seve seve kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar. (4) İslam bizlere önder ve İdarecilerimize saygılı olmamızı komutanın şahsına bakılmaksızın emirlerine uymamızı farz kılmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadls-l şeriflerinde önderinizi dinleyin ve İtaat edin. Velevki size başı kuru üzüm gibi olan Habeşistanlı bir köle tayin edilse. (5) Bir topluluk sayıca ne kadar olursa olsun lidersiz ayakta duramaz. Bunun içindir ki islam Üç kişi olduğunuzda İçinizden birini başkan seçin demiştir. Komutana itaat etmek Allaha ve Peygamberine itaat sayılmıştır. Bu husus Kuran-ı Kerimde apaçık beyan edilmiştir Allaha itaat edin Resulüne de itaat edin. Sizden olan Ülulemre de Komutanın askerlere ve askerlerin komutanlarıma karşılıklı güvenleri arttıkça zafer şansı- da fazla-laşır. Müminlere layık olan budur. KuVan-ı Kerim Müminlere itaat etmek ve güzel söz söylemek yaraşır. buyurur. Komutan davanın temel şartlarından biridir. Lidersiz dava olmaz. Cemiyetteki nizamın güçlülüğü ve atılan adımların sarsılmazlığı komutanla askerlerin birbirlerine karşı besledikleri güven derecesine göredir. Keza cemiyetin gayesine ulaşmada başarılı olma derecesi önüne çıkan engelleri aşmada güçlü olması öndere gösterilen itimat derecesine göredir. Davamız olan İslama göre önderlerimiz kalben bağlılık yönünden babalarımız ilmi yönden hocalarımız manevi eğitim yönünden Şeyhlerimiz davanın umum siyaseti açısından komutanlarımızdır. Böylece üzerimize liderlerimizin babalık hocalık şeyhlik ve komutanlık hakları vardır. Evet bizim davamız bütün bu meziyetleri ihtiva etmektedir. Önderlere güvenmek davanın başarıya ulaşması için hemen hemen tek sebeptir. Davamız olan İslama göre önderlerimizin üzerimizde sevgi ve saygı bakımından babalık hakları vardır. Çünkü onlar bize şefkat ve merhamet göstermekte bizim için her sıkıntıya katlanmaktadırlar. Yine onların üzerimizde ikram ve saygı bakımından hocalık hakları vardır. Çünkü bizi onlar eğitir ve yönetir. Keza önderlerimizin üzerimizde Allahın kendilerinden razı olmasını istememiz bakımından şeyh olma hakları vardır. Çünkü Allah onların yüzü suyu hürmetine hayır ve hidayeti ihsan eder. Nihayet önderlerimizin üzerimizde dinleme ve itaat etme bakımından komutanlık haklan vardır. Çünkü biz onlara bu şartla biat ettik ve bağlandık. Bunun içindir ki şu sualler samimi kardeşe sorulmalı ve onun liderlerine güven derecesi öğrenilmelidir 1 — Acaba komutanını daha önceden tanıyor mu Hayatını okudu mu Temiz kalbli kardeşim sana liderlerin üzerimizde olan haklarını anlattık. Onların kalbimizin bedenimizin ruhumuzun kanımızın malımızın ve çoluk * çocuğumuzun üzerinde söz sahibi olduklarını bildin. Artık bundan sonra kendisine güvenmediğin bir kişiyi lider kabul etmen hiç sana yakışır mı Bunun içindir ki şu sualleri sana sormak ve cevaplarını almak gerekmektedir a) Sen liderini tanıyor musun O kimdir Sadece sathi bir bilgiye sahip olman yetmez. Önderinle oturup kalkmalısın ki içyüzünü keşfedesin zor durumlarda ve normal halerde her haline şahit olabi-lesin. Diğer yandan komutanın hangi şartlar altında yaşadığını araştırman gerekir. Ta ki meşrep ve yöntemini bilesin. İslam dini insanları tanıma onların leh ve aleyhlerine hüküm verebilme yolunu bizlere çiziyor. Hz. Ömer (r.a.)in şu kıssasında bizim için büyük bir ders vardır. Bir adam Hz. Ömer (r.a.)in yanına gelir arkadaşının iyiliğini anlatır. Hz. Ömer (r.a.) ona sorar — Sen ona komşuluk ettin mi Adam — Hayır der. Hz. Ömer (r.a.) — Onunla yolculuk yaptın mı Adam — Hayır der. Hz. Ömer (r.a.) — Onunla alışveriş ettin mi Adam — Hayır der. Hz. Ömer (R.A.) — Zannedersem onu camide mırıldarken gördün. Bu salihlerdendir dedin der. Adam i — Evet Ya Emirel-Müminin der. Hz. Ömer (r.a.) — Hadi git sen onu tanımıyorsun buyurur. 2 — Acaba samimi kardeş liderinin yeterliliğine ve samimiliğine kanaat getirdi mi b) Muhterem kardeşim önderinin hayat şartlarını yaşayış tarzını incelediğinde kesinlikle kifayetli ve samimi olup olmadığını öğrenirsin. Şunu iyi bil ki önderlik şeref değil sorumluluktur. Sorumluların sırtına yüklenen ağır bir yüktür. Bu inanca sahip olunduğu takdirde askerle komutan arasında güven bağları kuvvetlenir. Başarılar ve emelleri gerçekleştirme buna bağlıdır. Müslümanların önderi ihlaslı olduğu ve liderliğe düşkün olmadığı takdirde ona yardım edilmesi bir dini vecibedir. Selef-i Salihinden biri şöyle vasiyet ediyor Eğer sen önderliği talep ederek elde edecek olursan Allah onu sana verir amma muvaffak olamazsın. Şayet liderliğe kendin talep etmeden getiri-lirsen Allah sana yardım eder muvaffak olursun. Hz. Ömer (r.a.) liderliği ancak takva sahiplerinin sabredebileceği bir musibet sayardı. Bir gün adamın biri gelir ve Hz. Ömer (r.a.)e şunu sorar — Ya Emirel Müminin hilafeti senden sonra oğluna ver. Onu Veliahd tayin et. Hz. Ömer (r.a.) kızarak sert bir dille şu cevabı verir — Ey Allahın düşmanı Allah seni rezil-ü rüsvay etsin. Allaha yemin olsun ki Allahın rızasını dilediğim müddetçe halife olmayı arzu etmedim. Onu ailemden biri için mi arzu edeceğim Allaha yemin olsun ki. kendimi yordum ailemi mahrumiyet içinde bıraktım. Eğer ben günahsız ve sevapsız olarak kendimi kurtarabilsem çok mesud olurum. Müslümar a-rın işinden Hattab ailesinden bir kişinin hesaba çeNl-mesi yeter. Böylece Hz. Ömer (r.a.) önderliğin ne derece ağır olduğunu dünya ve ahirette büyük bir sorumluluk taşıdığını bizlere beyan etmiş oluyor. 3 — Acaba müslüman kardeş liderlerden gelen ve günah işlemeyi İhtiva etmeyen emirlerin kesin olduğunu onların münakaşa edilemiyeceğini değiştiıi-iemlyeceğlnl bozulamayacağını şüphe edflemlyecek-lerini kabul etmeye hazır mı Gerektiğinde öğüt vereceğini ve doğruyu göstereceğini üzerine alıyor mu c) Şahsiyetini inceleyip kendisini iyice tanıdığın bir komutanın doğruluğuna yeterliliğine samimiyetine ve Rabbinden korktuğuna kesinlikte kanaat getirir ve bu hususta müsterih olursan böyle bir komutan sana kendinden daha yakın olur. Çünkü o ikinizin de uğrunda çalıştığınız İslamın temsilcisidir. Şu halde onun ilmine verdiği fetvaya ve senin bildiğinin hilafına verdiği emirlere güvenir niisin Yokso münakaşa hevesine kapılır şüphe afetine düşer mcğlup mu olursun Eğer böyle isen senin askerliğin sağlam değildir onu hemen düzeltmeye koş. Yok böyle değilsen inşaallah sen sadıklardansın. 4 — Acaba müslüman kardeş hakkında dini deli) olmayan İçtimai meselelerde liderinin emri kendi görüşüne ters düşerse kendisinin hatalı ve liderinin verdiği emrin doğru olduğunu kabul etmeye hazır-mıdır d) Sen kendine sor önderlerinin emirlerine ne dereceye kadar saygı gösterebiliyorsunt Onların emirlerini tevil etmek bir kısmını atıp bir kısmını almak veya tahrif etmek gibi bir huyun var mı Yoksa sen verilen emirleri memnuniyetle karşılıyorsun ve onlara Allah emrettiği için uyuyorsun. Allaha itaat edin Peygambere itaat edin ve sizden olan ülulemre de... (8) Peygamber Efendimiz (sav.) de Ülulemre itaat etmeni emrediyor önderinizi dinleyin ve itaat edin. Velevki size hası kuru üzüm gibi olan Habeşistanlı bir köle tayin edilse. (9) (8) Nisa Suresi. 59. (9) Buharf. Tirtnizl İbn Mace Ahmcd b. Hanbcl. 259 5 — Acaba bu samimi kardeş kendinin önemli imkanlarını davanın tasarrufuna bırakabilecek mi Ona göre liderleri kendi maslahatıyla umumun maslahatı arasında tercih etme hakkına sahip midirler işte bu ve benzeri sorulara cevap vermek suretiyle mümin kardeş komutanıyla irtibatının ve ona olan güveninin ne derece olduğunu kesinlikle bilir. Kalbler Allahın yed-i kudretindedir. OnJarı dilediği gibi çevirir. Ey Muhammed eğer sen bütün yeryüzünde bu-lunanlan harcasaydın müminlerin kalblerini birbirine kaynaştıramazdın. Fakat onları Allah birbirine kaynaştırdı. Şüphesiz ki Allah her şeye galiptir hüküm ve hikmet sahibidir. (10) e) Ey kardeşim sen Allah katında olankırı şu dünyaya tercih ediyor musun Allahın mülkünde olanlara kendi elinde bulunan mallardan ıkına kızla güveniyor musun Eğer böyle isen şüphe yok ki sen İslamın samimi askerlerindensin. Eğer değilsen bil ki dünyayı tercih edenin varacağı yer cehennemdir Allah her şeyden müstağnidir hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. VAZİFELER EY SAMİMİ KARDEŞİM Sana müslüman kardeşlere biat etme şartlarını anlattık. Eğer bunlara gönülden inanıyorsan aşağıda zikredeceğimiz şu vazifeleri yapman gerekir. Ta ki sen de müslümanların teşkil ettikleri yıkılmaz kalede kırılmayan bir taş olasın. Vazifeler 1 — Bir cüzden az olmamak üzere her gün Allahın kitabını anlayarak oku. Kuran-ı Kerimi üc gün ile bir ay arasında anlayarak hatmet. Daha az veya daha cok bir sürede hatmetmeye çalış. 2 — Kuran-ı Kerimi layıkıyla oku Onu gönülden dinle manasını düşün. Vaktin olduğu kadar siyer kitapları ve Selef-i Salihinin tarihini oku. Hiç olmazsa Hümatül-İslam adlı eseri oku. Bolca Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in hadislerini mütalaa et. En az kırk hadis ezberle. (Nevevinin kırk hadisi tercihe şayandır). Akaid ilmini dikkatle oku bir de İslam Hu-kukunun bütün teferruatını ihtiva eden fıkhi bir kitap oku. 3 — Sıhhi kontroldan geç. Herhangi bir hastalığın varsa hemen tedavisine koş. Sağlıklı olmaya ve bedeni korumaya önem ver. Sıhhata zararlı olan şeylerden kaçın. 4 — Kahve çay vb. uyarıcı maddeleri zaruret olmadıkça içme. Kesinlikle sigara kullanma. 5 — Her hususta temizliğe dikkat et. Evinde iş yerinde yemende içmende elbisende ve bedeninde... Çünkü bu din temizlik esası üzerine kurulmuştur. 6 — Özünde ve sözünde doğru ol. Asia yalan söyleme. 7 — iradene sahip ol hiç tereddüte düşme. 8 — Ahde vefa göster. Neye mal olursa olsun verdiğin sözü bozma. 9 — Cesaretli ve metanetli ol. Hakkı haykırmak sırrı gizlemek hatayı İtiraf insaflı olmak ve gazap halinde nefsine hakim olmak cesaretlerin en efdali-dir. 10 — Devamlı vakarlı ve ciddi ol. Ciddiyetin doğru şakalar yapmana ve tebessümlü gülmene mani olmasın. 11 _ Çok hayalı ince şuurlu iyiye ve kötüye karşı çok hassas ol. İyiliklere sevin kötülüklere üzül. Şahsiyetini düşürmeyecek bir de-ecede mütevazi ol. Sakın yağcılık etme. Devamlı gücünün yettiğinden azını iste ki mutlaka ona ulaşasın. 12 — Adaletli ol. her halükarda verdiğin hüküm doğru olsun. Kızdığında iyilikleri unutma. Razı olduğunda kötülüklere göz yumma. Aleyhine de olsa hakkı söyte vetevki acı olsa... 13 — Faal ol. Umuma ait hizmetleri başarmaya kendini yetiştir. Başkalarına herhangi bir hizmet yapmaktan zevk ai. memnun ol. Hastaları ziyaret et yoksullara yardımda bulun zayıfları koru felaketzade-lerin güzel sözle de olsa acılarına ortak ol. Devamlı hayra koş. 14 — Merhametli ve müsamahakar davran. İn-sanjann kusuruna bakma halim selim ol. İnsanlardan başka hayvanlara da merhametli davran. Muamelende dürüst ol bütün insanlarla güze geçin. İslamın içtimai adabına riayet et. Küçüklere şefkatli. büyüklere saygılı ol. Bulunduğun mecliste gelenlere yer ver. Casusluk etme gıybet yapma bağırıp çağıranlardan olma bir yere vardığr.da ve ayrıldığında izin iste. • 15 —- Okur • yazar olmaya çalış. Elinden geldiği kadar nr.üslüman kardeşlerin risalelerini ve mecmualarını oku. Küçük de olsa kendine bir kütüphane yap. Mesleğinde ilerlemeye çaiış. İslamı ilgilendiren umum meselelere önem ver. Onlar hakkında İslamı düşünceye mutabık bir hüküm vermeye çalış. 16 — Ne kadar zengin olursan ol yine de bir iş yap. Serbest bir meslek edinmeye çalış. 17 — Devlet vazifelerine pek rağbet etme. Onları rızkın en dar kapısı kabul et. Şayet böyle bir vo-2ifeye tayin edilirsen reddetme. Ancak İslamın emiı Jeriyle çatışan bir vazifeyi terket. 18 — Mesleğinde titiz ol. Yaptığın işin hakkını ver. Hileye başvurma iş için tayin edilen vakitlere dikkat et verdiğin sözü yerine getirmeye çalış. 19 Başkalarında olan hakkını iyilikle almaya çalış. Üzerinde bulunan hakları eksiksiz ifa et Borçlarını ertelememeye dikkat et 20 — Kumarın bütün çeşitlerinden uzak ol. Haram kazanç yollarından kaçın. 21 Bütün muamelelerinde faizden uzok ol Kendini bu mikroptan koru 22 — İslam iktisadi müesseselerinin mamullerini teşvik etmek suretiyle İslamın milli servetine hizmette bulun. Durum ne olursa olsun bir kuruşunun -dahi müslüman olmayanların eline geçmemesine çalış. Sadece müslümanların imal ettiklerini giymeye ve ürettiklerini yemeye gayret göster. 23 — Malının bir kısmı ile İslam davasının hakim olmasına katkıda bulun. Üzerine farz olan zekatını ver. Gelirin ne kadar az olursa olsun yoksut ve fokirlerin hakkını unutma. 24 — Gelirinin bir bölümünü beklenmedik hcdise-Jer için ayır. Lüks eşyalara kapılma. 25 — Hayatın bütün dallarında elinden geldiği kadar İslami örf ve adetleri yaşatmaya yabancı olcın-ları yok etmeye çalış. Mesela Selamlaşma konuşmu kıyafet ev eşyası çalışma saatleri tatiller yeme içme oturma kalkma üzülme memnun olma vb... şeyler bütün bunları sünnete uygun bir şekilde yapmaya çalış. 26 — Devlet mahkemelerine ve gayri İsiami bütün yargı makamlarına başvurma. İslama ters düşen toplantılara cemaatlere okullara ve kuruluşlara katılma. İslami düşüncene karşı çıkan basını okuma. 27 — Her zaman Allahın seni gördüğünü ve murakebe ettiğini unutma. Ahireti hatırla ve ona hazırlık yap. Allahın rızasına ulaştıran yolları azim ve gayretle takip et. Nafile ibadetlerle Allaha yakın olmaya çalış. Geceleyin namaz kılmak her ayda en az üç gün oruç tutmak dil ve kalble Allahı zikretmek bu kabildendir. Her davranışında dinen varid olan dualarla niyazda bulun. 28 — Güzelce taharetini yap. Her zaman ab-destli olmaya çalış. 29 — Namazını güzelce eda et onu vaktinde kılmaya çalış. Mümkün mertebe cami ve cemaati kaçırma. 30 — Ramazanda orucunu tut. Gücün yetiyorsa haccını eda et yetmiyorsa gelecekte yapmak için hazırlık yap. 31 — Devamlı kalbinde cifjcd etrrje ve şehid olma niyetini taşı. Gücün yettiği kadar bunlara hazırlan. 32 — Durmadan tevbe ve istiğfar et. Küçük -büyük bütün günahlardan sakın. Uykudan önceki bir saatini gündüzleyin yaptığın iyilik ve kötülüklerden dolayı kendini hesaba çekmeye ayır. Zamanını değerlendir. Çünkü vakit hayattır. Değerli vaktini faydasız şeylere harcama. Şüpheli şeylerden kaçın ki harama düşmeyesin. 33 _ Nefsinle devamlı cihad et ki. onu kolayca sevk ve idare edebilesin. Haramdan gözünü sakındır. Hislerine ve içgüdülerine hakim ol onlara karşı mukavemetli olmaya çalış. Onları helalle doyur haramdan uzak eyle. 34 — içkiden uyuşturucu maddelerden ve insana gevşeklik veren bütün şeylerden kaçın. 35 — Kötü arkadaşlardan bozguncu dostlardan fisk-u fücur yerlerinden uzak ol. 36 — Eğlence yerlerine karşı savaşa giriş. Zevk-ü sefayı andıran her şeyden kaçın. 37 — Mensup olduğun taburun erlerini teker teker tanı ve kendini onlara tanıt. Sevgi - saygı yardımına koşma ve kendine tercih etme gibi bütün kardeşlik haklarını yerine getir. Kardeşlerinin toplantılarına katıl. Makul bir özrün olmadıkça toplantılardan geri kalma. Muamelelerinde devamlı onları kendine tercih et. 38 — Düşüncene faydalı olmayan herhangi bir kuruluş veya cemaatle ilişkini kes. 39 — Her yere davanı yaymaya çalış. Liderlerine durumunu bildir. Onlardan izin almaksızın herhangi bir büyük işe girişme. Devamlı liderlerinle maddi ve manevi yönde irtibat halinde ol. Her zaman kendini kışlasında emir bekleyen bir asker kabul et. EY SAMİMİ KARDEŞİM İşte davanın ve düşüncenin hülasası budur. Bütün bu esasları şu beş cümlede toplayabilirsin Gayemiz Allah Önderimiz Peygamber Anayasamız Kuran Yolumuz Cihad Yoludur En Büyük Temennimiz Allah Yolunda ŞEHİD Olmaktır. Davamızın özelliklerini de şu beş cümlede toplayabilirsin. Kolaylık okumak namaz kılmak kendini asker saymak ve ahlaklı olmaktır. Değerli Kardeşim kendini bu emirleri yapmaya alıştır. Yoksa oturup kalanların yanında tembel ve ayyaşlar için geniş yerler vardır. Eğer sen b" talimatlara uyarsan hayatında ümit kaynağı ve en büyük gaye edinirsen senin dünyada mükafatın İzzet ve şerefli olmak ve zafere ulaşmaktır. Ahirette de Allahın rızasına erenlerden olursun. Sen bizden biz de senden oluruz. Şayet bu talimatlardan yüzçevirir ve bunları yapmazsan bizimle senin aranda hiç bir ilişki yoktur. Velevki. en güçlü idari makamların başına geçmiş olsan veya en üstün bir unvanı taşısan ve aramızda en büyük görünsen de... Şüphe yok ki oturup kalmana karşılık Allah seni şiddetli bir hesaba çekecektir. Ey kardeşim kendine uygun düşen yolunu seç ve onda yürü... Allahtan bizim için de senin için de hidayet ve tevfikler niyaz ederiz. Ey iman edenler sizi can yıkıcı azaptan kurtaracak bir ticaret yolu göstereyim mi Allaha ve Resulüne iman edin. Mallarınızla canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Böylece Allah günahlarınızı bağışlar. Sizi oltından ırmakla akan cennetlere ve Adn cennetlerinde güzel yerlere koyar. İşte büyük kurtuluş budur. Sevdiğiniz başka bir şey daha var o da Allahın zaferidir yakın bir fetihdir. Ey Muhammed sen müminlere müjdele. Ey iman edenler Allahın dinine yardım edenler olun. Nitekim Meryem oğlu İsa da havarilere — Allah yolunda benim yardımcılarım kimdir Jemisti. Havariler — Allahın dininin yardımcıları biziz demişlerdi. İsrailoğullarından bir cemaat iman etti diğer bir cemaat ise kafir oldu. Biz de iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik ve onlar üstün geldiler. Allahın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun... ONBiRİNCİ RİSALENİN SONU Bandrol uygulamasına ilişkin usul ve esaslar hakkında yönetmeliğin 5maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde bandrol taşıması zorunlu değildir Son Bu Kitap bizzat benim tarafımdan [ [ ByIgleoo ]] tarafından www.CepSitesiNet – www.MobilMp3Net – www.ChatCepCom Siteleri için hazırlanmıştır EBook ta kimseyi kendime rakip olarak görmem bizzat kendim orjinalinden tarayıp Ebook haline getirdim lütfen emeğe saygı gösterin Gösterinki ben ve benim gibi insanlar sizlerden aldığı enerji ile daha iyi işler yapabilsin Herkese saygılarımı sunarım Sizlerde çalışmalarımın devamını istiyorsanız emeğe saygı duyunuz ve paylaşımı gerçek adreslerinden takip ediniz Not Okurken gözünüze çarpan yanlışlar olursa bize öneriniz varsa yada elinizdeki kitapları paylaşmak için bizimle iletişime geçin Teşekkürler Ne Mutlu Bilgi için Bilgece yaşayanlara By-Igleoo www.CepSitesiNet