qwertyuiopgüasdfghjklsiz xcvbnmöçqwertyuiopgüa sdfghjklsizxcvbnmöçqwer tyuiopgüasdfghjklsizxcvb nmöçqwertyuiopgüasdfgh jklsizxcvbnmöçqwertyuio pgüasdfghjklsizxcvbnmöç qwertyuiopgüasdfghjklsiz xcvbnmöçqwertyuiopgüa sdfghjklsizxcvbnmöçqwer tyuiopgüasdfghjklsizxcvb nmöçqwertyuiopgüasdfgh Bir yerden başlamak,bir yerden dokunmak tarihin kalbine ve bir sözle açmak gerekir konuyu. Kur‟an‟dan bir ayet okumak,tefsirini yaşamak veya nebevi sohbetten bir nefes koklamak…Ya da tarihin karanlıklarında gezmek,kirli sayfaları çevirmek,sinsi ve korkunç bir olaya tanık olmak,üzüntüden kahrolmak… İşte başlıyoruz;saray mollaları,cehennem çıngırakları,üstüne varsan da dilini sarkıtıp soluyan kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp soluyan köpekler. Onların günümüzdeki emsalleri veya geri dönüşleri, tekrar dirilişleri,hakkın karşısında dikilişleri ve imkanları oranında görevlerini yapışları. “Alim bozulduğunda alem de bozulmaya mahkûmdur.” rivâyetinin sırrı işte bu gibi durumlarda tecelli etmektedir. “Firavun‟a;‟Seni Firavunlaştıran (azdıran) neydi?‟diye sorulmuş o da ,‟Beni yaptığımdan alıkoyacak birinin çıkmaması!‟cevabını vermiştir. Müslümanlar Firavunların zulümlerine dur demeli, ayaklanmalı, baş kaldırmalı,kıyam etmelidir. Allah(cc) bizi özgür olarak yaratmıştır. Köleliği kabul etmemeliyiz.Yerimizde oturup da bunların 2 bizim hakkımızı vermelerini beklememeliyiz. Allah(cc)‟ın dinine yardım etmeliyiz.Yardım edelim ki O‟da bize yardım etsin,rahmet yağmurları üzerimize yağsın, ayaklarımızı sabit kılsın ve bizim ellerimizle zalimleri kahretsin.Rabbimiz, şöyle buyuruyor: “Asra andolsun ki. İnsan mutlak hüsrandadır. Ancak iman edenler, iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı öğütleyenler bunun dışındadır.”(Asr sur.) İmam Humeyni(ra) şöyle diyor: “Ey sömürücülerin zulmü altında ki dünya Müslümanları ve mustazafları!Ayağa kalkınız, birbirinize ittihat elini uzatınız.İslam‟ı ve kendi mukadderâtınızı savununuz. Güçlülerin çıkardıkları gürültüden korkmayınız ki bu çağ, kadir olan Allah‟ın izniyle mustazafların müstekbirlere,hakkın batıla galebe çalacağı çağdır.”(Beytullah ziyaretçilerine mesaj.6.9.1981) Rabbimizi aklımızdan, fikrimizden, düşüncelerimizden çıkarmamalıyız. Eğer biz gaflet içinde olur,dünya‟ya dalar ,neme lazım gibi düşüncelerle hareket edersek Allah(cc) bize şöyle hitap eder: 3 “Allah'ı unutup da, Allah'ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Çünkü onlar sapık kimselerdir.” (Haşr,19) Allah(cc) bizi terk etmedi ve sahipsiz bırakmadı. Yeryüzü hüccetsiz kalmaz,Musasız(as), İsasız(as) , Muhammedsiz(as) put kıran İbrahimsiz(as) kalmaz. Tarihteki tüm milletlere Allah(cc) peygamberler göndermiştir.Allah(cc) Rahmandır,tüm canlılara merhametlidir.Eğer insanlardan ahiret de hesap soracaksa bu dünyada insanlara doğru yolu gösterecek bir peygamber,kitap gönderir. Peygamberlerden sonra dahi sayısız kulları aracılığıyla bize yardımcı olur. Bize düşen peygamberlerin vasileri olan alimlere, peygambere biat ettiğimiz gibi biat etmektir.Peygamberlerin tarihleri bizim kalıbımız,modelimiz olmalı.Kuran‟da kıssalar iş olsun diye(haşa!) anlatılmıyor. Bizim bunlardan ibret almamız için bunlar Kuran‟da bulunmaktadır. Her alim kisvesine bürünene de tabi olmamalıyız.Bu alimlerin Allah(cc) tarif ettiği örnek insanlara benzeyip benzemediğine bakmalıyız,amellerine dikkat etmeliyiz.Bunların yükünün ağır olduğunu ve Allah(cc)‟nın bunlardan da hesap soracağını unutmamalıyız.Bunlar alimidir her yaptıklarında bir hikmet vardır,deyip körü körüne bir teslimiyet içinde olmamalıyız.Bunların davranışlarını Kuran ve sünnet‟e vurmalıyız.İslam tarihinde bu örnek şahsiyetlerin hayatlarına,nasıl yaşadıklarına,kimlerle mücadale ettiklerine 4 bakmalı,incelemeliyiz. Her şeyin gerçeği ve sahtesi olduğu gibi alimlerinde iki çeşidi vardır.Gerçeği,sahteden ayırt etmeliyiz.Çünkü,baş nereye giderse ayaklarda oraya gider.Hidayeti bulayım derken uçurumdan tepetaklak yuvarlanırız. Domuz derisinden nasıl post olmazsa zalimlere kulköle olmuş alimlerden de rehber olmaz.Bir miktar dünyalık için sonsuz ahretini satan insanlar nasıl da zavallı kişilerdir.Bilge insanlar bu insanlar için şöyle demişlerdir: “Deveyi (veya keçiyi) yardan uçuran bir tutam ottur.”ya da “Kula kul oldu belasını buldu.” İmam Hasan(as)‟ın dostluğunu,yarenliğini kaça sattı rezil ve onursuz Ubeydullah b. Abbas?Başları sarıklı,yüzler sakallı kalpleri marazlı tipler.Bunlar şu sözlerin muhatabı olan insanlardır: “Kork Allah‟tan korkmayandan.” “Allahtan korkmayan kuldan utanmaz.” Bel‟am kimdir?Samiri kimdir?Görevleri nedir?Bu tip insanları nasıl tanıyabiliriz?Bunların islama zararları nelerdir?Nasıl bu hale gelmişlerdir?Alimleri Bel‟am‟laştıran unsurlar nelerdir?Bu soruların cevabını her muvahhid araştırmalı,buna göre önlemini almalıdır.Şeytani ve nefsi duygulardan kendini arındırmalıdır.Biz gaybı bilemeyiz,ileride bizleri ne bekliyor,koşullar nasıl olur bilemeyiz.Haktan görünüp hakkın karşısına dikilen 5 bu tipleri ve onların taifesinin bilmeliyiz ki kendimizi onlardan koruyalım.Hatta şimdi içinde bulunduğumuz hareketi iyi tahlil etmeliyiz,eleştirel bir gözle bulunduğumuz konumu tahlil etmeliyiz.Körü körüne bir insana veya harekete bağlanmamalıyız.Kur‟anın ifadesiyle: “Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de.Oysa onlar, tek olan bir ilah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden yücedir.” (Tevbe 31) Ayetin tefsirinde ,İmam-ı Ahmed, Tirmizi ve İbn-i Cerir değişik kanallara dayanarak bize bu belgeyi naklediyorlar: Adiyy b. Hatem, Peygamberimizin davetini alınca, çağrısını işitince Şam'a kaçtı. Bu zat cahiliye döneminde hiristiyan olmuştu. Bir ara kız kardeşi kabilesinden birkaç kişi ile birlikte müslümanlara esir düşmüş, fakat Peygamberimiz kadını bağışlayarak, serbest bırakmıştı. Kadın kardeşinin yanına dönünce onu müslüman olmaya ve Peygamberimize gidip kendisi ile görüşmeye teşvik etmişti. Bunun üzerine Medine'ye geldi. -Bu zat o sırada Tay kabilesinin şefi idi, babası da cömertliği ile ün salmış bir kişi olan Hatem Tai idi.Peygamberimizin huzuruna vardığında boynunda 6 gümüş bir haç vardı. O sırada Peygamberimiz `Onlar Allah'ın dışında hahamlarını ve rahiplerini ilah edindiler' cümlesi ile başlayan ayeti okuyordu. Ayet bitince bizzat kendi ifadesine göre Peygamberimize `Onlar, hahamlarına ve rahiplerine tapmıyorlar, kulluk etmiyorlar' dedi. Onun bu sözlerine Peygamberimiz şu karşılığı verdi: "Evet, ama din adamları onlara helal şeyleri yasakladılar ve haram şeyleri serbest ettiler. Onlar da din adamlarının bu hükümlerine uydular. Bu tutum, onların, din adamlarına kulluk etmeleri anlamına gelir." İnsanlar bu fasıklara tabi oldular.Bu alimler halkı daha iyi sömürmek için dini çorba haline getirdiler. Hak ile batılı karıştırıp hak olarak gösterdiler. Ortaçağda rahiplerin halkı nasıl dinsizleştirdiği, soydukları tarihten okuruz.Cennette arsa satma, günahları bağışlama vb. safsatalarla.Bugün aynı yöntemi İslam ümmeti içindeki alimlerin bir kısmı yapıyor.İslama hizmet adına islam‟ın dibini oyuyor, islam‟ı ruhsuzlaştırmak,Müslümanları yaşayan ölüler haline getirmek istiyorlar.Halk bunların soygunculuklarını,sahtekarlıklarını görünce dinden soğuyorlar. Gençlerin İslam‟dan ürkmelerinin nedeni bu dini gerçek bir şekilde ve doğru olarak onlara sunulmamış olmasıdır. 7 BEL‟AM‟ı Seyyit kutub‟un tefsirinden okuyalım: "Onlara şu adamın olayını anlat: Adama ayetlerimizi sunduk, fakat o onların içinden sıyrılıp çıktı. Arkasından onu şeytan peşine taktı da azgınlardan oldu. "(A´raf /175) "Eğer dileseydik bu ayetler aracılığı ile onun düzeyini yükseltirdik, fakat o yere saplandı kaldı. Onun durumu üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp horlayarak soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayanların durumu budur. Bu hikâyeyi onlara anlat, ola ki, üzerinde düşünürler. "(A´raf /176) "Ayetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmeden toplumun durumu ne kötü bir örnektir. "(A´raf/177) Bu sahne gerçekten hayret verici bir sahnedir. Bu dilin düşünce ve tasvir yönünden zenginliğine dayalı, son derece yeni bir manzara tasvir etmektedir. Burada yüce Allah bir insana ayetlerini veriyor, üstün nimetleriyle onu donatıyor, ilminden ona bir pay veriyor. Doğru yolu seçmesi, kendisi ile bağ kurması ve yükselmesi için gereken en güzel fırsatı sağlıyor. Fakat o, bunların hepsine rağmen, görüyorsunuz ya, bu işten sıyrılmak istiyor. Sanki o, etine yapışık bulunan deriden sıyrılır gibi bu ayetlerden sıyrılıyor. Çırpınarak, zorlanarak ve 8 büyük bir çabayla ancak bunu üzerinden atabiliyor. Bedenine yapışık halde bulunan derisinden bir canlının yüzülmesi gibi bir sıyrılıştır bu. İnsanın bünyesi derinin bedeni sarması gibi Allah'a iman duygusuyla sarılmış değil miydi? İşte o, buna rağmen gördüğünüz gibi Allah'ın ayetlerinden sıyrılıyor, kendisini koruyan örtüyü, bedenini muhafaza eden zırhı atıyor, arzu ve isteklere uymak için doğru yoldan sapıyor, aydınlık ufuklardan yuvarlanıyor, kapkaranlık çamura gömülüyor. Ve artık şeytanın bir oyuncağı durumuna düşüyor. Şimdi artık hiçbir koruyucu onu korumuyor. Kimse şeytandan onu muhafaza etmiyor. Ve o, şeytana uyuyor. Şeytana bağlanıyor. Şeytan ona egemen oluyor. Sonra bir de bakıyoruz ki, biz uğursuz, çirkin ve korkunç bir sahne ile karşı karşıyayız. İşte şimdi biz bu tuhaf yaratık ile karşı karşıyayız. Yeryüzüne çakılıp kalmış, çamura batmış bir yaratıktır bu. Bir de bakıyoruz ki, bu yaratık köpek şekline girmiş, kovulsa da kovulmasa da solumasını sürdüren bir köpek şekline. Bu hareketli manzaraların hepsi birbirini izliyor, arka arkaya geliyor. İnsanın hayatı burada olayı somut bir şekilde izliyor. Zaman zaman tepki gösteriyor, hayret ediyor, heyecana kapılıyor. Bu sahnelerin sonuna yani ardı arkası gelmeyen solumalar sahnesine gelindiğinde, sahnenin tamamını kuşatan gizli direktiflerle dolu bulunan yorum geliyor: 9 "İşte ayetlerimizi yalanlayanların durumu budur. Bu hikâyeyi onlara anlat, ola ki, üzerinde düşünürler. Ayetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmeden toplumun durumu ne kötü bir örnektir!" İşte onların örneği budur. İnsanı doğru yola ileten ayetler, imanı aşılayan direktifler onların fıtratlarına ve bünyelerine ayrıca çevrelerini kuşatan bütün varlıkların yapılarına da yerleştirilmiştir. Buna rağmen onlar bunların hepsinden sıyrılmışlar. Sonra onların şekilleri değişmiş, hayvanlaşmışlar. Bünyeleri çirkinleşmiş "insan"lık konumundan hayvanların düzeyine düşmüşler... Çamurda debelenen köpeğin seviyesine inmişler. Halbuki onların imandan kanatları vardı. Bunlarla yüce alemlere açılabilirlerdi. Ne var ki, onlar bu güzel makamdan alçakların alçağı bir dereceye yuvarlanıyorlar! "Ayetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmeden toplumun durumu ne kötü bir örnektir." Bu örnekten daha kötü bir durum düşünebilir mi? Doğru yoldan ayrılıp haktan uzaklaşmaktan daha çirkin bir şey var mıdır? Yeryüzüne çakılıp kalmaktan, arzu ve isteklere bağlanmaktan daha kötü ne olabilir? Bu hareketleriyle kendi nefislerine zulmeden insandan daha fazla nefsine zulmeden 10 birisi düşünebilir mi? Kendisini koruyan örtüyü çıkarıp atan, bedenini muhafaza eden zırhtan sıyrılan, böylece kendisini şeytanın oyuncağı haline getiren ve ona bağlayan, şeytana binek yapan, onu yeryüzüne çakılıp kalan şaşkınlık ve kararsızlık içindeki hayvanlar alemine sürükleyen ve sürekli köpeklerin soluyuşu gibi soluyan bir hayvan haline getiren kişiden daha zalim kim vardır? Bu durumun nitelendirilmesi ve tasviri konusunda Kur'an-ı Kerim'in eşsiz, hayret verici ifade tarzından başka hangi söz bu kadar eşsiz ve hayret verici ifade gücüne sahip olabilir? Sonra... Bu sadece okunan bir haber midir? Yoksa çoğu zaman bir realite olarak gerçekleştiğinden dolayı haber şeklinde verilen bir örnek midir? Bu açıdan aktarılan bir haber midir? Bazı rivayetlerin kayıtlarına göre bu İsrailoğulları'nın Filistin'e girmelerinden önce orada yaşayan iyi bir insanın haberidir. Rivayetler, bu adamın şaşkınlığa ve sapıklığa düşüşünü detaylarına varıncaya kadar verirler. Bu rivayetlerde olay öyle bir üslubla dile getirilmiştir ki, onun yahudi kültürünün bir parçası olmadığını söylemek çok zordur. En azından olayın tüm detaylarının kesinliği sözkonusu değildir. Ayrıca bu rivayetlerde birtakım farklılıklar ve çelişkiler de vardır ki, bunlar aynı konuda daha fazla dikkatli olmamızı 11 gerektirmektedir. Rivayete göre bu kişi İsrailoğulları'ndan biri olan Bel'am b. Bâûrâ'dır. O'nun Filistin'in zorba yerlilerinden biri olduğu da rivayet edilmiştir. Araplar'dan Umeyye b. Sait olduğu da gelen rivayetler arasındadır. Bu rivayete göre ise, bu adam Peygamberimizin -salât ve selâm üzerine olsun- çağdaşı olan, fasık olan Ebu Amir idi. Musa'nın -selâm üzerine olsun- çağdaşı olduğu da rivayet edilmiştir. Bir rivayete göre ise İsrailoğulları'nın şehre girmeyi reddetmelere üzerine, kırk yıllık çöl hayatından sonra İsrailoğulları'nın zalimleriyle savaşan Yuşa b. Nûn zamanında yaşayan bir adamdı. Hatırlanacağı gibi Kur'an-ı Kerim'de bildirildiğine göre, onlar peygamberleri Hz. Musa'ya -selâm üzerine olsun- şöyle demişlerdi: "Git sen Rabbin ile birlikte savaş, biz burada kalıyoruz." (Maide Suresi, 24) Ona verilen bu ayetlerin tefsirinde, onların kendisiyle dua edildiğinde kabul edilen "Allah'ın İsmi A'zamı (en yüce adı) olduğu da rivayet edildiği gibi, Allah tarafından gönderilen bir kitap olduğu ve onun da bir peygamber olduğu bildirilmiştir... Bundan sonra haberin detayları birçok açıdan farklılık göstererek uzayıp gider. Bu nedenle biz "Fî Zılâl'il Kur'an'da" izlediğimiz metoda bağlı olarak bu rivayetlerin hiçbirine dalmayı uygun görmedik. Ayrıca Kur'an'ın metninde bunların hiçbiri yer almıyor. Bu konuda Peygamber'e -salât ve 12 selâm üzerine olsun kadar varan sağlıklı bir hadiseye rastlayabilmiş değiliz. Dolayısıyla biz bu haberin ötesini araştırmaya gerek görmedik. Burada Allah'ın ayetlerini apaçık olarak gördükleri halde, bu ayetlerin gösterdiği yolda yürümeyip onları yalan sayanların durumu gözler önüne serilmektedir. Bu olay insanın hayatında ne de çok gerçekleşiyor. Allah'ın dininin bilgisi kendilerine bağışlandığı halde bu bilgiler doğrultusunda hareket etmeyenler ne de çoktur! Onlar bu dini bilgiyi, hükümlerin yerini değiştirmek ve onunla arzu ve isteklerine uymayı sağlamak için vasıta kılıyorlar. Onlar bu bilgilerini kendi heva ve hevesleri ve dünya hayatının nimetlerine sahip olduklarını zannettikleri efendilerinin arzu ve istekleri doğrultusunda kullanırlar. Nice din bilgini tanıyoruz ki, Allah'ın dinini gerçek anlamda öğrendiği halde ondan sapar. Onu olduğundan başka türlü açıklar. Bu bilgisini bilinçli tahrifler, yeryüzünün geçici hükümdarlarının keyfine göre fetvalar için kullanır! Bu tahrifler ve fetvalarla Allah'ın hakimiyetini ve O'nun yeryüzündeki bütün mukaddeslerini çiğneyenlerin saltanatını sağlama almaya çalışır! Biz bu bilginler içinden; yasama Allah'ın haklarından biridir, bu hakka kendisinin sahip olduğunu iddia edenlerin ilâhlık iddiasında bulunmuş olacaklarını, ilâhlık iddiasında bulunanların ise kâfir 13 olduklarını, ayrıca o kişilere bu hakkı verenlerin ve onların peşinden gidenlerin de kâfir sayılacaklarını bilen ve söyleyen kimseler gördük. Bununla beraber bu gerçeği bilmelerine ve dinde bu gerçeği bir zaruret olarak öğrenmelerine rağmen bu din bilginleri, yasama hakkını kendinde gören ve bu hakkı iddia etmekle ilâhlık iddiasında bulunan zalim idarecilere dua ederler. Bizzat kendilerinin küfürlerine hüküm verdikleri bu insanlara dua ederler ve onlara "müslüman" adını yakıştırırlar!.. Onların bu yaptıklarım, en ideal islâm olarak gösteriyorlar. Yine bunların bazılarını gördük ki; bir sene faizin bütün çeşitlerinin haram olduğunu yazdıkları halde, başka bir sene onun helâl olduğunu yazmaya başlarlar. Yine bunların öylelerine rastladık ki, insanlar arasında fuhuşun ve ahlâksızlığın yayılmasına ön ayak oldukları gibi, bu çirkefin üzerine din örtüsünü, dini ünvanları ve alâmetleri çekmeye çalışırlar. Bu ise: "ona ayetlerimizi sunduk, fakat o onların içinden sıyrılıp çıktı. Arkasından şeytan onu peşine taktı da, azgınlardan oldu." ayetini doğrulayan bir delilden başka bir şey değildir. Bu yüce Allah'ın kendisinden söz ettiği haber sahibinin hayvanlaşmasından başka nedir ki?: "Eğer dileseydik, bu ayetler aracılığı ile onun düzeyini yükseltirdik, fakat o, yere saplandı kaldı. Onun durumu üstüne varsan da, kendi haline bıraksan 14 da dilini sarkıtıp horlayarak soluyan köpeğin durumu gibidir." Eğer Allah dileseydi, kendisine verdiği ayetlerin bilgisiyle onu yükseltirdi. Ne var ki, yüce Allah bunu istememiştir. Çünkü ayetleri bilen bu adam, dünya hayatının rahatını tercih etmiş, ayetlere değil de arzu ve isteklerine uymuştur." Bu, Allah'ın kendi bilgisinden bir miktarını verdiği halde, bu bilgiden yararlanmayan, iman yolu üzerinde doğru bir istikamete yönelmeyen, horlanmış bir biçimde şeytanın peşine düşmek ve sonuçta şekil değiştirerek hayvanların mertebesine inmek için Allah'ın nimetinden sıyrılan herkesi kapsamına alan bir örnektir! Sonra ardı arkası kesilmeyen köpek solumaları nedir acaba? Kur'an'ın arzettiği manzaranın tasvir gücünden ve haberin vurgularından da anlaşıldığı gibi, bu solumalar dünya hayatının geçici güzellikleri peşinde koşarken yaşanan solumalardır... İşte dünyanın bu geçici zevklerine takılanlar, Allah'ın kendilerine verdiği ayetlerden sıyrılmak isteyenlerdir. Dünya malının peşine düşen bu insanlara öğüt verilse de verilmese de, onlar bu solumalarından vazgeçmeyecekler ve onlar sürekli olarak bu hal üzere devam edip gidecekler. 15 Dünya hayatı her yerde, her zaman ve her toplumda bu örneği sürekli olarak gözlerimizin önüne getirir. Hatta birçok zaman geçmesine rağmen insanın gözleri hangi bilgine takılsa, onun durumunun da aynı olduğunu görür. Allah'ın ayetlerinden sıyrılmayan, dünya hayatının rahatına dalmayan, arzu ve isteklerin peşinde sürüklenmeyen, şeytanın boyunduruğuna razı olmayan, egemenliği ellerinde bulunduranların sahip oldukları dünya malının peşinden habire solumayan, Allah'ın kendilerini koruduğu çok az bir kesim hariç! Bu varlığı ve meydana gelişi hiçbir zaman kopukluğa uğramayan bir örnektir. Belli bir kuşakta meydana gelen bir olayla asla sınırlı değildir! Yüce Allah, Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- bu örneği Allah'ın ayetlerinin kendilerine gönderildiği kavmine okumasını istiyordu ki, onlarda bu ayetler kendilerine verildikten sonra ondan sıyrılmasınlar. Sonrakiler için de ders olsunlar. Ard arda gelen nesiller tarafından okunsunlar. Allah'ın ilminden bir şey öğrenenler bu çirkin akıbete uğramaktan sakınsınlar, Ardı arkası kesilmeyen bir soluyuş içine girmesinler. Hiçbir düşmanın düşmanına dahi reva görmediği biçimde kendi kendilerine zulüm etmesinler. Çünkü bu uğursuz akıbet ile kendi kendilerinden başka kimseye zulmetmiş olmazlar! 16 Günümüzde bu tip alimlerden öylelerini gördük ki, Allah korusun kendi kendilerine zulmetmek için büyük bir ihtirasla ortaya atılıyorlar veya cehennem çukurundaki yerlerini kendileriyle beraber yarış halindekilerden birinin almasından korkan adamın hali gibi, bu işe dört elle sarılıyorlar! Cehennem'deki bu yerini garantiye almak için her sabah biraz daha ilerliyorlar! Bu dünya hayatının sonuna kadar bitmek tükenmek nedir bilmeyen salyalı solumaları ile bu emellerinin peşinde koşup duruyorlar! Allah'ım sen bizleri koru! Ayaklarımızı kaydırma! Üzerimize sabır yağdır! Ve müslüman olarak canımızı al! Mutahhari bu konuda şöyle diyor: “…İnsanoğlu yüceldiği gibi sapıp düşebilmektedir de .Dünyanın ahlâk hocaları öteden beri şunu bizlere söylüyorlardı:Bir kişide ilmin bulunması,onun insanlığın yararına adım atacağına delil teşkil etmez.Bir kişi alim olup da ilminin şehvetinin hizmetinde olması mümkündür. Emiru‟l Mü‟minîn Hz.Ali(a.s) şöyle buyurmaktadır: ”Benim çok ilmim var ama ne yazık ki öğretecek adam bulamıyorum.”Daha sonra şöyle eklemekte:”Bazı insanları buluyorum, bunlardan 17 kimileri salim ve yetkindirler amam zeki değiller,anlamıyorlar veya yanlış anlıyorlar,kimileri de zeki ve kavrayıcıdırlar fakat benden bir şey alır almaz bilgilerini maddî menfaatleri için bir vesile kılıyorlar,yani ilmi basit ve iğrenç hedeflere kavuşmak vesilesine dönüştürüyorlar.” Şair Senai şöyle diyor: “İlim öğrendiğinde hırstan o zaman daha fazla kork. Çünkü gece lambayla gelen hırsız,seçerek daha iyi mal götürür.” Bu çok doğru bir sözdür.Bir insan alim olur olmaz onun yaptığı her şeyin doğru olduğunu söylemek yanlıştır.Önce bu insanın ilminin hür mü tutsak mı olduğuna bakmalıyız.Acaba bu insanın ilmi aklın tasvib ettiği yollardan mı yoksa baksa yollar ve hedefler uğruna mı kullanıyor?Hz.Ali(a.s)‟nin ifadesiyle “Dini dünya için kullanan”mıdır?Bu bir kişi hakkında söylenmiştir,düşünün bir de toplum böyle bir hastalığa mübtelâ olursa ne olur?Alimlerden ve bilim adamlarından bir grup toplumu ilerletmek ve yüceltmek için geceli gündüzlü çaba gösteriyorken,bazı menfaat tutkunu kimseler bu insanların yapıcı çalışmalarını kendi uğursuz yıkıcı emellerinin hizmetine almak için daima pusuda bekliyorlar.”(İslam ve Değişim, s.30) “Şöyle bir hikaye daha naklediyorlar:‟Bir zamanlar Meşhet kentinde bir talebe şöyle diyormuş;‟Kim 18 bana para verirse ben onu adil bilirim ve arkasında namaz kılarım ve namaz kılmamın da bir sakıncası yoktur,çünkü para verdiğinde gerçekten onunla ilgili kanaatim değişiyor ve gözümde adil oluveriyor.Şeriatde benden adaletine inandığım kişi arkasında namaz kılmamdan başka bir şey istemiyor,ben de böyleyim.Kim ki bana para verirse,bende onun adil olduğuna dair kanaat hasıl olur.Öyle ise bana para verenin arkasında,para hatırı için de olsa dahi namaz kılmamın herhangi bir sakıncası yoktur” .”(İslam ve Değişim, s.312) Bu sözler şaka ve mizah olsun diye söylenmiş ise de tarihten günümüzde bunun bir çok örneğine rastlayabiliriz.İmam Hüseyin(a.s) Kufe halkının durumunu kime sorduysa,aldığı cevap şu oldu: “Kalpleri seninledir ama kılıçları ise aleyhine.” Kufe halkı İmamı tanıyor,hedefinin ne olduğunu biliyordu.Beden ve ruhları kirlenen-necislenen bir halk dünyaya menfaat penceresinden bakıyordu.Hem İmam‟a yetiş,imdat‟a bizi kurtar diyorlardı hem de komplo yapıyorlardı.Bu bir kişinin değil,toplumun geneline sirayet eden bir durumdu.Yani zaman ve mekan hastalıklıydı.Ayaklarına kadar gelen tabib‟i öldürüyorlardı. Kendilerini cehennem çukuruna bile bile atıyorlardı.Çünkü bunlar İmam‟a layık bir topluluk değildi.İmam bu halkı ve onların karakterlerin çok iyi biliyordu ve başkalarının tavsiyesine de ihtiyacı yoktu.Ama ceddinin getirdiği 19 din tehlikedeydi.Kendisinin ve ailesinin kanlarıyla insanların zihinleri ve kalpleri bu necasetten temizlenmeliydi.Bu fedakarlık yapılmasaydı ,kendi değimiyle‟ islam‟a Fatiha okumak‟ ,Resulun dinine elveda demek gibi bir durum oluşurdu.O‟nun kıyamıyla insanlar kendilerine geldi .Bu şok komaya girmiş,kalbi durmuş ümmeti yeniden diriltti.Medine halkı zillete hayır dedi.Her yer Kerbela ve her gün aşura,Yezidi sistemlere ölüm,zillet bizden uzak olsun,emrindeyiz ey Hüseyin şiarıyla dirilen ümmet Yezit‟lerin planlarını alt-üst etmiştir. Ehl-i beyt imamlarının tarihte oynadığı roller,görev ve vazifeler hep fedakarlık üzerinedir.İmam Ali Haricilere karşı savaşmasaydı,biz bu tipleri nasıl anlardık.Ya da onlarla kim savaşmaya cesaret edebilirlerdi. İnsanlar köpeğe niçin ihtiyaç duyuyorsa bu zalim yönetimlerde onun için ihtiyaç duyar.Yani iki durumda da sebep aynıdır.Bir insanın bağı,bahçesi,dükkanı vardır,köpeği kapısının önüne bağlayarak malını dıştan gelen zararlara karşı korur.Zalim yönetimlerde sistemlerini ayakta tutmak için bu köpekleri saraylarının önüne bağlar ve sistemlerini garantilerler.Ama bu içi köpekleşmiş ama dışı sarıklı,cüppeli,nur yüzlü köpek çeşididir.Bunlara verilen görev Müslümanları Kur‟an‟dan soğutmak,duyarsızlaştırmaktır. İngiliz Sömürge İşleri Bakanı: 20 ”Bu Kur‟an, Müslümanların elinde bulundukça biz onlara hakim olamayız,ya bu Kur‟an‟ı onların arasından kaldırmalıyız,yahut Müslümanları Kur‟an‟dan soğutmalıyız.” Bel‟am fuhşu,zinayı ve sapıklığı yaygınlaştırarak, İsrailoğullarının maneviyatını yerle bir ederek onları yenilgiye uğratmıştır.Bel‟am‟ın emsalleri de bu gün aynı yöntemi kullanarak ümmeti sersemletmiş ve emperyalistlere yem yapmıştırlar.Basın-yayın gibi tüm iletişim kanallarını kullanarak şehveti cazip hale getiriyorlar.Faize girmeyi kolaylaştırıp yaygınlaştırıyorlar.İçkinin reklamını yaparak,filimler-diziler aracılığıyla cazip gösterip, insanların bu melanete çekiyorlar.Karma eğitimlerle gençlerin zihinlerini alt-üst edip eğitimin,bilimin,tekniğin gelişmesine engel oluyorlar.Kısacası bunlar insanın yetişmesinden korkuyorlar.Gençlerin bilinçli ve şuurlu olmasından korkuyorlar.Bu tür ahlaki yozlaşmalarda bizden görünen insanlar,yönetimler baştayken daha bir başarılı oluyorlar.Bu yüzden istikbarat bu tür insanları kullanarak amaçlarına daha kolay ulaşabiliyor.Zaman ve mekan hastalıklı hale gelince,gençlerimiz bozulunca insi şeytanlar her türlü cinayet ve zulmü işliyorlar. 21 SAMİRİ Din taciri,çıkarcı ve aldatıcı tilki sahnede.Halkı sömürmek, onları süslü şeylerle kandırmak,aldatmak isteyen iktidar heveslisi bilgin.Kalbi hastalığı Hz.Musa(as)‟ın bedduasıyla bedeni hastalığa dönüşen,toplumdan kesinlikle tehcir edilmesi gereken hastalıklı insan.Samirinin rolünü oynayan insanlara hemen hemen tüm toplumlarda ,çağlarda ve mekanlarda rastlanabilir.Mekke müşriklerinin halkı putlar aracılığı ile nasıl sömürdüklerini,din tacirliği yaptıklarını, hiristiyan ve Yahudi bilginlerinin insanları nasıl sömürdükleri tarihten okuyoruz,şahit oluyoruz. Hz.Musa gibi söz hakkının, iktidarın kendi etkisinde olan peygamberler döneminde bunların oyunları boşa çıkarılmış, gerçek yüzleri açığa vurulmuştur.Ama bazı peygamberler döneminde bu tipler hak ve batılı birbirine karıştırmış ve halk bunları tam anlamıyla sökememiştir.Hatta Hz.Harun(as) onlara vekil bırakılmışken,onların arasındayken bile bir parmağın sayısını geçmeyen müminler hariç,diğer insanlar o kadar tembih‟e rağmen Samiri‟ye uymuştur.İslam İnkılabı olduğunda bu tipler Hz.İmam (ra)‟a komplolar kurmuş,hatta halktan kendilerine bağlı olanlarla İmam‟ı öldürmeyi dahi planlamış ama Allah(cc)‟ın ahirinlere gaybi yardımlarıyla bunların oyunları boşa çıkmıştır.Örneğin Şeriatmedari dış destekli odaklarla yaptıkları planlar gerçekleşmeyince televizyona çıkıp yaptıklarını itiraf 22 etmiş ve İmam‟dan kendisini halka teslim etmemesini istemiştir. Allah Samirinin durumunu bize şöyle açıklıyor: “Allah dedi ki "Biz senin arkandan soydaşlarını sınavdan geçirdik ve Samiri onları yoldan çıkardı. Bunun üzerine Musa soydaşlarının yanına öfkeli ve üzgün olarak döndü. Onlara dedi ki: "Rabb'iniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Sizden ayrılalı çok uzun bir zaman mı geçti, yoksa Allah'ın gazabına çarpılmak istediniz de mi bana verdiğiniz sözden caydınız? Soydaşları dediler ki; ' `Biz sana verdiğimiz sözden kendi başımıza caymadık. Fakat yanımızda Mısırlılar'a ait birkaç insan yükü süs eşyası getirmiştik. Bu yükleri ateşe attık. Samiri de yanındaki süs eşyalarını ateşe atmıştı. Samiri, o erimiş altınlardan böğüren bir buzağı heykelini yontarak İsrailoğullarının önlerine dikti. Onlar da birbirlerine "İşte sizin ve Musa'nın ilahı budur, fakat Musa onu unuttu " dediler. Oysa onlar, o buzağı heykellerinin kendilerine cevap vermediğini, ne zarar ve ne de fayda dokunduramadığını görmüyorlar mı? Üstelik Harun daha önce onlara "Ey soydaşlarım, bu altın heykel aracılığı ile siz sınav 23 geçiriyorsunuz. Aslında sizin Rabb'iniz rahmeti bol olan Allah'dır. Bana uyunuz ve dediğimi yapınız" demişti. Onlar Harun'a "Musa bize dönünceye kadar bu buzağı heykeline tapmayı sürdüreceğiz" dediler. Musa dönünce dedi ki: "Ey Harun, onların sapıttıklarını gördüğünde seni engelleyen ne oldu? Niye beni izleyerek onlara karşı koymadın? Yoksa emrime karşı mı geldin? Harun Musa`ya "Ey anamın oğlu, saçımı-sakalımı çekme, ben `İsrailoğullarını birbirlerine düşürdün, sözümü tutmadın' diyeceksin diye korktum " dedi. Bunun üzerine Musa "Ey Samiri, peki senin amacın neydi?" dedi. Samiri dedi ki; "Ben onların görmediklerini gördüm. Bana gelen ilahi elçinin ayak izlerinden avucumu doldurarak onu èrimiş altın külçesinin bulunduğu potaya attım. Böyle yapmamın iyi olacağı içime doğdu. Musa ona dedi ki: "Çekil karşımdan " Sen hayatı boyunca insanlara `Bana değmeyin' demeye mahkûm oldun. Ayrıca asla yakanı kurtaramayacağın başka bir cezan daha vardır. 24 Şimdi tapmaya devam ettiğin ilahının başına neler geleceğini gör. Onu ateşte eriteceğiz, sonra da parçalarını denize atacağız. Aslında sizin ilahınız, kendisinden başka ilah olmayan Allah'dır. O'nun bilgisi her şeyi kapsamı içine almıştır. Onlara de ki; "Şimdi siz de biz de bekleme dönemindeyiz. Bekleyiniz ilerde hangimizin düz yolda olduğunu, hangimizin doğru yönde ilerlediğini öğreneceksiniz. Sana böylece geçmişin bazı olayların anlatıyoruz. Sana katımızdan öğüt içerikli bir kitap verdik. Kim bu kitab'a yüz çevirirse, kıyamet günü ağır bir günah yükünü sırtında taşır. Onlar ebedi olarak bu yükün altında kalırlar. Kıyamet günü bu yük onlar için ne kötü bir yüktür.”(Taha 83-101) Örneğin Allah(cc) faizi haram kılmıştır.Faiz muamelesi yapanları kendisine savaş açmış olarak nitelemiştir.Ama bugün toplumumuzda faiz olmazsa olmazlar arasındadır. Kendisini Müslüman olarak nitelendirten bir insan hem faiz yiyor hem de camiye gelip namaz kılıyor.Bu durumdan da her hangi bir rahatsızlık duymuyor.Ama Allah(cc) bunu farklı değerlendiriyor.Bu insan peygamberimiz 25 döneminde yaşayıp bu davranışta bulunsaydı, peygamberimizin ona karşı tavrının çok şiddetli olduğunu tarihteki örneklerden öğrenebiliriz.İşte ayetler; “Riba (faiz) yiyen kimseler şeytan çarpan kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara "alışveriş de faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Oysa ALLAH alışverişi helal faizi de haram kılmıştır. Bundan böyle her kim Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine faizciliğe son verirse geçmişte olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm de ALLAH'a kalmıştır. Her kim de yeniden faize dönerse işte onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır.” (Bakara/275) “Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah hiçbir günahkâr nankörü sevmez.” (Bakara/276) “Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekatı verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara/277) “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve eğer gerçekten iman etmiş kimselerseniz, faizden geriye kalanı bırakın.” (Bakara/278) 26 “Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasûlüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, ana paralarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur.” (Bakara/279) Allah Teala haşr zamanında bazılarının şöyle dediğini haber veriyor:”Allah’ım,niçin beni kör olarak haşrettin,halbuki benim dünyada gözlerim vardı.”Onlara şöyle cevap verilecek:”Sen ayetlerimizi unuttuğun için bugün de bizzat kendin unutuldun.”(Taha Suresi,125-126) Rasûlullah (s.a.v.) faizi yiyen ve yedirene lanet etti. (Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace.) Rasûlullah (s.a.v.) faizi yiyeni, yedireni, faiz akdini yazanı, zekata mani olanı, dövme yapan ve yaptıranı, hulle yapan ve yaptıranı lanetledi.( Nesai, Zinet 25.) İsra gecesinde karınları evler gibi olan, içinde yılanların da dolaştığı kişilerin kimler olduğunu Cebrail‟e sordum. Faiz yiyenlerdir dedi.( K. Sitte 6691.) Bile bile bir dirhem faiz yemek otuz üç zinadan daha beterdir.( Müsned 5/225.) Bile bile bir dirhem faiz yemek otuz altı zinadan daha beterdir.( Müsned 5/225.) 27 Peki neden bu ayetler ve hadisler bu kadar şiddetli bir şekilde faiz muamelesini yapanları uyarıyor da bu kendisini Müslüman diyen insan buna rağmen faizciliği terk etmez?Bu insan acaba ahirette kendisini nasıl bir sonun beklediğinin farkında mı? Bu insanın namaz,oruç,hac ve zekattan önce bu kötü amelini terk etmesi gerekir.Yaptığımız ameller bizi bu kötü,çirkin şeylerden alıkoymuyorsa kendimizi tekrar yoklamalı, silkelenmeli, tevbe etmeliyiz. Ölümün ne zaman başımıza geleceği belli değildir.Ecelimiz gelmeden bu derin uykudan uyanmalıyız.Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Vay, o namaz kılanların haline ki; Onlar kıldıkları namazdan gafildirler. Onlar gösteriş yaparlar. En ufak bir yardımı esirgerler.” (Maun sur.4-7) Bir arifin dediği gibi:”Hacı,hacı olmaz gitmekle Mekke‟ye; Dede dede olmaz gitmekle takkeye.” Cihada havanın çok sıcak olduğu zamanda ve mahsullerin toplandığı anda cihada çıkmayanlar hakkında inen ayetler çok şiddetlidir.Peygamberimiz ve sahabeler hatta bu sahabilerin eşleri dahi onlarla iletişimi kesmişlerdir.Bu dünyada kendilerinden yüz çeviren peygamberimiz acaba ahirette bunlara karşı tavrı nasıl olur,bunu kestirmek çok güç değildir. 28 Peki bu Müslümanlara,ıslah edenlere ne oldu da kendileri bile ıslah olmamışlar?Biz bu hale nasıl geldik? “Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın.”( Fatır – 5) Alim,fakih diye bildiğimiz bel‟amlar bizi bu hale getirdi. Eflasyon oranında faiz helaldir.Faiz alarak ev alabiliriz.Çünkü ev zaruri ihtiyaçlardandır.Diye diye ,fetva vere vere müslümanları bu bataklığa çektiler. Peygamber(s.a.v.)bir hadisinde şöyle buyuruyor: ”Bazı insanlar kıyamet gününde maymun ve şempazeden daha çirkin bir surette haşrolacaktır.” Bu alimler(!) ikiyüzlü insanlardır.Ama bu basit bir ikiyüzlü ve iki dillilikten ibaret değildir. İkiyüzlülükte maharet kazanmak,yalanı sistematikleştirmek bu alanda bedenine, ruhuna ve duygularına hakim olmaktır.Halkı uyutmak için ağlamak mı gerekiyor,ağlarlar.Gülmek mi gerekir gülerler.Minberde zıplamak mı, maymun taklidi yapmak mı gerekir,yaparlar.Bunlar son derece korkunç insanlardır.Korkunç derken kalplerine işaret ediyoruz. 29 İmam Humeyni(r.a)şöyle buyurmaktadır: Bağımlı olan,kutsal görünen ve taşlanmış alimler az değillerdi ve değiller.İlmiye havzâlarında inkılâbın ve(ÖZ MUHAMMEDÎ İSLAM)‟ın aleyhine faaliyette bulunan bir takım kimseler vardı.Bu gün bir gurup kimse,mukaddes görünmeye çalışmakla dinin,inkılâb ve nizamın temeline öyle darbe vuruyorlar ki sanki başka görevleri yokmuş sanırsınız.İlmiye havzâlarındaki ahmak taşlanmışların ve mukaddes görünmeye çalışanların tehlikesi az değildir.Aziz talebeler bir an bile “BU GÜZEL ÇİZGİLİ VE DESENLİ YILANLARI” akıllarından çıkarmasınlar.Bunlar “AMERİKACI İSLAM”ın yayıcıları Resullah‟ın düşmanlarıdır…”(Sahife-i Nur c.21,s.91) Yine İmam Humeyni bu alimler için şöyle buyurmaktadır: Bunlar İslam fakihleri çerçevesine girmezler.Bunların birçoğu İran Emniyet Teşkilatı (Savak) sarık sahibi yapmıştır ki,duacılık ederek halkı aldatsınlar.Bayramlarda ve diğer dini merasimlerde cemaate İmamlık edenlere güç yetiremedikleri için Şah‟ı övsünler diye kendilerinden din adamları düzüp koşmuşlardır.Bunlar son zamanlarda Ona (Şah‟a) “Celle Celalüh” demeye kadar gitmişlerdir. 30 Bunlar fakih değildir.Ne oldukları tanınmış, bilinmiştir. Halk bunları tanır.Rivayet‟de,”Bu gibi kişilerden din açısından korkunuz,kaygılanınız.Bunlar dininizi ortadan kaldırırlar.”diye nakledilmiştir.Bunların kimliğini açıklayıp rezil etmek gerekir.Yüzsüz değil iseler,yapılacak açıklamadın sonra halka bakacak yüzleri kalmaz,silinir giderler.Bunların halk üzerinde etkisi güçlenip sürdüğü ölçüde de ne İmamı Zaman‟ın(a.s) ne İslam‟ın etkisi kalır.(Bunlar gerçek İslam‟ın halka ulaşmasını engeller) Gençlerimiz,bunların sarıklarını başlarından almalıdır.”İslam uleması”,”İslam Fukahası”adı altında Müslümanlar topluluğunda bunca fesat icad eden bu gibi ahudların sarıklarını başlarından kaldırmak gerekir.Bilmiyorum ki,İran‟da ki gençlerimiz öldüler mi?Neredeler?Niçin bunların sarıklarını başlarından almazlar?Dikkat edin, ”Öldürsünler!” demiyorum.Bunların öldürülmesi değil,sarıklarının alınması(din bilgini kisvesinden soyulması) gerekir.Halk bu konuda ödevlidir,İran‟daki gayretli gençlerimiz ödevlidir ki (Şah‟a) “Celle Celaluh”diyen bu gibi ahudların camilerde boy göstermelerini veya halk arasında sarık ile dolaşmalarını önlesinler.Bunlara kuvvetlice bir dayak atmak da gerekmez.Sadece sarıklarının alınması,sarıkla dolaşmalarına engel olunması gerekir.Bu kisve şeriflidir.Herkesin eynine uygun düşemez.Arz ettik ki İslam âlimleri bu gibi 31 hususlardan münezzehdir.Zalimlerin tezgâhları ile ilişkileri olmamıştır ve yoktur,ilişkileri olanlar;kendilerini dine ve ulemaya yamayan beleşçilerdir.Bunların hesabı gerçek ulemaden ayrıdır ve halk bunları tanımaktadır. Bizim de ağır ve güç ödevlerimiz var.Kendimizi manevi açıdan ve yaşayış biçimimiz açısından daha olgun kılmalıyız.Ne kadar mümkünse o kadar zahid,tok gözlü,temiz yaşayışlı olup dünya hırslarından yüz çevirmeliyiz.(İslamda Devlet s.204205) İslam‟a sahip çıkan tarihte sürekli gençlik olmuştur.Bedenleri ve zihinleri genç,zinde, canlı olanlar tarihin seyrini değiştirmiştir.Cihat,mücadele,çalışma,didinme,dayan ma genç bir beden ve ruh ile olur.Peygamber bu gençlik sayesinde davalarını yaymışlardır.Büyük bir aşk ve şevkle,hiç tereddüt etmeden peygamberin yatağına yatmak,İslam için hiç tereddüt etmeden tüm aile fertlerini feda etmek.İbrahim misali davası için kendini ateşe atmak.İslam garipken,yaşlı bir Şeyhin(ra) ceddinin dinini sokakta bilye oynayan çocuklarla ülkeye hakim kılması. İslami hareket canlıdır,bir insanda heyecan yoksa onun bu harekette yeri de yoktur.Heyecanını kaybeden bir insan zaten ölüdür.İslami gençliğin hayalleri vardır,Allah(cc)‟ın bunlara vadi vardır.Ve rabbimizin yardımı çok 32 yakındır. Hz.Musa(as)‟ın taraftarlarını Allah(cc) şöyle anlatıyor: “ Musa'ya soydaşlarının sadece bir bölüm gençleri inanmıştı. Bunlar da hem Firavun'dan ve hem de ileri gelen soydaşlarından kaynaklanan işkence korkularına rağmen inanmışlardı. Çünkü Firavun yeryüzünde koyu bir diktatörlük kurmuş, iyice azıtmıştı.” Kur'an-ı Kerim'in bu ayetleri açıkça ifade ediyordu ki, İsrailoğulları'ndan Hz. Musa'ya iman ettiklerini ve ona katıldıklarını açıklayanlar, İsrailoğulları (Yahudi) milletinin tamamı değil, sadece bu milletin küçük yaşta sayılabilecek gençliği idi. Bu gençler soydaşlarının eziyetlerinden çekiniyor ve Hz. Musa'ya bağlılıktan alıkoyarlar diye endişe ediyorlardı. Bir taraftan Firavun'dan, bir taraftan da iktidar sahipleri katında çıkar sağlayan kendi büyüklerinin nüfuzlarından, ayrıca bütün iktidar sahiplerine yaltaklık yapan ve özellikle İsrailoğulları'nın bu özelliğini taşıyan ayak takımının ispiyonlamasından çekiniyorlardı.(Fizilal) Hz.Adem‟den son peygamber Hz.Muhammed (s.a.v.)‟e kadar birçok nebi ve resul gelmiştir.Her resul‟e bir şeriat verilmiştir.Nebiler ise Resul peygamberlere verilen şeraite uymuş ve onu ayakta tutmaya çalışmışlardır.Ama ne hazindir ki 33 Hz.Muhammed(s.a.v.)‟e kadar gelen bütün şeraitler tarife uğramıştır.Eğer peygamberimizin getirdiği Kur‟an Allah(cc) tarafından özel koruma altına alınmasaydı onun sonuda eski peygamberlerin başına gelen ile aynı olması hiç içten bile değildir.Peki bu tahrifata neden olan unsurlar nelerdi? Belamların diğer bir özellikleri de Kur‟an‟ın bazı kısımlarını insanlara ballandıra ballandıra anlatmaları ama yönetim ile ilgili ayetleri hiç anlatmamaları veya Yahudi ahbarlar gibi kitabı okurken o ayetlere sıra geldiğinde elleri ile o ayetleri saklamaları,üstünü kapatmaları veya tarif ederek anlatmalarıdır.İslamı bunlardan öğrenen islamın dört ahlak kuralından ibarit olduğunu sanar.Bunlar sürekli “islamın devlet talebi yoktur”derler.İslamın devlet talebi yoksa Kuran ayetlerinin büyük bir kısmı iş olsun,torba dolsun için mi indi?(haşa)Tüm peygamberler neden toplumlarındaki zalim yönetilere karşı insanları kıyama çağırdı, örgütledi? Hz.Musa Firavundan ne istiyordu?Hz.İbrahim Nerut‟tan ve putlarından ne istiyordu?Neden peygamberimiz kendisine başkanlık teklif edilmesine rağmen Dar‟un Nedve‟den uzak durdu.Bunların tekliflerini reddetti.Medine gider gitmez devletinin temelini attı,devletini kurdu,yasalarını belirledi.Eğer bu bel‟am‟ların dediği gibi islamın devlet talebi yoksa neden tüm peygamberler ve peygamberimiz bu doğrultuda hareket etti.Yoksa biz islamda böyle 34 bir potansiyelin olduğuna inanmıyoruz mu?Bütür saçmalıkları dillendiren emperyalistlerin uşaklarıdır.Allah(cc) bunları şöyle anlatıyor: “…Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Oysa içinizden böyle yapanların cezası dünya hayatında perişanlıktan başka birşey değildir. Onlar Kıyamet günü de en ağır azaba çarpılacaklardır. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.”( Bakara-85) Bir ülke İslam şeriatı ile yönetilmiyorsa,orda adalet, özgürlük, hak,hukuk olmaz.Zaten adaletin olmadığı yerde özgürlük,özgürlüğün olmadığı yerde de adalet olmaz.Zulüm ebediyen o ülkede eksik olmaz.O ülkedeki insanlar insanların kulu kölesi haline gelir.Bel‟am‟ların ve onların efendilerinin istediği de budur.Bir fert,cemaat “islamın devlet talebi yoktur” derse,bilin ki bunlara yön verenler bel‟am tipli insanlardır. Onlardan şeytandan kaçar gibi kaçın,uzaklaşın.Hz.İsa‟nın ahmak insanlardan kaçtığı gibi siz de bu ahmak,gafil ve hain insanlardan kaçın.Bu tür cemaatler istikbarın kontrolündeki cemaatlerdir.Bunlar dininizi tahrif etmek,imanınızı çalmak, amellerinizi boşa çıkarmak isteyen şeytanlardır. Elinizi, ayağınızı kesip protez el ve ayağı size cazip göstermek isteyen hainlerdir.Yapay bir şey doğal ile aynı olur mu?İlahi kanun ile beşeri kanun aynı olur mu?Beşeri kanunları güzel,süslü 35 gösterme şeytanın telkinidir.Üstad H.Hakverdi bu konuda şöyle demektedir: “Amerikacı İslam‟ deyimi buradan,yani „Büyük Şeytan‟ Ameraka‟nın Allah‟ın yeryüzündeki hakimiyetini kaldırmak, kendi ‟Şeytani-Tağudi‟ hakimiyetinin kurmak ve onun devamını sağlamak için ve bu amaca yönelik bir İslam(!) anlayış geliştirme-yaygınlaştırma çabalarından kaynaklanmaktadır. Bu deyim ile,Amerika‟nın râzı olduğu ve yardımcı bulunduğu ve Amerikan çıkarlarına hizmet eden,Amerikan emperyalizminin hakimiyetiniyönlendiriciliğini-eğiticiliğini kabul eden –sözüm ona-bir İslamî(!) anlayış kastedilmektedir.” Tahran Cuma imamı Seyyid Hasan İmami,Şah‟ın elçisi olarak Nevvab Safevi‟ye gönderildi.Şah‟ın tekliflerini içeren mesajı Nevvab‟a sundu: “Memleketin siyasi işlerine karışmaması şartıyla,Nevvab Safevi‟nin fazl ve kereminden dolayı Şah,Meşhed‟deki İmam Rıza‟nın hareminin idaresini ve bütün gelirlerini kendilerinin hizmetine vermektedir.Nevvab Safevi bu gelirleri istediği gibi şer‟i hizmetlerde kullanma hakkına sahiptir.Ayrıca her alanda Şah‟ın desteğine sahip olacaktır.” Teklife şiddetli tepki gösteren Nevvab Safevi cevabını verdi: 36 “Amcaoğlu!Gayret sahibiysen,adamsan benim bu mesajımı o Pehlevi köpeğine götür ve ona deki:”Sen benem mal ve makamla satın alacağın insanlardan biri olduğumu mu sanıyorsun?Ya seni öldürüp cehenneme göndereceğim ya da senin beni öldüreceğine ahd etmişim.Böylece beni cennete göndereceksin?Her iki durumda da kazanan ben olacağım.Sağ oldukça hiçbir şekilde senin isteklerine boyun eğmeyeceğim.Sessizce bir kenara çekilip seni rahat bırakmam asla mümkün olmayacak.” Zalim Abdulmelik b.Mervan Cuma hutbesinde şöyle sesleniyordu: “…Ben,pasif ve güçsüz bir halife değilim!...Kendimden önceki halifeler gibi para dağıtmaya da niyetim yok!..Ben,asayiş temin edilinceye kadar kılıcı elimden bırakmayacak,silahla karşınızda duracak,bana karşı gelenlerin,Amr b. Sa‟id gibi kafalarını keseceğim!..Size her şeyinizi temin edeceğim,her türlü ibadetlerinizde serbestsiniz.Sizden istediğim tek şey,saltanatıma göz dikmemenizdir;oraya gelmeyi düşünmemenizdir!”(Suyuti,Tarih,s.218-219) Seyyit Kutub bu konu hakkında şunları söylüyor: “Biz bugün,İslâm-öncesi cahiliyenin tıpkısı,hatta ondan daha koyu bir cahiliye içerisinde bulunuyoruz. Çevremizdeki her şey cahiliye damgası taşıyor.İnsanların düşünceleri,inançları,âdet ve gelenekleri,kültür kaynakları,sanat ve 37 edebiyatları,yasa ve hukukları..hatta İslâm kültürü,İslâm kaynakları,İslâm felsefesi ve İslâm düşüncesi olarak kabul ettiğimiz şeylerin çoğu bu cahilî özellikler taşımaktadır…Evet bütün bunlar bu cahiliyenin ürünüdür!” “Sonra bu cahiliye toplumunun baskılarından,cahiliye düşünce,gelenek ve öncülüğünden kurtulmamız gerekiyor…Özellikle de kendi içimizde bunlardan kurtulmamız gerekiyor…Bizim görevimiz,bu cahiliye toplumunun pratiği ile uzlaşmak ya da onun dostluğunu kabul etmek değildir.O bu özellikte iken,cahiliye niteliğini korurken,onunla uzlaşmamız imkân dışıdır.Bizim amacımız,daha sonra bu toplumu değiştirebilmek için öncelikle kendi içimizde bir değişim gerçekleştirmektir.Ondan sonra ilk görevimiz,bu toplumun cahilî gerçekliğini değiştirmektir…Evet ilk görevimiz,İslâmi yöntem ve bakış açısıyla temelden çelişen,zorla ve baskıyla Allah‟ın istediği gibi yaşamımıza engel olan bu cahiliye toplumunun pratiği kökünden değiştirmektir.”(Yoldaki İşaretler,s.17-19) “İslâm,yalnızca iki tür toplum vanır:İslâm toplumu ve cahiliye toplumu.İslâm toplumu,inanç,ibadet,yasa,sosyal düzen,ahlak ve davranış bakımından içinde İslâm‟ın egemen olduğu bir toplumdur.Cahiliye toplumu ise içinde İslâm‟ın uygulanmadığı,İslâm inancının, İslâm düşüncesinin, İslâmî değer yargılarının,İslâmî ölçülerin, İslâm 38 düzeninin İslâm‟a özgü hukuk sisteminin,İslâm ahlâk ve davranış biçiminin hükmetmediği toplumdur. İslâm toplumu,Allah‟ın şeriatının kanun olarak benimsemediği halde kendilerine Müslüman sıfatını yakıştırmış olan insanların oluşturduğu toplum değildir.Bu toplum ister namaz kılsın,oruç tutsun ve Beytü‟l-Haram‟ı ziyaret etsin.İsl3am toplumu birtakım kimselerin Allah‟ın belirlediği ve Peygamberimizin(s.a.v.)‟in açıkladığı ilkeler sistemi dışında keyiflerine göre uydurup „modern İslâmiyet‟ adı altında ortaya koydukları şey de değildir! “Cahiliye toplumu,hepsi ortak özellikleri sahip olmak üzere çeşitli şekillerde kendini gösterebilir.Bu toplum,Allah‟ın varlığını tanımayan,tarihî diyalektik ve meteryalist açıdan yorumlayan ve sosyal düzen olarak ‟bilimsel sosyalizm‟ adını verdiği bir modeli uygulayan bir toplum olabildiği gibi ;bazen da yüce Allah‟ın varlığını inkâr etmeyen,fakat onu yeryüzü egemenliğinden azlederek yalnız göklerdeki egemenliğini onaylayan,böylece hayat düzeninde Onun şeriatının uygulamayan ve insan yaşamı için değişmez olduğunu buyurduğu değerleri geçerli saymayan, havralarda, kiliselerde ve camilerde ibadet etmeyi insanlara mübah görürken sosyal yaşamda Allah‟ın şeriatının egemen olmasını istemeyi yasaklayan bir toplum olarak da karşımıza çıkabilir.Kuşkusuz bu toplum böylece Allah‟ın 39 yeryüzü üzerindeki egemenliğini ya inkâr etmekte ya da askıya almaktadır.Oysa Yüce Allah,aşağıdaki âyet-i kerime ile bu egemenliğin kesinliğini bildirmektedir: “O gökte de,yeryüzünde de ilah olandır”(Zuhruf,84) Bu yüzden söz konusu toplum,aşağıdaki âyetin belirlediği „Allah‟ın dini‟ içinde değildir: “Egemenlik yalnız Allah‟a özgüdür.O sırf kendisine kul olmanızı emretti.Dosdoğru din budur.”(Yusuf,40) “Bu toplum, her ne kadar Allah‟ın varlığını tanısa da,her ne kadar insanların havralarda,kiliselerde ve camilerde ibadet etmelerini serbest bıraksa da,sözü edilen nedenlerle cahiliye toplumudur.İslâm toplumu bu niteliği tek uygar-ileri toplumdur.Cahilî toplumlar ise tüm çeşitleriyle geri kalmış toplumlardır.Bu büyük gerçeğin aydınlığa kavuşması gerekmektedir…”(A.e.,s.105-106) “İslam, gerek düşünce açısından,gerek bu düşünceye dayanan uygulama ve koşullar bakımından cahiliye ile ortaklaşa çözümlere girişmeyi kabul etmez.Ya İslâm,ya cahiliye.Ortada İslâm‟ın kabul edip hoşnutlukla karşılayacağı,yarısı İslâm,diğer yarısı cahiliye olan iki arada bir derede kalmış bir toplum 40 düşünülemez.Hakkın tek olup birden fazla olamayacağı,hakkın dışında kalan her şeyin sapıklık olduğu hususunda İslâm‟ın bakış açısı açıktır.Bunların birbirine karıştırılması, birbirine kaynaştırılması mümkün değildir.Ya Allah‟ın hükmü,ya cahiliyenin hükmü.Ya Allah‟ın yasası,ya nefislerin yasası.Bu konudaki ayetler,hayli kabarıktır:‟Ve onların Aralarında Allah‟ın indirdiğine dayanarak hüküm ver.Onların keyfi arzularına uyma.Allah‟ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni alıkoymalarından sakın.(Maide,49) “Bunlar,üçüncüsü olmayan iki şıktırlar.Ya Allah‟ın ve Rsûlü‟nün çağrısına uymak ya da nefsin arzularının peşinden gitmek…)(A.e.,s.149-150) “Yeryüzünde egemenliği Allah‟a ve ilahî yasalara vermek,insanın ve beşerî yasaların egemenliğini ortadan kaldırmak,otoriteyi gaspçıların elinden alarak sırf Allah‟a vermek…evet bütün bunlar sadece tebliğ ve vaazla gerçekleşemez.Çünkü kulların enselerine binenler,yeryüzündeki ilahî yetkinin gaspçıları,egemen zorbalar, sırf tebliğ ve bildiri gibi şeylerle egemenliklerinden vazgeçmezler.Böyle olmasaydı,Allah‟ın dinini yeryüzüne yerleştirmek için uğraşan peygamberlerin işi ne kadar kolay olurdu.Oysa peygamberler tarihi,nesiller boyu süren bu dinin tarihi bunun tersini göstermektedir. 41 “Sırf Allah‟ın ilah olduğu ve O‟nun bütün evrenin Rabbi olduğunu ilan ederek yeryüzünde insanı Allah‟tan başka her türlü otoritenin egemenliğinden kurtarmanın evrensel bildirisi teorik,felsefî ve edilgen olmamıştır.Tersine o,eyleme dönük,pratik ve faal bir bildiri olmuştur.Allah‟ın şeriatını yeryüzünde gerçekleştirmek ve insanları kullara kulluktan Allah‟a kulluğa yükseltmek isteyen bir bildiridir bu.O yüzden „bildiri‟ yanında „hareket‟in de var olması gerekmektedir…Bütün boyutlarıyla „realite‟ile karşılaşabilmek için bu şarttır.”(A.e.,s.60-61) Hz. Ayetullah Hamaney bu konuda şöyle diyor: “Mücadele ve siyasi hayata atılmam 1952–1953 yıllarında gizli bir gücün beni, Merhum Nevvab Safevi‟ye doğru itmesiyle başladı. Bir gün Merhum (Seyyid Şehid) Nevvab Safevi bulunduğum medreseye gelerek çok ateşli bir konuşma yaptı. Bu konuşmasında İslam‟ın diriltilmesi ve dünyaya hakim kılınması gerektiğini ifade etti ve Şah ile İngilizlerin komplolarını dile getirerek: “Bu memleketin, yöneticilerinin hepsi 42 yalancıdır. Bunlar Müslüman değildirler.” dedi. O andan itibaren Nevvab Safevi vasıtasıyla kalbimde İslam inkılabı ümidi doğdu. Evet bizim kalbimizde inkılap ateşini ilk kez Rahmetli Nevvab Safevi yaktı. 1954–1955 yıllarında mücadeleyi başlattık. Şöyle ki; Farruh adında bir şahıs Meşhed‟e vali olarak atanmıştı, bu adam İslam‟ın zahirine bile riayet etmiyordu. O zamanlar genellikle Muharrem ve Sefer aylarında Meşhed‟de olan tüm sinemalar kapatılırdı. Ama o ilk önce Muharrem ayının on dördüncü gününe kadar kapattırdı, itirazlar çoğalınca yirmisine kadar uzattı. Bu sırada biz toplantı yaparak marufu emretme ve münkeri nehyetme hakkında bildiri yayınlayıp, her tarafa dağıtmaya başladık.” Tarihten günümüzü tüm zalim yönetimlerin istedikleri tek bir şey vardır.La ilahe illallah‟ın pratiğe-uygulamaya konulmaması, askıda kalması veya pasifize etmektir.Cahiliye devrinde Hanif dinine mensup olan insanlara sistem tarafından bir baskı uygulanmaması bunların günümüzdeki Müslümanlar gibi pasif-uyuşuk hale getirilmeleridir.Bu zalimler ve yandaşları hükmün Allah‟a ait olmasını istemiyorlar.Hükmün kaynağı Kur‟an olursa ve toplumun tümü için geçerli olursa bunlar yok olacaktır.Günümüzde İslam şeriatıyla yönetilen bazı İslam devletleri vardır.Zülmün,diktatörlüğün ve baskının bu 43 ülkelerde daha çok olduğunu görüyoruz.Peki bu bir çelişki değil mi?Bu içi boşaltılmış yani süfyanileştirilmiş bir islamdır. Seyyit Kutub bu konu hakkında şunları söylüyor: “İslam‟ın görevi ,insanları kula kulluktan yalnızca Allah‟ın kulluğuna götürmektir.Böylece Allah‟ın alemlerin Rabbi olduğunun genel tebliği,insanların toplucu kurtuluşu gerçekleşmiş olur.Hem İslam düşüncesinde, hem de bilimsel düşüncede ,ibadet yalnızca Allah‟a yapılabilmesinin,sadece İslami bir düzende gerçekleşebileceği su götürmez bir gerçektir.Allah‟ın bütün kulları,hakimi-mahkumu, siyahı-beyazı,şereflisi-alçağı,fakiri-zengini için yasalar koyduğu ve hepsinin eşit şekilde bunu uyduğu tek düzen bu düzendir.Diğer düzenlerde ise insanlar kullara ibadet etmektedir.Çünkü onlarda uluhiyetin özelliklerinden olan yasama ile olan hususları kullardan almaktadırlar.Her kim ki insanlara yasama hakkını kendinde görürse;fiilen ilahlığını iddia etmiş olur.İster bunu söylemiş olsun,isterse de söylemesin.Başka bir insanda,bu hakkın o insanda bulunduğunu kabul ederse,bunun adını koysun ya da koymasın,onun ilahlık hakkının bulunduğunu kabul etmiş olur.”(Yoldaki İşaretler s.95) Seyyid Kutubun bu düşüncesi zamanın Firavun‟unu Mekke müşrikleri gibi dehşete düşürmüştür.Çünkü 44 halk bu dünceleri benimserlerse onların saltanatı yerle bir olacaktır.Hizmet ettikleri Siyonist efendiler onların ipini çeker.Ne yapıp etmeli Seyyid‟i bu düşüncelerden alıkoymalı. Cumhur başkanı Cemal Abdunnasır Seyyit Kutup şehit edilmeden önce kendisine şu teklifte bulunur "Şimdiye kadarki söz ve hareketlerinde yanıldığını beyan ederek Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır‟dan özür dilediğin taktirde idam hükmünü bozacak ve seni serbest bırakacaktır "Seyyit Kutup bu teklif karşısında şu cevabı verir "eğer idamı hak etmiş olarak hakkın emri ile ipe çekiliyorsam buna itiraz etmek haksızlıktır eğer batılın zulmune kurban gidiyorsam batıldan merhamet dileyecek kadar alçalamam" Seyyit Kutub‟un bu sözleri onu ebedileştirdi ve tüm islam aleminde örnek ve önder bir mücahit olarak tanınmasına vesile oldu. Mahkeme heyeti onu idama mahkum ettiğinde Kutub'un ağzından şu sözler dökülmüştü: “Eğer kanunu ile mahkum edilmişsem ben Hakk'ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkum olmuşsam ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem.Allah 'a şükürler olsun ki on beş sene cihad ettikten sonra bu mertebeye ulaştım. Ben yolunda yaptığım iş için asla özür dilemem. Namazda Allah'ın birliğine şehadet eden parmağım asla bir tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır.” 45 “Biz,fikir ve sözlerimiz uğruna ölsek de,o fikir ve sözler ruhlu birer vucud olarak kalacak,yahut da onları kanlarımızla sulayıp canlılar,ruhlular arasında yaşatacağız…” “Kalem sahibi kimseler birçok büyük işler.Ancak,fikirlerinin yaşaması pahasına kendilerini feda etmeleri şartıyla…fikirlerinin,kan ve canları karşılığında feda etmeleri şartıyla…‟Hak‟ bildikleri şeyin ‟Hak‟ olduğunu fütur etmeden söyleyip,gerekirse bu uğurda başlarını vermeleri şartıyla…” "Mü'minler arasında öyleleri var ki, Allah'a verdikleri sözde dururlar. Kimileri sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimileri de şehitlik beklemektedir. Onlar hiç sözlerini değiştirmediler."(Ahzab,23) Seyyid Kutub gibi İslam kahramanları şu sözün kendilerinde tecelli ettiği güzide insanlardandır: “Mümin rüzgarda eğilen fidan gibi değil, fırtınada dik duran asırlık çınar gibidir”. Seyyid Kutub İslam siyasetini özümsemişti.Ne için göz kırpmadan öleceğini iyi biliyordu.Çünkü bu fikirler milyonların dirilişine neden olacaktır.O kendi kanıyla karaya vurmuş,işlevsiz hale getirilmek istenen İslam gemisini tekrar harekete geçirdi.Tağutların korkulu rüyası yani islamın teorikte,askıda kalma fikiri çürütüldü.Ümmet siyasi 46 analiz gücüne kavuşmuştur.İlahi ahkamın tekrar dönüşünün kıpırtıları,belirtileri oluşmaya başlamıştır.Bu İran İslam İnkılabının etkisiyle daha bir tetiklenmiştir.Bu nur patlamasıyla tağutlar şoka girmiştir. Bu dinin Bediüzzaman gibi yiğitlere ihtiyacı vardır.Çünkü bunlar dinin bekçileri,şeriatın koruyucuları,peygamberin varisleridir.Öz Muhammedi İslamın savunucularıdır. Bediüzzaman şöyle diyordu: “Şeriatın bir hakikatına bin ruhum olsa feda etmeye hazırım;zira şeriat sebeb-i adalet mahz ve fazilettir.” Bu yiğit,kahraman ve cengaver çizgisini şöyle belirtiyordu: “Saçlarım adedince,başlarım bulunsa Ve her gün biri kesilse Hakikat-ı Kur‟aniyeye feda olan bu başı Zındıkaya teslim-i silah etmeyecek ve davasından vazgeçmeyecektir.” 47 Ali Şeriati bu konu hakkında şunları söylüyor: “Bugün İslam dünyasında şiddetlenen bu yalancı savaş Ali Şiası‟yla Muhammedî Sünnîliğin savaşı değildir.Bu savaş, “Safevî Şiası”nın “Emevî Sünnîliği” ile savaşı olup Safevîler‟in Osmanlılar‟la savaşının ve bu iki düşman devletin siyasette dini kullanmalarının yansımasıdır. İkincisi, İslam ülkelerinin her yanında yeni yeni canlandırılan ve düzenli programlarla, düzenli işleyen bütçe, hesap, kitap ve taktiklerle icra edilen bu savaş, İslamSiyonizm savaşından sonra ortaya çıkmıştır. Bu savaş, bütün halkın ve özellikle gerçek Ali Şiası ve Muhammedî Sünnîlik âlimlerinin düşüncesinde Müslümanların ortak dış tehlike karşısında birlik, beraberlik ve dayanışma fikri gündeme geldikten sonra gündeme gelmiştir. Plan, cephe gerisinde tefrika çıkarma planıdır. Bu, Müslümanların Siyonizm tehlikesinden gâfil kalmalarını sağlamanın en iyi yoludur. Amaç, Sünnî halkın, İslam‟ın tehlikesi Şiîliktir, diye korkmasını sağlamak, Şiî halkı da, İslam‟ın tehlikesi Sünnîliktir, diye korkutmaktır! Düşman için bundan daha iyi bir başarı olamaz. Öyle bir plan ortaya koyarlar ki karşı cephede düşmana saldırmak için aynı siperin içerisinde pusu kuran iki asker ansızın birbirinin canına kast eder ve beriki, “Kapıyı Hz. Fatıma‟nın böğrüne vuran sendin.” diyerek arkadaşının yakasına yapışırken öteki de “Ömer‟e şöyle böyle diyen sendin ha?” diye berikinin yakasına yapışarak bağırır. Bu iki kardeşin 48 kopardığı yaygara ve İslam‟ın ilk dönemindeki anlaşmazlıkları düzeltmek için çıkarılan kargaşa arasında biri kulak kesilse, ırmağın batı kıyısından zafer ve alay kahkahasını duyabilir”. Ali Şeriati „Dine Karşı Din‟ adlı kitabında ise bu konuyu şöyle açıklıyor: Bu ifade kimilerine tuhaf veya müphem gelebilir. Zira biz şimdiye kadar dinin sürekli küfrün karşısında yer aldığını ve tarih boyunca savaşın din ile dinsizlik arasında meydana geldiğini sanırdık. Bu nedenle “dine karşı din” ifadesi ilginç, müphem, şaşırtıcı ve kabul edilemez gelebilir. Oysa ben son zamanlarda şunu fark ettim: Bu tasavvurun aksine tarih boyunca, her zaman din, dine karşı savaşmıştır ve hiçbir zaman bugün anladığımız şekliyle din, dinsizlikle savaşmamıştır. İslami olarak bildiğimiz ülkeler Amerika ile dosttane ilişkileri varsa,birlikte stratejik müteffik iseler veya dünya mustazaflarını ezen ülkelerle birlikte hareket ediyorlarsa bu Kur‟an‟ın ifadesiyle: “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (bir birinin tarafını tutarlar). İçinizden kim onları dost (ve hâkim) edinirse o da onlardandır. Şüphesiz Allah o zâlimler topluluğuna hidâyet etmez (hak yolu göstermez). (Mâide Sûresi, âyet,51) 49 “Ey iman edenler! Sizden evvel kendilerine kitap verilenlerle kâfirlerden dininizi bir eğlence ve bir alay konusu edinenleri dostlar (ve üzerinize hâkimler) edinmeyin. Allah’tan korkun; eğer (O’na) inanmış kimselerseniz.” (Mâide, âyet 57) “Onlardan çoğunun, inkâr edenlerle dostluk ettiklerini görürsün. Nefislerinin onlar için (ahiret hayat ları için) önceden hazırladığı şey ne kötüdür: Allah onlara gazabetmiştir ve on lar azap içinde devam lı kalıcıdırlar! (Mâide, âyet ,80) “Eğer onlar, Allah'a, Peygamber'e ve ona indirilen Kur'ân'a inanmış olsalardı, kâfirleri dost tutmaz lardı. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Mâide, âyet ,81) “Ey inananlar, Kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız imanınızdan sonra, (onlar) sizi döndürüp kâfir yaparlar.” (Âl-i İmrân, âyet,100) “Kendilerine kitaptan bir nasib verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar, sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar. (Nisâ, âyet ,44) Peygamber(S)'İn: "Muhakkak sizler kendinizden önce gelen milletlerin yoluna uyup gideceksiniz" 50 Peygamber(S): -"Benim ümmetim kendisinden evvelki ümmetlerin yolunu karış karış, arşın arşın alıp ta'kîb etmedikçe kıyamet kopmaz" buyurdu. Sahâbîler tarafından: Yâ Rasûlullah (yollarına gidilen) Fars ve Rûm gibi milletler midir? diye soruldu. Rasûlullah da: "Onlardan başka insanlardan kim var?" diye cevâb verdi. Peygamber (S): - ''Muhakkak sizler, sizden önceki ümmetlerin yolunca karış karış, arşın arşın uyup gideceksiniz. Hattâ onlar bir keler deliğine girmiş olsalar bile (siz de o daracık yere girecek) onlara tâbi' olacaksınız" buyurdu. Biz: - Yâ Rasûlallah! Bu ümmetler Yahûdîler'Ie Hnstîyanlarmı?diyesorduk. Rasûlullah: - "Onlardan başka kim olacak?" buyurdu. Ayet ve hadisler bizi bizden olmayanlarla dost ,arkadaş, sırdaş edinmemizi yasaklıyor, uyarıyor,bunun tehlikesini-sonuçlarını gözlerimizin önüne seriyor.Basiret ehli olmamız gerekiyor. Zaten Emevi krallarının(Melik-i Adudların) etraflarındaki akıl hocalarının bu tür insanlar ile çevrili olduğunu tarihten öğreniyoruz. Duygu, düşünce ve davranışlarında benzerlik olan insanlar birbirleriyle arkadaşlık yaparlar. Ya da üzüm üzüme baka baka kararır ve biri diğerine benzer.Bu Melik-i Adudlar, kendi yapılarında olanlarla dostluk kurdular.İçki içip 51 namaz kıldırdılar,zina edip oruç tuttular,faiz alıp hacca gittiler ve zamanla yönettikleri insanları da bu hale getirdiler. Ve şöyle dediler: -“Haram helâl ver Allah‟ım,garip kulun yer Allah‟ım.” Peygamberimiz (sav) buyurdu ki: “Allahü Teâla‟ya yemin ederim ki,bir lokma haram yiyenin kırk gün ibâdetleri kabûl olmaz.” Ömer Hayyam‟ın deyimiyle: Bir elde kadeh, bir elde Kuran; Bir helaldir isimiz, bir haram. Şu yarım yamalak dünyada Ne tam kafiriz, ne tam müslüman! Ya da:”Hancı sarhoş yolcu sarhoş.”Böyle alimönder-rehberler böyle cemaatleri şekillendirirler. Hadis-i şerifte, (Ümmetim, kötü din görevlilerinden çok zarar görecektir) buyuruldu. (Hakim) Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ümmetim, kötü âlimler, cahil âbidler yüzünden helâk olur. Kötülerin en kötüsü kötü âlimlerdir. İyilerin en iyisi de iyi âlimlerdir.) [Darimi] (Kıyamette en şiddetli azap, ilmi kendine fayda vermeyen din görevlisinedir.) [Beyhaki] 52 Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Âlimlerin en kötüsü, insanların en kötüsüdür.) [Bezzar] Ahmet Yesevi hazretleri bel‟am‟lar için şöyle diyor : Herkese şeyhlik satar ahir zaman şeyhleri Her gün battıkça batar ahir zaman şeyhleri Farzı geriye atar, nafile oruç tutar Dini paraya satar ahir zaman şeyhleri. Beline kuşak bağlar, sözleri yürek dağlar Para toplarken ağlar ahir zaman şeyhleri Ağlaması göz boyar her gün ayağı kayar Kendini adam sayar ahir zaman şeyhleri. Başına sarık sarar, kendine mürit arar İlmi yok neye yarar ahir zaman şeyhleri Dünyaya kucak açar, zoru görünce kaçar Her yere küfür saçar ahir zaman şeyhleri. Şeyhlik ulu bir iştir, Hakka doğru gidiştir Yaklaşılmaz ateştir, ahir zaman şeyhleri Salih şeyhler nerdedir, kötüler her yerdedir 53 Hak yoluna perdedir ahir zaman şeyhleri. Kötü âlimler, din iman hırsızlarıdır Yunus Emre deyimiyle: Müslümanlar zamane yatlı oldu Helal yenmez, haram kıymetli oldu Fakirler miskinlikten çekti elin Gönüller yıkıben heybetli oldu *** *** Peygamber yerine geçen hocalar Bu halkın başına zahmetli oldu Yunus gel aşık isen tevbe eyle Nasuh'a tevbe ucu kutlu oldu Müslümünların Nasuh tevbesi yapıp Allah‟ın istediği şekilde bir kul olması gerekiyor. Yöneticilere veya onların eksenindeki alimlerin İslam yorumlarına değil,peygamberimizin açıkladığı şekilde çizgilerini belirlemelidirler.Örneğin peygamberimiz hiçbir zaman kadınlarla tokalaşmamıştır.Ama bugün tüm camilere dağıtılan iki ciltlik kitaplarda bunun aksi telkin edilmektedir.Peki bu konuda hadis olmasına rağmen nasıl bunu söyleye biliyorlar?Kendilerince bazı zanlarda bulunarak, peygamberimiz döneminde kadınlarla el tutuşmak adedi yoktu,falan,filan…Peki böyle bir adet yoktuysa o kadınlar neden 54 peygambere elini uzattılar?Yoksa bu kadınlar o bölgenin insanları değil miydi veya o dönemin adetlerini bilmiyorlarmıydı?İşte hadisler: Efendimiz, kendisine bîat için gelen Sahabî hanımlara şöyle buyurmuşlardır: “Ben kadınlarla tokalaşmam Benim yüz kadına söylediğim söz bir kadına söylediğim söz gibidir ”( Neseî, Bîy‟a: 18; İbni Mâce, Cihad: 43 ) Hz Âişe Validemiz (r a ) ise Resulullah'da (a s m ) gördüğünü şöyle nakletmektedir: “Resulullahın (a s m ) mübarek eli hiçbir yabancı kadının eline kesinlikle değmedi ” (Buharî, Ahkâm, 49; İbni Mâce, Cihad: 43) Bunların amaçları müslümanları heva ve heves ehli yapmaktır.Bir insan nekadar ibadet ederse etsin bir kadının cilvesiyle haleti ruhiyeleri yerle bir olur.Nice kahramanlar savaş meydanlarında büyük işler yaptılar amam bir kadının cilvesine mağlup düştülür. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Cihadın en büyüğü nefisle cihattır,” ve “Senin en büyük düşmanın, içinde bulunan nefsindir” 55 Tebük seferi dönüşünde Allah Resulünün (s.a.v) mübarek ağzından dökülen şu hikmet çağlayanı bizim için ne büyük derstir: “Küçük cihattan büyük cihada döndük.” Büyük cihad nedir? Ey Allah'ın Rasulü?" dediler.Kulun nefsiyle mücalesidir." dedi. “İmanı kalpte tutmak, kor ateşi elde tutmak kadar zor olacak, kişi gece mü‟min yatacak, sabah kâfir olarak kalkacak veya bunun tersi olacak.” Seyyit Kutub (İstikbal İslamındır)adlı kitapta: “Bu din,cehalet yerine ilimden,noksanlık yerine kemalden, zayıflık yerine güçten,heva yerine hikmetten kaynaklanan Rabbani sistem ilkesine dayanır.Şüphesiz insanlığın bu sisteme olan ihtiyacı,ona kin besleyenlerin kininden daha büyüktür. İnsanlığın Allah‟a,O‟nun hayat için gönderdiği sapasağlam sisteme dönmekten başka kurtuluş yolu yoktur.Biz,insanların Allah‟a,O‟nun hayat sistemine döneceklerine,gerçekten geleceğin İslam‟ın olacağına inanıyoruz.” Biz Kur‟an ve Ehlibeyt eksenli hareket edersek,bu şeytanların bize hiçbir zararı olmaz.Bunların oyunları boşa çıkar.Bunlar ancak kendilerini saptırırlar. 56 "Ben sizin aranızdaiki değerli emanet bırakıyorum; onlara sarıldığınız sürece benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlar Allah'ın Kitab'ı ve benim itretim Ehl-i Beyt'imdir. Bu ikisi, kevser Havuzu üzerinde bana tekrar dönünceye kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar. Bakın görün benden sonra onlara nasıl davranacaksınız? İmamlar toplumda en fakir insanı baz alarak yaşarlar.Nasıl ki bır anne çocuklarını kendi nefsine tercih ediyorsa,imamlarda halkı kendi nefisine tercih eder. "Onlar içleri çektiği halde yemeklerini yoksullara, yetimlere ve tutsaklara yedirirler."(İnsan-8) İbn-i Abbas diyor: “Hz.Emir‟el müminin huzurunda vardığımda,çarığını yama yapmakla meşgul olduğunu gördü.O bana „bu çarığın değeri sence ne kadardır?‟diye soru.Ben ‟bu çarığın değeri olmaz‟ dediğimde.Hazret bana işte böyle bir anda şu şekilde buyurdu:”Eğer hakkı ayakta tutup,batılı ortadan kaldırma arzum olmasaydı,benim yanımda çarığın değeri,sizin hükümetinizden daha değerlidir.” Tüm Ehlibeyt imamları Öz Muhammedi İslamı tahrifattan korumak için şehid oldular.Bunların taraftarları işkencelere ,katliamlara,soykırımlara tabi tutuldular.Onları seve Ebu Hanife,Ahmet bin Hambel gibi önderler işkence edile edile 57 öldürüldüler.Sırf Ehlibeyti sevdikleri için rafizi damgası yediler.İmama Şafii ehlibeyt taraftarlarındandır.Ehl-i beyt‟e olan sevgisi Necran kadılığı döneminde Abbasiler‟i ürkütmüş.Harun ERReşid‟e ; -O diliyle,savaşçıların kılıçlarıyla yapamadığını yapıyor. Sözleri ile şikayet edilmiş.Bu uğurda nice sıkıntılar çekmiştir.Ama o doğru bildiğinden şaşmamış ve bu öncüleri hayatı pahasına da olsa seveceğini haykırmıştır,tüm kör,sağır ve dilsizlere. İşte şiirleri; PEYGAMBERİN AİLESİ Vesiledir hayra peygamberin ailesi İhmal etmem esbâba tevessül etmeyi Dilerim ki yarın verilir Onların hatırına Sağ elime alırım defterimi (el-Beyhaki,Menâkıbu‟ş-ŞafiÎ c.2,s691) EHL-İ BEYT SEVGİSİ Fırat‟ın çırpınan dalgaları gibi coşkun Akarken seher vakti hacılar Mina‟ya Dur ey süvari Mina‟nın çakıllığında Seslen,duran ve oturanlara dağın eteklerinde 58 Muhammed Ehli‟ni sevmek, Râfızilikse eğer İnsanlar ve cinler şahit olsun Râfıziyim ben de. (el-Beyhaki,Menâkıbu‟ş-ŞafiÎ c.2,s.71/Fehreddin erRâzi, Menâkıbu‟ş-ŞafiÎ,s.51/İbn Asâkir,Târih,c.4,s.401) RÂFİZÎLEŞMEK Râfızileştin dedilir,asla! Râfızilik ne itikadım,ne de dinimdir Olsa olsa hayırlı bir imamı ve mürşidi Şeksiz dost edinmişimdir. Veli‟yi sevmek RâfızilİKSE Bütün kullar bilsin ki Râfıziyimdir. (Abdulmu‟min eş-Şeblencî Nûru‟l Ebsâr,s.216/Husnî Nâisa,Şi‟ru‟l-Fukahâ,s.9) EHL-İ BEYT‟İ SEVMEK FARZDIR Ey Resûllah‟ın Ehl-i Beyti İndirdiği Kuran‟da Allah Farz kıldı sevginizi(Ahzab Sur.33) Yeter şeref olarak size,böyle övünç bulunmaz Size salat getirmeyenin Namazı olmaz (Neseî,Sünen,Kitabu‟s-Sehv,Bâb 49) 59 ALİ,TORUNLARI VE FÂTIMA Bir mecliste söz ettiysek ne zaman Ali‟den,iki torundan Ve temiz Fâtıma‟dan Şöyle denilir; “Bunları geçin efendiler Busözler Râfizilerindir.” Muheymin‟e sığınırım(Her şeye hükmeden,yöneten) Fâtıma sevgisini Râfizilik sayan Böylesi insanlardan (el-Kundûzî el-Hanefi,Yenâbîu‟lMevedde,s.356/Abdulmu‟min eş-Şeblenci,Nûru‟lEbsâr,s.127) Allah‟ın hidayet verdiğini kim sapıtabilir.Onlar ki nimet verilenlerin yollarına tabi oldular,onların vasıtasıyla öncü oldular,öne geçtiler. Allah(cc) bu kişiler için şöyle diyor: “Ey müminler, siz kendinizden sorumlusunuz, eğer siz doğru yolda olursanız sapıklar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O size yapmış olduklarınızın iç yüzünü bildirecektir.” (Maide 105) İmam Malik bin Enes İmam Cafer Sadık hakkında şunları söylüyor: 60 “Cafer b.Muhammed(as)‟in yanına bir süre gidipgeldim,bu müddet zarfında onu daima şu üç halden birinde gördüm;Yanamazdaydı,yo oruçluydu ya da Kur‟an tilavet etmekteydi.Bence ilim ve ibadette Cafer Sadık b.Muhammed (as)‟den daha faziletli birini kimse ne duymuş, ne de görmüş değildir.”(Tehzib-ut Tehzib,c.2,s.1004) “Ben bazen Cafer İbn-i Muhammed(as)‟ın huzuruna çıkıyordum.O‟nun üzerine oturup yaslandığı bir yeri vardı,ısrarla beni oturduğu yere oturtuyordu,bana sevgi ve muhabbet gösteriyordu,ben onun bu davranışından oldukça hoşnut oluyordum.” “Abitlerin ve zahidlerin en büyüklerindendi o,yüce Allah korkusu onun kalbinde yer etmişti,Peygamber‟in hadislerini çok bilirdi,onun huzurunda olmak çok güzel ve çok faydalıydı.” Ebu Hanife ,İmam Cafer Sadık‟ın öğrencisiydi ve O‟nun hakkında şöyle demiştir: “Bu iki yıl olmasaydı Numan helak olurdu.” “Vallahi Cafer Sadık‟dan daha fakih birisini görmedim”demiştir. Ebû Cafer Mansur,bir defasında Cafer Sâdık‟ın ilmi dirayetini tesbit etmek için Ebu Hanife‟ye 40 adet 61 soru hazırlatıp,bir mecliste ona sordurur.Daha sonrasını Ebu Hanife şöyle anlatıyor: “Ben hazırladığım soruları sormaya başladım.Ben soruyordum,o cevap veriyordu.Bu arada siz (Kufe Ekolü) şöyle dersiniz,Medine ehli şöyle der,‟Biz ise böyle deriz diyerek bütün ihtilafları naklediyor,bazen bizim görüşümüzü benimsiyor,bazen de Medine ehlinin görüşlerini kabul ediyordu.Bazen de her iki ekole de muhâlefet ediyordu.Kırk sorunun hepsini böyle bütün tafsilatıyla cevaplandırdı,bir tanesini bile cevapsız bırakmadı.” Ebu Hanife yukarıda arz edilen olayı naklettikten sonra Cafer Sâdık‟ın ilmi gücünü belirterek,şunları söyledi: “Cafer Sâdık insanların en alim olanı,meseleler etrafındaki ihtilâfları en iyi bilendir.” İmam Zeyd Kufe‟de,Oğlu Yahya Horosan‟da ve Yahya‟nın oğlu Abdullah Yemen‟de Emevilere karşı kıyam edince Ebu Hanife hem mali yardımda hem de kılıçtan keskin olan diliyle Ehl-i Beyt mensuplarına yardımda bulunmuştur. Zeyd b. Ali Zeynelâbidin, Kûfe'de Hişam b. Abdilmelik'e karşı isyan bayrağını açtığı zaman Ebu Hanîfe şöyle 62 demiştir": „Zeyd'in bu çıkışı, Resûlüllah'ın Bedir günündeki çıkışma benziyor.‟ Kendisine, İmam Zeyd'le birlikte niçin savaşa katılmadığı sorulduğunda şu cevabı vermiştir: „Beni ondan alıkoyan, halkın yanımdaki emanetleridir. Bu emanetleri İbni Ebî Leylâ‟ya bırakmak istedim, kabul etmedi. Savaşta ölür ve bunca emanetin altında kalırım diye korktum.‟ İmam Ebu Hanîfe, İmam Zeyd'e on bin dirhem yardımda bulunmuş ve elçisine; «benim özrümü ona anlat», demiştir. İbni Hubeyre, mührün Ebu Hanife'nin elinde olmasını ve muamelelerini bununla imza etmesini, onun elinden çıkmayan hiç bir yazının infaz edilmemesini ve malî sarfiyatın da yalnız onun müsaadesiyle yapılmasını istemiştir. Ebu Hanife, onun bu tekliflerini yerine getirmekten şiddetle kaçınmıştır. Vali îbni Hubeyre ise, bu vazifeyi kabul etmediği takdirde Ebu Hanîfe'yi dövdüreceğine yemin etmiştir. Bunun üzerine âlimler, Ebu Hanîfe'ye bu vazifeyi kabul etmesi için ricada bulunmuşlar ve; «Biz kendini tehlikeye atmayasın diye sana Allah için öğüt veriyoruz. Sen, bizim kardeşimizsin. Hepimiz böyle bir vazifeyi istemiyoruz. Fakat başka bir çaremiz yoktur», demişlerdir. Güçlü, İmanlı ve takva sahibi Ebu Hanîfe de onlara şöyle cevap 63 vermiştir: «Eğer o, Vâsıt Mescidinin kapılarını saymamı isteseydi benden, onu dahi kabul etmezdim. O halde nasıl olur da o, bir adamı idam etmek için benim hüküm vermemi ister ve bu hükümle onun boynunu vurur! Ben böyle bir hükmü ihtiva eden kararın altını nasıl mühürlerim! Vallahi ben, böyle bir işe ölünceye kadar giremem.»Ebu Hanîfe vazife almamakta Israr etti. Ve onun ısrarı karşısında bütün kuvvetler perişan oldu. Emniyet müdürü (Sahibu'sŞurta), Ebu Hanife'yi üst üste birkaç gün hapsettirdikten sonra dövdürmeye başlamıştır. Hattâ ona kırbaç vuran kimse usanmış ve dövülmeden dolayı ölür ve Emevî idaresine kıyamete kadar sövülmeye sebep olur diye korkmuştur.İbni Hubeyr'e bilginlere; «Ebu Hanîfe'ye söyleyin de bizi yeminimizden kurtarsın», demiş, onlar da Ebu Hanife'den bu teklifi kabul etmesini rica etmişler, fakat o tutumunda şiddetle ısrar etmiştir. Bunun üzerine îbni Hubeyre, bilginlerden, zindanda bulunan İmam Ebu Hanîfe'ye tavassut ederek, vazife teklifini reddetmektense ileride belki yapabileceğini söylemesini temin etmelerini istemiş; fakat Ebu Hanîfe bunu da kabul etmemiştir. Sonunda İbni Hubeyre, İmam A'zam'ı serbest bırakmak zorunda kalmıştır. Ebu Hanîfe, hürriyetine kavuşur kavuşmaz yol hazırlığını yaparak, Beytullah'a sığınmak üzere Hicaz'a 64 gitmiştir, işte bu olaylar, 130 H. yılında cereyan etmiştir. Ebu Hanife ve Ahmet bin Hanbel hiçbir zaman devletten hediye,maaş ve makam beklentileri olmadı,teklif edildiğinde ise reddettiler. Hafız Askalani,Tehzib El Tehzib adlı eserinde şunları söylüyor: “İmam Malik Emeviler zamanında İmam Cafer EsSadık(as)‟tan hadis rivayet etmeye cesaret edemiyordu. Ancak Emevi devleti yıkılıp Abbasi devleti kurulunca İmam Cafer‟den iki rivayeti Muvatta‟sına ilave etmiştir.Fakat emniyeti sağlamak için konuyla ilgili diğer şahıslardan rivayetler eklemiştir.”(Tehzib el Tehzib,Dar us-sadr bas.,c.3,s.103) Hafız El Mızzi de şöyle bir olayı anlatıyor: “Bir ara Hasan el Basri hadis rivayet ederken ravi sahabeyi atlayarak direk‟Kale Resulullah‟ yani „Resulullah şöyle buyurdu…‟demiş.O sırada birisi „Ey Hasan sen tabiindensin, Resulullah‟ı görmemişsin, buna rağmen nasıl olur da rivayeti direk Resulullah‟a dayandırıyorsun.‟ demiş.Bunun üzerine Hasan el Basri de şöyle cevap vermiş.Ben öyle bir zamanda yaşıyorum ki,Hz.Ali‟nin ismini bile,dile getiremiyorum.Ben ‟Kale Resulullah… 65 dediğim zaman o rivayeti Hz.Ali‟den aldığımı bilin.”(El Feteva el Hadisiye,İbn-i Hacer el Haytemi) Mutahhari bu imamlar için şöyle demiştir: “…Şunu unutmayın biz Şii olduğumuzdan dolayı şunu göz ardı etmemeli ve bu imamların Emevi ve Abbasi halifelerinin oyuncağı olduğunu ve halifelerin her söylediklerini yerine getirdiklerini düşünmeyelim. Kesinlikle böyle değildir.Onlar,kendi yollarında azimli ve kararlıydılar.Ebu Hanife‟den cezaevinde Abbasi hükümetinin meşru bir hükümet olduğuna dair fetva istiyorlardı,fakat O kesinlikle böyle bir fetva vermeye yanaşmıyordu.Ve halkın daha önce beni Hasan‟a(İmam Hasan‟ın çocukları)biat ettiğini,bu biat doğru olduğundan Abbasilere yapılan biatın yanlış olduğunu söylüyordu. Çokça kırbaçlandı ama kendisinden istenilen fetvayı vermedi.Malik bin Enes de böyle.Oda cezaevine atıldı,halifeler aleyhine verdiği fetvadan vazgeçmesi için kırbaçlandı ama fetvasından vazgeçmedi.Bunlar İslam‟ın iftihar ve onurudurlar.Şunu da iyice bilmeliyiz ki;İslam,halifelerin elinde oyuncak olacak insanlar yetiştirmez.”(İslam ve Değişim s.62) 66 Ama bu imamlardan sonra gelen ve insiyatifi ele alan alimler sultanlara yakın oldular,Harun-u Reşidin baş kadısı oldular.Bu zalimler İmam Musa Kazım‟ı zindanlarda zehirleyip öldürürken bunlar makam kapma ,servet biriktirme yarışına girmişlerdi.Hatta kendilerini öyle bir kaptırmıştılar ki Allah(cc)‟ın farz kıldığı zekatı bile çeşitli hilelerle iptal etme ve buna fetva uydurma yolunu tuttular. Ebu Yusuf, malından zekatı iskat etmek için havl müddetinin sonuna doğru malını karısına hibe eder, ertesi sene de, karısı zengin olursa kendisine hibe edebileceğini söylerdi. (İhya) Bu fetva ile İslam‟ın beş temel şartından olan zekat‟a Fatiha okumak düşüyor.Hz.Ebubekir zamanında bu şekilde hareket etmek isteyen insanlara müsamaha gösterilmeyip en şiddetli şekilde bunlara cevap verildi.Zekat vermeyi istememek bu şekilde cezalandırılıyorsa,bu konuda fetva vermek nasıl algılanır kestirmek zor değil.O zamanda Hz.Ebubekir veya Hz.Ömer halife olsaydı Ebu Yusuf‟un hali nice olurdu.Hz.Ömer‟in dediği gibi „annen seni eşeklere çoban olsun diye doğurmuş!‟kadı olasın diye değil.Der miydi demez miydi Bahrey‟ne vali olarak atananın halini,yediği dayakları tarihten okuyun da görün.Karun‟un o kadar 67 malı olmasına rağmen zekat vermek istemesi ve helak oluşu tarihteki ibretlik olaylardan biridir.Allah(cc)zekat hakkında şöyle diyor: “Ey müminler, birçok hahamlar ve rahipler insanların mallarını eğri yöntemlerle yerler ve halkı Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip de bunları Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azapla müjdele! O gün biriktirdikleri altın ve gümüşler cehennem ateşinde kızdırılır ve onlarla alınları, yan tarafları ve sırtları dağlanır; kendilerine "Bunlar biriktirdiğiniz altın ve gümüşlerdir şimdi biriktirdiklerinizin azabını tadın bakalım" denir.”(Tevbe 34-35) “Mallarının bir bölümünü sadaka olarak al ve bu yolla onları temizle, günahlardan arındır. Onlara dua et, çünkü senin duan onlara gönül huzuru sağlar. Allah her şeyi işitir ve bilir.”(Tevbe,103) Altını ve gümüşü biriktirmek,fakirin hakkını vermemek ve alim(baş kadı) ,fakih olarak kendini adlandırmak. Halbuki Allah(cc) bunlara ahirette farklı ,özel muamele edeceğini söylüyor.Yoksa bu alimlerin kazandıkları mallar tertemiz de ondan mı zekat vermek istemiyor,hile yapıyorlar.Ya da bunların temizlenmeye ihtiyaçları mı yok?Tarih tekerrür ediyor bazı haham,rahipler eski ümmetlere 68 ne tür hileler yaptıysa,bizden görünen bazıları da aynı yolu takip etmiş gidiyor. Bu Bel‟am‟ların yaptıkları habisliklerden biri de kelimelerle oynamak,İslam‟i kavramları tarif etmek,içini boşaltmaktır. Örneğin Ehven-i şer kavramını ele alalım.Ehven-i şer; müminlerin günlük hayatta karşılaştıkları fıkhi meselelerde geçerlidir.Dolayısıyla bunu öne sürerek „iki küfürden şu daha hayırlıdır‟ demek imkansızdır.Çünkü küfür başlı başına bir necasettir. Bu yüzden alimler demokratik hareketlerden yüz çevirmiştir.Çünkü siyasi partiler;Anayasa‟nın çizdiği hududlar içerisinde teşkilatlanır.Allah(cc) bu konuda şöyle diyor: “Ey Davud! Biz seni yeryüzünde hükümdar yaptık. İnsanlar arasında adaletle hükmet, keyfine uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unuttuklarından dolayı çetin azab vardır.” (Sad,26) “Ey müminler, Allah'a itaat ediniz; Peygambere ve sizden olan ulu’l emre(devlet yetkililerine )de itaat ediniz. Eğer gerçekten Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız herhangi bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüzde o meselenin çözümünü Allah'a ve Peygamber'e havale ediniz. Bu sizin hesabınıza en hayırlı ve en iyi akıbet vaad eden bir tutumdur.”(Nisa,59) 69 Ayetin tefsirine baktığımızda devlet yetkililerinin Allah ve Resulüne itaat ettikleri zaman onlara itaat edilir.Bu devlet yetkilisi Allah va Resulüne itaat etmeyip heva ve heveslerine uyduklarında bunlara itaatın caiz olmayacağıdır.İlk iki halifenin devlet başkanı seçilirkenki konuşmaları hepimizin malumudur.İslami bir devlette bile bu kural geçerliyse,İslami kanunların hiç baz alınmadığı sistemlerde,gericilik,eskiye dönüş,çağdışı olarak kabul edildiği düzenlerde durum daha vahimdir.Burada mümine düşen vazife daha ağırdır. Resul-i Ekrem(s.a.v)‟in: ”Nefsim yed-i kudretinde olan Allah‟ü Teala(cc)‟ya yemin olsun ki,arzusunu İslam‟a tabi kılmayan kimse iman etmiş olmaz.” Buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla mü‟minler ,heva ve heveslerini bir kenara bırakıp,İslami hükümlere kayıtsız ve şartsız teslim olmak mecburuyetindedirler. Bu konuda M.Taki Müdderrisi şöyle diyor: “Tağutun,her türlü düşünce terörü aracılığıyla oluşturduğu kültürel egemenliğine Kur‟an-ı Kerim ne buyuruyor acaba? Kur‟an-ı Kerim bize şöyle sesleniyor: ‟Kendilerine Kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi?(Baksana onlar) puta ve tağuta inanıyorlar ve inkar edenlere, bunlar 70 inananlardan daha doğru yoldadır,diyorlar‟(Nisa,51) Kendilerine Kitap‟tan bir pay verilenler;ilim adamları,kültürlü kişiler ve düşünürlerdir.Alim,derecesi ve sıfatı ne olursa olsun puttan,yani,çıkar,bencillik ve makam hırsından uzak olması gerekir.Eğer nefsî arzu,dünya sevgisi ve başkanlık-önderlik isteği,alimlere de bulaşırsa bunun anlamı o kişinin tağutun ağına düştüğünün işaretidir.Tağutun politikasına tabi olan bir ilim,batılsapık siyasetin ürettiği bir çeşit kültürdür.İşte burada tağuta karşı yapılması gereken devrim,aslî kültürün özüne, gerçek yönetimin kökenine dönüşür. Öte yandan nefsani arzularının baskısı altında tağutun sisteminde bir aygıt-uşak olmayı kabul eden bir alim, kendisinden kaçınılması ve devrilmesi gereken tağut gibi,karşı çıkmamız ve devirmemiz gereken kötü alimin ta kendisidir. Tağuti kültüre boyun eğmek,tağuti sistemi kabul etmenin bir uzantısıdır. İşte bu,insanı Allah‟a şirk koşmaya götürür.Allah‟a ibadet, şirk kültürü ile nasıl bir arada toplanabilir ki? Hiç kimse,cahilî kültürün gölgesinde Allah‟a ibadet ettiğini iddia edemez.Yani,devrimci kültürün gölgesi altında görevimizi kavradığımız sürece,ibadetlerimiz net ve kabule şayandır.Bu konu,hadislerde de açıktır: „Kim,bir söyleneni dinlerse,ona ibadet eder.Eğer söyleyen şeytandan ise,şeytana ibadet eder;eğer söyleyen Rahman‟dan ise Rahman‟a ibadet eder.‟ 71 Alim,tağuta ibadeti kabul ettiği andan itibaren,ona teslim olması ve ona boyun eğmesi ile adi bir ajana,uşağa dönüşmüştür.İlmine ve ilminin nuruna rağmen Allah‟a şirk koşmuştur. Dolayısıyla insanın,Rahman‟dan değil şeytandan söyleyen bu tür alimlerden uzaklaşması gerektiği gibi kişinin,onların sapık ve çarpık etkilerinden korunması da gerekir.Allah(cc) şöyle buyuruyor: „Tağuta kulluk etmekten kaçınan ve Allah‟a yönelenlere müjde var.Müjdele kullarımı:Onlar ki sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar.İşte onlar,Allah‟ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir ve onlar aklı selîm sahipleridir.‟ (Zümer,17-18) Çünkü,Nisa Suresinin 51. Ayeti,bilim adamları ve alimler hakkında varid olmuştu.Bu ayet-i kerime ise,tağutî kültüre boyun eğmeyen mümin cemaati hakkında varittir.Çünkü,tağutî kültüre boyun eğmek,bilimsel ve kültürel bağımsızlığı yitirmek demektir ki, bu durum,delalete ve sapıklığa götürür. Bilimsel alanda devrim,tağuti kültürü ve tağutun uşağı olan alimleri reddetmektir.Tabii olarak, bu da,siyasi devrim olmaksızın gerçekleşemez.Çünkü,siyasi olarak tağuta boyun eğmek,kültür ve bilim alanında ona tabi olmayı gerektirir. Bilimin,politik,ekonomik ve sosyal güç yörüngesinde dönen bir uydu değil de Allah için olabilmesi;insanı acze düşüren,rezil eden ve hakkını gasbeden tağutî kültürel düzenin yıkılması ile olur. 72 Hz.Peygamber (sav) şöyle buyurur: „Kim,Allah için öğrenir,Allah için amel eder ve Allah için öğretirse,Allah katında yüce olarak çağrılır.‟ İşte bu hadis,kültürel devrimde İslamî programı açık ve net olarak ifade etmektedir.”(İslam ve Devrim,s.25-27) Bediüzzaman siyaset hakkında şöyle diyor: “Şeytandan ve siyasetten Allah‟a sığınırım.” Çünkü bu sistemlerde din siyasete alet edilmiştir.Halbuki siyaset dine alet edilmeli ,dine hizmet etmeli. Yine Üstad şöyle buyuruyor: “Bir şeytan senin fikrine yardım etse rahmet okuyacaksın.Senin,fikr-i siyasetine muhâlif bir melek olsa lânet edeceksin.” Peki bir mümin siyasetten uzak mı durmalı?Dünyadan el etek mi çekmeli?Ya da şöyle mi demeli: “'Öyleyse Sezar'ın hakkını Sezar'a, Tanrı'nın hakkını Tanrı'ya verin” Yani Allah‟ın kanunları gökyüzünde,insanların kanunları da yeryüzünde geçerli olsun.Allah(cc) bize,biz de ona karışmayalım.Allah(cc) bizi bu tür düşüncelerden korusun.Ama bugün Laik sistemlerde 73 geçerli olan bu düşüncedir.Kesinlikle siyasette dinin,dini kanunların yeri yoktur. Biz siyaseti adile içinde mücadelemizi devem ettirmeliyiz.Politika(Çok yüzlülük veya Polis kontrolündeki siyasi güç) veya siyaset-i zalimeyi kabul etmemeliyiz.Bu münafıkvari bir siyasettir.Sizin yanınızda hoşunuza giden şeyleri söyleyen ama şeytanları ile baş başa kaldıklarında biz onlarla dalga geçiyoruz diyen bir siyasettir.Bu politikacılar bu yöntemi peygamber efendimize bile uygulamışlar.Ama peygamber gökten haber alıyordu.Bunların oyunlarını boşa çıkarıyordu.Bugün ki Müslümanların durumu çok daha zordur.Allah(cc) bunların durumlarını bize şöyle bildiriyor: “Onlar müminler ile karşılaştıkları zaman "inandık" derler. Fakat şeytanları, elebaşları ile başbaşa kaldıkları zaman "Biz sizin yanınızdayız, onlarla sadece alay ediyoruz" derler. Aslında onlarla alay eden ve kendilerini azgınlıkları içinde debelenmeye bırakan Allah'tır. Onlar hidayet karşılığında sapıklığı satın alan kimselerdir. Bu yüzden yaptıkları ticaretten kazanç elde edememişler ve de hidayete erememişlerdir.”(Bakara sur.) İmam Humeyni'den (r.a) : “İslami ülkede Allah‟ın kanunu egemen olmalıdır ve Allah‟ın kanunundan başka hiçbir şeyin egemenliği yoktur.” 74 “Sömürücü devletlerin asıl gayesi Kur‟an‟ı, İslam‟ı ve İslam ulemasını yok etmektir.” BEL‟AMLAR VE DİRAR MESCİDİ Savaşa katılmayanların bir başka grubu da islâma zarar vermek, kâfirliği pekiştirmek, mü'minler arasında ayrılık tohumu ekmek, daha önce Allah'a ve Peygamber'e karşı savaşmış birine gözetleme yeri hazırlamak amacı ile bir mescid yaptılar. Onlar, "iyilikten başka bir amacımız yoktu" diye yemin edeceklerdir. Oysa Allah şahittir ki, onlar yalan söylüyorlar.( Bakara/107) Orada asta namaza durma. İlk gününden itibaren Allah korkusu temeli üzerine kurulan mescid, içinde namaz kılmana daha lâyık bir yerdir. Orada günahlardan arınmayı özleyen kimseler vardır. Allah günahlardan arınanları sever. (Bakara/108) Yapısını Allah korkusu ve hoşnutluğu temeli üzerine kuran mı hayırlıdır, yoksa yapısını kaymak üzere olan bir yarın kendi üzerinde kurup da o yarla birlikte cehenneme kayan kimse mi hayırlıdır? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.( Bakara/109) Yaptıkları o yapı kalpleri paralanana kadar, yüreklerinde bir kuşku kaynağı olmaya devam 75 edecektir. Allah her şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir. (Bakara/110) Zarar amaçlı mescid (mescidi dırar) olayı, Tebük seferi sırasında yaşanmış bir olaydır. Bunun için bu mescidi yapan münafıklar, diğer münafıklardan ayrı tutulmuş ve o günkü müslüman toplumdaki genel gruplar sunulduktan sonra bağımsız bir bölümde onlardan söz edilmiştir. İbn-i Kesir tefsirinde .şöyle der: "Bu ayetlerin indiriliş sebebi şudur: Pëygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- Medine'ye gelmeden önce, Hazreç kabilesinden Rahip Ebu Amr denen bir adam vardı. Cahiliye döneminde hristiyan olmuş, ehl-i Kitab'a ait bilgiler okumuştu. Cahiliye döneminde tek başına ibadet ederdi. Hazreç kabilesinde büyük bir saygınlığa sahipti. Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- Medine'ye hicret ettiği, müslümanların etrafında toplandığı, artık islâmın sesi yükselmeye başladığı ve yüce Allah Bedir günü onlara zafer bahşettiği zaman, mel'un Ebu Amr salyalarını dökerek düşmanlığını açığa vurdu. Sonra da kaçıp Mekke kâfirlerinin, Kureyş müşriklerinin yanına gitti. Onlar Peygamberimize karşı savaşmaya teşvik etti. Kendilerine katılan diğer Arap kabileleriyle birlikte Uhud savaşı yılı harekete geçtiler. O sene müslümanlara olan oldu. Allah onları imtihandan geçirdi ve sonuçta Allah'dan korkanlar kazandı. İşte bu fasık herif, iki saf arasında 76 bazı çukurlar kazmıştı. Bu çukurlardan birine Peygamberimiz de düşmüştü. O gün yaralanmış, yüzü yarılmıştı. Sağ alt dişlerinden biri kırılmıştı. O gün Peygamberimizin başı da yarılmıştı. Savaş başlamadan önce Ebu Amr, kavmi olan Ensar'a doğru seslenmiş, onları kendisine yardım etmeye, kendisine uymaya çağırmıştı. Onun sesini tanıdıkları zaman şöyle karşılık vermişlerdi: "Allah seni kör etmiş ey fasık, ey Allah'ın düşmanı "Onu kovalayıp sövmüşlerdi. O da, "Allah'a and olsun ki,. kavmim benden sonra bozulmuş" diyerek geri dönmüştü. Kaçmadan önce Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- onu Allah'ın dinine çağırmış, ona Kur'an okumuştu. Müslüman olmak istememiş, inatlaşmıştı. Bunun üzerine Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- "Uzak ve kovulmuş olan ölsün" diye beddua etmişti. İşte bu beddua tutmuştu. Şöyle ki, bu adam Uhud savaşı sonrasında Peygamberimizin gitgide güçlendiğini ve üstünlük sağladığını görmüştü. Bunun üzerine Bizans İmparatoru Heraklius'un yanına gitmiş ve Hz. Peygamber'e karşı ondan yardım istemişti. İmparator ona yardım sözü vermiş, iyilikte bulunmuş ve yanında tutmuştu. Bunun üzerine Ensar arasındaki bir grup münafık ve kararsızlıklara bir mektup yollayarak; yakında bir orduyla gelip Hz. Peygamberle savaşacağını, onu yenip geldiği yere göndereceğini va'detmişti. Bunun için kendisine bir sığınak hazırlamalarını, böylece göndereceği 77 mesajları orada almalarını istemişti. Bu, aynı zamanda geldiğinde kendisi için de bir karargâh olacaktı. Bunun üzerine Kuba mescidinin yakınında bir mescid inşa etmeye başladılar. Peygamberimiz salât ve selâm üzerine olsun- Tebük seferine çıkmadan önce, binayı tamamladılar. Peygamber'den yanlarına gelmesini, mescidlerinde namaz kılmasını istediler. Amaçları, peygamberin namazını mescidlerinin meşruluğuna kanıt olarak kullanmaktı. Ayrıca bu mescidi, sırf karanlık gecelerde zayıf ve sakatların namaz kılmaları için inşa ettiklerini söylediler. Fakat yüce Allah, peygamberini orada namaz kılmaktan korudu. Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- "Şu anda sefere çıkmak üzereyiz, dönüşte inşaallah" dedi. Peygamberimiz Tebük seferinden Medine'ye dönerken, iki veya üç günlük yolu kalmışken, Cebrail -selâm üzerine olsun- indi ve bu zarar amaçlı mescid hakkında (Mescid-i Dirar) haber verdi. Bunu kuranların daha ilk günden takva esası üzerine kurulan kendi mescidlerindeki -Kuba mescidi- mü'min cemaat arasında ayrılık çıkarmayı amaçladıklarını, niyetlerinin küfür olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsunMedine'ye varmadan önce müslümanların gidip o mescidi yıkmalarını emretti. (İbn-i Kesir bunu, İbn-i Abbas'dan, Said b. Cübeyr'den, Mücahit'ten, Urve b. Zübeyr'den ve Katade'den de rivayet etmiştir.) 78 Bu konuda İmam Humeyni(r.a) şunları söylüyor: Rejimin Hilelerinden Biri de İslamî Üniversitiyi Tesis Etmesidir! “Siz,bu beyefendilerin İslamî üniversite açmak istemelerini, bunların İslam‟la barış yaptığına yorumlamayın!...Bu konu; Emir‟elMü‟minin‟in(as)karşısında,Kur‟an‟ın mızraklara takılmasına benzemektedir.Muaviye,Kur‟an harbesiyle Emir‟el Müminin‟i yendi.Kur‟an‟ı alet etti;yoksa,birkaç saat içerisinde,Ben-i Ümeyye‟den bir iz dahi kalmayacaktı!... Lâkin,Kur‟an‟ı getirerek;‟Biz Müslüman,siz de Müslüman! Eşhedü en lailahe illallah;işte bu da Kur‟an!‟dediklerinde,bu betbaht ahmaklar olan:Kutsal ahmak olup da İmam‟ı tanımayan bu Hâriciler;Hz Emir,her ne kadar Sabırlı olun!dediyse de,!Hayır,hayır…Kur‟an Allah‟ın hükmüdür; Böyle şey olmaz!‟diyerek,hatta…Hz.Ali‟yi,doslarıyardımcıları(olan Haricîler);Onların(Ben-i Ümeyye‟nin) Kur‟an‟ı mızraklara takarak,‟Sizinle bizim aramızda Allah‟ın hükmü olan Kur‟anhüküm vermelidir!‟sözlerine aldatarak,öldürmek(bile)istediler… …(Böylece,Hz.Ali‟yi sulha mecbur bıraktılar.Ve Ben-i Ümeyye),..Kuran ile,İslam‟ı yendiler… …Lâkin(şimdi uyanık)İslam milleti vardır;İslam milleti yine canlıdır-dipdiridir;yeniden canlanmaya başlamıştır. ‟Barekellahu fikum‟.İslam milleti,artık 79 uyandı,(gafil-gafil) oturmayacaktır.Eğer,ben bile dönüş yapsam,İslam milleti,asla(bu kıyam yolundan)geriye dönüş yapmayacaktır…” (Sahife-i Nur:1/74;…) Bel‟am‟lar‟ın (Saray mollalarının) dine karşı din politikası tüm zamanlarda bu olmuştur.Hakkı yenemeyeceklerini anladıkları anda bu yolu benimsemişlerdir.Mescid yapma,İslami üniversite açmak,medrese yapmak,islami söylemleri ağızlarından eksik etmemek yani şarap içerken besmele çekmek. Halktan siyaseti bilmeyen,içi-dışı bir,saf kesim bunların bu hilelerine aldanırlar.Zaten bunların açtıkları-yaptıkları –inşa ettikleri sözde İslami müeseselerde siyaseti konuşmak, uğraşmak, gündeme getirmek yasaktır. Şehit Müderris (r.a)‟i siyaset için şöyle diyor: "Bizim siyasetimiz dinimizin aynısıdır, dinimiz de siyasetimizin aynısıdır." İmam Humeyni(ra) şöyle diyor: “İslam siyasetten ayrı değildir İslam diğer dinler gibi değil ki dua ve zikirden ibaret olsun İslam‟ın siyaseti diğer hükümleriyle birliktedir Ve ben de siyasi müdahalede bulunuyorum ” “İnsanlık tarihinin başlangıcından beri peygamberler ve alimler zalim sultanlara ve hükumetlere karşı kıyam etmek ve savaşmakla görevliydiler Acaba onlar, siyasi işlere karışmanın Ruhani bir kişinin görevi olmadığını bilmiyorlarmıydı?!” “İslam uleması İslam‟ın açık hükümlerini korumakla 80 yükümlüdür İslam ülkelerinin bağımsızlıklarını desteklemeleri gerekir Zulüm ve baskılardan nefret ettiklerini açıklamaları gerekir İslam ülkelerinin bağımsızlıkları aleyhine ve İslam düşmanları ile yapılan antlaşmalara karşı nefretlerini açıklamalıdırlar ” “Ben burada oturup tesbih çeken mollalardan değilim Ben Papa değilim ki, Pazar günleri ayin yapıp, diğer vakitlerde kendim için saltanat süreyim ve diğer işlerle bir ilgim olmasın ” Müslüman basiret ehli olmalıdır.Allah(cc) şöyle buyurmaktadır: Deki; işte benim yolum budur. Ben ve bana uyanlar basiret üzere Allah'a davet ederiz."(Yusuf: 108) İslamı bir bütün olarak okumalı ve mücadelesini bu temel üzerine oturtmalıdır.Çağımız bilinçlenme,uyanma ve islam‟ın hakim olduğu bir çağdır.Bu bel‟amlar bizi duayla kandırmaya çalışıyorlar.Evet dua da dinimizin bir parçasıdır ve en önemli öğelerinden biridir.Ama din sadece duadan,zikirden de ibaret değildir.İnsan nasıl sadece baştan,ayaktan ve gövdeden ibaret değilse dinimiz de sadece duadan ibaret değildir.Yani bütün alınmayınca parçanın kıymeti kalmıyor.Bu araba sadece direksiyonla,tekerlekle hareket etmiyor.Zalim,Siyonist uşağı sistemler de dinin hareket etmesini,bir model olarak var olmasını istemiyor.Bir beldeye cami,karşısına da meyhane yapıyoryar.Ömer Hayyam gibi meyhaneden çıktıktan sonra caminin şöyle bir heybetine bakıp esteğfirullah 81 deyince Allah(cc)‟ın rahmeti ile af olunacağını hal diliyle söyleyip, bilinç altına aşılıyorlar.İslami diye bildiğimiz televiziyonlarda önce vaaz programı verip sonra reklamlarda baldırı çıplak kadınlar boy boy gösteriliyor. Dizilerde her türlü habisliği millete aşılıyorlar.Alim diye bildiğimiz bel‟am‟lar mini etekli kadınlarla ropörtaj yapıyor ve bundan da hiçbir rahatsızlık duymuyor.Peygamberimizin varisi alimler diye bunlar topluma model olarak gösteriliyor.Vucüdunun tenini gösteren bir elbise giyen Esma‟yı Resullulah‟ın(sav) nasıl uyardığını hepimiz biliriz. Peygamberimiz neden bu durumdan rahatsızlık duymuştur? Peki O‟nun varisi olarak Müslümanlara yutturulmak istenen bu alimler neden bunların vaziyetlerinden rahatsızlık duymuyor? Bel‟al‟lar açtıkları okullarda siyaseti din‟den ayırıp,geri ye ne kalıyorsa onu veya onun bir kısmını süsleyip halka sunuyorlar.Buralarda yetişen-ilham alan insanlar siyasete bilmediklerinden kolayca kandırılıyorlar.Kendilerinin bağlı oldukları alimlerin(!) islama hizmet ettiklerini,İslami faaliyetleri tüm düyaya yaydıklarını,şu kadar okulislami müesese açtıklarını ve bunlarının da bir övünç kaynağı oldukları bahsederler.İslami bir siyasetten yoksun bırakıyorlar insanları,kendilerine kolay hazmedilir bir hale getiriyorlar.Halkın aklı gözündedir diye bir söz vardır.İşte siyasetten anlamayan halk ,zalim (Kar‟un),faizci,tefeci,soyguncunun biri mescid 82 yaptığında hemen ona rahmet okumaya başlıyor.İşin yoksa o mescidi yapan insanın ne kadar habis biri olduğunu anlat da dur. Peki biz bunları nasıl tanıyabiliriz? Bu alimler,cemaatler istikbarın kontrolündeki ülkelerde istekleri faaliyetleri yapıyorsa,istedekleri müeseseyi açabiliyorlarsa,basın-yayın,yurt gibi her türlü imkanlara sahipseler,tefrikacılık yapıyorlarsa ve bunu şiar edinmişselerse bilinmelidir ki bunlar emperyalist uşağı bel‟am‟lardır. Neden Öz Muhammedi İslam‟ı anlatanlar her türlü imkanlardan mahrum bırakılıyor? Yaptıkları çalışmalardan dolayı gözetim altında tutuluyor,zindanlara tıkılıyor,işkence ediliyor,suikastlara uğruyorlar?İnsanlık tarihi boyunca neden hep bunların kaderleri böyle olmuştur? Hz.Zekeriyya(as) testere ile ikiye bölen ,oğlu Hz. Yahya(as)‟yı koyun keser gibi kesen zalim yönetim, Felisiler ve Sadukilere faaliyetiyetlerinden neden rahatsızlık duymuyordu? Allan(cc)‟ın birçok mucize ile gönderdiği ulu‟l-azm peygamber Hz İsa (as)‟yı neden katletmek istediler? Bu tür soruları her müvahhid kendine sormalı,cevabını aramalı ve nasıl bir teşkilat içinde bulunduğuna kendisi karar vermelidir.Bu zalim yönetimlerin İslami faaliyet yapan insanlara,cemaatlere neden çifte standart uyguladığını gözleri ile görmeli,kulakları ile duymalı ve kalbi teskin olmalıdır.Zaten görmek 83 istemeyenden,gözlerini eliyle kapatandan daha kör bir insan yoktur.Allah(as)‟ın peygamberleri bile bu tür insanlara doğru yolu gösterememiştir. İran‟ın saray molları Şah‟ı takdis ediyordu. Saddam‟ın mollaları onun tüm cinayet ve katliamlarına fetva veriyordu.Rabbani alimler bu tür rezilliklerden,boyun eğmelerden,tastik etmelerden Allah(cc)‟a sığınmışlardır. "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda oldukça sapıtmış olanlar size zarar vermez.." (Maide 105) İmam Humeyni(ra) şöyle diyor: „İslam Uleması İslam‟a ve Peygamber‟e Olan Borcunu Ödemelidir!‟ “İslam‟ın ve İslam Peygamberi‟nin bizler üzerinde hakkı vardır.O büyük önderin zahmetlerinin yok olduğu şu zamanda,İslam uleması ve mukaddes dine bağlı olanlar,borçlarını ödemek,üzerlerine düşen görevleri yapmak zorundadır.Ben;ya,bu fasid düzene gereken dersi verinceye kadar oturmamaya, ya da Allah-u Teala(cc)‟nın huzurunda mazur kalmaya kararlıyım!Ey İslam Uleması!Siz de kararınızı verin!..Ve, bilin ki zafer sizindir!...(Zira)‟…Allah,nurunu tamamlayacaktır,kâfirler „kerih‟ görseler de…‟ Allah‟ım!İslam‟ın,Müslümanların ve İslam Ulemasının azâmetini her geçen gün artır…” 84 “Biz,o büyüklerin hatırı için ‟tokat‟ yedik;ve gençlerimizi kaybettik.Bizim suçumuz, İslâm‟ın ahkâmını ve İran‟ın bağımsızlığının korumamızdır.Biz,İslam için bu kadar ihanete ma‟zur kalmışız ve kalıyoruz. Biz; hapis, eziyet ve idamı beklemekteyiz!...Bırakın da bu zalim ve zorba düzen,her türlü insanlık dışı işi yapsın;gençlerimizin elini ve ayağını kırsın, hastalarımızı hastaneden dışarı atsın,bizi ölümle,hakarete ma‟ruz bırakmakla tehdid etsin,din ilimleri medreselerinin yıksın,İslam‟ın güvercinlerini yuvalarından kovsunavare kılsın!...” (Sahife-i nur:1/44-45) Bel‟am‟ların görevlerinden biri de ümmet içinde tefrika yaratmaktır.Bilge insanlar: “Fitne uyuyan yılana benzer,uyandırma.” demişlerdir. Tarihteki hoş olmayan olayları gündeme getirmenin,bu yarayı kaşımanın kime faydası olur?Onlarca ayet ve hadis ümmetin birlik ve beraberliğini,bunun faydasını belirtirken bu alimler her fırsatta tefrika için çalışır,didinir dururlar.Örneğin 73 fırka hadisi iyi tahlil edildiğinde Peygamberimiz ümmetin eski ümmetler gibi fırkalara ayrılmaması için uyarılarda bulunur.Onların bölünmeleri,fırka fırka olmaları sonucu nasıl bir zarara uğradıklarını hatırlatır bize.Allah(cc) ise şu ayetinde tefrikanın Firavun‟un projesi olduğunu vurguluyor: “Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını 85 boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o bozgunculardandı.”(Kasas sur.,4) Allah(cc)‟ın dileğiyse: “Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım. .”(Kasas sur.,5) “ Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların eliyle Firavun’a, Hâmân’a ve ordularına, çekinegeldikleri şeyleri gösterelim.” (Kasas sur.,5) Mustazaflar birlik ve beraberliği yani vahdeti sağlamadıkça bu zalimler tahtlarından alt-üst edemezler.Bu zalim yönetimler Müslümanların vahdetinden çekindikleri için işbirliği yaptıkları,her türlü desteği verdikleri alimleri yardıma çağırırlar.Bu alimlerin yardımı olmadan bu zalimler zulümlerini devam ettiremezler.Bu alimler camilerde,medreselerde, vakıflarda vs. bulundukları her yerde tefrikacılık yaparlar.Şii bölgelerde bulunanlar Şiileri sunilere,suni bölgelerde bulunanlar sunileri Şiilere düşman ederler.Birbirlerini sapıklıkla itham etme,fırka-i naciye biziz,diğer gruplar fırka-i dalledir gibi söylemlerle halkı veya öğrencilerini diğer gruplara karşı doldururlar.Peygamberimiz ise kurtulan fıkanın ceaaat olduğunu söylüyor.Evet akıl 86 da bize kurtulanların vahdet ehli olduğunu söylüyor. Tercübe sahibi,bilginlerimizde: “Nerde birlik, orda dirlik ,birlikten kuvvet doğar, bir elin nesi var iki elin sesi var, baş başa vermeyince taş yerinden kalkmaz.” gibi nice sözlerle bizim vahdetten ayrılmamamızı öğütlemişlerdir.Biz bunu slogan olarak değil,bizzat pratik olarak uygulamaya koymalıyız.Her Müslüman bulunduğu her ortamda vahdate zarar veren söylemlerden çekinmeli,duyarlı davranmalı,bu tür cuz‟i konulara odaklaşmamalıdır. Bel‟am‟ların etkisinde kalan diğer kardeşlerimize yardımcı olmalı,bunun Müslümanları ayırmak,bir birlerine su-i zanla bakmalarını sağlayacak, emperyalistlerin işgal ettikleri ülkelerde birbirlerini öldürmelerine zemin hazırlayan bir proje olduğunu anlatmalıyız.Bu dediklerimizi ayet,hadis,takva sahibi alimlerin sözleri ve gündemdeki haberlerle anlatmalı, desteklemeliyiz ki kardeşlerimiz neye hizmet ettiklerini bilsinler,saflarını görsünler ve hak-batılı bir birinden ayırt etsinler.Ve rabbimizin huzuruna gittiklerinde bir bahaneye sığınmasınlar.Bel‟am‟ların (fasıkların) sözlerinin araştırılması gerekmektedir.Öyle her söylenen söze inanmamalı,basiret ehli olmalıyız. Günümüzde bilgiye ulaşmak kolaylaşmıştır.Bunların söylemlerini,ithamlarını kitap,dergi,basın-yayından araştırmalı veya en sağlıklısı gidip o kardeşlerimizle münazara etmeli ve düşüncelerine bizzat şahit olmalıyız.Bunlar yapılmadığında eski ümmetler gibi 87 bağnaz bir şekilde yaptıklarımız körü körüne bir teslimiyet olacaktır. Allah(cc) şöyle buyuruyor: “Ey inananlar! Size fasık (yoldan çıkmış) bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”(Hucurat,6) “…Kargaşa(fitne) çıkarmak, adam öldürmekten daha ağır bir suçtur…”(Bakara 191) “…Fitne (kargaşa) çıkarmak ise adam öldürmekten de büyük bir günahtır.”(Bakara 217) Rabbimiz(cc) nice ayetlerde şöyle buyurmaktadır; “Hiç düşünmüyor musunuz?”, “ Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”, “Artık kim dilerse, öğüt alıp-düşünür.”,” Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?”, “düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.”… Kur‟an‟a baktığımızda vahdet için söylenen,işaret edilen birçok ayet-i kerime bulunmaktadır.Tarihte münafıkların Müslümanları nasıl bir birine vurdurmak için komplolar yaptıklarını vurguluyor ve bizleri uyarıyor. 88 Allah(cc) şöyle buyuruyor: “Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılınız sakın ayrılığa düşmeyiniz, Allah'ın size bağışladığı nimeti hatırlayınız. Hani bir zamanlar düşman olduğunuz halde O, kalplerinizi uzlaştırdı da O'nun bu nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Hani siz bir ateş kuyusunun tam kenarındayken O sizi oraya düşmekten kurtardı. Allah size ayetlerini işte böyle açık açık anlatır ki, doğru yolu bulasınız.”(Al-i İmran 103) “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir ümmet olsun. İşte kurtuluşa erenler bunlardır”.(Al-i İmran 104) “Sakın kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra parçalanıp çatışmaya düşenler gibi olmayınız. Böyleleri için büyük bir azap vardır. “(Al-i İmran 105) Ayrıca bakınız.(Bakara/208,Al-i İmran/64110,Nisa/59,Maide/2 ,Mü’minin/52, Enfâl/42,Şura/10 ,En’am/159,Kasas/4,Enbiya/92,Hucûrat/10-11-13) Peygamberimiz(sav)ise şöyle buyurmaktadır: “Sizden biriniz nefsi için istediğini kardeşi için istemedikçe iman etmiş olmaz.” (Buhari‟nin Sahih‟i c.1,s.7) 89 “Bölücülük yapan bizden değildir.”(Camiu‟sSağır,‟Men‟ maddesi) “Peygamberimiz;Size oruç,namaz ve sadakadan daha üskün bir şeyi haber vereyim mi?buyurdu.Evet dediler.Peygamberimiz: „İki kişi arasını düzeltmektir.Zira iki kişi arasının bozulması(dini) kökünden kazır.”(Ebû Davûd,Edep,58) “Mü‟minlerin birbirine karşı sevgi,şevkat ve merhametteki misali bir vücudun misaline benzer ki ,ondan bir uzuv acı çektiğinde vücudun diğer organları harâret ve sukunetsizlikle ona katılır.” (Müslim,c.4,s.1999) “Mü‟min,mümini yokluğunda arkasından koruyan kardeşidir,onun yokluğunda kardeşi onun adına kifayet eder.Mü‟min müminin aynasıdır.”(Kenzilu‟l Amâl c.1,s152) “Bir adam zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım etsin.”(Muslim‟in Sahih‟i c.4,s.1998) “Müslüman müslümanın kardeşidir.Ona zulmetmez ve ona zarar vermez.” Muslim‟in Sahih‟i c.4,s.1996) “Mü‟min mümin için birbirine kenetlenmiş bina gibidir.Birbirine kuvvetle destek olur.”( Muslim‟in Sahih‟i c.4,s.1999) “Musafahalaşın,kalplerinizdeki kini giderir.”(ElMuvatta,Hasenu‟l Hulûk) “Kim cemaatten bir karış uzaklaşırsa Allah onun boynundan islâm halkasını çıkarır.”(Ahmet bin Hambel‟in Müsned‟i c.1) 90 “Kim cemaatten biraz uzaklaşırsa cahiliyye ölümüyle ölür.”(Buhari‟nin Sahih‟i c.4,s120) “Allah‟ın eli cemaâtle beraberdir.” “Ancak müminler kardeştir.”(Tehafu‟l Ukul s.102) “Müslümanlara eziyet etmeyiniz,onları ayıplamayınız,mahrem olan durumlarını ve eksikliklerini araştırmayınız.Kim Müslüman kardeşinin mahrem olan şeylerini ve kusurlarını araştırırsa,Allah‟ta onunkileri araştırır.Ve Allah her kimin mahremiyetini araştırırsa eğer,bunlar onun evinin içinde bile olsa onları ortaya döker onu rezil eder.”(Tirmizi‟nin Sünen‟i c.4,s.278) “Size cemaât olmak farzdır,fırkalaşmaktan sakınınız.”( Tirmizi‟nin Sünen‟i c.4,s.466) “İhtilafa düşmeyiniz,muhakkak ki sizden öncekiler ihtilâfa düştüler ve helâk oldular.”(Kenzu‟l A‟mâl c.1,s.117) “Mü‟minler birbirleri için samimidirler,doğru yolu göstericidirlir.Evleri ve bedenleri ayrı olsa da birbirlerini severler.”( Kenzu‟l A‟mâl c.1,s.152) Ayetler ve hadisler tefrikanın ne denli tehlikeli olduğunu,vahdetinde ne denli zaruri olduğunu vurgulamaktadır.İslam alimleri de her ortamda bu vahdeti sağlamak için mücadele etmişlerdir.Ayetullah Burucerdi ile Hasan elBenna‟nın bu konuda attıkları adımlar çok önemlidir.İmam Humeyni‟nin,İmam Hamaney‟in her ortamda vahdetten bahsetmeleri ve mü‟minlerin kurtuluşunun buna bağlı olduğunu vurgulamaları ve onlar bağlı alimlerin bulundukları ülkelerde sürekli 91 vahdetten bahsetmeleri konunun ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.Yüzlerce konuşmadan sadece bir tanesini buraya aktarıyoruz. İmam Humeyni'den (r.a) : “Şii-Sunni ayrımı ve düşmanlığı cehaletten ve yabancıların propagandalarından kaynaklanmakta ve yine yabancılar tarafından körüklenmektedir.Bugün,bütün Müslümanların İslam‟ın temellerini yok etmek isteyen şeytâni güçlere karşı birlikte mücadele etmeleri gereken gündür.Bugün,İslâmın temelleri doğrultusunda ŞiiSunni tüm Müslümanların birleşmeleri gereken gündür.” “Sünnilik ve Şiilik ayrımını yapanları kendi saflarınızdan çıkarınız.” İmam Hamaney: “Geçmişten şu ana kadar bildiğimiz kadarıyla ,emperyalistleri bağlı tek bir merkez tarafından hem Şia hem de Ehl-i Sünnet aleyhinde küfür ve iftiraların yer aldığı nice kitaplar basılmıştır.İşte bu tehlikeli gerçek bile bir ihtar ve bir uyanış vesilesi değil midir?Bu kitapların yayılması Amerika ve Siyonizmin hedeflerine katkıda bulunmaktır.Herkes şunu bilsin ki,bu tür kitaplar hiçbir Şiiyi Sunni yapmayacağı gibi,hiçbir Sünninin gönlünü de Şia 92 inançlarına çekemeyecektir.Ehl-i Sünnete saldırıp iftira atmakla Şia‟yı savunabileceklerini sananlar bilsinler ki,bu eylem düşmanlık ateşini körüklemekten başka bir sonuç doğurmayacaktır.Bu tür hakaretler,Velayet‟in savunması olmayıp, Amerika ve Siyonizmi savunmak demektir.” Ulu‟l emr İmam Hamaney‟e bağlı dünyada ne kadar Müslüman varsa şu bilinsin ki vahdet onların şiarlarıdır.Bir Müslüman tefrikacılık yapıyorsa velayet‟in çizgisinden çıkmış,insi şeytanlara kul olmuştur.Bu tür insanların şii veya sunni olması önemli değil.İslam tevhid dinidir ve vahdeti bize öğütler.Küfür şirk dinidir ve bize tefrikayı aşılar.Bir insan Allah‟ın evinde „Allah İran‟ı daha da karıştırsın,onlar şiidir,sahabe düşmanıdır‟ diyorsa ve sürekli bunu kendine şiar edinmişse,tefrikaçılık ediyorsa bilinmeliki bunlar şeytanın tuzağına düşmüş uşak tipli insanlardır.Bu tür söylemlerle nerelere hizmet ettiği aşikardır.Yine bir insan Ehl-i beyt‟ten görünüp de Müslümanların vahdetine zarar veriyorsa bunlarda aynı şekilde Amerika güdümlü ve odaklıdır.İmam‟ın çizgisindeki bir mü‟min,Velayet-i Fakih‟e bağlı bir mü‟min şeytanın tuzaklarına hiçbir zaman düşmez.Çünkü Allah(cc)‟nın şu buyruğunu bizim şiarımızdır,kulağımıza küpe olması gerekir: "Ey inananlar! Size fasık (yoldan çıkmış) bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı 93 kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz."(Hucurat,6) Fadlullah(ra) şunları söylemektedir: “Uluslar arası sömürgeci tezgahların siyasetlerinden biri(belki de en önemlisi) de,Müslümanlar arasında mezhep adına tefrika ve bölücülük meydana getirmektir.Özellikle ;Şia ve Sunni olarak,Müslümanlar‟ı „iki parça‟edip birbirinden ayırmaya çalışıyorlar.Sunnilere;‟Şiiler sizden değildir,onlar sizin düşmanlarınızdır.Onlarla sizin aranızda çok ihtilaflar var;sakın onlarla birliğe vahdete yaklaşmayın ve onlarla beraberliğe yanaşmayın,birlik kurmayın!gibi derslernasihatler!veren emperyalist güçler ve vicdanları‟ Dolar-Mark-Dinar ve Riyal ile satılmış olan mahalli uşaklar;etki edebileceklerini akıllarına kestirdikleri Şia‟ya mensub eşhâs ve zümrelere de benzeri yollarla yaklaşmakta,Müslümanların‟Birleşmemeleri‟ ve bölünmeleri için bütün güçlerini ve imkanlarını seferber etmiş bulunmaktalar… Bize göre,sömürgecilerin ve onların yerli uşakları olan egemen güçlerin istedikleri şundan ibarettir ki;bizleri „Birleştirici‟bu gibi(mezhebi vs.)vesileleri,sürekli olarak‟Tefrikaya‟dönüştürmek veya mektebin-kültürün mensupları olan‟imanın aslında,dinin zaruretinde‟birleşen ve aynı noktada,çizgide bulunun 94 Muhammdileri(Müslümanları) birbirine düşürmek,Vahdetlerini engellemek için gayret sarfetmektir.Bir kısım sözde Müslümanların da bu oyunda figüranlık yapmaları,meselenin ciddiyetini ve vehâmetin derecesini dahada arttırmaktadır.Hucurat 10,Al-i İmran102-103,Enfal 46 gibi…nice ayet-i kerimelerin ilâhi tâ‟limâtı ve tebliğatı cümlenizin malumudur.Ben,burada ayrıca,bilhassa şu ayet-i kerimeye dikkat çekmek istiyorum: “Deki; `Ey kitap ehli, sizinle aramızda ortak olan şu söze geliniz: Sırf Allah'ın kulluk edelim, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp birbirimizi ilâh edinmeyelim.”(Al-i İmran/64) Burada Allah-u Teala‟nın „Ehl-i Kitab‟la‟ ortak kelimede,ortak noktada ve çizgide birleşebileceğini beyân buyruklarını görmekteyiz.O halde;Ehl-i Kitab‟la Müslümanların,Hak ve doğru bir kelimede birleşmeleri mümkün görünüyor da,değişik mezheb ve meşreb mensubu Müslümanların‟Kelime-i Tevhid de islamın esaslarında ve İslam‟ın hakimiyet davasında niçin birleşmeleri mümkün olmasın?Ehl-i Kitab‟la Müslümanlar arasında „Müşterek Kelime‟ ve „Ortak Nokta‟ bulunuyor da,İslamıi mezhep mensubu Müslümanlar arasında mı „Müşterek Yol‟ ve „Ortak Nokta‟bulunmuyor?...Ehl-i Kitab „Ortak Nokta‟ya‟davet ediliyor da,Müslümanlar neden „Ortak Nokta‟ya‟ davet edilmesin?Ehl-i Kitab‟a‟Tefrika‟dan önce,Vahdet Noktası‟üzerinde düşünün! Denilebilirse ,Müslümanlar için bu tür hitâb öncelik arzetmez mi? 95 Şia-Sunni mezâhib arasındaki ihtilâflar.dinin aslına taalluk etmemekte,fıkhi-mezhebi,tâli-fer-i bir özellik taşımamaktadır.Ki,bu tür fıkhî ve îçtihadi ihtilâflar,Sunni mezheblerin arasında da vardır ama bunlar tefrikaya-bölünmeye vesile olmamalıdır.” Bediüzaman Sait Nursi(ra) şöyle demektedir: “Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslamdır.” “Azametli bahtsız bir kıt‟anın,şanlı talihsiz bir devletin,değerli sahipsiz bir kavmin reçetesi;ittihat-ı islâmdır.” “Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet vel cemaât ve ey Âl-i Beytin muhabbetini meslek ittihaz eden Aleviler!Çabuk bu manasız ve hakikatsız,haksız,zararlı olan nizâı aranızda kaldırınız.Yoksa,şimdiki kuvvetli bir suretle hükmeyleyen zındıka cerayanı,birbirinizi diğeri aleyhinde âlet edip,ezmesinde îstimaledecek.Siz ehl-i tevhit olduğunuzdan,uhuvveti ve mabeynizde varken,iftirakı iktiza eden cuz‟i meseleleri bırakmak elzemdir.(4.Lemalar s.558) “Ey insafsız adam!Şimdi bak ki;Mü‟min kardeşine kin ve adavet ne kadar zulümdür.Çünkü nasıl ki sen âdi küçük taşları,Kâbe‟den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud‟dan daha büyük desen,çirkin bir akılsızlık edersin.Aynen öyle de;Kabe hürmetinde olan İslâmiyet gibi çok evsaf-ıİslâmiye;muhabbeti ve ittifaki istediği halde,mümine karşı adavete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı 96 kusuratı,iman ve İslâmiyete tercih etmek,o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğu aklın varsa anlarsın!..” “Sen,bir hane-i Rabbaniye ve bir sefine-i İlahiye olan bir müminin vücudunda iman ve İslâmiyet ve komşuluk gibi dokuz değil,belki yirmi sıfat-ı masume varken;sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir câni sıfatı yüzünden ona kin ve adavet bağlamakla,o hane-i maneviye-i vücudun manen gark ve ihrakına,tahrib ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen,şeni ve gaddar bir zulümdür.” Necip Fazıl Kısakürek‟in dediği gibi: “Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.” Tarihin kanlı,insafsız,imansız sayfalarını çevirdiğimizde öyle vahşetlere tanık oluyoruz ki üzüntüden yüreğimiz daralır,nefesimiz kesilir,kalbimizin ritmi bozulur.Nice zalimce,akılsızca, kalpsizce verilen fetvalara tanık oluruz.Padişahlara kul olmuş alim kılıflı vampirlerin ağızlarında damlayan kanların tarih adlı kitabı nasıl kızıla boyadığına şahit oluruz.Bu katliamları yapan zalimlere halkın ‟padişahım çok yaşa‟- yaşa ki ateşin bol olsun-haykırışlarını duyarız.Padişahların kendi topraklarını çoğaltmak,egosunu tatmin etmek için Müslüman halkı nasıl hale getirdiğini,birbirlerine nasıl kırdırdıklarını ve bunlara cevaz veren alimlerin hallerine tanık oluruz.Bu alimlerin verdikleri fetvalardan biri şöyledir: 97 “Sultan 4 Murat(k.1032-1049) o dönemde Safevîlerin egemenliği altında bulunan Irak‟a göz dikti ve İran‟la savaşa hazırlandı.Fakat Safevîleri yenemeyeceğini bildiği için mezhebî bir fitne çıkarmaya karar verdi.Bu yüzden saray alimlerinden,Şiîlerle savaşın gerekliliğine dair fetvada bulunmalarını istedi.Fakat Nuh Efendi adındaki bir genç dışında hiç kimse onun isteğini kabul etmedi.Bu genç,sultanın istediği fetvayı verdi.Fetvası şöyleydi:‟Bir Şiî öldüren kimseye cennet vacip olur.‟Fetvasının bazı yerlerinde şöyle dedi:‟Allah seni mutlu kılsın.Bu isyancı fâcir güruh,tüm küfür,eşkiyalık,ilhad,inad,fısk ve zındıklık türlerini kendinde toplamıştır.Kim.onların kafirliğine,sapıklığına,öldürülmesinin caizliğine ve onlarla savaşmanın farziyetine hüküm vermede çekimser kalırsa,onlar gibi kafir olur.‟Daha sonra şöle diyor:‟Onlarla savaşmak gerektiğinin ve onları öldürmenin caizliğinin nedeni ise hem asi,hem de kafir oluşlarıdır.Asiler,kıyamet gününe kadar halifeye(hallede‟l-lâhü Teâlâ mülkeh)* itaatten kaçtıkları ve Allah haklarında‟Allah‟ın fermanına boyun eğinceye kadar asilerle savaşınız‟buyurduğu,bu âyetteki emir de vücub ifade ettiği,yani kullanılan siga,vacibliğine delalet ettiği için Müslümanlara,halife kendilerini,peygamberin dilinden lânete uğramış olan bu asi güruhla savaşmaya çağırdığında icabet etmek düşer.Halifeye yardımetmek ve halifeyle birlikte onlarla savaşmak 98 farzdır…Şu halde bu şerli kafirleri öldürmek,tevbe etseler de etmeseler de vaciptir…Cizye ve geçici ve daimî emanla onları öldürmekten kaçınmak caiz değildir…Onların kadınlarını cariye olarak almak caizdir.Çünkü dâru‟l-harbe veya hakim imam ve halifenin egemenliği altında bulunmayan bir yere gittikten sonra mürted kadını cariye olarak almak caizdir.(Hak imamın egemenliği altında bulunmayan yer de dâru‟l-harb hükmündeder.)Aynı şekilde çocuklarını köleleştirmek de,annelerini cariyeleştirmenin cevabı gibi caizdir.”(Mecelletü Türasunâ,sayı 6,s.38-41;el-Fusûlü‟l-Mühimmeh fî Te‟lifi‟l-Ümmeh,s143-147)Bu fetva yedi ay süren(7 Recep 1048-23 Muharrem 1049 kamerî) bir savaşı başlattı.Savaşta iki taraftan onbinlerce kişi kana bulandı.Nihayet İran‟la Osmanlı arasında Kasr-ı Şirin şehrinde bir barış antlaşması imzalandı ve savaş sona erdi. Allah(cc) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Ey müminler Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyice emin olmadan silah çekmeyiniz. Size selam verene, dünya hayatının malına göz dikerek `sen mü'min değilsin' demeyiniz. Zira asıl bol ganimetler Allah katındadır. Bir zamanlar siz de öyle idiniz de Allah'ın lütfu ile mümin oldunuz. O halde silah çekmeden önce durumu iyice anlayınız. Hiç şüphesiz ne yaparsanız Allah ondan haberdardır.”(Nisa,94) 99 “Kim bir mümini bile bile öldürürse onun cezası içinde ebedi olarak kalmak üzere Cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lanet yağdırmış ve kendisi için büyük azap hazırlamıştır.”(Nisa,93) Bu insanlar acaba Kur‟an‟ı okumuyorlar mı?Kur‟an bu insanlara etki etmiyor mu?Padişah‟ın kulu olmak,emrine girmek ya da rahiplerini ve hahamlarını (bilginlerini) Rab‟ler edinmek bu olsa gerek.Fetvayı veren bir alim olunca artık gerisini düşünmeye ,Kur‟an‟a başvurmaya gerek yok mu?Büyüklerimiz düşünmüş,artık bizim bu konuda kafa yormamız caiz değil deyip beyinlerini kilitlemek veya gözlerine,kulaklarına,kalbine mühür vurmak…bu olsa gerek.Ordunun temelini devşirilmiş gayri Müslimlerden oluşturan padişahların politikası ayrı bir faciadır.Kalpleri Müslümanlara kin ile dolu bu askerler bu savaşları bir fırsat olarak görecek ve katliamlarını hiçbir vicdani rahatsızlık duymadan yapacaklardır.Cihat adına,İslam adına yapılan savaşlar,bunlara verilen fetvalar ve baştaki Firavunlar topraklarınızda rahat etmeyesiniz. “…Allah'ın, meleklerin ve insanların ortak lâneti onların üzerinedir.”(Bakara ,161)diyen Rabbimin dediği gibi demek veya O‟nun kızgınlığı sizi kabirlerinizde rahat bırakmasın. Mahkeme-i Kübra da katlettiğiniz insanlarla buluşana kadar… Tarihte bunları okuyunca içimiz kan ağlıyor,yüreğimiz 100 daralıyor,o insanların ezan okurken,secde halindeyken,oruçluyken öldürülmelerine.Bunları yapıp tevbe edenleri Allah(cc) afetsin,Allah(cc)‟ın rahmeti sınırsızdır ve hiçbir insan buna sınır koyamaz.Bizim sözümüz,kızgınlığımız,nefretimiz son nefese kadar bu hal üzere kalanlara ve onların takipçilerinedir.Bu doğrultuda hareket eden hangi Osmanlı,Safevi,Selçuklu vs. padişah‟ı varsa sözümüz onlaradır. Bu tür fetvalara tarihte çokça rastlıyoruz.Bir padişah bir İslam beldesine savaş açmışsa çevresinde bulunan bel‟am‟lardan bu tür fetvalar vermelerini ve kendilerine özgü uyduruk kerametleri halk arasında yaymalarını istemişlerdi.Bunlar tarihte yaşanmış ve orda kalan olaylar değil, günümüzde bile aynı oyunları oynuyorlar.İran‟da İslam İnkılabı olduğunda tüm emperyalist odaklar Saddam adlı‟ sözde sunilerin öncüsü,bayraktarı,Halit bin Velid‟ini diye propagandası yapılan „zalimi çeşitli bahanelerle İran‟a saldırttılar.Bu kuduz köpeğe haddini gösteren İmam İslamın nasıl bir kuvveti olduğunu tüm insanlığa ispatladı.Evet İslam güçünü hak‟tan ve halktan alır.Bir hareket hak olur ve halkın tümü tarafından benimsenirse dünyanın en süper güçleri bile hiçbir halt edemez.Saddama hangi alimler fetva verdi,onu nasıl sunilerin önderi diye halka göstermeye çalıştı,nasıl kinlerinden geberip gitti artık bunlar tarihin kirli sayfalarından okunabilir.Zafer islamın olduktan sonra, bu tür 101 insanlardan bahsetmek,kafa yormak anlamsızlaşıyor.Artık İslam güneşi doğmuştur, Kur‟an‟ın ve peygamberimizin bizlere müjdelediği yiğitler gelmiştir.Rabbani alimler cedleri Resullullah gibi tarih sahnesine çıkmıştır.Artık bu çağ Ebu Leheplerin,Ebu Cehillerin,Ebu Süfyanların kahırlarından ölecekleri, münafıkların planlarının başlarına geçirileceği İslamın yani Öz Muhammedi İslamın devridir.Her gecenin bir gündüzü vardır.Allah(cc) bu topluluğu bizlere şöyle tanıtmaktadır: “Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kavmin; babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Peygamberine düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedi kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş onlarda O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın taraftarlarıdır. Muhakkak ki başarıya ulaşacak olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.”(Mücadele,22) Allah(cc) Fecr suresinde bu müjdeyi şöyle veriyor: 1-Andolsun tanyerinin ağarmasına! 2- On geceye, 3- Çifte ve teke. 102 4-Gitmekte olan geceye. 5- Ki bunlarda akıl sahipleri için birer yemin déğeri var. Rabbimiz İslam güneşinin doğmasıyla zalimlerin,oyun kuranların,insanları sömüren güçlerin sonlarının nasıl olacağını tarihteki bazı kavimlerden(süper güçler) örnekler vererek açıklıyor,gözler önüne seriyor,mü‟minleri müjdeliyor. 6- Görmedin mi Rabbin ne yaptı Ad kavmine? 7- Yüksek sütunlu İrem'e. 8- Ki ülkeler arasında onun eşi yaratılmamıştı. 9- Vadide kayaları oyarak evler yapan Semud kavmine? 10-Ve kazıklar sahibi Firavun'a. 11-Bunlar ülkelerinde azmışlardı. 12- Oralarda çok kötülük etmişlerdi. 13-Bu yüzden Rabbin onların üzerine azab kırbacını çarptı 14- Çünkü Rabbin her an gözetlemektedir. 103 Peygamberimiz ise bu müjdeyi şöyle vermektedir: “…Kardeşlerimi görmüş olmayı çok arzu ederim! buyurdu. Ashab: -Biz senin kardeşlerin değil miyiz?Ya Resulullah! Resululla(sav) de : -(Hayır!)Siz benim ashabımsınız! Kardeşlerim ise,henüz gelmeyenlerdir!”diye buyurmuşlardır.(Müslim 2/342) “Muhakkak ki İslam‟garib‟ olarak başladı.Ve tekrar „garib‟olacaktır!Ne mutlu o gariblere!”(İbn-i Mace 10/203-205,Müslim 2/21-23,Müsned-i Ahmed 1/184,398,Cami‟us Sâğir 2/164,Tirmizi 4/385-386) “Ümmetimin misali, yağmur misalidir.Ki,evveli mi daha hayırlıdır,yoksa ahiri mi ?bilinmez”(Tirmizi 5/17) “Arkanızda öyle günler gelecek ki,o günlerde (İslam‟da) sabır,ateş közünü elde tutmak gibidir.O günlerde (dinin ahkâmıyla)amel edenlere „sizden‟elli kişinin secabı kadar ecir verilecektir.”(Tirmizi 5/171-172) “Resul-i Ekrem(sav) ellerini yanında bulunan Selman-ı Farisi‟nin(ra)dizine veya omzuna vurarak: Onlar Selman‟ın kavmidir!Benliğimi elimde tutan Allah‟a andolsun ki „din‟ Süreyya yıldızında 104 olsa,Farisilerden olan yiğitler muhakkak ki ona ulaşacak,onu elde ederek yeryüzüne indirecektir.”(Buhari,İbn-i Hatim,Nesei ve İbn-i Cerir‟den,İbn-i Kesir:14/7879-7880; Tirmizi:K.Tefsir/62; (Ter):5/412;6/397, Müslim:K.Fezail‟us-Sahabe;59;(Ter):10/476477;Zübbet‟ül Buhari;842;Tecrid-i Sarih;11/200201;El Mizan:19/269,Dürr‟ul Mensur:6/215;TefsirHazin(M.Tefasirde)6/258)(Cum‟a suresi,2-3 Tefsir bak.) “Siyah bayraklılar gelip de karşınıza çıktığında farslılara ikramda bulunun.Zira sizin devletiniz onlarla beraberdir” İbn-i Abbas “Yakında size Horosan tarafından siyah bayraklılar gelecek.Kar üzerinde emekliyerek olsa da onlara iltihak ediniz.Zira onların arasında Allah‟ın halifesi „Mehdi‟ vardır.” Hz.Sevban “Horosan tarafından siyah sancaklar çıkacak,hiçbir kuvvet onları önlemeyecek ve netice de İlyâ‟ya(Kudüs‟e)o sancaklar dikilecektir.”(Tirmizi/128) Bediüzzaman Saidi Nursi ise şöyle buyurmaktadır: “Şark tarafından bir nur zuhur edecek(orada çıkacak), bid‟atlar zülümatını dağıtacak.Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim(gözledim) ve 105 ediyorum.Fakat çiçekler baharda gelir.Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir.Ve anladık ki,bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin izhar ediyoruz.(hazırlıyoruz)”(Tarihçe-i Hayat 194,Mektubat,370) “Hem de İslâmiyet güneşinin tutulmasına,inkisâfına ve beşeri tenvir etmesine mümânaât eden perdeler açımaya başlamıştır.Omümânaât eden perdeler açılmaya başlamıştır.O mümânaât edenler çekilmeye başlıyorlar.Kırk beş sene evvel o fecrin emâreleri göründü.Yetmiş birde fecr-i sadıka başladı veya başlayacak.Eğer bu fecr-i kâzip de olsa,otuz-kırk sene sonra fecr-i sâdık çıkacak,”(Hutbe-i Şamiyye s.34) “(Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammedin keme salleyte ala İbrahime fil-âlemine inneke hamidün mecid) duası umum ümmet,umum namazında günde beş defa tekrar ettikleri bu duâ,bil‟müşade kabul olmuştur ki;Al-i Muhammed aleyhissalatü ve alihi vessellem, Al-i İbrahim aleyhisselam gibi öyle bir vaziyet almış ki;umum mübarek silsilelerinin başında,umum aktar ve asarın mecmuâlarında o nurânî zatlar kumandanlık ediyorlar.Ve öyle bir kesrettedirler ki;o kumandanların mecmuu,muazzam bir ordu teşkil ediyorlar.Eğer maddi şekle girse ve bir tenasüd ile bir fırka vaziyetini alsalar,İslamiyet dinini,millîyet-i mukaddese hükmünde rabıta-i ittifak ve intibah 106 yapsalar,hiçbir milletin ordusu onlara karşı dayanamaz!...İşte o pek kesretli,o muktedir ordu,Al-i Muhammed aleyhissalatü vesselam‟dır ve Hazret-i Mehdi‟nin „enhas‟ ordusudur. Evet,bugün tarih-i alemde hiçbir nesil,şecere ile ve senetlerle ve an‟ane ile birbirine muttasıl ve en yüksek şeref ve âli haseb ve asil neseb ile mümtaz hiçbir nesil yoktur ki,Al-i Beyt‟ten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetli bulunsun.Eski zamanlardan beri,bütün ehl-i hakikatın fırkaları başında onlar; ve ehl-i kemalin namdar reisleri yine onlardır.Şimdi de ,kemiyeten milyonları geçen bir nesl-i mübarektir.Mütenebbih ve kalpleri imanlı ve muhabbet-i nebî ile dolu ve cihan değer şeref-i intisabiyle serfinazdırlar. Böyle bir cemaat-i azime içindeki mukaddes kuvveti „tehyic‟ edecek ve uyandıracak hadisat-ı vücûda geliyor…Elbette,o kuvvet-i azimedeki bir hamiyet-i aliye fevaran edecek ve Hazret-i Mehdi başına geçip,tarik-i hak ve hakikate sevkedecek. Böyle olmak ve böyle olmasını,bu kıştan sonra baharın gelmesi gibi âdetullahtan ve rahmet-i ilâhiyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız…” (Mektubat:408-409) Bu yiğit halk geçmişte birçok kahramanlıklarda bulundu. Sözleri ve amelleri bir olan bu yiğitler ve onlara tabi olanlar zalimlerin korkulu rüyası haline geldi.İmamın çizgisini takip eden muvahhidler İran‟da, Irak‟ta, Lübnanda,Filistin‟de,Afganistan‟da 107 vs.dünyanın birçok yerinde zaferden zafere koşuyorlar.Artık 21.yüzyılın İslam‟ın çağı olacaktır.Muhammediler bir devlet, topluluk, halkın her kesimine yayılan bir hareket halini almıştır.Elde ettikleri zaferlerle müminlerin gönlünü ferahlatacak ve kafirleri ve onlara bağlı satılmış alimleri kahredecektir.Bu alimler utanmadan hala kendilerine bağlı yerlerde mezhebi fitneyi yayıyorlar.Dini havzaları bir ekonomik çıkar,mal ve mülk edinme yerleri edinmişler.Veya İnkılap‟tan yana gözüküp insanları kula kul ederek saptırmaya çalışıyorlar.İmam‟a bağlı olanlar bizlere şunu dediler: Dr.Mustafa ÇAMRAN: “- Ben,sahte inkılâpçılardan kaçmışımdır hep…İnkılâp silahıyla silahlanan madde-perest tüccarlardan nefret ediyorum!...Şehidlerin kanlarıyla ticaret yapanlara kin duyuyorum.Önemli olan şey;bencilliğe,gurura,alçak maddi maslâhatlara (çıkarlara)galebe çalıp,İlâhi değerlere iman etmektir…Allah‟ım!Sana şükrediyorum ki;şahadet sırrını bana gösterdin.Ta ki,tehlike döneminde ölümden korkmayayım,aşkla tehlike denizine dalayım!Korkunç sahnelerden kaçmayayım.Tehlike ve tehdit beni,senin yolundan saptırmasın!...Şahadeti kabul etmem,beni hürleştirdi.Şahadete dayanan 108 böyle bir hürriyeti, hiçbir şeye,hayatım pahasına satmayacağım!...” İmamın yolunda yürüyen topluluğun ruh hali,coşkusu şu şekildeydi: MİLYONLAR KEFENLİ YÜRÜYOR “Tasua ve Aşure gösterileri,devrim‟in en epik anılarından birini oluşturuyor.Gösterileri önleyebilmek için Tahran‟ın havadan bombardıman bile edileceği yolundaki tehditler üzerine,gösteriye katılanların bir çoğu kefen giyiniyor,eğer ölürlerse kimlikleri belli olsun diye karınlarının üzerine isimlerini yazıyorlar,yakınlarına vasiyetlerini bırakıyorlar,gösterilerin bir gece öncesi mezarlarını kazıyorlar ve ertesi sabah gösteriye katılıyorlar.”(Dünden Yarına İran,s.15,Cengiz Çandar) Tarihi Cuma namazı ile ilgili İmama Humeyni(ra) şu mesajı vermiştir: -“O Cuma namazının nurlu ve coşkulu topluluğunu asla unutamam; bir yandan bombalar patlıyor, havadan uçaklar tehdit edip, aşağıdan uçaksavarlar aralıksız ateş ediyorlar. Bu sırada özellikle halkın durumunu seyretmek için bakıyordum, hiç kimse yerinden kıpırdamamış, saflar dizili ve Cuma İmamı (Seyyit Ali Hamaney) halkın canına, ruhuna işleyen 109 etkili ve heyecan dolu hutbesine devam ediyordu. Bu sırada Cuma imamının sözleri ile coşan halk hep birden „Allah‟u Ekber‟,‟Biz Şehid Olmaya Geldik‟ diye feryat ediyorlardı.”(İktibaslar,s.19) Bunlar İmam‟a bağlı bağrı yanık,gözü kara,aşk ehli kimselerdir.Şehid Fethi ŞİŞAKİ diyor ki: “Siyonistler beni kanlı işkencelerin ardından,yaralarımdan kan damlar vaziyette tek kişilik hücreye attıkları zaman,zindan duvarlarına kendi kanımla „RUHULLAH MUSEVİ HUMEYNİ‟DİYE YAZMIŞTIM.Benim bu aşkım;kan,mücadele ve fedâkarlıkla yazılmış bir aşktır!” Şehid Muhammed Bakır es-Sadr diyor ki: “İmam Humeyni İslam‟da eridiği gibi siz de İmam Humeyni‟nin rehberliğinde eriyin.” Şehit Murtaza Mutahhari diyor ki: “Ruhumuzsun Humeyni!...Canımızsın Humeyni!..” 110 SONSÖZ Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: "Ey insanlar, sizin aranızda, kendilerine sarıldığınız takdirde asla sapmayacağınız iki değerli ve ağır emanet bırakıyorum; Allah'ın kitabını; o kitapta hidayet ve nur vardır ve itretim olan Ehlibeyt'' İmam Ali(as) ve ondan sonra gelen imamlar hep zalim yönetimlere karşı durdular. Zalim yönetimlerle hiçbir zaman işbirliği yapmadıkları, makam-mevki almadıkları gibi halkı onların yaptıklarına karşı bilinçlendirdiler. İslam‟ın tarif edilmemesi ve Öz Muhammedi İslam‟ı ayakta tutmak için bu imamların hepsi sürgün edildi, öldürüldü ve zehirlendiler. Tarihte birçok insan zalimlerin tekliflerini reddetti, onlara karşı tavır aldı. Ama hiçbir nesil Ehlibeyt‟ten gelen insanların nesli gibi ilk günden bugüne kadar sistematik olarak bu şekilde davranmamışlardır. Ama Ehlibeyt imamları ve onlardan soyundan gelen alimler bu davayı babalarından miras aldılar. .Ehlibeyt imamları ve onların soylarından gelen alimler hep babaları Hz.Muhammed (sav)in yolunu takip ettiler. Onların ektiği filiz 11 Şubat 1979‟da kökleri sağlam olan bir çınar oldu. Evet,İran İslam İnkılabının temelleri Hz.Mumammed (sav) döneminde atılmıştır. Bugün bu güneşin ışıklarıyla zifiri karanlığa gömülmüş olan 111 dünya aydınlanmaya, nurlanmaya başlamıştır. Halklar kendi güçlerinin farkına varmış ve süper güçlerin kuklalarına karşı ayaklanmaya başlamıştır. İnkılap yeryüzündeki tüm mustazaflar için pratik bir model olmuştur. Seyyid Kutup‟ların rüyaları gerçekleşmeye başlamıştır. Artık insanlar cahiliye‟den yüz çevrilmesi gerektiğini ve İslam‟ın berrak pınarlarından kana kana içilmesi gerektiğinin farkına varmışlardır. Kurtuluş Allah(cc)nın Rab‟lığında(terbiye edici),İlahlığında(kanun koyucu), Melikliğinde(mülkün sahibi veya sahibimiz)dir.Allah(cc) şöyle buyuruyor hidayeti isteyenlere: “De ki: Sığınırım ben, insanların Rabbine, İnsanların Melikine, İnsanların İlahına. O sinsi vesvesecinin şerrinden. O ki insanların göğüslerine kötü düşünceleri fısıldar. Gerek cinlerden, gerek insanlardan.” Bu vesveseciler her koşulda „biz sizin iyiliğinizi istiyoruz‟ diyerek babamız Hz.Adem (as) ve eşini nasıl cennetten çıkarılmasına neden olduysa,bunlara Allah(cc)‟ın emrini nasıl unutturduysa aynı rolü yine oynuyorlar.Allah(cc)‟ın kullarını çeşitli vesvese ve korkularla ürkütüp tağut‟a kul ediyorlar.Yeryüzünde 112 Allah(cc)‟ın kanunları hükmetmedikçe insanlık rahat yüzü görmeyecektir.Allah(cc)‟ın kanunları askıda kaldığı sürece bunların duyguları,düşünceleri ve istekleri de askıda kalacaktır.Fakirlik,yoksuzluk,işsizlik hiçbir zaman son bulmayacaktır.Firavunun İsrailoğullarını ezdiği gibi onun çağdaşları da insanlığa kan kusturacaktır.Başörtüleri başlarından çekilip yerlerde sürünmek ve hiçbir şey yapamamak.Leş kargalarına el açmak.Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, öksüzü iter, kakar. Yoksulu doyurmaya önayak olmaz.”(Maun sur,1-3) Kahrolmak ve tekrar tekrar bu filmi izlemek.Nerede Musamız?Nerede bu gidişe dur diyecek Muhammedi bir ten ve ruh?İmdada yetiş ey hidayete eren ve erdiren rehberimiz! İmam Humeyni(ra) şöyle diyor: “İslam uleması İslam‟ın açık hükümlerini korumakla yükümlüdür. İslam ülkelerinin bağımsızlıklarını desteklemeleri gerekir.Zulüm ve baskılardan nefret ettiklerini açıklamaları gerekir.İslam ülkelerinin bağımsızlıkları aleyhine ve İslam düşmanları ile yapılan anlaşmalara karşı nefretlerini açıklamalıdırlar.” 113 İmam Ali „Hz.Mehdi(as)‟ın zuhuru hakkında‟ buyurmuştur: “Dünya inattan sonra yavrusuna şefkatle dönen ısırıcı deve gibi şefkatle bize dönecektir.”Daha sonra şu ayeti okudu: “Biz istiyoruz ki, o yeryüzünde müstaz‟aflara (güçsüz düşürülenlere) lütufta bulunalım, onları imamlar/önderler yapalım, onları vârisler kılalım (ötekilerin yerini aldıralım).” (28/Kasas,5 (Hikmetli sözler 209) “Her insan topluluğunu, imamları/önderleri ile birlikte çağıracağımız günde kimlerin amel defterleri sağından verilirse, onlar, en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okurlar.” (17/İsrâ, 71) “Sabrettikleri ve âyetlerimize yakînî olarak (kesin bir şekilde) iman ettikleri zaman, onların içinden, emrimizle doğru yola ileten imamlar/rehberler yaptık.” (Secde, 24) Bu yol zor,çetin,meşakkatli bir yoldur.Mesuliyet, sabır ,şuur ve çelikten bir yürek ister.Bu dava toplumsallaşıncaya kadar birçok engel ve sıkıntı ile karşılaşılır.Pieta „nın dediği gibi: 114 " Söyledim... duydu anlamına gelmez Duydu... doğru anladı anlamına gelmez Anladı... hak verdi anlamına gelmez Hak verdi... inandı anlamına gelmez İnandı... uyguladı anlamına gelmez, Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.” Kalpleri hastalanmış ve ruhları kirlenen insanlık, bir uçurumun kenarında ve kendilerine bir el uzatılmasını bekliyor.Davaya gönül vermiş bir şefkat elinin sıcaklığına ve samimiyetine muhtaç. Yunus Emre gibi aşk ehil gönül ehli bir garip der ki: "Kimseyi düşman tutmayız ağyar dahi yardır bize Nerde ıssızlık varsa mahalle ve şardır bize Adımız miskindir bizim düşmanımız kindir bizim Biz kimseye kin tutmayız kamu âlem birdir bize." “Hayat pamuk ipliğine bağlıdır, tek ilaç duadır.” Selam ve dua ile. 115 116