T.B.M.M. B : 11 24 .10 . 2001 O:1 ekonomik koşullarına uygun olarak hazırlanmış bulunulan Türk Medenî Kanununun temel özellik­ leri şöyle sıralanabilir: Her şeyden önce, bugünkü görüşmelerde üzerinde ağırlıklı olarak durulan ayrıntılı bir gerekçe, bu tasarının baş tarafında yer almaktadır. 300 sayfalık bu tasarıda, önce, genel gerekçe, Türk Medenî Kanunu Tasarısının neden yenilenmek durumunda olduğunu açıklamaktadır. Maddelerle il­ gili gerekçelerde de, 1 030 maddeyle ilgili ayrıntılı açıklamalar yapılmıştır. Genel gerekçede, 1926 yılında zamanın Adalet Bakanı rahmetli Mahmut Esat Bozkurt tarafın­ dan hazırlanmış olan "esbabı mucibe layihası" yani gerekçe, bugünün diliyle sadeleştirilerek ve özetlenerek alınmıştır. Bu özetin verilmiş olması çeşitli açılardan eleştirilmiştir. Bazı arkadaşlarımız, tasarı gerek­ çesinin özetlenmiş olmasını, bazı arkadaşlarımız ise, böyle bir tasarıya bu gerekçenin konulmuş ol­ masını eleştirmişlerdir. Aslında, 1926 yılında Türk hukuk devriminin simgesi olarak kabul edilen Türk Medenî Kanununun gerekçesi, aynı zamanda, hukuk devriminin gerekçesidir. Bu gerekçe, teokratik hukuk düzenine dayalı, yani din temellerine dayalı bir hukuk sisteminden, laik temellere dayalı bir hukuk sistemine geçişin gerekçesidir. Bu gerekçenin özü, din kurallarının değişmez ol­ duğu, oysa, çağın ihtiyaçlarına göre her zaman yeni kurallara gereksinme duyulacağı, o nedenle, yeni hukuk kurallarının yapılması gerektiğidir. Kısacası, din kurulları değişmez, ama, zamanla hukuk kuralları değişir. Hatta, bugün bazı arkadaşlarımızın bir hukuk abidesi olarak nitelendirdik­ leri ve şüphesiz Türk hukuk tarihinde özel bir yeri olan Mecellede dahi, zamanın değişmesiyle hükümlerin de değişeceği açıkça belirtilmiştir. İşte bu gerekçede, din kurallarının değişmezliği karşısında ilerlemek isteyen toplumların, insan aklının ortaya koyduğu ve her zaman, şimdi yaptığımız gibi, ihtiyaçlara göre, gereksinmelere göre değiştirebileceği kurallardan oluşan bir hukuk sistemine geçmenin zorunluluğu ifade edilmiştir. Bu gerekçede kullanılan bazı ifadelerin, İslam Dinine veya genel olarak dinlere, inançlara bir saygısız­ lık olarak gösterilmesi doğru değildir. Burada, sadece, din kurallarının değişmez özelliği ve o nedenle de, dinin, insanların vicdanlarında yer alması gereken bir yüce değer olduğu belirtilmiştir; ama, toplumlar değişiyor, düşünceler değişiyor, görüşler değişiyor, yeni ihtiyaçlar ortaya çıkıyor, bunları karşılayacak yeni kurallara ihtiyaç vardır; bu belirtilmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun, çok şanlı devirlerden sonra nasıl bağımsızlığımızı yitirebileceğimiz bir noktaya sürüklendiği herkesçe bilinmektedir. Bu çöküşte, yüzyıllarca süren yanlış inançların, hurafelerin, batıl düşüncelerin yerini ve rolünü hiç kimse inkâr edemez. İşte, bu gerekçede sözü edilen batıl inançlar, yanlış inançlar bunlardır. Hiç kimse, bu nitelendirmeleri İslam Diniyle özdeşleştirmemelidir. Dinin yeri yücedir ve insanların vicdamndadır. O bakımdan, bu gerekçenin, sanki inançlara ve dinî duygulara saygısızlık olarak gösterilmesi yerinde değildir; bu gerekçe, bir tarihî belgedir. Türk hukuk devriminin niçin ve hangi koşullar altında yapıldığını ve bugün de bize izlememiz gereken çizgiyi nasıl gösterdiğini belirtmek için, özet olarak, gerekçe, yeni Türk Medenî Kanunu Tasarısının gerekçesinde de yer almıştır. Burada, 1926'da yazılan gerekçenin özü tam olarak verilmiştir. Özden herhangi bir vazgeçme söz konusu değildir; ama, bugünkü kuşakların rahatlıkta anlayabileceği bir dille ve amacı ifadede yeterli olan ölçüde bu gerekçe tasarıda yer almış bulunmaktadır. Tabiî, bu, sadece, Türk hukuk dev­ riminin 1926'daki başlangıcını göstermek bakımından, çıkış noktasını göstermek bakımından konulmuş olan bir gerekçedir; yoksa, biz, hâlâ, 1926'da değiliz; bugün, biz, hukuk devrimini daha ileri bir çizgiye getirmek zorundayız. İşte, bugün getirilen tasarı da bunu yapmaktadır. -76-