Adem - Rackcdn.com

advertisement
KRALLIĞI İŞGAL EDİLDİ,
AMA O KRALLIĞINI GERİ ALIYOR!
KAYNAK:
Kutsal Yazılar
Anlatan:
P. D. Bramsen
Resİmlendİren:
Arminda San Martín
GDK YAYIN NO: 156
KİTAP: Yücelik Kralı / King of Glory
YAZAR: Paul D. Bramsen
RESİMLENDİREN: Arminda San Martin
ÇEVİREN: Leyla Güleç
© ROCK International
ISBN: 978-605-5739-90-4
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sertifika No: 16231
© Gerçeğe Doğru Kitapları
Davutpaşa Cad. Emintaş Kazım Dinçol San.
Sit. No: 81/87 Topkapı, İstanbul - Türkiye
Tel. (0212) 567 89 92 Fax: (0212) 567 89 93
E-mail: gdksiparis@yahoo.com
www.gercegedogru.net
YAZAR HAKKINDA: Paul Dan Bramsen Kaliforniya’da doğdu. O ve karısı,
üç çocuklarını Batı Afrika’da Büyük Sahra’nın kenarında, çoğunluğu Müslüman
olan Senegal’de büyüttüler. Bramsen, Kutsal Kitap’taki peygamberlerin öykülerini
kronolojik bir düzen içinde anlatan kaynaklar yaratarak uluslararası bir dinleyici kitlesi
için yazar. Yazdıklarına şu yapıtları dahildir: DOĞRULUĞUN YOLU (yaklaşık yüz
dilde 100 bölümden oluşan bir radyo dizisi yayını), ve TEK TANRI TEK MESAJ
(gerçeği arayan kuşkuculara bu konuda karşılaştıkları engeller ve Tanrı’nın öyküsünü
ve mesajını net bir şekilde anlamaları konusunda yardım etmek için yazılmış ve 12
dile çevrilmiş bir kitap.) İletişime geçmek isteyenler için: pb@rockintl.org
RESSAM HAKKINDA: Arjantinli Arminda San Martin şunları yazar: “Kendimi
bildim bileli resim yapıyorum. Kendimi bir eş olmaya ve çocuklarımı yetiştirmeye
adamak için vermiş olduğum bir aradan sonra, kariyerime Güzel Sanatlar bölümünden
bir diploma alarak yeniden başladım. Kendi ülkemde ve aynı zamanda 90’lı yıllarda
birkaç yıl yaşamış olduğum New York’da da farklı teknikler tetkik ederek çok çalıştım.
Arjantin’e döndükten sonra, özellikle doğa ve ruhsallıkla ilgisi olan pek çok kitap için
resimler çizerek profesyonel bir kariyer geliştirme fırsatına sahip oldum. Tanrı’nın
bana armağan etmiş olduğu tüm ustalıklar YÜCELİK KRALI kitabındaki resimlere
bollukla aktarıldı. Bu proje benim için yaşamımda karşıma bir kez çıkacak bir fırsat
olan bir rüyanın gerçekleşmesidir. Yalnızca esin alarak yazan bir yazar değil, ama aynı
zamanda önde gelen editörlerden biri de olan Paul Bramsen’e de ayrıca minnettarım.
Tanrı’ya bilgisi ve bu nihai sonuca ulaşmak için bana sağladığı sürekli rehberliği için
teşekkür ediyorum.” Arminda halen birkaç yayınevi için ressam olarak çalışmaktadır.
İletişime geçmek isteyenler için: armisanmartin@yahoo.com.ar
Baskı: Anadolu Ofset – Tel: (0212) 567 89 93
Davutpaşa Cad. Kazım Dinçol San. Sit.
No: 81/87 Topkapı, İstanbul
1. Baskı: Mayıs 2012
2
KRALIN YÜCELİĞİ VE HER ULUSUN
HER YAŞTAKİ ÇOCUKLARININ
BEREKETİ İÇİN
“Tehlikesiz mi? Tehlikesiz olduğunu kim söyledi?
O, Elbette tehlikesiz değil. Ama iyidir.‘
Söylüyorum size, O Kral’dır.”
— Aslan, Cadı ve Dolap’tan; Yazan: C. S. Lewis
Sahne Seçİmİ
Sahne Arkası .........................................................................................................................8
Açılış ...................................................................................................................................... 11
1. Kral ve Krallığı
2. Kral ve Peygamberleri
3. Kral ve Evreni
Bölüm 1 – Kral Tasarısını Önceden Anlatır .......................................................... 19
4. İlk Gün
Yaratılış 1
5. Mükemmel Bir Dünya
Yaratılış 1-2
6. İlk İnsan
Yaratılış 1-2
7. Mükemmel Bir Yuva
Yaratılış 2
8. Günah ve Ölüm Yasası
Yaratılış 2
9. İlk Kadın
Yaratılış 2
10. Işık Krallığı
Vahiy 4-5
11. Karanlığın Krallığı
Yeşaya 14; Hezekiel 28
12. YılanYaratılış 3
13. SeçimYaratılış 3
14. Günah ve Utanç
Yaratılış 3
15. Ruhsal Açıdan Ölü
Yaratılış 3
16. LanetYaratılış 3
17. VaatYaratılış 3
18. İlk Kurban
Yaratılış 3
19. KovulmaYaratılış 3
20. İlk Çocuklar
Yaratılış 4
21. Günahkârın Tapınması
Yaratılış 4
22. Günah Sunusu Yasası
Yaratılış 4
23. Kabul Etme ve Reddetme
Yaratılış 4
24. İlk Cinayet
Yaratılış 4-5
5
25. Sabır ve Yargı
Yaratılış 6-7
26. Taze Bir Başlangıç
Yaratılış 8-9
27. Gurur Kulesi
Yaratılış 11
28. Tanrı İbrahim’i Çağırır
Yaratılış 12
29. Vaadini Yerine Getiren
Yaratılış 15
30. Nihai Deneme
Yaratılış 22
31. Mahkum Edilen Oğul
Yaratılış 22
32. Tasvirler ve Peygamberlikler
Yaratılış 22
33. Sadık ve Kutsal Bir Tanrı
Mısır’dan Çıkış 19-20
34. On BuyrukMısır’dan Çıkış 20
35. Daha Fazla Tasvirler
Mısır’dan Çıkış 20,24
36. Daha Fazla Peygamberlikler
Mezmurlar & Peygamberler
Bölüm 2 – Kral Tasarısını Yerine Getirir ................................................................ 87
37. Kralın Öyküsü Devam Eder
Matta 1
38. Meryem’in Öyküsü
Luka 1
39. Yusuf’un ÖyküsüMatta 1
40. VarışLuka 2
41. Çobanların Öyküsü
Luka 2
42. Yıldızbilimcilerin Öyküsü
Matta 2
43. Mükemmel Çocuk
Luka 2
44. Tanrı KuzusuYuhanna 1
45. Mükemmel Oğul
Matta 3
46. İkinci İnsanMatta 4
47. Kral MesihLuka 4
48. Cinler ve Hastalık Üzerinde Egemenlik
Luka 4
49. Rüzgâr ve Dalgalar Üzerinde Egemenlik Markos 4
50. Günah Üzerinde Egemenlik
Markos 2
51. Ölüm Üzerinde Egemenlik
Luka 7; Yuhanna 11
52. SağlayıcıYuhanna 6
53. ÖğretmenMatta 5-7
6
54. O’nun Görkemi
Matta 17
55. O’nun Görevi Matta 16,20
56. Kral Yeruşalim’e Girer
Markos 11
57. Kral Sorgulanır
Luka 20
58. Kral Tutuklanır
Markos 14
59. Kral Mahkum Edilir
Yuhanna 18
60. Krala Taç Giydirilir
Matta 27
61. Kral Çarmıha Gerilir
Luka 23
62. Kurtarıcı Kral
Luka 23
63. Son Kurban
Matta 27
64. Kral Gömülür
Matta 27
65. Boş Mezar
Matta 28
66. Peygamberlerin Mesajı
Luka 24
67. Değişmiş Bir Beden
Yuhanna 20
68. AyrılışElçilerin İşleri 1
69. Zafer Kutlaması
Mezmur 24; Vahiy 5
70. Kral Geri Geliyor
Vahiy 19-22
Kapanış ..........................................................................................................................157
* Sonsuza Kadar Mutlu mu Yaşadılar?
* Kötü Haber
* İyi Haber
* Kral’a Verdiğiniz Karşılık
Ödülün Nitelikleri .................................................................................................... 167
* Sahnelerin Yeniden Gözden Geçirilmesi İçin Sorular
* Son Notlar
* Daha Derine Gitmek
7
Sahne Arkası
A
lice bankta kız kardeşinin yanında oturduğu ve yapacak hiçbir şeyi
olmadığı için sıkılmaya başlıyordu; bir ya da iki kez kız kardeşinin
okumakta olduğu kitaba kaçamak bakışlar atmıştı, ama kitabın içinde ne
resim vardı ne de konuşma. Alice, “İçinde resim ya da konuşma olmayan bir
kitabın yararı ne ki?” diye düşündü.
— Lewis Caroll Tarafından Yazılan Alİce Harikalar Dİyarında Adlı Kİtabın İlk Satırları, 1865
Okumak üzere olduğunuz kitap, resimler ve konuşmalarla doludur, ama Alice
Harikalar Diyarı1 adlı klasik fantastik öyküden farklı olarak, Yücelik Kralı adlı
kitabın resimleri ve konuşmaları, gerçekten yaşanmış bir olaya aittirler.2
Şimdiye kadar anlatılmış olan en büyük öyküyü resimli bir kitap haline
getirme konusunda karar verirken biraz tereddüt ettim.
Yıllar önce Batı Afrika’da yaşadığım dönemde radyo programı hazırlama konusunda eğitim
aldım. Kursun ilk gününde öğretmen bize şunu sordu: “Radyonun televizyona kıyasla
sahip olduğu üstün avantajlardan birini söyler misiniz?” Öğretmenin yanıtı bizi şaşırttı:
“Radyo daha iyi bir resim sağlar.”
Doğru.
Yüksek bütçeli filmler bile insan zihninin basit sözcükleri canlı imgelere
dönüştürme yeteneğine ulaşmakta zorluk çekiyorlar. Peygamberlerin
eski yazıları, hiçbir sinema filminin yeterince gösteremeyeceği ve hiçbir
ressamın tam olarak tasvir edemeyeceği yüzlerce imgeyi resmeder.
Bu nedenle kabul ediyorum. Güzel sanatların hiçbir dalı, şimdiye kadar anlatılmış en iyi
öyküyü mükemmel bir şekilde tanımlayamaz. Ama yine de, bunu denemek eğlenceli oldu.
8
Arjantinli yetenekli ve cana yakın ressamımız Arminda San Martin, Kutsal Kitap
öykülerini sözcüklerden resimlere çevirirken hayranlık uyandıran ve kusursuz bir
çalışma ortaya koydu. Arminda, dijital kalem ve fırçayla ilk kabataslak resimleri ve
son resimleri sadece on dört ay gibi kısa bir zamanda tamamladı. Onun yaptığı
çalışmadan duyduğum heyecanı sizlerin de duymasını umuyorum.
Şimdi, şu konu hakkında düşünün.
Bir öykü kitabı okuduğumuz takdirde, okumaya nereden başlarız? Kitabın
ortasından mı? Hayır, kitabın başından başlarız. Ancak böyle yaptığımız
takdirde öyküyü anlayabiliriz. Aynı şekilde, Kutsal Yazılar’ı anlamak için de
başından başlamamız ve öyküyü mantıklı ve tatmin edici sonucuna doğru
izlememiz gerekir.
Peygamberlerin yazıları, hepsi bir arada tek bir öyküyü biçimlendiren, yüzlerce
kısa öyküler içerirler. Yücelik Kralı’nı yazarken, kendimi bir şekilde bir çiçekçi gibi
hissettim. İçinde sonsuz çiçeklerin bulunduğu çok büyük bir bahçeye girmek,
bahçedeki çiçeklerin arasından birkaç düzine çiçek seçmek ve sonra onları tüm
bahçenin görkemini gözler önüne seren tek bir buket halinde düzenleme
görevini üstlenmiş olan bir çiçekçi gibi... Bu kitap için Kutsal Yazılar’dan birkaç
düzine anahtar öykü seçtim ve onları, insanlık tarihinde kendisini açıklamış olan
sonsuz Kral’ın yüceliğini sergilemek amacıyla 70 dram sahnesi halinde
düzenledim.
Tanrı’ya, bu gerçek öykünün gösterilmesinin ve anlatılmasının, her yaştaki
okuyucuyu peygamberlerin yazılarından zevk alması, söz ettikleri Kişi’ye aşık
olmaları ve hiçbir zaman son bulmayacak mutlu krallığa katılmaları için teşvik
etsin diye dua ediyorum.
Net bir resim görmeniz dileği ile,
9
Açılış
Yüreğimden güzel sözler taşıyor,
Kral için söylüyorum şiirlerimi,
Dilim usta bir yazarın kalemi gibi olsun.
At sırtında görkeminle, zaferle ilerle,
Gerçek ve adalet uğruna
Sağ elin korkunç işler göstersin.
— PEYGAMBERLERİN YAZILARINDAN (MEZMUR 45:1,4).
11
Sahne 1
Kral ve Krallığı
D
ünya yaratılmadan çok çok uzun zaman önce bir kral vardı;
Yücelik Kralı.
Bu Kral, herhangi birinin ya da herhangi bir şeyin, sizin ve benim hayal
bile edemeyeceğimiz kadar çok ama çok yüceydi. O, sonsuzluğun
devamlılığında tek Kral’dı ve mükemmel bir bilgelik, sevgi, sevinç ve
esenlik ülkesi olan tek krallık O’nun krallığıydı. Krallığın güneşe ya
da yıldızlara ihtiyacı yoktu, çünkü Kral’ın kendisi krallığın ışığıydı.
Krallık, büyüklüğü açısından sınırsız olmasına rağmen, tebaası açısından
sınırlıydı. Bazıları, Kral’ın hiç tebaasının olmadığını söylerler.
Ya da var mıydı?
Hatta bu Kral’ın öncesiz gizemlerinden biri, O’nun tek başına
var olmasına rağmen, hiçbir zaman yalnız olmadığıydı.
Yine de, Kral yaşamını diğer zeki varlıklarla paylaşmak istedi.
Bu yüzden, bu iyi ve bilge Kral, melekler olarak adlandırılan
milyonlarca göz kamaştıran, üstün zekaya sahip ruhsal varlıklarla
göksel bir yetki alanı oluşturdu. Meleklerin hepsinin adlarını
biliyordu ve onların da kendisini tanımalarını istiyordu. Kral’la
birlikte sürdürülen yaşam, bitmek bilmeyen bir maceraydı.
Ancak Kral meleklerden daha fazlasını istedi. Bu nedenle, bir zaman,
yer ve madde alanı yarattı – zihnin paniğe kapılmasına neden olan
bir evren ile insanlar olarak adlandırılan şaşırtıcı yaratıklardan oluşan
bir topluluğa yuva olacak, parıldayan bir gezegen oluşturdu.
İnsan ailesi, meleklerden farklı olarak yalnızca iki varlıkla,
bir erkek ve bir kadınla başladı. Kral, meleklerle olduğu
gibi insanlarla da yaşamını paylaşmak istedi.
Sonra bir şey, korkunç bir şey oldu. Krallıkta önce
göklerde sonra yeryüzünde isyan çıktı.
İsyan eden bir melek yeryüzündeki insanları tutsak ederek yeryüzü
krallığını ele geçirdi. Ama bu durum, Kral için bir sürpriz olmadı.
Kralın yüreğinin derinliklerinde öylesine büyük, öylesine gizemli, öylesine
bedeli büyük, öylesine geniş kapsamlı bir kurtuluş planı vardı ki, bu
planın yerine gelmesi için binlerce ve binlerce yıl geçmesi gerekecekti.
Sonsuzluk Kralı’ndan başka türlü davranmasını bekler miydiniz?
O, zamanın ötesinde yaşar.
12
Sahne 2
Kral ve Peygamberlerİ
K
ralı tanımak ve O’nun planını bilmek için, O’nun kitabını bilmeniz gerekir.
Kral, 15 yüzyıldan fazla bir zaman süresi içinde öyküsünü ve mesajını
kaydetmeleri için yaklaşık 40 kişi seçti. Bu kişiler, peygamberler olarak
adlandırıldılar. Kral, onlara sözlerini verdi ve onlar da bu sözleri kopya edilmek
üzere parşömen tomarlar üzerine yazdılar. Bu tomarları elden ele geçirdiler
ve gelecek kuşaklar için muhafaza ettiler. Peygamberlerin çoğu birbirlerini
tanımıyorlardı, ama buna rağmen yazdıkları aynı öykü ve mesajı içeriyordu.
Peygamberlerin yazılarına Kutsal Yazılar adı verilir. Kutsal Yazılar
olmasaydı, bizler nereden geldiğimiz, neden burada olduğumuz
ve nereye gideceğimiz konularında yalnızca tahmin yürütebilirdik.
Doğru yanıtları bilmek için Kral’ın kitabına ihtiyaç duyarız.
Yaklaşık 3500 yıl önce, Kral, Musa adlı bir peygambere
şu sözleri yazması için esin verdi:
İnsan yalnız ekmekle yaşamaz,
RAB’bin ağzından çıkan her bir söz ile yaşar. (Yasa’nın Tekrarı 8:3)
Kral’ın sözleri bugün tek bir kitapta, Kutsal Kitap’ta bir araya toplandı. Kutsal
sözcüğü saf ya da tüm diğerlerinden ayrılmış anlamına gelir. Kutsal Kitap’ın anlamı
ise, kitap ya da kitaplar koleksiyonudur. Kutsal Kitap dünyanın en çok satan ve
en çok dile çevrilen kitabıdır. Binlerce papirüs ve deri parşömen tomarlar, Kutsal
Kitap’ın tüm eski metinler içinde en iyi korunmuş kitap olduğunu ortaya koyarlar.3
Kutsal Yazılar iki temel bölüme ayrılırlar.
Birinci bölüm Eski Antlaşma’dır (Tevrat, Mezmurlar ya da Zebur
vb.); Kral bu bölümde, tasarısını önceden bildirir.
İkinci bölüm Yeni Antlaşma’dır (İncil’in ilk dört bölümü, Elçilerin
İşleri vb.); Kral bu bölümde tasarısını yerine getirir.
Antlaşma sözcüğünün anlamı ahit, kontrat ya da muvafakattir.
Eski Antlaşma Tanrı’nın yapmayı tasarladığı şeyi önceden bildirir.
Yeni Antlaşma ise, Tanrı’nın tasarısının yerine gelişini kaydeder.
Tarih gerçekleşmeden önce onu yazabilecek olan yalnızca Tanrı’dır.
Eski ve Yeni Antlaşma arasındaki fark, büyük bir kralın size mektuplar ve fotoğraflar
göndermesiyle bu kralın sizi şahsen ziyarete gelmesi arasındaki farka benzer.
Kutsal Yazılar önce Orta Doğu, Afrika, Asya ve Avrupa’ya ulaştı, daha sonra
Amerika’ya ve daha da ötelere ulaştı. Peygamberler Orta Doğu’dan geldiler,
ama yazdıkları öykü ve mesaj her ulus, her aile, her insan içindir.
Sizin içindir!
14
Sahne 3
Kral ve Evrenİ
E
ğer zaman ve yer aralığından geçerek geriye,
geriye,
çok gerilere,
yolculuk edebilseydik, henüz insanların, gezegenlerin ya da
yıldızların var olmadıkları yerlere gidebilseydik, Kutsal Yazılar’ın şu
ilk sözcüklerinin arkasındaki güce ve yüceliğe tanıklık ederdik:
Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. (Yaratılış 1:1)
Bugün pek çok insan dünyanın ve dünyanın harikalarının
olağanüstü bilgeliğe sahip bir Yaratıcı tarafından var edilmediğini
düşünüyor. Ancak onların bu teorileri evrenin karmaşık tasarımını
ve önceden haber verilebilir düzenini yeterince açıklamaz.
Kral, kitabında şöyle der:
Gökler Tanrı’nın görkemini açıklamakta;
Gök kubbe ellerinin eserini duyurmakta. (Mezmur 19:1)
Ellerden söz açılmışken, kendi ellerinize bakın. Parmaklarınızı
kımıldatın. Bir kitap tutmaya çalışın, ellerinizle süpürge ya da çekiç
kullanın. Parmaklarınızdaki tırnakların, eklemlerin ve cildin farkına
varın. Ellerinizle yaptığınız bazı önemli şeyleri düşünün. Bu tür
araçları usta bir el sanatçısından başka kim tasarlayabilirdi?
Milyarlarca gezegeni yaratmak için ne tür bir bilgelik ve güç
talep edilir? Ya da milyonlarca karmaşık yapıyla yaşayan bir
hücre yaratmak? Ya da sizi siz yapan hücrenin genetik kodlarıyla
mikroskobik olarak sarılmış lifleri bir araya örmek?
Yaklaşık üç bin yıl önce Davut adındaki bir peygamber ve kral şunları yazdı:
İç varlığımı sen yarattın, annemin rahminde beni sen ördün.
Sana övgüler sunarım, çünkü müthiş ve harika
yaratılmışım. (Mezmur 139:13-14)
Size şekil Veren ile karşılaşmak ister misiniz? Karşılaşabilirsiniz!
Gezegenlerin Yaratıcısı ve Efendisi ile sonsuza kadar birlikte yaşamak
ister misiniz? Yaşayabilirsiniz! O, kendisini açıklamıştır. Sizin O’nu
tanımanızı ister. Ailenizin ve tanıdıklarınızın da O’nu tanımalarını ister.
Sizi, O’nun tasarısını anlamaya, sevgisini tecrübe etmeye, görkemine
bakmaya, egemenliğine boyun eğmeye ve O’nun yüceliği için yaşamaya
davet ediyor. Ama O’nun tebaası olmanız için sizi zorlamayacaktır.
Çünkü her şeye rağmen, O yalnızca bir kral değildir. O, Kral’dır. Yücelik Kralı!
Bu, O’nun öyküsüdür.
16
.. ..
Bolum 1
Kral
Planını
Önceden Anlatır
— ESKİ ANTLAŞMA —
19
Sahne 4
İlk Gün
T
anrı’nın kitabı bir krala yakışır bir şekilde başlar. Bize, bilmemizi istediği
şeyi anlatır ve daha fazlasını söylemez.
Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. (Yaratılış 1:1)
Görebildiğimiz ve dokunabildiğimiz her şeyin bir başlangıcı
vardır, ama evrenin Yaratıcısı ve Sahibi’nin ne başlangıcı
vardır ne de sonu. O, aynı anda her yerde olabilecek, gözle
görünmeyen sonsuz Ruh’tur. O, her şeyi görür ve bilir.
O’nun adını biliyor musunuz? Tanrı’nın pek çok adı vardır, ama
O’nun en ünlü adı RAB’dir. Tanrı’nın kitabının orijinal dilinde
O’nun adı, Ben, Ben Olan’ım ya da sadece BEN’İM’dir.
Yaratılış öyküsü Kral’ın yeryüzünü tanımlamasıyla devam eder:
Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı.
Tanrı’nın Ruh’u suların üzerinde hareket ediyordu. (Yaratılış 1:2)
İnsanlar için gezegeni hazırlama zamanı geldi:
Tanrı, ‘Işık olsun!’ diye buyurdu ve ışık oldu. Tanrı ışığın iyi olduğunu
gördü ve onu karanlıktan ayırdı. Işığa ’gündüz’ ve karanlığa ’gece’
adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün oluştu. (Yaratılış 1:3-5)
Tanrı, yaratılışın ilk gününde ne yaptı? Işığı karanlıktan ayırdı. Daha
sonra yeryüzünün üzerine güneş parlayacaktı, ama ilk günde
değil. Tanrı, O’nun ışığın kaynağı olduğunu bilmemizi ister:
Tanrı ışıktır, O’nda hiç karanlık yoktur. (1.Yuhanna 1:5)
Tanrı, aynı ışık gibi saftır. Kirletilemez. Işık, çok kirli şeylerin üzerinde
parladığı zaman bile, saftır. Tanrı mükemmeldir. Tanrı kutsaldır.
Yaratılışın gerçekleştiği yerde Tanrı’yla birlikte kimin olduğunu
fark ettiniz mi? O’nun Kutsal Ruhu oradaydı, suların üzerinde
hareket ediyordu. Sözü de oradaydı, konuşuyordu:
Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz
Tanrı’ydı. Her şey O’nun aracılığıyla var oldu, var
olan hiçbir şey O’nsuz olmadı. (Yuhanna 1:1-3)
Tanrı’nın Kutsal Ruhu ve Söz her zaman tek gerçek Tanrı’yla beraber
olmuştur. Bu nedenle Kral hakkında şöyle konuşulabilir:
Tek başına var olduğu zaman bile O, hiçbir zaman yalnız değildi.
20
Sahne 5
Mükemmel Bİr Dünya
K
ral altı düzenli günde güzel ve harika bir dünya yarattı. Tanrı yalnızca konuştu
ve mükemmel bir şekilde tasarlanmış harikalar göründü.
Tanrı, ilk günde, “Işık olsun!” dedi ve ışık oldu.
Tanrı ikinci günde gördüğümüz mavi gökyüzü ve soluduğumuz gözle
görünmeyen hava ile yeryüzünün atmosferini yarattı. Tanrı, oksijen ve nitrojen
gibi yaşam destekleyen gazların mükemmel bir karışımıyla göğü tasarladı.
Tanrı üçüncü günde, “Kuru toprak görünsün!” dedi. Ve dediği gibi oldu. Sonra
Tanrı, “Yeryüzü bitki üretsin!” dedi. Ve hemen o anda bitkiler, tohum veren otlar,
türüne göre tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları büyümeye başladı.
Tanrı, dördüncü günde güneşe ve aya yeryüzünün yıllarını, aylarını ve günlerini
belirlemek için ışık vermelerini buyurdu. Tanrı, aynı zamanda yıldızları da yarattı.
Beşinci günde Tanrı, “Sular canlı yaratıklarla dolup taşsın, yeryüzünün
üzerinde gökte kuşlar uçuşsun” diye buyurdu. Ve buyurduğu gibi oldu.
Tanrı, altıncı günde şöyle dedi: “Yeryüzü çeşit çeşit canlı yaratık,
evcil ve yabanıl hayvan sürüngen türetsin!” Tanrı, her canlı yaratığın
aynı türünden üremesini ve yavrularına bakmasını sağladı.
Tanrı, bunun iyi olduğunu gördü. (Yaratılış 1:25)
Huzur egemendi. Başlangıçta tüm hayvanlar dostane idiler. Birbirlerini
öldürmediler ve yemediler. Bitkiler onların yiyecekleri oldu.
Düzen egemendi. Güneş muntazam olarak, yeryüzüne olan doğru
uzaklığını koruyacaktı. Ay doğacak ve dolunaya dönüşecekti. Yeryüzü
havasını, suyunu ve artıklarını yeniden işleyip kullanışlı hale getirecekti.
Yeryüzü krallığında iyi yönetildiği takdirde iyi olan hiçbir şey asla
eksik olmayacaktı. Yeryüzü, insanlık için ideal bir yuva olacaktı.
Yaratılışın her günü bize Tanrı’nın nasıl olduğuyla ilgili bir ipucu verir.4
1. Gün bize, Tanrı’nın kutsal olduğunu gösterir.
O, aynı ışık gibi mükemmel ve saftır.
2. Gün. Tanrı, gücü her şeye yetendir. O, atmosferi
yarattı ve onu muhafaza eder.
3. Gün. Tanrı iyidir. O, bizim için binlerce bitki ve yiyecek yarattı.
4. Gün. Tanrı sadıktır. Güneş ve ay yörüngelerinde dururlar.
5. Gün. Tanrı yaşamdır. Denize balıkları ve göğe kuşları koydu.
6. Gün. Tanrı sevgidir. Tanrı hayvanları yarattıktan sonra, sıra
üzerlerine sevgisini dökeceği yaratıklara şekil vermeye geldi.
O’nun kutsallığını, gücünü, iyiliğini, sadakatini, yaşamını ve
sevgisini yansıtacak olan özel varlıkları yaratmanın zamanıydı.
22
Sahne 6
İlk İnsan
Y
aratılışın altıncı gününde Kral, kendisiyle (Tanrı, Tanrı’nın Kutsal Ruhu,
ve Tanrı’nın Sözü) konuşarak şöyle dedi:
“Kendi suretimizde, kendimize benzer5 insan yaratalım.
Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara,
sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.”
Böylece Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı’nın suretinde
yarattı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı. (Yaratılış 1:26-27)
Kutsal Yazılar, Tanrı’nın insanları kendi benzeyişinde yarattığını
söylediği zaman, Tanrı’nın aynı bizim gibi olduğunu söylemez.
Söylediği, bizlerin Tanrı’nın doğasını ve kişiliğini yansıtmamız
gerektiğidir. Daha sonra, Roma madeni paralarının üzerinde
imparatorun resminin ya da mührünün bulunması gibi, Tanrı’nın
benzeyişi de insanlığın üzerine mühürlendi. İlk erkek ve ilk kadın aynı
Yaratıcıları gibi düşünme, sevme ve konuşma yeteneğiyle yaratıldılar,
öyle ki O’nunla yakın bir ilişkinin keyfini çıkarabilsinler. İnsanlar,
Tanrı’nın köleleri değil, O’nun dostları olmak için yaratıldılar.
Tanrı, insanları kendi benzeyişinde yarattığında onlara egemenlik
de verdi. İnsanlar Tanrı adına yeryüzünün sırlarını keşfetmek ve
onun kaynaklarını bilgece kullanmak için onunla ilgilenecek ve ona
egemen olacaklardı. Böyle bir yetki, insanları hayvanlardan ayırır.
Tanrı, hayvanlara iki boyut verdi: beden ve can.
Tanrı, insanlara üç boyut verdi: beden, can ve ruh.
Rab Tanrı insanı topraktan6 yarattı ve burnuna yaşam soluğunu
üfledi ve böylece insan yaşayan varlık oldu. (Yaratılış 2:7)
Beden, Tanrı’nın insanın canına ve ruhuna
üflediği bir ev ya da çadırdı yalnızca.
Can, insanın düşünmesini, hissetmesini ve seçim yapmasını
mümkün kılan kişisel zekası, duyguları ve iradesidir.
Ruh, insanı Tanrı’ya bağladı. Beden, insanı gözle görülen dünyayla
donatırken, ruh, insanı gözle görünmeyen Tanrı’yla bağlantı
kurması için donattı. RAB, insanların O’nu tanımalarını istedi.
İnsanlar Tanrı’nın özel hazinesi olacaklardı. İnsanları yaratan Tanrı olduğu
için, Tanrı onların yalnızca Yaratıcısı değil, ama aynı zamanda Sahibi’ydi de.
RAB Tanrı ilk insana, Toprak ya da yalnızca İnsan anlamına
gelen ‘Adem’ adını verdi. Tanrı daha sonra ilk kadını
yaratacaktı, ama önce bazı hazırlıklar yapılmalıydı.
Adem’in bir yuvaya ve bir işe ihtiyacı vardı.
24
Sahne 7
Mükemmel Bİr Rüya
İ
lk insanın bedenini topraktan6 yaptıktan ve bu bedene yaşam
üfledikten sonra Tanrı, Orta Doğu’da bir yerde bulunan Adem’e bir
bahçe dikti.
Bahçenin ortasından billur şeffaflığında bir ırmak akıyordu.
RAB Tanrı, bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi.
Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiliği ve kötülüğü bilme
ağacı vardı.
RAB Tanrı, Aden bahçesine bakması ve onu işlemesi
için Adem’i oraya koydu. (Yaratılış 2:9,15)
RAB Tanrı Adem’e, Aden bahçesinde yaşamayı isteyip istemediğini sormadı.
Tanrı, insanın Yaratıcı-Sahibi idi. O, insan için neyin en iyi olduğunu biliyordu.
Adem’in bahçesi sınırsız zevklerle doluydu: Görecek, işitecek,
koklayacak, dokunacak ve tadacak pek çok güzel şey vardı. Parıldayan
ırmaklar, şarkı söyleyen kuşlar, hoş kokulu çiçekler, kürke benzeyen
tüyleri olan yaratıklar, sulu meyveler, çıtır çıtır çiğnenen sebzeler,
tatlı üzümler, gizemli ormanlar, rengarenk kayalar, hayran olunacak
böcekler ve keşfedilmeyi bekleyen başka trilyonlarca harikalar…
Ama insan keşfetmek ve yiyecek yemekten çok daha fazlası için yaratıldı.
Tanrı Adem’i, insan ırkının başı yaptı. Tanrı, Adem’in ve ailesinin O’nunla
birlikte sonsuza kadar egemenlik sürmesini istedi. Ancak, yalnızca
küçük işlerde güvenilir olan kişilere büyük görevler verilebilir.
Böylece Tanrı Adem’e ilk işini verdi: Bahçeyle ilgilenmek. Bu bahçe
mükemmel bir yerdi. Bahçede diken, delice ya da kötü böcekler yoktu.
İklim ideal ve toprak çok verimliydi, ama buna rağmen hiçbir zaman
yağmur yağmadı. Yağmur yerine, topraktan çıkan bir buğu toprağı suladı.
Tanrı Adem’e aynı zamanda bir başka iş daha verdi: Hayvanlara isim vermek.
RAB Tanrı yaratıkları, görmesi ve onlara ad vermesi için Adem’e getirdi.
Bu sahneyi gözünüzün önünde canlandırın. Uçuşan yeleleri ve dörtnala
koşan, güçlü bacakları olan bir çift hayvan. Adem onları inceliyor, sırtlarını
sıvazlıyor ve onlara at adını koyuyor. Yaratıcı’nın seslenmesi üzerine çengel
şeklinde gagası olan ve geniş kanatları bulunan kocaman bir kuş bir
hamlede aşağı süzülüyor. Adem, “Kartal!” diyor. Bundan sonra siyah çizgileri
olan turuncu giysili bir yaratık yaklaşıyor. Sizce Adem onun adını ne koydu?
Böylece Adem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara,
gökte uçan kuşlara ad koydu. (Yaratılış 2:20)
Aden bahçesi, insanın Yaratıcısı’nı tanıması için mükemmel bir yerdi.
Şimdi Adem’in bir denemeden geçmesi gerekiyordu.
26
B
Sahne 8
Günah ve Ölüm Yasası
aşlangıçtan beri Tanrı ve insan birbirlerinin dostuydular. Ancak bu
dostluğun denenmeye ihtiyacı vardı. Evrenin Kralı, krallığını O’na
boyun eğmeye zorlanacak bir tebaa ile dolduramazdı.
Tanrı Adem’i sevdi. Onun ve gelecekteki ailesi için muhteşem
tasarıları vardı. Tanrı, kuklalar değil, insanlar istediği
için Adem’e itaat etmesi için tek bir kural verdi.
RAB Tanrı Adem’e, “Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin!”
diye buyurdu, “Ama iyi ile kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü
ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.” (Yaratılış 2:16-17)
Bu, itaat etmesi zor bir buyruk değildi. Adem, bir ağacın meyvesi
dışında bahçedeki her ağacın meyvesinden yiyebilirdi. Adem,
bu basit kurala itaat etmekle, Yaratıcısı’nın kendisi için neyin
en iyi olduğunu bildiğine güvendiğini gösterecekti.
Adem’in bu kurala uymadığı takdirde başına neler
geleceği konusunda Tanrı ne dedi?
Tanrı Adem’e, yasakladığı meyveden yediği takdirde, dini
törenler düzenlemeye, tespih çekmeye, oruç tutmaya, sadaka
vermeye, bir kiliseye, havraya ya da camiye gitmeye başlaması
gerektiği ya da günahlarını silecek yeterlilikte sevaplar işlemeye
çalışmasını mı söyledi? Tanrı’nın söylediği bu muydu?
Hayır, Tanrı’nın söylediği bu değildi!
Tanrı, Adem’e, “Ondan yediğin gün kesinlikle öleceksin” dedi.
Tanrı’nın yasasına itaatsizlik, günah olarak adlandırılır.
Tanrı’nın kuralını ihlal etmenin cezası ölüm olacaktı.
Kral, kitabında bu kuralı “günah ve ölüm yasası”
olarak adlandırır. (Romalılar 8:2)
Kralın yasası, günahın ölüm ile cezalandırılması gerektiğini söyler.
Ölümün anlamı ayrılıktır. Adem, Tanrı’nın tek bir kuralına itaatsizlik
ettiği takdirde, yaşam kaynağından ayrılan kırılmış bir dal gibi
olacak ve hemen o anda kurumaya ve ölmeye başlayacaktı.
Adem evrenin Kralı’nın ona yapmasını söylediği şeyi yapmak
yerine kendi istediğini yapmaya karar verdiği takdirde, bu,
bir isyan eylemi olacaktı; bu, bir günah olacaktı.
Günah, insanın Tanrı’yla olan dostluğunun sonu olacaktı. Günah, insanın
bedeninin yaşlanmasına ve ölmesine neden olacaktı. Günah, insanın
ruhunu, canını ve bedenini Tanrı’dan sonsuza kadar ayıracaktı.
Günah ölümcüldür.
28
Sahne 9
İlk Kadın
T
anrı ilk insana yapacak bir iş ve itaat edecek bir kural verdikten sonra
sıra ilk kadını yaratmaya geldi.
RAB Tanrı sonra şöyle dedi: “Adem’in yalnız kalması iyi değil.
Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.”
Böylece RAB Tanrı Adem’e derin bir uyku verdi. Adem
uyurken RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini
alıp yerini etle kapladı. Adem’den aldığı kaburga
kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi.
Adem, ’İşte bu benim kemiklerimden alınmış kemik,
etimden alınmış ettir’ dedi; ona ‘kadın’ denilecek,
çünkü o, adamdan alındı. (Yaratılış 2:18,21-23)
İlk ameliyatı kimin yaptığı dikkatinizi çekti mi? Ve ilk evliliği kim
düzenledi? Evet, bunları yapan, düzenleyen Tanrı’ydı.
Kadın, Adam’dan Alınan (İşşa) anlamına gelir. Daha sonra Adem
karısına Herkesin Annesi anlamına gelen Havva adını verdi. Tanrı,
her ikisine de farklı roller verirken, erkeği ve kadını eşit değerde
yarattı. Adem gibi Havva da Tanrı’nın benzeyişinde yaratıldı. Kadın da
Yaratıcısı’nı-Sahibi’ni tanısın, O’nun karakterini yansıtsın ve O’nunla
sonsuza kadar mutlu bir ilişkinin tadını çıkartsın diye yaratıldı.
“Tanrı tüm yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu
gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve altıncı gün oluştu.”
“Yedinci güne gelindiğinde Tanrı yapmakta olduğu işi
bitirdi. Yaptığı işten o gün dinlendi.” (Yaratılış 1:31; 2:2)
Tanrı yedinci günde neden dinlendi? Çünkü işi tamamlanmıştı.
Aynı zamanda dünyamızı altı günde yaratarak ve yedinci günde
dinlenerek Tanrı yedi günden oluşan bir haftayı oluşturdu – halen
dünya çapında uygulanmakta olan bir ‘işten dinlenme’ dönemi.
Tanrı, Adem ve Havva’yla bilge ve sevecen bir baba gibi ilgilendi.
Her akşam, Tanrı, onlarla yürümek ve konuşmak için bahçeye gelirdi.
Adem ve Havva O’nun huzurunda mutlu ve huzurluydular.
Adem de, karısı de çıplaktılar,
henüz utanç nedir bilmiyorlardı. (Yaratılış 2:25)
Mükemmel Yaratıcıları ile yakın bir dostluk içinde bulunan
mükemmel bir çiftin yaşadığı mükemmel bir dünya düşünün.
İşte başlangıçta, her şey böyle bir durumdaydı.
Yanlış olan ne oldu?
30
Sahne 10
Işık Krallığı
Y
eryüzünde neyin yanlış gittiğini keşfetmeden önce, gökyüzüyle ilgili
bazı değerleri anlamaya ihtiyacımız vardır.
Bu, aynı zamanda Cennet olarak adlandırılan diğer dünya, saf ışık,
insanın aklını başından alan renkler, heyecandan titreten müzik, tatmin
edici konuşma ve ayrıntılarıyla açıklanan gizemlerin bulunduğu bir
yerdir. Cennetteki en basit eylemler, yeryüzündeki en büyük zevk
ya da eğlencelerden çok üstündür. Cennet, bir başka boyuttur.
Cennet, Kral’ın yuvasıdır. Bu mutlu yerin en çekici yanı, Kral’ın kendisidir.
Göksel kentin her köşesi, O’nun yüceliğini yansıtmak için tasarlanmıştır.
Surlar yeşimden yapılmıştı, kent ise cam
duruluğunda saf altındandı. (Vahiy 21:18)
Cennetin en ayrıntılı tanımlaması, Kutsal Yazılar’ın en son
kitabı olan Vahiy Kitabı’nda kayıtlıdır. Tanrı, elçi Yuhanna’ya
cenneti gösterdi ve ona gördüklerini yazmasını söyledi.
O anda Ruh’un etkisi altında kalarak gökte bir taht ve tahtta oturan
birini gördüm. Zümrüdü andıran bir gökkuşağı tahtı çevreliyordu.
Tahttan şimşekler çakıyor, uğultular, gök gürlemeleri işitiliyordu.
Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı.
Sonra tahtın, yaratıkların ve ihtiyarların çevresinde çok sayıda melek
gördüm, seslerini işittim. Sayıları binlerce binler, on binlerce on
binlerdi. Tahtın çevresindeydiler… Gece gündüz durup dinlenmeden
şöyle diyorlar: ‘Kutsal, kutsal, kutsaldır, Her Şeye Gücü Yeten Rab
Tanrı! Var olmuş, var olan ve gelecek olan!’ (Vahiy 4:2-3; 5-6; 5:11, 4:8)
Melek, elçi ya da hizmetkâr anlamına gelir. Melekler, ruhsal
varlıklardır. Aynı Yaratıcı gibi, melekler, görülmeleri gereken
hizmetlere gönderilmelerinin dışında insanlara görünmezler.
Göğün Kralı, insanları yaratmadan önce melekleri yarattı. Kral,
kitabında bize, O’nu dünyayı yaratırken gördükleri zaman
“tüm meleklerin sevinçle çığrıştıklarını” (Eyüp 38:7) anlatır.
Tanrı, meleklerine bilme, itaat etme, övme ve O’na sonsuza kadar
hizmet etme görevini verdi. Melekler, Tanrı’nın köleleri değillerdi.
Tanrı, insanları kendisine boyun eğmeleri için zorlamadığı gibi,
melekleri de zorlamadı. Tanrı, mutlu ve gönüllü hizmetkârlar istedi.
Kutsal Yazılar, Tanrı’nın büyük zeka, güzellik ve güç vermiş
olduğu yüksek rütbeli bir melekten söz eder.
Eğer bu meleğin öyküsünü biliyorsanız, o zaman kötülüğün
nereden geldiğini biliyorsunuz demektir.
32
Sahne 11
Karanlığın Krallığı
L
üsifer Tanrı’nın baş meleklerinden biriydi. Adının anlamı Parlayan’dır.
Peygamberlerin Kutsal Yazılar’ı, Lüsifer’i şöyle tanımlar: “Kusursuzlukta
örnek biriydi, bilgeliği ve güzelliği eksiksizdi.” (Hezekiel 28:12).7
Ve sonra Lüsifer yüce Yaratıcı Kralı’na bakmak yerine kendine bakmaya
başladı. Daha önce hiç olmayan bir şey oldu ve yaratılmış bir varlık
kendisinden gurur duydu! Kendi güzelliğinden ve zekasından gözleri kör
olduğu için kendisini Yaratanı unutan Lüsifer yüreğinde şöyle dedi:
“Göklere çıkacağım; tahtımı Tanrı’nın yıldızlarından daha yükseğe koyacağım…
Bulutların üstüne çıkacağım…
Kendimi Yüceler Yücesi’yle eşit kılacağım…” (Yeşaya 14:13-14).
Lüsifer kral olmak istedi. Tanrı’nın isteği yerine kendi isteğinin yapılmasını istedi.
Evrene günah girdi.
Lüsifer meleklerin üçte birini başkaldırısına katılmaları için ikna etti. Ama günahı
hoş görmesi imkansız olan Tanrı, onları göksel yuvasından dışarı attı.
Lüsifer’in adı, suçlayıcı anlamına gelen Şeytan olarak değiştirildi. Şeytan
aynı zamanda aldatıcı anlamına gelen İblis olarak da adlandırılır.
Kötü meleklerin adları ise cinler olarak isimlendirildi.
Tanrı, gizli karanlık bir yerde İblis ve onun cinleri için bir hapishane hazırladı.
Bu yerin adına cehennem ve ateş gölü denildi. Bu yerde, Tanrı’dan sonsuza
kadar ayrı kalınır. Başkaldıran isyankârlar bu yerde artık hiçbir sıkıntıya
neden olmayacaklardır. Bir gün Şeytan ve onun cinleri sonsuza kadar bu
hapishanede kilitleneceklerdir. Ama henüz, hepsi orada değildirler.
Tanrı onları dışarı attıktan sonra bu kötü ruhlar nereye gittiler?
Yeryüzü atmosferinin içine girdiler. İblis orada tüm meleklerini rütbelerine göre sıraya
dizip organize etti. Eğer gökte egemenlik süremiyorsa o zaman yeryüzünde egemenlik
sürecekti! Kutsal Yazılar bu nedenle Şeytan’ı şöyle adlandırır: “Havadaki hükümranlığın
egemeni, yani söz dinlemeyen insanlarda şimdi etkin olan ruh.” (Efesliler 2:2)
Şeytan ve onun cinleri bize görünmemekle birlikte gerçektirler. Bizler, onların nasıl
göründüklerini bilmesek de, onların karanlık ve kötü amaçlarını biliriz. İnsanların
kendi kötü ve karanlık krallıklarına katılmalarını sağlamak için her türlü hileyi
yapacaklardır. Sizi mahvetmek için ellerinden geleni yapmaya çalışacaklardır.
Şeytan kendisine ışık meleği süsü verir. (2. Korintliler 11:14)
Düşmanınız İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini
arayarak dolaşıyor. (1. Petrus 5:8)
Şimdi ilk anne-babamızın öyküsüne geri dönelim.
34
Sahne 12
Yılan
A
dem ve Havva’nın yaşamları macera ve amaçla doluydu.
Büyük bahçelerinde keşifte bulundukça, bahçedeki yaratıklar ve
bitkilerle ilgilendikçe ve buradaki yiyecekleri tattıkça, yaşadıkları
her günün ne kadar harika olduğunu düşünüyorlardı.
Her akşam, Yaratıcı-Sahipleri onları kişisel ziyaretiyle onurlandırdığı zaman,
kendilerini daha da iyi hissediyorlardı. O’nunla yürümeyi ve konuşmayı o
kadar çok seviyorlardı ki! Adem ve karısı bahçe yuvalarında mutluydular.
Ama Şeytan mutlu değildi; o, Tanrı’dan nefret ediyordu ve Tanrı’nın
benzeyişini yansıtan bu iki insandan da nefret ediyordu!
Böylece, göklerin krallığını gasp etme konusunda başarısızlığa uğrayan
Şeytan, yeryüzünün krallığını ele geçirmek için hain bir plan kurdu. Eğer
insan soyunun başı olan Adem’i Tanrı’nın yasasını ihlal etmeyi seçmesi
için ikna edebilseydi… Ama doğrudan Adem’i ayartmayacaktı…
Bir gün, Havva bir ses işitti.
Ses Adem’in sesi değildi. Tanrı’nın sesi de değildi.
Sesin sahibi bir yılandı!
Havva için konuşan bir sürüngen sadece yeni bir keşiften ibaretti.
Havva’nın, Tanrı’nın düşmanının yılanı kullandığına dair hiçbir fikri
yoktu. Aynı zamanda Şeytan’ın, kendisini, Adem’i, Tanrı’nın yasasını ihlal
etmesi konusunda ayartması için kullanmak istediğini de bilmiyordu.
Yılan, kötü hesaplar peşinde olan gözleriyle kadını izleyerek
sabırla beklemişti. Sonra beklediği uygun an geldiği zaman,
ıslık gibi bir sesle tıslayarak kadına şöyle dedi:
“Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini
yemeyin’ dedi mi?” diye sordu. (Yaratılış 3:1)
Şeytan, Havva’nın Tanrı’nın sözünden kuşku duymasını
istedi. Aynı zamanda Havva’nın, Tanrı’nın, kendisinden ve
kocasından iyi bir şeyler esirgediğini düşünmesini istedi.
Kadın yılanı, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye
yanıtladı. ”Ama Tanrı, bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini
yemeyin, ona dokunmayın, yoksa ölürsünüz” dedi.
“Yılan kadına, ‘Kesinlikle ölmezsiniz’ dedi. ‘Çünkü Tanrı biliyor
ki, o ağacın meyvesini yediğiniz zaman, gözleriniz açılacak,
iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.’” (Yaratılış 3:2-5)
Havva ne yapacaktı?
36
Sahne 13
Seçİm
T
anrı, Adem ve Havva’ya O’nun isteğini ya da kendi isteklerini yapma
konusunda seçim özgürlüğü vermişti.
RAB kendi benzeyişinde yaratmış olduğu bu özel yaratıklar için neyin
en iyi olduğunu biliyordu. Tanrı, Adem ve Havva’nın, koyduğu kuralın
nedenlerini anlamasalar bile kendisine güvenmelerini istedi.
Yalnızca Tanrı, kötünün korkunç, geniş kapsamlı planının sonuçlarını
önceden görebilirdi. Bu nedenle Adem’e şöyle demişti:
“Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin, ama
iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan
yediğin gün kesinlikle ölürsün.” (Yaratılış 2:16-17)
Ama yılan şimdi Havva’ya başka bir şey söylüyordu:
“Kesinlikle ölmezsiniz.” (Yaratılış 3:4)
Havva’nın kime güvenmesi gerekiyordu? –
Yaratıcısı’na mı, yoksa bir yaratığa mı?
Neler olduğunu okuyalım:
Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve
Bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü.
Meyveyi koparıp yedi.
Yanındaki kocasına verdi,
O da yedi. (Yaratılış 3:6)
Kadın yedi! Erkek yedi!
Havva, Şeytan’ın hileleriyle aldatıldığı için yasaklanan meyveyi
yedi. Adem ise, Tanrı’nın yolundan gitmek yerine kendi
yolundan gitmeyi kendi isteğiyle seçtiği için yedi.
Kutsal ve sevecen Yaratıcıları’na boyun eğmek
yerine, insanlık düşmana teslim olmuştu.
İlk ebeveynlerimiz günah işlemişlerdi.
38
Sahne 14
Günah ve Utanç
A
dem insan soyuna baş olarak tayin edildi. Tanrı, iyi ile kötüyü bilme
ağacından yenmemesi için verdiği buyruğu Adem’e vermişti. Hem
Adem hem de karısı seçimlerinin korkunç etkilerini, Adem yasaklanan
meyveyi ısırdığı zaman hissetmeye başladılar.
İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden
incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. (Yaratılış 3:7)
Yakıcı utanç ve yürek burkan suçluluk duygusu canlarının içine işledi.
Hem içlerinin hem de dışlarının kirli olduğunu hissettiler.
Günah, utanç getirdi.
Adem ve Havva Tanrı’nın yasasını ihlal etmeden önce, Tanrı
bilincine sahiplerdi ve “utanç duymuyorlardı” (Yaratılış 2:25).
Yaratıcıları ile birlikte olmak, O’nun benzeyişini yansıtmak
ve O’nun dostları olmak için onurlandırılmışlardı.
Ama iyi ile kötüyü bilme ağacından yedikleri zaman, kendi
hallerini çok düşünen ve utanç duyan kişiler haline geldiler.
Onurun yerini utanç aldı.
Utançlarını incir yapraklarıyla örtmeye çalıştılar, ama kendi
çabaları ne kadar büyük olsa da, sorunlarını düzeltemedi.
Canlarını istila etmiş olan günahtan kurtulmak için çareleri yoktu.
Kaybetmiş oldukları onuru yeniden kazanmak için acizdiler.
Öğleden sonraydı...
Kutsal ve sevecen Yaratıcıları biraz sonra akşam ziyaretini
yapmak için yanlarına gelecekti. O’nunla karşılaşma düşüncesi,
bedenlerine dehşet dolu şok dalgaları gönderdi.
Yaratıcıları onlara ne diyecekti?
Onlar Yaratıcıları’na ne diyeceklerdi?
40
Sahne 15
Ruhsal Açıdan Ölü
A
dem ve Havva, Tanrı’ya itaatsizlik etmeden önce, Yaratıcı-Dostları,
onları her ziyaret edişinde sevinç duyarlardı.
Şimdi ise korkuyorlardı.
Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini
duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. (Yaratılış 3:8)
Adem ve Havva, ebeveynlerinden saklanmak isteyen itaatsiz
çocuklar gibi, Yaratıcıları’ndan saklanmaya çalıştılar.
RAB Tanrı Adem’e, ‘Neredesin?’ diye seslendi.
Adem, ’Bahçede sesini duyunca korktum.
Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim’ dedi.
RAB Tanrı, ’Çıplak olduğunu sana kim söyledi?’ diye sordu.
’Sana, meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?’
Adem, ‘Yanıma koyduğun kadın,
ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim’ diye yanıtladı.
O zaman RAB Tanrı kadına, ’Nedir bu yaptığın?’ diye sordu.
Kadın, ’Yılan beni aldattı, o yüzden yedim’
diye karşılık verdi. (Yaratılış 3:9-13)
Adem ve Havva Tanrı’dan neden saklanmak istediler?
Çünkü günah işlemişlerdi.
Günahları nedeniyle neden birbirlerini suçladılar? Çünkü utandılar.
Adem ve Havva artık Tanrı’nın kutsal benzeyişinde değillerdi.
Yaratıcıları’nın kutsallık ve sevgisini yansıtmak yerine
Şeytan’ın isyanını ve gururunu yansıtıyorlardı.
İlk çift canlı bir ağaçtan kopartılmış bir dala benzemişlerdi.
Günahları evrenin Kralı’yla olan ilişkilerini kopartmıştı.
Ruhsal açıdan öldüler. Günahları onları sonsuz
yaşam Kaynağı’ndan ayırmıştı.
Fiziksel açıdan hâlâ yaşıyorlardı, ama yaşlanma süreci
başlamıştı. Ölümün gücü bedenlerini istila etmişti.
Ve tüm bu ölüm ve yıkımın nedeni neydi?
Günah!
42
Sahne 16
Lanet
İ
nsanlık tarihinin başlangıcında Tanrı ve insan birlikteydiler. Huzur
ve sevinç egemenlik sürüyordu. Sonra insan Tanrı’nın yasasını ihlal
etti. Adem ve Havva aynı gün günah işlediler. Tanrı, günahlarının geniş
kapsamlı sonuçlarının bazılarını duyurdu.
Tanrı, kadına şöyle dedi:
“Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim. Ağrı çekerek doğum
yapacaksın. Kocana istek duyacaksın. Seni o yönetecek.” (Yaratılış 3:16)
Günah sahneye girmeden önce Havva kocasının bencil olmayan
sevgisi ve ilgisinden zevk alırken, şimdi günahın bulaştığı doğaları
yüzünden evliliğin sevinçlerine çekişme ve acı eklenecekti.
Tanrı, daha sonra erkeğe şunları söyledi:
“Karının sözünü dinlediğin ve sana meyvesini yeme dediğim
ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi. Yaşam
boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. Toprak sana
diken ve acı verecek, yaban otu yiyeceksin. Toprağa dönünceye
dek, ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın, çünkü topraksın,
topraktan yaratıldın ve toprağa döneceksin.” (Yaratılış 3:17-19)
Günahları nedeniyle, Adem ve Havva yeryüzü üzerindeki
egemenliklerini kaybetmişlerdi. Dünyalarında şimdi
dikenler, acı, üzüntü, hastalık ve ölüm olacaktı.
Bazılarımız, bu tür bir sefalete öylesine alışmışızdır ki, bunu normal olarak
kabul ederiz. Ama Tanrı’nın kokulu bir gül ağacıyla ilgili orijinal tasarımında
kötü dikenlere sahip olması yer alıyor muydu? Ya da bir çocuğun doğumu
gibi bir mucizenin yoğun bir sancıya yer vermesine ne demeli? Ya da
Tanrı’nın benzeyişinde yaratılan kişilerin yaşlanmaları ve ölmelerine ne
demeli? Hayır, Tanrı yaratılışı, kendi kendisiyle kavga etmesi için yaratmadı.
Yeryüzünün Tanrı’nın laneti altına girmesinin nedeni, insanın günahıydı.
İnsanlık günah işledi ve insanlığın ölmesi gerekir.
Günah ve ölüm yasası bunu talep eder.
Ölüm, ayrılıktır. Günah, üç korkunç ayrılık üretir:
1. Ruhsal Ölüm: İnsanın ruhu Tanrı’dan ayrıldı.
2. Fiziksel Ölüm: İnsanın ruhu ve canı bedeninden
(ve sevdiği kişilerden) ayrıldı.
3. Sonsuz Ölüm: İnsanın ruhu, canı ve bedeni ateş
gölünde Tanrı’dan sonsuza kadar ayrıldı.8
İnsanın, kendisini günahın lanetinden kurtarmak için hiçbir çaresi yoktu.
Herhangi bir umut var mıydı?
44
Ş
Sahne 17
Vaat
eytan, Kral’ın özel hazinesini çalmıştı, ama Kral’ın bu hazineyi geri
satın almak için gizli bir tasarısı vardı. Kral’ın ödemeyi tasarladığı
kefaretin bedeli, düşünülemeyecek kadar yüksek olacağı için ne kötü
ruhlar ne de insanlar, gerçekleşinceye dek O’nun tasarısının ne olduğunu
anlamayacaklardı.
Şeytan’ın insan soyunu tutsak aldığı aynı gün Tanrı, yılana şöyle dedi:
“Bu yaptığından ötürü bütün evcil ve yabanıl hayvanların
en lanetlisi sen olacaksın. Karnının üzerinde sürünecek,
yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.” (Yaratılış 3:14)
Tanrı, yılanları yarattığı zaman, yılanların bacakları vardı. Yılan, Şeytan
tarafından insanlığı günaha yöneltmek için kullanıldığından, Tanrı onu
yerde karnının üzerinde sürünsün diye lanetledi. (Pitonların ve Orta
ve Güney Amerika’da bulunan çok büyük boğa yılanlarının derilerinin
altında, bir zamanlar bacaklarının bulunduğu yerde minik yuvarlak
çıkıntılar olduğunu biliyor muydunuz?) Tanrı, yılanları hayvanların
en alçağı yapmakla insan ailesine gözle görülür bir hatırlatmada
bulundu; tasarladığı zaman geldiğinde, Tanrı, “tüm dünyayı saptıran
o İblis ya da Şeytan denen eski yılanı” ezecekti (Yaratılış 12:9).
Tanrı sonra yılanı kullanan Şeytan’a şöyle dedi:
“Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize
düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek ve
sen onun topuğuna saldıracaksın.” (Yaratılış 3:15)
Tanrı, pek çok peygamberliklerinin ilki olan bu peygamberliğinde
insanları, Şeytan’dan, günahtan ve ölümden kurtarmak için yapmış
olduğu gizli tasarıyı ilk kez biraz açıkladı. Ama bu tasarıyı Şeytan’dan ve
onun izleyicilerinden gizlemek için Kral bu peygamberliği şifreledi.
Tanrı, yeryüzüne bir Kurtarıcı –bir kadının soyu aracılığıyla– göndermeyi
vaat etti. Kurtarıcının bir annesi olacaktı, ama babası olmayacaktı.
Seçilmiş Olan anlamına gelen Mesih olarak bilinecekti. Şeytan Mesih’in
topuğuna saldıracaktı, ama Mesih Şeytan’ın başını ezecekti.
Tüm bunlar ne anlama geliyordu. Kral, daha sonra tüm bunları açıklayacaktı,
ama Tanrı, Adem ve Havva’ya şimdilik yalnızca böyle bir umut ışığı vermişti.
Binlerce yıl sonra, Kral’ın peygamberlerinden biri şunları yazacaktı:
Karanlıkta yürüyen halk, büyük bir ışık görecek…
Bakire kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacak!
‘İmmanuel’, ‘Tanrı bizimledir’ anlamına gelir. (Yeşaya 9:1; 7:14)
Kral, özel hazinesini fidyeyle9 kurtaracaktı.
Ama bu kurtarışın bedeli neye mal olacaktı?
46
Sahne 18
İlk Kurban
A
dem ve Havva’nın yasaklanan meyveyi yedikten sonra ne yaptıklarını
hatırlıyor musunuz? İncir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.
Bu önlükleri, Yaratıcı-Yargıçları’nın huzurunda kendilerini rahat
hissetmelerini sağladı mı? Hayır! Utanç duydular ve suçluluk
hissettiler. Tanrı’nın huzurunda durabilmek için yapabilecekleri
hiçbir şey yoktu. Bu nedenle Tanrı, onlar için bir yol hazırladı.
RAB Tanrı Adem’le karısı için deriden giysiler yaptı
ve onları giydirdi. (Yaratılış 3:21)
İlk hayvan kurbanı kim sundu? Tanrı.
RAB birkaç hayvan öldürdü, deriden giysiler yaptı ve Adem ve
Havva’ya giydirdi. Tanrı bunu yapmakla onlara kendi adaleti,
merhameti ve lütfuyla ilgili bazı temel dersler öğretiyordu.
Şimdi bu üç önemli sözcük hakkında düşünelim.
Adalet. Öldürülmüş hayvanlara bakın. Tanrı onları neden
kurban etti? Adem ve Havva’ya günah ve ölüm yasasının
yerine getirilmesi gerektiğini öğretti. İşledikleri günahın
ölümle cezalandırılması gerekiyordu. Bu, adalettir.
Merhamet. Adem ve Havva’ya bakın. Tanrı onları öldürdü mü?
Hayır. Tanrı, onların yerine ölmeleri için hayvanlar sağladı. Tanrı,
onları cezalandırmadan günahı cezalandırdı. Bu, merhamettir.
Lütuf. Şimdi Adem ve Havva’nın üzerlerindeki güzel giysilere
bakın. Tanrı’nın yasasını ihlal eden bu iki kişi, bu armağanı hak
ettiler mi? Hayır, ama Tanrı onlara, kurban edilen hayvanların
derilerinden giysiler yaparak iyiliğini gösterdi. Bu, lütuftur.
Rab’bin onlar için yaptığı bu hak etmedikleri iyilik sayesinde Adem
ve Havva tekrar Tanrı’yla birlikte olmaktan mutluluk duydular!
Hayvan kanı onların günahını örttü. Adem ve Havva o gün ölümü
hak etmişlerdi, ama onların yerine masum hayvanlar ölmüştü.
Hayvan derilerinden yapılan giysiler onların utancını örttü. Adem ve
Havva, Tanrı’nın huzurunda kendilerini yeniden rahat hissettiler.
Binlerce yıl sonra Tanrı’nın peygamberlerinden biri şunları yazdı:
RAB’de büyük sevinç bulacağım!
Çünkü bana kurtuluş giysisini giydirdi,
Beni doğruluk kaftanıyla örttü. (Yeşaya 61:10)
Günahkârları yalnızca Tanrı bağışlayıp yeni bir kişi yapabilir.
48
Sahne 19
Kovulma
T
anrı, isyan eden melekleri gökyüzünden kovduğu zaman, başlarına
gelecek felaket mühürlenmişti. Cennetin göz kamaştırıcı ışığında
yaşamış olan bu ruhsal varlıkların günahları için bir özürleri yoktu. Ama
günahın bulaştığı insanlar için Tanrı’nın, kendisine güvendikleri takdirde,
onları geri almayı amaçlayan bir planı vardı.
Yine de, günahın sonuçları sürüyordu. Tanrı, nasıl Lüsifer’i ve onun
kötü meleklerini göksel cennetten dışarı çıkardıysa, aynı şekilde
şimdi adamı ve karısını da yersel cennetten dışarı çıkardı.
RAB Tanrı onları bahçeden kovduktan sonra, yaşam ağacının
yolunu denetlemek için Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar
ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi. (Yaratılış 3:24)
Yaşam ağacı bahçenin ortasındaki özel bir ağaçtı. Yalnızca mükemmel
olan kişiler ondan yiyebilirlerdi. Adem ve Havva artık mükemmel
değillerdi. Günah işlemişlerdi, yaşlanmaları ve ölmeleri gerekiyordu.
Yüce Yaratıcımız Tanrı, kutsaldır. Bu ifade, O’nun saf, temiz,
mükemmel ve doğru olduğu anlamına gelir. Tanrı, kutsal
doğası ve kutsal yasaları nedeniyle günahı ölümüyle –Yaşam
Kaynağından ayrı olmak– cezalandırmak zorundadır.
Bazı kişiler, Tanrı’nın öylesine “büyük” olduğunu düşünürler ki, O’nun kendi
koymuş olduğu yasaları önemsemeyeceğini sanırlar. Yargıcın, ülkenin
yasalarını yerine getirmeyi reddettiği bir mahkemeyi zihninizde canlandırın.
Böyle bir yargıcın büyük olduğunu söyleyebilir misiniz? Hakemin oyunun
kurallarını önemsemediği bir futbol maçı düşünün. Böyle bir hakemi
büyük bir hakem mi yoksa kötü bir hakem olarak mı adlandırırsınız?
Şeytan, Havva’nın, Yaratıcısı’nın kurallarını yerine getirmeyeceğine,
yasayı ihlal edenleri ölümle cezalandırmayacağına inanmasını istedi.
Ama evrenin adil Kralı ve Yargıcı, sözünü her zaman yerine getirir.
Tanrı büyüktür. O’na güvenebilirsiniz.
Tahtın adalet ve doğruluk üzerine kurulu.
Sevgi ve sadakat önün sıra gider. (Mezmur 89:14)
Bakalım bu bilmeceyi yanıtlayabilecek misiniz? Şeytan ve
insanlar Rab’bin yapamayacağı neyi yapabilirler?
Bu sorunun yanıtını Tanrı’nın sözüyle verelim:
“Antlaşmamı bozmayacak, ağzımdan çıkan sözü değiştirmeyeceğim...
Bir kez kutsallığım üzerine ant içtim.” (Yaratılış 89:34-35)
Evrenin Kralı verdiği sözünden geri dönemez.
50
Sahne 20
İlk Çocuklar
B
ahçenin dışındaki dünya hâlâ güzel bir yerdi, ama yine de içinde iğne gibi
batan dikenler, sıkıntı veren sinir bozucu böcekler, derisi yüzülmüş dizler ve
tıkalı burunlar vardı. Hayvanların çoğu artık dostane değillerdi. Yiyecek bulmak
kolay olmuyordu. Adem ve Havva’nın aç midelerini doyurmak için çok çalışmaları
gerekiyordu.
Aynı zamanda mutluluk ve sevinç dolu anlar da yaşıyorlardı.
Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin’i doğurdu.
’Rab’bin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim’ dedi. (Yaratılış 4:1)
Havva, dünyanın ilk bebeğine, sahip olma anlamına gelen Kayin adını verdi.
Tanrı tarafından verilen ne kadar değerli bir hazine! Havva belki oğlunun
vaat edilen Kurtarıcı olduğunu düşündü, ama çok geçmeden küçük sevimli
oğlanın, aynı anne ve babası gibi inatçı ve ben merkezci olduğunu keşfetti!
Daha sonra ikinci oğulları doğduğu zaman, Havva onun adını boş şey ya da hiçbir
şey anlamına gelen Habil koydu. Adem ve Havva’nın insanları günahlarından
kurtaracak olan günahsız kadın soyunu dünyaya getiremeyecekleri aşikârdı.
Adem ve Havva’nın soyu, Tanrı’nın kutsal benzeyişini yansıtmak
yerine kendi günah eğilimli doğalarını yansıttı.
Adem’in kendi suretinde, kendisine benzer
oğulları ve kızları oldu. (Yaratılış 5:4,3)
Resme bakın. Kayin’in küçük kardeşinin elindeki kavunu nasıl zorla
aldığını görüyor musunuz? Kayin aynı kendilerine ait olmayan
meyveyi alan anne ve babası gibi davranıyor. Adem ve Havva’nın
günahı, bulaşıcı bir hastalık gibi çocuklarına da geçmişti.
Adem günah işlediği zaman, dünyaya günah girdi. Adem’in
günahı ölüm getirdi, böylece ölüm bütün insanlara
yayıldı, çünkü herkes günah işledi. (Romalılar 5:12)
Bir Afrika atasözü, “Bir sıçan yalnızca toprak kazan bir başka
sıçan dünyaya getirebilir” der. Bir Arap atasözü ise aynı
gerçeğe değinir: Bir ördeğin oğlu yüzen bir hayvandır.
İlk anne-babamız günah işlediği zaman, bir ağaçtan kopmuş bir dal gibi oldular.
Kırılmış bir dal üzerinde bulunan her yaprak bu durumdan nasıl etkilenirlerse,
Adem’in aile dalının her üyesi de Adem’in günahından aynı şekilde etkilendiler.
Adem’in ölümünden çok uzun zaman sonra, peygamber kral Davut şunları yazdı:
Nitekim suç içinde doğdum ben.
Günah içinde annem bana hamile kaldı. (Mezmur 51:5)
Bunu işitmek hoşumuza gitmeyebilir, ama bunun doğru olduğunu biliyoruz.
52
Sahne 21
GünÂhkrın Tapınması
A
dem ve Havva’nın pek çok oğulları ve kızları oldu, ama Kutsal Yazılar
onların ilk iki oğlunun öyküsü üzerine odaklanır.
Habil çoban olup sürü güttü, Kayin ise çiftçi
oldu ve toprağı işledi. (Yaratılış 4:2)
Hem Kayin hem de Habil çalışkan işçiler oldular.
Her ikisi de Yaratıcıları’nı tanıyorlardı.
Her ikisi de Tanrı’nın, kendilerini ve tapınmalarını kabul etmesini istediler.
Her ikisinin de sorunu aynıydı: Günah.
Yalnızca günahkâr olarak doğmadılar, ama aynı zamanda günahkâr
olarak da yaşadılar. Her gün, Tanrı’nın saf ve sevecen doğasını
yansıtmayan şekilde düşündüler, konuştular ve hareket ettiler.
Evrenin Kralı, bu durumu kitabında günah olarak adlandırır:
Herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden
yoksun kaldı. (Romalılar 3:23)
Tanrı için Kayin’i ve Habil’i bağışlaması ve onları kendi huzurunda doğru
olarak ilan etmesi için bir çözüm var mıydı? Evet, Tanrı için bu konuda
bir çözümü vardı, ama bu çözüm, çok ama çok pahalıya mal olacaktı.
Kan dökülmeden bağışlama olmaz. (İbraniler 9:22)
Evrenin ihlal edilemez yasasının –günah ve ölüm yasası– yerine
getirilmesi gerekiyordu. Günah, ölümle cezalandırılmak zorundaydı.
Kralın bağışlamayla ilgili çözümünün bir ölüm cezası talep
etmesinin nedeni budur. Günahkâr ölümü hak ederken Tanrı,
belirli hayvanların, örneğin bir kuzunun kanını kabul edecekti.
Kuzunun hasta, yaralı bereli ya da kirli olmaması gerekiyordu.
Sağlıklı ve temiz olmalıydı. Mükemmel bir kuzu olmalıydı.
Kuzu öldürülecek ve yakılacaktı. Suçlu günahkârın yerine bu
kuzu ölecekti. Kuzu, günahkârın yerine geçmiş olacaktı.
Bir gün her iki kardeş de Tanrı’ya sunular getirdiler,
Ama doğru sunuyu yalnızca bir kardeş getirdi.
Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden Rab’be sunu getirdi.
Ama Habil sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını,
özellikle de yağlarını getirdi. (Yaratılış 4:3-4)
Sizce, Tanrı hangi sunuyu kabul etti?
54
K
Sahne 22
Günah Sunusu Yasası
ardeşlere bakın. Tanrı’ya takdim etmek üzere oldukları sunulara bakın.
Sunaklara bakın.
Bir sunak, yükseltilmiş bir yerdi ve genellikle taşlardan ya da
çamurdan yapılırdı. Sunak, bir ölüm yeriydi. Sunak, gökyüzü ve
yeryüzü arasındaki, Tanrı ve insan arasındaki sunuyu teşhir ederdi.
Sunak üzerinde sunulan her şeyin ateşle yakılması gerekirdi.
Tanrı her zaman adaleti destekler, ama merhamet göstermek
de ister. Her ikisini nasıl birlikte gerçekleştirebilirdi? Günahkârı
cezalandırmadan günahı nasıl cezalandırabilirdi?
Kayin ve Habil’in dönemlerinden çok sonra
Tanrı Musa peygambere şöyle dedi:
Canlılara yaşam veren kandır. Ben onu size sunakta
kendinizi günahtan bağışlatmanız için verdim. Kan,
yaşam karşılığı günah bağışlatır. (Levililer 17:11)
Elini yakmalık sununun başına koymalı. Sunu kişinin
günahlarının bağışlanması için kabul edilecektir. (Levililer 1:4)
Kefaretin anlamı nedir? Günahların örtülmesi, temizlenmesi ve bağışlanması
için talep edilen fidye bedelini ödemekle ilgilidir. Eski Antlaşma zamanlarında
Tanrı insanlara sağlıklı kuzuların, koçların, keçilerin, boğaların ve güvercinlerin
dökülen kanlarını günahlarının bedeli olarak kabul edeceğini söyledi. Bu
dökülen kan, kefareti –günah için bir örtü– sağlayacaktı, ama bu, yalnızca
Tanrı’nın, günah ve ölüm yasası tarafından talep edilen gerçek bedeli
ödeyecek olan mükemmel bir kurban sağlayacağı güne kadar geçerli olacaktı.
Şimdi Kayin’e bakın ve Tanrı’ya ne sunmak üzere olduğunu görün. Meyve ve
sebzelerin en güzellerinden oluşan bir sunu! Ama bu sunu onun günahlarını
örtemezdi, çünkü bu sunuda ölümün cezasını karşılayacak olan kan yoktu.
Habil’e ve onun sunusuna bakın. Ne kadar üzücü bir görüntü! Bağlanmış
bir küçük kuzu ve ölmek üzere. Kuzunun başının üzerine elini koyan
Habil’i görüyor musunuz? Habil, Tanrı’nın tasarısına inandığı için Tanrı
Habil’in tüm günahlarını aldı ve onları kuzunun üzerine koydu. Habil,
ölüm cezasını hak etmesine rağmen, Tanrı, kuzunun kanını günah için
bir örtü olarak kabul etti. Habil bu nedenle Tanrı’ya teşekkür etti.
Tanrı’nın yasası tüm günahkârların ölümle cezalandırılmalarını
talep etti, ama adil ve merhametli Tanrı, bir kuzunun onların
yerine geçerek ölmesini kabul edecekti. Tanrı bunu, “günah
sunusunun yasası” olarak adlandırır (Levililer 6:25).
Günah sunusunun yasası, Habil’i günah ve ölüm yasasından özgür kıldı.
Peki, Kayin’in durumu ne olacaktı?
56
Sahne 23
Kabul Etme ve Reddetme
K
ayin’in sunağını görüyor musunuz? Bu sunağın üzerinde ne var?
Solmuş ürünler. Şimdi Habil’in sunağına bakın. Onun üzerinde ne
var? Kan ve küller.
Tanrı, bu iki kardeş ve onların tapınması hakkında ne düşündü?
RAB, Habil’i ve sunusunu kabul etti, ama Kayin’i
ve sunusunu reddetti. (Yaratılış 4:4-5)
Tanrı’nın Habil’in sunusunu nasıl onayladığı ve Kayin’in sunusunu nasıl
reddettiği bize anlatılmaz.10 Kutsal Yazılar’da yazılan yalnızca şudur:
Habil’in Tanrı’ya Kabil’den daha iyi bir kurban sunması
iman sayesinde oldu. İmanı sayesinde doğru biri olarak
Tanrı’nın beğenisini kazandı. (İbraniler 11:4)
Habil, RAB’be ve O’nun tasarısına güvendiği için bağışlandı ve
doğru kişi ilan edildi. Bu, Tanrı’nın Habil’e verdiği bir armağandı.
Tanrı, Habil’in günahlarını kuzunun üzerine yüklemişti. Kuzu Habil’in
yerine geçerek ölmüştü. Kuzunun kanı dökülmüştü ve bedeni yanarak
kül olmuştu. Tanrı’nın günaha karşı duyduğu adil öfkesi, Habil yerine
kuzunun üzerine inmişti. Tanrı Habil’in kurban ettiği kuzudan neden
hoşnut kaldı? Çünkü bu sunu, bir gün dünyanın günah borcunu
ortadan kaldırmak üzere gelecek olan Kurtarıcı’ya işaret ediyordu.
Habil, Tanrı’nın tasarısına iman ettiği (güvendiği) için şimdi Tanrı’yla
doğru bir ilişki içindeydi. Daha sonra, Habil öldüğü zaman, Tanrı’dan
sonsuza kadar ayrı kalmak yerine şimdi dostu olan Tanrı’yla
birlikte olmak için O’nun yanına gidecekti. Günah sunusunun
yasası, günah ve ölüm yasasının üzerinde zafer kazanmıştı.
Kayin, Tanrı’ya dualarıyla yaklaştı, ama günahın ölüm ile cezalandırılması
gerektiğini söyleyen Tanrı yasasını önemsemedi. Kayin dindardı,
ama Tanrı’yla doğru bir ilişki içinde değildi. Günah ve ölüm yasası
hâlâ Kayin’in üzerinde kara bir bulut gibi asılı duruyordu. Tanrı’ya
ve O’nun tasarısına güvenmediği takdirde, Tanrı’yı asla Dostu
olarak tanıyamayacaktı. Tanrı’ya Yargıcı olarak bakacaktı.
Bazı kişiler şu sözlerle Kayin’i savunmaya çalışırlar: “Kayin bir çiftçiydi. Elinde
olanı götürdü.” Ama Tanrı onun elinde olanı istemiyordu. Kayin, elindeki
bazı ürünleri Habil’in kuzularından biriyle değiştirebilirdi ya da Habil’in
kuzusunun üzerine elini koyabilir ve aynı sunakta Tanrı’ya tapınabilirdi.
Kayin şimdi ne yapacaktı?
Tövbe edecek ve Tanrı’nın huzuruna doğru sunuyla gelecek miydi?
58
Sahne 24
İlk Cİnayet
R
ab, Kayin’in sunusunu reddetmişti. Ama yine de onu
seviyordu ve tövbe etmesi için ısrar etti.
Tövbe etmenin anlamı nedir?
Belirli bir kente yolculuk yapmak istediğinizi varsayalım.
Bir trene bindikten sonra, yanlış trene bindiğinizin farkına
varırsınız. Ne yaparsınız? Hatanızı kabul eder, trenden iner ve
doğru trene binersiniz. Tövbe etmenin anlamı budur.
Tövbe etmek, düşüncenizi değiştirmek; yanlış olandan dönüş yapmak ve
doğru olana teslim olmak anlamına gelir. Tanrı’nın önünde tövbe etmenin
anlamı, kendimi günahlarım için cezalandırmam gerektiği anlamına
gelmez. Günahımı, Tanrı’nın gözleriyle görmem gerektiği anlamına gelir.
Tanrı, Kayin’in tövbe etmesini –kendi yoluna güvenmekten vazgeçip
Tanrı’nın yoluna güvenmesini ve bu yolu izlemesini– istedi.
O zaman Kayin çok öfkelendi ve suratını astı.
RAB, Kayin’e, ‘Niçin öfkelendin?’ diye sordu, ’Niçin surat
astın? Doğru olanı yapsan seni kabul etmez miyim? Ancak
doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış,
seni bekliyor. Ona egemen olmalısın.’ (Yaratılış 4:5-7)
Kayin, tövbe etmeyecek kadar gururluydu. Kardeşi
yüzünden utandırılmıştı! Kendisini bu utançtan kurtaracak
ve kırılan onurunu kendi çözüm yoluyla düzeltecekti!
Kayin kardeşi Habil’e, ‘Haydi, tarlaya gidelim’ dedi. Tarlada
birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü. Rab, Kayin’e, ’Kardeşin
Habil nerede?’ diye sordu. Kayin, ‘Bilmiyorum, kardeşimin
bekçisi miyim ben?’ diye karşılık verdi. RAB, ’Ne yaptın?’ dedi,
‘Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor.’ (Yaratılış 4:8-10)
Habil’in canı ve ruhu RAB’le birlikte olmaya gitmişti, ama bedeni,
Tanrı, gelecekte bir gün bu toprak bedeni sonsuzluk için uygun olan
görkemli bir bedene dönüştürünceye kadar toprağa dönecekti.
Kayin’e gelince, Tanrı ona tövbe etmesi için bir başka
fırsat daha tanıdı, ama Kayin bunu reddetti.
Kayin RAB’bin huzurundan ayrıldı. (Yaratılış 4:16)
Kayin, bir isyan ve gurur ruhu içinde doğuya taşındı ve bir kent kurdu.
Onun ve karısının pek çok çocuğu oldu. Bu çocukların büyük-büyükbüyük-büyük torunları ilk metal aletleri ve müzik aletlerini yaptılar.
Kayin’in soyu çok zekiydi, ama RAB’bi tanımadılar.
60
Sahne 25
Sabır ve Yargı
A
dem’in işlediği ilk günahtan sonra on uzun kuşak geçti,
Tanrı insanlık ailesine şu üzücü haberi verdi:
Yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı
fikri hep kötülükteydi. (Yaratılış 6:5)
Ama yeryüzünde Tanrı’ya güvenen bir aile hâlâ vardı.
Nuh RAB’bin gözünde lütuf buldu.
Bu nedenle Tanrı Nuh’a, ‘İnsanlığa son vereceğim’ dedi,
’Çünkü onlar yüzünden yeryüzü zorbalıkla doldu.
Onlarla birlikte yeryüzünü de yok edeceğim. Kendine
gofer ağacından bir gemi yap. İçini dışını ziftle, içeriye
kamaralar yap. Gemiyi şöyle yapacaksın…’ (Yaratılış 6:8,13-15)
Bir futbol alanının uzunluğunun bir buçuk katı olan bu geniş ve büyük üç
katlı mavna, her hayvan türünden bir çifti ve günah sunusu olarak temiz
sayılan hayvanlardan yedişer çifti içinde barındırabilecek genişlikte yere
sahipti. Geminin bir havalandırma sistemi ve büyük bir kapısı olacaktı.
Bir yüzyıl sonra Nuh, karısı ve üç oğlu ve onların eşleriyle
birlikte geminin yapımını tamamladı. Nuh çalışırken, dünyayı
Tanrı’nın gelecek olan yargısı konusunda uyardı, ama insanlar
bu uyarıya yalnızca alay ederek karşılık verdiler.
Sonunda gemi hazır oldu. Nuh’un ailesi gemiye yiyecek
depoladı. Tanrı, hayvanları, sürüngenleri, böcekleri ve kuşları
getirdi. Gemiden içeri girmeleri ve gemideki binlerce bölmeye
yerleşmeleri muhteşem bir görüntü oluşturmuştu!
Nuh ve ailesi de gemiden içeri girdiler. Onlardan başka içeri
giren oldu mu? Hayır ve Tanrı geminin kapısını kapattı. Öfkeli
bulutlar yer küreyi sardılar, şimşekler çaktı ve gök gürledi.
O gün, enginlerin bütün kaynakları fışkırdı, göklerin kapakları açıldı.
Yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdı. (Yaratılış 7:11-12)
Bu olay tarihteki doğal felaketlerin en kötüsüydü. Geminin
içine sığınmış olan sekiz canın dışında, tüm insanlık yok oldu.
Kibirli ve imansız bir dünya gerçeği çok geç öğrendi.
Jeoloji ve fosillerle ilgili kayıtlar, Kutsal Kitap’taki kayıtları
onaylarlar. Denizden çıkan fosiller Büyük Sahra çölünden
Himalaya dağlarına kadar dünyanın en büyük çöllerinde
ve dağlarında kazılar yapılarak ortaya çıkartılabilir.
Tanrı, merhametiyle ilgili olarak sabırlı davranır, ama
adaletiyle ilgili olarak günahı yargılayacaktır.
62
Sahne 26
Taze Bİr Başlangıç
G
emideki Nuh’a, ailesine ve hayvanlara ne oldu?
Tanrı’nın yargısından kurtuldular.
Sonra Tanrı, Nuh’u ve gemideki evcil ve yabanıl hayvanları anımsadı.
Yeryüzünde bir rüzgâr estirdi, sular alçalmaya başladı. (Yaratılış 8:1)
Büyük gemi, alçalan suyun üzerinde yüzdü ve sonunda Türkiye’nin
batısında bulunan iki zirveli bir dağ kitlesi olan Ağrı Dağı’na oturdu.
Nuh, kuru toprak bulup bulamayacağını anlamak için üç kez dışarıya
bir güvercin gönderdi; ilkinde konacak bir yer bulamadığı için
güvercin geri döndü. Güvercini ikinci kez dışarı saldığında güvercin
gagasında yeni kopmuş bir zeytin yaprağı ile döndü. Nuh, yedi gün
sonra güvercini yine gönderdi ve bu kez güvercin geri dönmedi.
Kendisine bir yuva bulmuştu! Nuh, gemiden çıkma zamanının geldiğini
anladı. Tufanın başlangıcından bu yana tam bir yıl geçmişti.
Ailesi ve hayvanlar gemiden çıktıktan sonra Nuh’un
yaptığı ilk şeyin ne olduğunu biliyor musunuz?
Nuh, RAB’be bir sunak yaptı. Orada, bütün temiz sayılan
hayvanlarla kuşlardan yakmalık sunular sundu. Rab,
güzel kokudan hoşnut oldu… (Yaratılış 8:20-21)
Tanrı’nın merhameti ve adaleti değişmemişti. Günah hâlâ bir ölüm
cezası talep ediyordu. Nuh bu yüzden masum yaratıkların kanlarını
döktü ve onların bedenlerini sunakta yaktı; gök ve yer arasındaki,
Tanrı ve insan arasındaki günah sorununu geçici olarak durdurdu.
Bu tür kurbanlar, bir gün yeryüzüne günah için gerçek ödemeyi
yapmak için gelecek olan günahsız Mesih’e işaret ediyorlardı.
Tanrı sonra, Nuh’a ve Nuh’un ailesine bir buyruk verdi:
Verimli olun, çoğalıp yeryüzünü doldurun. (Yaratılış 9:1)
RAB Tanrı aynı zamanda yeryüzü gezegeniyle de bir antlaşma yaptı:
Yayımı (gökkuşağı) bulutlara yerleştireceğim ve bu yeryüzüyle
aramdaki antlaşmanın belirtisi olacak… Canlıları yok
edecek bir tufan bir daha olmayacak. (Yaratılış 9:13,15)
Tanrı, antlaşmasının bir belirtisi olarak bulutlu göğe doğru
yükselen görkemli bir gökkuşağını açığa çıkardı. Tanrı bir daha
asla küresel bir tufan göndermeyeceğine dair vaatte bulundu.
Gökkuşağı bize her zaman, Tanrı’nın, ceza verme ya da
koruma konusundaki vaatlerini hatırlatır.
64
Sahne 27
Gurur Kulesİ
H
er ne kadar taze bir başlangıç ile kutsanmış olsalar da, birkaç
kuşak sonra insanların çoğu yine kendi yollarında yürümek için
RAB’den ayrıldılar. Örneğin, Tanrı, insanlığa çoğalmalarını ve “yeryüzünü
doldurmalarını” emretmişti (Yaratılış 1:28; 9:1). Ama insan ne yaptı?
İnsanın ne yaptığını Kutsal Yazılar bize anlatır:
O zamana kadar dünyadaki tüm insanlar aynı
dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı.
İnsanlar doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde (bugünkü
Irak) bir ova bulup oraya yerleştiler. Birbirlerine şöyle
dediler, “Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim.”
Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar.
Sonra, “Kendimize bir kent kuralım” dediler, “Göklere erişecek bir kule
dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.” (Yaratılış 11:1-4)
Bu kenti kuran kişiler, Rab’bin yüce adını övmek yerine,
insanların onların adlarını övmelerini istediler. Şeytan gibi, onlar
da bir gurur ve isyan ruhu tarafından kontrol edildiler.
“Göklere erişecek bir kule dikmek” istemeleri, tıpkı günümüzde
cennete kendi çabaları aracılığıyla ulaşmayı uman dindar
kişilerin isteklerine benziyordu. Kayin gibi, bu insanlar da
dindardılar ve Tanrı’nın bağışlama ve doğruluğa ilişkin yolunu
önemsemediler. Tanrı’ya ve O’nun tasarısına güvenmediler.
Bu nedenle RAB Tanrı şöyle dedi:
“Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.”
Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını
durdurdu. Bu nedenle kente Babil adı verildi. Çünkü
Rab bütün insanların dillerini orada karıştırmış ve onları
yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı. (Yaratılış 11:7-9)
Rab, her aileye ya da her soya farklı bir dil vererek, kentin yapım projesini
durdurdu. İnsanların, aynı Tanrı’nın emretmiş olduğu gibi, Babil’den
ayrılmaktan ve yeryüzünü doldurmaktan başka çareleri kalmadı.
İnsanlar başladıkları kuleyi tamamlayamadılar,
ama Tanrı’nın tasarısı yürürlüğe kondu.
66
Sahne 28
Tanrı İbrahİm'İ Çağırır
P
eygamber Nuh’un zamanından sonra tam on kuşak geçmişti.
Şeytan ulusları sımsıkı kavramıştı ya da öyle gibi görünüyordu.
İnsanlar, RAB’be güvenmek yerine kendi dinlerine güvendiler.
Bazı uluslar, güneşi Yaratan’a tapınmak yerine güneşe
tapındılar. Diğerleri ise ayın önünde yere kapandılar.
Yıl, yaklaşık olarak İ.Ö. 1925’di.
Arabistan’ın kuzey doğusunda bulunan bir ülkede adı Avram
olan bir adam yaşamaktaydı. Tanrı daha sonra onun adını,
çokların babası anlamına gelen İbrahim olarak değiştirdi.
İbrahim 75 yaşında, karısı Sara ise 65 yaşındaydı ve çocukları
yoktu. Her ikisi de, anne ve babası ve komşuları da Yaratan
yerine yaratılmış varlıklara tapınan putperest kişilerdi.
RAB bir gün İbrahim’e şöyle dedi:
‘Ülkeni, akrabalarını ve baba evini bırak, sana
göstereceğim ülkeye git’ dedi.
‘Seni büyük bir ulus yapacağım, seni kutsayacak, sana
ün kazandıracağım ve bereket kaynağı olacaksın. Seni
kutsayanları kutsayacak, seni lanetleyeni lanetleyeceğim.
Yeryüzündeki bütün halklar senin aracılığınla
kutsanacak.’ (Yaratılış 12:1-3)
RAB, İbrahim’le bir antlaşma yapmak istedi. Eğer İbrahim
baba evini bırakır ve bilmediği bir ülkeye giderse, Tanrı o
zaman onun aracılığıyla büyük şeyler yapacaktı:
1. Tanrı, İbrahim’i büyük bir ulusun babası yapacaktı.
2. Ve bu yeni ulus aracılığıyla Tanrı, tüm halkları bereketleyecekti.
Eğer İbrahim Tanrı’ya güvenir ve O’nu izlerse,
peygamberlerin, Kutsal Yazılar’ın ve dünyanın Kurtarıcısı’nın
ortaya çıkacağı bir ulusun babası olacaktı.
İbrahim ne yaptı?
İman sayesinde İbrahim miras alacağı yere gitmesi için çağrılınca,
Tanrı’nın sözünü dinledi ve nereye gideceğini bilmeden
yola çıktı. (İbraniler 11:8)
İbrahim ve karısı için akrabalarını bırakmak ve ailelerinin dinlerine
sırt çevirmek kolay değildi. Ama yine de tek gerçek Tanrı’yı
izlemek için akrabalarının eleştirisine katlanmayı seçtiler.
Tanrı’ya güvenmek ve O’na itaat etmek her zaman
kolay değildir, ama her zaman en iyisidir.
68
Sahne 29
Vaadİnİ Yerİne Getİren
İ
brahim ve karısı yaşlıydılar ve çocukları yoktu. Ama yine de RAB İbrahim’i
büyük bir ulusun babası yapacağına dair söz vermişti.
İbrahim, Tanrı’nın yerine gelmesi “imkansız” bu vaadine nasıl karşılık verdi?
İbrahim Tanrı’ya iman etti ve böylece aklanmış sayıldı ve
kendisine Tanrı’nın dostu dendi. (Yakup 2:23; Yaratılış 15:6)
Adem soyundan olan kişilerin hepsi gibi İbrahim de bir günahkârdı, ama
İbrahim de Habil ve Nuh gibi Tanrı’ya günah sunuları takdim etti. İbrahim
RAB’be ve O’nun vaatlerine iman ettiği için Tanrı, doğruluğu İbrahim’in
gökteki kaydına geçirdi ve ona sonsuz yaşam armağanını verdi. Aynı
zamanda Sara da Tanrı’ya güvendi ve Tanrı onu da doğru kişi ilan etti.
Ama beklemek zordur.
On yıl süreyle, Sara’nın hamile kalmasını umut ederek ve bu konuda
dua ederek Filistin ülkesinde kaldıktan sonra, İbrahim ve Sara Tanrı’nın
İbrahim’e bir oğul vereceğine ilişkin vaadini yerine getirmesi için O’na
“yardım etmeye” karar verdiler. Yerel bir adeti uygulayan Sara, Mısırlı
cariyesi Hacer’i İbrahim’e verdi ve İbrahim Hacer’le yattı. Hacer hamile
kaldı ve bir oğul dünyaya getirdi. Bu çocuğa İsmail adını verdiler.
Yaklaşık 13 yıl sonra İbrahim 99 ve Sara 89 yaşına geldikleri
zaman, Gücü Her Şeye Yeten Tanrı onlara tekrar göründü.
Onlara bir oğul sahibi olacaklarını ve adını İshak koyacaklarını
bildirdi ve Rab aynı zamanda İbrahim’e şunu da söyledi:
İsmail’e gelince, seni işittim. Onu kesinlikle kutsayacağım…
Ancak antlaşmamı gelecek yıl bu zaman Sara’nın doğuracağı
oğlun İshak’la sürdüreceğim. (Yaratılış 17:20-21)
Bir yıl sonra Sara, vaadin oğlu olan İshak’ı doğurdu.
Resme bakın. İbrahim’i ve karısını gece vakti gökyüzüne bakarken
görüyor musunuz? Rab’be, sadakati için teşekkür ediyorlar. Daha sonra,
Hacer ve İsmail evden gönderildiler, ama Tanrı onlara da iyilik yaptı.
Çocuk büyürken Tanrı onunlaydı. Çocuk çölde
yaşadı ve okçu oldu. Paran Çölü’nde yaşarken annesi
ona Mısırlı bir kadın aldı. (Yaratılış 21:20-21)
İsmail, Tanrı’nın pek çok şekilde bereketlemiş
olduğu güçlü Arap halkının babası oldu.
İshak’a gelince, o evde kaldı ve babasının sığırları ve koyunlarıyla
ilgilendi. İshak bazen sağlıklı bir kuzuyu seçmek, onu öldürmek
ve günahları için sunak üzerinde takdim etmek gibi konularda
babasına yardım ederdi. Ama ne İshak ne de babası, Tanrı’nın
talep etmek üzere olduğu kurbanı hayal bile edemezlerdi.
70
Sahne 30
Nİhaİ Deneme
T
anrı, İbrahim’i ve oğlunu, günahkârları günahtan ve ölümden
kurtarmakla ilgili tasarısının bazı peygamberliklerini ve örneklerini
dünyanın önünde sergilemek için kullandı. Tanrı aynı zamanda İbrahim’in
imanını ondan korkunç bir şey, deneme sona erinceye kadar hiçbir anlam
ifade etmeyecek olan bir şey isteyerek had safhada bir denemeye tabi
tutmayı planladı.
İbrahim yaşamının bu aşamasında Rab’be mutlak bir şekilde
güveniyordu. İbrahim, Tanrı’yı tanıyordu. Tanrı’nın iyi ve adil olduğunu
biliyordu. Ama İbrahim yine de Tanrı kendisinden yanlış gibi görünen
bir şey isteseydi, O’na güvenebilecek ve itaat edebilecek miydi?
Öyküyü, doğrudan Kutsal Yazılar’dan aktaralım:
Daha sonra Tanrı, İbrahim’i denedi.
“İbrahim!” diye seslendi.
İbrahim, “Buradayım” dedi.
Tanrı, “İshak’ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya11 bölgesine git!” dedi,
“Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak sun.”
İbrahim sabah erkenden kalktı, eşeğine palan vurdu. Yanına
uşaklarından ikisini ve oğlu İshak’ı aldı. Yakmalık sunu için odun
yardıktan sonra, Tanrı’nın kendisine belirttiği yere doğru yola çıktı.
Üçüncü gün gideceği yeri uzaktan gördü. Uşaklarına,
“Siz burada, eşeğin yanında kalın” dedi, “Tapınmak
için oğlum ile birlikte oraya gidip döneceğiz.”
İbrahim yakmalık sunu için yardığı odunları oğlu İshak’a yükledi. Ateşi
ve bıçağı kendisi aldı. Birlikte giderlerken İshak, İbrahim’e, “Baba!” dedi.
İbrahim, “Evet, oğlum!” diye yanıtladı. İshak, “ateş ile odun
burada, ama yakmalık kuzu nerede?” diye sordu.
İbrahim, “Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu
Tanrı kendisi sağlayacak” dedi.
İkisi birlikte yürümeye devam ettiler. (Yaratılış 22:1-8)
72
Sahne 31
Mahkûm Edİlen Oğul
İ
brahim’in uşaklarına oğluyla birlikte kurban sunacağı dağa
tırmanmadan önce ne dediğini işittiniz mi?
“Tapınmak için oraya gideceğiz ve döneceğiz.”
Eğer öldürülecek ve bedeni yakılacak ise İbrahim’in oğlu
nasıl geri dönebilirdi? Kutsal Yazılar’da şöyle yazar:
İbrahim Tanrı’nın ölüleri bile diriltebileceğini düşündü; nitekim
İshak’ı simgesel şekilde ölümden geri aldı. (İbraniler 11:19)
Tanrı, İshak’ı yeni bir ulusun (vaat edilen Kurtarıcı bu ulustan
gelecekti) babası yapmak için vaatte bulunmuştu. Tanrı
yalan söyleyemez. İbrahim için bu kadarı yeterliydi.
Bu arada tüm bunlar olup biterken acaba İshak ne düşünüyordu?
İshak bir günahkâr olduğunu ve günahları yüzünden ölmeyi hak
ettiğini biliyordu. Aynı zamanda Tanrı’nın, onun yerine geçecek bir
kurbanı kabul edeceğini de biliyordu. Ama bugün yanlarında bir
kuzu ya da bir koç olmadan bir kurban kesmeye gidiyorlardı? Bu durum
makul görünmüyordu! İshak bu yüzden babasına şöyle dedi:
“Ateş ve odun burada, ama yakmalık sunu kuzusu nerede?”
İbrahim şöyle yanıtladı: “Oğlum, yakmalık sunu
için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak.”
Şimdi öyküye devam edelim:
İbrahim, Tanrı’nın kendisine belirttiği yere varınca orada bir
sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak’ı bağlayıp sunaktaki
odunların üzerine yatırdı. Sonra oğlunu boğazlamak için uzanıp
bıçağı aldı. Ama Rab’bin meleği göklerden, ‘İbrahim, İbrahim!’
diye seslendi. İbrahim, ‘İşte, buradayım’ diye karşılık verdi.
Melek, ‘Çocuğa dokunma’ dedi, ‘ona hiçbir şey yapma.
Şimdi Tanrı’dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu
benden esirgemedin.’ (Yaratılış 22:9-12)
İbrahim ve oğlu sevindiler! Ama talep edilmiş olan kurban ne olacaktı?
İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara
takılmış bir koç gördü. (Yaratılış 22:13)
İbrahim’in oğlundan ölüm cezası esirgendi.
Tanrı onun yerine geçen bir kurban tedarik etmişti!
74
Sahne 32
Tasvİrler ve Peygamberlİkler
T
anrı, İbrahim’in mahkûm edilen oğlunu nasıl kurtardı? Onun yerine
ölmesi için lekesiz, masum bir hayvan tedarik etti.
İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış
bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu
yakmalık sunu olarak sundu. (Yaratılış 22:13)
Tüm bu olaylar, günah ve ölüm yasasının taleplerini
tatmin edecek ve yeryüzündeki her ulustan insanları
günahlarından kurtaracak kutsal bir Kurtarıcı’nın yeryüzüne
gönderilmesine ilişkin Tanrı tasarısını tasvir ediyorlardı.
Bu nedenle İbrahim “oraya Yahve-yire (RAB sağlar)
adını verdi. ‘Rab’bin dağında sağlanacaktır’ sözü bu
yüzden bugün de söyleniyor.” (Yaratılış 22:14)
İbrahim neden oraya RAB sağlamıştır yerine Rab sağlayacaktır adını verdi?
Tanrı bir fidye sağlamamış mıydı?
Dağın adına ‘Rab sağlayacaktır’ diyen İbrahim peygamber bir gün bu aynı
dağda Tanrı’nın kendisinin bir kurban sağlayacağını önceden bildirdi. Bu
kurbanın kanı öylesine değerli olacaktı ki, Tanrı bu kurbanın kanını dünyanın
günah borcuna karşılık tam bir ödeme olarak kabul edecekti, öyle ki, her
kim bu kurbana iman ederse, mahvolmasın, ama sonsuz yaşama kavuşsun.
İbrahim peygamberin sunakta bir koç sunmasının üzerinden
yaklaşık 1.900 yıl geçtikten sonra, vaat edilen Kurtarıcı’nın
kendisi bu tarihi olaya bakarak şöyle diyecekti:
“Babanız İbrahim günümü göreceği için sevinç ile
coşmuştu; gördü ve sevindi.” (Yuhanna 8:56)
Koçun kokusu gökyüzüne yükseldiği zaman, Tanrı İbrahim’e bu aynı
dağın sırası üzerinde kurban edilecek olan gelecekteki yakmalık sunuyla
ilgili bir anlayış verdi. İbrahim’in oğlunun, “Kuzu nerede?” sorusuna
verdiği yanıt, aniden daha da derin bir anlam kazanmış oldu:
“Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı
kendisi sağlayacak.” (Yaratılış 22:8)
Tanrı, İbrahim ve oğlu için kuzuyu henüz sağlamamıştı.
Tanrı bir koç sağlamıştı.
Kuzu nerede idi?
Doğru zamanda bu sorunun yanıtını Tanrı’nın kendisi verecekti.
76
Sahne 33
Sadık ve Kutsal Bİr tanrı
T
anrı’nın İbrahim’e verdiği iki büyük vaadi hatırlıyor musunuz?
Tanrı, önce şöyle demişti:
“Seni büyük bir ulus yapacağım.” (Yaratılış 12:2)
Tanrı sözünü yerine getirdi. İbrahim’in oğlu İshak oldu. İshak’ın oğlu Yakup
oldu ve Yakup’un, aileleri İsrail’in on iki oymağını oluşturan on iki oğlu oldu.
Tanrı, bu özel –ve genellikle isyankâr– ulus aracılığıyla çalışarak yeryüzünde
yaşayan tüm insanlara kendisinin nasıl olduğunu ve günahkârların
kendisine nasıl geleceklerini göstermek istedi. Tanrı, bu ulusu koruduğunda,
sizi ve beni bereketleme konusundaki tasarılarını korumuş oluyordu. Çünkü
peygamberler, Kutsal Yazılar ve vaat edilen Kurtarıcı bu ulustan gelecekti.
Tanrı’nın gizli tasarısı ilerlemek için harekete geçiyordu.
İ.Ö. 1500 yılı civarında Tanrı, İbrahim’in soyundan olan Musa’yı, peygamberi
olması için çağırdı. Musa, Kutsal Kitap’ın ilk beş kitabını yazdı. Aynı zamanda
Tanrı Musa’yı, İbrahim’in soyundan gelen üç milyon kişiye önderlik etmesi
ve onları dört yüz yıllık tutsaklıktan kurtarması için de kullandı. Tanrı bu
üç milyon kişiye bizzat rehberlik etti; bir bulut sütunu gün esnasında
gölge, bir ateş sütunu ise gece olduğunda ışık sağladı. Tanrı, kudretli
kolu aracılığıyla halkı için Kızıldeniz’i ikiye yararak bir kurtuluş yolu açtı,
onlara gökten ekmek ve bir kayadan su verdi ve Sina Dağı’na getirdi.
Orada, dağın eteklerinde Tanrı halka şöyle dedi:
“Siz benim için bir krallık… ve kutsal bir ulus
olacaksınız.” (Mısır’dan Çıkış 19:6)
Tanrı, bu ulusun kutsal olmasını istedi: Kendisi için ayrılmış olan ve
çevresindeki uluslardan farklı bir ulus. Ama halk, kutsal olmanın ne anlam
ifade ettiğini anlamadı; kendilerini çaresiz günahkârlar olarak görmediler.
Bir şekilde, Tanrı’nın iyiliğini kazanabileceklerini düşündüler. RAB onlara,
günaha karşı duyduğu yakıcı öfkesi hakkında bir ders vermek amacıyla
şiddetle sarsılan dağın üstüne ateş içinde ve boru sesleri eşliğinde indi.
“Sina Dağı’nın her yanından duman tütüyordu. Çünkü RAB
dağın üstüne ateş içinde inmişti. Dağdan ocak dumanı
gibi duman çıkıyor, bütün dağ şiddetle sarsılıyordu. Boru
sesi gitgide yükselince, Musa konuştu ve Tanrı onu gök
gürlemeleriyle yanıtladı.” (Mısır’dan Çıkış 19:18-19)
Tanrı, Adem’e bir buyruk vermişti.
Şimdi, bu yeni ulusa on buyruk vermek üzereydi.
78
U
Sahne 34
On Buyruk
lusa ait olan halkın çoğunluğu, Tanrı’nın halkı olmak için yeterince
iyi olduğunu düşündü. Bu nedenle, RAB onlara önce Sina Dağı’ndan
gelen gök gürleme sesleriyle On Buyruk’u verdi, sonra Musa’ya On
Buyruk’u iki taş levhaya yazdırdı.
Şimdi gelin, On Buyruk’u okuyalım (sağda, Mısır’dan Çıkış
kitabından özetlenerek alınmıştır). Tanrı, Musa’ya on buyruğun
hepsine mükemmel bir şekilde uyulması gerektiğini söyledi.
“Bu yasanın sözlerine uymayana lanet olsun.” (Yasa’nın Tekrarı 27:26)
Sizce, insanlar bu on buyruğu işittikten sonra kendilerini nasıl
hissettiler? Sizce, hâlâ yeterince iyi olduklarını düşünebildiler mi?
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Tanrı’nın mükemmel krallığında
yaşamak için yeterince iyi olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Birinci buyruğu tekrar okuyun. Tanrı’yı yaşamınızda her zaman birinci sıraya
koyuyor musunuz? Eğer bunu yapmıyorsanız, o zaman bu yasayı ihlal
ediyorsunuz demektir. Beşinci buyruğu okuyun. Eğer anne ya da babanıza
bir kez itaat etmediyseniz, Tanrı’nın önünde suçlusunuz demektir. Şimdi
sekizinci buyruğa bakın. Eğer bir kez, sizin olmayan bir şeyi aldıysanız
ya da bir sınav sırasında kopya çektiyseniz, bu yasayı ihlal etmişsinizdir.
Hiç yalan söylediğiniz oldu mu? O zaman, dokuzuncu buyruğa itaat
etmemişsiniz demektir. Son buyruk, bize, başka birine ait olan bir şeyi
istemenin bile yanlış olduğunu söyler. Tanrı, yüreklerimizdeki günahı görür.
Adem ve Havva’nın Tanrı’yla olan ilişkisini kaç tane günah mahvetti?
Yalnızca bir tek günah! Tanrı’nın mükemmel standardı değişmemiştir.
“Yasa’nın her dediğini yerine getirse de, tek konuda ondan
sapan kişi, bütün Yasa’ya karşı suçlu olur.” (Yakup 2:10)
Tanrı kutsaldır ve günaha göz yumamaz. Ölü bir domuzun çürümüş
cesedinin bulunduğu bir odada olmak ister miydiniz? Tanrı için de
günahımız böyle bir durum gibidir. Kokan bir bedene parfüm sıkmakla onu
temizleyemediğimiz gibi, hiçbir dini çaba da yüreklerimizi temizleyemez.
Tanrı’nın yasası, yüzümdeki bir kiri gösteren ayna gibi, bana
yüreğimdeki kiri gösterir. Ayna nasıl yüzümü temizleyemezse,
aynı şekilde On Buyruk da yüreğimi temizleyemez.
“Bu nedenle, Yasa’nın gereklerini yapmakla, hiç kimse
Tanrı katında aklanmayacaktır. Çünkü Yasa sayesinde
günahın bilincine varılır.” (Romalılar 3:20)
Bizler, ne kadar iyi olduğumuzu düşünürsek düşünelim,
Tanrı’yla birlikte gökyüzünde yaşayacak kadar iyi değiliz.
Bir Kurtarıcı’ya ihtiyacımız var.
80
1. Benden
başka tanrın
olmayacak.
2. Kendine put
yapmayacaksın...
çünkü Tanrın Rab
benim.
3. Tanrın Rab’bin
adını boş
yere ağzına
almayacaksın.
4. Şabat Günü’nü
kutsal sayarak
anımsa.
5. Annene babana
saygı göster.
6. Adam
öldürmeyeceksin.
7. Zina
etmeyeceksin.
8. Çalmayacaksın.
9. Komşuna
karşı yalan
yere tanıklık
etmeyeceksin.
10. Komşunun
karısına ya da hiç
bir şeyine göz
dikmeyeceksin.
Sahne 35
Daha Fazla Tasvİrler
O
n Buyruk, yeni ulusa doğru ve yanlış ile ilgili standart hakkında
net bir anlayış sağladı. Bu, iyi bir şeydi. Ama Tanrı’nın Yasası aynı
zamanda kötü haber de getirdi. İnsanlara başlarının büyük dertte
olduğunu gösterdi. Günahları nedeniyle hepsinin ölmesi ve Tanrı’dan
ayrılması gerekiyordu.
İyi haber ise RAB’bin, onların günahlarını örtmek için kuzuların,
boğaların, keçilerin ve güvercinlerin dökülen kanlarını hâlâ
kabul edeceğiydi. Ve böylece aynı gün Tanrı, gök gürültüsü
sesleri arasında On Buyruk’u verdi ve Musa’ya şöyle dedi:
“Bir sunak yapın …ve yakmalık sunularınızı bu
sunağın üzerinde sunun.” (Mısır’dan Çıkış 20:24).
Elini kuzunun başının üzerine koymuş olan Musa’yı görüyor musunuz?
İnsanların ellerini kuzuya doğru uzattıklarını görüyor musunuz? Tanrı’ya
ve O’nun bağışlama yoluna inandıkları için günahları masum kuzunun
üzerine konuyor. Kuzu daha sonra sunağın üzerinde öldürülecekti.
Ve dökülen kan halkın günahlarını örtecekti. Daha sonra hayvanın
ölü bedeni kül haline gelene dek yakılacaktı. Küller halka, Tanrı’nın
onların günahlarıyla ne yaptığını gösterecekti. Bağışlanmışlardı!
Ama günahların bağışlanması için hayvan kanı sunmayla ilgili bu sistem,
aslında Tanrı’nın gerçekten talep ettiği bir şeyin yalnızca bir örneğiydi.
Yasa her yıl sürekli aynı kurbanları sunarak Tanrı’ya yaklaşanları
asla yetkinliğe erdiremez. Erdirebilseydi, kurban sunmaya
son verilmez miydi? Çünkü tapınanlar bir kez günahlarından
arındıktan sonra artık günahlılık duygusu kalmazdı.
Ama tam aksi oldu; o kurbanlar insanlara yıldan yıla
günahlarını anımsatıyor. “Çünkü boğalarla tekelerin kanı
günahları ortadan kaldıramaz.” (İbraniler 10:1-4)
Hayvanlar, Tanrı’nın benzeyişinde yaratılmadılar.
Bir kuzunun değeri bir insanın değerine eşit değildir. Nasıl oyuncak
bir arabayı alıp bir araba satıcısına götüremez ve onu gerçek bir
arabanın karşılığında sunamazsanız, aynı şekilde bir kuzunun kanı da
günah ve ölüm yasasının talep ettiği yüksek bedeli ödeyemezdi.
Daha iyi bir kurbana ihtiyaç vardı.
Kurban edilen hayvanlar dünyanın günah borcunu silemezlerdi,
onlar günahkârlara bunu yapabilecek Olan’ın bir örneğini verdiler.
82
Sahne 36
Daha Fazla Peygamberlİkler
K
urtarıcının varış zamanı yaklaştıkça, RAB peygamberlerine bu
Kral-Mesih ile ilgili daha çok peygamberlikte12 bulunmalarını söyledi.
Aşağıda bu eski vaatlerden bazıları yer alıyor:
İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak…
—Peygamber Yeşaya 7:14
Ama sen, ey Beytlehem Efrata, İsrail’i benim
adıma yönetecek olan senden çıkacak…
O’nun kökeni öncesizliğe, zamanın başlangıcına dayanır.
—Peygamber Mika 5:2
Bize bir çocuk doğacak, bize bir oğul verilecek…
O’nun adı Harika Öğütçü… Güçlü Tanrı…
Esenlik Önderi olacak.
—Peygamber Yeşaya 9:6
Tanrınız sizi kurtarmaya geliyor.
O zaman körlerin gözleri,
sağırların kulakları açılacak.
Topallar geyik gibi sıçrayacak.
—Peygamber Yeşaya 35:4-6
Kesime götürülen bir kuzu gibiydi…
—Peygamber Yeşaya 53:7
“Ellerimi, ayaklarımı deliyorlar…”
—Peygamber Davut, Mezmur 22:16
Vaat edilen Kurtarıcı geliyordu!
Ama ne zaman? Ve bu Kurtarıcı kim olacaktı?
Bu peygamberlikler nasıl yerine geleceklerdi?
84
.. ..
Bolum 2
Kral
Tasarısını
Yerİne getİrİr
— Yenİ Antlaşma —
87
Sahne 37
Kral'ın Öyküsü Devam Eder
K
ral’ın kitabının ilk bölümünü nasıl buldunuz, beğendiniz mi?
Eski Antlaşma’dan neler öğrendiniz?
Antlaşma, karşılıklı karar ya da ahit anlamına gelir. Tanrı, Yeni
Antlaşma’nın kutsal yazılarını vermeden çok önce şöyle dedi:
“Yeni bir antlaşma yapacağım günler geliyor.” (Yeremya 31:31)
Tanrı, halkıyla yapmış olduğu ilk antlaşmada onlara, kendi kutsallığını ve
onların günahkârlığını göstermek için birçok yasa verdi. Aynı zamanda
gelecek olan Kurtarıcı hakkında onlara pek çok örnek ve peygamberlik de
verdi. Peygamberler Eski Antlaşma’da şu ön bildiride bulundular: Kral-Mesih
gelecek. Ama Yeni Antlaşma’da şunu okuruz: Kral-Mesih gelmiştir!
Yeni Antlaşma Müjde’yi içerir. Arapça dilinde Müjde’ye İncil denir. Her
iki sözcüğün anlamı da İyi Haber’dir. Müjde şu sözlerle başlar:
İbrahim oğlu, Davut oğlu İsa Mesih’in soy kaydı şöyledir: İbrahim
İshak’ın babasıydı, İshak Yakup’un babasıydı… (Matta 1:1-2)
Kutsal Yazılar, tek tek her ismi belirterek İbrahim’den İsa’ya
kadar olan soy zincirini hiçbir halkayı eksik etmeden kaydeder.
Tanrı, İbrahim’in aile soyu aracılığı ile Kurtarıcı’yı göndererek
tüm ulusları bereketleme vaadini yerine getirecekti.
Yeni Antlaşma dört müjde kitabı içerir. Neden dört müjde? Neden
yalnızca bir tane değil? Tanrı, Eski Antlaşma’da Musa’ya şöyle dedi:
“Her sorun iki ya da üç tanığın tanıklığı aracılığıyla
açıklığa kavuşturulacaktır.” (Yasa’nın Tekrarı 19:15)
Tanrı, öyküsünü ve mesajını onaylamak için Mesih’in yaşamı hakkında
yalnızca iki ya da üç değil, dört ayrı kişinin dört ayrı kayıt tutmasına
karar verdi. Bu kişilerin adları, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’dır.
Bu durum, tıpkı dört habercinin aynı olayı naklederlerken her birinin
aynı öyküyü dört farklı bakış açısından anlatmalarına benzer.
Ancak Yeni Antlaşma’da toplam 27 kitap bulunur. Luka tarafından yazılan
Elçilerin İşleri kitabı, Mesih görevini tamamladıktan sonra olan olayları
anlatır. Tanrı, Yeni Antlaşma’nın geri kalan bölümünü yazmaları için
Pavlus’a (eski bir tedhişçi), Yakup ve Yahuda’ya (İsa’nın üvey kardeşleri) ve
Petrus ve Yuhanna’ya (balıkçılar) esin vermiştir. Her kitap Kral ve O’nun
planları hakkında O’nu seven herkese daha fazla bilgi sunmaktadır.
Şimdi O’nun öyküsünün devamını okuyalım.
88
Sahne 38
Meryem'İn Öyküsü
Z
aman gelmişti. Binlerce yıl süren hazırlıktan sonra Tanrı, vaat edilen
Kurtarıcı Kral-Mesih’i dünyaya göndermek üzereydi. Ama bu Kurtarıcı
Kral-Mesih kim olacaktı? Ve dünyaya nasıl gelecekti?
Yahudiye Kralı Hirodes zamanında Tanrı, Melek Cebrail’i
Celile’de bulunan Nasıra adlı kente, Davut’un soyundan Yusuf
adındaki adamla nişanlı kıza gönderdi. Kızın adı Meryem’di.
Melek ona, ‘Korkma Meryem’ dedi, ‘Sen Tanrı’nın lütfuna eriştin.
Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın. O, büyük
olacak, kendisine ‘Yüceler Yücesinin Oğlu’ denecek. Rab Tanrı O’na
atası Davut’un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup’un soyu
üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir.
Meryem, meleğe, ‘Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki!’ dedi.
Melek ona şöyle yanıt verdi: ‘Kutsal Ruh senin üzerine gelecek,
Yüceler Yücesi’nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak
olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek.’ (Luka 1:5,26-27, 30-35)
Cebrail, İsa’yı neden “Tanrı Oğlu” olarak adlandırdı?
Bazı kişiler bu ifadenin Tanrı’nın bir eş aldığı ve bir oğula baba olduğu
anlamına geldiğini düşünürler. Ancak bu ifade bu anlama gelmez! Eğer
Afrika kıtasında yaşayan biriyseniz, bazı kişiler sizi “Afrika’nın oğlu” olarak
adlandırabilirler. Bu ifade, Afrika’nın evlendiği ve bir çocuk sahibi olduğu
anlamına mı gelir? Hayır! Sizin Afrikalı olduğunuz anlamına gelir.
Mesih, Tanrı’dan geldiği için Tanrı’nın Oğlu olarak adlandırılır.
Mesih, Adem’in günah tarafından mahvedilmiş ailesine geldi,
ama bu aileden çıkmadı. Mesih, Tanrı’nın Sözü ve Oğlu’dur.
Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz
Tanrı’ydı. Başlangıçta O, Tanrı’yla birlikteydi. Her şey O’nun
aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O’nsuz olmadı…
Söz insan olup aramızda yaşadı. O’nun yüceliğini –
Baba’dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu biricik Oğul’un
yüceliğini– gördük. (Yuhanna 1:1-3,14)
Adem’in yasaklanan meyveyi yediği gün Tanrı’nın verdiği vaadi hatırlıyor
musunuz? Tanrı, bir kadının soyunun, yılanın başını ezeceğini ilan etmişti.
İşte bu vaat edilen soy şimdi bakire bir kızın rahmindeydi.
Geriye O’nun, yılanın başını nasıl ezeceğini görmek kalıyordu.
90
Sahne 39
Yusuf'un Öyküsü
M
eryem, kuzey Filistin’in bir sınır kenti olan Nasıra’da yaşayan Yusuf
adındaki bir marangozla sözlüydü ve yakında evleneceklerdi.
Hem Meryem hem de Yusuf Yahudi’ydiler ve geldikleri soy Kral Davut’tan
İbrahim’e kadar uzanıyordu. Ülkesi Roma tarafından yönetilmiyor olsaydı,
Yusuf veliaht olacaktı. Romalı askerler caddelerde devriye geziyorlardı.
Yahudiler devlete hainlik ederler kuşkusuyla tutuklanıyor ve çarmıha
geriliyorlardı. Vergi memurları halkı soyuyorlardı. Yaşam çok zordu.
Ancak Yusuf heyecanlıydı. Çok yakında Meryem’i kendisine eş olarak
alacaktı. Nikahtan sonra birlikte yaşayacakları yeri hazırlamak için çok
çalışmıştı. Ve sonra bir gün şok edici haberi duydu: Meryem hamileydi.
Sizce, Yusuf kendisini nasıl hissetti? Bu durumda, Meryem
ona sadakatsizlik etmiş gibi görünüyordu.
Yusuf’un yüreği paramparça oldu, ama yine de doğru olanı yapmak
istedi. Bu nedenle, Meryem’i herkesin önünde utandırmak istemediği
için nişanı bozarak ondan sessizce ayrılmak niyetindeydi.
Yusuf, bunları düşünürken uykuya daldı ve Rab’bin bir
meleği rüyasında ona görünerek şöyle dedi:
“Davut oğlu Yusuf, Meryem’i kendine eş olarak almaktan
korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruh’tandır.
Meryem bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın. Çünkü
halkını günahlarından kurtaracak olan O’dur.”
Bütün bunlar, Rab’bin peygamber aracılığıyla bildirdiği
şu söz yerine gelsin diye oldu: “İşte, kız gebe kalıp bir
oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacaklar. İmmanuel,
Tanrı bizimle demektir.” (Matta 1:20-23)
Yusuf’un üzüntüsü sevince dönüştü. Ne büyük bir onurdu bu! Meryem vaat
edilen Mesih’in annesi olacaktı! Ve Yusuf, çocuğun yasal velisi olacaktı!
Kutsal Mesih’in bir insan annesi olacak, ama bir insan babası olmayacaktı.
Adı İsa olacaktı, bu adın anlamı, RAB kurtarır ya da sadece Kurtarıcı’ydı.
Yusuf uyanınca, Rab’bin meleğinin buyruğuna uydu ve Meryem’i
eş olarak yanına aldı. Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf ona
dokunmadı. Doğan çocuğun adını İsa koydu. (Matta 1:24-25)
Tanrı’nın eli tüm olup bitenlerin üzerindeydi.
92
Sahne 40
Varış
Y
edi yüz yıl önce peygamber Mika, Kral-Mesih’in, Kral Davut’un eski
doğduğu kent olan Beytlehem’de dünyaya geleceğini önceden
bildirmişti.
Ama bir sorun vardı. Meryem ve Yusuf kuzeye üç günlük yolculuk
mesafesinde bulunan Nasıra Kenti’nde yaşıyorlardı. Bu konuyla
ilgili Kutsal Yazılar nasıl yerine gelecekti?
Tanrı her şeyi denetimi altında tutuyordu.
Meryem’in doğum yapma zamanı yaklaşırken, Roma İmparatoru Sezar
Avgustus bütün Roma dünyasında bir sayım yapılması için buyruk
çıkardı. Herkes yazılmak için kendi kentine gitti. Böylece Yusuf ve
doğurmak üzere olan Meryem de Nasıra’dan Beytlehem’e gittiler.
Onlar oradayken, Meryem’in doğurma vakti geldi ve
ilk oğlunu doğurdu.
O’nu kundağa sarıp bir yemliğe yatırdı.
Çünkü handa yer yoktu. (Luka 2:6-7)
Orada, yorgun yolcularla dolu Beytlehem’de, sayılmak
üzere gelmiş olan kentte, vaat edilmiş olan bir kadının soyu
doğdu. Müjde’de bu olay titizlikle kaydedilmiştir.
Meryem, ilk doğanını, ilk oğlunu doğurdu. (Luka 2:6)
Annesi tarafından bu bebek Meryem’in ilk doğan oğluydu. Ama O,
babası tarafından Tanrı’nın sonsuz Oğlu’ydu. Tanrı’nın, aracılığıyla
dünyayı yarattığı Söz, ateşler içindeki Sina Dağı’ndan gürleyen aynı Ses,
şimdi bir bebeğin yumuşak ağlayışları aracılığıyla duyulabiliyordu.
Ve O nerede doğdu?
Bir kralın sarayında değil, bir hastanede değil, hatta bir handa
bile değil. Göklerin Kralı yeni doğmuş bebek, kuzuların doğduğu
yerde, bir ahırda doğdu ve yatak yerine bir yemliğe yatırıldı.
Tüm bunların hepsi Tanrı’nın tasarısıydı.
Rabbimiz İsa Mesih’in lütfunu bilirsiniz. O’nun
yoksulluğuyla siz zengin olasınız diye, zengin olduğu
halde sizin uğrunuza yoksul oldu. (2. Korintliler 8:9)
Ama Tanrı, Oğlu’nun dünyaya varışını onurlandırmak
için bir tür kutlama düzenlemiş olamaz mıydı?
Tanrı, bir kutlama düzenledi.
94
Sahne 41
Çobanların Öyküsü
T
anrı, Mesih’in13 yeryüzüne gelişiyle ilgili haberi önce kime bildirdi?
İmparatora mı? Zengin ve ünlü olanlara mı? Dini önderlere mi?
Hayır!
Heyecan veren ilk haberi alan kişiler yoksul çobanlardı.
Bu çobanlar Yeruşalim’deki tapınağın sunağında
kurban edilecek kuzuları yetiştiriyorlardı.
Aynı yörede, sürülerinin yanında nöbet tutarak geceyi kırlarda
geçiren çobanlar vardı. Rab’bin bir meleği onlara göründü ve Rab’bin
görkemi çevrelerini aydınlattı. Büyük bir korkuya kapıldılar.
Melek onlara, ‘Korkmayın!’ dedi. ’Size bütün halkı çok sevindirecek
bir haber müjdeliyorum: Bugün size, Davut’un kentinde bir
Kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesih’tir. İşte size bir işaret:
Kundağa sarılmış ve yemlikte yatan bir bebek bulacaksınız.’
Birdenbire meleğin yanında göksel ordulardan oluşan büyük bir
topluluk belirdi. Tanrı’yı överek, ‘En yücelerde Tanrı’ya yücelik olsun,
yeryüzünde O’nun hoşnut kaldığı insanlara esenlik olsun!’ dediler.
Melekler yanlarından ayrılıp göğe çekildikten sonra
çobanlar birbirlerine, ‘Haydi Beytlehem’e gidelim,
Rab’bin bize bildirdiği bu olayı görelim’ dediler.
Aceleyle gidip Meryem’le Yusuf’u ve yemlikte yatan
bebeği buldular.
Onları görünce, çocukla ilgili kendilerine anlatılanları bildirdiler.
Bunu duyanların hepsi, çobanların
söylediklerine şaşıp kaldı. (Luka 2:8-18)
Çobanların anlatmaları gereken öykü ne müthiş bir öyküydü!
Kurtarıcı doğdu! O’nu gördük! O’na dokunduk! Melek bize, O’nun
RAB Mesih olduğunu söyledi! Göğü bir melekler korosu doldurdu!
Gece, gündüze benziyordu! Mesih gelmişti! O burada! O burada!
Bazı kişiler çobanların verdiği habere inandı. Çoğu ise
inanmadı. İster inanın, ister inanmayın, doğumuyla dünya
tarihini ikiye bölen14 Kral insan soyuna katılmıştı.
Sekizinci gün, çocuğu sünnet etme zamanı gelince, O’na
İsa adı verildi. Bu, O’nun anne rahmine düşmesinden
önce meleğin kendisine verdiği isimdi. (Luka 2:21)
96
Sahne 42
Yıldız bİlİmcİlerİn Öyküsü
İ
sa’nın ahırdaki doğumundan sonra, Yusuf küçük ailesinin kalacağı
uygun bir yer düzenledi.
Bir gün bazı heyecanlı yıldızbilimciler (yıldızları inceleyen bilge adamlar)
Yeruşalim’e vardılar. Bu adamlar özel bir yıldız tarafından yönlendirilerek
yeni doğan Kral’ı bulmak için doğudan, uzaklardaki Pers ülkesinden
gelmişlerdi.
Bu bilge kişilerin tek bir soruları ve tek bir amaçları vardı:
“Yahudilerin Kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda O’nun
yıldızının doğuşunu gördük ve O’na tapınmaya geldik. “
Kral Hirodes bunu duyunca kendisi de bütün Yeruşalim halkı da
tedirgin oldu. Bütün başkâhinleri ve halkın din bilginlerini toplayarak
onlara Mesih’in nerede doğacağını sordu. ‘Yahudiye’nin Beytlehem
Kenti’nde’ dediler. Çünkü peygamber aracılığıyla şöyle yazılmıştır…
Bunun üzerine Hirodes yıldızbilimcileri gizlice çağırıp onlardan
yıldızın göründüğü anı tam olarak öğrendi. ‘Gidin, çocuğu
dikkatle arayın, bulunca bana haber verin, ben de gelip
ona tapınayım’ diyerek onları Beytlehem’e gönderdi.
Yıldızbilimciler, kralı dinledikten sonra yola çıktılar.
Doğuda görmüş oldukları yıldız onlara yol gösteriyordu.
Çocuğun bulunduğu yerin üzerine varınca durdu.
Yıldızı gördükleri zaman, olağanüstü bir sevinç duydular.
Eve girip çocuğu annesi Meryem’le birlikte görünce,
yere kapanarak O’na tapındılar. Hazinelerini açıp ona
armağan olarak altın, günnük ve mür sundular.
Sonra gördükleri bir düşte Hirodes’in yanına dönmemeleri
için uyarılınca, ülkelerine başka yoldan döndüler.
Yıldızbilimciler gittikten sonra Rab’bin bir meleği Yusuf’a
rüyada görünerek, ‘Kalk!’ dedi, ‘Çocukla annesini al ve
Mısır’a kaç. Ben sana haber verinceye dek orada kal. Çünkü
Hirodes öldürmek için çocuğu aratacak.’ (Matta 2:1-13)
Hirodes çocuğu öldürmeye çalıştı. Yeruşalim halkı O’nu önemsemedi. Ama
O’nu bulmak için kurak bir çölden geçen yıldızbilimciler O’na tapındılar ve
O’na bir krala layık armağanlar verdiler: Altın, günnük ve ölülere sürmek için
çok pahalı bir baharat olan mür. Neden ölü bedenlere sürülen bir baharat?
Bu bilge adamlar İsa’nın ölmek için doğduğunu biliyorlar mıydı?
98
Sahne 43
Mükemmel Çocuk
M
eleğin uyarısından sonra Yusuf, Meryem’i ve bebek İsa’yı alarak
Mısır’a gitti ve zalim kral Hirodes’in ölümüne kadar orada kaçak
olarak yaşadılar.
Hirodes öldükten sonra Rab’bin bir meleği Mısır’da Yusuf’a
rüyada görünerek, ‘Kalk!’ dedi, ‘Çocukla annesini al, İsrail’e dön.
Çünkü çocuğun canına kıymak isteyenler öldü.’ (Matta 2:19-20)
Bu sözlerle Rab tarafından söylenmiş olan bir
başka peygamberlik yerine geldi:
Oğlumu Mısır’dan çağırdım. (Hoşea 11:1)
Böylece Yusuf ve Meryem, İsa’yı Nasıra’ya götürdüler. İsa orada
üvey kardeşleri ve kız kardeşleriyle birlikte büyüdü.15
Çocuk İsa pek çok açıdan diğer çocuklara benziyordu. O da yedi,
uyudu, oynadı, ders çalıştı ve bir meslek öğrendi. Ama başka
birçok açıdan İsa diğer çocuklardan farklıydı. O, asla bencil
değildi. Anne ve babasına her zaman saygı gösterdi. Asla yalan
söylemedi. O her zaman göklerdeki Babası’nı hoşnut etti.
O, kutsal, suçsuz ve lekesizdi, günahkârlardan ayrılmıştı. (İbraniler 7:26)
İsa tarihteki tek mükemmel çocuktur. Mükemmel olmak, O’nun dizinin
derisinin hiçbir zaman sıyrılmadığı ya da bir sivilcesinin olmadığı
anlamına gelmez. O’nun mükemmel bir doğaya sahip olduğu
anlamına gelir. O, kutsallık ve iyilikte mükemmeldi. Aynı zamanda
güç ve bilgelik konusunda da kusursuzdu, ama Meryem’in rahmine
girmeden önce insanlar arasında bir insan olarak yaşayabilmesi
için kendisi üzerinde belirli sınırlamaların olmasını kabul etti.
İsa bilgelikte ve boyda gelişiyor, Tanrı’nın ve
insanların beğenisini kazanıyordu. (Luka 2:52)
İsa on iki yaşına geldiği zaman, anne ve babasıyla birlikte Fısıh
Bayramı olarak bilinen yıllık kurban bayramı için Nasıra’dan Yeruşalim’e
gitti.16 Akranları, büyük kenti keşfetmeye gitmeyi tercih ederken
İsa, haftayı, tapınağın avlusunda oradaki öğretmenlerin arasında
oturarak, onları dinleyerek ve onlara sorular sorarak geçirdi.
O’nu dinleyen herkes, zekasına ve verdiği
yanıtlara hayran kalıyordu. (Luka 2:47)
Tapınak, halkın günahları için bir sunakta kuzuların yakıldığı
yerdi. Küçük İsa, din öğretmenlerinin anlamadıklarını anladı.
O, son Kuzu’yu sunmak için gelmişti.
100
Sahne 44
Tanrı Kuzusu
İ
sa’nın Beytlehem’deki doğumundan bu yana otuz yıl geçmişti. Sezar
Avgustus ölmüştü; Roma’yı onun üvey oğlu Sezar Tiberius yönetiyordu.
Hirodes Antipa Celile’de, Pontius Pilatus Yahudiye’de egemendi. Ve
Filistin’de yeni bir peygamber vaaz etmekteydi.
O günlerde Vaftizci Yahya Yahudiye Çölü’nde ortaya çıktı. Vaaz ediyor
ve şu çağrıyı yapıyordu: ‘Tövbe edin! Göklerin Egemenliği yaklaşmıştır.’
Nitekim Peygamber Yeşaya aracılığıyla sözü edilen kişi,
Yahya’dır. Yeşaya şöyle demişti: “Çölde haykıran, ‘Rab’bin yolunu
hazırlayın, geçeceği patikaları düzleyin’ diye sesleniyor.”
Yahya’nın deve tüyünden giysisi, belinde deri kuşağı
vardı. Yediği, çekirge ve yaban balıydı. (Matta 3:1-4)
Yahya’nın dönemindeki pek çok kişi ince keten giysiler giyerken
ve en iyi yiyecekleri yerken, Yahya çok sade bir şekilde yaşıyordu;
hizmete çağrılmış bir adamdı.
Yahya, kralın yolunu hazırlayandı.
Yüzlerce yıl önce Yeşaya ve Malaki adlı iki peygamber Kral-Mesih’in
varışını duyuracak olan bir peygamberin geleceğini yazdılar.
İşte Yahya, bu peygamberdi.
Önceki peygamberler şu ön bildirilerde bulunmuşlardı: Vaat
edilen Kurtarıcı doğru zamanda yeryüzüne gelecek. Yahya ise
şöyle vaaz etti: Doğru zaman geldi. Kurtarıcı artık burada!
Kalabalıklar Yahya’nın öğretişini işitmek için çöle akın ettiler.
Kurtarıcıya ihtiyaç duydukları bir konumda olduklarını kabul
eden günahkârlar, Şeria Irmağı’nda vaftiz oldular.
Böyle yapmakla büyük günah borçlarını yıkayıp silecek ve onlara kendi
doğruluğunu giydirecek olan Mesih’e duydukları imanı gösterdiler.
Yahya, günlerce ve haftalarca halka gökten gelmesi uzun zamandır
beklenen Kurtarıcı hakkında konuştu: “Ben O’nun çarıklarını çıkarmaya
bile layık değilim. O, sizi Kutsal Ruh’la vaftiz edecek.” (Matta 3:11)
Sonra, bir gün, Kurtarıcı geldi – tepeden indi, kalabalığın arasından
geçti ve aşağıda Yahya’nın vaftiz ettiği yere, Yahya’nın yanına geldi.
Yahya, İsa’yı işaret ederek şöyle dedi:
“İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu!”
(Yuhanna 1:29)
Yahya, İsa’ya neden Tanrı Kuzusu dedi?
Eğer nedenini biliyorsanız, o zaman Kral’ın görevini biliyorsunuz demektir.
102
Sahne 45
Mükemmel Oğul
İ
sa, Yahya’dan kendisini vaftiz etmesini istedi. Yahya bu isteğe itiraz etti,
çünkü gökyüzünden gelen Kral-Mesih’in tövbe etmeye ihtiyacı yoktu.
İsa ona şu karşılığı verdi: “Şimdilik buna razı ol! Çünkü doğru
olan her şeyi bu şekilde yerine getirmemiz gerekir.” (Matta 3:15)
O zaman Yahya razı oldu ve İsa’yı vaftiz etti. İsa, vaftiz olarak, kurtarmak
üzere gelmiş olduğu insan ailesine ait olduğunu gösterdi.
İsa vaftiz olur olmaz sudan çıktı. O anda gökler açıldı
ve İsa, Tanrı’nın Ruhu’nun güvercin gibi inip üzerine
konduğunu gördü. Göklerden gelen bir ses: ’Sevgili Oğlum
budur! O’ndan hoşnudum’ dedi. (Matta 3:16-17)
Yaratılışın ilk gününde olduğu gibi Tanrı’nın üçlü birliği
tekrar açıklandı. Tanrı, Tanrı’nın Ruh’u ve Tanrı’nın Söz’ü
dünyayı yaratmak için nasıl tek olarak çalıştılarsa, şimdi
dünyayı kurtarmak için de tek olarak çalışacaklardı.17
Tanrı’nın Ruhu’nun (başlangıçta suların üzerinde hareket
ediyordu) İsa’nın üzerine geldiğini görüyoruz. Tanrı’nın
Oğlu’nun (dünyayı yaratan Söz) ırmağın sularından çıkmasını
izliyoruz. Baba’nın göklerden konuştuğunu işitiyoruz.
Geçen otuz yıl zarfında İsa gözlerden uzak, gösterişsiz ve tanınmadan
yaşamıştı, ama göklerdeki Babası, O’nun her düşüncesini, sözünü ve
eylemini gözlemlemişti. Tanrı’nın, Oğlu’nun yaşamıyla ilgili kararı neydi?
“O’ndan hoşnudum!”
Tüm insanlık tarihinde Tanrı’nın söylediği her şeyi yapan tek kişi,
yalnızca İsa’dır. Her şeyi. Her zaman. Mükemmel olarak.
İsa, Adem’in başaramadığı işi başardı: Tanrı’nın benzeyişini yansıttı.
Ama İsa Tanrı’nın benzeyişini yansıtmaktan daha
fazlasını yaptı. O, Tanrı’nın benzeyişiydi.
Tanrı, eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez
çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da her şeye
mirasçı kıldığı ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğlu’yla bize
seslenmiştir. Oğul, Tanrı yüceliğinin parıltısı, O’nun varlığının öz
görünümüdür. Güçlü sözüyle her şeyi devam ettirir… (İbraniler 1:1-3)
İsa’nın daha sonra söylediği şu sözlere şaşırmamak gerekir:
“Ben ve Baba biriz.” (Yuhanna 10:30)
İsa, mükemmel Oğul’dur.
104
Sahne 46
İkİncİ İnsan
Ş
eytan, bu mükemmel İnsan’ın kendi krallığında yaşıyor olmasından
mutlu olmadı! Kötünün bir stratejisi vardı. İlk insanı günah işlemesi
için nasıl ayarttıysa, şimdi de aynı şekilde bu İnsan’ın günah işlemesi için
uğraşacaktı.
Şeytan Adem’i kendi denetimi altına aldığı gibi, İsa’yı da denetimi altına
almak istedi. Eğer Tanrı Oğlu günah işlemesi için ayartılabilirse, o zaman
halkını günahlarından kurtarmada yeterli olamazdı.
Bundan sonra İsa İblis tarafından denenmek üzere Ruh aracılığıyla
çöle götürüldü. İsa, kırk gün kırk gece oruç tuttuktan sonra acıktı.
O zaman Ayartıcı yaklaşıp, ‘Tanrı’nın Oğlu’ysan, söyle
şu taşlar ekmek olsun’ dedi. (Matta 4:1-3)
İsa acıkmıştı, ama Şeytan’a itaat etmedi. O, Babası’nın isteğinin dışında hareket
etmezdi. İnsani arzularını tatmin etmek için sınırsız gücünü kullanmayacaktı.
İsa, Şeytan’la savaşmak için Musa’nın Tevrat’ından bir alıntı yaptı:
“Şöyle yazılmıştır: İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, Tanrı’nın ağzından
çıkan her bir sözle yaşar!” (Matta 4:4; Yasa’nın Tekrarı 8:3)
Ahmak gururu içindeki Şeytan, Kutsal Olan’ı tekrar ayartmayı denedi.
İblis bu kez İsa’yı çok yüksek bir dağa çıkardı. O’na bütün
görkemiyle dünya ülkelerini göstererek, “Yere kapanıp bana
taparsan, bütün bunları sana vereceğim” dedi. (Matta 4:8-9)
Adem günah işlediği zaman, insanlık, yeryüzü üzerinde
egemenlik sürme hakkını kaybetti. Şeytan kendisini kral
yaparak dünyanın egemenliğini çalmıştı. Şimdi ise, Yücelik Kralı
bu egemenliği geri almak üzere yeryüzündeydi, ama başını
ezmek için gelmiş olduğu kişinin önünde eğilmeyecekti.
İsa ona şöyle karşılık verdi: “Çekil, git Şeytan! ‘Tanrın Rab’be tapacak
ve yalnız O’na kulluk edeceksin’ diye yazılmıştır.” (Matta 4:10)
Bunun üzerine Şeytan İsa’yı bırakıp gitti. Şeytan O’nun gibi birini
asla ayartmamıştı; O’nun günah işlemek için ne arzusu vardı ne
de kapasitesi… İsa, Adem’den ve onun soyundan farklıydı.
İlk insan yerden, yani topraktandır.
İkinci insan göktendir. (1. Korintliler 15:47)
Adem ilk mükemmel insandı. İsa, ikinci mükemmel insandı.
Şeytan Adem’i günah işlemesi için ayarttığı zaman, Adem
kaybetti ve Şeytan kazandı. Şeytan İsa’yı günah işlemesi için
ayartmaya çalıştığı zaman, Şeytan kaybetti ve İsa kazandı.
İlk insan bizi Şeytan’ın günah ve ölüm krallığına götürdü.
İkinci insan ise bizi bu krallıktan çıkartmak için geldi.
106
Sahne 47
Kral-Mesİh
Ş
eytan’ın İsa’ya günah işletmek için giriştiği boş çabalardan sonra, İsa
büyüdüğü ve bir marangoz olarak çalıştığı Nasıra Kenti’ne geri döndü.
İsa her zamanki gibi Şabat Günü havraya gitti. (Luka 4:16)
Havra, her cumartesi Kutsal Yazılar’ın okunduğu ve açıklandığı bir tapınma
eviydi. O özel cumartesi gününde İsa’nın yapacağı bir duyurusu vardı.
Kutsal Yazılar’dan okumak için ayağa kalktı.
O’na peygamber Yeşaya’nın kitabının tomarları verildi.
İsa kitabı açarak şu sözlerin yazılı olduğu yeri buldu:
“Rab’bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara Müjde’yi
iletmek için meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, körlere
gözlerinin açılacağını duyurmak için beni gönderdi…” (Luka 4:17-18)
İsa’nın Kutsal Yazılar’da okuduğu bölüm, Kral-Mesih’le
ilgili eski bir peygamberlikti; Kral-Mesih dünyaya Tanrı’nın
nasıl olduğunu gösterecek ve günahkârları Şeytan, günah,
ölüm ve cehennemin egemenliğinden kurtaracaktı.
İsa sonra kitabı kapattı, görevliye geri verip oturdu.
Havradakilerin hepsi dikkatle O’na bakıyorlardı. İsa, ‘dinlediğiniz
bu yazı bugün yerine gelmiştir!’ dedi. (Luka 4:20-21)
İsa’yı dinleyenler, O’nun peygamberlerin Kutsal Yazılar’da
yazmış olduklarını yerine getirmek için gökten gelmiş olan
Mesih olduğunu iddia etmesine nasıl karşılık verdiler?
Havradakiler bu sözleri duyunca öfkeden kudurdular. Ayağa
kalkıp İsa’yı kentin dışına kovdular. O’nu uçurumdan aşağı
atmak için kentin kurulduğu tepenin yamacına götürdüler.
Ama İsa onların arasından geçerek oradan uzaklaştı. (Luka 4:28-30)
İsa egemendi. Adem’in günah bulaşmış ve ölen soyundan farklı olarak Tanrı
tarafından meshedilmiş18 olan Kral-Mesih mükemmel denetime sahipti.
O izin vermediği sürece hiç kimse O’na dokunamazdı.
Ama O, onlara dokunacaktı.
108
Sahne 48
Cİnler ve Hastalık Üzerİnde Egemenlİk
P
eygamberlerin Kutsal Yazıları’nda Mesih’e verilen unvanlardan biri,
RAB’bin Gücü’dür (Yeşaya 53:1). İsa yaptığı mucizelerle Tanrı’nın
yeryüzündeki Gücü olduğunu gösterdi. O’nun elinin bir dokunuşu
ya da ağzından çıkan bir sözle hasta ve ölmekte olan kişiler anında
iyileştirildiler.
Yanına büyük bir kalabalık geldi. Beraberlerinde kötürüm, kör,
çolak, dilsiz ve daha birçok hasta getirdiler. Hastaları O’nun
ayaklarının dibine bıraktılar. O da onları iyileştirdi. (Matta 15:30)
Peygamberlerin sözleri yerine geliyordu.
Körlerin gözleri açılıyor, kötürümler yürüyor, cüzamlılar
temiz kılınıyor, sağırlar işitiyor, ölüler diriliyor ve Müjde
yoksullara duyuruluyor. (Matta 11:5; Yeşaya 35:4-6; 61:1)
İsa’nın iyileştiremediği hiçbir hastalık yoktu.
İsa’ya cüzamlı biri geldi, diz çökerek,
‘İstersen beni temiz kılabilirsin’ diye yalvardı.
İsa’nın yüreği sızladı, elini uzatıp adama dokundu,
‘İsterim, temiz ol!’ dedi. Adam anında cüzamdan
kurtulup tertemiz oldu. (Markos 1:40-42)
Güneş batarken herkes çeşitli hastalıklara yakalanmış
akrabalarını İsa’ya getirdi. İsa her birinin üzerine ellerini
koyarak onları iyileştirdi. Birçoğunun içinden cinler de,
‘Sen Tanrı’nın Oğlu’sun’ diye bağırarak çıkıyordu.
Ne var ki, İsa onları azarladı, konuşmalarına izin vermedi.
Çünkü kendisinin Mesih olduğunu biliyorlardı. (Luka 4:40-41)
İsa, cinlerin O’nun hakkında tanıklık etmelerini istemedi. Bu kötü
melekler, O, göğe ve yere var olmalarını emrettiği zaman, O’nun yetkisine
ve gücüne tanıklık etmişlerdi. O’nun kendilerini gökten attığı zamanı
hatırladıkları zaman, korkudan titriyorlardı ve tüyleri ürperiyordu. Ve, o
Kişi, şimdi yeryüzünde bir insan olarak yaşıyordu! Efendilerinin egemenliği
parçalanarak çökmekteydi. Yücelik Kralı egemenliklerini istila etmişti.
İsa’nın gittiği her yerde, Şeytan’ın gücü zayıflamaktaydı.
İsa’nın gittiği her yerde günahın laneti devriliyordu.
Mucizelerle birlikte İsa bir çağrıda bulunuyordu:
“Zaman doldu. Tanrı’nın Egemenliği yaklaştı.
Tövbe edin. Müjde’ye inanın!” (Markos 1:15)
110
Sahne 49
Rüzg r ve Dalgalar Üzerİnde Egemenlİk
İ
sa, kendisiyle birlikte yolculuk etmeleri ve O’ndan öğrenmeleri için
yanına on iki adam seçti. Aynı zamanda İsa’yı izleyen çok sayıda kadın
da vardı. Onlar İsa ve O’nun öğrencilerini, onlara yiyecek ve para vererek
desteklediler.
O’na iman edenler için İsa’nın çağrısı basitti:
“Beni izleyin!” (Luka 5:27)
Ama O’nun çağrısı aynı zamanda bir bedele de mal oluyordu:
“Annesini ya da babasını beni sevdiğinden çok seven
bana layık değildir. Oğlunu ya da kızını beni sevdiğinden
çok seven bana layık değildir.” (Matta 10:37)
O’nun öğrencilerinin çoğu balıkçılardan oluştuğu için İsa günlerini
genellikle Celile Gölü’nün kıyısında geçirdi. Yakınlardaki ve uzaklardaki
insanlar O’nun yanına geldiler.
İsa göl kıyısında halka yine öğretmeye başladı. Çevresinde çok büyük
bir kalabalık toplandı. Bu yüzden İsa göldeki bir tekneye binip oturdu.
Bütün kalabalık göl kıyısında duruyordu. (Markos 4:1)
İsa, o gün verdiği öğretişi bitirdikten sonra öğrencilerine,
‘Karşı yakaya geçelim!’ dedi. İsa zaten teknenin içindeydi,
böylece kalabalığı arkalarında bırakarak yola çıktılar.
Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Dalgalar tekneye öyle bir bindirdi ki,
tekne nerede ise suyla dolmuştu. İsa, teknenin kıç tarafında bir yastığa
yaslanmış uyuyordu. Öğrenciler O’nu uyandırıp, ‘Öğretmenimiz,
öleceğiz! Hiç aldırmıyor musun?’ dediler.
İsa kalkıp rüzgârı azarladı, göle, ‘Sus, sakin ol!’
dedi. Rüzgâr dindi, ortalık süt liman oldu.
İsa öğrencilerine, ‘Neden korkuyorsunuz? Hâlâ imanınız yok mu?’ dedi.
Onlar ise, büyük bir korku içinde birbirlerine, ‘Bu adam kim ki,
rüzgâr da göl de O’nun sözünü dinliyor?’ dediler. (Markos 4:37-41)
Bu adam kimdir? Davut peygamber daha bin yıl öncesinden bu
sorunun yanıtını vermişti:
Sarhoş gibi sallanıp sendelediler. Ustalıkları işe yaramadı. O zaman
sıkıntı içinde Rab’be yakardılar, Rab kurtardı onları dertlerinden.
Fırtınayı limanlığa çevirdi, yatıştı dalgalar. (Mezmur 107:27-29)
Sadece konuşarak rüzgârı ve dalgaları kim dindirebilir ve yatıştırabilir?
Onları yaratmış olan aynı sesin Sahibi.
112
Sahne 50
Günah Üzerİnde Egemenlİk
B
ir gün, dört adam İsa’nın bulunduğu eve felçli bir adamı üzerinde
yattığı şilteyle birlikte taşıyarak getirdiler.
Bu dört adam kalabalık yüzünden O’na yaklaşamadıkları için bulunduğu
yerin üzerindeki damı delip açarak felçli adamı üstünde yattığı şilteyle
birlikte aşağı indirdiler.
İsa, onların imanını görünce, felçli adama, ‘Oğlum, günahların
bağışlandı!’ dedi. (Markos 2:5)
İsa, bu adamın en büyük ihtiyacının tekrar yürüyebilmesi değil, günahlarının
bağışlandığını bilmesi olduğunu biliyordu.
Orada oturan bazı din bilginleri ise, içlerinden şöyle düşündüler:
‘Bu adam neden böyle konuşuyor? Tanrı’ya küfrediyor!
Tanrı’dan başka kim günahları bağışlayabilir?’
Akıllarından geçeni ruhunda hemen sezinleyen İsa, onlara, ‘Aklınızdan
neden böyle şeyler geçiriyorsunuz?’ dedi. ‘Hangisi daha kolay, felçliye,
‘Günahların bağışlandı’ demek mi, yoksa ‘Kalk, şilteni topla,
yürü’ demek mi? Ne var ki, İnsanoğlu’nun yeryüzünde günahları
bağışlama yetkisine sahip olduğunu bilesiniz diye…’
Sonra felçliye, ‘Sana söylüyorum, kalk, şilteni topla, evine git!’ dedi.
Adam kalktı, şiltesini topladı ve hepsinin gözü önünde çıkıp gitti.
Herkes şaşakalmıştı. Tanrı’yı övüyorlar, ‘Böylesini
hiç görmemiştik!’ diyorlardı. (Markos 2:6-12)
Yasa öğretmenleri, dinleri ve gururları yüzünden körleşmişlerdi. Akıllarından
şu düşünceleri geçiriyorlardı: İsa, sen bir küfürbazsın! Tanrı’ya hakaret
ediyorsun, çünkü günahları bağışlayabileceğini iddia ediyorsun,
ama günahları yalnızca Tanrı bağışlayabilir!
Günahları yalnızca Tanrı’nın bağışlayabileceğiyle ilgili düşüncelerinde
haklıydılar, ama İsa’nın kim olduğu konusunda verdikleri kararları yanlıştı.
Siz İsa’nın kim olduğunu düşünüyorsunuz? O’nun adının anlamını
hatırlıyor musunuz? O’nun adının anlamı “RAB kurtarır”dır.
İsa’nın öğretiş verdiği bir Filistin kentinde insanlar İsa’nın kimliği
hakkında şu karara vardılar:
“Artık kendimiz işittik. O’nun dünyanın Kurtarıcısı
olduğunu biliyoruz.” (Yuhanna 4:42)
114
Sahne 51
Ölüm Üzerİnde Egemenlİk
İ
sa, yaratılışın her parçası üzerinde egemenliğe sahipti. Ama her şeye
rağmen yine de etrafta dolaşıp, “Bana tapının! Ben Tanrı’yım! Ben
Tanrı’yım!” demedi. Sadece Tanrı’nın yapabileceği şeyleri yaptı ve sonra
insanlara kendi seçimlerini yapmaları için izin verdi.
Biraz sonra okuyacağınız iki öyküyü göze aldığınız zaman, sizce İsa kimdir?
İsa, Nain denilen bir kente gitti. Öğrencileriyle birlikte büyük
bir kalabalık O’na eşlik ediyordu. İsa kentin kapısına tam
yaklaştığı sırada, dul annesinin tek oğlu olan bir adamın cenazesi
kaldırılıyordu. Kent halkından büyük bir kalabalık da kadınla
birlikteydi. Rab, kadını görünce ona acıdı, ‘Ağlama’ dedi.
Yaklaşıp cenaze sedyesine dokununca, sedyeyi taşıyanlar durdu.
İsa, ‘Delikanlı’ dedi, ‘Sana söylüyorum, kalk!’ Ölü doğrulup
oturdu ve konuşmaya başladı. İsa onu annesine geri verdi.
Herkesi bir korku almıştı. ‘Aramızda büyük bir peygamber
ortaya çıktı!’ ve ‘Tanrı, halkının yardımına geldi!’ diyerek
Tanrı’yı yüceltmeye başladılar. (Luka 7:11-16)
Bir başka gün, İsa, Marta ve Meryem adlı yas tutan iki kız kardeşi
ziyaret etti. Dört gün önce erkek kardeşleri Lazar ölmüştü.
Marta İsa’ya, ‘Ya Rab!’ dedi, ‘Burada olsaydın, kardeşim ölmezdi.’
İsa ona, ‘Diriliş ve Yaşam Ben’im’ dedi. ‘Bana iman eden kişi ölse de
yaşayacaktır. Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek.
Buna iman ediyor musun?’
Marta, ‘Evet, ya Rab!’ dedi, ‘Senin dünyaya gelecek olan Tanrı’nın Oğlu
Mesih olduğuna iman ettim.’
İsa mezara vardı. Mezar bir mağaraydı ve girişinde de bir taş
duruyordu. İsa, ‘Taşı çekin!’ dedi. Ölenin kız kardeşi Marta,
‘Rab, o artık kokmuştur; öleli dört gün oldu’ dedi.
İsa ona, ‘Ben, sana, ‘İman edersen, Tanrı’nın yüceliğini göreceksin’
demedim mi?’ dedi. Bunun üzerine taşı çektiler. İsa gözlerini
gökyüzüne kaldırarak şöyle dedi: ‘Baba, beni işittiğin için sana
şükrediyorum! Beni her zaman işittiğini biliyordum. Ama bunu,
çevrede duran halk için, beni senin gönderdiğine iman etsinler’
diye söyledim. Bunları söyledikten sonra yüksek sesle, ‘Lazar, dışarı
çık!’ diye bağırdı. Ölü, elleri ve ayakları sargılarla bağlı, yüzü peşkirle
sarılmış olarak dışarı çıktı. İsa oradakilere, ‘Onun mezar giysilerini
çıkartın ve bırakın gitsin!’ dedi. (Yuhanna 11:21, 25-27, 38-41, 43-44)
Rab İsa tarihte, “Diriliş ve Yaşam BEN’İM” diyebilecek tek Kişi’dir.
Söylediği sözlerin doğru olduğunu O’nun işleri kanıtladı.
116
Sahne 52
Sağlayıcı
İ
sa’nın ardından bazen gün boyu büyük bir kalabalık gidiyordu.
Bu kalabalıklar İsa’yı, genellikle öğrencileriyle birlikte paylaşımda
bulunmak için gittiği ıssız yerlerde buluyorlardı. Bir defasında kalabalık
acıktı.
Bu olay 5.000’den fazla sayıda insanın Celile Gölü’nün doğusundaki bir
tepenin eteklerinde toplandıkları bir öğleden sonra meydana geldi.
O zaman İsa, öğrencilerinden biri olan Filipus’a şu soruyu sordu:
‘Bu insanları doyurmak için nereden ekmek alalım?’ Bu sözü onu
denemek için söyledi. Aslında kendisi ne yapacağını biliyordu.
Filipus O’na şu yanıtı verdi: ‘Her birinin bir lokma
yiyebilmesi için küçük bir hazine gerekli!’
Öğrencilerinden biri, Simun Petrus’un kardeşi Andreas,
İsa’ya dedi ki, ‘Burada beş arpa ekmeğiyle iki balığı olan bir
çocuk var. Ama bu kadar adam için bunlar nedir ki?’
İsa, ‘Halkı yere oturtun’ dedi. Orası çayırlıktı, böylece halk
yere oturdu. Yaklaşık beş bin erkek vardı. İsa ekmekleri
aldı, şükrettikten sonra oturanlara dağıttı. Balıklardan da
istedikleri kadar verdi. Herkes doyunca İsa öğrencilerine, ‘Arta
kalan parçaları toplayın, hiçbir şey ziyan olmasın!’ dedi.
Onlar da topladılar. Yedikleri beş arpa ekmeğinden arta
kalan parçalarla on iki sepet doldurdular. (Yuhanna 6:5-13)
Ertesi gün, kalabalıkta bulunan kişilerden bazıları İsa’yı aramak için
geldiler. O’nu kralları yapmak istediler, ama onların niyetleri, İsa’nın
kendilerini Romalılar’ın baskısından kurtarması ve kendilerine
daha fazla yiyecek vermesiydi. İsa onlara şöyle dedi:
“Geçici yiyecek için değil, sonsuz yaşam boyunca kalıcı
yiyecek için çalışın. Bunu size (Ben) İnsanoğlu19 verecektir.
Çünkü Baba Tanrı O’na bu onayı vermiştir.”
“Yaşam ekmeği Ben’im. Bana gelen asla acıkmaz. Bana
iman eden hiçbir zaman susamaz.” (Yuhanna 6:27,35)
Yiyecek, bedeninizi bir süre için canlı tutabilir, ama size, şimdi
ve sonsuzluk için gerçek yaşamı yalnızca Rab İsa verebilir.
Yalnızca İsa,
“Yaşam ekmeği BEN’İM” diyebilir.
118
Sahne 53
Öğretmen
İ
sa, “Bunu yap! Şunu yapma! Bu kuralları yerine getir!
Yapman gereken budur!” şeklinde konuşan din öğretmenlerine
benzemiyordu. Yalnızca İsa,
“Yol, Gerçek ve Yaşam BEN’İM!” diyebilirdi. (Yuhanna 14:6)
İsa, aynı zamanda günahları için kurbanlar sunan ve gelecek olan
Mesih hakkında yazan peygamberlerden de farklıydı. İsa şöyle dedi:
“Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için
geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya
geldim.” (Matta 5:17)
İsa öğrencilerine her zaman, göklerin krallığının vatandaşlarının,
krallarının karakterini ve yüceliğini yansıtmak için
nasıl yaşamaları gerektiğini öğretti.
“‘Komşunu seveceksin, düşmanından nefret edeceksin’
dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki,
düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin.
Dua ettiğiniz zaman ikiyüzlüler gibi olmayın. Onlar, insanlar
tarafından dua ettikleri görülsün diye dua etmeyi severler.
Ama siz dua edeceğiniz zaman, iç odanıza çekilip kapıyı
örtün ve gizlide olan Babanız’a dua edin. Bunun için siz
şöyle dua edin: ‘Göklerdeki Babamız, adın kutsal kılınsın.
Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de senin
istediğin olsun. Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver…’
Öyle ise, ‘Ne yiyeceğiz?’ ‘Ne içeceğiz?’ ya da ‘Ne giyeceğiz’ diye
kaygılanmayın. Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler.
Siz önce, O’nun egemenliğinin ve O’ndaki doğruluğun
ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir.
Sahte peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna
bürünerek yaklaşırlar, ama özlerinde yırtıcı kurtlardır.
İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerine kuran
akıllı adama benzer. Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, eve saldırır,
ama ev yıkılmaz. Çünkü kaya üzerine kurulmuştur. Bu sözlerimi duyup
da uygulamayan herkes, evini kum üzerine kuran budala adama
benzer. Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, evi sarsar. Ev yıkılır;
yıkılışı da korkunç olur.” (Matta 5:43-44; 6:5-6, 9-11, 31-33; 7:15, 24-27)
Şimdiye kadar hiç kimse gökten gelen Öğretmen gibi konuşmadı.
120
Sahne 54
O'nun Görkemİ
Y
ahudilerin öğretmenleri ve kâhinleri İsa’yı dinleyen
kalabalıkları gördükleri için mutlu değillerdi. İnsanların
İsa’yı değil, kendilerini dinlemelerini istiyorlardı!
Bir gün başkâhinler, tapınak görevlilerini İsa’yı tutuklamaları
için gönderdiler, ama tapınak görevlileri İsa’yı tutuklayamadılar.
Görevliler geri dönünce, başkâhinlerle Ferisiler, ‘Niçin
O’nu getirmediniz?’ diye sordular. Görevliler,
“Hiç kimse hiçbir zaman bu adamın konuştuğu gibi
konuşmamıştır” karşılığını verdiler. (Yuhanna 7:46)
Peygamberler bile İsa gibi konuşmadılar. Peygamberler, karanlık
bir dünyada titreyen ışıklar saçan mumlara benziyorlardı, ama
Mesih, ışınlarıyla şifa getiren “Doğruluk Güneşi”ydi (Malaki 4:2).
Güneş doğduktan sonra artık mumlara kim ihtiyaç duyar?
İsa şöyle dedi:
“BEN dünyanın ışığıyım. Benim ardımdan gelen asla karanlıkta
yürümez, yaşam ışığına sahip olur.” (Yuhanna 8:12)
İsa başlangıçta, “Işık olsun!” diyen Söz’dür. O, fiziksel ve ruhsal ışığın
nihai Kaynağı’dır.
Mesih’in, görevini yerine getireceği zaman yaklaştığında, Petrus, Yakup
ve Yuhanna adlı öğrencilerini yanına alarak yüksek bir dağa çıktı.
Onların gözlerinin önünde İsa’nın görünümü değişti.
Yüzü güneş gibi parladı ve giysileri ışık gibi bembeyaz oldu.
O anda Musa’yla İlyas öğrencilere göründü. İsa’yla konuşuyorlardı.
Parlak bir bulut onlara gölge saldı. Buluttan gelen bir ses,
‘Sevgili Oğlum budur! O’ndan hoşnudum! O’nu dinleyin!’ dedi.
Öğrenciler bunu işittikleri zaman dehşet içinde yüzüstü yere
kapandılar. Ama İsa geldi ve onlara dokundu, ‘Kalkın, korkmayın!’ dedi.
Başlarını kaldırınca İsa’dan başka kimseyi göremediler. (Matta 17:1-3, 5-8)
Öğrenciler o gün gördüklerini hiçbir zaman unutmadılar. Petrus daha
sonra şu sözleri yazacaktı: “O’nun görkemini gözlerimizle gördük!” (2. Petrus
1:16). Ve Yuhanna şöyle diyecekti: “O’nun yüceliğini –Baba’dan gelen ve
lütufla gerçekle dolu biricik Oğul’un yüceliğini– gördük” (Yuhanna 1:14).
Ama şimdilik Oğul’un yüceliği, O’nun et ve kandan olan bedeni içinde
gizli kalacaktı.
Kral’ın görevini yerine getirme zamanı geldi.
122
Sahne 55
O'nun Görevİ
R
ab İsa, üç yıl boyunca Filistin çevresinde yolculuk etmiş ve “her yanı
dolaşarak iyilik etmiş ve İblis’in baskısı altında olanların hepsini
iyileştirmişti” (Elçilerin İşleri 9:51).
Göğe alınacağı gün yaklaşınca İsa kararlı adımlarla
Yeruşalim’e doğru yola çıktı. (Luka 9:51)
Eğer bir grup kötü insanın uzak bir kentte sizi esir alıp, işkence ederek
öldürmeyi planladıklarını bilseydiniz, o kente gider miydiniz?
İsa o kente, Yeruşalim’e gitti.
Bundan sonra İsa, kendisinin Yeruşalim’e gitmesi, ileri gelenler,
başkâhinler ve din bilginlerinin elinden çok acı çekmesi, öldürülmesi
ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini öğrencilerine anlatmaya
başladı. (Matta 16:21)
Öğrencilerin aradıkları kral bu tür bir kral değildi. Çarmıha gerilecek
olan bir Mesih? Tanrı elbette Seçilmiş Olan’ın böyle bir acı ve utançla
eziyet çekmesine izin vermezdi! Bu nedenle Petrus İsa’ya şöyle dedi:
“Tanrı korusun, ya Rab! Senin başına asla böyle bir şey gelmeyecek!”
“Ama İsa Petrus’a dönüp, ‘Çekil önümden, Şeytan!’ dedi.
‘Bana engel oluyorsun; düşüncelerin Tanrı’ya değil,
insana özgüdür!’” (Matta 16:22-23)
Öğrenciler, Romalı işgalcileri yok edecek ve Yeruşalim’de yeni bir yönetim
kuracak bir Kral-Mesih istiyorlardı. Hatta yolculukları sırasında bile
Tanrı’nın Krallığında en üst konumlara kimlerin sahip olacağı konusunda
aralarında tartışıyorlardı. Bu yüzden İsa öğrencilerine şöyle dedi:
“Aranızda büyük olmak isteyen ötekilerin hizmetkârı olsun.
Nitekim İnsanoğlu hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve
canını birçokları için fidye olarak vermeye geldi.” (Matta 20:26,28)
Mesih, yeryüzüne ilk gelişinde siyasi krallıkları fethetmeye ve dünyasal
tahtlar üzerinde oturarak egemenlik sürmeye gelmedi. O, Şeytan’ı
fethetmeye ve insanın yüreğinde egemenlik sürmeye geldi. İsa bu nedenle,
“Tanrı’nın Krallığı içinizdedir!” (Luka 17:21) diye öğretiş verdi.
Ama gökten gelen Kral’ın yüreklerde egemenlik sürebilmesinden
önce (ve daha sonra tüm yeryüzü üzerinde), dünyanın günah
borcunun ödenmesi ve ölümün yenilmesi gerekiyordu.
O’nun görevi buydu.
124
Sahne 56
Kral Yeruşalİm'e Gİrer
H
er şey plana uygun gidiyordu. Rab Yeruşalim’e yaklaştığı zaman,
iki öğrencisine bir görev verdi ve o görevi yapmaları için onları
önden gönderdi.
“Karşıdaki köye gidin” dedi, “Köye girince, üzerine daha önce
hiç kimsenin binmediği, bağlı duran bir sıpa bulacaksınız.
Onu çözüp bana getirin. Biri, size, ‘Onu niçin çözüyorsunuz?’
diye sorar ise, ‘Rab’bin ona ihtiyacı var’ dersiniz.
Gönderilen öğrenciler gittiler, her şeyi İsa’nın kendilerine anlattığı
gibi buldular. Sıpayı çözerlerken hayvanın sahipleri onlara, ‘Sıpayı
niye çözüyorsunuz?’ dediler. Onlar da, ‘Rab’bin ona ihtiyacı var’
dediler. Sıpayı İsa’ya getirdiler, üzerine kendi giysilerini atarak İsa’yı
üstüne bindirdiler. İsa ilerlerken, halk giysilerini yola seriyordu. İsa,
Zeytin Dağı’ndan aşağı inen yola yaklaştığı sırada, öğrencilerinden
oluşan kalabalığın tümü, görmüş oldukları tüm mucizelerden
ötürü sevinç içinde yüksek sesle Tanrı’yı övmeye başladılar.
“Rab’bin adıyla gelen Kral’a övgüler olsun!
Gökte esenlik, en yücelerde yücelik olsun!” diyorlardı.
Ama kalabalığın içinden bazı Ferisiler20 O’na,
‘Öğretmen, öğrencilerini sustur!’ dediler.
İsa, ‘Size şunu söyleyeyim, bunlar susacak olsa, taşlar
bağıracaktır!’ diye karşılık verdi. (Luka 19:30-40)
Alışılan krallardan ne kadar farklı bir Kral!
Kral-Mesih başkente, boru sesleri ve kudretli bir orduyla hücum
etmedi. Heybetli bir savaş atının üzerine binmedi.
Mütevazi bir sıpaya, bir eşeğin yavrusu, terbiye edilmemiş bir sıpa
(normalde tekmeleyen ve binicisini sırtından atan) sırtında ve
omuzlarında bir çarpı işaretiyle ayırt edilen bir hayvana bindi ve en
önemlisi, bu hayvanın peygamber Zekeriya’nın beş yüz yıl önce yazmış
olduğu ön bildiriyi yerine getirebilecek olan tek hayvan olmasıydı:
Ey Siyon kızı, sevinçle coş! Sevinç çığlıkları at,
ey Yeruşalim kızı! İşte kralın! O adil kurtarıcı ve alçakgönüllüdür.
Eşeğe, evet sıpaya, eşek yavrusuna binmiş, sana geliyor! (Zekeriya 9:9)
Kral-Mesih Yeruşalim’e neden kudretli bir savaş atının
üstüne binerek girmedi? Çünkü O, halkını Romalı zalim
yöneticilerin elinden kurtarmak için gelmemişti.
O, halkını günahlarından kurtarmak için gelmişti.
126
Sahne 57
Kral Sorgulanır
S
onraki birkaç gün boyunca İsa küçük bir çocukken, sorduğu sorular ve
verdiği bilge yanıtlarla din bilginlerini şaşırttığı tapınakta öğrencilerine
öğretiş verdi. Tapınaktaki önderlerin şimdiki tavırları öncekinden farklıydı.
“Bu adamın üzerimize kral olmasını istemiyoruz!” (Luka 19:14)
Bu yüzden halkın O’na karşı gelmesini umarak, İsa’ya,
halkı galeyana getirecek sorular sorarak saldırdılar.
İsa’yı dikkatle gözlüyorlardı. O’na kendilerine dürüst süsü veren
muhbirler gönderdiler. O’nu söyleyeceği bir sözle tuzağa düşürmek
ve böylelikle valinin yetki ve yargısına teslim etmek istiyorlardı.
Muhbirler O’na, ‘Öğretmenimiz, senin doğru olanı söyleyip
öğrettiğini, insanlar arasında ayrım yapmaksızın Tanrı yolunu
dürüstçe öğrettiğini biliyoruz. Sezar’a vergi vermemiz Kutsal
Yasa’ya uygun mu, değil mi?’ diye sordular. (Luka 20:20-22)
İsa, onlara ne yanıt verecekti? Eğer ‘Evet, Sezar’a vergi ödeyin!’
derse, Yahudi halkı O’nu, davalarına sadakatsizlikle suçlayacaktı.
Öte yandan eğer İsa, ‘Hayır, vergi ödemeyin!’ diye yanıt verse,
Roma valisi bu sözleri duyacak ve O’nu hainlikle suçlayacaktı.
Onların hilesini anlayan İsa, ‘Bana bir dinar gösterin’
dedi, ‘Üzerindeki resim ve yazı kimin?’
‘Sezar’ın’ dediler.
O da, ‘Öyle ise, Sezar’ın hakkını Sezar’a,
Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin’ dedi.
İsa’yı, halkın önünde söylediği sözlerle tuzağa düşüremediler.
Verdiği yanıta şaşarak susup kaldılar. (Luka 20:23-26)
Din öğretmenlerinden oluşan farklı gruplar, İsa’yı defalarca
tuzağa düşürmeye gayret ettiler, ama İsa, her seferinde
onları mükemmel bir bilgelikle yanıtladı.
O günden sonra artık kimse O’na bir şey sormaya
cesaret edemedi. (Matta 22:46)
Utandırılan adamlar, İsa’yı tutuklatmak ve öldürmek için başkâhinlerle
fesat amaçlı gizli ittifak yapmak üzere sıvışıp gittiler. Ne büyük bir
körlük! Tapınağın sunağında kurban sunmaktan sorumlu olan bu
kâhinlerin öldürmek istedikleri bu Kişi’nin, sundukları kurbanlarda
resmedilen Adam olduğu konusunda en ufak bir fikirleri bile yoktu!
Tanrı’nın gizli tasarısı yerine getirilmek üzereydi.
128
Sahne 58
Kral Tutuklanır
F
ısıh Bayramı16 olarak adlandırılan yıllık kurban bayramının akşamıydı.
Ertesi gün binlerce kuzu kesilecekti.
İsa da, ertesi gün öldürüleceğini biliyordu, ama buna rağmen o akşamı
öğrencileriyle birlikte son bir akşam yemeği yiyerek geçirdi. Yemek
sırasında İsa ekmeği aldı, onu kutsadı, böldü ve yemeleri için öğrencilerine
verdi. İsa aynı zamanda içmeleri için onlara bir kâse de verdi. Onlara,
ekmekten yedikleri zaman O’nun bedenini düşünmelerini söyledi ve
kâseden içtikleri üzüm suyunun –günahların bağışlanması için dökülen
ve yeni antlaşmayı başlatan– O’nun kanı olduğunu hatırlamalarını istedi.
Gece yarısı olunca, öğrencilerini alıp Getsemani adlı bir bahçeye gitti.
Orada, kendisini bekleyen dehşetleri bilerek Babası’na dua etti.
Sonra din önderleri, sanki O’nun bu son hareketinin bitmesini
bekliyorlarmış gibi, silahlı insanlardan oluşan bir kalabalıkla
Getsemani bahçesine vardılar. İsa onlara şöyle seslendi:
“Niçin bir haydutmuşum gibi beni kılıç ve sopalarla
yakalamaya geldiniz? Her gün tapınakta oturup
öğretiyordum, beni tutuklamadınız. Ama bütün bunlar
peygamberlerin yazdıkları yerine gelsin diye oldu.”
O zaman öğrencilerin hepsi O’nu bırakıp kaçtı. (Matta 26:55-56)
İsa, adamların O’nu bağlamalarına ve Yahudi önderlerin
toplanmış bulundukları başkâhinin evine götürmelerine izin
verdi. Orada pek çok kişi İsa hakkında yalanlar söylediler.
Sonra başkâhin topluluğun ortasında ayağa kalkarak İsa’ya, ‘Hiç yanıt
vermeyecek misin? Nedir bunların sana karşı ettiği bu tanıklıklar?’ diye
sordu. Ne var ki, İsa susmaya devam etti, hiç yanıt vermedi. Başkâhin
O’na yeniden, ‘Yüce Olan’ın Oğlu Mesih sen misin?’ diye sordu.
İsa, ‘Ben’im’ dedi. ‘Ve sizler, İnsanoğlu’nun, Kudretli Olan’ın sağında
oturduğunu ve göğün bulutlarıyla geldiğini göreceksiniz.
Başkâhin giysilerini yırtarak, ‘Artık tanıklara ne ihtiyacımız
var?’ dedi. ‘Küfrü işittiniz, buna ne diyorsunuz?’
Hepsi, İsa’nın ölüm cezasını hak ettiğine karar verdiler. Bazıları
O’nun üzerine tükürmeye, gözlerini bağlayarak O’nu yumruklamaya
başladılar. ‘Haydi, peygamberliğini göster!’ diyorlardı. Nöbetçiler
de O’nu aralarına alıp tokatladılar. (Markos 14:56, 60-65)
Yahudi mahkemesi ölüm kararı almıştı, ama bu cezayı infaz edecek yetkiye
sahip değildi. Bu cezayı ancak bir Roma mahkemesi uygulayabilirdi.
130
Sahne 59
Kral MahkÛm Edİlİr
D
in önderleri ve gittikçe büyüyen kalabalık, İsa’yı başkâhinin
evinden alıp Yeruşalim caddelerinden geçirerek Roma valisi Pontius
Pilatus’un sarayına götürdükleri zaman, sabahın ilk saatleriydi.
Din önderleri, Pilatus’tan İsa’yı öldürmesini istediler.
O’nu şöyle suçlamaya başladılar: ‘Bu adamın ulusumuzu yoldan
saptırdığını gördük. Sezar’a vergi ödenmesine engel oluyor,
kendisinin de Mesih, yani bir kral olduğunu söylüyor.’
Pilatus [İsa’yı sorguya çektikten sonra] önderlik eden
kâhinlere ve kalabalığa döndü ve şöyle dedi: ‘Bu
adamda hiçbir suç görmüyorum!’ (Luka 23:2,4)
“Bu adam kötülük eden biri olmasaydı, O’nu
sana getirmezdik” karşılığını verdiler.
Pilatus yine vali konağına girdi. İsa’yı çağırıp O’na,
‘Sen Yahudilerin Kralı mısın?’ diye sordu. ‘Ne yaptın?’
İsa, ‘Benim krallığım bu dünyadan değildir’ diye karşılık verdi.
‘Eğer krallığım bu dünyadan olsaydı, yandaşlarım
Yahudi yetkililere teslim edilmemem için savaşırlardı.
Oysa benim krallığım buradan değildir.’
Pilatus, ‘Demek sen bir kralsın, öyle mi?’ dedi.
İsa, ‘Kral olduğumu sen söylüyorsun’ karşılığını verdi.
‘Ben geçeğe tanıklık etmek için doğdum, bunun için dünyaya
geldim. Gerçekten yana olan herkes benim sesimi işitir.’
Pilatus O’na, ‘Gerçek nedir?’ diye sordu.
Bunu söyledikten sonra Pilatus yine dışarıya,
Yahudilerin yanına çıktı. Onlara, ‘Ben O’nda hiçbir suç
görmüyorum’ dedi. (Yuhanna 18:30,33,35-38)
Ama kalabalık yüksek sesle bağrışmaya devam etti.
“O’nu çarmıha ger! O’nu çarmıha ger!”
Pilatus, üçüncü kez, ‘Bu adam ne kötülük yaptı ki?’ dedi.
‘Ölüm cezasını gerektirecek hiçbir suç bulmadım O’nda.
Bu nedenle O’nu dövdürüp salıvereceğim.’
Ne var ki, onlar yüksek sesle bağrışarak İsa’nın çarmıha gerilmesi
için direttiler. Sonunda bağırışları baskın çıktı ve Pilatus onların
isteğinin yerine getirilmesine karar verdi. (Luka 23:21-23)
Pilatus, İsa’nın masum olduğunu biliyordu, ama din önderlerinden
ve kalabalıktan korktuğu için İsa’yı ölüme mahkûm etti.
132
Sahne 60
Krala Taç Gİydİrİlİr
P
ilatus, İsa’yı Roma yasasındaki en ağır cezaya mahkûm etti: Çarmıha
germeden önce O’nu çok vahşi ve zalim bir şekilde dövdürdü.
Mahkûm edilen kurbanlar, ucuna keskin metal parçaları takılmış
kamçılarla kırbaçlanırlardı.
Yedi yüzyıl önce Rab, peygamber Yeşaya’ya şu sözleri yazmasını söylemişti:
“Bana vuranlara sırtımı açtım, yanaklarımı uzattım sakalımı yolanlara.
Aşağılamalardan ve tükürükten yüzümü gizlemedim.” (Yeşaya 50:6)
İncil, Rab kırbaçlandıktan sonra bize neler olduğunu anlatır:
Sonra valinin bazı askerleri İsa’yı vali konağına götürüp bütün
taburu başına topladılar. O’nu soyup üzerine kırmızı bir
kaftan geçirdiler. Dikenlerden bir taç örüp başına koydular,
sağ eline de bir kamış tutturdular. Önünde diz çöküp, ‘Selam,
ey Yahudilerin kralı!’ diyerek O’nunla alay ettiler. Üzerine
tükürdüler, kamışı alıp başına vurdular. (Matta 27: 27-30)
Askerler İsa’nın başına sıkıştırarak zorla geçirdikleri dikenli tacın
anlamından habersizdiler. Dikenler Adem’in günahı yüzünden
yeryüzüne gelen lanetin bir parçasıydı. Kutsal Yücelik Kralı, bizim
yerimize geçerek günahın lanetini üzerine almak için gelmişti.
O’nunla böyle alay ettikten sonra kaftanı üzerinden çıkarıp kendi
giysilerini giydirdiler ve çarmıha germeye götürdüler. (Matta 27:31)
Aynı zamanda mahkûm edilmiş iki haydut da İsa’yla birlikte götürüldü.
Her biri, infaz yerine kadar çarmıhlarını taşımak zorunda bırakıldılar.
Gaddar alay yolun yarısına geldiği zaman, Romalı askerler İsa’nın
çarmıhını O’nun yerine taşıması için kuzey Afrikalı bir adamı zorladılar.
Sonra alay Yeruşalim’in kalabalık caddelerinden geçerek kent duvarlarının
dışına doğru yoluna devam etti ve Golgota olarak adlandırılan bir tepeye
çıktı; Golgota, Moriya Dağı’nın kuzey tarafında yaklaşık 1900 yıl önce
peygamber İbrahim’in şu sözleri söylediği bölgede bulunuyordu:
“Yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı’nın kendisi sağlayacak.” (Yaratılış 22:8)
Kuzu’nun ölme zamanı gelmişti.
134
Sahne 61
Kral Çarmıha Gerİlİr
Ç
armıha gerilmek, o zamanlar devlet tarafından desteklenen en
korkunç infaz yöntemiydi. Şiddetli ıstırap veren acıya herkesin
önünde duyulacak bir utanç eklemek için Roma askerleri kurbanların
ellerini ve ayaklarını bir çarmıha ya da ağaca çivilemeden önce onların
giysilerini çıkartıp çıplak bırakırlardı.
Kafatası denilen yere vardıklarında İsa’yı biri sağında öbürü
solunda olmak üzere, iki suçluyla birlikte çarmıha gerdiler. İsa,
‘Baba, onları bağışla’ dedi, ‘çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar.'
O’nun giysilerini aralarında paylaşmak üzere kura çektiler. Halk
orada durmuş, olanları seyrediyordu. Yöneticiler İsa’yla alay
ederek, ‘Başkalarını kurtardı; eğer Tanrı’nın Mesih’i, Tanrı’nın
seçtiği O ise, kendini de kurtarsın’ diyorlardı. (Luka 23:33-35)
Eğer İsa kendisini kurtarsaydı, bizi kurtaramazdı. Kalabalık,
Rab’bin peygamber Davut’a söylemiş olduğu sözün
gerçekleşmekte olduğunun farkında bile değildi.
“Köpekler kuşatıyor beni, kötüler sürüsü çevremi sarıyor, ellerimi,
ayaklarımı deliyorlar. Bütün kemiklerimi sayar oldum. Gözlerini
dikmiş, bana bakıyorlar. Giysilerimi aralarında paylaşıyor,
elbisem için kura çekiyorlar. İnsanlar beni küçümsüyor, halk
beni hor görüyor. Beni gören herkes alay ediyor. Sırıtıp baş
sallayarak diyorlar ki, ‘Sırtını Rab'be dayadı, kurtarsın bakalım
onu, madem O’nu seviyor, yardım etsin.” (Mezmur 22: 16-18,6-8)
Tanrı’nın kurtuluş tasarısı en ince ayrıntısına kadar gerçekleşmekteydi.
İbrahim’in, ‘Yakmalık kuzuyu Tanrı’nın kendisi sağlayacak’ ve
‘RAB Sağlayacak’ dediği aynı dağda11 (Yaratılış 22: 8,14) Tanrı,
kendi Kuzusu’nu, yani İsa’yı sağlamıştı.
İbrahim’in mahkûm edilen oğluna kefaret etmesi için sunaktaki odunların
üzerine yatırılan masum koçun nasıl kurban edildiğini hatırlıyor
musunuz? Şimdi ise, Tanrı’nın günahsız Oğlu, Adem’in mahkûm edilen
soyuna kefaret etmek için tahta bir çarmıhın üzerinde kurban ediliyordu.
Tanrı, İbrahim’in oğlunu esirgemişti, ama “Kendi Oğlu’nu esirgemedi
ve O’nu hepimizin yerine kurban olarak sundu” (Romalılar 8:32).
Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu
verdi, öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın,
hepsi sonsuz yaşama kavuşsun. (Yuhanna 3:16)
Biliyorsunuz ki, atalarınızdan kalma boş yaşayışınızdan altın ya da
gümüş gibi geçici şeylerle değil, kusursuz ve lekesiz kuzuyu andıran
Mesih’in değerli kanının fidyesiyle kurtuldunuz. (1. Petrus 1:18-19)
Tanrı’nın size verdiği değer işte bu kadar çoktur!
136
Sahne 62
Kurtarıcı-Kral
R
ab İsa, Tanrı’nın kurtuluş tasarısını yerine getirmek için günahın
neden olduğu utancı hissetti. O, bizim lanetimizi üzerine aldı.
Bizim hak ettiğimiz cezayı O çekti.
Adem’in Tanrı’nın yasasını ihlal ettiği gün, Tanrı, Mesih’in bir gün
yılanın başını ezeceğini bildirdi. Tanrı Şeytan’a şöyle demişti:
“O, senin başını ezecek, sen O’nun topuğuna saldıracaksın.”
(Yaratılış 3:15)
Şeytan’ın Kurtarıcı’nın topuğuna saldıracağına ilişkin bu eski
ve gizemli peygamberlik, Tanrı Kuzusu’nun çarmıhta, “bizim
isyanlarımız yüzünden O’nun bedeni deşilirken” (Yeşaya 53:5)
duyacağı utancı ve çekeceği acıyı önceden bildiriyordu.
İsa’yı çarmıha geren kişilerin Tanrı’nın bu gizli tasarısından haberleri yoktu.
Zamanın başlangıcından önce Tanrı’nın bizim yüceliğimiz için
belirlediği bu bilgeliği, bu çağın önderlerinden hiçbiri anlamadı.
Çünkü eğer anlasalardı, yüce Rab’bi çarmıha germezlerdi.
Çünkü çarmıhla ilgili bildiri mahva gidenler için saçmalık, biz
kurtulmakta olanlar için ise Tanrı’nın gücüdür. (1. Korintliler 2:8; 1:18)
İsa’nın çarmıhı, iki suçlu haydudun arasına konmuştu.
Çarmıha asılan suçlulardan biri, ‘Sen Mesih değil misin? Haydi,
kendini de bizi de kurtar!’ diyerek küfretti. Ne var ki, öbür suçlu onu
azarladı. ‘Sende Tanrı korkusu da mı yok?’ diye karşılık verdi. ‘Sen
de aynı cezayı çekiyorsun. Nitekim biz haklı olarak cezalandırılıyor,
yaptıklarımızın karşılığını alıyoruz. Oysa bu adam hiçbir kötülük
yapmadı.’ Sonra, ‘Ey İsa, kendi egemenliğine girdiğinde beni
an!’ dedi. İsa, ona, ‘Sana doğrusunu söyleyeyim, sen bugün
benimle birlikte cennette olacaksın’ dedi. (Luka 23:39-43)
İlk konuşan suçlu yalnızca fiziksel acılarından kurtulmak istedi.
Kendisinin yerine ölecek bir Kurtarıcı’ya ihtiyacı olduğunu düşünmedi.
İkinci suçlu da İsa’ya hakaret etmişti. Ama ölümle yüz yüze kalınca
yüreği değişti ve Rab’bin, onu Şeytan’ın krallığından kurtarmasını istedi.
Eğer Kral kabul ederse, Tanrı’nın Krallığı’nın bir vatandaşı olmayı arzu
etti. İsa’nın ona bu konuda verdiği yanıtta hiçbir kuşkuya yer yoktu:
“Sen bugün benimle birlikte cennette olacaksın!” (Luka 23:43)
Aynı akşam, daha sonra her iki suçlu da öldü. Biri cehenneme
gitti. Diğeri ise cennete gitti. Bu fark nereden ileri geliyordu?
Biri, Kurtarıcı-Kral’a güvenmemişti. Diğeri ise güvenmişti.
138
Sahne 63
Son Kurban
Ö
ğlen olur. İsa, üç saattir çarmıhın üstündedir. Göğü kara bulutlar kaplar.
Gün, gece gibi olur. Durup seyredenler dehşete düşüp dağılırlar. Tepeyi,
korku veren masum bir sessizlik örter. Üç saatin sonunda İsa yüksek sesle bağırır:
“Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” (Matta 27:46)
Çarmıh sunağında Tanrı’nın sonsuz Oğlu, Tanrı’dan ayrılmanın
dehşetini hissetti. Karanlığın egemen olduğu bu saatler sırasında Tanrı,
insanların gözlerinden gizlenmiş olarak tüm günahlarımızı aldı ve onları
kutsal Oğlu’nun üzerine koydu. İsa, nihai günah sunusu oldu.
Dünyanın geçmişteki, bugünkü ve gelecekteki günahları İsa’nın üzerine
yüklendi. Tanrı gözlerini İsa’dan uzaklaştırmak zorunda kaldı, çünkü O’nun
“gözleri kötüye bakamayacak kadar saftır” (Habakkuk 1:13). Tanrı’nın
günaha karşı olan öfkesi, üç uzun saat boyunca kendi yakmalık kuzusunun
üstüne saçıldı. Tanrı’nın Kuzusu, bir sunak üzerinde kurban edilen bir kuzu
gibi gökyüzü ve yeryüzü arasında, Tanrı ve insan arasında çarmıhta asılı
kaldı. Sınırsız Olan, bizim bu zamandaki cehennemimize katlandı, öyle
ki, bizim sonsuzluktaki cehenneme katlanmamıza gerek kalmasın.
Sonra görev yerine getirildi.
İsa, günahkârların hak ettikleri cezayı üzerine aldığını ve Eski Antlaşma’nın
peygamberliklerini yerine getirdiğini bilerek şöyle dedi:
“Tamamlandı!”
Sonra başını eğerek ruhunu teslim etti. (Yuhanna 19:30)
O anda tapınaktaki perde yukarıdan aşağıya doğru yırtılarak ikiye bölündü.
Yer sarsıldı, kayalar yarıldı. (Matta 27:51)
Yüzlerce yıl boyunca, kuzular kesilmiş ve tapınağın sunağında yakılmışlardı.
İsa öldüğü zaman, Tanrı her yıl günahı örtmek için kanın serpildiği özel odayı
gizleyen perdeyi yırtarak açtı. Tanrı perdeyi yırtarken, şunları beyan ediyordu:
Tamamlandı! Günah borcu tamamen ödendi! Benim Kuzum dünyanın günahı için
kendi kutsal kanını dökmüştür. Artık bundan sonra günahlar için hayvan kanı kabul
etmeyeceğim. Benim sevgili Oğlum nihai Kurban’dır. O’na iman eden herkes için
cennetin kapısı ardına kadar açıktır! (Yeni Antlaşma’daki İbraniler Kitabı’na bakınız.)
Peygamber Yeşaya yedi yüz yıl önce şunları yazdı:
Bizim isyanlarımız yüzünden O’nun bedeni deşildi. Bizim
suçlarımız yüzünden O eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan
ceza O’na verildi. Bizler O’nun yaralarıyla şifa bulduk. Hepimiz
koyun gibi yoldan sapmıştık. Her birimiz kendi yoluna döndü.
Yine de Rab hepimizin cezasını O’na yükledi. (Yeşaya 53:5-6)
Tamamlandı!
140
Sahne 64
Kral Gömülür
N
asıralı İsa öldü. Askerlerden biri öldüğünden emin olmak için böğrünü
mızrakla deldi. Böğründen hemen kan ve su aktı.
O’nunla birlikte öğrencilerin umutları da öldü. İsa’nın Romalıları ezip
yeryüzünde krallığını kurması gerektiğini düşünen öğrencileri, O’nun
üçüncü gün dirileceğine dair vaadini hâlâ anlamış değillerdi.
Çarmıha gerilen kurbanların ölü bedenleri genellikle kentin
dışındaki bir çöp yığınına ya da toplu halde bir mezara atılırdı.
Ama İsa’nın bedenine bu yapılmadı. Peygamber Yeşaya yedi
yüz yıl önce bu konuyla ilgili olarak şunları yazmıştı:
“O’na kötülerin yanında bir mezar verildi, ama
öldüğünde zenginin yanındaydı.” (Yeşaya 53:9)
Tanrı, Oğlu’nun onurlu bir mezara gömülmesini planladı.
“Akşama doğru Yusuf adında zengin bir Aramatyalı
geldi. O da İsa’nın bir öğrencisiydi.
Pilatus’a gidip İsa’nın cesedini istedi. Pilatus da cesedin
ona verilmesini buyurdu.” (Matta 27:57-58)
Aramatyalı Yusuf ve onun arkadaşı Nikodim İsa’nın ölümünden önce, Mesih
İsa’nın gizli izleyicileri olmuşlardı. İkisi de din önderlerinden korkuyorlardı.
Ama İsa’nın çarmıhta çektiği acıyı gördükten sonra, artık korkuları kalmadı.
Bu nedenle İsa’nın bedenini aldılar, onu yıkadılar ve yıldızbilimcilerin
bebek İsa’ya getirmiş oldukları pahalı baharatın aynısı olan hoş kokulu
baharatla birlikte temiz keten bezlere sardılar. Sonra İsa’nın bedenini
Yusuf’un kendisi için kayaya oydurduğu yeni mezarına yatırdılar. Mezarın
girişine büyük bir taş yuvarlayıp oradan ayrıldılar ve evlerine gittiler.
O’nun gömülmesi bir krala yakışan bir kraliyet töreni oldu.
Ertesi sabah din önderleri Pilatus’a gittiler.
‘Efendimiz’ dediler, ‘O aldatıcının, daha yaşarken, ‘Ben
öldükten üç gün sonra dirileceğim’ dediğini hatırlıyoruz.
Onun için buyruk ver de üçüncü güne dek mezarı güvenlik
altına alsınlar. Yoksa öğrencileri gelir, cesedini çalar ve halka,
‘Ölümden dirildi’ derler. Son aldatmaca ilkinden beter olur.’
Pilatus onlara, ‘Yanınıza asker alın, gidip mezarı dilediğiniz gibi
güvenlik altına alın’ dedi. Onlar da askerlerle birlikte gittiler, taşı
mühürleyip mezarı güvenlik altına aldılar. (Matta 27:63-66)
Bu arada, mezarın içinde, İsa’nın bedenine ne oluyordu?
Hiçbir şey!
142
Sahne 65
Boş Mezar
A
dem’in günah işlediği günden bu yana ölüm insanlık ailesinin üzerinde zalim
bir kral gibi hüküm sürmüştü. Eğer İsa tek bir günah işlemiş olsaydı, ölüm
o zaman O’nun bedeni üzerinde de etkili olacak ve O’nun bedeni de çürümeye,
kokmaya ve yavaş yavaş toprağa karışmaya başlayacaktı.
Ama bin yıl önce Peygamber Davut şöyle yazmıştı:
“Sen Kutsal Olan’ın çürümesine izin vermeyeceksin.” (Mezmur 16:9-10)
Ölümün ve mezarın asla günah işlememiş Olan üzerinde hiçbir gücü yoktu.
İsa, öldürüldükten ve gömüldükten sonraki üçüncü günde, bazı kadınlar
Pazar sabahı erkenden saygılarını sunmak amacıyla mezara geldiler. Ansızın
büyük bir deprem oldu; çünkü Rab’bin bir meleği gökten indi ve mezara
gidip taşı bir yana yuvarlayarak üzerine oturdu. Askerler korkudan titrediler
ve sonra bayılıp yere düştüler. Ama melek kadınlara şunu söyledi:
“Korkmayın! Çarmıha gerilen İsa’yı aradığınızı biliyorum. O burada
yok. Söylemiş olduğu gibi dirildi. Gelin, O’nun yattığı yeri görün.
Çabuk gidin, öğrencilerine şöyle deyin: ‘İsa ölümden dirildi,
sizden önce Celile’ye gidiyor, kendisini orada göreceksiniz.’
İşte ben size söylemiş bulunuyorum.”
Kadınlar korku ve büyük sevinç içinde hemen mezardan uzaklaştılar; koşarak
İsa’nın öğrencilerine haber vermeye gittiler. İsa, ansızın karşılarına çıktı, ‘Selam!’
dedi. Yaklaşıp İsa’nın ayaklarına sarılarak, O’na tapındılar. (Matta 28:8-9)
Bu arada mezarda nöbet tutan askerler kente geldiler ve din önderlerine
olup bitenleri anlattılar. Din önderleri askerlere yüklü bir para vererek
rüşvet ödediler ve onlara şöyle söylemelerini istediler:
“Öğrencileri geceleyin geldi, biz uyurken O’nun
cesedini çalıp götürdüler.” (Matta 28:12)
Ama onların söyledikleri yalanlar gerçeği gizleyemezdi. Mezar boştu!
İsa, ölerek günah borcumuzu ödedi.
İsa gömülerek, aşağıya, ölüm ve çürüme çukuruna indi.
İsa, dirilerek ölümü yendi ve şimdi şöyle diyor:
“Korkma! İlk ve Son Ben’im! Diri olan Ben’im. Ölmüştüm,
ama işte sonsuzluklar boyunca diriyim. Ölümün ve ölüler
diyarının anahtarları bendedir.” (Vahiy 1:17-18)
Bu iyi habere inanan herkes için ölüm, aşağıdaki sözleri
söyleyen Kral’ın varlığına açılan bir kapıdır yalnızca:
“Ben yaşadığım için siz de yaşayacaksınız.” (Yuhanna 14:9)
144
Sahne 66
Peygamberlerİn Mesajı
İ
sa dirildiği gün, öğrencilerinin çoğuna göründü. Önce kadınlara, sonra
Petrus’a ve daha sonra iki yolcuya…
Aynı gün İsa’nın öğrencilerinden olan iki kişi, Yeruşalim’den yaklaşık
11 km uzaklıkta olan ve Emmaus denilen bir köye gitmekteydiler.
Aniden İsa yanlarına geldi ve onlarla birlikte yürümeye başladı. Ama
onların gözleri O’nu tanıma gücünden yoksun bırakılmışlardı. İsa,
onlara, ‘Yolda birbirinizle ne tartışıp duruyorsunuz?’ diye sordu.
Üzgün bir halde oldukları yerde durdular. Bunlardan adı Kleopas
olan O’na, ‘Yeruşalim’de bulunup da bu günlerde orada olup
bitenleri bilmeyen tek yabancı sen misin?’ diye karşılık verdi.
İsa, onlara, ‘Hangi olup bitenleri?’ diye karşılık verdi. (Luka 24:13,15-19)
Yolcular, Nasıralı İsa’nın İsrail’i düşmanlarından kurtaracak Mesih
olduğunu umduklarını söylediler. Ama O, çarmıha gerilmişti! Ve
şimdi de mezarı boştu! Bu duruma anlam veremiyorlardı!
İsa onlara, ‘Sizi akılsızlar! Peygamberlerin bütün söylediklerine
inanmakta ağır davranan kişiler! Mesih’in bu acıları çekmesi ve
yüceliğine kavuşması gerekli değil miydi?’ dedi. Sonra Musa’nın
ve bütün peygamberlerin yazılarından başlayarak, Kutsal
Yazılar’ın hepsinde kendisiyle ilgili olanları onlara açıkladı.
Bu arada gitmekte oldukları köye yaklaşıyorlardı ve yolculukları
sona ermek üzereydi. İsa yoluna devam edecekmiş gibi
davrandı, ama onlar, ‘Bizimle kal. Neredeyse akşam olacak,
gün batmak üzere’ diyerek O’nu zorladılar. Böylece İsa
onlarla birlikte kalmak üzere evlerinden içeri girdi.
Yemek yemek için sofraya oturdukları zaman, İsa ekmek aldı, şükretti
ve ekmeği bölüp onlara verdi. O zaman onların gözleri açıldı ve
kendisini tanıdılar. İsa ise o anda gözlerinin önünden kayboldu!
Onlar birbirlerine, ‘Yolda kendisi bizimle konuşurken ve
Kutsal Yazılar’ı bize açıklarken, yüreklerimiz nasıl sevinçle
çarpıyordu, değil mi?’ dediler. (Luka 24:25-32)
Hemen fırlayıp kalktılar ve telaş içinde Yeruşalim’e
döndüler, öğrencilere şöyle diyeceklerdi:
Rab yaşıyor! O, Kutsal Yazılar’da vaat edilen Kurtarıcı’dır!
O, sunulan kurbanlarda resmedilen Kuzu’dur! O, RAB’dir!
Sonunda peygamberlerin mesajı anlam kazanmıştı.
Mükemmel bir anlam.
146
Sahne 67
Değİşmİş Bİr Beden
P
azar akşamıydı. Öğrenciler birlikteydiler; kapıları kilitlemiş,
oturuyorlardı. İsa, aniden odanın ortasında belirdi ve şöyle dedi:
“Size esenlik olsun!”
Bunu söyledikten sonra onlara ellerini ve böğrünü gösterdi.
Öğrenciler Rab’bi görünce sevindiler. (Yuhanna 20:19-20)
İsa’nın on iki öğrencisinden biri olan Tomas, o akşam diğer öğrencilerin
arasında değildi. Öğrenciler, daha sonra Tomas’a “Biz Rab’bi gördük!” dediler.
Ama Tomas, ‘O’nun ellerinde çivilerin izlerini
görmedikçe, çivilerin izine parmağımla dokunmadıkça
ve elimi böğrüne sokmadıkça inanmam’ dedi.
Sekiz gün sonra İsa’nın öğrencileri yine evdeydiler. Tomas da
onlarla birlikteydi. Kapılar kilitliyken İsa gelip ortalarında durdu,
‘Size esenlik olsun!’ dedi. Sonra Tomas’a, ‘Parmağını uzat’ dedi,
‘Ellerime bak, elini uzat, böğrüme koy. İmansız olma, imanlı ol!’
Tomas O’nu, ‘Rabbim ve Tanrım!’ diye yanıtladı.
İsa ona, ‘Beni gördüğün için mi iman ettin?’ dedi. ‘Görmeden
iman edenlere ne mutlu!’ (Yuhanna 20:24-29)
Rab daha sonra kırk gün boyunca, değişik zamanlarda
öğrencilerine görünecek, onlarla konuşacak ve sonra gözden
kaybolacaktı. İsa’nın dirilmiş bedeni duvarların içinden geçebiliyor
ve düşünce hızıyla yolculuk edebiliyordu. O, böyle bir bedene
sahip olan ilk Kişi olmasına rağmen, son Kişi olmayacaktı.
Bizler topraktan olana nasıl benzediysek, göksel olana da benzeyeceğiz.
Ölüm tek bir insan aracılığıyla geldiğine göre, ölümden diriliş
de tek bir insan aracılığıyla gelir. Herkes nasıl Adem’de ölüyorsa,
herkes Mesih’te yaşama kavuşacak. (1. Korintliler 15:49, 21-22)
Tanrı’nın Krallığı’nda yaşama hakkını kazanmak için hiçbir yolu olmayan
çaresiz bir günahkâr olduğunuzu anlıyor musunuz? Rab İsa Mesih’in sizin
yerinize, sizin günahlarınız için öldüğüne ve ölümü sizin için yenerek yaşama
geri döndüğüne inanıyor musunuz? Eğer buna inanıyorsanız, o zaman Tanrı
sizin artık Adem’de olmadığınızı söylüyor. Tanrı sizi Mesih’te doğru olarak
görüyor. Bir gün siz de aynı O’nunki gibi değişmiş bir beden alacaksınız.
Ama bu bedeninizde çivi izleri olmayacak.
148
Sahne 68
Ayrılış
A
dem’in Şeytan’a kaptırdığı egemenliği İsa geri almıştı. İsa, Şeytan ve
cinler, rüzgâr ve dalgalar, hastalık ve açlık, günah ve ölüm üzerinde
sahip olduğu mutlak yetkisi aracılığıyla her şeyi mükemmel bir şekilde
kontrol ettiğini gösterdi. Din önderleri ve askerler O’nu tutukladıkları,
O’na işkence ettikleri ve O’nu çarmıha gerdikleri zaman, kendisine bunları
yapmalarına O izin verdi.
İşte bu yüzden, Göksel Babası’nın evine geri dönmeden
önce, İsa, öğrencilerine şöyle dedi:
“Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle
gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla [adı içine] vaftiz21 edin; size
buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın
sonuna kadar her an sizinle birlikteyim.” (Matta 28:18-20)
İsa, aynı zamanda öğrencilerine şunları da söyledi:
“Size yeni bir buyruk veriyorum: Birbirinizi sevin. Sizi sevdiğim gibi
siz de birbirinizi sevin. Birbirinize sevginiz olursa, herkes bununla
benim öğrencilerim olduğunuzu anlayacaktır.” (Yuhanna 13:34-35)
İsa dirilişinden kırk gün sonra, öğrencilerini Yeruşalim dışındaki Zeytinlik
Dağı’nda topladı. Öğrenciler O’nun ne zaman geri döneceğini bilmek
istediler.
İsa onları yanıtladı:
Onlara, “Baba’nın kendi yetkisiyle belirlemiş olduğu zamanları ve
tarihleri bilmenize gerek yok” karşılığını verdi. Ama Kutsal Ruh22
üzerinize inince güç alacaksınız. Yeruşalim’de, bütün Yahudiye ve
Samiriye’de ve dünyanın dört bucağında benim tanıklarım olacaksınız.”
İsa, bunları söyledikten sonra onların gözleri önünde yukarı
alındı. Bir bulut O’nu alıp gözlerinin önünden uzaklaştırdı.
İsa giderken, onlar gözlerini göğe dikmiş bakıyorlardı. Tam o
sırada, beyaz giysiler içinde iki adam yanlarında belirdi.
“Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz?” diye
sordular. “Aranızdan göğe alınan İsa, göğe çıktığını
nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir.”
Bundan sonra elçiler Yeruşalim’e geri döndüler… (Elçilerin İşleri 1:7-12)
Şimdi Kral'ın cennette, “yücelik ve onur tacını”
giyme zamanıydı. (Mezmur 8:5; İbraniler 2:9)
150
Sahne 69
Zafer Kutlaması
İ
htişamı ve saltanatı zihninizde canlandırın. Renkler, müzik, heyecan... Yüz
milyon melek aralarında konuşuyorlar: Kral eve dönüyor! Ama görünümü
farklı olacak! İnsanı Tanrı’nın benzeyişinde yaratmış Olan, sonsuza kadar insan
görünümünü taşıyacak!
Göksel kentin üzerinde derin bir sessizlik hüküm sürüyordu.
Aniden kraliyet borazanları korosu sessizliği deldi ve
bunu güçlü bir sesin şu beyanı izledi:
Kaldırın başınızı, ey kapılar! Açılın ey eski kapılar!
Yüce Kral girsin içeri.
Kimdir bu yüce Kral?
O, RAB’dir, güçlü ve yiğit.
Savaşta yiğit ve yenilmez olan RAB!
Kimdir bu yüce Kral?
Her Şeye Egemen RAB’dir bu yüce Kral! (Mezmur 24:7-8,10)
Kapılar ardına kadar açılır ve cennette gök gürlemesi sesini andıran alkışlar
başlar. Şampiyon, Kuzu, savaşta yara almış İnsanoğlu – İsa içeri girmektedir.
Kendisine hayran kalabalığın ortasından yürüyerek Babası’nın tahtına doğru ilerler.
Bakışlarını Adem’in fidyeyle kurtarılmış soyu üzerinde gezdirir ve tahta oturur.
Görev tamamlandı.
Daha sonra, cennet vatandaşları sevgili kralları için şu yeni şarkıyı söylerler:
“Tomarı almaya, mühürlerini açmaya layıksın! Çünkü
boğazlandın ve kanınla her oymaktan, her dilden, her halktan,
her ulustan insanları Tanrı’ya satın aldın.” (Vahiy 5:9)
Sonra melekler tahtın çevresinde durup Tanrı’yı överek yüksek sesle şöyle dediler:
“Boğazlanmış Kuzu, gücü, zenginliği, bilgeliği, kudreti, saygıyı,
yüceliği ve övgüyü almaya layıktır!” (Vahiy 5:12)
Bugün yeryüzünde, Adem’in soyundan pek çok kişi, Şeytan’ın
lanetlenmiş günah ve ölüm krallığında hâlâ tutsaktır. Ama özgür olmaları
mümkündür. Rab İsa ölümü, gömülmesi ve dirilişi aracılığıyla savaşı
kesin olarak kazandı. O, kendisine güvenen herkese şöyle diyor:
“Yürekleriniz sıkılmasın. Tanrı’ya iman edin. Bana da iman
edin. Babam’ın evinde kalacak çok yer var. Her şey hazır
olduğu zaman, gelip sizi yanıma alacağım, öyle ki, siz de her
zaman benim bulunduğum yerde benimle olasınız.”
“Yol, Gerçek ve Yaşam Ben’im. Benim aracılığım olmadan
Baba’ya kimse gelemez.” (Yuhanna 14:1-3,6)
152
Sahne 70
Kral Gerİ Gelİyor
B
ugünlerde dünya saçma ve önemsiz şeylerin ve sahte dinlerin peşinden
giderken, Yücelik Kralı bir gün yeryüzüne geri dönecek, ama bu kez bir sıpa
üzerine binmiş olarak alay edilmek ve başına dikenli taç takılmak için değil.
Dirilmiş Kral, gelecekteki o günle ilgili Yuhanna’ya bir öngörüm verdi:
Bundan sonra göğün açılmış olduğunu, beyaz bir atın orada
durduğunu gördüm. Binicisinin adı Sadık ve Gerçek’tir. Adaletle
yargılar, savaşır. Gözleri alev alev yanan ateş gibidir. Başında çok
sayıda taç var. Üzerinde kendisinden başka kimsenin bilmediği bir
ad yazılıdır. Kana batırılmış bir kaftan giymişti. Tanrı’nın Söz’ü adıyla
anılır. Beyaz temiz ince ketene bürünmüş olan gökteki ordular beyaz
atlara binmiş O’nu izliyorlardı. Kaftanının ve kalçasının üzerinde şu ad
yazılıydı: KRALLARIN KRALI VE RABLERİN RABBİ. (Vahiy 19:11-14,16)
Kral dönerken, gökte gök gürültüsünü andıran sesler duyulacak:
“Dünyanın egemenliği Rabbimiz’in ve Mesihi’nin oldu.
O, sonsuzlara kadar egemenlik sürecek!” (Vahiy:11:15)
Kral’ın düşmanları O’nun önünde eriyecekler. O, sonra Şeytan’ı bağlayacak
ve bezmiş bir dünyaya adil bir yönetimin nasıl olduğunu gösterecek.
Bu saat, yeryüzünün yaşayacağı en muhteşem saat olacak.
RAB, bütün dünyanın kralı olacak. O gün, yalnız RAB,
yalnız O’nun adı kalacak. (Peygamber Zekeriya 14:9)
Yargı gününde RAB İsa, Yargıç olacak.
Eskiden beri var Olan alev alev yanan tahtına oturdu, önünden
ateşten bir ırmak çıkıp akıyordu. Milyonlarca melek O’na hizmet
ediyordu. On binlerce on binler O’nun önünde duruyordu. Sonra
mahkeme kuruldu ve kitaplar açıldı. (Peygamber Daniel 7:9-10)
Şeytan ve onun karanlık krallığı “ateş ve kükürt gölüne atılacak”
(Vahiy 20:10). Sonunda, Şeytan’ın başı sonsuza kadar ezilecek.
Işık Krallığı’nın vatandaşlarına gelince, Tanrı onlar için “yeni bir gök ve yeni
bir yeryüzü yapacak… Onlar O’nun halkı olacaklar ve Tanrı’nın kendisi de
onların arasında bulunacak ve onların Tanrısı olacak. Onların gözlerinden
bütün yaşları silecek. Artık ölüm olmayacak. Artık ne yas, ne ağlayış, ne de
ıstırap olmayacak. Çünkü önceki düzen ortadan kalktı.” (Vahiy 21:1,3-4)
Sonunda krallarını seven herkesin duası, sonsuza kadar gerçekleşmiş olacak:
“Krallığın gelsin, gökyüzünde olduğu gibi yeryüzünde
de senin isteğin olsun!” (Matta 6:10)
Bu sizin de duanız mıdır? Yücelik Kralı’nın önünde eğildiniz mi?
O, sizin Kralınız mı?
154
Kapanış
Size doğrusunu söyleyelim, sözümü işitip
beni gönderene iman edenin sonsuz
yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz,
ölümden yaşama geçmiştir.
— İsa, Yücelİk Kralı (Yuhanna 5:24)
O, dünyadaydı. Dünya O’nun
aracılığıyla var oldu, ama dünya O’nu
tanımadı... Yine de kendisini kabul
edip iman edenlerin hepsine Tanrı’nın
çocukları olma hakkını verdi.
— (Yuhanna 1:10,12)
157
Öyküdekİ Mesaj • 1
Sonsuza Kadar Mutlu mu Yaşadılar?
İ
nsanlar hangi çağda yaşarlarsa yaşasınlar, hayali romantik aşk öykülerini
ve çaresizlerin imdadına yetişip kurtarma hikayelerini, mutlu sonla biten
masalları severler. İnsanlar bu tür öyküleri severler, çünkü tek gerçek Tanrı
insan yüreğine bir ‘kötüden kurtarılma’ özlemi ve sonsuza kadar mutlu
yaşama arzusu koymuştur. Ama Yücelik Kralı’nın öyküsü hayali bir öykü
değildir.
On beş yüz yıldan fazla bir zaman süresince kırk peygamber
uydurma ya da hayali bir öykü yazmadılar; Tanrı’nın kitabını
yazdılar. Yüzlerce peygamberlik ve arkeolojik keşifler bir
kurguyu onaylamıyor, ama Tanrı’nın öyküsünü onaylıyorlar.
Tarih uydurma bir süper kahraman tarafından ikiye bölünmüş
değildir, ama İsa tarafından bölünmüştür. Hayaller, günahımızı
ve utancımızı bizden uzaklaştıramazlar, bizi Tanrı’ya
götüremezler ve bize O’nun sevgisi, sevinci ve esenliğiyle
dolu bir yürek veremezler, ama İsa tüm bunları verebilir.
Mesih İsa peygamberlerin Kutsal Yazıları’nı yerine getirerek Adem
soyundan gelenlerin, Yaratıcı-Kralları ile birlikte sonsuza kadar yaşamalarını
mümkün kılmıştır. Ancak, herkes O’nun Krallığı’nda yaşamayacaktır.
Tanrı, nasıl Adem’e yersel bahçedeki yaşamla ilgili tek kuralı
net bir şekilde açıkladıysa, aynı şekilde Adem soyundan
gelenlere göksel kentteki yaşamla ilgili tek kuralı da
net olarak açıklamıştır:
“Oraya murdar hiçbir şey, iğrenç ve aldatıcı işler yapan
hiç kimse asla girmeyecek; yalnız adları Kuzu’nun yaşam
kitabında yazılı olanlar girecek.” (Vahiy 21:27)
Kuzu’nun yaşam kitabı, Adem’in zamanından beri Tanrı’nın
kurtuluş yoluna güvenmiş olan her kişinin adının yer aldığı
göksel bir kayıttır. Yücelik Kralı sizi ya da ailenizi kendisine ve
sizi Şeytan’dan, günah, ölüm ve cehennemden kurtarmak
için yapmış olduğuna inanmanız için zorlamayacaktır.
O’nun Krallığı’nda isteksiz bir tebaa var olmayacaktır. Ama Kral, hiç kimsenin
mahvolmasını istemediği için kitabına bir davet, bir uyarı ve bir vaatle son verir:
“Ruh ve Gelin, ‘Gel!’ diyorlar. İşiten, ‘Gel!’ desin. Susayan gelsin.
Dileyen, yaşam suyundan karşılıksız alsın. Bu kitaptaki peygamberlik
sözlerini duyan herkesi uyarıyorum! Her kim bu sözlere bir şey
katarsa, Tanrı da bu kitapta yazılı belaları ona katacaktır. Her kim
bu peygamberlik kitabının sözlerinden bir şey çıkarırsa, Tanrı da bu
kitapta yazılı yaşam ağacından ve kutsal kentten ona düşen payı
çıkaracaktır. Bunlara tanıklık eden, ‘Evet, tez geliyorum!’ diyor.”
“Amin! Gel, ya Rab İsa!” (Vahiy 22:17-20)
158
A
dem günah işledikten sonra, Tanrı ona seslenerek bahçeye geldiği
zaman, Adem Tanrı’ya ne dedi? Adem utanç içinde şu yanıtı verdi:
“Bahçede sesini duyunca, korktum.” (Yaratılış 3:10)
Ama şimdi, Adem soyundan gelen bazı kişiler, Rab’bin onlar için yeryüzüne
geleceğine ilişkin vaadine nasıl karşılık veriyorlar? Sevinçle şöyle diyorlar:
“Amin! Gel, Rab İsa!” (Vahiy 22:20)
Böyle bir değişikliği sağlayan nedir? Bazı kişiler, artık neden
yeryüzünün yargıcının önünde durmaktan korkmuyorlar? Kral’ı
yüz yüze görmek için neden bu kadar heyecan duyuyorlar?
Çünkü O’nun öyküsüne ve mesajına inanıyorlar.
Peygamber Yeşaya şunları yazdı:
Verdiğimiz habere kim inandı? Hepimiz koyun gibi yoldan
sapmıştık, her birimiz kendi yoluna döndü, yine de RAB
hepimizin cezasını O’na yükledi. (Yeşaya 53:1,6)
Yeşaya, Kral’ın öyküsünü ve mesajını aşağıdaki şu üç ifadeyle özetledi:
1. Bir sorunumuz var:
“Kendi yollarımızı izlemek için Tanrı’nın yollarından saptık.”
2. Çözüm Tanrı’dadır:
“RAB, hepimizin cezasını O’na [Oğlu’na] yükledi.”
3. Bir seçim yapabiliriz:
“Verdiğimiz habere kim inandı?”
Kral’a inanıyor musunuz?
Bir insanın tanıklığını kabul ederiz, ama Tanrı’nın tanıklığı bir
insanın tanıklığından elbette daha büyüktür. Çünkü bu tanıklık
Tanrı’nın, Oğlu hakkında vermiş olduğu tanıklıktır…
“Tanrı’ya inanmayan kişi, O’nu yalancı durumuna düşürmüş
olur. Çünkü Tanrı’nın, Oğlu’yla ilgili tanıklığına inanmamıştır.
Tanıklık da şudur: Tanrı bize sonsuz yaşam verdi, bu yaşam
O’nun Oğlu’ndadır. Kendisinde Tanrı Oğlu bulunanda yaşam
vardır, kendisinde Tanrı Oğlu bulunmayanda yaşam yoktur.
Tanrı Oğlu’nun adına iman eden sizlere sonsuz yaşama sahip
olduğunuzu bilesiniz diye, bunları yazdım.” (1. Yuhanna 5:9-13)
Evet, bilebilirsiniz. Tanrı sizi bir tahminle bırakmaz.
İnsanların dinlerine sırtınızı döndünüz ve Tanrı’nın tanıklığına inandınız
mı? Eğer bunu yaptıysanız, sonsuzluğu Kral’la birlikte geçireceksiniz…
…sonsuza kadar mutlu yaşadılar.
159
Öyküdekİ Mesaj • 2
Kötü Haber
E
vrenin Kralı’nın kitabının başlangıcında okuduğumuz gibi, O, insanı kendi
suretinde ve benzeyişinde yarattı. O, insanları kendi yüceliği için yarattı. İnsanlar
O’nun özel hazinesi, yakın dostları ve O’nun Işık Krallığı’ndaki kutsal vatandaşlar
olacaklardı. Ama önce, bir deneme zamanının yaşanması gerekiyordu.
RAB Tanrı, Adem’e büyük sonuçlara yol açacak küçük bir deneme verdi. Tanrı Adem’e,
bahçedeki bir ağaç dışında tüm ağaçlardan yemek için özgür olduğunu bildirdi. Tanrı,
Adem bu tek kuralı ihlal ettiği takdirde ona ne olacağını söyledi?
Tanrı Adem’e, işlediği günahların silinmesi için
dualar ezberlemek, oruç tutmak ve yeterince
sevap işlemekle başlaması gerektiğini söyledi
mi? Hayır! Tanrı, “O ağacın meyvesinden yediğin
takdirde, kesinlikle öleceksin!” dedi. (Yaratılış 2:17)
Ne olduğunu biliyoruz. İnsan, Yaratıcı-Kralı’na itaatsizlik etmeyi seçti. Adem ve
Havva günah işlediler. Ama aynı gün düşüp öldüler mi? Hayır. O zaman Tanrı, “O
ağacın meyvesinden yersen, kesinlikle öleceksin!” derken ne demek istedi?
Kutsal Yazılar’a göre, ölümün anlamı nedir?
Resme bakın. Dala ne oluyor? Ağaçtan kırıldıktan sonra
dala ne olacak? Dal, yaşayacak mı? Yoksa ölecek mi?
Dal hâlâ canlı gibi görünüyor olabilir, ama ölecek,
çünkü yaşam kaynağından ayrı bırakıldı.
Ölümün anlamı ayrılıktır. Kötü haber, budur.
Adem ve Havva Tanrı’nın yolundan yürümek yerine kendi
yollarından yürümeyi seçtikleri zaman, ağaçtan kesilmiş olan bir
dal gibi, Tanrı’yla olan bağlantılarını kaybettiler. Tanrı’yla olan ilişkileri öldü. Artık O’nunla
birlikte olmak istemediler. Saklanmaya çalıştılar. Adem ve Havva ruhsal olarak öldüler.
“Suçlarınız sizi Tanrınız’dan ayırdı. Günahlarınızdan ötürü O’nun
yüzünü göremez, sesini işitemez oldunuz.” (Yeşaya 59:2)
Adem ve Havva aynı zamanda fiziksel olarak da ölmeye
başladılar. Nasıl kırılmış bir dalın üstündeki yapraklar hemen o
anda kurumazsa, aynı şekilde bedenleri de, günah işledikleri
günde toprağa dönmedi. Ama yaşlanma süreci başladı.
Ölüm, kendisinden kaçamayacakları bir düşmandı.
Ancak, kötü haber daha da kötüleşir. Tanrı, bu durumdan
bir kurtuluş sağlamadıkça, Adem ve Havva “Şeytan ve
melekleri için hazırlanmış olan sonsuz ateşe” (Matta 25:41)
atılacaklar, Tanrı’yla sonsuz bir ayrılık yaşayacaklardı.
160
B
azı kişiler, cehennem –günah tarafından lekelenmiş canların tüm sonsuzluk boyunca
karantinaya alınacakları ateş gölü– düşüncesiyle alay ederler. Ama anlamadığımız
bir konuyla alay etmek bilgece bir davranış mıdır? Bizler, insan
olduğumuz için sonsuzluk kavramını kavrayamayız. Sonsuzluk,
bir başka boyuttur.8 İnsanlar, Nuh peygamber gemiyi inşa
ederken ve gelecek olan tufanla ilgili onları uyarırken de alay
etmişlerdi, ama sonunda artık geminin kapısı kapandığı ve
tufan geldiği zaman, önceden alay etmiş oldukları gerçeği
anladılar. Buna benzer şekilde, insanlar cehenneme girdikleri an,
cehennemin ağır ve ciddi mantık gücünü de anlayacaklardır.
“Böyleleri Rab’bin varlığından ve yüce gücünden uzak kalarak sonsuza
dek mahvolma cezasına çarptırılacaklardır.” (2. Selanikliler 1:9)
Kral günahın, evreni sonsuza kadar kirletmesine izin vermeyecektir.
Günah, gezegenimizdeki en yıkıcı güç ve sonuçları çok uzaklara
ulaşan bir felakettir. Günah, tüm kötülüğün nedenidir.
Adem’in günahı, bulaşıcı bir hastalık gibi hepimizi etkilemiştir.
Kırılmış bir dalın üstündeki her sürgün ve yaprak nasıl ölüyse,
her birimiz aynı şekilde Adem’in günahından etkilendik. Her
birimiz Adem dalının birer parçalarıyız.
Adem günah işlediği zaman, günah dünyaya girdi. Adem’in günahı ölüm getirdi,
bu nedenle ölüm herkese yayıldı, çünkü herkes günah işledi. (Romalılar 5:12)
Musa’nın zamanına geri döndüğümüzde, insanların tıpkı
bugün olduğu gibi o zaman da aynı yanlış düşünceye sahip
olduklarını görürüz. Eğer kötülükten fazla iyilik yaparlarsa,
Tanrı’nın onlara Yargı Günü’nde merhamet göstereceğini
ümit ediyorlardı. Tanrı, onların bu yanlış düşüncelerini
düzeltmek için ışıklar saçan ateş içinde Sina Dağı’nın üzerine indi ve insanlara itaat etmeleri
için On Buyruk verdi. Bu On Buyruk’u sürekli olarak yerine getirmeyen birinin suçlu olduğu ve
ölümü hak ettiği ilan edildi.
1. You shall have no
other gods
before me.
2. You shall not make for
yourself an idol…
for I am the Lord
your God.
3. You shall not misuse
the name of the
Lord your God.
4. Remember the Sabbath
day by keeping
it holy.
5. Honor your father
and your mother.
6. You shall not murder.
7. You shall not
commit adultery.
8. You shall not steal.
9. You shall not give
false testimony
against your
neighbor.
10. You shall not covet
your neighbor’s wife…
or anything
that belongs to
your neighbor.
On Buyruk bir aynaya benzer. Eğer yüzünüz kirliyse, bir ayna bu
kiri görmenize yardımcı olur, ama bu kiri sizden uzaklaştıramaz.
Buyruklar da bize benzer şekilde Tanrı’yla aramızın iyi olması
için verilmedi. Aksine, buyruklar bize kutsal bir Tanrı’nın önünde
suçlu günahkârlar olduğumuzu gösterirler. Bizler O’nun adil
krallığında yaşamak için uygun değiliz. Bizler, mükemmel
bir Kurtarıcı’ya ihtiyaç duyan çaresiz günahkârlarız.
“Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden (görkemli
standardından) yoksun kaldı.” (Romalılar 3:23)
Kötü haber şudur: Biz, Tanrı’nın mükemmel iyilik standardının beklediği nitelikte değiliz.
İyi haber şudur: Tarihte bu mükemmel iyilik standardına sahip olan Biri vardır.
Adı, İsa’dır.
161
Öyküdekİ Mesaj • 3
İyİ Haber
R
ab, adalet ve merhamet konularında mükemmeldir. Adalet, yasanın, günahımın
gerektirdiği tüm cezayı uygulamasıdır. Merhamet ise, yasanın gerektirdiği
cezanın bana uygulanmaması anlamına gelir.
Tanrı, bizi cezalandırmadan, günahımızı nasıl cezalandırabilirdi?
Bu sorunun yanıtı bizi kurtarmak için gelen Rab İsa Mesih’te bulunur.
İsa gelmeden önce, Eski Antlaşma döneminde, Tanrı, günahkârları günah
ve ölüm yasasından kurtarmak için günah sunusu yasası düzenlemişti.
Tanrı, masum hayvanların kanını günaha karşılık bir bedel olarak kabul
etti. Böylece, günahkârı cezalandırmadan günahı cezalandırmış oldu.
Ama bir kuzu, bir insana karşılık adil bir değiş tokuş mudur? Hayır! Hayvan
kanı yalnızca adaletin gerçekten talep ettiğinin bir örneği olabilirdi.
Ama ne tür bir kan dünyanın günah borcunu ödeyebilirdi? Yalnızca mükemmel, sınırsız
ve sonsuz bir İnsan’ın kanı. Yaratıcı-Söz’ün kendisi bu İnsan oldu.
“Başlangıçta Söz vardı… Söz insan olup (beden alıp) aramızda
yaşadı. O’nun yüceliğini Baba’dan gelen, lütuf ve gerçekle
dolu olan biricik Oğul’un yüceliğini gördük.” (Yuhanna 1:1,14)
Kuzuların kanı günahı yalnızca örtebilirdi. İsa, “Dünyanın
günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu’dur.” (Yuhanna 1:29)
Habil’i hatırlıyor musunuz? Tanrı, Habil’in günahlarını
kuzunun üstüne koydu. Kuzu, Habil’in geçici olarak
günah taşıyıcısıydı.
İsa, sürekli olarak Günah Taşıyıcımız’dır. Tanrı, tüm günah
larımızı O’nun üstüne yükledi.
Habil’in yerine öldürülen ve kül haline gelene kadar yakılan
kuzu, günahlarımızla ilgili cezanın tümünü ödeyen
İsa’nın bir örneğiydi.
İsa, bu nedenle ölmeden önce, zaferle,
“Tamamlandı!” diye bağırdı. (Yuhanna 19:30)
Adalet yerine geldi. Merhamet gösterildi.
“Size müjdelediğim söze sımsıkı sarılırsanız, onun aracılığıyla kurtulursunuz...
Mesih, Kutsal Yazılar uyarınca günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve
Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi.” (1. Korintliler 15:2-4)
162
İ
brahim’i ve onun oğlunu düşünün. Tanrı onları neden belirli uzaklıktaki bir
dağa kurban kesmeleri için gönderdi?
Tanrı, dünyanın günahları için ölecek olan kendi Oğlu’nun
öleceği yeri işaret ediyordu.
İbrahim, dağın adını neden “RAB Sağlayacaktır” koydu?
Çünkü Tanrı tam ve nihai kurbanı o dağda sağladı. Tanrı,
İbrahim’in oğlu için ne sağladı? Bir koç. Tanrı, sizi yargıdan
kurtarmak için ne sağladı? Tanrı Kuzusu, İsa’yı.
Ölümden ve yargıdan korkuyor musunuz? Eğer
Kurtarıcınız olan İsa’ya tam olarak güveniyorsanız,
korkmanıza gerek yok, çünkü Tanrı sizin günahlarınız
karşılığında O’ndan tam bir ödeme almıştır
ve
O’nu
tekrar
yaşama
diriltmiştir.
Şimdi tekrar Adem ve Havva’yı düşünelim Günahları ve utançları yüzünden
incir yapraklarıyla örtündüler ve Tanrı’dan saklanmak istediler. Tanrı, adaleti
ve merhameti nedeniyle günahlarını açığa çıkardı ve onlara kurban edilen
hayvanların derilerinden giysiler giydirdi. Hayvanların dökülen kanı, günahlarını
örtmek için neyin gerekli olduğunu ortaya koyuyordu ve hayvanların derileri
duydukları utancı örtmek için neyin gerekli olduğunu gösteriyordu.
Hepimiz atalarımızın günahını ve utancını paylaşıyoruz. Tanrı’nın doğruluğundan
yoksun kaldık. O’nunla birlikte yaşamak için uygun değiliz. İyi haber, İsa
Mesih’in günahımızı ve utancımızı çarmıhta üzerine almış olmasıdır. O,
çarmıhtayken geçen karanlık saatler sırasında bizim hak ettiğimiz Tanrı’dan
ayrı kalma deneyimini yerimize geçerek yaşadı. Ve sonra öldü. Ama O’nun
kendisine ait hiçbir günahı olmadığı için, mezar O’nu tutamadı.
İsa öldüğü ve dirildiği için Tanrı size, sizi yıkama ve giydirme teklifinde
bulunuyor. Günahlarınızı alıyor ve size kendi doğruluğunu veriyor.
“Hepimiz murdar olanlara benzedik. Bütün doğru
işlerimiz kirli paçavra (adet bezi) gibi.” (Yeşaya 64:6)
“Rab’de büyük sevinç bulacağım, Tanrım’la yüreğim
coşacak! Çünkü O bana kurtuluş giysisini giydirdi,
beni doğruluk kaftanıyla örttü.” (Yeşaya 61:10)
Tanrı, günahı bilmeyen Mesih’i bizim için günah
sunusu (günah) yaptı, öyle ki bizler
Mesih’in sayesinde Tanrı’nın doğruluğu
olalım.” (2.Korintliler 5:21)
Yargı gününde Tanrı’nın önünde kendi
dini çabalarınızın kirli paçavraları içinde mi duracaksınız?
Yoksa, Mesih’in saf ve kusursuz doğruluğunu giyinmiş olarak mı?
163
Öyküdekİ Mesaj • 4
Kral'a Verdİğİnİz Karşılık
K
endinizi ıssız bir ormanda tek başınıza yürürken hayal edin.
Karşınıza bir kuzunun mu yoksa bir aslanın mı çıkmasını istersiniz?
Yücelik Kralı yeryüzüne ilk geldiğinde,
Kuzu
olarak
çağrıldı.
Günahkârları
kurtarmak için alçakgönüllülük içinde
geldi. Kral geri döndüğü zaman, Aslan
olarak adlandırılacak. Tövbe etmemiş olan
günahkârları yargılamak için görkemi
içinde geri gelecek.
İsa geri geldiği zaman, Kurtarıcı-Kralınız’ın huzurunda sevinecek misiniz,
yoksa Yargıç-Kralınız’ın önünde tir tir titreyecek misiniz?
Her şey sizin Tanrı’nın çağrısına vereceğiniz karşılığa bağlıdır.
İsa yolculuk etmeye ve öğretmeye başladığı zaman, ilk sözlerinden bazıları şunlardı:
“Tövbe edin ve iyi habere inanın!” (Markos 1:15)
“Tövbe etmek”, Tanrı’nın Krallığı’nda yaşamak için doğru olduğuna
güvendiğiniz düşüncelerle ilgili zihninizi değiştirmek anlamına gelir.
Yani, kendi yolunuza güvenmekten vazgeçecek ve Tanrı’nın yoluna
güvenmeye ve O’nun yolunu izlemeye başlayacaksınız.
“İyi habere inanmak”, günahlarınız için ölen ve size yeni yaşam
vermek için tekrar dirilen Kurtarıcı’ya iman etmektir.
Ama birine iman etmek ne anlama gelir?
Bu konuda size aracı olmadan ilk ağızdan anlatılan bir Batı Afrika öyküsüyle örnek
vermeme izin verin. Bu öykü, Fatu ve Bintu adlarındaki iki kadın hakkındadır.
Her ikisinin de gözünde enfeksiyon vardı. Fatu hastaneye gitti. Doktor
ona antibiyotikli bir göz damlası verdi. Ve Fatu’nun gözleri iyileşti. Bintu
ise geleneksel şifacıya gitti. Gözleri beyazlaştı ve kör oldu. Hem Fatu
hem Bintu imana sahiplerdi. Her iki kadın da imanları ile hareket ederek
güvendikleri bir şifacıya gittiler, ancak sonuçlar ne kadar da farklı oldu!
Söz konusu sonsuzluk olduğu zaman, herkes bir şeye ya da bir kişiye güvenir.
Pek çok kişi umutlarını anne ve babalarının dinine bağlamıştır. Bazı kişiler ise,
yaşamın mezarda son bulduğunu söyleyenlerin tarafını tutarlar. Diğer kişiler
ise yaşam, ölüm ve sonsuzlukla ilgili kendi düşüncelerine güvenirler. Ama
sonunda önem kazanacak olan tek bir soru vardır: Gerçeği mi seçtiniz?
Bana gelince, ben seçimimi yaptım. “Gerçekten yana olan herkes benim
sözümü dinler” (Yuhanna 18:37) diyen Kralıma güveniyorum.
Benim sonsuza kadar birlikte yaşamak istediğim kişi O’dur. O, “beni
seven ve uğruma kendisini feda eden” Kişi’dir (Galatyalılar 2:20).
O, yalnızca bir kral değildir. O, benim Kralım’dır!
164
İ
lk insan, Tanrı’nın benzeyişini yansıtmak için
yaratıldı. Bu benzeyiş günah yüzünden bozuldu.
“Görünmeyen Tanrı’nın görünümü olan” (Koloseliler
1:15) İsa Mesih, size yeni yaşam vermek ve sizdeki
Tanrı benzeyişini yenilemek için geldi.
Eğer Yücelik Kralı İsa Mesih’e iman ediyorsanız, o zaman Tanrı’nın gözünde
siz artık Adem’de değilsiniz. Mesih’tesiniz. Cennetin vatandaşısınız ve
Tanrı’nın sevgili çocuklarından birisiniz. Tanrı’nın, kendi Oğlu’nun
kanıyla fidye ödeyerek satın aldığı, Tanrı’ya ait olan bir hazinesiniz.
Tanrı ailesinin yeni doğan bir üyesi olarak şimdi Tanrı’ya Baba diyerek hitap
edebilirsiniz. Ama büyük ayrıcalıkla birlikte büyük sorumluluk da gelir.
Söz dinleyen çocuklar olarak, bilgisiz olduğunuz geçmiş zamandaki
tutkularınıza uymayın. Sizi çağıran Tanrı kutsal olduğuna göre,
siz de her davranışınızda kutsal olun. (1. Petrus 1:14-15)
Mesih’in bir izleyicisi olarak bağışlamaya, sevmeye ve tüm insanlar,
hatta düşmanlarınız için bile dua etmeye çağrıldınız. İsa şöyle der:
Birbirinize sevginiz olursa, herkes bununla benim
öğrencilerim olduğunuzu anlayacaktır. (Yuhanna 13:35)
Siz O’na boyun eğdiğinizde, Müjde’ye iman ettiğiniz zaman
yüreğinize gelen Rab İsa’nın Ruh’u, günaha galip gelmenize ve
O’nun kutsal karakterini yansıtmanıza yardımcı olacaktır.
Kutsal Ruh’un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik,
bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. (Galatyalılar 5:22-23)
Kral’ın bir çocuğu olarak, şimdi yaşamda yeni bir amaca sahipsiniz:
O’nu onurlandırmak!
Siz O’nun kaybolmuş bu dünyadaki elçisisiniz. O’nu iyi temsil edin! Bir gün
O’nu yüz yüze göreceksiniz. Ve o zaman, “O’na benzer olacaksınız” (1.Yuhanna
3:2). O gün gelinceye kadar her zaman O’nunla konuşun. Her durumda O’nu
övün. O’nu ve O’nun sözünü seven diğer kişilerle birlikte O’na tapının ve
O’na hizmet edin. Her gün Kutsal Yazılar’ı inceleyin (Luka, Yuhanna, Elçilerin
İşleri ve Romalılar bölümleriyle başlayın). Kutsal Ruh öğretmeninizdir.
Kutsal Kitap, sizin İsa gibi düşünmenizi, konuşmanızı ve hareket etmenizi
istemeyen Şeytan’a karşı ruhsal yiyeceğiniz ve silahınızdır. Kutsal Yazılar üzerinde
ne kadar derin düşünürseniz, ruhsal olarak o kadar çok güçleneceksiniz.
Mezmurlar’daki şu iyi açıklanmış tanımı çok severim:
“Geyik akarsuları nasıl özlerse, canım da seni
öyle özler, ey Tanrı!” (Mezmur 42:1)
Seçim sizindir.
Aynı sözleri söyleyebilir misiniz?
Paul D. Bramsen
resources@rockintl.org
165
Ödülün
Nitelikleri
İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin
başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır.
Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü
değildir. Çünkü biz Tanrı’nın yapıtıyız.
O’nun önceden hazırladığı iyi işleri
yapmak üzere Mesih İsa’da yaratıldık.
Böylece, imanla aklandığımıza göre,
Rabbimiz İsa Mesih sayesinde Tanrı’yla
barışmış oluyoruz. İçinde bulunduğumuz
bu lütfa Mesih aracılığıyla, imanla
kavuştuk ve Tanrı’nın yüceliğine
erişmek umuduyla övünüyoruz.
— Yenİ Antlaşma’dan
(Efeslİler 2:8-10; Romalılar 5:1-2)
167
Yücelİk Kralı
Sahnelerİn Yenİden Gözden Geçİrİlmesİ İçİn
Sorular • Bölüm 1 • Eskİ Antlaşma
B
u liste, 70 sahnenin her biri için bir ya da iki soruya yer verir.
Yanıtlar birbirinin yerini tutan her sahnenin içinde mevcutlardır.
Bu sayfaları grup çalışmaları için kopyalamakta özgürsünüz.
Daha fazla bilgi için şu siteyi ziyaret edin:
www.one-god-one-message.com
Sahne numarası ve soru(lar):
1 • Yücelik Kralı’nın planlarını gerçekleştirmesi binlerce yıl
alacaktı. Bu durum, size Kral’la ilgili neyi anlatır?
2 • Kutsal Kitap’ın iki ana bölümünün adlarını söyleyin. Birbirlerinden farkları nedir?
3 • Kutsal Yazılar’ın ilk sözcüklerine inanıyor musunuz (Yaratılış 1:1)?
Neden? Ya da neden değil?
4 • Yalnızca Tanrı var olduğu zaman bile, Tanrı yalnız değildi.
Bu ifadeden ne anlıyorsunuz?
5 • Tanrı’nın yarattıklarından Tanrı hakkında ne öğrenebiliriz?
6 • Tanrı’nın insanları hayvanlardan ne şekillerde farklı yarattığını söyleyin.
7 • Tanrı Adem’e neden Aden’de yaşamak isteyip istemediğini sormadı?
8 • Günah nedir? Tanrı, buyruğuna itaatsizlik ettiği takdirde,
Adem’e ne olacağını söyledi? Ölümün diğer adı nedir?
9 • Havva da Adem gibi Tanrı’nın benzeyişinde yaratıldı. Bunun anlamı nedir?
10 • Cennetteki en çekici şey nedir?
11 • Günah evrene nasıl girdi?
12 • Rab, insan iyiliği ve kötülüğü bilme ağacının meyvesinden yediği
takdirde, ne olacağını söyledi? Şeytan aynı konuda ne söyledi?
13 • Günah insan ailesine nasıl girdi?
14 • Günahın ilk etkisi neydi? Adem ve Havva’nın günahı,
onurlarının yerine utancı nasıl getirdi?
15 • Adem ve Havva günah işledikleri aynı günde ne şekilde öldüler?
Kırılmış bir dala nasıl benzediler? (aynı zamanda 60. sayfaya bakınız).
16 • Günahın lanetinin yaratılışı nasıl bozduğuna ilişkin bazı bilgiler verin.
17 • Sizce Tanrı’nın gizli tasarısına neden bir kadının soyu olacak olan bir
Kurtarıcı dahildi (İnsan bir annesi olacak, ama insan bir babası
olmayacaktı)?
168
18 • Tanrı, Adem ve Havva’nın günahını ve utancını örtmek için ne yaptı?
Tanrı onlara bir adalet, merhamet ve lütuf tanrısı olduğunu
nasıl gösterdi?
19 • Tanrı, Adem ve Havva’yı Aden bahçesinden neden kovdu?
20 • Adem ve Havva’nın günahı onların çocuklarını nasıl etkiledi?
Adem ve Havva’nın günahı bizi ve ailelerimizi nasıl etkiler?
(aynı zamanda 161. sayfaya da bakınız.)
21 • Tanrı, günahkârın yerine ölmesi için nasıl bir kuzu kabul edecekti?
22 • Kefaret sözcüğünün anlamı nedir? Tanrı neden bir ölüm cezası talep etti?
23 • Tanrı, Habil günah işlediği zaman ne yaptı?
Kayin’in sunusunda yanlış olan neydi?
24 • Tövbe etmek ne demektir? Tanrı Kayin’in ne yapmasını istedi?
Kayin ne yaptı?
25 • Nuh’un zamanında tüm dünyayı kapsayan tufan bize
Tanrı’nın sabrı ve yargısıyla ilgili ne öğretir?
26 • Nuh’un ve Nuh’un ailesinin gemiden çıktıktan sonra
yaptıkları ilk şey neydi?
27 • Babil kulesi sahte din konusunda ne gibi bir örnek teşkil ediyordu?
28 • İbrahim, RAB’be güvendiği ve O’nu izlediği takdirde,
Rab’bin İbrahim’e verdiği iki büyük vaat neydi?
29 • Tanrı, İbrahim ve Sara’nın günahlarını neden affetti ve
onları doğru ilan etti?
30 • İbrahim’in oğlu, kurban edileceği dağda yukarı doğru yürürken
babasına ne sordu?
31 • Tanrı, İbrahim’e onu yeni bir ulusun babası yapacağına dair söz
vermişti. İbrahim Tanrı’nın yalan söyleyemeyeceğini bildiği için, oğlu
İshak’ı sunakta kurban ettikten sonra Tanrı’nın ne yapacağını düşündü?
32 • İbrahim, dağa neden RAB Sağlayacak adını verdi?
Kuzu o gün İbrahim’in oğlunun yerine mi öldü?
33 • RAB İbrahim’e vermiş olduğu iki büyük vaadi nasıl yerine getirdi?
34 • Eğer Tanrı’nın buyruklarına itaat etmek için çok gayret edersek,
Tanrı’yla birlikte cennette yaşayacak kadar iyi olmamız mümkün müdür?
On Buyruk neden bir aynaya benzer? Buyruklar bize bir
Kurtarıcı’ya ihtiyacımız olduğunu ne şekilde gösterirler?
35 • Hayvan kurbanlar dünyanın günah borcunu neden ortadan
kaldıramazlar?
36 • Tomardan bir peygamberlik seçin ve bu peygamberliğin gelecek olan
Kurtarıcı’ya ne şekilde işaret ettiğini belirtin.
169
Yücelİk Kralı
Sahnelerİn Yenİden Gözden Geçİrİlmesİ İçİn
Sorular • Bölüm 2 • Yenİ Antlaşma
37 • Tanrı neden İsa hakkındaki Müjde öyküsünü yazmak için
(yalnızca tek bir kişi yerine) dört kişi kullandı?
38 • Melek Cebrail, İsa’yı neden Tanrı Oğlu olarak adlandırdı?
39 • İsa adının anlamı nedir?
40 • İsa’nın doğumuyla ilgili öykü hakkında en çok hoşunuza giden şey
nedir?
41 • Melek çobanlara, “Size bir Kurtarıcı doğdu; O, Mesih olan İsa’dır” dedi.
Çobanlar bu haberi işittikleri zaman neden heyecanlandılar?
42 • Yıldızbilimcilerin bebek İsa’ya tapınmaları doğru muydu? Neden?
Neden değil?
43 • İsa, diğer çocuklardan hangi şekilde farklıydı?
44 • Peygamber Yahya’nın mesajı önceki tüm peygamberlerin mesajlarından
hangi açıdan farklıydı? Sizce Yahya, İsa’ya işaret ederek neden şu sözleri
söyledi? “İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıracak olan Tanrı Kuzusu!”
45 • Bu sahneye tekrar bakın ve Tanrı’nın Ruh’u, Tanrı’nın Oğlu ve Göksel
Baba hakkında Kutsal Yazılar’dan öğrenmiş olduğunuz bazı şeyleri
söyleyin.
46 • Şeytan neden İsa’ya günah işletmek için uğraştı?
47 • İsa, peygamber Yeşaya’nın tomarından okuduktan sonra,
“İşitmekte olduğunuz bu yazı bugün yerine gelmiştir” dedi.
Sizce, İsa’nın bu sözlerini dinleyenler neden kızdılar?
48 • İsa, nasıl Tanrı’nın yeryüzündeki Gücü idi?
49 • İsa fırtınaya, “Sus! Sakin ol!” diye emrettikten sonra, öğrenciler şöyle
dediler: “Bu adam kim ki, rüzgâr da dalgalar da O’na itaat ediyor!”
Sizce, İsa kimdir?
50 • Din önderleri, İsa’yı neden küfretmekle suçladılar?
51 • İsa, “Diriliş ve Yaşam Ben’im. Bana iman eden ölse de yaşayacaktır” dedi.
O’nun gerçeği söylediğini nereden biliyoruz?
52 • İsa, ertesi gün daha fazla yiyecek aramak için geri gelen kişilere ne dedi?
53 • Bu sahneyi yeniden gözden geçirin ve İsa’nın sözleri arasından sizi
şaşırtan bir şey söyleyin.
54 • Peygamberler, Mesih’i “doğruluk güneşi” olarak adlandırdılar.
İsa, kendisinin “dünyanın ışığı” olduğunu söyledi. İsa Mesih’in diğer
peygamberlerden farkı nedir?
170
55 • Öğrenciler Mesih’in ne yapması gerektiğini düşündüler?
Mesih ne yapmak için geldi?
56 • Rab İsa Yeruşalim’e neden güçlü bir savaş atı yerine alçakgönüllü
bir sıpaya binerek girdi?
57 • Din önderleri İsa’yı yanlış bir şey söylemesi konusunda neden tuzağa
düşüremediler?
58 • Başkâhin ve Yahudi önderler neden İsa’nın öldürülmesi gerektiğini
söylediler?
59 • Pilatus İsa’yı neden ölüme mahkum etti?
60 • Askerler İsa’nın başına dikenli bir taç geçirdiler. Dikenler bize neyi
hatırlatmaktadırlar?
61 • İbrahim’in yaptığı peygamberlikler, İsa aracılığıyla nasıl yerine geldi?
Tanrı’nın gözündeki değeriniz nedir?
62 • İsa’nın her iki yanında iki suçlu haydut çarmıha gerilmişti. Bugün
onlardan bir tanesi cehennemdedir (Rab’den sonsuza kadar ayrı
düşmüştür) ve diğeri cennettedir (sonsuza kadar Rab’le birliktedir).
Bu farkın nedeni nedir?
63 • Rab İsa çarmıhta asılıyken, Göksel Baba O’nun üzerine ne yükledi?
İsa neden, “Tamamlandı!” dedi? Tanrı tapınak perdesini neden yırttı?
64 • Öğrenciler İsa’nın tekrar dirileceğine dair söylediği sözü hatırladılar mı?
Kötü din önderleri O’nun vaadini hatırladılar mı?
65 • Kadınlar Pazar sabahı mezara geldikleri zaman ne buldular?
Din önderleri boş mezarla ilgili olarak nasıl davrandılar? Eğer
günahlarım için ölen ve tekrar dirilen Tanrı Kuzusu İsa’ya tamamen
güvenirsem, neden ölümden korkmam gerekmez?
66 • Rab İsa Emmaus yolundaki iki yolcuya neden akılsız olduklarını söyledi?
67 • Dirilmiş Kurtarıcı odanın ortasında göründüğü zaman, Tomas O’na,
“Rabbim ve Tanrım!” dedi. Tomas, İsa’ya Rabbi ve Tanrısı olarak hitap
etme konusunda haklı mıydı? Neden?
68 • İsa öğrencilerine, kendisi göğe alındıktan sonra ne yapmalarını söyledi?
69 • Yücelik Kralı kimdir? Siz O’nun hakkında ne düşünüyorsunuz?
70 • Kral geri geldiği zaman, mutlu mu olacaksınız yoksa korkacak mısınız?
Neden?
171
Yücelİk Kralı
Son Notlar
Sahne Arkası: “Alice Harikalar Diyarında” yaklaşık 200 dile çevrilmişken,
Kutsal Kitap tamamen ya da kısmen, 2500’den fazla dile çevrilmiştir.
Kutsal Kitap arkeoloji, tarih, yerine gelen peygamberlikler ve
iki bin yıldan fazla bir zaman süresi içinde yazılmış olan bileşik
bir öykünün mükemmel sürekliliği tarafından onaylanır.
2
Sahne 2: 3Kral, evreninin yalnızca yaratıcısı ve devam ettireni değil, aynı
zamanda kitabının yazarı ve bekçisidir. Ölü Deniz Tomarları günümüzdeki
Eski Antlaşma yazılarının Mesih’in zamanından önce var olan yazıların
aynısı olduklarını tasdik ederler. Yeni Antlaşma yazıları, eski binlerce el
yazması belge aracılığıyla yazıldıklarını onaylarlar; çoğunun tarihi Mesih’ten
sonraki ilk yüzyıllara aittir. Özgün metinlerin insanlar tarafından kurcalanıp
değiştirildiği ve tahrif edildiği konusunda öne sürülen yaygın iddianın
hiçbir temeli yoktur ve asılsızdır. Bakınız Tek Tanrı Tek Mesaj, bölüm 3.
Sahne 5: 4Tanrı’nın, yaratılışın altı gününde görülen nitelikleriyle ilgili
daha derin bir inceleme için Tek Tanrı Tek Mesaj, bölüm 8’e bakınız.
Sahne 6: 5Tanrı TEK olduğuna göre, neden “Kendi benzeyişiMİZDE insan
yapaLIM” diyor? Bu sorunun yanıtı O’nun birleşik birliğinde bulunur.
Kutsal Yazılar’da Tanrı’nın karşılığı olan sözcük, Elohim’dir. Ve bu, çoğul bir
isimdir. “Tanrı tektir” ifadesindeki “tek” sözcüğü, echad’dır; ve bileşik bir
birlik belirtir. Tanrı sonsuzlukta melekleri ya da insanı yaratmadan önce,
kendi içinde, Sözü/Oğlu ve Kutsal Ruh ile paydaşlığın tadına varıyordu.
“Tanrı öyle büyüktür ki, O’nu anlayamayız!” (Peygamber Eyüp 36:26)
Sahne 6&7: 6Bedeni meydana getiren kimyasal elementlerin aynıları
yeryüzünün kuru toprağında aynen mevcuttur. Bu gerçek, son dönemlere
kadar bilim tarafından kabul edilmiyordu. Bilim adamlarının çoğu, bilgileri
için gözlemleri ve teorileri (insan düşünceleri) temel alırlar. Kutsal Kitap’a
inanan kişilerin bilgilerinin temeli, gözleme ve vahiye (Tanrı sözüne) dayanır.
Sahne 11: 7Şeytan’ın kökeniyle ilgili daha fazla bilgi için Tek Tanrı Tek Mesaj,
bölüm 11’e bakınız.
Sahne 16: 8Eğer ateş gölü sonsuz ceza yeriyse, o zaman bu yerin adil
olmadığını ya da mantıksız olduğunu düşünürüz. Belki de henüz
Tanrı’nın mutlak kutsallığını, insanın sonsuz doğasını, günahın çekimini
ve sonsuzluk kavramını henüz anlamamışızdır. Sonsuzluk sözcüğü bile
zihinsel kapasitemizi fazlasıyla aşar. Çünkü bizim ilgi çerçevemiz zamandır.
Sonsuzluk kavramında zaman yoktur. Zamanı yaratan Tanrı, zamana
bağlı değildir (2. Petrus 3:8-9). Sonsuzluk, yıllardan oluşan bir bileşim
değildir. Sonsuzluğu ebediyen süren şimdiki zaman gibi düşünün.
Günahkârlar bu kaçınılmaz bölgeye girdikleri an,
onun ciddi mantığını kavrayacaklardır.
172
Sahne 17: 9Fidyeyle kurtarmak, talep edilen bedeli ödeyerek geri satın almak
anlamına gelir. Tek Tanrı Tek Mesaj’ın 18. bölümünde yazar bu konuda
çocukluğundan aktardığı bir öyküyle örnek verir: “Kaliforniya’da yetişmiş
bir erkek çocuk olarak küçük bir köpeğim vardı. Onu besler, onunla ilgilenir
ve birlikte oyunlar oynardık. Köpeğim her zaman çevremde dolanırdı
ve okuldan eve döndüğüm zaman heyecanlanırdı. Ama köpeğimin bir
kusuru vardı. Bazen mahallede gezmeye çıkardı, ama her zaman geri
gelirdi. Ama bir gün gelmedi. Okuldan eve geldim, ama köpeğim beni
karşılamak için yanıma koşmadı. Yatma zamanı geldiğinde her yerde
aranmasına rağmen hâlâ bulunamamıştı. Babam ertesi gün semtteki
hayvan sığınağına telefon etmemi önerdi; bu yer sınırlı bir zaman için
kedileri ve köpekleri barındıran bir yerdi. Aranıp sorulmayan hayvanlar
uyutularak öldürülüyorlardı. Hayvan sığınağına telefon ettim. Evet, orada
benim tanımlarıma uygun küçük bir köpek vardı. Kentin hayvan toplayıcısı
onu alıp götürmüştü. Köpeğim kendisini kurtaramayacak kadar çaresizdi.
Eğer biri onu kurtarmaya gitmezse öldürülecekti. Hayvan sığınağına
gittim, tam köpeğimi geri alıyordum ki, ön sıradaki görevli bana, eğer
köpeğimi geri almak istiyorsam bir para cezası ödemem gerektiğini
söyledi. Bir köpeğin caddede kaybolmuş olarak koşması yasaya aykırıydı.
Talep edilen parayı ödedim ve köpeğim özgür bırakıldı. O korkunç kafesten
kurtulduğu ve onu seven biriyle tekrar beraber olduğu için öyle
sevinçliydi ki!
Kaybolan köpeğimi geri satın almamla ilgili çocukluğumda yaşadığım
bu deneyim, bize kendi durumumuzla ilgili çok basit bir örnek verir.
İsyankârlar ve mahkûm edilmiş günahkârlar olarak, kendimizi günahın
cezasından, günah ve ölüm yasasından kurtarmak için hiçbir çaremiz yok.
Fidye bedelini ödeyebilecek bir Kurtarıcı’ya ihtiyacımız var.”
Sahne 23: 10Tanrı’nın Kabil’in kurbanını kabul ettiğini Musa,
Süleyman ve İlyas peygamberlerin dönemlerinde yapmış olduğu
gibi bir şekilde onaylayarak göstermiş olması mümkündür: “RAB bir
ateş gönderdi. Ateş, sunağın üzerindeki yakmalık sunuyu, yağları
yakıp küle çevirdi” (Levililer 9:24; 2. Tarihler 7:1; 1. Krallar 18:38).
Sahne 30 & 61: 11Moriya, RAB’bin seçtiği anlamına gelir. Daha sonraları bu
yerde Yeruşalim inşa edildi. Günümüzde Moriya Dağı’nın yeri, bir zamanlar
Süleyman’ın tapınağının durduğu yerdir (2. Tarihler 3:1). Aynı dağ dizisinin
biraz ötesinde “Kafatası olarak adlandırılan yer” bulunur (Luka 23:33).
Sahne 36: 12Yerine gelen peygamberlikler Kutsal Kitap’ı dünyadaki
tüm diğer kitaplardan farklı bir konuma yerleştirir. Peygamberlerin
gelecek olaylarla ilgili ön bildirileri ve tarih süreci içinde yerine
gelmeleri, Tanrı’nın mesajını doğruladığı yollarından biridir. Yalnızca
Tanrı, “sonu ta başlangıçtan, henüz olmamış olayları çok önceden
bildirebilir” (Yeşaya 46:10). Mesih İsa şöyle dedi: “Size şimdiden,
173
bunlar olmadan önce söylüyorum ki, bunlar olunca benim O olduğuma
(Ben olduğuma) inanasınız” (Yuhanna 13:19). Tek Tanrı Tek Mesaj,
bölüm 5’e bakınız.
Sahne 41: 13Mesih, İbranice’deki Messiah sözcüğünün
Grekçe’deki karşılığıdır, Seçilmiş Olan anlamına gelir.
Tarihteki olayların sıralanmasında İsa Mesih’in doğduğu yıl temel
alınır. Örneğin, peygamber İbrahim İ.Ö. yaklaşık 2000 yılında dünyaya
geldi (Mesih doğmadan 2000 yıl önce). Bu kitap (Yücelik Kralı), M.S.
2011 yılında yazıldı (Mesih’in doğmasından 2000 yıldan daha fazla bir
zaman sonra ). AD (İ.S.), Anno Domini sözcüklerinin kısaltılmışıdır ve
Latince’de Rabbimiz’in yılında anlamında kullanılır. Bugün pek çok kişi,
BCE’yi (Before Common Era= Ortak Çağdan Önce) ve CE’yi (Common
Era= Ortak Çağ), Mesih sözcüğünü kısaltmadan çıkartmak için kullanır.
Ancak tarihin dönüm noktası hâlâ İsa Mesih’in doğumudur.
14
Sahne 43: 15“Meryem’in oğlu, Yakup, Yose, Yahuda ve Simun’un kardeşi olan
marangoz değil mi bu? Kız kardeşleri burada aramızda yaşamıyorlar mı? Ve
gücenip O’nu reddettiler” (Markos 6:3). Yusuf İsa’nın biyolojik babası olmadığı
için, İsa yalnızca anne tarafından olan erkek ve kız kardeşleriyle ilişkiye
sahipti. İsa Tanrı’nın Oğlu ve İnsanoğlu idi. 19. nota bakınız (Sahne 52).
Sahne 43 & 58: 16Yahudiler her Fısıh Bayramı’nda Mısır’da tutsak oldukları
zaman, Musa’nın gününde gerçekleşmiş olan bir olayı hatırladılar. Ataları
kuzuları kestiler ve kanlarını evlerinin kapılarının yan ve üst sövelerine
sürdüler, çünkü Tanrı şöyle demişti: “Kanı görünce üzerinizden geçeceğim”
(Mısır’dan Çıkış 12:13). Rab gece yarısı ev kapısının sövelerinin üzerine
kuzunun kanı sürülmemiş olan her ailenin ilk erkek evladını öldürdü.
Tanrı bu olayı halkını 400 yıllık tutsaklıktan kurtarmak için kullandı.
Sahne 45: 17Bizler Tanrı’nın Üçlü Birliği’ni hiçbir zaman tam olarak
anlayamayacağız. Çünkü ne olursa olsun Tanrı olan O’dur. Ama her
şeye rağmen hepimizin anladığı şey, üç olmasına rağmen yine de bir
olan bir şey ile ilgili bir kavramın varlığıdır. Dünyamız üçlü birlikler ile
doludur: ZAMAN: Geçmiş, şimdi ve gelecek’ten meydana gelir. UZAY:
Uzunluk, en, yükseklik. ATOM: Elektronlar, protonlar, nötronlar. Aynı
zamanda GÜNEŞimiz de bir üçlü birliktir. Şekline (yuvarlağına) güneş,
ışığına güneş ve sıcaklığına güneş deriz, ama güneş yine de tektir. Aynı
durum Sonsuz Baba, Sonsuz Oğul ve Sonsuz Kutsal Ruh olan Tanrı için
de geçerlidir. Işık ve ısı nasıl güneşten çıkıyorlarsa, aynı şekilde Tanrı
Oğlu (Söz) ve Tanrı’nın Kutsal Ruhu da Tanrı’dan çıkarlar, yine de “RAB
tektir” (Yasa’nın Tekrarı 6:4). Bu konuda aynı zamanda Sahne 4’e ve Son
not 5’e (Sahne 6) bakınız. Tanrı’nın birleşik birliği ve İsa’nın insan ve
Tanrı doğasıyla ilgili daha fazla bilgi için Tek Tanrı Tek Mesaj’da bölüm
9 ve bölüm 17’ye bakınız. Aslında en iyisi Yuhanna Kitabı’nı okuyun.
174
Sahne 47: 18Mesih sözcüğü Seçilmiş Olan ya da daha birebir
anlamıyla Meshedilmiş Olan’dır. Doğuda eski zamanlarda yeni bir
kral törenle görevine başladığı zaman, bir kâhin ya da peygamber
yeni kralın başının üzerine, onun krallığın yeni egemeni olduğunu
göstermek için özel bir mesh yağı dökerdi. İsa, bir insan tarafından
değil, Kutsal Ruh tarafından mesh edildi (Sahne 45’e bakınız).
Sahne 52: 19İsa, kendisinden genellikle İnsanoğlu olarak söz etti. O, her
zaman Tanrı’nın Oğlu olmuştu, ama İnsanoğlu oldu. Tanrı Oğlu olarak
O, başlangıçta Tanrı’yla birlikte olan Söz’dür (Yuhanna 1:2; Yaratılış 1:3), ama
İnsanoğlu olarak O, beden alan Söz’dür; dünyanın Kurtarıcı-Yargıç-Kralı
olmak üzere Tanrı tarafından seçilmiş Olan’dır (Yuhanna 1:14; Daniel 7:13-14).
Sahne 56: 20Ferisiler hararetli bir Yahudi mezhebinin üyeleriydiler.
Ferisiler’in bazıları günde altı kez dua eder, yılda üç ay oruç tutar
ve gelirlerinin yüzde onunu yoksul kişilere verirlerdi (Luka 18:9-14).
Ama tüm bu yapılanların hepsi boş ve yararsız bir törenden ibaretti.
Ferisiler dindardılar, ama Tanrı’yı tanımıyor ve O’nu sevmiyorlardı.
Sahne 68: 21Rab İsa Mesih’e iman edenler için vaftiz, O’nu izleme kararlarını
beyan eden bir yoldur. Suya batırılmak günahı ortadan kaldırmaz.
Vaftiz, bir kişinin İsa’nın ölümü, gömülmesi ve dirilişiyle özdeşleştiğini
sembolize eder. Su vaftizi aynı zamanda Adem’deki eski yaşamın
sona erdiğini ve Mesih’teki yeni yaşamın başladığını da resmeder.
Tanrı’nın Oğlu göğe alındıktan kısa bir süre sonra Tanrı’nın Ruhu
müjdeye iman etmiş olan her erkek, her kadın ve her çocuğun üzerine
indi. Yeni Antlaşma’daki Elçilerin İşleri Kitabı, Kutsal Ruh’un öğrencilere,
İsa’nın karakterini yansıtma ve O’nun çağrısını uluslara bildirme gücünü
nasıl verdiğine ilişkin heyecanlı öyküyü yazar. Tanrı’nın kurtuluş yolu
değişmemiştir. O’nun mesajına inanmak için karar verdiğinizde –kutsal
bir Tanrı’dan ayrı düşmüş bir günahkâr olduğunuzu ve kendinizi günahın
cezasından kurtarma konusundaki çaresizliğinizi ve İsa Mesih’in çarmıhta
sizin cezanızı üstüne aldığını kabul ettiğinizde– Kutsal Ruh armağanını
alacaksınız. Bu ifade, evrenin Kralı’nın bizzat gelip yüreğinizde yaşayacağı
anlamına gelir. O, sizin yeni Efendiniz, Babanız ve Dostunuz olacaktır. Kutsal
Yazılar’da şunlar yer alır: “Şimdi de gerçeğin bildirisini, kurtuluşunuzun
Müjdesi’ni duyup O’na iman ettiğinizde, siz de vaat edilen Kutsal Ruh’la
O’nda mühürlendiniz. Ruh, Tanrı’nın yüceliğinin övülmesi için Tanrı’ya
ait olanların kurtuluşuna dek mirasımızın güvencesidir” (Efesliler 1:13-14).
Tanrı büyük ve harika bir Kral’dır ve sonsuzluk boyunca kendisiyle birlikte
büyük ve harika bir aileye sahip olacaktır. Siz de orada olacak mısınız?
22
175
Tek Tanrı Tek Mesaj
Daha Derİne Gİtmek
Y
ÜCELİK KRALI gibi, TEK TANRI TEK MESAJ da sizi,
peygamberlerin Kutsal Yazıları’nda bir yolculuğa
çıkartır. Ama bunu Kutsal Kitap’ın mesajını diğer
dünya görüşleriyle kıyaslayarak daha derin bir
şekilde uygular. YÜCELİK KRALI’nda yanıtlanmamış
olarak bırakılan sorular (yer sınırlaması olduğu ve
daha genç bir okuyucu kitlesine hitap ettiği için),
TEK TANRI TEK MESAJ’da yanıtlanmışlardır.
YÜCELİK KRALI’nı yüksek sesle okumak üç saatten daha
az bir zamanda mümkündür, TEK TANRI TEK MESAJ’ı
aynı şekilde okumak ise yaklaşık on iki saat sürer.
Kişisel deneyimleri birbirlerine örmek, kuşkuculardan
gelen e-mailler ve tarihin en çok anlatılan
öyküsünün yeniden taze bir şekilde anlatılması ile
bu kitap yaşamın büyük sorularına yanıt verir.
• Yazar: P. D. Bramsen
• Resmeden: D. C. Bramsen
• ISBN 978-605-5739-16-4
• 464 sayfa
• 30’dan fazla resim
• 150 soruluk tartışma rehberi
• 271 Son not
• Arapça, Arnavutça, Çince, İngilizce, Farsça, Fransızca,
Rusça, İspanyolca, Türkçe, Urduca, Endonezyaca...
• www.one-god-one-message.com
Türkçesi İçin: www.gercegedogru.net
Bu kitap gerçek bir madendir;
yazın stili eşsizdir; insanda merak uyandırır.
-William MacDonald, Kutsal Kitap Yorumu
ve diğer 80 kitabın yazarı
Gönderilen e-maillerden yapılan seçmeler, okuyucuya
yazarın çetin sorulardan çekinmediğini garanti eder.
-Theo, Kanadalı bir okuyucu
Bu kitabı okuduktan sonra Kutsal Kitap’ın mantığı
anlam kazanır ve zihnimde harekete geçer. Bu kitap,
bende Kutsal Kitap’ı okumak için ilgi yarattı.
-Muhammed, Ortadoğulu bir muhabir
176
Download