Bilinmeyen Adaya Yolculuk - Bilkent University

advertisement
Serbest(2)
TURK 101-1
Ömer Furkan Parmak
21402343
Bilinmeyen Adaya Yolculuk
Bilinmezler bilinene dek, bilinmez oldukları bilinemez. Bu sebepten olsa
gerek, pek çok insan bilinmezleri farkında olarak ya da olmayarak inkâr eder.
Bilinmez olan kimi zaman bir kavramdır, kimi zaman bir duygudur, kimi zaman bir
olaydır. Bazen insan insanı bilemez, bazen de insan insanlığını bile bilemez.
Bilmemek, bilmediğinin farkında olmamak kadar kötü değildir. Çünkü bilmediğini
bilen en azından bilmesi gereken temel şeyi biliyordur. Bilmediğini dahi bilmeyen ise
öğrenmenin yolunu daha işin başından kapatmıştır. Peki, bilmediğini bilmeyen insan
neden ısrar eder bilmemekte?
İnsanın pek çok hatasında rol oynayan ön yargı bu problemde de ana etkendir.
Kimileri tek doğrunun kendi bildikleri olduğunu iddia eder. Kimileri sahip oldukları
bilginin yeterli olduğunu düşünür, daha fazlasını bilmek istemez. Kimileri de
hayatında en ufak değişikliklere bile karşı olduğu için yeni şeyler öğrenmenin hayat
düzenini bozacağını düşünür. Ve korkar insan. “Tek doğru budur.” dediği durumlarda
yalancı çıkmaktan, yeterli bilgiye sahip olduğunu düşündüğü durumlarda aslında
daha öğrenecek çok şeyi olduğunu öğrenmekten, hayatında değişiklik yapılmasından
ve bu değişikliğe uyum sağlayamamaktan korkar. Görüldüğü gibi insan
bilmediğinden korkar. Bilmediğinin kendisini küçük düşürmesini istemez. Bugüne
kadar yanlış bildikleriyle yanlış yaşamış olmaktan ve bunu itiraf etmekten korkar.
Bilmediğini itiraf etmedikçe, öğrenmek için ilk adımı atmadıkça korkmaya ve ön
yargıyla yaşamaya da devam edecektir.
Tüm insanlar böyle değildir tabii. Hiçbir meselede insanlar üzerinden
genelleme yapmak doğru olmayacağı gibi bu meselede de doğru olmaz. Bir de
bilmediğiyle yüzleşenler vardır. Korkusuzca “Bilmemek ayıp değil ki!” diye
haykıranlar, bilmediklerinin üzerine koşarcasına gidenler vardır. “Her şeyi bilmem
hiçbir zaman mümkün olmayacak ama yeni bir şey öğrendiğimde bir önceki
durumuma göre daha çok şey biliyor olacağım.” diye düşünüp bilginin hazzına
ulaşanlar vardır. Elindekiyle asla yetinmeyip “Daha yok mu?” diye yaşayanlar vardır.
İşte bilmemek, bilmediğinden korkup ona ön yargıyla yaklaşmayı değil, bu insanların
yaptığı gibi öğrenmek için koşturmayı gerektirir. İnsanlık ancak bu yolla ilerlemiştir.
Bundan sonra da ancak bu yolla ilerleyecektir. Teknolojinin, hayat kolaylığının
geometrik biçimde arttığı günümüze gelmemizde “Bilmenin sonu yoktur.” diye
düşünen insanlar rol oynamıştır. Günümüzde de pek çok sıkıntı mevcuttur elbette.
Ama bu durumda, yine problemleri görmezden gelenler değil, bu problemlerin
sebeplerini ve kurtuluş yollarını araştıranlar, bir diğer ifadeyle öğrenmeye çalışanlar,
bilmemezlikten gelmeyenler, bilmedikleri sıkıntılardan korkup kaçmayanlar bu
sorunları aşmamıza vesile olacaktır. Söz gelimi, cep telefonunun kanser yapma
ihtimali olduğunu yok sayanlar bir yere varamayacaktır. Buna karşın, bu hipotezi
araştıranlar, doğruluğunu öğrenmeye çalışanlar insanlığa kıymetli bir bilgi
kazandıracaklardır. Yani, bilim yaparken dahi bilmediklerinin çokluğunun farkında
olan insanlar, öğrenme isteklerini devam ettirdikleri müddetçe insanlık ilerlemeye
devam edecektir.
Aslında bilmekten daha önemlisi bildiğini uygulamaktır. Bilmediğinden
kaçmayan insan, bilinmezleri bilinir yapma yolunda ilk adımı atmıştır. Fakat
bilinmezlerin bilinmeye başlamasının insanlık açısından bir değer ifade edebilmesi
için hayata geçirilmesi en temel şartlardandır. Yine kanser örneğini verecek olursak,
cep telefonunun kanser riskini artırdığı öğrenilirse, telefon kullanımının bu keşfi
yapanlar arasında azalması gerekir. Yine çok göz önünde olan bir meseleyi misal
olarak verirsek, sigara içmenin devlet eliyle zararlı olduğu duyurulmaya çalışılırken,
sigara paketinin üzerinde bile zararlı olduğu yazarken hâlâ çok yüksek oranda sigara
içiliyor olması bu bilginin pratik hayata uygulanmasında sıkıntı olduğunu
göstermektedir. Hâlbuki insanların yarısı bile kendisinden mesul olduğunu düşünse
ve bildiğini uygulasa bu gibi zararlı alışkanlıkların yaygınlığı da azalacaktır.
Bırakmak isteyip de kendinde güç bulamayanlar, toplumdaki bildiğini uygulama
akımından güç alacaklardır. Sonuç olarak, bilinen uygulanmazsa yapılan yanlışlar
devam eder, toplumda iyi yönde ilerleme zorlaşır.
İnsanlık yolunda ilerleme olması için öncelikle bilinmeyenlerin bilinmediği
kabul edilmelidir. Sonrasında bu bilinmeyenleri öğrenme yolunda çaba sarf edilmeli
ve korkup ön yargıyla yaklaşılmamalıdır. Peki, öğrenmek işin son noktası mıdır?
Hayır, henüz işimiz bitmedi. Öğrendikten sonra hayata aktarılmayan bilgi bir kıymet
ifade etmez. Kitaplarla yüklü bir merkep için kitaplar sadece merkebin hayatını
zorlaştıran yüklerdir. Aynen bunun gibi, bildiklerini uygulamayan insan da bu
bilgilerin kendisine yük olduğunu hisseder. İnsanı merkepten ayıracak olan şey,
bildiklerini yani tabir yerindeyse taşıdığı yüklerini hayatına uygulaması olacaktır.
Bundan sonra da insan hâl diliyle çevresine örnek olmalı ve doğru bildiklerini de
anlatmaktan çekinmemelidir. Bilinmezler bilindikçe, bilinenler pratiğe döküldükçe,
doğru bilinenler paylaşıldıkça insanlık ilerleyecektir, bu yolda bilinçli insanların
sayısının artması yine insanlığın yararına olacaktır.
Download