¾ËWh¸?Âh¸??¾lG ´A ÅBÆjI A ÓËçA ÅAjZJºA ľ ¾ËWh¸?Âh¸??¾lG ³@ÄAÅiH@Òʦ@Ä@iYI¹@ý Editörden ÀÍYjºA ÄjºA A ÀnI ² @ÃAÄhH@ÑÉÁ¥@Ã@hYI¸@¼ ¿mH Annelerin ayaklarının altına yüz sürülen bir kültürden geliyoruz. “Ana” denildiği vakit akan suların durduğu bir kültürden besleniyoruz. Her şeyin temeline “ana” kavramını yerleştiriyoruz: Ana vatan, anayasa, ana tema gibi… Ana kavramının kutsal olduğu bir medeniyetin temsilcileriyiz. Ana, bizde cennet ayaklarının altına serilen yüce bir varlıktır. Üzerimizde herkesten daha çok hakkı bulunan bir kişidir analarımız. Bizi dokuz ay boyunca karınlarında taşıyan, canlarıyla, kanlarıyla bizleri besleyen, sonra en şiddetli doğum sancılarıyla bizi doğuran, bebekliğimiz döneminde hizmetin, sevginin, şefkatin en yücesini gösteren, ta ki büyüyüp ayaklarımız yere sağlam basana kadar hatta ömrümüzün ahirine kadar bize kol kanat geren, bizim koruyucu meleklerimizdir annelerimiz. Onlar babalarımızla birlikte ailenin temelidir. Tüm bunlara rağmen nasıl oldu, ne oldu da son zamanlarda anne ve baba katilleri türedi? Eksik olan ne? ¿ÌXi¹@Ãi¹@@¿mH ¾ËXh¸@Âh¸@@¾lH Eğitim diye çocuklara ve gençlere “din” vermezseniz ve dinî eğitim taleplerini “irtica” çığlıklarıyla bastırmaya çalışıp “dindarlaşmayı” gericilik diye itham ederseniz sonuçta “anne ve baba katili üreten” bir sistem oluşturursunuz. Kalıbını, midesini doldurup ruhunu aç bıraktığınız bu nesil kimin eseridir? Gönlüne Allah korkusunu koymadığınız, ahiret inancından soyutladığınız ve kendisini sadece bu dünyaya ait hisseden bir gençlik yetiştirince aynı zamanda anne ve baba katili yetiştirdiğinizi ne zaman anlayacaksınız? Kendisini secde de, Allah’a kullukta aramayan gençlik nerede arayacaktır? Anne kalbi, baba kalbi kırmanınne demek olduğunu bilmeyen bir gencin eline bıçağı siz veriyorsunuz. O genci suça siz itiyorsunuz. Sonra da bu ahlaksızlıktan şikâyet ediyorsunuz. Medyadaki köşelerinizden bu milletin diniyle, tarihiyle, kültürüyle savaşacaksınız sonra da boşluğa attığınız kurbanlarınızı ahlaksızlıkla, şununla bununla suçlayacaksınız.Dünyanın neresinde kendi eserini suçlayan insan görülmüştür. Ey köşelerinden gençlerin yüzde altmışı Cuma namazına gidiyormuş deyip namaza dolayısıyla dine kin kusan azılı güruh! Bu milletin dininden, tarihinden kültüründen elinizi çekin. Bırakın, bırakında bu millet aslî mayasına dönsün. Dönsün de görün insanlığı, görün edebi, görün erdemi… Saygıdeğer okurlar, Medyadaki bir takım yayınlarla aile yapımız tarumar edilmek istenmektedir. Özellikle bünyemize uygun olmayan televizyon dizileriyle, filmleriyle aile yapısı aile ortamı adeta dinamitlenmektedir. Günden güne toplumumuzda aile kurumu yozlaştırılmaktadır. Bunlar toplumumuzun “dönüştürülme” projeleridir. Her geçen gün aranmaktadır. Bu konuya dikkat çekmek için bizde Burhan dergisi olarak bu ayki dosyamızı “aile” olarak sizlere sunuyoruz. Dosya yazıları ve diğer yazılarla hakikaten dergimiz bu ayda dolu dolu… Beğeneceğinizi umuyoruz. Daha iyi Burhan’larda buluşabilmek dileğiyle Allah’a emanet olunuz. İçindekiler AYLIK İLİM KÜLTÜR DERGİSİ Yıl: 12 Sayı: 138 Mart 2017 Sıcak YUVAMIZ 4 Prof. Dr. Mustafa Ağırman SAHİBİ Burhan Basın Yayın Eğitim ve Tur. Ltd. Şti. SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Serdar TAŞAR YAYIN DANIŞMANLARI Prof. Dr. İbrahim BAYRAKTAR Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN Yard. Doç. H. Murat KUMBASAR YAYIN KURULU Yusuf ELİBOL Ramazan ÇAKIR Aydın BAŞAR Salih AYDIN Musa KARACA GRAFİK TASARIM Talha AKA Aile Toplumların Temelidir 8 Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARABACAK İslam Bize Nasıl Bir Aile Tablosu Sunuyor? 14 Yrd. Doç. Dr. Mehmet KAYA İslamî Esaslara Göre Oluşturulmuş Bir Aile 18 Yrd. Doç. Dr. Mehmet Sami YILDIZ Kur’an Ailesi 28 Prof. Dr. Ali AKPINAR DAĞITIM ORGANİZASYONU Talha AKA Gsm: 0541 580 1969 F�yatı Tek Sayı: 8 TL 1 Yıllık (12 Sayı) Abone: 96 TL Yurtdışı 1 Yıllık Abone: 75 Euro Abonel�k İç�n Hesap Numaraları Posta Çeki No: 5091167 Burhan Basın Yay.Eğt.Tur.Ltd.Şti. Kuvettürk Sultanbeyli Şubesi Hesap No: 826718 - 1 İBAN: TR51 0020 5000 0008 2671 8000 01 Türkiye Finans Sultanbeyli Şubesi Müşteri No: 291928 IBAN:TR67 0020 6000 6300 2919 2800 01 Ziraat Bankası Sultanbeyli Şubesi Hesap No: 1673–44165588-5002 IBAN:TR690001001673441655885002 YAYIN VE İLETİŞİM ADRESİ Mehmet Akif Mah. Kuran Kursu Cad.No: 87 Sultanbeyli / İST. Tel: +9 (0216) 498 94 00 Faks: +9 (0216) 398 94 69 İNTERNET ADRESİ burhandergisi@hotmail.com www.burhandergisi.com BASKI Milsan A.Ş. 0212 697 1000 Hikmet Damlası 32 Ailede Huzuru Yakalamak 34 İslam’ın Şubesi Olan Ev 44 Ailede Şuur Gerek 48 Kibâr-ı Kelâm (Ehlullahın Dilinden...) 52 İslam Devleti 54 Evde Kaybettiğini Dışarıda Aramak 66 Hz. Pîr Seyyid Ahmed er-Rufai (k.s) Abdullatif ACAR Fatih Sultan SEMİZ Ersan BİLGİN Ubeyd FAKİRULLAH Nureddin YILDIZ Hatice FURHAN YAYIN TÜRÜ Aylık Süreli Yayın Gönder�len yazılarda ed�tör ve yayın kurulu değ�ş�kl�k yapab�l�r. Gönder�len yazılar �ade ed�lmez. Yazılardan kaynak göster�lerek alıntı yapılab�l�r. Yayınlanan reklamlardak� ürün ve h�zmetler�n sorumluluğu reklam verene a�tt�r. El-Esmâ’Ül-Hüsnâ 68 Burhan Çocuk 70 Hamza MERT Musa KARACA 14 İslam Bize Nasıl Bir Aile Tablosu Sunuyor? Yrd. Doç. Dr. Mehmet KAYA 44 İslam’ın Şubesi Olan Ev Fatih Sultan SEMİZ 48 Ailede Şuur Gerek Ersan BİLGİN 54 İslam Devleti Nureddin YILDIZ Sıcak YUVAMIZ Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN 4 ............. / 2017 Müslüman âilelerin evleri sıcak bir yuva ve bir eğitim merkezi olmanın yanında bir câmi ve bir dergâh olmalıdır. Âile fertleri, bu yuvada devamlı Kur’ân-ı Kerîm okumalı, sohbetler yapmalı ve dînî hayatı canlı bir şekilde yaşamalıdırlar. Zaman zaman vakit namazları cemaat halinde kılınmalı ve küçük çocuklar da cemaate katılmalıdırlar. Çocuklara ilmihal bilgileri bu evde tatbikatlı bir şekilde verilmelidir. Çocuklar, câmiye ve cemaate bu evde hazır hâle getirilmelidir. Dışarıya çıktığı zaman nereye gideceği ve kiminle birlikte olacağı bu evde öğretilmelidir. E vlilik, Yüce Allah’ımızın emri, peygamber efendimizin de sünnetidir. İlk peygamber Hz. Âdem babamızdan bizim peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselâma kadar gelen bütün peygamberler (bir veya ikisi hariç) evlenmiş ve yuva kurmuşlardır. Hemen hepsi, çoluk-çocuk sahibi oldu ve çocuklarından dolayı hem sıkıntı çekti hem de güzel günler gördüler. Hz. Âdem ve Hz. Nûh oğullarından sıkıntı çekerken, Hz. Nûh ve Hz. Lût’un hanımları kendilerine inanmadılar. Hz. İbrahim, insanlara tevhid akîdesini anlatabilmek için eşleri ile diyâr diyâr gezdi. Hanımlarının ve oğullarının desteği ile uzun yıllar ayakta kalabildi. İsmâil isimli oğlu Kureyş kabilesinin ve Hz. Peygamber efendimizin dedesi olurken, İshâk isimli oğlu da İsrâil oğulları ve peygamberlerinin atası oldu. Süleyman aleyhisselâm, babası Hz. Dâvûd’un mîrasını ve saltanatını büyüterek yaşattı. Bizim peygamberimizin evinden de kıyâmete kadar bütün dünyayı aydınlatacak “ehl-i beyt” gibi bir nesil zuhur etti. Biz, peygamber efendimize salât ve selâm gönderirken ehl-i beyti de işin içine katarak gönderiyoruz. Peygamberimizin evi, hem eşleri ve çocukları için sıcak bir yuva hem de geleceği omuzlayacak nesli yetiştiren bir mekteptir. Yüce Allah’ın, insanlar içinden seçip insanlara peygamber olarak gönderdiği önderlerin evleri hem sıcak bir yuva, hem güzel bir mektep, hem de içinde manevî hava barındıran bir mâbed olmuştur. Peygamberler de asıl bu yönleriyle ümmetlerine örnek olmuşlardır. Biz müminler de evlerimizi bu hale getirmeliyiz. Her birimizin evi bu üç özelliğe sahip olmalıdır. Evet, Müslüman âilelerin evleri sıcak bir yuvadır. Eşler, yaşlılar ve çocuklar orada tam manasıyla rahat ederler. Balıkların suyun içinde, bir çocuğun annesinin kucağında, müminlerin de cennette rahat ettiği gibi rahat ederler. Çalışan erkekler, günün yorgunluğunu eşleri tarafından güler yüzle karşılandıkları sıcak yuvalarında giderir ve dinlenirler. Çocuklar, derslerini ve ödevlerini evde yapar, okula gülerek ve oynayarak giderler. Hanımlar, akşama kadar hasretle bekledikleri eşlerini ve çocuklarını güler yüzle karşılar ve özenerek yaptıkları yemekleri onlara ikram ederken zevk alır ve bu yemekleri yaparken çektikleri yorgunlukları unuturlar. Bu şekilde akşam yemeğinde bir araya gelen âile fertleri sıcak yuvalarında ne kadar da mutludur, değil mi? Mart / 2017 5 Evlilik, Yüce Allah’ımızın emri, peygamber efendimizin de sünnetidir. İlk peygamber Hz. Âdem babamızdan bizim peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselâma kadar gelen bütün peygamberler (bir veya ikisi hariç) evlenmiş ve yuva kurmuşlardır. Hemen hepsi, çoluk-çocuk sahibi oldu ve çocuklarından dolayı hem sıkıntı çekti hem de güzel günler gördüler. Bu cümleleri yazarken rahmetli dedemi hatırladım. Erzurum ilinin Oltu ilçesinin İnci köyünde evli üç oğlu ve torunları ile birlikte otururken akşam namazından sonra herkesin evde bulunmasını şart koşardı. Dedemiz, ninemiz, iki amcamız ve çocukları ile birlikte oturduğumuz o güzel yıllarda akşam namazından sonra evimizde iki büyük sofra kurulurdu. Erkekler bir sofraya, kadınlar da diğerine otururdu. Her iki sofrada da aynı yemekler olurdu. Erkek çocuklar babalarının yanına, kız çocuklar da annelerinin yanına otururlardı. Sofraya akşam namazından sonra oturulurdu. Erkekler, köyümüzün câmiinde akşam namazını kıldıktan sonra eve döner ve sofraya otururlardı. Biz çocuklar da onları ev ile câmi arasında bir yerde bekler, eve birlikte girerdik. Yemekten sonra dedem, bu gün yapılan işler hakkında bilgi alır, sonra da yarınki işlerin planlamasını yapardı. Herkes yarın ne iş yapacağını öğrendikten sonra erkekler yatsı namazı için câmiye giderler, kadınlar da büyük evde namazlarını kıldıktan 6 Mart / 2017 sonra odalarına çekilirlerdi. Misâfir konağımız ayrıydı, evin dışında müstakil bir yerdi. Misafir gelince dedem, babam ve amcalarım misâfirle yemek yerler, biz erkek çocuklar da büyük evde kurulan kadınların sofrasına otururduk. Kadınlar sofrasında da ninem bizi annemize bırakmaz, kendisi ilgilenir ve karnımızı doyururdu. Müslüman âilelerin evleri bir mekteptir, medresedir, okuldur, eğitim merkezidir; çocuklar orda yetişirler. Anneler ve babalar öğretmendir, dedeler ve nineler başöğretmendir. Ben, ilk dersimi annemden aldım. Helali-haramı, eğriyi-doğruyu annem öğretti bana. Daha küçük bir çocukken namaz sûrelerini ninemden öğrendim. İlkokula başlamadan önce, dört-beş yaşlarında bir çocukken devam ettiğim medresede köy imamının verdiği ezberleri ninem veya dedem ezberletirdi bana. Dedem ve ninem, devamlı seferberlik hâtıralarını anlatırlardı. Biz de onlarla birlikte yaşardık o günleri. Dedemin küçük kardeşi Osman Çavuş, Osmanlı’nın son dönemlerinde on iki sene askerlik yapmış; Osmanlı-Rus savaşlarında bulunmuş. Kâzım Karabekir’in özel çavuşuymuş. Ruslara esir düşmüş. Sonra kurtulup köye gelmiş. Ben doğmadan biraz önce vefat etmiş. Vücudunda bir kurşun varmış, vücudunu dolaşırmış. Bugün ayaklarındaysa yarın kollarında olurmuş. Görenler hep öyle anlatırlardı. Kurşun vücudundan ayrılıp dışarı çıkınca dedemizde vefat etmiş yani şehid olmuş. Evimizde devamlı onun anlattığı hâtıralar tekrar edilirdi. Biz de anlatılanları gözyaşları ile dinler ve görmediğimiz Osman dedemize çok saygı duyar ve hürmet beslerdik. Dedesinden ve ninesinden ayrı yaşayan çocuklara çok acıyorum. Bu şekildeki dede ve ninelere de acıyorum. Dedesinden ve ninesinden masal dinleyemeyen çocuklara, torunlarına masal ve hikâye anlatamayan, onların kokusunu alamayan yaşlılara da çok acıyorum. Çocuklar, âileleri hakkındaki bilgileri bu büyüklerinden alırlardı. Âilenin gelenekleri dedelerden torunlara intikal ederdi. Modern âile bunu da kesip attı. Hiç olmazsa yaz tatillerinde çocuklar dedelerinin ve ninelerinin yanında yaşasalar. melidir. Dışarıya çıktığı zaman nereye gideceği ve kiminle birlikte olacağı bu evde öğretilmelidir. Saygı değer okuyucularım! Bizim böyle yuvalarımız olsa, bize top değse kâr etmez, değil mi? Yani hiçbir düşman bize zarar veremez. Öyle ise, işin başı âile yuvalarına el atmak ve oralara İslâm’ı hâkim kılmaktır. Âile yuvası vatandır, nâmûstur; her türlü saldırıya karşı korunması gereken öncelikli bir yerdir. Saygı değer okuyucularım! Geliniz, hep bera27 Mayıs 1960 ihtilâli olduğu zaman altı-yedi yaşber evlerimizi birer eğitim merkezi haline geti- larında bir çocuktum. O günlerin sıkıntısını büyüklerirelim. Çocuklarımızı önce yuvamızda eğitelim. mizin evde konuştuğu şeylerden ve hissettiklerimden Her akşam onların dersleri ile ilgilenelim. Ba- hatırlayabiliyorum. 12 Mart muhtırasında İmam-Haşarılı oldukları zaman ölçülü bir şekilde mükâfatlan- tip okulu öğrencisiydim. O günleri çok iyi hatırlıyodıralım. Mükâfat ve hediye konusunda da sakın rum. 12 Eylül’de öğretmen, 28 Şubat’ta ise Üniversitede öğretim üyesiydim. aşırı gitmeyelim. Eğitim Bu darbelerin en ağırı ve derken sadece okumayı, yazmayı, ezberlemeyi anGeliniz, hep beraber evlerimizi en şiddetlisi 28 Şubat’tı. lamayalım. Çocuk, bunbirer eğitim merkezi haline getirelim. Hem Kur’ân kurslarımız kapatılmış, hem de ların yanında annesinden Çocuklarımızı önce yuvamızda İmam-Hatip liselerimiz ve babasından daha çok eğitelim. Her akşam onların dersleri ile ve İlâhiyat fakültelerişeyler öğrenmelidir. Kız çocuğu, iffet ve hayâilgilenelim. Başarılı oldukları zaman mize tırpan vurulmuştu. Müslümanların destekleyı, temizlik ve çalışölçülü bir şekilde mükâfatlandıralım. diği parti de kapatılmışkanlığı, hayatı boyuntı. Herkesin ümitsizliğe ca güler yüzlü olmayı, düştüğü o kara günlerdindâr olmayı ve buna benzer bütün güzellikleri annesinden öğren- de ben, sohbetlerimde şöyle diyordum: “Evlerimiz melidir. Erkek çocuk ise, dindâr ve mücâhid mektep, medrese ve dergâh olmaya devam etolmayı, namazları câmide kılmayı, erken yatıp tiği müddetçe üzülmeyin! Bak göreceksiniz, erken kalkmayı, eve erken gelmeyi, helâl lok- yüce Allah bize daha güzel günler gösterecek. ma kazanmayı ve buna benzer güzellikleri ba- Sakın gevşemeyin, savrulmayın, dâvânızı evde basından öğrenmelidir. çocuklarınıza anlatın. Okullarımızı ve Kur’ân kurslarımızı kapatanlar evlerimizi de kapataMüslüman âilelerin evleri sıcak bir yuva ve maz ya! Evlere dönün, evlerde çalışmalara debir eğitim merkezi olmanın yanında bir câmi vam edin!” ve bir dergâh olmalıdır. Âile fertleri, bu yuvada devamlı Kur’ân-ı Kerîm okumalı, sohbetler Saygı değer okuyucularım! Şimdi de aynı şeyleyapmalı ve dînî hayatı canlı bir şekilde yaşa- ri söylüyorum. Evlerin terkini vermeyin! Evleri malıdırlar. Zaman zaman vakit namazları cemaat terk etmeyin! Evleri ihmâl etmeyin! Özellikle halinde kılınmalı ve küçük çocuklar da cemaa- ev reisleri, babalar ve dedeler! Sizlere söylüte katılmalıdırlar. Çocuklara ilmihal bilgileri bu yorum ve diyorum ki, asrımızın cihâdı eve ve evde tatbikatlı bir şekilde verilmelidir. Çocuklar, evdekilere sahip olmaktır. Lütfen, cihâd cepcâmiye ve cemaate bu evde hazır hâle getiril- helerimizi düşmanlara terk etmeyiniz. Mart / 2017 7 Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARABACAK Aile Toplumların Temelidir “ Toplum olarak, hayırlı nesiller yetiştirmek istiyorsak bunu ilk adımı hayırlı bir eş seçimi ile başlar. Hayırlı eş seçiminden sonra, anne karnındaki çocuğun eğitimiyle devam eder ve hayat boyu sürer. 8 Mart / 2017 ” A ile toplumların temelidir. Toplumlarda aile yapısı ne kadar sağlamsa toplumun yapısı da o derece sağlamdır. Aile yapıları sağlam olan toplumda nesiller bedenen ve ruhen daha sağlıklı olur. Huzurlu bir aile ilk önce sağlıklı bir eş seçimiyle başlar. Allah Rasûlü, insanların eş seçiminde farklı ölçüleri olduğunu fakat tercih edilmesi gerekenin dindarlık ve ahlak güzelliği olduğunu bildirmektedir: “Kadın dört şey için nikâh edilir: Malı, asaleti, güzelliği ve dini. Sen dindar olanlarına talip ol ki huzurlu bir hayat yaşayasın!” (Buhârî, Nikah, 15/5090; Müslim, Radâ, 53/1466, 54/1467). Allah Rasûlü bir başka hadisinde de şöyle buyurdu: “Çocuklarınıza eş seçiminde seçici davranın, hem kendiniz hem de onlar için denkliği gözetiniz.” İbn Mâce, Nikah, 46/1968). Toplum olarak, hayırlı nesiller yetiştirmek istiyorsak bunu ilk adımı hayırlı bir eş seçimi ile başlar. Hayırlı eş seçiminden sonra, anne karnındaki çocuğun eğitimiyle devam eder ve hayat boyu sürer. Özellikle çocuklar anne sevgi ve şefkatinden uzak tutulmamalıdır. Çocuk hem anne sütünden hem de anne ilgisinden mahrum bırakılmamalıdır. Yeri gelmişken şunu belirtmek isterim ki, Avrupa’yı örnek alarak çocukları bakıcılara, kreşlere, babaannelere veya anneannelere bırakmak bir çözüm yolu değildir. Aileler, çocuklarına bir başkastının bakması için özendirilmesi ve desteklenmesi yerine annelerin kendi çocuklarına kendilerinin bakması özendirilmelidir. Bu anlamda çalışmayan anneler bunu en güzel şekilde yapmaktadırlar. Bundan dolayı çalışmayan, hayatını adeta çocuklarına adayan anneler desteklenmelidir. Çalışan annelere çocuk bakımı için destek vermek bir yerde çalışmayan ve hayatını çocuklarına adamış annelere haksızlık olmaktadır. Adeta onlara sen niye çocuklarına bakıyorsun -eğer sen çalışırsan çocuklarınla ilgilenemezsen biz çocuklarınla ilgilenemediğin için sana destek de veririzdemektir. Şunu herkes bilmektedir ki çocuk için, hiçbir besin anne sütünün yerini tutmadığı gibi kim olursa olsun annenin çocuğuna verdiği sevgi ve şefkati babaanne veya anneanne olsa dahi veremeyecektir. Bu anlamda anneler çalış- tırılmaya değil; sağlıklı nesiller için kendilerini çocuklarına adamak özendirilmelidir. Anne sütü, sevgisi ve şefkatiyle yetiştirdiğimiz gençlerimize ve kendimize iyi örnekler seçmeliyiz. Bu anlamda genç kızlar için Hz. Şuayb’ın haya örneği kızı unutulmamalıdır. (Kasas, 28/25). Kadınlar için ise en güzel örnek iffetin ve dürüstlüğün timsâli Hz. Meryem’dir. (Âl-i Imrân, 3/42; Enbiyâ, 21/91). Erkekler için ise bütün peygamberler olmakla birlikte Yusuf sûresinde anlatılan iffetin timsâli Hz. Yusuf’tur. Ve ayrıca her yaştan Müslümana örnek olabilecek Allah Rasûlü, ailesi ve güzide sahabilerinde her ailede bulunması gereken en güzel sevgi ve saygı örnekleri vardır. İşte Allah Rasûlü’nün eşi Âişe’ye duyduğu sevgiye dair bir örnek. Bu hadiste farklı erkek ve kadın örnekleri vardır. Yine her bir kimsenin eşine veya kendine ait bazı örnekler bulacağı bir hadis. Allah Rasûlü’nün Eşine Sevgisi Evlilikte eşler bir birlerine sevgi ve saygı ile muamele etmeleri gerekir. Belki bu anlamda Allah Rasûlü’nün Mü’minlerin annesi Âişe annemize duyduğu sevgi gibi denebilir. Hz. Âişe’den rivayet edil- Anne sütü, sevgisi ve şefkatiyle yetiştirdiğimiz gençlerimize ve kendimize iyi örnekler seçmeliyiz. Bu anlamda genç kızlar için Hz. Şuayb’ın haya örneği kızı unutulmamalıdır. (Kasas, 28/25). Kadınlar için ise en güzel örnek iffetin ve dürüstlüğün timsâli Hz. Meryem’dir. (Âl-i Imrân, 3/42; Enbiyâ, 21/91). Mart / 2017 9 Erkekler için ise bütün peygamberler olmakla birlikte Yusuf sûresinde anlatılan iffetin timsâli Hz. Yusuf ’tur. Ve ayrıca her yaştan Müslümana örnek olabilecek Allah Rasûlü, ailesi ve güzide sahabilerinde her ailede bulunması gereken en güzel sevgi ve saygı örnekleri vardır. diğine göre eşine tutkuyla bağlanan bir erkek örneğini Allah Rasûlü şöyle vermektedir: “On bir kadın oturmuşlar da kocalarının haberlerinden hiç bir şeyi gizlememeye yemin etmişler. Birincisi: “Benim kocam sarp dağ başında arık deve eti gibidir. Düz değildi ki çıkılsın! (Deve) Semiz değildir ki götürülsün!” demiş. İkincisi: “Kocamın haberini ifşa edemem, çünkü korkarım. Onu anlatmaya başlarsam (bitirmeden) bırakamam. Onu anarsam irisini ufağını söylerim” demiş. Üçüncüsü: “Kocam uzun boyludur. Konuşursam boşanırım, susarsam muallakta bırakılırım” demiş. Dördüncüsü: “Kocam tihâme gecesi gibidir. Ne sıcaktır, ne soğuk, (Ondan) Ne korkulur, ne bıkılır!” demiş. Beşincisi: “Kocam (içeri) girerse pars; (dışarı) çıkarsa aslan kesilir. Emniyet ettiği şeyi sormaz” demiş. Altıncısı: “Kocam yedi mi üst üste katlayıp yer, içti mi sömürür yattı mı da sabahlara kadar uyur benimle ilgilenmez” demiş. Yedincisi: “Kocam tohumsuzdur. Erlik yapmaktan acizdir. (Ahmaklığından) İşleri üzerine yığılmıştır. Her dert onu bulur. Baş yarığı mı yahut kol kırığı mı istersin yahut ikisini de sana bir araya toplayıversin!” demiş. Sekizincisi: “Kocamın kokusu zaferan, teni de tavşandır!” demiş. Dokuzuncusu: “Kocam direği yüksek, kını uzun, külü çok, evi meclise yakın bir adamdır” demiş. Onuncusu: “Kocam Mâlik’dir. Amma ne Mâlik! Mâlik bundan çok daha hayırlıdır. Onun çok çöken, az dolaşan develeri vardır. Ud sesini işittiler mi helak olduklarını anlarlar” demiş. On birincisi: “Kocam Ebû Zer’dir. Amma ne Ebû Zer! Ziynetle kollarımı ve kulaklarımı doldurdu. Pazularımı yağla doldurdu. Beni sevindirdi. Benim de gönlüm ferah oldu. Beni dağ başında bir koyun sürüsü başında buldu da beni atları kişneyen develeri böğüren, ekinleri sürülen daneleri harmanlanan müreffeh ve mesut bir aileye getirdi. Akşam yatar, sabaha kadar uyurum. Doya doya süt içerim. Ebû Zer’in annesi de ne Ebû Zer annesi! Ambarları büyük, evi geniş.,. Ebû Zer’in oğlu da ne Ebû Zer oğlu! Yatağı soyulmuş hurma lifi gibi. Kendisini bir kuzunun budu doyurur. Ebû Zer’in kızı da ne Ebû Zer kızı! Annesine babasına itaatkârdır. Vücudu elbisesini doldurur, endamıyla kuma ve ekranlarını çatlatır. Ebû Zer’in cariyesi de ne Ebû Zer cariyesi! Bizim lâflarımızı (ortalığa) yaymaz. Zahiremizi döküp, saçmaz. Evimizi de kuş yuvasına çevirmez. Her tarafta süt tulumları yağ çıkarılmak için beklerken bir gün Ebû Zer çıktı (gitti). Ve bir kadına rastladı ki, yanında pars gibi iki çocuğu var. Vücudu elbisesini doldurur, endamıyla kuma akranlarını çatlatır! Hemen beni boşayıp onunla evlendi. Ben de ondan sonra eşraftan bir adama kocaya vardım ki, yürüyüşlü bir ata biner. Hatta mızrağını alır, akşamüstü deve ve sığırları alır sürer getirirdi. Getirdiği her hayvandan bana bir çift verirdi. 10 Mart / 2017 “Ey Ümmü Zer! Akrabana da ver!” derdi. “Ama onun bana verdiği her şeyi toplasam Ebû Zer’in kaplarının en küçüğünü doldurmaz” demiş. rüsünden sorumludur.” (Buhârî, Cuma, 11/893, Husûmât, 20/2409, Itk, 17/2554, 19/2558, Vesâyâ, 9/2751, Nikah, 81/5188, 90/5200, Ahkâm, 1/7138; Müslim, İmâre, 20/1829). Dolayısıyla herkes sorumluluğu altındakilere karşı sorumludur ve sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır. “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (Tahrîm, 66/6). Allah Rasûlü bu olayı anlattıktan sonra Hz. Aişe’ye dönerek şöyle “Ben de sana Ümmü Zer’e göre Ebû Zer gibiyim. Şu farkla ki, Ebû Zer, Ümmü Zer’i boşamıştır, ben seni boşamadım beraber yaşayacağız.” buyurur. (Buhârî, Nikah, 82/5189; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 92/2448). Hadiste çok farklı eş örnekleri sayılmıştır. Allah Rasûlü bunlardan kendisine hangisinin uygun olduğunu bildirmiştir. Acaba biz eşimizin nazarında hangi sınıf Anne baba çocuklarının bütün davranışlarını eş grubuna girmekteyiz? Bir başka hadiste Allah gözetlemek zorundadır. İnsan hangi yaşta olursa olRasûlü eşi Âişe’ye sevgisinin kördüğüm gibi olduğu- sun hata yapabilir ve dolayısıyla anne baba yaşadığı nu bildirmektedir. (Ebû Nuaym el- Isbahânî, Ahmed sürece onlara tecrübelerini aktarmak durumundadır. b. Abdillah b. Ahmed, Çocuğunun kimlerle Hılyetü’l-Evliyâ ve Taarkadaşlık kurduğunAllah Rasûlü bu olayı anlattıktan bakâtü’l-Esfıyâ, I-X, Mıdan, eve kaçta gelip sır, 1394/1974, II, 44). sonra Hz. Aişe’ye dönerek şöyle “Ben kaçta gittiğinden, yeAllah Rasûlü’nün eşlede sana Ümmü Zer’e göre Ebû Zer diğinden içtiğinden ri bu sevgi karşısında namazından niyazıngibiyim. Şu farkla ki, Ebû Zer, Ümmü kendisine bir eş olarak dan sorumludur. en büyük sevgiyi verZer’i boşamıştır, ben seni boşamadım mişler ve O’nun (s.a.v.) Bu anlamda anne beraber yaşayacağız.” buyurur. (Buhârî, son hastalığı sırasında Nikah, 82/5189; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, baba, çocukları üzeHz. Safiyye “Keşke rinde gözetimini, na92/2448) senin yerinde ben sihatlerini bıkmadan olsaydım” diye üzünusanmadan sürdürmetüsünü dile getirmişlidir. Kur’an-ı Kerim’de tir. (İbn Sa’d, Ebû Abdillah Muhammed b. Sa’d, bildirildiğine göre Lokman’ın (a.s.) oğluna nasihatleri et-Tabakâtü’l-Kübrâ, thk. Muhammed Abdülkadir meşhurdur. Atâ, I-VIII, I. Basım, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, 1410/1990, VIII, 101). Oğula Öğütler Huzurlu bir ailede herkes üzerine düşen vazifeyi bilir ve ona göre hareket eder. Abdullah b. Ömer’den rivayet edildiğine göre Allah Rasûlü şöyle buyurdu: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden sorumludur. İnsanlara hükmeden emir bir çobandır; o halkından sorumludur. Kişi ailesi fertlerine çobandır. O da onlardan sorumludur. Kadın kocasının evine ve çocuklarına çobandır; o da onlardan sorumludur. Köle, sahibinin malına çobandır; o da ondan sorumludur. Dikkat edin! Hepiniz çobansınız ve hepiniz sü- Kur’an’da Lokman’a (a.s.) “hikmet” verildiği (Lokman, 31/12) bildirilmiştir. Buna atfen Allah Rasûlü’nün Yemen’den gelen bir heyeti karşılarken onlara, “İman Yemenli’dir, hikmet Yemenli’dir” (Müslim, İman, 88-90) şeklindeki iltifatıyla Lokman’ın Yemen’deki Ad kavmine mensubiyetine atıfta bulunduğu öne sürülmüştür. Lokman Hakîm diye bilinen Lokman (a.s.) oğluna iman, amel, ahlak ve görgü kurallarıyla ilgi nasihatte bulunmaktadır. “Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah’a or- Mart / 2017 11 tak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.” (Lokman, 31/13). “(Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti:) Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez. Yürüyüşünde doğal ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.” (Lokman, 31/16-19). Ayrıca Lokman (a.s.) oğluna şu tavsiyede de bulunmuştur: “Oğlum! Âlimlerle düş kalk, hatta imkânın varsa yanlarından hiç ayrılma! Çünkü ölü arzın bol yağmurla hayat bulması gibi kalpler de âlimin hikmetli söz ve davranışlarıyla hayat bulur!” (Mâlik, Muvatta, İlim, 1). İmam Gazâlî’nin (v. 505/1111), İhyây-ı Ulûmiddin adlı eserinde bildirdiğine göre Alkâme el-Utâridî ölüm döşeğinde oğluna iyi arkadaş edinmesi konusunda şu tavsiyede bulunmaktadır: “Oğlum! Kendisine hizmet ettiğinde gıyabında seni ko- { ruyacak, sana şeref kazandıracak, sıkıntıya düştüğünde sana yardım edecek kimselerle arkadaşlık et! İyilik elini uzattığında karşılıkta bulunan, senden bir iyilik gördüğünde unutmayan, kötülük gördüğünde unutan kimse ile arkadaşlık et! Bir isteğin olduğunda isteğini yerine getiren, konuşmadığında halini soran, başına bir sıkıntı geldiğinde seni ondan kurtarmaya çalışan kimse ile arkadaşlık et! Seni yalan çıkarmayan, bir işe girdiğinizde sana yardımcı olan, ayrıştığınız konularda da senin görüşünü tercih eden kimse ile arkadaşlık et!” (Gazâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed, İhyây-ı Ulûmiddin, I-IV, Dâru’l- Ma’rife, Beyrut, ts., II, 171). Böyle bir arkadaş bulmak kolay mı? Elbette kolay değil; ama en azından biz kendimiz böyle bir arkadaş olabiliriz. Damada ve Yöneticilere Öğütler Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’ye kayınpederi Şeyh Edebali (v. 726/1326) şöyle tavsiyede bulunmuştur. “Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül alma sana... Suçlamak bize; katlanmak sana... Aciz- } “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (Tahrîm, 66/6). 12 Mart / 2017 lik yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana...” “Ey Oğul! Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...” “Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı.. Allah (c.c.) yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hakk yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin.” “Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize vadedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.” “Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.” Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’ye kayınpederi Şeyh Edebali (v. 726/1326) şöyle tavsiyede bulunmuştur. “Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.” “Akacak kan boş yere akmamalı. Ona yol ve yön lazım.. Zîra kan, toprak sulamak için akmaz. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur.” “Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli.” “Milletin kendi irfanı içinde yasasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.” “Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz.” “En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.” “Durmaya, dinlenmeye hakkımız Çünkü zaman yok, süre az...” yok. “Ülke, idare edenin, oğullan ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştürdüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar, yaşatamadılar..” “Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekin zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da... Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin.” “İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkamaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar, laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir...” “Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman, geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın... “Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez.” Selam ve dua ile… Mart / 2017 13 Yrd. Doç. Dr. Mehmet KAYA İslam Bize Nasıl Bir Aile Tablosu Sunuyor? “ Müslümanlar olarak sıcak yuvalarımızın kıymetini bilelim, aile geleceğimizin hayatını olduğunun devamında farkında bir yaşam sürelim. Zor şartlarda kurulan yuvaları bir anlık sinire, incir doldurmayan kurban 14 çekirdeğini bahanelere vermeyelim. Mart / 2017 ” A ile Allah’ın bizlere bahşettiği sayısız nimetlerden sadece biridir. (İbrahim 14/34). Maalesef ki bizlere verilen diğer nimetler gibi bu ihsanın da kadrini yeterince idrak edebildiğimiz söylenemez. Çok azımız şefkat dolu bir dünyaya gözlerini açmanın ve sıcak, huzurlu bir yuvada yaşam sürmenin şükrünü layıkıyla îfâ edebiliyor. Çoğumuz ise bırakınız şükrünü îfâ bazen elimizdeki nimetin farkında bile olamıyoruz. İşte bu şükürsüzlüğümüz sebebiyledir ki bizler, bazılarının buğulu gözlerle hayalini kurduğu dünya cenneti yuvalarımızı hiç yoktan cehenneme çeviriyor ya da tarumar ediyoruz. Oysaki o yuvalar, Allah katında kendi varlığına bir nişane olarak O’nun muhabbet ve merhametin tecelligahıdır bir bakıma (Rum 30/21). Bir diğer ifadeyle aile, Allah’ın rahmetinin bir çatı altında bizlere sunulmuş halidir aslında. Biz bu yazıda, İslam’ın evlilik ve aile hayatına dair bakış açısını genel hatlarıyla sunmaya çalışacağız. 1. Evlilik Zorlaştırılmamalı Kolaylık dini İslam’da (Bakara 2/185; Buhari, İman, 28) evlilik tavsiye edilmiş, Peygamberimiz “Seven ve doğurgan bayanlarla evleniniz. Ben kıyamet günü sayenizde diğer peygamberlere sayıca üstün olacağım.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/245) hadisiyle gençleri evliliğe teşvik etmiştir. Başka bir hadiste de, evliliğin birçok günahın önünde kalkan olduğu belirtilmiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/393). Bununla birlikte dinimiz daha baştan insanları evlilikten soğutan ağır külfetlere girmekten sakındırmıştır. Kur’an’da hali vakti yerinde olmayan gençlerin, zenginler tarafından evlendirilmeleri de teşvik edilmiştir. (Nur 24/32). Hz. Peygamber de insanları evlilik konusunda aşırılıktan sakındırmış, kendisi de sade törenlerle evlenerek, ümmetine bu konuda örnek olmuştur. (Beyhâkî, Süneni �ا Kübra, 7/249). Oysaki bizler, Allah, ُ ّ ي ُ ِري ُد “ بِ ُك ـ ُم ا ْليُسْ ـ َر َو�َ يُ ِري ـ ُد بِ ُك ـ ُم ا ْلعُسْ ـ َرAllah sizin için kolaylığı ister, zorluğu istemez.” (Bakara 2/186), Rasulü de وبشــروا و� تنفــروا،“ ســروا و� تعســرواKolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, sevdiriniz nefret ettirmeyiniz.” (Buhari, İlim, 11) buyururken bizler sanki bu tavsiyeleri hiç duymamış gibi gereksiz harcamalarla hayırlı bir iş adım atmadan onları çiftleri borç yükü altında eziyor ve evlenmek isteyenleri de bu hayırlı işten soğutuyoruz. Ağır borç yükünün altında yapı- lan evlilikler de ya yürümüyor, yürüse de o ailede sağlıklı bireyler yetişmiyor. Hz. Peygamberin evinin “hane-i saadet” olmasındaki etmenlerin belki de başında sadeliğin altında zarafet yatmaktadır. 2. Evlenirken Dini Hassasiyetler Gözetilmeli Eş seçiminde birçok etmen bulunmakla birlikte, dini hassasiyetin tercih sebebi olması dinimizde tavsiye edilmiştir. Hz. Peygamber eş seçiminde kişilerin malı, soyu, güzelliği ve dinin tercih sebebi olduğunu belirttikten sonra, ailede saadet için dindar olanın seçilmesini tavsiye etmiştir. (Buhari, Nikâh, 16) Bu vasıfların ilk üçü dünyaya ait olan geçici vasıflardır. Bu özelliklerin sona ermesiyle evliliğin de yıkıldığı örnekler her geçen gün daha fazla karşımıza çıkmaktadır. Ama din insanın her iki cihanda da mutluluğunu esas alır. Hz. Peygamber dine vurgu yaparak, gerçek mutluluğun maddede değil manada olduğunu da ifade etmiştir. Hasan Basrî’den kızını kime vermesi konusunda tavsiye isteyen bir babaya “Allah’tan korkanla evlendir. Sevmese de ona zulmetmez.” şeklindeki cevabı da bu açıdan önem taşımaktadır. Bu hassasiyetin ömür boyunca devam ettirilmesi gerektiği zaten tüm Müslümanların malumu olmakla birlikte değinilmesi gereken bir diğer husus da düğünlerde de bu hususa riayet edilmesinin gerekliliğidir. Maalesef artan refah seviyesine bağlı olarak biz Müslümanlardaki dini hassa- Peygamberimiz “Seven ve doğurgan bayanlarla evleniniz. Ben kıyamet günü sayenizde diğer peygamberlere sayıca üstün olacağım.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/245) hadisiyle gençleri evliliğe teşvik etmiştir. Mart / 2017 15 Hz. Peygamber eş seçiminde kişilerin malı, soyu, güzelliği ve dinin tercih sebebi olduğunu belirttikten sonra, ailede saadet için dindar olanın seçilmesini tavsiye etmiştir. (Buhari, Nikâh, 16) siyet gittikçe azalmaktadır. Öyle ki, düğünlerde tesettürlü (!) bayanların eşleriyle kadın erkek demeden herkesin önünde dans etmelerine kadar uzanan bu gevşekliğe bir an önce son vermeli ve özümüze dönmeliyiz. Evlilik öncesi hakkında dinimizin tavsiyelerine kısaca değindikten sonra evlilik hayatındaki tavsiyelerine geçelim. Gerek Kur’an’da gerekse hadislerde mutlu bir aile yuvası için şu ilkelere dikkat çekilmiştir: 3. Aile Sevgi ve Saygı Temeline Kurulmalı Bu iki değer sadece eşler için değil tüm bireyler için önem arz etmektedir. Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak insan (Bakara 2/30) olarak saygın, mükerrem bir varlıktır (İsra 17/70). Bu sebeple insanların birbirilerine güzel muamele etmeleri öğütlenmiştir. (Bakara 2/83) Hz. Peygamber de Müminlerin birbirini sevmesinin imanın kemali için önemli olduğunu ifade etmiştir. (Ebû Davud, Sünen, Edeb, 142). Aile içinde de durum aynıdır. Sevgi üzerine inşa edilen evliliğin sevgi ile sürdürülmesi gerekmektedir. Aişe validemizin sevdiğinden emin olduğu halde Hz. Peygambere, kendisini sevip sevmediği sorusu üzerine aldığı “Kördüğüm gibi…” şeklindeki cevapla daha sonra “Kördüğüm ne âlemde?” sorusuna aldığı “İlk günkü gibi…” şeklindeki cevap (Ebû Nuaym el-Isbahânî, Hılyetü’l-Evliya, 2/44)1 Rasulullahın örnekliğinde aile hayatında sevginin önemini gösterdiği gibi, eşler arasındaki diyaloğun resmi değil, samimi ve içten olması gerektiğini de bizlere göstermektedir. Zira nahif bir varlık olan kadın sevilmeye meyyaldir, beylerin bu konuda da dikkatli olması gereklidir. Çoğumuzun belki de dine mal ederek yanlış olduğunu düşündüğümüz bu konuda Hz. Peygamberin nezaketini örnek almalıyız. Aynı durum çocuklarımız için de geçerlidir. Çocuklarımıza da sevgi ve saygıyla muamele etmeli onları sevdiğimizi ve onlara değer verdiğimizi göstermeliyiz. Bu durum özellikle kız çocuklarımızın sevgiyi yanlış yerde aramalarının önüne de geçecektir. Hz. Peygamberin, çocuğunu sevip okşamayan babayı merhametsizlikle nitelemesi (Buhari, Edeb, 18) oldukça düşündürücüdür. Ayrıca aile bireylerinin birbirilerine karşı merhametli ve iyi davranmaları ayet ve hadislerde belirtilmiştir. Kur’an’da “Eşlerinize iyi muamelede bulunun.” (Nisa 4/19) Yine peygamberimizin “Sizin en hayırlınız ailesine iyi davranandır.” (Tirmizi, Menâkıb, 57) şeklindeki tavsiyeleri eşler arasında beşeri ilişkilerde sevgi ve saygının ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermektedir. Hz. Peygamberin veda haccında ashaba kadınların hakkının gözetilmesi, onlara iyi davranılması konusunda hatırlatmada bulunduğu görülmektedir. (İbn Mace, Nikah, 3). Kur’an’da sadece eşler arasında değil, diğer aile bireyleri için de merhametli ve nazik olunması emredilmektedir. Allah’a ibadetten sonra anne babaya güzel söz söylenip onlara iyi muamelede bulunulmasının emredilmesi, onlara “öf” bile 16 Mart / 2017 denmemesinin gerektiğinin ifade edilmesi (bk. İsra 17/23; Ankebut 29/8; Lokman 31/14); böyle yapanların kaybedenlerden olduğunun belirtilmesi (Ahkaf 46/18); ayrıca Hz. peygamberin elindeki büyük fırsatı iyi değerlendirememesi sebebiyle anne babası yanında yaşlanmışken Cennete giremeyen kimseyi şiddetle kınaması da (Müslim, Birr ve Sıla, 3) anne babanın Allah katındaki değerini göstermesi ve merhamet ve hürmetle davranılması gerektiğini hatırlatmak için yeterlidir. 4. Ailede Herkes Üzerine Düşen Sorumluluğu Yerine Getirmeli 66/6) ayette bu sorumluluğa dikkat çekilmiştir. Özetle aile, bir ticarethane olarak değil, bir saadet yuvası olarak görmeli ve kendine düşen vazifeleri yapmalıdır. (Bakara 2/233) Yerine getirilen bu vazifelerin Allah tarafından ödüllendirileceği unutulmamalıdır. Bu konuda evinin işleriyle meşgul olan, söküğünü diken, ayakkabısını yamayan peygamber ile (Buharî, Ezan, 44; Ahmed b. Hanbel, 6/241),buğday öğütürken elleri nasır tutan Fatıma annemizin (Ebû Davud, Edeb, 101) kurduğu denge örnek alınmaya değerdir. Bu itibarla aile fertleri, ev işlerini görev bilinciyle değil, beraber kaliteli vakit geçirmenin aracı olarak görmeli, birbirilerine ortak yaşam alanı olan yuvalarında yardım etmelidir. 5. Ailede Mahremiyete Dikkat Edilmelidir. Kur’an’da göre evin yönetim işleri fıtrata uygunluğu sebebiyle erkeğe verilmiştir. (Nisa 4/34) Tabi bu durum İslam’da erkeğin kadına üstün görüldüğü değil kendisine daha çok sorumluluk yüklendiği şeklinde algılanmalıdır ki, Çocuklara değerdinimize göre insanler eğitiminin verilmeların üstünlüğünü besinde anne babanın Hasan Basrî’den kızını kime lirleyen tek kıstas takönemi büyüktür. Ebevermesi konusunda tavsiye isteyen bir vasıdır (Hucurat 49/13). veyn çocukların ilk Yani erkek evini geçinbabaya “Allah’tan korkanla evlendir. ve en çok örnek aldıdirmek, aile fertlerinin Sevmese de ona zulmetmez.” ğı rol modellerdir. Bu geçimini temin için sebeple anne baba davşeklindeki cevabı da bu açıdan önem helalinden para kazanranışlarıyla çocuklarına taşımaktadır. manın yanı sıra, evin örnek olmanın yanı sıra her türlü ihtiyaçlarıyla onlara ahlaki değerleri da ilgilenmelidir (Bakade aşılamalıdır. Kur’an’da ra 2/233). Hz. Peygamber bu anlamda aile içi mahde “Kişiye, bakmakla yükümlü olduğu bireyle- remiyete dikkat edilmesi konusuna değinilmektedir. ri ihmal etmesi günah olarak yeter.” (Ahmed b. Nur suresi 58 ila 60. ayetler arasında bu konuda uzun Hanbel, 2/194) hadisiyle erkeğin bu sorumluluğuna bilgi verilmektedir. Buna göre, yatak odasına girvurgu yapmaktadır. Bununla birlikte bir başka hadiste meden evvel çocuklar yaşları ne olursa olsun de ev halkı için yapılan infakı en sadaka ola- ebeveynden üç defa izin istemeli, ev halkı girak tanımlamıştır (Buhari, İman 41). Evin hanımı yim kuşamına dikkat etmeli, bireyler arasında da aynı şekilde üzerine düşen görevleri severek ye- mahremiyet korunmalıdır. Hadiste de on yaşınrine getirmelidir. Nisa suresi 34. ayetin sonunda ev dan itibaren çocukların yataklarının ayırılması hanımının itaatkâr ve iffetli oluşuna da dikkat gerektiği belirtilmiş (Hâkim, Müstedrek, 1/311), çekilmiş, Hz. peygamber de vazifelerini ihmal çocukların cinsel dürtülerinin bu yaşlarda hareeden hanımlar konusunda uyarılarda bulun- kete geçtiğine dikkat çekilerek, bu anlamda ermuştur (Müslim, Nikâh, 20; İbn Mace, Nikâh, 3). ken hareket edilmesi gerektiği hatırlatılmıştır. Maddi sorumluğumuzun yanı sıra manevi sorumluluklarımızı da yerine getirmek durumundayız. ـاس وَا ْل ِح َجــا َر ُة ُ “ يَــا أ َ ّي ُ َهــا ا ّلَ ِذيــنَ آ َمنُــوا قُــوا أَن ُف �سـ ُك ْم وَأ َ ْه ِليـ ُكـ ْم نَــارًا َوقُودُ َهــا ال َّنـEy İman edenler kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!” (Tahrim Daha geniş çerçevede de bu hususa dikkat edilmelidir. Bireyler kendilerine nikâh düşmeyen birinci derece akrabalarının (Bu konuda Nisa suresi 23. ayete bakılabilir) dışındaki yakınlarıyla ilişkilerinde ölçülü davranmalı onların sadece Mart / 2017 17 dinde kardeş olduklarının bilincinde olarak davranışlarına dikkat etmeli, tokalaşmamalı, öpüşmemeli, aynı ortamda yalnız kalınmamalıdır. Hz. peygamber, durumun nezaketine binaen kapalı ortamda karşı cinsle yalnız kalmayı ölüm olarak nitelediği unutulmamalıdır (Buhari, Nikâh, 111). 6. Ahlaki Değerlerin Verildiği Aile Aile çocukların ilk eğitim kurumu konumundadır. Burada öğrendikleri onların kalıcı olarak hafızasına kazınacak ve hayatlarını şekillendirecektir. Hz. Peygamber de bir hadisinde buna işaret etmiştir (Buhari, Cenaiz, 74). Bu anlamda ailede çocuklara değerler eğitimi verilmeli, çocuğun ahlaklı bir birey olarak yetişmesi için gayret gösterilmelidir. Okullarımızda verilen dini eğitimin çocuğun şekillenmesinde yetersiz kalması sebebiyle aileler bu görevi sadece öğretmenlerimize yüklememeli, bildikleri dini ve ahlaki değerleri çocuklarına öğretmeli, okulda öğrendiklerini onlara sorular sorarak pekiştirmeli, onlarda gördüğümüz hatalara hemen ve yumuşak bir üslupla gerekçesini belirterek müdahale etmeliyiz. Ebeveyn eğer bu konuda kendisini yetersiz hissediyorsa okullardaki seçmeli din derslerini aldırarak çocukların bu eksikliklerini gidermeli, kendileri de Kur’an kursu ya da farklı kurslarla eksikliklerini giderme gayretinde olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, çocuklarımıza vereceğimiz en büyük hediye onlara ahlaklı bireyler olarak yetiştirmektir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/78). 7. İbadetler Konusunda Ebeveyn Örnek ve Yönlendirici Olmalıdır. { Bu dünyaya gönderilişimizin temel gayesi Allah’a kulluk etmektir. ون ُ “ َو َمــا َخلَ ْقـBen cinِ ـس ِإ َّ� لِ َي ْعبُـ ُد � ـت ا ْل ِجـ َّـن و َْا�ِنـ leri ve insanları sadece bana kulluk etmeleri için yarattım.” (Zariyat 51/56) ayetinde bu husus hatırlatılmaktadır ki Hz. Peygamber bile bu durumdan istisna edilmemiştir. (Hicr 15/99) Kur’an’da Hz. Peygamber başta olmak üzere birçok peygambere ailelerine ibadetlerde örnek ve yönlendirici olmaları gerektiği hatırlatılmıştır. Örneğin Taha suresi 33. ayetَ ْالصـ َـ� ِة وَاص َ “ وَأْ ُمـ ْر أ َ ْهلَـAilene namaz emret ve َّ ِـك ب te ط ِبـ ْر َعلَ ْي َهــا namaz hususunda da sabırlı ol.” ifadesiyle evin reisinin ibadetler konusunda da aile bireylerine örnek olması ve bu konunun takipçisi olmasının gerektiği hatırlatılmaktadır. Yine Hz. İbrahim’in َب ا ْج َع ْل ِنــي ُم ِقي ـ َم ِّ ر ْ َ َ َ َ الص ـ� َ ِة َو ِمــن ذُ ِّر ّي ِتــي َربّ َنــا َوت َ َق ّبــل دُ َعــاء ّ “Ya Rabbî, beni ve benim soyumu namaz kılanlardan eyle ve şu duamı kabul eyle!” (İbrahim 14/40) şeklindeki duası da ailede namazın önemini gösteren bir diğer ayettir. Hadiste de yedi yaşından itibaren çocuğa namazın emredilmesi de (Hâkim, Müstedrek, 1/311) bu hususu desteklemektedir. Bu konuda Kur’an’daki Lokman (a.s.) ile oğlunun diyaloğu mutlaka okunmalı, ibadetler konusunda Lokman (a.s.)’ın oğluna tavsiyeleri ile kullandığı yumuşak üslup örnek alınmalıdır. 8. Boşanırken Bile Müslümana Yakışan Bir Duruş Hadiste kısa ve öz tanımıyla Müslüman, elinden ve dilinden zarar gelmeyen (Buharî, İman, 3; Müslim, İman, 14) insanlarla iyi geçinen kişi (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/400) olarak tanımlanmıştır. Yani Müslüman hayatının her safhasında çevresiyle uyumlu, yıkıcı değil yapıcı nitelikte bir bireydir. Evlilik hayatında böyle olduğu gibi boşanmada da yumuşak başlılığını korur. Çünkü o aynı zamanda kadere de iman etmiş kişidir. Hayatın ne getireceği belli değildir. Güzel başlayan bir evlilik hayatı istem dışı boşanmayla sonuçlanabilir. Kadere imanı olan kimse, bunu da bir imtihan vesilesi olarak görür. Allah’ın en sev- } Kur’an’da “Eşlerinize iyi muamelede bulunun.” (Nisa 4/19) Yine peygamberimizin “Sizin en hayırlınız ailesine iyi davranandır.” (Tirmizi, Menâkıb, 57) 18 Mart / 2017 mediği helal olmakla birlikte (Ebu Davud, Talak, 3) dinimizde gerektiğinde bu yola başvurulmasına müsaade edilmiştir. Bununla birlikte bir Müslümanın, eşinden boşanırken bile insanlığa ve mensubu olduğu dine yakışır bir duruş sergilemesi gerekmektedir. Maalesef son dönemde sakin kafayla düşünülmeden alınan boşanmalar sebebiyle birçok yuva dağılmış, durum bununla da kalmamış, öfkesine hâkim olamayan eski kocalar karısı, çocuklarıyla yetinmemiş birçok suçsuz insanın canını alır hale gelmiştir. Bu durumu da göz önünde bulunduran dinimiz, boşanma konusunda acele karar verilmemesi için boşanmayı zamana yaymış, eğer boşanılacaksa bunun düşmanca değil, dostça ve insanca bir tavırla olması gerektiğini ve artık boşanma sonrasında da kadına baskı yapılamayacağını belirtmiştir. (Bakara 2/229-232). 9. İslam’da Aile Sadece Bu Dünyaya Ait Bir Olgu Değildir. İslam aile hayatını hem bu dünyada hem de ahirette geçerliliği olan bir kurum olarak görülür. Bu sebeple ileride boşanma kastıyla yapılan evlilikler geçerli değildir. Müslümanlar dünya hayatındaki aile fertleriyle, ahirette de mutlu yaşam süreceklerdir. Kur’an ve sünnette belirlenen şartlara riayet eden aileler, dünyada sabrettikleri sıkıntılara mükâfat olarak Cennette de sevdikleriyle beraber olacaklardır. Kur’an’da bu husus şöyle anlatılır: “O gün Cennet halkı bir meşguliyette zevkü safa sürmektedir. Onlar ve eşleri gölgede tahtlar üzerine kurulmuşlardır.” (Yasin 36/55). “O Adn Cennetlerine Müminler ve babalarından, eşlerinden ve onların nesillerinden salih olanlar girecektir. Melekler de her kapıdan onların yanına ‘Sabrınız sebebiyle size selam olsun, yuvaların en sonuncusu ne güzel!’ diyerek girecektir.” (Rad 13/ 23-24). “O Müminler, Ey Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve nesillerimizden göz nuru olacak kimseler bağışla ve bizleri müttakîlerin önderi kıl! derler. Onlar sabretmeleri sebebiyle (Cennetteki) odalarla ödüllendirileceklerdir ve orada selamla karşılanacaklar.” (Furkan 74/75) Unutmayalım ki, aile bireylerden, toplum da ailelerden oluşur. Bireyler nasıl bir yaşam tarzı benimsemişse onları oluşturan aileler ve toplumlar da o yaşam biçimini devam ettirir. İslam ümmeti de bireylerin oluşturduğu ailelerden meydana geldiğine göre Müslüman ailenin ümmet için de önemi büyüktür. Ümmet birliğinin yok olmasının yolunun aile birliğini bozmaktan geçtiğini çok iyi bilen malum çevrelerin, son zamanlarda bu konuda yıkıcı çalışmalara ağırlık vermesinin sebebi budur. Bu sebeple Müslümanlar olarak sıcak yuvalarımızın kıymetini bilelim, geleceğimizin aile hayatını devamında olduğunun farkında bir yaşam sürelim. Zor şartlarda kurulan yuvaları bir anlık sinire, incir çekirdeğini doldurmayan bahanelere kurban vermeyelim. İmtihan için var edilen şu dünya hayatındaki zorluklara ailemizle beraber göğüs gerelim ve bu dünyada Cennet misal bir yaşam sürelim ve her iki cihanda da sevdiklerimizle birlikte mutlu bir yaşam sürelim. Dipnot 1. Bu rivayetin temel hadis kitaplarında geçmediğini ve de sıhhatinin de tartışmalı olduğunu da belirtmekte yarar görmekteyim. Bununla birlikte eşler arasındaki muhabbetin gelişmesi için sıkça kullanılmaktadır. Mart / 2017 19 Yrd. Doç. Dr. Mehmet Sami YILDIZ İslamî Esaslara Göre Oluşturulmuş Bir Ailenin İnsanın Hayat Serüvenindeki Önemi “ halde gelin birimiz aile kurumuna gereken özeni gösterelim hem O kendimizin nesillerimizin ahiretlerini 20 Mart / 2017 hem dünya her de ve kurtaralım! ” İ slam kelimesi kurtuluşa erme, güven, emniyette olma, boyun eğme, itaat, teslim olma, sulh ve barış yapma gibi anlamlara gelir. Din kelimesi Arapça bir kelime olup1 Türklerin İslam Dinini kabul etmeleri ile Türkçeye geçmiştir. Adet, durum, ceza, mükâfat, itaat, hesap dâhil olmak üzere otuza yakın sözlük anlamı vardır.2 Dinin kavram olarak tanımına gelince din, akıl sahiplerini kendi hür iradeleriyle en iyiye, en doğruya, en güzele ulaştıran ilahi bir kanundur.3 İslam dini ise, Allah tarafından peygamberler aracılığıyla gönderilen, aslını koruyan ve insan eliyle herhangi bir değişikliğe uğramayan din, gerçek dindir. Hz. Âdem’den (a.s.) Hz. Muhammed’e (a.s.) kadar gönderilen bütün ilahî dinlerin ortak adı İslam’dır.4 Diğer dinlerin asılları şu veya bu şekilde insanlar tarafından değiştirildiği için şu anda dünyada aslını koruyan tek din İslam dinidir. İmtihan için dünyaya gelen biz insanların, dünya hayatında hem kendi iç duygularını tatmin ederken hem tabiattan faydalanırken hem de diğer insanlar ile ilişkilerinde barışı sağlayabilmesi için bütün bunları yani kendisini, tabiatı ve diğer insanları en iyi şekilde bilen birinin rehberliğine ihtiyacı vardır. Aksi halde insanın, ne kadar çabalarsa çabalasın ilişkilerinde adil olması ve barışı yakalaması imkansızdır. Böyle bir rehberlik almayan insan hem iç dünyasında hem de dış dünyasında bir çatışma içinde olacaktır. İnsanın rehberliğine ihtiyaç duyduğu bu varlık şüphesiz ki insanı, tabiatı ve her şeyi yaratan onlara donanımlarını veren ve onların varlığının devamını sağlayan Allah Teâlâ’dır. İşte İslam dini de Allah Teâlâ’nın biz insanlara yapmış olduğu rehberliğin ta kendisidir. Allah Teâlâ, biz insanların ancak ve ancak bu rehberliği kabul edip yerine getirdiğimiz zaman hem iç dünyamızda hem dış dünyamızda barış içinde olmayı başarabileceğimizi bildiği için bu dinin adını, kök anlamı barış olan Arapça s-l-m ( )ســلمkökünden gelen İslam koymuştur. Allah Teâlâ, insana karşı çok şefkatli ve merhametlidir. Yerde olanları onun emrine vermiştir. Bunu Kur’an’ı Kerim’de şu şekilde anlatmaktadır. َ ْض وَا ْل ُف ْلـ ـك تَ ْجـ ۪ـري ِفــي َ ّٰ �الَ ـ ْم تَ ـ َر �ا َّن ِ ا� �س ـ َّخ َر لَ ُك ـ ْم َمــا ِفــي ْا�َر ُ ا ْل َب ْح ـ ِر بِاَ ْم ـ ِر ۪ه َويُمْ ِسـ َّ ـك ٓ َ السـ �ا َ ّٰ ْض �ا َّ� بِ ِا ْذنِـ ۪ـهۜ �ا َّن ِ ـما َء �ا ْن تَ َق ـ َع َعلَــى ْا�َر ۜ ٌ ـاس لَ ـ َر ۫ؤُف ر َ۪حي ـ ٌم ِ بِال َّنـ leri sizin hizmetinize verdi! Kendi izni olmadıkça yerkürenin üzerine düşmemesi için göğü tutan da O’dur. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir.”5 İnsana karşı çok şefkatli ve merhametli olan, yer yüzünde olanları onun hizmetine veren, onun yaşamı için kâinatı düzenleyen Yüce Allah onu en güzel şekilde yaratmıştır6, onu yaratılışını da İslam dini üzerine kılmıştır. Kur’an’ı Kerim’de bu gerçek şu şekilde anlatılıyor: َ َفاَ ِق ـ ْم َو ْج َهـ ۜ ًـك لِل ۪ ّديـ ِـن َح ۪نيف ـا َ ا� ا ّلَ ۪تــي َف ِ ّٰ ت � ط ـ َر ال َّنـ � ِف ْط ـ َر ۜ ـاس َعلَ ْي َهــا َ ا�ۜ ٰذلِـ ِ ّٰ َ� تَب ْ۪ديـ َـل لِ َخ ْلـ ِـق ۗـك ال ۪ ّدي ـ ُن ا ْل َق ِّي ـ ُم ـاس َ� يَ ْعلَ ُمــو َ ۗن ِ َو ٰل ِكـ َّـن �ا ْك َث ـ َر ال َّنـ “Sen yüzünü, Allah’ı birleyici olarak doğruca dine çevir: Allah’ın yaratma yasasına uygun olan dine ki, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din odur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”7 Her şeyi en iyi şekilde bildiği gibi insanı da en iyi şekilde bilen, onlara önem veren, onlara karşı şefkati ve merhameti bol olan Yüce Rabbimiz onların dünyaya ilk olarak gelecekleri ortamı da onlar için olabilecek en iyi ortam kılmıştır. Her canlının yetişebileceği uygun bir iklim yarattığı gibi onlar için de yetişebileceği bir iklim yaratmıştır ki bu iklim sevgi iklimidir. Bu durum Kur’an’ı Kerim’de şu şekilde anlatılmaktadır: َو ِمــنْ ٰايَاتِـ ۪ ٓـه �ا ْن َخلَـ َـق لَ ُك ـ ْم ِمــنْ �ا ْن ُف ِس ـ ُك ْم �ا ْزوَاج ـاً لِتَسْ ُكـ ـنُٓوا �الَ ْي َهــا “Görmüyor musun ki, Allah yeryüzündekiَ َو َج َعـ َـل بَ ْينـَ ُك ـ ْم َم ـ َو َّد ًة َو َرحْمَ ـ ًة ۜ �ا َّن ۪فــي ٰذلِـ ـات لِ َق ـو ٍْم يَتَ َف َّك ـ ُرو َن ٍ ـك َ ٰ�يَـ leri ve O’nun emriyle denizde akıp giden gemi- “Görmüyor musun ki, Allah yeryüzündekileri ve O’nun emriyle denizde akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi! Kendi izni olmadıkça yerkürenin üzerine düşmemesi için göğü tutan da O’dur. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir.” Mart / 2017 21 “Sen yüzünü, Allah’ı birleyici olarak doğruca dine çevir: Allah’ın yaratma yasasına uygun olan dine ki, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din odur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”7 “Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.”8 İşte biz Yüce Allah’ın sevgi ve şefkatle oluşturduğu ve yer yüzüne gelen insanın ilk olarak gözünü açtığı bu ortama aile diyoruz. Nasıl her bir bitki fıtratına uygun bir ortamda tam anlamıyla özelliklerini ortaya çıkarır, sağlıklı bir şekilde yetişir ve meyvesini verirse insan da sevgi ve şefkat ortamında sağlıklı olarak yetişir. Örneğin bir bitkinin yetişeceği nem ve ısı ortamı kaybolursa nasıl bitki sararıp kurumaya başlarsa insan da ailedeki sevgi ve şefkat ortamı azaldıkça insanı niteliklerini geliştiremez, bir takım güzel özellikler edinmiş ise de onları kaybetmeye başlar. Sevgi ve şefkat ortamının kalkmasıyla zamanla insanı özellikler yok olur onların yerlerini insanı olmayan özellikler alır. İnsanın yaşamının bütün süreçlerinde insan için olması gereken en faydalı, en güzel, en doğru en adil olan kurallar getiren İslam dini insanın ilk gözünü aç- tığı ortam olan aile ortamının oluşması, oluşmasından sonra sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi için gerekli olan bir takım emir ve tavsiyelerde bulunmuş, aynı şekilde oluşmuş aile düzenine zarar verecek her şeyi de yasaklamıştır. Bu alanla ilgili ayet ve hadisleri dikkate alarak İslam’ı bir ailenin temel özelliklerini ve aile içindeki birtakım rolleri üstlenen bireylerin sorumluluklarını şu şekilde sıralayabiliriz: 1- İslami bir aile Allah’ın emrine uygun, şartlarını taşıyan sağlıklı bir nikah temeli üzerine kurulur. Sağlıklı bir nikah dolayısıyla sağlıklı bir aile kurmak için: a) Rabbimiz kadın ve erkeğin yaratılışını birbirlerine sevgi besleyecek şekilde yaratmış, nikahla bir araya gelerek eşlerin huzur bulacağını bildirmiştir. Bu olaya Kur’an’ı Kerim şu ayetlerle işaret etmektedir: ِ ُه َو ا ّلَ ۪ذي َخلَ َق ُك ْم مِنْ نَ ْف ٍس و ۚ َاح َد ٍة َو َجع ََل ِم ْنهَا َز ْو َجهَا لِيَسْ ك ُكنَ �الَ ْيهَا “Sizi bir tek candan yaratan, kendisiyle mutlu olsun diye ondan da eşini yaratan O’dur.” 9 َو ِمــنْ ٰايَاتِـ ۪ـهٓ �ا ْن َخلَـ َـق لَ ُك ـ ْم ِمــنْ �ا ْن ُف ِس ـ ُك ْم �ا ْزوَاج ـاً لِتَسْ ُكـ ـنُٓوا �الَ ْي َهــا َ َو َج َعـ َـل بَ ْينـَ ُك ـ ْم َم ـ َو َّد ًة َو َرحْمَ ـ ًة ۜ �ا َّن ۪فــي ٰذلِـ ـات لِ َق ـو ٍْم يَتَ َف َّك ـ ُرو َن ٍ ـك َ ٰ�يَـ “Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.”10 b) Bilindiği gibi dinimiz cinsel tatmin yollarından nikah dışı her tür yolu yasaklayıp zorlaştırırken evlenmeyi kolaylaştırmış, her fırsatta evliliği teşvik etmiştir. Bu konuda Yüce Allah Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyuruyor: 22 Mart / 2017 Yukarıdaki ayet ve hadislerde görüldüğü gibi َّ حــوا ْا�َيَامٰ ــى ِمنـْ ُك ـ ْم و َالصالِ ۪حيــنَ ِمــنْ ِعبَا ِد ُك ـ ْم َو �ا َمٓا ِئ ُك ـ ْمۜ �ا ْن ُ َو �انـْ ِكİslam’da evlenme olayı, şartları oluştuğu zaman heَاسـ ٌع َع ۪ليـ ٌم ُ ّٰ ممــنْ َف ْض ِلـ ۪ـهۜ و ُ ّٰ يـَ ُكونُــوا فُ َقــ َرٓا َء يُ ْغ ِن ِهـ ُم ِ �ا men gerçekleşmesi gereken bir olaydır. Ayrıca uygun ِ َا� و “İçinizden evli olmayanları, köle ve câriyeleriniz arasından da elverişli olanları evlendirin. Yoksulluk içinde iseler Allah lütfu ile onları ihtiyaçtan kurtarır. Allah’ın hazinesi geniştir, her şeyi bilmektedir.”11 olanları evlendirmek, evliliği kolaylaştırmak İslam toplumu üzerine bir görevdir. c) İslam’da evlilik ve aile kurma sorumluluğu, bu sorumluluğu birlikte taşıyabilecek insanlara verilen bir sorumluluktur. Nikahı teşvik eden Allah’ın Resulü (s.a.v.) de şöyle buyurur: Ailenin iyi yürüyebilmesi için ailenin kurucu üyeleri olan eşlerin yani anne ve babanın bu sorumَ َسسـلَّ َم َقـ :ُـال لَـه ُ َّ صلَّــى � ا� َعلَ ْيـ ِه و � أ َ َّن ال َّن ِبـ َّـي،ـب luluğu birlikte taşımaları çok önemlidir. Yaratılışı ٍ َعــنْ َع ِلـ ِّـي ْبـ ِـن أَبِــي طَالِـ َّ : ثَـ َـ�ثٌ َ� ت ُ َؤ ِ ّخ ْر َهــا، يَــا َع ِلـ ّ ُـيgereği birbirlerine muhtaç olan ve Allah’ın وَا� ِّيـ ُم،َضـ َر ْت ْ الصـ َـ� ُة ِإ َذا آنَـ � وَال َج َنــا َز ُة ِإ َذا ح،ـت َ emrettiği şekilde nikahla birbirlerini tamamت لَ َهــا ُك ْفئًــا � ِإ َذا َو َجـ ْد layan erkek ve kadının sorumluluğu, kurmuş “Ya Ali üç şeyi geciktirme: Vakti gelen naoldukları bu yuvayı Allah’ın emrince kurmakla mazı, hazırlanan cenazeyi ve dengini bulduğun bitmez tam aksine yeni başlar. Onların sorumbekar kadını ...”11 lulukları Allah’ın emrince kurmuş oldukları bu Başka bir hadisi şe“Onlara ısınıp kaynaşasınız yuvayı Allah’ın emrince riflerinde Hz. Peygamber diye size kendi türünüzden eşler yönetmek ve devam et(s.a.v.) buyuruyorlar ki: yaratıp aranıza sevgi ve şefkat tirmekle de devam eder. َ َ َقـ ِ َّ ـال رَسُ ــو ُل ا� َعلَ ْي ـ ِه ُ َّ صلّــى � �ا : َ أ َ ْربَ ـ ٌع ِمــنْ سُ ـن َِن ال ُم ْر �س ـلِين:َس ـلَّم َو �َس ُ ،َاللس ـوَا ُك ِّ و، وَالتَّ َع ّط ـ ُر،ال َح َيــا ُء َو ال ِّن ـ َكا ُح Dört şey Peygamberlerin sünnetlerindendir: “Haya, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek.”12 duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.” 8 Diğer bir hadisi şerifte de Hz. Peygamber (s.a.v) “evlenmeyerek ve dünyadan el etek çekerek yaşama durumu olan”13 ruhbaniyetten men etmiştir: «ا� َعلَ ْي ِه و �َسلَّ َم نَهَى ع َِن التَّ َبتّ ُ ِل ُ َّ صلَّى � »أ َ َّن ال َّن ِب َّي Hz. Peygamber (s.a.v.) ruhbatıiyetten menetmiştir.14 Allah’ın Resulü, evlilikte kadının isteyeceği mehirin hafif olmasını şu sözü ile teşvik etmektedir: َ � َعلَ ْيـ ِه َو �سـلَّ َم َقـ »أ َ ْعظَـ ُم ال ِّن �ســاءِ بَ َر َكـ ًة أ َ ْي �سـ ُره َُّن:ـال ُ صلَّــى ا � أ َ َّن ال َّن ِبـ َّـي ص َدا ًقــا � Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: “Kadınların bereket bakımından en fazla olanı mehiri en kolay olanıdır.”15 Bu sorumluluklarını bilmek ve uyumlu bir şekilde yerine getirmek için İslam toplumu evlenmeden önce her iki tarafı da eğitmelidir. Her bir şeyi ehline vermekle sorumlu olan Müslümanlar, toplumun temeli olan aileyi de ehil olan ellere vermekle sorumludur. Çünkü iyi insan iyi ailede yetişir ve uyumlu bir toplum oluşturur. Bunun için özellikle bugün ister kızların ister erkeklerin evliliğe iyi hazırlanmaları şarttır. İslamiyet, zora dayanan evliliği kabul etmediği gibi, sorumluluk yüklenmekten kaçınan başıboş insanlarla da evlilik yapmayı tasvip etmez. Bizim Ülkemizde, evliliğe genelde kızların hazırlanması beklenir. Bu ise çok yanlış bir harekettir. Erkeklerin de evliliğe hazırlanması gerekir. Çünkü evlilik iki kişinin serbest iradesi geçerlidir. O halde, evliliğin erkeğe ve kadına yükleyeceği sorumluluğu yerine getiremeyecek olanlar İslam’a göre aile kuramazlar. Mart / 2017 23 Aile İslam fıtratı üzerine doğan çocuğun fıtratı üzere yaratıldığı dini tanıdığı, onun ahlaki üzere yetiştirildiği bir ortam olmalıdır. Çocuğun fıtratının bozulduğu kötü alışkanlıkların edinildiği bir yer olmamalıdır. Bundan dolayıdır ki Rabbimiz Müslümanlara kendilerini ve çoluk çocuklarını ateşten koruma görevi vermiş ve şöyle buyurmuştur: ًيَٓــا �ا ّي ُ َهــا ا ّلَ ۪ذيــنَ ٰا َمنُــوا قُٓــوا �ا ْن ُف �س ـ ُك ْم َو �ا ْه ۪ليـ ُك ـ ْم نَــارا ٌ ـاس وَا ْل ِح َجــا َر ُة َعلَ ْي َهــا َم ٰل ٓ ِئ َك ـةٌ ِغ َ�ظ ٌ ـ ظ ُ َوقُودُ َهــا ال َّنـ ا� َمٓــا �ا َم َر ُه ـ ْم َويَ ْف َعلُــو َن َ ّٰ ِش ـ َدادٌ َ� يَعْصُ ــو َن َمــا يُ ْؤ َم ـ ُرو َن “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve kendilerine emredileni yerine getiren melekler vardır.”16 Anne ve babalar, yukarıda metin ve anlamını verdiğimiz Tahrim suresinde geçen “Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” emri gereği aileyi Allah’ın gazabından koruyacak bütün tedbirleri alırlar. Kendileri ve çocukları için çalışırlar. Aile üyelerinin ihtiyaçlarını helâl yoldan çalışarak temin ederler; çocuklarının geleceği için çok büyük maddî ve manevî fedakârlıklar gösterirler. Çocuklarına millî ve manevî değerleri tanıtırlar. Onların güzel ahlâklı olmaları için çaba harcarlar. Onların Allah’ın rızasını kazanmış iyi bir insan olmaları için dua ederler. Kur’an’ı Kerim’de geçen İbrahim’in (a.s.) şu duası buna bir örnektir: َ َو �ا ْذ َقـ ـال �ا ْب ٰر ۪هي ـ ُم ر َِّب ا ْج َعـ ْـل ٰه ـ َذا ا ْل َبلَ ـ َد ٰا ِمن ـاً وَا ْجنُ ْب ۪نــي َوبَ ِنـ َّـي ﴾ ر َِّب �ا ّنَ ُهـ َّـن٣٥﴿ ۜ�ا ْن نَ ْعبُ ـ َد ْا�َصْ َنــا َم َْ � َ ُـاس َفمَ ــنْ تَ ِب َع ۪نــي َف ِا ّنَ ـه ۚ ِ اضْ للــنَ َك ۪ثيــراً ِمــنَ ال ّنـ Ayetten de anlaşılacağı gibi aileyi َ َصا ۪نــي َف ِا ّنَـ ﴾ َربَّــ َنٓا٣٦﴿ ـك َغ ُفــو ٌر ر َ۪حيـ ٌم � ِم ۪ ّنـ ۚـي َو َمــنْ ع kuran anne ve babanın aile her türlü madَ ْت ِمــنْ ذُ ِّر ّيَ ۪تــي بِـوَا ٍد َغ ْيـ ِر ۪ذي َزرْع ِع ْنـ َد بَ ْي ِتـ ـك ا ْل ُم َحـ َّر ِمۙ َربَّــنَا ُ �ا ۪نـ ّ ٓـي �اسْ ـ َكن ٍ di tehlikelerden koruduğu gibi manevi tehlikelerden َّ لِي ُ۪قي ُمــوا de koruma görevi vardır. Dolayısıyla aileyi kuracak ـاس ت َ ْهـ ۪ـو ٓي �الَ ْي ِه ـ ْم وَا ْر ُز ْق ُه ـ ْم ِ الص ٰلــو َة َفا ْج َعـ ْـل �ا ْف ِٔـ ـ َد ًة ِمــنَ ال َّنـ olan gençlerin bu bilinçte olmaları gerekir. Bu durum- ـك تعلَـم مــا نخْفــي ومــا َ َ ۪ ُ َ ُ ْ َ َ ﴾ َربَّــ َنٓا �ا ّنَـ٣٧﴿ ات لَ َعلَّ ُهـ ْم يَشْ ـ ُك ُرو َن ِ ِمــنَ ال َّثمَ ـ َر da aile, içindeki fertler için sonu cennette biten bir huzur yuvası olur. Aksi halde aile sorumluluğunu taşıyamayacak kimselerin oluşturduğu aileler ise sonu cehennem hapishanesinde biten bir nezarethane olur. 2- İslami usullere göre oluşmuş bir aile de aile içindeki her bir bireyin üstlendiği röle göre sorumlulukları vardır. Bu roller ve sorumlulukları kısaca şunlardır: { a) Anne ve babanın sorumluluklarını şu şekilde özetleyebiliriz: َّ ْض و و ََ� ِفــي ٓ َ السـ ِ ّٰ نُ ْع ِل ـ ُ ۜن َو َمــا يَخ ْٰفــى َعلَــى ِـماء ِ ا� ِمــنْ �شـ ْـيءٍ ِفــي ْا�َر َ ـب ۪لــي َعلَــى ا ْل ِك َب ـ ِر �اسْ ــمٰ ۪ع ِ ّٰ ِ ﴾ �ا ْلحَمْ ـ ُد٣٨﴿ يل َو �اسْ ــحٰ َ ۜق �ا َّن � � ا ّلَـ ۪ـذي َو َهـ َّ ﴾ ر َِّب ا ْج َع ْل ۪نــي م ُ۪قي ـ َم٣٩﴿ َِر ۪بّــي لَ �سـ ۪ـمي ُع ال ّ ُد َعٓــاء ۗالص ٰلــو ِة َو ِمــنْ ذُ ِّر ّيَ ۪ت ـي ﴾ َربَّ ـنَا ا ْغ ِفـ ْر ۪لــي َولِوَالِـ َد َّي َولِ ْل ُم ْؤ ِم ۪نيــنَ يَـ ْو َم يَ ُقــو ُم٤٠﴿ َِربَّ ـنَا َوت َ َق َّبـ ْـل دُ َعٓــاء ﴾٤١﴿ ـاب ۟ ُ ا ْل ِح �سـ Meali İbrâhim şöyle dua etmişti: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut! } “Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.”10 24 Mart / 2017 Rabbim! Putlar insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldu. Bundan böyle kim bana uyarsa o bendendir; kim de bana karşı gelirse artık sen çok bağışlayan, pek esirgeyensin. Ey rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını, senin kutsal evinin (Kâbe) yanında tarıma elverişli olmayan bir vadiye yerleştirdim. Bunu yaptım ki rabbim, namazı kılsınlar! İnsanların gönüllerini onlara meylettir ve çeşitli ürünlerden onlara rızık ver ki şükretsinler! Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: “Kadınların bereket bakımından en fazla olanı mehiri en kolay olanıdır.”15 Rabbimiz! Şüphesiz ki sen gizlediğimizi de açıkladığımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. َ َو َق ٰضــى َربُّـ ـك �ا َّ� ت َ ْعبُـ ُدٓوا �ا َّ ٓ� �ا ّيَــا ُه َوبِا ْلوَالِ َد ْيـ ِـن �ا ْح �ســاناً ۜ �ا َّمــا يَ ْبل ُ َغـ َّـن ِع ْن َد َك ٓ َ ا ْل ِك َبـ َر �ا َح ُده َ ُٓمــاا �ا ْو ِك َ�هُمَ ــا َفـ َـ� ت َ ُقـ ْـل لَه Yaşlılığıma rağmen bana İsmâil’i ve İs- ً �ُمــا ا ُ ٍ ّف و ََ� ت َ ْن َه ْرهُمَ ــا َوقُـ ْـل لَهُمَ ــا َقـ ْو hak’ı armağan eden Allah’a hamdolsun! Şüp- َب ا ْرحَمْ هُمَ ــا ِّ ـض لَهُمَ ــا َج َنــاحَ الـ ّ ُذ ِ ّل ِمــنَ ال َّرحْمَ ـ ِة َوقُـ ْـل ر ْ ﴾ وَا ْخ ِفـ٢٣﴿ ًَك ۪ريمـا hesiz rabbim duaları kabul edendir. ﴾٢٤﴿ ۜ ًص ۪غيــرا � َكمَ ــا َربَّيَا ۪نــي Rabbim! Beni ve soyumdan gelecek olanları namazı devamlı kılanlardan eyle; rabbimiz, duamı kabul et! Rabbimiz! Hesap kurulacağı gün beni, anamı, babamı ve müminleri bağışla!”17 b) Çocukların görevlerini de şu şekilde özetleyebiliriz: Anne ve babalarından İslam’ı değerleri doğru öğrenen çocuklar, anne ve babanın dokunulmaz olduğunu şu ayetlerden öğrenirler; Meali Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! “Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. “Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster” diyerek dua et.”18 Onların meşru olan bütün istek ve arzularını yerine getirmeye çalışırlar ve onları üzmemek için azamı gayret gösterirler. Ama onlara Allah’a isyanda itaat etmezler. Çünkü onlar biliyorlar ki Allah’a isyanda yaratılmışlara itaat yoktur. Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: َّ َوو ِ ْ َص ْي َنــا صال ُ ـهُ ۪فــي � ا� ْن �ســا َن بِوَالِ َد ْي ـ ِهۚ حَمَ لَ ْت ـهُ ا ُ ّ ُم ـهُ َو ْهن ـاً َع ٰلــى َو ْهـ ٍـن َو ِف َ ﴾ َو �ا ْن جَا َه ـ َد١٤﴿ ـك �الَـ َّـي ا ْلمَ ۪صي ـ ُر اك َع ٰلـٓـى ۜ َ عَا َم ْيـ ِـن �ا ِن اشْ ـ ُك ْر ۪لــي َولِوَالِد َد ْيـ َ ـس لَـ اح ْبهُمَ ــا ِفــي ال ّ ُدن ْن َيــا � ـك بِـ ۪ـه ِع ْل ـ ٌم َفـ َـ� ت ُِط ْعهُمَ ــا َو � �ا ْن ت ُشْ ـ ِر َك ۪بــي َمــا لَ ْيـ ِ ص َ َم ْع ُروفـاً ۘ وَاتَّ ِبـ ْع �سـ ۪ب ـاب �الَـ َّ ۚـي ث ُـ َّم �الَـ َّـي َم ْر ِج ُع ُكـ ْم ف َفاُنَ ِّبئـُ ُكـ ْم بِمَ ــا ُك ْنت ُـ ْم � يل َمــنْ �انَـ ﴾١٥﴿ تَعْمَ لُــو َن Meali Biz insana anne babasıyla ilgili öğütler verdik. Annesi, güçten kuvvetten düşerek onu karnında taşımıştır; çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bunun için (ey insan), hem bana hem anne babana minnet duymalısın; sonunda dönüş yalnız banadır. Eğer anne baban, Mart / 2017 25 Dünyada barış içinde yaşayan bu insanlar, dünyaya geliş amaçları olan imtihanı kazanacaklar ve sonunda Allah’ın Müslümanlara vaat ettiği cennete gideceklerdir. hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa bu durumda onlara uyma ama yine de onlara dünyada iyi davran; yüzünü ve özünü bana çevirenlerin yolunu izle; dönüşünüz yalnız banadır, O zaman yapıp ettiklerinizin sonucunu size bildireceğim.19 olacaktır. Sonunda bu insanlar, yaratılış amacı olan imtihanı kaybedecekler ve sonları ateş olacaktır. Görüldüğü gibi doğru kurulan bir aile insanı, yaratılışına uygun olan İslam üzere yetiş- Sonuç Bu dünyaya imtihan için gelmiş olan biz insanların ilk olarak gözünü açtığı yer olan aile ortamı geliş amacımız olan imtihanı kazanmak için bizi hazırlayan ilk mekteptir, ilk eğitim yuvasıdır. İlk eğitimini buradan alan insan genellikle buradan aldığı eğitimle şekillenir. Burada sevgi ve saygı ortamında fıtratına/yaratılışına uygun diğer bir ifade ile İslam’ı değerlere uygun bir eğitim almış ise artık insan, yaratılışına uygun bir şekilde büyüyecek ve Rabbimin kendisine verdiği bütün imkanları insanın meyvesi olan salih amele, yani Allah’ın rızasına uygun eylemlere dönüştürecektir. Böylece Rabbiyle, kendisiyle, diğer insanlar ve tabiat ile barış içinde bir hayat yaşayacaktır. Bu şekilde yetişen insanlar kendileri de yetiştikleri aileleri model alarak yeni aileler kuracaklar ve bu aileler de salih yani yer yüzünün Allah için imar ve ıslahıyla uğraşan nesiller yetişecektir. Böylece toplum salih insanlardan oluşacak ve insanlık sulh ve barış içinde bir hayat yaşayacaktır. Bu dünyada barış içinde yaşayan bu insanlar, dünyaya geliş amaçları olan imtihanı kazanacaklar ve sonunda Allah’ın Müslümanlara vaat ettiği cennete gideceklerdir. Allah’ın emrine uygun olarak kurulmamış sevgi ve saygının yerini nefret ve bencilliğin kapladığı aileler ise çocuklarının yaratılışta var olan özelliklerini bozacaklar ve onları kendisine ve topluma karşı yabancılaşmış bencil birileri olarak yetiştireceklerdir. Toplumda bu insanlar çoğalacak ve bunların karakteri olan bozgunculuk topluma hâkim 26 Mart / 2017 tirip ona hem dünyasını hem de ahiretini kazandırırken, yanlış kurulan bir aile ise insanın yaratılışını bozarak onun hem bu dünyasını hem de ahiretini kaybetmesine neden oluyor. O halde gelin her birimiz aile kurumuna gereken özeni gösterelim hem kendimizin hem de nesillerimizin dünya ve ahiretlerini kurtaralım! Allah’a emanet olun, Allah’ın selam ve rahmeti üzerinize olsun aziz kardeşlerim! Dipnotlar 1. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 9, s. 312. 2. İbn Manzur, Lisanu’l-Arap, Beyrut, c, 1, s 1044,1045. 3. Şentürk, Lütfi, Yazıcı, Seyfettin, İslam İlmihali, Ankara 2005, s. 9. 4. Serinsu, Ahmet Nedim, Dini Terimler Sözlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara 2009, s. 60. 5. Hac 22/65. 6. Tin 95/4. 7. Rum 30/30. 8. Rum 30/21. 9. Araf 7/189. 10. Rum 30/21. 11. Nur 24/32. 12. Tirmizi, Salat 13. 13. Tirmizi, Nikah. I. 14. Tirmizi, Nikah, II. 15. Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 194. 16. Tahrim 66/6. 17. İbrahim 14/35-41. 18. İsra 17/23-24. 19. Lokman 31/14-15. AİLESİNİN GEÇİMİNİ İHMAL ETMEMEK � ُ َُ َ َ ِ َّ وســا َم ـ َع َع ْبـ ِـد ِإ ْذ َجــا َء ُهÖ ا� ْبـ ِـن عَمْ ـ ٍرو جل ُ ك ّنــا: قــالÖ َعــنْ َخ ْيثَمَ ـ َة َ َفا ْن:ـال َ َ� َقـ:ـال َ ـت ال َّر ِقيـ َـق قُوتَ ُه ـمْ؟ َف َقـ َ أ َ ْع:ـال َ َق ْه َر َمــا ٌن لَ ـهُ َف َد َخـ َـل َف َقـ ،ْط ِلـ ْـق َفأَع ِْط ِه ـم � ط ْيـ ُ ـس ع ََّمــنْ يَمْ ِلـ َ ْت رَسُ ـ ِ ّٰ ـول ـك ُ َف ِإ ّنِــي �سـ ِـمع � َك ٰفــى ِبا ْلمَ ـ ْرءِ ِإثْمً ــا أ َ ْن يَ ْح ِبـ: يَ ُقــو ُلî �ا .ُقُوتَ ـه Hz. Heyseme (radiyallahu anh) anlatıyor: Bizler Abdullah ibni Amr (radiyallahu anh) ile beraber oturduğumuz esnada onun hizmetçisi geldi. Hz. Abdullah (radiyallahu anh) ona: - “(Bakmakla yükümlü olduğumuz) kölelerin yemeklerini verdin mi?” diye sordu. - Hizmetçi: “hayır” diye cevap verince, Hz. Abdullah (radiyallahu anh): - “Git ve onların yemeklerini ver. Zira ben Rasûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem)’den duydum ki: “Sahip olduğu kimselerin azıklarını kendilerinden engellemek kişiye günah olarak yeter” buyuruyordu.” (Müslim, el-Müsned’üs-Sahih, nr. 996; Ebû Sa‘îd ibni’l-A‘râbî, Mu‘cem, nr. 740.) Mart / 2017 27 Prof. Dr. Ali AKPINAR Kur’an Ailesi “ Aile kurumunu kurarken, onu yaşatırken Yüce Rabbin ayetiyle karşı karşıya H ayat Kitabımız Kur’an, önce bireyi inşa ve ihya ederek işe başlar. Bireyin gönül, beyin, söylem ve eylem dünyasını inşa eder. Ardından aileyi inşa ve ihya eder. Bundan sonra da hedeflediği toplumu inşa ve ihya eder. olduğumuzu unutmamalıyız. Bu bilinçte olan bir kimse, aile yuvasını tahrip etmeyi, onu yıkmayı düşünebilir mi? 28 Mart / 2017 ” Kur’an’ın aileyi inşa ve ihya edişini anlayabilmek için aile ile ilgili ayetleri bütünlük içerisinde incelemek gerekir. Biz bu yazı serimizde Kur’an’ın kurmayı hedeflediği bu ailenin temellerini, kuruluşunu, kurulan ailenin huzur ve mutluluk içerisinde varlığını sürdürmesini, bütün bunların gerçekleşmesinde aile fertlerine düşen görevleri ele almaya çalışacağız. Bizim bu bilgileri serdetmekteki amacımız, yalnızca sizleri bilgilendirmek yahut Kur’an’daki bilgileri aktarmak değil; bu bilgilerle kendimizi test edebilmektir. Zira Kur’an’ın muhatapları olarak bizler, inen her ayeti sanki bize iniyormuşçasına okumak, üzerimize almak, hayatımıza indirmek zorundayız. Allah’ın Emri Peygamberin Kavli ile… Kur’an, aileyi Yüce Allah’ın ayetlerinden bir ayet olarak takdim eder. “İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun ayetlerindendir. Bunlarda, düşünen bir toplum için dersler vardır.” (Rûm, 30/21) Demek ki aile, Allah’ın ayetidir. O’nun kudretine delalet eden, bize O’nu hatırlatan bir ayettir. Nasıl ki Yüce Allah’ın bir ayetine saygıyla yaklaşıyor, saygıyla okuyorsak, aileyi de aynı hassasiyet içerisinde görmemiz gerekir. Aile kurumunu kurarken, onu yaşatırken Yüce Rabbin ayetiyle karşı karşıya olduğumuzu unutmamalıyız. Bu bilinçte olan bir kimse, aile yuvasını tahrip etmeyi, onu yıkmayı düşünebilir mi? Bir aileyi söz yahut davranışıyla yıkmaya kalkışan bir kimse, Allah’ın bir ayetine saldırdığını bilse böyle bir girişimde bulunabilir mi? Tabii ki burada ayet olan aile kurumu, Yüce Allah’ın ölçüleri doğrultusunda kurulan ve bu ölçüler çerçevesinde varlığını sürdüren ailedir. Yoksa haramlar üzerinde kurulan ve günahlar içerisinde yaşatılmaya çalışılan bir aile değildir. Onun için İslam Kültüründe aile yuvası, Allah’ın emri ve peygamberin kavliyle kurulur. Bu cümle ile dünür gidilir, bu cümle ile düğün dernek yapılır ve bu cümle ile dünya evine girilir. Elbette bundan daha da önemlisi, ailenin bu cümle doğrultusunda varlığını sürdürmesidir. İslam’ın tasvip etmediği evlilik öncesi birliktelikler, günahlarla dolu uzun nişanlılık dönemleri, haramlarla yapılan düğün merasimleri, aile kurulduktan sonra aile fertleriyle birlikte işlenen günahlar bu cümlenin ruhuyla bağdaşmaz. Nikâh, İbadettir İlk insanın hayatı aile ile başlamış ve insan nesli aile sayesinde devam etmiştir. İnsanlığın atası Hz. Âdem, ailenin reisidir. Ayetlerden ve hadislerden anladığımıza göre aile, ahirette de devam edecek olan bir kurumdur. Kur’an ayetleri, evlenmeyi emrederek şöyle buyurur: “İçinizden bekârları, köle ve cariyelerinizden iyileri evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah, lütfu ile onları zengin eder. Allah’ın mülkü geniştir, O, her şeyi bilendir.” (Nûr, 24/32) s “Evlenme (imkânı) bulamayanlar, Allah kendilerini lütfundan zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar... Dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları fuhşa zorlarsa, şüphesiz Allah, fuhşa zorlanmalarından sonra o kadınlara karşı bağışlayıcı, esirgeyicidir.” (Nûr, 24/33) Kur’an, aileyi Yüce Allah’ın ayetlerinden bir ayet olarak takdim eder. “İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun ayetlerindendir. Bunlarda, düşünen bir toplum için dersler vardır.” (Rûm, 30/21) Mart / 2017 29 Demek ki nikâh ibadettir. Nasıl ki her ibadetin sahih olabilmesi için dışındaki ve içindeki/öncesinde ve sonrasında yerine getirilmesi gereken şartları, rûkünleri, adabı varsa; nikâh ibadetinin de dışındaki ve içindeki/öncesinde ve sonrasında yerine getirilmesi gereken rûkünleri ve adabı vardır. Nasıl ki namaz ibadeti, şart, rükün ve adabıyla kâmil bir namaz olursa; aynı şekilde nikâhın kâmil bir ibadet olması, onun bütün adap ve erkânını yerine getirmekle mümkündür. Biz burada İslam Hukukçularının nikâh için belirledikleri rûkünleri sayacak değiliz. Ancak şunu söylemek istiyoruz, ister farz, ister vacip, ister sünnet, ister müstehap olsun nikâh ibadetinden önce ve sonra olması gereken bütün bu kurallar yerine getirilmelidir ki ibadetten beklenen maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî kazanımlar elde edilsin. Sözgelimi şu ayetlerde bu ibadeti zedeleyen, onun sıhhatine gölge düşüren bazı hususlara dikkat çekilmektedir: “Sakın, kapalı evlenme teklifi sırasında, iyi söz söylemeniz dışında, onlarla bir gizli buluşmaya sözleşmeyin ve farz olan bekleme süresi dolmadan nikâh bağını bağlamağa kalkmayın ve bilin ki, Allah içinizden geçeni bilir. O’ndan sakının ve yine bilin ki, Allah bağışlayandır, halimdir ceza vermekte aceleci değildir.” (Bakara, 2/235) { “Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartıyla, sa- hiplerinin izniyle onlarla evlenin, ücretlerini mehirlerini de güzelce verin.” (Nisa, 4/25) “Bugün size iyi ve temiz şeyler helâl kılındı. Kendilerine Kitap verilenlerin yemeği, size helâl, sizin yemeğiniz de onlara helâldir. İnanan, namuslu, hür kadınlar ve sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden namuslu hür kadınlar -zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, namuslu bir biçimde evlenmek üzere mehirlerini verdiğiniz takdirde-size helâldir. Kim inanmayı kabul etmezse, onun ameli boşa çıkmıştır ve o, ahirette kaybedenlerdendir.” (Maide, 5/5) O halde sahih bir nikâh ibadeti için nikâhın dışındaki şartları şu şekilde özetleyebiliriz: 1. Meşrû evlilikleri kolaylaştırılmak. Şer odakları zinayı ve ona giden yolları ne kadar kolaylaştırıyorlar, ne kadar teşvik ediyorlarsa; Müslümanlar da meşru evliliği, ondan daha fazla teşvik etmeli ve kolaylaştırmalıdırlar. Bu, evlenenlere yardımcı olmayı da, evlilik masraflarını aşağılara çekmeyi de içine alır. İslam’ın özünde olmayan ve onun ruhuyla bağdaşmayan başlık paraları yahut astronomik mehir pazarlıkları, anlamsız nişan-düğün masrafları bu cümleden sayılabilir. 2. Nikâha ilmen, aklen, bedenen hazırlanmak. Nikâh ibadetiyle ilgili doğru bilgileri temel kaynaklardan ve bilen üstatlardan öğrenmek gerekir. Evlenecek kişi, evliliği, evleneceğine yakın bir Kur’an ayetleri, evlenmeyi emrederek şöyle buyurur: } “İçinizden bekârları, köle ve cariyelerinizden iyileri evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah, lütfu ile onları zengin eder. Allah’ın mülkü geniştir, O, her şeyi bilendir.” (Nûr, 24/32) 30 Mart / 2017 zamanda düşünmelidir. Seçeceği eş adayını evleneceği sene düşünmelidir. Çok erkenden başlayan düşünmeler, kurgular, planlar tamiri güç yaraların açılmasına sebep olabilmekte; gerçekleşmeyen emeller bedenen, zihnen ve manen insanları yıpratabilmektedir. Beşik kertmesi gibi İslam dışı uygulamalar yahut çok uzun ve anlamsız nişanlılık dönemleri de benzer sakıncalara sebep olmaktadır. 3. Meşru dünürlük, nişanlılık, düğün. Müslümanın her şeyi Müslümanca olmalıdır ki yapıp ettikleri ibadet olsun. Müslümanın düğün derneği de Müslümanca/İslamî ölçülere uygun olmalıdır. Nikâh öncesi yapılan tüm merasimler, kurulacak olan yuvanın temelleri mesabesindedir. Sağlam olmayan temeller üzerine, güçlü ve sağlam aile yuvaları kurulamayacaktır. Sözgelimi İslam ile bağdaşmayan nikâh öncesi beraberlikler, birliktelikler; bu günahlardan sonra kurulacak olan yuvanın hayır ve bereketini azaltacaktır. Günümüzde pek çok genç, ben ciddi ciddi ilerde evliliği düşünüyorum diyerek flört yapmayı savunabilmektedir. Hâlbuki bu işleri yapan gençler, ilerde hayatlarını birleştirmiş olsalar bile bu evlilik, önceden yaptıkları bu günahları, günah olmaktan çıkarmaz. İki binli yıllarda yapılan bir araştırmaya göre, evlilikleri sorunlu kadınların % 63’ü kendileri tanışarak, % 27’si ise görücü usulüyle evlenmiştir. Evlilikleri sorunlu olan erkeklerin ise % 65’i eşini kendisi bulmuş, % 32’si görücü usulü ile evlenmiş, % 3’ü ise zorla evlendirilmiştir.(10 Şubat 1999 Sabah Gazetesi) Demek ki bugün çoğu kimsenin savunduğu tanışarak evlilik, aile sorunlarını sanıldığı gibi azaltmamakta, aksine artırmaktadır. Zira adayların bu tanışma döneminde birbirlerine samimi olamayacakları, rol yapacakları ve tecrübesiz gençlerin bu yolla birbirlerini doğru dürüst tanıyamayacakları açıktır. 4. Allah’ın emri peygamberin kavliyle cümlesini anlamak. Aslında bu cümle, bismillah gibi, meşru ailenin patentidir. Nasıl ki her işin başında çekilmesi gereken besmele, her hayırlı işin meşruluk patentidir, bu anlamlı cümle de meşru nikâhın patentidir. Ancak bu patent, tabelada/kuru sözde kalmamalı, yuvanın bütün aşamalarına yansımalıdır. Bu cümle, evliliğe Allah adına, peygamber onayı ile adım atmak demektir. Bu patentle başlayan evlilik merasimlerinde asla haramlar olmaz. İçki âlemleri, kadın erkek birlikte çılgınca eğlenceler olmaz. “Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartıyla, sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, ücretlerini mehirlerini de güzelce verin.” (Nisa, 4/25) Nikâhın içindeki şartlar cümlesinden olarak da şunları sayabiliriz: 1. Besmele ile Allah adına dünya evine girmek. Bizim kültürümüzde dünya evine yatsı namazından sonra yapılan dualarla girilir, yeni evliler önce şükür secdeleriyle yeni hayatlarına merhaba derler. Böyle bir birliktelikten, hayırlı nesiller beklenir. Bunun için kültürümüzde, yaramaz çocuklar için besmelesiz tabiri kullanılır. Bunun anlamı, anne babası, besmele ile yani Allah’ın ölçülerine göre temelini atmamışlar, çocuğu yetiştirmemişler demektir. 2. Besmeleye sadık kalmak. Allah adına kurulan aile yuvası, Allah’ın ölçüleri doğrultusunda varlığını sürdürmelidir ki bu sözüne sadık kalsın. Aksi takdirde dua ve besmeleyle temel atıp, besmeleye aykırı davranışlar sergilemek bu sadakati zedeleyecektir. 3. Yuvayı vahiyle beslemek. Vahiy ruhların gıdasıdır. Bedenler gibi ruhlar da acıkır. Vahiyle beslenmeyen yahut yetersiz ve dengesiz beslenen ruhlar, stres ve buhranlar içerisinde sorunlar üretmeye devam edecektir. Onun için, İslam ailesi, anlaşılarak okunan Kur’an sedalarıyla beslenir ve şenlenir. 4. Anlaşmazlıklarda İslam’ı hakem kabul etmek. Elbette insanın olduğu yerde problemler olacaktır. Önemli olan sorunlardan kaçmak yahut sorunları görmemek değil, sorunları sağlıklı yaklaşımlarla çözebilmektir. Bunun için tarafların kabul edeceği bir üst kurul olmalıdır. Yüce Allah’ın ölçüleri bu konuda tarafları razı edecek, problemlerin çözümünde hakemlik görevini yerine getirecektir. Mart / 2017 31 Hazreti Pîr Seyyid Heva ve hevese dayanan şey şehvetten ve rahatı sevmekten ileri gelir ki, hevâ ve hevesin hoşlanacağı şeyden hayır elde etmek mümkün değildir. Aklın ölçüsünün kıymeti, işte burada ortaya çıkar. Hakikatte akıl, beşeriyetten daha kâmil ve amel işlemekten daha şereflidir. Amel ve basiretin, akılsız olana hiç bir yararı yoktur. Her hal-ü karda amellerin şeref ve kıymeti, ahlak ve davranışların güzelliği, bir de aklın temas ettiği miktar ile ölçülür. Allah Teala hazretlerine yemin ederim ki, her parçasını kendi ilahi istek ve arzusuna doğru sevk ediyor. Akıl, derleyip toparlama bakımından en güzel bir hazine, kıymet açısından da, en değerli bir nimet olup Allah’a yaklaştıran vesilelerin en yakını, Resülullah’a ulaştıran yolların en açık ve seçik olanıdır. Ahmed er-Rufai (k.s) den Bazı kimseler, aklın, insanlık alemine elçi olarak gönderildiğini söylemişlerdir. Çünkü akıl, Cenab-ı Allah’a apaçık bir delildir. O’nun enfüsi ve afaki ayetlerini idrak edip açıklayan, ancak akıldır. Durum bundan ibarettir. Elçi olarak gönderilen bu aklın, kendisine muhalefet etmesi cezayı gerektirmez. Hz. Peygamber (s.a.v), aklın kat’i delilleri ile teyid edilen burhani açıklamak için gönderilmiş, kerem sahibi büyük bir peygamberdir. Onun bütün tebligatı, aklın kafi delilleri ile ortaya konmuş birer hüccettir. Akıl, adabın özünü ihâta eden ilahi hazinelerden bir hazinedir. Sağlam iplerini gönüllere salmıştır. Akıl, nurâni bir maddedir, insanda bazı hislerin kaybolmasıyla zayıflamaz. Akıl, ancak ruhla kıyas edilebilir. Aklı, uzuvların çektiği elem, ızdırap ve sıkıntı zayıflatır. Aşırı madde sevgisi ile dehşete düşüp rahatsız olur. Bazen de aşırı ümitsizlik ve endişeler, aklın gitmesine vesile olur. Abdullatif ACAR Ailede Huzuru Yakalamak “ Ailenin en önemli zenginliği; evliliğin meyvesi diye nitelendirilen çocuklarıdır muhakkak. Çünkü bir baba ve annenin ameli, öldükten sonra bile salih evlat sayesinde devam eder. İnsanın zürriyetini devam ettiren, arkasından duada bulanan yine hayırlı evlatlardır. Tabi ki İslami ahlak verilemez, edep öğretilmez, iffet ve hayâ elbisesi giydirilmese tam teside söz konusu olabilir. 34 Mart / 2017 ” Toplum içerisinde hayatını devam ettirmek mecburiyetinde olan insan, başkalarıyla ilişki içerisinde olması bir mecburiyettir. Yalnız kalmak, yalnız yaşamak imkânsızdır. Yalnızlık sadece Allaha mahsustur. İslam bütünüyle sosyal hayatın tanzimi için gönderilmiştir. Buda dünya ve ahiret adına mutluluk vesilesidir. İnsana iki dünya saadetini sunan İslam, insanoğluna başta ailesi olmak üzere toplum içerisinde bazı sorumluluk ve görevler yüklemiştir. Asıl imtihana tabi tutulduğumuz nokta insanlarla ilişkilerimizin kesiştiği noktadır. Huzur ve saadeti yakalamak ta olumlu ilişkilerin neticesiyle mümkündür. Müspet ilişkilerimizi yüce yaratanın koyduğu kanun ve kurallarla layıkıyla sağlayabiliriz. Toplumun en küçük birimi ailedir. Milletleri ve toplumları oluşturan, yapı taşları diyeceğimiz aileler insanın kendi huzuru için ne kadar önemliyse toplum içinde o kadar hayati önem arz etmektedir. Bu nedenle aileyi önemsemeyen milletler yatırımlarını başka alanlarda ne kadar yaparlarsa yapsınlar, maddi refahları ne kadar üst düzeyde olursa olsun yine de huzur ve saadeti yakalamaları mümkün değildir. Aileler dağılınca toplumu ayakta tutmanız da mümkün olamaz. Temel sağlam olmayınca binanın sağlam inşa edilmesinin hiç bir anlamı kalmaz… Toplum hakkında bilgi edinmek isteyenler o toplumun aile yapısına bakmaları gerekir. Çünkü bir toplumun aynasıdır aileler. Bugün özendiğimiz batı toplumu aile müessesenin yıkımının telaşını yaşamaktadır. Aile kurumunun tamamen yok olduğu batı toplumları yozlaşan ilişkiler karşısında büyük bir tedirginlik, ruhi bunalım ve stres içerisindedirler. Fıtratlara müdahale edince ya da insan tabiatı göz ardı edilince, özgürlük adı altında medeniyet safsatasıyla huzur ve terakki beklentisi de işe yaramadı. Aşk, dendi sevgiye işe yaramadı, muhabbet nefsin esaretinin bir tezahürü oldu. Sevginin altı doldurulamadı. Beşeriyetin öngördüğü nefis kokan, ‘mantık’ mı ‘aşk’ mı tercihleri arasında kısır ve anlamsız döngülerle inançsızlık karanlığında kurulan birlikteliklere daha fazla dayanamadı evlilikler. Kariyer yapma uğruna vücudum bozulur diye çocuk yapmayı yük telakki eden batı zihniyeti ve bizim özenti hastası çiftlerimiz çocuk sevgisini evlerinde besledikleri köpeklerle bastırmaya çalışıyorlar. Aile bağlarının harcı olan sevgi saygı muhabbet yok olduğundan ilişkiler iğreti bir şekilde taklidi ve zoraki bir şekilde kuruluyor. Yüz yüze gelemeyen gönül gönüle olamayan, birbirlerinin gözlerinin içine bakarak bir arada yemek yiyemeyen ailelerde huzur olur mu? Onun için evlilik kadar evlilik anlayışından insanın neyi kastettiği de çok önemli. Niye ve ne gaye ile evleneceğini bilemeyecek kadar fikriyatız ve sorumsuz gençlere ilk önce bunu anlatmalıyız. Evlilik sorumluluk olduğu kadar ihtiyaçtır. İhtiyaç olduğu kadar imtihandır. Hem ferdi planda hem de toplumsal düzeyde ailenin önemindendir ki yüce dinimiz İslam, inananlara bir an önce zaman geçirmeden İslami ve insani olan, fıtratın kabul ettiği evlenmeyi emir buyurmuş, evleneceklere yardımcı olmayı sadaka-i cariye olarak görmüş, şartlar müsait olduğu halde evlenmemeyi ise yeryüzünde çıkacak fitne ve fesadın nedeni görmüş ve evliliği kolaylaştırmayı tavsiye etmiştir. Peygamberimiz Hz. Ali’nin şahsında bütün ümmetine: “Ey Ali! şu üç şeyi sakın geciktirme: vakti gelince namazı, hazırlandığında cenazeyi, dengini bulduğunda bekar ve dul kadını evlendirmeyi (Tirmizi, Salat,13/171 ) Başka bir hadisi şerifte de Efendimiz (s.a.v.): “En hayırlı şefaatlerden biri evlenecek iki kişinin arasında yardımcı olmaktır.” (İbni Mace, Nikah, 49) buyurmuştur. Huzur Vesilesi Eşler… Eşrefi mahlûk olan insanın en muhtaç olduğu ortam sıcak aile yuvasıdır. Yoksa her zaman insan bir tarafını eksik hissedecektir. Anne şefkati ve merhametiyle babanın özel koruması altında çocuğun yetişip kemale ermesi, hayatı tanıması böyle bir ortamda Toplumun en küçük birimi ailedir. Milletleri ve toplumları oluşturan, yapı taşları diyeceğimiz aileler insanın kendi huzuru için ne kadar önemliyse toplum içinde o kadar hayati önem arz etmektedir. Mart / 2017 35 Peygamberimiz Hz. Ali’nin şahsında bütün ümmetine: “Ey Ali! şu üç şeyi sakın geciktirme: vakti gelince namazı, hazırlandığında cenazeyi, dengini bulduğunda bekar ve dul kadını evlendirmeyi” (Tirmizi, Salat,13/171) mümkündür. Annenin çocuğuna karşı eşsiz merhamet ve sevgisi babanın fedakârlığı Allah’ın, insana merhametinin açık bir delili değil de nedir. Çocuk kimliğini ve benliğini aile ortamında kazanır. Çocuk için aile ortamı; sıcak bir yuva, en güçlü korunak, en iyi ve en etkili mekteptir. Evlenmek fıtri bir ihtiyaçtır her şeyden önce. Dünya kurulalı hiçbir inanç mensubu topluluk aile mefhumundan uzak değildir. İnsana evlenmeyi ihtiyaç olarak gönlüne yerleştiren Allah Teala, aile kurmayı huzur ve saadetin teminatı olarak göstermiştir. Yabancı iki insan, nikâh akdiyle, birbirlerine sevgi saygı ve muhabbetle bağlanıyor ve her şeylerini paylaşır duruma geliyorlar. Bu yakınlık hiç kimseye açık olamayacak kadar mahrem ölçülerle kurala bağlanıyor. Dünyada her şeyi erkek ve dişiden yaratan Allah, erkek ve kadın arasında ayrı bir ilgi ve alaka var etmiştir. Bu duygu yoğunluğu iki cinsi birbirine cazip hale getirmiştir. Yoksa neslin devamı mümkün olur muydu? İnsanlık belki yok olur giderdi. İşte böyle bir yakınlık ve ünsiyet bile Allah’ın merhametinin ve kudretinin en büyük delilidir. Yüce Mevla bu hususta “Kendileriyle huzura kavuşmanız için, size kendi nefislerinizden eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi onun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunlarda düşünen bir kavim için ayetler vardır.” (Rum,21) buyuruyor. 36 Mart / 2017 Aile ortamının dışında hiçbir birliktelik insanın muhtaç olduğu, aradığı huzur ve saadeti temin etmede yeterli değildir. İşte insan ile hayvan arasındaki fark budur. İnsan Aile değerlerini önemsediği, namus, hayâ ve iffetine, şeref ve haysiyetine değer verdiği kadar hayvanlardan farklıdır. Çünkü namus mefhumu hayvanlar için söz konusu değildir. Bu nedenle insani değerlere önem verdiğimiz kadar ailede huzur ve saadeti yakalaya biliriz. Aslında Yüce Allah’ın bütün emirleri insanın huzurunu temin eden, fıtratı besleyen, yaratılış gayesine uygun olan amellerdir. İlk insan Hz Adem ve Havva validemiz cennette evlenmişler. Onların evlatları, inanç ve itikat bütünlüğü içerisinde, rıza-ı ilahi doğrultusunda sorumluk ve görev bilinciyle, geçerli bir nikah akdiyle evlenir, düğün dernekleriyle Allahü Teala’ya isyan etmez, ömürleri boyunca İslam’ın koyduğu çizgiden ayrılmazlarsa cennetten esintiler hissederek daha bu dünyada cennetin bir numunesini yaşarlar. İnsanın, dünya ve ahiretinin huzur ve saadetle dolmasını isteyen Yüce Allah Teala: “Aranızda bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden müsait olanlarla evlendirin, eğer fakir iseler Allah Teâlâ onları lütfundan zenginleştirir. Çünkü Allah Teala vasi (rahmeti geniş olan ve) alim (her şeyi bilen) dir.” (Nur 32) buyurarak evlenip yuva kurmamızı emrediyor. Bu kadar hayati ve önemli bir me- seleyi rızık endişesiyle ertelemenin uygun olmayacağını bildiriyor. Bu, Allah’ın kullarına en büyük teminatıdır. Çünkü rızkın sahibi Allah’tır. Yaratığını rızıkız ve korunaksız bırakmaz. Yeter ki insan Allaha karşı teslimiyetini göstersin. Sebeplere sıkı sıkıya sarılsın, helal yollardan kazanmaya gayret etsin. Evlenen Dinini Tamamlar silahı yoktur. Ancak veliler bunun dışındadır. Onlar temizdirler. Müstehcen söz ve fiillerden uzaktırlar… (bey hâki şua bul–iman) Buyurarak bütün ümmetini uyarmıştır. Her hususta birbirlerinin açıklarını kapatan, ihtiyaçlarını tamamlayan eşlerin durumuyla ilgili bir ayette yüce Allah şöyle buyuruyor: “Onlar sizin için sizde onlar için birer elbisesiniz.”( Bakara, 187) Peygamber efendimiz de evliliğin insanı harama bakmaktan koruyacağını iffeti ve namusu muhafaza Bütün bu ihtiyaçların giderilmesi yönünde motiedeceğini bu nedenle evlenilmesi gerektiğini emir ve noktası nefis ve şehvetin teskini olmamalı belki onbuyurmuştur. “Ey gençler aranızda evlenmeye lar meşru bir şekilde giderildiğinden harama düşmeye gücü yetenler evlensin, çünkü evlenmek gözü bir set olur ancak asıl olan, onlarında ötesini temenni haramdan çevirmek ve iffeti korumak için en ve arzu etmek olmalı. Yani evlilikteki gaye nefsaiyi yoldur” (Buhari nikâh, Müslim nikâh) İslam ni istek ve arzularını dizginlerken ruhi olarak burada insanın gözüne ve gönlüne günaha girmeolgunlaşmayı başarmak, dini hususlarda eşimek için bir set çekmiştir. İnsan eksiklerini kabullemizi tamamlayıcı, uyarıcı, kuşatıcı bir yardımnip onu tamamlamanın cı görmek... görmek.. Elbette ki kaygısını taşımalıdır. Tek insanın evliliği manevi başına olamayan insan, olgunluğunun ve muhabevlilikle kemale doğru bir Efendimiz (s.a.v.): “En hayırlı betullahın tek sebebi olaadım atmış olur. Elmanın şefaatlerden biri evlenecek iki kişinin rak görmekte yanlış olur. bir yarısı kadın diğer yarısı Belki o gibi erdemliliğe erkektir. Erkek olmadan arasında yardımcı olmaktır.” (İbni en önemli vesile bilmeli kadın, kadın olmadan erya da artılarıyla Allaha Mace, Nikah, 49) buyurmuştur. kek eksik kalır. Dinini de yaklaşmak için bir yol hayaşayamaz. İnsanda şöyle line getirmeliyiz. İşte bu bir özellik söz konusudur; asıl kazançtır. meşru şeylerle ihtiyacını gideremediği zaman gayri Allah Resulü aileyi meşru yollara tevessül ediyor. Sevgi, saygı ve muhab- hem zenginlik kaynağı hem de bereket vesilesi olarak beti evinde, ailesinde bulamayan, sıkıntılarını ailesiyle görmüş. Ailenin en önemli zenginliği; evliliğin paylaşamayan insan, farklı mecralarda kayıp ettiğini meyvesi diye nitelendirilen çocuklarıdır muarama yoluna koyuluyor. Buda inandığı değerli yok hakkak. Çünkü bir baba ve annenin ameli, öldükten sayması anlamına geliyor. “Kul evlendiği zaman sonra bile salih evlat sayesinde devam eder. İnsanın dininin yarısını tamamlamış olur geri kalan zürriyetini devam ettiren, arkasından duada bulanan yarısında da Allah’a karşı gelmekten sakınsın” yine hayırlı evlatlardır. Tabi ki İslami ahlak verilemez, (Beyhâki) buyuran Allah Resulü imkânı olduğu halde edep öğretilmez, iffet ve hayâ elbisesi giydirilmese evlenmeyen birisine ise: tam teside söz konusu olabilir. “İmkânın varken evlenmiyorsan o halde sen şeytanların kardeşlerindensin. Eğer sen Hristiyanların içinde olsa idin, onların ruhbanlarından olurdun. Bizim sünnetimiz evlenmektir. En şerlileriniz bekarlarınızdır, ölülerinizin en şerlileri de bekar olarak ölenlerinizdir. Şeytanla mı gönül eğlendiriyorsunuz. Şeytanın sahil kişilere karşı, kadınlardan daha tesirli bir Huzur Nerede? Evet, saydığımız ve sayamadığımız, birçok hikmetleri ve faydaları olan evliliğe adım atarken onun adını “hayırlı bir iş” diye nitelendiririz. “Evlenenin, ev kuranın Allah yardımcısı olur” der, ilgili insanı cesaretlendiririz. Çocuk doğduğunda anne ve babasına gözün aydın olsun derken hemen ekle- Mart / 2017 37 “Kendileriyle huzura kavuşmanız için, size kendi nefislerinizden eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi onun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunlarda düşünen bir kavim için ayetler vardır.” (Rum,21) riz arkasından “inşallah mürüvvetinde görürsün” diye. Evlenen çiftlere dua mahiyetinde yaptığımız şu temenni ne kadarda manidardır: Allah mesut bahtiyar etsin.” öyle ya; evlenecek olanlar zaten mesut ve mutlu olmak için evlenirler. Başınız sağ olsun geçmiş olsun denmez ki… Bu nedenden olacak ki evliliğin daha başlangıcında herkes te bir mutluluk belirtisi söz konusudur. Nikâhta keramet vardır der bir an önce nikâh kıydırmanın telaşına kapılırız. Çünkü hayırlı işte acele etmelidir. Evet, evlilik öyle hayırlı bir iştir ki herkes saadet yuvası kurmanın yardımcısı olur, katkıda bulunur. Nikâha oturduğunuzda Allah’ın emri peygamberin sünneti, mezhep imamlarının içtihadıyla diye tekliflerimizi yaparız insanları şahit tutarız evliliğin gerçekleşmesi için. Ne kadar güzel buraya kadar. Zaten evlilik Allah’ın bir emri peygamberin sünneti olduğundan da ibadettir. Madem evlenmek Allah’ın emri o zaman evlenen insanlara baktığımızda bütün ailelere mutlu ve huzurlu yâda Allaha çok yakın, diye bilir miyiz elbette ki hayır. Bunu söylememiz için niyetlerde Allah’ın rızasının olması gerektiği gibi düğünde dernekte Allah rızası için olmalı ve öyle devam etmeli. Evlenmenin bu kadar önemine binaen gerçekten insan olarak hayatımızda eşimiz ve çocuklarımız bizim boşluğumuzu ne kadar kapatabiliyor? Ya da biz onların huzur ve saadetine ne kadar katkıda bulunuyoruz? İşte bugün sorgulanması gereken asıl mesele bu. Evlilik kadar evliliğin İslam’a göre; inandığımız değerlere göre olmasının yanında aile içerisinde bizlere yüklenen sorumlulukların rıza-i ilahi doğrultusunda yerine getirmemizde o kadar önemli. Severek evlenen insanların kısa bir zaman sonra boşanmalarına sebep nedir? Evlilik bir oyun ve eğlence değil ki oyun bittiğinde oda bitsin. Evlilik ağır ve büyük sorumluluk gerektirir. Huzur ve saadet vesilesi olması gereken evliliklerimiz bizlere neden hayatı zindan hale getiriyor. Bu kadar değişen ve bizi değiştiren şeyler nelerdir. İnsan bazen kendi yaptıklarıyla bazen de yapmadıklarıyla imtihan edilir. Huzursuzluğumuz ve nice sıkıntılarımız kim bilir belki bu evlilik hususundaki ihmalkârlıklarımızın ve sorumsuzca davranışımızın dünyadaki cezadır. Bazen de irade dışı dâhil olmadığımız halde imtihan ediliriz. Bizim imtihanımız hangisi acaba? Eş Seçimi Önemli Mesela eş seçimi konusunda kriterlerimizin içerisinde Allah ve resulünün koyduğu kanun ve kurallar ne kadar yer ediyor. Bir yerden bir yere kısa bir yolculuk yapacağınız zaman bile yol arkadaşınızın iyi olmasına dikkat edersiniz. Bir iş kurarken ortağınız önemlidir. Ya hayat arkadaşınız olarak kabul edeceğiniz, 38 Mart / 2017 başınızı bir yastığa koyacağınız belki cenneti kazanmanıza vesile olacak yada cehenneme girmenize sebep olabilecek eşinizi seçerken neyi ölçü alıyorsunuz. Bu hususta Resülüllah(s.a.v.)’ın koyduğu ölçü şu: Düğünlerimiz İnancımızı Ne Kadar Yansıtıyor? Başlangıçlarında Allah’ın emri diye başladığımız bu birliktelik düğünde isyana ve Allah’ın hoşlanmadığı davranışlara dönüşürse bu evlilikten huzur beklemekte fazla iyimserlik olur. Düğün, nikâhın duyurulması, herkesi bu sevince ortak edeEvet, salih bir eş sadece kadınlarda aranması rek mutluluğun paylaşılmasıdır. Bu sevinci gereken bir haslet değildir, erkekler içinde gereklidir. paylaşmak asla gayri meşru eğlenmeyi, israf etmeÖzellikle mal- mülk, para- pul mutlu olmanın kıriteri yi ve İslam’a uygun olmayan giyim kuşamı meşru olarak asla görülmemeli. Yüz güzelliği olur, öz güzel- hale getirmez. “Ömürde bir defa oluyor, olsun liği ihmal edilirse; Mal mülk sorulur “ahlak edep, istedikleri gibi erkek kadın bir ortamda eğlenadap olursa da olur olmasa da” anlayışıyla gör- sin, oynasın zıplasınlar, yesin içsinler” anlamemezlikten gelinirse “mesut bahtiyar etsin, Al- yışı hiçbir şekilde mazeret kabul edilemeyeceği gibi lah bir yastıkta kocaltsın” kuru temennileri de ilgili insanında inancının sorgulanmasına sebep olur. işe yaramaz “Kişinin yüceliği dininde mürüv- Elbette ki düğünde meşru ve helalinden şeyler yenip içilebilir, kadınlar ayrı vet ve şerefi aklında, soy sop güzelliği de Yüce Allah Teala: “Aranızda bir yerde erkekler ayrı bir yerde eğlenmelerin(nikahla korunan) ahlabekâr olanları, kölelerinizden ve de mahsur yoktur. Yeter kındadır” (Beyhaki) bucariyelerinizden müsait olanlarla ki sözlerde isyan, davyuruyor Allah resulü. evlendirin, eğer fakir iseler Allah ranışlar haram olmasın, Başka bir hadisinde: ibadetler unutulmasın Teâlâ onları lütfundan zenginleştirir. istikamette sebat edilsin. “Dünya geçici, bir faydadan ibarettir. Onun Çünkü Allah Teala vasi (rahmeti geniş Bugün öğle içler acısı düfayda sağlayan en hağünlere şahit oluyoruz ki olan ve) alim (her şeyi bilen) dir.” (Nur yırlı varlığı dindar ka“biz kimiz bu düğün 32) buyurarak evlenip yuva kurmamızı hangi inanç mensubu dındır.” (Müslim) buyurarak evlenilecek kişide çiftin düğünü?” diye emrediyor. aranması gerekenin dinsormaktan edemiyoruz. darlık olduğunu vurgulaKız çocukları dahi sırtlarımıştır. na kadar soyundurulmuş oynatılıyor. Belki normal zamanda erkeklerden çekinen ancak düğün diye Kadının güzelliği nefsin hoşuna gider ancak o karşılıklı oynamakta mahsur görmeyen kadınlar ya güzel yüzde bir gün buruşacak ve çirkinleşecek. Mal da erkekler işin başında evlenen çiftlerin yürümesi mülkte devamlı değil. İnsan huzur ve saadeti iç dün- için açtıkları huzur yolunun tuğlalarının altına dinayasında yaşar buda sevgi merhamet ve muhab- mik koyduklarını bilmeliler. İsraf ve şatafatla yapılan betle olur. Bu erdemlerin kaynağı Allah’a dayanma- düğünler sadece zenginlerin davet edildiği onların sa o da geçicidir. Evlenirken denkliğin olmasına da iltifat gördüğü yedirilip içirildiği düğünler en talihsiz dikkat etmeli farklı kültür den gelen bir insanla uyuş- insanların düğünleridir. Peygamberimiz buyuruyor ki: mak zordur. Refah düzeyi düşük ya da yüksek olan eşler arasında da uyum kolay kolay tesis edilemez. “Zenginlerin davet edildiği fakirlerin çağBirisinin zaruri gördüğü bir şeyi öteki görmediğinden rılmadığı düğün yemeği ne fena bir yemektir”(bir anlaşmazlık söz konusu olur. Bu gibi denklik sağ- Buhari, Nikâh,72) landıktan sonra gerisi biraz daha kolaylaşır. Yeter ki doğruluk, istikamet ihlas, samimiyet ve güven, ilişkileDüğünler insanın manevi değerini ve sevirin yönünü belirleyen yegane belirleyici unsur olsun. yesini gösterir. Çocukları sevmek onların haram “Kadın dört şeyi, yani malı, güzelliği, soy sopu ve dindeki kemali için nikahlanır siz dindeki olanını tercih ediniz ki, elleriniz hayır görsün” (Buhari, Müslim) Mart / 2017 39 işlemesine müsaade etmemekten geçer. Gayri meşru düğünlere başka bir mazeret “sözümüz geçmiyor “ne yapalım karşı taraf böyle istedi.” Oluyor. Güle eğlene oynayan tatlı bir telaşla düğünü savuşturan baba ve anne birkaç ay sonra “ Hocam çocuklar huzursuz, geçinemiyorlar ne yapalım aralarını yeniden yapabilir miyiz? Boşanacaklar yoksa ” diye çare aramaya koyuluyorlar. Evet, Allah’la arasını düzeltmeyen, Allah’la arasına mesafe koyan bir insan asala ne eşiyle huzuru yakalayabilir nede evlatlarıyla. Huzurun tek ve yegâne şartı Allah’la aramızı düzetmektir. İbadet ve itaatle, gelenek ve görenekle, işimizde gücümüzde, düğünümüz ve derneğimizde, kısaca bütün aile yapımızla istikamet üzere olmaktır. Yoksa Huzur ve saadet beklediğiniz ailelerde nefret ve kin kokar, evlilik çekilmez ve taşınmaz olur. İmtihan kayıp edilir. Sorumluluklarınızı Unutmayın! Ayrıca eşler arasında kurulan sevgi ve muhabbet bağları Allah’ın muhabbetine ve sevgisine götürecek vesile bilinmeli. Asıl sevgiye götürecek her sevgi muteberdir. Yoksa Allah’ın rızasının kastedilmediği yâda ona götüren yol olarak belirlenmediği hiçbir birliktelikten hâsıl olan huzur, devamlı ve lezzetli olamaz. Böyle Allah için inşa edilen birliktelikte ben değil biz eksenli davranışlar söz konusudur. İrade, gaye ve amel birliği olunca zıtlaşacak hiçbir konuya da yer kalmaz. Bir’lerimize yoğunlaşmalı. Gayede ve niyet- { lerdeki zıtlıklar, o gayeye ulaşacak vesilelerde ihtilaflara sebep olur. İhtilaflar eşler arasındaki en büyük geçimsizlik ve huzursuzluk sebebidir. Her hususta birliktelik sağlanır, bu gaye etrafında sevgi, saygı anlayış ve güven hakim olursa evliliğin meyvesi olan çocuklar daha sağlıklı bir ortamda büyüme ve gelişme imkanları bulur. Aksi takdirde olgunlaşmamış, ham kalmış meyve misali o evlatlar çürümeye, faydalı değil herkese zarar vermeye başlar. Aile fertleri evinde depoladığı huzurla topluma karıştığında herkese karşı daha bir iyi niyet ve güleç yüzle muamele eder. Aksi takdir de ailede ki olumsuz ilişkiler başkalarının hayatını bile olumsuz etkilemesi içten bile değildir. Suçlara en fazla karışan davranış bozuklukları en fazla olan, insanlarla sağlıklı iletişim kuramayanlar hep ailevi problemleri olan insanlardır. Yüce Allah buyuruyor ki: “Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde bir takım iyi davranışa dayalı hakları vardır”(Bakara ,228) Peygamberimizde: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlığınızdan sorumlusunuz. Amir koruyucudur ve maiyetinden sorumludur. Kişi ailesinin koruyucusu ve eli altında olanlardan sorumludur. Kadın eşinin evinin koruyucusudur, eli altında bulunanlardan sorumludur, hizmetçi efendisinin malının koruyucusudur ve eli altında bulunanlardan sorumludur. Hülasa hepiniz çobansınız ve her biriniz emri altında } “Ey gençler aranızda evlenmeye gücü yetenler evlensin, çünkü evlenmek gözü haramdan çevirmek ve iffeti korumak için en iyi yoldur” (Buhari nikâh, Müslim nikâh) İslam burada insanın gözüne ve gönlüne günaha girmemek için bir set çekmiştir. 40 Mart / 2017 bulunanlardan sorumludur” (Buhari, Cuma,11) buyurmuştur. Bir baba ve anne aile içerisinde kendine verilen görevi emanet bilinciyle yerine getirmeli, herkes sorumlu olduğu alanı iyice bellemeli. Rollerin bilinmediği, görevlerin tayin edilmediği karmaşık bir idare anlayışıyla aileler huzuru yakalayamazlar. Bugün en fazla huzursuzluğun nedenlerinden biride kadının erkekleşme isteği, erkeğin kadınlaşma meylidir. Erkek evinin, ailesinin geçimini temin etmek, bütün ihtiyaçlarını gidermek için donanımlı yaratılmıştır; Dışardan, içerden gelebilecek tehlikelerden ailesini korur; aile reisidir onun sözü son sözdür; ipin ucu elindedir. Ancak bütün bu ayrıcalıkları erkek eşinin üzerine tahakküm kurma nedeni görmemeli, böyle olursa yetki kötüye kullanılmış olur. Erkeğin ailede sorumluluğu ağır olduğundan ailesinin baş çobanıdır. Erkek idarecidir bu nedenle ilmen fikren ve ruhen donanımlı olmalıdır. İdare etmek hata ve kusurlar karşısında çıkış yolunu tutmakla mümkün olur. Yani işin kolayını tercih etmeli, yeri gelir soğukkanlı olmalı, yeri gelir feraset ve azmi kuşanmalı. Çalışkan ve dürüst olmak başarının sırrıdır. Erkek sevgiyle emretmeli, sevgiyi emretmeli zorla değil sevdirerek yaptırmalı. Merhamet sahibi olmalı, affı karakter haline getirmeliyiz. Kalbinde ailesine ve çocuğuna hatta bütün yaratıklara merhamet beslemeyen, merhamete kavuşamaz. Yumuşaklıkla ve hoşgörüyle davranmalı. herhangi bir meselenin çözümünde empati kurmakta “Kul evlendiği zaman dininin yarısını tamamlamış olur geri kalan yarısında da Allah’a karşı gelmekten sakınsın” (Beyhâki) önemli. “Yumuşaklık ve şefkatli muamele hangi şeyde bulunursa, o şeye güzellik kazandırır. Hangi şeyden uzak kalırsa şeyi kötü ve çirkin kılar”(Et-Tac,5/58) Kadın hassas ve duygusaldır, kırılgan ve alıngandır buna rağmen evinin ve namusunun bekçisidir. Bir kadının “kadın erkek eşittir ” anlayışının nefse hoş giden tarafına takılıp itaatten, saygı ve sevgiden uzak, haddi aşıp, gücünün yetmediği, fıtratının uymadığı her işe karışması huzursuzluğun nedenlerinin başında gelir. Erkek olsun kadın olsun birbirlerinin sorumluluğu alanında birbirlerine elbette ki yardımcı olacaklar ancak bu sadece bu kadarlık bir karışma anlamına gelir. Aksi takdirde başsız ve kontrolsüz bir aile yuvasından huzur beklenmez. En büyük özgürlük Allah’a kul olup, kul kalmaktır. Yoksa nefsin ve şehvetin esareti insanı nice badirelere sürükler. Aile sorumluluğu bencilliği ve enaniyeti asla kabul etmez. Hürriyet, sınırsız hak kullanma anlamına gelmediği gibi özgürlükte sorumsuz davranışlar şeklinde anlaşılmamalı. Kadının özgürlük adı altında eşine zulmetmesi doğru değildir. Ekonomik özgürlük giyim kuşam özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, kısaca hayat özgürlüğü kadının her kafasına estiği şeyi eşinden habersiz yapması olarak anlaşılırsa ailedeki itaat sevgi ve saygı, birlik ve beraberlik dengesi bozulur. Kadın israftan ve şatafattan uzak durmalı, ayağını yorgana göre uzatmalı. Bu hususta erkeklerin imkânlarının zorlanması, onlara güçlerinin yetmediği şeyleri teklif etmek huzursuzluğun nedenleri arasındadır. Erkekler de nazenin bir çiçek gibi bakmalı eşlerine “sizin en hayırlınız hanımlarınıza karşı en iyi davrananızdır” nebevi uyarısını unutmamalı, onların yaratılışlarındaki çeşitli zaaf ve eksik noktalarını dikkate almalı. Kadınlarda her gör- Mart / 2017 41 Resülüllah(s.a.v.)’ın koyduğu ölçü şu: “Kadın dört şeyi, yani malı, güzelliği, soy sopu ve dindeki kemali için nikahlanır siz dindeki olanını tercih ediniz ki, elleriniz hayır görsün” (Buhari, Müslim) düğünüz hatayı, inciterek ve kırarak değil, yapıcı bir üslupla düzeltmek gerekir. Asıl olanda huzur ve sükûnetin devamı için iyi taraflarının varlığını dikkate alıp onlarla yola devam etmek. Çünkü bir insan hep hata ve kusurları başa kalkma şeklinde telafi etme yoluna koyulursa, zaten kırılgan ve alıngan bir eşle aranızdaki tahammül sınırları daraltırmış, müsamaha ve anlayış birikimini eritmiş olursunuz. Kadınlarda da aynı anlayış hakim olmalı. Eşler bir birlerine karşı besledikleri sevgi ve saygıyı da belli etmeliler. Güzel sözler herkesin hoşuna gider hele kadınların daha fazla itibar ettiği bir haslettir bu. Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarırken, nice düşmanları dostluk kapısına yönlendirirken, zaten karşı taraftan bir adım bekleyen eşlerin arasındaki buzları eritip, ilişkilerin üzerine çöreklenen toz bulutlarını nasıl dağıtmasın. Eşler arasındaki güven ve samimiyet çok önemli. Çünkü güvenin olmadığı yerde sağlıklı ilişki söz konusu olamaz. Birbirlerinden devamlı şüphe duyan, birbirlerine itimat etmeyen eşler arasında muhabbette olmaz, sevgide saygıda. Davranışlar taklidi, samimiyetten uzak olduğundan da huzur ve sükûnette devamlılık sağlayamazsınız. 42 Mart / 2017 Resulüler(s.a.v.) her konuda olduğu gibi aile konusunda da bizler için en büyük örnektir. Yüce Resul kadına değer vermiş her hususta onların yardımına koşmuş, bizlere emanet olan kadınlar hususunda bizleri de uyarmıştır: “Ey insanlar kadınların haklarına riayet edin, onlara şefkat ve sevgi ile muamele ediniz. Onlar hakkında Allahtan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah emaneti olarak aldınız. Onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz”(sahi-i Buhari) Kadın iffet ve hayâ elbisesini asla çıkarmamalı. Kadın özeldir, güzelliği erkeğine aittir. Başkalarına ifşa edilen güzellik, başkalarıyla paylaşılan özel durum ailenin temelini dinamikleyken bir davranıştır. Kadın boyasıyla cilasıyla bir vitrin mankeni gibi huzuru yakalayamaz. Kadının güzelliği asıl güzelliği iffeti ve ahlakıdır, örtülerinin altında gizledikleri edep ve namuslarıdır. Ağır başlılık en büyük süstür. Kadındaki zarafet, nezafet, izzet, namus ve haysiyetine verdiği değer kadardır.” Saliha kadın kocası yüzüne baktığı zaman, kocasının meşru isteklerini yerine getirir ve onun olmadığı yerde hem malını hem de namusunu muhafaza eder.”( İbni Mace, Nikah) kadın erkeğinin her an yanında ve yardımında olmalı, onu teskin etmeli. Kadın yokluk zamanında sabrı, varlık zamanında şükrü telkin ettiği zaman o ailede her sıkıntı aşılır. Hatta her sıkıntı eşlerin daha da birbirlerine kenetlenmelerine vesile olur. Kadının Allaha ibadetten sonra en büyük vazifesi, kocasına meşru hususlarda itaat etmek, ailesinin huzurunu temin etmek, emanetine sahip çıkmak tır. Peygamberimiz(s.av.) buyuruyor ki: Evet, insan evladını bile bile ateşe atmaz. Yemez yedirir, içmez içirir. Canını dahi ortaya koyar bir baba ve anne evladı için. Ancak İslam üzere kurulmayan ve devam etmeyen birliktelikler, üzerine titrediğimiz evlatlarımızın, sevdiklerimizin hem bu dünyada nice huzursuzluklara hem de ebedi âlemde cehennemde yanmasına sebep olacaktır. Çocuklar sadece geleceğin büyükleri değil, geleceğin anne ve babalarıdır aynı zamanda. Onları yetiştirirken ne kadar önemli bir iş yaptığımızı bilmeliyiz. Aksi takdirde iyi bir anne ve baba olmayanların evlatları da, torunlar da iyi birer baba olamazlar. Yani bu sürüp gider. Sorumlusu da daha işin başında ipin ucunu kaçıran anne babalara aittir. Evlatlarımıza olan duygularımız onların gelecekleri adına bir yıkım olmamalı, karınlarını doyururken ruhlarını ihmal ettiğiniz “Ey inananlar, kenzaman, huzur için hiçbir dinizi ve ailenizi yakıtı şey yapmış sayılmazsınız. insanlar ve taşlar olan “Dünya geçici, bir faydadan Edep ve ahlak bir babaateşten koruyun” (Tanın evladına bırakacağı rim,6) buyuran Allah, bu ibarettir. Onun fayda sağlayan en en büyük mirastır. Çouyarıyla aile sorumluluğuhayırlı varlığı dindar kadındır.” cuk, maddeleşen şu dünnun ne kadar önem arz etyanın karanlığından antiğini vurguluyor. Bu ayeti (Müslim) buyurarak evlenilecek cak mananın ve ahlakın indiğinde Hz. Ömer’in kişide aranması gerekenin dindarlık aydınlığıyla yol bula bilir. bunun nasıl olacağını Ayağına bir diken battıolduğunu vurgulamıştır. sorması üzerine, Resuğında onun acısını yürelüllah(s.a.v.): “Allah’ın ğinde hisseden bir anne, emrettiği şeyleri onlaevladı namaz kılmadığı ra emreder yasakladıklarını yasaklarsınız bu tutum onları koruma zaman da aynı acıyı hissetmiyorsa, geleceği adına olur.” buyurmuştur. bin bir türlü fedakârlık yaptığı halde ebedi âlem için yerinden dahi kımıldama gereği duymuyorsa, bakıp Dinini diyanetini öğrenen, baba, ata sevgisiyle suladığı bu tohumdan cennet meyvesi değil cehenyetişen bir evlat elbette ki baba ve anaya itaat etme- nem zakkumu elde eder. Burnu yerde sürünecek işler nin Allah’a kulluktan sonra gelen en büyük emri ilahi yapan evlatların baba ve annelerinin de iki yakası bir olduğunu bilecek, küçükken kendisine nasıl merha- araya gelmez. Ne bu dünyada nede ahirette iyilik ve met ve fedakârlık ettiyseler Allah’ında onlara mer- huzura kavuşabilirler. hamet etmesini isteyecek. Onlara öf bile demenin suç olduğunu bilen evlat onlara karşı hata ve kusur Son sözümüz rabbimizin öğrettiği şu dualar olsun: işleyebilir mi? “Kocası kendisinden razı olarak vefat eden kadın cennete girer”( Tirmizi) Ailenin inşasında kadının rolü büyüktür “ evi dişi kuş yapar” denmiştir. Bunların başında çocukların yetiştirilmesi gelir. Ailenizi Ateşten Koruyun! ruyun! Bütün bu saydıklarımız nedeniyle İnsan aile kurarken sadece kendisinden değil aynı zamanda aile efradından da sorumlu olduğunun unutmamalı. Yaptığı hataların sonucu bütün herkesi etkileyeceğinden daha dikkatli ve mesuliyet bilinci içerisinde hareket etmeli. “Rabbimiz! Bizlere dünyada iyilik ver ahirette de bizi cehennem azabından koru.” (Bakara,2) “Rabbimiz bize eşlerimiz ve çocuklarımızdan gözümüzü aydın edecek nesiller ver ve bizleri takva yolunda gidenlerin rehberi yap.”(Furkan 74) Mart / 2017 43 Fatih Sultan SEMİZ İslam’ın Şubesi Olan Ev “ Allah’ın ayetlerinden bir ayettir, aile. Peygamberimizin peygamberlikten önceki sünnetlerinden, 44 Mart / 2017 aile. ” B iz Müslümanız. Rabbimiz Allah’tır. Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallahu Aleyhi ve Sellem’dir. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’dir. Kıblemiz Kâbe’dir. Müminler kardeşimizdir. Dinimiz İslam’dır. Bunların hepsi bizim için parçalanamaz bütünlerdir. Yani rabbimiz Allah’tır dediğimizde O’nun hem yaratmaya hem de yönetmeye gücü yettiğini ikrar ediyoruz. Allah’ı sadece doğa olayları ile ilgilenen bir ilah tasavvuru Müslüman zihninde barınamaz. Allah, bu kâinatın ezeli ve ebedi rabbidir. Tektir ve birdir. O kulları için en uygun olanı seçmiştir. O yüzden seçmiş olduğu peygamberi de kitabı da dini de parçacı bir şekilde anlayamayız. Nefsimizin hoşuna giden Hadis-i Şerifleri alıp gerisine haşa ıskarta muamelesi yapamayız. Eğer sadık-ul va’d olan Peygamberimiz aleyhisselam’ın ağızından çıktıysa bir söz nefsimize zor gelse de, canımızı acıtsa da, yaşam biçimimize uymasa da o bizim başımızın tacı olmalıdır. Aynı şekilde kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’i de parçacı bir zihinle anlayamayız. O’nun anne ve babaya iyi davranın emirlerini sürekli gündemde tuttuğumuz gibi Allah ve Resul’üne savaş açmak olan faizi gündeme getirmiyorsak kitabımıza ihanetle yargılanacağımız o gün çok uzak değildir. Her noktasına ve harekesine iman ettiğimiz kitabımızı bölüp, parçalayamayız. Fatiha süresinden nas süresine kadar ne anlatıldıysa gözümüzle gördüğümüzden, elimizle tuttuğumuzdan daha fazla anlatılanlara iman ederiz. İbrahim’i (aleyhisselam) yakmayan ateşe de, Yunus aleyhisselam’ı yutan balığa da iman ederiz. Hükümlerine de iman ederiz. Modern çağda olur mu böyle şey demeden kısas isteriz. Hırsızın kolunun kesilmesi gerektiğini parlamenter sistemle de yönetiliyor olsak da isteriz başkanlık sistemi ile yönetiliyor olsak da isteriz. Çünkü biz Müslümanız. Bizim dinimiz sistemler üstü bir dindir. Ve dinimiz bazı ideolojilerin üzerine serpiştirilecek bir din değildir. Limonlu kekteki limon parçacıkları değildir bizim dinimiz. Birilerinin yaptığı keke istediği dozda katılacak biz dinimiz yoktur bizim. Bizim dinimiz hepe taliptir. Sıralamada ikinci olmayı kabul etmeyen bir dinimiz vardır bizim. O yüzden İslam, hayatın her şubesinde topyekûn olduğunda biz buna hakiki İslam diyebiliriz. İslam’ın parçacıklarının konduğu ama kendisinin olmadığı bir yaşam tarzı limonlu kek olmaktan öteye gidemez. Ama ne yazık ki zahmetsiz bir Müslümanlık yaşamak istediğimiz için yaptığımız işleriz önüne “İslami” takısını getirdiğimiz de bütün meselenin hallolduğunu zannediyoruz. İslami banka, İslami müzik, İslami dü- ğün, İslami televizyon, İslami dergi gibi… Ancak kaçırdığımız nokta bir şeye bizim İslami dememiz değil Allah’ın onu İslami olarak kabul etmesidir. Kriterlerini Allah’ın belirlediği ve uygulaması ona göre yapılan fiillerimiz İslamidir. Yoksa gerisi nefis tatmin aracımızdır. İslami düğün deyip öncesinde okunan Kur’an-ı Kerim ile her şeyin bittiğini zanneden bir yapıya sahipsek bir daha oturup düşünmeliyiz. Bize ait olmayan gelinliği giymek ne kadar İslami? Gelinlik giymiş bir kızın yüzlerce erkeğin önünde poz verip fotoğraf çektirmesi ne kadar İslami? Gülüp eğlenilmek için icra edilen düğünü matem havasına veya bir sohbet ortamına dönüştürmek ne kadar İslami? Uzayıp gidecek bu maddelere yenisini eklemeye gerek yok. Bir şeyin İslami olması bize göre değil Allah’a göre olmasıdır. Esas mesele budur. İslami Aile Veya İslam’ın Ailesi Ümmetin kalelerinin bir bir yıkıldığı bir zamanda elimizde kalan son kalemiz aile. Cebrail aleyhisselam’ın Resulullah Sallahu Aleyhi ve Sellem’e ilk vahyi getirdiğinde Allah’ın beyti olan Kâbe’ye koşmayıp da teskin olmak için koştuğu merkez üssümüzün adı aile. Başlangıç noktamız. Bizi bitirmek isteyen küffarında saldırdığı karargâhımız. Tekrar ayaklarımızın üstüne kalkacağımız yer. Olacağımız Bir şeye bizim İslami dememiz değil Allah’ın onu İslami olarak kabul etmesidir. Kriterlerini Allah’ın belirlediği ve uygulaması ona göre yapılan fiillerimiz İslamidir. Yoksa gerisi nefis tatmin aracımızdır. Mart / 2017 45 Ümmetin kalelerinin bir bir yıkıldığı bir zamanda elimizde kalan son kalemiz aile. Cebrail aleyhisselam’ın Resulullah Sallahu Aleyhi ve Sellem’e ilk vahyi getirdiğinde Allah’ın beyti olan Kâbe’ye koşmayıp da teskin olmak için koştuğu merkez üssümüzün adı aile. veya öleceğimiz mekân. Allah’ın ayetlerinden bir ayettir, aile. Peygamberimizin peygamberlikten önceki sünnetlerinden, aile. Ama ne kadar İslami veya ne kadarı İslam’ın? Bu sorunun cevabını şu üç soruya cevap bulduğumuzda çözebiliriz. Ailenin kuruluşu nasıldı? Kurulduktan sonra İslami bir aile nasıl olur? Ailenin geleceğe dair planları nereye kadar uzanıyor? Tek doğru test olduğunu iddia etmeden madde madde bu üç soruyu herkes kendi üzerinden cevaplayabilir. İslami Bir Ailenin Kuruluş Şeması: 1- Evlenirken kız ve erkeğin birbirlerini görmesi. İkisinin de kalbi mutmain olmuş bir şekilde evet demesi. 2- Kız erkeği, erkekte kızı değerlendirirken servetine, makamına, parasına, güzelliğine göre değil Allah’ın emir ve yasaklarına gösterdiği özene değerlendirmesi. 3- Anne ve baba rızasının alınmış olması. Anne baba rızasının alınmadığı her işin güdük olduğunun bilinerek yol alınması. 46 Mart / 2017 4- Erkek kadına sadece eş olarak değil çocuklarıma anne olabilir mi diye bakması. Kızın da erkeğe sadece eş olarak değil çocuklarıma baba olabilir mi diye bakması. 5- Nişanlılık sürecinin olabildiğince kısa tutulması ve düğün v.s. hazırlıklarda israfa kaçmadan hareket edilmesi. 6- Nişanlılık sürecinde mahremiyet ölçülerinin yıpranmaması, nişanın nikâh olmadığı bilinci ile hareket edilmesi. 7- Düğünün karma bir şekilde icra edilmemesi, gelinlik giyilmemesi, müzik gibi şehvet artırıcı durumlardan uzak durulması. 8- Her iki tarafında aile ile ilgili bir ilmihali baştan sona bitirmesi. Nikâh, talak gibi ailenin birinci meselelerinin biliniyor olması. 9- Çocuk sayısının konu olarak gündeme asla gelmiyor olması. Allah’ın takdirine rıza gösteriyor olmak. 10- Büyükler ile istişare etmeden yol almamak. 9- Öncelik anne babada olmak kaydı ile sıla-i rahimin ihmal edilmemesi. Komşu haklarına riayet ederek yaşanması. 10- Kanaat, sabır, sevgi, saygı bağlarının asla yıpratılamaması. Birinin bağırdığında diğerinin sustuğu ortamın oluşturulması. Gelecek Planlarına Göre İslami Bir Aile: 1- Her çocuğun Allah’a adanıyor olması ve ona Evlendikten Sonra İslami Bir Aile: 1- Aksatılmadan az ama devamlı bir şekilde Kur’an-ı Kerim tilavetinin yapılıyor olması. İki ise iki üç ise üç, ama devamlı olmalı. 2- Namazları erkeğin camide cemaatle, kadının ise evinde en ücra köşede kılıyor olması. 3- Gelen misafirlerin haremlik selamlık şekli ile ağırlanması. Evin her ana misafir ağırlayacak şekilde dizayn edilmesi. dair hayaller kurulması. 2- Ahirete gidildiğinde eşlerin birbirlerine yük değil sıratı geçirecek şekilde işler yapmak için çabalaması. 3- Korkudan herkesin eşinden, çocuğundan, annesinden, babasından kaçtığı o günde Allah’ın nerede benim için birbirini seven kullarım sözüne muhatap olmak için sürekli muhasebe yapılması. 4- Daha fazla ev daha fazla araba daha fazla para değil daha fazla amel daha fazla sadaka verme daha fazla cennet kokusunu düşlemek. 5- Kimse kalmasa da ailem ile dine hizmet ederim 4- Namaz kılmak için mobilyaların oynatılmasına gerek kalmaması. Televizyonun eve girmemesi, giriyor ise açılmaması, açılıyor ise kontrollü bir şekilde kullanılması. anlayışına sahip olmak. 5- Hiçbir şekilde su, yemek, elektrik israfına meydan verilmemeli. Vakit kesinlikle israf edilmemeli. zafer yakındır. Onları koruyamadığımız ölçü- İslami bir aile bu ümmetin dertlerini sonlandıracak bir yapıdır. Ailelerimiz İslam’ın birer şubesidir. Onları koruduğumuz ölçüde de hezimet bizi bekliyor demektir. Yüz yirmi 6- Düzenli olarak evde aile arası bir dersin icra ediliyor olması. Ders üzerinde mütalaa yapılması ve notlar alınması. metre karelik evlerde İslam devleti kuramayanların 7- Eve selam ile girilip selam ile çıkılması. Hanımın güler yüzlü olması, erkeğin hanımı ile şakalaşmayı bilmesi. sıl kurulsun? Bu dine hizmet etmek isteyenler 8- Dedikodu, gıybet, nemineden uzak sohbetlerin olması. Cihadın, şehadetin gündem edildiği sohbetlerin olması. Zaten bu kutu yolculukta Hadice annemizin İslam’dan söz etmeye çokta hakları yoktur. Üç odalı evlerde kurulamayan İslam devletleri üç kıta da naevlerinden başlasınlar. Evlerini İslam’a teslim ettikleri ölçü de şehirleri teslim alacaklardır. evinde başlamıştı. Sonra Arap Yarımadası teslim alınmıştı. Önce ev, sonra ev, hep ev. Mart / 2017 47 Ersan BİLGİN Ailede Şuur Gerek “ Çocuklarımız, “Yavrucuğum! iyiliği Namazı emret, vazgeçirmeye gelenlere kıl, kötülükten çalış, sabret. başına Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.” (Lokman,17) şuurunda, Hz. Ali, Hz. Mus’ab, Hz. Fatıma, Hz. Aişe (r.anhum) gibi 48 İslam’ın hizmetinde o l m a l ı d ı r l a r. ” Mart / 2017 A ile toplumun nüvesidir. Müslüman Fert, Müslüman Aile ve Müslüman Toplum, Müslüman Devletin teminatıdır. İslam Medeniyeti aile medeniyetidir. Rasulullah Efendimiz (sas)’in aile yuvası her şeyiyle bize örnektir. Osmanlı’yı Osmanlı yapan ailedir. Dış güçler ve Siyonizm ailenin önemini bildiği için aileye saldırmakta ve aileyi yok etmeye çalışmaktadır. Bu açıdan ailenin mukavemeti büyük önem arzetmektedir. Ailecek bileceğiz ve uygulayacağız ki; 1. İslamsız saadet olmaz. 2. Şuurlu Müslüman olacağız. 3. Allah için cihad ve fedakârlık yapacağız. Ailecek İslam Davasına hizmet edilmelidir. Hanım, Hz. Hatice Annemiz’in Peygamberimiz’i ilk vahiy geldiğinde ve sonrasında kuşattığı, gönlünü rahatlatıp İslam’a hizmet ettiği gibi kocasına sahip çıkmalı, yanında olmalıdır. Evin erkeği ve reisi, tıpkı Peygamber Efendimizin eşlerine davrandığı gibi yumuşak huylu, merhametli ve mu- habbetli olmalıdır. Çocuklarımız, “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.” (Lokman,17) şuurunda, Hz. Ali, Hz. Mus’ab, Hz. Fatıma, Hz. Aişe (r.anhum) gibi İslam’ın hizmetinde olmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki, gerçek huzur ve saadet, aile yuvalarından taşan ve gıpta edilen huzur ve saadettir. “Mal ve çocuklar birer fitnedir (imtihan vesilesidir.)” (el-Enfâl, 8/28) ayetinde de belirtildiği gibi Aile en çok imtihanların yaşandığı kurumdur. Onun için sağlam olmalıdır. İtina gösterilmelidir. Müslüman aile madde değil mana ve gönül merkezlidir. Kapitalist ve materyalist bakış açısı her noktada reddedilmelidir. Ki aile korunsun. Aile temelini sarsacak bir takım şeytani yollara sapılmamalıdır. “Torun bakan büyükanneye maaş geliyor” gibi politikalar aileyi ve fedakârlığı bitirir… Aile fertlerine dinimizin korunmasını emrettiği ölçülerle sahip çıkılmalıdır. Ölçüyü bozmamalıyız. Ailede de ölçümüz Kur’an ve Sünnetten başka bir şey değildir, elbette. Ailenin namusu, toplumun namusudur. İffet, haya, edep ailede baş tacı olmalı ve topluma sirayet etmelidir. Eşiniz, oğlunuz, kızınız ve elinizdeki diğer imkânlarınız birer emanettir. Emaneti zayi etmek doğru değildir. Dikkat edilmelidir. Ev ahalisine Peygamber Efendimiz’in, hanımlarına ve evlatlarına davrandığı gibi davranmalıyız. Evde Peygamberimiz’in eşlerine yardımcı olduğu gibi yardım edilmelidir. Aile ile kaliteli vakit geçirilmelidir. Çocuklara başka hiçbir şeyle ilgilenmeden kıymetli vakitler ayrılmalıdır. Göz teması kurulmalıdır. Muhabbet, istişare ve sohbet edilmelidir. Evde sağlam ve düzgün bir iletişim olmalıdır. Biz duygusu ile fedakarlık anlayışı ile hareket edilmelidir. Ev tv merkezli değil muhabbet merkezli olmalıdır. Aile içi saygınlığı bozacak tavır ve davranışlardan uzak durulmalı, asla kaba ve haşin davranılmamalıdır. Örnek ailelerle dostluk bağları oluşturulmalıdır. Ferdi ibadetler aksatılmamalı, toplumsal duyarlılık ve İslami çizgi ile istikamet mutlaka muhafaza edilmelidir. Geçen ay “Ailede şuur toplumda huzur” başlığıyla Saadet Partisi tarafından yayınlanan ‘Aile ve Ahlaki Dejenerasyon’ raporunda şunlara yer verilmiştir: “Aile ve ahlak alanlarında yaşanan sıkıntıların temelinde yatan küresel ahlaksızlık trendlerine ek olarak “Batılı değerleri üstün görme” anlayışından kaynaklanan zihniyetlerin de etkili olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Gelenekten moderniteye aile yapısı, aile yapısında meydana gelen bozulmalara etki eden ahlaki faktörlerin neler olduğu ve bunun bireyde, toplumda ve devlette meydana getirdiği yıkımları verilerle teşhis edilmiştir. Kadın ve erkeğin rol ve görevlerinde toplumsal ve kültürel yapıyı bozucu değişimler yaşanmaktadır. Modern dünyada aile öncelikle bir tüketim unsuru olarak nitelenmiş, ardından da aile kurumunun önemi azaltılarak haz ve heves tatmin merkezli bireysellik yerleştirilmiştir. Günümüzde eğitim, sağlık, konut, ulaşım gibi günlük en temel Hanım, Hz. Hatice Annemiz’in Peygamberimiz’i ilk vahiy geldiğinde ve sonrasında kuşattığı, gönlünü rahatlatıp İslam’a hizmet ettiği gibi kocasına sahip çıkmalı, yanında olmalıdır. Mart / 2017 49 ihtiyaçlarında yaşadıkları ekonomik güçlüklerin, toplumun en temel direnç noktası olan aileyi tehdit altına soktuğu ortadadır. Kadın bedeni reklam, tanıtım, sözde sanat, eğlence alanlarında pazarlama metası haline getirilmiştir. Medya aracılığı ile yürütülen küresel algı trendleri; seküler ve ahlak dışı unsurları sürekli gündem yaparak doğallaştırıp insanların yaşam algılarını ifsat etmektedir. Rapor şöyle devam etmektedir: 2015 yılında 602.000 evlenme olurken 200.000 boşanma başvurusundan 131 bin’i boşanma ile gerçekleşmiştir. TÜİK boşanma sebeplerini; aldatma, aldatılma, içki ve kumar, dayak/kötü muamele, saygısız davranma, sorumsuz ve ilgisiz davranma, yüz kızartıcı suç, çocuk olmaması vb. nedenler başlığında toplamıştır. Boşanma oranları muhafazakâr ya da laik yaşam tarzı meye başlamıştır. Türkiye’de yasal olarak genelevler işletilmekte, vergi alınmakta, evli ya da bekâr olması fark etmeksizin bu ilişkiler suç sayılmamaktadır. Ahlaki dejenerasyonu yaygınlaştıran randevu evlerinin ve genelevlerin derhal kapatılması gerekmektedir. İmar politikaları komşuluk ilişkilerini zedelemektedir. “Önce ahlak ve maneviyat” düsturu ile devleti ve toplumun tüm katmanlarını kapsayan topyekûn bir manevi kalkınma programı hazırlanması gerekmektedir. “Çocuğu, Aileyi Koruma Yüksek Kurulu” gibi üst kurulları oluşturması gerekmektedir. Küresel ahlaki tehditlere karşı “Dünya Medya Teşkilatı”, “Uluslararası H aber Ajansı”, “Kadın, Aile ve Çocuğu Koruma Teşkilatı” gibi küresel organize kuruluşlar oluşturulmalıdır. Hükümet, Avrupa Birliği normları gibi aile yapısını bozan politikalardan vaz- Evin erkeği ve reisi, tıpkı Peygamber Efendimizin eşlerine davrandığı gibi yumuşak huylu, merhametli ve muhabbetli olmalıdır. yaşayanlarda farklı değildir. Yurtlarda 50.000’e yakın kimsesiz, bakımsız, muhtaç çocuk barınmaktadır. Bu çocukların % 95’inin anne ya da babası veya anne-babası var olduğu halde özellikle boşanma sebebiyle yurtta kalmaya mecbur bırakılmışlardır. Modern dünyanın özgürlük çerçevesinde gördüğü cinsel yönelimlere karşı nikâhın önemi ve değerini vurgulayıcı politikalara ihtiyaç vardır. Post-modern feminizmin ‘toplumsal cinsiyet eşitliği ya da adaleti’ politikalarının desteklenmesinden vazgeçilmelidir. Aile içi sorunların çözümü için “Hakemlik Müessesesi” modelinin hukukta bir metot olarak uygulanması elzemdir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, politik kadın yaklaşımlarından ziyade merhamet ve adalet ekseninde aileyi koruyucu politikalar üretmelidir. Her türlü müstehcen neşriyat ve yayınların durdurulması ve izinlerinin iptal edilmesi gerekmektedir. Zina suç olmaktan çıktığı için farklı partnerle evlilik dışı birliktelikler doğal hale gel- 50 Mart / 2017 geçmesi gerekmektedir. Ailedeki ahlaki dejenerasyonu tetikleyen medya unsurlarının RTÜK tarafından engellenmesi gerekmektedir. Yazılı ve görsel medyada yer alan bütün yayınların Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı denetiminden geçmesi gerekmektedir. Ekonomik gerekçelerden dolayı evlenemeyen kişilere faizsiz kredi imkânları sağlanmalıdır. “Aile Danışmanı” atamasında sadece diploma esas alınmamalı. Evlilik tecrübesi, yaşı, akademik kariyeri yetkin olan kişiler üzerinden atama yapılması gerekmektedir. Her türlü müstehcen neşriyat ve yayınların durdurulması ve izinlerinin iptal edilmesi gerekmektedir.” Toplumsal huzur ve saadet için, ailenin sağlam ve şuurlu olması zaruridir. Bu konuda hepimize ve devletimize büyük görev düşmektedir. Hemde acil… İdrak oluna… Hadis-i Şerif َ َقـî �ا ِ ّٰ ـول ، َ َمــنْ تَـ َز ّ ُو ج: ـال ِ َعــنْ َر سُ ـ،Ö ـس ٍ َعــنْ أ َ نَـ � َف َقـ ِـد اسْ ـتـَ ْكمَ َل نِ ْصـ ْ ـف .ا� ِفــي ال ِّن ْصـ ِـف ا ْلبَا ِقــي َ َّ ـان َف ْل َيتَّـ ِـق ِ ا� ِيمَ ـ Rasûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu: “Kul evlendiği vakit dininin yarısını tamamlamış olur. Artık geri kalanyarısında da Allaha karşı gelmekten kaçınsın.” (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 10/163 nr. 7378) Mart / 2017 51 Yoksulun Gayreti Kibâr-ı Kelâm َ يَــا رَسُ ـ:ـال َ أ َ ّنَـهُ َقـ،ََعــنْ أَبِــي ُه َر ْي ـ َرة َّ أ َ ّ ُي،�ا ِ ّٰ ـول ضـ ُـل؟ � الص َد َق ـ ِة أ َ ْف َ َقـ َ. وَا ْب ـ َدأْ بِمَ ــنْ تَ ُعــو ُل،ج ْه ـ ُد ا ْل ُم ِقـ ِّـل ُ :ـال (Ehlullahın Dilinden...) Ubeyd FAKİRULLAH Ebu Hüreyre (radiyallahu anh) Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e: “Ya Rasûlallah! Hangi sadaka daha faziletlidir” diye sordu. Efendimiz En Faziletli Sadaka (sallallahu aleyhi vesellem): “Yoksul ve fakir bir kimsenin gayret etmesi. Geçimini sağladığın ا� َعلَ ْي ـ ِه ُ ّٰ صلَّــى � َعــنْ َح ِكيـ ِـم ْبـ ِـن ِح ـ َز ٍام �ا ّنَ ـهُ �ســأَ َل ال َّن ِبـ َّـي kişilerden başla” buyurdular. َ ضـ ُـل؟ َقـ َّ و، ا ْب ـ َدأْ بِمَ ــنْ ت َ ُعــو ُل:ـال َّ أ َ ّ ُي:َو �َس ـلَّم َُالص َد َق ـة � الص َد َق ـ ِة أ َ ْف .َعــنْ َظ ْه ـ ِر ِغ ًنــى Hakîm bin Hizâm (radiyallahu anh) Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e: “Hangi sadaka daha faziletlidir” diye sordu. Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem): “Geçimini sağladığın kişilerden başla. ardındandır” Sadaka zenginliğin buyurdular. Abdalların Ameli َ ـك بِعَمَ ـ ِـل ْا� ْب َ َعلَ ْيـ: يَ ُقــو ُل،َعــنْ سُ ـ ْفيَا َن َـب ِمــن ُ ا ْل َكسْ ـ:ـال ِ طـ َ َ.ـال ِ ا ْل َحـ َـ� ِل و َْا� ِ ْن َفــا ُق َعلَــى ا ْل ِع َيـ Süfyan-ı Sevrî (radiyallahu anh)’den rivayete göre o şöyle derdi: “Sana kahramanlıkta önü alınamayan yiğit kimselerin ameli gerekir. O amel de: helalinden kazanıp ehl-ü iyâlinin nafakasına harcamandır.” Varislere Mal Bırakmak Kendisine Hayırlar Verilen َ ـك أ َ ْن تَ ـ َد َع َو َرثَتَـ َ ِإ ّنَـ:ُـال لَ ـه َ و �َس ـلَّ َم َقـ ـك أ َ ْغ ِن َيــا َء َخ ْي ـ ٌر ِمــنْ أ َ ْن َ ا� َعلَ ْيـ ِه و �َسـلَّ َم َقـ ُ ّٰ صلَّــى ْ َمــن:ـال � َعـ ِـن ال َّن ِبـ ِّـي،َعـ ِـن ا ْبـ ِـن مَسْ ـعُو ٍد َ أ َ ْع َ وَا ْرت َِضــخْ ِمــن،ا� َخ ْي ـرًا َف ْليُ ـ َر َعلَ ْي ـ ِه وَا ْب ـ َدأْ بِمَ ــنْ تَ ُعــو ُل ُ ّٰ طــا ُه َ أ َ َّن رَسُ ـ، َعــنْ أَبِي ـ ِه،َعــنْ عَا ِم ـ ِر ْبـ ِـن �س ـع ٍْد ِ ّٰ ـول ا� َعلَ ْي ـ ِه ُ ّٰ صلَّــى � �ا َ.تَ َد َع ُه ـ ْم عَالَ ـ ًة Âmir bin Sa‘d (radiyallahu anh)’ın babasından Kul َ.ـك ِ ْج ـ ْز َعــنْ نَ ْف ِسـ ٍ و ََ� تُـ َـ� ُم َعلَــى َك َفـ،ا ْل َف ْضـ ِـل ِ ـاف و ََ� تَع rivayetine göre Rasûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem) İbni Mes‘ud (radiyallahu anh)’den rivayete ona buyurdu ki: “Hiç şüphesiz ki senin, varislerini göre: Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) zengin olarak bırakman onları muhtaç olarak bırakmandan hayırlıdır.” buyurdular ki: “Allah’u Teâlâ kime hayır verirse üzerinde görünsün. Geçimini sağladığın kişilerden başla. Fazlasından hediyeler ver. (Aileni geçindirmeye) yetecek şekilde (geçimini 52 ............. / 2017 kazanırsan) (düşürecek kınanmazsın. şekilde) zorlama.” Kendini acze Ailenin Geçimi İçin Harcanan Para Günah Olarak Kişiye Yeten Kötülük َ َقـ:ـال َ َقـ،ََعــنْ أَبِــي ُه َر ْي ـ َرة ِ ّٰ ـال رَسُ ــو ُل :َا� َعلَ ْي ـ ِه و �َس ـلَّم ُ ّٰ صلَّــى � �ا َ َقـ ِ ـال رَسُ ــو ُل ا َ َك ٰفــى لِ ْلمَ ـ ْرءِ ِمــن:َا� َعلَ ْي ـ ِه و �َس ـلَّم ُ ّٰ صلَّــى � � ُْا�ِثْـ ِـم أ َ ْن ي ُِضي ـ َع َمــنْ يَ ُقــوت َ ِ ّٰ يل َو ِدي َنــا ٌر،ٍ َو ِدي َنــا ٌر أ َ ْن َف ْقتَـهُ ِفــي َر َق َبـة،�ا ِ ِدي َنــا ٌر أ ْن َف ْقتَـهُ ِفــي �سـ ِب َ َو ِدي َنــا ٌر أ َ ْن َف ْقتَ ـهُ َع ٰلــى أ َ ْه ِلـ،ين ،ـك � ت �َص َّد ْقـ ٍ ـت ِب ـ ِه َع ٰلــى مِسْ ـ ِك َ أ َ ْعظَ ُم َهــا أ َ ْج ـرًا ا ّلَـ ِـذي أ َ ْن َف ْقتَ ـهُ َع ٰلــى أ َ ْه ِلـ َ.ـك Rasûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdular ki: “Doyurduğu (bakmakla yükümlü olduğu) kimseleri zayi (ihmal) etmesi kişiye günah olarak yeter.” Ebu Hüreyre (radiyallahu anh)’den rivayete göre Rasûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdular ki: “Bir dinarı Allah yolunda infak ettin. Bir dinarı köleye infak ettin. Bir dinarı (çalışıp hayatını kazanmaktan aciz bir) miskine tasadduk ettin. Bir dinarı da ehline harcadın. (Bunların arasından) mükafat olarak en büyüğü ailene harcadığın dinardır.” Abdalların Ameli َ ـك بِعَمَ ـ ِـل ْا� ْب َ َعلَ ْيـ: يَ ُقــو ُل،َعــنْ سُ ـ ْفيَا َن ـب ُ ا ْل َكسْ ـ:ـال ِ طـ َ .ـال ِ ِمــنَ ا ْل َحـ َـ� ِل و َْا� ِ ْن َفــا ُق َعلَــى ا ْل ِع َيـ Süfyan-ı Sevrî (radiyallahu anh)’den rivayete göre o şöyle derdi: “Sana kahramanlıkta önü Hanımın Ağzına Götürülen Lokmanın Değeri ا� َعلَ ْيـ ِه و �َسـلَّ َم ُ ّٰ صلَّــى � أ َ َّن ال َّن ِبـ َّـي، َعــنْ أ َ ِبيـ ِه،َعــنْ عَا ِمـ ِر ْبـ ِـن �سـع ٍْد َ ـك ِمــنْ نَ َف َقـ ٍة َف ِإ ّنَـ َ ـت َع ٰلــى أ َ ْه ِلـ َ ِإ ّنَـ:ُـال لَـه َ َقـ ـك ت ُ ْؤ َج ُر � ـك َمهْمَ ــا أ َ ْن َف ْقـ َ. َحتَّــى اللّ ُ ْقمَ ـ َة تَ ْر َف ُع َهــا ِإلَــى ِفــي ا ْم َرأَتِ َك،ِفي َهــا alınamayan yiğit kimselerin ameli gerekir. O amel de: helalinden kazanıp ehl-ü iyâlinin nafakasına harcamandır.” Ehline Karşı İyi Davranmak َ َقـ،يد :ـب ِإلَـ َّـي أ َ ِخــي سُ ـ ْفيَا ُن � َكتَـ:ـال ٍ َعـ ِـن ا ْل ُم َبــار َِك ْبـ ِـن �سـ ِـع َ ْسـ ِـن ا ْل ِق َيــا َم َعلَــى ِعيَالِـ ْـك َو ْليـَ ُكـ ِـن ا ْلمَ ـوْتُ ِمــن ِ أ َ َّمــا بَ ْع ـ ُد َفأَح َ بَالِـ َّ و،ـك ...َُالسـ َـ�م Âmir bin Sa‘d (radiyallahu anh)’ın babasından rivayetine göre Rasûlüllah (sallal lahu aleyhi vesellem) ona buyurdu ki: “Hiç şüphesiz ki imi ve Mübarek bin Sa‘îd’den (rahimehullah) dedi ki: “Kardeşim Süfyan bana yazdı ki: Ailene karşı ihtiyaçlarını temin noktasında) bir harcama yapsan güzel davran, ölümü (tefekkür daima) kalbinde onunla mükâfat göreceksin. Hatta hanımının olsun vesselam.” ağzına götürdüğün lokmanın bile (mükâfatını göreceksin).” ............. / 2017 53 Nureddin YILDIZ İslam Devleti “ Bismillahirrahmanirrahim. İslam Devleti; Allah’tan başkasının devlet konuşmadığı demektir. İslam Toplumu da; Allah’ın sözünün en üstün tutulduğu toplum demektir. Müslümanlar da; Allah’tan başkasına secde etmeyen insanlar demektir. 54 Mart / 2017 ” Elhamdüli’llahi Rabbi’l âlemin ve sallallahu ve selleme âla seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn. Aziz Kardeşlerim; Allah’ın gönderdiği İslam; şahısların, kadın-erkek insanın yaşayacağı bir dindir. Bu din yani İslam, meleklerin dini değildir. Hayvanatın da dini değildir. İnsanların dinidir, cinlerin uygulaması gereken dindir. Dolayısıyla İslam, dinimiz insan üzerinde yansır. Din, insan üzerinde izlenebilir. Müslümanlık göklerde, Levhi Mahfuz’da, yerin altında, Kâbe’nin içinde, Medine sokaklarında değildir. İnsanların ortasındadır. Dolayısıyla insan nerede ise İslam da orada olacağından insanın sosyal yapısı neyi gerektiriyorsa o sosyal yapı İslamca olmadığı sürece ortada Müslümanlık görülemez. Devlet; insanoğlu- nun sosyal olarak bir arada kalabilmesi için nihayetinde insanlığın onca kavga, gürültü, katliam vb. zararlardan sonra devlet, insanın ulaşabildiği son sistemin adıdır. Önceleri bir araya gelindi, kabileler oluştu, yöresel güçler oluştu vs. derken sonunda insanlık “devlet” isimli bir sisteme oluştu, ortaya çıktı. Böyle bir sistemle insan kendisini karşı karşıya buldu. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin peygamber olarak gönderildiği zamanda insanlık devlet mefhumuna ulaşmıştı. Devlet nedir biliniyordu, dünyada da devletler vardı. Meşhur Roma vardı, Pers İmparatorluğu vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, Mekke’de peygamber olduğunu ilan ettiğinde Mekkeliler bir devlet sahibi değildiler ama devlet gibi idare ediyor ve ediliyorlardı. Peygamber aleyhisselam efendimizin Mekke’deki mücadelesini hepimiz biliyoruz. Müşrikler, Peygamber aleyhisselam efendimizi insan olarak çok seviyorlardı, güveniyorlardı ve iyiliğine şahitlik ediyorlardı. Hepimizin gayet iyi bildiği hicret esnasında yanındaki emanetleri sahiplerine verme ile ilgili ayrıntıyı biliyoruz. Bu emanetler onu öldürmek isteyen, Mekke’de görmek istemeyenlere aitti. Hem beğenmiyorlar hem düşman görüyorlar hem de “filanca bilezik, filanca altın senin yanında dursun, düşmanlar bunu çalmasın benden” diyorlardı. Güvenli insandı, seviliyordu, sayılıyordu. Ama Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin sistemli bir Muhammed olmasına razı değillerdi. Çünkü Muhammed aleyhisselatu vesselam şahıs olarak istediği gibi ibadet etsin, şahıs olarak güvenli birisidir, şahıs olarak evinde ne yaparsa yapsın. Ama Mekke’nin sokaklarını, Mekke’nin iklimini belirleyecek sistemi yani devleti korumasını kabul edemiyorlardı. Kendi açılarından haklıydılar. Kurulu bir düzenleri vardı. Devlet demek, senin düzenini de ona bağlamak demektir. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bildiğiniz gibi Medine-i Münevvere’yi devletinin merkezi olarak kurdu. Daha önce Yesrip olarak bilinen küçük bir belde iken insanlığın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin eliyle kurulmuş en büyük medeniyeti olan, İslam Medeniyeti’nin merkezi haline geldi. Bildiğimiz İslam Devleti, Medine’de kuruldu. Kardeşlerim; Medine-i Münevvere’de kurulan İslam Devleti, bin dört yüz elli seneye yakın bir zamandan beri yeryüzünde İslam Devleti’nin örneği olarak bilinir. Yani bir Müslüman uyur, kalkar, oturur, yürür ama idealinde Medine vardır. Medine’de kurulu düzen vardır. Medine’deki devlet vardır. Biz Müslümanlar olarak yarın Rabb’imizin huzurunda mü’min kimse, iman ehli insanlar olarak dirilmeyi istediğimiz için idealimiz Medine’de kurulu bulunan o devlet ve o devletteki vatandaşlık idealidir. Bunun dışında ismi ne olursa olsun, sistemin adı ne olursa olsun bizim veya başkasının kimin yaşadığı yer olursa olsun yeryüzünde hiçbir sistem, mü’min olarak bizim kalbimizin huzur duyacağı bir sistem kıyamete kadar olmayacaktır. Biz, Sevgili Peygamber aleyhisselam efendimizle kıyamet günü buluşmak ve onun şefaatinin kanatları altında cennete girmek isterken onun sistemi ve kurduğu devleti dışında bir yapıyı bize ait ebediyen göremeyiz. Asla böyle bir şeyi kabul edemeyiz. Mü’min olmamız, Muhammed aleyhisselamın Ümmeti’nden olmamız bunun karşısında kaya gibi sert bir engel çıkarır. Mecburiyetten kaynaklanan, çaresizliklerimizden sonuçlanan durumlar olabilir. Elbette Allah, kal- Mart / 2017 55 bimizden beğendiğimiz şeyle mecburiyetten kaynaklanan sonuç arasında fark olduğunu biliyor. Mü’min insan mecburiyetten dolayı domuz eti de yiyebilir. Mü’min insan naçar kaldığı için eli cinayete de bulaşabilir. Ama kendi rızasıyla domuz eti yemez, bilerek, isteyerek cana kıymaz. Bizim Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin bin bir emek ve zahmetle kurduğu İslam Devleti’ni “eh olsa da olur, olmasa da olur” diye bir fantezi gibi görecek halimiz yoktur. Kur’an’ı ondan alacağız, haccı ondan alacağız, namazı ondan alacağız, orucu ondan alacağız, cennet umudunu o verecek, cehennemden o kurtaracak ama canlar feda ederek, sevgili amcasının parçalanmış cesetleriyle kurduğu devlete gelince O’nun olmasa da olur boyutu düşünülebilir mi hiç? Namazda hangi Muhammed aleyhisselam idiyse, kurduğu devlette de O’ydu. Mü’min olarak biz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi olduğu gibi kabul ettik. Namazı güzel, zekâtı zor mu diyeceğiz? Haccı çok tatlı, cihadı çetin mi diyeceğiz? Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başımız, gözümüz, canımız, ruhumuz, hayatımız, kanımız, damarımızdır bizim. O, mescid kurduysa mescid Müslümanı’yız. O cihad dediyse inşallah cihad mü’minleriyiz. O haccettiyse hac bizim işimiz. O, devlet kurdu ve adına İslam Devleti dediyse biz, İslam Devleti mensuplarıyız. Çaresizliğimiz, beceriksizliğimiz, Allah’ın kaderinde başka şeylerin önümüzde bulunma zamanında yaşıyor olmamız ayrı bir mesele. Ama zihinlerimizi, hayallerimizi süsleyen şey Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Medine’sidir. Hacda da devlet modelinde de. Hacca giderken tatlı Medine sokakları, oturduğumuz zaman filan bürokratik yapı olamaz bizde. Bu çelişkiyi imanımız kabul etmez. Mü’miniz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi tepeden tırnağa kadar olduğu gibi kabul ettik. Ehh O, 56 Mart / 2017 Resûlullah olarak Resûlullah kimliğiyle, Kureyş’ten filanca adam kimliğiyle değil, Resûlullah kimliğiyle sallallahu aleyhi ve sellem bir devletin başına geçtiyse namazda olduğu gibi devlet anlayışında da karşımızda Resûlullah var demektir. Kardeşlerim; Medine’ye hicret buyurduğunda sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz Medine’de insanlar yaşıyorlardı. Hem putperest Araplar yaşıyordu hem de Yahudi insanlar yaşıyorlardı. Yahudiler de oranın çarşı pazarına vs. hâkimdiler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beş yüz kadar aileyle oraya hicret ettikten sonra ortaya bir sorun çıktı. Yani birden bire nüfus üçe bölünmüş oldu: Yahudiler vardı, işte Araplar vardı bir de Mekke’den mü’minler geldiler. Bu oradaki Evs ve Hazrec ismindeki iki büyük kabile de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geçince yani iman edip ensar dediğimiz büyük kadro olunca Yahudiler bir tür kenara itilmiş oldular. İkinci sınıf ya da ikinci çeşit vatandaş gibi kaldılar. “Ne olacak bizi burada ne yapıyorsunuz, bizi itecek misiniz, kovacak mısınız” gibi endişeye kapıldılar. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz oturalım bir anlaşma yapalım diye onlara teklifte bulundu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bu teklifini kabul ettiler. Hep beraber Medine’de yaşayan ensar yani Evs ve Hazrec kabilesi, Mekke’den hicret eden muhacirler ve orada daha önce yaşayan Yahudiler toplandılar, toplu bir anlaşma, Medine Anlaşması denen bir anlaşma yapıldı. Bu tarihi boyutu şu anda bizim ele alacağımız bir konu değil. Ama çok önemli bir bölüm: o anlaşmada yani Medine’yi devletleştiren o ilk vatandaşlık statüsünü belirleyen anlaşmanın altında yazan madde çok önemli: “Medine anlaşmasını yürütmekle Muhammed sorumludur!” sallallahu aleyhi ve sellem. Bu neyi gösteriyor? Bin dört yüz elli sene önceki Yahudiler bile “bundan sonra dünyadaki her söz ancak Allah’ın Peygamberi Muhammed aleyhisselamın sözüdür” diye kabul etmişlerdir. Başka türlü zaten devlet olmanın bir manası yok. Öbür türlü hicret etmenin Medine’yi devletleştirmenin bir gereği yoktu. Aziz Kardeşlerim; Çok hızlı bir şekilde bir hakikati daha hatırlamamız gerekiyor: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin ruhunu Rabb’ine teslim edip bu dünyadan ayrıldığı zaman hepinizin bildiği çok önemli bir olay var: Bir gün sabah sekiz dokuz sıralarında veya on gibi işte sabahın erken saatlerinde ruhunu teslim etti. Ashabı kiram başta Ebubekir olmak üzere radıyallahu anhum cemian Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi analarından babalarından, eşlerinden, bütün dünyadan çok daha fazla sevdiklerine Allah şahit, Kur’an şahit, dünyada hiçbir şeyi Resûlullah’a değiştirmeyecek kadar sallallahu aleyhi ve sellem O’nu sevdiklerine şahit oldukları halde gözlerinin önündeki o mübarek nur kümesi olan cesedi bırakıp Medine-i Münevvere’nin o günkü şehrinin az dışına çıkarak “yeni liderimiz kim olacak” bunu saatlerce konuştular. Öğle namazına kadar bu işi hallettiler. Yeni lideri olarak Ümmet-i Muhammed’in başına Ebubekir radıyallahu anhı geçirdiler. Ondan sonra da gelip şimdi Resûlullah’ın cenazesi ile ilgilenelim dediler. Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara mübarek cesedinden önce devletini getirmişti. Cesedi ortadan kalktı ruhunu teslim etti diye, mübarek bedeni aramızda değil diye devletini de savurup devletini tehlikeye düşürecek bir hataya düşmemeye çalıştılar. Şimdi biz Resûlullah deyince sallallahu aleyhi ve sellem sadece onun mübarek cesedinin bulunduğu kabr-i şerifini hatırlıyor olabiliriz. Bu bizim Müslümanlığımızın seviyesini gösterir. Resûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellemin kabri şerifi orda Allah’ın izniyle de mübarek cesedi sanki dün aramızda gibi taptaze ordadır. Buna böyle iman ediyoruz. Devleti nerde? Minarelerinden ‘eşhedü enne Muhammeden Resûlullah’ sesi yükseliyor. Ama o ses nereye gidiyor? Göklere mi yükseliyor apartmanların içine mi giriyor sorusunun cevabı var. Nerde? Biz ümmet-i Muhammed olarak tatlı bir peygamber hatırası mı yaşamalıyız Peygamber aley- Allah’ın gönderdiği İslam; şahısların, kadın-erkek insanın yaşayacağı bir dindir. Bu din yani İslam, meleklerin dini değildir. Hayvanatın da dini değildir. İnsanların dinidir, cinlerin uygulaması gereken dindir. hisselam efendimizin mirasını mı yaşamalıyız? Hatıra yaşamakla dindarlık olmuyor. “Ah güzeldi, vah güzeldi, tatlıydı” demekle dindarlık olmuyor. İslam kesinlikle sosyal yapının en üst noktasına hâkim olmalıdır ki İslam diye bir din hayatın içinde bulunsun. Bu eğer insanlığın işte devlet dediği bir sistemse İslam devlettir. Eğer mesela birleşmiş milletlerse son nokta, yarın öyle bir hâl oldu ki insanlar devletlerden vazgeçtiler, birleşmiş milletlere yönetim devredildi diyelim böyle bir sistem. Ne olacağı belli değil. Her gün bir şey çıkıyor çünkü. O zaman İslam birleşmiş milletler demektir. Orda olmalıdır. İslam en üstte olacak ki mü’min Allah’ın kelamını yüceltmiş olsun. Bu hakikatleri hepimiz alel beyan biliyoruz. Bunları uzun uzun tekrar etmeme gerek yok. Kardeşlerim; Bir sorunun cevabını bulalım: Bir devletin İslam Devleti olması veya olmaması, bir yörenin İslam toprağı olması veya olmaması nasıl anlaşılacak? Mesela; bayrağında kelime-i tevhid mi bulunacak? Mesela vatandaşların nüfus kâğıtlarında besmelemi yazması lazım? Hayır, böyle bir şey yok. Allah bir yörenin toprağın bir halk kitlesinin İslam üzere olup olmadığını yani devlet dediğimiz şeyin İslam ismiyle müsemma olup olmadığını görmek için kâğıt üzerinde besmele ile başlıyormuş. İşte her evde mushaf varmış. Hacca giderken çok ciddi uygulamalar yapıyorlarmış. Bunlar İslam göstergeleri değil. Allah yeryüzünde sözünün geçerli olmasını istiyor. İslam Devleti; Allah’tan başkasının konuşmadığı devlet demektir. İslam Toplumu da; Allah’ın sözünün en üstün Mart / 2017 57 Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bildiğiniz gibi Medine-i Münevvere’yi devletinin merkezi olarak kurdu. Daha önce Yesrip olarak bilinen küçük bir belde iken insanlığın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin eliyle kurulmuş en büyük medeniyeti olan, İslam Medeniyeti’nin merkezi haline geldi. tutulduğu toplum demektir. Müslümanlar da; Allah’tan başkasına secde etmeyen insanlar şında bir yerde kullanılamadığı toplum İslam Toplumu’dur. Böyle bir devlet de İslam Devleti’dir. demektir. Bir İslam Devleti başındaki halifenin, işte filan Harun Reşid’in sakallı olmasıyla ölçülemez. Bir Kardeşlerim; İslam Devleti işte insanların çok rahat namaz kılma- Üçüncü madde olarak da: İslam Devleti; Allah’a sıyla ölçülebilecek İslam Devleti değildir. Namaza kulluğun yapıldığı ve bunun garanti altına alındığı hürriyet vermek, hacca hürriyet sağlamak, herhangi yerdir. Kur’an okumaktan namaz kılmak, oruç vb. Al- bir şekilde insanların zekât vermesine engel olmamak lah neyi emrettiyse bu işlerin yapıldığı yani bu ibadet- İslam Devleti olmayı gerektirmiyor. lerin rahat bir şekilde yapıldığı ve siyasi gücün bunları Allah’ın yeryüzünde İslam Devleti diye izlediği, arşından izlediği sistem her şeyden evvel bir: Allah’a şirk koşulmayan yer demektir. Allah’tan başka ilahların bulunmadığı toplum demektir. Kalplerde Allah’tan başkasının ‘ekber’ en büyük diye anılmadığı en büyük, son nihai gücün Allah olarak bilindiği toplum demektir. Bir! teminat altına aldığı yer demektir. Ve İslam Devleti, dışarıya karşı kendisini koruyan dışarıya da İslam’ı ihraç eden yapının adıdır. Bu dört şey sağlandığı zaman İslam Devleti olmuştur. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz de Mekke’den Medine’ye hicret buyurduğunda bu dört şeyi sağladı: Allah’tan başka ilah yoktur dedi. İki: asla alkol yok, faiz yok, zina yok, kumar yok, sihir yok, İki: Allah’ın haramlarının alenen bulunamadığı toplum demektir. Başta zina, insan öldürmek, kumar, fuhuş, faiz, alkol, sihir, büyü bu tip Allah’ın yasak ettiği şeylerin hiçbir şekilde o toplumda revaç bulamadığı, insanlar arasında izlenemediği toplum, İslam Toplumudur. Öyle bir devlet, İslam Devletidir. Faiz varsa minareler İslam Devleti yapamaz. Zinanın önünde engel yoksa zina hürriyetler arasında sayılıyorsa devlet için İslam kelimesi yapmacıktır. İnsanlar fal, büyü, sihir ve benzeri haramları istedikleri gibi kullanabiliyorsa hiçbir iddia İslam Devletinin içini doldurmaz. Çünkü dedik ki: İslam Devleti Allah’a şirk koşulmayan ve haramların alenen işlenemediği yerdir. Kanunların faizi suç saydığı, zinayı recm cezasıyla cezalandırdığı; alkolün büyük cinayetler arasında sayıldığı, tıp ve eczalık dı- 58 Mart / 2017 haramlar haram, dedi. Herkes namaz kılacak, herkes oruç tutacak, herkes çoluk çocuğunun rızkını Allah’ın emri olduğu için temin edecek, dedi. Dördüncü hakikat olarak da: dışarıdan müşrikler saldırdığında Hendek kazdılar Medine’nin etrafına ve ashabını İslam’ı ihraç etmek için dünyaya seferberlikle görevlendirdi. Bu dört şey gerçekleştiği için Medine İslam Devleti oldu. Yüz yirmi dört bin peygamberin yüz yirmi dört binincisi olarak bunu gerçekleştirdiği için zaten sonuncusu oldu peygamberlerin. Bunun için Allah, İslam Devleti kurulduğu için Medine’de, bunu gördüğü َ ـك ل ُتْلَمْ ـ َ ” ُم َكيـ ِـن د ْ ُمـbuyurdu. için Allah arşında “ْ ـك أ َ ْم َو ْيــال ‘Şimdi din tamam’ dedi. Ama Musa aleyhisselamın elinde Allah’ın dini tamamlanamamıştı. İsa aleyhisselamın elinde tamamlanamamıştı. Salih aleyhisselamın elinde tamamlanamamıştı. Nuh aleyhisselamın elinde eksik kalmıştı. Ama Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah’tan başka hiç kimseye ilah olarak tapınılamayacak bir yer kurdu. Haramların haram olduğu ve devletin teminatı altında haramlıklarının garanti edildiği bir yer oluşturdu. Namazın hayatın en önemli parçası olduğu, ibadetlerin çok rahat huzur içinde yapıldığı bir şehir kurdu. Ve İslam’ı dışarı ihraç eden dışarıdan küfür sokmayacak sınırların kurulduğu bir devlet kurdu. O َ ُم َكيـ ِـن د ْ ُمـ zaman Allah tamam gaye gerçekleşti. “ْ ـك ل َ “ ” ُتْلَمْ ـŞimdi dininiz tamam oldu, sen ـك أ َ ْم ـ َو ْيــال de ey peygamber artık tespih hayatını yap istiğfarını yap Rabb’ine dönmeye hazır ol” diye talimat verildi. İslam Devleti bu. Bu İslam Devletinden ABD’de filan insan sayısı kadar biz ne kadar mesulüz? Bir Müslüman olarak şimdi böyle bir İslam Devleti’nin varlığı veya yokluğu beni ilgilendiriyor mu? Elbette, hac, oruç beni ne kadar ilgilendiriyorsa, bir Müslüman olarak Kur’an beni ne kadar ilgilendiriyorsa Kur’an’ın devletleşmesi de beni o kadar ilgilendiriyor. Rica, minnet hacca gitmekle devlet teminatı arasında hacca gitmek arasında fark yok mu? Elbette Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin emaneti sadece Kur’an değil. Sadece hac değil. Devleti de onun emanetiydi. Bu emaneti korumak bütün Müminlerin elbette nihai görevi, en büyük görevi. Peki, bir Müslüman olarak tek kaldığım bir dünyada ben bu görevi yapamazsam ne ederim? Namazda ne yapıyorsam öyle yaparım. Çok basit: Allah’ın en büyük emri namaz. Ayakta, kıraati ile, rükû ile, secdesi ile yapılacak buyuruyor Allah. Ayağım ağrıyor: “oturarak kıl” diyor. Hiç oturacak takatim yok: “yaslan da kıl” diyor. Yaslanamıyorum diyorum: “yatıver” diyor. Yattım fena inliyorum: “başını salla yeter” di- yor. Başımı sallayacak halim kalmadı: “için kaynasın yeter” diyor. Namaz en büyük emri; En büyük, açık, aleni, kıyamete kadar her Müslüman’ın anlayacağı emri. Bunu bile Allah yatarak kılandan bile kabul ediyor. Çünkü mü’mini çaresiz bırakmak istemiyor Allah. Ama çare aramayan mü’minden de razı olmuyor. O zaman Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin Medine’de oluşturduğu devletinden ben ne kadar mesulüm? Ne kadar imanın varsa o kadar. Ne kadar takatin varsa o kadar. Ben tek başıma devlet ilan edebilir miyim? Edemezsin. Ne yapacağım o zaman? Allah’a ne yapabileceğini göstereceksin. Neler yapamayacağını Allah biliyor zaten. Önemli olan İslam Devleti kurmak değildir. Sümeyye radıyallahu anha da İslam Devleti göremeden gitti Mekke’de. Ama kıyamet günü İslam Devleti’nin sancağı altında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Ümmet’i toplandığında o devleti hiç görmeden Rabb’ine kavuşan Sümeyye en ön safta duracak. Mühim olan devlet kurmak sonra o devletten bakanlık kapmak değildir. Mühim olan Allah rızası için o gayretin içinde olmaktır. Allah içimizde fokur fokur kaynayan heyecanı görsün, şu dünyada da bin sene İslam’ın devleti olmasın, hiçbir zararı yok. İslam’ın devleti olacak da biz de o devletin tembelleri olarak anılacağız, lazım değil. Devleti de olmasın yeter ki Allah bizi heyecanlı görsün, samimi görsün. Biz, İslam Devletimiz olmasa dinimizi kaybetmeyiz ama İslam’ın devleti olur da biz heyecanımızı kaybedersek her şeyimizi kaybederiz. Önemli olan mü’min olarak sabahleyin kalktığımda, akşam yattığımda içimdeki heyecanı meleklerin nasıl not ettiği önemlidir. İslam’ın devletinin oluşması için şuanda olgunlaşma süreci henüz gelmemiş olabilir. Henüz Müslümanların bir devlet sahibi olabilecekleri, Allah’ın adının anıldığı ve Allah’ın adının Mart / 2017 59 yüceltilmesi için çalışan bir devlet imkânı olmayabilir Müslümanların. Ama Allah beni niye devletiniz yoktudan önce “sen neredeydin” diye muhasebe edecek. Çünkü namaz, daha aktif bir emri olduğu halde devlet gibi çok uzun bir alanı işgal eden bir yapının ötesinde küçücük bir seccadeyi işgal edecek bir namaz ki yirmi dört saat benim görevim bu, bunda bile Allah, zor şartlara karşı bana açılımlar getiriyor. Toleranslar yapıyor. Yatarak kıl, zararı yok. “Uzat ayağını kıl” diyor. Eee kıbleye ayak uzatmak mekruh, hastaya: “uzan, yat, kıl” diyor. Yeter ki sen, namaz modunda bulun. Yeter ki namaz heyecanın kaybolmasın, diyor. İslam bu! Devletinde de böyle, namazında da böyle, zekâtında da böyle. Sahabeyi hatırlıyoruz değil mi, herkes çuval çuval sadaka getiriyor, avuç avuç para getiriyor. Bakmış verecek hiçbir şeyi yok. Evinde yiyecek yok, verecek yedek bir elbisesi yok. Gelmiş: “Ya Resûlullah!” demiş. “herkes sadaka veriyor. Herkesin bir şeysi var, üzerimdeki çuldan başka verecek hiçbir şeyim yok. Ama sadaka vermeye de imreniyorum. Bana hakaret eden kim varsa, sadaka olarak ona hakkımı helal ettim” demiş. Çaresizlik yok kardeşim! Hiçbir şey yapamıyorsan, bir mü’mine hakkını helal ediyorsun, kim bana hakaret ettiyse, hak mı hak. Bunun bir bedeli var mı kıyamet günü? Var. Helal ettim onu gitti. Al işte sadaka kapısı. Çaresizlik yok, çaresizlik diye uyuklamak var. İslam’ın devleti olmayabilir, İslam’ın halifesi bulunmayabilir, Müslümanlar olarak biz tamamen pasif bir hayata mahkûm edilebiliriz coğrafyada. Ama kardeşlerim, kıyamet günü her birimiz Ömer bin Hattab gibi, Osman bin Affan gibi büyük bir devlet yöneticisi olarak dirilme imkânına sahibiz. Her mü’min, İslam Devleti’nin başı olarak dirilebilir kıyamet günü. Nasıl biliyor musunuz? Şu Allah’a şirk koşmamak, haramları sınırlardan içeri sokmamak, Allah’ın { emirlerini sınırların içinde kanun gücüyle uygulamak ve İslam’ı dışarı ihraç edip dışardan şirk ithal etmeme politikasını güttüğün her yer, İslam Devleti’dir. Bunun için Kars’tan Edirne’ye, Kore’den Vietnam’a kadar bir sınır çizmen gerekmiyor. Bir mütaitle anlaşıp dört duvar çizdirdin adına “ev” dedin mi, kapısına da “İslam Devleti” yazabilirsin. Bu dört şey orada gerçekleşir çünkü. Erkekle kadın anlaşıp “Biz Allah’ı son söz sahibi yapacağız bu evde.” “Tamam.” “Misafir olarak bile Allah’a şirk koşanı bu eve sokmayacağız.” “Tamam.” “Rabbimize hiçbir isyan yapılmayacak bu evde.” “Tamam.” “Ne emrettiyse Allah, yerine getireceğiz.” “Tamam.” “Ve sen kadınlar arasında, ben erkekler arasında bu devletin nüvesini, çekirdeklerini yayacağız, tamam mı?” “Tamam.” “Söz mü?” “Söz!” Buyurun İslam Devleti… Bu İslam Devleti işte. Her hangi birimiz kıyamet günü: “Sen Ömer bin Hattab gibi niye İslam Devleti olup da Konstantiniyye’ye ordular göndermedin?” diye hesaba çekilmeyiz. Ömer bin Hattab, Ebu Bekir’den devralmıştı. Bana enkazdan başka bir şey devredilmedi ki. Camileri bile müzeye dönüştürülmüş bir şey devraldım ben. Ben komada aldım her şeyi devir, diyebilirim kıyamet günü. Ama bir Müslüman evini, ailesini neden İslam Devleti haline dönüştürmediğini anlatamaz kıyamet günü. “Kaynanam çok karışıyordu ya Rabb’i.” mi diyeceksin? Ne diyeceğiz? Bizim ev çok deniz kenarıydı, dolayısıyla çok güneş alıyordu, çok güneş aldığı için sabah namazına kalkamıyorduk mu diyeceğiz. Kardeşlerim; Bütün dünya birleşip bizi imha etmeye kalksa bir karı koca, Rabb’leriyle evde baş başa şehit olup giderler, İslam Devleti’nin başı ve yardımcısı olarak Allah’a } Mü’min insan mecburiyetten dolayı domuz eti de yiyebilir. Mü’min insan naçar kaldığı için eli cinayete de bulaşabilir. Ama kendi rızasıyla domuz eti yemez, bilerek, isteyerek cana kıymaz. 60 Mart / 2017 giderler. Yıkılamaz İslam Devleti’dir aile. Bunun için şeytan ta Âdem aleyhisselamdan beri Abbasi Devleti’ni yıkmaya uğraşmadan önce, Umevî Devleti’ni yıkmaya uğraşmadan önce Âdem’in ailesini yıkmaya çalıştı. Bunun için şeytan Medine’de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kurduğu İslam Devleti’ni yıkamayacağını anlayınca münafıkların fiskoslarının işe yaramadığını anlayınca Resûlullah’ın evini yıkmaya çalıştı. Aişe’sine iftira ettirtti. Kadınlarını gıdıklamak istedi. Bunun için Tahrim suresi indi. Medine Devleti’ni sarsamayacağını anlayınca Resûlullah’ın küçük lokal devletini sarsmak istedi. Ve sarstı da. Huzuru kaçmış, neşesi yıkılmış bir peygamber olarak mescidine göndertti O’nu. Biz, gerçekleri görmek zorundayız kardeşler. Vay be! Başında şimdi Selahaddin Eyyubi olacaktı, Haçlıları tek nesille Akdeniz’e atacaksın. Eh be! Ne İslam be! Bu, hayaldir. İşten dönerken: “Nereye gidiyorsun?” sorusuna “Biz devlet başıyız kardeşim, devletimize gidiyoruz.” diyen mü’minin ki gerçektir. Her mü’min, evini Allah’tan başkasının sözü geçmeyen bir yer olarak ispat ettiği zaman, İslam Devleti kurmuştur. Bu İslam devletlerinden binler, on binler olunca da büyük bir İslam Devleti de kurmuş oluruz. Ama evleri İslam’a teslim edemeyip caddeleri İslamlaştırma mücadelemiz, kış günü evi ısıtma yerine boş tarlaları ısıtmak kadar zor bir hayaldir. On üç sene Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem önce ashabının evlerinde devlet kurdu. Haydi, hicrete deyince “şeyy, ya Resûlullah bizim hanım doğum yapacaktı, ben bir ay sonra gitsem olur mu” diyen olmadı. Yolda doğum yaptı hanımları ama: “bizim hanım doğum yapacaktı” demediler. Çünkü asıl devleti kurdular, kale güçlendi. Medine’de devlet iki günlük işti, Mus’ab gitti, kurdu zaten. Çatısından başlanmaz ev yapılmaya. Temellerinden başlanır. Okullardan filan değil, analardan başlanır. Analar okul olur, ondan sonra binalar yapılır o çocuklara bir şey öğretmek için, o binalara çocuklar gönderilebilir. Şeytanın kurulmasını istemediği asıl İslam Devleti yuvalarımızdır, bunun için düğünden başlıyor. “Şey biz çok İslam’ca düğün yapacağız ama düğün biraz da genççe olsun. Yani gençlerin de gönlü kalmasın.” Hani tıpkı ne gibi? Kredi ile faizle ev almak gibi. Evi kıbleye uygun yapmışlar ama krediyle almışlar evi. Mübarek bir de kıble odası yapmışlar o banka parasıyla alınmış, gibi. Aziz Kardeşlerim; Ben, Ömer bin Hattab bir sabah namazını kıldırırken, devletimizin, İslam’ın başı olan Ömer sabah namazı kıldırırken şehit edildiğinin hesabını vermeyeceğim kıyamet günü. Bunu bana Allah sormayacak. Ama kendi devletim olan, söz sultanlığımın bulunduğu evimdeki her cinayeti her kılınmayan sabah namazını bana soracak Allah. “Ömer’in namazı yarım kalmıştı niye kıldırtmadın” demeyecek. Çünkü ben, benim evimin sultanıyım. Bu gerçek. Dernekler kurmadan, vakıflar kurmadan, siyasete dalıp İslam’ı dünyaya hâkim kılmadan önce evlerimizin sultanları olmak zorundayız. Evde, gönüller sultanı oldun mu; evde Allah’ın son sözü söyleyen güç haline getirdin mi; evde bunu Resûlullah sevmezdi deyince çöp kutusuna en iyi pastayı bile atabildin mi o gün sen, muhteşem bir devlet kurdun. Açılışı, töreni filan yapılmasına gerek yok. Açılışını melekler yapmıştır merak etme. Zor olan bu, asıl olan da bu. Ama gel gör ki evlerimizi melekler kuracak, biz de meleklerin hayran olacağı İslam Devleti kuracağız diye bekliyoruz. Hâlbuki on üç sene Mekke’de önce o evde kurmuştu. Hani delikanlıyı hatırlıyor musunuz? Anası: “açlık grevine gidiyorum öleceğim sen Muhammed’i bırakacaksın, eğer bırakmazsan ben de öleceğim” demişti. Sa’d da ne demişti ona: “Boşuna acından ölme ana.” demişti “Muhammed’i bırakmam ben.” Ev, devletleşmiş. Medine’de devlet kurmak kolay ondan sonra. Mart / 2017 61 Kardeşlerim; Her birimiz elbette Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Medinesi’nden yönetilmeyi hayal ederiz. İnşallah da şu fani hayatta gözlerimizi kapatmadan bunu da görürüz. Ama bunun zamanı çok önemli değil. Kaç senedir ev kirası veriyoruz? Kaç senelik evliyiz? Bu, avucumuzun içindeki bir devlet. Bu devletin içinden yetişenler büyük büyük devletler kuracaklar, Allah’ın izniyle. Bunun için biz “filancayla filanca evlendi” demeyi bırakalım. “Çocuğumuzu evlendirdik” demeyelim artık. Ne diyelim? “Çocuğumuza bir İslam Devleti kurduk” diyelim. Ama içinde alkol bulunan bir İslam Devleti olmasın. Akraba ziyareti numarasıyla haremlik selamlığın bulunmadığı kadın erkek bir arada oturulan bir İslam Devleti olmaz. Biz, Güney Afrika’dan Kuzey Kutbu’na kadar söz geçiremediğimiz için Rabb’imize karşı mahcubuz. Özrümüz de büyük ihtimalle kabul edilecek. Ne edebilirim ki ben? Vizesiz zaten bir yere gidemiyorum. Ama yüz metre kare bir dairenin içinde bile Allah’ı konuşturamadığımın hesabı çok zor. Kur’an, devletini yüz metre karenin içinde bile kuramamış bir Müslüman olmak istemiyoruz biz. “Sokaklarda insanların verdiği tavizler dikkatimizi çekiyor ama kendi evimizde verdiğimiz tavizler niye dikkatimizi çekmiyor” diye sorar melekler bize. Mü’min, Allah’ın sözü son söz olsun diye uğraşır yani daha başkası konuşmasın, Allah konuşsun. Bunu filan toplantıda uygulayamayabilir gücü yetmez. Terörist olması da gerekmez. Ama evler hiç kimsenin kimseye engel olamadığı yerlerdir. Elbette bu ta ev protokolü yapılırken nikâh masasında konuşulmalıdır: Evleniyoruz ama bu devletin başı benim, yürütme sorumlusu sensin, çocuklarımızı da bakan filan yapacağız inşaallah diye baştan planlamak lazım. Kardeşlerim; Bunun için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz bu sırrı bize öğretmek için ne buyuruyor: “Sizden biriniz Ramazan dışında bir oruca niyet ettiği zaman bir düğüne giderse, düğün sahibi yemek getirince orucunu bozsun düğünün neşesine katılsın” diyor. Neden? Çünkü sen bunu a ile b’nin düğünü olarak görüyorsun, Resûlullah öyle görmüyor sallallahu aleyhi ve sellem. Bir İslam Devleti olarak görüyor. Kardeşim, İslam’ın devleti kuruluyor, sen oruçluyum diye burada yemek yemiyorsun. Devlet kuruluyor devlet. Şeytanın kafasına balyoz gibi inecek bu devlet. Bu evde Allah denecek. Haramların kapısından içeri giremeyeceği bir ev bu. Bu evin sınırları içerisinde Allah’tan başkasının sözü geçmiyor. Medine İslam Devleti işte. Medine İslam Devleti. Medine’de İslam Devleti’nin özelliği neydi? Müşrikler söz sahibi değildiler. Çocuklar Allah korkusuyla yetiştiriliyordu, alkol yoktu, zina yoktu, göz zinası da yoktu, hiçbir şey yoktu. Allah ne derse o vardı. Şimdi o büyük Medine toprağına hurma bahçelerini küçültüp yüz metrekare bir maket ev niye yapmayayım ki ben? Diyecek miyim ki: “öyle yüz metre karelik yerleri yönetmem biz soylu bir aile çocuğuyuz, en az bir beş yüz milyon dönüm olsun” filan, öyle mi diyeceksin şimdi? Önce burada horozluğunu görelim senin büyük çiftlik buluruz ondan sonra zaten Allah senin önünü açacak şu yüz metrekarede sen Allah’ı konuşturabilirsen. Allah buyurdu ki, Resûlullah buyurdu ki dedikten sonra sen, eşin, çocuklarından biri: “şey bizim komşular da demişti ki” diye Allah’a cevap veriyorlar mı sizin evde ama oooo başka diyen var mı? İşte o ne biliyor musun? Hani “Resûlullah dedi”, “Allah dedi ki” den sonra “şey filanca da demiş ki” diye var ya işte vardı ya bir Abdullah ibni Ubey ibni Selül münafık Resûlullah dedi ki dendiği Medine’de: “şey ama bizim babala- 62 Mart / 2017 rımız böyle dememişti” diyordu münafık. Medine’de de münafıklık vardı. Senin evinde de hala güçlü bir kadro oluşmamış, nifak var. “Allah buyurdu”dan sonra komşu da buyuruveriyor sizin evde, o da bir şeyler söylüyor. Hala zekâtı verilip verilmediği belli olmayan paradan var çekmecelerde. Korsan para var aklanmamış paralar var hala. letimiz için küçük küçük devletler kurmak var. Damat mamat değil Mus’ab seçtik biz. Gelin melin yok, Nesibe Hanım seçtik biz. Peki bu kurduğumuz küçük apartman evlerde apartman devletlerinde daire devletlerinde sorun olmayacak mı? Şimdi biz böyle İslam Devleti kurduk, eee tabi elbette erkek devletin başı öbürü de icra kurulu başKardeşlerim; kanı filan böyle anlaştık. Hiç sorun olamayacak mı? Bizi Rabb’imiz çaresiz bırakmıyor. “Namazı Asıl sorun orada olacak zaten. Resûlullah sallallahu ayakta kılamıyorsanız gelin oturarak kılın” dialeyhi ve sellemin Medinesi’nde sorunlar olmadı mı? yor. “Oturarak kılamıyorsan yatın kılın” diyor, Meleklerle ortak kurulan Medine dert küpü olduğu “çaresiz kalmayın” diyor. “Oruç tutamıyorsan, günler olmadı mı? Olacak elbette. Bizim devletimiz başın döndüyse, tansiyonun düştüyse bozuver olursa, İslam Devleti olarak evi kurarsak çocuklarımız orucunu, sonra kaza edersin” diyor. Resûlullah’ın kavga etmez mi? Çok ederler hem de. Eee hani İslam kurduğu aleyhisselatu vesselam “İslam Devletini Devleti’ydi? Cennette değil ama dünyada İslam Devsen kuramıyorsan leti bu. Ashabı Kiram yaşadığın yerlerde Resûlullah sallallahu bari köyünde kur” aleyhi ve sellemin İslam Devleti Allah’a şirk koşulmayan diyor. Tıpkı ayakta önünde kavga ettiler. kılamıyorsan oturarak ve haramların alenen işlenemediği yerdir. Ondan daha büyük kıl dediği gibi. Köyde Kanunların faizi suç saydığı, zinayı recm devlet kurmayacaksın de sözüm geçmiyor ya sen. Seninki maket cezasıyla cezalandırdığı; alkolün büyük ya Rabb’i diyorsan zaten küçük bir devcinayetler arasında sayıldığı, tıp ve eczalık “eee yatarak kıl” let. Orada çocuklar der gibi “evinde dışında bir yerde kullanılamadığı toplum çok daha fazla kavga koru bari” diyor. ederler, orada bakanİslam Toplumu’dur. “Eee bizim evde de lar arası üst yetkili, alt sözümüz geçmiyor yetkili kavgası daha ya Rabb’i” dersen o çok olur. Neden? zaman meleklerin ne Orada çünkü asıl sermaye. Enerji piyasası oradan soracağını tahmin edersin, onu herkes tahmin eder yürütülüyor. Şeytan orayı hiç rahat bırakmayacak. ne soracaklar. Bir insan kirasını ödediği, elektrik ve su Fakirliği hastalığı iç sürtüşmeleri sık sık deneyecek. parasını ödediği evinde nasıl sözü geçmez? Birini deneyecek baktı tutmadı öbürünü deneyecek. Biz çocuklarımıza düğün müğün yapmayız. Biz Medine’ye yaptığı gibi. Dışarıdan saldırttı içeriden çocuklarımızı evlendirdik mevlendirdik yok artık, huzursuzluk çıkarttı. Kıtlık oldu, hastalık oldu, evlerde çocuklarımıza devlet kurduk başkanlık serti- sorunlar oldu. Başlarında Resûlullah sallallahu aleyhi fikalarını verdik ellerine, düğün o demek. Bir- ve sellem vardı. Şöyle bir akşam yaslanıp bir kahve birimizin düğününe “yeni devletin hayırlı olsun” içelim hani biz öyle diyoruz ya keyfi göstermek için bir diye gideriz. “Allah bu devletinize cihad şerefi kahve içelim diyecek vakit bulamadılar hiç. Dertleri nasip etsin” demek için gideriz, “Allah devletini- nöbet değiştirecek kadar sık sık böyle birbirini kovalar zin sancağını düşürmesin” diye gideriz. Düğüne gibi gördüler karşılarında ama bıkmadılar. Çünkü asıl bu mantıkla bakıyoruz kız vermek yok bizde, damat mutluluk diyarı cennete gittiklerini buranın göçebe bir seçmek yok. Onun yerine ne var? Resûlullah sal- yer olduğunu biliyorlardı. Kursak kursak Resûlullah lallahu aleyhi ve sellemin Medine’de kurduğu sallallahu aleyhi ve sellemin Medine’si kadar mübadevlet gibi devletler kurmak var. En büyük dev- rek ve güzel yerler kurarız. Mart / 2017 63 Oradaki dertleri de saysak bir saat geçer sadece isimlerini saysak bir saat olur, dert, dünya dert diyarıdır. Mü’min de dertlere tahammül etmeye söz vermiş insandır. Yuvalarımız İslam Devleti olur Allah’ın izniyle ama İslam Devleti kararı verdik, çok güzel de dualar yaptık, çok güzel hazırlıklar yaptık, evlerimizin de duvarlına ayet-el kürsiler filan da astık, hacca gidenlerden güzel seccadeler de aldık, evimiz İslam Devleti ya şimdi zemzem de hatıra bekletiyoruz kavanozda çok güzel dursun zemzem değerli hurma da muhakkak bulunuyor, hani Medine Devleti’nin şubesiyiz ya biz. E hastalık gelecek akraba arası sıkıntı o hiç eksik olmayacak. Peki devletimizin başı ve icra kurulu başkanı arasında sorunlar olacak mı o gün. Daha kapıyı açıp “bismillahirrahmanirrahim” açılış töreninden sonra başlayacak. Hani biz İslam Devleti’ydik? Biz huzur evi kurmadık İslam Devleti kurduk. İslam Devleti. Bu devlette cihad var kardeşim. Müşriklerden kaçtı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’de devlet kurdu, beş-altı yüz tane müşrikti hepsi bütün dünya müşriklerini karşısında buldu. Bizim devletimiz huzur devleti değil, cihad devletidir. Yeri gelecek fakirliğe karşı nefis cihadı yapacağız, yeri gelecek sıkıntılara karşı cihad edeceğiz, yeri gelecek komşuların taarruzuna karşı müdafaa cihadı yapacağız, yeri gelecek seferberliğe çıkacağız. Huzurumuz cennette olacak inşaallah. O güne kadar acele etmiyoruz o güne kadar boş boğazlık yapmıyoruz. Kardeşlerim; Bu ümmet hiçbir zaman çaresiz değildir. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin Medine’si filan güçlerin işgali altında olabilir. Evimizin bir köşesini Medine’ye çeviririz. Sokaklar utanılarak yürünecek yerler haline gelebilir evimizin koridorunu sokaklaştırırız. Sokak lambası bile takarız böyle sokağa benzesin diye. Orada tur atarız sokağa 64 Mart / 2017 çıkamıyorsam evimin koridorunda yürürüm. Bütün dünya küfre kaymış olabilir, benim dünyam evimden ibaret oldukça bana kimse bir şey yapamaz. Evime hükümran olamadığım sürece de hiçbir devlet benim değildir zaten. Çünkü devlet akşam ışığını söndürüp yattığın yerdir. Akşam ışığını söndürüp güvenle uyuyamadıktan sonra günahlardan arınmış bir yatağa girmedikten sonra sofrasında yüzde yüz Allah’ın helal ettiği nimetlerin bulunduğu bir mutfağa girmedikten sonra Medine-i Münevvere’nin içinde yaşayan ne olur? Münafıkların başı Abdullah ibni Ubey Medine’de yaşıyordu, Ebu Cehil de Kâbe’ye yirmi metre kala bir evde oturuyordu. Yer önemli değil yeri İslamlaştırmak önemli. Kış bastırmış olabilir, fırtınalar camı açamayacak kadar yoğun olabilir, camlarını kapılarını kapattığım iyice kilitlediğim bir evi küçük bir sobayla ısıtabilirim. Dışarıda don, fırtına her şey aleyhime kendi mülkümde lehime olur. Ben Rabb’ime gittiğim zaman da “bu kadar becerebildim” diyebilirim. Becerebileceğim şeyi becermemişken: “eee biz ya Rabb’i Afrika’ya gidecektik ama gidememiştik” diye bir mazeret olmaz kıyamet günü. Kardeşlerim; Biz İslam Devleti ister bir Müslüman’ız. Böyle bulduk Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi. Devletinin başındayken gitti aramızdan, o devlete bin sene ömrümüz olsa ulaşmak için gayret edeceğiz inşaallah ama ona ulaşana kadar da o devletin maketlerini kurmak zorundayız. Çünkü önce onun hesabını vereceğiz. Evlerimizi İslam’ın devleti haline getirip getiremediğimizi düşündükten sonra çok yapacağımız iş olduğunu da anlamış olacağız. Ve sallallahu ve selleme ala seyyidina Muhammed. Ve ala âlihi ve sahbihi ecmaîn. Ve’lhamdülillahi rabbil âlemin. Mart / 2017 65 Hatice FURHAN Evde Kaybettiğini Dışarıda Aramak “ Hepiniz eviniz de kaybettiğiniz huzuru mutluluğu dışarıda aramıyor musunuz? Oysaki huzur da mutluluk ta eviniz de. Sizler değil misiniz? İçiniz de kaybettiklerinizi, eviniz de kaybettiklerinizi dışında a r a y a n l a r. 66 Mart / 2017 ” R abiatul Adeviyye bir gün sokakta bir şeyler aramaktadır. Sokak lambasının etrafında dönüp dolaşarak. Mahalleli merakla yaklaşıp sorar. Sorarlar çünkü Rabia boş iş yapmaz diye düşünürler hep. Ey Rabia… Akşamın bu saatin de ne arıyorsun. Aradığın şey mutlaka önemli olmalı… Rabia cevap verir. İğnemi… İğnemi kaybettim onu arıyorum. İğnenin lafımı olur. Biz sana veririz bir iğne diyemezler. Sonunda mutlaka bir hikmet vardır diye düşünüp Rabia ile birlikte aramaya başlarlar kayıp olan iğneyi. Bir süre ararlar ancak sokak lambası yeterli değildir. Hem aranan bir iğne. Toz toprak arasında nasıl bulunsun ki. Nihayet bir süre sonra mahalle halkından biri der ki; Ey Rabia iğneni nerede kaybettin. Tam olarak kaybettiğin yeri söyle de oraya yoğunlaşıp arayalım. Rabia cevap verir. Herkesi biraz da kızdıracak bir cevaptır bu. İğneyi evde kaybettim… Bu defa aynı kişi der; E madem evde kaybettin neden sokakta yani dışarıda aratıyorsun. Rabia’nın cevabı oldukça manidardır. Sizlerin adeti değil mi bu zaten. Evde kaybettiğini dışarda aramak. Herkes durup bakar öylece. Ne demek istedi diye. Rabia devam eder sözüne. Ve özellikle de ailenin asıl temeli olan kadınların aile kavramı ve annelik sıfatının kutsallığı yerine kendilerine dışarıda bir hayat seçmeleri, kariyer planlarını aile sorumluluklarının önüne koymaları ve bu stres ve yoğun anne elinde yeteri kadar alakalanmamış ilgilenilmemiş olarak yetiştirilen bir neslin nasıl facialara sebep olabileceğine de haberler de ve çevremiz de sürekli şahit olmaktayız. Hepiniz eviniz de kaybettiğiniz huzuru mutluluğu dışarıda aramıyor musunuz? Oysaki huzur da mutluluk ta eviniz de. Sizler değil misiniz? İçiniz de kaybettiklerinizi, eviniz de kaybettiklerinizi dışında arayanlar. Kale içinden yıkıldığı gibi yine içinden imar edilir. Umutsuz değiliz. Rabia’nın dediği gibi bizler evimizde kaybettiğimiz saadeti ve huzuru yeniden evimiz de aradığımızda ve aile kavramı- Mahalle halkı aramayı bırakıp düşünceye dalar. Evet, Rabia’nın dedikleri doğrudur. Hepsi huzuru mutluluğu dışarda aramaktadır. Oysaki içlerine ve evlerine baksalar asıl huzurun orada olduğunu göreceklerdir. İşte Rabia’nın bu kıssasın da olduğu gibi günümüz toplumu da için de kaybettiğini dışında evinde kaybettiğini sokakta arıyor. Toplumsal olaylara, kaosa, sıkıntılara ve bu sıkıntılara sebep olan insanlara baktığımızda bunların hepsi de aile hayatında problemler olduğunu görüyoruz. Unutmamalıyız her kale içinden fethedilir. her kale içeriden yıkılır. Her kale içeriden yıkılır. Toplum olarak aile mefhumunu ikincil plana atan bizler bunun ceremesini hep birlikte çekmekteyiz. na gereken önemi verdiğimiz de göreceğiz ki hem bireysel hem de toplumsal olarak imar hareketi başlamıştır. Haydi, hep beraber. Toplumsal imar için, bireysel imar için dönelim. Ailemize evimize dönelim. İslam’ın ve İslam peygamberi Hz. Muhammed s.a.v. in aile ye verdiği önemi ve bu konuda ki tavsiyelerini rehber edinelim. İşte o vakit inanın her şey çok güzel olacak. Herkes aradığını bulacak. Aradığımız huzur değil mi? Var mısınız? Huzuru bulmaya... Kale içinden yıkıldığı gibi yine içinden imar edilir. Umutsuz değiliz. Rabia’nın dediği gibi bizler evimizde kaybettiğimiz saadeti ve huzuru yeniden evimiz de aradığımızda ve aile kavramına gereken önemi verdiğimiz de göreceğiz ki hem bireysel hem de toplumsal olarak imar hareketi başlamıştır. Mart / 2017 67 El-Esma �ا ALLAH (Celle Celâlühû) “Allah” ismi şerifi, yeryüzünü nurlandıran yüce ve tek din İslamiyet’in henüz gönderilmediği, insanların taş, tahta helva gibi şeylerden kendi elleriyle yaptığı putlara ilah diye tapındıkları bir zamanda dahi insanlar tarafından bilinen bir isimdir. Allah’u Teâlâ hazretleri bu gerçeğe şu ayeti kerimeyle dikkat çekiyor: “Onlara, “gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan hiç şüphesiz “Allah” diyecekler.” (Zümer 39/38) ٔ ﺍﻠﺤﺴﻨﻲ ﺍﻠﻟﻪ ﺳﻣﺎﺀ ﺍ En Güzelin En Güzel İsimleri İnsanın, maddi alem dediğimiz şu dış dünya ile iletişime geçmesi hiç şüphesiz duyu organları ile, manevi alem dediğimiz iç alemiyle iletişime geçmesi de hissetme, şuur ve idrak yoluyla mümkündür. Duyu organları insanı, maddi alem ve içerisinde maddi olarak mümkün olan şeylerle sınırlı kılar. Hissiyat ise insanın, maddi alem olan dış çevresini tanımasından önce gelir. Zira bu durum kişinin kendi iç alemidir ve kişi kendi iç alemiyle iletişime geçmek için duyu organlarına muhtaç değildir. İnsanın iç alemindeki en kuvvetli hissiyat ise Allah’u Teâlâ’nın varlığıdır. Zira bu hissiyat fıtrîdir, yaratılıştan verilmiştir. Sağlam köklere sahiptir. Derin ve geniştir. Bunun delillerinden bir tanesi de “Allah” ismi şerifinin bütün lisanlarda aynı manada olmasıdır: “Allah’u Teâlâ şu kainatın ve içindeki tüm her şeyin yaratıcısıdır.” İşte bu manayı insanın hissiyat ve şuuru duyu organlarından daha önce idrak edip anlıyor. Gramer ve lügat ulemasının tarifine göre “Alem”: “Kendisinden belirli bir mana anlaşılan ancak onu, aynı zamanda bir başkası için kullanmak mümkün olmayan kelimelere denir.” Mesela: bir kelime söylense, konuşulan bu kelime insanın zihninde bir etki meydana getirerek bir şekil, sıfat, durum ortaya çıkarır. Peki söylenilen kelimenin manası insan zihninde mevcut değilse, nasıl bir etki ortaya çıkacaktır? Tabi ki cevap şu kaide de gizlidir: “Manası olmayan hiçbir kelime için akıl ve zihinde bir yer yoktur.” İşte bu çıkarımdan anlıyoruz ki: “Eğer Allah ismi şerifinin insan fıtratında merkezî bir manası olmasaydı insan, yukarıda izah edilen şekliyle Allah’u Teâlâ’yı idrak edemezdi.” Zira değişmeyen bir hakikat vardır: “Bir şey mevcut ise eğer ya bilkuvve veya bilfiildir.” Yani: Ya varlığı açıkta olmayan, fakat kendisinde (bilkuvve) kuvvet itibariyle bulunduğu şeyde açığa çıkması mümkün olan şekliyledir veya o kuvvetin bilfiil etkin olması şekliyledir. Ül-Hüsna �ا “ALLAH” İsmi Şerifinin Bazı Özellikleri “Allah” ism-i şerifinin özelliklerinden birisi: “el-Esmâ’ül-Hüsna” dediğimiz Rabbimizin o güzel isimlerin tamamının “Allah” ismine nispet edilmesidir. Haşr suresinin son üç ayeti kerimesinde geçen tüm isimler “Allah” ismi şerifine sıfat olarak zikredilmiştir. Aynı zamanda Allah’u Teâlâ hazretlerinin en meşhur ismidir. Diğer bütün isimleri bu ismiyle bilinir ve tanınırlar. Bir diğer özellik ise: mahlukattan hiç kimsenin “Allah” ismi şerifiyle isimlendirilmemiş olmasıdır. Rabbimiz celle ve ala bu hakikate Meryem suresi 65. Ayeti kerimesiyle dikkat çekiyor: “Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun?” Zira rabbimizin isimlerinden bazıları vardır ki onlarla kulları da isimlendirilmiş olabilir. Rahim, Rauf, Semi‘ (işiten), Basîr (gören) gibi. Bazıları da vardır ki o isimlerle kulları isimlendirilmiş olamazlar. Rahman, Hâlik (Yaratan), Râzik (Rızık veren) gibi. Hasan (radiyallahu anh): “Rahman, insanların kendisini isim olarak sahiplenmeye güç yetiremeyecekleri bir isimdir. (Zira) Yüce ve mukaddes olan Allah Teâlâ hazretleri o isimle isimlenmiştir” demiştir. “Rahman, Allah’ın adıdır” denilebilir ancak “Allah, Rahman’ın adıdır” denilemez. Zira “Rahman” ismi sıfatlardan bir sıfattır, “Allah” ismi ise Allah’u Teâlâ hazretlerinin zatına delalet eden bir isimdir. Bu isim tüm noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’u Teâlâ’nın en büyük ismidir. Diğer bütün isimlerinin manasını kendinde toplamıştır. Hatta Cumhuru ulema bu konuda: “Allah” ismi şerifi ismi azamdır” demişlerdir. Cafer-i Sadık (radiyallahu anh) ise: “Allah’u Teâlâ’nın tüm isimleri yüceliğin en üst sınırındadırlar ancak insan Allah’ın adını, kalbi ondan gaflette iken anarsa o ismin bereketinden faydalanamaz. Fakat kalbi Allah’tan başkasıyla meşgul olmayıp tam bir ihlas ile Allah’ın adını anarsa bu isim kendisi için ismi azam olur.” Rabbimizin tüm mü’minlere, kendisine ismi azamıyla dua edip yalvarabilmeyi, halisane ve samimane bir şekilde onu anıp zikredebilmeyi nasip etmesi dua ve temennisiyle En Güzele emanet olunuz. Mehmet Akif ERSOY Tarihte bu güne baktığımızda 12 mart 1921’de İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiğini görüyoruz. Bu vesileyle biz de Milli Şairimiz Mehmet Akif’i hayırla yad ederken biraz da yakinen tanıyalım istedik. Mehmet Âkif Ersoy 20 Aralık 1873’te İstanbul’un, Fatih ilçesi Sarıgüzel Mahallesinde dünyaya gelir. Annesi Buhara’dan Anadolu’ya geçmiş bir ailenin kızı olan Emine Şerif Hanım; babası ise Kosova doğumlu, Fatih Camii medrese hocalarından Mehmet Tahir Efendi’dir. Babası, ona ebced hesabıyla doğum tarihini ifade eden “Ragîf” adını verir. Fakat telaffuzu zor geldiğinden arkadaşları ve annesi ona “Âkif” ismiyle seslenirler, kendisi de zamanla bu ismi benimser. İlk öğrenimine Fatih’te Emir Buhari Mahalle Mektebi’nde başlar. İki yıl sonra ilkokul bölümüne geçer ve babasından Arapça öğrenmeye başlar. Ortaöğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesi’nde başlar. Aynı zamanda Fatih Camii’nde Farsça derslerini takip eder. Mehmet Âkif, ortaöğrenimi eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca dillerinde hep birinci olur. Akif Balkan Savaşı, Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşı dönemlerinde çeşitli görevlerde bulunur, Balıkesir’e giderek 6 Şubat 1920 günü Zağnos Paşa Camii’nde çok heyecanlı bir hutbe okur. Halkın beklenmedik ilgisi karşısında daha birçok yerde hutbe verir, konuşmalar yapar ve İstanbul’a döner. 1921’de Ankara’da Taceddin Dergâhı’na yerleşen Mehmet Âkif, 500 lira ödül konularak açılan İstiklâl Marşı yarışmasına başta katılmaz. Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in ricası üzerine arkadaşı Hasan Basri Beyin teşvikiyle ikna olur. Onun orduya ithaf ettiği İstiklâl Marşı, Hamdullah Suphi Bey tarafından mecliste okunup ayakta dinlendikten sonra 12 Mart 1921 Cumartesi günü saat 17:45’te Milli Marş olarak kabul edilir. Âkif, ödül olarak verilen 500 lirayı hayır kurumuna bağışlar. Kurtuluş Savaşı ve zafer sonrası uzunca bir süre Mısır’da yaşayan Milli Şâirimiz Mehmet Âkif Ersoy, 17 Haziran 1936’da tedavi için İstanbul’a döner. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da, Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda vefat eder, Edirnekapı Şehitliğinde yatmaktadır. En önemli iki eseri İstiklal Marşı ve şiirlerini yedi kitap halinde topladığı Safahat’tır. Rahmetle anıyoruz. Mekanın cennet olsun. Hatırat Mehmet Akif bir cuma günü Mithat Cemal’le sözleşirler. Mithat Cemal’in evine gidecektir. O gün adam boyu kar yağar. Hiçbir vasıta işlemez. Mithat Cemal’in evi Çapa’dadır. Öğle yemeğinden sonra Mithat Cemal’in kapısı çalınır. Akif, bıyığının yarısı donmuş bir halde kapıdadır. Beylerbeyinden, Beşiktaş’a bir vapur işler, beşiktaş’tan Çapa’ya kadar vasıta bulamaz ve o kadar yolu yürür. Mithat Cemal, karda, tipide Mehmet Akif’in o kadar mesafeyi nasıl yaya yürüdüğüne şaşar. Akif ’te Mithat Cemal’in şaşkınlığına şaşar ve şöyle der: “Gelmemem için kar, tipi kâfi değil, vefat etmem lâzımdı. Çün-kü geleceğim diye söz vermiştim.” Pantolon Öğretmen çocuğa sorar: - Oğlum elini pantalonun sağ cebine attın ve bir 10 lira çıkarttın, sol cebinden de 5 lira çıktı. Senin şimdi kaç liran var? - Öğretmen çocuğun ‘15liram var’ cevabını vermesini beklerken Çocuk: “Herhalde üzerimde başka birinin pantalonu var!” hocam. Bunları Biliyor muydunuz? * Telefonun mucidi Alexander Graham Bell, karısı ve annesiyle hiçbir zaman telefonda konuşamadı. Çünkü ikisi de doğuştan işitme engelliydi. * Beynimiz geceleri daha aktiftir. * Böbreklerimiz her 10-20 dakikada bir vücuttaki tüm kanı süzer. Bu işlem günde 100-150 defa tekrar edilir. Bir günde yaklaşık 500L kan süzülür ve 1,5L idrar oluşturulur. Buna göre de hayatımızda ortalama 45.000L idrar üretilir. * Misvak üzerine yapılan bilimsel birçok araştırma misvakın diş eti hastalıklarını önlemede diş macunlarından çok daha etkili olduğu ortaya konmuştur. * Misvak üzreine yapılan araştırmalar misvakın içerdiği madde ve minerallerin baş ağrısına iyi geldiğini ortaya koymaktadır. Bunun yanında misvakın hafızayı güçlendirdiği düşünülmektedir. Dahilek Ya Rasulallah Gönül hun oldu şevkinden boyandım Ya Rasûlallah(sav) Nasıl bilmem bu nîrana dayandım Ya Rasûlallah Ezel bezminde bir dinmez figandım Ya Rasûlallah Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah Yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen Muazzam bir sehasın sen, dilersen rehnümasın sen Habîb-i Kibriyasın sen, Muhammed Mustafa’sın sen Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah Gül açmaz çağlayan akmaz, İlâhi nurun olmazsa Söner âlem, nefes kalmaz, felek manzûrun olmazsa Firak ağlar,visal ağlar, ezel mestûrun olmazsa Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah Erir canlar o gül bûy’i revan bahşın hevasından Güneş titrer, yanar didarının bak ihtirasından Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasından Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah Ne devlettir yumup aşkınla göz, rahında can vermek Nasip olmaz mı sultanım haremgahında can vermek Sönerken gözlerim asan olur âhında can vermek Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah Boyun büktüm, perişanım, bu derdin sende tedbîri Lebim kavruldu ateşten döner pâyinde tezkîri Ne dem gönlün murad eylerse taltif eyle kıtmîri Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah(sav) Yaman DEDE