ARA YI Ş LAR -İnsan Bilimleri Araştırmaları~ 5-6 Hakemli Dergi Isparta 2001 · ·' 8rajışlar -insan Bilimleri Araştırmaları­ Yıl: 3, Sayı: 5-6, 2001 ŞAH VELİYYULLAH DEHLEvl'NİN İNSAN ANLAYlŞI Hasan Tevfik MARULcu· Abstract: Dehlevi, put forth a conception of the universe for consideration, mentioning some metaphysical matters in written works. In this conception, he tried · finding out human being's position in the Islamic civilization and morality system. In this system, as he determined human being's true nature and where he is to be and showed the suitability between the Nass and the human nature, on the other hand he tried deseribmg which characteristics a morality community has to have by mentionig some subjects like family in the community, society and politics. ·Key Words: Dehlevi, Muslim, Human. being, Religious life, Morality Giriş İlk kez Bıneviler zamanında sırurları İslam'a açılan Hindistan (92-93/71071 1), X/XVI. asırda Babürlüler Devleti'nin kurulmasıyla tamamen Moğol-İslam idaresi . altına gimıiş, istikrar içinde yaşamıştır. 1 Moğol Hind hükümdarlarının bu . istikrarlı idareleri, Evrengzib'den sonra (ö.l118/1706) sönmeye başlamıştır. Bir taraftan taht · kavgaları ve iç savaşlar, diğer taraftan İran'dan gelen istilalar sonucu, etkisini gittikçe artıran dış güçlerin müdahalesi ile devlet zayıflamaya ve arkasından da yıkılınaya yüz tutmuştur. Valiler, yönettikleri vilayetlerde 1Jağımsızlıklarını ilan etmeye koyulmuşlar, böylece ülke, yabancı uzun yıllar Arş. Gör., SDÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kelfun Bilim Dalı Özcan, Azmi, "Hindistan Tarihi", DİA, XVIII, 75-81. Ş rayişlar istilacılar için sömürülmesi kolay bir hal almıştır. İngiliz etkisi giderek ülkede hakim olmaya başlamış, çok sünneden işgal ile neticelenmiştir.2 İslfun'ın, hakim olduğu süre zarfinda Hind medeniyet ve kültürünün yapısı üzerinde köklü etkileri olmuştur. Bununla beraber Hindu din geleneğine ait birçok şey de yaşanılan İslam'a girmiştir. Hem İslam hem de Hinduizmin etkisinde kalan pek çok tarikat doğmuş, örneğin İslam'la Hinduizmin karışımından meydana geleıi ve Sihizın adı verilen yeni bir din kurulmuştur.3 Yine Babürlüler döneminde İslam dini ile ilgili en önemli kriz 1556-1605 yıllan arasında hüküm süren Ekber Şah zamanında yaşanmıştır. O ''Din-i İlahi'' adını verdiği, Hindistan'daki mevcut dinlerin bir sentezinden ibaret yeni bir din kurmuş ve insanlan bu devlet dinine ginneye zorlamıştır. Arkasından gelen güçlü hükümdar Cihangir ise, onun yolundan gitrneyerek Sünni İslam'ı desteklemiştir. Bu arada Şeyh Ahmed Sirbindi'nin (ö.l 034/1625)4 başlattığı tecdld hareketi büyük başan elde etmiş ve aşırılıklardan arındırılmış sfrfilik, onun öğretisinde zirve noktasına ulaşmıştır.5 Aynı çalışma ve gayreti gösteren, halk arasında Şah Veliyyullah olarak bilinen XVID. yüzyılın meşhur alimlerinden Ahmed b. Abdurrahim b. Veclhüddin, (lakabı: Kutb.uddin) 1116-117611704-1762 yılları arasında Hindistan'da yaşamış bir alimdir. Ülkemizde daha çok Huccetullahi'l-Btiliğa ile el-Fevzu'l-Kebfr fi Usuli'tTejsfr adlı eserleriyle tanınan ve Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam, Felsefe ve Tasawuf gibi ilim dallarında, Arapça ve Farsça pek çok eser'yazan Dehlevi'nin eserlerinin tam sayısı bilinrneinektedir.6 Dehlevi, dönemindeki Müslümanların karşılaştığı sorunlar üzerine derinlemesine eğilmiş, çözüm yolları aramıştır. Zira yaşadığı bölgede süregelen istilalar sebebiyle sadece politik yapı deforme olmamış, dini. hayatın. canlılığı da yok olmaya yüz tutmuştur. O, Müslümanların düşmüş olduğu bu durum için 2 3 Lapıdus, Ira M., Modernizme Geçiş Sürecinde İslam Dünyası (çev. i. Safa Üstün), M.Ü.İ.F.Y., İstanbul 1996, s.l97, 198; Yurdaydın, Hüseyin G., İslam Tan'hi Dersleri, Ankara Üniversitesi İHlhiyatFakültesi Yayınları (AÜ.İ.F), Ankara 1988, s.316. Sarıkçıoğlu, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarih~ Tuğra Matbaası, Isparta 2000, · s.l 77. Hindistan'da Lahor ile Delhi arasında olan Sirhind adlı yerde doğan, Müceddid-i Elf-i Sil.ni İmam Rabharıl olarak meşhur Ahmed b. Abdillehad b. Zeynilabidin el-Ffuuki es-Sirhindi (9711034/1564-1625), son derece bilgili, arif ve muhaddis olup Ömer Ffuuk soyundandır. Arapça ve Farsça eserleri vardır (bkz. el-KannQci, Sfu:lık b. Haseıı, Ebcedü 'l-U/um ve Veşyu '1-Merkiun fi Beyani Ahvali'l-U/unı (thk. Abdülcebbar Zükkar), Dfuu'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 1978, III, 225; Zirikli Hayreddin el-A 'lanı Kanıusu Teraclnı, Dfuu'l-İlm, Beyrut 1984. I, 142. Aziz Ahmed, Hindistan ve Pakistan 'da Modernizm ve İslam (çev. Ahmed Küskün), Yöneliş Yayınları, 1990 İstanbul, s.l40, 141. ' Şah Veliyyullah'ın eserleri hakkında bkz., Erdoğan, Mehmet, Huccetullahi'l-Baliğa Tercümesi, iz Yayıncılık, İstanbul I994, s.42-44. .' 132 8ray1şlar kurtuluş çareleri aramış, okul k:unnuş, eserler kaleme almıştır. Aynca bu çalışmiııarında metafizik konulara: da değinmiş, bir alem tasavvuru ortaya koymuş, bu tasavvurda İslam'ın ahlak ve medeniyet sistemine uygun olarak insanın yerini tespit etmeye çalışmıştır. Bu sistem içerisinde, bir taraftan, insanın mahiyet ve konumunu belirleyerek bu merkezde nassların insan fitratına uygun bir hikmete bağlı olduğuna işaret etmiş, diğer taraftan da sosyal açıdan aile, cemiyet siyaset gibi konulara değinerek ahlaklı bir toplum yapısı nasıl olmalıdır? sorusuna cevap araını ştır. Şah Veliyyullah'ın insan görüşünü belirlemeden önce, onun insana bakışını daha iyi anlayabilm~k ve insana yüklediği görevleri belirleyebilmek açısından, önce onun alem görüşüne değinmek yerinde olacaktır. 1. Varhk Anlayışı 1.1. Görü~en Alem Anlayışı Veliyyullah'agöre alem, mümkün olan en güzel hal üzere yaratılmıştır. Bu yaratmada, maslahata riayet edilmiş ve varlık safhasına çıkması bir hikmet ile bağlanmıştır. Allah Teala'nın ilmi, silretler içerisinden tek bir silretin belirlenmesi noktasına ulaşmış ve var olmuştur. Yani ona göre Allah, mevcut olan şu alemin şeklini, ezelde takdir etmiştir. Ayrıca bu suret, alem için en güzel olan surettir. Bizzat alemin irade edilip varlık verilmesi dahi, onun varlık safhasına çıktığı sı1retinin, diğer muhtemel suretiere tercih edildiği anlamına gelmektedir.7 · Şah üzere Şah Veliyyullah, "a'yan-ı sabite" il_e_hem fıkirdir. A'yan-ı sabite, Allah'ın ilminde olan ayniara verilen add-ır. Yani ilmi silretler için kullanılan bir terimdir. Bu silretler, Tarırı 'nın ilmindeki mümkün varlıkların hakikatleridir. Yani görünür hale gelmeden önce, Tarırı'nın ilminde bilgi olarak mevcut olan varlıkların, Tarırı'nın ilmindeki mahiyetleri, gizli hakikatleridir. 8 Çoğu kelam alimi tarafindan bu suretierin varlığı reddedilmiştir. Ancak Mu'tezile'ye göre a'yan-ı sabitenin, potansiyel olarak varlığı kabul edilse de, bi'l-fiil varlığından bahsedilemez.9 Bu görüşlerinden anlaşıldığı hakkında Mu'tezil~ Şah Veliyyullah 'a göre yaratılacak olan her şeyin tamamı, gökler ve yeıyüzü önce belirlenmiştir. Allah, bütün mahluk:u, Şah Veliyyullah'ın ''Hayalu'l-arş veya "alem-i mis§.!" adını verdiği bir yerde yaratmış .ve orada bulunan her şeye bir silret vermiştir. Örneğin Muhamıned (as)'ın sfueti, ·onun yaratılmadan Şah Veliyyullah ed-Dehlevi, Huqcetulliihi'/-Bii/iğa (thk. ihyru'l-Ulfun, Beyrut 1992, I, 196. el-Cürcfuli, Ali b. Muhammed b. Ali, es-Seyyid eş-Şefıf, Ebyfui), Dfuu'J-Kitabi'J-Arabi, Beyrut 1405., s. 206. el-ljayyiit, Ebfı'l-Huseyn el-Mu'tezili, e/-lntisar ve 'r-Red Kasiidii bihi '/-Kizb ale 'l-Miislimfn ve 't-Ta 'n aleyhim Matbaatu'l-Katfılikiyye 1957, s.l9. Muhammed Şerif Sükker), Dfuu Kitiibu ·ı~Ta 'rf/at (thk. İbrahim elalii İbn er-Ravendi e/-Mülhid mii (nşr. Albert Nader), Beyrut el- 133 8ray1ş/ar insanlara gönderildiği vakit, kavmini uyarrnası, Ebü Leheb'in onu inkar etmesi gibi olaylar tahak!ruk etmiştir. İşte bu süret, hadiselerin yeıyüzünde aynen orada belidendiği şekil üzere meydana gelmesine bir sebep olmaktadır. Bunun gibi, illem-i misillde önceden belirlenmiş süretler de, hadiselerin aynen oradaki mevcut hatleriyle varlık safhasına çıkmaları sonucunu doğurmaktadır. 10 Şah Veliyyullalı'ın bu düşüncelerinden, görünen bir illemin ötesinde bir de illem-i misal adını verdiği, Eflatun 'un idealar alemine benzeyen bir illem anlayışını kabul ettiği anlaşılmaktadır. 1.2. Tann Anlayışı GörüşferiTide genellikle Eş'ariliği benimsemiş olan Şah Veliyyullah'a göre, ilamyat (theology), insanın rasyonel yeteneklerinin ötesindedir. Dolayısıyla Allah, düşünülebilir ve hissedilebilir olanla benzetme yapılamayacak kadar çok yücedir. 11 Bu özelliğinden dolayı, "peygamberler, Allah'ın Zatı üzerinde düşünmek konusunda insanları menetmiş, onları imana davet etmişlerdir. 12 Hz. Peygamber de, sadece Allalı'ın nimetleri ve yüce kudreti hakkında düŞünmeyi insanlara tavsiye 13 etıniştir." Hz. Peygamber, "Yaratan 'ı düşünmeyiniz'' 14 diyerek Allah'ın Zatı hakkinda düşünmemizi yasaklamıştır. Bu yasaklama, Allah'ın Sıfatları, yani, Allah'ın tasvir ediliş biçimini açıklamaya çalışmayı da içerir. 15 Allah birdir, ortağı yoktur. Onu biriemek (tevhid), "vacibu'l-VÜcfid vasfinı sadece Allah'a hasretmek, arşın göklerin, yeryüzünün ve orada bulunan diğer cevherlerin yaratıcısının Allah olduğuna İnanmak, yine her şeyin idaresinin sadece O'na ait olduğuna inanmak ve O'ndan başkasını ibadete layık görmemek" şeklinde tannnlanır. 16 Şah Veliyyullalı'a göre bütün iyiliklerin esası, her türlü güzelliğin temeli tevhld inancıdır. Çünkü, illemlerin Rabbi olan Allah'a tartı anlamıyla teslim olmak, 10 11 12 · 13 14 15 16 134 Dehlev!, Huccetullahi'l-Baliğa, I, 197. Dehlev!, Huccetullahi '1-Ba/iğa, I, 189. Şah Veliyyullah ed-Dehlevl, Tejhlmiitü'l-İliihiyye (thk. Mustafa el-Kasim1), Pakistan Haydarahat ts., I, 52. Şah Veliyyullah ed-Dehlevi, el-Fevzü'l-Keblr fi Usulü't-Teftfr (Farsça'dan Arapça'ya tre. Selman Hüseyin en-Nedvi), Diiru'l-Beşıiiıi'l-İslfuniyye, Beyrut 1987, s.41; Huccetullahi'/Baliğa, I. 86. Bu hadisi İbn Abbas'tan Ebü'ş-Şeyh Kitabu'l-Azame hn.3'de, Deylemi, el-Firdevs, II, 56, hn. 23 I 8; Ebfr Nuaym, Hılyetü'l-Evliyil, VI, 67; Ebu Zerden Tabarfuıi Mu'cemu'l-Evsat'ta, VII, 172, hn. 62 15; İbn Ömer'den Beyhaki, Şuabu'I-İmfuı, I, 136, hn. 120 tahric etmişlerdir. Aclün1, eserinde söz konusu hadisin sened bakınundan zayıf olduğunu ancak metin olarak sahih bir mana içerdiğini söylemektedir (bkz. Aclüni, İsmail b. Muhammed, Keşfo '1-Hafa ve Müzilü '1İ/btis, Daıu İhyai't-Tü$il Arabi, Beyrut 1351, I, 311). / Delılevi, Tefhimatii '1-lfiihtyye, I, 64, 65. Dehlevi, Huccetulliihi 'l-Baliğa, 176. Brayış/ar tevhid esasına dayahdır. Bu teslimiyet ise, mutluluğu kazandırıcı etkenlerden en önemlisidir. Zira insanın gayb alemine tam anlamıyla yönelmesi: ancak bu teslimiyetle mümkün olur. 17 . İnsanlardan bazı gruplar, tevhid ve şirk konusurida ihtilafa düşmüşlerdir. Bunların çoğunluğunu, yıldızperestler, müşrikler ve Hıristiyanlar oluşturur. Şah Veliyyullah'a göre şirk, Allah'a mahsus sıfatları, O'ndan başkasına isnad etmektir. 18 Bazı insanlar, yıldızların ibade~e layık olduğuna, onlara ibadet etmenin dünyada fayda vereceğille inamİuş, ihtiyaçları onlara arz etmenin hak olduğunu düşünmüşlerdir. Müşriklere gdin<;e, . onlar alemin idaresi . kortusunda Müslümanlarla aynı anlayışı benimsemiş olsalar da, bazı salih insanların uiuhiyetten bir paya sahip olduğunu dtişünerek Allah'a ortak koşarlar. 1 9 . · Tevh1d konusunda farklı düşünen üçüncü fırka ise, Hıristiyanlardır. Bunlar, Mesih'in Allah'a:, diğer insanlardan 'farklı bir yakınlığı olduğuna inanırlar. Onlara göre, Mesih'in ''kul" olarak nitelendirilmesi, diğer insanlarla onu aynı seviyede . tutmak olur ki, bu ona karşı bir saygİsızlık ve Allah'a olan yakınlığını görmezlik:tir. Allah, onların bu inançlarını reddederken, bazen kendisinin asla dengi olmadığını, doğmadığını ve doğrulmadığını20 .bazen de göklerin ve yerin yaratıcısının sadece kendisi olduğunu, bir şeyin olmasını dilediği zaman, onun olmasını irade etmesinin yeterli olduğunu ve o şeyin de, anında meydana geldiğini ifade etmiştir.Z Bu bakımdan, Allah'ı tanıinak için onun sıfatiarını bilmek çok önemlidir. Nitekim Şah Veliyyullah, sıfatıara imanın, kul ile Allah arasında bir vesile oluşturup, kişiye, ulfihiyetin manasını kavramasını kolaylaştıracağını söylemektedir.22 1 J.3. Vahdet.:.i Vücfid ve Vabdet-i Şuhfid Anlayışı Birçok Müslüman düşünür gibi Şah Veliyyullah da Kur'an ve Sünnet'in öğretilerinin ortaya koyduğu metafizik meselelere derinlemesine dalmıştır. Bu konudaki yaklaşımı, diğer meselelerde olduğu gibi · birbirine zıt düşünce hareketlerini uzlaştırarak bir sentez meydana getirmektir. Nitekim İbn Arabi ile Sirbindi'nin görüşlerini uzlaştırmaya çalışması bu kabildendir. Şah Veliyyullah'ın bu konudaki çabalarını tam anlamıyla değerlendirebilmek için İbn Arabi'nin ve Sirhindi'nin, varlık konusundaki görüşlerinin ana hatlarıyla verilmesi gereklidir.· Varlık (vüciid) kavramının ifade ettiği iki farklı anlam vardır. Birincisi, epistemolojik olarak var olmanın idrak edilen şeklidir. İkincisi ise, ontolojik olarak, var olan şeyin kendisidir. Dolayısiyla varlığın birliği, hem idrak edilen :hem de 17 18 19 20 21 22 Dehlevi,Huccetulliihi'l-Biiliğa, I, 175, 176. Dehlevi, Fevzü '1-Kebir, s.23, 24. Dehlevi, Huccetulliihi '1-Biiliğa, I, 177, 178. ihıas 11211,2,3,4. Yasin 36/82;Dehlevi,Huccetulliihi'/-Biiliğa, I, 177,178. Dehlevt, Huccetulliilıi'l-Bii/iğa,I, 189, 190. 135 8raytşlar kendisi olan bir birliktir. Böylece ''vücfid'ül-mutlak'' ya da "Vücfidü'l-kül11" (Mutlak varlık-Külli varlık) deyimleri, İbn Arabi ekolü tarafindan "hakikat" şeklinde açıklanmıştır. 23 Ancak, İbn Arabl, mutlak anlamda birlikten bahsettiğinde­ geçmiş, şimdi ve gelecek- bütün varlıkların özde bir olduğunu kastetmediği gibi, soyut ve külil anlamlarıyla, varlığın bütün varlık şekillerini kapsarlığını da kastetmemiştir. 24 O, varlıktaki birliği gölge ile anlatmaya çalışmıştır. Zira gölge, hissi olarak mevcuttur. Ama o, ancak kendisini doğuran bir şey olduğu vakitte vardır. Aksi taktirde, hissi anlamda gölge diye bir şey olamaz. O halde, Allah'ın, bütün varlıklardaki tezahürüyle idrak edilen varlığı olmasaydı, tHemin de bir varlığı olınayacaktı. Nitekim, akl-ı külli hakikatler (el-hakaiki'l-ma'kfilati'l-külliyye) olmasaydı, görünen objelerin de hükümleri olniazdı. 25 Bu konuda pek çok eleştirilere maruz kalan26 İbn Arabi'nin vahdet-i vücfid teQrisi şu şekilde açıklanabilir: Alem Allah'ın sıfatlarının bir tecellisidir. Varlık, 'Kün' (ol) eınriyle, üç merhalede ortaya çıkar. İlk safhada şeyler, birbirinden ayırt edilmeksizin ve aralarında bir farklılaşma söz konusu olmaksızın, Allah'ın ilminde külll bir bilgi olarak vardır. Buna "şufinu sabite" veya ''teayyun 'ü ewel" yani vahdetteki ilk belirme adı verilir. İkinci safhada a'yan'ı sabite halindedir. Birbirinden ayrılmış ve farklılaşmış bir vaziyette Allah'ın ilminde vardır. Buna da ''teayyün 'ü sani" adı verilir. Üçüncü safhada şeyler, artık dış dünyada, hissedilebilir <:ekilde var olmuşlardır. Buna da ''teayyun'u harici" adı verilir.Z7 Bunlar göstermektedir ki, İbn Arab1'ye göre Allah'ın zatı, sıfatlarının Bu sıfatlar kendilerini, bu alemin suretleri, nesneleri ve olayları olan tecellilerde belli eder. Dolayısıyla, İbn Arab!'ye göre ontolojik olarak, yalnızca bir tek hakikat olduğu açıktır.28 ·Göründüğü şekliyle illem ve onda gördüğümüz çokluklar ise vahdetin tezahürlerinin çokluğundan başka bir şey değildir. Kendilerine ait bir varlıkları yoktur. İbn/ Arabi, şeylerin, kendileri hakkındaki gerçeklikle, en ufak bir paylarının bulunmadığına inanmaktadır. Bu ifadeyi 'ayna' ve 'görüntü' örnekleriyle açıklamaktadır. 3 ° Fenomenler dünyası, aynadaki aynıdır. 29 23 24 25 26 27 28 29 30 136 Ebu '!-Ala Afifı, The Mystical Plıilosoplıy ofMuhyid !)in İbnul Arabi, Cambridge, 1939, s.1. Ebu '!-Ala Afifi, TasaU'Iı '1-Fusüs ve Mezlıebü İbn Arabf, Kembrich 1946, s. 7. Izutsu, Toshihiko, İbn Arabi'nin Fusus'undaki Analıtar Kavramlar (çev. Ahmed Yüksel Özernre), Kııknüs, İstanbul 1999, s.l30. Ahmed b. İbrahim b. İsa, Tevdflıu '1-Makasıd ve Taslıflıu '1-Kaviiid, Mektebetü '1-İslfuni, Beyrut 1406, s.337; Muhammed b. Ebu Bekr, es-Seviiiku'l-Mürsele, Diiıu'1-Asıme, Riyad 1998, I, 294. Uludağ, Süleyman, "A 'yan-ı Sabite" (DİA), N, 198-199. Muhammed b. Ebu Bekr, Seviiilat'l-Mürsele, I, 294. İbn Arabi, Mubyiddin, Fusıisu '1-Hikenı (tlık Ebıi Ala Ajıfi), Diiru'l-Kitiibi'l-Arabi, Beyrut 1946, s.63. Izutsu, İbnArabi'nin Fıısfls 'undaki Anahtar Kavramlar, s. 130, 131, s.120. Bray1şfar görüntüdür. Yani, ··geriSindeki gerçek objenin yansım.asıdır. Bütün alem bir ibarettir. Sirhindr ise, İbn Arabi'nin felsefesini şiddetle eleştirmekte ve sıfatıarın varlıkla aynı olduğunu söylemenin yanlış olduğunu belirtmektedir. O, ayrıca İbn Arabl'nin, alemin Allah'ın sıfatlarının tezahürü olduğu yolundaki teorisinin hiç bir geçerli dayanağının bulunmadığını savunmaktadır. Zira, alemin, Allah'ın sıfatlarının tezahürü olduğunu iddia etmek, Allah' ın sıfatıarın alemle aynı özelliklere sahip olmasını gerektirecektir. Halbuki, Allah'ın sıfatları, tam olduğu halde, alem· ekSikliklerle doludur. Örneğin insanın bilgisi, kesinlikle Allah'ın bilgisine benzememektedir. Dolayısıyla insan. bilgisinin, Allah'ın bilgisinin yansıması yada gölgesi olduğunu söylemek mümkün değildir.32 yani, İbn Arabl kendi vahdet-i vücud teorisini, asıl ile gölgeye dayandırırken, Sirhind1, bir şeyin gölgesinin aslıyla ya da varlığıyla asla özdeş olamayacağını savunmaktadır. Ona göre, eşsiz olan Yaratıcıyla onun yarattığı alem arasında mutlak bir özdeşlik söz konusu olamaz. O halde il.lemdeki varlıklar, ne Allah'ın zil.tının, ne de isim ve sıfatlarının tecellisi değildir. Zira Allah'ın zil.tı ile sıfatları farklı olsa bile, birbirinden ayrılmaz. Sirhindi, ayrıca vahdet-i vücud doktrininin doğal sonucu olan kadercilik doktrinini de şiddetle eleştirmektedir. Allah' ın insana, kendi ihtiyil.rına göre belli bir fiiİi kabul ya da· reddedeceği bir hayat alarıında hürriyetini tanıdığına inanmaktadır. İbn Arabi'nin vahdet-i vücutçuluğunda öngörüldüğü gibi, insan sırf bir kukla olsaydı, iyi ve kötü fiilierine karşılık mükafatlandırılması mümkün olmazdı. Mükafat ve ceza fıkri, belli bir fiili benimseyebilen ya da reddedebilen özgür ve sorumluluKğibi awakl unsurların varlığını da zorunlu kılmaktadır.34 ,Şah Veliyyullah, İslam'ın bu iki büyük düşünürünün farklı görüşlerini uzlaştırmaya çalışmıştır. Ona göre, vahdet-i vücfidla vahdet-i şuhfid felsefeleri arasında çok önemli bir fark yoktur. Sirbindi'nin dediği gibi il.lem, bir sıfat ya da sıfatiarın suduru (taşması) değildir. Bununla beraber iilem, sıfatiarın yokluk aynasında, varlıkları oluşmamış suretleridir. Bu suretierin hepsi aynı özelliktedir. İbn Arabi'nin illernde birlik olduğunu, farklılığın isnattan kaynaklandığını yansımadan 31 33 31 32 33 34 Nitekim İbn Arabl, "İliih-ı Mutlak, hiçbir şeyi ihata etmez. Zira O, hem eşyanın hem de kendisinin aynısıdır" demekte eşyanın aynısı ile sıfatlarının tezahüıiinü kastettiğini açıklama1.1adır (bkz. İbn Arabt, Fusiisu '1-Hikem, s.346. İmam Rabbanl, Ahmed b; Abdillehad b. Zeynih1bidln el-Fılıukt es-Sirhindl, MekıUbiit, Fazilet Neşıiyat, Cağaloğlu İstanbul ts., II, 7.Risale. . Bardakçı, Mehmet Necmettin, Sosyo-Kültürel Hayatta Tasawuf. Fakülte Kitaj:ıevi; Isparta ,.2000, s.l24. Sıddıkt, "Şah Veliyyullah Dehlevi, N, 357. 137 8ray1şlar söylemesi de..bu anlamdadır. Bu suretler gerçek görünürler, ama aslında bunlann gerçeklikleri Allah'ın on1an gerçek kılmasından kaynaklanmaktadır. 35 Şah Veliyyullah, maddi dünyayla Yaratıcısı arasında, Allah'ın planlayıcı iradesinin ilk olarak yansıdı ğı ve değişik şekillerde tecelli ettiği manevi bir illemin bulunduğuna inanmak:tadır. Görünen illernde yer alan bütün varlık ve olaylar, ilk kez manevi dünyada yani alem-i misal'de varlığa yaklaşmaktadır. 1.4. Alem-i Misfil Anlayışı Şah Veliyyullah'ın Eflatun'un idealar alemine benzeyen bu alem anlayışında, manalar, kendilerine uygun bir sfuetle cisimleşmekte ve eşya henüz yeıyüzünde gerçekleşmeden önce burada gerçekleşmektedir. Meydana geldiği zaman, o manii, o illernde nasılsa, maddi varlık aleminde de öyledir.36 Görünen alem ile illem-i misili arasında yakın bir ilişki vardır. Bu illemin bütün varlık ve olayları, ilk kez alem-imisalde oluşmakta, sonra da maddi şekiliere bü~nmektedir. Dehlevl, bunu sadık rüya örneğiyle 'açıklamaktadır. Nitekim rüyalarda, henüz olmamış, gelecekte olacak olan olaylar, önce akisler şeklinde görülmekte, maddi varlığı olmamakla birlikte sonradan somut olarak gerçekleşp1e1<tt:dir. Gerçek rüya, bir anlamda alem-i misalin bir örneğidir. Bu illemindeki şeyler, maddi· değilmiş, gerçek dışıymış gibi gelir. Ancak bun1ar, kendilerine nispetle somut.. ve gerçektir. Örneğin Hz.Peygamber, namazı kıldırdıktan sonra ashabına "Cennet'i ve Cehennnem'i karşımda gördümm 7 demektedir. Namazının ortasındl! cehennemin yakıcılığını hissediyormuş gibi derin derin içini çektiği riyay~te.dilmiştir. Halbuki Hz. Peygamberin bütün bun1an, fiziki gözleriyle görmesi mümkün değildir. Cennet ve Cehennem fiziksel olarak iliata edilemeyecek kadar büyüktür. Bun1ar herkesin görebileceği türden şeyler olsaydı, bu gibi durtımlarda Peygamber' in yalıında bulunari sahabe tarafından da görülürdü.38 Dolayısıyla, maddi dünyanın ötesinde, maddi sınırlan aşan bir başka dünya vardır. Bu dünya, zaman ve mekan içinde somut şekiller halinde tezahür etmezden önce, Allalı'ın planlayıcı iradesinin etkilerini almaktadır. Şah 35 36 37 38 138 Dehlevi, Tejlıfmtitü '1-İltihiyye, I, 64, 68, 135. Dehlev~ Tejlıfmtitü '1-İltilıiyye, I, 73, 74. Not: Bu anlayışı sebebiyle Dehle~ eleştirilere maruz kalmıştır. örneğin zahid Kevseri, bu ıüem anlayışını şiddetle tenkit etmiş ve bunun bir hayal ürünü olduğunu belirtmiştir. Ayrıca bu ıüem anlayışının, gerçekliği olması halinde illemin kıderni anlamına gelebileceğini belirtmiştir (el-Kevseri, Muhammed zahid, Makaldtü '1Kevserf, Mektebetü'l-Ezheriyye li't-Türıis, Mısır 1994, s.418, 419). Müsliın, Ebfi'l-Huseyn b. Haccic, ei-Ctimiu's-Sahih Dfuıı İhyru'l-Kütübi'l-Arabiyye, Kahire 1374; I, 320, hn. 425; Buhfui. Muhammed b. İsmail, ei-Ctimiu 's-Salıfh ei-Müsnedü 'IMuhtasar min Hadfsi Rılsiilillalı Mea Şerlıılıi Fetlıu'I-Btirf, el-Matbaatu's-Selefiyye, Kahire 1379, I, 261, hn.716. . . Dehlevi, Huccetıdlalıi '1-Btiliğa, I, 52. Brayiş/ar . Veliyyullah'ın b~ konudahl fikirlerini İbn Arabi'nin düşüncelerinin şekillendirdiği açıkpr: 1.5. Sünnetullah Anlayışı Şah Veliyyullah'a göre, Allah'ın bazı fiilleri, doğaya yerleştirilmiş olan kuwetler üzerine kuruludur. O, bu konuda akli ve nakli deliller getirmeye ' çalışarak, rueme yerleştirilen bu kuwetleri, "cisimlerin karakter ve özellikleri, Allah'm türlere ait özelli.~ olai:ak koymuş olduğu hükümler, alem-i misal'e ait haller ve eşyanın orada henüz yeryüzünde meydana gelmeden önceki mevcudiyeti, mele-i a'la39 sakinierinin, yeryüzünde ·kendisini düzetten veya insanların ıslahı için çalışan kimseler için hayır dualan, aksine hareket edenlere lanet etmeleri, insanların yaşantılarını düzenlemek için yazılmış bulunan kurallar, bazı şeylerin haram, bazı şeylerin helal ya da vacip kılınması, yine Allah'ın bir şeyi yaratması ancak o yaratılan şeyin başka bir şeyi de beraberinde getirmesi" şeklinde sınıflara ayırmıştır. 40 Bunlara uymak suretiyle bir insan Allah'ın niZamma uymuş olur ve bunun sonucunda itaat eden sevaba, isyan eden de azaba müstahak olur. Burada onun sınıflandırdığı guruplardan özellikle son cümlesi üzerinde duracak olursak, "Allah bir şeyi yaratır; o şey bir başka şeyi beraberinde getirir"41 anlayışına sahip olduğunu görüyoruz. Bu ifade, Mu'tezile'nin ''tevellüd'>42 teoris'inin değişik bir versiyonudur. Bir şeye bağımlı olarak meydana gelen, sünnetullahta bağlı olduğu şeyin ayrılmazıdır. Dolayısıyla bir şey meydana geldiğinde, onun ayrılınazı da 39 40 41 42 Melekler iliemi anlamfıia gelen mele-i a'lii (refik-i a'l§., Nediyy-i a'lii)da bulunan varlıkların özellikleri, sadece Allah'a itaat etmeler~ başka hiçbir şeye iltifat etmemeleridir. Şah Veliyyullah, bu alemi üç kısımda incelemiştir; l.Hak Teala ezeli ilmiyle, hayır düzeninin bazı varlıklara bağlı olduğUnu biliyordu. Bu yüzden Hz. Musa'nın ateşi gibi nurdan cisirnler yarattı ve onlara temiz ruhlar (nefisler) üfledi. 2.Unsurlardan (elementler) oluşan latif buharlardan karışım oluşturmuştur. Bunlar hayvani eğilimleri şiddetle reddeden ve üstün ruhların feyzini gerekli kılan bir mahiyettedir. 3. üçüncü kısım insan ruhlarıdır. Bunlar Mele-i a'lii'ya yakındır. Bunların sahipleri ölünceye kadar sürekli kendilerinin Mele-i a'lii'ya katılmasını gerektirecek iyi arneller işlerler, ölümle onların arasına katılırlar ve onlardan sayılırlar. Yine Şah Veliyyullah'ın fikirlerinden birisi de, arnelierin mele-i a'lii adını verdiği illernde karar kılmış old~ğunu iddia etmesidir. Ona göre, bu illernden gelen ilhamları kabul eden kişi, iyi :fiiller işler (bkz. Dehlevi, Huccetullahi '1-Baliğa, I, 59, 98). Dehlevl, Huccetullahi 'l-Baliğa, I, 63, 64; arnlf., Tejhfmatii '1-İliihiyye, I, 73. Dehlevi, Huccetullahi 'l-Baliğa. I, 64; amlf, Tejhimatii 'l-İlahiyye, I, 74. Tevellüd, sözlükte "doğurma, meydana getirme, neticesini verme" demektir. Terirn olarak ise "bir :fiilin diğer bir :fiil vasıtasıyla dotaylı olarak fiiilinden neşet etmesidir." Yani tevellüd, söz konusu olan fiiilin, araç kullanarak yaptığı fiilinin durumudur. Buna örnek olarak, elin kullandığı anahtar tarafindan açılan kapı, birinin attığı taş veya okun meydana getirdiği yaralama veya ölüm olayları ele alınabilir. Nitekiin Hayyat, İntisiir adlı eserinde, okun isabet edip ölen kişinin katilinin kim olduğunu sorgulamaktadır (bkz. Cürcfuıi, Ta 'rifdt, s. 98; Hayyat, İntisiir, s. 78. 139 8raytşlar meydana gelir. Örneğin, Allah, bir kulun bir yerde ölmesine hükmettiği zaman, ona orada bir ihtiyaç yaratır, kişi, oraya gider ve orada ölür.43 konusundan sonra Şah Veliyyullah, iki sebebin birbiriyle Ona göre böyle bir çatışma halinde, eğer o sebeplerin hikmet, mutlak hayra en yakın olanı gerçekleştirir. Nitekim "O her an kainatta tasarruf etmektedir.'* ayetinde geçen "şe'n" kelimesiyle ifade edilen ınana budur.45 Onun bu açıklaınalarında varmak istediği sonuç "olan bir şey varsa, o mutlaka olmaya en layık olduğu için olmuştur" önermesine varınaktır. Bu ayrılmazlık çatışması konusuna değinir. sonuçları çatışıyorsa, iUihl Şah Veliyyullah, insan üzerinde yıldızların (gezegenlerin) etkilerinin olduğunu kabul etmiş, ancak bu etkiyi sınırlandırnuştır. Örneğin güneşirı, olarak yazın ve kışın yer değiştirmesi, gündüzterin uzayıp durumunun değişınesine bağlı olarak gel-git (med-cezir) olaylarının meydana gelmesi bu etkilerdendir. Ancak fakirlik ve zenginliğin, kuraklık ve bolluğun, yine insanların başına gelen diğer olayların yıldıZların hareketlerine bağlı olrriasmın, dinde yerinin olmadığını savunınuştur. hareketine bağlı kısalınası; ayın 46 2. İnsan Anlayışı 2.Lİnsanın Haldkati Madenler, bitkiler, hayvanlar ve insan, bil-fiil maddi forınlar olmaları bakımından belli işlemler sonucu bulundukları şekilleri almışlardır. Maden formu, dışsal yapısıyla hava, su, toprak, ateş olmak üzere dört maddeden oluşan yapısıyla yeıyüzüne aittir; bitki formu, su ve toprağa bağlı olarak büyüyen, kendi çeşidine ınahsustur; hayvan formu, sezgi, hareket, irade ve kalbinin karatma göre iş yapma niteliklerine sahiptir; insan formu ise, konuşma yeteneğini kullanma, sosyal ve ekonomik gelişme potansiyeline sahip olma, büyük işler yapabilme özellikleri ile donatılınıştır. İnsanın bu üstünlüğüDün kaynağı, kendi kişisel kimliğini oluşturan nefs-i natıkasıdır.47 Nefs-i. natıka, biri asıl (zat!), diğeri değişken (arazi) olmak üzere iki maddeden oluşmuştur. Asıl olan, neseme (tabii ruh)dir.48 Değişken olan ise kişinin dünyadaki bedenidir. Bundan dolayı ölüm sonrasında bedenirı dağılıp yok olması, 43 44 45 46 47 Dehlevi, Huccetullalıi'/-Baliğa, I, 64. Rahrrıan, 55/29. Delılevi, Huccetullalıi '1-Bri/iğa, I, 64. Dehlev1, Huccetullalıi '1-Briliğa, I, 65. Baljon, J. M S., Modernisi Düşüncenin Şekilfenişi Şah Veliyyullalı Delı/evi (çev. İsmail Çalışkan), 48 ankara Okulu, Ankara 2002 .. s.68. İhyai'l-Ulı1rn, Beyrut 1992, I, 67. 140 / Şah Veliyyullah'ın "neseme" adını verdiği bu ruh, ruhu hevru denilen hareketli ve akıcı özelliği bulunan bir ruhtur (bkz. Muhammed Şerif Sükker, et-Ta 'lik ala Huccetullrihi'/-Briliğa, Diiru 8raYJşlar . nesemeye zarar vennez. Neseme, beden eder.49 çüıiidükten sonra da, var olmaya devam İnsan bedeni, nesemenin binitidir. Neseme, kendi tasarrufunda olan iki yeteneğe sahiptir: bunlar pratik ve zihni yeteneklerdir. Pratik olan yiyecek, içecek, giyim vb. ile meşgul olur. Zihni olan ise, yeterlik, duyarlık, hayal, idrak ve nefsin kontrolünü sağlamaya çalışır. 50 Şah Veliyyullah, mahiyeti bakımından insanı, ruh ve beden dualizmi içerisinde değerlendirmiş, onda iki ruhun bulunduğunu, belirtmiştir. O, insanı, kendisinde bulunan melek1 kuvvet yönüyle diğer varlıklardan ayırmış, bununla beraber hayvanlarla müşterek olduğu yönlerin de bulunduğuna dikkat çekmiştir. Ona göre hayvanlar, iç güdüleriyle hareket ederler. Bu sebeple onların tabiatı düşük ve basittir. Zira hayvanlar bir şeye yönelmişlerse, bu mutlaka bedeni bir faydalanma sağlayacak h~yvani bir güdülenmeden kaynaklanır.51 insanda bulunan ,melek1 kuvvet ile hayvanİ kuvvet arasında sürekli mücadele vardır. Melek1 kuvvet insanı yücelere doğru çekerken, diğeri alçaklara meylettirir. Hayvani güç belirgin hal alır ve etkisi galip gelirse, melek! olan kuvvet gizlenir. Melek1 güç galip gelirse, diğeri gizlenir. Yüce yaratıcı her bir nizama aynı derecede önem venniş, asli ve kesbi kabiliyeder neyi gerektirmişse onu hazırlamıştır. Buna göre, eğer hayvani güç üstün gelmişse, Allah onu destekiemiş ve ona uygun olanı kendisine kölaylaştırmıştır. Eğer melek1 güç üstün gelmişse bu kez de onu destekiemiş ve kendisine uygun olan şeyi onun için kolaylaştırmıştır. 52 Şah Veliyyullah, bu konuda akli deliller de getinniştir. O, her iki kuvvet için hem hazzın, hem de _elemin söz konusu olduğunu belirterek, haz duymasını, kendisine uygun Ôlanı idrak etmesi; elem ise, tersdüşen şeyi tatması olarak açıklar.· Buna örnek olarak u)'uşturucu kullanan bir kişinin halini verir. Nitekim, böyle biri;· bedeninde ateşin akıcılığını hissetmez.53 Burada üzerinde asıl durulması gereken konu, Şah Veliyyullah'ın kader ve insanın sorumluluğunu, insanın beden yapısı ve alem ile bütüncül olarak izah etmeye çalışmasıdır. Onun, bu uyumu "Allah'ın hikmeti" ifadesine bağlamış olması, masiahat ve hikmet gayelerine verdiği önemi de gösterrhektedir. Ayrıca ona göre, rnelek1 yada hayviini güce sahip olmak, insanın bu alanlarda fiil yapma zorunluluğunun olduğu anlamına gelmez. Zira bir melekeye sahip olmak ayrı, o meleke sayesinde bir iş yapmak ayrıdır. anlayışını 49 50 . 51 52 53 Dehlev1, Huccetullalıi'l-Baliğa, I, 107. Dehlev1, Tejlıfmatü '1-İlalıiyye, I, 23, 46, 47, 48, 72; Baljon, Modernisı Düşüncenin Şekillenişi, s.68. Dehlev1, Huccetullalıi'l-Baliğa, I, 71, 73. isra, I7/20; I, 71. Dehlev1, Huccetullalıi'l-Baliğa, I, 72. 141 Brayış/ar 2.2. Ruh ve Çeşitleri Şah Veliyyullah'ın ayıncı özelliklerinden birisi de, onun, dinin bahsetmemiş olduğu konuların anlaşılabileceğini savunmuş olmasıdır. Nitekim o, "Sana ruh haklanda sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size, ancak az bir bilgi verilmiştir'54 mealindeki ayete rağmen, ruhun hakikati ile ilgili düşüncelerini dile getirmiştir. Zira ona göre, hakkında bilgi verilmeyen ve sükfıtla geçilen konulardalı birçoğu, bazıları kavrayabilse bile ümmetin çoğunluğunun anlama imkanı olmayan ince meselelerdir.55 Ona göre, ruhun hakikati hakkında elde edebileceğimiz ilk bilgi, onun canlılar için hayat iksiri olduğu, onlara ruh üflenmekle diri oldukları, ruhun ayrılmasıyla da öldükleridir. Sonra daha dikkatli düşünüldüğünde şu husus ortaya çıkar; kalpte elementlerin karışımlarından meydana gelen bir buhar vardır. Bu buhar, hissetme, harekete sevk etme gibi özellikleri taşır. Dolayısıyla bu buharııı, incelik, kalınlık, saflık ve bulanıklık gibi her bir halinin, insanın bir şeye meyletmesinde özel bir etkisi bulunmah.iadır. Buhar bozulursa, insanın organları çalışamaz. Bu buharın bozulmadan mevcut olması hayatı gerektirir; ölüm ise onun çözürnlenmesidir. Şah Veliyyullah'a göre bu buharın bedendeki durumu, güldeki gülsliyuna, kömürdeki ateşe benzemektedir. Ancak bu buhar, gerçek ruhun bineğidir, onun bağlandığı bir maddedir. 56 Şah Veliyyullah'ın bu anlayışı, antik filozofların ın, özellikle buharın olması ile insanın diri, bozulması ve çözülmesi ile de ölü olarak nitelendirmesinde, Demokritos, Epikuros,57 Leukippos ve Lucretius'un anlayışlarına benzemektedir. Ancak onların anlayışı, Şah Veliyyııllah'ınki kadar sistematik ve ayrıntılı değildir. Yine Stoa felsefesine (Rewakiler) göre de ruh, latlf cisimdir, bedenle birleşmiştir. Tıpkı havada- buhar, suda şarap gibi, birbirine karışmış haldedir. Bu konuda Mu'tezile ekolünden Nazzfun da ayıll görüştedir. 59 Ancak filozoflar~ ruhu "latif cisim" olarak vasıflarken, Şah Veliyyullah, doğrudan "latif buhar" ve "madde" tabirlerini kullanmış ve bu ruhu hakiki değil, bilakis hakiki ruhun taşİyıcısı olarak değerlendirmiştir. 60 Yani Debievi'nin madde olarak nitelediği ruh, gerçek anlamda ruh değil, bilakis onun bineği durumunda olan buhardır. Bu durum, Şah 58 54 55 56 57 58 59 60 142 İsrn, 17/85. Şah Veliyyullah bu ayeti şu şekilde anlar: el-A'meş, İbn Mes'fid'dan bir rivayet olmak üzere bu ayette geçen <<Vema fititüm>> ifadesini <<Vema fitfu> şeklinde okumuştur. Buna göre mana "Onlara, ancak az bir bilgi verilmiştir" olur. Buradan da anlaşılır ki, ayetteki hitap, ruh hakkında soru soranYahudileredir (bkz. Dehlev1, Huccetul!Cıhi 'l-Biiliğa, I, 66). Dehlev'l, Huccetullahi 'l-Biiliğa, I, 66, 67. Günaltay M. Şemseddin, Felsefi-i Ülii İsbiit-ı Viicip ve Ruh Nazariyeleri, İstanbul 1339, s.295296. N ader, Al.bert Nasri, Felsefotü '/-Mu 'tezi/e, Dam Neşri's-Sildifiyye, Mısır 1950, II, 78. Ebfi Ride, Muhammed Abdülhad1, min Şüyfi.lıi'l-Mu'tezile İbrCıhim b. Se;yiir en-Nazziim ye Araulıu '1-Keliimiyyeti '1-Felsefi:yye, Dam 'n-Nedm, K.ahire 1989, s.l04; Felsefotü 'l-Mu 'tezile(II, 78,79. Dehlev1, Huccetullalıi'l-Biiliğa, I, 67. 8ray1şlar Veliyyullah'ın ruh anlayışının, :filozofların anlayışları ile tamamen aynı olmadığı, ancak onlardan etkilenmiş olabileceği anlamına gelmektedir. Bununla birlikte Şah Veliyyullah'ı ayıncı yapan asıl özellik, onun gerçek ruh hakkında söyledikleridir. Ona göre gerçek ruh, bileşik olmayan bir hakikat, nurani-bir noktadır ve değişmez. Ruh, insanın küçüklüğünde nasılsa, gelişme dönemlerinde de aynıdır. Bu ruhun bedenle özel bir bağı vardır. Bu ruh, misal alemine açılan bir penceredir ve bu ruh yeteneklerin,kaynağidır. Ölüm, gerçek ruhun değil, tabii ruhun bedenden ayrılmasıdır. Kişi öldüğü zaman, tal:>ii ruh için . başka bir doğuş söz konusu olur. İlahi ruhun feyzi onda kalan şeyden hiss-i ' müşterek (çok işlevli bir duyu gücü) varlığa getirir ve bu güç misal alemiliden bir yardımla işitme, görme ve konuşma yeteneğini birden sağlar. Bu kuvvetle artık tabii ruh, misal aleminden bir yardımla nurdan ya da zulmerten bir giysiye bürünme kabiliyetini kazanır ve işte o anda, dünya ile ahiret hayatı arasında olan bir bağ yada köprü niteliğinde olduğuna inanılan "Berzillı" adı verilen alem62 ortaya 61 çıkar. 2.3. Akıl ve İdrak Akla ve akıllı bir varlık olması bakımından insana son derece değer veren Şah Veliyyullah, insana verilen ve onu diğer varlıklardan ayıncı kılan üstün. akıl ve idrale yetisiyle insan fıtratı arasında bir bağ kurmuş, insanın sorumluluğu v_e kader meselesini bu :fikir üzerip.e inşa etmeye çalışmıştır. Şah Veliyyullah'a göre Allah, hayvan, bitki ve diğer varlıklara ait her türü, belli şekil üzere yaratınayı sünnetııllah edinmiştir. Örneğin insanı, postsuz, açık tenli, ayakları üzerinde dik durına, düşünme konuşma ve gülme öze11ikleriyle yaratmıştır. Bir.. varlığın ·insan olduğu işte bu özelliklere sahip olmasıyla bilinir. Böylece Allah, her türe kendisine ait bir bilgi ve idrale gücü de vermiş, bunları belli ölçüyle belirlemiş başkalarında bulunmayacak şekilde sadece o türe mahsus kılmıştır. Şah Veliyyullah buna örnek olarak arıyı verir. Allah, arının özüne kendisine elverişli çiçekleri tanıması, kendisine yuva edinmesi, topladığı çiçek özlerini orada biriktirmesi ve onlardan bal yapması, bilgisini yerleştirmiştir. Güvereine de, nasıl öteceğini, nasıl yuva yapıp, yavrularını besleyeceğini öğretıniştir. 63 .. Ancak insan, kendisine verilen fazladan bir idrale gücü ve üstün bir alcıila donatılmış olması bakımından diğer varlıklardan ayrılmış, onun özüne yaratıcısını bilme, ona ibadet etme duygusu konulmuş, ona, yaşantısı için gerekli olan şeyler 64 hakkında bilgi edinme yetisi verilmiştir. Şah Veliyyullah, buna ''fıtrat'' adım verir. 61 62 63 64 \ Dehlevi, Huccetullahi'l-BCıliğa, I, 68. Söz!ükte, "set, engel, iki şey arasındaki perde" anlamına gelen berz.Mı, ıstılah anlamıyla; madde iiiemi ile mana iiiemi (ruhlar iilemi), yani ölümden sonra ruhların layarnete kadar kalacaklan iilem, ya da kabir iiieminin adıdır (bkz. Ta 'rifdt, s. 38). Dehlev1, Huccetul!Cıhi'l-BCıliğa, I, 477. Dehlevı:, Huccetul!Cılıi'l-BCıliğa, I, 478. 143 Nitekim o, fı1;ratın hak dinin kabul edilmesinde bir sebep olduğunu belirterek her insanın bu sebep ile doğduğunu söylemektedir.65 Eğer insan, hak dinden habersiz olarak yalnız kalacak olursa, fıtratı üzere kalacaktır. Ancak değişik bir takım olumsuzluklardan dolayı insan, bu fıtrat özelliğini kaybeder. Bundan dolayı o, 66 fıtratın bir sebep olduğunu söylemiş, illet olma~ığını ısrarla vurgulamıştır. Ona göre insan ruhunda nııriinl bir Jetafet vardır. Insan bu, yapı itibariyle Allah'a meyleder. O, bu bilgiyi, vicdan (sezi) yoluyla elde ettiğini söyleyerek, kendi üzerinde düşünen herkesin, bu meyli mutlaka kavrayacağını iddia ederek, bu bilginin, açın açlığı, susuzun susuzluğu gibi başka türlü öğrenilemeyeceğini söyler.67 Yani Şah Veliyyullah'a göre insan, beden ve ruh olarak Allah'ın varlığını bilebilecek bir potansiyelde yaratılmış, bu özellik, insanın mayasına yerleştirilmiştir. Öy!eyse fitratı bozulmamış bir kişinin sezgileri de, doğruyu bulabilecek kapasitede olmalıdır. Böylece Şah Veliyyullah'ın akıl kadar sezgi.ve illiama da değer verdiği/ 8 bunları bilgi kaynağı olarak kabul ettiği anlaşılmış olur. Nitekim o, insana gelen ilharnların, hayvanlam gelenden farklı olduğunu söyleyerek bunun üç nedeni olduğunu belirtmiştir. Bunlar, insanda üstün bir akletme kabiljyetinin olması, insanın, ihtiyaçlarının giderilmesi yanı sıra, işlerinde 69 zerafet ve güzelliğe değer vermesi ve keşfedebilme kabiliyetidir. Bu niteliklerinden dolayı, insan yapıcı bir özelliğe sahiptir. İnsana gelen ill1amların üstünlüğü, yapıcı ve keşfedici · insan anlayışını ;rgulayan Şah Veliyyullah, İslam düşüncesinin gelişen medeniyerin ışığında yeniden yorunlianmasını, bölgenin sosyal, dini ve geleneksel yapısına göre yeniden ortaya konulmasını savunmuştur. O, bu konuda aklı aktif bir şekilde kullanma taraftan olmuş, insana diğer canlılardan farklı olarak verilmiş üstün idrak yeteneğinin boşuna oimadığı ·üzerirlde durınuştur. Onun bu yaklaşunı temel dini değerlerin tekfar ele alınmasına imkan hazırlamıştır. 2.4. İnsan ve Fiilieri Şah Veliyyullah, insanda bulunan potansiyel gücü, melek! ve hayvan! olmak üzere iki kısma ayırmıştır. Melek! gücü üstün olan insandan iyi fıiller, hayvanı gücü üstün olandan ise kötü fiiller meydana gelir. Bu bakundan ahiakl olmayan her :fiil, neticesi iyi bile olsa kötüdür. Al1lak1 olmayan ve toplum düzeninin bozulmasında rol oynayan :fiiller, ya insanın şehvet, gazap yani saldırganlığından 65 66 67 68 69 144 Dehlevi, Fevzii 'l-Kebfr, s.40. Şah Veliyyullah ed-Dehlevi, el-Mesvii Şerhu '1-Muvattii, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beynıt 1983, II, 422. Dehlevi, Huccetulliihi_'l-Biiliğa, I, 204. / Dehlevi, Tejhimiitii'l-Iliihiyye, I, 81. Dehlev1, Huccetulliilıi'l-Biiliğa, 120, 121. 8raytşlar ortaya çıkan fiiller, ya da toplumla ilişkiler fiillerdir? 0 esnasında ortaya çıkan hırsızlık gibi İnsan, birbirine zıt iki güç ile donatılmış olduğuna ve fiilierinden sorumlu tutulduğuna· göre, kendisinde bu iki güçten birini devreye sokabilecek bir istitaa yetisi yani yapabilme gücü ve seçme özgürlüğü bulunmalıdır. Nitekim o, insanın sorumluluğu için hür iradenin şart olduğunu vurgular ve aynı fiilierin tekrar tekrar işlenmesinden alışkanlıkların doğduğunu belirtir. İşlenen fiiller yok olur fakat nefs, o fıili özümser. Böylece fiil, ahiakl ise, nur, değilse zulmet olarak netiste kendisini gösterir. Bu· noktadan hareketle Şah Veliyyullah, halkın içerisinden ahlak bakırnından en temiz, örnek bir insanın çıkıp, bu kişinin kendisini ilme vererek, gerek hayatı, gerekse davranışları ile diğerleri üzerinde etki bırakacak bir kişinin bulunduğu topluma lider olması gerektiğini savunur. 71 Ayrıca o, iyi ve kötü fiilierin nur ve zulmete dönüşüp nefste iz bıraktığını söyleyerek, fiilieri ve sıfatlari, uzayda yer kaplayan madde kalıpları gibi düşünmüştür. Dolayısıyla onuıl ''insaiı fiilleri" :· anlayışını "alem-i misal anlayışı şekillendirıniştir. İnsan, diğer canlılardan üstün akıl ve üstün fiil gücü ile ayrılır. İnsan, fiilierini irade ve seçimi ile gerçekleştirir. Hayvanlar da, ihtiyar ile (seçerek) fiiller yaparlar, fakat onlar, işledikleri fiilieri kendi netisierinin derinliklerine indirınezler, yaptıkları fiillerden etkilenip onlaı:Uı rengini almazlar. 72 Şah Veliyyullah insan fiilieri konusunda, cebri ve kaderi anlayışları, . Zira o, bir yönden, kişinin bir fiili işlemesi ya da terk etmesinin eşit durumda olduğunu söylerken, diğer yönden, fiilin meydana gelmesinin, kişiııin ..seçimine bağlı olduğu gibi, seçimin de, bir iliete bağlı olduğunu; dolayısıyla ilietin bulunması anında seçimin de oluşacağını, İrade olunan fiili, kendisini hazırlayan illetierin gerekli kıldığını ve bu durumda fiilin olmamasının mümkün olamayacağını söylemektedir.73 Şah Veliyyullah'da ağır basan görüş, cebri anlayış değil, kulların fillerinin ihtiyarl olmasıdır. Fakat bu ihtiyarcia onların bir seçimi bulunmamaktadır. O, bunu, bir taşı atmak isteyen bir adamın durumuna benzetir. Eğer bu adam kadir ve hikmet sahibi olsaydı, taşta hareketi yaratarak atmasına gerek bırakmazdı.' Ancak Şah Veliyyullah, seçimin, illetlerle zorunlu olarak oluştuğunu söylemesine bağlı olarak, sorumluluğu izah konusunda sıkıntıya düşmüş, seçme ve kulun kesbinin varlığının uzlaştlfillaya çalışmıştır. 4 70 71 72 73 74 ·• Dehlevl, Huccetullahi'I-Baliğa, I, 238. Dehlevl, Huccetullahi'l-Baliğa, I, 78, 79. Dehlevl, Huccetullahi'l-Baliğa, I, 79. Dehlevl, Huccetullahi '1-Baliğa, I, 202. Delılevl, Huccetullahi'I-Baliğa, I, 479. 145 8ray1şlar bizzat değil sadece araz yoluyla olduğunu söyleyerek bu güçlüğü aşmaya çalışmıştır.75 Şah Veliyyullah'a göre kesb, insanda bulunan bir meleke olan "nefs-i uygun olan fiilieri işlemeye yatkın olmasından ibarettir. Bu yatkınlığı, "rengi kabul etme" tabiri ile açıklamaya çalışır. Nefs-i natıkanm rengini kabul etmediği fıiller sebebiyle insanlar sorumlu tutulmazlar.76 natıka''ya İnsan iradesinin hürriyeti ve sorumluluğu açısından, irade konusunu izahta zorlanan Şah Veliyyullah, irade ve kastın, Ceberfıt aiemi77 olarak isirnlendirdiği bir makamdan çıktığını savunarak/8 bu sıfatı da somutlaştırmıştır. Burada, irade ve kasda naza.rat} fiilin, hem işlenebilmesi, hem de terk edilebilmesi eşittir. Örneğin herhangi birimiz, çok açık olarak bilir ki, elini uzatır ve kalemi alır. Bu durumda iken o, hem irade hem de kast sahibidir. Kişinin kastında ve nefsinde yer etmiş kuvvetler bakımından, :fiili işiemek veya terk, etmek eşit durumdadır. Gerçi beşer üstü maslahata (kader) göre her şey, ya zorunlu olarak yapılacak, ya da yapılamayacak şeklinde belirlenmiş olsa da, o kişiye nispetle :fiilin işlenip işlenmemesi eşittir.79 Güç ve ihtiyar altına giren sadece :fiillerdir, görülür, hissedilir, etki eder, · kudret ve ihtiyar altına girer, onunla sorgulama ve karşılığında sevap ya da azap verme mürrıkündür. Bununla beraber Şah Veliyyullah'a göre kişiler, işlenen iyi :fiille -~rı kendi hesaplarına yazılması noktasında, eşit değillerdir. Ona göre bazı kişiler, tabiat olarak iyi fiil işlemeye yatkın ve güçlüdür. Bazıları ise zayıftır. Zayıf olanların ahlaka uygun davranışları, bizzat onların kemaliyederi sayılır. Çünkü zayıf oldukları halde, zorlanarak ahlalddavranrnışlardır. 80 Netice olarak Şah Veliyyullah, insanın kendisinde hissettiği, kendisini o harekete sevkeden düşünceleri ve kalbine gelen ilhainları, tıpkı tabi! hadiselerde qlduğu gibi sebep-sonuç biçiminde izah etmeye çalışmıŞtır. Bu sebepler sırasıyla, insanın yaratılış karakteri, yeme, içme gibi insanı kuşatan maddi çevrenin etkisi ile değişebilen tabii yapısı, adet ve alışkanlıkları, nefs-i natıkası ve 81 şeytanların telkinleridir. O halde Şah Veliyyullah'a göre :fiiller, nefsin derinliklerinden kaynaklaİımaktadır. 82 İnsanın kasıtlı yapmış olduğu ililler ve kendisinde yerleşmiş bulunan huylar, nefs-i natıkanın derinliklerinden doğar, sonra kendisine döner, ve hesabına yazılır. Melek! ve hayvan! güçlerin ve bunların bir doğrultuda 75 76 77 78 79 80 81 82 146 Dehlevl, Tefhüıuitü 'l-İltihiyye, I, 23,24_ Dehlevi, Hıtecetulltihi'/-Btiliğa, I, 479, 490. A'yan-ı sabitenin bariete ortaya çıknuş olduğu varlıklar illemidir (bkz. Cürcfuli, Ta 'riftit, 120). Dehlevl, Tefhinuitü 'l-İltihiyye, I, 15, 19. Dehlevi, Huccetulliihi 'l-Btiliğa, I, 202. Dehlevi, Huccetulltihi'l-Btiliğa, I, 97. Dehlevi, Huccetullti/ıi'l-Btiliğa, I, 91, 92; Dehlev'i, Tejlıfmtitü'l-İitilıiyye, I, 83. Dehlevl, Huccetullii/ıi'/-Btiliğa, I, 93. / ara,clı;ı .bııhınma hallerinin kendilerine özel hüküm ve özellikleri bulunan çeşitli ha,Q~d. vardır. Tabi! mizacın galebe çalması, meleklerin ya da şeytanların tdkllılerine kapılma... vb. sebepler, hep insan karakterine göre olur.83 Öyleyse fiiller, nefsin hallerinin dışa yansımış şekilleridir. Şah Veliyyullah'a göre insanlar, işleyecekleri ·fiilleri seçebilirler. Ancak insanlar için gerçek bir seçim, hiçbir zaman için söz konusu değildir. Çünkü bu seçim, kişinin değil, Allah'ın isteğine göre gerçekleşir. Nitekim o, bu konuda "Şüphesiz kalp/er, Allah 'ın iki parmağı arasındadır; onları dilediği gibi evirip çevirir"8_, hadisini delil getirmiş ve bu çerçevede kader anla)'lşını oluşturmaya çalışmıştır. 2.5. İnsan Hürriyeti (Kader) Şah Veliyyullah'ın hürriyet ve kadercilik problemini çözri:ıe yolundal9 gayreti de, onun uzlaştıimacı özelliğini yansıtmaktadır. Kader inancıİıı,: 1maiım. temel · bir rüknü olarak kabul etmekte, buna inanmayanın Müslüman olarak adiandınimaya layık olamayacağını söylemektedir. Kur'fuı, bu alemdeki bütün varlık ve olayların bilinçli bir yaratıcı güce, ya da ilah! irfu::leye bağlı olduğunu açıkça beyan etmektedir. Allah'ın sınırsız iradesi, alemi öylesine kavramaktadır ki, hiç kimse O'nun hükmünden zerre kadar sapamamaktadır. Gerçekte bizimAllah.'a olan inancımız ilah, takdir ve emir! ere olan inancıınızia yakından bağlanttlıdıt 8 ~· ~. Şah Veliyyullah'a göre en büyük iyilik türlerinden biri, kadere in~iıktıf. · Çünkü insan, aiemi kuşatan ve tek olan ilah! tedb!ri, sadece bu inancıyla. (Ükldıte alabilir. On~göre kadere İılanan bir insan için önemli olan, Allah katında makbul olan değerdir. Böyle· bir kişi, dünyayı ve orada olan her şeyi, Allah'ın katında olanların gölgesi olarak algıladığı gibi, O'nun hükmü kiırşısında kıilların ihtiyarlarını da, aynaya düşen görüntü gibi düşünür. 86 Yani ona göre kulların ihtiyarı vardır, ama bu görüntü mesabesindedir. Ancak Şah Veliyyullah'ın kader görüşü, onun, insanın hür fiilierinehiç yer vermeyen vahdet-i vücut .anlayışı çerçevesinde yorumlanmaİnalıdır. Ona göre insanların, bir tür arkadan idare edilen kuklalardan ibaret olmcıSı halinde, fiilierinin sonuçlarından sorumlu tutulmaları mümkün değildir. iyiyle kÖtü arasındaki ayırım da, bu yüzden anlamsız olacaktır. Halbuki bütün bunlar, İslam''ın öğretileriyle çelişmektedir. islam, insanları, fiilieri dola)'lsıyla Allah'a karşı sorumlu tutmaktadır. O'nun adaleti, insanın, kötü yoldan kaçınma, fazilet ve takva yolunu 83 84 85 86 • Dehlevi, Huccetulliihi '1-Biiliğa, I, 93. Dehlev'i, Huccetulliilıi'I-Biiliğa,I, 199; Müslim, Ciimiu's-Salılh, Kader, 17; Ahmed b. Muhammed b. Hanbel (İmam Ahmed), el-Müsned, KıThire, Matbaatü'l-Meymene, 1313, II, ı68; III, 112. Dehlevi, Huccetulliihi '1-Biiliğa ,I, 195, ı 96. Deh!evi, Huccetulliihi '1-Biiliğa ,I, 195, ı 96. 147 tutına özgürlüğüne sahip olmasını gerektirmektedir. Bütün insanlarda iki eğilim Biri onu İyiye yöneiten meleki eğilim, diğeri de onu kötülüğe yöneiten hayvan! eğilimdir. Birini benimseyip, diğerini devre dışı bırakmak insana kalmıştır. Herkes ilahi olarak, karakterine uygun düşen bir şekilde yönlendirilmektedir. İnsanın icbar edildiğini söylemek yanlıştır. Zira bu, Allah'a zulüm isnat etme alılanıma gelqıektedir. İnsanın mutlak bir hürriyete sahip olduğıınu söylemek de yanlıştır. Dolayısıyla O'nuıı yardımı ve bağışıyla doğru davranma çabalarımızda destekleniriz.87 vardır. Şah Veliyyullah'a göre Allalı'ın ilmi, O'nun zati sıfatlarındandır. Bu itibarla, olmuş ve olacak her olayı kuşatır. O'nun ilmi dışında bir şeyin kalması . veya gerçekleşmesi muhaldir; çünkii bu ilim değil, cehalet olur. Veliyyullah, bu konuda tüm gurupların hemfikir olduklarını belirtir. Ona göre asıl problem, olayları henüz vuku bulmasından önce, varlık safhasına çıkma zorunluluğuna sokan kader anlayışıdır. Qlaylar, işte bu zoruıılulukla varlık illemine çıkar. Ondan kaçmak, kurtulmak mümkün değildir. Bu manada kader, beş 'yerde vuku bulmuştur; buiilMdan birincisi, ezelde illemin mümkün olan en güzel halde yaratılmasının irade edilmiş olmasıdır. İkincisi, tüm yaratılmışların ölçülerinin belirlenmiş olmasıdır. ~llah, illem-:i misilide, tüm mahluku yaratınış, orada her şeye bir suret vermiştir.. Şah Veliyyullah, bu aleme "Zikr illemi, hayillu'l-arş" adlarını da verir. Üçürıcüsü; Hz. Adem'in insanlığın atası olarak yaratılması, dördüncüsü, cenine ruhunun ü:flenmesi ile ömrünün, nzkının ... belirlenınesi, beşincisi de, olayların, henüz meydana gelmeden önce alem-i misiliden indirilmesi olayıdır. Bu indirme, olayın vulnıuridan az önce gerçekleşir.~8 Dolayısıyla Şalı Veliyyullah'ın kader anlayışı, onun illerri-i misal anlayışı ile Allah, misal ilieminde olayları yaratır, sonra onlardan dilediğini siler, dilediğini de bırakır. 89 O, bu konuda "Allah dilediğini siler, dilediğini de sabit bırakır; ana kitap (Ummü'l-kitab) O'nun katmdadır"90 mealindeki ayeti, iddiasına delil olarak getirmiştir. Örneğin Allah belayı bir tür yaratır ve tanı mübtela kılmak istediği kişiye inerken, dua yükselir ve o belayı def eder. Ölümü yaratır, bu esnada iyilik yükselir ve onu geri çevirir.91 Yani yaratılan ve inen şey, ayuen hayatın devamı için yeme, içme gibi; ölüme nispetle zehir içme veya kılıç darbesi gibi adi (tabi!) sebeplerden biridir. Dolayısıyla Veliyyullah'a göre koyu bir cebir anlayışı yoktur. doğrudan alakalıdır. 87 88 89 90 91 148 Dehlevi, Tejlıfmatü '1-İ/alıiyye, L 23, 24. Dehlevi, Huccetulliihi'/-Baliğa,. 198. Dehlevi, Tejhfmatü '1-İliihiyye, I, 75. Ra'd, 13/39~ Dehlevi, Huccetulliilıi'/-Baliğa, I, 199. / arayışlar . Şah Veliyyullah, maslahata en uygun olanın tercih edildiği ilahi tedbire işaret ederek, bir olayda farklı sonuçlar doğuracak sebeplerin karşı karşıya gelmesi duruın~da, Allah'ın, adaletinin gereği ne ise ona hükmedeceğini belirtmiştir. 92 Böylece Şah Veliyyullah, Allah'ın takdirini, "dönüşü olmayan, kaçınılmaz olan (mübrem)" ve "askıda bırakılmış olan (mu'allak:)" olmak üzere iki kısma ayırmıştır. O, bu ayırımı yapmakla, değişmez kader inancında az da olsa esnekliği açıkça kabul etmektedir. Bunlardan mübrem olanı, evrenin bir bütün olarak önceden hazırlanışını (istidad) ifade eder. Bu belirleome şekli hiçbir gecikme olmadan akışını sürdürür. Muallak: olanı ise, insanın kaderine işaret eder. Buna uygun olarak, kişiye duasının ve aldığı önlernin fayda vermesi verilebilir. Bu noktadan itibaren "takdir'', bir tür ''teklif' yani sorumluluk halini alır. 93 2.6. Sorumlu Varlık Olarakİnsan Şah Veliyyullah, "Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve ondan korkup titrediler. Onu insan yüklendi. · Çünkü o, çok zalim, çok cahildir" mealindeki ayet ile "Allah bu emaneti insana vermek sın·etiyle) münqfik erkeklere ve münCı}ik kadınlara, Allah 'a ortak koşan erkeklere ve Allah 'a ortak koşan kadınlara azap edecek, inanan erkeklerin ve inanan kadınlarm da tevbesini kabul .edecektir. Allah çok bağışlayan, çok merhal]1et edendir. " ~ ayetinin, açıkça insanın sorumluluğıınu ortaya koyduğıınu belirtmiştir. Ona göre, göklerin ve yerin yüklenınediği emanet, taat ve isyan karşılığında sevap ve azabı göze almaktıi. Emanetin göklere ve yere arz edilmesi ise, onların potansiyellerine nispetle değerlendirilmesidir. Yani sorumluluktan kaçınmalan, liyakatsiz olma ve kabiliyeti bulunmama anlammda tabii anlamda bir kaçınmadır. İrisanıiı bu sorumluluğıı üstlenmesi, buna liyakat ve kabiliyetinin 9 95 bulunmasıdır. 96 O halde Şah Veliyyullah 'a göre insan, yapısı itibarıyla yükümlülüğe ehildir. · Buna göre ayette geçen "Çünkü O, çok zalim, çok cahildir." ifadesi, ta'lil yani yükümlülüğe gerekçe olarak inrniştir. za!im, adil olmayan kimsedir, fakat, adil olma imkanı vardır. Cahil, bilgi sahibi olmayan kimsedir; fakat bu kelime, aynı zamanda bilgi edinme imkanı kendisinde olan anlamına da gelmektedir. İnsanoğlu dışında kalan diğer canlılar ise böyle değildir. Onlar melekler gibi ya adildir ve asla 92 93 94 9 · ( 96 Dehlevi, Huccetull6hi 't-Baliğa, I, 48; aınlf. Fevzii 'l-Kebfr, s.25. Dehlevl, Huccetu/ltihi'l-Baliğa, I, 199; Modernisi Düşüncenin Şekillenişi, s. 63; Fazlurrahrnan, Makaleler ll (çev. Adil Çiftçi), Ankara Okulu Yayınları, Ankara 1999, s.124, 125. Ahzıib 33/72-73. Dehlevl, Huccetull6hi'l-B6liğa, I, 69. Dehlev:t, Huccetullahi 'l-Biiliğa, I, 69, 70. 149 8ray1ş/ar kendileri için.. cehalet ve zulüm söz konusu olamaz, ya da hayvanlar gibi, adil olabilecek özelliğe de sahip değillerdir. 97 2.7. İnsan-Din İlişkisi Şah Veliyyullah'a göre gerçek dinin ne olduğunu belirlemede önemli rol oynayan, iman ile insanın doğal yapısı arasında olan uygunluk yani fıtrattır. Doğru bir kulun ana dayanağı kendi fıtratıdır, çünkü o kişi bilir ki, Yaratıcısı olan A11ah, kendisi hakkında doğru idrak ve doğru bilgiyi insan fıtratına yerleştirmiştir. Fıtrat, hak dinin kabul edilmesinde bir sebeptir. 99 Dolayısıyla, peygamberler arasında ibadet etme ve yardımını isteme konusunda Allah' a hiçbir ortağın koşulamayacağı; Allah'ın bütün olayları onları yaratmadan önce belirlediği, yeniden dirilme, cennet ve cehennemin (birer sembol olmayıp) gerçek olduğu konularında ittifak vardır. Bunun gibi bütün ibadet çeşitleri, evlilikle ilgili işler, sosyal adaletle ilgili konular, Allalı düşmanlan ile mücadele ve tebliğ faaliyeti için gayret göstermek konusunda da bir ittifak vardır. Farklılıklar, sadece ibadetlerin ve hükümlerin detayları ile ilgilidir. Mesela, Musa şeriatina göre namaz esna5ında Kudüs mabedine dönecekken bizim Peygamberimize göre kişi, Kabe'ye yönelmek durumundadır. Bu tür kanun-koymadaki (teşri) farklılıklar, genellikle peygamberlerin karşılaşmış oldukları _değişik durumlardan kaynaklanmaktadır. Binaenaleyh, Allah, ganimet almayı Yahudiler'e haram etnıişken/ ekonomik durumumuzun zayıflığını göz önünde bulundurarak bizim için onu, mübah101 kılmıştır. 102 98 00 bir okulu103 bulunan Şah Veliyyullah, Hindistan'daki İslam düşüncesinin gelişmesi sürecinde İbn Arabi ile ona karşı ağır tenkitler yöneltmiş olmasına rağmen İbn Teymiye'nin önemli katkılarının bulunduğunu, İbn Arabi'nin İslam metafizik felsefesini devam ettirdiğini, İbn Teymiye'nin dinin Rahlmiyye 97 98 99 ° 10 101 102 103 150 adında Zira iiyette geçen "Liyuazzibe..." kelimesinde bulunan "liim" harfinin sonuç bildiren "liim-u iikıbet'' olduğu kanaatindedir. Buna göre ayetin manası "A.zab etmek için insani yükümlü kıldı.." şeklinde değil de: "Yüküınlülüğün sonunda azap ya dasevap vaki oldu..." biçimindedir (bkz. Dehlevi, Huccetulliilıi '1-Baliğa, I, 70). Dehlevi, Huccetulliilıi'l-Baliğa, I, 204, 233; amlf, Mesvii, II, 422. Dehlevf, Mesvii, ll, 422. Kitiib-ı Mukaddes, Eski ve Yeni Ahit, Tevrat, Joshua (Yeşu), Kitab-ı Mukaddes Şirketi, İstanbul 2000, Vl/18. Enfiil, 8/69. Dehlevi, Huccetulliihi '1-Baliğa, I, 261, 264; aınlf, Fevzü 'l-Kebfr, s.33. On dokuzuncu yüzyılda Hindistan'da İlillliyat eğitimi yapan üç büyük okuldan birisidir. Şah Veliyyullah'tan sonra oğlu Şah Abdülaziz vetorunu Şah Muhammed İshak, bu geleneği özel bir dini anlayıştan ziyade, eklektik bir gelenekselciliğe doğru arttırarak devam ettirmişlerdir. Bu eğitim merkezlerinin en eskisi, Luknov'daki Farangi Mahal'dir. Aynea Haydarahat'ta da bir fakülte vardır. Delhi'de yer alan okul, esas olarak Kur'iini tefsir ve hadis üzerinde dururken, Farangi Mahal, on yedinci yüzyılın Semerkand'ında geçerli rasyonalizm ve hukuk üzerinde durmuş ve ınistizm ile de ilgilenmiş, Haydambad okulu ise, Ortaçağ felsefesi ve''mantık çalışmalarında derinleşmişti (bkz. Hindistan ve Pakistan 'da Modernizm ve İslam, s, 129). 8ray1şlar 04 anlaşılmasında önemli bir isim olduğunu ifade etmiştir} 'Bu da gösteriyor ki, Şah VeliyYullah, bu iki alanı, yani ·saf tasavvufla fıkhl bakış açısını birlikte ele alan uzlaştırıcı bir anlayışı temsil etmektedir. Dehlev1'ye göre, imanın iki ayn yönü vardır. Bir yönüyle, artma ve eksilmeyi kabul ederken, diğer yönüyle etmez. Birincisi, hayatı ve serveti korumak gibi bu dünya hayatı ile ilgili durumlara dayanan imandır. Bu imanın karşıtı küfiirdtir. Bu iman, artma ve eksilme kabul etmez. İkincisi ise, ceheımemden kurtulmak ve cennette nimetiere kavuşmak gibi, ahiret hayatı ile.ilgili durumlara dayanan imandır. Bunun zıddı niiaktır. Onun şartı; imanı açiklayarı her tür söz, övgüye değer her fiil ve erdemli her tür davranıştır. Sadece bu duruinda l<:elimenin tam anlamıyla imanın gereklerini yerine getirmiş oluruz ki artan veya eksile9 iman da budur. 105 · · Şah Veliyyullah, ilisanı üç dereceye ayırır. Birincisi; bilim, ~kerlik, sanat gibi işlerle meşgul. ola:n insanlar içindir. İhsan ın bu şekli, dua ve zikr. gibi dini aktivitelerle ilgilidir. İkinci derece; Hak yolda yürümeyi arzulayan insanlar içindir. Burada yapılan ibadetler, oruç, gece ibadeti, Kur'an okumayı iÇ~ri/'üçüi:icü derece ise; fena ve bekiiya ulaşmayı arzulayanlar içindir. Bu makamı elde eden kişi, h(lyal ve kelimelerden tamamen soyutlanmış olarak Vacibu'l-vücfıd'da iletiİmiştir, 1 ~6· Ona göre fena, hulul anlamında olmayıp, Allah'ın emrinde fiin1 yani yok olmak;. başka bir deyimle kendini tam anlamıyla dine adamak anlamındadır. · Dini bir tabiata sahip olmasına rağmen insan, Allah'a yakınlığı sağlayari genellikle tek başına elde edemez. Zira insanlardan pek çoğunun: aklı, din1 lıükürnlerin içermiş olduğu maslahatların pek çoğunu yalnız başına kavrayabilecek .düzeyde değildir. Yine bir peygamber, bize aklımızdan daha güvenilirdir. 107 Bu sebeple Allah, insanoğluna yardım ve lütııf olarak peygamberler göndermiştir. 108 Zira zamanla İnsanlar, kendi çıkarlarının peşine düşmeye ve savaşmaya başlamışlardır. Böylece gerçek din unutıılmuştıır. Bu gibi· durumlarda .. doğru yolu gösterici bir öndere acil ihtiyaç· vardır. Allah, insanların durumlarını düzeltmek, işlerini yoluna koymak için bazı kurallar koymuş, bu· kuralları da peygamberleri vasıtası ile insanlara bildirmiştir. "Şah Veliyyullah' ın düşüncesinin etrafında yoğunlaştığı esas nokta din olmuştur. Ona göre din, sadece Müslümanlar için güç ve iktidar kaynağı olduğundan dolayı, Müslümanların çöküşü, dine karşı kayıtsızlıklarının sonucu vasıtaları 109 104 105 106 107 108 . 109 I. H. Sıddıld, "Islah" (DİA), XIX., 160-163. Dehlevi, Tefhimatü'l-İiahiyye, IT, 63. Dehlev!, Tejhfmatü'l-İ/ahiyye, I, 86. Dehlevi, Huccetullalıi'l-Baliğa, I, 33 . Dehlev!, Fevzü '1-Kebir, s.26. Dehlev'i, Huccetullahi'l-Baliğa, 1, 311. ısı Braytşlar olmuştur. Dolayısıyla onun temel amacı, Müslümanları İslam'ın öğretilerine geri çağırmak olm?ştur. O, İslam ideolojisinin gücüne ve kuvvetine tam olarak inanmaktadır. Isiilm dini, tam anlamıyla kabul edildiği ve uygulandığı takdirde, huzuru sağlanacaktır. Binaenaleylı, Şah Veliyyullah, bütün çabalarını, dini, b1d'atlardan temizlerneye ve İslfuıll temelleri toplumda uygulayıp yaşatmaya insanlığın yoğunlaştmnıştır. 2.8. Toplumsal Bir Varlık Olarak İnsan Şah Veliyyullah' a göre insan, diğer canlılar arasında tabiatı itibariyle medeni yartıtilınış tek varlıktır. Yani hemcinslerinin yardımı olmadan asla yaşayamaz. Çürikü insan, kendiliğinden biten otları yiyemez, çiy besinlerle beslene111ez, dı;:risi .~{lylerle kaplı olmadığından bir önlem almadan soğuktan korııq.amaz. .polayısıyla insana, mesken edinme ve düzeni, yaşama kuralları yaıınıda şehireilik ve me~eni hayatla ilgili bilgilerin de ilham edilmesi gerekmiştir. Ancak diğer canlılarda ilham, ihtiyaç anında cibilll olarak yapılmaktadır. Mesela, emmek esnasmda memeyi SOm1ak, ses tıkanınası esnasında öksürmek, görmek isteme esnasında göz kapaklarını açmak. .. vb. gibi. 110 Şah Veliyyullah'a göre, insanın medeni hayatla ilgili ilhamlara elverişli olması, onuıi yapıcı bir şahsiyete sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Ev idaresi ve şehireilik ile ilgili bilgiler, adetlere, kendilerine vahyedilen konularda peygamberle~i taklide, tecrübe birikimine, gaybi tedbirin beklenmesine, istikra, kıyas ve burhan gibi yollarla düşünülerek neticenin çıkarılmasına havale edilmiştir. Bu nedenden dolayı, Şah Veliyyullah'a göre, toplum içinde hak ve hakikat bilgisine mazhar olan insanlar çeşitli sınıflardadır. Zira her insanın tefekkiir derecesi farklıdır. Bunlardan insanların en üst tabakasını, "müfehlıemun" adını verdiği,. üstün anlayış gücüne sahip kimseler oluşturur. 111 insana yapılan ilham, diğer canlılara yapılan ilhamdan üstündür. Arı ve serçe ömeğin~e olduğu gibi, aynı şekilde insanoğluna da zarııri olan ihtiyaçlarını nasıl karşılayabileceğine dair ilhamlarda bulunulmuştur. Şu kadar ki, insan türüne gelen ilhamm üstünlüğü üç şeyden kaynaklanmaktadır. Bunlar, akıl, zarafet ve· . Qiizellik ve keşifkabiliyetidir. 112 . . o Şah Veliyyullah, sosyal bir sistemin temellerini belirlemeye çalışmıştır. Dilden işe başlar ve onun sadece bir konuşma vasıtası değil, kültürün ve medeniyetin gelişin1inde önemli bir faktör olduğunu belirtir. Daha sonra da toplumsal açıdan ihtiyaçları değişik kategorilerde ele alır. Bunlar, bedeviler, yaşaınaya pek elverişli olmayan yerlerde yaşayan insanlar gibi en ilkel / 110 lll 112 152 Dehlevi, Huccetullahi '1-Baliğa, I, 246. Dehlevl, Huccetulliihi'l-Biiliğa, I, 246. Dehlevl, Huccetullalıi'l-Biiliğa, I, 120, 121. 8ray1şfar topluluk1ann dahi, giderrnek zorunda kaldıklan ihtiyaçlar ile üstün ahlak sahibi kimselerin ve filozoflann yetişmesine imkan veren marnur bölgelerde yaşayan insanla:tın hissettikleri ihtiyaçlardır. Bu gibi yerlerde büyük kalabalıklar yaşar ve ihtiyaçlar alabildiğine çoğalır. Tecrübe ve bilgi birikimi artar. Bunlann sonucunda da ihtiyaçların giderilmesi için pek çok yollar bulunur ve insanlar gittikçe artarak çoğalan bu yollara dört elle sarılırlar.ı ıJ Dehlev'i'ye göre bir toplumun ayakta kalabilmesinin üç ana esası vardır. Bunlar ''tefuuf' yani toplumdaki her bir ferdin diğerini sevip sayması, onu tanıması, ''tesfuiüd" yani fert! erin birbirleriyle dayanışma içinde olup görev taksimi yapmaları ve ''teiivün" yani kuvvetli olaniann zayıf olanlara gerek maddi gerekse manev! olarak yardım etmesi esaslandır. .Özellikle "teavün" prensibi, yaşanabilir bir sosyal düzenin temelidir. Bu prensip, ticaret, sanat ve ziraat gibi değişik alanlarda uygulanabilir. insani İstekierin tatmini, ferdierin karşılıklı dayanışmasına bağlı olarak toplumun oluşmasını sağlamaktadır. İnsanlar, ihtiyaçların karşılanması için birbirleriyle temasa geçtiklerinde de,. iktisat sistemi kurulmaktadır. Sosyal, ekonomik ya da siyasi, hangisi olursa olsun sağlıklı bir sistemin temel niteliği, bir sosyal grubun değişik üyeleri arasındaki dengeli ilişkidir. Hiç şüphesiz dengeli ilişkiler .iç barışın ve Yaratıcıyla olan doğru bir ilişkisinin yansıması dır. öte yandan, bunların var olduğu bir sosyal sistem zorunlu olarak sözü edilen barış ve ilişkileri de beraberinde getirecektir. ı ı 4 İnsanoğlunun farklı yeteneklere sahip olması, içlerinden kimilerinin yaratılıştan efendi, kiminin de yaratılıştan köle veya hizmetçi olmasını gerekli Efendi tabiatlılar, zeki ve kendi geçimini yalnız başına karşılayabilecek yapıda, tıynet. itibanyla idareci ve refah düşkünü kimselerdir. Köle tabiatlılar ise, saf ve uysal yapıda oli.ırlar; nereye çekiiseler oraya giderler. ı ı 5 kılmıştır. Dehlev1 sosyo-ekonomik prensiplerini tamamlarken, bazen, toplumundaki tipik davranışlar veya yaşam tarzlarının suiistimali konusunda uyaımıştır. O, ülkesinin idarecilerini, Peygamber'in zamanındaki Fars ve Bizans kralları gibi savurgan yaşarnakla suçlar. 116 Fazlurrahman'a göre "Tabiat Yasası" fıkri geliştiren ilk keliimcı, Dehlev1'dir. Dehlevi, bu kavramı, hem fiziksel, hem de toplumsal-ahlaki tabiat için kullarimış, insan hayatının bu iki ayrı yönünü "irtif'ak (sosyo-ekonomik güvenlik" ve iktirab (ruhsal ınanevi tekiimül) olarak ifade çeşitli ·grupları, etıniştir. 117 ı 13 ı ı4 115 ı ı6 ı 17 Dehlevi, Huccetullahi'l-Ba!iğa, I, 122, 123. Dehlevi, Huccetullahi'l-Biiliğa, ll, 106 Dehlevi, Huccetullahi '1-Biiliğa, I, 131. Dehlevi, Huccetıtflahi'l-Biiliğa, I, 105. Fazlurrahman, Makaleler II, s.I 19. 153 Brayış/ar Ona göre adalet, insan ırkının uyumlu bir biçimde gelişmesi için zorunlu bir şeydir. Değişik şekillerde tezahür edebilir. Örneğin güzel ahlak, akrabaları ziyaret etmek, insan sevgisi, muhtaçlam yardım gibi özellikler, adaletinin ürünüdür.118 Adaletin pek çok şekli vardır. Örneğin, kişinin, oturuşu, kalkışı, yürüyüş ve konuşması ile ilgiliyse "edep", mal, ve malı elde etmesi ve yerli yerinde harcanıaSı ile ilgiliyse ''ki:ffi.yet", ev idaresi ile ilgiliyse "hürriyet", şehir ve ülke yönetimi ile ilgiliyse "siyaset'', insanların birbirleri ile olan ilişkilerini düzenleme ile ilgiliyse "hüsnü mlliişeret'' adını alır. 119 Şah Veliyyullah'a göre devlet, faaliyetlerini fertlerin güvenlik ve huzurunu Ayrıca toplumun mutluluğu ve ilerlemesi için yollar ve vasıtalar aranmalı ve geliştirmelidir. Dolayısıyla kumar, zina, gasp, soygun vs. gibi bütün sosyal kötülüklerin ortadan kaldırılması devletin görevlerinden biridir. Tüccarların kötü uygulamalarda bulunmasını önlemek için de dikkatli bir denetim getirilmelidir. Ayrıca devlet, sözgelimi halkın farklı mesleklere dağılmasını sağlayarak, halkın eneıjisinin yararlı bir şekilde kanalize edilmesini teminat altına almalıdır. O, devletin 'iyi bir hayat' sağlamak için var olduğu konusunda Aristo'yla hem:fikirdir. ''İyi bir hayat'' sözüyle o, İslam'ın öngördüğü şekliyle iyiliği ihtiva eden bir hayatı kastetmektedir. Ona göre devlet başlı başıiıa bir amaç değil, amaca ulaşmakta bir vasıtadır. Dolayısıyla o, baskıcı güce sahip olmanın, o gucun yöneldiği amaçlara bakılmaksızın savunulamayacağını düşünmektedir. Eğer bir devlet, bu gücü dürüstçe kullanıyorsa, ferdin görevi ve bu devletin sadık bir üyesi olmaktır. Ancak devletin sadece adı devietse ve gerçekte duygusuz, vahşi bir güçten ibaretse onu ortadan kaldırmak mensuplarının görevidir. Bmaenaleyh, devletin bir üyesi olmak, ferdin önemli bir görevidir. Ancak bundan daha önemlisi ferdin üyesi bulunduğu devletin niteliğini yargılama görevidir. 120 sağlama konularıyla sınırlandırmamalıdır. Bu bağlamda Şah Veliyyullah Müsltimanlar arasında yaygın olan yanlış biranlayışa etmektedir. Çoğu Müslilman Allah'ın fuk:irliği sevdiğine, dolayısıyla hiç bir Müslüman'ın zengin olmak için çaba sarf etmesinin gerekmediğine inanmaktadır. Bu, yanlış bir görüştiir. Kanaatkarlıktan kaynaklanan basit yaşama taızıyla hakim sınıfların, zayıf grupları maruz bıraktığı sefiı.let, birbirlerinden çok farki~ şeylerdir. 121 da işaret 3. Debievi'nin Modernist Düşüncenin Şekiilenişine Katkısı Şah Veliyyullah, Kur'an ve sünneti temel kaynaklar olarak ele almış, tefsirde "zaman ve mekan" faktörünün önemine dikkat çekmiştir. O, kelfun ilmine önem vermiş olmasıyla beraber, genel kelfun kurallarına aykırı olan görüşler de 118 119 120 121 154 Dehlevl, Huccetullahi'l-Biiliğa, II, 223,224. Dehlevl, Huccehl!lahi '1-Biiliğa, II, 183, 184. Dehlevl, Huccetullahi'I~Biiliğa, II, 421-432. Sııddıki, Şah Ve/iyyullah Dehlev~ N, 349. / Brayiş/ar beyan ederek kendine özgü bir sistem geliştirmiştir. Bu durumu o, makamın gerektirmesi ile izah etmeye çalışmış, bu izahına kaynaklık edecek ayet, hadis, salıabe ve tabilli sözlerini araştınnayı metot edinmiş/ yine ilm-i Jedünn1 sahibi olduğuna inandığı kişilerin illıamlarına da değer vermiştir. O, Fazlurralıman'ın da (ö.1988) ifadesiyle, klasik kelfundan daha geniş esaslara dayanarak İsiılın anlayışına yeni bir ifade kazandırmaya çalışmıştır. O, muhafazakarlık ve rasyoniiiİst modernizm gibi uzlaşmaya gelmeyen eğilimlerin benzerliklerini ortaya koymaya ça1ışmıştır. Bu, onun ictihadın devamlılığı konusundaki vurgusu, ictihada vermiş olduğu önerİı, 126 taklide karşı çıkması ve yermes1, 127 Kur'an meaiinin gerekliliği ve meale verdiği önern, 128 nassın sükfıt geçtiği konuların da aniaşılıp kavranabileceğini iddia etmesi 129 ve, kendisi bir sfifı olmasına rağmen, evliyadaki ruhi mükemmelliği reddetinesi gibi fikirlerinde açıkça kendisini göstennektedir. Ona göre münazara ehlinin 130 her dediklerine katılmamız gerekmez. Hatta o, "onlar ilim adamıysa biz de ilim adamıyız ve bu konuda aramızda bir fark yoktur'' 131 demektedir. Yine ona göre, nahiv ve sarf gibi dilbilgisi ilirnlerinde boğulmamalıdır. Zira Kur'anı aniayacak kadar icmali bir Arapça bilgisine sahip olmak yeterlidir. 132 Geçmiş· peygamberler hakkında rivayet edilen kıssaların çoğunun ehl-i kitaba dayandığı noktasında, bu kıssaların incelenmeden alınmaması gerektiğini savunarak israiliyata karşı çıkmıştır. 133 Sebeb-i nüzul konusunda da son derece titiz olması onun yenilikçi yönlerindendir. 134 Ona göre Kur'an'ın anlaşılabilmesi için tüm nüzul sebeplerini bilmeye gerek yoktur. 135 22 123 124 125 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 ed-pehlevi, Şah Veliyyullah, el-İnstiffi Beyani Sebebi'l-İhtiliif(thk. Abdülfettah Ebu Gudde), Dfuu'n-Nefliis;Beynit 1986, s.l5. Dehlev!, Huccetullahi'l-Biiliğa, I, 22. Fazlurrahrnan, İsliim (çev. Mehmet Dağ, Mehmet Aydın), Ankara Okulu Yayınları, Ankara 1999, s.280. Hindistan ve Pakistan'daModernizm, s.I6. Şah Veliyyullah, ictihad, taklit gibi konulara daha çok "Ikdu '1-üd" adlı risalesinde değinmiştir. O, bu eserinde ictihadın mümkünlüğünü iddia eder ve müctehid olmayan kişilerin sadece bir müctehidi taklit etmelerinin zorunlu olmadığını söyler (bkz. ed-Dehlevi, Şah Veliyyullah, !kdu'I-Cid fi Ahkfımi'l-İctihiid ve't-Taklfd (çev. Hayreddin Karaman), İz Yayıncılık, İstanbul2000). Deiılevi, Huccetullahi'l-Biiliğa, I, 230, 231; amlf., İnsiif, 105; Muin ed-Din Ahmed Han, "Shah Veli Allah 's Conseption ofljtihad' Journal of the Pakistan Histoncal Society VII, sayı 3 (Temmuz 1959), s.l78-I79. Dehlevi, Fevzü 'l-Kebir, s.l22. Dehlevi, Huccetullahi'l-Biıliğa, I, 66. Mehmet Erdoğan'a göre Şah Veliyyullah, "münazara ehli" sözüyle, kelfun alimlerini kastetmiştir (bkz, Erdoğan, Mehmet, Huccetulliılıi '1-Biıliğa Tercümesi, I, 29). Dehlevi, Huccetulliihi'l-Biıliğa, I, 45. Dehlevl, Fevzü'I-Kebfr, s.49. • Dehlevl, Fevzii '1-Kebir, s.62. Del'ılevi, Fevzü '1-Kebfr, s.61. Dehlevi, Fevzii '1-Kebir, s.67. 155 8ray1şlar 136 Aynca nüzul sebepleri ictihad! bir konudur. Yani kişilerin ictihadına göre değişir. Nüzul sebeplerine yönelik rivayetlerin çokluğu, onların ehemmiyetlerine sürekli dikkat çekilmesi, hep onların üzerinde yoğunlaşılması şeklindeki son devirlerin ilmi anlayışınin bir tür sembolü haline gelen yaklaşım yüzünden, tarihin hemen her döneminde Kur'an'ın muhtevasından, yeterince istifade edilemerniş, öğüt ve İbretlerinden yeterince yararlanılamamış, çağın ortamı dikkate alınarak zamana tatbik edilme başarısı gösterilememiştir. Şah Veliyyullah Dehlevl, yaptığı çalışmalar ile, Kur'an'da yer alan öğüt ve ibretleri, içerisinde bulunduğu ortama uygulamaya çalışarak bu olumsuzluğu kırma yolunda mücadele vermiş, bu yönüyle modernİstleri etkilemiştir. Bu açıdan o, Batılı araştırmacılar tarafından "Çağdaş Müslüman Kur'an Tefsiri'nin bir müjdecİsİ alıtrak nitelendirilmiştir. 138 Ayrıca onun müfredat programında, dini . ilimierin yanı sıra matematik, astronomi ve tıp da dahildir. 13 ? Öte yandan Şah Veliyyullah, din ve toplumun sağlıklı bir şekilde yürümesi için Kutan ve Hz. Peygamberin sünnetini takip etmeyi savunmuştur. Hz~ Peygamberin ilk takipçileri oldukları için, mümkün olduğu kadar ilk dönem Araplarının adet ve geleneklerini göz ardı etmemeye Müslümanları teşvik etmiş, dini hurafelerden arındırına için elinden geleni yapmış, kendinden sonra gelen Müslümanların bu mecraya ginnelerine vesile o1ınuştur. 140 İslam'daki çeşitli mezhepleri ve fıkhi ekaileri aynı tabanda birleştirmeyi değil, onları uzlaştırmayı amaç edinmiş, bu sebeple ''tehayyur" fikrinin sıkı müdansİ olmuştur. 137 141 Şah Veliyyullah'a göre İslam'ın ana iki kaynağı Kur'an ve sünnettir. tek çaresi, dünya ve ahiret hayatındaki mutluluk, ancak bu iki kaynağa sımsıkı sarılmak ile elde edilebilir. Nitekim bu konuyu dile getiren Fazlurrahman, Dehlevi'ye göre İslam'ın esas kaynaklarının kabaca· Kur'an ve Sünnet qlarak belirlenebileceğini, :fiirü konulardan, sufiliğe ve sünnllerin icmasını:lan, $ia'nın meşruluğunu savunan Müslümanlara kadar herkesin, dini tarihin tamamını, olduğu gibi kabul ettiğini, zira bu tarihte yer alan her gurubun kendilerini koruyan hadisiere sahip olduklarını belirtmiştir. Onu ayıncı yapan diğer bir özellik, Kur'an'ın maksatları hakkında yazması ile 143 üslup ve metodunun özellikleridir. Özellikle bu yenilikler, onun içinde bulunduğu X1IJXVIII. asır ortamına göre Kurtuluşun 142 136 137 138 139 140 141 142 143 156 Dehlevi, Fevzii '1-Kebir, s.l08. Dehlevi, Fevzii '1-Kebir, s.20, 21, 61, 62. Baljon, Kur'an Yommunda Çağdaş Yönelimler, s.l5. Fazlurnihman, İslam, s.266 Wahidurralynan, Modernist Müslümanların Hadise Yaklaşun!arı-Aligarh 0/atlu, (çev.Yavuz Ünal), Hamdard İslfunicus, vol. XVI, No: 4, pn. 13-26. 1 Dehlevi, İnsiif, s.76; Göksoy, İsmail Hakkı, Çağdaş İslam ülkeleri Tarihi, Faktilte Kitmevi, Isparta 1997, s.134. · Fazlurrahman, İslam, s.248, 249. Dehlevi, Fevzü '1-Kebfr, s.40-47. 8ray1şlar değerleridirilecek olursa, niçin bu hareketin ihya hareketi olarak daha zyi anlaşılacaktır. değerlendirildiği Ancak şunu da belirtmeliyiz ki, Dehlevi, her hadisin sahih olup olmadığına körü körüne bağlanılması gerektiğini asla savunmamı ştır. Zira İslam inancının bir çok temel ilkesi, hadisle de desteklenmiştir. Ayrıca o, her hadisin sahih kabul edilmemesi konusunda uyarıda bulunmuştur. Hatta Debievi'nin .eserlerini bir bütün olarak inceleyen kişi, onun, hadisin senedinden daha çok, metni ile ilgilendiğini görecektir. Bu ise, onun bulunduğu döneme göre bir yenilik mahiyetindedir. bakılmaksızın Sonuç Şah Veliyyullah, İslam kültürü içindeki felsefi, siyasi, sosyal ve ekonomik fikirleri itina ile değerlendirmiş, İslam tasavvufu ve fikhının unsurlarını araştırıp tahlll etmiş, uzlaşamaz gibi görünen pek çok düşünce sistemini uzlaştınnakla kalmamış, onları Müslüman topluma yararlı olabilecek bir biçimde yeniden düzenleme gayreti içine girmiştir. O, hurafe ve bid'atlerden arındırılmış bir İslam düşüncesinin savunucusu olmuştur. Onun üslfıbu, bütün felsefi incelikleri içerir. Öğretileri, mantık açısından tutarlıdır. O, değişmeyen değerlerle, değişen şartlar arasındaki, Allah'ın birliğiyle evrendeki çokluk arasında olan, görünürdeki zıtlıkları tatmin edici bir şekilde izah etmeye çalışmıştır. Şah Veliyyullah, insanı değişik yönlerden ele almış, onun yaratılışını, mahiyetini ve yaratılış gayesini, bir bütünlük içinde açıklamaya çalışmıştır. Ona göre melek ve hayvanın bir bileşimi olan insan, Yaratıcısı tarafından özel olarak yaratılmış ve kendisine özel bir görev verilmiştir. Tabii sürecinin her bir aşamasında, ilahi irade ve yaratıcı kudret, insanın gelişmesini belirlemektedir. Ona göre insanın yeryüzüne halife olarak gönderilmesi, yeryüzünü imar ve ıslah etmesiyle alakalıdır. Tarih boyunca insan, bu görevin yükümlülüğü altında olmuştur. İnsana iyilik ve kötülüğü kavrayıp bunlardan birini seçme kabiliyeti yanı sıra, olayları gözlemleyip onların değerlendirmesini yapması için göz, kulak ve akıl verilmiştir. Peygamberler vasıtası ile kendisine doğru olan yol gösterilmiş, yapı itibarıyla da, iyiliği seçip yapabilmeye, yani ahlaklı olmaya meyilli olarak yaratılmıştır. Dehlevl, akıHı bir varlık olması bakımından insana son derece değer vermiş, ona vetilen ve onu diğer varlıklardan ayırıcı kılan üstün akıl ve idrak yetisiyle insan fıtratı arasında bir bağ kurmuş, insanın sorumluluğu ve kader meselesini, bu fikir üzerine inşa etmeye çalışmıştır. o, bir yönüyle alem ve insanı bir bütün olarak aeğerlendirerek, insanın alem içerisindeki konumunu belirlemeye çalışmış, diğer açıdB{J, insanı, insan yapan özel kabiliyet ve hususları incelemiş, kader ve sorumluluk gibi ıstılahiarı da, bu genel çerçeve içinde değerlendirmiştir.. Brayış/ar Şah Veliyyullah, bütün çabalarını, dini, bid'atlardan temizlerneye ve İslami temelleri toplumda uygulayıp yaşatmaya yoğunlaştırmıştır. O, İslam ilahiyatının temellerini, dinin amel ve ahlak unsurlarını yeniden vurgulayarak ifade etmeye yönelmiş, ahlaklı insan ve toplum yapısını oluşturmayı hedeflemiş, her Müslümanın birinci kaynağı olan Allah kelamını anlaması gerektiğini düşünerek, itirazlara rağmen Kur'fuı'ı Farsça'ya tercüme etmiştir. Görüşlerinde, ahlaklı bir insan tipi ortaya koymaya çalışan Dehlev1, kişisel ahlak kadar, sosyal ahlaka da önem vermiş: bu konuda, değişik düşünce sistemleri arasındaki ilişkiyi anlama konusunda ciddi girişimlerde bulunmuştur. Ona göre, birincisi insanın Allah ile olan ilişkisi, ikincisi insanın diğer varlıklarla olan ilişkisi olmak üzere maneviyatın iki yönü vardır. Sadece kendi kurtuluşunu isteyen bir kişi, kamil manada maneviyata ulaşamamış demektir. Şah Veliyyullah'ın, orijinal yönlerinden birisi de, insanın kendisinde hissettiği, kendisini o doğrultuda harekete sevk eden düşüq.celeri ve kalbine gelen ilhamları, tıpkı tabii hadiselerde olduğu gibi sebep-sonuç biçiminde izah etmeye çalışması, ve ·bunları somut birer varlık olarak değerlendirrnesidir. Bu sebepten ötürü, onun insan düşüncesini, manevi bir alem olarak düşündüğü, alem-i misal anlayışı şekillendirmiştir. O, İnsanı, gerek bedeni, gerek ruhl.!, gerekse fıilleri, kabiliyetleri ve idrak etme dereceleri açısından, bir bütün olarak değerlendirrniş, birbirinden ayrı ve farklı gibi görünen konuları alakalandırmış, uzlaşamaz görünen düşünce sistemlerini uzlaştırmayı başarmış, taklitçi zihniyetieri eleştirerek, yapıcı bir insan tipi ortaya koymayı amaçlamıştır. Ayrıca onun dini hükümlerde masiahat ve hikmet esaslarını da çıkarıp açıklafuaya çalışması, kendisinden sonraki Müslümanlar·için bir ilham kaynağı olmuştur. Bu nedenle DehleVı, yaşadığı çağ ve çevre içinde değerlendirildiğinde, eserlerinde değişik konular arasına serpiştirilmiş yorumlarının, kendine yakın zamanda yarıkısının görülmediği, on dokuzuncu yüzyılın sonuna kadar bu fikirterin keşfedilemediği anlaşılmaktadir. Fakat bu yüzyılın sonlarından itibaren, o, Hind-Pakistan alt-kıtasında, zamanının temel özelliklerinin farkına varan bir kişi olarak anılmaya başlamış ve bir ihya hareketinin öncüsü olarak tarihteki yerini almıştır. / 158