AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ ĐKĐNCĐ DAĐRE BÖBER v. TÜRKĐYE DAVASI (Başvuru No 62590/09) KARAR STRASBOURG 9 Nisan 2013 Đşbu karar AĐHS’nin 44 § 2. maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecektir. Şekli düzeltmelere tabi olabilir. Böber v. Türkiye davasında, Başkan Guido Raimondi, Yargıçlar Danutė Jočienė, Peer Lorenzen, Dragoljub Popović, Işıl Karakaş, Nebojša Vučinić, Paulo Pinto de Albuquerque ve Daire Yazı Đşleri Müdürü Yardımcısı Stanley Naismith’in katılımıyla oluşturulan Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi (Đkinci Dairesi), 19 Mart 2013 tarihinde yapılan gizli müzakereler sonrasında, aynı tarihte aşağıdaki kararı vermiştir: USUL 1. Türkiye Cumhuriyet aleyhine açılan dava, Türk vatandaşı olan Yasin Böber (“başvuran”) tarafından Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi’ne 6 Kasım 2009 tarihinde, Đnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin (“Sözleşme”) 34. maddesi uyarınca yapılmış olan (62590/09 no’lu) başvurudan ibarettir. 2. Başvuran, Đstanbul’da çalışmakta olan avukatlar Y. Başara Filorinalı ve M. Filorinalı tarafından temsil edilmiştir. Türk Hükümeti (“Hükümet”) kendi temsilcisi tarafından temsil edilmiştir. 3. 23 Haziran 2010 tarihinde, başvuru Hükümet’e tebliğ edilmiştir. Aynı tarihte, başvurunun kabul edilebilirliği ve esasları hakkında hüküm verilmesine de karar verilmiştir (29. maddenin 1. paragrafı). OLAY VE OLGULAR I. DAVANIN KOŞULLARI 4. Başvuran 1977 yılında doğmuştur ve Đstanbul’da yaşamaktadır. 5. 28 Haziran 2003 tarihinde, iki polis memuru, bir kadının şikâyetini takiben, Đstanbul’un Beşiktaş ilçesine gitmiş ve bir taksi şoförüne idari para ceza kesmiştir. Akabinde, kendisi de taksi şoförü olan başvuranın yanında, polis memurları ve taksi şoförü arasında sözlü bir tartışma çıkmıştır. Başvuran, polis memurlarına, arkadaşı adına para cezasını ödeyebileceğini söylemiştir. Polis bunun üzerine başvuranı yere yatırmış, kelepçelemiş ve tekmeleyip yumruklamaya başlamıştır. Daha sonra başvuran polis aracına bindirilmiştir. Polis memurlarından biri, aracın kapısını başvuranın bacağının üzerine kapatmıştır. 6. Başvuran gözaltına alınmış ve kendilerine hakaret ettiği suçlamasıyla, polis memurları tarafından Beşiktaş polis merkezine götürülmüştür. 7. Başvuran daha sonra Taksim Hastanesi’ne götürülmüştür. Başvuranın ortopedik muayenesi ve çekilen röntgenler sonrasında düzenlenen doktor raporunda, hadisenin bir sonucu olarak, başvuranın sağ bacağının kırıldığı tespit edilmiştir. 8. 29 Haziran 2003 tarihinde, başvuran, Đstanbul Adli Tıp Kurumu’nun adli tıp uzmanı tarafından muayene edilmiştir. Doktor, sol kürek kemiği üzerinde 4cm genişliğinde bir morluk, sağ omzun ön kısmında 3cm ve 1cm büyüklüğünde iki morluk, her iki dirsekte 1.5cm ve 1cm genişliğinde iki sıyrık, sağ üst kolun 5x4cm’lik bir alanında birçok sıyrık ve sağ kol üzerinde 1-1.5cm çaplarında beş adet morluk tespit etmiştir. Doktor aynı zamanda başvuranın sol bacağının dize kadar alçıda olduğunu gözlemlemiştir. 9. 1 Temmuz 2003 tarihli son Adli Tıp Raporu, başvuranın bacağının kırıldığını ve yaraların başvuranı 15 gün iş göremez kıldığını belirtmiştir. 10. Belirtilmeyen bir tarihte, polis memurlarına hakaret ettiği gerekçesiyle, Đstanbul 12. Sulh Ceza Mahkemesi’ne, başvuran aleyhinde kamu davası açılmıştır. Bu olayı takiben, 20 Ekim 2003 tarihinde, başvuran savcılığa dilekçe vermiş ve kendisine kötü muamelede bulunan polis memurlarının cezalandırılmalarını talep etmiştir. 11. 31 Ocak 2005 tarihinde, Đstanbul 12. Sulh Ceza Mahkemesi, başvuranın hakkındaki suçlamalardan biri olan polis memuruna hakaret suçunu işlemediğine karar vermiştir. Aracın kapısını başvuranın bacağının üzerine kapatan ikinci polis memuru ile ilişkili olarak, mahkeme, başvuranın bu polis memuruna hakaret ettiğine hükmetmiştir. Fakat polis memuru eylemleri ile yetkisini aştığı için, mahkeme, başvuranı suçlu bulmamıştır. 12. Bu süre zarfı içinde, 4 Mayıs 2004 tarihinde, Đstanbul Cumhuriyet Savcısı Đstanbul 1. Asliye Ceza Mahkemesi’ne, polis memurlarını başvurana kötü muamelede bulunduklari iddiasıyla kamu davası açmıştır. Başvuran, yargılamalara katılmıştır. 13. 23 Aralık 2008 tarihinde, Đstanbul 1. Asliye Ceza Mahkemesi, polis memurlarını suçlu olduğuna karar vermiştir. Dosyada bulunan doktor raporları, görgü tanığı ifadeleri ve başvuran ile sanığın iddialarına dayanarak, polis memurlarının başvuran üzerinde şiddet uyguladıkları, bacağının üzerine kapı kapattıkları ve dolayısıyla 28 ve 29 Haziran 2003 tarihinde başvuranın vücudu üzerinde tespit edilen yaralara sebep olduklarına kanaat getirmiştir. Mahkeme, suçlanan polis memurlarını iki ay on beş gün hapis cezasına çarptırmıştır. Polis memurlarının sabıka kayıtlarının bulunmaması ve üzerlerine atılı suçu işleyiş şekilleri göz önünde bulundurularak, asliye ceza mahkemesi polis memurlarının başka suç işlemeyeceğine kanaat getirmiştir. Mahkeme bu nedenle, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca (5271 sayılı kanun), 5 yıl boyunca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. 14. 29 Aralık 2008 tarihinde, başvuran asliye mahkemesinin kararına itirazda bulunmuştur. Başvuran dilekçesinde, kararın gerekçesinin kendisine tebliğ edildikten sonra daha detaylı olarak itiraz sebeplerini açıklayacağını belirtmiş ve duruşma yapılmasını talep etmiştir. 15. 21 Nisan 2009 tarihinde, Đstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, Đstanbul cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra, başvuranın sonraki itiraz gerekçelerini beklemeksizin ve duruşma yapmaksızın, 29 Aralık 2008 tarihli itirazını reddetmiştir. Yerel mevzuat herhangi bir temyiz imkânı sağlamadığından, bu karar kesinleşmiştir. nihai olmuştur. 16. 8 Mayıs 2009 tarihinde, Đstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı başvurana tebliğ edilmiştir. II. ĐLGĐLĐ ĐÇ HUKUK KURALLARI VE UYGULAMALARI 17. Söz konusu tarihte yürürlükte olan kötü muameleye yönelik soruşturma ile ilgili iç hukuk kuralları ve uygulamalarının bir tasvirine Batı ve Diğerleri v. Türkiye, No. 33097/96 ve 57834/00, §§ 96-98, AĐHM 2004-IV (özetler) davasından ulaşılabilir. 18. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca (5271 sayılı kanun) düzenlenmiştir, ilgili paragrafları aşağıdaki şekildedir: “… (5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. (6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için; (a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması; (b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması; [ve] (c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. … (8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. … (10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir. (11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir. (12) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.” HUKUKĐ DEĞERLENDĐRME I. SÖZLEŞME’NĐN 3. 6. VE 13. MADDELERĐNĐN ĐHLAL EDĐLDĐĞĐ ĐDDĐASI HAKKINDA 19. Başvuran, Sözleşme’nin 3. Maddesi kapsamında, yaralarının ağır olmasına rağmen, kendisine kötü muamelede bulunan polis memurlarının cezalandırılmadığından şikâyetçi olmuştur. Başvuran ayrıca, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. ve 3. paragrafları kapsamında, polis memurları aleyhinde yürütülen yargılama sürecinin gereğinden uzun sürdüğünü ileri sürmüştür. Aynı başlık altında, Đstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nin, 23 Aralık 2008 tarihli karara yaptığı itirazı, başka ifade vermesini beklemeden ya da herhangi bir duruşma yapmadan reddettiğini iddia etmiştir. Son olarak, başvuran, Sözleşme’nin 13. maddesi kapsamında, polis memurları aleyhinde verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı açısından, etkili bir iç hukuk yolundan mahrum bırakıldığını iddia etmiştir. 20. Hükümet iddialara itiraz etmiştir. 21. Mahkeme, başvuranın şikâyetlerinin, Sözleşme’nin aşağıda yazılı olan 3. maddesinden hareketle değerlendirilmesi gerektiği kanaatindedir: “Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.” A. Kabul Edilebilirlik 22. Hükümet, başvuranın, Mahkeme’ye altı aylık süre sınırı dâhilinde başvurmadığını iddia etmiştir. Bu bağlamda, polis memurları aleyhindeki nihai kararın 21 Nisan 2009 tarihinde alındığını fakat başvuranın 6 Kasım 2009 tarihinde başvuruda bulunduğunu belirtmişlerdir. Hükümet ayrıca, iç hukuk yolları tüketilmediği gerekçesiyle, başvurunun reddedilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bu bağlamda, başvuranın, maruz kaldığı iddia edilen zararın tazmini için, idari ya da sivil mahkemeler huzurunda tazminat davası açması gerektiğini dile getirmiştir. 23. Başvuran, 21 Nisan 2009 tarihli nihai karar kendisine 8 Mayıs 2009 tarihinde tebliğ edildiği için altı ay süre sınırına riayet ettiği cevabını vermiştir. Başvuran ayrıca, polis memurları aleyhinde yürütülen davanın gereğinden uzun olduğu için, herhangi bir tazminat talebinin, maruz kaldığı muameleyi telafi etmeye yeterli olmayacağını ileri sürmüştür. 24. Hükümet’in altı ay süre sınırı ile ilgili itirazına ilişkin, Mahkeme, nihai kararın yazılı bir nüshasının başvurana tebliğ edilmesinin zorunlu olduğu durumlarda, Sözleşme’nin 35. maddesinin 1. paragrafının amaç ve hedefine hizmet eden en iyi durumun, altı ay kuralının, yazılı kararın tebliğ edildiği tarihten itibaren işlemeye başladığı durum olduğunu hatırlatmaktadır (bkz. Worm v. Avusturya, 29 Ağustos 1997, § 33, Hükümler ve Kararlar Raporu 1997-V ve Saribek v. Türkiye (dec.), No. 41055/98, 9 Eylül 2004). Mahkeme, davada polis memurları aleyhinde verilen nihai kararın, başvurana 8 Mayıs 2009 tarihinde tebliğ edildiğine dikkat çekmektedir. Mahkeme dolayısıyla, 6 Kasım 2009 tarihli bu başvurunun, altı ay kuralına uygun olarak yapıldığı kanaatindedir. Hükümet’in, başvuranın iç hukuk yollarını tüketmediğine ilişkin iddiası ile ilgili olarak, Mahkeme, benzer davalarda Hükümet’in ilk iddialarını hali hazırda inceleyip reddettiğini hatırlatmaktadır (bkz. özellikle, Atalay v. Türkiye, No. 1249/03, § 29, 18 Eylül 2008). Mahkeme, Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamında bir Taraf Devlet’in yükümlülükleri açısından, Hükümet tarafından atıfta bulunulan kanuni yolların yeterli olarak addedilemeyeceği hususunda aldığı kararı yinelemektedir. Bu nedenle Mahkeme, mevcut davada, önceki bulgularının değiştirilmesini gerektiren herhangi durum tespit etmemektedir. Dolayısıyla, Mahkeme Hükümet’in ilk itirazlarını reddetmektedir. 25. Mahkeme, Sözleşme’nin 35. maddesinin 3(a) paragrafının anlamı dâhilinde, başvurunun dayanaktan yoksun şekilde ibraz edilmediğine dikkat çekmektedir. Ayrıca, başvurunun, başka herhangi bir gerekçeye bağlı olarak, kabul edilemez olmadığını belirtmektedir. Dolayısıyla, başvuru kabul edilebilir olarak beyan edilmelidir. B. Esas Hakkında 1. Taraflar’ın iddiaları 26. Başvuran, kendisine kötü muamelede bulunulduğunu ve bu kötü muameleden sorumlu olan kişilerin, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının bir sonucu olarak cezasız kaldıklarını beyan etmiştir. Başvuran ayrıca, polis memurları aleyhindeki ceza yargılamasının süresine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik itirazının bir duruşmada değerlendirilmemesine yönelik de şikâyette bulunmuştur. 27. Hükümet, Sözleşme’nin 3. maddesinin esas bakımından ihlal edilmediğini ve yetkililerin, bu başlık altında usul bakımından yükümlülüklerini yerine getirdiğini beyan etmiştir. Hükümet, polis memurlarına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, Sözleşme’nin 3. maddesini ihlal etmediğini çünkü beş yıllık denetimli serbestlik süresi boyunca başka kasti suç işlemeleri halinde cezalarının infaz edileceğini iddia etmiştir. 2. AĐHM’nin değerlendirmesi a. Başvuranın maruz kaldığı iddia edilen kötü muamele hakkında 28. Mahkeme, Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamında kötü muamele iddialarının yapıldığı durumlarda, kapsamlı bir inceleme yapılması gerektiğini hatırlatmaktadır. Yargılama sırasında yerel mahkemelerce değerlendirilen olay ve olguların yerine kendi değerlendirmesini koymak AĐHM’nin görevi değildir ve gelen bir kural olarak, kendilerine ibraz edilen delileri incelemek sözü geçen mahkemelerin görevidir. Yerel makamların bulguları Mahkeme için bağlayıcı olmasa da, normal şartlar altında, Mahkeme’nin olay ve olgulara ilişkin bu makamların yapmış olduğu tespitlerden uzaklaşması için inandırıcı faktörler olması gerekmektedir (bkz, diğerleri arasında, Yüksel Erdoğan ve Diğerleri v. Türkiye, No. 57049/00, § 87, 15 Şubat 2007, ve Eski v. Türkiye, No. 8354/04, § 28, 5 Haziran 2012). 29. Polis memurlarının başvurana bulundukları muameleleri değerlendirirken, Mahkeme, Đstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’nin vardığı hüküm ve dava dosyasındaki deliller kendisine bildirildikten sonra, başvurana kötü muamelede bulunduğunu tespit etmektedir (bkz 13. paragraf). 30. Mahkeme, Đstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’nin yapmış olduğu tespitlerden uzaklaşmak için herhangi bir gerekçe görmemektedir. Dolayısıyla, Mahkeme de, Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamında, Devlet’in sorumlu olduğu kararına varmaktadır, çünkü iki polis memuru başvurana kötü muamelede bulunmuştur ve bunun sonucu olarak başvuranın vücudunda doktor raporlarında detaylandırılan yaralar mevcuttur. 31. Mahkeme, başvuranın mağduru olduğu insanlık dışı muameleye bağlı olarak, Sözleşme’nin 3. maddesinin esas bakımından ihlal edildiği kanaatindedir. b. Soruşturmanın etkili olmadığına yönelik iddia hakkında 32. Mahkeme, bir şahsın, kendisine polis ya da benzeri bir Devlet temsilcisi tarafından 3. maddeyi ihlal eden bir muamelede bulunulduğunu belirten güvenilir bir iddiada bulunulması halinde, Sözleşme’nin 1. maddesi kapsamında Devlet’in “Yargı yetkisi dâhilinde, herkesin … Sözleşme’de öngörülen hak ve özgürlüklerini korumak” genel vazifesi ile bağlantılı olarak yorumlanan bu hüküm, dolaylı olarak, etkili bir soruşturma yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumlu kişilerin belirlenip cezalandırılmasını sağlayabilmelidir (bkz. labita v. Đtalya [GC], No. 26772/95, § 131, AĐHM 2000-IV). AĐHM’in yerleşik içtihatları uyarınca, bu durum, yerel adli makamların, hiçbir koşul altında, maruz kalınan fiziksel ya da psikolojik acının cezasız kalmasına izin vermemesi gerektiği anlamına gelmektedir. Bu durum, kamunun, hukukun üstünlüğüne olan güven ve desteklerinin devam ettirilmesi ve yetkililerin, kanunsuz eylemlere hoşgörü gösterdiği ya da bu eylemlere yönelik bir anlaşmaya vardığı sonucunun çıkarılmasının engellenmesi için büyük önem taşımaktadır (bkz. Okkalı v. Türkiye, No. 52067/99, § 65, AĐHM 2006-XII (özetler), ve Derman v. Türkiye, No. 21789/02, § 27, 31 Mayıs 2011). 33. Bu bağlamda, şüpheye yer bırakmayacak şekilde, hızlı ve makul bir soruşturma yapılması gerektiği anlaşılmaktadır. Özel bir durumda, bir soruşturmanın ilerlemesini önleyen engel ya da sorunlar olabilirken, kamu güveninin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığının devam etmesi ve kanunsuz eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da bu eylemlere yönelik bir anlaşmaya varıldığı sonucunun çıkarılmasının engellenmesi için, kötü muamele iddialarının soruşturulması sırasında, yetkililer tarafından hızlı bir yanıt verilmesi de genel olarak önemlidir (bkz. Batı ve Diğerleri, yukarıda atıfta bulunulan). 34. Mahkeme aynı zamanda, bir Devlet temsilcisinin 3. maddeyi ihlal eden bir suçla itham edilmesi halinde, birbirini takip eden ceza yargılamalarının ve hükümlerin zamanaşımına uğramaması gerektiğini ve af ya da bağışlamaya müsaade edilmemesi gerektiğini hatırlatmaktadır. Mahkeme ayrıca, bir Devlet temsilcisinin, işkence ya da kötü muamele barındıran bir suç ile itham edilmesi halinde, bu kişinin, soruşturma ve mahkeme süresince görevden uzaklaştırılması ve suçu sabit görülmesi halinde görevden alınmasının son derece önemli olduğunu hatırlatmaktadır (bkz. Abdülsamet Yaman v. Türkiye, No. 32446/96, § 55, 2 Kasım 2004). 35. Mevcut davanın olay ve olgularına dönüldüğünde, Mahkeme, başvuranın kötü muamele iddialarına yönelik bir soruşturma başlatıldığını gözlemlemektedir. Fakat ilgili polis memurları aleyhinde daha sonra yürütülen ceza yargılaması yaklaşık olarak beş yıl sürmüştür. Bu durum sorumlu kişilerin hızlı şekilde cezalandırılmasını geciktirmiştir. Bu süre zarfı içinde, polis memurlarının görevden uzaklaştırıldıklarına ya da yetkililerin bu kişiler aleyhinde disiplin soruşturması başlattığına dair hiçbir belirti bulunmamaktadır. Buna ek olarak, ceza yargılamasının sonunda, Đstanbul Ceza Mahkemesi, iki polis memurunun başvurana kötü muamelede bulunmasına karşılık, hükmün açıklanmasının geri bırakılması karar verilmiştir (bkz. 13. paragraf). Dolayısıyla, AĐHM’nin içtihatlarına göre, böylesi bir kararın hükmü etkisiz kılma etkisi olduğundan hiç şüphesiz, kabul edilemez “tedbirler” kategorisine girmektedir (bkz. Eski, yukarıda atıfta bulunulan, § 36; Taylan v. Türkiye, No. 32051/09, § 46, 3 Temmuz 2012; Okkalı, yukarıda atıfta bulunulan, §§ 73-78; ve Zeynep Özcan v. Türkiye, No. 45906/99, §§ 40-46, 20 Şubat 2007). Bu bağlamda, Mahkeme, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 231. maddesi (5271 sayılı kanun) uyarınca düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının; bir cezanın infazının tecil edilmesinden çok daha geniş kapsamlı bir etkiye sahip olduğuna ve suçluların cezasız kalmasına yol açtığına dikkat çekmektedir. Bu iki karar arasında fark vardır çünkü ilk tedbirin kullanılması, suçlunun denetimli serbestlik yükümlülüklerine uyması şartıyla (bkz. 18. paragraf), ceza da dâhil olmak üzere kararın tüm hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaktadır fakat ikinci tedbirin uygulanması halinde, ceza ya da kararın varlığına son verilmemektedir. Mahkeme dolayısıyla, aleyhde olan hükmünde, hâkimlerin, ağır kanunsuz eylemlerin hiçbir şekilde hoşgörüyle karşılanmayacağından ziyade, bu gibi eylemlerin sonuçlarının asgariye indirilmesine yönelik takdir yetkilerini kullandığı kanaatindedir. 36. Dolayısıyla, Sözleşme’nin 3. maddesi usül bakımından ihlal edilmiştir. II. SÖZLEŞME’NĐN 41. MADDESĐNĐN UYGULANMASI HAKKINDA 37. Sözleşme’nin 41. maddesi aşağıdaki şekilde öngörmektedir: “Eğer Mahkeme bu Sözleşme ve Protokollerin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Taraf Devlet’in iç hukuku bu ihlalin sonuçlarını ancak kısmen ortadan kaldırabiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören taraf lehine adil bir tazmin verilmesine hükmeder.” A. Tazminat 38. Başvuran maddi ve manevi tazminat olarak sırasıyla 12,000 Euro ve 50,000 Euro talep etmiştir. 39. Hükümet, talep edilen miktarların ispatlanmamış ve gereğinden fazla olduğunu belirterek taleplere itiraz etmiştir. 40. Mahkeme, başvuranın iddia ettiği maddi zararın varlığını ve değerini ya da miktarını kanıtlayacak ilgili herhangi bir belge ibraz etmediğini gözlemlemektedir. Dolayısıyla mahkeme bu talebi reddeder. Öte yandan, Mahkeme, başvuranın, yalnızca Mahkeme tarafından bir ihlal olduğu hükmüne varılması ile telafi edilemeyecek boyutta acı ve strese maruz kalmış olması gerektiği kanaatindedir. Tespit edilen ihlalin tabiatı göz önünde bulundurulduktan sonra ve hakkaniyete uygunluk esasında, Mahkeme başvurana manevi tazminat olarak 19,500 Euro ödenmesine karar vermiştir. B. Masraf ve Harcamalar 41. Başvuran aynı zamanda, hukuki ücretler ve çeviri harcamaları da dâhil olmak üzere, Mahkeme huzurunda ortaya çıkan masraf ve harcamalar için 5,500 Euro talep etmiştir. Başvuran Mahkeme’ye, hukuki temsilcisi tarafından kendi davası üzerinde toplamda on dokuz buçuk saat harcandığını gösteren bir mesai cetveli ibraz etmiştir. 42. Hükümet talebe itiraz etmiştir. 43. AĐHM’nin içtihatları uyarınca, başvurana masraflar ve giderler için ödeme yalnızca, bu masraf ve giderler makul orandaysa ve bunların gerçekliği ve gerekliliği ortaya konmuşsa ödenir. Mevcut davada, kendisine ibraz edilen belgeler, yukarıda sözü geçen kriterler ve mesai cetvellerinin başka davalarda Mahkeme tarafından destekleyici belge olarak kabul edildiği gerçeği dikkate alındığında (bkz. Coşelav v. Türkiye, No. 1413/07, § 89, 9 Ekim 2012, ve Beker v. Türkiye, No. 27866/03, § 68, 24 Mart 2009 ve bu davalarda atıfta bulunulan davalar), Mahkeme, AĐHM huzurunda yapılan yargılamalar için başvurana toplamda 2,000 Euro ödenmesinin makul olduğu kanaatindedir. C. Gecikme faizi 44. AĐHM gecikme faizi olarak Avrupa Merkez Bankası tarafından marjinal kredilere uygulanan faiz oranına üç puan eklemek suretiyle elde edilecek oranın makul olduğu kanaatindedir. BU GEREKÇELERLE, AĐHM OY BĐRLĐĞĐYLE 1. Başvuruyu kabul edilebilir olarak beyan eder; 2. Sözleşme’nin 3. maddesinin esas bakımından ihlal edildiğine karar verir; 3. Sözleşme’nin 3. maddesinin usul bakımından ihlal edildiğine karar verir; 4. (a) Savunmacı Hükümet tarafından başvurana, Sözleşme’nin 44. maddesinin 2. paragrafı uyarınca, kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, manevi tazminat olarak, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilmek üzere: (i) Manevi tazminat olarak 19,500 (on dokuz bin beş yüz euro), artı masrafa tabi tüm vergilerin; (ii) Masraf ve harcamalar için 2,000 (iki bin euro), artı masrafa tabi tüm vergilerin ödenmesine ve (b)yukarıda belirtilen üç aylık sürenin bittiği tarihten itibaren ödeme gününe kadar, yukarıda belirtilen tutarlara, Avrupa Merkez Bankası tarafından marjinal kredilere uygulanan faiz oranına üç puan eklemek suretiyle elde edilen oranda basit faiz işletilmesine karar verir; 5. Başvuranın adil tazmine ilişkin diğer taleplerini reddeder. Đşbu karar Đngilizce dilinde tanzim edilmiş ve AĐHM iç tüzüğünün 77. maddesinin 2. ve 3. paragrafları uyarınca 16 Ekim 2012 tarihinde, yazılı olarak tebliğ edilmiştir. Stanley Naismith Yazı Đşleri Müdür Yardımcısı Guido Raimondi Başkan *Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış Đlişkiler Genel Müdürlüğü Đnsan Hakları Daire Başkanlığı tarafından Türkçe' ye çevrilmiş olup, gayrı resmi tercümedir.