İs la m H u k u k u Araştı r m al ar ı D e rgi si , s y. 2 3 , 2 0 1 4 , s. 4 5 1 - 4 7 0 . İNSAN HAKLARI VE KADIN HAKLARI BAĞLAMINDA İSLAM’DA EŞİTLİK VE CİNSİYET HUKUKU ÜZERİNE DÜŞÜNCELER* Yazar: Ute GERHARD** Tercüme: Yrd. Doç. Dr. Abdullah ACAR*** “Kadın hakları insan haklarıdır”, şeklinde günümüzde basit bir tarzda formule edilen söylem, 1996 yılında Pekin’de yapılan 4. Dünya Kadınlar Konferansı’nın kapanış metninde yer alan bir ifadedir. «İnsan Hakları olarak Kadın Hakları» sloganı, 1993 yılında Viyana’da yapılan “Dünya İnsan Hakları Konferansı”ndan bu yana Uluslararası kadın hareketleri tarafından kadınlara karşı yapılan şiddet ve ayrımcılık karşıtı eylemlerde/kampanyalarda kullanılmaya başlanmıştır. Geçmişte ve günümüzde kadın hakları bağlamında eşitlik ve / veya farklılığın önemi hakkındaki feminist söylemlerden uzak durarak ve bu söylemleri dikkate almadan, insan hakları konusunda kadın örgütlenmeleri gündeme gelmiş, ancak bu sorunlara cevap ararken hep eski sorunlarla karşılaşılmıştır. Evet, bu sorun yeni uluslararası söylemde değerlendirilmesi gereken ve bu arada, hem uluslararası siyaset düzeyinde (örneğin Birleşmiş Milletler’in bünyesinde oluşturulacak özel bir konuma sahip kadınlardan sorumlu temsilcilikce) hem de kadın hakları konusunda akademik yayınların artırılmasıyla/zenginleştirilmesiyle ele alınması gereken bir konudur. Bu söylemin yeni tartışmalara ve insan haklarının evrenselliği tartışmasında bu hakların erkek egemenliğinde olmasına karşı çıkan feminist eleştirilerin daha yeni tanımlanmaya başlanması enteresan gibi gelebilir. Almanca olarak orijinal başlığı “Menschenrechte und Frauenrechte - Überlegungen zu Gleichheit und Geschlechtergerechtigkeit im Islam” olan bu makale, hukuk tarihi ve feminizm üzerine araştırmaları bulunan Bayan Ute GERHARD tarafından Essen Koleji Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları kapsamında ISSN 1617-0571 numaralı dijital yayınla 2004 yılınında (4. Yıl) 3. sayısında yayınlanmıştır. Türkiye’de “6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”un TBMM’de 08/03/2012 tarihinde kabul edilmesinin ardından, kadın hakları yeniden gündeme gelmiş ve üzerinde tartışmalar yaşanmaya başlanmıştır. Daha önce buna benzer tartışmaların Avrupa’da yaşanmış olması ve batılıların ağzından “İslam’da Kadın Hakları” konusunun ele alınması nedeniyle bu makalenin tercümesine ihtiyaç duyulmuş ve okuyucularla paylaşılmak istenmiştir. Makalede, henüz dünyanın pek çok ülkesinde kadın haklarının tam olarak yasalaşmadığı ve batılı bir yazar gözüyle İslam’ın kadın haklarına bakış açısı sergilenmeye çalışılmıştır. ** 1939 yılında Almanya’nın Köln şehrinde doğdu. 1962 yılında Göttingen Üniversitesinin hukuk ve sosyoloji bölümünü bitirdi. Bremen Üniversitesinde 1977 yılında “Kadınların İş Hayatındaki Hakları ve Onların Engellenmeleri ve Sınırlanmaları” isimli teziyle doktora ünvanını aldı. 1987-2004 yılları arasında Hannover Üniversitesinde profesör olarak çalıştı. “Kadın Haklarında Eşitsiz Eşitliklik” adlı çalışmasıyla meşhur oldu.Detalı bilgi için bkz: http:// de.wikipedia.org/wiki/Ute_Gerhard. *** Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku ABD Öğretim Üyesi. * 452 | Ute GERHARD / Çev: Yrd. Doç. Dr. Abdullah ACAR A. ULUSLARARASI KAMPANYA: “KADIN HAKLARI İNSAN HAKLARIDIR” İnsan hakları ve sivil haklar tarihi incelendiğinde, insancıl ve adil bir temel kural olarak insan hakları, önceki dönemlerde yaşanan adaletsizliklere karşı geliştirilen bir formul olduğu görülür. Hatta, dünya çapında ilk defa çeşitli ve özel anlaşmalarda kabul edilen ve uluslararası politikayı ölçmeye yarayan hukuki kurallardan biri olan ve 1948 yılıda ilk defa Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi“ nin önsözünde, bu beyannamenin uluslar arası “Barbarlığa karşı bir reaksiyon”, “Naziler tarafından 2. Dünya Savaşı’nda tetiklenen ırkçılıkla mücadele” ve “soykırım gibi insanlık vicdanına derin zarar veren acılar” la mücadele amacıyla çıkarılan anlaşmalardan alıntıların yapıldığına atıflar yapılmaktadır. Böylece insan hakları kavramı, sadece Batının etkisinde kesintisiz adım atılması gereken bir inanç olmayıp aksine, 20. yüzyılda Batıda başlayan ırkçılıkla, emperyalizmle, soykırımla mücadelede tüm dünya için tehditler oluşturan adaletsizliğe karşı, “insanlığı gittikçe artan aşırı akımlardan kurtarmayı ve insan onurunu yeni tarzda garantiye alma çabasınının” sembolüdür. 1 Fransız Devrimi’nden beri, yürürlükte olmayan pozitif hukukta yer almamalarına rağmen insan hakları, sadece fransızların pozitif hukukunda bulunmayan hakların elde edilmesiyle kalmayıp, toplumsal hareketler için her zaman bir referans olmuştur. Bu söylem, sadece bireysel bir haksızlığa uğrama ya da bir kader olarak görülmemeli, aksine adaletsizliğe karşı geliştirilmiş “haksızlığa uğramış ortak acı tecrübeler” topluluğunun2, bir dili olarak değerlendirilmelidir. Buradaki sorun, hakların kullanımında da haksızlık yapılması veya sosyal protestolara yol açacak ihlallerin yapılması sorunudur. Görünüşe göre, çeşitli faktörler daima bu kapağın ağzını açmak için her zaman bir araya gelebilirler. Bu konuda Barrington Moore, Alman işçileri ve işçi hareketleri örneğinden hareketle somut tarihi bilgilere dayanarak, onların gerçekleştirildiği “itaat ve direnişin toplumsal nedenleri” konulu çok kapsamlı ve detaylı bir çalışma ortaya koymuş, bu araştırmada “ahlaki öfke ve sosyal adaletsizlik duygusunu ortaya çıkaran nedenlerin tarihsel nedenlerinin keşfedilmesinin zorunlu olduğunu dile getirmiştir.3 Bu araştırmasında, insanoğlunun kendini muzdarip hissettiği/adaletsizliğe uğradığı zaman, uzlaşmak yerine isyan etme konusunda ne kadar becerikli olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna göre, insanı isyana sürükleyen şey, sadece acı tecrübeler ve yaşadığı ızdıraplar değil, bu acı ve ızdırapların gittikçe kaçınılmaz olması ve toplumda adaletsiz bir şekilde yaygınlaşması düşüncesidir. 1 2 3 SCHWARTLÄNDER, Johannes/BİELEFELDT, Heiner: Christen und Muslime vor der Herausforderung der Menschenrechte. Bonn, Deutsche Kommission Justitia et Pax.1992. HONNETH, Axel, Der Kampf um Anerkennung. Zur Moralischen Grammatik Sozialer Konflikte. Frankfurt am Main: Suhrkamp, 1992. MOORE, Barrington, Ungerechtigkeit. Die sozialen Ursachen von Unterordnung und Widerstand. Frankfurt am Main: Suhrkamp, 1982, s.35. İnsan Hakları ve Kadın Hakları Bağlamında İslam’da Eşitlik ve Cinsiyet Hukuku Üzerine Düşünceler | 453 Kadınların yaşadıkları acı tecrübelerin insan hakkı olarak algılanması ve bu konuda konuşmanın zor olmasının nedeni, kadınların eşit ve hak sahibi olarak kabul edilmemeleri, haklarını kullanmaları konularında ihmal, tahakküm, aşağılama ve birçok fiziksel şiddete maruz bırakılmaları, hemen hemen tüm kültürlerde/toplumlarda doğal cinsiyet düzenlemelerinin bir parçası yani kadının rolünün gereği gibi algılanmasıdır. Dolayısıyla, kültürel gelenekler, alışkanlıklar ve günlük rutinler, genellikle kadına şiddet konusunda bunun bir doğal durum gibi algılanmasına ve şiddetin meşru bir hak gibi algılanmasına sebep olmaktadır. Bu konuda kadınların yaşadığı acı ve adaletsizlikler hemen hemen birbiriyle benzerlikler arzetmektedir. Kadınların kırılganlıklarının asıl nedeni, kültürel/geleneksel olarak meşrulaştırılan sevgi ve cinsel istismara olan yatkınlıklarıdır ve bunun altında yatan sebep ise cinsiyete göre tanzim edilmiş görevlerdir ki buna göre kadınlar “severek çalisir - iş olarak sevgi’ gösterirler. 4İşte, tamamen özel ve hukukun işlemediği alanlar bu kadar derin tarihi gelenekler ve kültürel özelliklerin etkisi altındadır. Böylece insan hakları ihlalleri, ayrımcılık ve yaşamlarındaki kısıtlamalar gibi - ki her insan buna maruz kalabilir - en üst seviyede ele alınması gereken konular, maalesef çok geç dile getirilmeye başlanmış yada neredeyse hiç dile getirilmemiştir. Bir insan hakkı olarak kadın haklarının dünya çapında tanınmasına yönelik uluslararası düzeyde yürütülen kampanyalar işte tam burada devreye giriyor ve hem yürürlükte olan hukukta ve insan hakları konusundaki erkek egemenliğine karşı feminist eleştirileri kabul ederek kadınların haklarının korumasının güvende olmayışından rahatsız olduklarını belirtiyorlar, hem de insan haklarının evrenselliğini sadece oldugu gibi kabul etmeyip, daha da genişletilmesini ve kadınlara ilişkin konularda “yeniden tanımlama” yapmak istiyorlar. 5 Yukarıda sıralanan feminist eleştirilerin boyutları, evrensel bir insan hakkı olan eşitlik kavramına kültürel ve cinsiyete dayalı ayrımcılık açısından bakıldığında oluşan stratejik ikilemle ve kadın haklarını koruma açısından sorunlu olan kamu ve özel hukukun arasındaki sınırda daha da belirginleşmektedir. Tamamıyla devletin görevi olarak savunulan dini ve kültürel kaynaklı aile hakları ve ailenin korunması meselesi, uluslararası insan hakları savunucuları ve ilgili diğer kurumların önünde bir engel olarak durmakta, öte yandan insan hakları teorisinde sıkça karşılaşılan insan hakları kavramının yeni nesillere uygun şekilde dizayn edilmesi de kadın hakları meselesinde pek çözüm üretici olamamaktadır. 4 5 BOCK, Gisela/DUDEN, Barbara, Arbeit aus Liebe - Liebe als Arbeit. Zur Entstehung der Hausarbeit im Kapitalismus, in: Sommeruniversität für Frauen (Hg.); Frauen und Wissenschaft, Berlin: Courage Verlag, 1976, s. 118 ... BUNCH, Charlotte, Transforming Human Rights from a Feminist Perspective, in: Peters, Julie/Wolper, Andrea (Hg.): Wo- men’s Rights – Human Rights. New York/London: Routledge,1995, s. 11-17.; FRIEDMAN, Elisabeth, Women’s Human Rights: The Emergence of a Movement, in: Peters, Julie/Wolper, Andrea (Hg.): Wo- men’s Rights - Human Rights. International Feminist Pers- pectives. New York/London,1995, s. 18-34. 454 | Ute GERHARD / Çev: Yrd. Doç. Dr. Abdullah ACAR Özellikle güneyli kadınlar, haklarının “politik ve sivil haklar birinci nesil, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar ikinci nesil, son olarak ise gelisme hakkı, yaşanabilir bir çevre hakkı ve barış hakkı” şekildeki bir hiyerarşiyle düzenlenmesine karşı çıkmaktadırlar.6 Üçüncü sırada yer alan hakların kadınların ortak/grup hakları olarak kabul edilmesi aslında bir tuzaktır, çünkü uluslararası gelişme politikası ve kadınların bağımsızlık hareketlerindeki tecrübeleri, kadınların taleplerinin aleyhine erkek egemenliğinin güçlenmesiyle sonuçlanmıştır.7 Birleşmiş Milletler Teşkilatı ve onun organları da bugüne kadar kendini kadın hakları savunucuları olarak göstermekle kalmadı. Aynı zamanda kadınlar lehine BM Anlaşmasını temel alarak “insan hakları kurumları”nın kadını koruma adına yaptıkları daha önceki uygulamalarının oldukça olumsuz olduğunu beyan etti.8 Gerçi Birleşmiş Milletler’in kurulmasının bir yıl öncesinden yani 1947 yılından beri Birleşmiş Milletlerinin bünyesinde resmi-politik bir “Kadın Statüsü Komisyonu” bulunmaktadır. Bu komisyonun çalısmaları arasında kadınlarla ilgili bütün anlaşmaların yazılması, 1983 den itibaren ise kadınların insan haklarının korunmasıyla ilgili yol haritalarının çizilmesi ve 1979 da “Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın engellenmesi” anlasmasının hazırlanması, bulunuyor. Bu anlaşma 1981den beri yürürlükte ve günümüze kadar sadece 139 ülke tarafindan kabul edilmiş bulunmaktadır. Ancak seksendan fazla ülke, özellikle evlilik ve aile hukuki hakkındaki çekimserliklerini kayd altına almışlardır. Feminist eleştiriler, bu anlaşmada bulunan ayrımcılık esaslarının yine erkek standartlarından kaynaklandığına dikkat çekmekte, yani aslında anlaşma eşit haklara sahip olmayı, kamusal alanda da eşit hale getirilme anlamında kullandığını, (anlaşmaya imza atan ülkeler aslında “kadınlara erkeklere verilen hakların aynısını vermelidirler”) kadınlara özel hakların genel insan hakları kuruluşları ve sorunları arasında ayrı ayrı ele alınmasının marjinalleşmelere yol açtığını ve son olarak çeşitli kuruluşlarlarda söz sahibi/ üst düzeyde olan kadın sayısının çok az olduğu yönündedir. Henüz 1993 yılında düzenlenen ek bir anlaşma ile “cinsiyete dayalı şiddet ve kadına karşı ayrımcılık” konularında özel tanımlar geliştirilerek özel hayattaki gizli baskıya dikkat çekildi.9 6 7 8 9 RİEDEL, Eibe, Menschenrechte der dritten Dimension, in: Europäische Grundrechte-Zeitschrift, 1989, 16. Jg., H. 1/2, S. 9-21. CHARLESWORTH, Hilary, What are “Women’s International Human Rights”?, in: Cook, Rebecca J. (Hg.): Human Rights of Women. National and International Perspectives. Philadelphia: University of Pennsylvania Press, 1994, S. 58-84. WÖLTE, Sonja, Der internationale Schutz der Menschenrechte von Frauen: Ansätze einer feministischen Kritik am UN- Menschenrechtsinstrumentarium. Diplomarbeit am Fachbereich Gesellschaftswissenschaften. Frankfurt/ Main: 1996, S. 20 ff. Bkz: KLİNGELBİEL,Ruth, Kein Rückschritt und kein Meilenstein. Die 4. Weltfrauenkonferenz zwischen Neuinterpretation und Erweiterung des Menschenrechtskonzepts, in: Wissenschaft&Frieden, 1995, H. 4, S. 12-16; HOLTHAUS, Ines (1996): Frauenmenschenrechtsbewegungen und die Universalisierung der Menschenrechte, in: Peripherie, 1996, Nr. 61, S. 6-23. İnsan Hakları ve Kadın Hakları Bağlamında İslam’da Eşitlik ve Cinsiyet Hukuku Üzerine Düşünceler | 455 Herşeye ragmen, özellikle insan hakları teorileri ve siyasi pratikleri arasındaki çatısmada “kadınlar için uluslararası insan haklari kadın inisiyatifi hareketi” oluştu ve bu hareket sadece kuzey ülkeleri kadınlarının önderliğinde değil güney ülkelerinin kadınlarının çabalarıyla gerçekleşti. Buradaki en önemli unsur, uluslarası kadın hareketinin kendine mahsus duruş sergilemesidir. Bunun nedeni, özellikle 1975 yılından itibaren Birleşmiş Milletler tarafından STK faaliyetlerinde, resmi ortamlarda ve dünya çapında düzenlenen konferanslarda gerçekleştirilen kadın hakları ile ilgili farkındalık oluşturma faaliyetlerinin 1975-1985 arasında oldukça yoğun olarak işlenmiş olmasıdır.10 Bunun yanında, Birleşmiş Milletler tarafından kadın hakları ile ilgili düzenlenen konferanslarla, yerel ve ulusal sorunları tartışmak üzere hazırlanan projelerde kadın konularına yer verilmesi etkili olmuştur. Elit ya da batı feminizminden bağımsız olarak yürütülen insan hakları kampanyaları ki, 1985 yılında Nairobi’de düzenlenen “Dünya Kadın Konferansı”nda olduğu gibi kadınların gücünü göstermek ve dünyanın diğer ülkelerindeki kadınlara özgüven vermek açısından bu tür projeler etkili olmuştur.11 Ancak, Batı ülkelerinden olmayan kültürlerdeki kadınların insan haklarından yararlanmalarında en önemli etken, kadınların kendi kültürlerinin içeriğini ve anlamını yine kendilerinin belirlemesi, böylece kendi tecrübeleriyle ve kararlarıyla ataerkil uygulamaların ve kültürlerinin tanımlanmasına katkıda bulunabilmeleridir. 12 Buna ek olarak, “Kadının İnsan Hakları” konusunda 1991 yılından bu yana Birleşmiş Milletler nezdinde çeşitli ortamlarda düzenlenen konferanslarda kadın haklarına yer verilmesi ve dünya çapında kadınlara karşı yapılan insan hakları ihlallerinin sistematik/düzenli olarak belgelenmesi konusu 1991 yılında Viyana’da yapılan ve ana teması “kadına karşı şiddet konusunda bağlayıcı gündem maddeleri ve tarafların tecrübeleri” olan konferansta 120 yi aşkın ülkeden yüzbinlerce kişinin imzasıyla karar altına alınarak, kadınların korunması hedeflenmiştir. 1996’da dördüncüsü Pekin’de yapılan konferansta, “kadına karşı şiddet demek, kadının, insan hakları ve temel haklarının ihlal edilmesi, kısıtlanması ve engellenmesi” demektir, denilmiştir. Cinsel istismar, cinsel kölelik, uluslararası kadın ve çocuk ticareti ve diğer şekillerde yapılan şiddet gibi cinsiyete dayalı şiddet konusunda özel olarak hazırlanan rapor, insan onuru ve insan değerinin ayaklar altına alındığını göstermesi bakımından dikkate değer bir çalışmadır.13 “Bu konuları saklamadan dünyanın gözünün önüne çerçeveleyip koymak”14 suretiyle İnsan Hakları hakkında yapılan kampanyalara motor/öncü güç olmak, böylece dinamik bir şekilde ve sadece bir defa değil insan hakları konusunda her 10 11 Bkz: WİCHTERİCH, Christa, Frauen der Welt. Vom Fortschritt der Ungleichheit, Göttingen, Lamuv.1995. Bkz: COOK, Rebecca J. , Human Rights of Women. National and International Perspectives. Philadelphia: University of Pennsylvania Press, 1994. 12 TOUBİA, Nahid, Female Genital Mutilation, in: Peters, Julie/ Wolper, Andrea (Hg.): Women’s Rights - Human Rights. International Feminist Perspectives. New York, London: Routledge, 1995, S. 224-237. 13 Aktionsplattform,1996: Erklärung in Bejing, zitiert nach dem Bericht der Vierten Weltfrauenkonferenz der Vereinten Natio- nen. New York, Nr. 224. 14 Bunch, a.g.e, 17. 456 | Ute GERHARD / Çev: Yrd. Doç. Dr. Abdullah ACAR zaman Batılı ve erkek egemenliğini değiştirmek gerekmektedir. Buradaki amaç, kadın hakları sorunları için yeni bir cephe açmadan, bu konularda kadınların özel deneyim ve insan hakları söylemlerini de pratikte hesaba katmak ve tanımak suretiyle yeni bir insan hakları tanımlamaktır. Böylece taraflar insan hakları uygulamaları konusunda kaç sorunun hala cevaplandırılmadığını, kaç tane pratik uygulamanın neleri değiştirdiğini öğrenmiş olacaklardır. Ama tarih ve gelecek/istikbal; feminist bakış açısıyla geliştirilen insan hakları söylemlerinin, insan hakları için bir yenilik hatta siyasi bir mesele olup olmadığına tanıklık edecektir. B. İSLAM’DA EŞITLIK VE CINSIYET EŞITLIĞI Bu başlık altında, İslam dininin eşitlik ve cinsiyet eşitliğine bakış açısı aktüel olarak değerlendirilecektir. İnsan hakları konusu – ve onun farklı aktörler tarafından büyük bir siyasi sömürü aracı olarak kullanılması - nedeniyle bu konu genelde büyük bir anlaşmazlık vesilesidir. Çünkü, her iki taraf da insanlık ve humanizm adına kendi kültürel üstünlüğünü göstermek istemektedir.15 Böylece, Gudrun Krämer’in konu ile ilgili bir değerlendirmesini sizinle paylaşabilmiş olduk. Öte yandan, insan hakları meselesi, uluslararası diyalogun sürdürülebilmesi için bir şans olmakla birlikte kendine mahsus zorlukları da bünyesinde taşıyan ve üzerinde inceleme yapılması gereken araştırma konularından birisidir. Sonuçta, - uluslararası ağlar, kampanyalar ve insan hakları söylemini dile getiren özellikle kadın hareketleri sayesinde - devletlerin bireysel insan haklarının güçlendirilmesi yönünde kibirli davranmaları ve yetkilerini kötüye kullanmaları azalmış olsa da “kültürel faklılıklar” ın evrensel olarak görecelik arzetmesi nedeniyle, bunların uygulanabilirliğinin halen uluslarası anlaşmaların en çok tartışma konuları arasında bulunmaya devam etmektedir.16 İnsan haklarına yapılan tek yönlü veya çok yönlü atıfların sadece “Batı geleneğinin kültürel genetik potansiyeli” olarak değerlendirilmesini doğru bulmamış, aynı zamanda Kur’an merkezli özel yorumlardan kaynaklanan islami tekelleşmenin de yanlışlığını ortaya koymuştur. O, insan haklarını düzenleyen kuralların, kültürlere özgü bir miras olmadığı (kültürden kültüre değişemeyeceği) ve böyle nitelendirilemeyeceği konusunda ısrar etmektedir. Bu bağlamda, özellikle Hıristiyan kiliselerinin insan haklarının resmen tanınması yoluyla haksızlıklarla mücadele etmede ne kadar da geç kaldığını/ayıldığını belirtir.17 Bielefeldt, pozitif hukukun geçerli olabilmesi için, cinsiyet eşitliği olarak insan hakları kavramının sahte bir şekilde vurgulanmamasını ve “eşit özgürlük” ve “eşit katılım” (sadece gösteriş amaçlı eşitlik değil) ifadelerinin evrensel bir geçerliliğinin 15 16 17 KRÄMER, Gudrun, Islam und Menschenrechte, in: Der Islam: Eine Einführung durch Experten. Christoph Burgmer spricht mit Reinhard Schulze, Baber Johansen, Yann Richard, Gudrun Krämer, Annemarie Schimmel, Faruk und Gernot Rotter. Frankfurt am Main: Suhrkamp, 1998, S. 53-67. BİELEFELDT, Heiner, „Westliche“ versus „islamische“ Menschenrechte? Zur Kritik an Kulturalistischen Vereinnahmungen der Menschenrechtsidee, in: Rumpf, Mechthild/Gerhard, Ute/ Jansen, Mechtild M. (Hg.): Facetten islamischer Welten. Geschlechterordnungen, Frauen- und Menschenrechte in der Diskussion. Bielefeld: transcript, 2003, S. 123-142. Bkz: HİLPERT, Konrad, Die Menschenrechte. Geschichte, Theologie, Aktualität. Düsseldorf: Patmos, 1991. İnsan Hakları ve Kadın Hakları Bağlamında İslam’da Eşitlik ve Cinsiyet Hukuku Üzerine Düşünceler | 457 olmadığını hususunun altını çizmektedir. Bu durum, 1948 yılında “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nde Birleşmiş Milletler, diğer uluslararası kurumlar ve paydaşlar tarafından vurgulanmış18 ve 1950 yılında yayınlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”, 1969 yılında kabul edilen “Amerikan İnsan Hakları Beyannamesi” veya 1981 de kabul edilen “Afrika İnsan Hakları Sözleşmesi” gibi birçok devletin anayasalarında positif haklar arasında sayılan bölgesel insan hakları kurallarına temel teşkil etmiş metinlerde yer almıştır. Belirtilen bu çerçeve – Bielefeldt’in de dediği gibi – “insan onuru” nun anlaşılması kabilinden yapılan diğer yorumlar ne ise farklı dini, kültürel, felsefi inanç ve yaşam tarzlarının farklı olabileceği hususlarının da üzerinde durulması gereken bir olay olduğu unutulmamalıdır. Çünkü, yeni tecrübeler yardımıyla mümkün olan değişikliklere perde açabilme prensibi, insan haklarını yasal çerçevede düzenleme konusunda “en kritik prensip”tir. Önceleri insan hakları bağlamında ele alınmayan ve sadece kısa cümlelerle üstü örtülen pek çok adaletsizliğe karşı, özel olarak mücadelede kadın hakları hareketlerinin uğraşları sonunda, devletler, insan haklarını modern bir şekilde anlamak ve insan hakları üzerine yeni söylemler geliştirmek zorunda kalmışlardır: Öncelikle, Fransız devrimi sırasında ele alınmayan kadın hakları konusu, uluslararası kadın hakları hareketince, 20. yüzyılın başlarında tekrar gündeme getirilmiş ve 1990’lardan itibaren de bu konu, çok yönlü bir şekilde “Kadın hakları İnsan haklarıdır” başlığı altında küresel tüm dünya politikasının gündemine sokulmuştur. Zaten, 200 yılı aşkın bir süredir insan hakları denilince, akla sadece kadın hakları gelmemiş, aynı zamanda sistematik, politik ve pratik bir problem genişletilerek her yönüyle konunun ele alınması sağlanmış, böylece “diğer yarı”nın da insan olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır. Bu vesileyle, “kadın olmanın özü” konusunda bir şeyler söylemek; özellikle tarihsel ve güncel farklı tecrübeleri, özellikle de kadınların yaşadığı adaletsizlikleri, “kültürler arası” ve “dinlerarası” diyalog sürecinde oluşan anlayışsızlıkları tam olarak bilmek ve kelimeleri ona göre kullanmaktan geçer. C. İNSAN HAKLARINDA ERKEK EGEMENLIĞI/ERKEK MERKEZLILIK Öncelikle, insan haklarında erkek egemenliği kavramı -Avrupayı merkeze oturtma/alma konusunda olduğu gibi- insan hakları anlayışının tarihi kökeni ve bu hakların özerk erkeksi bir görünümde insanlığın önüne çıkarılışı –ve keşke beyaz ya da batılı tarzda olabilseydi- tipik ve kendine özgü saldırgan bir tarzda ve feminist bir bakış açısıyla ortaya konulmaktadır. Bu söylem, bir yandan epistemolojik diğer taraftan oldukça pratik ve çok sistematik bir eleştiri tarzı olup, aslında Avrupayı merkeze alma teorisinin aksine veya çok defa evrensel manada insan hakları düşüncesinin kullanılmasına ve bu kavramın yan uzantılarının da bütünüyle reddedilmesine yol açmaktadır. Evet bu durum, insan hakları kataloğunun 18 Mesela; Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar ve Sosyal ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, 1966. 458 | Ute GERHARD / Çev: Yrd. Doç. Dr. Abdullah ACAR yeniden tanımlanmasını gündeme getirmiştir. Kadın hakları konusunda 1789 yılında Temel İnsan Hakları Beyannamesinde sözde dile getirilen 1791 yılında da Olympe de Gouges tarafından açıklanan “Kadınların ve Vatandaşların Hakları Beyannamesi” ne temel teşkil etmek üzere tüm insanların eşitlik ve özgürlük temelinde birleşerek radikal söylemlerden uzaklaşmalarındaki hedef, insan hakları şikayetlerinin azaltılmasıydı.19 Değişik metotlarla ve gayelerle dünya çapında oy kullanma hakkı elde etmek ve 1876 yılında Hedwig Dohm adlı kadın filozof tarafından dile getirilen “insan hakkı sadece cinsiyet hakkı demek değildir” şeklinde yapılan 19. yüzyıldaki kadın hareketleri, insan haklarının gelişmesine önderlik etmiştir. Bu hareketler/eylemler, uluslararası Kadın hakları savunucuları tarafından değişik platformlarda yeniden gündeme taşınmış, 1980’lerin ortalarından itibaren de Dünya kadınlar Konferansında, özellikle de 1993 Viyana Uluslararası İnsan Hakları Konferansı’nda ana gündem olmuş, böylece bu “Kadın hakkı insan hakkıdır” şeklindeki slogan sadece batılı ülkelerde değil batılı olmayan kadınların gerçekleştirdiği girişimlerde de ikna edici gücünü korur hale gelmiştir.20 Her ne kadar cinsiyete dayalı ayrımcılık devam etse de, artık Birleşmiş Milletlerin 1948 tarihli İnsan Hakları Beyannamesi’nde ifade edildiği (bkz. madde 1/3, 13, 55/c ve 76/c) gibi, anlama ve yorumlama vb. zorlama yöntemlerle yapılan ayrımcılıklar, kadınların haklarını zoraki ellerinden almak anlamına geleceği şeklinde karar altına alınmış bulunmaktadır. 21 1979 ylında Birleşmiş Milletler genel kurulu ve bir dizi ülke tarafından hazırlanan en geniş kapsamlı (Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women CEDAW) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, sadece İslam ülkelerince değil bir çok ülke tarafından imza altına alınmış, sadece aralarında ABD ve Vatikan’ın da bulunduğu BM’ye üye bazı ülkeler bu sözleşmeye karşı çekimser kalmışlar ya da tamamen reddetmişlerdir. 22 Bu sözleşmenin içeriğinde, ayrımcılığın geniş tanımı yapılarak, kadınların eşitliğinin sadece “fırsat eşitliği” olmadığı aksine “nihai eşitlik” noktasında eşit oldukları belirtilerek, özellikle kadınların gelişmelerine fısat tanımak üzere özel tedbirlerin alınması ve fakat aile mahremiyetine de (madde: 16) dikkat edilmesinin altı çizilmiştir. Ann E. Mayer, çeşitli İslam ülkelerinin kanun ve anayasalarında kadın hakları ile alakalı şeriattan kaynaklanan ve oldukça fazla detaylar içeren örnekler vere19 GERHARD, Ute, Menschenrechte – Frauenrechte – Unrechts- erfahrungen von Frauen, in: Reuter, Hans-Richard (Hg.): Ethik der Menschenrechte. Zum Streit um die Universalität einer Idee I, Tübingen, Mohr Siebeck, 2003, S. 201-236. 20 Bkz: Charlesworth, What are “Women’s International Human Rights”?, s.58, 1994. 21 Burada örnek olsun diye bazı edebi eserlerin adını sıralayalım: OKIN, Susan M. (1979): Women in Western Political Thoughts. 1979, Princeton/N.J: Princeton University Press. 1979, Keller 1986; Benhabib/Nicholson 1987; BENHABİB, Seyla, Das verallgemeinerte und konkrete Andere, Ansätze zu einer feministischen Moraltheorie, 1989. 22 Vatikan, Pasifik ülkelerindan bazı devletler, Suudi Arabistan, İran ve ABD şu ana kadar CEDAW Sözleşmesini onaylamamış ve imzalamamış ülkelerdir. (Bkz: Charlesworth / Chinkin 2000, 217). İnsan Hakları ve Kadın Hakları Bağlamında İslam’da Eşitlik ve Cinsiyet Hukuku Üzerine Düşünceler | 459 rek, çekimser kalmalarının nedenini açıklamaktadır.23 Mayer, oldukça geniş bir çerçevede Kur’an’ın farklı yorumlanmasından kaynaklanan yorumlara yer verir ve sadece Şii ve Sünni mezhep mensuplarının ve onların farklı yorumlarından oluşan ekollerinin değil aksine yüzyıllar boyunca İslam Hukukçularının hangi farklı değerlendirmelerle ve hangi sebeplerle bu konularda parçalanmışlık sergilediklerini örneklerle ortaya koyar. Mısır örneğinden hareketle yazar, ülkede kadın/aile hakkı konusunda, İslam hukukunda ulusal bir konsensüsün/icmaın olmadığını kanıtlamaya çalışmaktadır. Sonuçta Ann E. Mayer, “gerçekten dini gerekçeler” le ya da hiçbir dini kurala dayanmaksızın İslam’da kadın hakları konusunda bazı rezervlerinin olduğu sonucuna ulaşmakta, ancak, çok yönlü ve farklı çıkar peşinde olan güç odaklarınca çeşitli ülkelerde geliştirilen tepkilerin ve akıl yürütmelerinin de çürük olduğu kanaatine varmaktadır. 24 İslam’da Aile Hukuku’nun özellikle insan hakları çerçevesinde ele alınmasını öngören feminist söylemler ki bu tür ifadelerin, kamu ve özel alanlarda temel kırılma noktası olduğu, insan hakları uzmanları ve liberal demokratlarca da temel direnç noktasını oluşturduğu belirtilmektedir. Her şeyden önce insan hakları, özgürlükler ve bireysel haklar, devlete ve onun kurumlarına karşı bireylerin haklarını korumayı amaçladığı için, uğradığı haksızlıklara rağmen bu insan haklarının korunması tüm kamu otoriteleri tarafından ortaya konmaktadır. Sonuç olarak, “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”(CEDAW)ne ilave olarak Birleşmiş Milletler düzeyinde ek protokol ve açıklamalarla kadınlara karşı cinsel şiddet, tecavüz, gizli/pasif şiddet gibi bazı yanlış uygulamaların azalmasına yol açtı. Bu amaçla, 1993 yılının Aralık ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda bir “Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi” yayınlanarak bu konularla ilgilenecek özel bir rapörtör atamıştır. Bu talep doğultusunda, 1993 yılında Viyana’da yapılan insan hakları konferansında ortaya konan dünyada kadınlara karşı yapılan insan hakları ihlallerine dair belgeler, özellikle bir kadın mahkemelerinin kurulması fikrini desteklemiş ve bunu 120 ülkeden yüzbinlerce katılımcı imza atarak bu fikri koruma altına almıştır. Fakat, Viyana Konferansı’nda imza altına alınan bu kararlar hala bazı konularda çelişkili ve belirsizliğini devam ettirmektedir. Her şeye rağmen, bir taraftan, “bazı geleneksel veya dini uygulamaların, kültürel önyargıların ve bazı zararlı dini referanslı aşırılıkların etkileri” adı altında kadınlara karşı işlenen haksızlıklar kayıt altına 23 24 MAYER, Ann E. (2003): „Islam, Menschenrechte und Geschlecht: Tradition und Politik“, in: Feministische Studien, 2003, 21. Jg., H. 2, S. 281-289. Bkz: Kramer, insan ile İslamın insan hakları anlayışı arasındaki mesafe ve farklılığın sebebini, İslam’ın vahiy tabanlı bir din oluşuna bağlar. İslama göre insan, yeryzünde Allah’ın yaratıklar içinde seçtiği ve “Allah’ın emirlerini yerine getirmekle görevlendirilen” bir “halifesi”dir. İnsanın bu konumu, ….islam inancına göre Allah’a mutlak itaatı gerektiren bir bağlılıktan ibarettir. (Bkz: KRÄMER, Islam und Menschenrechte, in: Der Islam, 1998, 55 vd.) Bu durumda, insanın vazifesi sadece Allah’a karşı sorumlu olmaktan ibaret olup İslam’da insan hakları ya da insan onuru konusu bu bağlamda değerlendirilmelidir. Tam da burada, İslami anlayışla Batı felsefesinde bazı doğal ve devredilemez olarak tanımlanan haklar arasında büyük bir fark olduğu anlaşılır. (Bkz.AMİRPUR Katajun, Sind Islam und Menschenrechte vereinbar? Zeitgenössische Menschenrechtsbegründungen: Von der demokratieorientierten Deutung des Korans zur Akzeptanz außerreligiöser Werte, in: Rumpf, Mechthild/Gerhard, Ute/Jansen, Mechtild M. (Hg.): Facetten islamischer Welten. Geschlechter- ordnungen, Frauen- und Menschenrechte in der Diskussion. Bielefeld: transcript, 163-178.2003. İran’lı filozof ve reformist Abdulkerim SURUŞ’un takdimiyle..) 460 | Ute GERHARD / Çev: Yrd. Doç. Dr. Abdullah ACAR alınmış ve kadınlar açısından insan haklarının evrenselliği onaylanmış, diğer taraftan, kadına yönelik şiddet ile bağlantılı olarak kültürel ve dini farklılıklar “kabul görmüş”, böylece kadın hakları adına dile getirilen bazı çözüm önerileri arasındaki çatışmaların önü alınmaya çalışılmıştır. Fakat, üzerinde hala tartışma bulunan bazı konular 1995 yılında Pekin’de yapılan Dünya Kadın Konferansı’nda yeniden dile getirildi. Bu toplantıda yapılan Eylem Platformu görüşmelerinde, cinsel sebeplere dayalı ayrımcılık ve dışlamalara karşı bir değişim stratejisi geliştirilmesi, böylece kültürel ya da dini sebeplerle kadınların sağlıkla ilgi konularda ayrımcılığa uğradıkları hususuna bir dipnot düşülerek, bu konularda bazı muhafazar devletlerlerin konuya dikkatleri çekilmiştir.25 Günümüzde, dünya çapında kadın haklarının son durumu ile kültürel ve dini gelenekler arasında hala canlı çatışmaların olduğu, 2002 yılında Johannesburg’da yapılan Dünya Çevre Zirvesinde tekrar görülmüştür. Burada yapılan toplantıların son dakikasında kadın örgütleri, “insan hakları ile kadın hakları eşittir” şeklinde nihai bir belgenin kabul edilmesini sağlamışlardır. Bu belgenin 47. Paragrafında, “kültürel ve dini sebeplerle” kadınlara karşı yapılan insan hakları ihlallerinin yeniden düzenlenmesi uzun tartışmalar sonunda kabul edilmiştir. Bu nedenle kadınlar, artık tecavüz ve cinsel ilişki ya da gayr-i meşru çocuk edinme vb. sebeplerle cezalandırılmak için taşlanmayacaklar, recm edilmeyecekler ve baskı altına alınmayacakladır. Buna göre, hükümetler bu konuda gerekli sözleşmeleri/düzenlemeleri yapacaklardır.26 Çevre zirvesinde alınan kararlarda, ülkelerin kendi kültürel ve dini değerleri ile yerel kanunları da dikkate alınmak suretiyle, çevre kirliliği dolayısıyla sağlık problemleri riski bulunan kadınların sağlık hizmetlerinden faydalandırılmalarının zorunlu olduğu metinde kayıt altına alınmıştır. Bu metinde en zor uzlaşılan madde “ve tüm insan hakları ve kendisi hakkında kişinin bizzat karar verme hakkı” meselesi idi. Buradaki amaç, sadece “kültürel pratikler” başlığının yanlış anlaşılmasının dengelenmesi değil, aksine, kadınların doğum kontrolü hakları ile kürtaj haklarının olup olmadığının tespit edilmesidir. Şurası kesin ki, insan hakları bağlamında kadın haklarının tanımının kesin bir şekilde yapılması ve üzerinde mutabakat sağlanması ve bir formül üzerinde uzlaşılması elbette zor bir durumdur. BM tarafından Kahire ve Pekin’de düzenlenen “Nüfus ve Kadın Konferansı” zirvelerinde, 18 yaşına gelmiş bir bireyin aile planlamasını reddetme hürriyetinin sadece İslam ülkelerinde engellenmediği, aksine bazı radikal-hristiyan ülkelerde hükümeti oluşturan koalisyonlardaki uç kanatlarca da engellenmesinden şüphelenildiği dile getirildi. Kısaca, “hristiyan-müslüman” ittifakı şeklinde ifade edilen tabir, şimdilik aralarında radikal-protestan gruplar ve aile planlaması konusunu el değilmesi mümkün olmayan bir tabu olarak gören ve bu nedenle de insan hakkı olarak kadın hakları meselesine karşı çıkan organizasyonların oluşturduğu 25 CHARLESWORTH, Hilary/CHİNKİN, Christine, The Boundaries of International Law. A Feminist Analysis. Manchester. 2000. 26 SCHWİKOWSKİ, Martina (2002): Frauen siegen in letzter Minute, in: tageszeitung (taz), 6.9.2002, 6. İnsan Hakları ve Kadın Hakları Bağlamında İslam’da Eşitlik ve Cinsiyet Hukuku Üzerine Düşünceler | 461 Bush hükümetince de desteklenmektedir. 27 Renate Kreile’nin de belirttiği gibi28, Müslüman ülkelerde kültürel ve politik kimliğin temel taşını oluşturmada büyük role sahip olan cinsiyet eşitliği kavramının, “Kadın ve Ahlak Muhafızlığı” yapılmak suretiyle bir mücadele alanına dönüşmesinin sebepleri tam olarak bilinmemektedir. Aynı şekilde, İslami cinsiyet politikaları söylemleri, üzerinden gelinmesi gereken ahlaki ve politik krize sebep olmaktadır. Kadın sorunlarının argümanları, ister bireysel isterse de islami bakış açısıyla olsun, 29 her ülkenin bu sorunları kendi kapısının önüne bırakabileceğine dair kanaatler maalesef ne kadar da azdır. Avrupa ülkelerinde bile, hala kadınların cinsiyet eşitliğine karşı çıkanların hikayeleri bitmiş değildir. Hatırlanırsa, bazı Hristiyan hukukçular ve ilahiyatçılar sırf doğmatik sebeplerle kadın haklarına mesafeli duruşlar sergilemekte ve çok hızlı bir şekilde onların bu reformist görüşleri toplumun değişik katmanlarında kadınlara karşı fiili ayrımcılığı körüklemekte, hatta üstesinden bile gelinememektedir. Şimdi, “Deja Vue”30 şeklinde veya benzer deneyimleri referans alarak, kendi ilericiliğini kibirli bir tarzda kaynak göstermeden ve yanlış anlaşılmaya meydan vermeden ve hafızam beni yanıltmıyorsa Dieter Senghaas‘ın da dediği gibi31 “Avrupa’da çatışmaların gerçek tarihi” her zamankinden daha çok göz ardı edilmemeli, tarihi tecrübelerin ışığında çoğulcu politik kültür dikkate alınmalı ve “ortak öğrenme süreci” ile özellikle de kişinin kendine mahsus imajının düzeltilmesinin yanında ortak kültürün de korunmasına yönelik tedbirler alınmalıdır. Şu unutulmamalıdır ki, Avrupalı olmayan kültürlerde “Çatışma Kültürü” kavramı yerine uluslararası diyalog kullanıldığı gibi, Avupalılar kültürlerde de analog çatışma eğilimi senaryoları her zaman mümkündür. D. KADINLARA ÖZEL HUKUK OLARAK AILE HUKUKU Cinsiyetlerin eşit olmadığı kanaatinde olan Müslüman ve Avrupalı (hristiyan) savunucuların gerekçeleri –büyük bir ihtimalle ve genellikle- benzerlikler arzetmektedir. Cinsiyet farklılığı Allah’ın/Tanrı’nın iradesi ya da insanın doğası olarak kabul edilsin ya da edilmesin, her durumda kişinin en temel haklarını kullanabilmesi için henüz kendi başına yetersiz olduğu, dolayısıyla böyle bir hakka sahip olmadığı düşüncesiyle onların haklarını yok sayma ya da onları yetersiz görme iddiası geçersizdir. 27 Bkz: “Günlerce süren müzakereler sırasında ülkelerin kırmızı çizgileri iyice netleşti. Özellikle bazı itirazlar ve anlaşmaların imzalanmaması fikri muhafazakar devletler, ABD, Vatikan ve birçok Arap ülkeleri ve bazı Afrika ülkelerinden geldi. Buna karşılık, katolikliğin yaygın olduğu İrlanda ve bazı güney Avrupa ülkeleri de engellemeye çalıştılar…Kanada ise, ilk günden itibaren işlerin yürümesi için büyük bir çabayla bu blokları çözmeye çalıştı. … Detay için bkz: (Schwikowski 2002), Klingholz 2002, Lynch 2002;. Ann Mayer;2003. 28 KREİLE, Renate, Identitätspolitik, Geschlechterordnung und Perspektiven der Demokratisierung im Vorderen Orient, in: Rumpf, Mechthild/Gerhard, Ute/Jansen, Mechtild M. (Hg.): Facetten islamischer Welten. Geschlechterordnungen, Frauen- und Menschenrechte in der Diskussion. Bielefeld: transcript, 2003, S. 32-52. 29 Bkz: İnsan hakları kavramına muhalif bazı islami çevreler, kendi ülkelerine Batılı ülkeler tarafından yapılan uyarılara karşı çıkmakta ve artık kendi inançlarına saygı duyulmasını ve gözetlenmek istemediklerini dile getirmektedirler. 30 Deja Vue; önceden yaşanılmış olayların tekrar yaşanmasına Fransızca olarak verilen bir deyimdir. 31 SENGHAAS, Dieter, Außerhalb Europas, aber nicht anders als einst in Europa, in: Frankfurter Rundschau, 26.7.2003, Nr.172, Dokumentation, 7. 462 | Ute GERHARD / Çev: Yrd. Doç. Dr. Abdullah ACAR Kadının aile içerisindeki sorumlulukları belirlenmiş olduğundan, onların haklarını en iyi şekilde aile hukuku maddeler haline getirmiş, “modern” vatandaş olmak için hazırlanan yasalar ya da yeniden düzenlenmiş neo-gelenekçi bir islami aile hukuku da,32 her zaman kadınlara özel hakların olduğunu kabul etmekte33 bu durum burjuvalist hukuk teorisyenlerinin işaret ettiği gibi “ülkeye göre adaletsiz hukuk”34 olarak da isimlendirilmektedir. Bugün anayasalarımızda açıkça belirtildiği gibi, günümüze kadar evlilik sadece kuru bir anlaşma değil aksine ahlaki bir ilişki ve devletlerin özel korumaları altında bulunan bir kurumdur ki bu durum CEDAW’ın 3. ve 6. maddelerinde (Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women=Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) evliliğin insan hakları çerçevesinde korunmasına yönelik rezervleri korumakta ve kadınların bakış açısıyla evlilik derslerinin düzenlenerek, böylece hiyerarşik biçimde cinsler arasındaki güvenin artırılması için tarafların rollerinin iyi belirlenmesi gerçeğini göz önüne sermektedir. Bu nedenle Ziba MirHosseini, evliliğin “vahyin sesi” ve “toplumun sesi” arasında bariz çelişkilerle devam ettiğini ilginç ve mantıklı bir tarzda ele almakta, bu konuda ataerkil-ortaçağ fıkıh kurallarından evlilikle alakalı örnekleri irdelemektedir. Daha sonra, evliliklerin, zaman ve duruma bağlı olarak yapılan doğma/değişmez bir alış-veriş anlaşması gibi veya egemenlik anlaşmasına benzer bir anlaşma benzeri bir sözleşme olarak ele alındığına dair örnekler vermektedir. Bu konuda, evliliğin ve insan ilişkilerinin ana ilkesinden biri, insan ilişkilerini düzenleyen “muamelat” bahsidir. Öte yandan, Kur’an’ın alış-veriş sözleşmeleri konusundaki önermelerinin yani “muamelat ilkelerinin”, bir ibadet olan “evlenme” konusunda neden delil olarak gösterildiğini ve fıkıhçıların bu evliliğin Allah ile kul arasında bir anlaşma imiş, dolayısıyla “değişmez” gibi gösterilmesinin kendi mantığına aykırı olduğunu belirtmektedir.35 1900 yılında Friedrich Carl von Savigny tarafından evliliğin kurumsal doktrinine dayanarak evliliğin “tabii” olarak isimlendirilmesi gerektiğini ve aslında36 ona bir sözleşme gibi bakılmaması gerektiğini, bu konuda özellikle evlilik ve aile hukuku için özel bir yöntem kullanılması gerektiğini belirterek şu bağımsız değişkenleri argüman olarak sıralamaktadır: “Bazan evlilikle alakalı yasal düzenlemeler yapılırken, bir kurum olarak evliliğin değeri, en önemli ve en tuhaf sebeplere dayanabilir. Bireysel ihtiyaçlar ve acil insani durumlar için gerekli ve vazgeçilmez olarak kabul edilen bazı davranışlar, kişinin devletle olan ilişkilerinde kendine göre vazgeçilmez doğal sebeplere dayanabildiği için ona saygı gösterilmesi gerekmektedir. Ve onun doğası gereği o bireysel ve bağımsız irade ve görüşü tanımak 32 33 34 35 36 Bkz:MİR-HOSSEİNİ, Ziba (2003): Neue Überlegungen zum Geschlechter- verhältnis im Islam. Perspektiven der Gerechtigkeit und Gleichheit für Frauen, in: RUMPF, Mechthild/GERHARD, Ute/ JANSEN, Mechtild M. (Hg.): Facetten islamischer Welten. Geschlechterordnungen, Frauen- und Menschenrechte in der Diskussion. Bielefeld: transcript, S. 53-81, 2003. GERHARD, Ute (1978): Verhältnisse und Verhinderungen. Frauenar- beit, Familie und Rechte der Frauen im 19. Jahrhundert. Mit Dokumenten. Frankfurt/Main: Suhrkamp, 1978. GRİMM, Dieter (1987): Recht und Staat der bürgerlichen Gesell- schaft, Frankfurt am Main: Suhrkamp. MİR-HOSSEİNİ, Ziba, Neue Überlegungen zum Geschlechter- verhältnis im Islam., 2003, S. 53-81. Bkz: Aus der Fülle der Literatur vgl. Elshtain 1981; Gould 1989; Gerhard 1990, 31. İnsan Hakları ve Kadın Hakları Bağlamında İslam’da Eşitlik ve Cinsiyet Hukuku Üzerine Düşünceler | 463 ve o iddianın bağımsız olarak varlığını kabul etmek gerekmektedir.”37 İnsan davranışlarının Tanrının değişmez “kutsal” yasaları gibi olmadıkları, dolayısıyla insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen değişim ve gelişimin temel kuralları, zaman içerisinde sosyal durumlara göre değişkenlik arzedebileceği unutulmamalıdır. Zamana bağlı olarak kadının durumunun değişmesi, insanlar tarafından daha anlaşılır kanunların yapıldığını göstermektedir. Ziba Mir-Hosseini, özellikle vahyin sesinin üstünlüğüne karşı çıkılarak, toplumu düzenleyen anayasal düzenlemelerin sosyal, kültürel ve ideolojik, ata-erkil kurallardan da uzak tutulması gerektiğini söylemektedir. Liberal demokrasilerin anayasalarında evlilik sözleşmesinin sistematik önemi ve liberalizmin politik teorileri hakkında, Carol Pateman’ın klasik toplumsal sözleşme üzerine etkileyici ve ayrıntılı eleştirileri vardır. Daha sonra, evlilik sözleşmesi vasıtasıyla kadınların “cinsel kontrat” anlamında özel bir teslim anlaşması imzalamadıklarını, aksine, siyasi ve toplumsal uzlaşmaya eşit bir şekilde katılım sözleşmesi imzaladıklarını belirtir. 38 Bu nedenle O, bilimsel bilgiye dayalı çok yönlü feminist toplum analizleri ve araştırmaları yardımıyla, hiçbir vatandaşı ayrmadan özgür ya da liberal bir toplum oluşturmanın yolunun, kamu ve özel alan meselelerindeki politik tartışmalarda sivil vatandaşların dikkate alınması/ayrımcılık yapılmaması veya özellikle herhangi bir cinsiyete özgü kuralların ihdas edilmemesinden geçtiğinin altını çizer.39 E. EŞITLIK, EŞITLIK HUKUKU, EŞDEĞERLILIK Hukuki bir kavram olarak eşitliğin mahiyeti hakkındaki müzakereler ve farklılık görüşleri özellikle de cinsiyet farklılığı konusu, üzerinde pek çok tartışmaların bulunduğu bir konudur. Nitekim, “Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi”nce (ZDM), 2002 de kabul edilen İslam Sözleşmesi’nde40 de bu konu ele alınmıştır.41 Bu sözleşmede insan hakları konusu, islami bir bakış açısıyla 13 madde ile ele alınmıştır: “İslam Hukuku haklıya hakkını, haksıza da cezasını vermeyi emreder”. Bu, 2000 yılı aşkın süredir özellikle kadınların haklarını adil bir şekilde düzenleyen adalet ilkelerine karşı çıkanlara alternatif olarak kullanılan Aristo’nun eşitlikçi yaklaşımından daha eşitçi=adil bir formüldür.42 Öte yandan, ZDM üyesi Murad Hoffman; “Bildiğim kadarıyla kadın hakları konusunda, “haklıya hakkını, haksıza da cezasını vermeyi emreder” şeklinde baştan beri belirtilen ifadenin hiç değilse biraz 37 Bkz: GERHARD, Ute, Verhältnisse und Verhinderungen. Frauenar- beit, Familie und Rechte der Frauen im 19. Jahrhundert. Mit Dokumenten. Frankfurt/Main: Suhrkamp, 1978. 38 PATEMAN, Carol, The Sexual Contract. Cambridge/Oxford: Stanford University Press, 1988. 39 Bkz: ELSHTAİN, Jean Bethke (1981): Public Man, Private Woman: Women in Social and Political Thought. Princeton/New Jork, 1981. Princeton Uni- versity Press.; GERHARD, Ute, Gleichheit ohne Angleichung: Frauen im Recht. München, Beck.Gerhard 1990, 31ff. 40 Şubat 2002 de kabul edilen Die Islamische Charta=İslam Sözleşmesi online olarak www.islam.de. de mevcuttur. 41 Müslümanlar Merkez Konseyi, özellikle 11 Eylül 2001’deki terör saldırısı sonucu Almanya’da Müslümanların en önemli temslicisi konumuna yükselerek temsil pozisyonunu ele geçirmiştir. Bkz: HOFMANN, Murad, Islam, Kreuzlingen. München: Hugendubel. 2001, 66-68. 42 DANN, Otto, Gleichheit und Gleichberechtigung. Das Gleich- heitspostulat in der alteuropäischen Tradition und in Deutschland bis zum ausgehenden 19. Jahrhundert. Berlin: Duncker und Humblot, 1980. 464 | Ute GERHARD / Çev: Yrd. Doç. Dr. Abdullah ACAR düzeltilmesi gerekmektedir. Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’in Ali İmran Suresi 36. ayette “Erkek, kadın gibi değildir” buyurduğu üzere, kadınlarla erkeklerin insan olma noktasında değil fizyolojik bakımlardan onların birbirlerinden farklı olduklarını, dolayısıyla Müslüman kadın ve erkeklerin bu konuyu sadece moda/güncel olarak ele almamaları gerekir” demektedir.43 Eğer, “eşdeğerlik» söylemleriyle hukuki bir terim olan ‘eşitlik’ ya da “fiziki cinsiyet farklılıkları gibi fizyolojik manada hukuken eşit muamele etmemek” kastediliyorsa, bunu konuşana ünlü J. Jean Rousseau’nun “modern ve batılı cinslerin rolleri” isimli klasik isimli kitabını okumasını hatırlatırız.44 “Zayıf cinsiyetin tabiatı ve ahlakın fonksiyonu” görüşünde, özellikle hukukçuların kadınların gayr-i adil davranışlara maruz bırakılmalarını meşrulaştırma çabalarında, 200 yılı aşkın süredir devam eden Batılı hukuk ve devlet teorilerinin etkisi vardır. 45 Örneğin, Alman anayasasında 1949 yılında cinsiyete bağlı farklılıklar 3. maddede özetlenmiş olmasına rağmen, cinslerin rollerinin “biyolojik ve fonksiyonellik (yani emek) yönünden kadın ve erkek arasındaki farklılıkların yeniden gözden geçirilmesi gerekliliği, bu argumanların ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir. Bu arada, bu konudaki yasal sorunlar çözülmüştür ancak bu sorunlar, yeni kadın hareketlerince sosyal ve kültürel alanda başlatılan eylemler sayesinde, 1993’de anayasanın 3. maddesi II. fıkrasında revize edilen “kadınlar ve rekekler için eşit haklar uygulanacaktır” şeklindeki bir formülle kadınlara karşı sosyal ayrımcılığın tarhsel gelişimi telafi edilmiş ve varolan dezavantajlar ortadan kaldırılarak bu sorun böylece çözülmüştür.46 Bir çok Avrupa anayasaları da, cinsiyete dayalı eşitsiz muameleyi dışlanmış ve böylece anayasaların Aristotelesçi bir şekilde yorumlanması daha güçlü hal getirilmiştir.47 İslam Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de kadın haklarının çok genel ve belirsiz durumu, neredeyse Avrupa anayasalarındaki aynı ifadelerle yeniden formüle edilmiş ve şu şekilde düzenlenmiştir: “Müslüman kadın ve erkek, Allah’a karşı sorumlulukları ve O’nun emirlerine uymak bakımından eşittir. Bu eşitlik, aynı zamanda özgürlük, adalet, kardeşlik ve refah bakımından da eşitlik anlamını taşımaktadır.” Öte yandan, kadın ve cinsiyet sorunlarının, pratik ve politik İslam bakış açısıyla “sıcak patates=kor parçası” gibi ele alınması zor olan bir konu olarak göz önüne alınmasına karşı çıkan48bir grubun, 1990 Kahire Beyannamesi olarak bilinen “İslam İnsan Hakları Beyannamesi”nde daha önce bahsedilen 6. maddeye karşı çıkarak geleneksel ve eşit olmayan tutumlar sergilemeleri şaşırtıcı gelebilir. Onlardan bir kaçı işte burada okunabilir: a) İnsanlık onuru bakımından kadın da erkek de birbirine eşittir. Kadının da hakları ve görevleri vardır, O da mali açıdan yetenekli ve bağımsızdır, 43 44 45 46 Bkz: HOFMANN, Murad, a.g.e, s: 66-68, 2002. JOHANN G. Fichte, Grundlage des Naturrechts nach den Prinzipien der Wissenschaftslehre ,1796, Hamburg. GERHARD, Ute, Gleichheit ohne Angleichung: Frauen im Recht. München, Beck.1990. SACKSOFSKY, Ute, Das Grundrecht auf Gleichberechtigung, Eine rechtsdogmatische Untersuchung zu Artikel 3 Absatz 2, 1996. des Grundgesetzes. Baden-Baden: Nomos. 47 MACKİNNON, Catherine A. Geschlechtergleichheit: Über Diffe- renz und Herrschaft, in: Nagl-Docekal, Herta/ Pauer-Studer, Herlinde (Hg.): Politische Theorie. Differenz und Lebensquali- tät. Frankfurt am Main: Suhrkamp, S. 140-173., 1996. 48 KREİLE, Renate, Identitätspolitik, Geschlechterordnung und Perspektiven der Demokratisierung im Vorderen Orient, in: Rumpf,2003. İnsan Hakları ve Kadın Hakları Bağlamında İslam’da Eşitlik ve Cinsiyet Hukuku Üzerine Düşünceler | 465 O da adını ve soyunu korumakla görevlidir. b) Kocası da ailenin bakımı ve mutluluğundan sorumludur. 49 Lise J. Abid, 2002’de kabul edilen İslam Sözleşmesinde kadınlarla ilgili sorunların “çok dolaylı” bir şekilde ele alındığını, böylece kadınlar açısından “hak eşitliği”kavramının, “gittikçe artan maddi eşitlik”i (iş ve kazanç hayatında eşitlik) ifade edilişini eleştirerek, daha uzlaştırmacı bir tutum sergiler.50 O, Almanya İslam Konseyi’nin sözleşme maddelerinde Almanya hukuk sistemi ve sosyal düzenlemelerde ortak bir zemin” bulabileceklerini düşünmesine rağmen, bu “6. maddedeki “tekrar görüşülmek üzere” uzlaşılamayan göreceli maddelerin yeniden ele alınabileceğini düşünür. İslam Sözleşmesi, ayrımcılık içeren pasajlar içerdiğinden, bizzat Müslümanlar arasında bile ihtilaflı bir konudur. Bu ihtilafların altında, tartışma konularında bile ittifak olmaması yatmaktadır. İslam Sözleşmesi, Almanya’da yasa önünde eşitlik ve dikkate alınma bakımından birçok islami akımın51 “etki”lerinin dikkate alınması gerektiğini göstermesi bakımından iyi bir denemedir. Köln’deki İslam Kadın Araştırmaları Merkezi’ni temsilen verdiği bir röportajda Sabiha Al-Zayat’ın de dediği gibi, çok yönlü terminolojik ve çeşitli kavram kargaşalarıyla cinslerin hukuk önünde eşitliklerinin eleştirilmesi neticede bir kararsızlığı gösterir. O, bir yandan, İslam ile geleneksel-ataerkil geleneklerden kaynaklanan tutumların arasına mesafe koyar. Diğer yandan da, şunları vurgular: “Özellikle kadın konularında Kur’an’ın bize öğrettiği prensipleri denemeliyiz, yani cinslerin kesin olarak eşitliğini uygulamak için… Eşit sayılmak ise bu konunun alt kümesidir. Gerçek anlamdaki eşitlik, mesela farklılıkların hakkı demek değildir. Eşitlik kavramını kesinlikle bir “değer” olarak ele almalı ve onu tek başına adaletin garantisi olmayan nicelik bir değer olarak yerinde tutmalıyız. Feminist tartışmalar bize bunları öğretmiştir.”52 Ancak burada, Sabiha El-Zayat’ın görünüşte feminist tartışmaların yanlış olduğuna dair görüşüne itirazımız vardır. Dünya çapında sürdürülen eşitlik ve/ya farklılığa dair feminist tartışmalar, genellikle yaşam alanlarında farklı olan kadınların farklı yönleri adı altında yürütülmüş ve onların bu faaliyetleri sayesinde kadınların eşitlikleri tanınmış, haksız uygulamalara maruz kalmaları önlenmiştir.53 Bir hukuk prensibi olarak eşitliğin anlamı, kimliğin yok sayılması veya adaletsizliğin zıttıdır. Çünkü, sadece insan olmak, kendi başına, toplum ve devletler nezdinde eşit haklara sahip olmak için hukuk nezdinde eşit haklara sahip olmayı ve insan farklılığının çok yönlü ele alınmasını gerektirir. Bu 49 50 51 52 53 BİELEFELDT, Heiner, „Westliche“ versus „islamische“ Menschen- rechte? Zur Kritik an kulturalistischen Vereinnahmungen der Menschenrechtsidee, in: Rumpf,2003. ABİD, Lise J. , Die Debatte um Gender und Menschenrechte im Islam, in: Rumpf, Mechthild/Gerhard, Ute/Jansen, Mechtild M. (Hg.): Facetten islamischer Welten. Geschlechterordnungen, Frauen- und Menschenrechte in der Diskussion. Bielefeld: transcript, S. 143-162.2003. Bu konuda Alman Müslümanlar Konseyi “İslam nedir” isimli bir sunu hazırlayarak web sayfasına koymuştur..Bu metinde; “İslam aileye kendi sosyal sistemi içerisinde çok önemli bir değer verir. Erkek ve kadın sağlıklı bir toplum oluşturma konusunda ortak sorumluluklara sahiptir…”denmektedir. Bkz: www.islam.de EL-ZAYAT, Sabiha Edith Kresta ile yaptığı “tageszeitung” isimli gazetedeki röpartaj, 29.10.2001, s.14. BENHABİB, Seyla/Butler, Judith/Cornell, Drucilla/Fraser, Nancy (1993): Der Streit um Differenz. Feminismus und Postmoderne in der Gegenwart. Frankfurt/Main: Fischer. 466 | Ute GERHARD / Çev: Yrd. Doç. Dr. Abdullah ACAR bakımdan, eşitlik tartışmaları konusu her zaman bir mücadele alanı olmuştur, öyle ki, sadece “eşitlik” hakkında konuşmak ve hukuk önünde herkesin eşit olmasının “sacayağı”nı oluşturan kıstaslardan biri kabul edilebilecek “sembolik tanıma” bile uzun mücadeleler sonunda gerçekleşmiştir. Nitekim, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi(1948), daralan zihin dünyamızın arka planında artık bu tür tartışmalara yer bırakılmaması için standartlar getirmiştir. Hatta, cinsiyet dağılım oranı da dahil, bu kuralların tüm zamanlarda geçerli olduğunu ve kadınların da kendi hakları konusunda düşüncelerini dile getirmeleri hakkı bulunduğunu kabul eder. F. POLITIK BAKIMDAN İNSAN HAKLARI SÖYLEMLERI Mevcut yasalara ya da erkek egemen/merkezli hukuka karşı, insan hakları mücadelelerinde feminist söylemlerle yapılan itirazlara güvenilir bir politika açısından pek de itiraz yoktur. Herşeyden önce kadınların gelenekten kaynaklanan haksız muamele görmeleri ve adaletsizliğe maruz bırakılma tecrübeleri, kadınlara şüphecilik hakkı vermektedir. Doğrudan devletten kaynaklanmayan insan hakları zorlamalarını, güç merkezlerini ve kemikleşmiş haksızlıkları ortadan kaldırmak pek de kolay görünmemektedir. Günümüzde, “kültürel görecelik”, “post-modernizm” ve “mikro-politik şahsiyet” vb. kavramlar altında bazı temel insan haklarına şüpheyle yaklaşılmaktadır. Bu tür insan haklarını, evrensel manada kadınların özgürleşmesi vb. proje iddialarıyla “büyük söylemler” arasında sayıp, küçük görüp kurban etmek doğru olmaz. “Hak sahibi olma hakkı” ve buna benzer sorunların artmasının dikkatle incelenmesi gerekmektedir. Martha Minow bu sorunu açıklar ve şöyle der: “Ben temel hakların kullanılması hususunda insanların bundan mahrum edilmesi ve bunu yaparken bir de hukuk dilinin kullanılmasından endişe ediyorum ve insanlar, bu insanlara “bunu yapmanıza gerek yok, sen zaten bunu istemiyorsun” diyerek onları engelliyorlar. “54 Herşeyden önce, uluslararası hukuk uzmanlarının da çok iyi bildiği gibi, genel manada kadınlar için insan haklarının tanınması konusunda halen zorlukların bulunması, aslında yasal düzenlemede yaşanan şüpheciliklere zaten gerek olmadığını göstermektedir. Onlar, bir taraftan dünyada kadınların hala yetersiz olduklarını ve bugüne kadar bu sebeple insan haklarının tanınmadığı vb. kanaatlerle sürekli küçük görmelerine rağmen, diğer taraftan da insan haklarını vazgeçilmez politik bir strateji aracı olarak da kullanmaktadırlar. İnsan hakları demek, - Cornelia Vismann’ın da dediği gibi - “belirli tecrübeleri konuşmak ve paylaşmak için insanı konuşmaya ikna etmek” demektir. Dolayısıyla, bu tecrübelerin yasalarla değil diyalogla korunması gerekmektedir. Zaten, İnsan Hakları Bildirgesi de haksız tecrübelerin yazılı hale getririlmesinden ibarettir. “55 Ziba Mir-Hüseyni ve Katajan Amirpur’un özellikle İran için etkileyici bir şekilde ifade ettikleri gibi, bir insan hakkı olarak kadın hakkı konusunda 54 55 MINOW, Martha, “Law Turning Outward” Telos 73 1987, New York, s.210. VISMANN, Cornelia „Das Recht erklären. Zur gegenwärtigen Verfassung der Menschenrechte“, in: Kritische Justiz, H. 3, s.321-335.1996. İnsan Hakları ve Kadın Hakları Bağlamında İslam’da Eşitlik ve Cinsiyet Hukuku Üzerine Düşünceler | 467 hukukun referans kaynağı, kadınların kendine özgü otoriteleri ve farklı şekillerde seslerini duyurmalarından geçer.56 İran’daki kadın hareketlerinin “üçüncü dalga feminizm” şeklinde algılanıp kendi çok yönlü bölgesel etkilerden kaynaklandığı, dolayısıyla dünya kadın hareketleri için bir örnek teşkil edemeyeceği şeklindeki bir yaklaşım, insan haklarının ortak bir platformda ve uluslararası ya da global dünyada ele alınmasına engel teşkil eder. KAYNAKÇA ABİD, Lise J. (2003): Die Debatte um Gender und Menschenrechte im Islam, in: Rumpf, Mechthild/Gerhard, Ute/Jansen, Mechtild M. (Hg.): Facetten islamischer Welten. Geschlechterordnungen, Frauen- und Menschenrechte in der Diskussion. Bielefeld: transcript, S. 143162. AKTİONSPLATTFORM (1996): Erklärung in Bejing, zitiert nach dem Bericht der Vierten Weltfrauenkonferenz der Vereinten Natio- nen. New York, Nr. 224. AMİRPUR, Katajun (2003): Sind Islam und Menschenrechte vereinbar? Zeitgenössische Menschenrechtsbegründungen: Von der demo- kratieorientierten Deutung des Korans zur Akzeptanz außer- religiöser Werte, in: Rumpf, Mechthild/Gerhard, Ute/Jansen, Mechtild M. (Hg.): Facetten islamischer Welten. Geschlechter- ordnungen, Frauen- und Menschenrechte in der Diskussion. Bielefeld: transcript, 163-178. BENHABİB, Seyla/Nicholson, Linda (1987): Politische Philosophie und die Frauenfrage, in: Fetscher, Iring/Münkler, Herfried (Hg.): Pipers Handbuch der politischen Ideen. München/Zürich: Pi- per, S. 513-562. BENHABİB, Seyla (1989): Das verallgemeinerte und konkrete Andere.Ansätze zu einer feministischen Moraltheorie, in: List, Elisa- beth/Studer, Herlinde (Hg.): Denkverhältnisse. Feminismus und Kritik. Frankfurt/Main: Suhrkamp, S. 454-487. BENHABİB, Seyla/Butler, Judith/Cornell, Drucilla/Fraser, Nancy (1993): Der Streit um Differenz. Feminismus und Postmoderne in der Gegenwart. Frankfurt/Main: Fischer. BIELEFELDT, Heiner (2003a): „Westliche“ versus „islamische“ Menschen- rechte? Zur Kritik an kulturalistischen Vereinnahmungen der Menschenrechtsidee, in: Rumpf, Mechthild/ Gerhard, Ute/ Jansen, Mechtild M. (Hg.): Facetten islamischer Welten. Ge- schlechterordnungen, Frauen- und Menschenrechte in der Diskussion. Bielefeld: transcript, S. 123-142. BIELEFELDT, Heiner (2003b): Muslime im säkularen Rechtsstaat. Inte- grationschancen durch Religionsfreiheit. Bielefeld: transcript. BOCK, Gisela/Duden, Barbara (1976): Arbeit aus Liebe - Liebe als Arbeit. Zur Entstehung der Hausarbeit im Kapitalismus, in: Sommeruniversität für Frauen (Hg.): Frauen und Wissenschaft. Berlin: Courage Verlag, S. 118-199. BUNCH, Charlotte (1995): Transforming Human Rights from a Femi- nist Perspective, in: Peters, Julie/Wolper, Andrea (Hg.): Wo- men’s Rights – Human Rights. New York/London: Routledge, S. 11-17. CHARLESWORTH, Hilary (1994): What are “Women’s International Hu- man Rights”?, in: Cook, Rebecca J. (Hg.): Human Rights of Women. National and International Perspectives. Philadelphia: University of Pennsylvania Press, S. 58-84. 56 MİR-HOSSEİNİ, Ziba, Neue Überlegungen zum Geschlechter- verhältnis im Islam. in: Rumpf,2003; AMİRPUR, Katajun, Sind Islam und Menschenrechte vereinbar? Zeitgenössische Menschenrechtsbegründungen, 2003. 468 | Ute GERHARD / Çev: Yrd. Doç. Dr. Abdullah ACAR CHARLESWORTH, Hilary/Chinkin, Christine (2000): The Boundaries of International Law. A Feminist Analysis. Manchester. COOK, Rebecca J. (Hg.) (1994): Human Rights of Women. National and International Perspectives. Philadelphia: University of Pennsylvania Press. DANN, Otto (1980): Gleichheit und Gleichberechtigung. Das Gleich- heitspostulat in der alteuropäischen Tradition und in Deutsch- land bis zum ausgehenden 19. Jahrhundert. Berlin: Duncker und Humblot. ELSHTAIN, Jean Bethke (1981): Public Man, Private Woman: Women in Social and Political Thought. Princeton/N.J.: Princeton Uni- versity Press. EL-ZAYAT, Sabiha im Gespräch mit Edith Kresta (2001): „Die Probleme des Dialogs. Das Recht auf Differenz leitet Sabiha El- Zayat vom Zentrum für Islamische Frauenforschung in Köln (ZIF) genauso aus dem Koran ab wie die Gleichwertigkeit der Geschlechter“, in: tageszeitung (taz), 29.10.2001, S. 14. FICHTE, Johann Gottlieb (1960): Grundlage des Naturrechts nach den Prinzipien der Wissenschaftslehre [zuerst 1796]. Hamburg: Meiner. FRIEDMAN, Elisabeth (1995): Women’s Human Rights: The Emergence of a Movement, in: Peters, Julie/Wolper, Andrea (Hg.): Wo- men’s Rights - Human Rights. International Feminist Pers- pectives. New York/London, S. 18-34. GERHARD, Ute (1978): Verhältnisse und Verhinderungen. Frauenar- beit, Familie und Rechte der Frauen im 19. Jahrhundert. Mit Dokumenten. Frankfurt/Main: Suhrkamp. GERHARD, Ute (1990): Gleichheit ohne Angleichung: Frauen im Recht.München, Beck. GERHARD, Ute/Jansen, Mechtild M./Maihofer, Andrea/Schmid, Pia/ Schulz, Irmgard (Hg.) (1990): Differenz und Gleichheit. Men- schenrechte haben (k)ein Geschlecht. Frankfurt am Main: Helmer. GERHARD, Ute (1994): „Menschenrechte haben (k)ein Geschlecht“, in: Stefan Batzli/Fridolin Kissling/Rudolf Zihlmann (Hg.): Men- schenbilder – Menschenrechte. Islam und Okzident: Kulturen im Konflikt. Zürich: Unionsverlag, S. 69-88. GERHARD, Ute (1997): „Menschenrechte sind Frauenrechte – Alte Fragen und neue Ansätze feministischer Rechtskritik“, in: L’Homme. Zeitschrift für feministische Geschichtswissenschaft, 8. Jg., H. 1, S. 43-63. GERHARD, Ute (1999): Menschenrechte – Frauenrechte – Unrechts- erfahrungen von Frauen, in: Reuter, Hans-Richard (Hg.): Ethik der Menschenrechte. Zum Streit um die Universalität einer Idee I, Tübingen, Mohr Siebeck, S. 201-236. GOULD, Carol C. (1989): Private Rechte und öffentliche Tugenden.Frauen, Familie und Demokratie, in: List, Elisabeth/Studer, Herlinde (Hg.): Denkverhältnisse. Feminismus und Kritik, Frankfurt/Main, Suhrkamp, S. 66-85. GRIMM, Dieter (1987): Recht und Staat der bürgerlichen Gesell- schaft, Frankfurt am Main: Suhrkamp. HILPERT, Konrad (1991): Die Menschenrechte. Geschichte, Theologie, Aktualität. Düsseldorf: Patmos. HOFMANN, Murad (2001): Islam, Kreuzlingen. München: Hugendubel. Hofmann, Murad (2002): „Der Islam und die Menschenrechte“, RUBRIK Islam Kommentare, GMSG homepage (= Gesellschaft Muslimischer Sozial- und Geisteswissenschaftler). HOLTHAUS, Ines (1996): Frauenmenschenrechtsbewegungen und die Universalisierung der Menschenrechte, in: Peripherie, Nr. 61, S. 6-23. İnsan Hakları ve Kadın Hakları Bağlamında İslam’da Eşitlik ve Cinsiyet Hukuku Üzerine Düşünceler | 469 HONNETH, Axel (1992): Der Kampf um Anerkennung. Zur moralischen Grammatik sozialer Konflikte. Frankfurt am Main: Suhrkamp. KELLER, Evelyn Fox (1986): Liebe, Macht und Erkenntnis. München/ Wien: Hauser. KLINGELBİEL, Ruth (1995): Kein Rückschritt und kein Meilenstein. Die 4. Weltfrauenkonferenz zwischen Neuinterpretation und Erwei- terung des Menschenrechtskonzepts, in: Wissenschaft & Frie- den, H. 4, S. 12-16. KLINGHOLZ, Rainer (2002): Das Tabu von Johannesburg, in: Frank- furter Allgemeine Sonntagszeitung, 25.8.02, Nr. 34, S. 48. KRÄMER, Gudrun (1998): Islam und Menschenrechte, in: Der Islam: Eine Einführung durch Experten. Christoph Burgmer spricht mit Reinhard Schulze, Baber Johansen, Yann Richard, Gudrun Krämer, Annemarie Schimmel, Faruk und Gernot Rotter. Frankfurt am Main: Suhrkamp, S. 53-67. KRÄMER, Gudrun (1999): Gottes Staat als Republik. Reflexionen zeit- genössischer Muslime zu Islam, Menschenrechten und Demokratie. Baden-Baden: Nomos. KREILE, Renate (2003): Identitätspolitik, Geschlechterordnung und Perspektiven der Demokratisierung im Vorderen Orient, in: Rumpf, Mechthild/Gerhard, Ute/Jansen, Mechtild M. (Hg.): Facetten islamischer Welten. Geschlechterordnungen, Frauen- und Menschenrechte in der Diskussion. Bielefeld: transcript, S. 32-52. LYNCH, Colom (2002): Islamic Bloc, Christian Right Team Up to Lobby U.N., in: The Washington Post, 17.6.02, A01. MACKİNNON, Catherine A. (1996): Geschlechtergleichheit: Über Diffe- renz und Herrschaft, in: Nagl-Docekal, Herta/Pauer-Studer, Herlinde (Hg.): Politische Theorie. Differenz und Lebensquali- tät. Frankfurt am Main: Suhrkamp, S. 140-173. MAYER, Ann E. (2003): „Islam, Menschenrechte und Geschlecht: Tra- dition und Politik“, in: Feministische Studien, 21. Jg., H. 2, S. 281-289. Mir-HOSSEİNİ, Ziba (2003): Neue Überlegungen zum Geschlechter- verhältnis im Islam. Perspektiven der Gerechtigkeit und Gleichheit für Frauen, in: Rumpf, Mechthild/Gerhard, Ute/ Jansen, Mechtild M. (Hg.): Facetten islamischer Welten. Geschlechterordnungen, Frauen- und Menschenrechte in der Diskussion. Bielefeld: transcript, S. 53-81. MOORE, Barrington (1982): Ungerechtigkeit. Die sozialen Ursachen von Unterordnung und Widerstand. Frankfurt am Main: Suhr- kamp. OKİN, Susan M. (1979): Women in Western Political Thoughts. Princeton/N.J: Princeton University Press. PATEMAN, Carol (1988): The Sexual Contract. Cambridge/Oxford: Stanford University Press. PATEMAN, Carol (1989): The Fraternal Social Contract, in: Carol Pateman (Hg.): The Disorder of Women: Democracy, Feminism and Political Theory. Cambridge: Polity Press, S. 33-57. PETERS, Julie/Wolper, Andrea (Hg.) (1995): Women’s Rights - Human Rights. International Feminist Perspectives. New York/London: Routledge. RİEDEL, Eibe (1989): Menschenrechte der dritten Dimension, in: Europäische GrundrechteZeitschrift, 16. Jg., H. 1/2, S. 9-21. ROUSSEAU, Jean-Jacques (1963): Emil oder über die Erziehung [zuerst 1762). Stuttgart: SACKSOFSKY, Ute (1996): Das Grundrecht auf Gleichberechtigung. Eine rechtsdogmatische Untersuchung zu Artikel 3 Absatz 2 des Grundgesetzes. Baden-Baden: Nomos. SCHWARTLÄNDER, Johannes/Bielefeldt, Heiner (1992): Christen und Muslime vor der Herausforderung der Menschenrechte. Bonn: Deutsche Kommission Justitia et Pax. 470 | Ute GERHARD / Çev: Yrd. Doç. Dr. Abdullah ACAR SCHWİKOWSKİ, Martina (2002): Frauen siegen in letzter Minute, in: tageszeitung, 6.9.2002, 6. SENGHAAS, Dieter (2003): Außerhalb Europas, aber nicht anders als einst in Europa, in: Frankfurter Rundschau, 26.7.2003, Nr.172, Dokumentation, 7. SPULER-Stegemann, Ursula (2002): Scharia als Fessel und Chance.Ein Blick in die Runde. Über das islamische Recht und seine verschiedenen Interpretationen in der muslimischen Welt, in: tageszeitung (taz), 8.3.2002, S. 4-5. TOUBİA, Nahid (1995): Female Genital Mutilation, in: Peters, Julie/ Wolper, Andrea (Hg.): Women’s Rights - Human Rights. International Feminist Perspectives. New York, London: Rout- ledge, S. 224-237. VİSMANN, Cornelia (1996): „Das Recht erklären. Zur gegenwärtigen Verfassung der Menschenrechte“, in: Kritische Justiz, H. 3, S.321-335. WİCHTERİCH, Christa (1995): Frauen der Welt. Vom Fortschritt der Ungleichheit, Göttingen, Lamuv. WÖLTE, Sonja (1996): Der internationale Schutz der Menschenrechte von Frauen: Ansätze einer feministischen Kritik am UN- Menschenrechtsinstrumentarium. Diplomarbeit am Fachbe- reich Gesellschaftswissenschaften. Frankfurt/Main: S. 20 ff. YOUNG, Iris Marion (1990): Justice and the Politics of Difference, Princeton/N.J.: Princeton University Press.