TUNUS Ülke adı: Tunus Cumhuriyeti Yüzölçümü: 163.610 km² Sahil şeridi: 1.148 km Diller: Arapça ve Fransızca Din: Müslüman %98, Hıristiyan %1, Musevi ve diğer %1 Afrika Çöllerinden Akdeniz’e Açılan Kapı Nüfus: 10.486.339 (Temmuz 2009 verileri) Başkent: Tunus Yönetim biçimi: Başkanlık Tipi Cumhuriyet İdari bölümler: 23 vilayet Milli bayram: Bağımsızlık günü, 20 Mart (1956) Bağımsızlık günü: 20 Mart 1956 (Fransa'dan) Para birimi: Tunus Dinarı (TND) Telefon kodu: 216 Internet kısaltması: .tn İklimi: Kuzeyde ılıman, güneyde çöl iklimi görülmektedir Tarım ve Hayvancılık: Zeytin, süt ürünleri, domates, narenciye, et, şeker pancarı Doğal kaynakları: Petrol, fosfat, demir, kurşun, çinko, tuz Konum: Kuzey Afrika’da, Akdeniz kıyısında, Cezayir ile Libya arasında yer almaktadır Manastır şehrinde Abbasiler devrinden kalma bir ribat 44 YED‹KITA / Temmuz 2010 İsmail KAHRAMAN T arih ve kültürün buluştuğu ve bahar aylarının cazip duraklarından Tunus, gezilip görülmesi gereken bir yer. Cezayir ve Libya arasında, Akdeniz’in sıcak kumsalına uzanan Tunus, kültür ve medeniyetimiz açısından da çok mühim. Tunus, zengin tarihinin yanı sıra, renkli bir coğrafyaya da sahip. Güneyde Sahra’nın sapsarı kumlarından başlayan ülke, kuzeye doğru yeşillenir. Denize yaklaştıkça renkler değişir. Kilometrelerce uzanan zeytin ve hurma ağaçları, üzüm bağları, palmiyeler ve yasemin çiçeklerinin cezbedici kokusu; toprak ve bitki örtüsünün zenginliğiyle birlikte çölün yalnızlığı sahillerde unutulur. Afrika’ya ismini veren, yasemin çiçekleriyle adını bütün dünyaya duyuran Tunus, gerek Akdeniz ve Kuzey Afrika hâkimiyeti; gerekse Avrupa'nın Afrika ile olan münasebetleri bakımından çok büyük stratejik öneme sahip. Bu toprakların İslamiyet’le tanışması, bundan 1300 yıl önce Ukbe Bin Nâfi‘ (r.a.) tarafından gerçekleştirildi. Osmanlı Ordu Kumandanı Sinan Paşa 1574’te Tunus’u İspanyol işgalinden kurtarıp Osmanlı topraklarına kattı. Tunus, bu tarihten 1881’e kadar 300 yıl Osmanlı idaresinde kaldı. Tarih ve kültürün buluştuğu ve bahar aylarının cazip duraklarından Tunus, gezilip görülmesi gereken bir yer. Cezayir ve Libya arasından, Akdeniz’e uzanan ülke, zengin tarihinin yanı sıra, renkli bir coğrafyaya da sahip. Bizim kültür ve medeniyetimiz açısından da çok mühim bir ülke olan Tunus, adeta Afrika çöllerinden Akdeniz’e açılan bir kapıdır... YED‹KITA / Temmuz 2010 45 Tunus’a gidişimizin birçok sebebi var. Öncelikle 1300 yıldan beri devam eden İslam kültür ve medeniyetinin izleri yanında üç asır Osmanlı hâkimiyetinde olan bu yerlerdeki ecdad yadigârı eserleri yerinde görmek ve bu muazzam hatıraları gelecek nesillere aktarmak. Tu nus Tu rizm Ba kan lı ğı ve Türk-Arap Bi lim Kül tür Sa nat Derneği’nin (TASCA) çok az sayıdaki Türk gazeteci için organize ettiği ‘Tunus kültür ve turizm gezisi’ için yapılan davetle seyahatimiz başladı. İstanbul’dan Tunus’a 2 saat 20 dakika sürecek yolculuğumuz başlıyor... Uçağımız İstanbul semalarından sonra Marmara Denizi ve Tekirdağ üstünden geçerek Gelibolu’yu arkada bıraktı. Yunanistan üzerinden Kavala ve Selanik’i geçtikten sonra Sicilya Adası’nı uzaktan gördük. İtalya'nın Otranto şehrini de kuşbakışı izledikten ve bir ada devleti olan Malta hava sahasını da geçtikten sonra Tunus sahilleri gözüktü. Birçok Akdeniz ülkesi gibi yeşil ve ağaçlarla dolu, uçsuz bucaksız zeytin, narenciye bahçeleri ve buğday tarlaları Tunus’un verimli bir Afrika ülkesi olduğunu gösteriyordu. Tunus’un başkenti Tunus'un Kartaca havali- manına inişe geçen uçağımızın penceresinden Tunus şehrini seyrediyoruz. Büyük bir iç göl ve gölün tam ortasında ip gibi bir asma köprü. Modern bir şehir olan Tunus, bize “hoş geldiniz” diyor... Seyahatimizde TASCA Yönetim Kurulu Başkanı Muhammed Adil Bey de var. Ve Tunus Havalimanı’ndayız. Burada bizleri çok samimi ve içten karşılayan Turizm Bakanlığı Müsteşarı Muhammed Beşşar Bey, Tunus’ta kaldığımız 5 gün boyunca bizleri yalnız bırakmadı ve bizlere bizzat rehberlik yaptı. Tunus’un Kalbi Tunus’ta Atar... Tunus’ta kaldığımız otelin 20. katından Tunus şehrini seyrediyoruz. Şehir beyaz renkli büyük binalarla dikkat çekiyor. Başkent Tunus, zıtlıkların birleştiği; eski ile modernin, doğu ile batının kesiştiği bir şehir. Başkentin tam ortasında bulunan otelimizden sabahın erken saatlerinde şehri gezmeye çıkıyoruz. Tunus oldukça modern bir şehir. Sokakları, caddeleri hatta kırsal kesimleri bile oldukça düzenli, temiz ve farklı bir mimariye sahip. Üç bin Tunus Tarihinin Dönüm Noktaları İlk devirleri hakkında sınırlı bilgilerin olduğu Tunus’ta M.Ö. 5. yy.’da Kartaca Cumhuriyeti kuruldu. Bölge 533’te Bizanslıların eline geçti. 667’de Hazret-i Muaviye zamanında Tunus (Afrikiyye) fethedildi. 670’de İslam ordusu kumandanı Ukbe İbn Nâfi‘ (r.a.) tarafından Kayrevan şehri kuruldu. Emevî ve Abbasî halifelerine bağlı olan Afrikiyye’yi önce Ağlebîler, sonra Fatımiler yönetti. Fatımiler 972’de başşehri Kahire’ye taşıyınca, Afrikiyye’yi Zirîler yönetmeye başladı. Zirîler zamanında Tunus, Sicilya’daki Normanların istilâsına uğrayınca Fas’taki Muvahhidîn Devleti’nden yardım istendi. Muvahhidîn Devleti, Normanları Tunus’tan kovarak (1159–1160), Afrikiyye’yi Tunus’ta oturan bir vali tarafından yönetilen bir eyalet hâline getirdi. Bundan sonra Afrikiyye, Tunus adını aldı. 1236’da bağımsızlığını ilan eden Tunus’ta 1574’e kadar sürecek olan Hafsîler kuruldu. Tunus’un Akdeniz’e açılan kapılarından birisi olan Suse limanı ve Osmanlı’dan kalma bir cami 46 YED‹KITA / Temmuz 2010 1558’de Turgut Reis Tunus’un doğu ve güney sahillerini fethetti. Burgiba Caddesi ve başkent Tunus’un sembolü olan saat kulesi Burgiba Caddesi’nin sonunda bulunan İbn Haldun heykeli. 14. yüzyılın büyük Arap tarihçisi, dünyanın ilk sosyologlarından olan İbn Haldun Tunus’ta doğmuştur 1574’te Kılıç Ali Paşa ile Sinan Paşa Tunus’u tamamen Osmanlı’ya bağladılar. 1881’de Tunus, Fransızlar tarafından işgal edildi. yıllık tarihi olan Tunus, birçok medeniyeti içinde barındırmış. Bu yönüyle dünyanın pek çok yerinden gelen turistlerin kendi medeniyetlerinden de bir şey bulabileceği bir tarihe sahip. Hem tarihine sahip çıkması hem de şehirlerdeki yeni yapılanmanın tarihî kalıntıları yok etmesinin önüne geçilmesi, takdir edilecek bir durum. Tunus’ta gördüğümüz Osmanlı-Endülüs karışımı Tunus mimarisi ile yapılan tarihî evler yeniden tamir edilip aslına uygun hale getiriliyor. Osmanlı valilerinin oturduğu sarayda Tunus, Endülüs ve Osmanlı mimarisinin bir sentezini görmek mümkün. Osmanlı valilerinden ‘Beylerimiz’ diye söz edilmesi, Tunusluların tarihlerine ne kadar sahip çıktığının göstergesi. Tunus tarihini 1930’larda Habib Burgiba önderliğinde Tunuslular bağımsızlık mücadelesine başladı. 1956’da Tunus, Fransızlardan bağımsızlığını kazandı ve 1957’de Tunus Cumhuriyeti kuruldu. çok iyi bilen Tunus Turizm Bakanlığı Müsteşarı Muhammed Beşşar Bey, Osmanlı hakkında şunları söylüyor: “Osmanlı, Tunus’ta inşa ettiği yapıları sadece kendi mimarisi ile yapmamış; o dönemde ülkede mevcut olan mimariyle harmanlayıp yeni bir üslup ortaya çıkarmış. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin sömürgeci bir devlet olmadığının en büyük delilidir.” Burgiba Caddesi üzerinde başkent Tunus’un da sembolü olan saat kulesi dikkatimizi çekiyor. Farklı bir mimari sitille yapılan saat kulesinin bulunduğu Burgiba Caddesi muhteşem. Caddenin, sağ ve sol tarafında sıralı, yaprağını dökmeyen ağaçlarla süslü muhteşem manzarası bizleri çok etkiliyor. 1959’da Tunus Cumhu ri ye ti’nin ilk anayasası yayınlandı. 1979’da Mısır’ın Arap Birliği’nden çıkarılmasından sonra Tunus, Arap Birliği’nin karargâhı oldu. YED‹KITA / Temmuz 2010 47 Bu kiliseler, Afrika’nın misyonerler tarafından nasıl Hıristiyan yapılıp sömürgeleştirildiğinin de bir göstergesi. Endülüs’ten sonra bütün Afrika’yı Hıristiyanlaştırıp sömürgeleştirmek isteyen Haçlılara 500 yıl boyunca Osmanlı’nın geçit vermediğini bir kez daha Tunus’ta görmüş oluyoruz. Kuzey Afrika ve Akdeniz’de bir nöbetçi muhafız gibi duran Osmanlı Devleti, Haçlıların Afrika’yı sömürmesine asırlarca mani olmuştu. Tunus’un tarihî kapılarından Babü’l-Bahr (Deniz Kapısı) Caddenin sonunda büyük bir heykel dikkatimizi çekiyor. Bu heykel, 27 Mayıs 1332’de Tunus’ta doğan ve asıl adı Abdurrahman olan 14. yüzyılın büyük Arap tarihçisi, Doğu ve Batı'daki ilk tarih filozofu, dünyanın ilk sosyologlarından İbn Haldun’un heykeli. Fransız iş- galinde yapılan kilisenin tam karşısına yerleştirilmiş heykel. Fransızlar 1881’de Tunus’u işgal ettiklerinde ilk işleri Papaz Okulu açıp kilise yapmak olmuş. Hiç Hıristiyan olmamasına rağmen Tunus’un merkezi ile Kartaca’da Fransızlar tarafından yapılan kiliseler mevcut. 710 yılında Abbasiler devrinde bir ilim merkezi olan Zeytuniye Camii 48 YED‹KITA / Temmuz 2010 Tarihî Deniz Kapısı Her tarihî şehirde olduğu gibi Tunus’un da tarihî kapıları var: Babü’s-Sa‘dûn (Saadet kapısı) Babü’lBahr (Deniz Kapısı), Babü’l-Hadrâ (Yeşil Kapı) gibi. Biz Deniz Kapısı’ndan geçerek tarihî Tunus Çarşısı’na giriyoruz. Kapalı çarşıdaki dükkânlar ve pazar yerinde kendimizi Anadolu’nun herhangi bir pazarındaymışız gibi hissediyoruz. Sıra sıra dizilen küçük dükkânlarda her şey var. Pazardaki satıcılarla Arapça konuşuyoruz. Pazarın orta yerinde Tunus ve Osmanlı mimarisi ile yapılmış bir camiye selam verdikten sonra pazar yerinin sonuna yaklaşınca muhteşem mimarisi ile bir Osmanlı yadigârı eser karşımıza çıkıyor: Sahib Tab‘a Camii, göz ve gönül ziyafeti sunarak geçmişin ihtişamını ve Osmanlı’nın gücünü gözler önüne seriyor. Tunus halkının Türklere karşı olan ilgisi bizi çok etkiledi. Gazeteci yeleğimizdeki Türk bayrağını gören Tunuslular birkaç kelimelik Türkçe ile Türkiye’ye sevgilerini gösteriyorlardı. Tunus çarşı ve pazarlarında önünden geçtiğimiz her esnaf bizim Türk olduğumuzu fark ederek çay içmeye davet ediyor. Bazılarında konaklıyor sorular yöneltiyoruz, bazıları ise “bizleri, Tunus’u Bardo Müzesi’nden bir bölüm Türklere iyi tanıtın, zira bizim için Türkiye’nin tarihte de şimdi de önemli bir yeri vardır” diyorlar. Başkent Tunus’un kalbinin attığı yerlerden biri olan Zeytuniye Camii’ne gidiyoruz. Muhteşem mimarisi ile geçmişin nazlı yadigârı Zey- tuniye Camii’nde tamirat çalışmaları devam ediyor. Cami, mimari yapısı ve minaresinin zarafetiyle ziyaretçilerine göz ve gönül huzuru veriyor. Zeytuniye Camii, 710’da Abbasiler devrinde ilim merkezi haline getirilmiş. YED‹KITA / Temmuz 2010 49 Tunus’taki gezimiz Şehitler Meydanı’yla devam ediyor. Çok geniş olan şehitler meydanının tam ortasında Fransız işgalinde şehit düşmüş Tunuslular için yapılmış bir âbide yükseliyor. Belediye binası önünde ve Tunus Başbakanlık binasına yakın olan bu mekanı da ziyaret edip şehitlerin ruhlarına Fatihalar okuyoruz. Tunus şehrinin tarihî meydanındayız. Yeşillikler içinde Tunus Başbakanlık binası. Zamanında, Osmanlı valilerinin görev yaptığı bu tarihî bina, bugün Tunus Başbakanlık binası olarak hizmet veriyor. Binanın hemen yakınında Osmanlı hanım sultanlarından biri tarafından yaptırılan Daruşşifa’yı görüyoruz. Mimarisi değişmeden korunan bu Osmanlı yadigârı, bugün de hastane olarak hizmet veriyor. Başbakanlık binasının arkasındaki tarihî çarşının adı “Sûku’t-Türk” yani “Türk Çarşısı”. Kapalı çarşıdaki dükkânlar geçmişin nazlı yadigârı. Öncelikle, başkentten ayrılmadan Bardo Müzesi’ni ziyaret etmek âdeta bir gelenek haline gelmiş. Osmanlı beyinin sarayı restore edilerek müze haline getirilmiş. Fransız istilası döneminde tarihî eserlerin Batı’ya taşınmasından korkan Tunuslular, ülkedeki tarihî eserleri buraya taşımışlar. Müze deyip geçmeyin; Tunus’un 3 bin yıllık tarihi yatıyor burada. Sarayın harem dairesi ve kabul salonu tam bir sanat Tunus’un en eski yerleşim yerlerinden olan Kartaca Harabeleri harikası. Tavanlar ve duvar işçiliği Tunus, Endülüs ve Osmanlı mimarisinin bir sentezi. Sarayın bir kısmı bugün Tunus Parlamento binası olarak da hizmet veriyor. “Osmanlı Tarihi Bizim Tarihimizdir.” Tunus Devleti’nin Osmanlı dönemini kendi tarihi olarak kabul ettiğini, hem tarih kitaplarına kaydettiğini, hem de okul kitaplarında öğ- rencilerine okuttuğunu biliyor muydunuz? Tunus Kültür Bakanlığı Müsteşarı bu durumu şöyle açıklıyor: “Biz tarihimize sahip çıkan bir milletiz. Osmanlı dönemi, tarihimizin en verimli dönemidir. O dönemde Tunus’ta hiçbir karışıklık çıkmamış, Osmanlı valileri halk tarafından çok sevilmiş ve benimsenmiş. Hatta size şu örneği verince durumu daha iyi anlayacaksınız: Fransızların ülkeye geldiği ve yönetimi ele geçirdiği zamanlarda, halk Fransız mahkemelerini reddetmiş, herhangi bir problemde beyin evinin yolunu tutup, onun adaletine sığınmışlar. Bugün, Tunus’ta gittiğiniz birçok resmi dairede, Osmanlı valilerinin fotoğraflarını ve eski Tunusluların evlerinde de Sultan Abdülhamid’in fotoğrafını görmek mümkündür.” Şehitler Meydanı’nda, Fransız işgalinde şehit olan Tunuslular için dikilmiş olan âbide 50 YED‹KITA / Temmuz 2010 İslam medeniyetinin Afrika’ya yayıldığı Kayrevan şehrinde bulunan Ukbe Bin Nâfi’ Camii Kartaca Harabeleri Şehir şehir gezdiğimiz Tunus’un 3 bin yıllık tarihinin en büyük belirtisi olan Kartaca döneminin kalıntılarını görmeye gidiyoruz. Müzeyi ve Roma istilasından sonra yerle bir edilen Kartaca harabelerini geziyoruz. Tunus Cumhurbaşkanlığı köşkü Kartaca’da bulunuyor. Kayrevan’da Şehid Bir Sahabî Tunus’tan yola çıkarak 220 km. mesafedeki Elcem şehrinde Romalılardan kalan antik kenti, tiyatro binasını ve arenayı gördük. Elcem’den 70 km. mesafedeki Kuzey Afrika’nın manevi başkenti Kayrevan şeh ri ni gez dik. Kay re van, 1300 yıl önce Tunus’ta kurulan ilk İslam devletinin başkenti. Afrika coğrafyasına İslam medeniyeti buradan gitmiş, Endülüs ve Fas’ın İslam medeniyeti ile tanışması buradan olmuş. Kayrevan, İslam Konferansı Teşkilatı tarafından 2009 İslam kültür başkenti seçilmiş. Kayrevan’a girince üzerinizde manevi bir havayı hissedebiliyorsunuz. Çünkü Peygamber Efendimiz’in sahabîleri, âlimler ve İslamî ilimlerin verildiği medreseler bu şehirde toplanmış. İslam tarihinin en önemli şehirlerinden biri olan Kayrevan, başkent Tunus'a 100 km. uzakta kurulmuş. Buraları fetheden Ukbe Bin Nâfi‘ (r.a.)’nin adını taşıyan cami, hizmetine devam ediyor. Kayrevan şehrinin orta yerine inşa edilen Nâfi‘ Camii, kimileri için Tunus’u ziyaret etmelerinin tek sebebi. Ukbe Bin Nâfi‘ Camii, geniş bir avluyu içine alan surlarla çevrili. Onlarca sütun üzerinde duran caminin ortasına Müslüman bilim adamlarının ince ince işlediği güneş saati, İslam medeniyetinin zarafetinin bir göstergesi. Su ihtiyacının karşılanması için caminin ortasına yapılan arıtma sistemi de son derece dikkate şayan. Şehir içinde Peygamber Efendimiz’in ashabından Ebu Zaman El-Belevî'nin türbesi, Müslümanlar tarafından devamlı ziyaret edilen bir yer. Peygamber Efendi- miz’in dostlarından olan Ebu Zaman El-Belevî’nin, Kayrevan taraflarına Ukbe Bin Nâfi‘den önce geldiği ve keşif yaptığı söylenir. Serap ve Vaha Arasında Çöllerde Yolculuk Aynı gün tekrar yola çıkıp çöllerin ortasından geçerek 350 km. mesafedeki Tuzer şehrine geldik. Akşam geç saatlerde geldiğimiz şehir, çöl ortasında yeşil bir tabloyu andırıyor. Tuzer, oldukça otantik bir şehir. Cezayir sınırına 30 km. uzaklıktaki bu çöl bölgesi, şaşırtıcı bir tabiî güzelliğe sahip. Medeniyetlerin doğup büyüdüğü bölgelere, Atlas Dağları eteklerinde yaşayan yerli Berberilerin sıcak evlerine, bedevilerin çadırlarına misafir olduk burada. Akdeniz’in harika sahillerinden, Kuzey Afrika çöllerindeki safari bölgelerine kadar gittik. Artık çöllere açılıp, Fas’tan Cezayir ve Tunus’a kadar uzanan Atlas Dağları’na ulaşmak için sabırsızlanıyoruz. YED‹KITA / Temmuz 2010 51 Fazla vakit kaybetmeden yola koyulduk. Çöllerde yol bulmanın güç olduğunu hissettiğinizde, biraz uzaklara bakınca, göz yanılgısıyla uçsuz bucaksız denize benzettiğiniz kızıl kumlarda susuz kalan insanların gördüğü serabı görerek, çölün biraz da ürperten tabiatına bir kez daha hayretle bakıyorsunuz. Çölün orta yerinde aralıklarla başıboş develere rastlıyoruz. Çöl rüzgârının yığın haline getirdiği dik kum tepeciklerinden inip, yer yer su ve vahalara rastladığımız çölde çok sayıda turisti de görüyoruz. Kuzey Afrika’nın Yerli Halkı: Berberiler Sabah erkenden yeniden yola çıktık. Bu kez yolumuz Tunus, Fas ve Cezayir sınırlarını çizen ve Atlas Okyanusu’na adını veren ünlü Atlas Dağları. Atlas Dağları’na yaklaştıkça vahaların arttığını görüyor, dallarında hurma sarkan ağaçların ve bazen insan boyuna yaklaşan çimenlerin sardığı vahaları geziyoruz. Yerli halk, uçsuz bucaksız sıradağların eteklerinde, vahalara yakın yerlerde yaşıyorlar. Şibike köyüne ulaştığımızda Berberilerle sohbet etme fırsatını yakaladık. Vaha içine düzensiz serpiştirilmiş şirin evlerden meydana gelen köy, çölün ortasında olmasına rağmen Atlas Dağları’ndan gelen kaynak suları burada, kayalıklar arasında bir şelale oluşturuyor. Ardından vahalardan geçerek Atlas Dağları zirvesine yakın Tumuza şehrine geldik. Tumuza şehrindeki Berberi köyü harabesi açık hava müzesi gibi. Atlas Dağları’ndan çölü seyretmek, insana farklı bir duygu yaşatıyor. Sahra Çölü’ne Açılan Kapı Sabah erkenden kalkıp yola çıkıyoruz. Bugün Şattü’l-Ceri tuz gölü içinden geçerek Dûz şehrine geliyoruz. Cezayir ve Tunus arasındaki Tuz gölü ayrıca fosfat kaynağı. Türkiye buradan çok miktarda fosfat ithal ediyormuş. Burası dünyanın en büyük çölü Büyük Sahra Çölü’nün başlangıç noktası. Atlas Dağları 52 YED‹KITA / Temmuz 2010 Çöl içinde develerle kısa bir yolculuk yapıyoruz. Dûz şehrine dünyanın en büyük çölüne açılan kapı da denilebilir. Burada arkadaşlarımızla bir deve kervanı oluşturuyor, uçsuz bucaksız çöle doğru gezintiye çıkıyoruz. İlk kez deveye binenler için ufak-tefek sıkıntılar çıksa da, keyifli olduğundan emin olabilirsiniz. Şehirden biraz uzaklaşınca Bedevilerin asil Arap atlarıyla kumları savuruşunu görebiliyor, çöl rüzgârının kavurucu sıcaklığını ensenizde hissedebiliyorsunuz. Artık çöl gezimizi tamamlayıp palmiye yapraklarından yapılmış çay bahçesinde acı kahvemizi yudumluyoruz. Dûz şehrinden yola çıkıp Kebili üze rin den, yak la şık 500 km uzaklıktaki Tunus’un ikinci büyük şehri Suse’ye gidiyoruz. Suse yolu üzerindeki, Osmanlı’nın ünlü Cerbe deniz savaşını kazandığı yerler olan Cerbe Adası’na uzaktan el sallayıp gece geç vakitlerde Suse’ye geliyoruz. Buradan, Tunus’un Fransa’dan bağımsızlığını kazanan lideri ve eski Cumhurbaşkanı Habib Burgiba’nın doğduğu ve anıt mezarının Cezayir ve Tunus arasındaki Şattü’l-Ceri (tuz gölü). Göl kenarındaki namazgahın minaresi (solda) bulunduğu Tunus’taki ikinci İslam devletinin başkenti olan, Akdeniz sahilindeki Manastır şehrine geçiyoruz. Habib Burgiba Manastır şehrinin bütün alt yapısını tamamlatmış. Modern binalar yapmış, havalimanı kurmuş. Manastır şehrinden ayrılarak Hammamet’e doğru yola çıkıyoruz. Tunus’taki son durağımız, adını Osmanlı dönemindeki hamamlardan alan Hammamet şehrini de gezdikten sonra Tunus’ta son akşam yemeğimizi yiyerek Tunus’a veda ediyoruz. 5 günlük yolculuğumuzda bazen günde 700 km yol kat ettik, Tunus’un başkenti Tunus’tan yola çıkıp Büyük Sahra Çölü’ne, oradan da Akdeniz sahillerine geldik. Kartaca Havalimanı’nda başlayan heyecan dolu yolculuğumuz, Tunus’a doyamadan, aynı havalimanında son buldu. YED‹KITA / Temmuz 2010 53