I.Cilt ULUSLARARASI SEMPOZYUM İNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI (19-21 HAZİRAN 2014 ERZURUM) TEBLİĞLER Editör Prof.Dr. Cengiz GÜNDOĞDU Editör Yardımcısı Yrd.Doç.Dr. Muammer CENGİZ Erzurum 2015 Yahudilik’te Ahlak, Değer ve İdeal İnsan Tasavvuru Yrd.Doç.Dr. Abdulkadir KIYAK Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Giriş Toplumsal yapının oluşmasında ve gelişmesinde maddi unsurlarla beraber manevi unsurlar da etkin bir rol oynamaktadır. Toplumsal hayatın maddi boyutunu oluşturan bilim, fen ve teknoloji gibi alanlardaki gelişmeler, insanların sadece yaşam ve refah kalitesine yöneliktir. Oysa toplumsal hayatın manevi boyutu daha çok önem arz eder. Çünkü insanların toplum içindeki yaşantıları karşılıklı ilişki ve etkileşim bağlamında devam eder. İnsanın kendisiyle, yaşadığı toplumla ve diğer toplumlarla olan ilişkilerinin sağlıklı ve sağlam bir temele dayanmasını hayatın sosyal, kültürel, ahlaki ve dinî değerleri mümkün kılmaktadır. Dolayısıyla toplum maddi ve manevi olmak üzere çift yönlü bir gelişme gösterir. Toplum içindeki yaşam ancak bu paralelde devam ederse hedeflenen ideal insan modeline ve toplumsal yaşam standardına ulaşılabilir. İnsan, belli bir toplum içerisinde yaşamını devam ettirir. Toplumun bir bireyi olan insanın, toplum içinde diğer bireylerle ilişkilerine yön veren yazılı hukuk kurallarının yanında etkin bir yaptırım gücüne sahip olan toplumsal ve dinî hayatın öngördüğü sosyal değer ilkelerine de uyması gerekir. Toplum içerisinde şekillenen ve anlam kazanan insan, yaşadığı toplumun bir yansımasıdır. Diğer bir ifadeyle insan, doğduğu kültürün ürünüdür. Bu çalışmada öncelikle ahlakın din ve din dışı boyutu kısaca ifade edilecektir. Daha sonra Yahudiliğin sahip olduğu inanç ve anlayışı çerçevesinde kabul ettiği ahlak ve değer ilkelerini irdeleyip ortaya koymaya çalıştığı ideal insan modeli açıklanacaktır. 1. Ahlakın Dinî ve Din Dışı Boyutu Ahlak, insanlık tarihiyle başlayarak günümüze kadar var olagelmiş bir değer olgusudur. Bu değer olgusu hem dinî hem de din dışı olmak üzere iki yönlü bir özelliğe sahiptir. (Erdem, 1990: 226) Din dışı ahlakın kaynağını Tanrı oluşturmayıp merkezinde insan yer alır. Bu ahlak sistemi insan merkezli olduğundan ahiret düşüncesinden de kendini soyutlamıştır. (Türkgülü, 1968: 295) Din dışı ahlak sisteminin teşekkülünde Yahudilik’te Ahlak, Değer ve İdeal İnsan Tasavvuru • Yrd.Doç.Dr. Abdulkadir KIYAK ferdin yaşadığı çevresi, kültürü ve sahip olduğu eğitim seviyesi gibi etkenlerden izler taşıması muhtemeldir. Bu ahlak anlayışı toplumun bireylerini kapsamayıp ferdi davranışlarda gerçekleşmesi ve ahiret anlayışından yoksun olmasından dolayı çok uzun ömürlü değildir. Ayrıca din dışı ahlak sisteminin mevcudiyeti insanın varlığıyla bağlantılı olduğundan etkin bir yaptırım gücü yoktur. Dinî ahlakın kaynağını ise Tanrı oluşturmaktadır. Bu ahlak sistemi kişinin hem Tanrı ile hem kendisi ile ve hem de yaşadığı toplum ile olan ilişkilerini kapsar. Dolayısıyla bu ahlak sisteminde kişi davranış ve fiillerine Tanrı’nın emir ve buyrukları doğrultusunda yön vermektedir. Dinî ahlakın merkezinde Tanrı’nın yer alması, ahlaki kaynağın ve öğretilerin kutsal kitaplarda kayıt altına alınması ve dine mensup bütün bireyleri kapsamasından ötürü uzun ömürlüdür. Ayrıca kutsal kaynaklı olmakla beraber ahiret anlayışına da sahiptir. Bu nedenle kişilerin hem dünya hem de ahiret hayatına yön vermekte ve insanlar üzerinde etkin bir yaptırım gücüne sahip olmaktadır (Erdem, 1990: 227). Çünkü din, hayatın anlamını öncelikle sahip olduğu prensiplerine uymada, doğrulukta ve aşkınlığa ulaşmada, uygun ahlaki hayat tarzına göre yaşamakta, bütün varlıkların hayatlarına saygı göstermede ve nefsini silerek, arzu ve isteklere göre değil, akla göre yaşamakta bulmaktadır (Kartopu, 2006: 70). 2. Yahudilikte Ahlak Anlayışı Dinlerin en önemli sosyal işlevlerinden biri, mensuplarının dünya karşısındaki tutum ve davranışlarını belirleyen bir düşünce, eğilim ve bakış açısı kazandırmaktır. (Berger: 432 vd). Merkezinde tek Tanrı anlayışı bulunan ilahi dinlerin gönderilişindeki en temel gayelerden biri bütün insanları ahlak ilkeleri çerçevesinde olgunlaştırıp ideal insan seviyesine ulaştırmaktır. İlahi dinlerde Tanrı fikri gibi ahlak ilkeleri de tek kaynaklıdır. Zira ahlak ilkelerinin belirleyicisi bizzat Tanrı olduğundan ahlak ilkeleri ilahi bir boyuta sahiptir. Ahlak değerlerinin kaynağının ilahi olması, verilen mesajların da ilahi bir yöne sahip olmasını zorunlu kılmaktadır. İlahi kaynaklı olsun veya olmasın bir dini özgün kılan ve diğerlerinden ayıran bir hard core (katı çekirdek) vardır. Bu katı çekirdek, dinlerin mevcut yapılarının şekillenmesinde ve farklı bir dünya görüşü sunmasında etkin bir role sahiptir. Dolayısıyla dinlerin insanlara sunduğu hayat anlayışının özünün kavranması ancak bu ayırıcı unsurlarla mümkündür. Bu bağlamda bir din olarak Yahudiliği diğer dinlerden ayıran en temel unsurlar seçilmişlik/ seçilmiş halk düşüncesi, vadedilmiş toprak/ mabed, Mesih anlayışı ve tek Tanrı anlayışıdır (Aydın, 2010: 19 vd.). Yahudilik, Hristiyanlık gibi kutsal bir otoriteye dayalı dogmaya ve İslam’daki gibi her devir için bağlayıcı bir Âmentü’ye sahip değildir. O, teorik bir anlayıştan ziyade pratiği ön plana çıkarmıştır (Gürkan, 2010: 61). Yahudilik, vadedilmiş topraklarla kimlikleştirilmiş bir milletin hayatını, inancını, dilini, edebiyatını, folklorunu, kanununu ve sanatını ihtiva eden bir dindir (Adam, 2007: 207). Tek Tanrı inancı 134 ULUSLARARASI SEMPOZYUM • İNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI üzerine inşa edilmiş bir din olmakla beraber sık sık yaşanan istila ve sürgünlerden dolayı farklı gelenek ve inanç sistemlerinden unsurları da bünyesinde toplamıştır (Gündüz, 1998: 390). Yahudiliğin düşünce sahası bu dünyanın ötesine uzanmaz. Aslolan bu dünya olduğu için ölüm sonrası hayattan çok az bahsedilir. (Çelebi, 1978: 195) Bununla beraber Yahudilik, hayatın her alanına müdahale eden ilahi emir ve yasalardan oluşmaktadır. Din ve dünya ayırımı olmayıp her şey bizzat dinin içerisinde yer alır (Adam, 2000: 134). Yahudi ahlakının Tanrısal ve toplumsal olmak üzere iki boyutu vardır. Yahudilik’te ahlakın Tanrısal boyutu, tek Tanrı inancına dayalıdır. Mevcut ahlak ilkeleri de bu inanç etrafında şekillenmiştir. Nitekim Tevrat’ta yer alan “Onun yolunda yürüyeceksin.” (Yasanın Tekrarı, 11/ 22) ifadesi insanın takip etmesi gereken yola işaret eder. Dolayısıyla Tanrısal surette yaratılan insan, ahlaki mükemmelliğin en üst seviyesine ancak Tanrı’ya benzeyerek ulaşabilir. Yani Tanrı’nın emir ve buyrukları doğrultusunda ahlakî bir kimlik kazanarak elde eder. Yahudi ahlakının toplumsal boyutu ise Yahudiliğin emir ve buyruklarının toplumsal yönünü oluşturur. Çünkü Tanrı’nın dinî ve ahlaki emirleri öncelikle kişinin yaşadığı topluluğu daha sonra ise bu topluluğun bir bireyi olan kişileri hedef alır. Böylece toplum bu ilkeler doğrultusunda ahlaki bir kimlik kazanmış olur (Paya, 1998: 609 vd.). Yahudilik’te dünyadaki düzenin sağlanması, barış ve huzurun korunması ancak Tanrı’nın emir ve buyruklarına uymakla mümkündür. Yahudilik’te bu anlamda Mitsva tabiri kullanılır. Mitsva Tanrı’nın insanlara verdiği emirler toplamıdır. Mitsva iki kısma ayrılmaktadır. Bat Mitsva, emirin kızı, bar mitsva ise emirin oğlu anlamına gelmektedir. Yani kısaca mitsvot, Tanrı ile İsrailoğulları arasında yapılan akit gereğince uyulması gereken emirleri ve buyrukları ifade eder (Işık, 2012: 669 vd.). Yahudiliğin en önemli özelliği Tanrı ile Hz. Musa arasında yapılan ahde dayanmasıdır. Yahudiler, bu ahitten dolayı kendilerini seçilmiş bir toplum olarak kabul etmişlerdir. Seçilmişlik anlayışını, Yahudilere verilmiş bir görev sorumluluk olarak yorumlayanlar (Kohler, 1901: 45 vd.; Gürkan, 2010: 87) olduğu gibi Yahudi halkının geneli ise seçilmişliği ırksal bir üstünlük olarak da algılamışlardır (Küçük vd., 2011: 307). Yahudi toplumunun öteki ırkları ötekileştirmesi benimsenen ahlak ilkelerine de sirayet etmiştir. Öyle ki Yahudilik’te dinî ve ahlaki kurallar evrensel olmaktan ziyade Yahudi halkını kapsamaktadır. Tanrı ile yapılan ahdin muhtevasını teşkil eden Tevrat (Eski Ahit,) Yahudiler için dinî ve ahlaki kuralların temel kaynağı olarak kabul edilir. Bununla beraber Tevrat’ın yorumu mahiyetindeki Talmud ve Yahudi din adamlarının açıklamaları da insanlar için bağlayıcıdır. Yahudi ahlak yapısının temel taşlarını Sina Dağı’nda Hz. Musa ve Tanrı Yahve arasında yapılan bir ahdin neticesinde verildiği inanılan On Emir oluşturur. On Emir şunlardır: 135 Yahudilik’te Ahlak, Değer ve İdeal İnsan Tasavvuru • Yrd.Doç.Dr. Abdulkadir KIYAK 1. Benden başka Tanrın olmayacak. 2. Hiçbir şekilde put yapmamak ve onlara tapmamak. 3. Tanrı’nın adını boş yere ağzına almayacaksın. 4. Şabat Gününü daima hatırlayıp onu kutsal kılacaksın. 5. Anne ve babana daima hürmet edeceksin. 6. Öldürmeyeceksin. 7. Zina yapmayacaksın. 8. Çalmayacaksın. 9. Yalan şehadette bulunmayacaksın. 10. Komşunun evine, karısına, erkek ve kadın kölesine, öküzüne, eşeğine hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin. (Çıkış, 20/3-17). İki levhadan oluşan bu emirlerin ilk levhası 4 emirden oluşup Tanrı Yahve’ye karşı olan sorumlulukları kapsar. İkinci levha ise 6 emirden oluşmakta ve insanların birbirlerine karşı görev ve sorumluluklarını ihtiva eder. Bu emirlere bir bütün olarak bakıldığında bir Yahudi karakteri oluşturmayı hedeflediği görülür. Bu On Emir’le beraber gerek Tevrat’ta gerekse diğer Yahudi kaynaklarında din ve ahlak ilkeleri ile ilgili birçok emir ve kurallar mevcuttur. Mesela, iman esaslarını belirleyen Musa bin Meymun (1135-1204), Eski Ahit’ten toplam 613 ahlak kuralı saptamıştır. Bunlardan 248’i olumlu ahlak emirlerini, 365’i ise olumsuz ahlak emirlerini içerir (Köylü, 2012: 102 vd.). Seçilmişlik düşüncesinden hareketle Yahudiler, Yahudi halkından başkalarının Tevrat’a uyma şartını aramamışlardır. Dolayısıyla Tevrat’taki emir ve yasakların evrensel bir kapsayıcılığı yoktur. Fakat Yahudi olmayanların da uyması gereken bazı kurallar mevcuttur. Tek Tanrı inancı ve evrensel ahlak ilkelerini içeren bu Noahid (Nuh) yasaları, kişinin Tanrı ve çevresi ile olan ilişkilerini ahlaki temele oturtan kuralları içerir. Yedi tane olan Nuh Yasaları şunlardır: 1. Tüm ilişkilerde eşitliği öngörmek ve adaleti tevzi edecek mahkemeler oluşturmak 2. Tanrı’nın ismini küçültücü davranışlardan kaçınmak 3. Putperest uygulamalardan kaçınmak. 4. Ahlakî olmayan uygulamalardan, özellikle ensestten kaçınmak 5. İnsanın kanını dökmekten kaçınmak 6. Kardeşinden bir şey çalmaktan kaçınmak 7. Yaşayan bir hayvanın etinden yememek (Basalel, 2001: 448) Netice olarak temelinde tek Tanrı inancı ve insan sevgisi bulunun Yahudiliğin temel amacı mensuplarına evrensel ahlak ilkeleri bağlamında kişilik kazandırıp ahlaki ve ideal bir insan tipi oluşturmaktır. Bu amaç doğrultusunda Yahudilik’te adalet, doğruluk ve eşitlik prensibi temele oturtulmaya çalışılsa da Tanrı ile yapılan ahit ve seçilmiş ırk düşüncesi nedeniyle Tevrat’ta bir kısım pasajlarda bu ahlak ilkeleriyle 136 ULUSLARARASI SEMPOZYUM • İNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI çelişen davranış modelleri dikkat çekmektedir. Dolayısıyla çalışmamızda Yahudilik’teki ahlak anlayışını 2 başlık altında incelemeyi uygun gördük: 1) Evrensel Ahlak İlkelerine Uyan Yahudi Ahlak Prensipleri 2) Evrensel Ahlak İlkeleriyle Çelişen Yahudi Ahlak Prensipleri. Bu çalışmada öncelikle bu başlıklar bağlamında, Yahudiliğin temel yapı dokusu çerçevesinde ahlak ve değer ilkeleri derinlemesine irdelenip Yahudiliğin nasıl bir “İdeal İnsan Modeli” ortaya koymayı hedeflediği konusu ele alınacaktır. 2.1. Evrensel Ahlak İlkelerine Uyan Yahudi Ahlak Prensipleri İlahi dinlerin ilki olan Yahudilik’te ahlak anlayışı tek Tanrı inancına uygun bir şekilde gelişmiştir. Zira ahlak ilkelerinin belirleyicisi bizzat Tanrı olduğundan ahlak ilkeleri ilahi bir boyuta sahiptir. Kaynağının ilahi olması, benimsenen ahlak ve değer ilkelerinin de ilahi bir boyutta olmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla Yahudi ahlakının temelini Tanrı’nın buyruk ve emirlerine riayet etme teşkil eder. Bu da ahlak ve değer ilkelerinin çoğunluğunun evrensel bir kapsayıcılığını sağlamaktadır. Çalışmanın bu bölümünde Yahudiliğin evrensel ahlak ilkeleriyle örtüşen davranış modelleri örneklerle açıklanacaktır. 2.1.1. Kişilik Haklarına Saygı Açısından Ahlak, Değer ve İdeal İnsan İlahi dinlerin genel karakteristik yapısına uygun olarak Yahudiliğin Tanrı inancından sonra benimsediği ortak paydalardan biri de insan sevgisidir. Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat’a göre Tanrısal bir surette yaratılan insan, yaratılışın nihai amacını temsil eder (Tekvin, 1/26-27). Çünkü insan, bütün varlıklardan sonra yaratılmış, bütün varlıklar ise insan için yaratılmıştır (Harman, 1998: 8 vd.). Nitekim evrenin insanın hizmetine verildiği Tevrat’ta Tanrı, “İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım” dedi. “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun. Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu…” (Tekvin, 1/26-27) şeklinde ifade edilmektedir. Dolayısıyla Tanrısal surette yani mükemmel ve en üstün meziyette yaratılan insanın sevgi ve saygıya en çok layık varlık olduğu görülür. İnsanın Tanrı suretinde yaratılmasının üç doğal yansıması vardır: Birincisi insan sınırsız bir değere sahiptir. İkincisi bütün insanlar eşittir. Üçüncüsü ise tüm insanlar tek ortak kökten gelirler. Dolayısıyla bütün insanlar birbirlerinin hak ve hukukuna saygı hususunda sorumludurlar (Albayrak, 2010: 103). Yahudiliğe göre Tanrı suretinde yaratılan insanın, vadedilen bu kazanımları elde edebilmesi ancak Tanrısal bir karakter sergilemesiyle mümkündür. Nitekim Tevrat’ta “Uymanız için size bildirdiğim bu buyrukları eksiksiz yerine getirir, Tanrınız Rabb’bi sever, Ona bağlı kalırsanız…” (Yasanın Tekrarı, 11/22) ifadesi insanların Tanrısal bir ahlaka sahip olacak şekilde bir karakter sergilemesi gerektiğini vurgulamaktadır. 137 Yahudilik’te Ahlak, Değer ve İdeal İnsan Tasavvuru • Yrd.Doç.Dr. Abdulkadir KIYAK Yahudilik’te toplumsal huzur, güven ve mutluluğun temini için ahlak ve değer ilkelerinin ön plana çıkarıldığı görülür. Bununla beraber Tevrat’ta kişilik hakları bağlamında özellikle anne-baba (Çıkış, 20/ 12), komşu (Çıkış, 20/16-17) yetim (Çıkış, 22/ 22-24) ve yabancı (Çıkış, 22/ 21) hakkına saygıya vurgu yapıldığı görülür. Bu haklara saygı gösterilmemesi durumunda ciddi cezai yaptırımların varlığından bahsedilmektedir (Levililer, 20/ 9; Çıkış, 21/ 14; Çıkış, 22/ 22-24; Çıkış, 23/ 9). İnsanların tek bir atadan geldiğini ve dolayısıyla kardeş olduğunu ifade eden Yahudilik (Adam, 2002: 21), bu kardeşlik ve eşitlik anlayışından hareketle kişilik haklarına saygıya büyük ehemmiyet verir. Nitekim Tevrat’ta geçen “Yabancıya haksızlık ve baskı yapmayacaksınız. Çünkü siz de Mısır’da yabancıydınız.” (Çıkış, 22/21) ifadesinde de görüldüğü üzere insanların ırksal bir ayırıma gitmeden birbirlerine karşı sevgi, şefkat ve saygı göstermesi gerektiğine vurgu yapılmaktadır. Yine Tavrat’ta “Kim insan kanı dökerse, kendi kanı da insan tarafından dökülecektir. Çünkü Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Verimli olun, çoğalın. Yeryüzünde üreyin, artın.” (Yaradılış, 9/ 6-7) buyruğunda da görüldüğü üzere kan dökülmesi yasaklanmakta, insanların yaşam hakkını güvence altına alınmakta ve insanların çoğalmaları istenmektedir. Bu da Yahudilik’te insanların kişisel hak ve hürriyetlerini temin etmek amacıyla ahlak ilkelerinin birçoğunun toplumsal boyutta olduğunu gösterir. Bu ilkelere bir bütün olarak bakıldığında bir Yahudi kimlik ve karakteri oluşturmak amaçlandığı görülür. 2.1.2. Aile Hakları Açısından Ahlak, Değer ve İdeal İnsan Yahudilik’te Tanrı, insan neslinin ve ilahi yaratılışın devamını sağlamak amacıyla kadın ve erkeğe farklı cinsel duygu ve davranışlar vermiştir. Bu anlayıştan ötürü Yahudilik hem bekârlığa hem de ruhbanlığa karşı bir fikre sahiptir (Köylü, 2012: 110). Özellikle Eski Ahit’te insan fıtratının yalnız yaşamaya uygun olmadığını “Ademin yalnız kalması iyi değil. Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.” (Yaratılış, 2/18) buyruğuyla açık bir şekilde ifade etmiştir. Yine Tevrat’ta Tanrı’nın erkeği yalnızlıktan kurtarmak için kadını yarattığı “İnsan annesini ve babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.” (Yaratılış, 2/ 24) şeklinde ifade edilerek aile kurmanın önemine açıkça vurgu yapılmıştır. Yahudilik evliliği emrettiği gibi, neslin devamını sağlamak gayesiyle çocuk sahibi olmayı da özellikle teşvik eder. Nitekim Tevrat’ta bu hususta “Verimli olun, çoğalın. Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın. Denizdeki balıklara gökteki kuşlara, yeryüzündeki yaşayan bütün canlılara egemen olun.” (Yaradılış, 1/28) diye buyrulmaktadır. Yahudilik çoğalma görevini kadından ziyade erkeğe yüklemiş (Köylü, 2012: 123) ve bu görevi yerine getirilmemesi durumunda ciddi yaptırımlar uygula-mıştır. Öyle ki çocuk doğuramayan kadın kocası tarafından boşanabilir. Bu kadın başka bir erkekle yeniden evlenebilir. Fakat ikinci kocanın bu kadınla şansını deneme süresi on senedir. Kadın bu süre zaafında yine çocuk doğuramazsa ikinci koca da onu 138 ULUSLARARASI SEMPOZYUM • İNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI boşayacaktır (Yadsıman, 2001: 251). Hatta Yahudilik, çoğalmayla beraber çocuk sayısında sınırlamaya gidilmesini de şiddetle reddetmiştir (Çıkış, 20/ 12). Yahudilik’te kadın ve erkeğin evlenip aile kurması ve çoğalmasının telkin edilmesinin akabinde aile bireylerine birbirlerine karşı birtakım hak ve sorumluluklar da yüklenmiştir. Özellikle diğer dinlerde olduğu gibi Yahudilik’te anne ve babaya itaat ön planda tutulmuştur. Nitekim Yahudiliğin inanç sisteminin temelini oluşturan On Emir’in beşinci maddesinde “Annene babana saygı göster, öyle ki Tanrın Rabbin sana vereceği ülkede ömrün uzun olsun.” (Çıkış, 20/ 12) buyrulmaktadır. Bunun yanında anne ve babaya karşı itaatsizliğe ise ciddi yaptırımlar öngörülür. Bu hususta Tevrat’ta “Kim annesini ya da babasını döverse, kesinlikle öldürülecektir.” (Çıkış, 21/ 15) diye buyrulmaktadır. Yahudilik aile yapısında ebeveynin de çocuklara karşı birçok görevleri vardır. Bu görevlerin başında çocuklara ticareti ve yüzmeyi öğretmeleri, çocuklara cinsel konular hakkında ve Yahudilik dini ve uygulamaları konusunda bilgileri vermek gelir. Anne ve baba, çocukları kendisine itaat etmese bile çocuklarına karşı olan bu görevlerini yerine getirmekle sorumludurlar (Köylü, 2012: 115). Yahudilikte aile içi haklardan bir diğeri ise eşlerin birbirlerine karşı yapmaları gereken hak ve sorumluluklardır. Yahudilik aile yapısında erkek egemenliği ön planda olup, mevcut hak ve sorumluluklar erkek etrafında şekillenmektedir (Yadsıman, 2002: 188). Geleneksel Yahudi inancına göre erkekler Tevrat’ın emirlerini yerine getirmekten kadınlar ise ev işlerinden sorumludurlar (Köylü, 2012: 122). Yahudilik’te kadının kocasına karşı olan sadakat ve bağlılığıyla beraber ev hanımlığı, eşine ve çocuklarına karşı yerine getirmesi gerekli birçok sorumlulukları da bulunmaktadır (Ayrıntılı bilgi için bkz. Süleyman’ın Özdeyişleri, 31/11- 31). Yahudilik’te aile hayatının sağlıklı ve sorunsuz yürütülebilmesi için bazı ahlaki tedbirlerin alındığı görülür. Aile hayatını olumsuz etkileyecek davranışlar karşısında bazı yaptırımlar getirilerek aile asayişinin sağlanmasına çalışılmaktadır. Özellikle On Emir’in 7. maddesi olan zina etmeyeceksin emri bu bağlamda düşünülebilir. Bu konuda Tevrat’ta kadın ve erkeği uyararak “Arzun kocana olacak, o da sana egemen olacak.” (Bereşit, 3/16) denilmiştir. Yine zinayla beraber homoseksüellik (Levililer, 20/ 13), transvestism (Yasanın Tekrarı, 22/5), hayvanlarla olan ilişki (Levililer, 20/15-16) gibi ahlak dışı ilişkiler kesin ifadelerle yasaklanmıştır. Ayrıca ailenin bütünlüğüne zarar getiren zinaya “öldürmek (Yasanın Tekrarı, 22/ 24), taşlamak (Yasanın Tekrarı, 22/ 21), lanetlemek (Levililer, 18/ 29), dayak (Süleyman’ın Özdeyişleri, 6/33) ve para cezası (Yasanın Tekrarı, 22/ 19) gibi cezaların verildiği görülür. 2.1.3. İktisadi Hayat Açısından Ahlak, Değer ve İdeal İnsan Yahudiliğin sosyal adaletin sağlanmasında üzerinde durduğu önemli ahlaki davranışlardan biri de mülkiyet hakkına saygıdır. Nitekim On Emir içerisinde yer alan 139 Yahudilik’te Ahlak, Değer ve İdeal İnsan Tasavvuru • Yrd.Doç.Dr. Abdulkadir KIYAK “Çalmayacaksın”(Çıkış, 20/ 15) emrinin altında hem çalışarak kazanmayı teşvik etme hem de kişinin mülkiyetini koruma altına alma gayesi bulunur. Yahudilik, toplumdaki birlik-beraberlik, barış ve huzuru temin etmek amacıyla kişinin maddi varlığına yapılan her türlü saldırıya karşı ciddi yaptırımlar getirmiştir. Nitekim Tevrat’ta “Rab Musa’ya şöyle dedi: Eğer biri günah işler, Rabb’e ihanet eder, kendisine emanet edilen, rehin bırakılan ya da çalıntı bir mal konusunda komşusunu aldatır ya da ona haksızlık ederse, kayıp bir eşya bulup yalan söylerse, yalan yere ant içerse, yani insanların işleyebileceği bu suçlardan birini işlerse günah işlemiş olur ve suçlu sayılır. Çaldığı ya da haksızlıkla ele geçirdiği şeyi, kendisine emanet edilen ya da bulduğu kayıp eşyayı ya da hakkında yalan yere ant içtiği şeyi üzerine beşte birini ekleyerek suç sunusunu getirdiği gün sahibine geri vermeli. Rabb’e suç sunusu olarak kâhine belli değeri olan kusursuz bir koç getirmeli. Kâhin Rabb’in huzurunda onun günahını bağışlatacak, işlediği suç ne olursa olsun kişi bağışlanacak.” (Levililer, 6/ 1-7) buyrulmaktadır. Yine insanların haklarını gasp etmenin önüne geçmek amacıyla bir başka ayette “Yargılarken, uzunluk ve sıvı ölçerken, ağırlık tartarken haksızlık yapmayın. Doğru terazi, ağırlık taşı, efa ve hin kullanın.” (Levililer, 19/ 35-37) buyrulmaktadır. Görüldüğü üzere Yahudilik sosyoekonomik adaleti gerçekleştirmek için kişinin bizzat çalışarak kazanmasını öngörmektedir. Yahudiliğe göre hiçbir iş onur zedeleyici değildir. Nitekim On Emir’deki Şabat’la ilgili emirde de Yahudilerin haftanın altı günü çalışmasını, yedinci günü de Tanrı’ya tahsis etmesi gerektiği (Çıkış, 20/8-9) belirtilmektedir (Köylü, 2012: 127). Yahudilik kişinin mala karşı aşırı hırs ve rağbet etmesini tasvip etmez (Vaiz, 5/ 10-11). Aksine birlikte yaşama bilincinin bir gereği olarak insanlara sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı telkin eder. Yahudilik barış, huzur ve güveni sağlamak amacıyla toplumdaki fakirlerin belli bir maddi seviyeye ulaşmasına çaba sarf etmektedir. Nitekim Tevrat’ta “Tanrınız Rab’bin size vereceği ülkenin herhangi bir kentinde yaşayan kardeşlerinizden biri yoksulsa yüreğinizi katılaştırmayın. Yoksul kardeşinize eli sıkı davranmayın. Tersine eliniz açık olsun. Gereksinimlerini karşılayacak kadar ona ödünç verin. Yedinci yıl, “Borçları bağışlama yılı yakındır.” diyerek yüreğinizde kötü düşünce barındırmaktan sakının. Öyle ki yoksul kardeşinize eli sıkı davranıp ona yardım etmekten kaçınmayasınız. Yoksul kardeşiniz sizden Rabb’e yakınabilir. Siz de günah işlemiş olursunuz. Ona bol bol verirken yüreğinizde isteksizlik olmasın. Bundan ötürü Tanrınız Rab bütün işlerinizde ve el attığınız her şeyde sizi kutsayacaktır. Ülkede her zaman yoksullar olacak. Bunun için ülkenizde yaşayan kardeşlerinize, yoksullara, gereksinimi olanlara eli açık davranmanızı buyuruyorum.” (Yasanın Tekrarı, 15/ 7-10) buyrularak insanların birbirleriyle yardımlaşma ve dayanışma içinde bulunması teşvik edilmektedir. 2.2. Evrensel Ahlak İlkeleriyle Çelişen Yahudi Ahlak Prensipleri Yahudilik’te din ile etnik yapının iç içe girmesi ahlak ilkelerine de yansımıştır. 140 ULUSLARARASI SEMPOZYUM • İNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI Yahudilik’te ahlak anlayışı Tek Tanrı inancı merkezinde gelişir. Fakat Yahudiliği diğer dinlerden ayıran ataerkil bir toplum yapısı ve seçilmişlik anlayışı Yahudi ahlak anlayışının şekillenmesinde temel iki unsur olmuştur. Seçilmişlik anlayışı, Yahudilerin Tanrı ile yaptıkları ahitten kaynaklanmaktadır. Yahudiler seçilmişlik olgusunu üstünlük ve üstün ırk olarak algılamışlardır. Bu algı Yahudi ahlak ilkelerine yansımış ve ahlaki olmayan birtakım tutum ve davranışların önünü açmıştır. Dolayısıyla Yahudilik’te ahlak anlayışı her ne kadar tek Tanrı anlayışı merkezinde gelişse de ahlak ilkelerinin oluşmasında etnik unsur etkin bir rol oynamıştır. Çalışmanın bu bölümünde ataerkil toplum yapısı ve etnik ayrımcılığın Yahudi ahlaki yapısında meydana getirdiği tahriflere değineceğiz. Bunun sonucunda bir kısım evrensel ahlak ilkeleriyle çelişen düşünce ve davranışları örneklerle açıklayacağız. 2.2.1. Etnik Ayırımcılık Yahudilik, belli bir kültüre, ırka ve dine mensubiyeti ifade eden kapsamlı bir anlama sahiptir (Patai, 1996: 15). Yahudiler insanların köken olarak bir olduğunu ve aralarında herhangi bir farkın olmadığını söyleseler de, Yahudi düşüncesinde dünya Yahudiler ve Yahudi olmayanlar (Gentiles) olmak üzere iki kategoriye ayrılmaktadır (Köylü, 2012: 120). Tevrat’ta Yahudi olmayanlar için “ger”, “nokhrî” ve “goy” tabirleri kullanılır. Yahudi cemaati arasında yaşayanlara “ger”, dışardan gelip giden ve kısa süre Yahudi topraklarında ikamet eden yabancılara “nokhrî” denir (Adam, 2002: 26). “Goy” ise Yahudi Biblik İbranicede millet anlamına gelir ve kültürel anlamda Yahudi olmayanları tanımlamada kullanılır. İngilizcede bu kelimenin karşılığı olarak “gentile” kelimesi kullanılmaktadır. (Basalel, 2001: 191) Tanrıyla yapılan ahit sonucunda Yahudilerin kendilerini seçilmiş ırk olarak görmeleri hayatlarının her alanına yansımıştır. Öyle ki seçilmişlik inancı, Yahudi kimliğini şekillendiren ve Yahudiliği diğer dinlerden ayrıştıran en temel inanç unsuru olmuştur. Nitekim Tevrat’ın “Şimdi sözümü dikkatle dinler, antlaşmama uyarsanız bütün uluslar içinde öz halkım olursunuz. Çünkü yeryüzünün tümü benimdir. Siz benim için kâhinler krallığı, kutsal ulus olacaksınız. İsraillilere böyle söyleyeceksin.” (Çıkış, 19/56) gibi buyruklarını Yahudiler farklı şekilde yorumlayarak Tanrı’nın kendileriyle ahit yaptığını ve dolayısıyla kendilerinin üstün ve seçilmiş bir halk olduğunu kabul ederler. Öyle ki Tevrat’taki emir ve yasakları dahi Yahudi ırkıyla sınırlamışlardır. Yahudi olmayanları ise temelinde Tek Tanrı inancı ve ahlak ilkelerini içeren Noahid (Nuh) yasaları ile sorumlu tutmuşlardır. Yahudilerin, Tanrı’nın seçilmiş halkı olduğu inancı bir yandan Tanrı’ya, diğer yandan Yahudi olmayanlara nispetle tanımlanan iki boyutlu bir yapıya sahiptir. Buna göre, İsrail kimliğinin belirleyicisi, esasen İsrailoğulları’nın Tanrı’yla kurdukları özel münasebet olmakla birlikte, bu özel münasebetin sonucu olarak diğer milletlerle 141 Yahudilik’te Ahlak, Değer ve İdeal İnsan Tasavvuru • Yrd.Doç.Dr. Abdulkadir KIYAK kurulan karşıt ilişki de bu kimliği pekiştirme görevi görmektedir. Yahudi kimliğinin merkezinde yer alan seçilmişlik vasfı, ayrım ve farklılık vurgusunu da beraberinde getirmektedir. Buna göre İsrailoğulları’nın Tanrı’yla özel münasebeti neticesinde sahip olduğu seçilmişlik ve bunun sonucu olan farklılık, aynı zamanda Yahudiler ve diğer milletler arasında kurulan bir nevi karşıtlık teması çerçevesinde anlaşılmaktadır (Aydın, 2010: 296). Tevrat’ta insanların kardeşliğine, birbirlerine saygı ve sevgi göstermesine yönelik ifadelerle beraber ırksal ayırıma ve kardeşlik anlayışına tezat teşkil edecek ifadelere de rastlanmaktadır. Öyle ki Tevrat’ta “Onlarla ya da ilahlarıyla antlaşma yapmayacaksınız. Onları ülkenizde barındırmayacaksınız. Yoksa bana karşı günah işlemenize neden olurlar. İlahlarına taparsınız. Size tuzak olur.” (Çıkış, 23/32-33) buyrularak Yahudi halkı diğer uluslardan tamamıyla soyutlanmıştır. Yine Tevrat’ta Yahudilerin, Yahudi olmayanlara özellikle de putperestlere karşı iş birliği yapmamaları konusunda kesin ifadelerle uyarılmakta ve onlara karşı şiddete başvurmaları tavsiye edilmektedir. Bu bağlamda Tevrat’ta “Tanrı Rab bu ulusları elinize teslim ettiğinde, onları bozguna uğrattığınızda tümünü yok etmelisiniz. Bu uluslarla antlaşma yapmayacaksınız. Onlara acımayacaksınız. Kız alıp vermeyeceksiniz. Kızlarınızı oğullarına vermeyeceksiniz. Oğullarınıza da onlardan kız almayacaksınız...” (Yasanın Tekrarı, 7/ 2-5) buyrulmaktadır. Neticede Yahudilerin seçilmişliği kendilerine verilmiş bir sorumluluk ve görev algısından ziyade üstün ırk olarak algılamaları kardeşlik anlayışıyla bağdaşmayacak davranış modellerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Öyle ki kutsal metinlerde dahi Yahudi olmayanlara karşı dışlama, küçümseme ve şiddeti tavsiye etme gibi ifadeler oldukça dikkat çekicidir. Bu da Yahudi halkının, kendi ırkından olmayanları kendilerinden tamamen soyutlamasına ve daha net bir ifadeyle ötekileştirmesine yol açmıştır. 2.2.2. Cinsiyet Ayırımcılığı Geleneksel Yahudi toplumunda kadın ve erkekler statü olarak birbirine eşit fakat sorumluluk ve zorunluluk bağlamında farklıydılar. Nitekim Yahudi kadını ve erkeği, Tevrat’ın buyruklarına muhatap kabul edilmiş olan seçkin ve üstün bir toplumun üyesi olması (Çıkış, 19/5-6) bakımından eşittirler (Parry, 2005: 66). Ancak gerçek Yahudiler, sadece erkeklerdir. Kadınlar Yahudi kimliği için önemlidirler, fakat erkeğe göre yine de ikincil statüdelerdir. Öyle ki kadınların Yahudilikleri, erkeklerin Yahudi olmalarından ve onlara boyun eğmelerinden kaynaklanmaktadır. (Cohen, 2005: 90 vd.) Geniş ve ataerkil bir aile yapısına sahip olan Yahudilik’te erkeğin kadın üzerinde baskın bir hâkimiyeti vardır. Öyle ki ailedeki bütün güç ve otorite erkeğe aittir. Aile içinde egemen bir güç konumunda olan baba, yabancıya olmamak şartıyla kızlarını köle olarak satabilir ve oğullarına eş seçebilirdi. Kadın ise evlenmeden önce nasıl 142 ULUSLARARASI SEMPOZYUM • İNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI babasının otoritesi altındaysa evlendikten sonra da kocasının otoritesi altındadır (Kennel, 1995: 478). Nitekim kutsal metinlerde kadınların “Erkeklere yardımcı olmak için yaratıldıkları” (Bereşit, 2/18) ifade edilerek kadınların eşlerinin egemenliği altında ikincil bir statüde olduğu açıkça ifade edilmiştir. Bununla beraber ““Arzun kocana olacak, o da sana egemen olacak” (Beşerit, 3/16) şeklinde buyrularak kadından eşine karşı tam bir itaatkâr tavır sergilemesi ve eşinin kendine dikte ettiği emirlere uygun bir şekilde davranması telkin edilmektedir. Bu sebeple kocanın talepleri ile Tanrı’nın emirlerinin çatışmasının önüne geçip kadının kocasıyla barış içinde yaşamasını sağlamak ve erkeğin kadın üzerindeki hâkimiyetini korumak için kadın, zamana bağlı bütün olumlu emirlerden muaf tutulmuştur (Işık, 2012: 653). Şunu da ifade etmek gerekir ki kadın zamana bağlı olumlu emirlerden muaf olup, bütün olumsuz emirleri ise erkekle beraber yerine getirmekle mükelleftir (Kidnuşin, 33b) . Eski Ahit’teki ferdî kadın örneklerine bakıldığında, eş ve annelik bağlamında kadına yüklenen yardımcı rolün tam bir pasiflik biçiminde anlaşılmadığı ya da uygulamaya bu şekilde aksetmediği de görülmektedir. Bu noktada önemli bir husus, Tekvin kitabında verilen soy zincirlerinde ataerkil bir bakış açısıyla genellikle erkek nesiller zikredilmekle birlikte (Yaratılış, 4/17-26; 5/1-32; 10/1-32) bilhassa İbrani ataları bağlamında İbrahim, İshak ve Yakub gibi erkek ataların yanısıra Sare, Rebeka, Leah ve Rahel gibi kadın ataların da İsrailoğulları’nın kuruluş devresinde önemli ve hatta eşit unsurlar olarak yer almaktadır. Nitekim eski Ahit’te ismi geçen kadınların geniş ölçekte İsrail kavminin ve daha dar ölçekte kendi ailelerinin kaderini olumlu yönde etkileyecek tarzda dinî liderlik/ peygamberlik veya kurtarıcılık/ aracılık rolleriyle ilişkilendirildikleri yani gerek kavim gerekse aile bazında açıktan veya gizli olarak önemli birer aktör görevi üstlendikleri anlaşılmaktadır (Gürkan, 2012: 633 vd.). Yahudilik ’te kadın dinsel anlamda hiçbir değere sahip değildir. Öyle ki kadına çok kısıtlı hak ve hürriyetler tanınmakta ve kadın adeta ev hayatına hapsedilmektedir. Bunun en güzel örneğini Tevrat metinlerinde görmekteyiz. Tevrat metinlerinde kadınerkek ayırımı daha net olarak görülür. Nitekim bu metinler, bütünüyle erkeğe hitap etmekte ve muhatap almaktadır. Özellikle sözlü geleneği oluşturan rabbani metinlerde “biz” ve “öteki” kavramları üzerinde durulmakta ve biz’i tayin etmektedir. Biz kavramı, hür ehliyetli, yetişkin İsrail erkeği anlamındadır. Kadınlar, köleler, reşit olmayanlar ehliyetsizler ve gentileler (yabancılar) ise ötekilerdir. Bunlardan kadınlar daima kadın olarak kalır ve her zaman için biz’den birinin otoritesi altındadır. (Cohen, 2005: 120 vd.) Hatta Yahudi erkekleri, hak ve hürriyetler konusundan kadınlar gibi kısıtlanmadıkları için Tanrı’ya şükür duasında bulunurlar. Yahudi erkekleri bu duada “Kendilerini İsrailoğlu’na mensup kıldığı, kadın olarak yaratmadığı ve kendisini cahillerden yapmadığı için.” (Menahot, 43b) Tanrı’ya şükrederler. Dördüncü asra doğru ilk dönem Yahudi toplumunda kadınların toplumsal hayattan tecrit edilmeleri ibadet alanlarında kadın-erkek ayırımını daha da belirgin 143 Yahudilik’te Ahlak, Değer ve İdeal İnsan Tasavvuru • Yrd.Doç.Dr. Abdulkadir KIYAK bir şekle sokmuştur. Öyle ki kadın ve erkekler arasındaki fiziki ayrılık ibadet sahasında da kendini göstermiştir. Kadınların cazibelerinin önüne geçmek için ibadetler ayrı yapılırdı. Nitekim bu düşünce “Yihud Mishnaic” kuralını getirmiştir. Bu kurala göre erkek ve kadınların tek başına bir arada kalmaları yasaklanmış, kadınların başlarını örtmesi, vücutlarını tamamen kapatacak şekilde giyinmesi ve konuşma anında seslerini dahi yükseltmemeleri benimsenmiştir (Köylü, 2012: 124). Yahudi kutsal metinlerinde evlilik, boşanma, miras, şahitlik gibi birçok alandaki emir ve yasaklar erkeklerin lehinedir. Tevrat metinleri incelendiğinde erkeğin aynı anda birden çok eşinin olabildiği görülür (Yaratılış, 32/ 22; 36/ 6). Fakat aynı durum kadın için söz konusu olamaz. Boşanma konusu hoş karşılanmamakla beraber boşanma yetkisi tamamen erkeğe verilmiştir. Evli bir kadın kocasının salahiyeti altında olup boşanma yetkisine de sahip değildir. Nitekim boşanma konusunda Tevrat’ta “Bir adam, evlendiği kadında yakışıksız bir şey bulur, bundan ötürü ondan hoşlanmazsa boşanma belgesi yazıp ona verir ve onu evinden kovar.” (Yasanın Tekrarı, 24/1) ifadesi yer alır. Boşanma fiili gerçekleştikten sonra ise yine uygulanan yaptırımlar hep kadının aleyhine olmuştur. Mesela, kadın kocasının mirasından faydalanamaz, kocasından ve babasından izinsiz adakta dahi bulunamazdı (Vaux, 2003: 54; Ünal, 1998: 59 vd.). Kadın ve erkek arasında ekonomik alanındaki eşitsizliğin en belirgin şekli miras paylaşımında görülmektedir. Nitekim miras paylaşımında kadın-erkek ayırımcılığı bir yana erkek çocuklar arasında dahi bir ayırım göze çarpmaktadır. Erkek çocuklardan büyüğü babasının mirasından diğer erkek kardeşlerden iki kat daha fazla pay almaktadır. Zira ilk erkek çocuk “kuvvetin başlangıcı” olarak kabul edilir. Kızlar ise ancak erkek çocuk olmadığında mirastan faydalanabilir (Sayılar, 27/ 9-11; Tesniye, 21/15-17). Yahudilik’te kadın-erkek eşitsizliğini neslin çoğalması hususunda da görmekteyiz. Bu hususta Tevrat’ta Hz. İbrahim’e hitaben “Seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak, krallar çıkacak. Antlaşmamı seninle ve soyunla kuşaklar boyunca sonsuza dek sürdüreceğim. Senin, senden sonra da soyunun Tanrı’sı olacağım.” (Yaratılış, 17/ 6-7) diye buyrulmaktadır. Görüldüğü üzere üreme kadına has bir özellik olmasına rağmen neslin çoğalmasında anneden ziyade babaya vurgu yapılmaktadır (Ferguson, 1995: 31). Yahudilik’te erkeklerden aşağı bir statüde görülen kadınlar, eğitim faaliyetlerinden de yoksun bırakılmıştır. Öyle ki kadınların eğitimi ile uğraşmanın vakit kaybı ve anlamsız bir şey olduğu düşünülmüştür. Ayrıca, böyle bir işe kalkışmanın sorumluluğunun bulunduğu da ifade edilmiştir. Bu anlamda, babalara söyle denilmiştir: “Kızına ilim öğreten ona ahlâksızlık öğretmiş gibi değerlendirilecektir.” (Sotah, 20a.) Bu ifadeden de anlaşıldığı üzere, kızına ilim öğreten bir baba yaptığı işin sonucuna katlanmak zorunda kalacağını göze almak durumundadır. Böyle bir 144 ULUSLARARASI SEMPOZYUM • İNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI uyarının arkasında, eğitimin kız çocuklarını ahlaksızlığa sürükleyebileceği endişesinin yattığı görülmektedir (Sotah, 20a). Hatta daha da ileri gidilerek kadınlar sağırlar, dilsizler, körler, deliler, kumar oynayanlar ve uyuşturucu kullananlar grubuna dâhil edilmiş ve şahitliklerinin kabul edilemeyeceği belirtilmiştir (TB, Şevuot 42a; TB, Baba Kama, 106b; TB, Baba Bathra, 155a.; Yadsıman, 2005: 69 vd.). 2.2.3. Evrensel Ahlaka Ters Unsurlar Yahudilik dinindeki ahlak anlayışı temelde Tek Tanrı inancına dayalı ilahî kaynaklı olsa da seçilmişlik ve ahit anlayışı ahlak ilkelerinin şekillenmesinde belirgin bir etki yapmıştır. Çünkü Yahudiler kendilerini diğer dünya milletlerinden üstün görmekte ve ahlaki davranışlarını buna göre düzenlemektedirler. Özellikle ahlak ilkeleriyle tezatlık oluşturan bir kısım tavır ve davranışları Yahudi halkın yapmasına müsamaha gösterilirken, diğer halkların yapması yasaklanmıştır. Mesela, On Emir’de yer alan “Çalmayacaksın.” (Çıkış, 20/ 15) direktifine rağmen “Her kadın Mısırlı komşusundan ya da konuğundan altın ve gümüş takılar, giysiler isteyecek. Oğullarınızı, kızlarınızı bunlarla süsleyecek, Mısırlıları soyacaksınız.” (Çıkış, 3/ 22) buyruğuyla Yahudi olmayan milletlerin mallarını sömürmeye taviz verdiği ve teşvik ettiği görülür. Benzer durumu faiz bahsinde de görmek mümkündür. Yahudilik’te faiz, toplumdaki ekonomik ve sosyal dengeyi bozması ve bunun da toplumsal huzuru zedelemesinden ötürü hoş karşılanmamaktadır. Fakat Yahudilik’te faizin yasaklanmasında din ve milliyet farkı gözetildiği görülür. Kendi ırklarından olanlardan faiz almayı hoş görmeyen Yahudiler diğer milletlerden faiz alabilmektedirler (Yasanın Tekrarı, 23/ 1920). Yine seçilmişlik düşüncesinden hareketle Tevrat’ın birçok bölümünde diğer milletlere karşı şiddet, baskı, intikam duygusu hatta ölümü telkin eden ifadeleri görmek mümkündür (I. Samuel, 15/2-3, 32-33). Ahlak ilkelerinde mevcut zafiyetleri toplumsal hayatın diğer alanlarında da görmek mümkündür. Özellikle bu ahlaki zafiyetler Tevrat yorumlarında karşımıza çıkmaktadır. Nitekim On Emir’in buyrukları arasında yer alan “Komşunun kadınına kötü gözle bakma.” (Çıkış, 20/ 17) emri Tevrat yorumcuları tarafından ırki yaklaşımla yorumlanmıştır. Öyle ki Talmud, komşu olarak sadece Yahudiyi kabul etmekte ve yabancı eşleriyle zinayı caiz görmektedir. Hatta klasik bir Yahudi olan Maimonides “Yahudi olmayan kadınları elde etmek Yahudilerin hakkıdır.” der (Nasrullah, 1999: 95). Benzeri ahlaki zaaflar içeren bir diğer hadise de Yakup’un kayınpederi ve dayısı Laban’la yapmış olduğu anlaşmadır. Laban’ın yanında çobanlık yapan Yakup “sürüdeki çizgili ve benekli doğan hayvanların kendisine ait olması” konusunda Laban’la bir anlaşma yapar. Ancak sürüde bu tür hayvanların çoğalması için hileli bir yola başvurur. Bunun için kavak, badem ve çınar dallarını alarak hayvanlar su içmek için geldiklerinde bunları oraya koyar. Böylelikle kızışan hayvanlar hep benekli ve çizgili doğururlar. Yakup bu hileyi sürünün iyi ve seçkin hayvanları için özellikle yapar. Bu 145 Yahudilik’te Ahlak, Değer ve İdeal İnsan Tasavvuru • Yrd.Doç.Dr. Abdulkadir KIYAK yolla Yakup’un hayvanları güçlenip artarken, Labanınkiler zayıflar ve azalır. Yakup, yaptığı bu hilenin Tanrı tarafından yapıldığını ima eder (Gündüz, 1998: 71). Örneklerini çoğaltabileceğimiz bu ahlaki zafiyetlerin ortaya çıkmasının temelinde yine seçilmişlik ve etnik anlayışın olduğu görülmektedir. Sonuç Tek Tanrı inancına sahip olan Yahudilik’te ahlak ilkeleri de bu paralelde gelişmiştir. Yahudilik’teki ahlak ilkeleri ilahîdir. Çünkü Tanrı ahlak ilkelerinin bizzat belirleyicisidir. Tevrat buyrukları incelendiğinde Yahudiliğin düşünce sahasının bu dünyanın ötesine uzanmadığı ve ölüm sonrası hayattan çok az bahsedildiği görülür. Din ve dünya ayırımı olmayıp her şey bizzat dinin içerisinde yer alır. Tanrısal bir surette yaratıldığından dolayı varlıklar içerisinde en değerli ve en kutsal konuma sahip olan insanın temel görevi ise ilahi emir ve yasaklara itaat etmektir. Yahudilik’te ahlak ilkelerinin çoğunluğu toplumsal nitelikte pratik kurallardan oluşur. Bu kurallar, içinde hayatın her alanına şamil müdahaleler ihtiva eder. Bu bağlamda Yahudilik’teki yardımlaşma ve dayanışma, doğruluk, merhamet gibi bir takım ahlaki vasıflar, insanlara birlikte yaşama bilinci kazandırmayı amaçlamakta ve insanların her türlü hak ve hukukunu korumaya çalışmaktadır. Ancak Hz. Musa’nın Sina Dağı’nda Tanrı’yla yaptığı ahit, seçilmişlik anlayışı ve ataerkil aile yapısı gibi argümanlar, Yahudi ahlakının, birçok alanda –özellikle de cinsiyet ve ırk farklılığı konusunda olmak üzere- ayırımcılık içeren bir görünüm vermesine sebep olmuştur. Bunda Yahudiliğin ortaya çıktığı sosyo-kültürel çevre ve geçirdiği tarihsel süreç sonunda tahribata uğraması da etkili olmuştur. Öyle ki ilahî bir din olmasına karşın Yahudi kutsal metinlerinde evrensel ahlak anlayışıyla çelişen bazı ifadeler dikkat çekicidir. Tevrat’ın bazı bölümlerinde Yahudi ırkının üstünlüğüne vurgu yapılması, sulh ve barıştan ziyade şiddet ve çatışma eyleminin benimsenerek teşvik edilmesi ve toplumda kadına adeta ikinci sınıf bir statü tanınması bu çelişkilere verilebilecek örneklerdendir. Bu durum da söz konusu dinin kutsal kitabının tahrife veya yozlaşmaya uğradığını gösterir. Çünkü ilahî dinlerden biri olan Yahudilik’teki ahlaki olmayan birçok tutum ve davranışlar, temelinde tek Tanrı inancı ile beraber insan sevgisi, adalet, doğruluk ve eşitlik gibi evrensel ahlak ilkeleri bulunan diğer ilahî dinlerle ahlak anlayışları açısından çelişmektedir. Netice olarak Yahudilik, ilahî dinlerin tabii yapısına uygun şekilde evrensel ahlak ilkelerine sahip olmakla beraber, cinsiyet ayırımı, ırkçılık ve milliyet ayrımcılığını da yapısında barındıran bir ideal insan modeli çizmektedir. 146 ULUSLARARASI SEMPOZYUM • İNSANİ DEĞERLERİN YENİDEN İNŞASI KAYNAKÇA Adam, B. (2000). “Yahudilik’te Din Kavramı ve Din Anlayışı”. Dinler Tarihi Araştırmaları-II, (1998/ Konya), 129-134. Adam, B. (2007). “Yahudilik”. (Ed. Şinasi Gündüz). Yaşayan Dünya Dinleri. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 205-266. Adam, B. (2000). Yahudilik ve Hıristiyanlık Açısından Diğer Dinler. İstanbul: Pınar Yayınları. Albayrak, K. (2010). Semavi Dinlerde Barış ve Şiddet İkilemi. Ankara: Sarkaç Yayınları. Aydın, F. (2010). Yahudilik. İstanbul: İnsan Yayınları. Aydın, M. (2010). Anahatlarıyla Dinler Tarihi - Tarih İnanç ve İbadet. İstanbul: Ensar Neşriyat. Besalel, Y. (2001). “Noahid Yasaları”. Yahudilik Ansiklopedisi I-II. İstanbul: Gözlem Yayıncılık. Berger, Peter L. (1995). “Dinî Kurumlar”. (Çev. Adil Çiftçi). D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 9, 425-465. Cohen, Shaye J. D. (2005) “Why Aren’t Jewish Women Circumcised?”. Gender and Covenant in Judaism. California: University of California. Çelebi, A. (1978). Mukayeseli Dinler Açısından Yahudilik. (Çev. Ahmet M. Büyükçınar, Ömer Faruk Harman), İstanbul: Kalem Yayınları. De Vaux, R. (2003). Yahudilik’te Aile. (Çev. Ahmet Güç), Bursa: Arasta Yayınları. Erdem, H. (1990). “Dinî Ahlak ve İlahî Dinlerden Yahudilik, Hrıstiyanlık ve Müslümanlık’taki Bazı Ahlaki Meselelere Mukayeseli Bir Yaklaşım”. Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 3, 225-254. Ferguson, M. (1995). Women and Religion. New Jersey: Prentice Hall. Gündüz, Ş. (1998). Din ve İnanç Sözlüğü. Konya: Vadi Yayınları. Gündüz, Ş. (1998). “Kur’an Kıssalarının Kaynağı Eski Ahid mi, Yapı, Muhteva ve Kaynak Açısından Torah Kıssaları”. IV. Kur’an Haftası Kur’an Sempozyumu, 10, 49-88. Gürkan, S. L. (2010). Yahudilik. İstanbul: İsam Yayınları. Gürkan, S. L. (2012). “Yahudi Geleneğinde Kadın Algısı”. Bütün Yönleriyle Yahudilik, Dinler Tarihi Araştırmaları VIII. Ankara: Türkiye Dinler Tarihi Yayınları, 631-648. 147 Yahudilik’te Ahlak, Değer ve İdeal İnsan Tasavvuru • Yrd.Doç.Dr. Abdulkadir KIYAK Harman, Ö. F. (1998). “Evrensel Dinlerin İnsan Haklarına Bakışı”. Diyanet İlmî Dergi, 34 (3), 3-16. Işık, R. (2012). “Dini Sorumluluk Bağlamında Kadının Statüsü”. Bütün Yönleriyle Yahudilik, Dinler Tarihi Araştırmaları VIII. Ankara: Türkiye Dinler Tarihi Yayınları, 649-671. Kartopu, S. (2006). Dini Yaşayışta Hayatı Sorgulama (Bastırılmamış Yüksek Lisans Tezi). Adana: Çukurova Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü. Kennel, W. F. (1995). Eski Musevi Ailesi. (Çev. Hakkı Şah Yasdıman). D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, (9), 475-501. Kohler, K. (1901). “Chosen People”. The Jewish Encyclopedia IV. New York and London. Köylü, M. (2012). Dünya Dinlerinde Ahlak. İstanbul: Dem Yayınları. Küçük, A., Tümer, G. Küçük, M. A. (2011). Dinler Tarihi. Ankara: Berikan Yayınevi. Nasrullah Y.(Tsz.). el Kenzu’l-Mersûd fî-Kavâidi’t-Talmud. (Thk. Mustafa Ahmed ez-Zerkâi-Dr. Hasan Zâzâ). Dımeşk: Dâru’l-Kalem. Parry, R. A. (2005). Talmud Nedir? (Çev. Estreya Seval Vali). İstanbul: Gözlem Yayın. Patai, R. (1996). The Jewish Mind. New York: Wayne State University Press. Pava, M. (1998). “The Subtence of Jewis Business Ethics”. Journal of Business Ethics, 17 (6) 2, 603-618. Türkgülü, M. (1998). “Ahlakın Kaynağı Tartışmaları ve Ortaya Çıkan Ahlak Telakkileri”. Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 3, 291-311. Ünal, A. (1998). Yahudilik’te, Hıristiyanlık’ta ve İslam’da Evlilik. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. Yadsıman, H. Ş. (2001). “Yahudi Dininde Ailenin Yeri”. D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi,13-14, 241-266. Yadsıman, H. Ş. (2002). Yahudilik Üzerine Yazılar. İzmir: İlkem Yayınları. Yadsıman, H. Ş. (2005). “Kadının İslam Geleneğindeki Yeri ve Konumuna Yahudi-Hristiyan Kültürün Etkilerinden Bazı Örnekler”. Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1(14), 59-94. 148