Türkan Cansu Dalğıç KADININ ADI GEÇMESİN Ortadoğu`da dört

advertisement
 Türkan Cansu Dalğıç KADININ ADI GEÇMESİN
Ortadoğu’da dört kadını anlatan, Madam Lilla’nın canını yakan bir
erkeği öldürme hikayesi diye geçiyor kitap sosyal medyada. Ancak kitabı
okumaya başladığınızda sizi içine çekiyor ve geçmişten günümüze hemen
hemen her kadının yaşadığı tabular arasında sıkışıp görmezden gelinme
sorununu işliyor. Kendinizi, annenizi, ablanızı görüyorsunuz her cümlede.
Ortadoğu’da yaşasaydım ne yapardım diye düşünüyorsunuz. Dünyaya
farklı bir gözle bakarken kadının yerini sorgulamak görevi de okuyucuya
düşüyor.
Ortadoğu sorunları dediğimizde, günümüzde gerek Arap Baharı
gerek siyasal otorite oluşturma mücadelesi geliyor akıllara, kadın çok
sonra, kadının sırası değil. Ancak Ece Temelkuran şöyle diyor kitapta
‘’Hakikatte kadınlar, bu alem içinde başka bir alemde yaşarlar. İçine
aşklarını ve büyülerini üfledikleri bir alemdir bu. Erkekler biteviye o alemi
hırpalar, yıkar. Kadınlar ise yeniden üfleyerek nefesleriyle kurarlar o
alemi. Kadınlar, erkekleri de üfleyerek var ederler. Bir erkek, bir kadının
nefesi kadardır; başka hiçbir şey değildir.’’(s. 126) Kadın bu kadar
değerliyken, bir erkek bir kadının nefesi kadar dediğimizde ataerkil
toplumlarda hemen erkek egosu kendini gösterir. Kadının o kadar yeri
yoktur ki sizi doğuran insanın kadın olduğunu unutturur bu ego, o
kadının nefesi kadar olduğunuz siliniverir aklınızdan. Ataerkil
toplumlarda, özellikle Ortadoğu diyeceğim adına, kadın erkek için
kuluçka makinesi. Göğüslerimiz var mesela, süt ünitesi onlar, örtmek
gerekir sıkı sıkı yoksa ‘’adınız çıkar’’. Ne işi var kadının işte, sokakta,
parkta... Otursun evinde çocuk baksın, yemek pişirsin. Çünkü kadın yerini
bilecek ve Ortadoğu’da ki kadınların yeri ‘’yok’’ aslında.
Bazı erkekler için kadını toplumdan silmek en önemli görev
Ortadoğu’da çünkü zaten erkekler bir toplum oluşumu için yeterli
gözüyle bakılıyor. Bu konuyla ilgili ‘’Elini beline koymasıyla… Ortadoğu
erkeklerinin, izlemesi iç gıcıklayıcı, sevince sadece acı veren o
şımarıklığı… Nasıl da seviyor kendini. Nasıl da bu dünyaya hediye. Ah!
Nasıl da hak ediyor her şeyi. (…) böyle sere serpe var olmak nasıl bir
şey, bu canım kızların hiçbiri ömrünce bilemeyecek.’’(s.129) diye
gönderme yapıyor Ece Temelkuran kitapta. Korkuyor erkekler kadının
adının geçmesinden. Kadın dedikleri ücra köşelerde üç kuruşa çalışsın,
yokmuş gibi davranılsın, kadının en ulvi görevi erkeğine bakıp çocuk
büyütmek ama mecbur kalınırsa çalışabilir bu şekilde. Çünkü kadın
toplumda yer edinirse gözü açılır, bırakır gider belki kocasını. Bu korku
kadını parmaklıkları görünmez bir hücreye kapatıyor.
Aşk yaşamak yasak Ortadoğu’da. Aşk en çok kadına yakışsa da
kadına yasak aşkı yaşamak. Amira ve Muhammed’in mektuplarını
okurken içim acıdı adeta. Çünkü kadınlar, daha sübyanken ailesinin uygun
gördüğü kişiyle evlenmeye zorlanıyor Ortadoğu’da. Kadına sevmek
yasak. Sevilmek yasak. Severse adı çıkar, sevilirse yüz vermiştir. Kadının
eli başka bir erkeğin eline asla değmemeli yoksa namussuz gözüyle
bakılır kadına. Baştan ayağa örtülü kıyafetlerle her daim çıplaktır kadın
erkeğin gözünde. Toplumsal tabular yüzünden bastırılmış duygular yine
kadının canını yakar, çünkü Ortadoğu’da kadın, günah keçisidir adeta.
Bu tabulara aykırı, tersten bir namus cinayetini anlatıyor
‘Düğümlere Üfleyen Kadınlar’. Hem korkunç hem etkileyici hem de
insanın kemiklerine işleyen bir konuya sahip. Kadının var olma çabasını
en çıplak haliyle gözler önüne seriyor. Ortadoğu’da siyasetten başka
önemli bir eksikliği yüzümüze en acımasız haliyle çarpıyor. Tüm Avrupa
‘kadın hakları’ diye bağırırken Ortadoğu’da kadının adının geçmesi
yasak. Çünkü kadın bir araç orada. Toplumda bir adı yok kadınların.
Erkek egemen toplumlardaki kadın hakları eksikliğini Ortadoğu’da
iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Download