NECM SÛRESÝ hammed Ömer el-Mûrîtânî, el-Üsüsü’l£ašåßidiyye ve’t-teþrî£iyye ve’l-aÅlâšýyye kemâ tü½avviruhâ sûretü’n-Necm (doktora tezi, 1403/1983, Câmiatü ümmi’lkurâ [Mekke]). BÝBLÝYOGRAFYA : Râgýb el-Ýsfahânî, el-Müfredât, “ncm” md.; Buhârî, “Tefsîr”, 53/4; Müslim, “Mesâcid”, 105; Taberî, Câmi £u’l-beyân (nþr. Sýdký Cemîl el-Attâr), Beyrut 1415/1995, XXVII, 77; Vâhidî, Esbâbü’nnüzûl, Kahire 1379/1959, s. 226-227; Zemahþerî, el-Keþþâf (Beyrut), IV, 27-35; Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-Câmi £ li-a¼kâmi’l-Æurßân, Beyrut 1408/1988, XVII, 55; Beyzâvî, Envârü’ttenzîl, Beyrut 1410/1990, IV, 211; Ebü’l-Fidâ Ýbn Kesîr, Tefsîrü’l-Æurßâni’l-£a¾îm, Beyrut 1385/ 1966, VI, 445; Muhammed et-Trablusî, el-Keþfü’l-ilâhî £an þedîdi’²-²a£f ve’l-mev²û£ ve’l-vâhî (nþr. M. Mahmûd Ahmed Bekkâr), Mekke 1408/ 1987, II, 722; J. van Ess, “Vision and Ascension: Surat al-Najm and its Relationship with Muhammad’s Mi‘raj”, Journal of Qur’anic Studies, I/1, London 1999, s. 47-62; Mehmet Akif Koç, “53/ Necm Sûresinin Tefsirinde Bazý Tarihî Sorunlar Üzerine”, Ýslâmiyât, VI/1, Ankara 2003, s. 165171; Mahbûbe Müezzin, “Sûre-i Necm”, DMT, IX, 385. ÿM. Kâmil Yaþaroðlu – — NECMEDDÝN BAMMAT (bk. BAMMAT, Necmeddin). ˜ – ™ — NECMEDDÎN-i DÂYE ( -א. א% ) Ebû Bekr Necmüddîn-i Dâye Abdullåh b. Muhammed b. Þâhâver el-Esedî er-Râzî (ö. 654/1256) ˜ Kübrevî þeyhi, müfessir. ™ 573’te (1177) Rey’de doðdu. Necmeddîn-i Râzî olarak da bilinir. Necmeddin adý mahlas olarak kullandýðý “Necm / Necmâ” kelimesinden kaynaklanmakta, Dâye (sütanne) lakabý ise çok sayýda mürid yetiþtirdiðine iþaret etmektedir. Necmeddîn-i Dâye 599’da (1202) ilim tahsili için Rey’den ayrýldý. Ertesi yýl Mýsýr’da bulunduðu anlaþýlmaktadýr (Mir½âdü’l-£ibâd, s. 460). Oradan Hicaz’a geçti, hac dönüþü bir süre Baðdat’ta kaldý. Ardýndan Horasan bölgesine ve daha sonra Hârizm’e gitti. Hârizm’den Irak’a dönüp Baðdat’ý ve diðer þehirleri dolaþtý, Azerbaycan’ý ziyaret etti. Özellikle hadis ve tefsir dersleri almak için tekrar Horasan’a döndü. Bir süre burada kaldýktan sonra Kübreviyye tarikatýnýn pîri Necmeddîn-i Kübrâ’nýn halkasýna katýlmak amacýyla Hârizm’e gitti. Necmeddîn-i Kübrâ onun tasavvufî eðitimiyle Mecdüddîn-i Baðdâdî’yi görevlendirdi. Hârizm’in Moðol- 496 lar’ca istilâ edilmesinden önce veya Mecdüddîn-i Baðdâdî’nin Hârizmþah Alâeddin tarafýndan öldürülmesinin ardýndan Hârizm’den ayrýlýp Rey’e döndü. Moðol tehlikesinin burayý da tehdit etmesi üzerine Hemedan’a geçti. Burada hem Moðol yaðmasýndan uzak kalacak hem de Hârizm’i lekelediðini düþündüðü felsefecilerin baskýsýndan kurtulup hürriyetine kavuþacaktý. Ancak kendisinin de itiraf ettiði gibi Rey’den ayrýlarak ailesini Moðollar elinde ölüme terketmiþ oldu (a.g.e., s. 19-20). Bir yýl Hemedan’da kaldýktan sonra Anadolu’ya hicret etmeyi uygun bulup Erbil ve Diyarbekir yoluyla Anadolu’ya geçti. Malatya’da Halife Nâsýr- Lidînillâh’ýn danýþmaný Þeyh Þehâbeddin es-Sühreverdî ile tanýþtý ve kendisinden Anadolu Selçuklu Sultaný Alâeddin Keykubad’a sunulmak üzere bir tavsiye mektubu aldý. 618 Ramazanýnda (Kasým 1221) Kayseri’ye ulaþtý. Ünlü eseri Mir½âdü’l-£ibâd’ý 620’de (1223) Sivas’ta Alâeddin Keykubad’a takdim etti. Abdurrahman-ý Câmî, onun Konya’da Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Sadreddin Konevî ile görüþtüðünü belirtir. Bu sýrada akþam namazý vakti gelince imamlýk yapan Necmeddin’in iki rek‘atta da Kâfirûn sûresini okuduðu, Mevlânâ’nýn Sadreddin’e, “Birini sizin için, birini bizim için okudu” diye þaka yaptýðý þeklinde bir rivayeti nakleder (Nefe¼ât, s. 465). Dâye, yaklaþýk üç yýl Orta Anadolu’da kaldýktan sonra 621 (1224) yýlýnda Mengücüklü Sultaný Alâeddin Dâvud Þah’ýn hüküm sürdüðü Erzincan’a gitti. Mermûzât-ý Esedî der Mezmûrât-ý Dâvûdî adlý eserini burada onun adýna kaleme aldý. Ancak Erzincan’da umduðu ilgiyi göremeyince Abbâsî halifeliðinin hizmetinde bulunmak üzere Anadolu’yu terkedip Baðdat’a gitti. 622’de (1225) Halife ZâhirBiemrillâh tarafýndan Tebriz’e, Celâleddin Hârizmþah’a elçi olarak gönderildi. Bu yýllarda bir süre Tebriz’de ikamet eden Necmeddîn-i Dâye hayatýnýn yaklaþýk son otuz yýllýk dönemini Baðdat’ta geçirdi. Ba¼rü’l¼ašåßiš ve’l-me£ânî adlý tefsirini bu dönemde yazdý. 654’te (1256) burada vefat etti ve Þûnîziyye Kabristaný’nda Cüneyd-i Baðdâdî ile Serî es-Sakatî’nin mezarlarý yanýna defnedildi. Kübreviyye tarikatý tarihinde önemli bir yeri olan Necmeddîn-i Dâye bir þeyh olarak tarikat ve irþad faaliyetiyle deðil eserleriyle tanýnmýþtýr. Dâye lakabý çok sayýda mürid yetiþtirdiðine iþaret etmekteyse de kaynaklarda sadece Deymûnî adlý bir müridinin adý geçmektedir. Eserleri. 1. Mir½âdü’l-£ibâd mine’lmebdeß ile’l-me£âd. Ýran, Türkiye, Hindistan ve Orta Asya kütüphanelerinde çok sayýda nüshasý bulunan eser mensur tasavvufî eserler içinde yaygýn bir þekilde okunan kitaplardan biridir ve diðer Kübrevî müelliflerinin eserlerinden daha etkili olmuþtur. Edebî ve tesirli bir Farsça ile yazýlan Mir½âdü’l-£ibâd bir mukaddime ile beþ bölümden meydana gelir. Yaratýlýþ mertebeleri ve mertebelerin kökenleri, nübüvvet ve dinin farklý boyutlarý, tasavvuf âdâb ve erkâný, rüya ve müþâhedelerin, zikirden kaynaklanan ve ona eþlik eden nurun farklý renklerinin tahlili, insanýn bâtýnî sûreti, lâyýkýyla yapýldýðýnda farklý iþ ve mesleklerden kazanýlan mânevî faydalar eserde ele alýnan baþlýca konular arasýnda zikredilebilir. Kitap, 825 (1422) yýlýnda Karahisarlý Kasým b. Muhammed tarafýndan Ýrþâdü’l-mürîd ile’l-Murâd adýyla Türkçe’ye tercüme edilip II. Murad’a ithaf edilmiþtir. Çin müslümanlarýnýn temel tasavvufî metinlerinden olan Mir½âdü’l-£ibâd’ý 1670’li yýllarda Wu Zixan on yýllýk bir çalýþma sonunda Çince’ye çevirmiþtir. Guzihen Yaodao adýyla bilinen tercüme XX. yüzyýl baþlarýna kadar okunagelmiþtir. Eseri Muhammed Emîn Riyâhî bir giriþ ve incelemeyle birlikte neþretmiþ (Tahran 1352 hþ.; 1365 hþ.), Hamid Algar The Path of God’s Bondsmen from Origin to Return adýyla Ýngilizce’ye tercüme etmiþtir (New York 1982). 2. Bahrü’l-hašå.iš ve’l-me£ânî* fî tefsîri’s-seb£i’l-me¦ânî. Necmeddîn-i Dâye’nin, Anadolu’dan Baðdat’a dönmesinden sonraki uzun dönem içinde kaleme aldýðý geniþ hacimli bir tefsir olup £Aynü’l-¼ayât ve et-Teßvîlâtü’n-Necmiyye isimleriyle de anýlýr. Zâriyat sûresinin 18. âyetinde sona eren eser yine bir Kübrevî þeyhi olan Alâüddevle-i Simnânî tarafýndan tamamlanmýþtýr. Kur’an’ýn zâhir ve bâtýn anlamlarýný meczeden, okuyucunun baþka bir tefsire ihtiyaç duymayacaðý bir tefsir yazmayý hedefleyen Necmeddîn-i Dâye’nin bu çalýþmasý geniþ çaplý etkisine raðmen henüz neþredilmemiþtir. Bazý kaynaklarda Necmeddîn-i Kübrâ’ya ait olarak gösterilen eser üzerinde Mehmet Okuyan tarafýndan bir doktora tezi hazýrlanmýþtýr (Necmüddin Dâye ve Tasavvufî Tefsiri, Ýstanbul 2001). 3. Mermûzât-ý Esedî der Mezmûrât-ý Dâvûdî. Müellifin Mengücüklü Sultaný Alâeddin Dâvud Þah’a ithaf ettiði eserin adýndaki “Esedî” kendi nisbelerinden birine, “Dâvûdî” ise hem sultanýn hem Dâvûd peygamberin adýna iþaret etmektedir. On bölümden meydana gelen kitabýn ilk bölümünde kutsî hadis olarak rivayet edilen, “Ben gizli bir hazine idim” sözünün her kelimesi ayrý ayrý þer- NECMEDDÝN el-GAZZÎ hedilmiþtir. Diðer bölümlerin her biri Hz. Dâvûd ile ilgili bir âyetle baþlamaktadýr. Mir½âdü’l-£ibâd’ýn “özel bir edisyonu” niteliðinde olan Mermûzât’ta tasavvufî yorumlar özenle ayýklanmýþ, sultanýn gücüne dair kýsýmlar geniþletilmiþtir. Eser Hermann Landolt’un Ýngilizce giriþiyle birlikte Muhammed Rýzâ Þefîî Kedkenî tarafýndan neþredilmiþtir (Tahran 1352 hþ.). 4. Menârâtü’s-sâßirîn ve mašåmâtü’¹-¹âßirîn. Müellifin hayatýnýn muhtemelen son yýllarýnda yazdýðý bu eser on bölümden meydana gelmekte olup Mir½âdü’l-£ibâd’ýn Arapça bilmeyen okuyucular için yazýlmýþ versiyonu niteliðindedir (nþr. Saîd Abdülfettâh, Kahire 1993). 5. Risâle-i £Iþš u £Ašl. Harakanî’nin, “Sûfî mahlûk deðildir” þeklindeki bir þathiyesinin þerhi olup Mir½âdü’l-£ibâd’dan önce yazýldýðý tahmin edilmektedir. Mi£yârü’½-½ýdš fî mi½dâši’l-£ýþš adýyla da bilinir (nþr. Taký Tefaddulî, Tahran 1345 hþ./1966). 6. Eþ£âr-ý ÞeyÅ Necmüddîn Râzî. Dâye’nin eserlerinde geçen ve tezkirelerde yer alan þiirlerinden derlenmiþtir (nþr. Mahmûd Müdebbirî, Tahran 1363 hþ./1984). 7. Risâletü’¹-¹uyûr. Necmeddîn-i Dâye, Rey þehrinde yaþanan zulmü anlattýðý bu küçük risâleyi yaklaþýk 590 (1194) yýlýnda kaleme almýþtýr (nþr. Muhammed Emîn Riyâhî, Tahran 1361 hþ./ 1982). Necmeddîn-i Dâye’nin otuz fýkhî sorunun cevabýný içeren Sirâcü’l-šulûb ve ¥asretü’l-mülûk ve Tu¼fetü’l-¥abîb adlý iki risâlesi daha vardýr (eserleri için ayrýca bk. Mir½âdü’l-£ibâd, neþredenin giriþi, s. 50-55; Meier, XIV [1937], s. 30-39). BÝBLÝYOGRAFYA : Necmeddîn-i Dâye, Mir½âdü’l-£ibâd (nþr. M. Emîn Riyâhî), Tahran 1352 hþ., tür.yer.; ayrýca bk. neþredenin giriþi, s. 13-59; Müstevfî, TârîÅ-i Güzîde (Nevâî), s. 671; Zehebî, A£lâmü’n-nübelâß, XII, 111-113; Yâfiî, Mirßâtü’l-cenân, IV, 136; Câmî, Nefe¼ât, s. 465; Tebrîzî, Rey¼ânetü’l-edeb, IV, 169-170; Safâ, Edebiyyât, I, 168; Nefîsî, TârîÅ-i Na¾m u Ne¦r, I, 140; Ma‘sûm Ali Þah, ªarâßiš, II, 341-342; H. Corbin, L’homme de lumière dans le soufisme iranien, Paris 1971, s. 154-163; Süleyman Ateþ, Ýþârî Tefsîr Okulu, Ankara 1974, s. 139; M. Hüseyin ez-Zehebî, et-Tefsîr ve’l-müfessirûn, Kahire 1976, II, 393; Abdülhüseyin Zerrînkûb, Dünbâle-i Cüstücû der Ta½avvuf-i Îrân, Tahran 1336 hþ., s. 105-108; Osman Turan, Selçuklular Zamanýnda Türkiye Tarihi, Ýstanbul 1984, s. 330; F. Meier, “Stambuler Handschriften dreier persischer Mystiker: ‘Ain al-qudat al-Hamadaný, Naðm ad-dýn al-Kubra, Naðm ad-dýn ad-Daja”, Isl., XIV (1937), s. 30-39; H. Landolt, “Stufen der Gotteserkenntnis und das Lob der Torheit bei Najm-e Râzî”, Erenos - Jahrbuch, XLVI (1977), s. 175-204; Derya Örs, “Necmuddin-i Râzî: Hayatý ve Eserleri”, Nüsha, II/6 (2002), s. 19-34; Hamid Algar, “Najm al-Dýn Razý Daya”, EI 2 (Ýng.), VII, 870-871. ÿMehmet Okuyan – — NECMEDDÝN el-GAZZÎ ( ) א א Ebü’l-Mekârim (Ebü’s-Suûd, Ebü’l-Mehâsin) Necmüddîn Muhammed b. Muhammed el-Âmirî el-Gazzî ed-Dýmaþk¢ (ö. 1061/1651) ˜ Fýkýh, hadis ve biyografi âlimi. ™ 13 Þâban 977’de (21 Ocak 1570) Dýmaþk’ta doðdu. Gazze’den Dýmaþk’a göç eden bir ulemâ ailesine mensuptur. Ýlk öðrenimine Dýmaþk’ta babasý Bedreddin el-Gazzî’nin yanýnda baþladý. Yedi yaþýnda iken babasý ölünce tahsiliyle annesi ilgilendi ve Zeynüddin Ömer b. Sultan, Þehâbeddin Ahmed b. Yûnus el-Îsâvî, Muhibbüddin b. Takýyyüddin diye bilinen Kadý Muhibbüddin Muhammed b. Ebû Bekir el-Ulvânî elHamevî, Osman el-Yemânî gibi âlimlerin derslerine devam etmesini saðladý. Necmeddin el-Gazzî 1001-1032 (1593-1623) yýllarý arasýnda Ba‘lebek, Halep ve Ýstanbul gibi þehirleri ziyaret edip ulemâ ile görüþtü. Hac maksadýyla birkaç defa Hicaz’a gitti. 1025’te (1616) hocasý Þehâbeddin elÎsâvî’den sonra el-Medresetü’þ-Þâmiyye elBerrâniyye’ye müderris tayin edildi. Emeviyye Camii’nde imamlýk, ayrýca vâizlik ve müftülük gibi görevleri de ölümüne kadar sürdürdü. Rakiplerinin hasedi yüzünden müderrislikten azledildiyse de daha sonra tekrar görevine döndü. Bunun yanýnda Emeviyye Camii’nde Kubbetü’n-nesr’de ders vermeye baþladý. 18 Cemâziyelâhir 1061’de (8 Haziran 1651) Dýmaþk’ta vefat etti ve Þeyh Rislân (Arslan) ed-Dýmaþký Kabristaný’nda defnedildi. Dýmaþklý birçok þair onun ölümü üzerine kasideler yazmýþ, Muhammed b. Yûsuf ed-Dýmaþký kasidesinin bir beytinde ölümüne tarih düþürmüþtür. “Þeyhülislâm, hâfýzü’l-asr, hâfýzü’þ-Þâm, hâtimetü huffâzi’þ-Þâm, muhaddisü’þÞâm, muhaddisü’d-dünyâ” lakaplarýyla anýlan Necmeddin el-Gazzî hadis ve fýkýhta devrinin önde gelen âlimlerinden olup zamanýnýn Þâfiî’si diye kabul edilir. Tasavvufa ilgi duyduðu ve Suriye’de üç abdâldan biri olduðu kaydedilir (Muhibbî, IV, 199200). Dinî ilimler yanýnda þiir, nahiv, edebiyat, tarih ve týp gibi sahalarda da geniþ bilgi sahibiydi. Öðrencileri arasýnda Kûrânî, Ýsmâil en-Nablusî, Abdülganî en-Nablusî, Ýbrâhim b. Mansûr el-Fettâl, Ahmed b. Kemâleddin el-Bekrî, oðlu Suûdî b. Muhammed el-Gazzî, yeðeni Zeynelâbidîn b. Zekeriyyâ el-Gazzî, Abdurrahman b. Zeynelâbidîn el-Gazzî, Nakîbzâde Abdülkadir b. Yûsuf el-Halebî, torunu Abdülkerîm b. Suûdî, Ýbn Hamza Abdülkerîm b. Muhammed el-Hüseynî, Ebü’l-Mevâhib Muhammed b. Abdülbâký ve Ýbn Hamza Muhammed b. Kemâleddin gibi âlimler bulunmaktadýr. Eserleri. Necmeddin el-Gazzî elliye yakýn eser yazmýþsa da bunlarýn bir kýsmý günümüze ulaþmamýþtýr. Baþlýca eserleri þunlardýr: 1. el-Kevâkibü’s-sâßire bi-menâšýbi a£yâni’l-mißeti’l-£âþire. Gazzî eserin önsözünde, “Ümmetimden her asýrda ileri gelenler bulunur” hadisi gereðince, yaþadýðý X. (XVI.) yüzyýlda da önemli þahsiyetler yetiþtiðini, fakat bunlar hakkýnda derli toplu bir eser bulunmadýðýný belirttikten sonra bu yüzyýlda yaþamýþ þahsiyetlerin hal tercümesini içeren bir kitap yazmak için teþvik edildiðini, bu konuda Necmeddin el-Gazzî’nin el-Kevâkibü’ssâßire bi-menâšýbi a£yâni’lmißeti’l-£âþire adlý eserinin ilk iki sayfasý (Süleymaniye Ktp., Hasan Hüsnü Paþa, nr. 876) 497