Yusuf Yiğit YUSUF YİĞİT Yaz aylarında Lombardini marka tek kişilik üç tekerlekli çayır biçerler Iğdır ovasını Ağustos böcekleri gibi şenlendirir. Yusuf kardeşimle dostluğum işte böyle bir günde başlamıştı. Karakuyu çimenlerinde aylar süren bir çalışmada beraber olmuş, benzin kokusuna boğulmuş ellerimizle aynı sofrayı paylaşmış, otların gölgesinde evrenin gizemini tartışmıştık. Kitap yazdığımı öğrenen Yusuf Yiğit, cebinden çıkardığı bir kağıdı masaya açtı, Söğütlü kahvelerinin akşam serinliğinde bir uzak efsane gibi dedesi Ali Mirze Bey’i kendince yorumladı. BÜYÜK DEDEM ALİ MİRZE BEY (1840 –1942) (Ali Mirze Bey, 100 yaşına kadar uzun bir hayat sürmüştü. Doğum tarihi kesin olarak bilinmez. Hesaplarım bunun 1838-1842 yılları arasında olabileceği yönündedir. Mücahit) Ali Mirze Bey, Rus yönetimi zamanında “glava” olarak Kürt aşiretlerine liderlik etmiş, onların idari ve sosyal sorunlarını çözmek için, hükümet nezdinde temsilci sıfatıyla önemli görevler üstlenmişti. Ali Mirze Bey, üstlendiği bu hassas görevi halkı lehine büyük bir başarıyla vefatına kadar sürdürmüştür. Ali Mirze Bey hakkında gerek geçmişte gerekse de bugün çok şeyler yazılıp çizildi. Benim amacım kimseyi ne eleştirmek ne de yermektir. Eğer hâlâ Ali Mirze Bey ve onun mücadelesi hakkında olur olmaz siyasi değerlendirmeler yapılıyorsa, bu Ali Mirze Bey’in kendi döneminde ne kadar önemli bir şahsiyet olduğuna kanıtlamaktan öteye gitmez. Ali Mirze Bey’i ve onun tarihsel rolünü iyi anlayabilmek için, bölgenin o dönemde ki siyasi ve sosyal bir değerlendirmesini yapmamız şarttır. 1917’e kadar, Rus yönetimi altında yaşayan bölgemizdeki Celali aşiretleri koşulsuz bir şekilde Ali Mirze Bey’i kendilerine en üst otorite olarak kabullenmişlerdi. Celali aşiret konfederasyonu bünyesinde yer almayan Retkan ve Burukan aşiretleri ve diğer gruplar kendi liderlerinin önderliğinde örgütlenerek hükümetle olan idari işlerini düzene sokmuşlardı. Elbette tüm aşiretler ve liderler, bölge Kürtlerine büyük hizmet vermiş Torun ailesinin lider kadrosuyla istişare ve işbirliği içinde ve onların yönetim liderliğine bağlıydılar. Ancak Birinci Dünya Savaşının patlak vermesiyle (1914), özellikle Rus İhtilalini (1917) izleyen yıllarda Torun Ailesi yönetim misyonunu tamamlamış, aşiretler kendi başlarına buyruk olmuşlardı. İşte bu koşullarda Ali Mirze Bey’in saygınlığı ve etkinliği daha da önem kazanmıştı. Göz ardı edilmemesi gereken husus, Ali Mirze Bey’in Celali aşireti üzerindeki tartış688 Iğdır Sevdası masız otoritesiydi. Ali Mirze Bey’i atlayarak kimsenin, Celali aşiretini -Rus yönetimi içerisinde kalan kesimi üzerinde- ne yönlendirmesi ne de sahiplenmesi mümkündü. 1918-1920 yılları arasında, Rus hükümetinin çökmesiyle bölgede doğan siyasi boşlukta, daha çok din ağırlıklı bir savaş başlamıştı. Bu yeni koşulda Ali Mirze Bey’in tavrı kesin ve açıktı: Ermeni saldırılarına karşı Azeri ve Kürtlerden oluşan İslâm ahalisinin canını ve malını korumak ve güvenceye almaktı. Ali Mirze Bey ve bir grup arkadaşının bu konudaki tavır ve tutumlarına en güzel kanıt, Kâzım Karabekir Paşa’nın “İstiklâl Harbimiz” adlı kitabında kendisine yer bulmaktadır. Ermeni liderlerin kendileriyle işbirliği yapılmasını isteyen bir mektuba cevaben, Kürt ileri gelenleri aşağıdaki mektubu kaleme alırlar: “Baron Haçador Ağa, Mektubunuzu aldım. Ermenilerin ağuş-ı İslâmiyette (İslamiyetin kucağında) pek mes’udane idame-i hayat ( mutlu bir hayat devam) ettikleri sırada bile yine makasıd-ı asliyyeleri (asıl niyetleri) uğrunda hafi (gizli) ve celi ( açık) her türlü fenalığı ikâdan (yerine getirmekten) geri durmamışlar ve ezcümle bu harpte cepheden müsellâhan (silahlı olarak) firarla Rus ordularına iltihak etmişlerdir. Bunu inkâr edemezsiniz. Binaenaleyh (Bununla birlikte) ihanetleri tamamen ve gaye-i maksadları (niyetleri) zahire (açıkca) anlaşılan Ermenilerle, İslâm-Kürt milleti meyanelerinde (konularında) uzlaşmak imkânı kalmamıştır. Ve beş seneden beri (1914-1919) İslâmiyeti mahvetmeye fırsat buldukça nüfus-ı İslâmiyeyi (Müslümanları) şiar-ı insaniyete ( insanlık şiarına) aykırı bir tarzda balta ve süngülerle katil ve muhadderat-ı Osmaniyye’ye (Osmanlı kadınılarına) tecavüz etmeyi mubah gören Ermenilerle Kürt milleti bir araya gelemez. Ermenilerin on misline faik (üstün) olan Kürt milleti, Ermeni himayesine giremez ve girmesi imkânsızdır. Evet; biz de kan dökülmesine taraftar değiliz. Fakat cümle-i âmaliniz ( ümidiniz) olan nüfus-ı İslâmiyenin (Müslümanların) tensiki (düzenlenmesi) yolundaki azim ve harekâtınızı var kuvvetimizle mennedeceğiz. Ermeniler böyle vahşiyane İslâm nüfusunu katletmekle ihraz-ı ekseriyet (çoğunluğu elde) edemezsiniz. Böylelikle icra-yı hükümet (yönetmek işini) de hiç edemezsiniz. Bizim sizinle hal-i sükünetle (barışçıl) yaşamamız şerait-i âtiyeye ( gelecekteki şartlara) bağlıdır. 1. Sulhün takarrününe (barışa) değin Ermeniler, Aras nehrinin arkasına yani obür tarafa geçmelidir. 2. Iğdır havalisini tahliye etmeli ve Kürt milletine terkeylemelidir. 3. Netice-i sulha (barış sonuna) kadar hiçbir Ermeni sudan 689 Yusuf Yiğit geçmeyecektir. Arzularıyla bu havalide kalacak yerli Ermeniler bizim teşkilât ve emrimize itaat edecektir. 4. Ermeniler içimizde kat’iyyen (asla) silah taşımaya selahiyetli (yetkili) olmayacaktır. Ve Ermeni askeri sulhün neticesine kadar bu havaliye gönderilmeyecektir. 5. Aras nehrinin arka cihetinde yani Ermeniler içinde kalan İslâm kardeşlerimizin hukuku, canı, malı mahfuz kalacaktır. 6. Bu şerait (şartlar) kabul ve icra kılındığı takdirde tarafeyn (taraflar) taarruz ve tecavüz etmeyecek ve sulhe intizar (barışa saygılı olacaktır) eyleyecektir. İşte Haçador Ağa! Nokta-i nazarımız (görüşlerimiz) ve şeraitimiz (şartlarımız) altı maddeden ibarettir. Kabul olunduğu takdirde naire-i harp (savaş ateşi) itfa (söndürülecek)oluncak, aksi halde tevessü (yayılarak) ederek İslâm milleti ribka-i esaretinizden (boyunduruğunuzdan) kurtulmak çarelerine tevessül (başvuracak) ve Cenab-ı Hakk’tan nusreti tazarru (yardım dileyecektir) eyleyecektir. Bu vesileyle mukabeleten ellerinizi sıkarım Hoçador Ağa cenapları. 4 Eylül 1335 (1919) Aşiret Rüesasından Bu dahi Bu dahi Bu dahi Hamit Bey Ali Merze Bey Ahmet Haso Ağa Yusuf Ağa (Kaynak: Kâzım Karabekir Paşa, İstiklâl Harbimiz, birinci cilt, sayfa 378) Mektupda imzası bulunan Hamit Bey; Fettah, Kerem, Abdurrezak ve Naci Bey kardeşlerin babasıdır. Ahmet Haso Ağa ve Yusuf Ağa, Doğubeyazıt tarafındaki aşiretlerin önemli iki lideridir. Bu mektubun da gösterdiği gibi Ali Mirze Bey ve arkadaşları, 5. maddede belirttikleri gibi, Aras nehrinin öte yanındaki Azeri ve Kürtlerin can güvenliğinden kendilerini sorumlu tutmuşlardır. Ali Mirze Bey’in Milli Mücadeleye asıl katkısı bundan sonra başlar. Bugünkü Iğdır ili göz önüne alınırsa, o zamanlar Ermeni komitacıların en örgütlü olduğu yer Taşburun nahiyesiydi. Osmanlı Devleti’nden gelen Kaxtaxanların (Osmanlı Ermenileri) Taşburun’a yerleşmesinden sonra, burası civar köy ve kasabalara karşı bir saldırı üssü haline gelmişti. Taşburun nahiyesini çevreleyen civar köylerde Celâli aşireti yoğunluklu olarak ikamet eder. Bu şu anlama geliyordu: Ermeni komitacılara karşı en örgütlü ve kararlı mücadeleyi Ali Mirze Bey vermek zorundaydı. Nitekim öyle olmuş; Ali Mirze 690 Iğdır Sevdası Bey liderliğindeki Celâli milis güçleri Taşburun üzerine saldırılar düzenlemiş ve karşı saldırıları da aynı başarıyla geri püskürtmüşlerdi. Ali Mirze Bey ve milis güçleri; Iğdır ve civar köyler, Ermeni saldırıları nedeniyle İran’a çekildiğinde bile mevzilerini terk etmemiş, mücadeleyi ta Kurtuluşa kadar aralıksız devam ettirmişti. Ancak, Cumhuriyetten sonra Ali Mirze Bey için şansızlıklar ve yanlış anlaşılmalar birbirini kovalayacaktı. THK’na bağış Türk Hava Kurumu, 1926 yılında Türkiye genelinde bir bağış kampanyası başlatmıştı. Bu amaçla THK, Iğdır’a da gelmiş, Hamit Bey, Ali Mirze Bey gibi bölgenin ileri gelen Kürt liderlerinin yardımına başvurmuştu. Ali Mirze Bey bu kampanyaya 1000 lira vererek katılmıştı. Bu miktar bölgede verilen en yüksek bağış olduğu için altın madalyayla taltif edilmişti. Hamit Bey ve diğer liderler gümüş ve bronz madalyayla keza onurlandırılmışlardı. Ali Mirze Bey, vatandaş sağduyusu ve sorumluluğu içinde lider gibi davranma prensibinden vazgeçmediği için bu bağış kampanyasına katkıda bulunmuştu. Bu davranışı, sonraki yıllar ne yazık ki, günün siyasi koşullarına göre, ya göz ardı edilmiş ya da kendisine karşı bir sözlü saldırıya bahane olmuştu. Sürgün ve Aile Faciası Ali Mirze Bey ve diğer Azeri ve Kürt ileri gelenleri Batı’ya sürgün edilmek istenince, Ali Mirze Bey İran’a gitti. Af çıkınca Türkiye’ye tekrar geri döndü. Sınırı geçmek üzereyken oğlu İbrahim Ağa’nın kazaen ölümünün hüznünü yüreğinde taşıyan Ali Mirze Bey kendisini Ağrı Dağı İsyanı’nın tam ortasında bulmuştu. Koşullar Ali Mirze Bey’in elini kolunu bağlamaktaydı. İsyanın asıl güçleri kendisi gibi Celâli aşiretinin Sakan koluna bağlıydı. Bu yüzden Ali Mirze Bey, harekete tarafsız kalmakta zorlanıyor, diğer yandan devletin kendisine karşı şüpheli yaklaşımları Ali Mirze Bey’i, “yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal” türünden kararsız bir duruma itiyordu. Hayatı boyunca “denge” siyasetine önem veren Ali Mirze Bey, iki fanatik yaklaşımın hüküm sürdüğü bu koşullarda denge siyasetinin artık geçerli olmayacağını anlayıp hâyâl kırıklığı yaşamıştı. Olaylar inatlaşma ve intikam çizgisi üzerinde gelişmeye devam edince Ali Mirze Bey, tarafsız olmanın da bir erdem olacağını düşünerek ve yaşlılığın da ona vermiş olduğu sükunet içinde olayları izlemekle yetinmişti. Ali Mirze Bey 1942 yılında 102 yaşında vefat etti. 691 Yusuf Yiğit Ali Mirze Bey’in içinde yaşadığı koşulları anlamadan, tepeden düşme ve tek kelimelik değerlendirmeler sanırım biraz gülünç kaçmaktadır. Ali Mirze Bey, her koşulda yetkin ve sorumlu bir lider olduğunu tarih önünde fazlasıyla kanıtlamıştır. 692