Almanya’nın Zorunlu Tercihi: Mülteci Krizi Ekseninde TürkAlman İlişkilerini Yeniden Düşünmek Compulsory Choice of Germany: Reconsider Turkey-Germany Relations in the Context of Refugee Crisis Adem Akkaya Özet Bu makale, mülteci krizinin Türk-Alman ilişkilerini ne yönde etkilediğini incelemektedir. Ortadoğu coğrafyasındaki çatışmalardan kaçan mülteciler Avrupa’ya, özellikle Almanya’ya yönelik ciddi bir göç dalgası oluşturmuşlardır. 1 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapan Almanya, bundan kaynaklanan çeşitli problemlerle karşılaşmaktadır. Yabancı karşıtlığı, ırkçılık, Avrupa ahenginin bozulması, ekonomik yük, siyasi kültürün tahribatı bu problemlerden bazılarıdır. Mültecilerin izlediği rota dikkate alındığında Türkiye bu göç güzergâhındaki kilit ülke olarak gözükmektedir. Bu sebeple, mültecilerden kaynaklanan problemlerin çözümü için Almanya’nın, Türkiye’nin ortaklığına ihtiyacı vardır. Türk-Alman ilişkilerinin temel özellikleri, krizin Alman toplumu ve siyasetinde ortaya çıkardığı sorunlar ve Almanya için krizden çıkış yolunu konu alan üç bölümden oluşan bu çalışmada, son dönemde yaşanan gelişmelerin, Almanya’nın, Türkiye’ye olan bağımlılığını/ihtiyacını arttırdığı iddia edilmektedir. Anahtar Sözcükler: Mülteci, Yabancı Karşıtlığı, Türkiye, Almanya, Göç Abstract This paper examines the refugee crisis that influence the Turkey-Germany relations. Refugees who escape from Middle East create gigantic migration wave towards Europe, particularly Germany. Germany that does the honours above 1 million refugees confront various problems stemming of this situation. Xenophobia, racism, ruin of Europe harmony, economic burden, destruction of Germany political culture are some of them. Turkey is key country in migration route. For this reason, Germany needs Turkey’s partnership for solution arising from refugee’s problem. This article which consist of three chapter about basic characteristics of Turkey- Germany relations, reveal Makalenin Geliş Tarihi: 19 Nisan 2016 Kabul Tarihi: 19 Mayıs 2016 Arş. Gör. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, Niğde Üniversitesi, Niğde, E-posta: aakkaya@nigde.edu.tr 23 Adem Akkaya problems in German political and society by refugee crisis and the way out of the this crisis for Germany. It claims that the emerging developments in the last period increase Germany dependency/requirement to Turkey. Keywords: Refugee, Xenophobia, Turkey, Germany, Migration 24 Giriş Türk-Alman ilişkilerinin tarihsel yolculuğu içerisinde politik ve askeri işbirliğini barındırdığı gibi hayranlık, zorunluluk, vatan olma gibi manevi unsurları da içerir. Birliğini geç sağlamasına rağmen Avrupa içerisinde önemli bir siyasi ve askeri güç konumuna gelen Almanya, bu gücüyle Türklerin hayranlığını kazanmıştır. Öte yandan geleneksel olarak İngiltere, Fransa ve Rusya’nın izlediği politikalardan rahatsızlık duyan, bunlara şüpheyle yaklaşan Osmanlı bürokrasisi için de Almanya önemli ve zorunlu bir seçenek olarak kabul edilmiştir. I. Dünya Savaşı’nda sağlanan ittifak Osmanlı İmparatorluğu ve Almanya için sonuçları itibariyle hüsranla sonuçlansa da hem iki savaş arası dönemde hem de savaş sonrası dönemde Türk-Alman ilişkileri büyük gerginliklerden uzak ve dostane bir şekilde gelişmiştir. İki savaş arası dönemde Türkiye’nin kalkınma hamlelerinde Almanya’nın desteği ve etkisi büyüktür. Bunun dışında 1961 yılından itibaren Almanya’ya işçi olarak giden Türkler, Almanya’yı kendilerine vatan yapmışlar, aileleriyle birlikte ciddi bir nüfusa ulaşmışlardır. İşgücü ihtiyacı fazla olan Almanya için Türk işçiler, Alman ekonomisinin kalkınmasında ve gelişmesinde önemli roller üstlenmişlerdir. Söz konusu bu işçiler Almanya’yı kendilerine ikinci bir vatan yaparak ilişkilerin manevi bir yönünün oluşmasını da sağlamışlardır. Tarihsel olarak bakıldığında iki ülke arasındaki ilişkileri belirleyen çok fazla öğenin olduğu görülür. Son dönemde ise, Suriye özelinde Ortadoğu’da yaşanan çatışmalardan kaçan insanların oluşturduğu göç hareketleri, Almanya için ciddi sorunları içinde barındırmaktadır. Savaştan kaçan mültecilerin izlediği rota göz önüne alındığında Avrupa’ya, özellikle Almanya’ya ulaşmak istedikleri ortadadır. Almanya’nın kalkınmış bir ülke olması ve sosyal yardımlarının tatminkâr oluşu mültecileri buraya yönlendirmektedir. 2015 yılında, 1 milyondan fazla mülteci Almanya’ya ulaşmıştır. Almanya’ya ulaşan mültecilerin büyük çoğunluğu Suriye, Irak ve Afganistan gibi ülkelerin vatandaşları olup, geçişlerini Türkiye üzerinden yapmaktadır. Almanya, mülteci akının azaltılması için Türkiye’den sınır kontrollerini arttırmasını istemektedir. Ayrıca, Avrupa Birliği’yle imzalanan Geri Kabul Antlaşmasının uygulanması yönünde Türkiye’ye baskı yapılmaktadır. Almanya bu isteklere karşılık olarak, Türkiye’nin ekonomik olarak desteklenmesi, AB üyelik sürecinde bazı fasılların açılması ve Türkiye’ye vize muafiyetinin sağlanmasına yönelik adımların atılması gibi öneriler sunmaktadır. Almanya’nın Zorunlu Tercihi: Mülteci Krizi Ekseninde Türk-Alman İlişkilerini Yeniden Düşünmek Avrupa’da, mültecilerden en fazla etkilenen ülke Almanya’dır. 1 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke çeşitli problemlerle karşı karşıyadır. Alman toplumunda yabancı karşıtlığının ve ırkçılığın artması, yabancı karşıtlığı ve ırkçılığa dayalı hareketlerin siyasi alana yayılması ve destek görmesi, mültecilerin yarattığı ekonomik yük, Avrupa bütünleşmesinin temel değerlerinin tahribata uğraması gibi sorunlar Almanya için önem arz etmektedir. Almanya, önemli bir siyasi ve ekonomik güç olarak AB içinde lokomotif bir rol üstlenmektedir. Ayrıca, Alman dış politikasının en önemli etki alanı AB’dir. Bu bağlamda, mültecilerin Avrupa bütünleşmesinin temel değerleri üzerinde yarattığı baskı ve Avrupa güvenliğini tehdit eden hali, Almanya’nın tercih edeceği bir durum değildir. Kısacası Almanya, hem kendi ülkesi içerisinde hem de AB içinde mültecilerden kaynaklanan sorunlarla baş etmek zorundadır. Almanya için bu sorunlarla baş etmenin temel yolu, Türkiye ile kurulacak, işbirliğine dayalı sağlıklı bir diyalogdur. Son dönemde gelişen ilişkilerin boyutu, derinliği ve söylemlerine bakıldığında Alman pragmatizmi çıkış yolunu Türkiye’de aramaktadır. Almanya, kendi ülkesindeki toplumsal ve siyasi işleyişi aşırı uçlara kaydırmamak ve dış politikasının en önemli alanı olan AB içindeki sorunların kronik hale gelmesini engellemek için Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek zorundadır. Bu zorunlu ya da pragmatist yön, Almanya’nın son dönemdeki Türkiye politikasını belirlemektedir. Türk Alman İlişkilerinin Temel Karakteristiği Ünlü Alman yazar Johann Wolfgang von Goethe ve Friedrich Schiller, 1796 yılında Xenia adlı eserlerinde; “Almanya? Ama nerede burası? Bu ülkeyi nasıl bulacağımı bilemiyorum1” diyerek Alman tarihinin ve ulusunun ne zaman, nerede, nasıl ortaya çıktığı ve hangi coğrafyayı kapsadığıyla alakalı bilinmezliğe vurgu yapmışlardır. Hiç şüphesiz bu vurgu, Prusya’nın Alman birliğini sağlama misyonuna da getirilen politik bir eleştiriydi. Ancak, Almanların, Avrupa’da 1871’e kadar olan dağınık ve çok parçalı siyasi bölünmüşlüğü gerçeğini de gözler önüne sermekteydi. 1871 tarihinde Almanya’nın birleşmesine kadar olan dönemde Almanlar, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu, Alman Konfederasyonu, Avusturya İmparatorluğu gibi siyasi yapılanmalarda yer almıştır. 962 yılında I. Otto tarafından kurulan Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nda yalnızca Alman Kralları imparator unvanı almasına2 rağmen, imparatorluk sadece Almanlardan oluşmamakta ve Papalık önemli bir siyasi güç olarak durmaktaydı. Ayrıca imparatorluk, çok Mary Fulbrook, Almanya’nın Kısa Tarihi (çev. Sabri Gürses), 2.baskı, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul 2014, s. 16. 2 Hermann Pinnow, Almanya Tarihi: I. Cilt (çev. Fehmi Baldaş), Kanaat Kitabevi, İstanbul 1940, s. 41; Marshall Dill, Germany a Modern History, The University of Michigan Press, USA 1961, s.7-8. 1 25 Adem Akkaya 26 sayıda devletçikten oluştuğu için siyasi anlamda tam bir bütünlük sergileyememiştir. Almanların yekpare siyasi bir birim olarak vücut bulamaması, TürkAlman ilişkilerinin başlatılma tarihiyle alakalı bazı soru işaretlerinin oluşmasına sebep olmuştur. Bu bağlamda öne çıkan ilk düşünce, Türk-Alman ilişkilerinin Haçlı seferleriyle başlatılması gerektiği yönündedir. 1097 yılında I. Haçlı seferleri sırasında Almanlar, Anadolu’da Türklerle karşılaşmışlar ve savaşmışlardır3. 1147’de bizzat Alman İmparatoru III. Konrad’ın başında bulunduğu Haçlı Ordusu, Anadolu içlerine kadar girmiştir. Yine 1190 senesinde, Friedrich Barbarossa komutasında Kudüs’ü ele geçirmek üzere yola çıkan Haçlı Ordusu, Konya’ya girdiğinde Selçuklu Sultanı Kılıçaslan’la bir anlaşma yapmış ve yollarına devam etmiştir4. Selçuklu Sultanı ile Alman İmparatoru arasındaki yapılan antlaşmanın ve kurulan dostluğun en önemli nedeni Bizans’a karşı olan düşmanlıklarıydı. Türklerle Almanların Haçlı seferleri sırasında karşılaştıkları, birbirlerini tanıdıkları ve iletişime geçtikleri görülmektedir. Ancak, Almanları kendi kültürleri ve siyasi yapılanmalarıyla hem Avrupa’ da güçlenmesi hem de birleşik bir siyasi organizasyona doğru evrilmeleri Prusya ile başlamaktadır. Dolayısıyla Türk-Alman ilişkilerini Prusya ile başlatmak uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde daha sağlıklı gözükmektedir. Osmanlı İmparatorluğu ile Prusya arasındaki ilk temas, 1718 yılında, Osmanlı veziri Mehmet Paşa’nın yazdığı dostluk mektubuyla başlamıştır5. Bu temasla başlayan Osmanlı-Prusya ilişkileri -daha sonra Almanya- hayranlık, dostluk ve çıkar6 (zorunluluk) bağlamında gelişmiş, günümüze kadar gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu için Prusya, kısa zamanda Avrupa içerisinde kazandığı güç ve yer ile hayran olunan; fakat Avrupa dengesi gözetilerek belirli bir süre ittifak yapmaktan kaçınılan bir devlet konumundaydı. Özellikle, Avrupa’da süren Yedi Yıl Savaşlarından galip ayrılan Prusya, Osmanlı İmparatorluğu içerisinde önem kazanmaya ve ciddiye alınmaya başlamıştır. Yedi Yıl Savaşları sonrasında Prusya’nın elde ettiği zafer Osmanlı Padişahı III. Mustafa tarafından da hayranlıkla karşılanmış, Prusya Kralı Friedrich’e mektup yazarak kısa süre içerisinde kazanılan bu galibiyetlerin sebebini öğrenmek istemiş hatta Prusya Kralından müneccim İbrahim S. Canbolat, Değişen Dünyada Almanya ve Türkler, 4. Baskı, Alfa Akademi, Bursa 2009, s. 246. 4 Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, 15. Baskı, Ötüken Yayınları, İstanbul 2012, s. 290-293. 5 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV. Cilt 2.Kısım, 6.baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2011, s. 232. 6 M. Nail Alkan, “Hayranlık, Dostluk ve Çıkar Üçgeninde Türk-Alman İlişkileri”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 34, Nisan 2015, s. 35-48. 3 Almanya’nın Zorunlu Tercihi: Mülteci Krizi Ekseninde Türk-Alman İlişkilerini Yeniden Düşünmek talep etmiştir7. Gelişen ilişkiler neticesinde, 1761 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu ile Prusya arasında ticaret antlaşması yapılmış ve ilişkiler resmi olarak kurulmuştur8. 1790 yılında ise Osmanlı İmparatorluğu, Prusya ile ittifak antlaşması yaparak Avrupalı ve Hristiyan bir devletle ilk defa savunma ve saldırı hallerini kapsayan ve karşılıklı şartlara dayanan antlaşmayı imzalamıştır. Osmanlı tarihinde yaşanan ilklerden bir diğeri de Alman İmparatoru II. Wilhelm’in 1889 yılında İstanbul’a, Osmanlı başkentine, yaptığı ziyarettir9. Bu, yabancı bir hükümdarın İstanbul’a gerçekleştirdiği ilk ziyaret olması bakımından oldukça önemlidir. 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu zor şartlar altında Almanya, örnek alınması gereken bir devlet olarak algılanmış ve yapılan ıslahatlarda, özellikle askeri alanda yapılan ıslahatlarda, Alman ekolü Osmanlı ordusuna yerleşmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya’yı örnek alması, bürokratik tabanda desteklendiği gibi Osmanlı aydınları da böylesi bir ilişkiye talep etmekteydiler10. Ayrıca, Osmanlı İmparatorluğu’nun, Almanya’yla olan ilişkisi konjonktürün gerektirdiği bir zorunluluktu. Şark meselesi kapsamında İngiltere, Fransa ve Rusya gibi Avrupalı güçlerin Osmanlı toprakları üzerindeki emellerine karşılık, Avrupa’da etkin bir güç olan Almanya’nın yanında yer almak zamanın yöneticilerinin amaçlarındandı. Almanya için de, birliğini geç gerçekleştirmesinin yarattığı olumsuzlukları Osmanlı Devleti ve onun üzerinden Ortadoğu coğrafyasından elde edeceği kazanımlarla karşılamak temel stratejiydi. Bu kapsamda her ne kadar Şansölye Bismarck, “Şark meselesi bir Alman erinin kemiklerine değmez11” demişse de, daha sonra Almanya İmparatoru olan II. Wilhelm için Osmanlı hayati önemdeydi. Bu sebeple, II. Wilhelm Osmanlı Devleti’nin ihtiyacı olan askeri, teknolojik ve ekonomik desteği sağlamaktan çekinmemiş; halifelik makamıyla dostane ilişkiler tesis etmeye çabalamış ve kendisine özgün dünya politikasını (Weltpolitik), Osmanlı topraklarından geçecek Berlin-Bağdat Demiryolu Projesi’yle sağlamaya çalışmıştır. Osmanlı bürokrasisindeki Alman hayranlığının ve Almanya dışındaki Avrupalı güçlerin izlediği dış politikanın bir sonucu olarak, I. Dünya Savaşı’nda aynı safta yer alan iki ülke, savaş sonucunda yenilgiye uğrayarak ciddi dönüşümler yaşamışlardır. Kurtuluş Savaşı sonrasında yeni kurulan Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkiler daha çok ekonomik alanda gelişmiş Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, V. Cilt, 6.baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2011, s. 58-59. 8 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV. Cilt, I. Bölüm, 6.baskı, Türk Tarh Kurumu Basımevi, Ankara 2011, s. 346-347. 9 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, VIII. Cilt, 6.baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2011, s. 164-174; Alkan, a.g.m.,, s.40. 10 İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, 12.baskı, Timaş Yayınları, İstanbul 2012, s. 24. 11 Karal, a.g.e., s.168. 7 27 Adem Akkaya ve Türkiye’nin kalkınma hamlelerinde Almanya, önemli roller üstlenmiştir. Demiryolu inşaatları, Kayseri uçak fabrikası yapımı, kredi antlaşmaları imzalanması gibi ekonomik faaliyetler iki savaş arası dönemde gerçekleşen ilişkilerin önemli parçalarıydı12. 1945 sonrası dönemde ise, Türk-Alman ilişkilerini belirleyen konular, Avrupa güvenliği, Avrupa Birliği ve Türkiye’nin üyeliği, Türk işçilerin Almanya’ya alınması ve entegrasyonu, ekonomik faaliyetler olarak sıralanabilir. Son dönemde ise, Türk-Alman ilişkilerinin odak noktası, Ortadoğu coğrafyasında yaşanan gelişmelere bağlı gerçekleşen göç hareketleri ve bu hareketlerin ülkesel ve bölgesel etkileridir. 28 Mülteci Akının Almanya Açısından Yarattığı Sorunlar Almanya, 1992 yılında Bosna Savaşı sonrasında gerçekleşen en önemli göç hareketiyle karşı karşıyadır. 1 milyondan fazla mülteci çeşitli sebeplerle ülkelerini terk ederek Almanya’ya ulaşmıştır. Almanya Federal Göç ve İltica Dairesi (Bundesamt Für Migration und Flüchtlinge) verilerine göre, 2015 yılı içinde 476 bin kişi Almanya’da kalabilmek için iltica başvuru yapmış, yüz binlercesinin ise yasadışı yollarla ülkede kaldığı tahmin edilmektedir. İltica başvurularına bakıldığı zaman, 2012’de 77 bin, 2013’te 127 bin, 2014’te ise 202 bin kişinin Almanya’da ikamet edebilmek için başvurduğu görülmektedir13. Bu rakamlar, Almanya’nın mülteciler için en önemli hedef noktası olduğunu, AB içindeki mültecilerin büyük çoğunluğunun Almanya’ya ulaşmak istediğini göstermektedir. Sayıları giderek artan mülteciler çeşitli sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu sorunlar hem Almanya’nın kendi iç dinamikleri açısından hem de AB bünyesinde yarattığı etkiler bakımından ele alınabilir. Almanya’da yabancılara karşı siyasi ve toplumsal alanda dışlayıcı reflekslerin gelişmesi, ekonomik olarak ciddi bir maliyet oluşturması, Avrupa bütünleşmesinin temel değerlerini ve siyasi kazanımlarını zedelemesi gibi sorunlar mültecilerin Almanya’ya ulaşmasından ve toplum içerisine karışmasından sonra çok daha fazla öne çıkmaya ve tartışılmaya başlamıştır. Mültecilerden kaynaklanan sorunlar, gelecek dönemlerde de bir çözüme kavuşturulamazsa, bu sorunun iç ve dış politikadaki etkilerinin Almanya’yı bekleyen en ciddi tehlike olduğu görülmektedir. Yükselen Irkçılık ve Yabancı Karşıtlığı Bir toplumu ya da bir ülkenin siyasi kültürünü geçmişte yaşanan kötü olaylarla yaftalamak ve bu yaftanın altında ebedileştirmek gerçekçi bir yaklaşım Cemil Koçak, Türk Alman İlişkileri 1923-1939, 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2013, s. 58-72. 13 Aktuelle Zahlen zu Asyl, Nürnberg, Bundesamt Für Migration und Flüchtlinge, January 2016, s. 4. 12 Almanya’nın Zorunlu Tercihi: Mülteci Krizi Ekseninde Türk-Alman İlişkilerini Yeniden Düşünmek değildir. Alman siyasi kültürünü tartışırken de geçmişte yaşanan olayları canlı tutarak kapsayıcı bir biçimlendirmeye başvurmak Alman toplumuna haksızlık olacağı gibi eleştirilen olguların tarafımızca yapılması gibi bir hataya da sebep olur. Bu sebeple, Alman siyasi kültürünü ve Alman toplumunu Nazi döneminde yaşanan Yahudi Soykırımı ile ırkçı olarak yaftalamak ve pratik olayları sadece bu kapsamda yorumlamak sağlıklı bir bakış açısı değildir. Hiç şüphesiz, Almanya geçmişte bir insanlık suçu işlemiş, ırkçı uygulamalarla Yahudilere, Çingenelere ve Alman toplumu içerisinde fiziksel olarak eksik görülen insanlara karşı ölümle neticelenen politikalar benimsemiştir. Günümüzde de, Alman siyaseti ve toplumu içerisinde bu denli radikal olmasa da Alman olmayanlara karşı tepki duyan, onları ülkelerinde görmek istemeyen grupların varlığı inkâr edilemez. Bu bağlamda, Almanya’ya yönelen mülteci akını, Alman toplumu içerisinde yabancı karşıtlığına dayalı söylemlerin artmasına ve şiddetlenmesine sebep olmaktadır. Almanya’da yabancılara karşı duyulan öfke siyasal, ekonomik ve kültürel unsurları içinde barındırmaktadır. Yahudiler, Alman toplumu içerisinde sahip oldukları ekonomik güçle Almanların aleyhine faaliyetlerde bulunmakla suçlanmış, Nazi ideolojisinde ise şeytansı varlıklar olarak kabul edilmiştir14. Ayrıca “arkadan bıçaklanma mitiyle” (Dolchstrasslegende), Almanya, sonucu olumsuz biten bir savaşta ya da ekonomik bir çöküntüde mağlubiyetin nedenini içeride var olduğuna inanılan düşmana/düşmanlara bağlamıştır15. İçeride var olduğuna inanılan bu düşmanla çoğunlukla Alman olmayan unsurlardan bahsedilmiş, özellikle Yahudiler hedef gösterilmiştir. II. Dünya Savaşı’ndan hem siyasi olarak hem de ekonomik olarak büyük bir yıkım yaşayan Almanya, savaş sonrasında ikiye bölünmüş ve Federal Almanya Cumhuriyeti (Batı Almanya) insan hakları, demokrasi, hukuk gibi evrensel insani değerleri benimseyerek siyasi kültürünü bu çerçevede oluşturmayı hedeflemiştir. Ekonomik olarak da ülkenin yeniden kalkınmasına yönelik hamleler yapılırken ihtiyaç duyulan işgücünü ülke dışından karşılamaya yönelik politikalar uygulanmıştır. Bu kapsamda, 1955 yılında İtalyan işçilerin Almanya kabulü sağlanmıştır16. İtalyan işçilerin Almanya’ya gelmesine tepki gösterenler olsa da Almanya ile Türkiye arasında 1961 yılında yapılan Türk-Alman İşgücü Sözleşmesiyle Türk işçilerin Almanya’ya gelmesi, bu tepkilerin daha şiddetlenmesine sebep olmuştur. Türklerin, hem kültür olarak hem de din olarak Alman toplumundan farklı özellikler göstermesi, Alman toplumunun yeni gelenleri özümsemekte sıkıntılar çekmesine sebep olmuştur. Ekonomik planlar düşünülerek getirilen Caplan, Hitler Almanyası (çev. İdem Erman), İnkılap Yayınevi, İstanbul 2012, s. 26. James, Alman Kimliği (çev. İsmail Türkmen), Kızılelma Yayınları, İstanbul 1999, s. 129. 16O. Can Ünver, Alman Kışı: Neoliberal Çağın Almanya’sında Irkçılığın Hedefindeki Göçmenler, Nika Yayınevi, Ankara 2015, s. 82. 14Jane 15Harold 29 Adem Akkaya 30 Türk işçilere, misafir işçi (Gastarbeiter) olarak bakılarak zamanı geldiğinde ülkelerine geri dönecekleri düşüncesiyle hareket edilmiştir. Almanya gelen işçilerin geri dönmemeleri ve sayılarının hızla artması, zamanla önemli bir sorun olarak algılanmış ve Alman Hükümetleri tarafından bu soruna çözüm arama yollarına gidilmiştir. Çözüm için iki yolun düşünüldüğü anlaşılmaktadır. Bunlar; Almanya’ya gelen yabancı işçilerin ülkelerine dönmelerini teşvik etmek ve entegrasyon süreci başlatarak yabancıların Alman toplumuna uyumunu sağlamaktır. 1990’lı yılların başından itibaren Avrupa’da ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşanan çatışmalar sonucunda yüzbinlerce mülteci refah ve huzur ülkesi olarak gördükleri Almanya’ya göç etmeye başlamıştır. Yugoslavya’nın parçalanması, Bosna Hersek Savaşı, Körfez Savaşı, Afganistan’daki çatışmalar gibi olaylardan kaçan insanlar Almanya’ya yönelmişlerdir. 1990’lı yılların başında Almanya’ya yönelik en geniş göç dalgası Romanya ve Yugoslavya’dan gelmiştir. Sadece Yugoslavya’nın dağılmasından sonra yaklaşık 350 bin insan, ülkelerinden ayrılarak Almanya’ya gelmiştir. 1992 yılında başlayan ve milyonlarca insanı derinden etkileyen Bosna Savaşı ise, Suriye’de yaşanan gelişmelerden sonra oluşan göç hareketinden önce Almanya’ya yapılan göçün zirve yaptığı dönemdir. Söz konusu yılda 440 bine yakın insan sığınma başvurusunda bulunmuştur17. 1955 yılında İtalyan işçilerin Almanya’ya getirilmesiyle başlayan ve daha sonra Türk işçilerin kabulüyle devam eden süreçte Gastarbeiter olarak algılanan ve zamanla döneceklerine inanılan insanlar, Almanya’da kalıcı olarak ikamet etmeye başlayıp, aileleriyle birlikte milyonlarca kişilik bir nüfusa ulaşmıştır. Ayrıca, Yugoslavya, Bosna Hersek, Afganistan, Irak, Romanya ve son olarak Suriye’den gelen sığınmacılar da ciddi bir nüfus varlığı oluşturmuştur. Ortaya çıkan bu durum, toplumsal olarak ciddi kültürel farklılıkların oluşmasına ve entegrasyon çalışmalarının odaklanacağı olgulara yönelik ciddi tartışmaların yapılmasına sebep olmaktadır. Alman tarihine bakıldığında, özellikle Nazi döneminde, yabancı karşıtı hareketin, ırksal üstünlüğe ve tek tipliliğe dayalı olarak geliştiği görülür. Son dönemdeki yabancı karşıtı hareketler ise, daha ziyade kültürel tek tiplilikten ve dini argümanlarla desteklenmektedir. Örneğin, 2009 yılında Türklerin Alman toplumuna entegre edilmesinde sıkıntı yaşadığına inanan Alman hükümeti, bu sorunun en önemli nedeninin İslam olduğunu belirterek, “İslam’ın doğru anlatılması” için bir kurul oluşturulması fikrinden hareketle bazı tedbirlere başvurmuştur18. Her ne kadar Alman yetkililer “İslam, Almanya’nın bir Marcus Engler - Jan Scheineder, “Germany Asylum Policy and EU Refugee Protection: The Prospects of the Common European Asylum Systm (CEAS)”, Focus Migration Policy Brief, No: 29, May 2015, s. 5. 18 Ünver, a.g.e., s. 90. 17 Almanya’nın Zorunlu Tercihi: Mülteci Krizi Ekseninde Türk-Alman İlişkilerini Yeniden Düşünmek parçasıdır19” tarzında açıklamalar yapsa da bunun toplumun ve siyasetçilerin tamamı tarafından kabul edildiği söylenemez. Son dönemde Almanya’da yaşanan yabancı karşıtlığının dayandırıldığı iki önemli unsur bulunmaktadır. Bunlar; elli yılı aşkın süredir Almanya’yı kendilerine vatan yapan ve beşinci nesile ulaşan Türk varlığı ile İslamiyet/Müslüman karşıtlığıdır. Türklere yönelik karşıtlık, Almanya’da yeni bir olgu değildir. 1985 yılında Hamburg’da Neo-Nazilerce katledilen ilk Türk olan Ramazan Avcı, aynı zamanda Türklere karşı duyulan öfkenin de eyleme dönüştüğü ilk hadisedir20. Türklere ait iş yerlerinin ve evlerin kundaklanması, Türk çocuklarının okullarda dışlanması, sosyal hayatta Türklerin baskıyla karşılaşması gibi birçok olay Türk karşıtlığının bir tezahürü olarak ortaya çıkmıştır. Türklere duyulan karşıtlığın da aslında bağlantılı olduğu İslam karşıtlığı, şu an için daha da şiddetlenmiş görünmektedir. Almanya’ya gelen milyonlarca mültecinin neredeyse tamamının Müslüman oluşu, toplumun ve siyasetin bazı kesimlerinde olumsuz karşılanmaktadır. Yapılan bazı anketlerin ortaya çıkardığı sonuçlar da Almanya’da, Müslümanlara ve gelen Müslüman mültecilere karşı rahatsızlıkların olduğunu bize göstermektedir. Die Zeit gazetesinde yapılan bir ankette İslam ülkelerinden gelen mültecilerin azaltılması yönünde %35 oranında oy kullanılırken, Forsa Enstitüsünün yaptığı bir başka ankette ise, Şansölye Merkel’in ve bir önceki Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un; “İslam, Almanya’ya aittir” cümlesini reddedenlerin oranı %52 olmuştur. Diğer bazı araştırmalarda da, İslam’ı düşman olarak gören Almanların oranı %57’leri bulmaktadır21. Almanya Federal İstatistik Dairesi (Statistisches Bundesamt) 2015 yılı verilerine göre, Almanya’da 8 milyona yakın yabancının yaşadığı ve 2014 yılında toplam 1,5 milyona yakın insanın Almanya’ya göç ettiği görülmektedir22. Göç eden insanların büyük çoğunluğunu Suriye, Irak, Kuzey Afrika ve Balkan ülkelerinden gelen insanlar oluşturmakta olup, söz konusu mültecilerin tamamına yakını İslam kültürü içerisinden gelmektedir. Yabancılar, Alman kültürüne ve hayat standartlarına karşı bir tehdit olarak görülmekte, İslamiyet ise terörizmle aynı safta değerlendirilmektedir. Mülteci kriziyle birleşen ve derinleşen yabancı ve İslam karşıtlığı, PEGİDA gibi bazı toplumsal hareketlerin sokağa aktarılmasını da beraberinde getirmiştir. “Für Merkel Gehört der Islam Offenkundig zu Deutschland”, 01.07.2015, http://www.zeit.de/politik/deutschland/2015-07/merkel-islam-deutschland, 3 Ocak 2016. 20 Ünver, a.g.e., s. 123. 21 Heribert Adam, “Xenophobia, Asylum Seekers, and Immigration Policies in Germany”, Nationalism and Ethnic Politics, No: 21, 2015, s. 447. 22 “Wanderungen zwischen Deutschland und dem Ausland 1991 bis 2014”, https://www.destatis.de/DE/ZahlenFakten/GesellschaftStaat/Bevoelkerung/Wanderungen/T abellen/WanderungenAlle.html, 08 Ocak 2016. 19 31 Adem Akkaya 32 Almanya içinde parlamento dışı bir muhalif hareket olarak kurulan PEGİDA (Patriotische Europäer gegen die Islamisierung des AbendlandesBatının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar), İslam ve yabancı karşıtı gösterileriyle kısa zamanda geniş bir destekçi kitlesine ulaşmıştır. PEGİDA’nın ortaya çıkışı, Ekim 2014 tarihinde Dresden’de Ayn el-Arap olayları sonucunda IŞID ve PKK sempatizanlarının çatışmasıyla başlamıştır23. Almanya’nın Dresden şehrinde doğan, ilk gösterisini hareketin kurucusu Lutz Bachmann’ın sosyal medya üzerinden yaptığı çağrılara katılan 300 kişiyle başlatan PEGİDA, geçen süre içerisinde Almanya içerisindeki birçok şehirde ve Avusturya, İsviçre, İsveç, Norveç gibi Avrupa ülkelerinde on binlerce destekçiye ulaşmıştır. PEGİDA, Alman ve Hristiyan kimliklerini, kendi kültürlerini ve ülkelerini koruma fikriyle, ülkedeki Müslümanlara ve yabancılara karşı sert bir tutum benimsemekte, göçmenleri ülkelerinde görmek istememekte, İslamiyet’e karşı olumsuz bir tavır sergilemektedir. Yabancıları ve Müslümanları potansiyel terörist olarak gören hareket, her ne kadar kendisini tanımlarken; “Her insan, hangi ırk ve din olursa olsun, bize hoş gelir” dese de, “Bizim şehirlerimiz, kasabalarımız ve köylerimiz din savaşı yapılacak yerler değildir. Selefilerden dinsizlere karşı veya farklı dinlere karşı hiçbir can sıkıcı olayı kabul etmiyoruz, serbest yaşam tarzımızı ve açık fikirliliğimizi devam ettirmek istiyoruz” diyerek yabancıların varlığının kültürel tahribata sebep olacağı kuşkusunu duyduğunu belirtmiştir. PEGİDA, Alman toplumunu belirleyen unsurların etnik ve kültürel olduğunu savunarak, Almanya’ya gelen Müslümanların yerel kültürü bozduğunu (überfremdung) öne sürmektedir24. İslam’ı bir tehdit olarak gören hareket, tamamen kültürel argümanlarla çeşitliliği reddetmekte ve İslam’ı sosyal problemlerin sebebi olarak görmektedir. Yapılan araştırmalarda, PEGİDA destekçilerinin çoğunluğunu orta sınıfa bağlı Almanların oluşturduğu, bunların da ekonomide bozulma risklerini ve sosyo-ekonomik değişikliklere karşı hassas olduklarını ortaya koymaktadır. Orta sınıfa dahil olmalarının yanı sıra PEGİDA destekçileri, iyi eğitimli, iş sahibi, hareketin ortaya çıktığı Saksonya eyaletindeki kişi başı ortalama gelirin üzerinde kazanç sağlayan, herhangi bir dini zümreye bağlı olmayan insanlardan oluşmaktadır25. Bu insanlar için hem sınıfsal (ekonomik) tahribatın hem de kültürel tahribatın en önemli sebebi ülkeye gelen göçmenler, mülteciler ve onların ait oldukları kültür dünyasıdır. PEGİDA, ülkeye gelen sığınmacı akınından sonra kendi sosyal medya hesabı üzerinden 10 Eylül 2015’te Jörg Michael Dostal, “The Pegida Movement and German Political Culture: Is Right-Wing Populism Here to Stay?”, The Political Quartely, Vol: 86, No: 4, October-December 2015, s. 524. 24 Claudia Chwalisz, “Pegida in A European Landscape”, Unterstanding Pegida in Context, Social Europe Report, Friedrich Ebert Stiftung, March 2015, s. 17. 25 Dostal, a.g.m., s. 527. 23 Almanya’nın Zorunlu Tercihi: Mülteci Krizi Ekseninde Türk-Alman İlişkilerini Yeniden Düşünmek yayınladığı deklarasyonda, Almanya’nın mülteci politikasını eleştirmiş ve kendi görüşlerini sıralamıştır. Söz konusu deklarasyonda belirtilen hususlar şunlardır; Schengen Antlaşması ve Dublin Prosedürü askıya alınmalı ve sıkı bir sınır kontrolü yapılmalıdır. Sığınmacıların yıllık alımıyla ilgili bağlayıcı bir sınır olmalıdır. Bu konudaki karar doğrudan demokrasiye başvurularak referandumla alınmalıdır. Yasadışı olarak Almanya’ya gelenler derhal sınır dışı edilmelidir. İslami terörizmle alakalı yabancı suçlular, aileleriyle birlikte sınır dışı edilmelidir. Sığınma hakkı geçici olmalıdır, ülkelerindeki durum normale döndüğünde sığınmacılar geri dönmelidir. Brüksel’e karşı Alman sığınmacı politikasıyla alakalı bir direnç gösterilmelidir. Bu yüzden Avrupa Birliği zorbalığından ayrılmalıyız. Sığınmacıların problemleri kendi kültürlerinde çözülmelidir. Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri bu sorumluluğu almalıdır. Bu zengin “Şeriat Cennetleri” Müslüman sığınmacılar için en uygun yerlerdir. Güvenli Menşe Ülke statüsünü tüm Avrupa Konseyi üyelerini kapsamalıdır. İslami kesim tarafından bastırılmış olan Hristiyan göçmenleri Almanya’ya almaya hazırız. Onlara ihtiyaçları olan her türlü gıda ve barınma desteği verilmelidir. Bunlar dışındakilere söylenecek şey; Almanya’dan uzak durun olmalıdır. Acil olarak sığınmacıların gelişleri durmalı, yönetilebilir miktarda ve yılda 2000 kişiyi geçmeyecek sığınmacı rejimi kurulmalıdır. Sığınmacılara ucuz iş gücü olarak bakılmamalıdır26. Avrupa’da, geçtiğimiz yıllarda IŞİD ve El-Kaide gibi radikal terörizmin gerçekleştirdiği eylemler, Almanya içinde İslam’a ve Müslümanlara karşı bir tepkinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla, Müslüman kimlikleriyle Almanya’da yaşayan mülteciler ve göçmenler toplumsal tepkilere maruz kalmaktadır. PEGİDA da toplumsal bir sokak muhalefeti olarak yabancılara ve Almanya’nın İslamlaşmasına karşı katılım düzeyi yüksek sokak gösterileri düzenleyerek, Doğu Almanların 1989 gösterilerinde iktidarı değiştirmelerini sağlayan gösterilerde kullandıkları “Biz halkız” (Wir sind das Volk) sloganını kullanarak Alman halkına ve hükümetine mesaj göndermektedir. PEGİDA için asıl mesele, Müslüman kültürün Almanya’dan ve Avrupa’dan uzaklaştırılmasıdır. PEGİDA özelinde 26“Die 10 PEGİDA Forderungen an die Deutsche Asylpolitik”, www.pegida.de, 10 Ekim 2015. 33 Adem Akkaya simgeleşen Almanya’daki yabancı karşıtı hareketler yükselen bir akımın tehlikeli boyutlara ulaşabileceğini göstermektedir. Almanya’da, AfD, CSU ve NPD hariç neredeyse tüm partiler göçmen politikasını desteklese de, yükselen yabancı karşıtı hareketler Almanya için potansiyel bir risk olarak ortada durmaktadır. Almanya, Nasyonel Sosyalizmin mirasıyla her zaman yüzleşmek zorunda kalarak, ihtiyaçlarını ve amaçlarını bu mirasın olumsuz taraflarını onarmak için belirlemiştir. Kolektif hafızasından yakın geçmişinin izlerini silmek için uğraşan, bunda da önemli ilerleme sağlayan Alman siyasi kültürü için bu gibi yabancı karşıtı ve ırkçı hareketlerin tekrar destek görmesi çözülmesi ve üstüne gidilmesi gereken bir sorundur27. 34 Alman İç Politikasına Yansıması Mülteci sorununu Almanya için önemli kılan unsurlardan birisi, bu sorunun iç politikadaki yansımalarıyla alakalıdır. Son iki yıllık dönemde ciddi bir mülteci kitlesinin Almanya’ya gelmesi, geleneksel iktidar blokları arasında bile ciddi eleştirilerin oluşmasına sebep olmuştur. Bunun dışında, yabancı karşıtı davranışlar ve Euroseptik yaklaşımlar Alman siyasetinde etkili söylemler haline gelmiştir. Almanya’da, 2005 yılından beri iktidarda olan Angela Merkel’i ve partisi Hristiyan Demokratları (CDU) son dönemde zorlayan en önemli sorun 1 milyonu aşan mültecinin Almanya’ya gelmesidir. Alman siyasetinde yabancı ve göçmen karşıtlığına dayalı politikalar izleyen, ırkçı olarak nitelendirilebilecek siyasi partiler geçmişte olduğu gibi günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Almanya Ulusal Demokratik Partisi (NPD) çok yüksek bir seçmen kitlesine sahip olmasa da söylemleri ve eylemleriyle çekince duyulan bir siyasi parti konumundadır. NPD’nin seçmen kitlesinin büyük bir kısmı PEGİDA hareketinin de ortaya çıktığı Saksonya eyaletindedir. Almanya Federal Meclisi’nde (Bundestag), kuruluşundan itibaren hiçbir temsilci bulunduramayan NPD, özellikle Saksonya eyalet seçimlerinde birçok kez başarı sağlamış ve eyalet yönetiminde yer almıştır. Ayrıca parti, 2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ilk kez parlamenter çıkarmayı başarmıştır28. NPD sempatizanları içerisinden çıkan aşırı sağ örgütler, ülkedeki göçmenlere ve yabancılara karşı terör eylemleri düzenlemektedir. Neonazi, ırkçı bir örgütlenme olan Ulusal Sosyalist Yeraltı Örgütlenmesi (NSU) Almanya’daki Türklere ve Müslümanlara karşı açık eylemlerde bulunmaktadır29. Ruth Wittlinger - Martin Larose, “No Future for Germany’s Past? Collective Memory and German Foreign Policy”, German Politics, Vol: 16, No: 4, December 2007, s. 482-484. 28 Lee Mcgowan, “Right-Wing Violence in Germany: Assesing the Objectives, Personalities and Terror Trail of the National Socialist Underground and the State’s Response to It”, German Politics, Vol: 23, No: 3, 2014, s. 197. 29Mcgowan, a.g.m., s. 203. 27 Almanya’nın Zorunlu Tercihi: Mülteci Krizi Ekseninde Türk-Alman İlişkilerini Yeniden Düşünmek Alman siyasetinde popülaritesini giderek arttıran, etkin bir destekçi kitlesine ulaşan Almanya İçin Alternatif Partisi (AfD- Alternative für Deutschland) Euroseptik30 söylemlerine yabancı karşıtlığını da eklemiş görünmektedir. Almanya İçin Alternatif Partisi’nin kuruluşu, 2012 yılında Hristiyan Demokrat Parti’den (CDU) ayrılan Konrad Adam, Alexander Gauland ve Bernard Lucke gibi siyasetçilerin 2013 Bundestag seçimleri için alternatif bir hareket olarak kurdukları Wahlalternative 2013 hareketiyle başlamaktadır. 2013 yılında ise hareket, politik bir parti olarak AfD’yi kurdu31. AfD, girdiği ilk seçimlerde %4,7 alarak %5’lik seçim barajının altında kalmasına ve Bundestag’da yer bulamamasına rağmen geliştirdiği söylemlerle Saksonya, Brandenburg gibi eyaletlerde yönetimde yer bulmuş, 2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde 7 sandalye kazanarak önemli bir başarı sağlamıştır. AfD, ideolojik olarak Alman sağında yer alırken Euroseptizm olarak tanımlanan, Avrupa Birliğine, Avrupa bütünleşmesine ve AB para birimi olan Euro’ya karşı bir tutum benimsemektedir. Esasında, para birimi olarak Euro geçilmesinden ve son dönemdeki mülteci krizinden sonra Almanya içinde Avrupa bütünleşmesine karşı düşünceler keskinleşmeye başlamıştır. Alman toplumunda bu tarz düşünceler aşırı sağ partiler olan NPD ve DVU tarafından dillendirilmekteydi. AfD’ye kadar euroseptik yaklaşımları Alman siyasetinde temel söylem olarak kullanan herhangi bir siyasi parti bulunmamaktaydı 32. AfD, AB’ye ve Avrupa entegrasyonuna tamamen karşı bir duruşu ifade eden Euroseptizm, Avrupa bütünleşmesine karşıt bir söylem olarak İngiliz gazeteci ve politikacılar tarafından ilk defa The Times gazetesinde 1985 yılında kullanılmıştır. 1992 yılında yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması’ndan sonra Avrupa bütünleşmesi siyasi ve ekonomik olarak ileri bir düzeye taşınınca kavramın popülaritesi daha da artmıştır. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler literatüründe, Euroseptizm kavramına yönelik temel çalışmayı Paul Taggart 1998 yılında yayınladığı “A Touchstone of Dissent: Euroscepticism in Contemporary Western European Party System” adlı makaleyle yapmıştır. 2001 yılında ise Paul Taggart ve Alex Szczerbiak ortak yayınladıkları “Parties, Positions and Europe: Euroscepticism in the EU Candidate States of Central and Eastern Europe” adlı makale Euroseptizm kavramını sistematik bir hala sokmuşlar ve kavramı kendi içerisinde Soft Euroscepticism ve Hard Euroscepticism olarak ayırmışlardır. Hard Euroscepticism; prensip olarak Avrupa Birliği’ne ve Avrupa’nın entegrasyonuna koşulsuz karşı çıkmak olarak tanımlanırken, Soft Euroscepticism ise Avrupa Birliği’ni ve Avrupa entegrasyonunu koşulsuz olarak reddetmeyip AB’yi ve onun bazı politikalarını eleştirmeyi, yerel unsurların geri plana atılmamasını savunmaktadır. Robert Harmsen - Menno Spiering, “Introduction: Euroscepticism and The Evolution of European Political Debate”, Robert Harmsen - Menno Spiering (der.), Euroscpticism: Party Politics, National Identity and European Party System, Brill Academic, Amsterdam 2004, s. 13-19. 31 Kai Arzheimer, “The AfD: Finally a Successful Right-Wing Populist Eurosceptic Party for Germany”, West European Politics, Vol: 38, No: 3, 2015, s. 540-541. 32 Klaus Busch - Wilhelm, “Knelangen, German Euroscepticism”, Robert Harmsen - Menno Spiering (der.), Euroscpticism: Party Politics, National Identity and European Party System, Brill Academic, Amsterdam, 2004, s. 83-90. 30 35 Adem Akkaya 36 sert euroseptizm yerine Avrupa bütünleşmesine bütün olarak karşı durmayan, eleştiriler getiren ve Alman Markının tekrar tedavüle sokulması gibi yerele özgü (nativ) unsurların arka plana atılmamasını savunan ılımlı euroseptik (Soft Eurosceptizm) bir hareket olarak kabul görmektedir. Euroseptizm dışında AfD’ye popülarite sağlayan unsurlardan bir diğeri de, Almanya’ya gelen mültecilere karşı geliştirilen, aşırı sağ radikal parti ya da hareketlere kıyasla “ılımlı” sayılabilecek söylemleridir. Parti, kendi internet sayfası üzerinden açıkladığı politikasında, mülteciler için yeni kurallara ihtiyaç duyulduğuna, Almanya’nın eğitimli ve entegre isteği olan mültecilere gerek duyduğunu, büyük kalabalıklar halinde gelen insanların ülkeye bu şekilde girişlerinin durdurulmasını ve Almanya’da yaşayabilmek için mültecilerin mutlaka ülke içinde çalışması gerektiğini ifade etmektedir33. Parti programında mültecilere yönelik aşırı uçlarda eylemlere yer vermeyen AfD, söylemlerde ise parti programının aksine daha sert tedbirlerin alınabileceğini ifade etmektedir. AfD lideri Frauke Petry’nin, Alman polisinin ülkeye girmeye çalışan mültecilere gerekirse ateş açabilmesini savunması, partinin mültecilere olan bakışını ortaya koymaktadır. Hristiyan Demokrat Birliği/Partisi (CDU) ve Bavyera merkezli Hristiyan Sosyal Birliği/ Partisi (CSU), Alman sağ siyasetinde geleneksel bir “kardeşlik” sergileyen, seçimlerde ortak hareket eden ve Almanya’da iktidar bloğunu oluşturan önemli iki partidir. Son dönemde yaşanan mülteci meselesi, CDU-CSU bloğunda kırılmalar yaratan bir sorun haline gelmiştir. Macaristan ve Avusturya üzerinden gelen mültecilerin Bavyera Eyaleti üzerinden Almanya’ya geçmesi ve burada kalması eyalet yönetimiyle merkezi yönetim arasında fikir ayrılıklarının yaşanmasına neden olmaktadır. CSU lideri Horst Seehofer, Merkel’in uyguladığı politikanın bir hata olduğunu, mülteci akınının durdurulması gerektiğini, gelen insanların Almanya için büyük sorunlar yaratacağını belirterek Merkel’i eleştirmiştir34. Sınırların kapatılması teklif eden Seehofer’e, Merkel’in cevabı ise genel politikaya uygun olarak devam edecek olan açık kapı politikası olmuştur. CSU dışında, Merkel’in partisi CDU içerisinde de Merkel’e ve mülteci meselesinde uygulanan politikaya karşı eleştiriler gelmektedir. Şansölye Merkel’i, son dönemde zorlayan en önemli sorun hiç şüphesiz Almanya’ya gelen mültecilerin yarattığı siyasi ve toplumsal sorunlardır. Alman başbakanına getirilen eleştiriler de bu konu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Merkel, Avrupa’nın en dominant lider portresin çizerken, Alman toplumu tarafından pragmatist, sistemli, ideolojik tutumu olmayan ve 33 34 “Programmatik und Leitlinien”, http://www.alternativefuer.de/programmhintergrund/programmatik/, 22 Ocak 2016. “Kardeş Partiden Merkel’e Sert Eleştiri”, http://www.dw.com/tr/karde%C5%9F-partidenmerkele-sert-ele%C5%9Ftiri/a-18709601, 26 Ocak 2016. Almanya’nın Zorunlu Tercihi: Mülteci Krizi Ekseninde Türk-Alman İlişkilerini Yeniden Düşünmek mantıklı bir lider olarak kabul görmüştür35. 2013 seçimlerinde %41,5’lik önemli bir oy oranına ulaşan CDU ve Merkel, kamuoyu anketlerine bakıldığında bu desteği kaybetmiş görünmektedir. Buna karşılık yabancı karşıtı söylem geliştiren siyasi partiler ise oylarını arttırmaktadır. Son yapılan anketlere göre CDU-CSU bloğunun oyları %35’lere kadar gerilemişken, yabancı karşıtı ve AB karşıtı söylemler geliştiren AfD oyları %10-12 arasında seyretmektedir. Sol Parti (Die Linke) ve Yeşiller (Grüne) de az da olsa oylarını arttırmayı başarmışlardır. Anketler, Almanya’ya gelen mültecilerin yarattığı sorunların merkez partilerine oy kaybettirdiğini, buna karşılık daha radikal söylemlerin ise toplumda karşılık bulmaya başladığını göstermektedir36. 2017 yılında yapılacak Bundestag seçimlerine kadar uygulanacak mülteci politikasının ne yöne gideceği ve sorunun çözümü için alınacak tedbirlerin sonuçları, hem Alman siyasetinde aşırı sağ yönelimlerin etkinliğini hem de mevcut iktidarın geleceğini belirleyecek gibi görünmektedir. Aşırı sağ yönelimlerin halk nezdinde itibar görmesi merkez partilerin iktidar kaybından ziyade Alman siyasi kültürünün geleceği açısından daha tehlikeli görünmektedir. Avrupa Bütünleşmesine Etkileri İki dünya savaşından da yenilgiyle çıkan ve savaşın müsebbibi olarak görülen Almanya için Avrupa entegrasyonu, dolayısıyla Avrupa Birliği, dış politika yapım sürecinde hem en önemli amaç hem de hayati bir araç konumundadır. Bu sebeple, 1949 yılından itibaren Alman dış politikasının önem verdiği başlıca konu, Avrupa entegrasyonuyla alakalı olmuştur. İki Almanya’nın birleşmesine kadar geçen süre içerisinde Federal Almanya için Avrupa bütünleşmesi, hem güvenlik hem de var olan kötü siyasi kültür geçmişinin onarılması demekti. Soğuk Savaş sonrasında ise, birleşmiş Almanya, AB’nin en önemli siyasi ve ekonomik gücü durumundaydı. Günümüzde de AB, Alman dış politikasının hayati çıkarlarının korunabileceği ve geliştirilebileceği, etkinliğini sağlayabileceği önemli bir havza konumundadır. Değişken Geometrili Avrupa modeli çerçevesinde kendisini Avrupa Birliği içerisinde merkeze oturtan Almanya, çevre ülkeler (periphery) tarafından da kabul edilen önemli bir figürdür37. Bu sebeple, Avrupa bütünleşmesinin geleceği için sorun oluşturabilecek meseleler Almanya’nın hiç de arzu etmediği şeylerdir. Yunanistan’ın ciddi ekonomik krizini ve AB’den çıkma olasılığını başarılı ve etkili bir politikayla önleyen/öteleyen Almanya, Jackson Janes, “German Foreign Policy in the Aftermath of the 2013 Bundestag Election”, German Politics and Society, Issue: 112, Vol: 32, No: 3, Autumm 2014, s. 86-87. 36 “Emnid“, http://www.wahlrecht.de/umfragen/emnid.htm, 28.02.2016. 37 İrfan Kaya Ülger, “Avrupa Birliğinde Gelecek Tartışmaları ve Türkiye Sorunu”, Mehmet Seyfettin Erol - Ertan Efegil (der.), Türkiye-AB İlişkileri: Avrupa’nın Genişlemesi, Müzakere Süreci ve Batılılaşma Sorunsalı, Orion Yayınevi, Ankara 2007, s. 78. 35 37 Adem Akkaya 38 mültecilerin ve yabancı karşıtlığının Avrupa içerisinde yarattığı huzursuzluklardan rahatsızlık duymaktadır. Bu rahatsızlığın en önemli sebebi, üye ülkelerin mülteci krizi dolayısıyla aldıkları tedbirlerin, Avrupa bütünleşmesinin geleceğini tehdit edebime potansiyelidir. Suriye krizinden sonra milyonlarca insanın ülkelerinden kaçarak Avrupa’ya ulaşma istekleri karşısında birçok Avrupa ülkesi radikal tedbirlere başvurmayı seçmekte ya da bu yollara başvurulmasını önermektedir. Bu önlemlerden ilki, Avrupa bütünleşmesinin en önemli simgesi olan ve Avrupa ekonomisi için hayati öneme sahip olan kişilerin, malların, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımını sağlayan Schengen Bölgesi uygulamasının kaldırılması ve sınır kontrollerinin tekrar başlatılmasıdır. Mülteci akınından oldukça rahatsız olan Macaristan ve Avusturya gibi ülkeler sınır kontrollerinin yeniden başlamasını ve Schengen uygulamasının belirli bir dönem için askıya alınmasını önermektedir. Mülteci akını, Schengen uygulaması dışında, AB içinde alınan bazı hukuki düzenlemeler konusunda tekrar görüş ayrılıkları yaşanmasına ve eleştirilerin doğmasına neden olmaktadır. 2 Ekim 1997’de AB üyesi vatandaşların ve üçüncü ülke vatandaşlarının serbest dolaşımını düzenleyen Amsterdam Antlaşması sığınma ve göç konusunda da yeni başlıklar içermekteydi. Bununla birlikte, 1 Eylül 1997’de yürürlüğe giren Dublin Sözleşmesi, AB üyesi devletler tarafından sınır kontrolleri, vize ve iltica ya da göç hukuku alanında kabul edilen tek sözleşmedir38. Mülteci krizi bu sözleşmelerin üzerinde yeniden bazı görüş ayrılıklarının çıkmasına ve üye ülkelerin yeni taleplerinin oluşmasına neden olmuştur. Almanya ve Macaristan’ın Dublin Sözleşmesini, Suriye’den gelen mülteciler için askıya alması buna örnek teşkil etmektedir. Avrupa bütünleşmesi geldiği nokta itibariyle refah, eğitim, kalkınma, demokrasi gibi birçok kriter düşünüldüğünde başarılı bir bütünleşme hareketi olsa da bütünleşmeyi önemli kılan en önemli unsur hiç şüphesiz Avrupa’nın güvenliğini sağlamaktaki başarısıdır. Avrupa uyumunun devamını sağlayan güvenli bölge olma durumu, son dönemde yaşanan terör saldırılarından sonra zedelenmiş görünmektedir. Radikal grupların gerçekleştirdiği bu olaylar sonucunda bahsi geçen sınır kontrolleri tekrar gündeme gelirken, ayrım gözetmeksizin Müslümanlara yönelik bir suçlama eğilimi ortaya çıkmıştır. Madrid, Londra, Paris gibi Avrupa başkentlerinde yaşanan olayların ardından diğer şehirlerde de güvenlik önlemleri alınmaya başlamış, bazılarında sokağa çıkma yasağı ve olağanüstü hal gibi Avrupa’nın alışık olmadığı tedbirlere başvurulmuştur. Avrupa’ya gelen mültecilerin neredeyse tamamının Müslüman olduğu düşünüldüğünde, hem İslamofobi’nin hem de güvenlik 38 Belgin Akçay - İlke Göçmen, Avrupa Birliği: Tarihçe, Teoriler, Kurumlar ve Politikalar, 2.baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2014, s. 451. Almanya’nın Zorunlu Tercihi: Mülteci Krizi Ekseninde Türk-Alman İlişkilerini Yeniden Düşünmek endişelerinin yaratacağı durum Avrupa bütünleşmesinin ve AB değerlerinin zarar görmesine neden olabilecek mahiyettedir. Ekonomik Boyut Mültecilerin, Almanya için oluşturduğu ekonomik yük siyasi ve toplumsal bir eleştirinin ortaya çıkmasında etkili olmaktadır. 2015 yılı içerisinde Suriye, Afganistan, Irak ve Balkan ülkelerinden gelen 1 milyonun üzerindeki mültecinin Alman ekonomisinde yarattığı olumsuzluk Alman aşırı sağ partileri tarafından şiddetle eleştirilirken, şu anki iktidarı oluşturan ve geleneksel olarak birlikte hareket eden CDU-CSU bloğu içerisinde de tartışmalara sebebiyet vermektedir. Ayrıca, yabancı ve İslam karşıtı bir hareket olan Pegida destekçileri, Almanya’nın mültecilere harcadığı paraların oldukça fazla olduğunu, bu paraların Alman halkı için kullanılması gerektiğini savunmaktadır39. 2012 yılından itibaren Almanya, Suriye krizinin çözümü ve savaşta gereksinim duyulan insani yardımlar için yaklaşık 1,5 milyar Euro kaynak harcamıştır40. Bunun dışında Almanya, ülkesine gelen mültecilere yönelik ciddi harcamalar yapmaktadır. Münih merkezli Ekonomik Çalışmalar Merkezine göre Almanya, geçtiğimiz yıl mülteciler için 21,1 milyar Euro harcamıştır41. Bu harcamaların kapsamını mültecilerin barınması, beslenmesi, eğitim faaliyetleri, entegrasyonları için yapılan sosyal faaliyetler oluşturmuştur. Önümüzde yıllarda Almanya’ya çok daha fazla mültecinin gelmesi beklenmektedir. 2 yıllık bir maliyet vizyonu çizen Köln Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (IW), Almanya’ya 2016 ve 2017 yılında toplam 1,3 milyon mültecinin geleceğini ve bu mültecilerin maliyetinin 2016 yılı için 22 milyar Avro, 2017 yılı içinse 28 milyar Avro olacağını tahmin edilmektedir42. Catrin Nye, “Pegida: Why is the Populist Right On the Rise in Germany?”, Unterstanding Pegida in Context, Social Europe Report, Friedrich Ebert Stiftung, March 2015, s. 4. 40 “Humanitäre Aufnahmeprogramme des Bundes”, http://www.bmi.bund.de/DE/Themen/Migration-Integration/AsylFluechtlingsschutz/Humanitaere-aufnahmeprogramme/humanitaereaufnahmeprogramme_node.html, 11 Şubat 2016. 41 “IFO Institüt erhöht Schätzung der Flüchtlinskosten auf 21,1 Milliarden Euro allein für 2015”, 11.11.2015, http://www.cesifogroup.de/de/ifoHome/presse/Pressemitteilungen/PressemitteilungenArchiv/2015/Q4/press_20151110_fluechtlinge.html, 19 Şubat 2016. 42 Tobias Hentze, “Holger Schäfer, Flüchtlinge: Folgen Für Arbeitsmarkt und Staatsfinanzen”, http://www.iwkoeln.de/infodienste/iw-kurzberichte/beitrag/fluechtlinge-folgen-fuerarbeitsmarkt-und-staatsfinanzen263939?highlight=die%252BVersorgung%252Bder%252BFl%25C3%25BCchtlinge, 24 Şubat 2016. 39 39 Adem Akkaya Avrupa’ya yönelen mültecilerin en önemli hedef noktası olan Almanya, artan maliyetlere çözüm üretmeye çalışmaktadır. Bu kapsamda, mültecileri Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında dağıtmak, mültecilerin ulaştıkları ülkelerde kalabilmesini sağlayacak maddi yardımları sunmak, mülteci akınında kilit ülke olan Türkiye’ye mali yardımda bulunmak, vergileri arttırmak, sosyal ödemeleri kısmak gibi tedbirler düşünülmektedir. Mültecilerin yarattığı ekonomik baskıya en fazla dikkat çekmeye çalışan ve bu noktada sert eleştirilere de maruz kalan Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble, mültecileri öngörülemeyen bir çığa benzetmiş ve Almanya’nın tek başına imkânsızı başaramayacağını belirtmiştir43. Ayrıca, Avrupa’nın ve Almanya’nın maliyetleri karşılayabilmesi için ek vergilere ya da var olan vergilerin arttırılmasına ihtiyaç duyduğunu belirtmiştir44. 40 Mülteci Sorununda Almanya’nın Stratejik Bağımlılığı: Türkiye Suriye’deki iç savaş ortamından en fazla etkilenen ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Türkiye’nin en uzun kara sınırına sahip olduğu Suriye’den kaçan milyonlarca insan Türkiye’ye sığınmıştır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHRC) verilerine göre savaştan kaçan 2,7 milyon Suriyeli, Türkiye’ye göç etmiştir45. Türkiye’ye göç eden insanlar, Türkiye’deki sığınma kamplarında hayatlarını sürdürürken büyük bir çoğunluk Avrupa’ya ulaşma hayaline sahiptir. Türkiye, Suriye’den gelen insanların Avrupa’ya ulaşma güzergâhında önemli bir konumda bulunmaktadır. Avrupa’ya ulaşan insanların büyük çoğunluğu Ege Denizi’nden Yunan Adalarına ulaşıp, oradan da Avrupa’nın içlerine doğru ilerlemektedir. Avrupa’ya ulaşmak isteyen milyonlarca mültecinin ulaşmak istediği nihai hedef Almanya olarak gözükmektedir. Mültecilerin yarattığı toplumsal, ekonomik ve politik problemleri engellemek isteyen Almanya için Türkiye, çözüm için en önemli ortak konumundadır. Dolayısıyla, son dönemde Türk-Alman ilişkilerini üst seviyeye taşıyan temel motivasyon, mülteciler ve mültecilerin yarattığı/yaratacağı sorunlardır. Almanya açısından bu yakınlaşmanın pragmatist bir yönünün olduğu yadsınamaz. Almanya, hem ülke içerisindeki hem de Avrupa’daki mültecilerden kaynaklanan sorunları çözebilmek için Türkiye’nin ortaklığına bağımlı konumdadır. Almanya için asıl mesele, mültecilerin Almanya’ya ve Avrupa’ya kitleler halinde “Schäuble weist Ex-Verfassungsrichter zurecht”, 02.02.2016, http://www.welt.de/politik/ausland/article151750609/Schaeuble-weist-Ex Verfassungsrichter-zurecht.html, 10 Şubat 2016. 44 “Schäuble erwägt Benzinsteuer zur Bewältigung der Flüchtlingskrise”, 16.01.2016, http://www.zeit.de/politik/deutschland/2016-01/haushalt-wolfgang-schaeublefluechtlingskrise-benzinsteuer, 28 Şubat 2016. 45 “Syria Regional Refugee Response”, http://data.unhcr.org/syrianrefugees/country.php?id=224, 23 Şubat 2016. 43 Almanya’nın Zorunlu Tercihi: Mülteci Krizi Ekseninde Türk-Alman İlişkilerini Yeniden Düşünmek ulaşmasının engellenmesi ve bu bağlamda Türkiye’nin ekonomik ve politik olarak desteklenmesidir. Türk-Alman ilişkilerinin son dönemine bakıldığında yakınlaşmanın üst düzey ziyaretlerle pekiştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Şansölye Merkel, 18 Ekim 2015 tarihinde İstanbul’u, 8 Şubat 2016 tarihinde Ankara’yı ziyaret etmiştir. Alman başbakanının kısa süre içerisinde Türkiye’ye gerçekleştirdiği iki ziyaret, Almanya’nın Türkiye’ye olan bakışını göstermesi açısından oldukça önemlidir. Ayrıca, 22 Ocak 2016 tarihinde Berlin’de gerçekleştirilen Türkiye-Almanya Yüksek İşbirliği Konsey’i toplantısında mülteci krizi başta olmak üzere stratejik alanlarda görüş alışverişi yapılarak, Türkiye ve Almanya’nın ortak paydalarda birleşen politikalar izleyebileceği öngörülmüştür. Son olarak, Türkiye’nin Suriye’de uçuşa kapalı güvenli bölge oluşturma önerisine ABD ve Rusya karşı çıkarken, Almanya bu öneriyi desteklemiş ve tekrar etmiştir. Bu politik desteğin dışında Almanya, Türkiye’ye mültecilerin kabulü ve barınmasıyla ilgili olarak AB bünyesinde ekonomik yardım yapılmasından yanadır. Bu kapsamda, AB içinden 3 milyar Euro’luk bir bütçenin ayrılması ve bunun Türkiye’ye verilmesi konusunda yapılan planlamalar hayata geçirilmeye başlanmıştır. Ayrıca, Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrası AB ile sürdürdüğü inişli çıkışlı ilişkide46 bazı fasılların açılması ve Türk vatandaşlarına vizesiz seyahati kolaylaştıracak adımların atılması konuşulan konular arasında olmuştur. Almanya ve AB, Türkiye üzerinden çok fazla sayıda mültecinin geldiği gerçeğinden hareket ederek Türkiye’yi bir partner olarak görmektedir47. Bu bağlamda, 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan ve 2014’ün Ekim ayında yürürlüğe giren Geri Kabul Anlaşmasını uygulamaya başlanmasını talep etmektedir. Geri Kabul Antlaşmasıyla, AB’ye üye ülkelere Türkiye üzerinden yasadışı yollarla giriş yapmış kişilerin transit geçiş yaptıkları ülkeye, oradan da kaynak ülkeye iade edilmesi sağlanabilecektir. Daha açık bir ifadeyle; Türkiye üzerinden yasadışı yollarla Avrupa’ya giden ve iltica başvurusu yapmayan ya da reddedilen Suriye, Afganistan, Pakistan, Irak vb. ülke vatandaşları Geri Kabul Antlaşmasıyla Türkiye’ye iade edilecek, Türkiye’nin kaynak ülkeyle antlaşması varsa daha sonra bu ülkelere gönderilecektir. Türkiye’nin 2001 yılında Suriye ile Geri Kabul Antlaşması48 imzaladığı düşünüldüğünde Türkiye üzerinden Avrupa’ya ve Almanya’ya Mehmet Seyfettin Erol, “Müzakere Sürecinde Türkiye’nin Avrasya Politikası ve AB ile İşbirliği Olanakları”, Mehmet Seyfettin Erol - Ertan Efegil (der.), Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları, Alp Yayınevi, Ankara 2007, s. 67-70. 47 Günter Seufert, “Die Turkei als Partner der EU in der Flüchtlingskrise”, SWP-Aktuell, No: 98, December 2015, s. 1. 48 “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yasadışı Göçmenlerin Geri Kabulüne İlişkin Antlaşma”, T.C. Resmi Gazete, 2007, 26491, 12 Nisan 2007. 46 41 Adem Akkaya giden Suriye vatandaşları önce Türkiye’ye daha sonra da Suriye’ye iade edilebilecektir. Hukuki ve teorik olarak bakıldığında Almanya’ya göç eden Suriyeli mültecilerin kaynak ülkelere gönderilmesinin önünde bir engel yokmuş gibi görünüyor olsa da Suriye’deki mevcut durum göz önüne alındığında uygulamanın fiili olarak başarılı olabilmesi imkânsız görünmektedir. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in kısa süre içerisinde iki kez Türkiye’yi ziyaret etmesi, Türk-Alman Yüksek İşbirliği Konseyi’nin kurulması, AB üyelik sürecinde Türkiye ile yeni fasılların açılmasının desteklenmesi, vize muafiyeti konusunda olumlu adımların atılması, Türkiye’nin mali olarak desteklenmesi ve Geri Kabul Antlaşmasının uygulanması için Türkiye’yle diyaloğun arttırılması, sorunun çözümünde Türkiye’nin Almanya için ne denli önemli bir aktör olduğunu göstermektedir. Avrupa’ya ve Almanya’ya mülteci akınının durdurulmasının en önemli yolunun Türkiye ile ortak hareket etmek olduğu görülmektedir. Mültecilerle birlikte artan yabancı karşıtlığının ve ırkçılığın daha tehlikeli bir hal almaması, Alman siyasetinde aşırı sağ söylemlerin etkin olmaması, ekonomik olarak çok daha büyük yüklerin altına girilmemesi ve Avrupa bütünleşmesinin zarar görmemesi için Almanya’nın, Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Bu kapsamda, Alman dış politikasının son dönemde Türkiye algısı ve kurulan ilişkilerin yönü, pragmatist bir tavrın sonucu olarak görülmelidir. 42 Sonuç Ortadoğu’daki çatışmalar sonrasında savaştan kaçan insanların oluşturduğu göç hareketlerinin siyasi, toplumsal ve ekonomik yönü bölgesel olmaktan çıkmış görünmektedir. Savaştan kaçan insanlar, ciddi bir göç hareketi oluşturarak Türkiye başta olmak üzere çeşitli bölge ülkelerine sığınmıştır. Ancak bu hareket zamanla komşu ülkelerin ötesine geçerek, dünya çapına yayılmıştır. Avrupa da mülteci göçünün yaşandığı en önemli coğrafyalardan biridir. Özellikle Almanya’nın mülteciler için önemli bir hedef olduğu görülmektedir. Almanya mülteci akının başından itibaren çok sert tedbirlere başvurmayan, açık kapı politikasını takip eden bir görünüm sergilemiştir. Fakat uygulanan bu politika hem toplumsal olarak hem de siyasi olarak çeşitli eleştirileri de beraberinde getirmiştir. Ayrıca mültecilerin ekonomik külfeti iktidar tarafından bile karşılanması zor bir durum olarak ifade edilmiştir. Mültecilerin gelişinden sonra daha fazla artan ve toplumsal olarak önemli bir tabana sahip olmaya başlayan yabancı karşıtı hareketler Almanya’yı zorlamaktadır. Pegida hareketiyle simgeleşen yabancı karşıtlığı, ırkçı ve İslamofobik akımlarla birleşerek daha tehlikeli hal almaya aday gelişmelerdir. Yabancı karşıtlığına ya da ırkçılığa dayalı hareketlerin destek görmesi, Nazi döneminde ağır tahribata ve travmaya uğrayan Alman siyasi Almanya’nın Zorunlu Tercihi: Mülteci Krizi Ekseninde Türk-Alman İlişkilerini Yeniden Düşünmek kültürünün hiç de istemeyeceği bir durumdur. Yabancı karşıtı hareketler gibi Avrupa bütünleşmesine karşı gelişen hareketler de Almanya’yı zor durumda bırakmaktadır. Almanya İçin Alternatif Partisi, “soft Euroseptik” bir parti olarak AB karşıtı söylemlerini, mültecilerin gelmesiyle birlikte daha da sertleştirerek AB’yi bunun sorumlularından biri olarak kabul etmektedir. Yapılan kamuoyu anketlerinde %10-12’lik bir desteğe sahip olduğu görülen parti, mültecilere yönelik tutumuyla da öne çıkmaktadır. Bu şekilde devam edecek mülteci göçüne, AB’ye üye ülkelerin nasıl bir cevap vereceği ve uzun yıllar sonucunda oluşturulmuş birlikte bunun ne gibi sorunlara yol açacağı ise tahmin edilmesi zor bir konudur. Mülteci meselesi, hem Almanya için hem de Avrupa Birliği’nin geleceği için oldukça önemlidir. Türkiye ise bu meselenin çözüm noktasında kilit ülkelerdendir. Avrupa’ya giden yüzbinlerce mültecinin ana güzergahı Türkiye üzerinden geçmektedir. Ayrıca, Türkiye Suriye’nin sınır komşusu olduğu için savaştan kaçan insanlar büyük kitleler halinde Türkiye’ye gelmektedir. Türkiye’ye ulaşan insanların bir sonraki hedeflerinin, Avrupa ve Almanya olduğu açıktır. Son dönemde yaşanan göç hareketleri analiz edildiğinde, Almanya’ya ulaşan insanların, Türkiye’den Avrupa’ya adım attıkları görülür. Dolayısıyla, Almanya mültecilerden kaynaklanan sorunlarını çözebilmek için Türkiye’ye ihtiyaç duymaktadır. Almanya başbakanı Angela Merkel’in Türkiye ziyaretlerinde ve yapılan üst düzey görüşmelerde temel konunun mülteciler olduğu bilinmektedir. Bu kapsamda Merkel’in, Türkiye’ye ekonomik yardım yapılması, AB müzakere fasıllarından yenilerinin açılması, vize muafiyeti uygulanması, gibi önerileri mülteci sorunundan kaynaklanan pragmatist yaklaşımın bir sonucudur. Türkiye, 3 milyona yakın Suriyeliye ev sahipliği yapmaktadır. Bunun yarattığı ekonomik yük milyarlarca doları bulmaktadır ve Türkiye bu yükü tek başına karşılamaktadır. Almanya ve AB ise, Suriyeli mülteciler konusunda, sorun kendi içlerine gelene kadar fazla bir tepki göstermemişlerdir. Ancak, mültecilerin Türkiye’den ve diğer güzergâhlardan Avrupa’ya ulaşmasıyla birlikte meselenin ciddiyetini daha net görmüşlerdir. Özellikle Almanya, hem toplumsal hem de AB içindeki kazanımlarını kaybetmemek ve zarara uğratmamak adına Türkiye’ye “bağımlı” konumdadır. Bu bağımlılığın Türkiye ve Almanya tarafından nasıl yönetileceği ise, Türk-Alman ve Türkiye-AB ilişkilerinin ne yönde gelişeceğini belirleyecek en önemli unsur olacaktır. 43 Adem Akkaya KAYNAKÇA ADAM Heribert, “Xenophobia, Asylum Seekers, and Immigration Policies in Germany”, Nationalism and Ethnic Politics, No: 21, 2015, s. 446-464. AKÇAY Belgin - İlke Göçmen, Avrupa Birliği: Tarihçe, Teoriler, Kurumlar ve Politikalar, 2.baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2014. Aktuelle Zahlen zu Asyl, Nürnberg, Bundesamt Für Migration und Flüchtlinge, January 2016. ALKAN M. Nail, “Hayranlık, Dostluk ve Çıkar Üçgeninde Türk-Alman İlişkileri”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 34, Nisan 2015, s. 3548. ARZHEIMER Kai, “The AfD: Finally a Successful Right-Wing Populist Eurosceptic Party for Germany”, West European Politics, Vol: 38, No: 3, 2015, s. 535-556. BUSCH Klaus - Wilhelm Knelangen, “German Euroscepticism”, Robert Harmsen - Menno Spiering, Euroscpticism: Party Politics, National Identity and European Party System, Brill Academic, Amsterdam 2004. CANBOLAT İbrahim S., Değişen Dünyada Almanya ve Türkler, 4. Baskı, Alfa Akademi, Bursa 2009. CAPLAN Jane, Hitler Almanyası, çev. İdem Erman, İnkılap Yayınevi, İstanbul 2012. 44 CHWALISZ Claudia, “Pegida in A European Landscape”, Unterstanding Pegida in Context, Social Europe Report, Friedrich Ebert Stiftung, March 2015. “Die 10 PEGİDA Forderungen an die Deutsche Asylpolitik”, www.pegida.de, 10 Ekim 2015. DILL Marshall, Germany a Modern History, The University of Michigan Press, USA 1961. DOSTAL Jörg Michael, “The Pegida Movement and German Political Culture: Is Right-Wing Populism Here to Stay?”, The Political Quartely, Vol: 86, No: 4, October-December 2015, s. 523-531. Almanya’nın Zorunlu Tercihi: Mülteci Krizi Ekseninde Türk-Alman İlişkilerini Yeniden Düşünmek “Emnid“, http://www.wahlrecht.de/umfragen/emnid.htm, 28 Şubat 2016. ENGLER Marcus - Scheineder Jan, “Germany Asylum Policy and EU Refugee Protection: The Prospects of the Common European Asylum Systm (CEAS)”, Focus Migration Policy Brief, No: 29, May 2015. EROL Mehmet Seyfettin, “Müzakere Sürecinde Türkiye’nin Avrasya Politikası ve AB ile İşbirliği Olanakları”, Mehmet Seyfettin Erol - Ertan Efegil (der.), Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları, Alp Yayınevi, Ankara 2007. FULBROOK Mary, Almanya’nın Kısa Tarihi (çev. Sabri Gürses), 2.baskı, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul 2014. “Für Merkel Gehört der Islam Offenkundig zu Deutschland”, 01.07.2015, http://www.zeit.de/politik/deutschland/2015-07/merkel-islam-deutschland, 3 Ocak 2016. HARMSEN Robert - Spiering Menno, “Introduction: Euroscepticism and The Evolution of European Political Debate” Robert Harmsen - Menno Spiering (der.), Euroscpticism: Party Politics, National Identity and European Party System, Brill Academic, Amsterdam 2004. HENTZE Tobias, “Holger Schäfer, Flüchtlinge: Folgen Für Arbeitsmarkt und Staatsfinanzen”,http://www.iwkoeln.de/infodienste/iwkurzberichte/beitrag/fl uechtlinge-folgen-fuer-arbeitsmarkt-und-staatsfinanzen 263939?highlight=die%252BVersorgung%252Bder%252BFl%25C3%25BC chtlinge, 24 Şubat 2016. “Humanitäre Aufnahmeprogramme des Bundes”, http://www.bmi.bund.de/DE/Themen/Migration-Integration/AsylFluechtlingsschutz/Humanitaere-aufnahmeprogramme/humanitaereaufnahmeprogramme_node.html, 11 Şubat 2016. “IFO Institüt erhöht Schätzung der Flüchtlinskosten auf 21,1 Milliarden Euro allein für 2015”, 11.11.2015, http://www.cesifogroup.de/de/ifoHome/presse/Pressemitteilungen/PressemitteilungenArchiv/2015/Q4/press_20151110_fluechtlinge.html, 19 Şubat 2016. JAMES Harold, Alman Kimliği (çev. İsmail Türkmen), Kızılelma Yayınları, İstanbul 1999. 45 Adem Akkaya JANES Jackson, “German Foreign Policy in the Aftermath of the 2013 Bundestag Election”, German Politics and Society, Issue: 112, Vol: 32, No: 3, Autum 2014, s. 86-97. KARAL Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, V. Cilt, 6.baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2011. KARAL Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, VIII. Cilt, 6.baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2011. “Kardeş Partiden Merkel’e Sert http://www.dw.com/tr/karde%C5%9F-partiden-merkele-sertele%C5%9Ftiri/a-18709601, 26 Ocak 2016. Eleştiri”, KOÇAK Cemil, Türk Alman İlişkileri 1923-1939, 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2013. MCGOWAN Lee, “Right-Wing Violence in Germany: Assesing the Objectives, Personalities and Terror Trail of the National Socialist Underground and the State’s Response to It”, German Politics, Vol: 23, No: 3, 2014, s. 196-212. NYE Catrin, “Pegida:Why Is The Populist Right On The Rise In Germany?”, Unterstanding Pegida in Context, Social Europe Report, Friedrich Ebert Stiftung, March 2015. ORTAYLI İlber, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, 12.baskı, Timaş Yayınları, İstanbul 2012. PINNOW Hermann, Almanya Tarihi, I. Cilt (çev. Fehmi Baldaş), Kanaat Kitabevi, İstanbul 1940. 46 “Programmatik und Leitlinien”, http://www.alternativefuer.de/programmhintergrund/programmatik/, 22 Ocak 2016. “Schäuble erwägt Benzinsteuer zur Bewältigung der Flüchtlingskrise”, 16 Ocak 2016, http://www.zeit.de/politik/deutschland/2016-01/haushaltwolfgang-schaeuble-fluechtlingskrise-benzinsteuer, 28 Şubat 2016. “Schäuble weist Ex-Verfassungsrichter zurecht”, 02.02.2016, http://www.welt.de/politik/ausland/article1517 50609/Schaeuble-weist-ExVerfassungsrichter-zurecht.html, 10 Şubat 2016. Almanya’nın Zorunlu Tercihi: Mülteci Krizi Ekseninde Türk-Alman İlişkilerini Yeniden Düşünmek SEUFERT Günter, “Die Turkei als Partner der EU in der Flüchtlingskrise”, SWP-Aktuell, No: 98, December 2015. “Syria Regional Refugee Response”, http://data.unhcr.org/syrianrefugees/country.php?id=224, 23 Şubat 2016. TURAN Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, 15. Baskı, Ötüken Yayınları, İstanbul 2012. “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yasadışı Göçmenlerin Geri Kabulüne İlişkin Antlaşma”, 2007, T.C. Resmi Gazete, 26491, 12 Nisan 2007. UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, IV. Cilt, I. Bölüm, 6.baskı, Türk Tarh Kurumu Basımevi, Ankara 2011. UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, IV. Cilt 2.Kısım, 6.baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2011. ÜLGER İrfan Kaya, “Avrupa Birliğinde Gelecek Tartışmaları ve Türkiye Sorunu”, Mehmet Seyfettin Erol - Ertan Efegil (der.), Türkiye-AB İlişkileri: Avrupa’nın Genişlemesi, Müzakere Süreci ve Batılılaşma Sorunsalı, Orion Yayınevi, Ankara 2007. ÜNVER O. Can, Alman Kışı: Neoliberal Çağın Almanya’sında Irkçılığın Hedefindeki Göçmenler, Nika Yayınevi, Ankara 2015. “Wanderungen zwischen Deutschland und dem Ausland 1991 bis 2014”, https://www.destatis.de/DE/ZahlenFakten/GesellschaftStaat/Bevoelkerung/ Wanderungen/Tabellen/WanderungenAlle.html, 08 Ocak 2016. WITTLINGER Ruth - Larose Martin, “No Future for Germany’s Past? Collective Memory and German Foreign Policy”, German Politics, Vol: 16, No: 4, December 2007, s. 481-495. 47 Adem Akkaya 48 Structured Abstract Refugee problems or crisis constitute basic issue of recently Turkey-Germany relationship. Millions of people who escape Syrian domestic war caused a massive migration wave. A significant part of these people have taken refuge to Turkey and many also have arrived at Europe. Researches indicate that a considerable part of Syrian refugees who arrived at Europe pass via Turkey. At this point, European Union, particularly Germany, would like to act common action with Turkey. They recognize that Turkey is the key actor on migration wave. Germany that host for over 1 million refugees is the most affected country in this massive migration wave. Germany’s economic strength, welfare level, social aid opportunities are primary reasons of flow of migration. But, refugees who arrived at Germany have brought with several problems. Xenophobia and Islamophobia have grown considerably after migration in Germany. Majority of refugees are Muslim and belong to different cultures causes serious tension in Germany. Pegida is the most tangible evidence of this reaction. Pegida which adopt xenophobic/ islamphobic attitude and also has considerably supporters in Germany conserve own dynamism with “Mondays Meeting”. This movement is not also being supported in Germany but only Austria, Norway and Switzerland. It is seen obviously that xenophobia and islamophobia has been minaciously accepted by German public and this ideological tendency have reached political representation level. In this regard, refugee problem also influence German domestic policy. CDU and CSU compose traditional power block and current migration policy have affected adversely this “sibling parties”. The party leader of CSU had frequently criticized Merkel’s refugee policy. Besides, it is clear that far right-parties in Germany increase their supporters. Particularly, AfD which draws attention with this Eurosceptic and xenophobic behaviors shows dramatically an increase. The latest state elections in Baden Württemberg, Saxony Anhatl and Rhineland Pfalz showed us that AfD considerably increased its vote. İnstead of this, Merkel’s party CSU had uneasily lost own support. Migration wave towards Germany and EU has provoked reinterpretation core values and treaties of EU. Otherwise, concerns with regards to European security are potential destroying factors of European integration. European integration is not also instrument of German foreign policy but also goal, for this reason dissolution of European integration is not desideratum by Germany. Finally, refugees impose a massive economic burden. Analyses estimate that in 2016-2017 Germany will spend 50 billion Euros for refugees. All of these problems are able to affect seriously German society and policy. Particularly, xenophobia and rallying of far-right parties have prejudicial potential in German political culture. Dissolution and impairment Almanya’nın Zorunlu Tercihi: Mülteci Krizi Ekseninde Türk-Alman İlişkilerini Yeniden Düşünmek of EU is definitely not accepted by Germany. Germany realizes that he must work together with Turkey because of solution domestic and external problems. Germany puts also pressure on EU for cooperation with Turkey. Turkey is the key actor in order for averting migration. Visiting frequently to Turkey by Chancellor Merkel, promising progress in Turkey-EU relation, planning visa-free travel, demanding to be implemented readmission agreement and providing economic aids to Turkey are result of developing strategy in context of refugee crisis. It should not be forgotten that Germany is the most affected country from refugee crisis. In order that Germany wants to overcome these problems uneventfully, he is “strategic dependency” to Turkey. In the contrary case, German policy and society faces with deep damage risks. Therefore, in the short term, basic process of Turkey-Germany relationship will be determined by this “strategic dependency”. 49