BALKANLAR

advertisement
OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE
VE SANAT DÜNYASINDA
BALKANLAR
Milletlerarası Tartışmalı İlıni Toplantı
·07-09 Mayıs 2014:
Toplantı Yeri:
~
Trakya Üniversitesi Balkan Kongre Merkezi,.Edirne
İstanbul2014
BALKANLAR'DA TASAVVUFUN YAYILIŞINI
HIZLANDIRAN ETMENLER: REAKSİYONER BİR TAVIR
OLARAK BOGOMİLİZM
Nurullah KOLTAf
Geldikti bir zamanlar Sarı Saltık'la Asya'dan
Bir bir Diyar- ı Rılm'a dağıldık Sakarya'dan
Yahya Kemal Beyatlı (Mavera'da Söyleniş'ten)
İnsanlık tarihinde büyük kültür havzaları, doğal olarak kültürel alışverişin
en yoğun yaşandığı doğal geçiş güzergahlarında oluşur. Kadim bilgeliğe sahip
milletierin mi bu kültür havzalanru şekillendirdiği, yoksa bu geçiş alanlarının mı
onları cezbedip bir araya getirdiği hususu tartışli!}aya açık bir durumdur. Mısır
Medeniyeti'nden İnkalar'ın yaşadığı alanlara, Mezopotamya'dan Balkanlar'a
kadar bu medeniyet merkezleri, tarihi seyir içinde birbirine bağladıkları milletierin hikemi birikimlerini sürgit bir biçimde arttırmışlar ve geride havsalaları zorlayan eserler bırakmışlardır.
Kimi araştırmacılara göre medeniyetler mimari, musiki ve mutfaktan oluşan bir saç ayağı üzerinde yükselir. Elbette bu saç ayakları, yalnızca içerdikleri
malzemelerle anlaşılabilecek olgular değildirler. Bilindiği gibi her bir medeniyetin mimarisi, arka planındaki düşünceyle kıvam bulur. V ahiyle irtibatlı geleneksel mimarller, ,bu irtibatlarından ötürü kutludur ve en küçük yapıda bile kutlu
• Yrd. Doç. Dr. Trakya Üniversitesi llahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü,
nurullahkoltas@trakya.edu.tr
·
262
OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
unsurlar gözlemlenebilir mahiyettedir. Musiki ve mutfakta da durum böyledir.
Onlar da hikmet içerdikleri oranda rafinelik kazanırlar ve bulundukları toplumun zevk ve irfaruru ortaya koyarlar. Dolayısıyla hikmet, yaşantının tüm alanlarına nüfuz eder ve manevi kalkınma sağlar.
Dinler, "egzoterik" ve "ezoterik" olmak üzere iki yön ihtiva ederler. Söz
konusu İslam olduğunda, bu iki yön ayrık değil birbirini bütünleyici mahiyettedir. Dini, alanın bir daire olduğunu varsaya~ olursak, dış, çember egzoterik ya
da şer'i yönü, merkez hakikat ya da ezoterik yönü, yarıçap ise yol ya da tariki
ifade eder! Çembe~den merkeze ulaşan yollar sayısızdır. Bu nedenle de "Etturı1ku ilailahi bi-adedi enfasi'l halaik" yani "Allah'a giden yollar yaratılmışların
sayısıncadır" denmiştir. Yollar ya da tarikatlar, geleneğin tesisi ve geliştirilme­
sinde önemli bir işlev görürler; zira bir tarikatın kolları, dünyanın bir ucundan
diğerine dolanır ve mürninleri İslam'ın özü olan "muazzam ezoterik gelenek
ağacı"nın2 gölgesinde bir araya getirir.
Balkanlar gibi büyük bir coğrafyada, insanların bu denli gönülden ihtida
dikkat ç~kici bir durumdur. Zira ezoterik yönden hareketle egzoterik
yönün kabul edilişi gibi bir durum da söz konusudur. Günümüzde Bah'da İs­
lam'a yönelik yıllar yılı İslam'ın kılıç zoruyla kabul edildiği biçiminde bir çarpık
bir tez oluşturulmak istenmektedir. Öne sürülen bu düşüncenin antitezi ise,
içselleştirilip yerel tasavvufi neş'e ile harmanianan irfandır, hikmettir, mimaridir,
musikidir. Madem ki konumuz Balkanlar'dır, Müslümanların yaşamış olduğu
küçük bir köyden büyük kentlere kadar toplumsal ve fiziki doku yeterli done
sağlayacaktır. Bu bağlamda gözlemlenebilecek izler, taklitten ziyade yeniden bir
yorumlanışı da gözler önüne serer.
edişleri
Balkanlar'daki kültür mozaiği, Doğu ve Batı arasındaki ticari bir birleşim
noktasıdır. Bu da yeri geldiğinde sadece emtianın değil ayrıca ilim ve irfan alışve1
Ayrıntılı
bilgi için bkz. Rene Guenon, Insights into Islamic Esoterism and Taoism'de ilk
iki bölüm, (Sophia Perennis, 2001).
2
Bkz. Algar, Hamid, Some Notes on the Naqshbandi Tariqat in Bosnia, Studies in Comparative Religion, World Wisdom, C. 9 No. 2. (İlkbahar, 1975).
B~AR'DA TASAVVUFUN YAYILIŞINI lflZLANDlRAN ETMENLER
263
rişinin yapıldığı merkeziere dönüşmüştür. Balkanlar, Asya ve Avrupa arasında
önemli bir geçiş güzergalu olması nedeniyle ticari ve ilmi bakımdan da kestirme
bir yol işlevi üstlenmiştir. Tacirlerle birlikte dünyarun diğer önemli merkezlerinden zanaatkarların da geldiği bir vakıadır. Bu kişiler daha sonra bu bölgelere
yerleşmişler ve bölge kültürüyle kendi kültürlerini harmanlamaya başlamışlardır.
K~za Osmanlı'nın fetihlerinden önce Alperenler ve Gazi-Dervişler de bu yörelerdeki mozaiği daha katmanlı ve boyutlu hale getirmişlerdir.
Şayet İslam kılıç zoruyla ya da mali bir takım kaygılarla benimsenmiş olsaydı, insanlar arasında bu kalbi bağlar asla oluşmazdı. Saraybosna'dan Üsküp'e,
İstanbul'dan Şam'a bu manevi birikim merkezleri, İslam'la müşerref olanların
asla bir yabancılık hissi yaşamamasına neden olur.3
Balkanlar'da bu manevi dönüşüme zernin hazırlayan arniller göz önünde
bulundurulduğuıida, tasavvufi düşünce ve uygulamaların başat bir rol üstlendikleri görülür. Mesele bir tenevvür, bir dönüşüm meselesidir ve bu dönüşüm yüzyıllar alan bir çaba ve inayetin mahsulüdür. Balkanlarda İslam'ın yayılış serüveni,
tasavvuô hareketlerin çabalarıyla ivme kazanmış ve sistematik hale gelmiştir. Bu
serüvenin başlangıcını ele alırken, genel olarak tarihsel ve sosyolojik durumu
irdelememiz gerekmektedir.
.,
Sosyal Yapı
Kavimler Göçü'yle birlikte Avrupa'nın demografik ve siyasi yapısında büyük değişiklikler olmuştur. Orta Asya'dan gelip Balkanlar'a yerleşen Avarlar,
Vardarlar, Peçenekler, Kumanlar gibi Türk boylarının 'izleri zamana karşı direnç
göstermiş, Osmanlı idaresi ve İslarru dünya görüşünün yayılmasını da kolaylaş­
tırmıştır. Etimolojik açıdan 'Balkan' ifadesine bakıldığında, 'ağaçlı dağ dizisi'
3
Ayrıntılı bilgi için bkz. Çağ, Galip, Osmanlıların Balkanları Fethinde Islam Kimliğinin
Etkisi/Katkısı, Çankın Karatekin O~versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 3{2), s.
125-142.
264
OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
anlamındaki
Türkçe bir kelimeden geldiği görülür.• Yerleşim bölgeleri ve buralardakicaddeve sokakların isimleri de bu gerçekliğin canlı tanığıdırlar.
Bogomilizm ve Bogomiller
Balkanlar'da tasavvufun yayılışıru hızlandıran önemli etmenlerden biri,
M.S. 10. yüzyılda ortaya çıkan "Bogornilizm" adlı düalist, reaksiyoner bir harekettir. H'!l"ekete adını veren Bogomil, Bulgar bir rahip olup asıl adına ilişkin kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır. "Bogomil", sözlÜkte "Tanrı'ya yakın
kişi" anlamına gelse de pejoratif bazı yan anlamlan da barındırmaktadır.
Bogomil Hareketi; .' başlangıcından_ itibaren anaakım Hıristiyanlar arasında
heretikkabul edilmiştir.
Bogomilizmle alakalı bilgilerimiz, daha ziyade bu hareketi yok etmeye yönelik yazışmalar ve reddiye rıiteliğindeki _manüskürlere dayanır. Bogomil inancı­
nın tarih sahnesine çıkışından önce Pavlikanlar ve Marıiheistler, anaakım Hıris­
tiyan düşüncesine şiddetli eleştiriler yöneltmişler ve çeşitli tepkilere maruz kalmışlardır. Dönemin Katolik dünya görüşü, Doğu Avrupa'ya geç bir dönemde
ulaşmış ve şiddetli bir direnç"ıe karşılaşmıştır. Zira Katolik Kilisesi, insanların bu
inancı benimserneleri adına şiddetli baskı uygulamaktadır. Kısa bir süre önce
ulaştıkları bu bölgelerde keyfi uygulamalarda bulunmuşlar ve özellikle mali bağ­
lamda halka ağır vergiler yüklemişlerdir. Papalığa yakın bölgelerde olup kilisenin
bu baskısına karşı boyun eğmeye mecbur kalan Sloven ve Hırvatlar, Hıristiyanlı­
ğı benimsemişlerdir. Bununla birlikte Balkanlar'ın Güney ve Doğu bölgelerinde
yaşayan bilhassa Boşnaklar ve Arnavutlar, büyük bir direnç sergilemişlerdir.
Dolayısıyla burada azami dikkat sarf edilmesi gerekli husus, Balkanlar'ın bu kıs4
Oki.ç, Tayyib, Sarı Saltu.k'a ait.Bir Fetva, İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı l, Milli Eğitim
Basunevi, İstanbul 1952, s. 3.
Bogomilizmle alakah ayrıntılı bilgi için bkz. Minkov, Anton, Conversion to Islam in the
Balkans-Kisve Balıasi Petitions and Ottoman Social Life 1670- 1730, Ed. Suraiya Faroqhi
ve Halil İnalcık, The Ottoman Empire and its Heritage, sayı 30'da, Brill Leiden, s. lOSlOS; lzzeti, Metin, Balkanlar'da Tasavvuj, İnsan Yayınları, İstanbul2013, s. 42-46; Okiç,
5
Tayyib, Sarı Saltuk'a ait Bir Fetva, ilahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı ı , Milli Eğitim
Basunevi, İstanbul 1952.
BALKANLAR'DA TASAVVUFUN YAYILIŞINI ınzLANDmAN ETMENLER
265
ınında Hıristiyanlığı
kabul eden ihalk.ın yüzeysel bir bağhlık sergilemeleridir.
Daha sonra Bogornilizm, Katelik inancuun birçok unsurunu reddettiği için Bul- garlar, Makedonlar, Sırplar ve Boşnaklar bu yeni düşünceyi kolayca benimsemiş­
lerdir. Ancak zamanla Bogomiller birçok yerde şiddete maruz kalıp önde gelenleri idam edildiği hatta Bizans'ta.olduğu gibi yakıldığı için, kaybolma tehlikesiyle
karşı karşıya kalar* inançlarına yakın gördükleri İslam'a karşı açık bir ılımlılık.
sergilemişlerdir.6 Sonuç olarak bu durum, İslam'ın yayılışıru hızlandıran bir etmen olmuştur?
Bogomiller'deki ibadet biçimleri, Ruh'un Tanrıyla birleşmesi, münzevi bir
yaşam biçimi, gnostik bir bakış açısı, inisiasyon, fakr vb. unsurlar, bu irfani hareketin yayılışı ve Balkanlar'da tasavvıufun benimsenişi arasında bazı korelasyonların kurulmasını mümkün kılmaktadır.
Kimi araştırmacılar, ikici (düalist) bir temele dayarıması nedeniyle
Bogomilizrnin 3. yüzyıldaki Maniheizm ve 7. yüzyıldaki Pavlikanizm'in tesirleri
altında oluştuğunu öne sürmektedirler. Bu inaruşa göre evren ve insanın bedeni,
şeytanın eseridir. Tarırı ise maddi olmayan varlıkların Yaratıcısıdır. Bu yüzden
de bir "bogomil", şeytanın eseri olan. maddi şeyleri alt ederek Tanrı'ya yaklaşma­
lıdır.8 Bu dönemde popülerlik kazanınaya başlayan Bogomil hareketinin karakteristik öğretileri şöyle sıralanabilir:
ı ,
./ Gnostik (irfani) anlayışa sahiptirler. Bogomiller, Tanrı'nın varlığının ilharnla kavranabileceğine inanırlar. (Tasavvtifta keşj)
./ Kiliselerde bulunan tasvir ve ikonalar,
ve teşbih)
6
paganlık
alametleridirler. (tecsim
Okiç, a.g.e. s. 50.
Köprülü, Mehmet Fuad, Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara 1988, s: .ıo8.
8
Okiç, Tayyib, Balkanlarda Bogomilizm Hareketi ve Bunun bii Araştıncısı: Aleksandar
VasUjevic-Solovjev, !slam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, CUt V- Cüz ı, 4, İstanbul 1973, s.
7
209.
.
266
OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
./ Azizlerden kalan yadigarlar (relikler) kutsal değildir. Aziziere yapılan
ibadetler de muteber değildir.
./ Ayinler (sacraments) kabul edilemez.
./ Evkaristiya (Eucharist) kabul edilemez ve İsa'nın bedeni ekmek haline
gelemez.
./ Kilisenin mutlak hiyerarşisine karşı ç~aktadırlar. Dolayısıyla kilise tar-afından gerçekleştirilen aforozlar da temelsizdir. .
./ Hayatın gayesi, beden ve ruhun zincirlerinden kurtulup Tanrı ile birleş­
mektir.
./ İbadetlerin gayesi, tek başıİıa sadece Tanrı'ya yakarmaktır. Bu şekilde
ruh kötülüklerden arırur ve Tanrı'ya yaklaşır. (Tasavvufta murakabe,
halvet) ·
./ Kilisenin lüks ve sefahati kabul edilemez. Yoksulluk büyük bir erdemdir.
{Tasavvufta fakr)
./ Teslis kabul edilemez. Zira Tanrı birdir ve Hipostazlar O'nun tecellileridir. .,
./ Bogomil inancına girişte inisiye söz konusudur. Bir dyed {dede) huzurunda inisiye yemini edilir. (Tasavvufta intisab süreci)
./ Bedeni ve ruhi ternizlik önemlidir. Bu nedenle, ibadetlere başlamadan
önce vücudun belli uzuvları yıkarur. (Abdest)
./ Gündüz beş gece ise dört kez ibadet ederler. ibadet esnasında bir kaç kez
eğilirler (rükt1) ve bir kaç kez secde ederler.
./ ibadet ferdi yapıldığından kiliseye ihtiyaç duymazlar.
./ Yeminin hiçbir türü .!<abul edilemez.9
Şecaat Sahibi Alp-Erenler ya da İrfan Sahibi Gaziler
Bogomil inancının yanı sıra bölgeye Osmanlılar'dan önce gelen dervişler,
genelde İslam'ın özelde ise tasavvufun neşv-ü nema bulmasına yardım etmişler9
Bkz. İzeti, s. 43-45.
BAl.J0NLAR'DA TASAVVUFUN YAYILIŞINI HIZLANDIRAN ETMENLER
267
dir. Bu anlamda bu derviş ya da Alperenlerin, Balkanlar'da tasavvufi düşüncenin
yayılmasında önem arz eden diğer bir etmen olduğu söylenebilir. Bu dervişler,
-aldıkları manevi eğitimin ardından rahatlığı seçmeyip kimi durumlarda haramilerin istila ettikleri ve bir devlet denetiminin olmadığı kuş uçmaz kervan geçmez
diyariarı mesken edinmişler, 10 bu yerleri bayındır kılmaya özen göstermişlerdir.
Bilinçaltiarında büyük yer tutan "alplik" ya da şecaat, aldıkları manevi terbiye
neticesinde "erlik"le birleşerek "Alperen" sınıfını oluşturmuştur.U
Dervişler, tebliğ
ve irşadlarını sistemli bir biçimde gerçekleştirmişlerdir.
Öncelikle ulaştıkları bölgelerde tekke ve zaviyeler kurmuşlardır. Bu bölgelerin
seçimin tesadüfi değildir. Çoğunlukla daha önce zikrettiğimiz kilisenin doğrudan
baskıda bulunduğu ve satlll benimseyişlerin söz konusu olduğu alanlar hedeflenmiştir. Kurulan tekke ve zaviyeler, geniş kitlelerin bu bölgelere gelip yerleş­
mesini hızlandırrnıştırY Neticede bu yerler hem İslamiaştırma hem de hatırı
sayılır bir şehir kültürü oluşturma işlevini yerine getirmişlerdir. Tekke ve
zaviyelerin yaru sıra cami, okul, imaret vb. bileşenlere sahip bu kompleksler,
büyük bir yeniden dönüşümün anahtandırlar. Bu kurumların hizmetlerinin salt
Müslüman nüfusla sınırlı olmaması dikkat çekici diğer bir husustur. Bu yüzden
fetihlerin öncesinde bilhassa Katalik inancın ve engizisyonun eziyetlerinden
mustarip kimselerin İslam'a ısınmaları sağlanmıştır. Fetih süreci ve sonrasında
da cami, medrese ve tekkelerin birlikte kuroluşuP akıl ve gönül birlikteliğini
öneeleyen bir politikarun öngörüldüğünün işaretidiJ- Dervişler yerleştikleri toprakları eşi görülmemiş bir biçimde imar etmişler, o dönemin işgalci ülkelerinin
10
Ayrıntılı bilgi için bkz. Barkan, Ömer Lütfi, "Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve
Kolanizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temllkler, İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk
Dervişleri ve Zaviyeler", Vakıflar Dergisi, Sayı Il, Ankara 1964, s. 279-353.
11
Demirci, Mehmet, Balkan Müslümanlığında Gazi-Dervişterin Rolleri ve Sarı Saltuk
Örneği, Balkanlar'da lsliim Medeniyeti Milletlerarası Sempozyumu Tebliğleri, Ed. Ali
Çaksu, Sofya 2000, s. 75-77.
12
Öngören, Reşat, Balkanlar'ın İsl1imlaşmasında Sılfilerin Rolü, Balkanlar'da ls/tım
Medeniyeti Milletlerarası Sempozyumu Tebliğleri, Ed. Ali Çaksu, Sofya 2000, s. 47.
13
A.g.e. s. 47-48; ayrıca bkz. Ayverdi, Ekrem Hakkı, Avrupa'da Osmanlı Mimari Eserleri:
Romanya Macaristan (I), İstanbull979, s. 22.
268
OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
aksine çevreye ve topluma duyarlı bir biçimde
bağları" haline getirmişlerdir. 14
yakl~arak
bu bölgeleri "irem
Gönüllerin Fatihi San Saltuk
Güneydoğu Avrupa'da İslam'ın yayilişında başat bir vazife üstlenen erenler, herhangi bir makarn ve nam peşinde olmamışlardır. Bu nedenle çok azının
isimleri günümüze ulaşmıştır. Vaktiyle Basra civarındaki ribatlarda gündüz
cihad gece' de ilim ve ibadetle geçiren, muaazzam eserlerine karşın nam bırakma
derdine düşmeyen "İhvanu's-Safa" gibi, Balkanlar'a gelip yerleşen eren1er de
muazzam bir dönüştürme faaliyetine girişmişler ve kişisel kaygılardan çok Din-i
Mübin'i yayma gayretiyle meşgUl olmuşlardır. Mihailoğlu Ali Bey
Gazavatnamesi'nde bu durum veciz bir biçimde ifade edilir:
yöneldi fisebilillah gazaya
tevekkül kıldı can ile hüda'ya
ne can endişesi ne nan ümidi
iki alemde' bir canan ümidi
zihi aşık zihl gazi-i sadık
bu gazidür olan didara layık
gel iy gazi bu faniden güzer kıl
hernan evvel kadernde terk-i ser k.ıl. 15
Bununla birlikte, gerek İslamiaştırma doğrultusundaki çabaları gerekse tasavvufi yetki ve rehberliğinin sosyal denge geqrmedeki başarısı nedeniyle Sarı
ı4 Evliya Çelebi, Seyahatname, C. III, s. 349
15
Prizrenli Suzi Çelebi'nin Mihailoğlu Ali Bey Gazavatnamesi bir bölümü günümüze
ulaşmıştır.
BA~'DA TASAVVUFUNYAYILIŞINIHIZLANDIR.A.NETMENLER
269
Saltuk'un tesiri yalnızca Müslümanlar
arasında değil ayrıca Hıristiyanlar arasında da belirgindir. Adına yapılan makıimların sayısı ve bulundukları şehirler göz önüne alındığında, çok az kişiye
nasip olabilecek bir teveccüh görünür. Diğer bir ilgi çekici durum ise San
Saltuk'un medfun olduğu iddia edilen türbe ve makamlar, vaktiyle Bogomillerin
yoğun olarak yaşadığı alanlardır.
Saltuk, adeta efsane bir
şahsiyettir. 16 Sarı
17
Hayatı menkıbeler
ve efsanelerle iç içe geçen Sarı Saltuk'un gerçek ismi,
Evliya Çelebi'ye göre Mehmed Buhari, Saltukname'ye göre Şerif Hızır'dır. 18 San
Saltuk'la alakalı en eski kayıt, ibn Batuta'nın Seyahatnamesi'nde yer alır. Çeşitli
gazalara katıldıktan sonra Rumeli'ye geçmiş, burada ihya ve irşad görevini icra
etmiştir. Din ve dil farkı gözetmeksizin tüm halkların gönlünü kazanmış ve kendisinden sonraki dervişler için bir rol model olmuştur. Söylendiğine göre cenazesinin bir tabuta konmasını ve altı boş tabutla birlikte yedi ayrı bölgeye gönderilmesini ister. Böylece bu yerler ziyaret mekanı haline gelecek ve kaynaşma sağ­
layacaktır.
Sonuç
Tasavvufun birleştirici ve tevhidi yönü, evrensel boyutta insanların kaynaşmasını sağlar. Balkanlar'da müşahede edildiği üzere, tasavvufi söylem ve pratik gönülleri fethedip üst profilde bir tebliğ vasıtası ,olduğunu kanıtlar. Bu bağ­
lamda Bogomil inancı, Balkanlar'da tasavvufi inancın anlaşılması ve yayılışını
li
hızlandırmış, sonraki yüzyıllarda kalıcı bir etki bırakmasını sağlamıştır. Bu kalıcılık sayesinde diğer İslam beldelerinde tasavvufun daha iyi anlaşılmasında büyük görevler üstlenecek arifler, alimler ve şarihler yetişmiştir.
Balkanlar örneğinde müşahede edildiği üzere tasavvuf, modernitenin köve beslediği kaosa bir panzehir olup günümüzde insanının manevi
susuzluğunu gidermenin en mühim alternatifi görünmektedir.
rüklediği
Okiç, Tayyib, Sarı Saltuk'a ait Bir Fetva, s. 48.
A.g.e., s. 50.
18
A.g.e., s. 48.
16
17
270
OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR
Kaynakça
Algar, Hamid, Same Notes on the Naqshbandi Taıiqat in Bosnia, Studies in
Comparative Religion, World Wisdom, C. 9 No. 2. (İlkbahar, 1975).
Ayverdi, Ekrem Hakkı, Avrupa'da Osmanlı Mimari Eserleri: Romanya Macaristan
(I). İstanbul 1979.
Barkan, ömer Lütfi, "Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolanizasyon
Metodu olarak Vakıflar ve Temlikler, İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve
Zaviyeler", Vakıflar Dergisi, Sayı Il, Ankara 1964.
Çağ, Galip, Osmanlıların Balkanları Fethinde Islam Kimliğinin Etkisi/Katkısı,
Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 3(2).
Demirci, lyfehmet, Balkan Müslümanlığında Gazi-Dervişlerin Rolleri ve Sarı
Saltuk Örneği, Balkanlar'da Islam Medeniyeti Milletlerarası Sempozyumu Tebliğleri, Ed.
Ali Çaksu, Sofya 2000.
Evliya Çelebi, Seyahatnam e, C. III.
İzzeti, Metin_, Balkanlar'da Tasavvuj, İnsan Yayınları, İstanbul2013.
·,
Köprülü, Mehmet Fuad,
Basımevi, Ankara 1988.
Osmanlı
Devleti'nin
Kuruluşu,
Türk Tarih Kurumu
Minkov, Anton, Canversion to Islam in the Balkans-Kisve Bahasi Petitions and
Ottoman Social Life 1670-1730, Ed. Suraiya Faroqhi ve Halil İnalcık, The Ottoman
Empire and its Heritage, sayı 30'da, Brill Leiden 2004.
Okiç, Tayyib, Balkanlarda Bogomilizm Hareketi ve Bunun bir Araştırıcısı:
Aleksandar Vasiljevic-Solovjev, Isitım Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, Cilt V- Cüz ı, 4,
İstanbull973.
_ __,Sarı Saltuk'a ait· Bir Fetva, Ilahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 1, Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul 1952.
Öngören, Reşat, Balkanlar'ın İslamiaşmasında Sılillerin Rolü, Balkanlar'da Islam
Medeniyeti Milletlerarası Sempozyumu Tebliğleri, Ed. Ali Çaksu, Sofya 2000.
Rene Guenon, lnsights into lslamic Esoterism and Taoism'de ilk iki bölüm, Sophia
Perennls, 2001.
Download