OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE VE SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR Milletlerarası Tartışmalı İlıni Toplantı ·07-09 Mayıs 2014: Toplantı Yeri: ~ Trakya Üniversitesi Balkan Kongre Merkezi,.Edirne İstanbul2014 BALKANLAR'DA TASAVVUFUN YAYILIŞINI HIZLANDIRAN ETMENLER: REAKSİYONER BİR TAVIR OLARAK BOGOMİLİZM Nurullah KOLTAf Geldikti bir zamanlar Sarı Saltık'la Asya'dan Bir bir Diyar- ı Rılm'a dağıldık Sakarya'dan Yahya Kemal Beyatlı (Mavera'da Söyleniş'ten) İnsanlık tarihinde büyük kültür havzaları, doğal olarak kültürel alışverişin en yoğun yaşandığı doğal geçiş güzergahlarında oluşur. Kadim bilgeliğe sahip milletierin mi bu kültür havzalanru şekillendirdiği, yoksa bu geçiş alanlarının mı onları cezbedip bir araya getirdiği hususu tartışli!}aya açık bir durumdur. Mısır Medeniyeti'nden İnkalar'ın yaşadığı alanlara, Mezopotamya'dan Balkanlar'a kadar bu medeniyet merkezleri, tarihi seyir içinde birbirine bağladıkları milletierin hikemi birikimlerini sürgit bir biçimde arttırmışlar ve geride havsalaları zorlayan eserler bırakmışlardır. Kimi araştırmacılara göre medeniyetler mimari, musiki ve mutfaktan oluşan bir saç ayağı üzerinde yükselir. Elbette bu saç ayakları, yalnızca içerdikleri malzemelerle anlaşılabilecek olgular değildirler. Bilindiği gibi her bir medeniyetin mimarisi, arka planındaki düşünceyle kıvam bulur. V ahiyle irtibatlı geleneksel mimarller, ,bu irtibatlarından ötürü kutludur ve en küçük yapıda bile kutlu • Yrd. Doç. Dr. Trakya Üniversitesi llahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, nurullahkoltas@trakya.edu.tr · 262 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR unsurlar gözlemlenebilir mahiyettedir. Musiki ve mutfakta da durum böyledir. Onlar da hikmet içerdikleri oranda rafinelik kazanırlar ve bulundukları toplumun zevk ve irfaruru ortaya koyarlar. Dolayısıyla hikmet, yaşantının tüm alanlarına nüfuz eder ve manevi kalkınma sağlar. Dinler, "egzoterik" ve "ezoterik" olmak üzere iki yön ihtiva ederler. Söz konusu İslam olduğunda, bu iki yön ayrık değil birbirini bütünleyici mahiyettedir. Dini, alanın bir daire olduğunu varsaya~ olursak, dış, çember egzoterik ya da şer'i yönü, merkez hakikat ya da ezoterik yönü, yarıçap ise yol ya da tariki ifade eder! Çembe~den merkeze ulaşan yollar sayısızdır. Bu nedenle de "Etturı1ku ilailahi bi-adedi enfasi'l halaik" yani "Allah'a giden yollar yaratılmışların sayısıncadır" denmiştir. Yollar ya da tarikatlar, geleneğin tesisi ve geliştirilme­ sinde önemli bir işlev görürler; zira bir tarikatın kolları, dünyanın bir ucundan diğerine dolanır ve mürninleri İslam'ın özü olan "muazzam ezoterik gelenek ağacı"nın2 gölgesinde bir araya getirir. Balkanlar gibi büyük bir coğrafyada, insanların bu denli gönülden ihtida dikkat ç~kici bir durumdur. Zira ezoterik yönden hareketle egzoterik yönün kabul edilişi gibi bir durum da söz konusudur. Günümüzde Bah'da İs­ lam'a yönelik yıllar yılı İslam'ın kılıç zoruyla kabul edildiği biçiminde bir çarpık bir tez oluşturulmak istenmektedir. Öne sürülen bu düşüncenin antitezi ise, içselleştirilip yerel tasavvufi neş'e ile harmanianan irfandır, hikmettir, mimaridir, musikidir. Madem ki konumuz Balkanlar'dır, Müslümanların yaşamış olduğu küçük bir köyden büyük kentlere kadar toplumsal ve fiziki doku yeterli done sağlayacaktır. Bu bağlamda gözlemlenebilecek izler, taklitten ziyade yeniden bir yorumlanışı da gözler önüne serer. edişleri Balkanlar'daki kültür mozaiği, Doğu ve Batı arasındaki ticari bir birleşim noktasıdır. Bu da yeri geldiğinde sadece emtianın değil ayrıca ilim ve irfan alışve1 Ayrıntılı bilgi için bkz. Rene Guenon, Insights into Islamic Esoterism and Taoism'de ilk iki bölüm, (Sophia Perennis, 2001). 2 Bkz. Algar, Hamid, Some Notes on the Naqshbandi Tariqat in Bosnia, Studies in Comparative Religion, World Wisdom, C. 9 No. 2. (İlkbahar, 1975). B~AR'DA TASAVVUFUN YAYILIŞINI lflZLANDlRAN ETMENLER 263 rişinin yapıldığı merkeziere dönüşmüştür. Balkanlar, Asya ve Avrupa arasında önemli bir geçiş güzergalu olması nedeniyle ticari ve ilmi bakımdan da kestirme bir yol işlevi üstlenmiştir. Tacirlerle birlikte dünyarun diğer önemli merkezlerinden zanaatkarların da geldiği bir vakıadır. Bu kişiler daha sonra bu bölgelere yerleşmişler ve bölge kültürüyle kendi kültürlerini harmanlamaya başlamışlardır. K~za Osmanlı'nın fetihlerinden önce Alperenler ve Gazi-Dervişler de bu yörelerdeki mozaiği daha katmanlı ve boyutlu hale getirmişlerdir. Şayet İslam kılıç zoruyla ya da mali bir takım kaygılarla benimsenmiş olsaydı, insanlar arasında bu kalbi bağlar asla oluşmazdı. Saraybosna'dan Üsküp'e, İstanbul'dan Şam'a bu manevi birikim merkezleri, İslam'la müşerref olanların asla bir yabancılık hissi yaşamamasına neden olur.3 Balkanlar'da bu manevi dönüşüme zernin hazırlayan arniller göz önünde bulundurulduğuıida, tasavvufi düşünce ve uygulamaların başat bir rol üstlendikleri görülür. Mesele bir tenevvür, bir dönüşüm meselesidir ve bu dönüşüm yüzyıllar alan bir çaba ve inayetin mahsulüdür. Balkanlarda İslam'ın yayılış serüveni, tasavvuô hareketlerin çabalarıyla ivme kazanmış ve sistematik hale gelmiştir. Bu serüvenin başlangıcını ele alırken, genel olarak tarihsel ve sosyolojik durumu irdelememiz gerekmektedir. ., Sosyal Yapı Kavimler Göçü'yle birlikte Avrupa'nın demografik ve siyasi yapısında büyük değişiklikler olmuştur. Orta Asya'dan gelip Balkanlar'a yerleşen Avarlar, Vardarlar, Peçenekler, Kumanlar gibi Türk boylarının 'izleri zamana karşı direnç göstermiş, Osmanlı idaresi ve İslarru dünya görüşünün yayılmasını da kolaylaş­ tırmıştır. Etimolojik açıdan 'Balkan' ifadesine bakıldığında, 'ağaçlı dağ dizisi' 3 Ayrıntılı bilgi için bkz. Çağ, Galip, Osmanlıların Balkanları Fethinde Islam Kimliğinin Etkisi/Katkısı, Çankın Karatekin O~versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 3{2), s. 125-142. 264 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR anlamındaki Türkçe bir kelimeden geldiği görülür.• Yerleşim bölgeleri ve buralardakicaddeve sokakların isimleri de bu gerçekliğin canlı tanığıdırlar. Bogomilizm ve Bogomiller Balkanlar'da tasavvufun yayılışıru hızlandıran önemli etmenlerden biri, M.S. 10. yüzyılda ortaya çıkan "Bogornilizm" adlı düalist, reaksiyoner bir harekettir. H'!l"ekete adını veren Bogomil, Bulgar bir rahip olup asıl adına ilişkin kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır. "Bogomil", sözlÜkte "Tanrı'ya yakın kişi" anlamına gelse de pejoratif bazı yan anlamlan da barındırmaktadır. Bogomil Hareketi; .' başlangıcından_ itibaren anaakım Hıristiyanlar arasında heretikkabul edilmiştir. Bogomilizmle alakalı bilgilerimiz, daha ziyade bu hareketi yok etmeye yönelik yazışmalar ve reddiye rıiteliğindeki _manüskürlere dayanır. Bogomil inancı­ nın tarih sahnesine çıkışından önce Pavlikanlar ve Marıiheistler, anaakım Hıris­ tiyan düşüncesine şiddetli eleştiriler yöneltmişler ve çeşitli tepkilere maruz kalmışlardır. Dönemin Katolik dünya görüşü, Doğu Avrupa'ya geç bir dönemde ulaşmış ve şiddetli bir direnç"ıe karşılaşmıştır. Zira Katolik Kilisesi, insanların bu inancı benimserneleri adına şiddetli baskı uygulamaktadır. Kısa bir süre önce ulaştıkları bu bölgelerde keyfi uygulamalarda bulunmuşlar ve özellikle mali bağ­ lamda halka ağır vergiler yüklemişlerdir. Papalığa yakın bölgelerde olup kilisenin bu baskısına karşı boyun eğmeye mecbur kalan Sloven ve Hırvatlar, Hıristiyanlı­ ğı benimsemişlerdir. Bununla birlikte Balkanlar'ın Güney ve Doğu bölgelerinde yaşayan bilhassa Boşnaklar ve Arnavutlar, büyük bir direnç sergilemişlerdir. Dolayısıyla burada azami dikkat sarf edilmesi gerekli husus, Balkanlar'ın bu kıs4 Oki.ç, Tayyib, Sarı Saltu.k'a ait.Bir Fetva, İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı l, Milli Eğitim Basunevi, İstanbul 1952, s. 3. Bogomilizmle alakah ayrıntılı bilgi için bkz. Minkov, Anton, Conversion to Islam in the Balkans-Kisve Balıasi Petitions and Ottoman Social Life 1670- 1730, Ed. Suraiya Faroqhi ve Halil İnalcık, The Ottoman Empire and its Heritage, sayı 30'da, Brill Leiden, s. lOSlOS; lzzeti, Metin, Balkanlar'da Tasavvuj, İnsan Yayınları, İstanbul2013, s. 42-46; Okiç, 5 Tayyib, Sarı Saltuk'a ait Bir Fetva, ilahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı ı , Milli Eğitim Basunevi, İstanbul 1952. BALKANLAR'DA TASAVVUFUN YAYILIŞINI ınzLANDmAN ETMENLER 265 ınında Hıristiyanlığı kabul eden ihalk.ın yüzeysel bir bağhlık sergilemeleridir. Daha sonra Bogornilizm, Katelik inancuun birçok unsurunu reddettiği için Bul- garlar, Makedonlar, Sırplar ve Boşnaklar bu yeni düşünceyi kolayca benimsemiş­ lerdir. Ancak zamanla Bogomiller birçok yerde şiddete maruz kalıp önde gelenleri idam edildiği hatta Bizans'ta.olduğu gibi yakıldığı için, kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya kalar* inançlarına yakın gördükleri İslam'a karşı açık bir ılımlılık. sergilemişlerdir.6 Sonuç olarak bu durum, İslam'ın yayılışıru hızlandıran bir etmen olmuştur? Bogomiller'deki ibadet biçimleri, Ruh'un Tanrıyla birleşmesi, münzevi bir yaşam biçimi, gnostik bir bakış açısı, inisiasyon, fakr vb. unsurlar, bu irfani hareketin yayılışı ve Balkanlar'da tasavvıufun benimsenişi arasında bazı korelasyonların kurulmasını mümkün kılmaktadır. Kimi araştırmacılar, ikici (düalist) bir temele dayarıması nedeniyle Bogomilizrnin 3. yüzyıldaki Maniheizm ve 7. yüzyıldaki Pavlikanizm'in tesirleri altında oluştuğunu öne sürmektedirler. Bu inaruşa göre evren ve insanın bedeni, şeytanın eseridir. Tarırı ise maddi olmayan varlıkların Yaratıcısıdır. Bu yüzden de bir "bogomil", şeytanın eseri olan. maddi şeyleri alt ederek Tanrı'ya yaklaşma­ lıdır.8 Bu dönemde popülerlik kazanınaya başlayan Bogomil hareketinin karakteristik öğretileri şöyle sıralanabilir: ı , ./ Gnostik (irfani) anlayışa sahiptirler. Bogomiller, Tanrı'nın varlığının ilharnla kavranabileceğine inanırlar. (Tasavvtifta keşj) ./ Kiliselerde bulunan tasvir ve ikonalar, ve teşbih) 6 paganlık alametleridirler. (tecsim Okiç, a.g.e. s. 50. Köprülü, Mehmet Fuad, Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988, s: .ıo8. 8 Okiç, Tayyib, Balkanlarda Bogomilizm Hareketi ve Bunun bii Araştıncısı: Aleksandar VasUjevic-Solovjev, !slam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, CUt V- Cüz ı, 4, İstanbul 1973, s. 7 209. . 266 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR ./ Azizlerden kalan yadigarlar (relikler) kutsal değildir. Aziziere yapılan ibadetler de muteber değildir. ./ Ayinler (sacraments) kabul edilemez. ./ Evkaristiya (Eucharist) kabul edilemez ve İsa'nın bedeni ekmek haline gelemez. ./ Kilisenin mutlak hiyerarşisine karşı ç~aktadırlar. Dolayısıyla kilise tar-afından gerçekleştirilen aforozlar da temelsizdir. . ./ Hayatın gayesi, beden ve ruhun zincirlerinden kurtulup Tanrı ile birleş­ mektir. ./ İbadetlerin gayesi, tek başıİıa sadece Tanrı'ya yakarmaktır. Bu şekilde ruh kötülüklerden arırur ve Tanrı'ya yaklaşır. (Tasavvufta murakabe, halvet) · ./ Kilisenin lüks ve sefahati kabul edilemez. Yoksulluk büyük bir erdemdir. {Tasavvufta fakr) ./ Teslis kabul edilemez. Zira Tanrı birdir ve Hipostazlar O'nun tecellileridir. ., ./ Bogomil inancına girişte inisiye söz konusudur. Bir dyed {dede) huzurunda inisiye yemini edilir. (Tasavvufta intisab süreci) ./ Bedeni ve ruhi ternizlik önemlidir. Bu nedenle, ibadetlere başlamadan önce vücudun belli uzuvları yıkarur. (Abdest) ./ Gündüz beş gece ise dört kez ibadet ederler. ibadet esnasında bir kaç kez eğilirler (rükt1) ve bir kaç kez secde ederler. ./ ibadet ferdi yapıldığından kiliseye ihtiyaç duymazlar. ./ Yeminin hiçbir türü .!<abul edilemez.9 Şecaat Sahibi Alp-Erenler ya da İrfan Sahibi Gaziler Bogomil inancının yanı sıra bölgeye Osmanlılar'dan önce gelen dervişler, genelde İslam'ın özelde ise tasavvufun neşv-ü nema bulmasına yardım etmişler9 Bkz. İzeti, s. 43-45. BAl.J0NLAR'DA TASAVVUFUN YAYILIŞINI HIZLANDIRAN ETMENLER 267 dir. Bu anlamda bu derviş ya da Alperenlerin, Balkanlar'da tasavvufi düşüncenin yayılmasında önem arz eden diğer bir etmen olduğu söylenebilir. Bu dervişler, -aldıkları manevi eğitimin ardından rahatlığı seçmeyip kimi durumlarda haramilerin istila ettikleri ve bir devlet denetiminin olmadığı kuş uçmaz kervan geçmez diyariarı mesken edinmişler, 10 bu yerleri bayındır kılmaya özen göstermişlerdir. Bilinçaltiarında büyük yer tutan "alplik" ya da şecaat, aldıkları manevi terbiye neticesinde "erlik"le birleşerek "Alperen" sınıfını oluşturmuştur.U Dervişler, tebliğ ve irşadlarını sistemli bir biçimde gerçekleştirmişlerdir. Öncelikle ulaştıkları bölgelerde tekke ve zaviyeler kurmuşlardır. Bu bölgelerin seçimin tesadüfi değildir. Çoğunlukla daha önce zikrettiğimiz kilisenin doğrudan baskıda bulunduğu ve satlll benimseyişlerin söz konusu olduğu alanlar hedeflenmiştir. Kurulan tekke ve zaviyeler, geniş kitlelerin bu bölgelere gelip yerleş­ mesini hızlandırrnıştırY Neticede bu yerler hem İslamiaştırma hem de hatırı sayılır bir şehir kültürü oluşturma işlevini yerine getirmişlerdir. Tekke ve zaviyelerin yaru sıra cami, okul, imaret vb. bileşenlere sahip bu kompleksler, büyük bir yeniden dönüşümün anahtandırlar. Bu kurumların hizmetlerinin salt Müslüman nüfusla sınırlı olmaması dikkat çekici diğer bir husustur. Bu yüzden fetihlerin öncesinde bilhassa Katalik inancın ve engizisyonun eziyetlerinden mustarip kimselerin İslam'a ısınmaları sağlanmıştır. Fetih süreci ve sonrasında da cami, medrese ve tekkelerin birlikte kuroluşuP akıl ve gönül birlikteliğini öneeleyen bir politikarun öngörüldüğünün işaretidiJ- Dervişler yerleştikleri toprakları eşi görülmemiş bir biçimde imar etmişler, o dönemin işgalci ülkelerinin 10 Ayrıntılı bilgi için bkz. Barkan, Ömer Lütfi, "Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolanizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temllkler, İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler", Vakıflar Dergisi, Sayı Il, Ankara 1964, s. 279-353. 11 Demirci, Mehmet, Balkan Müslümanlığında Gazi-Dervişterin Rolleri ve Sarı Saltuk Örneği, Balkanlar'da lsliim Medeniyeti Milletlerarası Sempozyumu Tebliğleri, Ed. Ali Çaksu, Sofya 2000, s. 75-77. 12 Öngören, Reşat, Balkanlar'ın İsl1imlaşmasında Sılfilerin Rolü, Balkanlar'da ls/tım Medeniyeti Milletlerarası Sempozyumu Tebliğleri, Ed. Ali Çaksu, Sofya 2000, s. 47. 13 A.g.e. s. 47-48; ayrıca bkz. Ayverdi, Ekrem Hakkı, Avrupa'da Osmanlı Mimari Eserleri: Romanya Macaristan (I), İstanbull979, s. 22. 268 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR aksine çevreye ve topluma duyarlı bir biçimde bağları" haline getirmişlerdir. 14 yakl~arak bu bölgeleri "irem Gönüllerin Fatihi San Saltuk Güneydoğu Avrupa'da İslam'ın yayilişında başat bir vazife üstlenen erenler, herhangi bir makarn ve nam peşinde olmamışlardır. Bu nedenle çok azının isimleri günümüze ulaşmıştır. Vaktiyle Basra civarındaki ribatlarda gündüz cihad gece' de ilim ve ibadetle geçiren, muaazzam eserlerine karşın nam bırakma derdine düşmeyen "İhvanu's-Safa" gibi, Balkanlar'a gelip yerleşen eren1er de muazzam bir dönüştürme faaliyetine girişmişler ve kişisel kaygılardan çok Din-i Mübin'i yayma gayretiyle meşgUl olmuşlardır. Mihailoğlu Ali Bey Gazavatnamesi'nde bu durum veciz bir biçimde ifade edilir: yöneldi fisebilillah gazaya tevekkül kıldı can ile hüda'ya ne can endişesi ne nan ümidi iki alemde' bir canan ümidi zihi aşık zihl gazi-i sadık bu gazidür olan didara layık gel iy gazi bu faniden güzer kıl hernan evvel kadernde terk-i ser k.ıl. 15 Bununla birlikte, gerek İslamiaştırma doğrultusundaki çabaları gerekse tasavvufi yetki ve rehberliğinin sosyal denge geqrmedeki başarısı nedeniyle Sarı ı4 Evliya Çelebi, Seyahatname, C. III, s. 349 15 Prizrenli Suzi Çelebi'nin Mihailoğlu Ali Bey Gazavatnamesi bir bölümü günümüze ulaşmıştır. BA~'DA TASAVVUFUNYAYILIŞINIHIZLANDIR.A.NETMENLER 269 Saltuk'un tesiri yalnızca Müslümanlar arasında değil ayrıca Hıristiyanlar arasında da belirgindir. Adına yapılan makıimların sayısı ve bulundukları şehirler göz önüne alındığında, çok az kişiye nasip olabilecek bir teveccüh görünür. Diğer bir ilgi çekici durum ise San Saltuk'un medfun olduğu iddia edilen türbe ve makamlar, vaktiyle Bogomillerin yoğun olarak yaşadığı alanlardır. Saltuk, adeta efsane bir şahsiyettir. 16 Sarı 17 Hayatı menkıbeler ve efsanelerle iç içe geçen Sarı Saltuk'un gerçek ismi, Evliya Çelebi'ye göre Mehmed Buhari, Saltukname'ye göre Şerif Hızır'dır. 18 San Saltuk'la alakalı en eski kayıt, ibn Batuta'nın Seyahatnamesi'nde yer alır. Çeşitli gazalara katıldıktan sonra Rumeli'ye geçmiş, burada ihya ve irşad görevini icra etmiştir. Din ve dil farkı gözetmeksizin tüm halkların gönlünü kazanmış ve kendisinden sonraki dervişler için bir rol model olmuştur. Söylendiğine göre cenazesinin bir tabuta konmasını ve altı boş tabutla birlikte yedi ayrı bölgeye gönderilmesini ister. Böylece bu yerler ziyaret mekanı haline gelecek ve kaynaşma sağ­ layacaktır. Sonuç Tasavvufun birleştirici ve tevhidi yönü, evrensel boyutta insanların kaynaşmasını sağlar. Balkanlar'da müşahede edildiği üzere, tasavvufi söylem ve pratik gönülleri fethedip üst profilde bir tebliğ vasıtası ,olduğunu kanıtlar. Bu bağ­ lamda Bogomil inancı, Balkanlar'da tasavvufi inancın anlaşılması ve yayılışını li hızlandırmış, sonraki yüzyıllarda kalıcı bir etki bırakmasını sağlamıştır. Bu kalıcılık sayesinde diğer İslam beldelerinde tasavvufun daha iyi anlaşılmasında büyük görevler üstlenecek arifler, alimler ve şarihler yetişmiştir. Balkanlar örneğinde müşahede edildiği üzere tasavvuf, modernitenin köve beslediği kaosa bir panzehir olup günümüzde insanının manevi susuzluğunu gidermenin en mühim alternatifi görünmektedir. rüklediği Okiç, Tayyib, Sarı Saltuk'a ait Bir Fetva, s. 48. A.g.e., s. 50. 18 A.g.e., s. 48. 16 17 270 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR Kaynakça Algar, Hamid, Same Notes on the Naqshbandi Taıiqat in Bosnia, Studies in Comparative Religion, World Wisdom, C. 9 No. 2. (İlkbahar, 1975). Ayverdi, Ekrem Hakkı, Avrupa'da Osmanlı Mimari Eserleri: Romanya Macaristan (I). İstanbul 1979. Barkan, ömer Lütfi, "Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolanizasyon Metodu olarak Vakıflar ve Temlikler, İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler", Vakıflar Dergisi, Sayı Il, Ankara 1964. Çağ, Galip, Osmanlıların Balkanları Fethinde Islam Kimliğinin Etkisi/Katkısı, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 3(2). Demirci, lyfehmet, Balkan Müslümanlığında Gazi-Dervişlerin Rolleri ve Sarı Saltuk Örneği, Balkanlar'da Islam Medeniyeti Milletlerarası Sempozyumu Tebliğleri, Ed. Ali Çaksu, Sofya 2000. Evliya Çelebi, Seyahatnam e, C. III. İzzeti, Metin_, Balkanlar'da Tasavvuj, İnsan Yayınları, İstanbul2013. ·, Köprülü, Mehmet Fuad, Basımevi, Ankara 1988. Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu, Türk Tarih Kurumu Minkov, Anton, Canversion to Islam in the Balkans-Kisve Bahasi Petitions and Ottoman Social Life 1670-1730, Ed. Suraiya Faroqhi ve Halil İnalcık, The Ottoman Empire and its Heritage, sayı 30'da, Brill Leiden 2004. Okiç, Tayyib, Balkanlarda Bogomilizm Hareketi ve Bunun bir Araştırıcısı: Aleksandar Vasiljevic-Solovjev, Isitım Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, Cilt V- Cüz ı, 4, İstanbull973. _ __,Sarı Saltuk'a ait· Bir Fetva, Ilahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 1, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1952. Öngören, Reşat, Balkanlar'ın İslamiaşmasında Sılillerin Rolü, Balkanlar'da Islam Medeniyeti Milletlerarası Sempozyumu Tebliğleri, Ed. Ali Çaksu, Sofya 2000. Rene Guenon, lnsights into lslamic Esoterism and Taoism'de ilk iki bölüm, Sophia Perennls, 2001.