DECCAL seler, Cyprian da (ö. 258) ayrılıkçılar için kullandı. Origen (ö. 254) birçok deccalin çıkacağını ve en büyüğünün ahir zamanda geleceğini yazdı. Hippolytus'tan sonra Victorinus Vahiy kitabına yazdığı tefsirde, daha sonra Lactantius da meşhur eseri Divine Institutes'in Vll. cildinde deccal geleneğini ele aldılar. Konu Commodian tarafından V. yüzyılın ortaların­ da geliştirildL Gotlar'ın Roma'yı alıp hıc ristiyanları rahatlatmalarından sonra Neron Roma'yı yeniden ele geçirerek onlara üç buçuk yıl zulüm yapmıştı. Bu olay üzerine yahudilerin ülkesini yeniden zaptedip kendisine taptıran bu ikinci deccali mesihin yeneceği, ülkeleri dinine döndü. rüp Kudüs'te krallığını kuracağı inancı doğdu. Zamanla deccalle ilgili çok sayıda risale yazıldı ve Ephrem, Bede, Methodius, Adso, Nerses, Kudüslü Cyril, Chrysostom ve diğerlerine atfedildi. Halk arasında bu menkıbeler büyük ilgi gördü. Bunlar üzerinde Grekçe, Latince, Süryanice, Koptça, Ermenice, Farsça, Arapça başta olmak üzere çeşitli dillerde eserler yazıldı. islam· ın doğuşundan sonra ortaya çıkan Grekçe sahte Metodius metni Latince'ye de çevrilmiş, bu eserdeki deccal tasvirleri Ortaçağ kiliselerinin vazgeçmediği kör, topa! ve her türlü metanete cüret eden bir insan şeklinde halkı şartlandırmıştır. Doğu Hıristiyanlığı'na mensup bazı badaha sonra da Batılılar'ın Hz. Muhammed'i de 666 sayısına uydurmaya çalışarak (Maometis şeklinde ) deccal ilan etmeye kalkışmaları , Batı'da iç kavgalarda ileri gelen dini siyasi liderlerin birbirlerini deccal, deccalin öncüsü diye itharn etmeleri, yahudilerin Haçlı seferlerinde deccale bel bağlayarak Türk denilen bir deccalin İsrail'in intikamını alıp hıristiyan kiliselerini ahıra dönüştürece­ ğini yaymaları, deccal fantezisinin insanlarca nerelere kadar çekilebileceğinin örneklerini oluşturmuştur. baların, papalığı deccallikle suçlarken kendileri de aynı ithama maruz kaldılar. 1760'tan bu yana Batı'da deccal konusu yeniden ilgi toplamış, Fransız ihtilali de bunu kamçılamıştır. Batılılar Hz. Peygamber' i, müslümanları, Türkler'i, Büyük Peter' den Kraliçe Mary, Oliver Cromwell, Napolyon Bonapart, lll. Napolyon, Vladimir Lenin, Kaiser Wilhelm, Adolf Hitler ve Joseph Stalin'e kadar birçok ileri gelen kimseyi deccal olarak kabul ederken Afrikalı müslümanlar Avrupalı sömürgecileri deccal olarak görmüşlerdir. 1927'de yayımlanan bir ingiliz hükümet raporunda bu inancın Afrikalı müslümanları ayakta tuttuğu belirtilmiştir (Sarı­ toprak, s. 47). Günümüzde çağdaş Batılı yazarlar deccal kavramını tarihi şahsiyetlerle özdeş­ leştirmeyi uygun görmemektedir. Genel anlayışa göre deccal henüz zuhur etmemiştir. BİBLİYOGRAFYA: W. Bousset, The Antichrist Legend, London 1896, s. 195; a.mlf., "Antichrist", ERE, 1, 578581 ; W. W. Heist, The Fi{teen Signs Before Do· omsday, Michigan 1952, s. 87; R. K Emmerson. Antichrist in the Middle Ages, USA 1981; M. Ali el-Bar, el·Mesihu' l-muntazar ue te'ali· mü't-Talmüd, Cidde 1408/1987; Zeki Sarıtop­ rak, islama ve Diğer Diniere Göre Deccal, istanbul 1992; W. Jukes. "Imam Mahdy and Dajjiil, the Muhammedan Antichrist", Church Missionary lntelligencer, new serie 8 (1883). s. 596·601; A. S. Tritton. "Ed Dajjal, Antichrist", Proceedings of the 5'h All-lndia Oriental Con{e· ren ce, sy. 2 ( 1930), s. 1117-1127; D. J. Halpe- rin. "The Ibn Sayyad Traditions and the Legend of al-Dajjiil", JAOS, sy. 96 (1976). s. 213· 225; M. Rist, "Antichrist", !DB, 1, 140·143; M. Rodriguez, "Antichrist", New Catholic Encyclo· apedia, New York 1967, 1, 616; M. E. Stone. "Antichrist", Eld., lll, 60·61 ; J. Klatzkin. "Armilus", a.e., lll, 476-477; J. D. Douglas, "Antichrist", Dictionary of the Christian Church (ed . H. H. Rowdan), London 1974, s. 47 ; Bernard McGinn, "Antichrist", ER, 1, 321-323; V. Ermoni. "Antechrist", DTC, 1/2, 1361 -1365. ~ KüRŞAT DEMİRCİ Ortaçağ'da kilise vaizleri Vahiy kitabındaki 666 rakamına 1000 ekleyerek deccalin çıkış tarihini (1666) vermeye baş­ lamışlar. bu durum büyük sıkıntılar meydana çıkarmış ve idareciler sonunda bunu yasaklamışlardır. Florisli Joachim (ö. 1202) deccali bir sahte papa olarak düşündü. Çünkü papalık Waldensiyenler'e, spiritüel Fransiskenler' e eziyet etmekteydi. imparator ll. Frederick ile Papa IX. Gregory arasındaki kavgada da (1239) iki taraf birbirini deccallikle suçladı . Reform öncesi ve sonrasında bütün Protestan reformcular Roma kilisesini ve İslamiyet'te Deccal. Hadis mecmualarivayetlere göre deccal rüzgar gibi bir hıza sahip olmak, yağmur yağdırıp kurumuş bitkileri yeşertmek, bolluk veya kıtlık icat etmek gibi beşer üstü nitelikler taşır. Yanında su ve ateş bulunacaktır; fakat gerçekte onun suyu yakıcı ateş, ateşi de tatlı ve soğuk sudur. Kıvırcık saçlı olup bir gözü kör veya patlamış üzüm tanesi gibidir. Alnında "kafir" (~IS ) veya "kfr" ( .;ud ) şeklin­ de bir yazı bulunur. Gençtir; kızıl, esmer veya parlak beyaz tenlidir. Cüsseli ve heyrındaki bazı betli veya kısa boyludur. Ahir zamanda doğuda, Horasan veya isfahan'da, Şam'­ da, yahut Şam ile Irak arasındaki bir yerde ortaya çıkıp yeryüzünde kırk gün kalacak, fakat bu günlerden biri bir yıl, biri bir ay, biri de bir hafta kadar sürecek, diğerleri ise normal günler gibi geçecektir. Rüzgar gibi hızlı hareket edip yeryüzünü dolaşacak, sadece Kudüs'e, Mekke ve Medine'ye giremeyecektir. Önce peygamberlik, daha sonra ilahlık iddiasında bulunacak, kendisine itaat edenleri cennetine koyacak, karşı çıkanları cehennemine atacaktır. Fakat gerçekte onun cenneti cehennem. cehennemi de cennettir. Medine'ye gelince Uhud dağı­ nın eteklerinde bekleyen melekler onu Şam'a yöneltecek ve Şam'da gökten inecek olan Hz. Isa tarafından Filistin'in Lüd denilen yerinde öldürülecektir (Buhari. "Fiten", 26-27; Müslim. "Fiten", IOO-I IO; İbn Mace, "Fiten", 33). Bazı rivayetlere göre Hz. Peygamber zamanında Medine'de yaşayan ve kahiniere benzeyen İbn Sayyad adındaki yahudi asıllı bir kişinin deccal olduğu düşünülmüştür (Müsned, ll. I49; V. 2I3; Buhari, "Edeb", 97; Müslim, "Fiten", 85-88). Diğer bazı rivayetlere göre, hıristiyanların ileri gelenlerinden biri iken Şam'dan bir heyetle Medine'ye gelip müslüman olan Temlm edDari, yolculuk sırasında arkadaşlarıyla birlikte uğradıkları ıssız bir adada, adı­ nın "cessase" olduğunu söyleyen bir hayvanın delaletiyle deccal ile görüştükleri­ ni. elleri ve ayakları zincirle bağlı bulunan deccalin zamanı gelince ortaya çı­ kacağını kendilerine söylediğini Hz. Peygamber'e anlatmış, o da deccal hakkın­ da duyduklarının daha önce ashaba söyledikleriyle benzerlik göstermiş olmasın­ dan dolayı memnuniyetini ifade etmiş­ tir (Müslim. "Fiten", I I9- I 2 I ; Ebü Davüd, "Melai:ıirn", ı 5). İlgili rivayetlerin bazıla­ rında ise deccalin, Bizanslılar'ın elindeki istanbul'un fethinden sonra ortaya çı­ kacağı bildirilmiştir (Müslim, "Fiten", 34; Tirmizi. "Fiten", 58). Hz. Nuh'tan itibaren bütün peygamberlerin kavimlerini deccal fitnesine karşı uyardıklarını, Hz. Peygamber'in de dualarmda daima onun şerrioden Allah'a sığındığını ve şerrioden emin olmak için Kehf süresini okumayı (bir rivayete göre ezberlemeyi) ashabına tavsiye ettiğini bildiren rivayetler de mevcuttur (Müs· ned, ll. 446. 449; Buhari. "Enbiya,", 3, 77, "Fiten", 26; Müslim. "Fiten", 95). Deccale dair rivayetlerin çoğunda ondan bir kişi olarak bahsedilirken bazılarında dec- 69 DECCAL callerden söz edilmiş, hatta otuz civarın­ da deccalin çıkacağı ifade edilmiştir (Buhari, "Fiten", 25; Mü?lim, "Fiten", 84). İslam literatüründe deccal konusu, daha çok hadislerden hareketle temellendirilmeye çalışılan itikadi bir mesele olarak incelenmiştir. Kur'an - ı Kerim'de deccalden bahsedilmemesine rağmen bazı müfessir ve muhaddislerle Said Eyyüb, Muhammed Avad gibi araştırmacılar, açıkça olmasa bile Kur'an'da deccale işa­ ret eden ayetterin bulunduğu konusundaki rivayetleri veya kendi görüşlerini serdetmişlerdir. Onlara göre, "Rabbinin bazı ayetleri geldiği gün, önceden iman etmemiş olan veya imanında hayır kazanmayan kimseye artık iman etmesi fayda vermez" (el-En'am 6/ 158) mealindeki ayette geçen "bazı ayetler" ibaresiyle kastedilen hususlardan biri deccaldir. Zira Ebü Hüreyre ile diğer bazı sahabiler, "bazı ayetler"le güneşin batıdan doğ­ ması , dabbetü'l-arz* ve deccalin kastedildiğini açıklayan hadisler rivayet etmişlerdir. Ayrıca Ehl-i kitabın, ölümünden önce mutlaka Hz. isa'ya iman edeceğini (en-Nisa 41 ı 59), Hz. isa'nın beşik­ te ve yetişkinlikte insanlarla konuşaca­ ğını (Al-i İmran 3/ 46), gökleri ve yeri yaratmanın insanları yaratmaktan daha zor olduğunu (el-Mü'min 40/ 57) ve kıyamet alametlerinin geldiğini (Muhammed 471 18) bildiren ayetlerde de dotaylı olarak deccaıe işaret edilmiştir (İbn Kes ir, ı. 152; İbn Hacer, Xlll, 98). Deccale dair hadisleri açıklamaya çalışan alimierin bir kısmı ilgili rivayetler arasında çatışma bulunmadığını iddia ederken İbn Hacer ei-Askalani ile Ali elKarl' nin yanı sıra pek çok alim, rivayetler arasında bir çatışmanın varlığını kabul etmekle birlikte bunların son tahlilde giderilebileceğini savunarak deccalin ahir zamanda ortaya çıkacağı ve gökten inecek olan Hz. isa tarafından öldürüleceği görüşünü benimsemiştir. Aynı alimler, birden fazla deccalin çıkacağını bildiren rivayetleri de sahih görüp ahir zamandakinden önce birçok deccalin çıka­ bileceğini söylemişler ve Hz. Ali'nin, kendisine peygamberlik isnat eden aşırı Şi- · iter'den Abdullah b. Kurre'yi deccal olarak nitelendirinesini buna delil göster- · mişlerdir. Ayrıca Firavun ve Nemrud gibi aşırı inkarcıları da deccaller arasında saymışlardır (İbn Hacer, XVI, 200; Ali elKari, v, 190, 210) . Deccalin sağ gözünün kör oluşunu ve alnında kafir damgasının bulunuşunu zahiri manada kabul edenler olduğu gibi inkarı temsil ettiği şek- 70 linde yorumlayanlar da mevcuttur. İbn Hacer, deccalin çıkacağı yerle ilgili rivayetlerdeki uyuşmazlığı gidermek amacıyla bunların tamamının netice itibariyle onun doğudan çıkacağına işaret ettiğini söylerken Said Nursi, bazı ravilerin kendi görüşlerini hadis metinlerine karıştı rarak bir anlamda hadis uydurduklarını söylemiştir (Şualar, s. 492). Bu tür iltibasların deccal hadislerinin diğer bazı metinlerinde de meydana geldiği anlaşılmaktadır. Deccalin yeryüzünde kalacağı kırk günden bir günün bir yıl gibi geçeceğini bildiren rivayet de şarihleri yorum yapmaya sevketmiş ve bunu, deccal fitnesinin ortaya çıkmasından ötürü üzülen müminlere bir günün bir yıl kadar uzun geleceği tarzında açıklama­ ya çalışmışlardır (Ali el-Karl. V, 195, 211). Said Nursi bir günün bir yıl kadar uzun oluşunu , deccalin altı ay gece ve altı ay · gündüzün hüküm sürdüğü Kuzey kutbundan çıkacağına işaret saymıştır (Söz· ler, s. 319). Alimierin çoğunluğu ise bu rivayetlerin zahiri manada anlaşılması gerektiğini savunmuşlardır. Deccal rivayetlerini şerheden biiginlere göre Hz. Peygamber devrinde yaşayan İbn Sayyad, ahir zamanda çıkması beklenen deccal değil sayıları otuz civarınd a olduğu bildirilen deccallerden biridir (Ali el-Karl, V, 219). Bazı alimler, İbn Sayyad rivayetiyle çelişen Temim ed-Dari rivayetini sahih kabul ederken hadisleri metin açısından tenkide tabi tutmayı zaruri gören araş­ tırmacılar bunu, müslümanların inancı­ nı bozmak gayesiyle İslam'a sokulmuş bir rivayet olarak değerlendirirler (Reşid Rıza, IX, 454-455, 459; M. Ebü Reyye, S. 40). Akaid ve ketarn alimlerinin deccal konusundaki görüşleri farklıdır. Ebü Hanife. Ahmed b. Hanbel, Matüridi ve Eş' ari başta olmak üzere Selefiyye, Matüridiyye, Eş'ariyye ile Şia ve Mu'tezile alimlerinin çoğunluğu, Hz. Peygamber' e nisbet edilen rivayetlere dayanarak ahir zamanda beşer üstü niteliklere sahip bir deccalin çıkacağı ve Hz. isa tarafından öldürüleceği görüşünde birleşmişlerdir. Muhtemelen ilk defa Muhammed b. Hüseyin ei-Acurri (ö. 360/970) deccal ile yahudiler arasında bağlantı kurmuş (eş· Şerr'a, s. 381), son dönemlerde de M. Reşid Rıza gibi bazı alimler bu görüşe katılmışlardır. Yine muhtemelen ilk defa Ebü Ali ei-Cübbai, daha sonra da Tahavi ile İbn Hazm, deccalin göstereceği harikulade olayların bir aldatmaca olduğunu ve başvurduğu hileleri bilen her- kesin benzer olayları gerçekleştirebile­ onun cenneti ile cehenneminin görüntüden ibaret olduğu­ nu bildiren bir rivayeti (Buhari, "Fiten", 26) bunun delili saymışlardır (İbn Hazm, Il, 118; İbn Kes ir, I, 120). Ketarn alimlerinin çoğunluğu, deccalin çıkışını mitolojik bir üslüpla ifade eden rivayetleri yorumlamaya yanaşmazken Teftazani, ilgili rivayetleri zahiri manada anlamayı mümkün görmekle birlikte bazı alimierin bunları te'vil ettiklerini belirtmiştir. Buna göre deccal şer ve bozgunculuğu temsil eden bir kavram olup ahir zamanda şerrin yaygın bir şekilde ortaya çıka­ cağını ifade eder (Şer~u 'l·Ma/(:asıd, V, 3I 7). Çağdaş alimlerden Mahmüd Şel­ tüt, Teftazanf'nin kullandığı ifade tarzından onun yapılan bu te'vili benimsediği ve deccale ilişkin rivayetleri mutlaka zahiri manada anlamayı gerekli görmediği sonucunu çıkarmıştır (el·Fetava, s. 78). Teftazanf'nin, üstü kapalı bir şe­ kilde de olsa deccal kavramını yoruma müsait görmesinin, çağdaş alimierin te'vil kapısını açınalarına yardımcı olduğu söylenebilir. Bunlardan Muhammed Abduh deccali, İslam dininin ortadan kaldırmaya çalıştığı bütün hurafe, yalancı­ lık ve kötülüklerin sembolü olarak yorumlamıştır (bk. Reşid Rıza, lll, 317). M. Reşid Rıza. klasik anlayışı tamamen reddetmemekle birlikte hacası Abduh'un görüşüne meylederek deccal hadislerinden, daha ziyade maddi şehvetterin galip geleceği, şerrin ve inkarcılığın yaygıntaşa­ cağı sonucunun çıkarılması gerektiğini savunmuştur. Ona göre bunu yahudiler gerçekleştirecektir (Te{sfrü '1· menar, IX, 489-507). Said Nursi ve Muhammed eiBehi'ye göre deccal komünizm ve materyalizm, Muhammed Esed'e göre Avrupa medeniyeti, Said Eyyüb'a göre ise siyonizm şeklinde yorumlanmalıdır (Sarıtoprak, s. 78, 116-121). Kamil Miras'a göre deccal tek bir kişi olmayıp küfrün sembolüdür ve küfrü yayan herkes deccaldir (Tecrid Tercemesi, IX, 184). Çağdaş yazarlardan Muhammed Selame Cebr deccalin şeytan olduğu kanaatindedir (Eşratü's·sa'a, s. 34). ömer Rıza Doğrul ise bu konuda oldukça ilgi çekici bir yorum yapmıştır. Ona göre, deccal fitnesinden korunmak için Hz. Peygamber'in Kehf süresini (veya ilk ve son ayetlerinil okumayı tavsiye etmesi anlamlıdır. Zira bu ayetlerde Hz. isa' nın hıristiyanlarca Allah'ın oğlu olduğuna dair iddialar yer almakta, dolayısıyla deccal fitnesinin Hı­ ristiyanlık akldelerinin yayılması şeklinceğini söylemişler, DECCAL de aniaşılmasını ( Ta nrı Buyruğ u, mümkün s. 351 ). kılmaktadır Hariciler'in erken devir alimleri. Cehmiyye ve bazı Mu'tezile kelamcıları ile Abdülkerlm ei-Hatlb, Abdullah es-Semman, Mustafa es- Sadavi gibi çağdaş bazı araştırmacılar. herhangi bir te'vile gerek görmeden deccal inancını bütünüyle reddetmişlerdir. Zira onlara göre bu konuda kesin delil niteliğini taşıyan hiçbir nas yoktur. Hz. Peygamber'e nisbet edilen rivayetler ise birbiriyle bağdaştı ­ rılamayacak derecede çelişkili bilgiler içermektedir. Bunlara dayanılarak "deccalin çıkışı haktır " tarzında itikadl bir ilke ortaya koymak mümkün değildir. Esasen beşer üstü nitelikler taşıyan mitolojik deccal inancı yahudilerle hıristiyan­ lara ait olup İslam akaidine bu kültürlerden intikal etmiştir (ibn Kesir, I, 120 ; Muhammed Abdullah es-Sem man, s. 9091; Abdülkerim ei-Hatib, s. I 12). Görüldüğü gibi islam alimlerinin çoğunluğu. bir kısmı zayıf sayılmakla birlikte isnad açısından sahih kabul edilen bazı hadisiere dayanarak ahir zamanda harikulade olaylar gösterme gücüne sahip deccalin ortaya çıkacağına ve insanları daliiiete sürüklemeye çalışacağına , daha sonra da gökten inecek olan Hz. Isa tarafından öldürüleceğine inanmıştı r. Bu alimlerden bazıları konu için Kur'an-ı Kerim'den de deliller bulmaya çalışmış­ lardır. Görüşleri giderek taraftar bulan bazı alimler ise olağan üstü maddi unsurlarla tasvir edilen deccal tipinin uzak bir ihtimal olduğunu kabul etmiş, fakat konuyla ilgili sahih rivayetleri dikkate almak suretiyle deccal kavramını reddetmeden ilgili metinleri kısaca şerrin yayılması şeklinde te 'vil etmeyi tercih etmişlerdir. Alimierin bir kısmı da deccal kavramının islami bir temeli bulunmadığını savunarak bu inancı bütünüyle red detmişti r. Bazı ayetlerin deccale işaret ettiği yolundaki iddia ilmi dayanaktan yoksundur. Bu ayetlerin bir kısmında Ehl-i kitabın ölümünden önce Hz. Isa 'ya iman edeceği. Isa ' nın yahudiler tarafından öldürülmediği , aksine Allah'ın onu kendine yükselttiği belirtilmektedir (Al-i imran 3/ 55; en-N isa 4/ 157- 159). Bu ayetlerden. Hz. Isa'nın bedeniyle göklere yükseltildiğine ve ahir zamanda gökten inerek deccali öldüreceğine dalaylı olarak işaret ettiği sonucu çıkarılmaktadır. Halbuki başka bir ayette Isa'nın Allah tarafından ruhunun kabıedildiği (teveffi) bildirilmiş (ei-Maide 51 ı ı 7) ve om.in bedene n d eğil ruh en Allah ·a yü kseltildiğine işaret edilmiştir. Zira Kur'an'da belirtilüzere bir insanın öldürülmesi, ruhunun alıkonması yani bedeninden tefrik edilmesi demektir (ez-Zümer 39/ 42). Bu da Isa ' nın bedenen göklere yükseltildiği ve dolayısıyla bu hususun deccale işa ret ettiği tarzındaki iddiayı geçersiz . kılmaktadır. Ayrıca Hz. Muhammed 'in nebilerin sonuncusu olması ilkesi (ei-Ahzab 33 / 40). artık yeryüzüne bir daha peygamber gelmemesini gerektirir. islam ahkamını uygulamak şartıyla da olsa Isa peygamberin tekrar gönderilmesi. nübüwetin sona ermesi ilkesine ters düşmektedir. Zira geçmiş peygamberlerin birçoğu da kendilerinden önceki peygamberin getirdiği hükümleri uygulamıştır. Kıyametin kopacağına dair kesin bilginin mevcut olduğunu ifade eden (ez -Zuhruf 43 /6 1) ayetteki "le-ilmün" ('~ ) kelimesini "le-alemün" ('~) şek­ linde okuyara k bu ayeti Hz. Isa · nın dünyaya tekrar gönde rileceğine (nüzQI -i Tsa) delil sayan ve bunun kıyamet alametlerinden biri olduğunu düşünen , buradan da dalaylı olarak deccale bir işaret çıka­ ranlar olmuşsa da bu anlayış isabetli değildir . Çünkü ayetin devamında kıya­ metin kapacağından şüphe edilmemesi ve Hz. Peygamber'e uyulması istenmektedir. Eğer ayette kastedilen Isa olsaydı Hz. Peygamber'e uyulması emredilmezdi. Yine Isa ' nın hem beşikte hem de yetişkinlik döneminde insanlarla konuştu­ ğunu ifade eden ayette !Al-i imran 3/ 46) yer alan yetişkinlik (kehl ) dönemi konuş­ masının Isa ' nın ahir zamanda tekrar gelişi sırasında olacağını ve bu ayetin deccale işaret ettiğini ileri sürmenin de ilmi bir dayanağı yoktur. Rabbin bazı ayetlerinin ortaya çıkacağ'ıhı haber veren En'am süresindeki ayetin de (6/ I 58) deccale işaret ettiğini söylemek isabetli görünmemektedir. Çünkü İbn Mes'üd, Mücahid, Katade, Taberi gibi alimlerce tercih edilen yoruma göre söz konusu ayetlerle kastedilen husus güneşin batıdan doğması hadisesi olup (Taberi, XII. 245 246) evrenin kozmolojik düzeninin bozulmaya başiayacağını ifade eder. Nitekim ayetin devamında, rabbin ayetleri zuhur edince iman etmenin sahibine fayda vermeyeceği bildirilmektedir. Halbuki deccale ilişkin rivayetlerde Hz. Isa'nın onu öldüreceği ve daha sonra İslamiyet' i hakim kılarak dini hayatı canlandıraca­ ğı ifade edilmektedir ki bu husus ayetin verdiği bilgiye tamamen aykırı düş­ mektedir. Bunların dışında kalan bazı ayetlerde de (ei-Mü 'mi n 40 / 57; ei-Aiak 96 / 6) deccale i şaret edildiği ne dair ilediği ri sürülen görüşün geçerli bir delili yoktur. Kıyamet alametlerinin gelişinden bahseden ayette ise (M uhammed 47/ 18) alametlerin geleceği değil geldiği bildirilmektedir. Bugün mevcut en eski ve en kapsamlı rivayet tefsiri olan Taberi'nin eserinde, bu ayetin tefsiri sırasında (Ca m i'u 'L-bey an, XXVI, 52 -53) ayetin deccale işaret ettiğine ilişkin hiçbir rivayet bulunmamaktadır. Ayrıca tagüt* tan ve Hz. Müsa ile Firavun arasındaki mücadeleden bahseden ayetlerin (ei-Baka ra 2/ 256-25 7; M. F. Abd ülbaki, Mu ' cem, "Fir'avn" md.) deccale işaret ettiğini iddia etmenin de bir dayanağı yoktur. Sonuç olarak deccal inancının Kur' an-ı Kerim 'de yer aldığını söylemek ilmi açıdan mümkün değildi r. Hadisiere gelince, ilk hadis derleyicilerinden olan imam Malik bir rivayet dı­ şında deccal hadislerine yer vermemiş­ tir (Hasan Halid. s. 232). Diğer hadis kaynaklarınca nakledilenlerin bazıları zayıf kabul edilmiştir ( Sa rıtoprak. s. 64 -67). isnad açısından sahih görülerek Hz. Peygamber'e nisbet edilen rivayetlerin bir kısmı ise birbiriyle bağdaştırılamayacak derecede çelişkiler içermektedir. Hz. Peygamber devrinde yaşayan İbn Sayyad'ın veya bir adada zincirlerle bağlı bulunan birinin deccal olarak gösterilmesiyle deccalin İstanbul'un fethinin hemen ardın­ dan ortaya çıkacağının nakledilmesi bu çelişkiye verilebilecek örneklerdendir. Aslında İstanbul'un fethinden sonra deccalin çıkacağı haberi gerçeğe de aykırı­ d ı r. Hz. Peygamber'in gerçeğe aykırı haberler vermesi düşünülemeyeceğine göre bu rivayetin isnad açısından sahih kabul edilerek Resülullah'a nisbet edilmesi aslında sahih olmasını gerektirmemelidir. Kızıl veya beyaz tenli. kısa boylu ve- Hz. 'isa · n ı n deccali öldürmesini tasvir eden bir minyatür ( Tercem e· l Ci{r(i.'/-cdmi ' . lü Ktp., TV, nr. 6624 , vr.98b) 71 DECCAL ya cüsseli, heybetli olduğunu belirten örneklerde olduğu gibi deccalin şahsına ait özellikleri tasvir eden rivayetlerde de çelişkiler vardır. Bunlardan başka deccalin bir taraftan ilahlık iddiasında bulunacağını, diğer taraftan alnında "kafir" yazısının mevcut olacağını ve bunun herkes ta rafından okunacağını belirten rivayetleri makul bir şekilde bağdaştır­ mak da zordur. İlgili rivayetlerde deccalin ulühiyyet niteliklerine sahip gösterilmesi alimleri bunla rın sıhhatinden şüp­ he etmeye sevketmiş, gerçek mabuda iman etmekle yükümlü bulunan insanları saptırması için deccale peygamberinkinden üstün harikalar verilmesi, ilahT hikmete ve kainatta sürüp giden sünnetullaha aykırı bulunmuştur (Reşfd Rı­ za, IX, 451-453). Sonuç olarak Kur'an-ı Kerim'de decile ilgili hiçbir sarih ifade bulunmadığı açıktı r. Hadis olarak rivayet edilen metinlerden elde edilebilecek en belirgin hüküm ise deccalin yeryüzünde inkarcılığı yaymaya çalışan, mukaddes değerleri yok sayan ve şer faaliyetlerini destekleyen bir cereyan niteliği taşıdı­ ğıdır. Bu cereyanın muhtelif asırlarda temsilcileri olmuş, bundan sonra da olacaktır. Buna göre deccal harika bir varIık, belli bir şahsiyet ve tek bir insan olmaktan çok her dönemde şerri temsil eden bir tiptir. Deccal ile ilgili çeşitli rivayetlerde yer alan olağan üstü maddi tasvir ve ayrıntılar ya isnad açısından sahih değildir, yahut ravilerin sehivlerine maruz kalmış veya onl arın indi yorumlarıyla karışmıştır. Bu tür rivayetler tevatür derecesine ulaşmadığından , ayrıca hicrT V. yüzyıldan itibaren mecazi manalarma yorumlanmaları islam alimlerince mümkün görüldüğünden maddi bir deccalin varlığını benimsemeyenlere küfür veya dalalet isnat etmek de doğ ­ ru değildir. caı NesaT'nin es-Sünen 'i dışında Kütü,b-i Sitte'nin tamamı ile kıyamet alametlerine ilişkin "fıten " ve "melahim" kitaplarında temas edilen deccal meselesi müstakil araştırmalara da konu teşkil etmiş­ tir. Said EyyQb'un el-MesiJ:ıu'd - deccal (Kahire 1406 / 1985), Muhammed Ali eiBarr'ın el-MesiJ:ıu "l-muntazar ve tecalimü't - Talmud (Cidde 1408/ 1987), AbdüllatTf Aşar'un el-MesiJ:ıu'd-deccal J:ıa~f~atün la J:ıayôl (Kahire 1409/ 1988). Muhammed Abdurrahman Avad'ın MesiJ:ıu'lj.-ğalale (Kahire 1410/ 1989) ve Zeki Sarıtoprak'ın İslôma ve Diğer Diniere Göre Deccal (İstanbu l 1992) adlı eserleri bunlardan bazılarıdır. 72 BİBLİYOGRAFYA : Wensinck, Mu'cem, "del" md.; a.mlf.- Carra de Vaux, "Deccal", iA, lll, 505·506; M. F. Abdülbaki. Mu'cem, "Fir'avn" md.; Müsned, 1, 240, 242; ll, 93, 149, 372, 446, 449; N, 6; V, 213, 396; Buhari. "Ezfuı", 149, "Fiten", 25·27, "Edeb", 97, "Enbiya'';, 3, 77; Müslim, "M~ad­ dime", 7, "İman", 1, 5·6, "Fiten", 34, 84·88, 94 ·95, 100·110, 119·122 ; İbn Mace, "Fiten", 33; Ebü DavOd, "MelaJ)inı", 14·16; Tirmizi, "Fiten", 58, 61; EbCı Hanife. el ·Fıkhü'l·ekber, Ka· hire, ts., s. 7; Taberi, Cami'u'i·beyan (Bulak), Xl, 15· 16 ; XII, 264, 266; XXVI, 52·53 ; a.e. (Şa­ kir), XII, 245 ·246; İbn Hazm. Fas/ (Umeyre), II, 118; Acurri, eş·Şerr'a (nşr. M. Hamid el-Fıkı), Beyrut 1403/1983, s. 372 ·374, 381; Bakıllani, Kitabü'l·Beyan, Beyrut 1958, s. 105; İbn FOrek, Mücerredü'l ·mal!:alat s. 144; Kiidi Abdülcebbar, el·Mugnf, XVI, 432; İbn EbO Ya'la, Ta· balcatü'l ·fjanabile, ı, 46, 241; Zemahşeri, el · Keşşaf (Kahire), lll, 160; İbnü'I-Arabi. el·Füta· f:ıat, ll, 190; VI, 331, 334; Nevevi, Şerhu Müslim, XVIII, 46; İ bn Kesir, en·f'lihaye (Zeynl), 1, 91· 158; Teftazani, Şerf:ıu'l·Mal!:aşıd (nşr. Abdürrahim Umeyre), Beyrut 1989, V, 317; Abdülkerim eı-cm, el·insanü'l ·lcamil, Kahire 1402/ 1981, ll, 81·82; İbn Hacer, Fethu'l·barf(Sa'd), XIII, 98; XVI, 200; Ayni. 'Umdetü'l · ~carf, Kahire 1392/1972, XX, 101·105; SüyOti, ed·Dürrü'l· menşür, Beyrut 1403/1983, VI, 378; Ali ei-Kiiri, Mirkatü'l·Mefatff:ı, Kahire, ts., V, 190, 195, 210·211, 219; Reşid Rıza, Te{sfrü'l·menar, lll, 317; VIII, 310; IX, 451·459, 489·507; Ömer Rı­ za Doğru!, Tanrı Buyruğu (İstanbul 1955, 1. bs.), İstanbul 1980, s. 351; Muhammed Abdul- lah es-Semman, el-islamü'l-muşa{{a, Kahire 1378/1958, s. 90·91; Said Nursi, Şualar, İstan· bul 1958, s. 492·500; a.mlf., Sözler, İstanbul 1986, s. 319; Tecrid Tercemesi, IX, 184; Nası­ rüddin ei-Eibani. Silsiletü'l·ef:ıadfşi'ş·şaf:ıfha, Küveyt 1400/1979, lll, 190 · 191; Abdülkerim ei-Hatib, el-Mehdiyyü'l·muntazar ve men yen· tazirüneh, Beyrut 1980, s. 112; Muhammed Selame Cebr, Eşratü's·sa'a, Küveyt 1403/1982, s. 34 ; Mahmud Şeltüt, el·Fetava, Kahire 1403/ 1983, s. 78 ; Hasan Halid, el·İslam ve rü'ye· tühü {tma ba'de 'l·f:ıayat, Beyrut 1406/1986, s. 200·232, 235; Hasan Hanefi. Mine'/· 'akfde ile 'ş·şevre, Kahire 1409/1988, N , 471, 487 · 488; M. EbO Reyye, Eçlva' 'ale's·sünneti'l·Mu· hammediyye, Kahire, ts., s. 34, 40; Zeki Sarı­ toprak, islama ve Diğer Diniere Göre Deccal, İstanbul 1992, s. 25· 48, 54·67, 68·99, 103 · 131; S. H. Longrigg, "al-Da!!.@.iil", E/ 2 (İng.), ll, 76·77. ~ ZEKİ SARITOPRAK D ECCAL ( Jb:-~ ) L Hadis ilminde cerh ifade eden bir terim. _j Sözlükte "çok yalan söyleyen, göz boyayan, sahtekar" anlamına gelir. Hz. Peygamber, kendinden sonra ortaya çıka­ cak yalancı peygamberlerden söz ederken onlar hakkında "deccal, kezzab" tabirlerini kullanmıştır (Buhar!, "Fiten", 25; Müslim, "Fiten", 84) . Hadis uydurmayı meslek haline getiren yalancı ravileri ifade etmek için cerh ve ta'dil* ilminde deccal kelimesi kullanı lm ıştır. Cerh lafız­ larını en ağınndan en hafifine doğru altı dereceye ayıran hadis tenkitçilerinden İbn Ebu Hatim, HatTb ei-Bağdadi, İbnü's ­ Salah, Zehebi ve Zeynüddin el-lrai{f'ye göre deccal terimi birinci derecede, İbn Hacer el-Askalani ve SehavT'ye göre ise ikinci derecede ağır cerh lafızl arından­ dır. Buna göre deccal olarak nitelendirilen kimsenin rivayet ettiği hadis hiçbir şekilde kullanılmaz. BİBLİYOGRAFYA : Usanü ' l· 'A.rab, "decciil" md.; Buhar!, "Fiten", 25; Müslim, "Fiten", 84; Hatlb. el·Ki{aye, Medine, ts., s. 23; İbnü ' s-Salah, 'Wümü'l·f:ıa· dfş, Kahire, ts., s. 59; Zehebi, Mfzanü ' l·i'tidal, 1, 4; Iraki. Şerhu'l·El{iye, Beyrut, ts., ll, 10·11; İbn Hacer, Şerhu 1'/uf:ıbeti'l · filcer, Kahire 1989, s. 65; Sehavi, Fetf:ıu' l· mugiş, ı , 370; SüyOti, Ted· rfbü'r· ravf, 1, 346. ~ EMİN AşıKKUTLU DECEI, Aurel (1905·1976) L Osmanlılar hakkında yayınlan olan Romanyalı tarihçi. _j 1S Nisan 190S'te bir noterin oğlu olarak Transilvanya'nın Gura Riului kasabasında dünyaya geldi. Orta öğrenimini. henüz Avusturya- Macaristan İmparator­ luğu'nun sınırları içinde olan Sibiu (Hermannstadt), Blaj ve Alba- Julia' da (Gyula Fehervar) yaptı. Bu dönemde Macarca, Almanca ve Latince öğrendi. 1923-1927 yılları arasında Cluj Üniversitesi'nde okurken Transilvanya, ı. Dünya Savaşı'nın arkasından yeni sınırlarına kavuşan Romanya'ya geçmiş bulunuyordu. Üniversiteyi bitirdikten sonra elde ettiği burslarla 1928-1930 arasında Roma'da, 1932'de İstanbul'da, 1933'te de Berlin'de çalışmala r yaptı. Daha sonra Paris'e giderek Ecole Nationale des Langues Orient ales Vivantes'ta Türkçe, Farsça, Arapça, Ermenice derslerine devam etti ve 193S'te buradan da diplama aldı. Romanya 'ya döndüğünde Cluj' da Transilvanya Milli Arşivi'nde çalışmaya başladı ve bu arada doktora tezini tamamladı. 1936'da Cluj Üniversitesi'nde takdim edilen ve çok başarılı bulunan "Ermeni kaynaklarına göre IX-XIII. yüzyıllarda Rumenler" konusu üzerine hazırladığı tez kısa bir süre sonra basılmıştır ("Romanii din veacul al IX- Iea pa na in al XIII -lea in lumina isvoarelor armeneşti", Anuarullns·