Amerikan Kabusu Benimkilerle birlikte onlarca gözün izlediği usta oyuncu Erdal Küçükkömürcü, Willy Loman’ın ağzından “Bu dünyada sahip olduğun tek şey, satabildiğindir.” dediğinden beri hepimizin kafasına yerleştirilmiş büyük hayali sorgularken buluyorum kendimi. Amerikan Rüyası, her ne kadar, çok çalışarak refah ve şöhretin kazanılacağını savunan bir ideoloji olarak doğmuş olsa da her fikir gibi hayata geçirildiğinde amacını yitirdi. Para için her şeyi yapmayı göze alan, değer yargılarını kaybetmiş bireylerden oluşan kapitalist toplum düzenimizin temelinin bu düşünce biçimi olup olmadığını sorgulamaya 21 Ekim 2015’te gittiğim “Satıcının Ölümü” adlı tiyatro oyununun çıkışında başladım. Amerikan Rüyası, zengin olmayı bireylerin yaşam amacı edinmesinde ve bunun bir sonucu olarak toplumsal değerlerin kaybolmasının temelini oluşturur. Böylelikle Amerikan rüyası çalışmayı esas alan bir başarı avı olmaktan çıkıp, maddi değerlerin öncelik haline gelmesini esas alan bir düşünce sistemi haline gelir. Bu materyalist bakış açısı toplumun yapıtaşı olan aile kavramını büyük ölçüde etkiler. Ticaretle uğraşan bir ailenin çocuğu olarak zengin olma arzusunun bir satıcının aile bağlarına ve psikolojisine verdiği zararı gördüğümde dehşete düştüm. Bu etkinin sebebinin bireyin içinde bulunduğu uzamın, bakış açısını ve ilişkilerini şekillendirmesidir. Bu bağlamda Amerikan Rüyası’nın benimsendiği kapitalist toplumlarda aile ilişkileri de bireylerin gelirleri ve sosyal başarılarının etkisi altında şekillenmeye mahkum. Oyunda Willy’nin oğlu Biff’le sahip olduğu bağın ve güçlü iletişimin bitmesinin başlıca sebepleri Biff’in para ve saygınlık kazanma arzusunu kaybetmesi ve bu sistemin dışına çıkmaya çalışmasıdır. Arthur Miller bu düzenin birey üzerinde ne kadar etkili olduğunu baba-oğul ilişkisine verdiği zarar üzerinden yansıtır. Ayrıca karısını aldatan Willy’nin sadakat, bağlılık ve etik gibi değer yargılarından sıyrılışı, para kazanma hırsının yansımalarından biri olup aile bağlarını zedeler. Bunu farketmem daha üniversitedeyken içine sokulmaya çalıştığım bu görünmez yarışın beni ailemden ne kadar uzaklaştırdığını ve önceliklerimin nasıl düzene hizmet etmek için yapılandığını görmemi sağladı. Sürekli artan boşanma davalarının, kopan aile bağlarının temelinde yatan sebep ilişkilerimize kayıtsızlığımız. Rüyaya dalmak isterken kendi kabusumuz olan yalnızlığımızı yaratmamız. Aslında hepimiz farkında olmadan bize ana hedefimiz olduğu benimsetilen refaha ulaşmak için koparıyoruz yavaş yavaş, en özel bağlarımızı. Ayrıca finansal açıdan gelişme hırsının bu denli fazla olması insanların birbirini rakip olarak veya para kazanmaya giden bir yol olarak görmesine ve çıkar ilişkilerinin sıklaşmasına sebep olur. Toplumu yalnızlaştıran bu korkunç güvensizlik ortamı bireyleri depresyona sürükler. Oyunun sonunda Willy Loman’ın intiharının bana şaşırtıcı gelmemesinin başlıca sebebi içine sürüklendiği bu yalnızlıktır. Herkesi hedefe giden yolda bir engel veya destek olarak görmek, kendimizin de diğer insanların hayatında bu vasıflardan birinden ibaret olduğumuzu kanıksamak demek değil mi? Willy’nin bu zenginlik yarışındaki mağlubiyetinin ağırlığını tek başına sırtında taşıması ailesini bile yarıştaki engeller olarak görmesiden kaynaklanmıyor muydu? Onun sonunu bu mağlubiyet değil de yalnızlığının sonucu olan çaresizliği getirmedi mi? Kendi yarattığı yalnızlığı uyandırmadı mı onu rüyasından? Amerikan Rüyası gerçekleşene kadar bir kabusu yaşatmak üzerine kurgulanmakla beraber, asla tatmin olmayan, yalnız ve değerlerini kaybetmiş bireyler yapıyor bizi. Elimizdeki telefonlara odaklanarak beğeni alma yarışımız, iş yerlerinde kurduğumuz samimiyetsiz ilişkiler, ailemizle kavgalarımız bizi rüya başlayana kadar ayakta tutan kabusumuz. Gerçek rüyamız ise tatmin olmak. Belli bir miktar para ve şöhretin bize yeterli olduğu o güne sağ çıkabilmek. Sonunda başardım diyebilmek belki. Tek sorunumuz bitiş çizgisinin neresi olduğunu bilmeden koşuyor oluşumuz. Geride bıraktıklarımıza dönüp bakmadan, sonunu bilmeden yarışta kalmamız. Tek sorunumuz kabustan ancak ölerek uyanmamız. Didar Uslu Kaynakça Satıcının Ölümü. Arthur Miller. Akün Sahnesi. Ankara. 21 Ekim 2015.