Dünyanın her yerindeki siyasi gelişmeler bizi siyaset ve ahlak üzerine tekrar düşünmeye sevk ediyor. Türkiye'deki siyasi gelişmelerse öylesine yakıcı ve hızlı ki bütün dikkatimizi üzerine çekiyor. Gerçekten tarihi öneme sahip olaylara tanık oluyoruz. Bunları doğru kavramak için düşünen herkes büyük çaba sarf ediyor. Öte yandan mevcut küresel konjonktür dünya siyasetini mutlak bir anlamda iktidar ve güç kavramlarının egemenliği altına yerleştirmiş durumda. Dünya ölçeğinde egemenlik kurmuş olan neoliberalizmin bu yapısal krizi, olan ve olması gereken arasındaki belirgin çizginin kaybolmasına yol açmakta. Tabiri yerindeyse bu, siyasetin barbarlaşması sonucunu doğurmakta. Felsefenin bu noktada bir işlevi olacaksa bu, mevcut savaş halinden çıkmanın yollarını aramak olmalı. Özellikle günümüzde felsefe, küresel anlamda siyasetin neliğine dair tekrar tekrar düşünmeye mecbur. Bu gerekliliğin farkında olmak, toplumsal olana dair antikçağdan beri süregiden siyaset, etik ve iktidar arasındaki gerilimli ilişkinin doğasını, tekrar konu edinmemizi getirdi. Konuyu çeviri ve telif yazılarla yeniden tartışmaya açmaya çalıştık. Umuyoruz olguları kavrama çabalarına bir katkımız olur…