W≤Ç äx Uâz≤Ç TÇtwÉÄâ Anadolu Katolik Cemaati Kültürel ve Haber Dergisi Sayı 8 – Mart 2007 Episkoposumuzun 2007 Yılının Oruç Döneminin Mesajı Değerli kardeşlerim, Bu yıl Oruç dönemine Ortodoks kardeşlerimizle birlikte başladık ve onlarla birlikte Paskalya Bayramı’nı da kutlayacağız. Biz Hıristiyanların arasındaki farklardan ziyade tek bir Rab’be bağlılığımızı gösteren bu gibi bayramları paylaşmamız çok güzeldir. Her yıl Oruç dönemine başlarken kendimize sormamız gereken ilk soru şudur: Neden Oruç dönemini kutluyoruz? İkinci soru ise şudur: Oruç dönemini nasıl geçirmeliyiz? İlk Hıristiyanlık zamanlarından beri Oruç dönemi, vaftize hazırlık zamanı olarak kabul edilirdi. Ancak bu dönem, büyük günah işleyen vaftiz olmuş kişilerin Paskalya’daki bağışlanma gizemini almaları için bir hazırlık dönemi olarak da kabul edilmekteydi. Bu dönem, ilk başlarda sadece katekümenlere ve günah çıkarmak isteyenlere hitap ederken, daha sonra tüm Hıristiyanlara hitap etmeye başlamıştır. Biz de, gerçekten vaftizlerini yenilemesi gereken katekümenleriz ve Tanrı ile barışması gereken günahkarlarız. Her birimiz biliriz ki Hıristiyan olduğumuzu söylemek, Hıristiyanca yaşamaktan daha kolaydır. Bazen Hıristiyan olduğumuzu söylememiz bile zordur. Oruç dönemi, iman yolumuza yeniden başlamamız demektir. Hatırlayalım ki “ilerlemek her zaman yeni baştan başlamak demektir”. Başlangıcı yapan kişiyi atılım, güç ve motivasyon ayakta tutar. Belki de bize eksik olan şey de budur. Bu yüzden bu Oruç döneminde çölde, bizim gibi içsel ve fiziksel olarak acı çeken Rab’be gözlerimizi çeviriyoruz. Bize olan sevgisinden dolayı bütün bu 2 denenmeleri kabul eden İsa’ya bakarak hayatımızdaki zorlukları aşabileceğimizi görebiliriz. Sevgi sevgiyi doğurur. O’nun bize olan sevgisine bakarak bizim O’na olan sevgimiz doğar. Sevgi ile, “O’nun gibi olmak” arzusu bizde doğar. O halde O’nun gibi olmak için bu Oruç döneminde dua etmek, meditasyon yapmak ve İncil okumak gerekir. Bizi yeni insanlar yapacak olan ve İncil’in inanılır tanıkları yapacak olan şey; Mesih ile ilişki kurmaktır. Almanya’nın Wuerzburg kentinde genç bir rahip olarak eğitim alırken, şehrin kiliselerinin birinde Çarmıha Gerilmiş İsa heykeli gördüm. İsa’nın ayakları çiviliydi ama kolları O’na gelecek herkesi kucaklarcasına açıktı. Bu imaj, orucumuzun anlamının ne olduğunu bize gösteriyor. Haç’a çivilenmiş Mesih, bir yere gidemez, bizim O’na gitmemizi bekler. Biz O’na yaklaştığımızda kollarını bize doğru açar. O, bize söylediği gibi fakirlerde, acı çekenlerde ve yalnız olanlarda bulunabilir. “Bu şeylerden yalnızca birini yapan bana yapmış sayılır” demiştir İsa. Şimdi, aramızda fakir olmayan biri var mı? Yalnızca para eksikliğinden doğan fakirlikten bahsetmiyorum, hayatımızı zor kılan her türlü fakirlikten bahsediyorum. Hepimiz fakiriz. Tanrı’nın karşısında fakir ve zavallıyız. Zavallı olduğumuzu kabul ederek başkalarının da zavallı olduğunu daha kolay kabul edebiliriz. Ortak ihtiyacı belirlersek daha kolay birlik sağlayabiliriz. Gururumuzun maskesini çıkaracak olursak, etrafımızdaki kişilerden farklı olmadığımızı ya da onlardan daha iyi olmadığımızı görürüz. Hepimiz aynı ölçüde Allah’ın ve birbirimizin affına muhtacız. Çünkü birbirimizi dinlerken anlamıyoruz, severken sevmiyoruz. Önem sırasına göre, bu Oruç döneminde yapmamız gereken en önemli ödevimiz yanımızda, etrafımızda yaşan insanlarla ilişkilerimizi düzenlememizdir. Eğer İsa, acı çekip ölerek bizi Allah ile birleştirdiyse, bu kutsal bayramı kutlarken, kardeşlerimizden nasıl küs ve ayrı yaşayabiliriz? Sevgili kardeşlerim, büyük bayramlar yaklaşırken hazırlıklar da başlar, biz Hıristiyanlar olarak “Bayramların Bayramı” olan Paskalya için, hem kalben hem de irade olarak hazırlanmamız gerekiyor. 3 Hintli bir şair bir dilencinin hikayesinde anlatır ki; yolda sadaka dilenerek yaşarmış. Bir gün oradan kral ve onu izleyenler geçmiş. Fakir adamı görerek yürüyen korteji durdurmuş ve ona bir şey vermek yerine elini sıkmış. Dilenci ise torbasından ona bir başak tanesi vermiş. Akşam olunca, dilenci kulübesine gitmiş ve çantasını açmış. Çantasında altın bir başak tanesi bulmuş. Hintli o zaman anlamış ki, eğer fakirliğinde krala daha fazla başak verseymiş çantası altınla dolu olacakmış. Kardeşlerim, Tanrı’ya sunabildiğimiz herşeyi sunalım. Ona bolca zamanımızı, fedakarlıklarımızı ve kardeşlerimize yaptığımız hizmetler gibi şeyler sunalım. Karşılığımız altın yerine hayatımızın en değerli varlığı olan Mesih olacaktır. İyi paskalyalar. + Luigi, Episkoposunuz “ Diriliş ve Yaşam Benim! Bana iman eden kişi ölse de, yaşayacaktır. Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek. Buna iman ediyor musun?” (İsa) 4 Papa’nın Paskalya Hazırlık Dönemin’in Mesajı “Bedenini deştikleri adama bakacaklar” (Yuhanna 19,37) Sevgili Kardeşlerim! Tanrı’nın sevgisi: agape ve eros “Bedenini deştikleri adama bakacaklar” (Yuh 19,37). Bu yıl, Paskalya’ya Hazırlık Devresi ’de üzerinde düşüneceğimiz İncil konusu budur. Paskalya’ya Hazırlık Devresi dönemi, Meryem ve ayrıcalıklı havari olan Yuhanna ile birlikte, haç üzerinde tüm insanlık için hayatını feda eden O’nun yanında durmayı öğrenmek demektir. (bkz. Yuh 19,25). Daha etkili bir katılım için bu pişmanlık ve dua döneminde gözlerimizi Golgota’da çarmıha gerilerek Tanrı’nın sevgisini bize tamamen gösteren Mesih’e çevirelim. Sevgi konusu üzerinde konuşurken, Deus caritas est (Tanrı Sevgidir) isimli genelgedeki iki sevgi biçimi üzerinde durmak isterim: agape ve eros. Yeni Antlaşma’da birçok kez karşımıza çıkan “agape” kelimesi, başka birinin iyiliğini isteyen bir kişinin yaptığı fedakârlık sevgisini ifade eder. “Eros” kelimesi ise, bir kişinin eksikliğini hissettiği bir şeye sahip olma arzusunu, onunla birlik kurma arzusunu ifade eder. Bizi saran Tanrı sevgisi, hiç şüphesiz “Agape”dir. Gerçekten insan Tanrı’nın sahip olmadığı iyi bir şeyi O’na verebilir mi? İnsani yaratılışın tamamı ve insanlığın sahip olduğu her şey ilahi bir lütuftur. O halde, yaratılanlar her konuda Tanrı’ya ihtiyaç duymaktadır. Ama Tanrı sevgisi aynı zamanda “Eros”tur. Eski Antlaşma’da, Evrenin Yaratanı, seçtiği halk aracılığıyla her türlü insani ihtiyacın üstünde olduğunu gösteriyor. Hoşea Peygamber, bu ilahi tutkuyu, bir adamın ergen bir kadına duyduğu aşkın cesur betimlemeleriyle ifade ediyor (bkz. Hoşea 3,1-3); Hezekiel, kendi kitabında, Tanrı’nın İsrail halkına olan sevgisi için ateşli ve tutkulu bir dil kullanmaktan korkmuyor. (bkz. Hez. 16,1-22). Bu Kutsal Kitap metinleri, Eros’un Tanrı’nın kendi kalbinin bir kısmı olduğunu gösteriyorlar: Herşeye Gücü Yeten, gelinin “evet” demesini 5 bekleyen genç güvey gibi, yarattıklarının “evet” demesini bekliyor. Maalesef, insanlık var oluşu boyunca, Kötü Olan’ın (şeytanın) yalanları tarafından ele geçirilmiş, Tanrı’nın sevgisine kendisini kapatmış ve asla mümkün olamayacak olan “kendi kendine yeterlilik” aldanmasına hapsolmuştur. (cfr Yaratılış 3,1-7). Adem de, kendine güvenerek, Hayat Kaynağı Olan Tanrı’dan uzaklaşmış ve “ölüm korkusu yüzünden hayatları boyunca köle olanların” ilki olmuştur. (İbr. 2,15).Tanrı ise, yenmiş olmakla kalmamıştır ve tam tersine insanlığın “hayır” demesi, O’nun sevgisinin, bütün kurtarıcılık gücüyle ifşa edilmesine neden olmuştur. Haç Allah’ın doluluğunu ifşa eder. sevgisinin Göksel Baba’nın merhametinin karşı konulamaz kudreti Haç’ta tamamıyla ortaya çıkar. Yaratığının sevgisini tekrar fethedebilmek için, büyük bir bedel ödemeyi kabul etti: Biricik Oğlu’nun kanı. İlk Adem için, tam bir yalnızlık ve kudretsizlik işareti olan ölüm, yeni Adem’in sevgi ve özgürlük eyleminde, tamamen dönüştürüldü. Aynı zamanda, Maximos (le Confesseur) ile birlikte, Mesih‘in «ilahi bir şekilde öldüğünü,çünkü özgürce öldüğünü söyleyebiliriz . Haç üzerinde, Allah’ın erosu bize kendini gösteriyor. Pseudo-Denys’in ifadesine göre, Eros «sevgilinin kendisinde kalmasına izin vermeyen, onu sevdiğiyle birleşmeye iten” bir güçtür. Allah’ın Oğlu’nu, sanki kendi hatasıymış gibi bizim hatalarımızın sonuçlarına katlanmaya varma derecesinde bizimle birleşmeye sevk edenden « daha deli bir eros » olabilir mi? «Bedenini deştikleri adam » Sevgili Kardeşler, Haç üzerinde deşilmiş olan Mesih’e bakalım! O, Allah’ın sevgisinin en alt üst edici ifşasıdır, eros ve agapenin birbiriyle zıt düşmek bir yana, karşılıklı olarak birbirini aydınlatmasıdır. Haç üzerinde, Allah yarattığının sevgisini dileniyor: Her birimizin sevgisine susamıştır. Elçi Tomas elini böğründeki yaraya koyunca İsa’yı « Rab ve Allah » olarak tanıdı. Azizlerin birçoğunun, İsa’nın kalbinde bu sevgi gizeminin en heyecan verici ifadesini bulmaları şaşırtıcı değildir. Allah’ın insana duyduğu erosunun ifşasının, gerçekte agapesinin en üst ifadesi olduğu söylenebilir. Gerçekten, sadece menfaatten arınmış bir şekilde kendini sunmanın ve tutkulu bir karşılıklılık arzusunun birleştiği bir sevgi, en ağır özverilerin hafiflediği bir sarhoşluk verir. 6 İsa şöyle dedi : «Ben yerden yukarı kaldırıldığım zaman bütün insanları kendime çekeceğim." (Yuh 12 ;32). Rabbin bizden hararetle arzu ettiği şey, her şeyden önce sevgisini kabul etmek ve bizi kendisine çekmesine izin vermektir. Onun sevgisini kabul etmek yetmez. Böyle bir sevgiye uyum sağlayıp sonra bunu diğerlerine iletmeye koyulmak gerekir: Mesih, aynı sevgiyle kardeşlerimi sevmeyi öğrenebilmem için, benimle birleşmek üzere « beni kendisine çekiyor ». Kan ve su “Bedenini delip geçecekler ve bakacaklar”. İsa’nın delinip geçilen, içinden “kan ve su” akan kısmına imanla bakalım (Yuh 19, 34)! Kilise Babaları, bu öğelerin Vaftiz ve Efkaristiya gizemlerinin simgesi olduğu fikrinde birleşirler. Kutsal Ruh’a şükürler olsun ki, vaftiz suyuyla Kutsal Üçlük sevgisi bize açıklanır. Paskalya’ya Hazırlık Devresi yolu boyunca, vaftizimizi hatırlayarak Pederin merhametli etkisiyle kendimizi açmak için kendimizden çıkmamız tavsiye edilir. “Kan, İyi Çoban’ın simgesidir ve Efkaristiya simgesiyle tamamen içimize girer. Efkaristiya, İsa’nın teklifine bizi çeker. Onun teklifinin gücüyle kuşanırız.” Paskalya’ya Hazırlık Devresi’ni, İsa’nın sevgisini kabul ederek Efkaristik bir zaman olarak da yaşıyoruz. Her sözde ve her davranışta onu nasıl etrafımıza yayabileceğimizi öğreniyoruz. “Delip geçtiklerini” düşünmek, insan varlığının itibarını zedeleyen bu yaraları tanıyarak bizi kalbimizi başkalarına açmaya iter. Bu bizi tamamen hayatın alçaltılmasına ve insanın sömürülmesine, bazı insanlığın terkedilmişlik ve yalnızlıklarını ortadan kaldırmaya karşı savaşmaya iter. Paskalya’ya Hazırlık Devresi, her Hıristiyan için kendisine Mesih’te verilen Tanrı sevgisini yenileme dönemidir. Her gün acı çeken ve ihtiyacı olan bir başkasına vermekle görevli olduğumuz sevgiyi… Ancak bu şekilde Paskalya coşkusuna tamamen dâhil olabiliriz. Güzel Sevgi’nin annesi Ey Meryem! Bu Paskalya’ya Hazırlık Devresi yolunda, Mesih’in sevgisine dönmenin öz yolunda bize sen rehberlik ediyorsun. Sevgili kardeşlerim, sizlere bereketli bir Paskalya’ya Hazırlık Devresi yolu diler, yürekten özel bir Havarisel Kutsama gönderirim. PAPA XVI. BENEDICTUS 7 PEDER ANDREA SANTORO’NUN ÖLÜMÜNÜN BİRİNCİ YIL DÖNÜMÜNDE Mons. Luigi Padovese’nin VAAZI Saygıdeğer Kardinal Hazretleri, sayın episkopos, Peder Andrea’nın çok sevgili annesi ve aile fertleri, sayın Belediye Başkanı, çok değerli kardeşler, Farklı ortamlarda tanıdığımız ve sevdiğimiz P. Andrea Santoro’nun ölüm yıldönümünde onu hatırlamak ve onun için dua etmek amacıyla bugün, Santa Maria Kilisesi’ne gelerek, burada hazır bulunan tüm sizlere teşekkür ederim. Kendisi bu mekanda döktüğü kanının tanıklığını bıraktı. Bu da Roma Kilisesi’ni Anadolu Kilisesi’ne, İtalya’yı Türkiye’ye, şiddete karşı olan İslamiyet ve Hıristiyanlık gibi iki dinin insanlarını daha da sıkı bir şekilde birbirine bağladı. Acıların paylaşılmasından çok insanları birleştiren hiçbir şey olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu acı, ümitle birleşerek, bugün bizlerin birbirimize yakın olmamızı sağlayan bir bağdır. Diyalog yanlısı, italyan katolik peder Andrea’nın Trabzon’a gelip, burada yaşamasının nedeni burayı sevmesiydi. Bu mekanda onun tanıklığını bir vasiyet gibi kabul ederek bugün Onu tekrar hatırlıyoruz. Diyaloğun ve barışın gücüne inanan Müslüman kardeşlerimizle diyaloğu canlı tutmaya devam edeceğiz; bu ve buna benzer şiddet olaylarından dolayı kendilerini yaralanmış hisseden bu şehirde yaşayan dürüst insanlara güvenmeye devam edeceğiz. Trabzon temiz ve dürüst bir şehirdir. Bu şiddet olayları ile onu tanıtanlar, Türkiye ve dünya önünde onun itibarını zedelerler. Değişik dinlerin bir arada beraberce yaşamasının çoğulcu Türkiye’nin zenginliği olduğunu ve bu dinlerin karşılıklı saygıda gelişmesi gerektiğini söylemeye devam edeceğiz. 8 Bir pederi öldürmekle buradaki Hıristiyanların varlığını yok etmeyi düşünenler, Hıristiyanlık inancının kudretinin iman şehitlerinde olduğunu bilmiyorlar. Kilise Kanunları, episkoposun hükmü gereği, eğer bir dua yeri cinayet gibi nedenle lekelenmişse tekrar kutsanacağı güne kadar, orada ibadet yapılmasının meşru olmadığını öngörmektedir. Ben, Trabzon Kilisesi için tekrar kutsama talebinde bulunmadım. Çünkü inanıyorum ki peder Andrea’nın döktüğü kan bu mekanı daha da kutsamıştır. Kutladığımız bu Efkaristiya Ayin’inde peder Andrea’dan anne ve aile fertlerine güç vermeye devam etmesini dileyelim; Anadolu Kilisesi’nin yürüdüğü zorlu yolda ona desteğini sürdürmesini dileyelim; kardeş Roma kilisesi için ve özellikle onu vuran genç katil için dua edelim ki affın ve duanın gücü, sevginin ölümden daha güçlü olduğunu anlamasında ona yardımcı olsun. 9 Sevildiğini Keşfetmenin Sevinci İÇTEN ve CÖMERT Sevildiğini ve çağrıldığını hissetmek insana derin ve özel bir mutluluk verir. Ama yine de İsa'nın yakınlığının, sözünün ve çağrısının korkuttuğu anlar vardır. Burada, Tanrı'nın Kutsallığının ve mutlak büyüklüğünün karşısında doğan acizlik duygusundan söz etmiyorum. Kendini tamamen bir hiç olarak olumsuzluklarla dolu olarak hisseder ve Petrus'un yaptığı gibi bağırırsın: "Uzaklaş benden Rabbim, çünkü ben günahkârım". Evet, Tanrı ile yakınlık arttıkça, seni O'ndan ayıran mesafenin daha çok farkına varırsın ve O'nun huzurundan kaçmak istersin, yeryüzünden silinmek istersin. Ama şimdi ben başka bir korkudan, İsa'yı takip etmek üzere yapılan çağrının ihtiyacı tümüyle hissedildiği o anda içimizde yükselen korkudan söz etmek istiyorum. İncil’i yaşamak korkunç derecede yükümlülük getiren bir gerçektir. Büyük şeyler ister: affın gücünü, eksiksiz paylaşmanın cesaretini, düşmanı sevmeyi, temiz kalpli oluşu ... Hemen de anlaşılacağı üzere gerçek Hıristiyan olmak, herkesin yaptıklarını yapmadığımız için, dalga geçilme ihtimaline dek akıntıya karşı gitme davranışına sahip olmak demektir. Bu da bize yük getirir. Bundan başka İsa'yı, rahiplik ya da İsa'ya adanmış bir yaşam gibi özel bir çağrıda takip edilmeye çağrıldığımızı hissedersek eğer, ihtiyaçlar daha da kuvvetlenir: anne ve babayı terk etmek, işini bırakmak, meşguliyetlerini, yurdunu, evlenme ihtimalini ve de kendi yuvasını kurup çoluk çocuk sahibi olmayı unutmak ... Bazen İsa'nın niçin bizden bazı şeyleri istediğini anlayamıyoruz. Bunu benden niçin istiyor? Bu imkansız, çok fazla şey istiyor, bu kadarını yapmaya gücüm yok ... herşey öylesine saçma, öylesine ısrarlı ki ... 10 Bizim duraksadığımızı görünce İsa razı olup, isteklerinde indirim yapmadı ki. Sözlerinin çok 'ağır' oluşundan yakınıp, O'nu terk etmeye başlayan öğrencilerine gösterdiği reaksiyonu unutmayalım. Hiçbir sözünü geri almadı ve arkadaşlarını kaybetme korkusunda olup hiçbir açıklama yapmaya çalışmadı. Tam tersine havarilerine doğru döndü ve diğerleri gibi onların da gitmek isteyip istemediklerini sordu. İsa kışkırtır: "Siz de gitmek istiyor musunuz?" Halbuki söylediği o ağır sözleri biraz yumuşatabilir, daha iyi açıklayabilirdi ... Sevgi açıklama gerektirmez. Bunun için Petrus, diğerlerinin de adına cevap verdi: "Kime gideceğiz Rabbim, sonsuz yaşamın sözleri bir tek sende var". Tıpkı diğerlerinin anlamadıkları gibi Petrus ta muhtemelen anlamamıştı. Yine de İsa'ya güvendi. İnsanın küçüklüğüne anlaşılmaz gelen Rabbin gizemli kelimelerindeki, insanlığın her türlü zekiliğinin üstünde gelen, Tanrı'nın bilgeliğini tanımasını bilmişti. Ben de Tanrı'nın benden, bana anlaşılmaz gelen, gücümü aştığını sandığım bir şeyler istediğinde, ve planlarımı altüst eden, sessiz sakin yaşamımı ellerimden alan Allah'ın Kelâmı canımı yaktığı zaman, ben de tıpkı Petrus gibi, tam olarak anlayamasam da Rabbime güvenmeliyim. Güveniyorum, çünkü benimle konuşanın beni sevdiğini bilmiyorum ve benden bana garip gelen bir şeyler isteğinde, bunu bana olan sevgisiyle yaptığını biliyorum. 11 Anadolu’nun Hazineleri ANTAKYALI AZİZ İGNATİUS İkinci yüzyılın ilk yıllarında zincirli olarak, sirkteki vahşi hayvanlara atılmak üzere, Roma'ya götürülen Antakya episkoposu İgnatius'un heyecan verici ve yakıcı tecrübesi bizi yeniden Suriye'den Roma'ya ulaşan yollara itiyor. Yol boyunca dostları ve taraftarları onu karşılarlar ancak İgnatius'un niyeti, şahsen göremeyeceklerine mektupla ulaşmaktır: iman şehidi olmaya aday episkoposun uzun bir dizi nasihat ve önerilerle tinsel vasiyetnamesini açıkladığı yedi mektup da bundan kaynaklanmaktadır. Mektuplar, böylece seyahat ve tinsel günlüğü arasında kalan metinler oluyorlar. Mektuplarda İgnatius'un olağanüstü kişiliğindeki maneviyat ve ilgi üç ana temada açıklanmaktadır. Hıristiyan topluluklarında uyumsuzluklar yaratanlara karşı İgnatius, güçlü şekilde ve vurgulamalarla, yerel Kilise'nin birliğini simgeleyen ve üyelerindeki azizliğin öncülüğünü yapan, episkoposun temel ve doldurulamayan yerini belirtmektedir ve "monarşik" (hükümdar) episkoposluğun ilk kuramcısı olmaktadır. İsa'nın vücut bulmasının gerçekliği konusunda kuşku yaratan, bunun sadece bir görünüş olduğunu söyleyenlere karşı - burada "görünme" (Dosetizm) adı ile ilerde bilinecek olan sapkın öğretinin ilk belirtilerini buluyoruz- İgnatius, Rabbin gerçek bir beden aldığını ve gerçekten haçta azap çektiğini vurguluyor. Aksi olsaydı kurtuluş var olmayıp inancımız boş olurdu. Onun sözlerinde Yuhanna İncil'indeki kutsal giz gerçekliğinden birşeyler yeniden yansıyor. Her şeyden önce İgnatius, İmparatorun sarayında bile var olan ve çalışan, Romalı Hıristiyanlara sesleniyor ki şehit olmasını 12 engellemek için herhangi bir eylemde bulunmasınlar. Her ne pahasına olursa olsun son çileden geçmek istiyor, çünkü sadece bu şekilde, "Tanrı'nın buğdayı " olarak kendini canavarların ağızlarına sunarak, Rabbin gerçek bir "mürit"i ve gerçek bir "izleyicisi” olabilecektir. Mesih'i içimizde taşıyarak Mesih'in merhametine duyarsız olmayalım, çünkü O da bizim gibi davransaydı mahvolurduk. Hıristiyanlığa yaraşır şekilde yaşamayı öğrenmek için onun şakirtleri olalım, çünkü kendine bundan başka bir ad veren Tanrı'ya ait değildir. Bu nedenle eskimiş, ekşimiş, bozuk mayayı atınız, yeni mayaya, yani, İsa Mesih'te tuz olunuz ki, içinizden kimse kokuşmasın, çünkü onun kokusu sizi suçlayacaktır. İsa Mesih'ten söz etmek, ama Yahudi gibi yaşamakta bir tutarsızlık vardır. Yahudiliğe inanan Hıristiyanlık değildir, aksine Yahudilik Hıristiyanlığa inandı ve Hıristiyanlık Tanrı'ya inananların tümünü birleştirdi. Bunları sizlere yazmamım nedeni, içinizden bazıların bu durumda olduğunu öğrenmiş olmam değildir, sevgili kardeşlerim. Ancak, astınız olmakla birlikte sizi uyarmak istiyorum: övüngenlik tuzağına düşmeyin. Aksine, Pontius Pilatus devrinde olagelen doğum, cefa ve dirilişin gerçeğinden emin olunuz. Bunlar hakikaten ve hiçbir kuşkuya meydan vermeyecek şekilde umudumuz İsa Mesih tarafından gerçekleştirildi. Hiçbiriniz hiçbir zaman bundan şaşmasın. Ben, buna layık görülürsem, herşeyde sizinle bir olmak isterim. 13 Evlilik NİŞANLILIKTA YAŞANAN FİKİR ŞOKLARI Bu sesleri dinlemeyi ve onları tecrübelerden ve değerlendirmelerden gelen bilgilerle zenginleştirmeyi deneyelim. Flört eden bir çok gencin, evlilik hayatı hakkında kısıtlı bir fikre sahip oldukları ve saf bir şekilde, geleceğe, aralarında şu an meydana gelenlerin bir devamı gözüyle baktıkları anlaşılmaktadır. Çoğu kişi hayatını planlaması gerektiğini bile düşünmemiştir. "Planlamak" fiilinin onlar için hiçbir anlamı yoktur. Daha az anladıkları bir şeyse evliliğin birçok ödevi yerine getirmeleri gereken doğal bir yetenek işi olduğudur. Kendi insanlıklarında büyümekten, sevdikleri kişiden sorumlu olmaya ve hayatın yöneticisi olmaya kadar. Bunlar uğraştırıcı işlerdir. Kendi gidişatlarında bırakılamazlar. Tanrı, insanın önlem almak için öngörme yeteneğine sahip olmasını istemiştir. Flört döneminde, eğer kişinin kendi kendini sorgulama cesareti varsa, birkaç "Fikir Şokunu" engelleyemeyecektir. Bunlardan dört tanesini sunacağız. Birinci Şok: Doğal Eğilim Olarak Evlilik Nişanlılar ilk şoku, evliliğin doğal bir eğilim olduğu söylendiğinde yaşarlar. Bu bir yeniliktir. Düne kadar bu terim yalnızca dini hayat için kullanılırdı. Bugün ise evlilik hayatına da uygulanmaktadır. Problem, kelimenin dinsel dünyadan çiftlerin dünyasına geçmesinden değil, "doğal eğilim" kelimesinin evlilik hayatının yeni bir şekilde yorumlanmasından ortaya çıkmaktadır. Bu durumda evlilik yalnızca gençler arasındaki aşk çekimi ve gençlerin birbirlerini sevmekten duydukları haz olarak düşünülemez. Doğal eğilim olarak evliliğin tanımını yaptığımız zaman, evliliğe birisinin çağrısı üzerine bir misyonu gerçekleştirmek üzere girildiği anlaşılır. O zaman şu sorular akla gelir: "Kim çağırıyor?" ve "Ne için?" Bunlar cevap bekleyen sorulardır. Cevapları beraber arayalım. 14 Kim Çağırıyor? Ve Ne İçin? Tanrı tarafından çağrılmak... Hıristiyanlara göre, evliliğe çağıran Tanrı'dır. Tabii ki yüksek sesle çocuğunu çağıran bir baba gibi çağırmaz. Birbirlerine aşık olmalarını sağlayarak doğanın sesleri aracılığıyla çağırır. Aşkın sesinden yararlanır. Yararlandığı herhangi bir aşk değil, O'nunkine benzeyen, sadık, çözülmez, doğurgan bir sevgidir. Ve bu sevgiyle evlilerin kendi aralarında derin bir iletişim kurmalarını hatta bir ev kilisesi hazırlamalarını ister. Bu önerinin temelinde sevginin canlı ve etkin bir güç olduğu düşüncesi vardır. Evlilik sadece dinlence değil, ama birlikte bir şeyler ortaya koyma işidir. Beraber olmaktan alınan mutluluk, sadece yuva kurmaya iten ve bu işin zorluklarını kolaylaştırıcı bir koşul ve uyarıdır. Gelişme "Yerini" Beraber Oluşturmak... Sevgi Evi: Oluşturulacak ilk gerçek "hayati ve duygusal bir iç birliktelik"tir. Bu birliktelik tüm hayatları boyunca oturacakları "ev" olacaktır. Gerçek bir ev. İyi döşenmiş, tüm konforlara sahip tuğla bir eve sahip olunup kötü yaşanabilir. Gerçek ev, sevgi evi olacaktır. Beraber yaşamanın sakinliğini ve mutluluğunu burada bulacaklardır. Bu, her gün bakılması, çatlaklar oluştuğunda tamir edilmesi, eskimeye karşı korunması ve hoş tutulması gereken bir evdir. Bu sevgi evinde, evliler zor ve ince bir iş olan "insan yaratma" ile uğraşacaklardır. Aynı şeyin yapıldığı "evler" vardır. Halbuki, evlilik yeni bireyler yaratmak için kurulmuş bir evdir. Erkek ve kadın hayatları boyunca bu işle uğraşacaklardır. Geri kalan bu işin işlevsel kısmıdır. * Kusursuz insanlar olabilmek için, kendi kendilerinin ve sevdikleri kişinin gelişimiyle ilgilenmelidirler. 15 * Sadece çocuk yaparak değil ama kendi içlerinde, çocuklarında ve birlikteliklerinde gelişerek hayatlarını devam ettireceklerdir. * Tanrı'nın öğretileri ışığında yürüyerek, birbirlerine O'nu keşfetme ve O'na doğru yürüme yolunda yardım edeceklerdir. Kullanacakları başlıca araç sevgi olacaktır. Evler taşlarla, arabalar metallerle, bireyler sevgiyle oluşur. Küçük Kilise Evlilerin hayatlarını ve evlerini "Sevgi Evi" yapmaları yetmez. Hayatlarından ve evlerinden küçük bir kilise yapmaları gerekir. Tabii bu şaşkınlık yaratabilir. Kilise yapmak ve bir dini topluluk kurmak papazların görevi değil midir? Evet, ama Tanrı evlilerin de bir ev kilisesi oluşturmalarını ister. Bu ne demektir? Düşünüldüğünden çok daha basittir. Evin Hıristiyan inançlarına uygun olarak yaşanan, yani Tanrı'nın inanç birliğinin ve bağışlamasının beraber yaşandığı, sözünün dinlendiği bir yer olması gerektiği anlamına gelir. Tanrı, evimizi ve tüm hayatımızı, onunla beraber yaşayacağımız gerçek mutluluğa giden bir yola dönüştürür. Konuyu biraz daha açarsak, ilk olarak evin oluşturulması işini, hayat ve duygu birlikteliği olarak değerlendirip bir evin nasıl küçük bir kiliseye dönüştürüleceğini göreceğiz. %%%%%%%%%%%%%% 16 PASKALYA MUMU Kilise yılı içerisindeki bütün törenlerin zirvesi Paskalya öncesi gecesinde, gecenin gündüze dönüştüğü törendir. Ölümün karanlığından, kendisi hakkında “...Ben dünyanın ışığıyım” (Yuhanna 8,12) diyebilecek olan tek kişiyi kutlamaya geliriz. Mesih dünyanın ışığıdır ve dirilişine Vaftiz edilmiş olan bizlerde aydınlanmış olanlarız. Bu Kutsal gecenin konusu budur ve Paskalya mumu dirilmiş Mesih’in cemaati içinde gerçek mevcudiyetinin işareti sembolüdür. Kilisenin karanlığı içinde yanmakta olan Paskalya mumu taşınır. Paskalya mumunun ışığı karanlığı aydınlatır. Işık egemen olmuştur, ışık galip gelmiştir. Vaftizli herkes şimdi Paskalya mumundan ışık alır. Işık yayılır. Bütün kilise bu şekilde aydınlanır. Paskalya mumu atlar önündeki şamdana yerleştirilir ve bu sırada Diyakoz yada rahip Paskalya övgüsünü seslendirir. Bütün Hıristiyanlara vaftizde Mesih aracılığıyla aydınlanma bağışlanmıştır. Bu nedenle Kilise Paskalya gecesinde Tanrı’nın sözü ile hazırlandıktan sonra Paskalya simgesi olan vaftizi kutlar. Dirilmiş olanın sembolü olan Paskalya mumu Vaftiz kurnasına gidiş törenini açar ve Vaftiz suyunun kutsanışında Tanrı’ya seslenirlerken suya daldırılır;”Senin sevgili oğlun aracılığıyla Kutsal Ruhun gücü bu suyun üzerine gelsin. Böylece vaftizle, Mesih’le beraber O’nun ölümüne gömülmüş olanlar; Vaftiz arcılığıyla Mesih’le birlikte Sonsuz yaşama dirilsinler,” İlk zamanlar da Hıristiyanlar vaftizi kastettiklerinde “aydınlanmadan” bahsediyorlardı. Her vaftizde Paskalya mumundan yakılan Vaftiz mumlarının Vaftiz olanlara verilmesi bugün de aynı şeye işaret eder. Yanan Vaftiz mumu asla Paskalya gecesi olduğu kadar güçlü bir şekil de vazetmemektedir. Vaftiz kilise topluluğuna, Aydınlanmışların birliğine kabul edilmektir. Burada bu özellikle belirgin hale gelir. Paskalya mumu bütün yıl boyunca Vaftiz kurnasında durur. Her Vaftiz de yanacaktır. Şunu ifade eder; Her vaftizin temeli İsa Mesih’in Paskalya zaferindedir. Vaftizde ve cenaze törenlerindeki Efkaristiya ayinlerinde paskalya mumum cemaatin arasında yanar. Bu şekilde imanlıların Vaftiz, ölüm ve dirilişlerinin Rab İsa Mesih’in dirilişiyle olan bağlantısı vurgulanır. Paskalya mumu, paskalyadan sonra bile paskalyayı öne çıkaran, vazeden işarettir. Kiliseye girmeden önce mumun üzerine işlenmiş olan işaretler paskalya mumunun bütün yıl boyunca vazettiği şeyi ifade eder. 17 Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri İNSANIN ALLAH’A VERDIĞİ CEVAP: İman BEN İNANIYORUM 25- İnsan kendini vahiy eden Allah’a nasıl cevap veriyor? İnsan göksel lütfün desteğiyle, Allah’a tam güvenir, iman itaatiyle cevap verir ve O’nun gerçeğini kabul eder, bu gerçek Allah tarafından garanti edilir ve Allah bu Gerçektir. 26- Kutsal Yazılarda ilk iman tanıkları hangileridir? Buna bir sürü örnek vardır, başlıcaları iki tanedir: İbrahim denenmeye koyuldu “iman etti” (Rom 4,3) ve çağrıya her zaman itaat etti, bu yüzden “bütün iman edenlerin babası oldu” (Rom 4,11.18); Bakire Meryem bütün yaşamında iman itaatini daha mükemmel bir şekilde gerçekleştirmiştir: “Fiat mihi secundum Verbum tuum – Bana dediğin gibi olsun” (Lk 1,38). 27- Allah’a inanmak insan için ne anlama gelir? Allah’ın kendisine yapışmaktır, O’na güvenerek ve O’nun vahiy edilmiş gerçeklerini kabul ederek, Allah Gerçektir, yani tek bir Allah’a üç şahısta inanmaktır: Peder, Oğul ve Kutsal Ruh. 28- İmanın özellikleri hangileridir? İman Allah’ın karşılıksız verdiği bir armağan hediyesidir ve alçak gönüllülükle isteyen herkes buna erişebilir, kurtuluş için gerekli olan doğaüstü bir erdemdir. İman etmek insansal bir olgudur, yani insan zekasının bir olgusudur, isteğin dürtüsüyle Allah’a doğru atılan adımdır, bağımsız bir şekilde göksel gerçeğin kabul edilmesidir. İman bunun dışında kesindir, çünkü Allah Söz’ünün üstüne kuruludur; kardeşlik sevgisi aracılığıyla (Gal 5,6) aktiftir; Allah Söz’ünün duyulması ve dua sayesinde devamlı büyüme içindedir. O bizim daha şimdiden göksel sevinci önceden tatmamızı sağlar. 18 29- Neden iman ve bilim arasında çelişki yoktur? İman mantığı aşsa bile, iman ve mantık arasında çelişki olamaz; çünkü ikisinin de kökü Allah’tır. Aynı Allah’ta insana hem mantığın ışığını hem de imanı hediye etmiştir. BİZ İNANIYORUZ 30- Neden iman kişisel ve kilisesel bir olgudur? İman, insanın kişisel ve bağımsız bir şekilde kendini vahiy eden Allah’a verdiği cevaptır. Ama aynı zamanda kilisesel bir olgudur, bir mezhepte kendini ifade eder: “biz inanıyoruz.” Gerçektende imanlı Kilise: farklı şekilde Kutsal Ruh’un lütfüyle, öndedir, doğurur ve her Hıristiyan’ın imanını besler. Bu yüzden Kilise, hem Anne’dir hem de Üstat. 31- Neden iman tanımları önemlidir? İman tanımları önemlidir, çünkü aynı dili kullanarak başkalarıyla imanın gerçeğini paylaşmayı, açıklamayı, özümlemeyi ve kutlamayı sağlar. 32- Hangi şekilde Kilise’nin imanı tektir? Kilise farklı dillerden, kültürlerden ve adetlerden oluşmasına rağmen tek bir ruhla, tek bir Rab’den alınan ve tek Havari Geleneğiyle aktarılan imanı vaaz etmektedir. Tek Allah’a inanılır – Peder ve Oğul ve Kutsal Ruh – ve tek bir kurtuluş yolu ifade eder. Bundan dolayı tek bir kalple, tek bir ruhla Allah’ın Söz’ünün içine aldığı, gönderilen veya Kutsal Yazılar’da olan şeylere biz inanıyoruz ve Kilise bunları göksel vahiy olarak önerir. 19 Anadolu Sevgili arkadaşlarım, Elinizdeki “Caritas’ın 2006 Faaliyet Raporu”nda gördüğünüz gibi, sizin yardımlarınızla birçok kişiye, bir umut kaynağı olduk. Umarım Episkopos’umuzun “Sizdeki ümidin nedenini soranlara yanıt vermeye her zaman hazır olun” dediği bu yılın mektubunu okudunuz. İnsanlar neyi umut ediyorlar? Neyin peşinde koşuyorlar? Ne bekliyorlar? Kalbimizin sesini dinlersek, hepimizin cevabının “sevgi” olduğunu duyacağız! Evet, hepimiz sevgi ve dikkate muhtacız. Hepimiz somut olarak karşılaştığımız insanlardan bir tebessüm bekliyoruz. Aç olan bir ekmek, çıplak olan bir elbise, hasta olan bir ziyaret bekliyor… Ya biz, Hıristiyan olarak bunu yaşıyor muyuz? Allah, bir kez daha hepimize, bu “Oruç Dönemi”ni yaşama lütfünü bağışladı. Acaba neden? Çünkü bu dönem; - TÖVBE dönemidir: Çünkü kalbimin içine bakarken, çok şey için Allah’tan ve kardeşlerimden af dilemem gerekir! - ORUÇ dönemidir: Çünkü hayatımda vazgeçmediğim çok şey var! İsraf ettiğim çok şey var! - DUA dönemidir: Çünkü yeterince Allah’a şükretmiyorum, O’nu hatırlamıyorum, önünde diz çökmüyorum! - PAYLAŞMA dönemidir: Çünkü hâlâ elimde var olan her şeyin, yalnız benim çabalarımın meyvesidir diye düşünüyorum ve bu nedenle diğer insanları düşünmüyorum! 20 İncil’de İsa bize: “Acıkmıştım, bana yiyecek verdiniz; Susamıştım, bana içecek verdiniz; Yabancıydım, beni içeri aldınız; Çıplaktım, beni giydirdiniz; Hastaydım, benimle ilgilendiniz; Zindandaydım, yanıma geldiniz!”diyor. Ve son olarak yine bizlere diyor ki; “En basit kardeşlerimden biri için yaptığınızı, benim için yapmış oldunuz!” (Mt 25,40) Gelin HEP BİRLİKTE, etrafımızdaki insanlar için ALLAH’IN MERHAMETİNİN İŞARETİ olalım! Dualarımızla, Oruçlarımızla, Sadakalarımızla, aç olana ekmek, çıplak olana elbise, hasta olana merhem olalım. İşte gerçek Oruç budur! Senin bu zarfa koyduğun bağış, bir çok kişinin yaş olan gözlerini kurutabilir. Yardımlarımızı faydalanan tüm kişilerin adına, Episkopos’umuzun, Rahiplerimizin ve Caritas Anadolu’da çalışan hepimizin adına, cömertliğiniz için sizlere MİNNETTARIZ! Rab sizi ve ailenizi her kötülükten korusun. Anadolu Caritas Sorumlusu Meral SADREDİN 21 Kiliselerimizden Haberler Aziz Fransua’nın Tiyatrosu Ortaçağ’da yaşamış ve Hıristiyanlık tarihinde önemli bir yeri olan bir şahsiyeti tanımak ve tanıtmak istedik: Aziz Fransua. 1181 yılında İtalya’nın Assisi şehrinde doğan Fransua, zengin bir aileden gelmesine rağmen somut bir şekilde yoksul bir hayat seçerek, hayatına Mesih İsa’yı tek ve eşsiz zenginlik olarak kabul eder. Ardından giden dostları ile bir grup oluşturur. Papa tarafından onaylanan hayat şekli onlara resmiyet kazandırır. Bu grubu oluşturan rahipler Fransiskenler denir. Mesih İsa’ya olan büyük sevgisi büyük bir neticeye sebep oldu: Ölümünden iki yıl önce 1224 yılında o zamana kadar Mesih İsa’dan başka hiç kimsede görülmemiş, Mesih İsa’nın çivi izleri Fransua’nın elleri, ayakları ve böğründe belirir: Dua esnasında “Ey Mesih İsa senden iki şey diliyorum. Haç üzerinde bizleri için çektiğin acıları hissetmek ve bu acıları hissederken, bizlere duyduğun sevgiyi hissedebilmek”. Temel mesajı barış idi. Barışın sembolü olarak tanınır. Bunun en güzel belirtisi her yıl tüm dünya dinlerinin temsilcilerinin, Aziz Fransua’nın doğduğu şehir olan Assisi’de toplanarak dünya barışı için dua etmesi. Ayrıca günümüze kadar gelen ve Mesih İsa’nın doğduğu yemliği tasvir eden kreşi ona borçluyuz. İlk kez 1223 yılı Noel arifesinde Greccio kasabasında bu önemli olayı canlandırmak ister. Böylece halk, Beytlehem'deki mucizeyi daha iyi anlayacaktı. Evet, amacımız, barışın sembolü, ortaçağın bu önemli şahsiyetin hayatından önemli kesintilere yer vermekti. P.Yunus 22 İSMİ ÖLÜMSÜZLEŞTİ Rahip Santoro unutulmadı Katolik kilisesinden yapılan açıklamada, Anadolu Havarisel Vekili ve Episkoposu Luigi Padovese'nin, konuyla ilgili olarak ilgili Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'na mektup gönderdiği kaydedildi. Padovese, mektubunda, rahip Santoro'nun Hıristiyanlık ve İslamiyet arasındaki diyaloğun güçlendirilmesi için çalışmalar yaptığını, onun bıraktığı bu miras adına mayıs ayında ''Dinlerarası Diyalog Merkezi''nde ''İslam ve Hristiyanlığın Kutsal Kitapları'' konulu bir sempozyum organize edileceğini açıkladı. Mons.Padovese, şunları kaydetti: ''Trabzon'da öldürülen rahip Andrea Santoro'nun kalbinde, 2 dinin yetkilileri ve akademisyenlerinin işbirliği içinde çalışabilmeleri arzusu mevcuttu. Onun bu arzusunu, gerçekleştirmem gereken bir miras olarak kabul ediyorum. Bu nedenle mayıs ayında bu salonda, 8 konferanstan oluşan 4 İslam ve 4 Hıristiyanlık teolojisi akademisyeninin katılımıyla sempozyum organize edilecek.' Hilmi Diken – Mega Medya Grubu genel koordinatörü 23 Sevgili Peder Yusuf, sana bir anahtar ve bir zil hediye veriyorum! Bu sözlerle 25 şubat 2007’de Mons. Padovese, Peder Yusuf’u (Josif Petrilla) İskenderun Müjdeleme Katedral’ının baş rahibi olarak atadı. Kalabalık bir cemaat huzurunda Ayin saat 11.30’ta başladı. Bu münasebet için, İstanbul Sant Antuan Kilisesinden P.Yusuf’un dostları Peder Anton ve Peder Andrea da gelmişlerdi. Ayin sırasında Peder Anton ve Peder Martin Episkoposun atama mektubunu İtalyanca ve Türkçe okudular. Halk alkışlarla bu olayı karşıladı. Episkoposumuz peder Yusuf’a hitaben; “Sevgili peder Yusuf, bu zil simgesi aracılığı ile sen halkımıza ibadete davet edeceksin; bu anahtar simgesi aracılığı ile, sen kilisemizin kapıları açıp halkımıza Allah’ın huzuruna götüreceksin. Unutma, biz seninleyiz, senin için dua edeceğiz ve her zaman sana destek vermeye hazırız. Rab bu yeni görevinde seni takdis ettin”dedi. 24 Fotoğraflar Tarsus Hıristiyanların Birliği için Dua haftası İskenderun 25 Mersin Katolik Kilisesi - Tiyatro İskenderun Canberk’in İlk Komünyonu 26 P. Francois, P. Roberto ve P. Martin geleceğe umutla bakan Rahipler Katedralimizin yeni başrahibi 27 “Tanrı bizi, kurtarıp kutsal bir yaşama çağırdı” (2.Tim.1/9) İsa Dirildi, Alleluya! İyi Paskalya! 28