Islam Kadm ve Toplum (Kadm Pane/leri) Yayın No: 397 Sempozyurnlar ve Paneller Serisi: 42 ©Bütün Hakları Türkiye Diyanet Vakfı'na aittir ı. Baskı, Mart 2008, Ankara, 1.000 adet ISBN 978-975-389-531-6 08.06.Y.0005.378 Redaksiyon : Dr. Mehmet BULUT Kapak ve Iç Tasarım: Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Mat. ve Tic. işi. Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Kurulu'nun 12.09.2006/35-6 sayılı kararıyla uygun görülmüş ve Mütevelli Heyeti'nin 02.05.2007/1237-21/a sayılı kararıyla basılmıştır. Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret Işletmesi'nin dizgi, fotomekanik, ofset ve cilt tesislerinde hazırlanıp basılmıştır. TÜRKIYE DIYANET VAKFI Yayın Matbaacılık ve Ticaret Işletmesi OSTIM Örnek Sanayi Sitesi ı. Cadde 358. Sokak No: ll 06370 Yenimahalle 1 Ankara Tel: 0312. 354 91 31 (pbx) Faks: 354 91 32 e-posta: tdvyayin@diyanetvakfi.org.tr Hz. Peygamber'in Üstün Vasıfları Prof. Dr. Nahide BOZKURT* dinleyenlerim; hepinize öncelikle selam, sevgi ve saygıla­ sunuyorum. Öncelikle bana, burada, sizlere hitap etme fırsatı veren Sayın Başkan Ayşe Sucu'ya teşekkürlerimi ifade etmeyi bir borç bilirim. Hz. Peygamber, Peygamberimiz. Gerçekten, insanlık tarihinde önemli bir dönüm noktası oluşturan ve Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle bütün alemlere rahmet olarak indirilen Hz. Peygamberimizin kişiliğinde, acaba neler ön planda, bizi etkileyen neler var? Ben, bu konuşma süresince, Hz. Peygamber'in kişiliğinde dikkatimi çeken bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum. Her şeyden önce, Peygamberimiz, peygamber olmadan önce emin bir insan. Nedir eminlik? Yani, kendisine güvenilen bir insan. Herhalde insanı insan yapan en önemli özellik kendisine güvenilir oluştur. İşte, biz bunu Peygamberimizde ta küçüklüğünden beri görüyoruz. Etrafındaki herkes ona güveniyor. Onun adı, Peygamber olmadan önce "Muhammed'ül-Emin" idi, güvenilen bir kişiydi. Peygamber olduktan sonra, ona İnanmayanlar, inanmadıkları halde ona güvenmekten kendilerini alıkoyamıyorlardı. Çünkü, h!ç aksi bir duruma şahit olmamışlardı. Kur'an-ı Kerim'in ilk inen ayetlerinde, Kalem Süresinin 4. ayetinde, Çok değerli rımı * Ankara Üniv. ilahiyat Fak. Öğretim Üyesi Islam Toplum ve Kadın 1 83 "muhakkak ki sen büyük, üstün bir ahlaka sahipsin" denilmektedir. Takdir edersiniz ki, ahlak, çok kısa sürede oluşan bir şey değildir. Ahlak nedir? Bir süreçtir. İşte, Hz. Muhammed, küçüklüğünden beri herhangi bir sapınada bulunmamış, toplumun hassas olduğu konularda onlarla birlikte olmuş, onlara yardımcı olmuş ve kişiliğiyle her zaman ön plana çıkmıştır. O daha çok genç yaşlarında iken "Hılfu'l-Fudul"; yani, "Erdemliler Birliği" dediğimiz o topluluğa üye olmuş. Bu topluluğun amacı neydi? Hacca, Kabe'ye gelen ve kendilerine zulüm yapılanlara karşı o zulme engel olmak. Peygamber olduktan sonra da böyle bir birliğe üye olduğu için son derece övünürdü. Hz. Muhammed'in güvenilir kişi oluşu, 35'li yaşlarda Kabe hakemliği yapmasına vesile olmuştu. Mekkeliler, Hacerü'l-Esved'i, yani siyah taşı yerine kimin kayacağı konusunda tartışma yaparlarken, içeriye Hz. Muhammed'in girmesi, "işte bunu hakem olarak seçebiliriz" demeleri ve Hz. Muhammed'in de, böyle sorunlu bir noktada onlara hakemlik yapması ve bütün herkesin razı olabileceği şekilde çözüme ulaştırması... Yani, onun yine kişiliğin e,- hakemliğin e, fikirlerine verilen önemin ne kadar ön planda olduğunu burada gözlemlemekteyiz. O, az önce de ifade ettiğim gibi, toplumun içerisinde bulunduğu birtakım çıkınaziara çözüm arıyordu. Sürekli bunları düşünüyordu. Acaba toplumdaki bu ahlaki açıdan düşüş vetek Allah inancından sapmalara karşı neler yapabilirim? Onun için sık sık tefekküre dalar ve bildiğiniz gibi Hıra Mağarasında düşünürdü. İşte, Hıra Mağarasında yine böyle inzivadayken, yine toplumun sorunlarıyla dertlenirken Cebrail Aleyhisselam geliyor ve kendisine Allah'ın resı1lü olduğunu bildiriyor. Tabii, Hz. Muhammed böyle bir duruma alışkın değil. Hemen korkuyla, panikle Hz. Hatice'nin yanına gidiyor ve durumu ona anlatıyor. Bu telaş ve panik içerisinde olan Hz. Muhammed'e Hz. Hatice'nin şu sözü çok anlamlıdır: "Sen daima eli açık ve cömert idin, iyilik yapardın, fakir ve muhtaçlara daima yardıma koşardın"; yani, üzülme, Allah seninle beraberdir. Ne kadar önemli bu sözler, yani fakire yardıma koşması, iyilik yapması, cömert davranması. Bir insanı üstün kişi yapan bunlar değil mi; güvenilir olması, cömert olması, merhametli olması, insanlara yardım elini uzatması. İşte biz, böyle bir kişilikle karşı karşıyıyız. Hz. Muhammed, peygamberlik görevini aldıktan sonra ve Yüce Allah tarafından yakın akrabalarını uyarı göreviyle görevlendirildikten sonra, yakın akrabalarını toplar ve onlara ilk sözü şu olur: "Ben size, şu dağın arkasında 84 1Kadın Gözüyle Hz. Peygamber-lll bir süvari ordusu var desenı, bana inanır nıısımz?" Onlar, "evet, inanırız; çünkü sen hayatında hiç yalan söylemedin" derler_ Ondan sonra Peygamberimiz, "o halde ben sizi bundan sonra gelecek bir azap la uyarıyorum" diyerek onlara tebliğini yapar. Öyle bir Peygamber ki, almış olduğu vazifeyi tebliğ edebilmek, yerine getirebilmek için hiçbir şeyden korkmadı, hiçbir şeye aldırmadı. Kendisine bu peygamberlik davasından vazgeçmesi için her türlü teklif yapılmıştı. Yani, kadın istiyorsa Mekke'nin en güzel kızlarından, zenginlik istiyorsa dilediği kadar mal verileceğini, şayet kral olmak istiyorsa başlarına geçireceklerini vaat ettiler. Bütün bu teklifiere karşı o, şöyle cevap vermişti: "Bir elüne ayı, bir elüne güneşi verseler yine ben bu davamdan vazgeçnıem." Davasını olan inancı, gerçekten herkesi etkileyebilecek bir güçteydi. Yine Hz. Peygaı,nber, kendisine yapılan bütün alaylara, kendisini küçük görmelere karşı O, hiçbir zaman kararlılığından ve davasını topluma iletmekten vazgeçmedi. Çok acı çekti, çok üzüntü çekti, çok üzüldü; ama asla ve asla Tanrı'nın kendisini görevlendirdiği bu kutsal görevden hiç taviz vermedi. Hatta ve hatta O, ölümü bile göze aldı. Nitekim, Kureyş'in ileri gelenleri kendisini öldürme kararı alıyor ve bu karar kendisine ulaştığında, en değerli arkadaşı Hz. Ebu Bekir'le İstişare ediyor ve vatanını, ülkesini terk etmek zorunda kalıyor. Ne için? Davası için, davasına olan inancı için. İşte biz, böyle bir kişilikle karşı karşıyayız. Davasına inanan, bunun için her türlü fedakarlığı yapan bir insan modeliyle karşı karşıyayız. Onun kitleleri etkilemekteki herhalde en önemli özelliğini, Kur'an-ı Ker111].' deki şu ayetten anlıyoruz: "Allah 'ın ralımeti ile sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır giderlerdi. " Yani, Hz Peygamber, etrafındaki insanlara son derece nazik, son derece kibar ve şefkatli davranarak insanları imana çağırıyordu. Etrafındaki insanların kendisine iman etmemesi onu o derece üzüyordu. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim' de bu durumu şöyle belirtmişti. "Ey Muhammed, inanmıyorlar diye neredeyse kendini nıahvedeceksin. " O, etrafındaki insanlara bu derece sevgi ve şefkat besliyordu. İnandığı davaya, Yüce Allah'ın kendisini görevlendirdiği davaya inanmalarını, böylece de hem dünyadaki hem de ahiretteki mutluluğu elde etsinler istiyordu. O öyle bir kişilikti. Arkadaşlarıyla olan iletişimine baktığımızda, gerçekten son derece fedakar bir insan olduğunu görüyoruz. Her zaman arkadaşlarının yardımına koşar, arkadaşları da onun için her şeyi yaparlardı. Hz. Ebu Bekir, kendi canını islam Toplum ve Kadın 1 85 tehlikeye atarak ona yoldaş olmuştur, ona arkadaş olmuştur. Nedir Hz. Ebu Bekir'i Hz. Muhammed'e bu derece inançlı kılan ve onun için ölümü göze alabilecek olan şey? Herhalde onun kişiliği, karakteri ve Yüce Allah'tan almış olduğu göreve inanması; yani onun eminliğinden asla şüphe etmemesi. İşte biz, böyle bir peygamber modeliyle karşı karşıyayız. Ailesiyle ilişkiler noktasında, yine Hz. Muhammed' e baktığımızda, eşie­ rine karşı davranışının son derece kibar, merhametli olduğunu görüyoruz. O söylemlerinde, "içinizde en lıayırlınız, ailesine karşı en iyi muamele edeninizdir" der ve kadınları asla dövmez ve dövülmelerine izin vermezdi. Hatta ve hatta, kocasından dayak yiyen bir kadın kendisine geldiğinde, boşanması­ na dahi izin vermiştir. Yani O, aile ilişkilerinde diyaloga son derece önem vermiş, sevgi ve şefkatİn aile ilişkilerinde son derece önemli olduğuna inanmış ve bunu hayatında da, eşleriyle olan ilişkisinde gerçekleştirmiş bir kişi­ dir. Hz. Peygamber'in tevazuu benim çok dikkatimi çeker. Gerçekten, kendi döneminde binlerce insanın etrafında olduğu, ona inandığı bir peygamberin çok lüks bir yaşam tercih edebilmesi varken, Hz. Peygamber'in son derece mütevazı bir yaşam sürdüğünü görüyoruz. O krallar gibi yaşamadı, son derece mütevazı yaşadı. Hatta bir keresinde, kendisinin yanına gelip de titreyen bir zata, "korkma, niye beni görünce titriyorsun, ben Kureyş'ten kuru ekmek yiyen bir kadının evladıyım" diyerek tevazuunu göstermiştir. Yine Hz. Muhammed' de beni çok etkileyen diğer bir önemli husus da, zenci-beyaz, fakir-zengin ve düşünebileceğiniz bütün sınıfsal kategoriler arasında asla insan ayrımı yapmamasıdır. Onun müezzini, Habeşli bir zenci idi. Kölelikten gelen Zeyd Bin Haris, ordu kumandanlığına kadar yükseltilmişti. Onun insan ayınını yapmaması, bunu pratize etmesi, 21. asrın insanları olarak bizleri çok etkileyen bir noktadır diye düşünüyorum. Adaletli oluşu üzerinde de herhalde durmak gerekir. Hz. Muhammed adaleti o kadar önemseyen ve bunu hayatında uygulayan birisiydi ki, "suç işleyen kızım Fatıma dahi olsa ona cezasını veririm", diyebilecek kadar asalet örneği teşkil etmektedir. Hoşgörüsü konusuna gelince. Bu konuda bir-iki tipik misal vermeyi uygun görüyorum. Bunlardan bir tariesi Hicretin 9. yılında meydana gelmiştir. Bu yılda Arabistan Yarımadasına hakim olunmuş ve Arabistan yarımadası­ nın çeşitli yörelerinden insanlar Hz. Muhammed ile görüşmeye geliyorlar. Onu tanımak, onun davasını öğrenmek ve yahut bağlılıklarını bildirmek için. 86 1Kadın Gözüyle Hz. Peygamber-lll İşte bu heyetlerden bir tanesi de Hıristiyan olan Necran heyetidir. Heyet, 60 kişilik bir grupla Hz. Peygamber'in yanına gelir. Mescid-i Nebl'ye girerler. Konuşmalardan sonra, Hıristiyanların ibadet vakti gelmiştir ve ibadet etmek üzere kalkarlar, kendi ibadetlerini yapmak isterler. Fakat, Peygamberimizin arkadaşları buna izin vermezler. Nasıl olur da Hz. Peygamber'in yanında, Mescid-i Nebi'de Hıristiyanlar kendi dinlerine göre ibadet edebilirler? Ama, Hz. Peygamber, bırakın onlar ibadetlerini yapsınlar der. Bu, gerçekten bir dinin lideri olan, bir Peygamber olan bir insanın diğer din mensuplarına bakışının bir ölçüsü, herhalde önemli bir ölçüsüdür. Yani kendisi, insan sevgisiyle doluydu ve insanlara iyi davranınayı son derece önemsiyordu. Diğer bir anlatıya göre, Medine'de Hz. Peygamber'in önünden bir cenaze geçer. Peygamberimiz ayağa kalkar. Arkadaşları derler ki, "ya Resulallah; bu geçen bir Yahudi cenazesidir." Peygamber der ki, "hiç önemli değil." Yani, ölüye saygıyı kendisi orada bizzat gösterir. Onun insana bakışı, insan sevgisi beni son derece etkileyen noktalar ol- 70 muştur. Böylesine yüce bir kişiliği hayatımıza katma, onun kişiliğini içselleştir­ me konusunda Yüce Allah'ın şu sözü herhalde son derece önemlidir: "Ey inananlar, andolsun ki, sizin için Allah' a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allalı'ı çok anan kimseler için Resululfa/ı en güzel örnektir." Ben, sözlerimi bu ayet-ikerimeyle tamamlamak istiyorum. Böylesine üstün bir şahsı, böylesine üstün ahlaka sahip bir kişiliği ve hayatını insanlık uğruna harcamış olan bu şahsiyeti örnek almak herhalde biz Müslümanlara düşen önemli bir görevdir diye düşünüyorum. Bu yolda Allah'ın bizlere yardımcı olması için dua ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.