CENNET MÜ'MİNLERİN TEKELiNDEDİR Pror.Dr.Talat KOÇY1CIT A.Ü.İi-:Jiıiyat Fakültesi Öğretim Üyesi isıarn dfni lman ve amel üzerine bina lulınmıştır. Amel olmaksızın imandan, iman olmaksızın İsıarn'dan SÖzedemez, herhangi bir kimse hatırına da olsa, bunlardan birini görmezlikten gelemezsiniz. Zira bu dtoin sahibi Allah'tır ve O da dinini böyle vazetmi§ ve peygamberleri vasıtasıyla kullarına böyle öğretmiştir. Bu sebepledir ki Kur'an-ı Kerim'in her yerinde, insanları imana davet eden ıl3hi t.itabın ardında arnlll-ı salihactan SÖZedildiği ve bunlardan birinin veya birkaçının siyak ve si baka göre zikredildiği açıkça görülür. Mesela Bakara süresinin 177 nci ayetinde ŞÖyle buyurulmuştur: . : • ; .........ı'' .-J -4 , 1 .......Jı.i... J, . ~·ı..- "" ., ., ...... • , l,__ .... 4 -~ .,· .;7, :~·..,; ,L...l\.JI -_: ._.•.F .J.Jl.aJ'·., ı ,•..t...~..c;. -- .; • . . . .- • 1.)1 .; - $-.lı. .i• ~_:~\ . -, - ~i~ ... . ~~.:.~ . ~s~~ ..; "' J "' .; "İyilik (birr ), yüz/erinizi doğu ve batı tarafina çevirmeniz değildir. Fakat iyilik, o kimsenin iyiliğidir ki, o, Allalı 'a, iilıiret giinilne, meleklere, Kitab 'a, peygamberlere iman etmiştir. Mal seı•gisine rağmen onu yaJanlmına, yetimlere, diişkiinlere, yolda kabmşlara ve kölelerin kurtuluşuna venniştir. NamllZI dosdoğnl kılmış, zekiitı vermiş, ahidleştikleri zaman alıidierini yerine geıinnişler­ dir. Zorda, darda ve savaşta sabırlıdır/m. İşte doğmyu söyleyenler onlardır; takvii salıibi olanlar da onlmdır". , _,_ .,~)>'-.;~or ~. -- . _... r , ;,1 r) ~· ,~ ,r.) J ~~ ....w.~ . ..ı,"""-"! ı_,;tı1.. ..:-->-t. r ?ı "Erkek ve kadından her kim iman etmiş olarak siilih amel işlerse, ona güzel bir hayat yaşatınz. (Kıyamet günü de ) onlara ecirlerin~ işlemiş olduklannın en güzeliyle öderiz" (Nahi süresi, 97). "(O gün insanlmın bölilk bölilk olmakın) Alkıh'ın, lman edenleri ve salih amel işleyenleri lutfu ile miık.dfat­ landınnası içindir. Allah, şüphesiz k/Jfirleri sevmez." (ROm sOresi, 45). ~ ,j ~ ')) ;J.ı ~ }>--4 _:W )\i lı.t.... jJ-) )) y\; .:.1 'YI "Ancak tövbe eden, iman eden ve siilih amel işleyen kimseler, işte bunlm cennete girecekler ve hiç haksızlığa uğratılmayacaklmdır." (Meryem süresi, 60). . ._s..L:.ol { lı.t.... jJ.) .._,.i) ....,-\.; j ; l.ii..l JIJ "Gerçektir ki ben, tövbe eden, iman eden, slJlih amel işleyen, sonra dıı hidayet bulan kimselere karşı çok bağışlayıcıyım." (fa-ha süresi, 82). · ~v...l.J.I .,. .).)"""!. (.' .)ı .. ._; :_... .....>- -- ~L,., ....~ .;, _.. i) ""' .__.,t; .,. C.\i lo, "A1nına kim tövbe eder, iman eder ve salih amel işlerse, onun kurtuluşa eren kimselerden olması miimldindilr." (Kasas süresi, 67). J-_ı_. ~~J __....1 __...''] • __,;!;\,_w.~)' _?l. _".....~ ..:...ı...:ı "' J.. f))JI ) 'J 1~1yl \..) ....."' .r-ı . •. lı~, ,, J> ...-• '•''.Ü _......,~ "(Ey insanlar!) Sizi bize yaklaştıracak olan, ne nuıl­ ve ne de evlfidlmınızdır. Ancak iman eden ve siilih amel işleyen kimseler için My/e değiL On/m için, yaptıkkınna karşılık ktıı ktıı miıklifat vardır. On/m cennet oda/mında güven içindedirler." (Se be' sO resi, 37). lmınız ..:.,.L,.,.. +i~ J)l j-4 ~_:li i....t.... ·'}~ j.s-) ........;) .....,\; J' 'jl -~J l;yS JJI .)!)) "Ancak t6vbe eden, iman eden ve siilih amel işleyen­ ler başka. A //alı, on/ann kötülilklerini iyiiiidere .,-evirir. Alkıh çok bağışlayıcıdu, çok merhametlidir." (Furkan sOresi, 70). ---)r'Yı ' \ri .:.1 ..s)-..:...~~ .)I..:...L:l-LAJI I~J Ipi ..r..ill AJ "İman edenlere ve salih amel işleyen/ere, altlanndan ırmaklar akan cennetler olduğunu m11jdele. .. " (Bakara süres~ 25). İslami Araştırmalar Ci/t:3, Sayı:3, Temmuz 1989 86 "İman edenlerin, slilih amel işleyen/erin, fUJI1UlZl lwklayle etM edip zeklitı verenlerin Rablan katında mi1k!Jfatlan vardır; onlara korku yoktur; mahzıuı olacaklar da onlar değildir." (Bakara sO resi, 277). Bu çe§it ayetlerden daha pek çok örnek vermek mümkündür. Ancak burada zikredilen örnekleri ve diğer benzerlerini görüp okuduktan sonra, akla şu sorunun gelmesi mukadderdir: Allahu Ta'aıa'nın iman edilmesini istediği §eyler nelerdir? Bu, sadece Allah'a tmandan mı ibarettir; yoksa bunun yanında fman edilmesi gereken başka §eyler de var mıdır? Bu sorular, İsiAm'ı az çok bilen herkes tarafından zira Kur'an-ı Kertm'in pek çok lyeti bu ııorulann cevaplarını açıklayan bilgilerle doludur. Mc:scll Bakara sOresinin sonundaki 285. ayeue 1maıı esaslanndan dOrdO zikredilmq ve §Oyle denilmiştir: cevaplandınlabilccek sorulardır; o$J ..5..~) .iıt. .::-i js- .:ı_yj11J .;) ../ ..,l! J;i 4 J.,...)l) .:.t,!!J t;;J ,:.11~ W,IJ L..t- 1_,!\iJ . ..ı...;~ ..L>I ~ J);'-1 ..ı_.JJ ._,.,.....11 "Rabbından kendisine indirilene Peygamber de mü 'minler de; hepsi de Allah 'a, meleklerine peygamberlerine, iman etmiş ve şöyle demişlerdir: A/kJJı'm ~amherlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırmayız. Işittik ve itaat ettik Rabbınuz, bağışlanuım dileriz. [)(jniJş sanadır". Keza Nisa sOresinin 136 ncı imıın etmiştir, ayetinde de ~le buyrulmuştur: "Ey iman edenler! Allah 'a, Rasülüne, Rasatüne inKitab (Kıır'IJ.n)a, daha lJnce indirdiği kitaba da iman ediniz. Her kim A/kJJı 'ı, meleklerin~ kitaplarını, peygamberlerini ve /Jhiret ganana ink1ir ederse, en bayak sapıklığa daşmtış olur". İşte İslam alimleri, Kur'an ayetdirdiği lerinde yer alan bu bilgilere dayanarak fman edilmesi gereken esaslan formüUC§tirmişler ve her müslümanın kolayca ezberleyip öğrenebileceği ..amenlü»yü vazetmi§lerdir: .. _,:.\lı rr.~ı) ..ı...JJ o$J .5..,"j... J .uıt. ..:....:.1 "A/kJJı 'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve /Jhiret gilnilne iman ettim". tlman edilmesi gereken bu esasiann başında Allah'a fman gelir. Allab'a tnıan, Din'in aslı, esası veya temel taşı olup Allah'ın varlığını ve birliğini bilmek, sonra da bunlara inanmak demektir. Allah'a fman, diğer iman esaslarının da başıdır; çünkü Allah'a fman etmeyen bir kimse, ne O'nun meleklerine fman eder; ne O'nun melekleri vasıtasıyle indirdiği kitaplarına ve ne de bu kitapların indirildiği peygamberlere ve ahiret gününe fman eder. Kısacası Allah'a ait biçbir şeye iman etmez. Bu sebepledir ki, bir insanın gerçek manada mü'min olabilmesi için önce Allah'a, O'nun varlığına ve birliğine iman etmesi gerekir. Ancak fman, her şeyden önce bilgi (marifet)'ye dayanan bir kalb işidir ve bilgi olmadıkça imanın kalbe yerleşmesi mümkün değildir. Allah'tan başka ilah olmadığına, O'nun ilim, irade ve kudret gil)i hiçbir mabiOkta bulunmayan kemal sıfatlarıyle muttasıf olduğuna inanmak için bunlar hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Allah'ı bilmenin de iki yolu vardır. Biri, aldı kullanıp Allah'ı ve Allah'ın yarattığı şeyleri düşünerek Allah'ın varlığı ve birliği esasına ulaşmak; ikincisi ise, Allah'ın bizzat kendisinin kendisi hakkında verdiği bilgileri peygamberleri vasıtasıyle öğrenmek. Ancak aklın her insanda birbirinden farklı olması ve onun vasıtasıyle Allah hakkında yeterli ve kesin bilgiye sahip olunamaması dolayısıyledir ki, Allah, insanlara öğretici peygamberler göndermiş, bu peygamberlere kitaplar indirmiş, aklı da bunların tebliğlerinin aniaşılıp öğrenilmesinde ve onlara iman edilmesinde yardırncı olarak görevlendirmiştir. Keza yalnız aklın Hakkı ve hakikatı bulmada yetersiz olması sebebiyledir ki, İsra sOresinin 15. ayetinde -~'r; .:......... ._i> ~.w lS \..J ... "Biz, bir peygamber göndennedikçe azll.<ı edici olmadık" buyurmuştur. 2. Meleklere fman, iman esaslarının en önemlilerinden biridir. Kur'an-ı Kerim'de imanla ilgili ayetlerde. ve fman esaslannın sıralandığı yerlerde, Allah'a imandan sonra meleklere imanın zikredilmesi, bu önemi gösteren delillerden biri sayılır. Meleklere inanmayan bir kimse Allah'ın melek vasıtasıyle peygamberlerine indirdiği kilapiara inanmadığı gibi, bu kitapları tebliğ eden peygamberlere ve dolayısıyla onların haber verdikleri ahiret gününe de inanmaz. Bu sebepledir ki Allahu Ta•aıa, Kur'an-ı Keriminde kitaplara, peygamberlere ve abiret gününe imandan önce meleklere trnan etmeyi emretmiştir. 3. Allahu Ta'ala'nın vahiy yoluyle peygamberlerine indirdiği kilapiara inanmak, isıarn dininde iman esaslarından bir diğerini tC§kil eder ve Allah'a ve meleklere finandan sonraki sırayı alır. Allah, ilk insanın yaratılışından itibaren giderek çoğalan nesilleri başıboş bırakmamak ve onlara doğru yolu gOStermek için yine kendi aralarından peygamberler seçmiş ve bu peygamberlere irili ufaklı kitaplar göndererek içlerindeki emir 87 Cennet Mü'minlerin TekelindediriProf. Dr. Ta/Ot KOÇY/CiT ve yasaldarın insanlara tebliğ edilmesini, insanların da bu emir ve yasaklara uymalarını emretmiştir. Peygamberlere verilen bu kitapların büyük çoğunluğu küçük çapta )Utaplardır ve Kur'an-ı Kerim'de bunlardan Suhuf adıyla sözedilmiştir. Büyük kitaplar ise, dört tanedir: Tevrat MOsa (a.s.)'ya, Zebur DavOd (a.s.)'a, İncil isa (a.s.)'ya, Kur'an da tv: )ıammed (s.a.s.)'e verilmiştir. Kur'an dışındaki di~er kitaplar, vahyedildiideri sırada yazılmadığı, 1.aman içinde de bir kısmı unututup bir kısmı da tahrif edildiği için bugün onlardan ancak bazı hakikat kırıntılarını ihtiva eden taklitleri vardır. Nitekim onları tetkik edenler, vahyedildikleri peygamberlerin vefatından sonraki olaylara ait sözlerle dolu olduğunu kolayca anlayabilirler. 4. AJiahu Ta'aıa•nın kendilerine suhuflar ve kitaplar indirdiği peygamberlere inanmak da iman esaslarındandır. AJiahu Ta'ata, kullarına kendisini ancak peygamberleri vasıtasıylc tanıtmayı irade buyurmuş ve ilk insandan bu yana birbiri arkasına sayısını bizim bilmediğimiz peygamberler göndermiştir. Bu peygamberlere indirdiği irili ufaklı kitaptarla kullarını, İslam adını verdiği dinin esaslarına uymaya davet etmiştir. 5. İman esaslarının beşincisi Ahiret gününe imandır. Ahiret günü hesaplaşma günüdür. Her ferdin, dünyada iken Allah'a, meleklerine, kitaplarına , peygamberlerine ve ahiret gününe inanıp inanmadığının ve bu ınancın gereklerini Allah'ın emrettiği biçimde yerine gctırip ge ~·mcdiğinin hesabını vereceği, eğer küfrü imanına galebe çalmışsa cehennem azabıyle cezalandırılacağı, imanı üstün gelmi~ cennet nimetlerıyle mükafatlandırılacağı gündür. Bu günün hıç gelmıyeceğinı düşünmek, dini kamilen iptal etmek manı'isına gelir. Du taktirde iyi ile kötü, güzel ile çirkin, iman ilc küfür arasında hiçbir fark kalmaz, herkes dünyada her ne yapmışsa onunla yaşamış olurdu. Yukarıda kısaca işaret ettiğimiz iman esasla rı , ıhadetler de dahıl olmale üzere bütün amal-i satıha (iyı amcller) ile birlikte lslı'im'ı meydana getirirler. Bunlardan herhangi birini yok farzederek iman ve Islam iddiasında bulunamaz, yahut bunlardan birini red veya inkar edene mü'min ve müslüman gözüyle bakamazsınız .. Buhari, Muslim ve diğer hadis imamlarının kitaplarında sahlll olarak naklettikleri bir hadisinde de Hz.Peygamber, İslam'ın bu esaslarına işaret ederek ~Ic buyurmuştur: "İslam, beş temel üzerine bina /alınmıştır: Allah 'tan başka i/alı olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve etmek, namazı dosdoğru la/mak, zeklitı vermek, Beyt'i haccetmek ve Ram.aztJII orucunu tutmak" (Buhari, Sahfh, 1.8; Muslim, Sahih, Rasıilü olduğuna şehadet 1.45). Hz.Peygamberin bu hadisinde zikredilen iki şehadetin, yani Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve Rasıllü olduğuna şehadet etmenin imana, daha sonra zikredilen ibadetlerin de salih arnellere delalet ettiği gözönünde bulundurulursa, isıarn'ın temelinin iman ile salih amel olduğu kolayca anlaşılır. Hadfs-i şerifte sadece Allah'a ve O'nun son Peygamberi Muhammed (s.a.s.)'e fman etmekten sözedilip diğer iman esaslarının zikredilmemesi, ihtisar maksadına matuftur. Zira son Peygambere lman etmek, onun haber verdiği her şeye fman etmeyi gerektirir. "Ben Hz.Peygambere iman ediyorum" diyen bir kimsenin, ona vabyedilen Kur 'a n-ı Kerim'e iman etmemesi düşünülemez. Buna rağmen yine de Kur'an•a iman etmiyorsa, Hz.Peygambere imanından sözetmesi de yalandır ve aldatmacadır. Yukarıda zilerettiğimiz hususlar, aslında her müslümanın bildiği ve kabul ettiği temel bilgilerden ibarettir. Bununla beraber biz bu bilgileri basit de olsa burada tekrar etmek lüzumunu hissettik. Çünkü bundan sonra üzerinde duracağımız konu, yine bu bilgilere ve bazı iman esaslarının teyidine taalluk eden hususlar olacaktır. Konu, değerli ilim adamı bir arkadaşımız olan Prof.Dr.Süleyman Ateş' in , bu derginin Ocak 1989 tarihli sayısında yayınladığı "Cennet Kimsenin Tekelinde Değildir" başlıldı makalesı ve bu makalede ileri sürdüğü bazı görüşlerdir. Biz bu görüşleri, kendi açımızdan isıam'a aykırı ve hatta İslam için tehlikeli bulduk ve "Cennet Mü'mınlerin Telcelindedir" başlıklı bir makaleyle Sayın Ateş'in görüşlerini, ihtiva ettikleri hata yönü nden değerlendırmeye ve okuyucu üzerinde bırakabiteceği yanlış inanç ve kanaatı izale etmeye çalıştık. Sayın Ateş bu makalesinde neler söylemiş ve neyin müdafaasını yapmıştır? Her şeyden önce şunu hemen belirtelim ki, makalesinin konusu, cennetin, müslümanların, yani Alah'ın son Peygamberi Muhammed (s.a.s.)'e ve ona indırılen Kur'an·a yürekten inananların tekelınde olmadığını, fakat ister yahudi olsun, ıster hıristiyan olsun ve isterse ne idüğü belirsiz sabif olsun, «Allah'a şirksiz, ahirete şeksiz inanan ve satıh amel (dünyaya ve ahirete yararlı güzel işler) yapan» herkesin cennete girebileceğini isbat etmektir. Bu, şu demeittir ki, insan, son peygamber Muhammed (s.a.s.)'e ve ona indirilen Kur'an-ı Kerim'e yüreltten iman etse bile "....ah'a şirksiz, ahiret gününe şeksiz ınanan ve salih amel yapan" herkes cennete girer. Bunun aksini iddia eımek bağnazlıktır, cenneti inhisar altına almaktır. Halbuki cennet kimsenin inhisarı (tekeli) nda değildir. Sayın Ateş, bu görüşlerini makalesinin ilk satırlarından itibaren ortaya koymaya başlamış ve onları bazı Kur'an ayetleriyle teyid etmeye çalışmıştır. İsliimi Araştınnalar Cilt:J, Sayı:], Temmuz 1989 88 Makalesinin ba~ında şu ibareler yer almıştır: "Kur'an-ı Kerim evrensel bir mesaj getirmiş, ahiret saadetine erip cennete girmek için gerekli şartları açıklamıştır. Bunlar: Allah'a şirlcsiz, ahirete şelcsiz inanmak ve salih amel (dünyaya ve ahirete yararlı güzel ışler) yapmaktır". Görüldüğü gibi bu ifade gayet açık ve kesındir. Buna göre, Kur'an-ı Kerim 'ı:! ve Kur'an-ı Kerim'in kendisine indirildiği Muhammed (s.a.s.)'e iman etmek, cennete girmenin şartlanndan değildir. Makalede bundan sonra zikredilen biltOn ayetler ve bu ayetlcrin parelelinde yapılan bütün açıklamalar, yazısının başında ileri sürdüğü bu görüşün isbatına aiuir. İsbat sadedinde dayandığı ana fikir ıse, bütün peygamberlerin getirdiği dinin aynı din oluşudur. Du görüşün delili de, N ısa sOresinin "Biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen biitan peygamberlere valıyettiğimiz gibi sana da vahyetik..." mealindeki 163. ayetid ı r. Nitekim bu ayeti delil olarak zikrettikten sonra onu şu temel görüşle açıklamıştır: "Yüce Allah, ılk elçisi olan NOh'a neyi vahyetmiş ise, son elçisi Muhammed (ikisine de selflm olsun) c de onu vahyctmiştir". Kanaatımızsa Sayın Ateş, en büyük hatayı, bu ayeti kendı görüşü istika metınde açıklamayd çalışırken düşmüş ve "Allah, N Oh (a.s.)'a neyi vahyetmişse Muhammed (s.a.s.)'e de onu vahyetmiştır . .. cJt• miştir. Oysa ayet-i kcrimcde söz konusu edilen şey, her ikisine de nelerin vahyedildiği değil , nasıl vahyedıldığidır; yani vahyin kcyfiyetidir: Allah Nuh (a.s.)'a nasıl vahyetmişse, Muhammed (s.a.s.)'e de öyle vahyetmiştir. Peygamberlere gönderdiği vahyin keyfiyetinde hiçbir fark yoktur. Yoksa NOh (a.s.)'a vahyedılen şeyle Muhammed (s.a.s.)'e vahyedilen şeyler arasında elbette fark vardır. Zıra Muhammed (s.a.s.)'e vahyedilen Kur'an-ı Kerim'in aynen Nuh (a.s.)'a da vahyedildiğını hiç kimse iddia edemez. Sayın Ateş, şüphesız burdda kasdettiği mananın peygamberlere verilen mesajın mahiyetindeki benzerlik, yahut aynılık olduğunu, yanı «hepsinin de insanları tck Allah'a kulluğa , ahırete imana ve salih arnele çağırdığını» ileri sürecektir. Peki ama acaba Allah, N Oh (a.s.) a gönderdiği vahiyde insanları, sonradan gelecek olan son Peygamber Muhammed (s.a.s.)'e ve ona indirilccek olan Kur'an-ı Kerim'e iman etmeye de çağırmış mıdır? Eğer Nuh (a.s.)'a gönderilen vahiyde insanlar böyle bir imana çağırılmışlarsa, hiç şüphesiz bunlara da iman etmek gerekir; eğer çağırılmaınışlarsa, bu takdirde NOh (a.s.) ile Muhammed (s.a.s.) 'e gönderilen vahiylerin aynı olduğunu söylemek nasıl mümkün olur? Zira Muhammed (s.a.s.), Rabbmdan aldığı vahiyle bütün insanlan kendisine ve kendisine indirilen Kur'an•a iman etmeye davet etmi.ıtirSayın Alq. Allah katmda tek olan dfnin isıarn dtni bOtan peypınberlerin bu dtni getirmek Için olduğunu, gelditlerinl belirttiben IOIU'8, bunu llbat için Kur'ID-ı Kerim'den bazı ayetler zikretmiştir. Allah'ın tck dininin tevhid esasına dayanan İslam dini olduğunda ve bütün peygamberlerin aynı esasa dayalı dini tebliğ için geldiklerinde hiçbir müslümanın şüphcsi yoktur. Ancak Sayın Ateş, bu görüşü teyid için Maide sOresinin "1/avarilere: Bana ve elçiine inanın, diye vahyetmiştim. İnand_ık, bızb.ı milslilmanlar olduğumuza şiihid o~ demişlerd~" mealindeki ı 12. ayctıni zileretmiş ve akabi ~- ·'- de şunları söylemiştır: "Ayet, I ız.ısa•ya inanan llavarilcrin müslüman olduğunu SÖylemektedir. Demek ki İslam, sadece son dinin adı değil bütün ilahi dinlerin ortak adıdır". Şımdi Sayın Ateş' e ~u soruyu yöneltmek vacib olur: Ayet, Hz.İsa'ya inananların müslüman olduklarını söylediğine göre, bu, I-Iz.İsa'ya inanmayanların müslüman olanıayacakları manasma gelir. Peki, ger.çck böyle olunca, Sayın Ateş, I-Iz.Muhammcd (s.a.s.) için de aynı şeyi neden düşünmemiş ve ona inanmayanların müslüman sayılamıyacaklarını vurgulayarak söylcmeyı neden ihmal etmiştir? AJlah'a ve ı Iz.lsa'ya inanan Havarilerin müslüman olduklarına şüphe yoktur. Çünkü onlar, Hz.İsa'nın ashabındandır ve onunla birlikte yaşamışlar, ona tabi olmuşlardır. Önlerinde ondan başka tabi olacakları bir peygamber de yoktur. Gerçek böyle olunca, Sayın Ateş'e bir soru daha yönettiise ve dense ki: "Aynı ı lavariler, Muhammed (s.a.s.) devrine kadar yaşamış olsalardı ve fakat ona tabi olacak kadar da inançları bulunmasaydı, onlara yine de müslüman demek mümkün olur muydu, yahut Allahu Tc'ata onlar hakkında aynı aycti indirir miydi"? Acaba Sayın Ateş bu soruyu nasıl ecvaplandırırdı ? Kur'an ayetlerını daıma kendi siyak ye sibak.ı içensinde değerlendırrnek gerektiğine hiç kimsenin itiraz etmemesi gerekir. Zira bı r ayetı siyak ve sibaktan tecrıd ederek ve haııa onu beyan eden başka ayetleri naza r-ı itibara almıyarak yapılacak bir değerlendirme, çok defa yanlış anlarnalara sebep olur. Kanaatımızca değerli arkadaşımızı bizim hatalı gördüğümüz görüşe sevkeden arnillerin en önemlisi de, ıster yahudi olsun, ister hıris­ tiyan veya sabii olsun, herkese cennet kapılarının aç ık oldu&unu ılerı sürerken, delıl olarak zikreuiği ayetleri siyak ve sibakları içinde ele almamış olmasıdır. ller ne kadar kendisi makalesının bır yerinde (s. 15) "Kur'an'ın sadece bır tck aycti ile hüküm verilmez. Kur'an ayetlerı birbirini teyid etmektedir.» demiş ise de, bu kaideye yine biZ7.at kendisi riayet etmemiş, iddiasını, her nedense, içinde bazı iman esaslarının zikredilmediği ayetlere dayarnaya ve delıllerını bu ayetler arasından seçmeye ayrı bir özen gösıermi§tir. Nitekim makalesinde, Nisa saresinin (İl), ne sizin lamuııuJaruuz, ne Kitab eh/inin kuruntu/anna giJn olmDz. KiJtalilk yapan, onunla cezalandınlu ve hlfllisiM AIIIJJı 'ran başka ne dost ne de yorduncı bıdamaz. Erlr4lc veya laıduuian her kim inaIUIIYIIc gllul iF~ If* lJyk kimseler cennete girer16 w _,. lıiııttw llıiıbnltJ' uğnuı/mazlar,,. mealindeki 123-124. ~e girmek için vazedilmiş bir 89 Cennet Mü'minlerin Tekelindedir/Prof.Dr. Ta/Ot KOÇYiCiT genel prensip olarak değerlendirdikten sonra, ·i~te bu genel prensibi her yerde vurgulayan Kur'ao, Arabistan'da bilinen dfn mensupları içinde bu prensibe bağlı kalan insanları cennetle müjdelemiştir:» diyerek Bakara (62) ve M3ide (69) sOrelerinde yer alan ~u meatdeki ayeti zikretmişı:r.: "Şüphesiz (Hz.Muhammed'e) iman edenler, yahudiM; hıristiyanlar ve stibiiler, bunlardan her kim Allah'a ve fihiret gününe inanır, iyi iş yaparsa, elbette onlara Rablan karında mük!ifat vardır; onlara korku yoktur ve onlar ilzillmeyeceklerdir". Sayın Ateş, Bakara ve Maide sOrelennin bu ayetini, yahudi, hırist iyan ve sair din mensuplarının da cennete gireceklerine delıl saymış ve ayeti zikrettikten sonra ~u görüşlere yer vermi~tir· "Ku r'an-ı Kerim, Allah'ın bu geniş rahmetini tevhld erbabına sunmuş iken bizim Allah'ın rahmetini daraltmağa; son din mensuplarından b~ka kimsenin cennete girmeyeceğini ıddia etmeğe hakkımız var mı? Kur'an peygamberler ve ilahi dinler arasında bir ayırım yapmıyor ki .. Son din ne ise ılk din de odur. .. " Sayın Ateş'in bu görüşlere delil olarak zikrcttiği ayet-i Icerimenin sıyak ve sibak.ı içerisinde değerlendiril­ mediği, onun nerede ve ne maksatla nazil olduğuna biç bak.ılmadığı kolayca anla~ılmaktadır. Oysa buna biraz dikkat edilseydi, gerek Bakara sOresinde ve gerekse Maide sOresinde kendilerine sayısız nimetler verilmiş olmasına rağmen yine de küfOrlerinden vazgeçmeyen yahuditerden ve hıristiyanlardan söz edilırken bu ayete yer verildiği görOIOrdü. Bunun ise, Kur'an-ı Kerim'in Isıam'a davet metoduyle yakından ılgılı olduğuna şüphe yoktur. Zira küfürleri kendıl e rini çepeçevre kuşatmı~ ola nların davet edılecekleri ilk esas elbette Allah'a iman olacaktır. Ahiret gününe iman daveti ise, inançlarının veya küfOrlerinin karşılığını mutlaka göreceklerını bilerek davranışlarını ona göre ayarlamaları esasına dayanır. Keza müşrıklerden sözedılırken onların daveı olunduklan esasın da Allah'ın vahdaniyeti in;.ıncından başka bır şey olmadığını gözden uzak tutmamak gerekır. Buna göre Kur'an-ı Kerim'dekı Islami daveti başlıca uç grupta değerlendirmek mümkündür. Bırıncısi, müşrik­ lere yöneltilen davettir ki, e~sını tevhid ınaneı teşkıl eder. Kur'an bunları önce Allah'tan başka ılah olmadığı ınancına davet etmiştir. İkıncı grup, kendilerıne peygamber gönderHip kitap verilen ve Allah'a inanmaları gerektiği halde peygamberlere ısyan edip kıtapiarın hükümleriyle amel etmeyen kitap ehlidır ki, bunlar, küfOrleri kendilerini çepeçevre kuşatmı~ olduğu için önce Allah 'a iman etmeye davet olunmuşlardır. Üçüncü grup ise, kalbierine lman nOru düşmüş, fakat lman içın kendilerine bir yol bulamamış bazı Kitap ehli ile masıomanlara yakınlık duyan kimseler olup, Allah'a, RasOiüne ve ona indirilen Kur•an·a iman etmeye davet otunmuşlardır. Fakat her oç davelin de hedefi, bütün in- sanları son Peygamber Hz.Muhammed (s.a.s.) in tebliğ ettiği dinde birleştirmektir. Çünkü bu din, artıle ne NOh (a.s.)'un, ne İbrahim (a.s.)'in ve ne de Masa ve isa (a.hima s.)'nın tebliğ ettiği dfndir. Bu din, Allahu Ta'aıa •mn "Bugün d/ninizi sizin için ilanal edip üzerinize nimetini tamamladım ve din olarak size İslam'ı seçtim" (Maide sOresi, 3) sözleriyle tanımiayarak bütün insanları kendisine davet ettiği dindır. Bir şeyin yenisi, tamamı ve en mükemmeli gelince, onun eskisi, eksiği ve bozulmuşuyle yetinilebileceğıni ilerı sürmek aklın alabileceği işlerden midir? Dinin temeli, şüphesı z Allah'a imandır. r:alcat siz, bu yüce duyguya yükseltebilecek güvenilir bir merdiven gösteremez_-;eniz kimi ona davet edebı lirsınız? Yı rm i asır önce yaşayan insanlara belki llz. isa ve onun tebliğı bu ış içın yeterlı olmuştu. Fakat onun arıaya çıkışı, kendisinden çok kısa bir surc sonra ınsanların başka ilahlar aramalarına engel olamamıştır. Teslis akidesi bu arayışın tabii bir neııcesinden başka nedir ki? Eğer yirmi asır öncesınin fsevi tebliği, beş asır sonra gelecek olan insanlar için yeterli olsaydı, son bır Peygambere ihtiyaç basıl olur mu idi? Sayın Ateş'in Kur'tln'ın doğruladığı mukaddes kitapların Kur'an indığı sırada mevcut olduğunu ve hiç tahrıf edilmediğini ileri sürmüş olmasına rağmen, bu kitaplarm bıle ehlıni şırkten ve küfürden koruyamamış olması, hıç üzerinde· durulmayacak bir konu mudur? Kitap ehlının ellerındc bulunan bu kıtaptardaki bazı hak ik:ıt kırıntılarını Kur'an-ı Kerim'dekı benzerlerıyle karşılaştırmak, sonra da "Kur'tln'ın doğruladığı Kit:ıp, ortadan lcııllcmış. mevcut olmayan bir Kitap değil, Kur'an indıği sırada Kiıap ebiının ellerinde bulunan Kıtap'tır." (s. ı O) demek, bu Ki tab'ın Kur'tln'ın nüzülüyle neshedilmiş alamıyacağını ıleri sürUp bunun ısbaıına çalışmak, hıçbır şey ıfade etmCl. l'akat Siz, yahudi ve hıristiyanların ellerinde sahih olarak bulunduğunu iddıa ettiğıniz bu kitapların, onları okuyan bu Kıtap ehline ne ölçüde hıdayet kaynağı olduğu nu ve onları, Isa'nın Allah'ın oğlu, yahut Allah'ın Isa'da tecessüd etmiş bir rOb olduğu ınancıadan ne ölçüde koparıp Islam'ın tevhidıne yönelttığini söyleyebilir misiniz? Eğer yahudi ve hırıstiyanların ellerinde bulunan bu kitaplar gerçekıeo Allahu Ta'aı~·nın Kur'an'la teyfd ettiği sahih kitaplar ise, Kur'an-ı Kerim 'in de haber verdiği gibi, son bir Peygamberin geleceğine dair bu ldıapiarda yer alan haberlerin ne ölçüde yahudi ve hıristiyan yüreği hoplatıp gelen o son Peygambere yönelttiğini açıklayabilir misiniz? Yoksa siz, yahudi veya bırisliyanın son Peygaminsanları Isiilmi Araştımıalar Cilt:3, Sayı:3, Temmuz 1989 90 bere yönelmesi ve ona inanması önemli değil, yeter ki o, "AIIah'a şirksiz, ahirete şeksiz inansın, bir de dünya ve ahirete yararlı işler yapsın, yahudi ve hıristiyan olarak da cennete girer" mi diyeceksiniz? Nitekim de Sayın Ateş, makalesinin 13. sayfasında söylediklerini tekrar vurgulayarak aynı görüşü ileri sürmüş ve şöyle demiştir : "Tekrar vurgulayarak belirtmek: isteriz ki, Kur'an'a göre Allah'a şirksiz, Ahirete şeksiz inanan ve salih amel yapan her ilahi din mensubu cennetle müjdelidir». Hayır aziz ka rdeşim , hayır! Bazı Kur'an ayetlerinde sadece Allah'a ve ahiret gününe imandan sözediliyor diye, Allah'ın tüm melek:Jerine, kitaplarına ve peygamberlerine tman etmeyen bir yahudfyi veya bırisıiyanı cennete sokamazsın; "ben sok:muyorum ki, onları Allah sokuyor" da diyemezsin. Cennete giden yol, Allah'a ve ahiret gününe iman ile birlikte Allah ' ın melek:Jerine, kitaplarına ve peygamberlerine, aralarınd a hiçbir ayırım yapmadan imandan geçer. Bu yoldan ayrılan kimse ise, cennete değil cehenneme gider. Zaten Allah, cenneti değil cehennemİ ağzına kadar dolduracağını vadetmiştir. Hem o derece doldurmak ki, Kaf silresinin 30 uncu ayetinde de belirtildiği gibi, cehenneme <<doldun mu?» diye sorulduğu zaman, o, «daha var mı? » cevabını verecektir. En büyük: dileğimiz ve duamız, bütün insanların hidayete erip cennete gitmeleridir. Fakat Allah, iman ilc küfrü en belirgin çizgılcrle ayırmış ve cennetini sadece mü'minlcrc tahsis etmiş iken, siz, O'nun alemiere rahmet olarak: gönderdiği sevgili Peygamberine ve ona nar ve hidayeı kaynağı olmak üzere indirdiği, kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan Kitab' ına iman etmemiş ve onlara sırt çevirmiş kimseleric cennetini dolduramazsın ız. Aksi halde iman ile küfür, mü'min ile kafir arasında ne fark kalır ? H z.Muhammed (s.a.s.), kendinden önceki peygamberler gibi belli bir kavme gönderilmiş değildir. O bOtün insanlara hidayeı ve rahmet olmak üzere gönderilmiştir. Bu sebeple onun daveti bütün insanları şamil olmuş, başta kendi kavmi olmak üzere, yahudi, hıristiyan ve diğer bütün din mensuplarını İsıam•a davet etmiştir. İslam ise, Allah'a, aralarında hiçbir ayırım yapmaksızın peygamberlerine ve bu peygamberlere indirilen kilapiara imandır. Bu sebepledir Id Allahu Ta'aıa, Aı-i Imran sOresinin 84. ayetinde sevgili Peygamberine şöyle emretmiştir: j l -IJ ._.l,>-lc-IJ ~If' J!l y olanla.rız;.. Hazreti Peygambere yöneltilen bu emir, hiç şüphesiz, ona fman etmesi gereken bütün insanlan şamil­ dir ve ister yahudi veya hıristiyan olsun, ister başka bir dine mensup bulunsun, herkesin samirniyetle bu sözll tekrarlaması lazımdır. • AJJah'a, bize indirilen_(Kur'an)'e, İbrahim'e... İman ettik.. Onlardan hiçbH ••-ı•asında ayınrn yapmayız. Biz O 'na teslim olanlarız". i{~~ gerçek İslam, böyle bir iman Uzerine bina lcılınmıştır. Nitekim Allahu Ta'aıa Peygamberine bu imanı emrettikten sonra, İslam'ın bu esasa dayalı olduğunu, bunun dışındaki yolun İslam alamıyacağını beyan için, yukandaki ayetin hemen akabinde şöyle buyurmuştur: ·J-.r~' ....-- Ö;>-"' J Y'J w J-4; .)i ~~ ··j._.'j\ pi- b~) «Her kim İsllimdan başka bir din ararsa, (bu din) kendisinden aslô. kabul edilmiyecektir. O kimse, dhirette de hüsrana uğrayanlardan olacakJır.» Gerçek manadaki İslam, Allah'a, peygamberlerine ve kitaplarına fman etmek olunca, yahudfleri ve hıristiyanlan cennete girsinler diye iman esaslarının bir kısm:ndan istisna kılıp <<haydi siz Muhammed (s.a.s.)'e ve ona indirilen Kur'an'a lman etmeseniz de olur. Yahudf ve hıristiyan olarak da cennete girebilirsiniz.,. diyebi.l ir misiniz? Fakat çok acı bir gerçektir ki, Sayın Ateş bu isıisoayı yapıyor ve makalesinin bir yerinde N isa silresinin 171. ayetini zikrettikten sonra ŞÖyle diyor: « Bakınız, Kur'an-ı Kerim, Kitap ehlinin dinlerini kötülemiyor, onlardan dinlerini bırak­ malarını da istemiyor, fakat ıevblde aykırı inançlan bırakıp Allah'a ve elçilerine inanmaya, aşırılıktan vazgeçmeye çağırıyor...» Sayın Ateş, zik:retliği ayet-i kerlmedeki «AIIab'a ve elçilerine inanın» ibaresini görüyor, buna işaret ediyor, fakat ehl-i kitabın inanmaları gereken elçiler arasında Muhammed (s.a.s.)'in de bulunduğunu düşünmeden «dinlerini bırakmalarını istemiyor..» diyebiliyor. Peki ama Muhammed (s.a.s.) yahudi ve hıristiyanlan kendisine ve kendisine indirilen Kur'an•a inanmaya davet etmemiş midir? Al-i İmran suresinin baştarafındaki ayetler 60 kişilik hıristiyan Nceran heyetinin Muhammed (s.a.s.)'i ziyareti ve onunla bazı itikadf konularda münakaşaya girişmesi Uzerine nazil olmuştur. Bu ayetlerden ikisi, 31 ve 32. ayetler, dikkat çekicidir ve şöyledir: ;yAS- J.JIJ ~J'~ ~ Jji \..) 1..,1&- JJI \..) ..;_;;'i i'"f"J ../ Jr.J~~J s-r JJı .j ..llL \.:...i Ji t..J .k~'iiJ \...,..;-'!J _,...L.-. .ı .} ) r-i' .~>-i «(Ey Peygamber!) De ki: Allah'a, bize indiri/en (Kıtr'iin)'e, İbrahim'e İsmail'e, İshak'a, Ya '/a2b 'a ve oğul/anna indirilenlere, Mflsaya, İsaya ve diğer peygamberlere Rablan tarafından verileniere fman ettik Onlardan hiçbiri arasında ayınm yapmayız. Biz O 'na teslim ·J-)\5JI ._,..s,.'i foJ ..ıli ~ ..lll .)Ü i_,l j .)\i j _,..,;ü ..ıli Jr- )J J.,i p ..ıli i.,..._,ı.l .)i ji ji ~ J "(Ey Muhammed!) De ki: Eğer AUah'ı seviyorsanız, bana tabi ohınuz ki AUah da sizi sevsin ve gflntJJılarınızı bağışlasın. Allilh, Gafürdur; Rahimdir. (Ve yine) de ki: Allah'a ve Rasal'e itaat edin; eğer yaz çevirirlerse, bilsinler kiAUah klifirleri asl/1 sevmez". Manası gayet açık olan bu ayetlerinde Allahu Ta'ala sevgili Peygamberine hitap ederek buyurmuştur ki: Ey Cennet Mü'minlerin Tekelindedir/ProfDr. Talat KOÇYiGiT Muhammed! Başta, seninle dfn ve lman konusunda Nceran hıristiyanları olmak ilzere biltOn insanlara de ki: İster yahudi olun, ister hıristiyan olun, ister müslüman olun ve ister ne olursanız olun, eğer AJiah'a inanıyor ve O'nu seviyorsanız, bu inancın ve bu sevginin bir gereği olarak, O'nun bütün insanlara bir rahmet olmak üzere gönderdiği son Peygamberine, yani bana fman ve itaat ediniz. Bana itaat etmeniz, benim size Rabbım kalından getirdiğim emir ve yasaklara uymanız ve bunların gereğini yapmanız demektir. Ancak bana itaat ettiğiniz takdirdedir ki, Allah da si~i sever ve gilnahlarınızı bağışlar. Zaten Allah çok bağışlayıcıdır; çok merhametlidir. Bununla beraber eğer AJiah'a ve bana itaattan yilz çevirecek olursanız, kilfür işlemiş olursunuz ki, Allah da katirieri asla sevmez. milnakaşaya girişen şu Şüphesiz Allah'ı sevmek çok büyük bir iştir. Ancak da unutmamak gerekir ki, bu sevginin bir bedeli vardır ve O'nu seven kimse, bu bedeli ödemek zorundadır. Bu bedel, ayet-i kerfmede de ifade edildiği gibi, O'nun Peygamberine tabi olmakıır. Başka bir ifadeyle Allah'ı sevmenin yolu, O'nun uyulmasını emrettiği Peygamberinden geçer. Eğer Allah'ı sevdiklerini söyleyenler, Onun Peygamberine lman edip ona uyarlarsa, ancak o zaman Allah'ın sevgisini kazanırl ar ki, bu, Allah'ı sevmekten daha bilyük bir şeyd ir. Zira insan için önemli olan husus, onun AJlah'ı sevdiğini söylemesinden çok, Allah'ın onu gerçekten sevmesidir. AJiah'ı sevdiğini söyleyip de, kendisini Allah'a sevdirememiş olan kimse ne bedbaht bir kimsedir. şunu 91 Allah k.afirleri hiç sevmez. Gerçek bOyle olunca, Allah'ın RasOiü (s.a.s.)'ne fman etmeyen ve onu tanımayan kafirlerin yine de cennete gireceklerini söyleyebilir misiniz? Üzerinde önemle durulması gereken bir husus da, Kerim'in muhtelif yerlerinde son Peygamberi Hz.Mubammed (s.a.s.)'e fmanı emrettiği gibi pek çok yerinde de itaatı emretmesi ve bu itaatı Itendisine itaatla bir tutarak bundan yüz çevirenleri küfürle tavsif etmesidir. Mesela Al-i İmran sOresinin 32. ayetinde Ş()yle buyurmuştur: Allab'ın, Kur'an-ı .,:_.;)tS:!' ~'l ...uı .Jli 'h .Jli Jr.JI.: JJı ırJ.ı ji "(Ey Muhammed!) De ki: Allah'a ve Rastı/'e itaaı edin. Eğer yaz çevirirlerse, bilsinler ki Allah ktifirieri asld sevmez". NOr sOresinin 54. ayetinde de Ş()yle buyurmuştur: ;.U- 1.. ,-.....(#)~!..i-- l,. ~ \ili ..:,).1 t_ ~\ 1} f .)li Jr )i lrJ-1) JJI lrJ-1ji )\ J,..... )i js- 1..) 'J4 lrJ.; .)\) "(Ey Muhammed!) De ki: Al/ah'a itaaı edin; Rasal'e de itaaı edin. Eğer yaz çeviriTseniz (siz zararlı çıknrsımz). Zira Peygamber, yiiklendiği (peygamberlik görevi)nden, siz de yaklendiğiniz (itaat görevi) nden sorum.lusunuz. Eğer Peygambere itaat ederseniz doğru yolu bulurswıUL Onun işi apaçık beyandır". Aynı silrenin 56. ayetinde de §ÖYle buyurmuştur: .jr-; ,.....~ ~r )' 'r=k'J ö~ )' 'f;J "Namazı !alın, zekfıtı öUI verin ve Rasu/'e 'r:i'J itaaı edin ki rahmet olunasınız". İşte, insanın kendisini Allah'a sevdirebilmesinin tek yolu, ayet-i kerfmede de açıldandığı üzere, Allah'ın Peygamberi Hz.Muhammed (s.a.s.)'e iman ve itaat etmek, hiç sapmadan onun peşinden gitmektir. Çilnkil onun yolu, insan ı Allah'ın sevgisine ulaştıran, mağfiretine ve merhametine kavuşturan tek yoldur; isıam'dır. O halde son Peygamberle çizilip tamamlanan Islamı yolu takip etmeyen ve o yolun şartlarına, emir ve yasaklarına uymayan kimse, boş yere Allah sevgisinden sözedip kendini kandırmasın. Zira böyle kimseler, Allah'ı sevdiklerini ne kadar çok söylerlerse söylesinler, sözleri asılsızdır; yalandır; aldatmacadır. Eğer doğru olsaydı, yolları Hz.Peygamberin gÖSterdiği yoldan başka bir yol olmazdı. Netice olarak, İslam'ın yolu Allah'a ve Peygamberi Muhammed (s.a.s.)'e itaattan oluşan bir yoldur. Allah'a itaat, O'nun Kitab'ına itaattır; Peygamberine itaat ise, onun, Rabbından tebliğ ve tebyin ettiği dinine itaattan ibarettir. Kim Allah'a ve RasOlüne itaattan yüz çevirirse, yukarıda lİkrettiğimiz ikinci ayette de belirtildiği gibi, küfrü seçmiş ve lcafir olmayı yeğ tutmuş demektir. Oysa İman, hiç şüphesiz bir kalb işidir ve Allah'tan başka hiç kimse kalbin içinde ne olduğunu bilemez. Bu sebepledir ki Allahu Ta'ala müslüman olmayan bir kimsenin zorla isıam'a sokulmasına rıza göstermemiştir; çünkü zorlanan insan, kendisi için tehlike sezdiği anda zorlandığı istikameıe yönelirse de, kalbi aksi istikamettedir, fakat siz onu bilemezsiniz. Bununla beraber şunu da unutmamak gerekir ki, zorlama ve zorlanma söz konusu olmaksızın kalbteki lmanın varlığına delalet eden bir şey mutlaka vardır ve o da insanın fıil ve davranışlarıdır, kısacası amelleridir. «Her kap içinde bulunan şeyi sızdırır». Ne bal testisinden sirke, ne de sirke testisioden bal sızar. Bunun gibi, sahih fman sahibinin amelleri, kendisinden Imanına uygun olarak zubur ed"·· salih amellerdir. Kafirio arnelleri ise, k:Ofür kokuludur. basit kaidenin ışığı altında şu gerçeği ki: Allahu Ta'ala, Muhammed (s.a.s.)'e ve ona indirilen Kur'an-ı Kerim'e fmanı İstarn'ın esası kılmış ve bütün insanlan gerçek manada müslüman olmaları için bu iki esasa fman etmeye çağırmıştır. Fakat isıam, sadece fmandan ibaret olmadığı için tınanı emretBu açıldayabiliriz islômi Araştinnalar Cilt:3, Sayı:3, Temmuz1989 92 mekle yetinmemiş, aynı zamanda yine biltOn insanları Allah ile birlikte RasOIOne ilaatı emretmiştir. Bu sebepledir ki fman ve itaat birbirinin tamamlayıcısıdır ve biri olmadan diğerinin olması mümkün değildir. Yulcarıda örneklerini zikretıiğimiz ayet-i Icerimelerde emredilen itaatın en büyük Oı.elliği, Allah'a ve Peygamberine itaat olarak birarada ve aynı derecede zikredilmiş olmasıdır, Yani Allah'a itaat n.e ise, Peygamberine [ıaaı da odur. Binaenaleyh bir kimsenın çıkıp da: "Ben Allah'a itaat ederim, ama Peygamberine itaat etmem. "Yahut" ben Allah'a itaat ederim, ama Peygamberine Allah'a itaat ettiğim kadar etmem." demeye hiçbir hakkı yoktur. Allah'a ne derecede itaat ederse Peygamberine de aynı derecede itaat etmekle yükümlildür. Allah 'a ve RasOiüne iman etmenin gereği budur. Şu var ki Allah yegane ilahtır; O'ndan başica ilah yoktur. Bu sebeple biz O'na hem iman ve itaat ederiz, hem de ibadet ederiz. Fakat Muhammed (s.a.s.), Allah'ın kulu ve Rasulildür ve biz ona sadece iman ve itaat ederiz. Şunu da unuımamak gerekir ki, bir kimsenin Peygambere itaat etmeden Allah'a itaat etmesi mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, Allah'a itaat etmenin yolu, Peygamberine itaattan geçer. Nitekim AJIahu Ta'ala Nisa sOresinin 80. ayetinde bu gerçeği şöyle ifade etmiştir: "Her kim Peygambere itaat ederse Allah 'a itaat etmiş olw. Her kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndennedik". Bu açıklamalardan sonra Sayın Ateş'e şu soruyu tekrar yöneltmek gerekir: Yahudi ve hıristiyanları, yahut diğer dfn mensuplarını, Allah'ın son Peygamberi Muhammed (s.a.s.)'e ve ona indirilen Kur'an-ı Kerim'e iman etmekten istisna edebilir misiniz? Eğer yahudi ve hıristiyanların da Muhammmed (s.a.s.)'e ve Kur'an-ı Kerlm'e iman etmeleri gerekir" derseniz, yukanda bazı Orneklerini zikrettiğimiz itaaıla ilgili emirlerin yahudi ve hıristiyanlan da şamil olduğunu reddetmemeniz gerekir. Aksi halde "lman etmeleri gerekir" dediğiniz kimselerde imandan eser kalmaz. Gerçi Sayın Ateş, makalesinin 14. sayfasındaki "Ancak Hz.Muhammed (s.a.s.)'in peygamberliğini duymuş Kitap ehlinin, onun gerçekten hak tarafından vahy alan bir peygamber olduğunu , ona gelen Kur'an'ın da Hakk.ın vahyi olduğunu kabul etmesi, buna inanması gerekir» şeklindeki sözlerine işaret ederek yahudi ve hıristiyanların da Hz.Peygambere ve Kur'an-ı Kerfm'e fman etmeleri gerektiğini tekrar edecektir. Falcal malcale içinde geçen bu sözün çok geç lcalmış ve sadece zevahiri kurtarmak için söylenmiş bir söz olduğunu Sayın Ateş de çok iyi bilmektedir. Bir taraftan "yahudf ve hıristiyanların da Hz.Peygambere ve Kur'an'a inanmalan gerekir" diyeceksin; bir taraflan "Kur'an'a göre imanın, sadece kuru bir sözden ibaret olmadığını, güzel eylemler biçiminde görünen kesin dilşilnce olduğunu" (s.l3) söyleyecek:sin, sonra da biltOn bunları bir lcalemde reddedip kendi dinlerine bağlı kalan Kitap ebiinin yine de cennetle müJdeli olduğunu ileri süreceksin!. Bu nasıl imandır Sayın Ateş?! Şimdi düşen iş , bu anlaşılmaz çelişki karşısında Sayın Atcş'c iman konusundaki kesin tavrını ortaya koymak olacaktır: l.Mubammed (s.a.s.) Peygamber olarak yalnız Arap kavmine mi gönderilmiştir, yoksa bütiln insanlara mı? 2."Biltün insanlara gönderilmiştir" diyecek: olursa, biltün insanların ona ve ona indirilen Kur'an'a iman etmeleri gerekir mi gerekmez mı? 3."Yman etmeleri gerekir." diyecek olursa, hu iman arneli gerektirir mi gerektirmez mi? Yanı 1-Iz.Peygambere ve Kur'an-ı Kerim'e iman edenler, ı Iz. Peygambere ve Kur 'a n-ı Kerim'e itaatla yükümlü müdürler, yoksa değiller nııdir? 4."1man ederler, fakat itaatla yükilmlü değillerdir'' diyecek olursa, bu takdirde böyle bir iman nasıl bir şeydir ve ona iman demek mümkün müdilr?Bu ve benzeri sorulara verilebilecek cevaplar, kanaaıımızca Kitap ehlinin, diğer din mensuplarının ve hatta müslüman olduğunu söyleyenicnn lman ve küfür olmak üzere iki menzile arasındaki mevkilerini belirtmeye yeterli olacaktır. Sayın Aıefin makalesinde diklcati çeken diğer bir husus da, Kur'an-ı Kerim'in nazil olmaya baştadığı sıralarda Kitap ebiinin ellerinde bulunan Tevrat ve İncil'in sahih olduğu ve tahrif edilmediği iddiasıdır. Kur'an-ı Kerim'in bu kitapları tasdik edici olarak gelmiş olması ve Kur'an'da, bu kitaplarda da hidayet ve nOrun varolduğundan sözedilmesi, Sayın Ateş'in bu konuda ileri sordoğu başlıca delilleridir. Tevrat'ın tahrif ediidiğine delalet eden bazı Kur'an ayetleri ise, Sayın Ateş tarafından farklı şekilde tefsfr edilmiştir. Ona göre bu tahrif Tevrat metninde değil, Talmud gibi Tevrat'a yazı lan şerhlerde vuk.ubulmuştur. Sayın Ateş , Nahl ..ıresinin "Dillerinizin yalan yere nitelendinnesinden heliildir, şu haramdır demeyin, sonra Allah'ın iısııme yalan atmış olursunuz. Uydurdukları yalmıı Allah'ın üstüne ararılnr ij1ııJı olmazlm.» nıealindeki 116. ,türü şu ayetini zikreıtikten sonra şöyle demiştir: "Kur'an'ın işaret ettiği bu eylem, yalnız yahudilere veya milşriklere monhasır lcalmamıştır. olmuş, din Zamanla her d1oe böyle katmalar zanna dayanarak verdikleri adamlarının Cennet Mü'minlerin Tekelindedir/Prof Dr. Ta/dt KOÇYiCiT hillcilmler Allah ' ın hükmü kabul edilmiştir. Müslüman faldhler de bu konuda yahudilerden geri kalmamışlardır. Zaten onların bunu dinin rObundan uzak ayrıntı hükümleridir ki, kolay dini güçleştirmiş, din haleleında lcuşlcular uyanmasına sebep olmuştur". Sayın AtC§'in Tevrat metninde tahrifat yapılmadığını, yapılan tahrifatın Tevrat'ın Icendisinde değil, ona yazılan şerhlerde olduğunu söylerken, ıahrifat yapmak hususunda müslilman falemierin yahudilerden geri lcalmadılclarını ileri sürmesi, müslilman falemiere yönettiimiş çolc çirkin bir ithamdır. Diz falcmlen bu çeşıt davranışlardan tenzih ederiz. Hıçbir zaman onlar, kendi elleriyle yazdıkları kitapları ''bu Allah 'ın kitabıdır" diyerek maddi kazanç sağlamaya, yahut yahudi ve hıris­ tiyan haham ve rabibieri gibi müslümanlar tarafından "Erbab" (Rablar) ittihaz edilmeye lcalkışmamışlardır. Kur'an-ı Kerim, Allah'ın haram ve helalini değiştiren ahbar ve ruhban sınıfının Allah'a rubılbiyctinde nasıl şirlc lcoştuk.larını zikredcr. Müslüman fakmler bu gibi davranışlardan çok uzak lcalmışlardır. Onlar yilzünden de kolay ol3n din güçleşmiş değildir. Sayın Süleyman Ateş'in onla rın yahudilerden aşağı kalmadıklarını söylemelele kazanacağı hiçbir şey yoktur. Ilununla beraber, öyle zannediyoruz ki, hiçbır yahudi ve hırist iyan dfn aıimi, Sayın Ateş'in bu makalesindeki kadar elde mevcut Tevrat ve İncillerin Kur'an'a dayalı bir mUdafasını yapmamış, onlara toz lcondurmazhlc etmemiştir. Ve yine öyle zannediyoruz lci, hiçbir yahudi' ve hıristiyan din alimi, bu malcalcdelc.i kadar Tevrat ve İncillerin tahriften uzak kaldığını iddia edecek cesareti gösterememışıır. Bu balamdan Sayın Ateş'e ne kadar teşekkür etseler azdır. Maamafıh tahrif işinde biz yine de Sayın Ateş'in bır zamanlar Falcültecc yayınlanan Tefsfr'ine (cilt ı. sayfa 570) balealım ve orada neler söylediğini görclım; sonra da malcalesinde, Tefsfr'de yazdık.larının neden aksini savunduğunu bulmaya çalışalım. Sayın Ateş, Nisa sOresinin 46. ayetiyle ilgıli tefsfrinde şÖyle demiştir: «46. ayette, yahudilerin, lcelimeleri tahrıf ettik.leri ifade ediliyor. Tahrif, bir şeyi bozmak, değiştirmek anlamınadır. Razi, yahudilerin Uç tilrlU tahrifinden sözeder": « 1. Yahudiler, Kitaplarındalcı bir kelimeyi başka lcelime ile değiştirirlerdi. Tevrat'ta reb'a (ortaboylu) kelimesini değiştirip yerine uzun boylu Adem kelimesini lcoymuşlar, recm hükrnil de had ile değiştirmişlerdir». «2.Tahrif, sözün içine batı! lcuşlcular atmak ve bozuk yorumlarla, bir takım Icetime oyunlarıyla sözü asıl anlamı dışına çılcarmak.la da olur. Bu tür tahrifi, isıarn milletleri içinde türeyen çeşitli mezhebler de yapagelmişlerdirıo. 93 "3.Yahudiler, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in yanına sorular sorarlar, yanından çıktıklarında da ondan duydukları sözleri kasden bozar, yanlış manaıara çekerlerdi". gelır, birtakım "46. ayette kasdedilen tahrff, yahudilerin, lcelimelcri değiştirmelerinden çok. duydukları sözleri yanlış anlamlara çekrnek suretiyle yaptıkları tahriftir. Maide sOresindeki 13. ayetı de onların, bizzat kelimeleri değiştirerek yaptıkları tahrifi gösterir. Demek ki yahudiler, her iki tahrifi de yapmışlardır". " Hındli Bilgın, eş-Şeyh Rahmetullah, İzharu'l1I ak k adlı escrinde Kıtabı Mukaddesteki kelime ve anlam tahriflcrine, katma ve çıkarmalara yüz misal vermiştir. Bunlardan bir tanesine bakalım: ..." ".. .Tevrat müfessirlerinden Adam Clark da: 32-39. aycılerin Tcvraı'ın doğru bir nüshasına Mşiye olarak yazıldığını, sonra onu istinsah eden birinin, bunları Tevrat metninden sanıp Tevrat'a solctuğunu lcesinliğe yakın bir bıçımde kuvvetle zannediyorum, dıyor." "Daha bunun gibi örnekler çoktur. Tevrat milfesTevrat'ı yazan Azra'nın, Tcvrat'a bazı şeyler kattığını, bazı ibareleri ilave edenin kim olduğunu bilmcdilclerini, ancak bunları Musa'nın yazmadığını açıklamışlardır. Iliihıl'e ait sözlerin çokluğu da Tevrat'ın, İsrail Oğullarının nabil csaret inden sonra yazılmış olduğunu gösterir". sirlerı, ''Tevrat'ın zaman içinde çok tahrifata uğradığı muhakkaktır..." Işte bunlar, Sayın Ateş'in Tevrat'la ilgili olarak Üzerinde durduğumuz makalcsınde ısc, bu görüşlerin hıçbirine dcğinmemış, aksine yahudilcnn elinde bulunan Tevrat'ın mUdafasını yapmıştır. Mesela makalenin (s.! ı) bir yerinde ~yle demiştir: "Şimdi eğer Kur'an indıği sırada Tcvrat ve Inci! muharref, aslı yok ve Kur'an onları Tcfsfr'ınde ılcrı sürdilğil görüşlerdır. tamamen neshetmış, ortadan kaldırmış ise nasıl yahudilere Tevrat'ın hillcmünü uygulamaları; hıristiyan­ lara İncıl'ın hükmünü uygulamaları ve genel olarale Kitap ehline, Tevrat ve İncil'in ve Rablerinden kendilerine indırileni uygulamaları emredılır?..." Nesih konusuna gelince, Sayın Ateş, malcalesıııde, Tevrat ve ıncil'de tahrif olmadığını, Kur'an-ı Ke;rfm'in onları tasdile etmek için geldiğini, onlarda da nOr ve hidayet bulunduğunu belirttikten ve lc.itap ehlinin de bu lcitaplarla amel ederele cennete gireceklerini ileri sUrdilleten sonra, Kur'an-ı Kerim'in bu kitapları neshetmediği iddiasında bulunmuştur. Nesih, bir nassın hillcmünü iptal etmek, onu hülcümsüz lcılmalc demektir. Bir kanun, başka bir kanunun yerine çıkarıldığı zaman, İsliimi Araştımıalar Cilt:3, Sayı: 1, Temmuz 1989 94 eski kanun bülc:münün edilmemesi gibi. kalkması ve artıle onun tatbile Sayın Ateş, kitap ebiinin kendi dinleri üzere kalbalinde de mü'min sayılıp cennete gireceklerini iddia ettikten sonra, Tevrat ve İncil'in neshedilmediği görüşünü benimsernesi tabii bir neticedir. Fakat bize göre mesele, üzerinde durutmayacak ve münakaşası yapılmayacak kadar basittir. Şoyle ki: · Eğer son Peygamber Muhammed (s.a.s.)'e ve ona indirilen Kur'an-ı Kerim'e fman ve itaat etmek şart ise ki Sayın Ateş'in hiç değinınediği bu lman ve itaat, Allahu Ta'ala'nın Kur'andaki açık ve kesin emridir- Kur'an-ı Kerim'le amel eden bir kimsenin Tevrat veya İncil'e artıle ihtiyacı yoktur. Tevrat ve İncil Kur'an-ı Kerim'den daha mükemmel ve daha mufassal değildir ki, Kur'an bir kenara bıralalarak diğerleriyle amel edilsin.. Gerçek olan şudur ki, Hz.Peygambere ve ona indirilen Kur'an -ı Kerim'e lman ve itaat etme şerefine nail olmuş gerçek mü'minler için nesih olayı zaten tahakkuk etmiştir. Sizin onların neshedilmediğini ileri sürmeniz neyi değiştirir? Yazımıza son verirken Sayın Ateş'in, makalesinin bir yerinde (s. l5) ileri sürdüğü bir görüşe bir defa daha maları işaret etmek istiyoruz. Orada Sayın At~ diyordu ki: «Kur'an'ın sadece bir tek ayeti ile hüküm verilemez. Kur'an ayetleri birbirini tefsfr etmektedir...» Bu görüşe yürekten katılıyor ve «k~ki Sayın At~ de buna uysaydı» diyoruz. SOzümüzü, Allahu Ta 'ata'nın Nisa sOresindeki 150152. ayetleriyle noktalarken dua edelim ve diyelim ki: Allah, cümlemizi rızasına aylarr düşünce ve davranıştar­ dan muhafaza buyursun. Amin. J}~J J-;J JJı .:_~ı_,;~ :;ı .)J~.tJ J-;J .J.IL JJ~ ..:r-jjl jl ~.!.U) ~"' 'J~ .;ı .;)~.t) ~~)~.:r-j; ~llah 'ı ve Peygamberlerini ink/U edenler, Allah .ve peygamberleri arasını açmak isteyenler, bazılarına iluvur, bazılannı da ink/Jr ederiz diyenler ve (immı ile kiıftır) arasında bir yol tutmak isteyenler... İşte gerçekten ~fir olmı/ar bunlardır. Ve Biz, (böyle) ~firler için zelil edici bir azab hazırladık Allah 'a ve peygamberlerine immı edenler ve onlardan hiçbiri arasında ayınm yapmayanlar ise, işte bunlara da milk/ifat/an verilecektir. Allah, çok bağışlayıcıdır; çok merhametlidir». İ/mf çalışmalara yeni başlayanlan teşvik etmek * hurafeleri * onam Dini bilip, ön planda tutan ilim*adamlanyla milleti * Düşünceyi çok yönlü geliştinnek ve çoK yönlü düşünen insan yetiştimıek. dışlamak, ayıklamak doğru yaşamaya hazırlamak. Her türlü taassubu doğru Düşünen aklı kaynaştımıak İlkelerini benimseyen İslami Araştırmalar'a abone oldunuz mu?. Moae Glmak ic;iD 316660 ao'lu pa1b çekiıle lboDe bedeliDi yabnDaDIZ yeterlidir. ' . ~: 20.0001'L M.-1: :25.00011.. Klmml: 28.00J'JL Y...- Mnll: P.K.60 06240 Ş~iııaaapuan~Anbra Tel: 324 SO SO - 311 47 57