Toplumsal Cinsiyet (Gender) Ayırımcılığı ve Sağlık

advertisement
Çağrılı Yazı/Derleme
TOPLUM HEKİMLİĞİ BÜLTENİ • Cilt 26, Sayı 2, Mayıs-Ağustos 2007
Toplumsal Cinsiyet (Gender) Ayırımcılığı ve
Sağlık
Ayşe AKIN
Gender Discrimination and Health
® ÖZET
® ABSTRACT
Kadının ve erkeğin sosyal olarak belirlenen rol ve sorumluluklarını ifade eden toplumsal cinsiyet kavramı, toplumlar arasında ve zaman içinde farklılık gösterir. Bireyin toplumsal cinsiyeti birçok etken tarafından belirlenmekte, toplumsal cinsiyet
de bireyleri yaşamının her döneminde farklı şekillerde de olsa
etkilemektedir. Fırsatları kullanmada, kaynakların ayrılmasında
ve kullanımında, hizmetlere erişimde bireyin cinsiyeti nedeniyle ayrımcılık yapılabilmektedir. Söz konusu ayrımcılıklardan, erkeğe oranla daha dezavantajlı ve daha düşük toplumsal
statüye sahip olan kadınlar daha olumsuz etkilenmektedirler.
Temel bir insan hakkı olan sağlığın korunmasında ve sağlık
hizmetlerine ulaşmada yetersizlik, eşitsizlik bu ayrımcılığın
en dikkat çeken sonucudur. Toplumsal cinsiyette eşitlik kadın
ve erkek arasında sorumlulukların ve kazançların dağılımında
olduğu kadar, diğer birçok konuda da adalet ve hakkaniyetin
olması ile sağlanabilir. Tüm bunların ışığında, kadın ve erkeğin farklı gereksinimi ve güçlerinin olduğu kabul edilmeli, bu
farklar gözetilerek iki cinsiyet arasındaki dengenin sağlanması
amaçlanmalıdır. Kadının güçlendirilmesi ve geliştirilmesi, toplumsal cinsiyet bakış açısının politika, strateji ve uygulamalara
yansıtılması büyük önem taşımaktadır. Cinsiyetler arası eşitliğin
sağlanması ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığının ortadan kaldırılması doğrultusunda Dünya’da ve Türkiye’de atılımlar yapılmış olmasına karşın, konuya ilişkin istenilen düzeye ulaşmak
için kaydedilmesi gereken pek çok aşama vardır.
Gender concept, which implies the culturally determined
roles and responsibilities of men and women, varies across
different cultures and in time. The gender is determined by
multiple factors and it has an impact on every period of life
although this impact could be in different ways at different life
periods. There can be gender based discrimination in using the
opportunities, allocation and utilization of resources, accessing
the services. Women who are more disadvantageous and who
have lower social status compared with men are influenced
from that so-called discrimination in a more negative manner.
Inequality and insufficiency in prevention of health and access
to health care services which are one of the main human rights
are the most remarkable effects of this discrimination. Gender
equality can be maintained by providing justice and equity in
the distribution of responsibilities and income among women
and men as well as in some many other areas. In the light
of all these, it should be accepted that women and men have
different needs and power and by considering these differences,
ensuring a balance between these two sexes should be aimed.
Empowerment and development of women, integration of a
gender perspective into policies, strategies and practices is of
great importance. Although so many attempts were made to
provide gender equality and to eliminate gender discrimination
in the world and in Turkey, still so many progress is needed to
reach to the desired level.
Anahtar Kelimler: Toplumsal Cinsiyet, Sağlık, Toplumsal
Cinsiyet Ayırımcılığı, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Toplumsal
Key Words: Gender, Health, Gender Discrimination,
Gender Equality, Gender Equity.
Cinsiyette Hakkaniyet
Prof.Dr., Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD Öğretim Üyesi
Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü
Yazışma Adresi: Prof. Dr. Ayşe Akın
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
e-posta: ayseakin@gmail.com
[Geliş Tarihi: 07.12.2007 – Kabul Tarihi: 06.01.2008]
Akın
TOPLUM HEKİMLİĞİ BÜLTENİ • Cilt 26, Sayı 2, Mayıs-Ağustos 2007
Giriş
ailesini geçindirecek, erkek dediğin çapkın olur, vb” şeklindedir ve bu kalıp yargılar bu cinsiyete gereksiz psikososyal yük yüklemekte, toplumun bu beklentilerinin yerine getirilemediği durumlarda, bu cinsiyette depresyon,
intihar, vb gibi ciddi sağlık sonuçları olabilmektedir. Erkeklerin din ve diğer kısıtlamalardan özgür büyümeleri
ve kaynaklara ulaşma imkanlarının daha fazla olması ise
tehlikeli maddelerle karşılaşma ve kullanma riskini arttırmaktadır. Yine erkek cinsiyetinden toplumun beklentisi
olan “kan davalarındaki rolü”, kendisini ya ölüme ya da
mahkumiyete götürmektedir. Dünyanın pek çok ülkesinde genç erkekler genç kadınlardan daha fazla trafik
kazası (alkol bağlantılı) ve şiddetten dolayı ölüm riskiyle
karşılaşmaktadır. Yaşamın ilerleyen evrelerinde erkekler
arasında görülen erken ölümlerin büyük bir kısmı kalp
hastalıklarından kaynaklanmaktadır. Bu yalnızca biyolojik duyarlılıktan değil, aynı zamanda erkeklerin risk alma
davranışlarının fazla olmasından da kaynaklanmaktadır.
Örneğin, erkekler sigara içmeyle birlikte diğer mesleki
karsinojenlere de daha fazla maruz kaldıklarından dolayı, akciğer kanserinden ölme riskleri de artmaktadır (4,
9, 10).
Diğer taraftan benzer şekilde toplumun kadınlardan
beklediği “kalıp roller” çoğu kez kadının “doğuştan sahip
olduğu insan haklarını” kullanmasını bile engellemektedir; örneğin kız çocuğu “eksik etek, saçı uzun aklı kısa”
olarak nitelendirilir ve “okumasa da olur, kadının esas
görevi anneliktir, kadın ailenin namusudur” gibi roller
biçilmesi sonucu, eğitim, çalışma gibi hakları kısıtlanmakta ve namus adına işlenen cinayetlerde olduğu gibi
toplumsal cinsiyet rolü nedeni ile kadının yaşam hakkı
bile elinden alınmaktadır (11).
Bireyler kadın ve erkek olarak farklı genetik, fizyolojik ve
biyolojik özelliklerle dünyaya gelirler. Bu farklılık onların bazı sağlık sonuçlarına da yansır. Bir hastalığın seyri
kadın ve erkekte farklı olabilmekte, kadın ve erkeklerdeki sağlık ve hastalık örüntüleri de farklılık gösterebilmektedir. Örneğin, erkek fetüslerde kendiliğinden düşük ve
ölü doğum daha sık görülür. Bu mortalite modeli yaşamın ilk 6 ayında da belirgin şekilde devam eder. Üreme
döneminde kadınlar, menopoz dönemine dek biyolojik
avantaja sahiptir ve kadın cinsiyet hormonları kadınları,
iskemik kalp hastalıklarından korurken, sonrası dönemde, osteoporoz, diyabet, hipertansiyon, artrit ve bazı immün bozukluklar kadınlarda daha sık görülür (1-4).
Pek çok araştırma kadınların erkeklere göre daha
uzun yaşadıklarını ancak yaşam kalitelerinin daha düşük olduğunu, daha fazla hastalık yaşadıklarını göstermektedir. Örneğin, ABD’de yapılan bir araştırmaya göre
kadınlar, erkeklerden %25 daha fazla sağlık sorunları
nedeniyle aktivitelerini kısıtlamakta ve akut durumlar
sonucu erkeklerden %35 gün daha fazla yatakta kalmaktadırlar. Kuşkusuz kadınların daha uzun yaşamaları da
morbidite olasılığını artırmaktadır; romatoid artrit, osteoporoz, alzheimer, malignensiler ileri yaşlarda daha sık
görülmektedir.
Sözü edilen biyolojik avantaj ve dezavantajların yanı
sıra, kadın ve erkek için önemli olan diğer bir faktör de
kadın ve erkeğin değişik kültürlerdeki tanımlamalarıdır
ki buna gender-toplumsal cinsiyet denilmektedir. Biyolojik cinsiyetin aksine, toplumsal cinsiyet farklılığı sosyal
yapılandırma sonucu oluşmaktadır ve zaman içinde değişebilmekte, değiştirilebilmektedir (4-6).
Kısaca “GENDER” sözcüğü ile ifade edilen ve her iki
cinsiyet açısından da ele alınması gereken “Toplumsal
Cinsiyet Rolleri”, yani toplumun bireyin cinsiyeti nedeni
ile ona biçtiği rol ve beklentileri, buna bağlı olarak yapılan “Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığı”, her iki cinsiyetin
sağlığını da olumsuz etkileyebilmektedir. Pek çok toplumda kadın ve erkek farklı varlıklar olarak görülmekte
ve her birinin kendine ait imkanları, rolleri ve sorumlulukları olduğu kabul edilmektedir. Bunun en açık göstergesi kamusal alanda çalışma ve politika “doğal” olarak
erkek, ev işleri ve aile ile ilgili özel alanlar “doğal” olarak
kadın işidir görüşünün birçok toplum tarafından benimsenmesi ve uygulanmasıdır (7, 8).
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı hem kadınların, hem
de erkeklerin yaşamını şekillendirir ve sonuçta bu çeşitlilik sadece farklılıktan daha fazla anlam taşır. Toplumsal
cinsiyet rolleri ile ilgili birkaç örnek vermek gerekirse,
erkekler için toplumun değer kalıbı “erkekler ağlamaz,
bozulmaz makinelerdir, güçlüdürler, erkek değil mi tabii
Tanımlar
Bilindiği gibi, bireyin kadın ya da erkek olarak gösterdiği genetik, fizyolojik ve biyolojik özelliklere “cinsiyet
(sex)” denir.
Toplumsal cinsiyet (gender) ise, kadının ve erkeğin
sosyal olarak belirlenen rollerini ve sorumluluklarını
ifade eder. Toplumsal cinsiyet biyolojik farklılıklardan
dolayı değil, kadın ve erkek olarak toplumun bizi nasıl
gördüğü, nasıl algıladığı, nasıl düşündüğü ve nasıl davranmamızı beklediği ile ilgili bir kavramdır.
Toplumsal cinsiyette eşitlik (gender equality) denildiğinde, fırsatları kullanma, kaynakların ayrılması ve
kullanımında, hizmetleri elde etmede bireyin cinsiyeti
nedeniyle ayrımcılık olmaması/yapılmaması ifade edilmektedir.
Toplumsal cinsiyette hakkaniyet (gender equity) ise,
kadın ve erkek arasında sorumlulukların ve kazançların
dağılımında adalet ve hakkaniyetin olmasıdır. Bu kav
Akın
TOPLUM HEKİMLİĞİ BÜLTENİ • Cilt 26, Sayı 2, Mayıs-Ağustos 2007
ramda, kadın ve erkeğin farklı gereksinimi ve güçlerinin
olduğu kabul edilmektedir. Bu farklılık belirlenerek iki
cinsiyet arasındaki dengeyi düzeltecek şekilde gerekenlerin yapılması benimsenmektedir (4,8,12,13).
%93,84’tür. 2000 yılı nüfus sayımı sonuçları göstermektedir ki hala 4.625.828 kadın okur-yazar değildir
(18,21,22).
Gelir getiren işte çalışmada da kadın ve erkekler arasında önemli farklılıklar mevcuttur. Erkeklerde işsizlik
oranı 2005 yılından sonra azalırken, kadınlarda giderek
artmaktadır (Şekil 2) (23).
Dünya’da ve Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Ayırımcılığı İle İlgili Durum
“Gender” ayırımcılığı her iki cinsiyeti de olumsuz etkileyebilmektedir; ancak, Dünya’daki uygulamalar ve istatistikler incelendiğinde, sonuçların genel olarak kadınların
daha fazla aleyhine olduğu kolayca görülmektedir. Şöyle ki; Dünya’da halen mevcut 3,1 milyar yoksul insanın
%70’i kadın olup bu yoksulluğun feminizasyonu olarak
ifade edilmektedir. Okur-yazar olmayan 900 milyon insanın 2/3’ü kadın olup, malnütrisyon ve anemi görülmesi kadınlarda iki misli daha fazladır. Aynı tür işte çalışan
kadına, erkeğe göre %30-40 daha az ücret ödenmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde yedi erkek yöneticiye
karşılık bir kadın yönetici mevcuttur. Parlamentolardaki
sandalyelerin %10’u kabinedeki bakanlıkların ise sadece
%6’sı kadınlara aittir (6,8,14-16).
Şekil 2. Türkiye’de Yıllara Göre Kadın ve Erkek İşsizliği
Kaynak: TUİK Türkiye İstatistik Yıllığı, 2006, Türkiye İstatistik Kurumu
Matbaası, Mayıs 2007, Ankara.
Türkiye’de yasal olarak fırsat eşitliği ilkesinin uygulanması gereken kamu kurumlarında bile kadınların üst
düzey yönetici olma ve karar mekanizmalarına katılma
şansları yüksek değildir (Tablo 1) (21).
Türkiye’deki ilgili istatistikler, kadın ve erkekler arasındaki farkın tesadüfi olmayıp, ülkede uzun yıllardır
mevcut olan cinsiyet ayırımcılığı sonucu ortaya çıktığına
işaret etmektedir. Şöyle ki; 2005 yılı, cinsiyete göre fert/
yoksulluk oranı kadınlarda daha yüksektir. Türkiye’de
1930’larda %20 civarında olan okur-yazarlık her iki cinsiyet için giderek artmıştır, ancak kadın ve erkek arasındaki fark hala kapanmamıştır (Şekil 1) (17-20).
2000 yılı verilerine göre Türkiye’de yetişkin okuryazarlık oranı kadınlarda %85,81, erkeklerde ise
Tablo 1. Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlardaki Orta ve Üst Düzey Yöneticiler (Türkiye, 2001)
Ünvan
Müsteşar
Müsteşar Yrd.
Başkan
Başkan Yrd.
Genel Müdür
Genel Müdür Yrd.
Kadın
3
14
14
12
58
%
4,3
17,5
26,9
6,0
10,6
Erkek
19
66
66
38
188
488
%
100,0
95,7
82,5
73,1
94,0
89,4
Kaynak: T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü .Türkiye’de Kadın 2001. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Yayını, 2001, Ankara.
%
100
Türkiye’de siyasal yaşama katılımda da eşitsizlikler
mevcuttur (Tablo 2).
ERKEK
50
KADIN
Tablo 2. Yıllara Göre TBMM’de Yer Alan Kadın Milletvekilleri
(Türkiye, 1935-2007)
00
Seçim Yılı
20
85
90
19
80
19
75
19
70
19
19
60
65
19
55
19
50
19
45
19
40
19
19
19
35
0
Yıllar
1935
1939
1943
1946
1950
1965
1977
1983
1987
2002
2007
Şekil 1. Türkiye’de Yıllara göre Kadın ve Erkek Okur-Yazarlığı
Kaynaklar:
T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü. İstatistiklerle Kadın, 19271992, Devlet İstatistik Enstitüsü Yayını, Ankara, 1995.
TC Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü. 2000 Genel Nüfus Sayımı,
Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri Türkiye, Ankara, 2003, Erişim adresi: www.tuik.gov.tr. Erişim tarihi: 14.10.2007.
T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü.
Türkiye’de Kadın 1999, T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları
Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara, Şubat 1999.
T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü.
Türkiye’de Kadının Durumu, T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, Ankara, 1998.
Toplam
Milletvekili
Sayı
395
400
435
455
487
450
450
450
450
550
548
Kadın Milletvekili
Sayı
%
18
15
16
9
3
8
4
12
6
24
50
4,6
3,8
3,7
2,0
0,6
1,8
0,9
3,0
1,3
4,4
9,1
Akın
TOPLUM HEKİMLİĞİ BÜLTENİ • Cilt 26, Sayı 2, Mayıs-Ağustos 2007
gelişmekte olan ülkelerde kadınların hastalık yükünün
önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Verilen diğer bir
sonuca göre, her üç kadından en az biri veya yaklaşık bir
milyar kadın hayatlarının bir noktasında genellikle kendi ailesinden veya tanıdığı birinden dayak yemiş, zorla
seks yapmaya zorlanmış ya da farklı bir biçimde tacize
uğramışlardır (25,27). Altınay ve Arat’ın Türkiye’de 2007
yılında yayınlanan çalışmalarına göre eğitim düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı genel olarak azalmaktadır. Okuma yazma bilmeyen
kadınlar arasında en az bir kez fiziksel şiddete maruz
kaldığını söyleyenlerin yüzdesi %43 iken, yüksek öğrenim görmüş kadınlar arasında bu yüzde %12’dir. Bu
araştırmada ayrıca, gelir düzeyi arttıkça fiziksel şiddet
gördüğünü söyleyen kadınların oranının düştüğü de belirlenmiştir (28) .
Kadına karşı cinsiyet temelli uygulanan, sağlık sonuçları son derece ciddi olan diğer bazı çarpıcı şiddet
örneklerinden, cinsiyet temelli ayırımcılıktan söz etmek
konunun daha iyi anlaşılması yönünden uygun olacaktır.
Soyun devamı gibi gerekçelerle erkek çocuk tercihinin
yapıldığı ülkelerde, günümüz teknolojisinin de etik olmayan bir şekilde kullanılması ile dişi fetüsün yaşamına
son verilmektedir. Bu uygulamanın bir zamanlar yaygın
olarak yapıldığı Çin’de bu nedenle 30 milyon erkek fazlası olduğundan söz edilmektedir. İkinci örnek ise Mısır,
Somali dahil pek çok Afrika ülkesinde, hiçbir sağlık gerekçesi olmayan ve kız çocuklarına tamamen cinsiyetleri
nedeni ile ve cinselliklerini engellemek amacı ile uygulanan “kadın sünneti (female genital mutilation)”dir. Bu
uygulamada kız çocuğu kanama ve enfeksiyondan kaybedilmez ise ileride cinsel ilişki ve doğumda çok ciddi sağlık sonuçları yaşamaktadır. Diğer bir örnek ise, kadının
yaşamına yine cinsiyeti ve gender rolü nedeni ile son verilmesi yani “namus cinayetleri”dir. Genellikle saklanan
bir durum olan ve “sözde namus” gerekçesi ile işlenen
bu cinayetlerde kadının, ailenin onaylamadığı bir gönül
ilişkisinin ailenin namusunu kirlettiği anlayışı ile kadının,
aileden erkek bir birey tarafından, çoğu kez aile meclisinin kararı ile öldürülmesidir. Burada görüleceği gibi, aynı
ailedeki kadın ve erkek “toplumsal cinsiyet rolü” nedeni
ile zarar görmektedir, ne varki kadının yaşam hakkı elinden alındığından kayıbı daha fazladır (29-31) .
Bekaret denetimi diğer ayırımcı bir uygulama olup,
pek çok geleneksel toplumda mevcuttur. Evlilik öncesi
cinsel ilişkinin gebelik ve CYBE gibi olası riskleri nedeni
ile koruyucu bir önlem olarak ele alındığı varsayılsa bile,
bu durumda düşünülen riskler her iki cinsiyet için de
söz konusudur ve eşit yaklaşımla uygulanması beklenir.
Oysa, kadının evlilik öncesi cinsel ilişkisi tümü ile yasaklanırken, aynı toplumlarda diğer cinsiyetinki ise aksine
teşvik edilmektedir (32).
Türkiye’de yaklaşık 84 yıllık Cumhuriyet döneminde
meclisteki kadın milletvekili oranı ancak %9,1’e ulaşmıştır. Yıllara göre bu alandaki eşitsizlikler çok çarpıcı
olup, 1970’ten bugüne dek kurulan tüm T.C. Hükümetlerinde sadece 29 kez kadın bakan görev almıştır. Yerel
yönetimlerde de kadınların yönetici konumunda olması
bağlamında durum farklı değildir (24) .
Bu örnekler daha da artırılabilir, ancak düşünülmesi ve görülmesi gereken, “toplumsal cinsiyet
ayırımcılığı”nın bütün Dünya’da ve Türkiye’de kadınların daha fazla aleyhine olan ciddi bir sorun olarak sürmekte olduğudur.
Toplumsal Cinsiyet Ayırımcılığı ve Sağlık İlişkisi
“Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı” nedeniyle kadınların
bazı insan haklarını kullanamamaları sağlıklarını da
olumsuz etkilemektedir. Bu etkileşim genellikle “gender” ayırımcılığının kaçınılmaz bir sonucu olan “kadının
düşük toplumsal statüsü” nedeni ile ortaya çıkmaktadır
(8). Bu duruma birkaç örnek vermek gerekirse, günümüzde Dünya’da, 45 milyon insan HIV enfeksiyonu ile,
330 milyon ise tedavi edilebilir cinsel yolla bulaşan enfeksiyon (CYBE) ile yaşamaktadır. Bilindiği gibi geçmişte HIV prevalansı erkeklerde daha yüksek iken, bu fark
kadınların aleyhine giderek azalmaktadır. Burada etkili
olan faktör, kadının biyolojik duyarlılığındaki farklılığın
bulaşmayı kolaylaştırmasıdır; cinsel ilişkide enfeksiyonun bulaşması kadınlarda iki misli daha fazladır. Ancak
kadının sosyal konumundan, düşük statüsünden kaynakalanan sosyal duyarlılığı da bulaşmayı kolaylaştıran,
belki de biyolojik duyarlılığından daha fazla etkili olan
bir faktördür. Kadının ekonomik bağımlılığı, karşı gelememesi, “hayır” diyememesi ve bazı Afrika ülkelerinde
olduğu gibi kadına yapılan zararlı geleneksel uygulamalar bulaşmayı daha da artırarak kadınlardaki HIV dahil
bütün CYBE’leri artıran ciddi bir etkendir.
Diğer bir örnek, “kadına yönelik şiddet”, toplumsal
cinsiyet ayrımcılığında önemli bir sorun alanıdır. Kadınlara Yönelik Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesine göre,
kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, “bir
kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da oransız bir
şekilde kadınları etkileyen” şiddettir, yani cinsiyet temelli
şiddettir. Genellikle gizli tutulan ancak bütün Dünya’da
yaygın olduğu bilinen bu konudaki rakkamlar ürkütücüdür. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yürütülen
bir çalışma göstermektedir ki şiddete uğrayan kadınların
%20-70’i bu çalışma için kendileriyle görüşülene kadar
hiç kimseye bundan bahsetmemiştir (25, 26) .
Topluma dayalı yapılan 40 araştırmanın sonucuna
göre kadınların %25-50’si erkeklerin fiziksel şiddetine
maruz kalmaktadır. Tecavüz ve ev içi şiddet gelişmiş ve
Akın
TOPLUM HEKİMLİĞİ BÜLTENİ • Cilt 26, Sayı 2, Mayıs-Ağustos 2007
Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların toplumsal cinsiyet ayırımcılığı sonucu ikinci sınıf insan
muamelesi görmeleri, düşük olan toplumsal statüleri,
kaçınılmaz olarak onların verilen sağlık hizmetlerini kullanmalarını, hizmetlerden zamanında yararlanmalarını
da olumsuz etkilemektedir. Bu konuda Türkiye’den bir
kaç örnek verilecek olursa, ülke düzeyinde beş yılda bir
yapılan “Nüfus ve Sağlık Araştırmaları”, kadının eğitimi
yükseldikçe obstetrik hizmetlerden ve aile planlaması
hizmetlerinden daha fazla yararlandığını göstermektedir.
Yine bu araştırmalara dayalı yapılan bir ileri analiz, okuryazar olmayan kadınların bölgelere göre fark olmaksızın,
istediklerinden daha fazla çocuk sahibi olduklarını, oysa
eğitimli gurubun, her coğrafi bölgede benzer şekilde istediği sayıda çocuk doğurduğunu göstermektedir.
Kadının en sağlıklı olması gereken yaş döneminde,
üstelik de “fizyolojik” bir olay sonucu meydana gelen
“anne ölümleri” de “gender” ayırımcılığı perspektifinden
incelenmesi gereken bir konudur. Dünya ve Türkiye istatistikleri anne ölümlerinin, kadının statüsünün düşük
olduğu ülke ve yörelerde daha yüksek olduğunu göstermektedir (33-35).
ğın Önlenmesi Sözleşmesi”dir (CEDAW). Uluslararası yasa niteliğinde olan bu sözleşme 1980 yılında
üye ülkelerin imzasına açılmış olup, 18 Mart 2005
tarihi itibariyle 180 ülke sözleşmeyi imzalayarak
parlamentolarında onaylamış, 98 ülke ise sadece
imzalamıştır.
BM Kadın on yılı bir dizi Dünya Kadın Konferanslarının yapıldığı bir süre olmuştur. Bu bağlamda,
• 1975’te Mexico City’de, “Birinci Dünya Kadın
Konferansı” yapılmış ve ortaya çıkan Eylem Planında, BM'ye üye ülkelerde kadın sorunlarına çözüm
getirecek ulusal mekanizmaların kurulması önerilmiştir.
• İkinci Dünya Kadın Konferansı 1980 yılında
Kopenhag'da yapılmıştır.
• 1985 yılında Nairobi'de, "Kadın İçin Eşitlik, Kalkınma ve Barış konularında Birleşmiş Milletler
Kadın On Yılının Değerlendirilmesi" amacıyla bir
konferans yapılmıştır. Konferansta “Kadının İlerlemesi İçin Nairobi İleriye Dönük Stratejileri” kabul
edilmiştir.
• Benzer çalışmaların Avrupa Bölgesi’nde de yapıldığı görülmektedir. Örneğin, Avrupa Konseyi 1979
yılında kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik ilk
komitesini kurmuştur. Bu komitenin fonksiyonları
1987 yılından itibaren genişletilmiş ve bunu kurulan diğer komiteler izlemiştir.
• 1992 yılında Avrupa Konseyi bünyesinde KadınErkek Eşitliği Yönetim Komitesi (CDEG) kurulmuş
olup, Komite Konsey içinde kadın-erkek eşitliği konusundaki en öncelikli kuruluştur.
• Kadının insan hakları kavramını Birleşmiş Milletler
süreçlerine sokan Dünya İnsan Hakları Konferansı,
1993 yılında Viyana’da yapılmış olup, uluslar arası
kadın hareketi için bir dönüm noktası olmuştur.
• 1994 yılında Kahire’de BM tarafından düzenlenen Uluslar Arası Nüfus ve Kalkınma Konferansı
(ICPD), özellikle “Üreme Sağlığı ve Üreme Hakları” konularını tanımlayarak vurgulaması yönünden
son derece önemlidir.
• 1995 yılında Pekin'de 189 ülke temsilcisinin katılımıyla gerçekleştirilen “4. Dünya Kadın Konferansı” kadın hakları konusunda son derece önemli
olup, konferansın sonucunda Pekin Deklarasyonu
ve Eylem Platformu isimli iki belge kabul edilmiştir.
Dünya’da Konu İle İlgili Yapılanlar
Uluslar arası gündemin önemli bir konusu olan “Toplumsal cinsiyet ayırımcılığının önlenmesi” ile ilgili Birleşmiş
Milletler (BM) öncülüğünde yapılan bazı temel aktiviteler ve oluşturulan mekanizmalar, kadın erkek eşitliği ve
kadının statüsünü iyileştirmede önemli adımlardır. Bunlar kronolojik sıra ile özetlenecek olursa (3,6,12,15,3638):
• 1945 yılında BM'nin kuruluşuna ilişkin Taslak BM
Anlaşmasının ele alındığı konferansta, anlaşmada
geçen "erkekler arasında eşitlik" maddesi “kadınlar
ve erkekler arasında eşitlik" olarak değiştirilmiştir.
• 1946 yılında kurulan, “BM Kadının Statüsü Komisyonu- BM, KSK” kadın-erkek eşitliği ve kadının
toplumsal konumunun yükseltilmesi ile ilgili halen
işlevini sürdüren bir komisyondur.
• 1948 yılında kabul edilen “İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi”nin 1. ve 2. maddelerinde, bütün insanların eşit doğdukları ve herkesin ırk, renk, cinsiyet,
dil, din, siyasal ya da başka bir görüş, ulusal ve
toplumsal köken, doğuş ya da benzeri başka bir
statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, bu
bildirgede belirtilen tüm hak ve özgürlüklere eşit
biçimde sahip olduğu vurgulanmaktadır.
• Birleşmiş Milletler 1975-1985 yılları arasını “Dünya Kadın On Yılı” olarak ilan etmiş olup bu on yılın
en önemli çıktısı 1979 yılında BM Genel Kurulunda kabul edilen “Kadına Karşı Her Türlü Ayırımcılı-
Pekin Deklarasyonu’nun 8. maddesi, kadın ve erkeklerin eşit haklarına ve doğuştan değerli olduklarına ve
Birleşmiş Milletler Kuruluş Yasası’nda kabul edilen diğer
karar ve ilkelere, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne ve
Akın
TOPLUM HEKİMLİĞİ BÜLTENİ • Cilt 26, Sayı 2, Mayıs-Ağustos 2007
velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf yetkisine
sahip oldular.
• 1934: Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve
seçilme hakkı tanındı.
• 1935: Kadınların seçme ve seçilme hakkını ilk kez
kullandığı seçimlerde Parlamento’daki kadın üye
sayısında %4,6’ya ulaşıldı.
• 12. Uluslar Arası Kadın Konferansı, 1935 yılında
Atatürk’ün himayelerinde İstanbul - Beylerbeyi
Sarayı’nda toplandı.
• 1965: Nüfus Planlaması Hakkında 557 Sayılı Yasa
çıkarıldı. Bu yasa ile geriye dönüşümlü aile planlaması yöntemlerinin serbest bırakılması bireylerin
üreme haklarını kullanabilmeleri ve özellikle kadın
sağlığı yönünden son derece önemlidir.
• 1983: Kadının üreme hakkına daha duyarlı olan ve
ona istemediği gebeliğini sonlandırmada karar yetkisi veren Nüfus Planlaması hakkında 2827 Sayılı
Yasa kabul edildi.
• 1985: Türkiye, "Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi"ni (CEDAW) imzaladı.
(Sözleşme, 1986'da TBMM tarafından onaylandı.)
• 1990: Türkiye "Çocuk Hakları Sözleşmesi"ni imzaladı (1994'te TBMM tarafından onaylandı.)
• 1990: Daha sonra adı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) olarak değiştirilen kadın-erkek
eşitliği ve toplumsal cinsiyet ayırımcılığının önlenmesi konularında savunuculuk ve uygulamaları
izlemede önemli bir mekanizma olan “Kadının
Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü” (KSSGM)
kuruldu.
• 1990: Tecavüz mağdurunun hayat kadını olması
halinde cezanın indirilmesini öngören kanun hükmü, TBMM tarafından yürürlükten kaldırıldı.
• 1994: Türkiye, Kahire-Nüfus ve Kalkınma
Konferansı'na resmi düzeyde katılarak bütün kararları kabul ederek imzaladı.
• 1995: Türkiye, Pekin-IV. Dünya Kadın Konferansı'na
resmi düzeyde katılarak bütün kararları çekincesiz
olarak imzaladı.
• 1997 yılı kadının statüsü ile ilgili önemli ilerlemeyi
sağlayabilecek bir adımın atıldığı yıl olup, zorunlu
temel eğitimi beş yıldan sekiz yıla çıkaran 4306 Sayılı Kanun yürürlüğe girdi.
• 1998: Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması
için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen 4320
Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe
girdi.
• 2002: Kadın-erkek eşitliğinde önemli maddeler
içeren yeni Medeni Kanun yürürlüğe girdi.
• 2005: Yeni Türk Ceza Kanunu 1 Haziran 2005’te
yürürlüğe girdi.
diğer uluslar arası İnsan Hakları Belgeleri’ne, özellikle
CEDAW’a ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne, Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Deklarasyonu ve
Kalkınma Hakkı Bildirgesi’ne bağlılığı içermektedir.
Pekin’de 1995 yılında yapılan IV. Dünya Kadın Konferansı eylem platformunda ise kadının güçlendirilmesi
için ulusal mekanizmalar önerilmektedir.
Kadının İlerlemesi İçin Nairobi İleriye Dönük Stratejiler ve 1995 yılında gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler
Dördüncü Dünya Kadın Konferansı sonucunda kabul edilen Pekin Deklarasyonu ve Pekin Eylem Platformu’nun
tam olarak uygulanması amacıyla 59 ülkeden katılımcılarla Haziran 2000’de New York’ta beş yılda edinilen kazanımlar, karşılaşılan engeller, son beş yılda Dünya’da
meydana değişmelerin kadın gündemine yansımaları
ve geleceğe yönelik eylem ve girişimlerin ele alındığı
“Kadın 2000: 21. Yüzyıl için Toplumsal Cinsiyet Eşitliği,
Kalkınma ve Barış (Pekin+5)” başlıklı Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu Özel Oturumu gerçekleştirilmiştir (36) .
• Birleşmiş Milletler Yeni Bin Yıl Kalkınma Hedefleri
Bildirgesi 2000 yılında kabul edilmiştir. Bildirgede 8 hedef belirlenmiş olup 3. hedef, “Toplumsal
cinsiyet eşitliğini teşvik ederek kadının durumunun
güçlendirilmesi” olarak ifade edilmektedir.
• Kurulduğu 1946 yılından beri düzenli olarak yıllık genel kurul toplantıları, ara ara da özel oturumlar yapan Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü
Komisyonu’nun (BM-KSK), Türkiye’nin de katıldığı
51. Dönem Toplantısı 26 Şubat-9 Mart 2007 tarihleri arasında New York’ta gerçekleştirilmiştir.
BM-KSK 51. dönem toplantısının ana temaları “kız
çocuklarına karşı her türlü ayrımcılığın ve şiddetin önlenmesi" olup "sonuç belgesinin uygulanması sürecinin
değerlendirilmesinde, erkeklerin ve erkek çocuklarının
cinsiyet eşitliğine ulaşmadaki rolü" olarak belirlenmiştir
(38) .
DSÖ’nün 2005 yılında yayınladığı bir monograf,
“toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en açık sonucu olan kadına karşı şiddetle mücadele edilmez ise” pek çok bin yıl
kalkınma hedefine ulaşılamayacağı sonucuna varmaktadır (39) .
Türkiye’de Kadın Erkek Eşitliği ve Toplumsal
Cinsiyet Ayırımcılığının Önlenmesi Konularında
Yapılanlar (12,21,22,33,40-43):
Türkiye’de pek çok konuda olduğu gibi, kadın-erkek
eşitliğinde de devrim niteliğindeki en olumlu adımlar
Büyük Atatürk’ün önderliğinde Cumhuriyet döneminde
atılmıştır. Yapılanlar yine kronolojik olarak özetlenirse:
• 1926: Türk Medeni Kanunu’nun kabulü ile tek eşlilik zorunlu hale getirildi. Kadınlar boşanma hakkı,
Akın
TOPLUM HEKİMLİĞİ BÜLTENİ • Cilt 26, Sayı 2, Mayıs-Ağustos 2007
• 2005: Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50.000’i
geçen belediyelerin kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açmalarının belediyelerin görev ve
sorumlulukları arasında olduğuna ilişkin düzenlemenin bulunduğu Belediyeler Kanunu yürürlüğe
girdi.
• 2005: Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve
Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
çalışmalarına başladı.
• 2006: “Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler” konulu Başbakanlık
Genelgesi yayımlandı. • Türkiye, üyesi olduğu Birleşmiş Milletlerin kadınerkek eşitliği konusunda uluslar arası düzeyde organize ettiği toplantıların hepsine resmi düzeyde
katılarak alınan kararları imzalamıştır.
• Pekin IV. Dünya Kadın Konferansı’nın önerileri
paralelinde Türkiye’de halen sayıları 15’e ulaşan “Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama
Merkezleri”nin üniversiteler bünyesinde kurulması da konunun bilimsel yönünün incelenmesi ve
savunuculuk aktiviteleri yönünden önemlidir. Bu
kapsamda 2001 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde
de Rektörlüğe bağlı olarak “Hacettepe Üniversitesi
Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi
(HÜKSAM)” kurulmuş olup, Merkezin temel amacı “toplumsal cinsiyet eşitliği” konularında bilimsel
çalışmalar yürütmek ve savunuculuk yapmaktır.
HÜKSAM kurulduğundan bu yana temel amacına
uygun pek çok aktivite gerçekleştirmiş olup, toplumsal cinsiyet ayırımcılığı ve sağlık bağlantısını
kuran temel yayınlarının yanı sıra, bu yazıda ele
alınan konu yönünden çok önemli olan, Dünya
Sağlık Örgütü- Avrupa Bölgesi işbirliğinde, Türkiye
dahil 7 Avrupa ülkesinde yürütülen “Sağlık Politikalarının Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Duyarlılığı
Yönünden İncelenmesi” çalışmasını da yürütmüştür. Bu çalışma kapsamında Türkiye’de Anayasa
dahil 1930 - Umumi Hıfzıssıha Kanunu, 1957 Nüfus Planlaması Hakkında Kanun, 1961- Sağlık
Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine Dair Kanun ve
1983 - Nüfus Planlaması Hakkında Kanun olmak
üzere 5 temel yasa toplumsal cinsiyet duyarlılığı
yönünden incelenmiştir. Sonuçta, 1980 öncesi
çıkarılmış olan yasaların toplumsal cinsiyet eşitliğine daha az duyarlı oldukları ve hatta bazen bu
yasalarda kadınların geleneksel rolünü pekiştiren
maddelerin varlığı tespit edilmiştir. Bu incelemede 1983 yılında kabul edilen 2827 sayılı Nüfus
Planlaması Kanunu en toplumsal cinsiyete duyarlı “gender-sensitif” yasa olarak değerlendirilmiştir
(44) . Bu çalışmanın ikinci fazı UNFPA tarafından
desteklenmiş olup, Ankara, İstanbul, Diyarbakır ve
Mardin İlleri’nde, toplumsal cinsiyete duyarlı olan
2827 Sayılı Yasa’nın, sağlık personeli tarafından ne
ölçüde toplumsal cinsiyete duyarlı olarak uygulandığı incelenmiş, beklenebileceği gibi sağlık personelinin uygulamalarda toplumsal cinsiyete duyarlı
davranmadıkları saptanmıştır. Bu da sadece yasaların varlığının uygulamalar için yeterli olmadığı
savını güçlendirmektedir (45). SONUÇ VE ÖNERİLER
Toplumsal cinsiyet ayırımcılığı ne yazık ki Türkiye dahil
Dünya’nın bütün ülkelerinde, farklı boyutlarda da olsa
mevcut olan bir gerçektir. Bu olgunun varlığının kabul
edilmesi ve konu ile ilgili toplum dahil bütün tarafların
duyarlı hale getirilmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra
diğer yapılması gerekenler özetle şöyledir:
v T
oplumda toplumsal cinsiyet ayırımcılığının gerçek boyutunun bilimsel niteliksel ve niceliksel
araştırmalarla saptanması.
v Kadının toplumsal statüsünün yükseltilmesi, kadının güçlendirilmesi.
v Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının eliminasyonu.
v Toplumsal Cinsiyete duyarlı politikaların ana plan
ve programlara entegrasyonu (gender mainstreaming).
v Sektörlerin kadın erkek eşitliği konusunda üzerine
düşeni yapması ve sektörlerarası işbirliği.
v Programların ve sonuçlarının izlenme ve değerlendirilmesi için “gender” göstergelerinin geliştirilmesi, izleme mekanizmalarının oluşturulması
ve mevcut mekanizmaların da işletilmesi.
Türkiye’de toplumsal cinsiyet ayrımcılığının önlenmesinde hekimlere ve sağlık personeline düşen görevler:
v T
oplumsal cinsiyet ayrımcılığının ve temel nedenlerinin farkında olmak.
v Geleneksel uygulamalar, kültürel faktörler, hangi
cinsiyetin hangi konularda dezavantajlı olduğu
konularının bilincinde olmak.
v Savunuculuk ve sektörlerarası işbirliği ile konunun çözümüne yardımcı olmak.
v En önemlisi, sağlık hizmeti sunanın KENDİSİNİN
asla AYIRIMCI uygulamalarda bulunmaması.
Özetle, toplumsal cinsiyet rolleri ve ayrımcılığı bütün
Dünya’da, ancak gelişmekte olan ülkelerde daha ciddi
Akın
TOPLUM HEKİMLİĞİ BÜLTENİ • Cilt 26, Sayı 2, Mayıs-Ağustos 2007
boyutlarda olmak üzere yaygın bir olgu olup, kadın ve
erkeğe doğrudan ve dolaylı birçok sağlık riski yüklemektedir. Bu risklerin kadınlar açısından çok daha fazla olduğu daima hatırlanmalıdır.
Bu yazıda verilen örnekler iki cinsiyet arasındaki karmaşık ilişkiyi ve çok güçlü eşitsizlik modelinin varlığını
ortaya koymaktadır. Bu nedenle “otorite ve güç”ün anlaşılmasında, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin görülmesi/fark edilmesi ve eşitsizliğin çözümü için stratejilerin
aranması ve uygulanması gerekmektedir
Son bir nokta; yukarıda değinilen tüm çözüm önerilerine ters düşecek şekilde, son dönemlerde kadınlar
Türkiye’de farklı bir kalıba konulmaya çalışılmaktadır.
Kadınlar, Cumhuriyetin ilanı ile birlikte elde ettikleri
hakları ki bu hakların çoğu çağdaş uygarlık düzeyindeki
ülkelerdeki kadınlardan çok daha önce elde edilmiştir,
kaybetmekle karşı karşıya kalmaktalar. Tüm bu çabalar, tarihte de hep görüldüğü şekilde, kişilerin inançları
kullanılarak istismar edilerek gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Bilimsellikten ve iyi niyetten uzak, ayırımcı
yaklaşımlar kadının ve buna bağlı olarak tüm toplumun
gelişmesi ve kalkınması önünde ciddi ve aşılması güç
engellerdir.
“İnsan topluluğunun kadın ve erkekten oluştuğunu
ve bunlardan birinin ilerletilip diğerinin ihmal edildiği
durumda toplumsal ilerlemenin gerçekleşemeyeceğini belirten Ulu Önder Atatürk, Türk kadını milletvekili
seçme ve seçilme hakkını kazandığında “Çarşaf içinde,
peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık
tarihlerde aramak lazım gelecektir” demiştir. “Kadınlık
meselesinde dış görünüş ve kıyafet ikinci derecededir.
Asıl mücadele alanı, kadınlarımız için görünüş ve kıyafette başarıdan daha çok, asıl başarılı olunması gereken
alan ışıkla, kültürle, gerçek faziletle süslenmek ve donanmaktır. Ben saygıdeğer hanımlarımızın Avrupa kadınlarından daha aşağıda kalmayacak, tersine pek çok
yönlerde onların üstüne çıkacak ışık ve kültürle donanacaklarına kesinlikle kuşku duymayan ve buna kesinlikle
emin olanlardanım.” sözü ile de Türk kadınlarına olan
güvenini vurgulamakla kalmamış hepimize de büyük sorumluluklar yüklemiştir. 3. World Bank. Gender in Transition, Pierella Paci (ECSHD).
Washington D.C. 2002.
4. WHO. Gender and Health, Technical Paper, Switzerland,
1998.
5. Akın A. Demirel S. Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Sağlığı.
Üniversiteler İçin Gençlik Danışma Birimi Geliştirme
Projesi, UNFPA, Kaynak Kitap İçinde, Ankara 2002.
6. European Communities. A roadmap for equality between
women and men 2006-2010, 2006, Belgium.
7. United Nations. Women and Health, Mainstreaming the
Gender Perspective into The Health Sector, New York,
1999.
8. Akın A, Bahar Özvarış Ş. Kadın Sağlığı, Üreme Sağlığı ve
Aile Planlaması Halk Sağlığı Temel Bilgiler içinde (Ed. Ç.
Güler ve L. Akın), Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara
2006, s. 188-314.
9. Türmen T. Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Sağlığı, Akın A (ed)
Toplumsal Cinsiyet, Sağlık ve Kadın, Hacettepe Üniversitesi
Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Hacettepe
Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2003, s.3-16.
10.Ankara Tabip Odası. Kadına Yönelik Şiddet ve Hekimlik
Sempozyumu, 16-17 Kasım 2002, Ankara Tabip Odası
Yayını, 2003.
11.Akın A, Bahar Özvarış Ş, Aslan D, Esin Ç, Çelik K.
Toplumsal Normlar Sağlıkla İlgili Bilgi ve Düşünceyi Ne
Derece Etkiler? Hacettepe ve Dicle Üniversiteleri Birinci
Sınıf Öğrencilerinin Cinsel/Üreme Sağlığıyla İlgili Bazı Bilgi
ve Düşüncelerinin İncelenmesi, 8. Halk Sağlığı Günleri,
Halk Sağlığı ve Sosyal Bilimler Bildiri Özetleri, Sivas, 2325 Haziran 2003, s.103.
12.Akın A, Üner S, Aslan D, Esin Ç, Coşkun A. Türkiye’de
Toplumsal Cinsiyet ve Sağlık. KSGM, HÜKSAM ve UNFPA
Yayını, Ankara 2004.
13.WHO. Transforming Health Systems: Gender and Rights in
Reproductive Health, Geneva, 2001.
14.UN-Statistics Division. The World’s Women 2005, Progress
in Statistics, United Nations Publication, New York, 2006.
15.Akın A. Toplumsal Cinsiyet, Kadın ve Sağlık, Hacettepe
Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama
Merkezi, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 2003.
16.UNIFEM. Progress of The World’s Women 2000, UNIFEM
Biennial Report, UNIFEM Publications 2000.
17.T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü. İstatistiklerle
Kadın, 1927-1992, T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik
Enstitüsü Yayını, Ankara, 1995.
18.T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, 2000 Genel
Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri,
Ankara, 2003, Erişim adresi: www.tuik.gov.tr. Erişim tarihi:
14.10.2007.
Not: Bu makalenin yazarı, 1994 ICPD’den başlayarak, 1995
Pekin, New York Pekin + 5, New York ICPD + 5 ve BM Kadının Statüsü Komisyonunun 5 Genel Kuruluna Türkiye Delegasyonunun bir üyesi olarak katılmıştır.
19.T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel
Müdürlüğü. Türkiye’de Kadın 1999, T.C. Başbakanlık
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Yayını,
Ankara, Şubat 1999.
® KAYNAKLAR
1. WHO. Women’s Health: Across and Frontier, Geneva,
1992.
20.T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel
Müdürlüğü. Türkiye’de Kadının Durumu, T.C. Başbakanlık
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, Ankara,
1998.
2. WHO. Women’s Health Towards a Better World, Geneva,
1994.
Akın
TOPLUM HEKİMLİĞİ BÜLTENİ • Cilt 26, Sayı 2, Mayıs-Ağustos 2007
21.T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel
Müdürlüğü. Türkiye’de Kadın 2001. T.C. Başbakanlık
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Yayını,
2001, Ankara.
Merkezi, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2003,
s.127-139.
35.Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü, Türkiye
Nüfus ve Sağlık Araştırması, 2003, HÜNEE, Sağlık Bakanlığı
AÇSAP Genel Müdürlüğü, Devlet Planlama Teşkilatı ve
Avrupa Birliği, Ankara Türkiye, Ankara, 2004.
22.T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel
Müdürlüğü. Cumhuriyet’in 75. Yılında Türkiye’de Kadının
Durumu. T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları
Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara, 1998.
36.Pekin+5 Siyasi Deklarasyonu ve Sonuç Belgesi, Pekin
Deklarasyonu ve Eylem Platformu, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı, KSSGM, Ankara, Mart 2003.
23.TUİK Türkiye İstatistik Yıllığı, 2006, Türkiye İstatistik
Kurumu Matbaası, Mayıs 2007, Ankara.
24.Erişim
adresi:
26.10.2007.?????
www.tbmm.gov.tr,
Erişim
37.Akın A, Esin Ç, Çelik K. Kadının Sağlık Hakkı ve Dünya Sağlık
Örgütü’nün Avrupa’da Kadın Sağlığının İyileştirilmesine
Yönelik Stratejik Eylem Planı. Akın A (ed) Toplumsal
Cinsiyet, Sağlık ve Kadın, Hacettepe Üniversitesi Kadın
Sorunları Araştırma Ve Uygulama Merkezi, Hacettepe
Üniversitesi Yayınları, , Ankara, 2003, s.17-32.
tarihi:
25.Subaşı N, Akın A. Kadına Yönelik Şiddet; Nedenleri ve
Sonuçları. Toplumsal Cinsiyet, Sağlık ve Kadın kitabı
içinde (Ed. Akın A), Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları
Araştırma ve Uygulama Merkezi, Hacettepe Üniversitesi
Yayınları, Ankara, 2003.s.231-249.
38.BM Kadının Statüsü Komisyon Toplantıları. Erişim adresi:
www.ksgm.gov.tr, Erişim tarihi: 14.10.2007
26.İçli-Günşen T ve diğerleri. Ailede Kadına Karşı Şiddet ve
Kadın Suçluluğu, T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve
Sorunları Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara, 1995.
39.WHO. Addressing Violence Against Women and Achieving
the Millennium Development Goals. Geneva, 2005.
40.Akın A. Türkiye’de Kadın Sağlığının Dünü ve Bugünü, 4.
Ulusal Ana Çocuk Sağlığı Kongresi Kongre kitabı içerisinde,
Adana, 2007, s.85-91.
27.WHO. Addressing Violence Against Women and Achieving
the Millenium Development Goals, Geneva, 2005.
28.Altınay AG, Arat Y. Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet,
ISBN: 978-975-01103-2-0, İstanbul, 2007.
41.Arın C. Yeni Medeni Kanunun Yaşamımıza Getireceği
Değişiklikler. Akın A (ed) Toplumsal Cinsiyet, Sağlık ve
Kadın, Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma
ve Uygulama Merkezi, Hacettepe Üniversitesi Yayınları,
Ankara, 2003.
29.Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara
Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Türkiye
Büyük Millet Meclisi, Araştırma Komisyonu Raporu.T.C.
Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Ankara,
2006. www.tbmm.gov.tr, www.ksgm.gov.tr. Erişim tarihi:
26.10.2007.
42.T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü. Avrupa
Birliği Sürecinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve KadınErkek Eşitliği Politikaları. T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara, 2000.
30.Nüfus Bilim Derneği ve BM Nüfus Fonu. Türkiye’de Namus
Cinayetlerinin Dinamikleri., BM Kalkınma Programı Yayını,
Ankara, 2005.
43.Şenol N, İsat C, Sayın A. Avrupa Birliğine Giriş Sürecini
İzleme Programı-Kadınlar ve Erkekler için Eşit Fırsatlar:
Türkiye. İstanbul Politikalar Merkezi, Sabancı Üniversitesi
Yayını, İstanbul, 2004.
31.Bilgin I. Kadın ve Şiddet. Töre Cinayetleri Panel Bildirileri,
T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel
Müdürlüğü, Ankara, 1999.
44.Akın A, Özvarış ŞB. A case study on the integration of a
gender perspective into reproductive health policy in
Turkey. In: Towards a simple framework for monitoring the
integration of gender concerns in public health policies.
(Ed.) Joke A. Haafkens, World Health Organization,
Europe, ZonMw, The Hague, Laan van Nieuw Oost Indie
334, 2005, Part 2, Chapter 9, pp: 96-104.
32.Parla A. The Honor Of The State: Virginity Examinations in
Turkey, Feminist Studies 27, No:1, 2001.
33.TC SB-AÇSAP Genel Müdürlüğü. Cinsel Sağlık ve Üreme
Sağlığı- Sağlık Sektörü İçin Ulusal Stratejiler ve Eylem Planı
2005-2015. T.C. SB-AÇSAP Genel Müdürlüğü ve UNFPA
yayını, Ankara, 2005.
45.Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve
Uygulama Merkezi, WHO-Europe, UNFPA. Türkiye’de
Toplumsal Cinsiyet Perspektifinin Sağlık Politikasına
Entegre Edilmesi: Bir Vaka Çalışması. Ankara, 2004.
34.Akın A, Mıhçıokur S. Kadının Statüsü ve Anne Ölümleri.
Akın A (ed) Toplumsal Cinsiyet, Sağlık ve Kadın, Hacettepe
Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama
Download