Editörden TEKSTİL İŞVEREN 392 - Mart 2013 Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Adına İmtiyaz Sahibi HALİT NARİN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü AV. BAŞAR AY Yayın Danışma Kurulu SEVİL BURSA TUĞRUL BORNOVALI AV. SAMİM ERGENELİ LEVENT OĞUZ Basın Müşaviri MİNE ŞENKUL ERGÜVEN Yayın Kurulu LERZAN ÖZTÜRK AV. ÇİĞDEM SUBAŞI AV. ÖMER EMRE KAYNAK BORA KOCAMAN CEREN ERMİŞ ÇİĞDEM YILDIZ ENFLASYONU TEKSTİLCİLER YENDİ Türkiye’de son 10 yılda enflasyonla mü- oluyor. Hatta bazı aylar, sezonluk artış- cadelede önemli bir başarı elde edildi. lar dikkate alınmadan, enflasyonun yük- Sıkı bir maliye ve para politikası sonucu sek çıkmasında hazır giyim fiyatları suç- Türkiye'nin yüksek enflasyon macerası lu gösteriliyor. Sektördeki fiyat artışına 2004’te sona erdi. Enflasyon yaklaşık otuz ilişkin en sert tartışmalar ise 2006’daki yıl sonra ilk kez o tarihte tek haneye düş- KDV indirimi sırasında yaşanmış, sektör tü. O tarihten bu yana da bazı yıllar ha- zam yapmakla suçlanmıştı. riç yüzde 10'un altında seyrediyor. Geçen yılı yüzde 6.16 ile kapattık. Şu anda yüz- Bugün gelinen noktada tekstil ve hazır gi- de 7'ler seviyesinde seyrediyor. Merkez yimdeki fiyat artışlarının 10 yılda enflas- Bankası'nın bu yılki hedefi ise yüzde yon karşısında 83 puan kayıp yaşadığı göz 5'in altında kalmak... önüne alındığında enflasyonla mücadelede bu sektörün ne kadar büyük bir kat- 1994 yılında yıllık yüzde 149'luk enflas- kısının olduğu bir kez daha gün yüzüne yonu gören Türkiye, bugün artık 10 yılın çıkıyor. Enflasyon sepetinde fiyatı düşen toplamında bile bu rakamı zor yakalıyor. 258 üründen yüzde 23’ünün giyim ürün- En son açıklanan enflasyon verileri üze- lerinden oluşması da bu tezi doğruluyor. İdari Merkezi TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI Metrocity A Ofis Blok Büyükdere Cad. No: 171 K.19 34330 1. Levent-İstanbul Tel: (0212) 344 07 77 (pbx) Fax: (0212) 344 07 66-67 rinden yapılan hesaba göre 10 yıldaki enf- İnternet Adresi www.tekstilisveren.org.tr Dergimizin yaptığı araştırmaya göre son 10 yıllık enflasyon yüzde 128 olurken gi- Tekstil sektörü de etiket değiştiriyor. Grafik Tasarım ve Uygulama ALİ BAYRAM yimdeki enflasyon ise yüzde 45’te kaldı. Ama indirim için... Ofset Hazırlık ve Baskı DÜNYA YAYINCILIK A.Ş. “Globus Dünya Basınevi” 100. Yıl Mah. 34440 Bağcılar-İstanbul Tel: (0212) 440 27 37 lasyon oranında zam yapmak bir yana Basıldığı Tarih: 11 Mart 2013 lira. Şayet bu kazağın fiyatı enflasyon ora- Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın nında zamlanmış olsaydı bugün 55 lira- lasyonun toplamı yüzde 128. Yani 10 yıl- Görünen o ki Türkiye enflasyonu, üretim- lık enflasyon 1994'teki yıllık enflasyonun den vazgeçmeyen tekstil ve hazır giyim sek- 21 puan altında bile kalmış. törünün yaptığı indirimlerle yendi. Darısı diğer sektörlerin de başına. Ya da zaman için Peki, bu başarıda kimin katkısı büyük? sürekli etiket değiştirenlere... Yani tekstil sektörü 10 yıllık süreçte enfenflasyona 83 puan yenilmiş... Basit bir örnek verecek olursak TÜİK’in 2003 yılında 24.13 lira olarak baz aldığı bir çocuk kazağının fiyatı bugün ortalama 26 ya ulaşmış olacaktı. ISSN: 1307-6566 Tekstil İşveren Dergisi, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası tarafından aylık olarak yayınlanır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir. Dergide bulunan imzalı yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Bu örnek geçmişte yaşanan birtakım tartışmalar dikkate alındığında önemli bir gösterge. Bilindiği gibi enflasyon verileri açıklandığında zaman zaman tekstil ve hazır giyim sektörü de tartışma konusu Sayı: 392 - Mart 2013 1 İçindekiler 10 04 KAPAK GÜNCEL Bu kez serbest ticaret anlaşmasının dışında kalmayalım Tekstil ve hazır giyimdeki ek vergi cari açığı 1.9 milyar $ aşağı çekti 06 14 GÜNCEL 15 KAPAK Tekstilde Avrupa 'Made in Turkey'e döndü, rüzgâr Türkiye'den yana KAPAK Babacan: AB'nin, ABD ile oturacağı müzakere masasında biz de olmak istiyoruz Çağlayan: AB 17 yıldır yanlışı düzeltmek için adım atmadı 18 VERGİ DÜNYASI 16 Eş ve çocuğa ev, otomobil almanın ve banka hesabına ortak etmenin vergisi GÜNCEL Premiere Vision Fuarı Türk tekstilciler için umut oldu 22 20 EKONOMİK DİYALOG Merkez Bankası hedefleri ve gerçekleşmeler Sayı: 392 - Mart 2013 2 EKONOMİK DİYALOG Rekabetçi kur 30 24 AYIN KONUSU ÇALIŞMA HAYATI Tekstil ve hazır giyim fiyatları 10 yılda enflasyona yenildi Destek primi borcuna ödeme kolaylığı geldi 26 36 40 Şanghay Beşlisi'ne üyelik Türkiye'ye ne kazandırır? Tekirdağ, sürdürülebilir sanayi için tekstil sektöründeki yatırımların devamını bekliyor Tekstil terbiyesinin son aşaması: Kumaş yıkama ve kurutma GÜNCEL TEKSTİLİN KALELERİ TEKNO-TEKSTİL 44 42 FUARLARA TEŞVİK ENERJİ Sendikamız üyesi işyerleri ilk olumlu işaretleri Heimtexil’den aldı Türkiye lisanssız elektrikle, enerjide üretim kapasitesini artırıyor 48 TASARIM DÜNYASI 46 Emre Erdemoğlu “Kendine hep güvenen” erkekler için tasarlıyor MODA Gelinlik modasında yedinci buluşma 50 KÜLTÜR SANAT 54 MEDYADAN YANSIMALAR 60 GEZİ 62 İNGİLİZCE ÖZETLER Sayı: 392 - Mart 2013 3 Güncel TEKSTİL VE HAZIR GİYİMDEKİ EK VERGİ CARİ AÇIĞI 1.9 MİLYAR $ AŞAĞI ÇEKTİ Temmuz 2011’den bu yana uygulanan ek verginin cari açığın düşmesine katkısı büyük oldu. Geçen yıl toplam tekstil ve konfeksiyon ithalatı 9.6 milyar dolardan 7.7 milyar dolara düştü. Yapılan toplam tekstil ve hazır giyim ithalatı yüzde 19.7 azalırken, cari açıktaki düşüşe de 1.9 milyar dolarlık katkı sağlandı. Bazı ithal tekstil ve hazır giyim ürünlerine getirilen ek verginin sektöre katkısı sürüyor. Temmuz 2011’den bu yana uygulanan ek vergi hem istihdam hem de yatırım yönünden asıl olumlu etkisini 2012’de gösterdi. Ek verginin cari açığın düşmesine de katkısı büyük oldu. Bu katkı, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın 7 Şubat’ta ithalatla ilgili yaptığı basın toplantısıyla da gözler önüne serildi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre geçen yıl toplam tekstil ve konfeksiyon ithalatı 9.6 milyar dolardan 7.7 milyar dolara düştü. Yapılan toplam tekstil ve hazır giyim ithalatı yüzde 19.7 azalırken, cari açıktaki düşüşe de 1.9 milyar dolarlık katkı sağlandı. Bakan Çağlayan ek gümrük vergisi kapsamındaki ürünlerin ithalatının ise yüzde 31.7’lik düşüşle 2.5 milyar liraya gerilediğini belirtti. İstihdam yüzde 15 arttı Ek gümrük vergisinin başladığı tarih olan Temmuz 2011’den Aralık 2012’ye kadar sektörde istihdamın yüzde 15 arttığını belirten Zafer Çağlayan, “Genel istihdamın aynı dönemde yüzde 2.2 oranında arttığını göz önüne aldığımızda bu uygulamamızın ne kadar başarılı olduğu daha iyi anlaşılacaktır sanıyorum. Ayrıca, bu süre zarfında şirket sayısı yüzde 14 artarken, alınan teşvik belgesi sayısında yüzde 25 oranında bir artış olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu uygulamamızın sektörde üretim anlamında da bir genişlemeye vesile olduğunu görüyoruz” dedi. Tekstil ve hazır giyim ürünleri ithalatındaki düşüşe rağmen Türkiye’de üretimi olduğu halde hâlâ bazı ürünlerin ithal edildiğinden yakınan Bakan Çağlayan, şunları söyledi: “Bizi en fazla üzen konu, ülkemizde yeteri kadar üretimi bulunduğu halde ithal edilen mallardı. Hazır giyim bizim en rekabetçi olduğumuz sektörlerden biri. Ancak biz 740 milyon dolarlık takım elbise ithal ediyoruz. Hem de bunun çoğu iddia ediyorum bizim ürünlerimizden daha düşük kalitede olmasına rağmen düşük fiyat ve marka tercihi gibi nedenlerle dışarıdan aldığımız ürünlerden oluşuyor. Bugün ünlü bir marka takım elbise ithal edebilmemiz için bir tondan fazla pamuk ihraç etmemiz gerekiyor. Aynı şekilde bir traktör ithal edebilmek için 100 tondan fazla narenciye ihraç etmemiz lazım. Halbuki bizim traktörlerimizin hiç bir eksiği yok.” Sayı: 392 - Mart 2013 4 Bakan’dan vatandaşa çağrı Aynı şekilde Türkiye’nin beyaz ve kahverengi eşyada da dünya standartlarının çok çok üstünde üretimi olduğunu belirten Zafer Çağlayan, “Mallarımız dışarıda kapış kapış gidiyor. Bazı Avrupa ülkelerinde pazar lideri konumundayız. Ama bizim bu kalemde 1.8 milyar dolar ithalatımız var. Ülkemizde yeteri kadar üretilebildiği halde ithal edilen ürünler için iş tüketicilere düşüyor. Çünkü bir ürünün Türkiye’de üretildiği halde ithal ediliyor olmasının nedeni büyük oranda tüketicinin ihtiyaç ve ter- İTHALATI DİKKAT ÇEKEN BAZI ÜRÜNLER (MİLYON $) Ürün .............................2011.......2012..Değişim % Ayakkabı.............816.....806 ...........-1 Takım elbise........891.....740 .........-17 Kazak, süveter.....400.....277 .........-31 Halı .....................194.....177 ...........-9 Tişörtler...............194.....127 .........-35 Gömlek...............254.....193 .........-24 Deri bavul, kemer ...461.....466.............1 cihlerine bağlı. Yani ithal bir ürün ya ucuz olduğu için ya da çok daha kaliteli kabul edildiği için tercih ediliyor. Benim hem sade bir vatandaş olarak hem de Ekonomi Bakanı olarak gözlemim şu: Halkımızda hâlâ ‘ithal mal/yabancı mal daha kalitelidir’ gibi bir algı var. Ne yazık ki bu bize ithal ikameci dönemden kalma bir miras. Tabii ki bu algının tamamen yanlış olduğunu söyleyemem. Her sektörde güçlü değiliz. Ama çok sayıda sektörde ve üründe dünya standartlarının üzerinde kaliteye sahip olduğumuzu bütün dünya biliyor. Dolayısıyla, ‘ithal mal/yabancı mal daha kalitelidir’ algısının yıkılması gerekiyor ve bu algının yıkılması için de büyük görev üreticilere düşüyor” dedi. Zafer Çağlayan, bunları söylerken amaçlarının ithalatı yasaklamak olmadığını da belirterek şunları söyledi: “Ülkemiz dünyadaki en liberal dış ticaret rejimlerinden birine sahip. Taraf olduğumuz anlaşmalar ve dış ticaret rejimimiz gereği ihracatımızda da ithalatımızda da sınırlama ya da yasaklama uygulamıyoruz. Fakat klasik araçlarımız olan damping ve korunma önlemleri ile piyasa gözetimi ve denetim araçlarını etkili biçimde kullanıyoruz. Ülkemiz, DTÖ istatistiklerine göre, uzun sürelerdir korunma önlemlerini en çok uygulayan ülkeler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Halihazırda 118 adet damping ve sübvansiyon önlemiyle, 11 adet de korunma önlemi yürürlüktedir. Halen 20 adet damping soruşturması ile 2 adet korunma önlemi soruşturması devam ediyor. Diğer taraftan, ithalatın miktar ve değerinden söz ederken, ithal edilen malların güvenli ve kaliteli olmasını sağlamaya yönelik önlemlerden de söz etmek gerekir. Bildiğiniz gibi ürün güvenliğinin iki sacayağı var: Bunlardan biri piyasa gözetimi ve denetimi, diğeri de ithalat denetimleri. Piyasa gözetimi ve denetiminde Bakanlığımız koordinatör kuruluş olarak, 10 kamu kurumunun hem çıkardığı mevzuat hem de uygulamaları arasında eşgüdümü sağlıyor. İthalatta ise, koordinasyonun da ötesinde hem tüm mevzuatı (tebliğler) hazırlıyor hem de geniş bir ürün yelpazesinde bizzat denetim yapıyoruz. İthalat denetiminde temel politikamız, tü- 2012'DE 15 MİLYAR DOLARLIK ÜRÜN DENETLENDİ Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, ürün güvenliğinin iki sacayağı bulunduğunu dile getirerek, bunlardan birinin piyasa gözetimi ve denetimi, diğerinin de ithalat denetimleri olduğunu kaydetti. Kısaca TAREKS denilen, risk esaslı on-line kontrol sistemi sayesinde ithalat denetimleri daha etkili ve caydırıcı hale geldiğine dikkati çeken Çağlayan, ''Kanserojen etkili azo boyar madde içeren ithal deri, halı, tekstil, hazır giyim ve ayakkabı ürünlerinde hem tüketicimizi hem üreticimizi mağdur etmeye tevessül edenleri bertaraf edebilmek için kurduğumuz Riske Dayalı Denetim Sistemi kapsamında, 2012 yılında 15 milyar doların üzerinde bir ithalat denetlendi” dedi. Bakan Çağlayan’ın verdiği bilgiye göre yapılan denetimler sonucu bertaraf edilen bazı ürünler şöyle: 361 bin 166 adet konfeksiyon eşyası, 359 bin 509 çift ayakkabı ve eldiven, 23 bin 395 kilo tekstil boyası, 50 bin 34 metre kumaş, 4 bin 142 metrekare halı. keticiye yönelik ürünleri sıkı şekilde denetleyerek piyasaya kaliteli ve güvenli ürün arzını sağlamak iken, yatırıma giden hammadde ve ara girdi ithalatını kolaylaştırmaktır.” İthalata ek vergi nasıl doğdu? Tekstil ve hazır giyime getirilen ek vergiler yerli üreticiyi korumak ve cari açığı azaltmak için 13 Ocak 2011 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan soruşturma kararı doğrultusunda geldi. 22 Temmuz 2011’den itibaren uygulanmaya başlanan ek vergiler 2011'de tekstil ve hazır giyim sektörünün gündemini uzun süre meşgul etti. Ek vergilerle ilgili en yoğun tartışma ise yılın son ayında yaşandı. Bazı hazır giyim ve konfeksiyon örgütleri 22 Aralık'ta düzenledikleri basın toplantısında ithalata getirilen ek vergilerin ihracatı vurduğunu, enflasyonu da azdırdığını iddia ettiler. 'Hazır Giyim ve Konfeksiyon Platformu' çatısı altında yapılan bu basın toplantısının ardından ise 28 Aralık'ta bu kez Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası'nın da aralarında bulunduğu 40'ı aşkın dernek, birlik ve sanayi odası başkanı, "Türkiye'nin Üretimi Türkiye'nin İhracatı Platformu' çatısı altında birleşerek basının karşısına çıktı. "İthalat lobisinin karşısında doğruları paylaşmak için buradayız" diyen platform üyeleri, iddiaların aksine, getirilen ek verginin işe yaradığını, tekstil makinelerinin yeniden çalıştığını, buna bağlı olarak da istihdamın ve ihracatın arttığını rakamlarla ortaya koydular. İthalata getirilen ek vergiler asıl olumlu etkisini ise 2012’de yeni teşvik sisteminin de devreye girmesiyle belirgin olarak hissettirdi. TEKSTİL VE HAZIR GİYİM İTHALATI (BİN $) 2009 2010 2011 2012 Tekstil ürünleri.................4.345.440 .............6.058.596............6.880.909 .........5.454.305 Giyim eşyası.....................1.764.452 .............2.337.562............2.748.161 .........2.281.821 Sayı: 392 - Mart 2013 5 Güncel TEKSTİLDE AVRUPA 'MADE IN TURKEY'E DÖNDÜ, RÜZGÂR TÜRKİYE'DEN YANA Ocakta hem tekstil hem de hazır giyim ihracatındaki artış, genel ihracatın 2.5 katını aştı. İhracatçılar yaşanan artışı geçen yıldan gelen sipariş yüklemelerine ve Avrupa’nın kısa terminli siparişlerine bağlarken, bundan sonraki süreç için umutlu mesajlar verdiler. Yaşanan canlanmaya bağlı olarak ihracatta beklentiler yılsonunda tekstil ve hazır giyimde yüzde 8-9’luk artış yönünde. 2012'de Avrupa'daki kara bulutlara rağmen ihracatını korumayı başaran tekstil ve hazır giyim sektörü, yeni yıla hızlı başladı. Bu yılın ocak ayında hazır giyim ihracatı yüzde 14.6 artışla 1 milyar 406 milyon dolara, tekstil ihracatı ise yüzde 17.1 artışla 684.7 milyon dolara çıktı. Her iki sektörde de yaşanan bu artışın nedeni ise Avrupa'da yaşanan canlanma oldu. Sektör yetkililerine göre ihracattaki Avrupa merkezli canlanmanın temel nedeni, sert geçen kış ile beraber perakende sektöründe başlayan hareketlilik. İhracattaki canlanmanın bir diğer nedeni de parite ve Avrupalı ithalatçıların stok maliyetlerine katlanmak istememesi. Avrupalı alıcılar bu nedenle kısa terminli siparişlere yöneldi ve ilk adres de Türkiye oldu. Böylece 2012 yılının tamamında 23.9 milyar dolar ihracat yaparak 2011 yılının çok az altında kapatan tekstil ve hazır giyim sektörü, 2013'e ciddi bir ihracat hamlesiyle girdi. Tekstil ve hazır giyim ihracatı ocak ayında Türkiye ortalamasının neredeyse 2.5 katından fazla artış gösterdi. İhracatta yaşanan bu olumlu rüzgâr, tekstil ve hazır giyim sektörünün hedeflerini de şimdiden büyüttü. İhracat rakamlarını değerlendiren İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Hikmet Tanrıverdi, "Ocakta yakaladığımız ivmeyi önümüzdeki aylarda da sürdürmeyi Sayı: 392 - Mart 2013 6 ve otomotivden ihracat liderliğini geri almayı planlıyoruz" dedi. Avrupa'daki krize rağmen 2012'de 16.1 milyar dolarlık hazır giyim ihracatı yaptıklarını hatırlatan Tanrıverdi, hayata geçirecekleri projelerle 2 senede 4 milyar dolar ihracat artışı planladıklarını söyledi. Hikmet Tanrıverdi, "Ocak ayında yüzde 14.6 oranında artış yakaladık ve 1.4 milyar dolar ihracat yaptık. Böylece daha senenin ilk ayında Türkiye'nin 2.5 katı bir performans ortaya koyduk. Şubat ayında da ihracatımız artmaya devam ediyor. Sanayi üretim verilerine göre giyim ürünleri imalatı 2011'e oranla kasımda yüzde 19.7, aralıkta ise yüzde 12.5 arttı. 2012'de 30 bi- AYLAR İTİBARİYLE İHRACAT (Bin Dolar) Aylar Tekstil 2012 Ocak 585.068 2012 Şubat 634.989 2012 Mart 722.404 2012 Nisan 645.910 2012 Mayıs 680.981 2012 Haziran 636.235 2012 Temmuz 580.334 2012 Ağustos 613.458 2012 Eylül 693.892 2012 Ekim 663.451 2012 Kasım 766.850 2012 Aralık 626.129 2012 Toplam 7.849.702 2013 Ocak 684.782 Hazır giyim 1.226.924 1.303.179 1.477.227 1.216.170 1.287.274 1.396.841 1.402.493 1.299.438 1.366.687 1.285.811 1.442.570 1.383.486 16.088.099 1.406.266 nin üzerinde ilave istihdam sunduk. Hazır giyim sektörü olarak, üretim ve istihdamda gıdadan sonra en büyük imalat sanayi koluyuz. İmalat sanayi içinde üretimde yüzde 6.4, istihdamda ise yüzde 14.3'lük payımız var. Üretimde 450 bin elemanımız var. Perakendeyle birlikte eleman sayımız 1.5 milyonu geçti. 2023 hedefimiz ise üretimde ilave 1 milyon, toplam 3 milyon kişi istihdam etmek. Dünyanın en büyük 6'ncı hazır giyim ihracatçısı konumundayız. 2009'dan 2012'ye piyasa payımızı yüzde 12.4'ten yüzde 13.2'ye çıkarttık" dedi. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Cem Negrin ise "Hedefimiz uzun yıllar ihracata liderlik eden sektörümüzü yeniden zirveye çıkarmak ve bir numara yapmak" dedi. 2012'nin ekim ayında yaşanan küçük düşüşün, son üç çeyrekte toparladığını belirten Negrin, "Yeni yıla ocak ayında yüzde 15 civarı artışla başladık. Bu oranda, ABD borsalarındaki iyileşmenin, ihracat artışının ve mevsimsel canlılığın etkisi var. 2013’ün iyi gideceğini düşünüyoruz. Avrupa hızlı modasında yüzde 7 olan payımızı yüzde 10’a çıkaracağız. Böylesi bir ortamda rüzgârı arkasına alan hazır giyim sektörünün 2013’te ihracat lideri olması hiç kimseyi şaşırtmamalı" diye konuştu. Bu süreçte Fas, Cezayir, Tunus ve Portekiz’in yakından takip edilmesi gerektiğini belirten Negrin, "Hız- lı modada Türkiye lider konumda ancak bu ülkeler bize rakip olabilir" uyarısında da bulundu. Pazar payını artırmak için Türkiye’nin elinden geleni yaptığına dikkat çeken Negrin, yeni koleksiyonlarla ve maliyet fiyatlarının düşmesiyle bu oranın büyüyebileceğini anlattı. En fazla artış tekstilin kalelerinde İhracatta yılın ilk ayında ihracatta yaşanan artış rüzgârı, özellikle tekstilin kalesi niteliğindeki Bursa ve Denizli gibi illerde belirgin bir şekilde hissedildi. Özellikle Denizli'den yapılan tekstil ve hazır giyim ihracatında yüzde 36.1'lik artış yaşanması dikkat çekti. Denizli İhracatçılar Birliği (DENİB) verilerine göre bu ilden ocak ayında 20.4 milyon dolarlık tekstil ve hammaddeleri ihracatı yapılırken, 95 milyon dolar tutarında da hazır giyim ve konfeksiyon ihracatı gerçekleşti. Denizli'den AB ülkelerine yapılan ihracatta ise önemli ölçüde artış sağlandı. AB ülkelerine ocak ayında yapılan tekstil ürünleri ihracatı, geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 41.57 arttı. Denizlili tekstilcilerin İtalya'ya yaptığı ihracat yüzde 64.2, Almanya'ya yüzde 33.3, İngiltere'ye ise ihracatı yüzde 25.7 arttı. Rakamları değerlendiren DENİB Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Kocasert, "Ocak ayında birçok Denizlili firmanın katıldığı Heimtextil Fuarı'nda, 2013 yılına ilişkin olumlu sinyalleri zaten almıştık. Görünen o ki, yılın geri kalan kısmında, Denizli'nin ana sektöründe sevindirici tablolarla karşılaşmaya devam edeceğiz. Hem ülke hem tekstil ve konfeksiyon sektörü hem de Denizli ihracatı için olumlu göstergeler var. Tekstil sektörümüz, gelişmiş yapısı, ihracata ve istihdama katkısı bakımından stratejik öneme sahiptir. Emek yoğun bir sektör olan tekstil, ihracatımıza da bereket katmaktadır" dedi. Tekstil ve hazır giyimde benzer bir gelişmenin yaşandığı bir diğer il ise Bursa oldu. İlden yapılan tekstil ihracatında yüzde 23.9, hazır giyim ve konfeksiyonda ise yüzde 35.6 oranında artış yaşandı. Ocak 2012'de 123 milyon 558 bin dolar ihracat yapan tekstil ile hazır giyim ve konfeksiyon sektörlerinin toplam ihracatı, Ocak 2013'te 157 milyon 246 bin doları buldu. Bu dönemde Bursa'dan Almanya'ya yapılan tekstil ihracatında yüzde 60, İspanya'ya ise yüzde 63 artış yaşandı. Hazır giyimde ise Bursa'dan en fazla ihracat artışı yüzde 559'la Rusya'ya yaşandı. Sayı: 392 - Mart 2013 7 Güncel BAZI ÜLKELERE YAPILAN TEKSTİL İHRACATI (Bin Dolar) İHRACATÇI, SİPARİŞİ SON ÇEYREKTE ALDI İhracatta rüzgârın Türkiye'den yana olduğunu, Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) 3 ayda bir düzenlediği ve ihracatın seyri hakkında önemli bilgiler içeren ‘İhracatçı Eğilim Anketi’ de ortaya koyuyor. Anket sonuçlarına göre özellikle ihracatını ağırlıklı olarak Avrupa pazarına yapan ihracatçılar, yeni yıla sipariş alarak girdi. TİM'in son anketinde ihracatçılara 2012'nin son çeyreğinde mevcut pazarlarda yeni müşterilerden sipariş alıp almadıkları da soruldu. Buna göre ihracatçı firmaların yüzde 62.4'ü mevcut pazarlarda yeni müşterilerden sipariş aldıklarını beyan etti. Aynı dönemde ihracatta müşteri kaybedilen pazar olduğunu belirten ihracatçıların oranı ise yüzde 32.7 oldu. Tamamen kaybedilen pazar olduğunu ifade eden ihracatçılar ise genel yapının içerisinde yüzde 8.3'te kaldı. Buna karşın ihracatçı firmaların yüzde 34'ü, 2012'nin 4'üncü çeyreğinde ihracatta yeni pazarlara girebildiklerini ifade etti. İhracatta yeni pazarlara girebilme oranları yıllar itibarıyla karşılaştırıldığında, 2012'de bir önceki yıldan yüzde 3.1 artışla yüzde 33.6'lık orana erişti. Anket sonucu ortaya çıkan bulgulara göre 2013 yılının ilk çeyreğinde ilk kez erişilmesi planlanan ilk 5 ülke Rusya (yüzde 16.4), ABD (yüzde 10.3), Çin (yüzde 10.1), Irak (yüzde 9.3) ve Almanya (yüzde 8.3) olarak sıralandı. Ülke Ocak 2012 Ocak 2013 Değ. % ALMANYA 29.095 33.456 15.0 BELÇİKA 10.669 14.838 39.1 ABD 20.772 24.246 16.7 İNGİLTERE 24.960 25.287 1.3 BULGARİSTAN 16.309 23.000 41.0 ÇİN 16.032 20.201 26.0 FAS 16.090 16.353 1.6 FRANSA 12.309 14.215 15.5 HOLLANDA 12.131 13.946 15.0 İRAN 22.956 18.312 -20.2 İSPANYA 16.721 17.275 3.3 İTALYA 55.989 71.360 27.5 LİTVANYA 3.596 3.837 6.7 MACARİSTAN 6.536 7.096 8.6 MISIR 15.762 18.024 14.4 POLONYA 20.453 21.927 7.2 PORTEKİZ 7.032 10.193 45.0 ROMANYA 22.069 24.739 12.1 RUSYA 87.413 94.245 7.8 SUUDİ ARABİSTAN 5.872 6.063 3.3 TUNUS 10.728 14.121 31.6 YUNANİSTAN 9.317 10.084 8.2 Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB) Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay, kentin ihracatında yaşanan bu artışı, siparişlerin Asya-Pasifik'ten Türkiye'ye dönmesine bağladı. Burkay, tekstil sektöründe, kriz sonrası dönemde son 3-4 yıldır Asya-Pasif bölgesindeki üretimin ciddi anlamda kan kaybettiğini belirterek, "Özellikle büyük alıcılar alımlarının, tedariklerinin büyük bölümünü AsyaPasifik bölgesinden Türkiye'ye kaydırmaya başlamışlardır" dedi. tiği dönemde AB'nin payının bu oranda gerilemesi, ki neredeyse yüzde 18'lere yakın, AB’nin payını diğer pazarlara devrettiğini gösteriyor. Bu çok önemli bir gelişme Türkiye için." İbrahim Burkay, dünyada 2009'daki krizden sonra talepte ciddi anlamda daralmalar yaşandığını, Türkiye'nin ise 2010 yılında bir toparlanma sürecine girdiğinin görüldüğünü belirterek, şunları söyledi: "Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi de 2005-2006 yıllarından ihracat çalışmaları başlamış olan 'alternatif pazar' dediğimiz (yakın çevre ülkeler, bununla birlikte Asya-Pasifik bölgesi) bu bölgeler, aslında bizim bir yerde pazar çeşitlenmemizi ciddi anlamda hızlandırdı. AB ağırlıklı bir ihracat yapımız vardı, ama bu dönemde gördük ki bu yüzde 56'lardan yüzde 36'lara kadar geriledi. Aslında ihracatımızın artarak devam et- Olumsuzluklara rağmen, tekstilin 2012 yılını yine kayıpsız tamamladığını, 2011 ile hemen hemen aynı ihracat rakamının yakalandığını, otomotivdeki gibi bir gerilemenin olmadığını anlatan İbrahim Burkay, alışık oldukları ihracat artışının gerçekleşmemesinin ise kendilerini üzdüğünü dile getirdi. Glo- Sayı: 392 - Mart 2013 8 bal krizin "üretim olmazsa, ekonominin sürdürülebilir olmasının mümkün olamayacağını" gösterdiğini vurgulayan Burkay, şöyle devam etti: "Burada en büyük tehdit ise Asya-Pasifik bölgesinden geliyor. Dünyadaki tüm tüketicilerde aslında Asya-Pasifik bölgesinde üretilen ürünlere karşı, doğal bir reaksiyon oluşmaya başladı. Yani tüketicilerde 'Made in China, Made in Hong Kong' etiketi bir reaksiyona sebep olmaya başladı. Bu da tabii ki büyük alıcılar için çok önemli bir etken. Özellikle müşteriden gelen bu reaksiyona karşı onlar da mümkün olduğunca raflarında bu 'Made in China, Made in Hong Kong' etiketli bölümleri azaltmaya başladılar. Bu anlamda da özellikle daha yüksek katma değerli, biraz daha inovatif, tasarıma dayalı ürünlerin birçoğunu Türkiye'ye kaydırmaya başladılar. Made in Turkey'e dönmeye başladılar. Bu çok önemli bir etkendi. Bu gelişme sadece tüketicinin reaksiyonundan kaynaklı olmadı. Bir de Türkiye'nin son 10 yılında uygulamış olduğu 'Turquality Projesi'yle 'Made in Turkey' etiketi, gerçekten dünyada artık aranılan bir etiket haline geldi. Bizim yıllardır hep dillendirdiğimiz, 'Made in Italy' dediğiniz zaman, aynı hammadde, aynı malzeme, aynı işçilik, fakat etikette 'Made in Italy' yazıyor. Bu sebepten dolayı yüzde 15-20 daha yüksek fiyattan mal satma imkânına sahip oldukları için İtalyan üreticiler, biz onları kıskanırdık. Ama bugün geldiğimiz noktada, 'Made in Turkey', aynı avantajlara sahip. Özellikle Asya-Pasifik bölgesindeki üreticiler bizle karşılaştıklarında, 'Made in Turkey', etiketinden dolayı bizden yüzde 15-20 pahalıya mal satabiliyorsunuz' diyorlar. Bu sadece bir kâğıt parçasından ibaret değil. Bunun altında, tasarım, inovasyon, Ar-Ge var ve neticede hizmetle ilgili olan ciddi yatırımlar var. Ayrıca kriz döneminde, Asya-Pasifik bölgesindeki üreticiler çok kötü bir sınav verdi. Türkiye ise çok sağlam durdu. Pamuk fiyatları fahiş bir şekilde arttığında spekülatif olarak, Türk üreticisi sadece hammaddenin artış oranını mamulüne yansıttı. Bu çok çok önemli bir gelişmeydi. Fakat Asya-Pasifik'teki üreticilerin çoğu, hammadde yüzde 100 arttıysa, mamulü de yüzde 100 artırdı. Halbuki o hammaddenin BAZI ÜLKELERE YAPILAN GİYİM İHRACATI (Bin Dolar) Ülke ALMANYA AVUSTURYA BELÇİKA BAE ABD İNGİLTERE ÇİN ESTONYA FRANSA HOLLANDA IRAK İSPANYA İTALYA POLONYA RUSYA SUUDİ ARABİSTAN UKRAYNA YUNANİSTAN Ocak 2012 Ocak 2013 280.275 314.970 10.597 11.382 30.167 34.185 8.976 11.062 33.924 32.850 146.898 168.123 5.440 5.195 6.066 11.017 105.080 107.943 75.661 89.803 16.283 24.647 102.470 119.305 84.729 84.841 12.977 19.272 31.414 40.131 11.259 14.985 9.324 15.176 6.688 9.032 Değ. (%) 12.4 7.4 13.3 23.2 -3.2 14.4 -4.5 81.6 2.7 18.7 51.4 16.4 0.1 48.5 27.7 33.1 62.8 35.0 mamuldeki oranı belki yüzde 40-50'ydi. Asya-Pasifik'teki üreticiler, bu hesaplamaları doğru düzgün yapmayıp birçok siparişlerini de iptal edip teslim etmeyince, bu sefer ciddi alıcılar, Türkiye ile çalışmanın çok daha önemli olduğunun farkına vardılar." Şankaya: Yüzde 8-9’u yakalarız Uludağ Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (UHKİB) Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Şankaya ise sektör açısından ihracatın 2012'de durgun geçtiğini, beklenen rakamların yakalanamadığını belirterek, geçen yıldan gelen sipariş yüklemelerinin de etkisiyle ocak ayında ihracatın yıla artışla başladığını söyledi. Bu yıl, 2012'den biraz daha iyi bir rakamın yakalanacağını tahmin ettiğini dile getiren Şankaya, “Türkiye'nin büyüme hedefi yüzde 4'lerde, ama biz herhalde hazır giyim ve konfeksiyon olarak, yüzde 8-9 gibi bir rakamı yakalarız” dedi. Şükrü Şankaya, sektörün bir nevi istihdamın kaynağı ve hâlâ en büyük sektörlerinden birisi olduğunu, ihracatta ise otomotivden sonra ikinci sırada bulunduğunu belirterek, ''3 milyar dolar gibi bir ithalatıyla da aslında 13 milyar dolar gibi çok ciddi bir ihracat fazlası veren tek sektör. Aslında Türkiye'nin cari açığına en büyük katkıyı sağlayan sektör de hazır giyim ve konfeksiyon sektörü. Onun için asında çok hassas bir sektör'' değerlendirmesinde bulundu. Uygulanan dışarıya açılım politikalarının, özellikle de Afrika açılımının çok akıllıca ve önemli olduğunu ifade eden Şenol Şankaya, “Tabii bunların çok kısa vadede sonuçlarını görmeyebiliriz. Bugünden yarına size Avrupa'da kaybedeceğiniz payı, hemen sağlamaz. Çünkü Avrupa'daki rakamlar çok büyük. Yani bugün Afrika'da olsun, Suriye'de, Irak'ta, Arap ülkelerinde olsun, alternatif pazarlar ilerisi için çok önemli, olumlu. Muhakkak Türkiye bundan faydalanacak. Ama bugün için Avrupa'nın hacmini, haliyle karşılayamayacak. Ama ilerisi için ben olumlu görüyorum. Yani bunu devam ettirdiğimiz süre içinde, bir 5-10 sene sonra Türkiye muhakkak o pazarlarda da ciddi söz sahibi olacak” diye konuştu. Sayı: 392 - Mart 2013 9 Kapak BU KEZ SERBEST TİCARET ANLAŞMASININ DIŞINDA KALMAYALIM Türkiye, ABD ile AB’nin imzalayacağı serbest ticaret anlaşmasının dışında kalırsa faturası ağır olacak. O yüzden AB ile ABD arasında görüşmeler devam ederken Türkiye’nin de eş zamanlı olarak Amerika ile serbest ticaret görüşmeleri yapması gerekiyor. Küresel ekonominin yüzde 47'sine karşılık gelen AB ve ABD, serbest ticarete hazırlanıyor. ABD Başkanı Barack Obama'nın son yaptığı 'Ülkenin Durumu' konuşmasında gündeme getirdiği, Alman basının ise 'Ekonomik NATO' ve 'Batı Birleşik Devletleri' başlıklarıyla manşete taşıdığı bu yeni süreçte AB ve ABD önümüzdeki dönemde ticaretin, hizmetlerin ve kamu alımlarının serbestleştirilmesini ve yatırımların korunmasını içeren kapsamlı ticaret anlaşmasını müzakere etmeye başlayacak. ABD Başkanı Obama, AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy ve AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso da geçen ay yaptıkları ortak açıklamayla, yılda yaklaşık 1 trilyon dolarlık mal ve hizmet ticaretini ilgilendiren kapsamlı ticaret anlaşması müzakereleri için onay sürecini başlatacaklarını duyurdular. AB Komisyonu müzakereleri başlatmak için martın ikinci yarısında üye ülkelerden yetki almayı hedeflerken ABD yönetiminin de bu süreçte Kongre'den onay alması bekleniyor. Serbest ticaret görüşmelerinin haziranda başlaması ve 2 yıl içinde imzalanması hedefleniyor. lar ve ABD ekonomisine katkısı 88 milyar dolar olacak. AB Komisyonu'nun hesaplamalarına göre Kuzey Atlantik'in iki yakası arasında ticaretin serbestleştirilmesi 2027 yılına kadar AB'nin gayri safi yurt içi hasılasını yüzde 0.5 ve ABD'ninkini yüzde 0.4 artıracak. Serbest ticaretin AB ekonomisine katkısı 116 milyar do- O yüzden bugün tüm kesimlerin üzerinde ısrarla durduğu bir konu var: O da ABD ve AB arasında serbest ticaret müzakereleri de- Sayı: 392 - Mart 2013 10 Peki, AB ile ABD serbest ticaret anlaşması (STA) imzalarsa, bu Türkiye'yi nasıl etkiler? Bu soruya bugün verilen tek cevap var: 'Türkiye için felaket olur." Çünkü ABD ile AB, STA imzalarsa Gümrük Birliği gereği Türkiye de uymak zorunda. Böyle olunca da iPhone'lar, iPad'ler Türkiye'ye gümrüksüz girecek, bizim ürünlerimizden yine gümrük alınacak. ABD İLE STA İÇİN HİÇBİR ENGEL YOK ABD ile AB arasında imzalanması gündeme gelen serbest ticaret anlaşması TürkiyeABD Ticaret ve Yatırım Konseyi'nin (TIFA) Washington'da 22 Şubat'ta yapılan toplantısında da gündeme geldi. Toplantıda Türk heyetine Ekonomi Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Cemalettin Damlacı, ABD heyetine de ABD Ticaret Temsilcisi Avrupa ve Ortadoğu'dan Sorumlu Yardımcısı Daniel Mullaney başkanlık etti. Toplantı sonrası açıklama yapan Damlacı, toplantının ana gündem maddesinin serbest ticaret anlaşması olduğunu söyledi. ABABD arasındaki serbest ticaret anlaşmasının gündeme gelmesinin ardından Türkiye ile ABD arasında da bir STA imzalanması beklentisi olduğunu belirten Damlacı, bu konuda müzakerelere başlamak için önlerinde hiçbir engel olmadığını dile getirdi. Cemalettin Damlacı, Türkiye ile ABD arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesine dönük inisiyatiflerin bir gereği olarak en iyi enstrümanın bir serbest ticaret anlaşması imzalanması olduğunu da belirtti. Türkiye'nin Gümrük Birliği çerçevesinde AB'nin ticaret politikalarını takip etmek durumunda olduğuna ve bunun aynı zamanda serbest ticaret anlaşmalarını da kapsadığına değinen Damlacı, şunları söyledi: "ABD'ye şunu izah ettik; Gümrük Birliği yükümlülüğümüz nedeniyle birincisi, sizinle bu anlaşmayı yapmak durumundayız. İkincisi de ABD Başkanı Barack Obama'nın Türkiye ziyareti, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da ABD ziyareti sırasında ortaya konulan bazı inisiyatif ve hedefler var. Türkiye bir model ülke olarak or- vam ederken, Türkiye de eş zamanlı olarak ABD ile STA müzakerelerine başlamalı. Bu konuda ısrarlı olduğunu her fırsatta dile getiren Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'a göre şayet bu çalışmalara başlamazsa Türkiye açısından ciddi bir tehdit ortaya çıkacak. Çağlayan, "Çünkü AB bundan 17 yıl önce, Türkiye'ye hata yaptıran yanlış karara imza atan o dönem hükümetinin şu an günahını çekerken, ABD bu konuda pişkin pişkin Türkiye'ye bu cezayı reva görüyor. Gümrük Birliği anlaşmasında o taya konuldu. Türkiye ile ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmek için, bakanlar seviyesinde temsil edilen Ekonomik ve Ticari Stratejik İşbirliği Çerçevesi (ETSİÇ) adlı bir mekanizma ve bu mekanizmanın altında da İş Konseyi oluşturuldu. Tüm bu inisiyatiflerin bir gereği olarak da en iyi enstrüman serbest ticaret anlaşması imzalanmasıdır. Bu elbette iki ülkenin pazarlarını birbirine açması demektir. İki ülkenin ticarette karşılaşılan tarife dışı engelleri kaldırma yönünde bir irade beyan etmesidir. Bu konuyla ilgili olarak biz eskiden beri girişimlerimizi sürdürüyoruz. Bu toplantılarımız sırasında da, TIFA toplantısı sırasında da bunu vurgulu şekilde dile getirdik. Kendileri AB ile olan gelişmenin henüz taze olduğunu, Türkiye'nin bu konudaki istekliliğinin far- kında olduklarını, konuyu değerlendirme safhasında olduklarını beyan ettiler. Ümit ediyoruz ki önümüzdeki dönemdeki görüşmelerimiz neticesinde en azından bu serbest ticaret anlaşmasının imzalanmasının her iki ülke ekonomisine getireceği katkıların veya riskler neyse bunların tespiti için bir çalışma grubu oluştururuz ve bu kapsamda yapılacak çalışma sonucunda da resmi müzakerelere başlarız. Bunu TIFA toplantısında da, Dışişleri Bakanlığı'na yaptığımız ziyaret sırasında da, ayrıca Obama'nın ofisindeki uzmanlar ve danışmanlarının da katıldığı bir toplantıda tekrar dile getirdik. Bu bizim için gerçekten çok önemli. Bunu ikili ilişkilerin gelişmesi açısından her iki tarafın işadamlarına verilecek olumlu ve önemli bir sinyal olarak görüyoruz." dönemin hükümetinin Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin çekincesiyle yapmış olduğu yanlışın faturasını bugün çok ağır şekilde ödüyoruz" diyor. İş dünyasının görüşü de Çağlayan'dan farklı değil. Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi de "Bizim de eşzamanlı müzakere yapmamız gerekir. Bunun için girişimlerimiz olacak" diyor. Büyükekşi, "ABD’de geçen yıl yüzde 21 artışla 5.5 milyar dolar ihracat yaptık. STA, yeni bir ivme kazandırır. Türkiye zaten, Gümrük Birliği ve AB’nin diğer STA’ları nedeniyle ortalama yüzde 3.5 gümrük vergisi uyguluyor. Çin’den yüzde 3.5’e geliyorsa, ABD malı da gelebilir" görüşünü savunuyor. İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı İsmail Gülle, Türkiye’nin Sayı: 392 - Mart 2013 11 Kapak İstanbul Kimyevi Maddeler İhracatçılar Birliği Başkanı Murat Akyüz ise şunları söylüyor: "Gümrük Birliği’nde üçüncü ülke olduğumuz için AB’nin imzaladığı STA’lara uymak durumundayız. Benzer durumu Güney Kore ile de yaşadık. Ancak Güney Kore, bizimle STA imzaladı. ABD mallarının çoğunlukla Çin’de üretildiğini ve menşe kuralları gereği Çin malıymış gibi gümrük vergisine tabi tutulduğunu unutmayalım. Kaldı ki kimya sektörü bakımından şöyle bir durum var. Türk plastik ürünleri ABD’ye sıfır gümrükle giriyor. Bizse onlara yüzde 6.5 vergi koyuyoruz." ABD ile geçmişte STA imzalamak için girişimde bulunduğunu ancak AB ile anlaşmaları olmadığı için kabul etmediklerini hatırlatıyor. Türkiye’nin geçmişte AB’nin Hindistan ve Güney Kore ile imzaladığı STA’lar sırasında da müzakere sürecinin dışında tutulduğunu anlatan Gülle, "Türkiye mutlaka eşzamanlı olarak ABD ile STA müzakeresinde bulunmalı ya da iki taraf arasındaki görüşmelere dahil edilmeli. Dışarıda kalırsak, ticari olarak çok şey kaybederiz" diyor. 21 ÜLKE İLE GÖRÜŞMELER SÜRÜYOR Türkiye bugüne kadar 19 ülke ile STA imzaladı. Halen 21 ülke ile görüşmeler sürüyor. Türkiye, Gümrük Birliği üyelerinden biri olarak üçüncü ülkelere ithalat ve ihracatta AB’nin tercihli ticaret anlayışını uygulamakta. Ayrıca Avrupa’nın STA ortakları ile menfaate dayalı anlaşmalar parafe ediyor. EFTA’nın yanında İsrail, Makedonya, Hırvatistan, Bosna ve Hersek, Filistin, Tunus, Fas, Suriye, Mısır, Arnavutluk, Gürcistan, Karadağ, Sırbistan, Şili, Ürdün, Lübnan, Morityus ve Güney Kore ile STA’sı olan Türkiye, bu ülkelere ticaretini önemli ölçüde artırıyor. Siyasi gerilimlerden dolayı Suriye ile akdedilen anlaşma 2011’de askıya alınırken; Lübnan, Morityus ve Güney Kore ile yapılan STA, iç onayların tamamlanmasının ardından yürürlüğe girecek. Şu aralar STA için görüşme yapılan 21 ülke söz konusu. Bu ülkeler Ukrayna, Libya, Seyşeller, Kamerun, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Cezayir, Meksika, Malezya, Ekvator, Moldovya, Güney Amerika Cumhuriyeti, Kolombiya, Faroe Adaları, Endonezya, Peru, Hindistan, Japonya, Vietnam, Kosova, Kanada ile Gana’dan oluşuyor. 5 ülke grubu (Körfez İşbirliği Konseyi, MERCOSUR, ASEAN, Orta Amerika Topluluğu, CARIFORUM) ile de temaslar devam etmekte. AB ile STA’sı olup da halen Türkiye ile anlaşmayan ülkelerin başında Meksika, Güney Amerika Cumhuriyeti, Cezayir geliyor. Sayı: 392 - Mart 2013 12 TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz da ABD Başkanı Barack Obama'nın gündeme getirdiği 'Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı' çağrısının 2 yıl içerisinde bir anlaşmayla sonuçlanması halinde AB'yle ABD arasında şu anda ortalama yüzde 3 olan gümrük duvarının sıfırlanacağını hatırlatarak, Türkiye'nin bu anlaşmaya şekilde dahil olmak zorunda olduğunu söylüyor. Yılmaz, "Bu gelişmenin adını doğru koyarak hareket etmemizde fayda olduğu görüşündeyiz. Vaktiyle Başkan Bill Clinton'ın söylediği gibi 'TAFTA, Ekonomik NATO'dur.' TÜSİAD olarak 2013 yılı çalışmalarında Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’na Türkiye’nin eklemlenmesi konusunu tüm boyutlarıyla ele almayı hedefliyoruz" diyor. AB ve ABD'nin imzalayacağı serbest ticaret anlaşmasının dışında kalmaması gerektiğini savunan isimlerden biri de Türk Amerikan İşadamları Derneği (TABA/ AmCham) Genel Başkanı Ekim Alptekin. Türkiye ve Amerika arasındaki ticaret hacminin 2011 ve 2012 yıllarında 20 milyar dolarla rekor hacmine ulaştığını belirten Alptekin, bu rakamın Türk-Amerikan ilişkilerine ve dünya ekonomisinin 1'incisi ve 17'ncisi olan iki ülke ticaretine yakışmadığını da belirtiyor. İhracatta 2011 yılına göre yüzde 7.6 artış yaşanırken ithalatın ise yüzde 3.4 oranında gerilediğine değinen Alptekin, ihracatın daha hızlı büyümesi sayesinde ticaret dengesinin Türkiye lehine bir trend gösterdiğini fakat halen ithalatın 14 milyar dolar ile ihracatın 2 katından fazla olduğunu belirtiyor. Alptekin, "Türkiye’nin birincil ticaret ortağı olan Avrupa ekonomisinin alım gücünü kaybettiği bir ortamda Amerika ile ticaretimizin daha da geliştirilmesi gerekliliği ortada. İhracat pazarlarını çeşitlendirerek Avrupa’da yaşadığımız kaybı telafi etmek zorundayız. Bu gayretin başarılı olması için dünyanın birinci ekonomisi ABD’yi hedef pazar seçmemiz gerekmektedir" diyor. Yakın tarihe kadar Türkiye ile ABD arasındaki ekonomik ilişkilerin ithalat-ihracat temelli olduğuna değinen Ekim Alptekin, artık karşılıklı yatırımların gerçekleştiğini ve ticaret hacminin tek başına her zaman doğru bir gösterge olmadığını da belirtiyor. Sarkuysan, Eclipse Havacılık, Chobani gibi Türk sermayeli yatırımların üretiminin ABD’de yapılması nedeniyle ihracat rakamlarına yansımadığını belirten Alptekin, "Üretim merkezleri ABD olduğu için ihracatları ABD üzerinden yapılıyor olsa da bu önemli firmaların sermayesinin Türk olduğunu unutmamak gerekiyor" diyor. Alptekin aynı şekilde Ford Otosan, Alp Havacılık gibi Amerikan ortaklı şirketlerin de Türkiye’de ABD üzerinden ihracat yaptığı için, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri sadece ticaret hacmine göre değerlendirmemek gerektiğini söylüyor. ALPTEKİN: ‘BİR AN ÖNCE LOBİYE BAŞLAYALIM’ Türk Amerikan İşadamları Derneği (TABA/AmCham) Genel Başkanı Ekim Alptekin, AB ile ABD arasında imzalanacak bir STA'nın, Avrupa'yı krizden çıkarmaya dönük olduğunu belirterek, şunları söylüyor: "Amerikan şirketleri, AB'de üretim, dağıtım ve diğer faaliyetleri için 1.9 trilyon dolarlık yatırım gerçekleştirmiş durumda. Avrupa Birliği şirketlerinin, ABD'deki yatırımlarının büyüklüğü ise 1.6 trilyon dolar civarında. Serbest ticaret anlaşması kendi başına krizden çıkmayı başaramayan AB ekonomisine yılda en az 88 milyar dolar katkı yapacak ve bu nedenle Marshall yardımı kadar önem taşımaktadır. Bu anlaşmayla birlikte pazarların birbirine açılması ve ticaretin liberalleşmesiyle ABD'nin gelecek yüzyılda rekabet gücü artacak. Yeni iş imkânları yaratılacak, ekonomi için milyarlarca dolarlık yeni kaynak oluşması söz konusu olacak. Türkiye bu sürece dahil olmak için efektif bir lobi başlatamazsa, bu büyümenin dışında kalacak." TÜRKİYE, STA ÜLKELERİ İLE TİCARETTE FAZLA VERİYOR Ekonomi Bakanlığı verilerine göre Türkiye’nin, STA ülkeleri ile dış ticaretinin artış oranı, genel dış ticaretin artış oranını aşıyor. 2000-2011 döneminde genel dış ticarette artış oranı yüzde 357 olurken, STA ülkeleri ile dış ticaretin artış oranı yüzde 413’ü buldu. Bunlar ile ticaret 2000’de 4.9 milyar dolardı, 2011'de ise 25.8 milyar dolara dayandı. Serbest ticaret anlaşmaları, ülke dışı müteahhitlik yatırımlarını da tetikledi. Anlaşmalar ile bu alanda maliyetler indi, proje adedi arttı. Taahhüt firmaları, Ortadoğu ve Afrika yatırımlarını katladı. TÜRKİYE-ABD DIŞ TİCARETİ (Bin $) Yıllar .................İhracat ...............İthalat 2000..............3.135.162..........3.911.022 2001..............3.125.770..........3.261.298 2002..............3.356.125..........3.099.099 2003..............3.751.551..........3.495.770 2004..............4.860.040..........4.745.194 2005..............4.910.715..........5.375.547 2006..............5.060.853..........6.260.872 2007..............4.170.688..........8.166.068 2008..............4.299.941........11.975.928 2009..............3.240.597..........8.575.737 2010..............3.762.919........12.318.745 2011..............4.584.028........16.034.120 2012..............5.614.819........14.131.308 Kaynak: TÜİK Sayı: 392 - Mart 2013 13 Kapak BABACAN: AB'NİN, ABD İLE OTURACAĞI MÜZAKERE MASASINDA BİZ DE OLMAK İSTİYORUZ Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ABD ile AB arasında yapılacak serbest ticaret anlaşmasının, Gümrük Birliği üyeliği sebebiyle Türkiye için çok önemli olduğunu belirterek, bu sürecin doğru yönetilmesi halinde ilişkilere katkısının büyük olacağını, aksi takdirde ise siyasi ilişkilerde mevcut durumdan geriye gidilebileceğini söyledi. Babacan, kendilerinin de müzakere masasında yer almak istediklerini dile getirerek, "Şimdiden hazırlık yapılması, Kongre üzerinde çalışma yapılması gerekiyor" dedi. ABD ile AB'nin yapacağı serbest ticaret anlaşmasının krizin sonuçlarından biri olduğunu belirten Ali Babacan, "AB-Meksika yaptı. AB-Kanada imzalamak üzere. Şimdi de ABD yapacak. Kuzey Amerika ile AB, iki dev ekonomik blok, tek pazar haline geliyor. İki dev pazar birbirine açılıyor" diye konuştu. Babacan, "Hem Hollanda hem İtalya hem de Belçika başbakanları ile yaptığım görüşmelerde baktım, çok arzulular. Üçü de ağız birliği yapmışçasına 'Hızlı gideceğiz. Serbest ticaret anlaşmasını 12-24 ay arasında tamamlayacağız' diyorlardı. Bu konuyu Bakanlar Kurulu’nda 1.5 ay önce gündeme getirdim. ‘Eğer bunu doğru yönetirsek AB ve ABD ile siyasi ilişkilerimize de çok katkıda bulunabilir. Ama öyle bir noktaya gelebilir ki hem AB hem ABD ile siyasi ilişkilerde mevcut durumdan da geriye düşebiliriz' dedim. 3-4 gün sonra ABD Başkanı Obama 'Biz STA görüşmelerine başlıyoruz' diye açıklama yaptı" dedi. Bu konunun ABD Kongresi'ne geleceğini belirten Babacan, şunları söyledi: “Ama malum lobiler var. Maalesef o lobilerin çoğu Türkiye ile ilgili hayırlı bir bakış içerisinde değil. Yönetim ile olan sıcaklığımız Kongre'ye döndüğünde tam tersi. Nihayetinde kongreye gelecek. O yüzden çok aktif çalışılması gereken bir konu. Kimse şunun farkında değil. Biz, Gümrük Birliği’ndeyiz. Yarın öbür gün AB-ABD serbest ticaret anlaşması imzalandığı zaman biz, Amerikan mallarına bütün kapılarımızı açacağız. Hiçbir gümrük vergisi uygulayamayacağız. Eğer biz de Amerika ile bir serbest ticaret anlaşması yapmazsak bu ülkeye olan ihracatımızda gümrük Sayı: 392 - Mart 2013 14 vergileri devam edecek. Bunu kamuoyuna anlatmak bir dert. Çok dikkatli yönetilmesi gereken bir durum. Şimdiden hazırlık yapmamız, Kongre üzerinde çalışma yapmamız lazım. AB’nin tüm üyeleri ile gündeme getireceğiz. AB’nin Gümrük Birliği Anlaşması yaptığı tek ülkeyiz. Gümrük Birliği ‘geçici’ diye yapılmış, ‘üyeliğe kadar’ diye yapılmış. Ama üyelik olmuyor. Güney Kore ile serbest ticaret anlaşması yaptık. Başbakan'ımız bir Kore ziyaretinde baş başa görüşmede halletti: 'Sen AB ile yap serbest ticaret anlaşmasını, ben Kore ürünlerine kapımı açayım, sen kapıyı kapalı tut. Olmaz. Bu dostluğa sığar mı?' dedi. Tabii Türkiye ile Kore ilişkilerinin bir özelliği var. Şehit verdik. Dolayısıyla Başbakan'ımız bastırdı, oldu. Yoksa bakanlıklar arasında ne mektuplar geldi gitti. 'Mümkün değil' diyorlardı. 'Gidin AB ile konuşun' diyorlardı. Onlarla çözdük. Kanada sıcak gibi duruyor ama belli olmaz, süreç yürüyor. Meksikalılar direniyor. Argüman az. Ama burada AB sıkı durmalı. 'Bizi Gümrük Birliği içine soktunuz, üye de yapmadınız, aradan 18 yıl geçti. Madem böyle bir şey yapıyorsunuz, biz de oturalım masada' dedik. En son Ticaretten Sorumlu Komiser aradı, 'Tamam siz de katılın. Sizin de sandalyeniz olacak' dedi. Nerede? 'Odada'. Masada olacak mı? İkna edemedik, 'Siz tartışacaksınız, biz duvarın kenarındaki sandalyede mi oturacağız, böyle olacaksa hiç olmaz' dedik. Çözmesi gereken AB. Avrupa Birliği imzayı atıyor, sonra biz diğer ülkelerle boğuşmak zorunda kalıyoruz. Halbuki AB sıkı dursa 'Biz yapıyoruz ama Türkiye de bizim GB ülkemiz, onunla da bitirin' diye yönlendirme yapsa çok daha kolay çözülecek. AB, biz yokmuşuz gibi davranıyor. Atıyor imzayı, attığı imza bizi bağlıyor, karşı tarafı bağlamıyor. Kore'ydi, Meksika'ydı ama Amerika başka bir şeye benzemez. Çok büyük bir pazar ve üretici. AB-ABD tek pazar oluyor. Yönetimle sorun yok. Ama Kongre'ye geldiğinde rüzgârın Türkiye’den esmesini sağlamamız ya da öyle bir dönem yakalamamız lazım.” ÇAĞLAYAN: AB 17 YILDIR YANLIŞI DÜZELTMEK İÇİN ADIM ATMADI Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, ABD ve AB arasında imzalanacak serbest ticaret anlaşması konusunda uyardı. Çağlayan, "Türkiye'nin de eş zamanlı olarak bu çalışmalara başlaması gerekir. Aksi halde Türkiye açısından ciddi bir tehdit oluşturacak" dedi. Türkiye'nin, Gümrük Birliği Anlaşması'nın imzalandığı dönemde, birliğin başka ülkelerle imzaladığı anlaşmalara taraf olarak belirtilmemiş olmasının hata olduğunu vurgulayan Çağlayan, "AB de aradan geçen bu 17 yılda, o günkü yapılan yanlışı düzeltmek konusunda hiç adım atmamıştır. Bugün Avrupa ülkeleri başka bir ülke ile serbest ticaret anlaşmasını yaptıktan sonra, eğer o ülke isterse benimle serbest ticaret anlaşması imzalıyor" diye konuştu. Güney Afrika, Meksika, Cezayir gibi birçok ülkenin hali hazırda Avrupa Birliği'ne gümrüksüz mal gönderebildiğini belirten Çağlayan, Türkiye'nin bu ülkelere yapmış olduğu ihracatta, bazı ürünlerde yüzde 20'den yüzde 90'a kadar haksız gümrük vergilerine maruz bırakıldığını vurguladı. Zafer Çağlayan, şunları kaydetti: "Birkaç yıl önce ihracatımızın yüzde 48'ini Avrupa Birliği ülkelerine yapıyorduk. 10 yıl önce ihracatımızın yüzde 57'sini Avrupa kıtasına yapıyorduk. Küresel krizle beraber, Avrupa'nın şu anda içerisinde bulunduğu, bazı ülkelerin ciddi bir şekilde yaşadığı, daha belki 5-10 yıl daha yaşayacağı böyle bir kriz ortamında Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne olan ihracatının, toplam ihracat içerisindeki payı yüzde 38'lere kadar düştü. Eğer Türkiye 2011 yılında Avrupa Birliği'nin üyesi olan 28. ülke olmuş olsaydı, Avrupa ekonomisi o yıl yüzde 1 değil, yüzde 1,8 oranında büyürdü. AB ekonomisi yüzde 20 daha fazla büyürdü." Bakan Zafer Çağlayan, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye karşı uyguladığı vize rejiminin de haksız bir uygulama olduğunu belirterek, ''Bugün, Avrupa Birliği'nin vize konusunda Türkiye'ye yapmış olduğu uygulamayı insan hakları ihlali olarak görüyorum. Haksız rekabet olarak görüyorum. Ticarette teknik bir engel olarak görüyorum. Haksız bir uygulama olmanın ötesine geçmiş, zulme dönüşmüş bir engel olarak görüyorum. Avrupa Birliği benim işadamıma vize uygulayacak, akademisyenime, sanatçıma, öğrencime vize uygulayacak, engel koyacak. Ama bunun yanı sıra aynı Avrupa Birliği Kanadalı'yı, Brezilyalı'yı, Güney Koreli'yi, Japon'u, Karadağlı'yı vizesiz kabul edecek. Bunun adı nedir biliyor musunuz? Vicdansızlık" şeklinde konuştu. GÜMRÜK BİRLİĞİ YENİDEN TARTIŞILIYOR Avrupa Birliği (AB) ve ABD arasında yapılacak serbest ticaret anlaşması (STA) Gümrük Birliği’nin de yeniden sorgulanmasına neden oldu. İş dünyası temsilcileri, Gümrük Birliği'nin yeniden ele alınmasını isterken, Türkiye'nin Gümrük Birliği içinde olduğu AB'nin imza attığı her STA'ya dahil olması gerektiğini savundu. Görüşler şöyle: İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Hikmet Tanrıverdi: AB ile ABD'nin yapacağı STA bizi yüzde 100 ilgilendiriyor. Bu anlaşma tekstil sektöründe ciddi sıkıntılar yaratır. Bir kere bu konuda yapılacak STA'ya Türkiye'nin taraf olması gerekiyor. Ülkemiz konu ile ilgili her türlü gücünü kullanmalı. Gelinen aşamada AB'nin diğer ülkelerle parafladığı her STA'dan yara aldık. AB'nin, ABD ile yapacağı STA'ya taraf olamayıp zarar edecek konuma geldiğimiz takdirde Gümrük Birliği'ni gözden geçirmemiz gerekir. Gümrük birliği yerine STA'ya dönmemiz gerekir. Orta Anadolu Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği Başkanı Adnan Dalgakıran: AB'nin diğer ülkelerle yaptığı STA'ların dışında kalıyoruz. Bizim Avrupa ile yaptığımız Gümrük Birliği anlaşması sakat bir anlaşma. AB, bir yandan ABD ile diğer yandan Rusya ile STA'ya gidiyor. Burnumuzun dibinde çok daha büyük bir tehdit var. Bundan böyle AB'nin yaptığı tüm anlaşmalara Türkiye de dâhil olmalı. Buraya odaklanılmalı. Kuşku yok, bu AB üyeliğinden daha da önemli. Artık ya AB'nin STA'larına biz de katılmalıyız yahut tek tek anlaşma yapılan ülkelerle masaya oturmalıyız. İstanbul Ticaret Odası Başkan Yardımcısı Dursun Topçu: AB ile yaptığımız Gümrük Birliği anlaşması tek taraflı oldu. Öyle ki AB'nin diğer ülkelerle akdettiği STA'lar Türkiye'yi kapsamıyor. Tabii ülke olarak bu durumdan menfi etkileniyoruz. Gümrük Birliği 1996'da o şekilde yapılmış. Şimdi onun yeniden ele alınması gerekiyor. Temelinde Ali Babacan'ın kaygıları haklı ve yerinde. ABD ile AB arasında anlaşma olduğunda kaygılarının doğruluğu anlaşılacak. Sayı: 392 - Mart 2013 15 Güncel PREMIERE VISION FUARI TÜRK TEKSTİLCİLER İÇİN UMUT OLDU 12-14 Şubat tarihleri arasında Paris’te gerçekleşen Premiere Vision Fuarı, bu yıl umut verdi. Sendikamıza üye 10 işletmenin katıldığı fuar, müşteri profili açısından geçen yıllara göre çıtayı daha da yükseltti. Tekstilciler, 12-14 Şubat tarihleri arasında Paris’te gerçekleşen dünyanın önde gelen kumaş sektörü fuarı Premiere Vision’dan bu yıl da memnun döndü. Fuar özellikle müşteri profili açısından Türk tekstilcileri memnun ederken, 2013 yılı için de umut oldu. Sendikamız temsilcilerinin de katılarak üye iş yerlerinin standlarını ziyaret ederek yeni trendler ve ticari potansiyel hakkında bilgi aldığı fuara bu yıl tüm dünyadan 734 firma katıldı. Fuara geçen yılki katılım ise 678 olmuştu. “Global Düşün, Özellikli Hareket Et” sloganını benimseyen Premiere Vision Fuarı’na katılan sendikamız üyesi firma sayısı ise 10 oldu. Türkiye’den 17’si ulusal, 68’i de kişisel katılımın olduğu fuara katılım gerçekleştiren sendikamız üyesi işletmeler ise şunlar oldu: Akın Tekstil, Altınyıldız Mensucat, Bahariye Mensucat, İpekiş Mensucat, Karma Kokteyl Örme, Söktaş, Tüp Merserize Tekstil, Yünsa Yünlü Sanayi ve Bossa. Fuara katılan işletmeler, sendikamız temsilcilerinin yaptığı stand ziyaretlerinde fuarla ilgili memnuniyetlerini dile getirirken, tekstil ve hazır giyimde uygulanan ek gümrük vergisine ilişkin soruya da “son derece yararlı ve devam ettirilmesi gerekir” yanıtını verdiler. Fuarda ziyaretçilerin bu yıl yüzde 70’ten fazlasını uluslararası ziyaretçiler oluştururken, Sayı: 392 - Mart 2013 16 fuarda ürünlerini sergileyen firmaların ürünlerinin yüzde 50’sinin ise renk ve desen gibi konularda seçkin ve ayrıcalıklı ürünlerden oluşması dikkat çekti. Bilindiği gibi yaratıcılığa dayalı moda anlayışını muhafaza eden Premiere Vision Fuarı, katılımcı firmaların farklılıklarını ortaya koyabilmeleri için yaratıcılıklarını geliştirmelerini teşvik ediyor. Bu yıl Türkiye’den 70 tekstil firması fuara katılarak “Relax”, “Distinction”, “Seduction”, “Knitwear Solutions” kategorilerinde ürünlerini sergilerken, fuarda Mimar Sinan, Marmara ve Işık Üniversitesi de katılarak stand açtılar. Moda tasarımcılarının gelecek sezonlar- daki eğilimlerini ve dünyanın moda trendlerini belirleyici role sahip olan fuarda, İpek-iş de Ultimate Collection adlı yeni koleksiyonunu tanıttı. İpekiş yetkilileri, aynı zamanda Woolmark lisanslı üyesi ve Cool Wool kumaş üreticisi olan İpekiş’in özellikle en ince Avustalya Merino yünü, kaşmir ve ipek kullandığı; serinlik, hafiflik, akıcılık gibi özellikleriyle de öne çıkan kumaş koleksiyonunun dünya moda devlerinden yoğun ilgi gördüğünü anlattılar. İpekiş Genel Müdürü Aşkın Kandil, “Premiere Vision, dünya modasının nabzının attığı bir fuar olmanın yanı sıra sektör profesyonellerinin de buluşma noktası. Trendlerin belirlenmesinde önemli bir rehber olan fuarda yeni koleksiyonumuzu modanın önde gelenlerinin beğenisine sunduk. Geçen yıl da katıldığımız fuardan başta Moschino, Versace, Dolce&Gabbana ve Armani olmak üzere ünlü moda markalarından yoğun ilgi görmüştük. ArGe ve Ür-Ge’ye ciddi yatırım yapan İpekiş olarak dünya moda trendlerinde söz sahibi olmaya başladığımızı görüyor ve bundan hem markamız hem de Türkiye adına gurur duyuyoruz” dedi. Bu arada Premiere Vision ile aynı tarihlerde düzenlenen '20. Paris Texworld Kumaş Fuarı' da Türk tekstilcileri memnun etti. Fuara bu yıl Uludağ Tekstil İh- racatçıları Birliği (UTİB) organizasyonunda 89 firma katıldı. UTİB Başkanı İbrahim Burkay yaptığı açıklamada Türk kumaşının tanıtımı için çalışmalar sürdürdüklerini belirterek, tekstil sektörünün en önemli moda merkezlerinden biri olan Paris'te Türkiye tekstil sektörünün prestijli bir konum elde ettiğini bildirdi. İhracatta yakalanan artışın son birkaç yıldır yürütülen faaliyetlerin yansımaları olduğunu ifade eden Burkay, şunları kaydetti: “2013'e yüzde 24 artışla çok iyi bir başlangıç yaptık. Sektör adına belirlediğimiz hedefler doğrultusunda dünyanın neresinde olursa olsun fuarlara katılım sağlamaya çalışıyoruz ve Texworld Fuarı'nda da yüksek firma katılımı ile yer aldık. Dünyanın en prestijli kumaş fuarları arasında yer alan Premiere Vision Paris ve Texworld fuarlarının aynı tarihlerde düzenlenmesi, Türkiye kumaş sektörünün tanıtımı için önemli bir fırsat oldu. Bizler de UTİB olarak bu yıl 'Turkish Fashion Fabrics' konsepti ile havaalanları, metrolar, fuar alanı çevrelerinde reklamlar verdik.” Kumaş, ipek aksesuarlar, nakış işleri, triko, baskı ve grafik sanatları, pamuk, yün, linen, dantel, elyaf, tekstil baskı, tekstil makineleri, kot ve giyim kumaşı ürün gruplarının sergilendiği fuara bu yıl tüm dünyadan 800'ün üzerinde firma katıldı. Kumaş çeşitliliği ve sayısı bakımından dünyanın en büyük kumaş fuarlarından biri olarak nitelendirilen '20. Paris Texworld Kumaş Fuarı', 12-15 Şubat tarihleri arasında, Paris Le Bourget'te gerçekleştirildi. Tekstil ve giyim sektörü profesyonellerini bir araya getiren fuarda ayrıca, tekstil sektörünün önde gelen profesyonelleri tarafından sürdürülebilirlik, trendler, yenilikler ve temalar üzerine seminerler de verildi. Sayı: 392 - Mart 2013 17 Vergi Dünyası EŞ VE ÇOCUĞA EV, OTOMOBİL ALMANIN VE BANKA HESABINA ORTAK ETMENİN VERGİSİ Eş, çocuk, anne, baba, kardeş ve diğer yakınlarınıza ev ve otomobil almanın ya da banka hesabınıza ortak etmenin vergisi olduğunu biliyor musunuz? Biliyorsanız, bu yazıyı okumanıza gerek yok. Bilmiyorsanız, okuyun. Özellikle, hesaba ev ve otomobil aldığınız ya da ortak ettiğiniz kişi dikkatle okusun. Ne vergisi? Şu anda yürürlükte olan mevzuata göre, eş ve çocuğa veya diğer yakınlara; Ev, dükkân, büro, arsa gibi gayrimenkul ve otomobil alma, Banka hesabına sonradan ortak etme, “ivazsız (karşılıksız) intikal” kabul edilip, Veraset ve İntikal Vergisi’ne tabi tutuluyor (Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, Md. 1). O nedenle, ortada bir kanun ve ilgili maddesi varken; “Şu anda böyle bir vergi yok, bu tür bir yasa çıkması da söz konusu değil” diyenlere itibar etmeyin. Vergi olduğu yasada açıkça yazılı. Yasa ne diyorsa o… Verginin tarifesi de tabloda belirtildiği gibi. Sorun ne? Sorun şu; Çok kişi, kendi banka hesabına, eşini, çocuğunu veya başka bir yakınını sonradan ortak etmenin, “ortak ettiği kişi açısından” vergiye tabi olduğunu ve Sayı: 392 - Mart 2013 18 Veraset ve İntikal Vergisi ödemesi gerektiğini bilmiyor (“Nereden buldun?” yasası olmadığı için başlangıçta ortak hesap açmada sorun yok). Yine çok kişi, aldığı evin tapusunu eşi ile yarı yarıya yapınca, eşine bir yazlık alınca, eşi veya çocuğuna otomobil alınca, onlar tarafından Veraset ve İntikal Vergisi ödenmesi gerektiğini bilmiyor. Bilmiyor ama kanunları bilmemek mazeret değil. Olayı bir örnekle açıklayalım. ÖRNEK: (A) Bankasında, 500 bin lira mevduat hesabınız var. Eşinizi de bu hesaba ortak ettiniz. Bu durumda, eşinize 250 bin lira bağışlamış sayılıyorsunuz. Vergiciler buna “ivazsız (karşılıksız) intikal” diyerek, Veraset ve İntikal Vergisi’ne tabi tutuyorlar. Verginin oranı, hesaba ortak ettiğiniz kişinin kim olduğuna göre değişiyor. Tabloda da görüldüğü gibi eş, çocuklar, anne ve babanızdan birini ya da ikisini veya hepsini ortak etmişseniz, verginin oranı yüzde 5-15, bunların dışındaki kişileri örneğin kardeşinizi, amca, dayı, hala, teyze, yeğen ve diğer kişileri ortak etmişseniz, verginin oranı yüzde 10-30 arasında değişiyor. İyi koca vergisi örneği Yaşanmış örnek de var. Örneğin, Ataköy Konakları’ndan ko- Prof. Dr. Şükrü KIZILOT nut alan 950 kişi, Maliyeciler tarafından sorgulandı. Tapuda konut sahibi gözüken 125 kadına, konutları kocalarının aldığı saptandı. Ardından, bu kadınlardan “Veraset ve İntikal Vergisi” istendi. Türkiye genelinde, bu şekilde yaşanmış çok örnek var. İşin ilginç yönü, mükellefiyet “olayın tespit edildiği tarihte” başladığı için Maliyeci 2-3 yıl, 8-10 yıl hatta 15-20 yıl öncesini de sorgulayıp Veraset ve İntikal Vergisini isteyebilir (Md. 20/b). Evet… Mevcut durum bu… Yeni düzenleme ne? 2008 yılında, bir kanun tasarısı ile Veraset ve İntikal Vergisi’nin kaldırılıp, Gelir Vergisi Kanunu içine taşınması öngörülmüştü. Ancak bu tasarı yasalaşmadı. Şu aşamada, Maliye Bakanlığı tarafından Gelir Vergisi Kanunu değişikliği ile ilgili yapılan teknik çalışmalar sırasında da aynı yaklaşımda bir taslak hazırlandı. Buna göre; Veraset ve İntikal Vergisi kaldırılıyor. İvazsız intikaller (eş, çocuk ve diğer kişilere bağış, hediye, banka hesabına sonradan ortak etme, vb. uygulamalar) Gelir Vergisi kapsamına alınıyor. İvazsız intikal eden tutarın, yüzde 50-70’i üzerinden gelir vergisi alınması öngörülüyor. Gelir Vergisi oranı da yüzde 15-35 arasında (75 bin liranın üzeri için yüzde 35 oranında) belirleniyor. Yeni düzenleme şu anda taslak halinde. Son şekli, yasalaştığında belli olacak. Ancak yeni yasa çıkmasa bile mevcut yasaya dikkat!.. Hesaptan havale de Olay sadece banka hesabına ortak etmekle sınırlı değil. Banka aracılığıyla, hesaptan hesaba para havalesi yoluyla para verme de bu kapsamda. Daha ötesi, elden nakit para vermenin de vergisi var. “Yani oğluma veya eşime 100 lira veya 500 lira veya hediye versem, o da mı vergiye tabi?” diye soracağınızı tahmin ediyorum. Hayır... Vergiye tabi değil. Her defasında 3.244 liraya kadar vergi yok. Örneğin her ay ya da her hafta 3.000 lira veya bu tutarda hediye verirseniz vergi yok. YÜRÜRLÜKTEKİ YASAYA GÖRE EŞ, ÇOCUK VE DİĞER KİŞİLERE EV VE OTOMOBİL ALMANIN, BANKA HESABINA SONRADAN ORTAK ETMENİN 2013 YILI VERGİ TARİFESİ MATRAH Kardeş, amca, dayı, hala, Anne, baba, eş ve teyze, yeğen ve diğer çocukların vergi kişilerin vergi oranı (%) oranı (%) İlk 190 bin TL için 10 5 Sonra gelen 430 bin TL için 15 7.5 Sonra gelen 940 bin TL için 20 10 Sonra gelen 1 milyon 800 bin TL için 25 12.5 Matrahın 3 milyon 360 TL’yi aşan bölümü için 30 15 Ancak bu günler iyi günleriniz... Gelir Vergisi Kanunu, baştan sona değişiyor. Geçtiğimiz günlerde yazdık, yeni düzenleme aynen yasalaşırsa, bir yıl içinde toplam 2.500 lira veya bu tutarda hediye verebileceksiniz! Vergiyi kim ödeyecek? Banka hesabına ortak ettiğiniz veya para verdiğiniz eşiniz, çocuğunuz ya da diğer kişiler ödeyecek. Vergi ödemek için “Veraset ve İntikal Vergisi” beyannamesinin, verilmesi gerekiyor. Beyanname, banka hesabına ortak edildiğiniz ya da hesabınıza karşılıksız olarak para havale edildiği tarihi izleyen “bir ay içinde” verilecek. Vergisi de 3 yılda, Mayıs ve Haziran aylarında ödenecek. Gelir Vergisi Kanunu ile ilgili yukarıda belirttiğimiz taslak, aynen yasalaşırsa, 2.500 lirayı aşan karşılıksız para edinimlerinin yüzde 50-70’i “yıllık gelir” vergisi beyannamesi ile beyan edilecek. Vergi hesaplanırken, anne, baba, eş ve çocuklara, yüzde 50 indirimli oran belirlenmemiş. Hesaplanan vergi Şubat ve Haziran aylarında iki eşit taksitte ödenecek. Sayı: 392 - Mart 2013 19 Ekonomik Diyalog MERKEZ BANKASI HEDEFLERİ VE GERÇEKLEŞMELER 2013 yılının ilk iki ayı sonrasında, mart ayına geçilirken Merkez Bankası’nın koyduğu üç hedef olan kredi genişlemesi sınırı, reel döviz kuru düzeyi ve enflasyon hedefi çerçevesinde gerçekleşmelere bakarak bir gidişat değerlendirmesi yapıyoruz. Merkez Bankası politika hedefleri çerçevesinde açıkladığı gibi kredi artış oranını yüzde 15 düzeyinde tutumak istiyor. Diğer taraftan reel efektif döviz kurunu 120 değerinin altında görmek arzusunda. Hatta reel kurda yüzde 1.5-2 civarında bir değerlenmeye de hoşgörü ile bakabilirim, diyor. Bunun ötesinde ise değerlenmeye kayıtsız kalmayacağını vurguluyor. Enflasyon hedefini ise yüzde 5.3 olarak tutmakta ısrar ediyor. Aşağıda bu hedefler çerçevesinde nerede durduğumuzu tesbit etmeye çabalıyor ve gelecek hakkında tahmin üretmeye çalışıyoruz. İlk önce enflasyona bakıyoruz. Mart başında ilan edilen tüketici fiyatları Şubat ayında ortalama yüzde 0.3 oranında arttı. Geçen yılın Şubat ayında bu oran yüzde 0.6 olduğundan yıllık enflasyonda aradaki farka yakın bir düşüş gördük. Geçen yılı, son aylardaki hızlı düşüşle yüzde 6.2 seviyesinde tamamlayan yıllık TÜFE enflasyonu, Ocak ayında 1.1 puan artarak yüzde 7.3’e yüksel- Sayı: 392 - Mart 2013 20 mişti. Şubat ayındaki düşüşle birlikte yıllık TÜFE enflasyon oranı yüzde 7.0 oldu. Üretici fiyatlarındaki düşük seyir ise devam ediyor. ÜFE’deki yıllık artış on üç yılın en düşük seviyelerinde. Şubat ayındaki 0.1 puanlık düşüşle üretici fiyatları son on iki ayda sadece yüzde 1.8 oranında arttı. Düşüş büyük oranda sanayi ürünlerinden kaynak- lanmış. Bu düşük seyir tüketici fiyatları enflasyonu açısından orta vadede olumlu beklentileri destekliyor. Şubat ayında tüketici fiyatlarındaki değişimin detaylarına bakacak olursak, 0.3 puanlık düşüşün büyük oranda gıda fiyatlarından kaynaklandığını, ulaştırma fiyatlarının petrol fiyatlarının da etkisiyle bir miktar yükseldiğini görüyoruz. Her zaman yaptığımız gibi harcama grupları itibarıyla yıllık enflasyona katkıları aşağıdaki tabloda özetliyoruz. Katkı pay çarpı artış hızı demektir. Tabloda da görüldüğü üzere ulaştırma grubu fiyatlarının enflasyona katkısı 0.2 puan artarken, gıda, konut ve giyim ve ayakkabı gruplarının katkısı toplamda 0.5 puan azalmış. Bu da enflasyonu yüzde 7 seviyesine çekmiş. Diğer harcama gruplarında çok önemli bir değişiklik yok. Genel olarak, enflasyonun beklentilere paralel gerçekleştiğini, Merkez Bankası’nın öngörüleri açısından yeni bir gelişme olmadığını belirtmemiz gerek. Önümüzdeki dönemde enflasyonun gidişatı açısından çekirdek enflasyon göstergelerine baktığımızda, 2012’nin son aylarında TÜFE ENFLASYONUNA YILLIK KATKILAR TÜFE Gıda-alkolsüz içecek (%24) Konut (%17) BİRİNCİ GRUP (%41) Ulaştırma (%18) Otel, lokanta ve kafeler (%6) Ev eşyası (%7) Çeşitli mal ve hizmetler (%4) Sağlık (%2) İKİNCİ GRUP (%38) Alkol-tütün mamulleri (%5) Giyim-ayakkabı (%7) İletişim-Haberleşme (%5) Kültür ve eğlence (%3) Eğitim (%2) ÜÇÜNCÜ GRUP (%21) Ara-10 6.4 1.9 1.0 2.9 0.9 0.5 0.2 0.2 0.0 1.9 1.3 0.3 -0.2 -0.1 0.1 1.5 Ara-11 10.4 3.3 1.3 4.6 1.9 0.5 0.8 0.6 0.0 3.7 1.1 0.6 0.1 0.2 0.2 2.1 Ara-12 6.2 1.0 1.9 2.9 0.9 0.5 0.4 0.3 0.0 2.2 0.1 0.6 0.3 0.1 0.1 1.1 Oca-13 7.3 1.6 1.8 3.4 0.7 0.6 0.4 0.4 0.0 2.1 0.8 0.6 0.3 0.0 0.1 1.8 Şub-13 7.0 1.3 1.7 3.1 0.9 0.6 0.4 0.3 0.0 2.3 0.8 0.5 0.3 0.0 0.1 1.7 Dr. Deniz GÖKÇE düşüşün sona erdiğini, hemen hemen bütün kalemlerde yatay seyrin hâkim olduğunu görüyoruz. Merkez Bankası’nın dikkatle izlediği ve enerji, gıda, alkolsüz içecekler, tütün ürünleri ve altın gibi kısa dönemde dalgalanan fiyatların dâhil edilmediği I endeksinde yıllık artış oranının 0.1 puanlık yükselişle yüzde 5.8’e ulaştığını görüyoruz. Bu çok büyük bir yükseliş değil ama önümüzdeki dönem açısından enflasyondaki düşüşün yavaş olacağına işaret ediyor. Zaten uzun zamandır çekirdek enflasyonun enflasyon hedefinin üzerinde olması, enflasyondaki düşüşün zaman alacağı şeklinde yorumlanıyordu. Uzun vadeli hedef olan yüzde 5.3 seviyesinin tutması için çekirdek enflasyon göstergelerinin yüzde 4’ün altına inmesi gerekiyor. Son veriler gösteriyor ki, bu da zaman alacak. Tahminimiz enflasyon yılın ilk yarısında yüzde 6-8 arasında dalgalanacak, yaz aylarında ise tarım fiyatlarına bağlı olarak düşüşler görebiliriz. Yüzde 5.3 hedefine ise ancak uluslararası ortamda gıda ve petrol fiyatları düştüğü taktirde yaklaşabileceğimizi söylemek doğru olur. Enflasyon gidişatından sonra kredi gelişmelerine bakıyoruz. 2012 yılı sonunda kredide artışının ve reel büyümenin arzu edilen düşük düzeye geldiği ve cari dengenin de planlandığı gibi önemli ölçüde düşerek 2011 yılındaki 77 milyar dolar veya GSYİH oranı olarak yüzde 10 civarındaki aşırı düzeyden 47 milyar dolar veya yüzde 6 civarında bir düzeye indiği biliniyor. İlk grafikteki mavi çizgi kredi değişiminin GSYİH oranını gösteriyor, kırmızı çizgi ise cari denge açığının GSYİH oranını. Mavi çizgideki tersine dönüş aynı zamanda kredi artış trendinin değiştiğini, yani yeniden büyümenin başladığını gösteriyor. Cari denge açığı da düşmüştü ama, şimdi yeniden artmaya başlayacak. İkinci grafikten kredi artışının Merkez Bankası’nın yüzde 15 artış hedefinden yukarıda, yüzde 20 civarında gittiğini görmek mümkün. Bu durumda Merkez Bankası önümüzdeki dönemde mevduat karşılıklarını artırma politikasına devam etmek zo- KREDİ ARTIŞI/ GSYİH VE CARİ DENGE AÇIĞI / GSYİH (2012 SONU ) runda kalacaktır. Çünkü cari denge açığının, büyüme yeniden canlanırken hızla büyümesi istenmiyor. Reel efektif döviz kuruna dönersek, Ocak ayında reel efektif döviz kuru 120.16 değeri ile hedef 120 değerinin çok az üstüne çıktı, Şubat enflasyonunun sergilediği düşüş de reel efektif döviz kurunu 119.7 düzeyine geri çekti. Merkez Bankası, 115-120 arasında bir reel kur düzeyi ile rahatsızlık duymayacağını deklare etmişti. Bu nedenle de ülkeye giren yabancı fonlara rağmen aşırı değerlenmenin gerilediğini gördüğü için, büyük olasılıkla faiz koridorunu aşağıya doğru ittirmeyecektir. Tabii henüz bilmediğimiz şey, ABD ve Avrupa’nın elemlerinin ne kadar süreceği ve bunun ülkemizi ne şekilde etkileyebileceği. Türkiye, Okyanus’ta ada değil, dışa çok açık ve her türlü risk artışının ülkemizi bir şekilde etkileyeceğini düşünmemiz gerek. KREDİ GELİŞMELERİ Nominal Toplam Kredi (sürekli çizgi) Döviz Kuruna Göre Düzeltilmiş Kredi (kesintili çizgi) Sayı: 392 - Mart 2013 21 Ekonomik Diyalog REKABETÇİ KUR Dünyada “Kur Savaşları” başladı. Bu savaşın amacı ülkelerin dünya pazarına daha çok mal satabilmeleri. Bunun için de paralarının değerinin düşürülmesi. Acaba biz bu savaşın neresindeyiz? Biz ters köşedeyiz. Çünkü bizim Merkez Bankamız, Türk Lirası’nın değerini rekabetçi çizgiye getirmeye değil, değer kaybını önlemeye çalışıyor. Türk Lirası’nın değer kaybı olasılığına karşı politikalar uyguluyor. Bu durumda biz, rekabetçi kurdan uzaklaşıyoruz. Bu durum Merkez Bankası’nın düzenlediği Reel Efektif Döviz Kuru Endeksi'nde bile görülüyor. Merkez Bankası, Türk Lirası’nın “gerçek değerini”, “TÜFE Bazlı 2003=100 Reel Efektif Döviz Kuru Endeksi”nden izliyor. Bu endeks Türkiye’nin TÜFE değişimi ile ekonomik ilişkilerimizin yoğun olduğu ülkelerin TÜFE endeksleri harman edilerek düzenleniyor. 2003 yılında 100 olan döviz kuru endeksi 100’ün üzerine çıkmış ise, Türk Lirası değerlenmiş, döviz ucuz satılıyor demektir. Merkez Bankası Başkanı son bir yıldır endekste 120 sayısını sınır olarak bellemiş durumda. Endeks 120’yi aşar ise dövizin daha fazla ucuzlamaması için piyasaya müdahale edeceğini tekrarlıyor. 2012 Ocak ayında 112.4 olan endeksin 2013 Ocak ayında 120.1’e yükseldiği açıklandı. Bu endekse göre 1.76-1.80 arasında gidip gelen dolar fiya- Sayı: 392 - Mart 2013 22 Tevfik GÜNGÖR tının 2.15 TL dolayında olması gerekir. Yabancılar da Türk Lirası’nın aşırı değerli olduğunu görerek, rekabetçi kurun ne olması gerektiği konusunda çalışmalar yapıyor (1) ABD’de bulunan ”Petersen Institute for International Economics“ isimli araştırma kuruluşu, her yıl dünya ülkelerinin paralarının değeri ve para değerine bağlı risklerle ilgili olarak bir araştırma yayımlıyor. Geçtiğimiz ay yayımlanan “Estimates of Fundemental Equilibrium Exchange Rates” başlığını taşıyan araştırmaya göre, inceleme konusu 23 ülke arasında 2012 yılında parası en değerli ülke Türkiye. Türk Lirası yüzde 23 oranında değerli. Türkiye’nin cari açığının (döviz açığının) milli gelire oranının yüzde 3’e düşürülmesi için, gerçekçi kur hesabına göre dolar fiyatının 2.31 TL olması gerekir. (2) Uluslararası Para Fonu (IMF) her yıl üye ülkelerin döviz kurları ve bu kurların ülkelerin cari açıklarını nasıl etkilediği, borçlarını nasıl büyüttüğü konularını kapsayan bir rapor yayımlıyor. “IMF Pilot External Sector Report“ başlığını taşıyan ve temmuz ayında yayımlanan raporunda gerçekçi kur uygulamasının önemine değiniliyor. IMF raporuna göre cari açığının milli gelire oranının yüzde 4’e çekilmesi şart. Bunun için de Türk Lirası’nın yüzde 10-20 oranında değer kaybetmesi gerekiyor. Bu hesaba göre ise doların gerçekçi kuru 2.00-2.20 TL olarak hesaplanıyor. Türkiye’de rekabetçi kur konusunun tartışılmasından korkulur. İhracatçılar bile “gerçekçi kur” hesabı yapmaktan çekinir. Merkez Bankası cari açığı (döviz açığını) küçültmek için rekabetçi kur uygulaması yerine, faiz oranları ve bankaların zorunlu karşılık oranları ile oynayarak, kurun sabit kalmasına çalışırken alternatif politikalar hiçbir şekilde gündeme gelemiyor, tartışılamıyor. Sayı: 392 - Mart 2013 23 Çalışma Hayatı DESTEK PRİMİ BORCUNA ÖDEME KOLAYLIĞI GELDİ Destek primi nedir? Sosyal Güvenlik Destek Primi Müessesesi: Sosyal güvenlik kurumlarının herhangi birinden emekli olan kişinin, emekli aylığını kestirmeden, destek primi ödeyerek ücretli olarak veya kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmasına veya şirket ortağı olmasına imkân sağlayan uygulamadır. Sosyal güvenlik destek pirimi; ücretli çalışan emeklilere, kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlara ve şirket ortaklarına farklı zamanlarda getirildi. Ve farklı şekilde uygulandı. Bugün itibariyle destek primi, bağımsız çalışanlar ve şirket ortaklarının emekli aylığından yüzde 15 kesinti yapmak, ücretli çalışanların ücretinden yüzde 7.5 oranında kesinti yapmak suretiyle uygulanıyor. Ücretli olarak emekli çalıştıran işveren ayrıca, işveren hissesi olarak yüzde 22.5 oranında destek primi ile yüzde 1 ile 6.5 arasında değişen oranda iş kazası ve meslek hastalığı primi ödüyor. Destek primi ne zaman getirildi? Yetkililerin açıklamalarına göre 800 bin civarında “Sosyal Güvenlik Destek Primi” borçlusu var. Destek primi kamuoyuna yeterince anlatılamadığından, çoğu kişi destek primi yükümlüsü olduğunu dahi bilmiyor. Prim borcundan ancak hakkında icra kovuşturması başladığında haberi oluyor. Bu durumun farkında olan idare, destek prim borçları için zaman zaman çeşitli kolaylıklar sağlıyor. Nitekim son olarak 2011 yılında uygulamaya konan, kamuo- Sayı: 392 - Mart 2013 24 yunda Torba Kanun olarak adlandırılan 6111 Sayılı Kanun ile ödeme kolaylığı getirilmişti. Bu kez de, 19 Ocak 2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 6385 Sayılı Yasa ile ödeme kolaylığı getirildi. Yeni getirilen ödeme kolaylığı da 6111 Sayılı Torba Kanun usul ve esaslarında uygulanacak. Ödeme kolaylığının ayrıntılarına geçmeden önce, konunun daha iyi anlaşılması için, destek priminin ne olup olmadığına göz atmakta yarar var. Sosyal güvenlik destek primi; -Ücretli çalışan emeklilere 1986’dan beri uygulanıyor, -Kendi nam ve hesabına bağımsız çalışan emeklilere 8 Eylül 1999 tarihinde, -Bağ-Kur dışındaki sosyal güvenlik kurumlarından emekli olup, Bağ-Kurlu olmayı gerektiren ticari faaliyette veya serbest meslek faaliyetinde bulunanlara 2 Ağustos 2003 tarihinde, -Şirket ortaklarına ve A.Ş. yönetim kurulu başkan ve üyelerine 28 Ocak 2004 tarihinde, getirildi. Yapılandırma başvurusu hangi sürede nereye ve nasıl yapılacak? Destek primi borçlusunun, ödeme kolaylığından yararlanmak için öncelikle Ekrem SARISU yazılı başvuru yapması gerekiyor. En geç 31 Mayıs 2013 Cuma günü mesai saati sonuna kadar yazılı olarak başvuru yapabilecekler. Başvuru bizzat elden yapılabileceği gibi, posta yoluyla da yapılabilecek. Posta yoluyla başvuru yapmak isteyenlerin, taahhütlü, iadeli taahhütlü ve APS yoluyla yapılan başvurularda talep zarfının postaneye veriliş tarihinde kuruma verilmiş sayıldığı, adi postada ise talep zarfının kurum kayıtlarına intikal ettiği tarihte, kuruma verilmiş sayıldığı hususuna dikkat etmelerinde yarar var. 1 Ekim 2008’den önceki ve 1 Ekim 2008’den sonraki destek primi borçları için ayrı ayrı başvuru gerekiyor. Ancak SSK’dan ve Bağ-Kur’dan emekli olup, Bağ-Kurlu olmayı gerektiren kendi nam ve hesabına faaliyette bulunan veya şirket ortaklığı veya anonim şirket yönetim kurulu üyeliği veya başkanlığı yapan emekliler için, SGK birleşik talep formu oluşturduğundan, SGK’dan alınacak formu doldurulup bağlı olunan sosyal güvenlik il veya merkez müdürlüğüne tek form verilerek başvuru yapılmış olacaktır. Emekli Sandığından emekli olup belirtilen işleri yapan emekliler ise, SGK’dan alacakları talep formunu doldurmak suretiyle elden veya posta yoluyla “Mithatpaşa Cad. NO:7 Sıhhıye/Ankara” adresinde bulunan Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Kamu Görevlileri Emeklilik Dairesi Başkanlığına, başvuruda bulunacaklardır. Ödeme kolaylığının sağladığı avantaj Ödeme kolaylığı, borçluya ağır gecikme cezası ve gecikme zammından kurtulma ve borcunu enflasyon oranında hesaplanacak faizle, 36 ayda 18 eşit taksitte ödeme imkânı sağlıyor. Yapılandırmaya esas destek prim borcunun hesaplanması Yapılandırmaya esas destek primi borcu, şu şekilde hesaplanacak: Borca işletilen gecikme zammı ve gecikme faizi silinecek. Yerine, borcun vade tarihinden Aralık 2004 ayı sonuna kadar TEFE (Tüketici Fiyat endeksi) endeksi değişim oranları, Ocak 2005’ten Ocak 2013 ayına kadar geçen her ay için ÜFE (Üretici Fiyat Endeksi) aylık değişim oranları, 1 Ocak 2013’ten yasanın yürürlüğe girdiği 19 Ocak 2013’e (bu tarih hariç) kadar da Aralık 2012 ayı ÜFE değişim oranı (günlük olarak) dikkate alınarak faiz hesaplanacak. Hesaplanan faiz ile prim borcunun aslı toplanmak suretiyle yapılandırılacak toplam borç bulunacaktır. Hesaplanan borç, peşin veya taksitle ödenebilecek. Peşin ödemenin sağladığı ekstra avantaj Hesaplanan yapılandırmaya esas borç: Peşin ödenmesi halinde borca başkaca faiz hesaplanmayacak. Başvuru tarihinin son günü olan 31 Mayıs 2013 Cuma günü mesai saati sonuna kadar yapılan ödemeler peşin ödeme sayılacaktır. Bu tarihte ödenen destek primi borcu için 19 Ocak 2013 ile 31 Mayıs 2013 arasındaki süre için herhangi bir faiz hesaplanmayacaktır. Borç 36 ayda 18 eşit taksitle ödenebilecek Yapılandırmaya esas destek primi borcu iki ayda bir taksit olmak üzere; -12 ayda 6 eşit taksitte ödenme talebinde bulunulması halinde yüzde 5, -18 ayda 9 eşit taksitte yapılandırma talebinde bulunulması halinde yüzde 7, -24 ayda 12 eşit taksitte yapılandırma talebinden bulunulması halinde yüzde 10, -36 ayda 18 eşit taksitte yapılandırma talebinde bulunulması halinde yüzde 15, oranında yapılandırma faizi ayrıca prim borcuna eklenecek. Bulunan tutar taksit sayısına bölünerek, iki ayda bir ödenecek taksit tutarları bulunacaktır. İlk taksit 31 Mayıs 2013 Cuma günü mesai saati sonuna kadar ödenebilecek. İlk taksitten sonra iki ayda bir taksit ödenmesi gerekiyor. Destek primi borçlusu, bu fırsatı kaçırmamalı Destek primi borçlusu, bu fırsatı kaçırmamalı. Çünkü SGK, Maliye’den almış olduğu mükellef listelerini emekli aylığı alanlarla karşılaştırarak destek primi borçlularını tespit etti. Ve prim tahakkuk ettirerek haciz işlemlerine başladı. Bugüne kadar prim borcu gelmeyen emekliye, kısa bir süre sonra gelecektir. Başvuru süresi geçtikten sonra tren kaçmış olur. Aman dikkat… Sayı: 392 - Mart 2013 25 Güncel ŞANGHAY BEŞLİSİ'NE ÜYELİK TÜRKİYE'YE NE KAZANDIRIR? Başbakan Erdoğan'ın açıklamasının ardından Şanghay Beşlisi, Türkiye'nin gündemine oturdu. 'Doğu'nun NATO'su olarak nitelenen ve ekonomik birlik olma yolunda ilerleyen Şanghay İşbirliği Örgütü, AB'ye alternatif değil ama faydalı bir adım olacak. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, kamuoyunda Şanghay Beşlisi olarak bilinen Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) katılmaya dönük açıklamaları, gözleri bu örgüte çevirdi. Özellikle üyeliğe ayak direten AB'ye karşı yapılmış bir hamle olarak yorumlanan bu açıklamayla birlikte Şanghay Beşlisi'nin Türkiye'ye neler kazandıracağı da kamuoyunda tartışıldı. Bugün gelinen noktada ise Şanghay Beşlisi'ne üyeliğin AB'ye alternatif olmayacağı, ancak küresel ekonominin ekseninin Doğu'ya kaydığı bir ortamda bu örgüte üyeliğin faydalı olacağı görüşü hâkim... Peki, kim bu Şanghay Beşlisi? Şanghay Beşlisi'ni 1996 yılında Rusya, Çin, Tacikistan, Kazakistan ve Kırgızistan kurdu. 2001 yılında Özbekistan'ın birliğe katılmasıyla organizasyon 'Şanghay İşbirliği Örgütü' adını aldı. Dünya Bankası'nın 2011 verilerine göre, Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ın toplam milli gelirleri 9.6 trilyon doları buluyor. ŞİÖ üye ülkelerinin kapsadığı alan 37 milyon kilometrekare ile Avrasya'nın yüzde 74'ünü kapsıyor. Üye ülkelerin toplam nüfusu 2.7 milyar ve dünya nüfusunun yüzde 40'ını oluşturuyor. Bu arada örgütün öncü ülkeleri Rusya ve Çin arasında artan ekonomik ilişkiler dikkat çekiyor. Örgütün kuruluş yılı olan 2001'de iki ülke arasındaki ticaret hacmi 5.5 milyar dolar iken, 2011'de bu rakam 60 milyar dolara yükseldi ve Çin, Rusya'nın en büyük ticaret ortağı oldu. 6 daimi üye arasında 2001'de 12 milyar dolar olan ticaret hacmi de 2012'de 84 milyar dolara ulaştı. Sayı: 392 - Mart 2013 26 Dış ticarette benzer bir gelişmenin Türkiye açısından da yaşanması bekleniyor. Türkiye geçen yıl 7 Haziran'da ŞİÖ'ye diyalog partneri olmuştu. Türkiye tam üye olması halinde ise bu örgütte üçüncü büyük güç olacak ve bu ülkelerle ticarette olumlu bir süreç yaşayacak. Ancak bugün ŞİÖ ülkelerine olan ticaretimizde Türkiye aleyhine bir dış ticaret açığı var. Zira bu ülkelerle geçen yıl yapılan ticaretin 11.5 milyar dolarını ihracat, 51 milyar dolarını ise ithalat oluşturdu. Türkiye, Çin’den yaptığı ihracatın altı katı, Rusya’dan yaptığı ihracatın 10 katı, Kazakistan ve Özbekistan’a yaptığı ihracatın ise iki katı ithalat yaptı. Dış ticaret açığının lehimize olduğu tek ülke ise Kırgızistan oldu. Ekonomi çevrelerinin beklentisi ise örgüte Türkiye’nin dâhil olmasıyla beraber, bu TÜRKİYE'NİN ŞANGHAY BEŞLİSİ İLE TİCARETİ RUSYA: Şanghay İşbirliği Örgütü'nün amiral gemileri doğal kaynaklarıyla ön plana çıkan Rusya ve dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin. Ancak Türkiye’nin altı ülke içinde dış ticaretinin en yoğun olduğu ülke; Rusya. Türkiye tarafından 2012-2013 döneminde hedef ülke olarak belirlenen Rusya, SSCB döneminde de Türkiye’nin önemli bir ticaret ortağı konumundaydı. Rusya ile ticari ilişkiler 1992 yılında birliğin dağılmasından sonra da artarak devam etti. 2001 yılından bu yana her yıl ülkeye yapılan hem ihracat hem de ithalatta artış oldu. 2012 yılında Rusya’ya ihracatımız 6 milyar 683 milyon dolar, ithalatımız ise 26 milyar 620 milyon dolar olarak gerçekleşti. Rusya’ya en çok ihraç ettiğimiz ürünler gıda, dokumacılık ürünleri, kimyasallar ve otomotiv sanayi iken, ithal ettiğimiz ürünlerin başında petrol ve ürünleri ile doğalgaz geliyor. ÇİN: Son 10 yılda ekonomik atılımıyla ABD’nin ardından dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline gelen Çin de 2012-2013 döneminde Türkiye’nin hedef aldığı ülkelerden biri olarak belirlendi. Çünkü 2000 yılından bu yana ülke ile ticari ilişkilerimizde gözle görülür bir gelişme söz konusu. 2000 yılında ilk defa 1 milyar doları geçen ikili ticaret hacmi 12 yılda 24 milyar dolara dayandı ve Çin, Türkiye için üçüncü büyük ticari ortak haline geldi. Ancak Çin’e yaptığımız ihracat hâlâ 3 milyar dolara bile ulaşamadı. Son yıllarda görülen istikrarlı yüksek büyüme ve artan ithalat kaynaklı fırsatları Türkiye değerlendirebilirse iki ülke arasında mutabakata varılan 2015 yılı 50 milyar, 2020 yılı 100 milyar dolar dış ticaret hacmi hedefine ulaşmak mümkün. Çin’e 2012 yılında yaptığımız ihracat 2 milyar 833 milyon dolarken, ithalatımızın 21 milyar 295 milyon dolar düzeyinde. Türkiye’nin Çin’e ihracatının yapısı incelediğinde, Çin ekonomisinin ihtiyaç duyduğu hammaddeler ve kimyasallar ağırlıklı bir yapının olduğu görülüyor. Bu kapsamda, mermer ve doğal taş, krom cevherleri, bakır cevherleri, kurşun cevherleri, manganez ve kimyasallar Türkiye’nin Çin’e temel ihraç ürünlerini oluşturuyor. Bununla birlikte, oto yedek parçaları, çeşitli makineler (gaz türbini, dokuma makinesi, vb.), deri, yün ve fındık gibi bazı ürün gruplarının ihracatında da gelişmeler gözleniyor. Çin’den yapılan ithalatta ise geniş ürün çeşitliliği söz konusu. Ancak ithalatın önemli bir bölümü yatırım ve ara malları. KAZAKİSTAN: Rusya ve Çin’in ardından ŞİÖ ülkeleri içinde ticaret hacmimizin en yüksek olduğu ülke Kazakistan. Ülkenin bağımsızlığını kazanmasının hemen sonrasında başlayan ticari ilişkilerimiz bugün 5 milyar dolara ulaşmış durunda. Öyle ki; Kazakistan İstatistik Ajansı verilerine göre, Kazakistan’daki yabancı sermayeli şirket sayıları dikkate alındığında Türkiye, Rusya ve Çin’den sonra Kazakistan’da en fazla yabancı hisseli şirkete sahip olan üçüncü ülke konumunda. Ayrıca giderek güçlenen Kazak özel sermayesinin Türkiye’deki yatırım faaliyetlerinde de artış söz konusu. Türklerin, Kazakistan’da en güçlü olduğu sektör kuşkusuz inşaat sektörü. Türk müteahhitlik şirketleri Kazakistan’da yaptıkları çalışmalarla dikkati çekiyor. Türk inşaat firmalarının bugüne dek üstlendiği projelerin toplam değeri 14.9 milyar dolar. Proje sayısı ise 372. Yine Türkiye, Kazakistan’ın maden çıkarma sektöründe faaliyet gösteren 10 büyük yatırımcı ülkeden biri. KIRGIZİSTAN: Kırgızistan ile ikili ticari ilişkilerimiz 1992-1997 yılları arasında, ticaret hacminde yaklaşık 18 kat artışla, artan bir seyir izlerken, 1998 ve 1999 yıllarında düşüşler yaşanmaya başlandı. İkili ticarette denge geleneksel olarak Türkiye lehine fazla veriyor. Kırgızistan’a yaptığımız ihracatta en önemli kalemlerin tekstil, elektrikli makine, kahve, çay baharat, uçucu yağlar, plastik mamûller olduğu görülüyor. Kırgızistan’ın, Türkiye’ye en çok tedarik ettiği ürünler ise tarımsal ürünler, deri ve pamuk olarak göze çarpıyor. TACİKİSTAN: Türkiye’nin Tacikistan ile ekonomik ve ticari ilişkileri, 1992-1997 yılları arasında Tacikistan’da yaşanan iç savaş nedeniyle diğer Orta Asya ülkelerine kıyasla daha yavaş gelişti. Ancak gelinen noktada Türkiye, Rusya, Kazakistan ve Çin’in ardından Tacikistan’ın dördüncü büyük ticaret ortağı haline geldi. İkili ticaret hacmi ise Tacikistan’dan ithal edilen alüminyum miktarına bağlı olarak değişiyor. Ancak 2012 yılında ülkeden ithalatımız 345 milyon dolarken, ihracatımız 235 milyon dolar olarak gerçekleşti. ÖZBEKİSTAN: Şanghay İşbirliği Örgütü ülkeleri arasına en son katılan Özbekistan ile Türkiye arası ticaret hacmi ise yıllar itibarıyla istikrarlı biçimde artış kaydediyor. 2000’li yılların başında 168.4 milyon dolar seviyelerinde olan dış ticaret hacmimiz yaklaşık 7 katına çıkarak 1.3 milyar dolar seviyesine gelmiş durumda. Ülkeye altın mücevherat, doğal taş, inşaat malzemesi, otomotiv ana ve yan sanayinin yanında gıda ürünleri satışı yapılıyor ve hâlâ bu alanlarda ülkede potansiyel söz konusu. Sayı: 392 - Mart 2013 27 Güncel ŞİÖ ÜLKELERİNDEN İTHALATIMIZ, İHRACATIMIZIN 5 KATI TÜRKİYE'NİN İHRACATI (Milyon $) Ülke ....................2001...............2012 Rusya ......................924...............6.668 Çin ..........................199...............2.833 Kazakistan ..............120...............1.069 Özbekistan................90..................450 Kırgızistan.................17..................257 Tacikistan..................16..................235 Toplam ................1.336.............11.527 TÜRKİYE'NİN İTHALATI (Milyon $) Ülke ....................2001...............2012 Rusya ...................3.436.............26.620 Çin ..........................926.............21.295 Kazakistan.................90...............2.056 Özbekistan................36..................813 Tacikistan..................14..................345 Kırgızistan...................6 ....................45 Toplam ................4.509.............51.174 Sayı: 392 - Mart 2013 28 pazarlarla ticaretimizin daha da artacağı yönünde. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu İcra Kurulu (DEİK) Başkanı Rona Yırcalı, bu konuda şunları söyledi: "Türkiye'nin uzun yıllardır Avrupa ile güçlü ticari ve ekonomik ilişkileri var. Biz başka birliklerin, örgütlerin de üyesiyiz. Bunun Avrupa Birliği'nden bir kopuş anlamına geleceğini düşünmüyorum. Küresel ekonominin ekseni batıdan doğuya doğru kayarken, Türkiye'nin, içerisinde Çin ve Rusya gibi iki büyük gücün yer aldığı bir birliğe üye olmasının faydalı olacağını düşünüyorum." TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz ise “Unutmayalım ki dünyanın çok büyük bir nüfusundan, büyüme potansiyelinden bahsediyoruz. Dikkatimizde olmaması mümkün değil” dedi. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Orta Asya Çalışmaları Masası Başkanı Mus- tafa Turgut Demirtepe ise Türkiye'nin örgüte tam üyeliğinin dengeleri değiştirebileceği görüşünde. "Rusya, Türkiye'nin üyeliğine Çin'e kıyasla daha sıcak bakıyor. Rusya, Türkiye'nin üyeliği konusunda çok daha istekli" diyen Demirtepe, Asya'da güç dengelerinin değişmeye başladığına dikkati çekti. Çin'in özellikle Doğu Türkistan meselesinde kontrolü kaybetmek istemediğine işaret eden Demirtepe, "Dünyada yeni bir oyun düzeni kuruluyor. 19. yüzyılda İngiltere, ABD ve Rusya arasındaki mücadeleye 'Büyük Oyun' adı verildi. Şimdi Çin, Rusya ve ABD arasında 'Yeni Büyük Oyun' oynanıyor. Şanghay İşbirliği Örgütü, 2005 yılından itibaren yaptığı her yıllık toplantıda bölgelerinde bir ABD varlığı istemediklerini açıkça ifade etti. Çin, ancak Türkiye'nin batıdan ciddi anlamda uzaklaşarak, doğuda yer almak konusunda kesin bir adım atması durumunda Türkiye'yi destekleyebilir" dedi. ŞİÖ'ye olası bir tam üyeliğin Türkiye için ekonomik olmaktan çok politik bir tercih olabileceğini belirten Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Prof. Seyfettin Gürsel ise "Avrupa, Türkiye için halen önemli bir pazar. Ben, Türkiye'nin bu çıkışının Avrupa'ya gözdağı vermek amacıyla yapıldığını düşünüyorum" diye konuştu. Başbakan Erdoğan'ın Şanghay Beşlisi ile ilgili açıklamalarına ABD'den de ilginç bir yorum geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland'a, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Geçenlerde (Rusya Devlet Başkanı) Sayın Putin'e 'bizi Şanghay Beşlisi içine alın' dedim. Biz de AB'ye 'Allah'a ısmarladık' diyelim, ayrılalım oradan" şeklindeki sözleri sorulunca, "Açıkçası, Türkiye'nin aynı zamanda bir NATO üyesi olduğu göz önüne alındığında, bu ilginç olur. Ne olacağını göreceğiz" dedi. Nuland'ın bu sözlerini yorumlayan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Orta Asya Çalışmaları Masası Başkanı Mustafa Turgut Demirtepe ise "ABD daha önceden Şanghay İşbirliği Örgütü'yle ilişki içerisinde olmak istedi. Fakat bu kabul görmedi. Şimdi Türkiye'nin yer almasını destekleyecektir" tahmininde bulundu. DOĞU'NUN NATO’SU EKONOMİK BİRLİK OLMA YOLUNDA İLERLİYOR Kamuoyunun gündemine Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarıyla giren Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ), AB’ye alternatif olup olamayacağını zaman gösterecek. Ancak bir gerçek var ki başlarda askeri güvenlik için kurulan ve 'Doğu'nun NATO'su' olarak görülen Şanghay İşbirliği Örgütü, ekonomik ve finansal konuları da ele alan bir birlik olma yolunda ilerliyor. Dünya petrol üretim ve kullanım pazarının yarısından fazlasını elinde bulunduran ve Hindistan, İran, Moğolistan ve Pakistan’ın gözlemci olarak bulunduğu örgüt yakın zamanda petrol, gaz ve su kaynaklarının ortak kullanımı üzerine odaklanmaya da karar verdi. Bilindiği üzere Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan, dünya petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 25’ine, doğalgaz rezervlerinin ise yaklaşık yüzde 45'ine sahip durumda. Çıkış noktası, üye ülkelerin sınır bölgelerinde askeri güveni sağlamak. Örgüt ayrıca SCO Development Bank adıyla bir de kalkınma bankası kurmayı planlıyor. Bu arada örgüt, genişleme stratejisindeki adımlarını da dikkatle atıyor. Rusya ve Çin'in liderlik ettiği örgüt, Hindistan ve İran gibi ülkelerin üyelik başvurusuna şimdilik temkinli yaklaşıyor. Kurumsal yapısını her geçen yıl kuvvetlendiren örgütte Hindistan, Pakistan, İran, Moğolistan ve Afganistan gözlemci üye; Türkiye, Belarus ve Srilanka ise diyalog ortağı statüsünde yer alıyor. Yılda bir kez toplanan ŞİÖ ülkelerinin başbakanları, örgüt çerçevesinde çok taraflı işbirliği stratejisi ve olanakları, ekonomik alanda güncel konular ile örgütün yıllık bütçesini ele alıyor. ŞİÖ'nün ABD ile ilişkileri de uluslararası alanda dikkatle takip edilen konular arasında yer alıyor. Örgüt, ABD'nin gözlemci statüsü başvurusunu reddederken, İran'ın başvurusunu kabul etti. ABD'nin Orta Asya bölgesindeki askeri varlığına karşı çıkan örgüt, 2005'teki Astana Zirvesi sonrasında yapılan açıklamada, ABD'den ŞİÖ topraklarındaki askeri üslerini boşaltması için tarih belirlenmesi istenmiş ve takip eden süreçte ABD, Özbekistan'daki askeri üssünü terk etmişti. Sayı: 392 - Mart 2013 29 Ayın Konusu TEKSTİL VE HAZIR GİYİM FİYATLARI 10 YILDA ENFLASYONA YENİLDİ Son 10 yılda enflasyon yüzde 128 arttı. Giyimdeki enflasyon ise yüzde 45’te kaldı. Böylece hazır giyim ürünlerindeki 10 yıllık reel kayıp 83 puan oldu. 10 yıllık süreçte en fazla kayıp ise çocuk kazağında yaşandı. Tekstil İşveren Dergisi, tekstil ve hazır giyim sektörünün son 10 yıllık fiyat artışlarını araştırdı. Araştırmaya göre, hazır giyimde fiyatlar enflasyona yenildi. TÜİK'in açıkladığı 2003=100 temel bazlı TÜFE verileri ışığında yapılan hesaplamaya göre 10 yıllık enflasyon yüzde 128 oldu. Ocak 2003’te 94.77 olan genel fiyat endeksi Ocak 2013’te 216.74 düzeyine çıkarken, aynı dönemde hazır giyim fiyat endeksi ise sadece 43 puan artarak 95.41’den 138.63'e çıktı. Bir başka ifadeyle 2003 yılında hem genel fiyat endeksi hem de hazır giyim fiyat endeksi 95’ler seviyesindeyken ilerleyen yıllarda makas giderek açıldı. Ocak 2013’e gelindiğinde ise hazır giyimdeki 10 yıllık enflasyon yüzde 45’te kaldı. Böylece hazır giyimdeki fiyat artışları, yüzde 128 olarak gerçekleşen genel enflasyon karşısında reel olarak 83 puan kayıp yaşadı. Bu kayıp, TÜİK’in 2006 yılında kullanmayı terk ettiği 1994 temel yıllı TÜFE verileri dikkate alındığında daha da derinleşiyor. Çünkü 1994 temel yıllı TÜFE’deki artış yüzde 146 düzeyinde bulunuyor. Geçen 10 yıllık süreçte mal bazında en fazla kayıp ise çocuk kazağında yaşandı. Çocuk kazağında bu dönemdeki enflasyon sadece yüzde 8.72 olurken, enflasyon karşısındaki reel kayıp yüzde 119’u geçti. Bir başka ifadeyle şayet TÜİK’in 2003 yılında 24.13 lira olarak baz aldığı, bugün ise 26 lira olarak duyurduğu çocuk kazağının fiyatı enflasyon oranında zamlanmış olsaydı, kazağın fiyatı bugün 55 liraya ulaşmış olacaktı. Enflasyonun yüzde 128 olarak gerçekleştiği son 10 yıllık dönemde çorap, pantolon, kaban, gömlek gibi birçok giyim ürününün fiyatı da enflasyon karşı- Sayı: 392 - Mart 2013 30 sında eridi. Bu ürünlerin fiyatları ortalama 40100 puan aralığında enflasyonun altında kaldı. Bu dönemde örgü yününün fiyatı yüzde 28.94, gömleğin fiyatı yüzde 53.8, çorabın fiyatı ise yüzde 57.6 düzeyinde arttı. 10 yıllık dönemde yüzde 128’lik enflasyonu aşan ürünler ise sadece tül, mefruşatlık kumaş, dikiş ipliği ve terzi ücreti oldu. Giyim, enflasyonu da aşağı çekti Hazır giyim ürünlerinde yaşanan büyük çaplı fiyat düşüşleri, bir zamanlar yüzde 120’leri gören yıllık enflasyon rakamlarının artık yüzde 7’ler seviyesinde seyretmesine büyük katkı sağladı. Bilindiği gibi 473 kalem mal ve hizmetin bulunduğu enflasyon sepetinde, giyimin ağırlığı yüzde 6.83. Enflasyon sepetinde halen TEKSTİL VE HAZIR GİYİM ÜRÜNLERİNDEKİ DEĞİŞİM (%) Ürün ve hizmet Tül Mefruşatlık kumaş Dikiş ipliği Giysi tamir ücretleri Giysi dikiş ücreti (Kadın için) Pamuklu kumaş Yatak tek kişilik İç çamaşırı (Kadın için) Yatak örtüsü İç çamaşırı (Çocuk için) Eşarp Battaniye Ayakkabı (Erkek için) Bebek pijaması Halı Eşofman (Erkek için) Kravat Bebek tulumu Eşofman (Kadın için) Bebek iç çamaşırı Etek (Kadın için) Çorap (Erkek için) Pijama (Kadın için) Nevresim takımı Kaban Anorak Tipi (Erkek için) Pijama (Çocuk için) Gömlek (Çocuk için) Pantolon (Erkek için) Pijama (Erkek için) İç çamaşırı (Erkek için) Eşofman (Çocuk için) Kaban anorak tipi (Çocuk için) Karışım kumaşlar Ceket (Erkek için) Gömlek (Erkek için) Pantolon (Kadın için) Çorap (Kadın için) Pantolon (Çocuk için) Kaban yünlü (Erkek için) Pardösü (Kadın için) Gömlek (Kadın için) Yorgan Kaban (Kadın için) Kazak (Erkek için) Bebek çorabı Çorap (Çocuk için) Sweatshirt (Erkek için) Örgü yünü Kazak (Kadın için) Sweatshirt (Çocuk için) Tişört (Kadın için) Kazak (Çocuk için) Ocak 2003 fiyatı 6.08 3.07 0.60 1.64 11.76 2.19 143.70 4.89 72.80 2.14 30.39 36.39 60.06 10.09 40.74 22.86 11.73 10.44 21.88 3.94 37.14 3.51 28.68 54.61 88.59 15.87 11.92 43.67 33.86 4.92 16.77 49.40 5.85 112.56 29.07 40.70 1.92 20.26 134.47 110.09 31.86 56.89 130.43 44.76 1.40 2.53 30.56 19.95 40.11 17.17 21.50 24.13 Ocak 2013 fiyatı 22.25 7.55 1.41 3.76 25.14 4.46 288.55 9.78 143.83 4.18 59.06 70.25 115.53 19.39 77.98 43.74 22.39 19.55 40.32 6.98 64.17 6.01 48.33 91.61 148.47 26.23 19.64 71.89 55.65 8.04 27.18 79.70 9.43 179.34 46.12 64.31 3.02 31.85 211.26 172.95 49.01 84.26 189.61 65.03 1.94 3.31 39.77 25.72 51.50 21.63 26.44 26.23 Değişim (Yüzde) 265.84 145.98 134.29 129.43 113.71 103.34 100.80 99.87 97.57 95.29 94.36 93.02 92.36 92.14 91.42 91.30 90.86 87.20 84.27 77.04 72.78 71.25 68.49 67.76 67.59 65.32 64.68 64.62 64.36 63.49 62.09 61.33 61.13 59.32 58.63 58.00 57.65 57.24 57.10 57.10 53.80 48.12 45.37 45.31 38.85 31.24 30.14 28.94 28.42 25.95 23.01 8.72 Sayı: 392 - Mart 2013 31 Ayın Konusu 63 kalem giyim ve ayakkabı ürünü yer alıyor. Bu mallarda yaşanan büyük indirimler, enflasyonu da aşağı çekiyor. Son 10 yılda 258 kalem malın fiyatındaki artış enflasyonun altında kalırken, bu malların yüzde 23’ünü giyim ürünlerinin oluşturması dikkat çekti. Bilindiği gibi enflasyon verileri açıklandığında zaman zaman tekstil ve hazır giyim sektörü de tartışma konusu oluyor. Hatta bazı aylar, sezonluk artışlar dikkate alınmadan, enflasyonun yüksek çıkmasında hazır giyim fiyatları suçlu gösteriliyor. Sektördeki fiyat artışına ilişkin en sert tartışmalar ise 2006’daki KDV indirimi sırasında yaşanmıştı. Oysa 2003 yılından bu yana yaşanan fiyat artışları, enflasyonun suç- 10 YILDA FİYATI EN ÇOK ARTAN ÜRÜNLER Ürün ve hizmet Yazım ve çizim kağıtları Diğer sağlık ürünleri (Enjektör. derece) Resmi evraklarla ilgili hizmetler Limon Cep telefonu görüşme ücreti Saklama ve muhafaza malzemeleri Hastane yatak ücreti PTT koli gönderme ücreti Mücevher altın Bulaşık için temizlik ve bakım ürünleri Motor yağları Telefon onarımı Sayı: 392 - Mart 2013 32 Ocak 2003 fiyatı 0.03 0.27 14.82 0.18 2.65 0.12 20.82 1.50 18.48 3.08 4.27 5.20 Ocak 2013 fiyatı 6.89 5.48 228.59 2.59 19.68 0.84 115.05 7.75 92.37 15.23 20.50 24.10 Değişim (Yüzde) 22576.56 1921.86 1442.40 1372.60 642.38 573.54 452.60 416.67 399.79 394.13 379.70 363.83 lusunun başka kalemlerde aranması gerektiği gerçeğini bir kez daha ortaya koyuyor. Fiyatı rekor kıran ürünler Tekstil ve hazır giyimde son 10 yılda fiyatlar düşerken, enflasyon sepetindeki 119 ürün ve hizmetin fiyatı ise adeta coştu. Enflasyonun yüzde 128 olarak gerçekleştiği son 10 yılda, çizim kağıtları yüzde 22 binin üzerinde artış gördü. Limonun fiyatı ise yüzde 1.372 arttı. Hastane yatak ücretinde ise yüzde 573 artış yaşanırken, gözde yatırım aracı altın takı ise yüzde 416 zamlandı. Son 10 yılda vatandaşın önemli gider kalemlerinde de önemli fiyat değişimleri yaşandı. Fiyatı sürekli oynayan ürünlerden benzin son 10 yılda yüzde 165 zam gördü. Doğalgaz yüzde 172, LPG ve odun ise yüzde 146 arttı. Rakı yüzde 345 zamla, gündelikçi ücreti de yüzde 251 zamla fiyatı en çok artan ürün ve hizmetler arasında yer aldı. Belediye otobüs ücreti 10 yılda yüzde 151, köprü geçiş ücreti yüzde 126, vapur ücreti yüzde 122, taksi yüzde 178 ve dolmuş fiyatı ise yüzde 189 art- ENFLASYON ENDEKSİNİN 10 YILLIK SEYRİ (2003=100 Temel Yıllı Tüketici Fiyatları Endeksi) 2003 Ocak 2004 Ocak 2005 Ocak tı. Eğitim harcamalarına bakıldığında ise yurt ücreti yüzde 185, anaokulu ücreti yüzde 113, özel dershane ise yüzde 98 zamlandı. Fiyatı düşen ürünler 2006 Ocak 2007 Ocak 2008 Ocak 2009 Ocak 2010 Ocak 2011 Ocak 2012 Ocak 2013 Ocak yılda ayakkabı tamiri ücretindeki reel düşüş yüzde 12.7. DVD oynatıcıda yüzde 60, fotoğraf makinesinde yüzde 52, kabartma tozunda ise yüzde 92 düşüş yaşandı. Bilgisayar fiyatlarındaki reel düşüş ise yüzde 19.3 oldu. Böylece TÜİK'in 2003 yılında 1.774 lira olarak baz aldığı bilgisayar fiyatı 1.432 liraya indi. Şayet bilgisayar fiyatı 10 yıllık birikimli enflasyon oranında artmış olsaydı bugünkü fiyatı 4.364 liraya ulaşacaktı. Yine son 10 yılda enflasyona yenilen bir başka ürün uçak bileti oldu. Uçak biletindeki 10 yıllık artış sadece yüzde 19 olarak gerçekleşti. Bu süreçte en ilginç gelişme ise sivri biberde yaşandı. Bir dönem Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel'in enflasyonla mücadelede simge haline getirdiği ve 'yemeyin, enflasyon düşsün' diye çağrı yaptığı sivri biberin fiyatı yüzde 128’lik enflasyon ortamında yüzde 14.8 düştü. Böylece sivri biberin fiyatı, 10 yıllık enflasyonun 143 puan altında kaldı. Son 10 yılda fiyatı en fazla düşen ürünler ise gündelik hayatımızdan yavaş yavaş çıkan ürünlerle rekabetin yoğun olduğu ürünlerde oldu. Son 10 Sayı: 392 - Mart 2013 33 Güncel ÇİMENTO İŞVERENLERİ SENDİKASI'NIN YENİ GENEL SEKRETERİ DR. ŞARDAN Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası (ÇEİS) Genel Sekreteri Dr. H. Serdar Şardan oldu. Dr. H. Serdar Şardan, 1 Ocak 2013 tarihi itibariyle görevine başladı. 1977 Ankara doğumlu olan Şardan, ilk ve ortaöğrenimini Ankara’da tamamladıktan sonra Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü’nden 1999 yılında mezun oldu. Serdar Şardan, askerlik görevinin ardından, 2002 yılının Ocak ayında Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası’nda Araştırma, Eğitim ve Dış İlişkiler Uzmanı olarak göreve başladı. 2004 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde "İş Sağlığı ve Güvenliği’nde Yeni Oluşumlar; Risk Değerlendirmesi ve OHSAS 18001" isimli teziyle yüksek lisans programını tamamlayan Şardan, 2012 yılı Ocak ayında aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde "Çimento Sanayi’nde Ücret Yönetimi; Karşılaştırmalı Bir Analiz" isimli tezi ile bilim doktoru unvanını aldı. Yüksek lisans ve doktora tezleri kitap olarak basılan Serdar Şardan’ın ayrıca, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Levent Akın ile birlikte kaleme aldıkları "Çimento Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği" isimli bir kitabı daha bulunuyor. Avrupa Çimento Birliği’nin (CEMBUREAU) çeşitli çalışma gruplarında Türkiye temsilcisi, çeşitli projelerinde ulusal koordinatörlük görevlerini ifa eden Serdar Şardan, başta Japon İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (JICA) ve ILO Eğitim Merkezi’nin düzenlediği eğitim programları olmak üzere, çalışma hayatı ve endüstri ilişkileri ile ilgili birçok eğitim programı, seminer ve konferanslara da katıldı. Şardan, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) konferanslarına da Türk işveren temsilcileri arasında iştirak etti. Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası olarak Sayın Serdar Şardan’a Genel Sekreterlik görevinde başarılar diliyoruz. SARIÇAM METEM'DEN ANLAMLI GİRİŞİM Adana Sarıçam Türk Tekstil Vakfı Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezi Kız Teknik ve Meslek Lisesi’nin (METEM) Yeşilay Kulübü üyesi öğrencileri, sigara, uyuşturucu, alkol ve internet bağımlılığı gibi zararlı alışkanlıklara savaş açtı. Başta Sarıçam İlçesi olmak üzere mücadelelerini Adana ve çevresinde de sürdürmekte kararlı olduklarını söyleyen kulüp öğrencileri, öğretmenleri Ali Aldatmaz ve Emel Oğul nezaretinde Aşkın Tüfekçi Göğüs Hastalıkları Hastanesi'ni ziyaret ederek sigaranın yol açtığı zararları uzman doktorlardan dinledi. Sigaradan kaynaklı hastalar ve sigarayı bırakma tedavisi görenlerle de görüşen kulüp üyesi öğrenciler, Sarıçam ilçesinde esnaf ve veli ziyaretlerinde bulunarak sigaranın zararlarını anlatıyor. 27 Şubat'ta Adana İl Gençlik ve Spor Müdürü Fazlı Bayram Hadi'yi de makamında ziyaret eden öğrenciler, gençlerin daha fazla spor yapmalarına imkân sağlanması konusunda destek istedi. Okulda Yeşilay standı kurup hazırladıkları broşürlerle sigara, uyuşturucu ve alkolün zararlarına dikkat çekmeye çalışan öğ- Sayı: 392 - Mart 2013 34 rencileri okulun müzik grubu 'Dış Kapının Mandalı' da yalnız bırakmıyor. Her gittikleri yerde mini bir konser veren grup üyeleri de gönüllü olarak Yeşilay Kulübü'ne destek veriyor. Tekstilin Kaleleri 59 TEKİRDAĞ, SÜRDÜRÜLEBİLİR SANAYİ İÇİN TEKSTİL SEKTÖRÜNDEKİ YATIRIMLARIN DEVAMINI BEKLİYOR Tekirdağ’da başta Çerkezköy’de olmak üzere halen yaklaşık 500 firma, tekstil ve konfeksiyon alanlarında faaliyet gösteriyor. Tekirdağ sanayisine liderlik eden bu üretim kollarıyla sürdürülebilir sanayiye ulaşmak isteyen kent yönetimi, bu alandaki yatırımları da destekliyor. İstanbul’un uluslararası markalarına fason olarak çalışan Tekirdağlı tekstilciler, yeni yatırım fırsatlarını da değerlendirerek, bölgenin tekstil üretim kapasitesini artırma hedefinde. T ekirdağ; verimli toprakları ile bölge sanayisine sağladığı hammadde katkısı, sahip olduğu dört OSB ve bir Avrupa Serbest Bölgesi ile ulaşım ve kaliteli işgücü imkânları, hızla gelişen sınai yatırımlarıyla bütün sektörlerde Türkiye ekonomisine katkı sağlayan bir il konumunda bulunuyor. Tekirdağ, bir bölgenin yatırım için tercih nedenleri olan doğal kaynaklar açısından sahip olduğu yüksek kömür, gaz ve yer altı suyu rezervi, pazar ve finans merkezi açısından bir dünya kenti olan İstanbul’a yakınlığı, ulaşım açısından halen faal olan hava ve deniz limanlarını sanayi bölgelerine ve Avrupa’ya bağlayan demiryolu, otoban ve duble yolları ile yatırımlar için cazip bir bölge olma özelliğini taşıyor. Hal böyle olunca tekstil sektörünün bölgeye yaptığı yatırımların çokluğu da dikkat çekiyor. Ağırlıklı olarak Çerkezköy’de toplanan sektörün bölgede sürdürülebilir bir sanayi olması için önemli bir görevi bulunuyor. Halen yaklaşık 100 bin kişinin istihdam edildiği sektörü kentin sürdürülebilir sanayi hamlesinde lokomotifi olarak gören kent yönetimi, bu alanda yeni yatırımların yapılmasını bekliyor. Sayı: 392 - Mart 2013 36 İhracatta potansiyel mevcut Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2012 yılında 596 milyon dolarlık ihracat yapan kent, anılan dönemde 641 milyon dolarlık da ithalat yaptı. İhracatı destekleyen ana kalemlerin başında tekstili sayan uzmanlar, bölgedeki tekstil firmalarının artacak olan markalaşma yatırımlarıyla ihracatın daha da yukarı çıkabileceğine değiniyor. Yine fason imalat stratejisiyle giyim sektörünün önemli markalarına çalışan Tekirdağlı tekstil iş- letmeleri aslında dolaylı da olsa çok daha büyük bir ihracat rakamının altına imza atmış oluyor. İlde sanayi kuruluşları ağırlıklı olarak Çorlu ve Çerkezköy ilçelerinde bulunuyor. Sektörel ağırlık itibarıyla en önde tekstil sektörü geliyor. Yine ilde deri, gıda, makinemetal, metal eşya, tarım aletleri ve enerji sektörleri öne çıkıyor. İlde genellikle tekstil sanayi ürünleri, deri sanayi ürünleri, demir, şarap, ayçiçek yağı gibi ürünler ihracata konu oluyor. Yapılan ithalat ise başta tekstil makine ve yedek parçaları ile ham deri, tekstil ve deri sanayinde kullanılan kimyevi maddeler ve sanayi maddeleri ile yağlık ayçekirdeğini kapsıyor. Tekirdağ Ticaret ve Sanayi Odası’ndan edinilen bilgilere göre, ilde tekstil sektörüne yönelik olarak imalat yapan 439 firma bulunuyor. Firmaların çoğunluğu terbiye (kumaş boyama, baskı) ve konfeksiyon alanlarında faaliyet gösteriyor. İlde tekstil ve deri sektörlerine yönelik yatırım eğilimi ise halen devam ediyor. Bunda ana etken kentin İstanbul’a yatkın olması. Ancak lojistik avantajlar da bölgeyi yatırım yönünden cazip kılıyor. İldeki tekstil sektörünü geliştirecek yatırım önerilerini paylaşan Tekirdağ Ticaret ve Sanayi Odası yetkilileri, ildeki mevcut tekstil ve konfeksiyon fabrikalarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere konfeksiyon yan sanayi ürünleri üretim tesislerinin kurulması önerisinde bulunuyor. Fermuar, düğme ve çıt çıt imal edecek işletmelerin kurulmasını rantabl bulan Ticaret ve Sanayi Odası yönetimi, tekstil makinesi imal edecek işletmelerin de kârlı bir yatırıma imza atabileceğinin altını çiziyor. Ticaret ve Sanayi Odası yönetimi, öncelikli olarak dikiş makineleri, otomatik kesim makineleri, serme makineleri, ütü presleri, tela yapıştırma makineleri ve etiketleme makinelerinin bölgede imal edilmesini bekliyor. Bu konuda uzmanlar, özellikle konfeksiyon makinelerinde marka olmuş Juki, Singer ve Brother ile işbirliği yapılabileceğine atıfta bulunuyor. Kent yönetimine göre, böylesi bir yatırım yabancı sermayenin de Türkiye’ye gelmesine katkıda bulunabilir. Türkiye Tekstil Terbiye Sanayicileri Derneği (TTTSD) Yönetim Kurulu Başkanı ve Özen Mensucat Genel Müdürü Ahmet Temiroğlu: “BOYAHANELER TEHLİKELİ SINIFINA ALINSIN” “Tekstil sektörünün temel üretim birimlerinden boyahaneler, Tekirdağ’da da yoğun olarak bulunuyor. Fakat boyahaneler ‘tehlikeli’ işyeri sınıfından ‘çok tehlikeli’ işyeri sınıfına alındı. 6331 Sayılı Kanun’un 9’uncu Maddesi uyarınca belirlenmesi gereken işyerlerinin tehlike sınıfları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından ‘İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliği’ adıyla 26 Aralık 2012 tarih ve 28509 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı. 1 Ocak 2013’ten itibaren de yürürlüğe girdi. Söz konusu tebliğde tehlike sınıfları ‘az tehlikeli’, ‘tehlikeli’, ‘çok tehlikeli’ olmak üzere üç sınıfa ayrıldı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın tebliği ile halen yürürlükte bulunan 5510 Sayılı Yasa’nın 83’üncü Maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu Kararı’yla belirlenen tarife birbiriyle açıkça çelişiyor. Bizim iştigal konumuz; tekstil ürünlerinin bitirilmesi, giyim eşyası dahil kumaş ve ürünlerini ağartma ve boyama hizmetleri, kasarlama dahil tekstil elyaf ve ipliklerini ağartma ve boyama hizmetleri, giyim eşyası dahil kumaş ve tekstil ürünlerine baskı yapılması hizmetleri, apreleme-pliseleme-sanforlama, vb. dahil kumaş ve tekstil ürünlerine ilişkin diğer bitirme hizmetleri. Bu uygulamalar 5510 Sayılı Yasa’nın 83’üncü Maddesi, Birinci Fıkrası’na dayanılarak Kısa Vadeli Sigorta Kolları Prim Tarifesi’ne göre hazırlanan 1 Ekim 2008 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’nda ‘tehlikeli sınıfta’ gösterilmesine karşın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 2012 sonunda yayınlanan Tebliğ’de ‘çok tehlikeli sınıf’ kapsamına alındı. Bu uygulamayla boyahaneleri, rafineri, maden ocağı, dökümhane, nükleer enerji santralı gibi çok tehlikeli sınıfa koymuşlar. Bu büyük bir haksızlık. Bu değişiklikle yasal olarak bulundurmamız gereken İş Güvenliği Uzmanı (İSG) sınıfı da ‘C’ den ‘B’ ve ‘A’ya çıkmıştır. Ülkemizde ‘A’ sınıfı ve ‘B’ sınıfı uzman sayısı maden, inşaat, rafineri, dökümhaneler, vb. çok tehlikeli işyerleri sayısı dikkate alındığında bu işyerlerine yetmezken, tekstil sektörünün de bu sınıfa sokulması ‘B’ sınıfı ve ‘A’ sınıfı uzman bulmayı imkânsızlaştırmaktadır. Bize göre boyahaneler bir alt sınıfa, ‘tehlikeli sınıfa’ alınmalıdır. Yani B sınıfına alınsın. Böylece gereken uzman boşluğu da hemen doldurulmuş olur.” Sayı: 392 - Mart 2013 37 Tekstilin Kaleleri Valilik raporu ildeki potansiyeli doğruluyor Tekirdağ tekstil ve hazır giyim sektörünün yapısına ışık tutacak verilerden biri de Tekirdağ Valiliği tarafından hazırlanan Tekirdağ Rekabetçilik Raporu’nda bulunuyor. Bu rapora göre Tekirdağ, verimli tarım arazilerine sahip olması nedeniyle 1930’lu yıllara kadar önemli bir tarım kenti olama özelliği göstermiş. 1931 yılında ise bölgede ekonomik önemi olan üzüm üretimini değerlendirmesi amacıyla Tekel Şarap ve İçki Fabrikası kurulmuş. Bu tarihten sonra ilde yoğun olarak tarımı yapılan buğday ve ayçiçeğinin işlenebilmesi amacıyla un ve yağ fabrikaları kurulmuş. Buna bağlı olarak gelişen sanayi sektörü, Tekirdağ merkezi ve ilçelerinde birçok sayıda ve çeşitli kapasitelerde çeşitli imalat fabrikalarının kurulmasına vesile olmuş. Ancak günümüzde ildeki sanayi tesislerinin önemli bir bölümü tekstil ve hazır giyim işletmelerine geçmiş. Tekirdağ sanayinde önemli gelişmelerden biride Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nin kurulması. Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi, 1973 yılında kurulmuş olup, başta tekstil olmak üzere, halı, metal, makine, kimya ve elektrik-elektronik sanayi ile ilgili birçok işletme faaliyet geçmiş. Türk tekstil ve hazır giyim sektörünün önemli merkezlerinden birisi olarak gösterilen Tekirdağ’da çok önemli tekstil ve hazır giyim firmaları faaliyet gösteriyor. Rapora göre bu işletmeler il ekonomisine önemli girdi sağlıyor. Tekirdağ’daki tekstil işletmelerinin önemli bir bölümü Çorlu ve Çerkezköy İlçeleri’nde bulunuyor. Tekstil işletmeleri genelde iplik üretimi, boya, kasar, apre ve hazır giyim alanında faaliyet gösteriyor. Ayrıca polyester iplik ve kumaş üretimi de yapılıyor. Tekirdağ’da faaliyet gösteren firmaların büyük çoğunluğunu orta ve büyük ölçekli firmalar oluşturuyor. Firmalar, büyük siparişlerin yanı sıra küçük siparişleri de kısa zamanda karşılayacak yapı ve esnekliğe sahip. Ayrıca tedarikçiler ile ana oyuncular arasında güçlü ilişkiler mevcut. Bununla birlikte ilde faaliyet gösteren KOBİ tarzı firmaların yönetim yapısı ve karar verme mekanizmasındaki hiyerarşi azlığı nedeniyle, özellikle hazır giyim firmalarına dolayısıyla da sektöre dinamiklik kazandırıyor. Rekabet stratejisi yeniden değerlendirilmeli Tekirdağ’daki tekstil firmalarının rekabet stratejisini de inceleyen rapora göre, bu alandaki fir- Sayı: 392 - Mart 2013 38 malarda uzun dönemli vizyon ve stratejik planlama eksikliği bulunuyor. Diğer bir deyişle, sektördeki birçok işletme gelecek konusunda kararsız. Ayrıca firmaların çok büyük bir kısmı maliyet stratejilerini tercih ediyor. Yine aynı malı üreten sektördeki firmalar arasında maliyetler üzerinde rekabet olup dayanışma bulunmuyor. Farklı bir ifadeyle aynı mal birçok ve farklı üretici tarafından aynı müşteriye sunuluyor. İldeki firmaların farklılaşmaya yönelik stratejileri yeterince gelişmemiş. Ancak son yıllarda bu yönde yapılan çalışmaların arttığı görülüyor. Valilik raporuna göre Türk tekstil ve hazırgiyim sektöründe olduğu gibi Tekirdağ ilinde faaliyet gösteren firmaların da üretim stratejileri büyük oranda fason üretim sistemine dayanıyor. Sektör, genellikle Avrupa ülkelerinin markalarını fason üretim olarak gerçekleştiriyor. Bu sayede sektör önemli tecrübe ve bilgi birikimi kazanmış durumda. Ayrıca sektör, gelen siparişlere hızlı bir şekilde yanıt verebiliyor. Sektör uzun yıllar fasona dayalı üretim yapmasından dolayı firmalar üretimde esnekliğe ayak uydurmuş durumda. Bu da özellikle AB pazarına yakınlığın vermiş olduğu avantajla bu pazardaki firmaların üretimde zaman konseptini en uygun seviyede kullandırtıyor. Zamanında üretim özellikle ha- zır giyimciler için şimdilik en önemli avantajlardan birisi olarak görülüyor. Kentteki markalaşma çalışmalarını da inceleyen rapora göre, ürün ve hizmetleri birbirinden farklılaştıran, tanımlayan, bilgi veren, imaj yaratan ve özel bir kimlik kazandıran ayırt edici isim, sözcük, sözcük grubu, harf, sembol, şekil veya bunların kombinasyonu olarak tanımlanan marka, teknolojinin kısa sürede taklit edebildiği ürün ve hizmetlerin birbirine çok benzediği bir ortamda rekabet gücünü belirleyen stratejik bir unsur haline gelmiş durumda. Fakat Tekirdağ ili sınırlarında faaliyet gösteren tekstil ve hazır giyim sektörü günümüzde, dünya çapında tanınan bir marka henüz çıkaramadı. Bu durumu bir geçiş süreci olarak gören rapora göre, firmaların artan tecrübeleri ve değişen yönetici yapısıyla ilerleyen zamanda kentten uluslararası markalar çıkarmak mümkün olacak. Yine kentteki işletmelerin çoğunun aile şirketi düzeyinde kalmasından dolayı profesyonelleşmenin henüz bulunmadığını belirten rapora göre, geç gelen kurumsallaşma kârlılığı da düşürüyor. Bu olumsuz tespitlere rağmen Türk tekstil sektörünün önünde yaklaşık 30 milyar doları bulan bir iç ve dış pazar büyüklüğünü önemli bir şans olarak gören rapora göre, kentin coğrafi bakımdan sunduğu avantaj sayesinde işletmeler bu pastadan maksimum oranda pay alıyor. Buna ilave yapılacak markalaşma çalışmalarıyla birlikte bu Bony Tekstil İşletmeleri Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ercüment Ali Gülkaya: “MARKALAŞMAYI HEDEFLİYORUZ” “Çorap üretimi ve satışı için 1989 yılında Yeşildirek’te kurulan firmamız, bugün itibarıyla Çerkezköy’de faaliyetlerini sürdürüyor. Bay, bayan ve çocuk çorabı üretim ve satışıyla istikrarlı bir büyüme grafiği çiziyoruz. Üretimimizin yüzde 95’ini başta Almanya olmak üzere Fransa, İspanya, İtalya, İsveç ve Amerika’ya ihraç ediyoruz. Bony, yıllık 54 milyon çift çorap üretme kapasitesine sahip. Kalite kontrol sistemi sayesinde müşterilerimize en kaliteli hizmeti sunuyoruz. Uzman tasarım ve teknik ekibimizle dünya modasını yakından takip eden ve Türkiye’nin en güçlü ve geniş makine parkına sahip olan işletmeler arasındayız. Yeni dönemle birlikte 2013 yılı da dahil olmak üzere önümüzdeki beş yıl boyunca en önemli hedefimiz Bony’yi marka haline getirmek olacak. Önce markalaşacağız, sonra mağazalar açıp yurtdışına kendi markamızla açılacağız. Katma değeri düşük bir ürün üretmemize rağmen, başarı grafiğimiz hep yükseldi. Umuyoruz ki markalaşmak konusunda da geleneği bozmayacağız. Bundan sonra amacımız markalaşarak Türkiye’deki Bony Tekstil’i tüm dünyaya duyurmak. Bu sayede bölgemizin gücünü de göstermiş olacağız.” oranın artırılabileceği değerlendirmesini de yapan rapor, sektöre yön veren kanaat önderlerine de bir dizi öneride bulunuyor. Özel teşvik isteniyor Gerek KOBİ’lere yönelik KOSGEB’in vermiş olduğu teşvikler gerekse Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın İhracata Yönelik Devlet Yardımları Kararı kapsamında uyguladığı 11 adet destek programından Tekirdağ’da faaliyet gösteren tekstil ve konfeksiyon firmaları da yararlanıyor. Fakat Tekirdağ kalkınmada öncelikli bölgeler kapsamı dışında yer aldığı için il sınırlarında faaliyette bulunan firmalar devletin sunmuş olduğu özel teşvik sisteminden istifade edememektedir. Öte yandan yabancı yatırımlar yeterince teşvik edilmediği için Tekirdağ tekstil sektöründe yatırım iklimi de sağlanamıyor. Aynı şekilde yabancı tasarımcıların Türkiye’ye gelmesi için teşvik bekleyen ildeki sektör aktörleri, bazı uygulamaların değiştirilmesinin elzem bir durum olduğunu belirtiyor. Yine sorunlar nezdinde değerlendirmelerde bulunan rapora göre 2004 yılından itibaren Uzakdoğu ülkelerine uygulanan kotaların kalkması, ihracata endeksli büyüme politikası yerine ithalata endeksli büyüme politikasının uygulanması, yüksek faiz düşük kur politikasında ısrar edilmesi istihdam üzerindeki yüklerin kabul edilebilir sınırın üzerine çıkması ve işçilik maliyetinin döviz bazında yükselmesi nedeniyle sektör sıkı bir dönemden de geçiyor. Bu durumda firmaların verimi artırmasını isteyen Valilik raporu, artan maliyetlerin ancak bu yolla karşılanabileceğini savunuyor. Sayı: 392 - Mart 2013 39 Tekno-Tekstil TEKSTİL TERBİYESİNİN SON AŞAMASI: KUMAŞ YIKAMA VE KURUTMA DMS 05 Tekstil terbiyesinin son aşaması olan yıkama ve kurutma, yüksek seviyede su - enerji gerektirmesi ve ilk kurulum maliyetlerinin yüksekliği gibi nedenlerle pahalı süreçler içerseler de nihai ürüne ulaşmada son adım olmaları nedeniyle önem arz ediyor. Tekstil terbiyesi, tekstil sanayisinin en önemli alt kollarından biri olarak büyük önem taşıyor. Nihai ürüne ulaşma yolunda çok önemli bir adım olan tekstil terbiyesinde amaç, elbette ürünü belirli istek ve beklentilere uygun olarak hazırlamak, ürüne yeni özellikler kazandırmak ya da ürünün mevcut özelliklerini geliştirmek; özetle, ürünü tüketicinin beğenisine tam olarak hazır hale getirmektir. Tekstil terbiyesi dediğimizde, temel olarak, ağartma ve merserizasyon dışındaki pasif terbiye işlemlerinden, yani kumaşa doğrudan satış için artı bir değer kazandırmayan işlemler olan ön terbiyeden; tekstil ürünlerinin istenen renk ve desenlerle donatıldığı renklendirmeden ve son aşamada bitim işlemleri olarak anılan aktif terbiye işlemlerinden söz etmiş oluruz. Bu ayki Tekno Tekstil konumuz olan “Kumaş Yıkama ve Kurutma Makineleri” de aktif terbiye işlemlerinin son ayağını oluşturmaları açısından tekstil sanayisi için önem arz ediyor. Kumaş yıkama işlemi, en basit anlatımla, kısaca saydığımız terbiye işlemlerinden sonra kumaş üzerindeki kir veya önceki boyama, basma gibi işlemlerde lif yüzeyinde tutunan, fikse olmamış boya maddeleri veya yardımcı kimyevi maddeleri uzaklaştırmak amacıyla yapılıyor. Kurutma ise yine en basit anlatımla, kumaş üzerindeki fazla nemin alınması ve kumaşın nihai şekilde tamamlanması amacını taşıyor. Bu kadar kolay ve basit kelimelerle ifade etsek de kumaş yıkama ve kurutma aşamaları ile bu aşamalarda kullanılan makine parkları, tekstil sanayisinin ayrılmaz parçaları olmaları açısından önemliler. Hem yıkama hem de kurutma aşamalarında kullanılan makinelerse, tıpkı önceki sayılarımızda tanıttığımız diğer makineler gibi, artık Türk makine sanayisince en son Sayı: 392 - Mart 2013 40 teknoloji ve üstün kalitede üretilerek yurtiçi ve yurtdışı pazarlarda kendisine yer bulabiliyor. Tekstil sanayisinde önemi artan yıkama makinelerinde, son yıllarda kesintisiz yıkama makinelerinin sıklıkla tercih edilmeye başlandığını görüyoruz. Bu yıkama makineleri, üretim verimlerinin yüksek olması, el emeği gereksiniminin azalması, kesintisiz aplikasyon sistemlerinin içine veya sonuna doğrudan monte edilebilmeleriyle dikkat çekiyorlar. Tekstil sanayisinde en çok tercih edilen kumaş kurutma makineleri arasında ilk iki sırayı ise “Taşıma Bantlı Kurutucular” ve “Ramöz-Gergili Kurutma Makineleri”nin aldığını görüyoruz. Taşıma Bantlı Kurutucular, taşınımla kurutma prensibine göre çalışan, germeli kurutmanın yapılmadığı, hassas yüzeyli kumaşların, özellikle örme mamullerin kurutulmasında kullanılan kurutma ma- kinaları olarak öne çıkarken, bu sistemde kumaş taşıma bandı üzerinden nakledilir ve alt ve üst yüzeylerinden düzelerle basınçlı püskürtülen ısıtılmış hava akımı sayesinde kumaş yüzeyinden nem uzaklaştırılır. Ramöz Kurutma Makineleri’nde ise kumaşlar makine içerisine, enine bir şekilde iğne ya da paletler tarafından kenarlarından tutturularak alınır ve yine sıcak hava akımı ile kumaş yüzeyinden nem uzaklaştırılır. Ramözler, ilk yatırım ve işletme maliyetleri yüksek olmasına rağmen tekstil ürünlerinin boyutsal formunun kontrol edilebilmesi ve kurutma, kondenzasyon ve termofiksaj işlemlerinde de kullanılabilmeleri nedeniyle çokça tercih edilen kurutma makinalarıdır. Yine Ramözlerde kumaşa istenilen en ve boy ayarı verilebilir, kumaştaki kırışıklıklar giderilebilir ve kumaş kenarındaki tutucular dışında hiçbir yere değmeden kumaş geçişi sağlanabilir. DMS 24 AÇIK EN KONTİNÜ KUMAŞ YIKAMA MAKİNESİ VE DMS 05 JUMBO HAVA YASTIKLI KURUTMA MAKİNESİ 30 bin metrekare kapalı üretim sahasında 250 kişilik kalifiye ekibiyle tekstil boyama ve terbiye makineleri alanında üretim yapan DMS Dilmenler Makine Tekstil San. Tic. A.Ş., halen 4 kıtada 35 ülkeye, ürettiği tekstil terbiye makineleri ihraç ediyor. Yurtiçinde de tercih edilen isim olan DMS Dilmenler Makine’nin üretimini yaptığı “DMS 24 Açık En Kontinü Kumaş Yıkama Makinesi” ile “DMS 05 Jumbo Hava Yastıklı Kurutma Makinesi”, kumaş yıkama ve kurutma aşamaları için en çok tercih edilen iki ürün olarak öne çıkıyor. DMS 24 Açık En Kontinü Kumaş Yıkama ve Kasar Makinesi, her türlü doğal ve sentetik, elyaf ve karışımlarından üretilmiş açık en örgü ve dokuma kumaşların ön işlem ve boya (baskı, jet boya ve CPB) sonrası yıkama proseslerini hızlı, ekonomik ve yüksek ürün kalitesi ile gerçekleştiren ileri teknoloji ile donatılmış bir kontinü proses makinesi. EN 13445 ve PED 97/23/EG standardına göre üretilen DMS 24, yüksek ürün kalitesi ve düşük işletme maliyetlerinin yanı sıra düşük su/buhar/elektrik tüketimi, düşük kimyasal tüketimi, proses tekrarlanabilirliği, kırıksız ve tüysüz kumaş yüzey kalitesi, düşük çekmezlik değerleri, kumaşta yüksek hidrofilite ve iyi kasar sonucu, kasarda yüksek beyazlık değerleri gibi özellikleriyle de dikkat çekiyor. DMS 05 Jumbo Hava Yastıklı Kurutma Makinesi ise fonsiyonel ve ergonomik dizaynı sayesinde, teknolojinin geldiği en son noktada yüzde 85’e varan yüksek sistem ısıl verimli bir proses uyguluyor. 1600-4200 mm, örgü ve dokuma kumaş çalışma enine sahip olan DMS 05, en az iki, en fazla altı kabinli ve 5-80 m/dk üretim hızı ile de dikkat çekiyor. Sıkma ünitesi iki adet 300 mm çaplı özel tip silindirden oluşan DMS 05, dokunmatik ekranlı Setex 848 TCE Kontrol Bilgisayarı ile makinenin tüm fonksiyonlarına da erişim imkânı sağlıyor. DMS 24 Sayı: 392 - Mart 2013 41 Enerji TÜRKİYE LİSANSSIZ ELEKTRİKLE, ENERJİDE ÜRETİM KAPASİTESİNİ ARTIRIYOR Lisanssız elektrik üretimi ile ilgili yönetmeliğin çıkmasının ardından bu alanda yapılan başvuru sayısı 300’ü buldu. Mevcut taleplerde, rüzgâr ve güneş enerjisi öne çıkıyor. Lisanssız üretimde 2015 yılı sonuna kadar, 5 bin MW kurulu güce ulaşılması bekleniyor. Söz konusu rakam Türkiye’nin kurulu gücü olan elektrik enerjisinin yüzde 10’una denk geliyor Türkiye’de hızla gelişen sanayi başta olmak üzere, konut, tarım ve hizmet sektörlerinde enerji ihtiyacı gün geçtikçe artıyor. Sektör aktörlerinin uzun zamandır dile getirdiği gibi, enerjisinin yüzde 73’ünü ithal eden Türkiye’nin, dışa bağımlılığı azaltabilmesi için alternatif üretim modellerini bir an önce hayata geçirmesi gerekiyor. Özellikle rüzgâr ve güneş enerjisi potansiyelini değerlendirmek isteyen Türkiye, son çıkan yönetmelikle bu yönde adımlar atacağının sinyalini de veriyor. rıyla 55 bin139 MW olan Türkiye elektrik enerjisi kurulu gücünün, yaklaşık yüzde 10’una denk geliyor. Karşılık geldiği değer ise 6 milyar Euro’luk bir pazar. 21 Temmuz 2011 tarihli Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) Lisanssız Elektrik Üretimi Yönetmeliği ve bu yönetmeliğin 10 Mart 2012 tarihli Uygulama Usul ve Esasları ile Türkiye’de artık her abone, lisans almadan en fazla 500 kW’a kadar kendi elektrik üretim tesisini kurabilir ve tüketim fazlasını şebekeye satabilir duruma geldi. Lisanssız Elektrik Üretimi Derneği (Lİ-DER) verilerine göre, lisanssız üretim için başvuruda bulunanların sayısı 267’ye ulaştı. Yeni başvurularla beraber rakamın sürekli artacağı öngörülürken, lisanssız üretimde mevcut talepler, özellikle rüzgâr ve güneş enerjisine talebin çok fazla olduğunu gösteriyor. Sektör yetkilileri, bunu hidro ve biyokütlenin takip ettiğini belirtiyor. Lisanssız üretimde kurulu gücün, 2015 yılı sonuna kadar 5 bin MW seviyesine çıkacağı tahmin ediliyor. Bu da Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ) raporlarına göre, Temmuz 2012 sonu itiba- Lisanssız elektrik üretimi gerçekleştirmek isteyenlerin elektrik abonesi olmasının yeter şart olarak belirtildiği yönetmelik kapsamında, aboneler, rüzgâr, güneş, hidro, biyokütle ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının yanı sıra en fazla 500 kW kurulu güçte kojenerasyon tesisleri kurarak da elektrik üretimi gerçekleştirebiliyor. Rüzgâr, güneş ve biyokütleden enerji üretiminde özel bir şart gerekmezken, lisanssız hidro- Sayı: 392 - Mart 2013 42 Teşvikler de veriliyor elektrik santralleri yatırımları için Devlet Su İşleri’nden (DSİ) teknik onay ve İl Özel İdaresi’nden izin alma zorunluluğu var. Sektör yetkilileri, devletin bu alandaki en büyük teşvikinin, lisans almadan bu işin yapılabilmesinin mümkün kılınması ve tüketim fazlasının tamamının 10 yıl boyunca devlete satılabilmesi olduğunu belirtiyor. Bununla birlikte, söz konusu alanda değişik kurumlar tarafından verilen teşvik ve hibeler de söz konusu. Bu teşviklerin sonuncusunu, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü gerçekleştirdi. Başvuru süresi kasım ayı başında sona eren teşvik kapsamında, gerçek kişi başvurularında 150 bin TL, tüzel kişi başvurularında ise 600 bin TL’ye kadar hibe desteği veriliyor. “Bu yıl lisanssız elektrik üretimi ivme kazanacak” Lisanssız elektrik üretimi için elektrik dağıtım şirketlerine yapılan başvuru sayısının 267’ye ulaştığını belirten Lİ-DER Başkanı Yalçın Kıroğlu, “Özellikle 2013 yılında çok fazla örneğin hayata geçmesi ile birlikte pazarın büyüme hızının çok artacağını öngörüyoruz” dedi. Mevcut talepler incelendiğinde, özellikle rüzgâr ve güneşte talebin çok fazla olduğunu, bunları hidro ve biyokütlenin takip ettiğini aktaran Yalçın Kıroğlu, bu üretimleri yapmak için rüzgâr, güneş ve biyokütlede özel bir şart gerekmediğini, sadece elektrik abonesi olmanın yeterli olduğunu iletti. Pazarın 2015 yılı sonuna kadar 5 bin MW kurulu güç seviyesine çıkacağını tahmin ettiklerini de ileten Kıroğlu, “Bu da yaklaşık olarak 6 milyar Euro civarında bir pazar büyüklüğü demek. Türkiye kurulu elektrik üretim gücü, 2012 itibarıyla 55 bin 380 MW. 5 bin MW kurulu güç ise Türkiye kurulu gücünün yaklaşık yüzde 10’u demek. 2015 yılında Türkiye kurulu gücünün 65 bin MW olacağını tahmin ediyoruz” diye konuştu. Yine yönetmelik gereği abonelerin; rüzgâr, güneş, hidro, biyokütle ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının yanında, kojenerasyon tesisleri de kurarak, en fazla 500 kW’lık kurulu güce sahip elektrik üretim sistemi kurabildiğine değinen Yalçın Kıroğlu, mevcut talepler incelendiğinde özellikle rüzgâr ve güneşte talebin çok fazla olduğunu, bunları da hidro ve biyokütlenin takip ettiğini aktardı. Türkiye’nin toplam elektrik üretim gücünün 55 bin 380 MW mertebesinde olduğunu anlatan Yalçın Kıroğlu, kullanılan elektriğin yüzde 48’inin doğalgazdan karşılandığını ve bunun için her yıl yaklaşık 10 milyar dolar ödeme yapıldığını kaydetti. Kıroğlu, “Oysa ülkemizde yenilenebilir enerji kaynaklarından üretim potansiyeli çok yüksek. Rüzgârdan elektrik üretme potansiyelimiz, 53 bin MW mertebesinde. Biz sadece 2 bin100 MW’ını hayata geçirebildik. Güneşte de geçen yıl 229 milyar kWh elektrik üretildi, ancak üretebileceğimiz miktar yıllık 380 milyar kWh civarında” değerlendirmesini yaptı. Sayı: 392 - Mart 2013 43 Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi SENDİKAMIZ ÜYESİ İŞYERLERİ İLK OLUMLU İŞARETLERİ HEIMTEXIL’DEN ALDI rıca ziyaretçilerin yüzde 67’si Almanya dışındaki ülkelerden gelmişti. Bu oran geçen sene yüzde 65 idi” dediler. Fuara ABD, Kanada, Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi önemli pazarlardan ziyaretçiler geldiğini anlatan Bahariye Mensucat yetkilileri, “Hem katılımcı hem de ziyaretçi açısından memnun edici bir fuardı. Fuara Türkiye’den katılan firmalar damgasını vurdu. Gerek stand ve gerekse koleksiyonlarıyla Türk firmalar ilgi çekti” diye konuştular. Heimtextil Fuarı’na katılan işletmelerden Bezci Tekstil yetkilileri ise fuarın geçen yıllara göre daha efektif geçtiğini belirterek, “Gerek sayı gerekse nitelik açısından ziyaretçi profilinden memnunuz. Olumlu geri dönüşler alacağımızdan ümitliyiz” dediler. Sendikamızın 2006 yılında başlattığı 'Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi' kapsamında bu yılın ilk fuarlarına katılan tekstilciler ilgiden memnun. Proje kapsamında 9-12 Ocak tarihleri arasında Heimtextil Fuarı’na katılan sendikamız üyesi işletmeler, 2013’ün ilk olumlu işaretlerini bu fuardan aldı. Bu fuara 8 kişilik ekiple katılan Epengle Tekstil yetkilileri, fuarın geçmiş yıllara göre katılımcı firma sayısı açısından memnun edici olduğunu belirterek “Fuarda özellikle Ortadoğu, Amerika ve Avrupalı alıcıların yoğunluğunu gözlemledik” dediler. Özellikle Ortadoğu ve Suriye’de yaşanan çalkantıların alıcıları etkilediğini anlatan Epengle yetkilileri, “Bununla beraber Suriye’de yaşanan mevcut koşullar dolayısıyla bu bölgeden yapılan tedarikler durdu. Dolayısıyla mevcut stoklar tükenince alıcılar ülkemize kayabilir” diye konuştular. Heimtextil Fuarı’na katılan işletmelerden Bahariye Mensucat yetkilileri de fuarda stand açan firma sayısının geçen yıla göre artarak 2 bin 658’e çıktığını ve 128 ülkeden 66 bin ziyaretçinin gezdiğini belirterek, “Ziyaretçi sayısı geçen yıla göre biraz düşüktü ama ziyaretçi niteliği çok üst düzeydeydi. Diğer bir ifade ile fuarı ziyaret edenlerin önemli bir kısmının somut iş hedefleri ile Frankfurt’a geldiğini söyleyebiliriz. Ay- Sayı: 392 - Mart 2013 44 23-25 Ocak tarihleri arasında İtalya’da yapılan Pitti İmmagine Filati Fuarı’na katılan Ormo Yün yetkilileri ise 'Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi' sayesinde fuardaki yerlerini her geçen yıl sağlamlaştırdıklarını anlattılar. Yetkililer fuarda Ormo’yu Giray Öçalgiray, Osman Kılıç, Banu Demircioğlu, İlhan Suyabatmaz, Özlem Suyabatmaz, Fatih Dindar ve Dudu Selin Din’in temsil ettiğini de belirttiler. FUAR TAKVİMİ (NİSAN-MAYIS-HAZİRAN-TEMMUZ 2013) TARİH FUAR NİSAN 02.04.2013- 05.04.2013 Sao Paulo (Brezilya) FEIMACO-Tekstil ve Konfeksiyon Makineleri Fuarı 15.04.2013- 18.04.2013 Sao Paulo (Brezilya) Tecnotextil Brasil-Brezilya Teknik Tekstil Fuarı 18.04.2013- 19.04.2013 Moskova (Rusya) Techtextil Russia-Rusya Teknik Tekstil Fuarı 25.04.2013- 28.04.2013 Moskova (Rusya) Bebek ve Hamile Giyim Fuarı MAYIS 15.05.2013-19.05.2013 İstanbul (Türkiye) İstanbul Ev tekstili Fuarı 16.05.2013-19.05.2013 Doha (Katar) IWED-International Weeding-Gelinlik Fuarı 22.05.2013-23.05.2013 Paris (Fransa) Denim By PremierVision-Konfeksiyon Fuarı 24.05.2013-26.05.2013 Floransa (İtalya) Pitti Immagine Modaprima-Giyim ve Moda Fuarı 24.05.2013-26.05.2013 Doha (Katar) Mother Baby Kids Expo-Bebek ve Çocuk Ev Tekstili Fuarı 29.05.2013-01.06.2013 İstanbul (Türkiye) Uluslararası İstanbul İplik Fuarı 29.05.2013-01.06.2013 İstanbul (Türkiye) ITM TEXPO-EURASIA 2013 29.05.2013-01.06.2013 İstanbul (Türkiye) HIGHTEX 2013-İstanbul Teknik Tekstiller, Nonwoven ve Dokuma Teknolojileri Fuarı HAZİRAN 11.06.2013-13.06.2013 Frankfurt (Almanya) TECHTEXTIL-Teknik Tekstil ve Kumaş İşleme Teknolojileri Fuarı 12.06.2013-15.06.2013 Erbil (Irak) 2. Irak Furn Expo-Mobilya, Halı ve Ev Tekstili Fuarı 15.06.2013-18.06.2013 Essen (Almanya) MODATEX FASHION 2013-Moda Fuarı 18.06.2013-21.06.2013 Floransa (İtalya) Pitti Immagine Uomo-Erkek Giyim ve Moda Fuarı 18.06.2013-20.06.2013 Atina (Yunanistan) Femmina Pret A Porter-Bayan Hazır Giyim Fuarı 22.06.2013-26.06.2013 Milano (İtalya) Milano Moda Uomo-Hazır Giyim Fuarı 27.06.2013-29.06.2013 Floransa (İtalya) Pitti Immagine Bimbo-Çocuk Giyim ve Moda Fuarı TEMMUZ 14.07.2013-16.07.2013 New York (ABD) TEXWORLD-Tekstil Fuarı 22.07.2013-23.07.2013 New York (ABD) Premiere Vision-Tekstil Fuarı 22.07.2013-23.07.2013 Sao Paulo (Brezilya) Premiere Brasil-Brezilya Tekstil Fuarı Sayı: 392 - Mart 2013 45 Moda GELİNLİK MODASINDA YEDİNCİ BULUŞMA Sektöründe Avrupa'nın en büyüğü olan IF Wedding Fashion-İzmir 7. Gelinlik, Damatlık ve Abiye Giyim Fuarı 13-16 Şubat tarihleri arasında yapıldı. 25’i yabancı 187 firmanın katıldığı fuar ziyaretçi sayısını bu yıl ikiye katladı. 15 bine yakın kişinin ziyaret ettiği fuarda bu yıl podyum boş kalmadı. Bugüne kadar Bora Aksu, Özgür Masur, Cengiz Abazoğlu gibi isimlerin tasarımlarını ağırlayan fuar, bu yıl da dolu dolu geçti. Fuar kapsamında ünlü modacı Zeynep Acar ve 2'nci Gelinlik Tasarım Yarışması birincisi Gökhan Yavaş defilelerinin yanı sıra Gelinlik Tasarım Yarışması ve solo firma defileleri yapıldı. Fuarın kapanış defilesini yapan ünlü modacı Zeynep Acar'ın 'Çağdaş Sultanlar 2013' adını verdiği 35 parçalık koleksiyon büyük ilgi gördü. Osmanlı saraylarında giyilen giyecekleri farklı bir yaklaşımla bugün yaşayan çağdaş kadının modern tarzı içinde yorumlayan ünlü modacı, 'Günümüzde Hürrem ve Mihrimah sultanlar yaşasaydı nasıl giyinirdi' sorusunu, 'Çağdaş Sultanlar 2013' koleksiyonu ile podyuma taşıdı. Defilede Özge Ulusoy, Didem Soydan, Nur Gümüşdoğrayan, Merve Büyüksaraç ve Uğurhan Akdeniz Ajans modelleri yer aldı. Birbirinden ünlü modellerin katıldığı defileler- de gelinlik, damatlık, abiye giyim ve aksesuarları sergilendi. IF Wedding Fashion İzmir kapsamında bu yıl ayrıca 4. Gelinlik Tasarım Yarışması da düzenlendi. Türkiye'nin dört bir yanından başvuruların olduğu ‘Zamana Dokunmak’ temalı yarışmaya, 104 kişi 312 tasarımla katıldı. Yarışmada birinciliği Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi Okan Karakuş, ikinciliği Süleyman Demirel Üniversitesi öğrencisi Hatice Kübra Çiçek, üçüncülüğü DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi Tuğçe Özcan kazandı. KASTAMONU KUMAŞI LONDRA MODA FUARI´NDA İngiltere'nin başkenti Londra'da yaşayan Türk modacı Serap Pollard'ın moda tasarımları, Londra'da her yıl düzenlenen Pure London Moda Fuarı’nda sergilendi. 12 Şubat’ta sergilenen Pollard'ın koleksiyonunda, Kastamonu'da yok olmaya yüz tutan el dokuması Selalmaz kumaşından diktiği tasarımlar da yer aldı. Dokumasında bamboo ipliği kullanılan konsept, organik ve dönüşümü kolay olması nedeniyle ekolojik bir ürün olarak Avrupa'da oldukça dikkat çekti. Avrupa'nın en seçkin moda fuarlarından biri olan Pure London'da Türk modacı, son koleksiyonu için tasarladığı ceket, etek ve elbiseleri de sergiledi. Pollard, koleksiyonun sürekli yenilikçi olduğunu belirterek yüksek kaliteli ve standartları geleneksel ile birleştirme çabasında olduğunu kaydetti. Pollard'a göre, basit ve küçük sofistike detaylar, kadınlara ve modaya yeni bir anlam kazandırıyor. Sayı: 392 - Mart 2013 46 DERİ TASARIM YARIŞMASININ FİNALİSTLERİ BELLİ OLDU Türkiye'deki deri endüstrisinin tasarım yelpazesini geliştirmek, Türk derilerinin kullanım alanlarını geliştirmek ve genç tasarımcıları sektöre kazandırmak amacıyla Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçı Birliği organizasyonunda düzenlenen Deri'n Fikirler 3. Deri Tasarım ve Üretim Yarışması’nın finalistleri belirlendi. İlk iki yıl sistematiğinin oluşturulması aşamasında bölgesel olarak düzenlenen yarışma, bundan sonraki dönemde ulusal platforma taşınması amacıyla İstanbul'daki üniversitelerin öğrencilerine de açıldı. Yarışmaya 18'i İstanbul'dan, biri Ankara'dan ve 39'u İzmir'den olmak üzere 58 tasarımcı ve 22 deri mühendisi internetten kayıt yaptırdı. Finale kalan isimler ise Bahattin Mertcan, Betül Demirkol, Cüneyt Cansever, Çiğdem Küçük, Derya Altun, Elif Gözde Arı, Esra Görür, Gözde Yavaşoğlu, Kübra Karamanoğlu, Sümeyye Erkan ve Zeynep Nural oldu. Yarışmanın birincisi mayıs ayında belli olacak. BORA AKSU DEFİLESİNDE TÜRK ETKİLERİ İngiltere'nin başkenti Londra'da yaşayan ünlü Türk modacı Bora Aksu, 2013 Sonbahar Koleksiyonu'nu Londra Moda Haftası'nın ilk gününde düzenlediği defilede sergiledi. 15 Şubat’taki defilede Aksu'nun son koleksiyonunda Türkiye'den getirilen kürk ve derileri kullanarak diktiği kostümler dikkat çekti. Tasarımında ‘Türk etkileri’ temasını kullanan Aksu, kostümlerin birçoğunu Türkiye'deki deri ve kürk üreticilerinin diktiği malzemeleri kullanarak tasarladığını söyledi. 34 parçadan oluşan koleksiyonda, 1920'li yılların kadın modasının öne çıktığı geniş ve gösterişli omuzlar, dar kesim ceketler, gösterişli elbiseler ve şapkaların olduğu gözlendi. Siyah, gri, vişne çürüğü, mor ve mavi tonlarının ağırlıkta olduğu koleksiyonda, tül, kürk ve şifonla zenginleştirmiş kostümler ağırlıktaydı. İngiliz modaseverlerin ilgi ve merakla takip ettiği Bora Aksu, koleksiyonunu, 1920'lerin ünlü Dolly Twins (Dolly İkizleri) kadın dansçıları üzerine kurduğunu belirterek, “O yıllarda çok gösterişli bir yaşamları olan ancak sonları trajik biten Dolly Kardeşler'in yaşamından esinlendim. Dolly İkizleri, ünleri bütün dünyaya yayıldıktan sonra ayrı yöne gitmeye karar verirler ancak her ikisi de çok trajik bir yaşama bürünürler. Hikâyenin trajik bir sonu var aslında ama yaşamları çok gösterişli oldu her zaman. Ben de 1920'lerdeki bu zenginliği koleksiyona yansıtmaya çalıştım” dedi. Son koleksiyonunda, Türkiye'deki deri ve kürk endüstrisi ile işbirliği yaptıklarını ve onlardan gelen kürk ve derileri kullandıklarını söyleyen Aksu, “Bu işbirliğini vurgulamak için (Türk Etkileri) temasını kullanmak istedik” dedi. TASARIM RÜZGARI AKDENİZ’DE ESTİ Akdeniz Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (ATHİB), ‘sektörel kırılım projeleri’ çerçevesinde 1. Dokuma Kumaş Yarışması düzenledi. Adana’da düzenlenen final gecesinde genç tasarımcılara ödüllerini Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik verdi. Profesyonel ve öğrenci kategorilerinde toplam 65 tasarımın yarıştığı gecede, finale kalan eserler, defile ile tanıtıldılar. Profesyonel kategoride birinciliği Mine Beşen, öğrenci kategorisinde ise Ayşe Türker kazandı. Bu arada gecede, AKİB üyesi Adanalı başarılı ihracatçılar da düzenlenen törenle ödüllendirildiler. Geçen yıl Adana ilinden en fazla ihracat yapan firma Sasa Polyester Sanayi oldu. Sayı: 392 - Mart 2013 47 Tasarım Dünyası EMRE ERDEMOĞLU “KENDİNE HEP GÜVENEN” ERKEKLER İÇİN TASARLIYOR Moda tasarımcısı Emre Erdemoğlu, erkek giyim konusunda uzmanlaşmış durumda. Kendine hep güvenen erkekler için yaptığı, hikâyesi olan tasarımlar uluslararası alanda büyük ilgi görüyor. Moda tasarımcısı Emre Erdemoğlu’nun modayla yolculuğu çocuk yaşlarda başladı. Lise yıllarında Ressam Ülkü Kaya’dan resim eğitimi aldı. 2005 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Moda Tasarım Bölümü’nü kazandı. Üniversite hayatı boyunca birçok yarışmada ödül alıp, sektördeki önemli isimlerle çalışma fırsatı buldu. Üniversite biter bitmez “Sandık Lekesi” koleksiyonunu hazırladı. Bu koleksiyon İtalya’da MED MODA organizasyonunda 200 tasarımcıyı geride bırakarak ilk 10’a girmeyi başardı. Keçeden hazırladığı 15 parçalık koleksiyonunu İtalya’da tanıttı. Sandıkların içindeki fantastik bir yaşam öyküsünü kostümlere yansıttığı bu koleksiyonuyla İtalya’da üç kez defile düzenledi. Bu onun yurtdışındaki ilk defileleri oldu. Defilelerden aldığı olumlu tepkiler yurtdışındaki diğer defilelerin kapısını açtı. Ardından İstanbul’a taşınıp Türkiye’nin önde gelen erkek firmalarından birinde koleksiyon hazırlamaya başladı. Üç yıl aynı firmada çalıştıktan sonra kendi markasını kurup, İstanbul Fashion Week’te “Planör” isimli koleksiyonuyla defilesini gerçekleştirdi. İstanbul’da büyük ilgi gören, adından söz ettiren bu koleksiyon, İtalya’da da “Most Creative Collection” ödülüne layık görüldü. “Erkek giyiminde ciddi bir tasarımcı açığı var” Erkek giyim konusunda uzmanlaşan Emre Erdemoğlu, Türkiye’de erkek giyiminde ciddi bir tasarımcı açığının olduğunu söyleyerek, “Tasarımcılar, kadınlar için tasarım yapmayı daha çok seviyor. Tasarımcıların erkek koleksiyonları hakkında tasarım yapmaktan ve üretmekten uzak kaldıklarını düşünüyorum. Tasarım son derece keyifli bir iş. İnsanların, yarattığınız hikâyenin içine girmesi çok güzel bir duygu. Giydirdiğiniz herkes hikâyenizin bir parçası, karakteriniz oluyor” diyor. Sayı: 392 - Mart 2013 48 Koleksiyonlarını yaratma sürecinde nelerden ilham aldığını ise şöyle anlatıyor: “Öncelik her zaman hedef kitledir. Oluşturduğum hikâyedeki karakterlerle hedef kitlem arasında bir bağ oluştururum. Bu dengeyi kurmayı başardıktan sonra, “Concept Board”umu hazırlarım. Hazırladığım sezonun temasını belirlemeden önce, anahtar kelimelerimi çıkartırım. Bunların anlamlarını, tarihsel boyutundan günümüzdeki yerine kadar araştırmalar yaparım. Anahtar kelimemin sanata, spora, yaşama etkisini araştırırım. Hikâyemin içerisine girecek ana ve ara renkleri belirlerim. Konseptimle ilgili yeterince araştırma yaptıktan sonra ortaya çıkan kimlik, yüzümde tebessüm oluşturup, beni heyecanlandırıyorsa bu doğru yolda olduğumu gösteriyor. İşte bu yüzden, bütün koleksiyonlarımın dili, söyleyecek birşeyleri, anlatacakları oluyor. Hikâye tadında bir sonuç ortaya çıkıyor.” Onun koleksiyonları “kendine hep güvenen” erkeklere hitap ediyor. Şıklık ve rahatlıktan vazgeçmeyen, A+ segmentte giyimi bir yaşam tarzı olarak gören, genç ve kendini her zaman genç hisseden erkekler onun alıcı kitlesini oluşturuyor. Aylin SARAÇOĞLU Planör koleksiyonu dramatik bir hikâyeyi anlatıyor Son koleksiyonu olan “Planör” tarihteki ilk yapısal dengeli uçaktan yola çıkarak, dramatik bir hayat hikâyesini anlatıyor ve Otto Lilienthal'e itaf edilyor. Otto Lilienthal tarihte uçuş denemeleri yapan ilk pilot. 17 metre yükseklikten düşerek yere çakılması sonucu omurgasını kırıyor. Ertesi gün hayatını kaybeden Lilienthal'in son sözleri, "Kleine Opfer müssen gebracht werden!" (Küçük fedakârlıklar yapılmalıdır!) cümlesi oluyor. Emre Erdemoğlu, koleksiyonuyla ilgili olarak şunları aktarıyor: “Planör uzun süredir üzerinde çalıştığım bir koleksiyondu. Otto Lilienthal'in hayat hikâyesini ilk okuduğumda çok etkilenmiş ve bunu mutlaka projeye dönüştürmem gerektiğini düşünmüştüm. Koleksiyonun temelini etkili bir hikâyeyle çiftleştirdiğiniz zaman, ortaya güçlü bir koleksiyon çıkıyor.” Militer tarz yükselişte Erkek modasında bu sezon, militer tarz, kadife, renkli kürk, deri ve büyük çanta dikkat çekiyor. Bunların yanı sıra boğazlı ya da degaje kazak, bilekte biten boru paça pantolon, kolları kısa ceket, dizde hatta dizin biraz daha altına inen paltolar, üste oturan takım elbiseler, ekose, desen gibi detaylar yeni sezonda öne çıkıyor. Ön plandaki stil ise militer yani askeri tarz... Renklerde ise sınır yok! Siyah, füme, gri, kahverengi gibi hem kışın tüm renklerini hem de sarı, pembe, fuşya, turuncu, yeşil ve mavi gibi yaz renklerini göreceğiz. Şimdiye kadar birçok ünlü isimle çalıştı. Şu an da Emre Altuğ’un kostümlerini hazırlıyor. Ünlü pop yıldıza hazırladığı koleksiyonlar büyük ilgi görüyor. Emre Erdemoğlu, modadaki değişime de dikkati çekerek, “Kimine göre moda denilince akla yakışanı giymek gelir. Kimine göre sıradışı olandır, kimine göre de rahatlıktır. Bana göre, kişinin modaya uymasını garanti etmek yalnızca modaya uyması ile değil, kendi stili ve rahatının sağlanmasıyla da olur. Rahatlık, moda dünyası için yeni bir kavram. Pahalı kıyafetler değil, insanın kendisini içinde huzur- lu hissettiği kıyafetler son yıllarda daha çok ilgi görüyor” diyor. Erdemoğlu, çok pahalı markalar giyerek modanın takip edilemeyeceğini anlatıyor; “Kıyafetlerimizin uyumuna dikkat etmeliyiz. Bazen satıcılar elbiseyi satma adına yanlış yönlendirebilirler. Kıyafet beğenirken aynaya kendimiz bakıp kıyafetin oturup oturmadığını görerek karar vermeliyiz. Başkalarının ne gördüğü değil, kişinin ne gördüğü önemlidir. Aslında kişinin en iyi modacısı kendisidir”. “Sadelik her zaman şıklıktır” “Benim için sadelik her zaman şıklıktır” diyen Erdemoğlu, şöyle devam ediyor: “Sıradan bir kıyafeti şık bir ayakkabı, çanta ya da takıyla kurtarabiliriz. Giyimde zaman ve mekân da çok önemli. Bunlara dikkat ederek giyinmek gereklidir. Coğrafi konum ve sosyal çevreye göre de giyimlerimiz değişkenlik göstermeli. Kişi bulunduğu ortama uygun giyinmediğinde mutlaka kendisini aykırı hissedecek, bundan da rahatsızlık duyacaktır.” Uluslararası alandaki fuarlarda koleksiyonları sergileniyor. En son Pitti Imagine Uomo fuarına katıldı. Pitti’nin erkek moda fuarları içerisinde en iyisi olduğunu düşünüyor. Moda tasarımcıları arasında en çok Alexander McQueen’i beğeniyor. Onun koleksiyonlarını incelerken her zaman heyecanlandığını, duygusunun, ruhunun olduğunu, mükemmel bir yorum kattığını söylüyor. Kumaşları ve aksesuarları da hazırladığı koleksiyonun ruhuna, hikâyesine göre belirliyor. Dramatik bir hikâye ise koyu renkleri ve keskin hatları kullanıyor. Metal aksesuarlarla çiftleştiriyor. Mutlaka deri detayları oluyor. “Sizin arkanızdan gelen yeni kuşaklara neleri önerirsiniz?” sorusunu şöyle cevaplandırıyor: “Bizim işimiz gerçekten emek ve sabır isteyen bir iş. Bunun dışında sürekli kendimizi yenilememiz gerektiğini düşünüyorum. Sanatla, sporla, bilimle, tarihle, modayla sevişmemiz gerekiyor. Mutlu olmadan yapılacak bir iş değil, ben insanların seçtikleri mesleklerle çarpışarak yaratıldıklarına inananlardanım. Haydi denilince olunacak bir iş değil bu…” Yakın planda gerçekleştireceği keyifli projeleri var. Bunlar içerisinde onu en çok heyecanlandıranlar arasında Nisan’da yurtdışında yapacağı bir defile var. Şu an tamamen ona konsantre olmuş durumda. Onun sonrasında yine yurtdışı fuarlarına katılacak. Kendi yolunda bol tasarımlı, bol başarılı ilerlemek üzere yeni projeleriyle yol alıyor. Sayı: 392 - Mart 2013 49 Kültür-Sanat SİNEMALARDA NE VAR, NE YOK... ŞAİRLERİN ALTIN ÇAĞINDA BAMBAŞKA BİR “OZ BÜYÜCÜSÜ” Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği “Kelebeğin Rüyası”, 22 Şubat’tan beri gösterimde. Film, seyircileri ülkemizin genç yaşında ölen iki şairiyle ve onların şiir dolu dünyalarıyla tanıştırıyor. Ön hazırlıkları iki yıl süren, çekimleri 4 ay Zonguldak ve İstanbul’da gerçekleşen “Kelebeğin Rüyası” filmi, seyircileri 1941 yılının Türkiye’sine götürüyor. Ülkemizle birlikte Avrupa ve Ortadoğu’da da seyirciyle buluşan “Kelebeğin Rüyası”nda; Kıvanç Tatlıtuğ, Belçim Bilgin, Mert Fırat, Zeynep Farah Abdullah ve Yılmaz Erdoğan başrolleri paylaşıyor. Filmin diğer önemli rollerinde ise Ahmet Mümtaz Taylan, Taner Birsel, Devrim Yakut, İpek Bilgin, Aksel Bonfil ve Servet Pandur var. Yılmaz Erdoğan’ın, “Aşk en güzel bahanesidir şiirin” dediği Kelebeğin Rüyası’nda aşk, şiirin de hayatın da başrolünü üstleniyor. Film, şairlerin altın çağı olan yıllarda, İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde adım adım gelişen bir aşkı anlatıyor. Frank Baum’un kaleme aldığı “Oz Büyücüsü”nü herkes bilir. Tüm dünya çocuklarının yıllardır severek okuduğu hikâye bir kez daha sinemaya taşındı, ama bu kez çok daha fantastik ve büyülü bir dünya seyircileri bekliyor. Çünkü filmin yönetmen koltuğunda, “Örümcek Adam” (Spider Man) serisi ile tanınan Sam Raimi var. Tam adı “Muhteşem ve Kudretli Oz” (Oz: The Great and Powerful) olan film sinemalarımızda 8 Mart Cuma gününden itibaren izlenebiliyor. Mila Kunis, Rachel Weisz, James Franco ile Michelle Williams’ın oynadığı filmde; Oscar Diggs, küçük çaplı bir sirk sihirbazıdır fakat pek de ahlâklı biri değildir. Toz toprak içindeki Kansas’tayken kendini bir anda canlı Oz diyarında bulan Oscar Diggs, turnayı gözünden vurduğunu düşünür. Şöhret ve servet kazanması çok kolay olacaktır. Oscar, kendini büyük Oz Büyücüsü’ne dönüştürmekle kalmaz, daha iyi bir adam haline de getirir. DEV MÜZİKAL BEYAZPERDEDE Victor Hugo’nun ünlü romanı “Sefiller” (Les Miserables), bugüne kadar pek çok kez beyazperdeye taşınmakla birlikte asıl ününü 42 ülkede, 21 dilde, 60 milyon kişinin sahnede izlediği ve 27. yılında hâlâ her yerde gişe rekorları kıran müzikale borçlu. “Zoraki Kral”’ın (The King Speech) Oscar ödüllü yönetmeni Tom Hooper, bu dev müzikali, bu kez beyazperdeden izleyici ile buluşturuyor. Ülkemizde 1 Mart’tan itibaren gösterimde olacak “Sefiller”in kadrosu da görkemli: Hugh Jackman, Russell Crowe, Anne Hathaway ve Eddie Redmayne başrolleri paylaşıyorlar. Seti 19. yüzyıl Fransa’sı temel alınarak hazırlanan “Sefiller”in yıkılan hayalleri, karşılıksız aşkı, tutkuyu, fedakârlığı ve arınılan günahları anlatan büyüleyici bir hikâyesi var. Bu, insan ruhunun varlığına dair ebedi bir vasiyet. Jackman, eski bir mahkûm olan ve şartlı tahliyesinden sonra acımasız polis memuru Javert (Crowe) tarafından on yıllardır kovalanan Jean Valjean’ı oynuyor. Valjean, fabrika işçisi Fantine’in (Hathaway) genç kızı Cosette’e bakmayı kabul edince hayatları sonsuza kadar değişiyor. Anne Hathaway’in bu filmdeki rolüyle bu yılın “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülünü aldığını da hatırlatalım. Sayı: 392 - Mart 2013 50 KİTAP KURTLARI İÇİN... BİRAND’IN GERÇEK ÖYKÜSÜ Bundan kırk sene önce, dış haberleriyle Türkiye’ye Avrupa’nın gündemini getirdi; 32. Gün’le, yaklaşık otuz sene siyasetin nabzını tuttu. Yazdığı kitaplarla, çektiği belgesellerle yakın tarihimize ayna tuttu. Tabuları yıkarak Abdullah Öcalan ve M. Ali Ağca’yla; Thatcher, Mitterrand, Arafat gibi yaşadıkları döneme damgasını vurmuş politikacılarla röportaj yaptı. Haber programları, otuz beş yılı bulan köşe yazarlığı, araştırmalar yaptı... Sayısız ödül kazandı... Kısa bir süre önce yitirdiğimiz Mehmet Ali Birand’dan söz ediyoruz. Birand, ölümünden çok az bir süre önce yayınlanan “Birand, Bir Ömür Ardına Bakmadan” adlı kitapta Can Dündar’a, tüm bu bilinen hikâyenin yanı sıra kendisiyle ilgili bilinmeyenleri de anlatmıştı: Bebek yaşta babasız kaldığını, talihsiz bir kaza sonucu, çocukluğunu ve gençliğini ameliyatlarla geçirdiğini; zorluklar içinde büyüyerek kendini yoktan var ettiğini… Defalarca mayınlı tarlada ilerlediği hayatında, son olarak ölümcül hastalığına karşı görkemli bir mücadele verdiğini... Hem Mehmet Ali Birand’ı hem basını hem de bir dönemi doğru yorumlamak adına önemli bir çalışma... SÜRÜKLEYİCİ BİR KİTAP ARAYANLARA “Kadife Kutudaki Hayalet” ile edebiyat dünyasına hızlı bir giriş yapan Joe Hill, gerilim dolu bir hikâyeyle yeniden okurlarıyla buluşuyor. Time’ın “Korku edebiyatının zirvesindeki örneklerden... Edebiyattan ödün verilmeksizin yazılmış ürkütücü bir yapıt” olarak andığı “Boynuzlar”, Altın Kitaplar etiketiyle raflarda. Kitap gündelik yaşamın streslerinden biraz olsun uzaklaşmak ve gerilimli bir öyküde sürüklenip gitmek isteyen okurlar için ideal. “Boynuz”da öykü şöyle ilerliyor: Her zaman doğru olanı yapan insanlardan olan Ignatius Perrish doğuştan şanslıdır. Seçkin ve zengin bir ailenin çocuğudur, sağlığı yerindedir, toplumda saygın bir yeri vardır. Tüm bunların yanında çocukluk aşkını, Merrin’i bulmuş, onunla mükemmel bir hayata adım atmıştır. Kendini masal kahramanları gibi hissetmektedir. Ama bir gün Merrin’in korkunç bir cinayete kurban gitmesiyle her şey değişiverir. Tek şüpheli olmasına rağmen Ig hiçbir zaman resmen suçlanmaz ve yargılanmaz. Bu yüzden de adını temize çıkaramaz... FAS’A YOLCULUK Özcan Yurdalan, yıllardır çıktığı Sarı Otobüs yolculuklarını kitaplaştırarak okurlara da sunuyor. Sarı Otobüs’ün kitaplaşan son rotası “Magrip-En Uzak Batı.” Yurdalan, Agora Kitaplığı’nın fotoğraflı olarak bastığı yapıtına “Bu kitapta okuyacaklarınız Fas’taki yolculuğun gerçek öyküsü değil, sadece gördüklerimdir” diyerek başlıyor. “Arap coğrafyacıların Mağrip el Aksa dediği, Romalıların ‘Moritenya’ diye adlandırdığı ülke Afrika ile Avrupa arasındaki en uygun geçidi tutmuş. Buraya her geliş, ilk geliş gibi olmuyor kuşkusuz. Ne gördüklerim daha önce gördüğüm gibi kalıyor ne de benim bakan gözlerim o eski gözler” sözleriyle bölgeye bakışını anlatan Yurdalan’ın Fas kitabı; Kazablanka, Fez, Rabat, Meknes, Maulay İdris, Volubilis, Azrou, İfran, Efroud, Uvarzazat, Şefşaun, Tanca, Asilah, Marakeş, Essavira, Tarihte Fas ve Okuma Rehberi bölümlerinden oluşuyor. Şu satırlarla da seyahati âdeta kutsuyor yazar: “Dünya değişti, Fas da öyle. Alınıp satılabilecek herşey için sınırlar inceldi. Bir zamanlar ticaret yapabilmek için seyahatler son derece önem taşıyordu. Yolların durumu ve kervanların güvenliği başlı başına bir iktidar aracı ve dış politika konuşuyordu. Şimdiyse ticaret yapabilmek için insanların seyahat etmesine gerek kalmadı. Amma yollar hâlâ önemli. Çünkü yollarda olmak alışmamaktır…” Sayı: 392 - Mart 2013 51 Kültür-Sanat SERGİLERİ GEZERKEN... HÜSAMETTİN KOÇAN’IN “41 ADIM”I Çağdaş sanatımızın önemli isimlerinden Hüsamettin Koçan’ın “41 Adım” başlıklı retrospektif sergisi 30 Mart’a kadar İş Sanat Kibele Galerisi’nde sanatseverlerle buluşuyor. Koçan’ın üretim serüvenini gözler önüne seren retrospektif sergide, sanatçının en belirgin dönemleri arasından seçilmiş örnekler, 38 yıllık zengin bir sürekliliği, çağdaş Batı sanatından yerel kültürlere, resimden heykele uzanan renkli bir geçmişi gözler önüne seriyor. Serginin önemli bir özelliği de sanatçının son dönemde yaptığı metal heykellerin ilk kez günışığına çıkarılması. Hüsamettin Koçan’ın “41 Adım”ı, paleontolojik katmanlardan Selçuklu’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Anadolu’nun kültür birikimlerini özgün bir dille anlatan “Fasiküller” serisi ile başlıyor. Ardından gelen dönemler ise “Antipaslar”, “Efkâr Kırıkları”, “Körler İçin Resimler”, “Şaman’ın Gizemi”, “Yüz Göz Resimleri” ve “Tuz Tadı” serilerinde anlatılıyor. Sanatçının farklı dönemlerini bütünlük içerisinde bir araya getiren sergide, sanatçının “Tuz Tadı” ile birlikte devreye giren düşsel ve mitolojik figürleri de yer alıyor. Anadolu mitolojisine ve sanatçının kendi kişisel tarihine göndermeler yapan bu figürler sergide 2.5 metrelik dev heykellere dönüşüyor. “41 Adım” başlığı sanatçının bugüne dek açtığı 41 kişisel sergiyi temsil ediyor; aynı zamanda “geleceğe ve sürekliliğe” de vurgu yapıyor. MAVİTAN’IN CAMALTI RESİMLERİ Galeri Selvin, 20 Mart-20 Nisan tarihleri arasında Alev Ermiş Mavitan’ın “Oyun Devam Ediyor: Camaltında İktidar ve El Öpmeler” başlıklı sergisine evsahipliği yapıyor. Alev Ermiş Mavitan, 1979 Boğaziçi Üniversitesi Ö.L.Y.O Pazarlama bölümünü bitirmiş, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim, Heykel, Dekoratif Sanatlar Bölümlerini birincilikle kazanmış bir sanatçımız. 1985 Yüksek resim bölümü Prof. Neşet Günal ve Prof. Neşe Erdok Atölyesinden diploma alan Mavitan, 1999-2002 tarihlerinde Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Dekor ve Kostümleri Bölümünde Desen dersi öğretim görevlisi oldu. Sanatçı, 1984 İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi 100. Yıl Karma Resim Sergisi Pamukbank Teşvik Ödülü ve 1985 Gençlik Yılı “Genç Sanatçılar” Öğrenci Yarışmalı Sergisi Mansiyonu’na sahip. Alev Ermiş Mavitan, camaltı eserlerinden oluşan sergisi için şunları söylüyor; “Bu sergi, dünyanın birçok yerinde kullanılan kadim bir teknikle (camaltı), günümüzde yaşananların bir tarafına parmak basmak üzere yaptığım çağdaş sanat çalışmalarından oluşuyor.” SARNIÇTA HAYALET VAR Schneidertempel Sanat Merkezi 15 Mart’a kadar Dr. Erhun Şerbetci'nin "Sarnıçtaki Hayalet" sergisine evsahipliği yapıyor. Sanatçının 4 ayrı sergi olarak planlanan sarnıç çıkışlı işleri, bu ikinci sergi ile sürüyor. Yerebatan Sarnıcı’nda 336 sütun var ve bunlardan birisine bir hayalet yuva yapmış. Dr. Erhun Şerbetci belki de bin 500 yıldır orada yaşayan bu hayaleti görüntülemeye çalışıyor. "Sarnıçtaki Hayalet" bir psikanaliz denemesi. Desen ve fotoğraf birlikteliği ile ustalığa öykünmenin psikanalizi. Kadim ustalığa, kadim sanatlara. Bu sırada soyut desenler sütunlarda figürleşiyor, taş ve boya fotoğrafla bütünleşiyor. Burada sadece fotoğraf ve resmin birlikte kullanılmasından değil bütünsel yapıt; belki de soyutla somutun dönüşmesinden. Kendi deyişi ile: "Sarnıçta hayaletlerimiz var. Bilinçaltımız sürçer sütunlarda ve sanat bunu görünür kılabilir mi?" Sayı: 392 - Mart 2013 52 ETKİNLİKLERDEN... “HAMLET”E YENİ BİR YORUM Shakespeare’in ölümsüz eseri “Hamlet”, CEF Tiyatro ve AYSA Prodüksiyon Tiyatrosu ortaklığında, çağdaş yorumuyla perde açıyor bu sezon. Babasını öldüren, annesiyle evlenerek Danimarka Krallığı’nı ele geçiren amcasıyla ve kendi korkularıyla mücadele eden Danimarka Prensi Hamlet’in öyküsü; Kemal Başar’ın rejisi ve dramaturjisiyle sahneleniyor “Hamlet”te; Hakkı Ergök, Lale Başar, Arda Aydın, İsmail İncekara, Beste Bereket, Sertan Müsellim, Mesut Yılmaz, Cemal Gönen, Hakan Eke, Mehmet Emci, Kosta Kortidis, Alkış Peker ve Asena Ongan rol alıyor. Okan Bayülgen’in sesiyle dahil olduğu oyunu; Sabahattin Eyüboğlu Türkçeleştirirken, dekor tasarımını Murat Gülmez, kostüm tasarımını Berna Yavuz, ışık tasarımını Yüksel Aymaz, ses tasarımını ise Şükrü Tümşen üstleniyor. Müziklerine Can Atilla’nın, koreografisine Sibiu Dans Tiyatrosu’nun sanat yönetmeni Hugo Wolff’un imza attığı “Hamlet”te; İrem Arslan Aydın yönetmen yardımcısı, Emek Baylan prodüksiyon sorumlusu olarak görev alıyor. Kısa film yönetimini Tayfun Dinçer’in, afiş ve broşür tasarımını Nazlı Ongan’ın üstlendiği oyunun fotoğraflarını ise Serhan Oksay çekti. Çeşitli sahnelerde dönüşümlü olarak oynanan “Hamlet”in gösterim programı ve biletleri www.biletix.com adresinden temin edilebilir. AŞK PENCERESİNDEN TARİHE BAKIŞ Mustafa Kemal’e âşık iki kadının duygularını, çelişkilerini, pişmanlıklarını, farklılıklarını, benzerliklerini ve vazgeçemedikleri büyük sevdalarını aynı sahneye taşıyan “Fikriye ve Latife – Mustafa Kemal’i Sevdim”; Tiyatro Karnaval Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Sahnesi’nde perde açıyor. Almanya’da büyüyen Türk oyuncu, yönetmen ve yazar Dilruba Saatçi’nin, iki yıl aranın ardından yeniden sahnelenmeye başlayan ödüllü oyunu “Fikriye ve Latife – Mustafa Kemal’i Sevdim”; Türkiye’nin yakın tarihi için çok önemli iki kadının aşk mücadelesini tiyatro sahnesine taşıyarak adeta bir devre ışık tutuyor. “Fikriye ve Latife – Mustafa Kemal’i Sevdim”; farklı kültürlerde ve sosyoekonomik şartlarda yaşayan, ortak noktaları Mustafa Kemal’e duydukları aşk olan iki kadını modern bir yorumla, müzik ve dans eşliğinde tiyatro izleyicisine aktarıyor. Romantik, zarif, akıllı, çalışkan, hasta ve Mustafa Kemal’e olan aşkında gerçek dışı düşünen Fikriye Hanım karakteri ile kendinden emin, eğitimli, cesur, kıskanç, zaman zaman verdiği sert tepkiler yüzünden pişmanlıklar yaşayan, aşkını istediği gibi iletemeyen Latife Hanım karakterleri arasında ustalıkla geçiş yapan Dilruba Saatçi; iki kadının yaşadıklarını taraf tutmadan anlatıyor. BEYAZPERDEDE İŞTAH AÇICI SAHNELER Pera Film, 2 – 17 Mart 2013 tarihleri arasında Fransız Kültür Merkezi işbirliğiyle yemek ve sinema arasındaki ilişki üzerine eşsiz bir film seçkisi sunuyor: “Tadı Damağında: Yemek ve Sinema.” Program, dünyanın usta şeflerinin iki yılda bir yarıştığı, en prestijli gastronomi yarışmalarından Bocuse d’Or Türkiye seçmelerine de denk düşüyor. Programın iki farklı teması var: Yemek ve Hayat, Yemek ve Cesaret. “Tadı Damağımda: Yemek ve Sinema” toplugösterimi kapsamında; “Çocuklarımız Bizi Suçlayacak”, “Bostanda Savaş ve Barış”, “Monsanto’nun Dünyası”, “Pierre Gagnaire”, “Sarayın Tadları”, “İsimsiz Duygusallar”, “Bras’lar Arasında” ve “Bir Tat Meselesi” adlı yapıtlar izlenebiliyor. Gösterim programı www.peramuzesi.org.tr internet adresinden öğrenilebilir. Bu kare “Bras’lar Arasında”dan... Belgesel, dünyanın en önemli şeflerinden birinin hayatı ve sanatının iç yüzünü anlatıyor. Sayı: 392 - Mart 2013 53 Medyadan Yansımalar HABERTÜRK Sayı: 392 - Mart 2013 10 Şubat 54 VATAN 23 Şubat Sayı: 392 - Mart 2013 55 Medyadan Yansımalar EKONOMİST Sayı: 392 - Mart 2013 24 Şubat 2013 56 Sayı: 392 - Mart 2013 57 Medyadan Yansımalar MİLLİYET 27 Şubat Sayı: 392 - Mart 2013 58 ZAMAN 19 Şubat Sayı: 392 - Mart 2013 59 Gezi DÜNYADAKİ CENNET: CUNDA Ege’nin incisi Ayvalık ise Cunda’ya ne demeli? Rumların “kokulu ada” adını verdiği Cunda, sakin sokaklarından yayılan huzur ve sofralarındaki lezzetle, size dünyadaki cenneti vadediyor. Resmi adı Alibey Adası’dır Cunda’nın; Kurtuluş Savaşı’nda Yunanlılara ilk direnen komutan Yarbay Ali Çetinkaya’nın anısını yaşatır bu isim. Piri Reis, Kitab-ı Bahriye isimli eserinde Yund olarak anar bu küçük adayı, Rumlarsa “kokulu ada” anlamına gelen “Moshonis” derler Cunda’ya: Ya Cunda’dan yayılan güzel kokular ya da bir rivayete göre burada yaşayan Moshos isimli bir korsan nedeniyle… Antik çağlara kadar gidecek olursak, Heredot Ekatonisos der bu adalar topluluğuna, ünlü coğrafyacı Strabon ise Ekatos, yani tanrı Apollon’un diyarı… Ayvalık Belediyesi’nin resmi İnternet sitesinde ise bir Osmanlı mühründeki yazıta ithafen şöyle deniyor: “(…) Cunda adını yadırgayanlara, adaya ait bir Osmanlı mührünü yazıp çevirelim. Mühürde, biri Arapça diğeri Latin rakamlarıyla kazılmış bir tek tarih vardır: 1862… Mührün dış kenarında büyük harflerle ve Yunanca ‘Dimarhia Moshonision’, ortasında Arapça harflerle ‘Daire-i Belediye, Cezire-i Yunda’ yani ‘Yunda Adası, Belediye Dairesi’ deniyor.” Anlaşılan Piri Reis’in Yund’u zamanla Yunda’ya ve oradan da Cunda söylenişine dönüşmüş… Oysa Cunda, ne Türkçe ne de Rumcadır… İtalyanca “uç” anlamına gelir Cunda… Belki de Ayvalık’ın ucu anlamında yerleşmiştir dilimize, kim bilir? Cunda, geçmişte geniş kalabalıklara evsahipliği yaparken, günümüzde dinginliğin ve huzurun ilk adresi olmuş durumda. 1900’lü yıllarda 8-10 bin kişinin oturduğu adada, bugün 2 bine yakın insan yaşıyor, yaz aylarında ise bu rakam turistlerin akınıyla tavan yapıyor. Cunda Adası, Ayvalık’ın hemen yanı başında yer alıyor. Geçmişte çok dar bir boğaz ile Ayvalık’tan ayrılan Cunda, 1880’de genişletilen Dalyan Boğazı üzerine 1966 yılında Senatör Nejat Sarlıcalı’nın çabalarıyla inşa edilen bir köprü ile Ayvalık’a bağlanmış. 54 metre uzunluğunda olan ve altı ayak üzerinde duran bu köprü, Türkiye’nin ilk Boğaz Köprüsü olarak da biliniyor. Eğer aracınızla gelecekseniz bu yolu kullanmak zorundasınız, ama Cunda’ya ulaşım için Ayvalık’tan yarım saatte bir kalkan tekneleri ve belediye otobüslerini de kullanmak mümkün. Sayı: 392 - Mart 2013 60 Cunda’nın merkezine ulaştığınızda, bir sahil caddesi, bir anayol ve onları kesen birkaç sokaktan ibaret küçücük bir köy izlenimine kapılabilirsiniz. Endişelenmeyin, sizi çeken ilk sokağa girin ve zamanı akışına bırakın. Loş sokaklar, kapı eşiklerindeki miskin kediler, binalar, tarih, damla damla akan zaman ve tertemiz hava ile endişeleriniz, yerini merak, dinginlik ve şaşkınlığa bırakacak. Sokaklar kalabalık da olsa, bomboş da olsa tuhaf bir dinginlik yayılıyor adadan. Sahilde şöyle bir çay içeyim, derseniz, saatlerinizi o küçük masada bırakabilirsiniz. Ya da “kısa bir ada turu” sa- atler süren bir serüvene dönüşebilir: Yukarılara çıktıkça, Milli Park içindeki yürüyüş parkurlarında dolaştıkça Cunda’nın çevresindeki eşsiz günbatımı manzaralarına da hâkim olacak ve bu güzelliklere inanamayacaksınız. Binalar, sokaklar, insanlar ve adanın yüksek tepelerindeki seyrine doyum olmaz manzara… Cunda ile ilgili söylememiz gereken ikinci önemli nokta ise havasından mıdır, suyundan mıdır bilinmez, Cunda’da yiyeceğiniz ne varsa her şeyin bambaşka bir lezzette olduğudur. İster ünlü Bay Nihat Lale Restoran’da oturup papalina, çipura ya da örneğin fangiri, mercan, levrek, barbun gibi envayi çeşit balığınızı yiyebilir, ya da Cundalıların deyimiyle “balık yemeden, yüzlerce çeşit mezeyle karnınızı doyurabilir”; isterseniz de tarihi Taş Kahve’de içeceğiniz Türk Kahvesi’nin ardından Karadeniz Pastanesi’nde sakızlı kurabiyenin tadına bakabilirsiniz. Aslında yeme içme olarak önerilecek o kadar çok şey var ki, vaktiniz ve ödeme gücünüz varsa, Cunda’da gerçekten damak çatlatan lezzetlere boğulmanız çok mümkün. Kalacak yer konusunda ise birçok seçeneğiniz var. İsterseniz eski bir Rum evinde pansiyoner olarak kalabilir, isterseniz de adanın lüks otellerinde tatilinizin keyfini çıkarabilirsiniz. Gelin, kısacık da olsa, adanın tarihi geçmişinden bugüne uzanan eserleri tanıyalım: Taksihiyarhis Kilisesi (Çamlı Manastır): Ada merkezinden yaya olarak ve Patriça yolundaki Ekşi Çeşme’nin solundaki yol izlenerek yarım saatte varılabilir. 1873 yılında Bizans mimarisinde inşa edilen kilise, dönemin metropol kilisesi olması ve içerisinde barındırdığı, balık derisi üzerine işlenmiş Yunus Peygamber, Azrail ve Cebrail melekleri ikonlarıyla önemlidir. Geçmişte Ayvalık ve adanın yerlileri tarafından mesire ve kutlama yeriydi. Panaya Kilisesi (Koruyan Meryem Manastırı): Ayvalık Dalyan Boğazından çıkışta sağda, zeytin ağaçlarının arasından gözüken boğaza hâkim manzaralı restore edilmiş özel mülk. Aya Dimitri Manastırı (Ay Işığı Manastırı): Pateriça 2’nci Köy’den yürüyüşle 45 dakika me- CUNDA’DA YAPILMASI GEREKENLER • Taş Kahve’de limonlu adaçayı ve Türk Kahvesi için, • Hepsi birbirinden miskin ve sevimli kedilerin bolca fotoğrafını çekin, • Arnavut kaldırımlı loş sokaklarını gezin, • Âşıklar Tepesi’nden gün batımı izleyin, • Adanın her yüksek tepesinden seyredilecek manzaranın tadına varın, • Selim ve Necdet Kent Kitaplığını ziyaret edin, • Çataltepe ve Pateriça’da denize girin, • Mutlaka ama mutlaka lokma tatlısını deneyin, • Özel külahında sakızlı donrurmanın tadına bakın, • Şarap için, papalina ve envayi çeşit mezelerin tadına bakın, • İncik boncukçularda dolaşın, • Kelle peyniri, incir reçeli ve Rum böreğini de unutmayın. safededir. Bu arada Pateriça, “Koltuk değneği” anlamına geliyor. Pateriça’nın 1’inci köyü ile 2’nci köyü eski dönemde “Aşağı damlar” ve “Yukarı damlar” olarak da anılıyordu. Manastırın kapıları üzerinde iki ayrı tarih kazılıdır: 1771 ve 1795. Ayos Apostolos Manastırı: Adaya giderken köprüyü geçtiğinizde soldaki sahil yolundan 500 metre içerideki küçük tepeciktedir. Günümüze sadece 4 duvarı kalan yapının manzarası ise tarif edilemez. Aya Yannu Manastırı (Tavuk Adası Manastırı): Cunda’nın karşısındaki Tavuk Adası üzerinde inşa edilmiştir. Cunda sahilinden de rahatça görülebilen adaya, eğer kondisyonunuza güveniyorsanız yüzerek bile ulaşılabilir. Manastırın altlı üstlü 120 odası olduğu ve 1821’deki Yunan İsyanı sırasında Yunan amirallerinin bu manastırda toplanıp, Ayvalık ve Cunda’ya ilişkin planlar yaptıkları da rivayet ediliyor. Aya Yorgi (Güvercin Adası Manastırı): Pateriça Körfezi’nin ortasında, andezitten oluşmuş küçük bir adanın üzerinde inşa edilmiştir. Güvercin Adası’nın geçmişte korsan barınağı olduğu ve günahlarından arınmak için bu manastırı inşa ettikleri rivayet ediliyor. Profit İliya (İlyas Peygamber Manastırı): Köprünün Cunda Adası’na giriş yönünde 200 metre sonra deniz tarafındadır; temel kalıntılarından az miktarı geriye kalmıştır. Despot Evi: Cunda Adası’nın en görkemli binalarından biridir. Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılarak bağımsızlığını ilan ettiği gün toplanan bağışlarla yaptırılan bu görkemli yapı, bir dönem Hükümet binası olarak da kullanılmış. Yıllar sonra, mübadele ile birlikte öksüzler yurdu olarak kullanılmaya başlanan bina, okulun taşınmasının ardından kaderine terk edilmiş. Halen harap durumda… Sayı: 392 - Mart 2013 61 Summaries in English TEXTILE AND READYMADE CLOTHING PRICES SUCCUMB TO INFLATION WITHIN THE LAST DECADE The Textile Employers’ Magazine made a research on the price increases in the textile and readymade clothing sector in the last decade the results of which revealed that the prices in readymade clothing have succumbed to inflation rates. According to the calculation made in the light of the Consumer Price Index data declared by the Turkish Statistics Institute, the decadal inflation rate is 128 percent whereas the decadal inflation rate in the textile and readymade clothing sector remained 45 percent which indicates that price increases in readymade clothing experienced an actual loss of 83 points against the general inflation rate of 128 percent. The greatest loss on a product basis occurred in children’s sweaters within the past decade. The inflation rate in children’s sweaters within this period was merely 8.72 percent which led to an actual loss of above 119 percent. In other words, if the price of children’s sweaters had risen in parallel to the inflation rates, then said price would have amounted to TRY 55 today instead of the current price of TRY 26 as declared by the Turkish Statistics Institute predicated as TRY 24.13 in 2003. The large-scale price reductions in readymade clothing contributed a great deal to the infla- tion rates navigating around 7 percent. As it is well known, following the declaration of inflation data, the textile and readymade clothing sector was from time to time becoming a matter of debate and even blamed. Yet the latest data once again proves that the blame of inflation should be put on other items. WE SHOULD NOT STAY OUT OF THE FREE TRADE AGREEMENT THIS TIME The EU and the US which together make up 47 percent of the global economy, are now getting ready for free trade. The free trade agreement mentioned by the US Sayı: 392 - Mart 2013 62 President Barack Obama in his latest State of the Union Address is aimed to be concluded within 2 years. If the EU and the US sign a free trade agreement (FTA), how will this affect Turkey? There is only one answer to this question today: “It will have disastrous consequences,” because if the EU and the US sign an FTA, Turkey will have to comply with it in accordance with the Customs Union which will lead to customs-free entry of iPhones and iPads to Turkey whereas our own products will remain to be subject to duties. Therefore all sectors in Turkey today insist on the same point that while the US and the EU continue their negotiations on free trade, Turkey should simultaneously start FTA negotiations with the US. Deputy Prime Minister Ali Babacan made an advance warning in this regard stating that they, too wish to participate in the negotiations and said “Preparations should start immediately and we should work on the Congress.” The Minister of Economy Zafer Çağlayan, on the other hand, indicated that a significant risk for Turkey will come into existence if these preparations do not commence. The business world is also in tune with the ministers. The President of the Turkish Exporters Assembly Mehmet Büyükekşi said “We should engage in concurrent negotiations and we will take action to this effect.” The Chairman of Turkish Industrialists’ and Businessmen’s Association Muharrem Yılmaz stated that they shall make every effort in order to include Turkey into this agreement. EUROPE RETURNED TO 'MADE IN TURKEY' IN TEXTILES AND CONDITIONS ARE IN TURKEY’S FAVOUR The textile and readymade clothing sector which succeeded in maintaining their exportation in 2012 despite Europe’s gloomy economy, started the new year at a fast pace. The readymade clothing exports in January this year increased by 14.6 percent and reached 1 billion 406 million dollars whereas the textile exports increased by 17.1 percent and reached 684.7 million dollars, as a result of the revival in Europe. According to the experts in the sector, the main reason behind the Europe-based revival in exportation is the dynamism that started in the retail sector together with the harsh winter conditions. Other reasons for the upturn in exportation are the exchange parity and the reluctance of European importers to undertake inventory costs. Accordingly, European buyers resorted to orders with short deadlines which made Turkey the first choice. This led to the textile and readymade clothing sector which closed 2012 with a total of 23.9 billion dollars worth of exportation, a rate slightly under the 2011 numbers, to enter 2013 with an outstanding move in exportation. The exportation in the textile and re- adymade clothing sector increased more than about 2.5 folds higher than the average in general exports of Turkey in January. These favorable conditions in exportation have encouraged the textile and readymade clothing sector to target higher already. This favorable inclination of exportation ex- perienced in the first month of the year was quite distinctly felt especially in cities such as Bursa and Denizli which are considered as the fortresses of the textile sector. A particularly remarkable success was the 36.1 percent increase in the textile and readymade clothing exports from Denizli. PREMIERE VISION FAIR BRINGS HOPE TO TURKISH TEXTILE BUSINESSES The Turkish textile businesspeople returned from the world’s leading fabric sector fair Premiere Vision that took place in Paris on February 12-14, in a positive mood again. Particularly the customer profile of the fair was satisfying to the Turkish textile community which brought hope also for 2013. The representatives of our Association also attended the fair and visited the stands of the member companies in order to be informed on the new trends and trade potentials. The fair was attended by 734 companies worldwide which was 678 last year. At the Premiere Vision Fair adopting the slogan “Think global, act special” 10 members of our Association participated as exhibitors. Among 17 national and 68 individual Turkish exhibitors, the member companies of our Association were Akın Tekstil, Altınyıldız Mensucat, Bahariye Mensucat, Bossa, İpekiş Mensucat, Karma Kokteyl Örme, Söktaş, Tüp Merserize and Yünsa Yünlü Sanayi. Sayı: 392 - Mart 2013 63 Tebessüm Sayı: 392 - Mart 2013 64 Gülşen KARAGÖZ