HÜKÜMLÜLERDE TEHLİKELİLİK ve TEKRAR SUÇ İŞLEMEYE

advertisement
T. C.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
ADLİ TIP ENSTİTÜSÜ
SOSYAL BİLİMLER ANABİLİM DALI
Danışman: Prof. Dr. M. Fatih Yavuz
HÜKÜMLÜLERDE TEHLİKELİLİK ve
TEKRAR SUÇ İŞLEMEYE ETKİ EDEN FAKTÖRLER
Doktora Tezi
Uzman Psikolog
SİNEM YILDIZ
İstanbul, 2009
Teşekkür
Uzun ve zorlu geçen tez sürecimde, öncelikle gerekli izinlerin sağlanması
noktasında beni doğru şekilde yönlendiren T.C. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif
Evleri Genel Müdürlüğü çalışanlarına teşekkür ederim. Ayrıca başta Edirne,
Kırklareli, Çanakkale olmak üzere anket yaptığım tüm Ceza İnfaz Kurumları’nda
görev yapmakta olan infaz koruma memurları, sosyal hizmet birimi çalışanları ve
yöneticilerine yardımları ve özellikle de misafirperverlikleri için çok teşekkür
ederim.
Danışmanım Prof. Dr. M. Fatih Yavuz’a sağladığı esneklik ve doğru
yönlendirmeleri için teşekkürü borç bilirim.
Doktora öğretimim boyunca dostlukları, yüreklendirmeleri, güvenleri ve
yardımlarıyla başta annem ve babam olmak üzere, yanımda olduğunu hisseden ve
hissettiğim herkese çok teşekkür ederim.
İçindekiler
1. Giriş ve Amaç ……………………………………………………………… 1
2. Genel Bilgiler ………………………………………………………………. 4
2.1. Tehlikelilik kavramı …………….………..………………………………..
2.1.1. Tarihsel süreç ve tanım ………………………………….........................
2.1.2. Tehlikelilik kavramına ilişkin modeller, eleştiri ve öneriler …………….
2.2. Risk kavramı ………………………………………………........................
2.2.1. Risk değerlendirmesi ……………………………………………………
2.2.2. Risk değerlendirme modelleri …………………………………………...
2.2.3. Risk değerlendirme yaklaşımlarına yönelik eleştiri ve öneriler …………
2.3. Araştırma sonuçlarının işaret ettiği risk faktörleri ………………………...
3. Gereç ve Yöntem …………………………………………………………...
3.1. Denekler …………………………………………………………………...
3.2. Uygulama prosedürü ………………………………………………………
3.3. Anket ve ölçekler …………………………………………………………
3.3.1. M.I.N.I-Antisosyal kişilik bozukluğu değerlendirme kriterleri …………
3.3.2. Durumluk sürekli öfke ölçeği …………………………………………...
3.3.3. Kısa semptom envanteri …………………………………………………
3.3.4. Levenson özbildirim psikopati ölçeği …………………………………...
3.3.5. Saldırganlık ölçeği ………………………………………………………
4. Bulgular ……………………………………………………………………..
4.1. Katılımcılara ait bulguların genel değerlendirmesi ………………………..
4.1.1. Katılımcılara ait demografik bulgular …………………………………...
4.1.2. Katılımcıların aileleri ve yakın çevrelerine ilişkin bulgular …………….
4.1.3. Katılımcıların travmatik yaşantılarına ait bulgular ……………………...
4.1.4. Katılımcıların alkol-madde-sigara kullanımına ilişkin veriler …………..
4.1.5. Katılımcıların psikolojik geçmişlerine dair veriler ……………………...
4.1.6. Katılımcıların ceza infaz kurumu yaşantılarına ilişkin veriler …………..
4.1.7. Katılımcıların şimdiki ve geçmiş suç öykülerine ilişkin veriler ………...
4.2. Katılımcılara ait bulguların suç gruplarına göre değerlendirilmesi ……….
4.2.1. Suç gruplarına ait demografik bilgiler …………………………………..
4.2.2. Suç gruplarının aileleri ve yakın çevrelerine ilişkin bulgular …………...
4.2.3. Suç gruplarının travmatik yaşantılarına ait bulgular …………………….
4.2.4. Suç gruplarının alkol-madde-sigara kullanımına ilişkin veriler ………...
4.2.5. Suç gruplarının psikolojik geçmişlerine dair veriler …………………….
4.2.6. Suç gruplarının ceza infaz kurumu yaşantılarına ilişkin bulgular ……….
4.2.7. Katılımcıların şimdiki ve geçmiş suç öykülerine ilişkin veriler ………...
4.3. Katılımcıların daha önce hüküm giyip giymeme durumlarına ilişkin
değerlendirmeler ……………………………………………………………….
4.3.1. Tek suç/tekrar suç gruplarına ait demografik bulgular ………………….
4.3.2. Suç tekrarı gruplarının aileleri ve yakın çevrelerine ilişkin bulgular ……
4.3.3. Suç tekrarı gruplarının travmatik yaşantılarına ilişkin bulgular ………...
4.3.4. Katılımcıların alkol-madde-sigara kullanımına ilişkin veriler …………..
4.3.5. Suç tekrarı gruplarının psikolojik geçmişlerine ilişkin veriler …………..
4.3.6. Suç tekrarı gruplarının ceza infaz kurumu yaşantılarına ilişkin bulgular .
4.3.7. Suç tekrarı gruplarının şimdiki ve geçmiş suç öykülerine ilişkin veriler .
4.3.8. Suç tekrarı gruplarının ölçeklerden aldıkları puanlar …………………...
4.3.8.1. Kısa semptom envanteri (KSE) ……………………………………….
4.3.8.2. Sürekli durum öfke envanteri (SÖÖTÖ) ………………………………
4.3.8.3. Risk davranışları ………………………………………………………
4.3.8.4. Antisosyal davranış ve antisosyal kişilik bozukluğu ………………….
4.3.8.5. Levenson psikopati ölçeği …………………………………………….
4.3.8.6. Saldırganlık envanteri …………………………………………………
4.3.8.7. Korelasyon analizleri ………………………………………………….
5. Tartışma ve Sonuç ………………………………………………………….
5.1. Demografik değişkenler …………………………………………………...
5.2. Aile ve yakın çevreye ilişkin değerlendirmeler …………………………...
5.3. Travmatik yaşantılara ilişkin değerlendirmeler …………………………...
5.4. Katılımcıların alkol-madde-sigara kullanımına ilişkin değerlendirmeler …
5.5. Katılımcıların psikolojik öykülerine ilişkin değerlendirmeler …………….
5.6. Katılımcıların ceza infaz kurumu yaşantılarına ilişkin değerlendirmeler …
5.7. Katılımcıların ölçeklerden aldıkları puanların değerlendirilmesi …………
5.8. Katılımcıların geçmiş suç öykülerine ilişkin değerlendirmeler …………...
6. Sonuç ………………………………………………………………………..
7. Özetler ………….…………………………………………………………...
7.1. Türkçe özet ………………………………………………………………...
7.2. Summary …………………………………………………………………..
8. Kaynaklar …………………………………………………………………..
9. Ekler ………………………………………………………………………...
9.1. Anket formu ……………………………………………………………….
9.2. Özgeçmiş …………………………………………………………………..
1. Giriş ve Amaç
Tehlikelilik kavramı ceza adaleti ve ruh sağlığı yasalarında diğer kişilere
fiziksel, psikolojik veya ahlaki olarak zarar verme noktasında yüksek risk taşıyan
kişileri ifade etmek üzere kullanılmaktadır. 20. yüzyılın başlangıcıyla birlikte,
psikiyatri ve hukukta tehlikeli varlık kavramı oturmaya başlamıştır. Bu noktada
klinisyenlerin rolü, ruh sağlığı uzmanlarının mantıki olarak yasal sürece ne
verebileceğinin bilimsel olarak belirlenmesinden ziyade, yasal öncelikler tarafından
şekillendirilmiştir. Sonuç olarak klinisyenlerin tehlikeliliği değerlendirmesi gittikçe
daralarak neredeyse tek bir amaca hizmet etmiştir. O da doğru tahminlerde
bulunmaktır.
20 yıl önce, tehlikelilik terimi yasa ve mahkemeler tarafından kanuni olarak
tanımlanmıştır. Karar verme organlarının isteği doğrultusunda ruh sağlığı çalışanları
hem yorumlarda bulunmakta hem de tehlikelilik kavramının şekillendirilmesine
yardımcı olmaktaydı. Zaman geçtikçe tehlikelilik kavramı hem kavramsal olarak
hem de araştırma literatüründe eleştirilmeye başlanmıştır. Kavramsal olarak
tehlikelilik tanımının müphem ve dolambaçlı olduğunu söylenmiştir. Mahkemeler
tehlikeliliği tanımlarken “diğerlerine karşı tehlikeli”, “herhangi bir suç eylemi”,
“diğer kişiye yönelik ciddi bir etki” şeklinde ifadeler kullanarak değişiklikler
göstermişlerdir.
Bu noktada bir diğer önemli kavram da hem kişinin gelişimsel açıdan
tehlike içeren durumlara maruz kalması hem de ileriki dönemlerde kendisi ve
diğerleri için tehlikeli olabilecek davranışlarda bulunması ihtimalini içeren “risk”
kavramıdır. Kişilerin geçmişte yaşadıkları risk içeren durumların tespit edilmesi, bu
durumların kişinin ruh sağlığı ve işleyişi üzerindeki bozucu etkilerinin azaltılması
amacıyla yapılacak müdahalelerin belirlenmesi ve gelecekte diğerlerine zarar verici
davranışta bulunma olasılıklarını tahmin etmekte önemlidir. Meydana gelen suç
olaylarının büyük kısmının az sayıda kişi tarafından işlendiği, dolayısı ile bazı
özelliklere sahip olan mahkûmların tekrar tekrar suç işledikleri literatürde
desteklenmektedir.
2
Tek ve tekrar suç işlemiş olan grupların suç işleme noktasında belli risk
faktörlerini paylaşıyor olmaları, dolayısı ile belli bir takım alanlarda anlamlı
derecede farklılaşmamaları beklenen bir durumdur. Zira her iki grup da hayatlarının
bir döneminde kanunla muhalefet halinde olmuşlardır. Bu çalışmada hayati olan
nokta, pek çok açıdan benzerlik göstermesi beklenen bu iki grubun farklılaşma
noktalarını Türk popülâsyonu üzerinden değerlendirmek ve tekrar suç işleme
durumunda bilhassa etkili olabilecek olan faktörleri ayırt etmek ve açıklamaya
çalışmaktır. Çalışmanın amacına uygun olarak, bir suçtan ötürü sadece bir defa
hüküm giymiş olanlar ile birden fazla hükmü bulunanlar arasında literatürde
belirlenmiş olan risk faktörleri üzerinden değerlendirme yapılmasının yanı sıra
gruplar suç tipleri ve daha önce hiçbir biçimde kanunla muhalefete düşmeme
kriterlerine göre de analize tabi tutulmuşlardır. Buna göre araştırmanın hipotezleri
şöyledir:
Demografik değişkenler açısından gruplar arasında farklılık
görülmeyecektir.
2. Tekrar suç işleyenlerde aile ve yakın çevrede suç işlenme oranı daha
yüksek olacaktır.
3. Tekrar suç işleyenlerin alkol-madde kullanım sıklıkları ve bu maddelerin
kullanımına ilişkin bir bozukluğa sahip olma oranı daha yüksek olacaktır.
4. Suç tipleri arasında tekrar suç işleme noktasında anlamlı bir farklılaşma
olacaktır.
5. Tekrar suç işleyenlerde anti-sosyal tipte kişilik özellikleri bulunma oranı
daha yüksek olacaktır.
6. Tekrar suç grupları arasında öfke ve saldırganlık boyutları arasında anlamlı
farklılık olacaktır.
7. Tekrar suç grupları arasında genel olarak risk davranışında bulunma oranı
anlamlı derecede yüksek olacaktır.
8. Tekrar suç grupları arasında çocukluk çağı istismar ve ihmaline uğrama
açısından oranı anlamlı derecede yüksek olacaktır.
9. Tekrar suç işleyenlerin ceza infaz kurumu içerisinde şiddet içeren davranış
gösterme oranları daha yüksek olacaktır.
10. Tekrar suç işlemiş olanlar daha erken yaşta kanunla muhalefete düşmüş
olacaklardır.
1.
3
2. Genel Bilgiler
2.1. Tehlikelilik kavramı
2.1.1. Tarihsel süreç ve tanım
Tehlikeliliği doğru biçimde tayin edebilme konusu, kökenlerini psikiyatri
ve hukukun tarihsel karşılıklı bağımlılığından almaktadır (Pollock, 1990).
Foucault’ya (1978) göre, 19. yüzyılın ikinci yarısında, ceza sistemi, suçluyu reforme
etme idealini başaramamıştır. Ceza adalet sistemine yapılan vurgu, yerini giderek
yasal sorumluluk ve rehabilitasyona, toplumun korunmasına bırakmaktadır. Bu
değişiklikle birlikte, ceza adalet sistemi içinde çalışmakta olan ruh sağlığı
uzmanlarına gelen talepler de değişmeye başlamıştır. Önceden, klinisyenlerin suç
davranışını açıklamaları ve rehabilitasyon konusunda öneri vermeleri beklenirken
artık bu tür davranışlara ilişkin tahminlerde bulunmaları talep edilmektedir.
20. yüzyılın başlangıcıyla birlikte, psikiyatri ve hukukta “tehlikeli varlık”
(Petrunik, 1983) kavramı oturmaya başlamıştır. Bu noktada klinisyenlerin rolü, ruh
sağlığı uzmanlarının mantıki olarak yasal sürece ne verebileceğinin bilimsel olarak
belirlenmesinden ziyade, yasal öncelikler tarafından şekillendirilmiştir. Sonuç
olarak, klinisyenlerin tehlikeliliği değerlendirmesi gittikçe daralarak neredeyse tek
bir amaca hizmet etmiştir. O da doğru tahminlerde bulunmaktır (Pollock, 1990).
20 yıl önce, tehlikelilik terimi yasa ve mahkemeler tarafından kanuni olarak
tanımlanmıştır. Karar verme organlarının isteği doğrultusunda ruh sağlığı çalışanları
hem yorumlarda bulunmakta hem de tehlikelilik kavramının şekillendirilmesine
yardımcı olmaktadır. Zaman geçtikçe tehlikelilik kavramı hem kavramsal olarak
hem de araştırma literatüründe eleştirilmeye başlanmıştır (Kroner, 2005). Shah
(1978) kavramsal olarak tehlikelilik tanımının müphem ve dolambaçlı olduğunu
söylemektedir. Mahkemeler tehlikeliliği tanımlarken “diğerlerine karşı tehlikeli”,
“herhangi bir suç eylemi”, “diğer kişiye yönelik ciddi bir etki” şeklinde ifadeler
kullanarak değişiklikler göstermişlerdir.
4
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) “Akıl hastalarına özgü güvenlik
tedbirleri” başlığı altında ele alınmış, 57. madde, 2. fıkrada “Hakkında güvenlik
tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastası, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca
düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya
önemli ölçüde azaldığının belirtilmesi üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla
serbest bırakılabilir.”, 5. fıkrasında “Tıbbî kontrol ve takipte, kişinin akıl hastalığı
itibarıyla toplum açısından tehlikeliliğinin arttığı anlaşıldığında, hazırlanan rapora
dayanılarak, yeniden koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir.
Bu durumda, bir ve devamı fıkralarda belirlenen işlemler tekrarlanır.” denmektedir.
57. maddenin gerekçesinde ise tehlikelilik kavramına atıf şu şekildedir: “Akıl
hastaları ile ilgili güvenlik tedbirleri açısından belli bir süre öngörülmüş değildir.
Bu nedenle, güvenlik tedbiri, akıl hastasının toplum açısından tehlikeliliğinin
ortadan kalkmasına veya önemli ölçüde azalmasına kadar uygulanmaya devam
edecektir” (Taşdemir ve Özkepir, 2005). Bu ifadelerden anlaşıldığı kadarı ile TCK’
da tehlikelilik kavramının net bir tanımı yapılmamış olmakla birlikte özellikle akıl
hastalığı söz konusu olduğunda ve topluma zarar gelmesi koşullarında devreye
sokulduğu gözlenmektedir.
Tehlikelilik kavramı ceza adaleti ve ruh sağlığı yasalarında diğer kişilere
fiziksel, psikolojik veya ahlaki olarak zarar verme noktasında yüksek risk taşıyan
kişileri ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Bu kavramın pek çok önemli noktası
bulunmaktadır.
İlk olarak bu kavram zarar verici eylem veya ihmallere değil, bunları yapan
kişilere işaret etmektedir. İkinci olarak, zararlı olabilecek tüm hareketlere değil belli
tür hareketlere gönderme yapmaktadır. Yaygın olarak tehlikeli olarak adlandırılan
grup daha ziyade cinsel suç işlemiş olanlar, özellikle bunu çocuklara karşı
gerçekleştirmiş olanlardır. Üçüncü olarak, bu kavram kişinin zarar verici
eylemlerde bulunma eğilimi içinde olma durumuna işaret etmektedir. Tehlikenin
odağını oluşturan, durumlardan ziyade kişilerin sahip oldukları özelliklerdir. Son
olarak tehlikelilik kavramı, geçmişten ziyade gelecek yönelimlidir. Kişinin geçmişi,
geleceği tahmin edebilmek üzere kullanılmaktadır (Petrunik, 1994).
Tehlikelilik yasası birincil olarak dört kategorideki risk üretenlerle ilgilidir:
cinsel suç işlemiş olanlar, şiddet suçu işlemiş olanlar, tekrar tekrar suç işleyenler ve
ruh sağlığı bozuk ve/ya kişilik bozukluğu olan kişiler. Bu kategoriler birbirleri içine
geçebilmektedir (Petrunik, 1994).
5
Tehlikelilik yasası ve uygulaması toplumu korumak, kanun karşısında
eşitliği sağlamak ve bireysel tedavi gibi pek çok toplumsal amaca hizmet etmektedir.
Bu amaçlarla uyumlu olarak tarihsel açıdan, tehlikelilik ile ilgili modeller
geliştirilmiştir (Petrunik, 1994).
2.1.2. Tehlikelilik kavramına ilişkin modeller, eleştiri ve öneriler
Klinik model: Bu model, psikiyatri, klinik psikoloji ve klinik sosyal hizmet
alanlarının teşhis, prognoz, ruh sağlığı bozukluğu ve kişilik bozukluğunun tedavisi
ile ilgili görüşlerini yansıtmaktadır. Bu modele göre çalışanlar, bireysel patoloji
neticesinde cinsel suç, şiddet suçu veya tekrar tekrar suç işleyen kişilerin,
eylemlerinden tamamen veya kısmen sorumlu olmadıklarını düşünmektedirler.
Cezalandırma, klinik bakış açısına ters düşmekle birlikte, suçlunun risk seviyesine,
hastalığının doğası ve ciddiyetine bağlı olarak, hem toplumu hem de suçluyu
korumak ve tedaviyi kolaylaştırmak adına, belirlenmemiş bir zaman sürecinde,
kişiyi hapsetmek gerekli görülmektedir (Petrunik, 1994).
Bu model, tekrar tekrar aynı temel kavramları kullanıyor oluşu, kişilik
bozukluğu teşhisinin güvenilirliğinin düşüklüğü, şiddeti tahmin etmedeki hataları ve
tedavi programlarının başarı seviyesinin düşük oluşu nedeniyle eleştirilmektedir.
Buna göre, “anti-sosyal kişilik bozukluğu” ve “psikopati” tanımları, belirsizlik
içermeleri ve sirküler doğaları sebebi ile eleştirilmektedir. Bu kategoriler
çoğunlukla cinsel olarak sapkın kişilerden ve diğer anti-sosyal davranış
bozukluklarından doğru çıkarsanmış ve bu davranışların nedeni olarak görülüp
tedavi edilmeye çalışılmaktadır (Cirali, 1978).
DSM-III’ün saha çalışmalarında anti-sosyal kişilik bozukluğu teşhisi için
araştırmacılar arası tutarlılık yarıdan az, diğer kişilik bozuklukları için ise daha da
azdır. Kişinin tehlikeliliğinin belirlendiği araştırmalar çoğunlukla gönüllü olmayan,
ruh sağlığı bozuk kişilerle yapılmış, yanlış pozitif yanıtlar 2 kat fazla çıkmış, yanlış
negatif tahminlerin sayısı az olmakla birlikte, belli suçlara halkın ve medyanın
verdiği tepki de işin içine karıştığında uzmanlar, verdikleri teşhiste ısrarlı
olmuşlardır (Steadman, 1972).
Şiddetin klinik modelle tahmin edilmesinde bazı anahtar problemler vardır:
Davranışı tahmin edilecek olan kişileri kategorize etmede kullanılan kriterlerin
belirsiz olması, belli bir davranışın belli bir popülâsyonda ve bu popülâsyonun alt
gruplarında ortaya çıkma frekansının göz önünde tutulmaması, şiddet davranışının
6
ortaya çıktığı koşulların yeterince göz önünde bulundurulmaması, uzun dönem için
yapılan tahminlerin kısa dönem için yapılanlara göre ve tahmin edilen davranış tipi
açısından doğruluk payının daha düşük olması (Petrunik, 1994).
Tehlikeliliğin klinik teşhisinde, profesyonel deneyim, eğitim ve gözlemlere
dayanan sübjektif yargılar kullanılmaktadır. Bu değerlendirmeler, tehlikeliliğin
kesin olmayan tanımları ve sübjektif çıkarımlardaki hatalar nedeni ile sıklıkla
güvenilmezdir. Öte yandan davranışsal puanlandırmanın olduğu skalaların
kullanıldığı görüşmeler, tedavi şekli ve risk yönetimi stratejilerinin oluşturulmasında
önemli olabilir (Ireland, 2000).
Tehlikeliliğin tahmininde klinik teşhise dayanılarak alt grupların
belirlenmesi, klinik ve istatistiğe dayalı (actuarial) tekniklerin kombine edilmesi,
sadece suçlunun özelliklerinin değil bağlamsal özelliklerin de hesaba katılması
değerlendirmelerin doğruluk payını arttırabilir (Petrunik, 1994).
Adalet modeli: Bu model, Neoklasik Kriminoloji’nin, sorumlu tutulan
suçluların cezalandırılması yaklaşımını yansıtmaktadır. Suçluların, davranışlarından
sorumlu tutulabildikleri ölçüde işlenen suçun şiddeti, suç öyküsü, ağırlaştırıcı ve
hafifletici faktörleri de değerlendirerek belli seviyelerde cezai yaptırımı öngörürler.
Tehlikelilik kavramının suça değil, kişiye atıf yapıyor olması bu yaklaşımdan
kaynak alır (Petrunik, 1994).
Bu modelin eleştirileri de, çeşitli biçimlerde eleştirilmektedir. Klinik
değerlendirmelerin, tehlikelilik tahmininde etkili olmadığı yönündeki çalışmalar
sıklıkla suçundan sorumlu olmayan akıl hastaları üzerinde yapıldığı için bu çalışma
sonuçlarının akıl hastalığı kriterlerine uymayan cinsel suç ve/ya şiddet suçu işlemiş
olanlara genellenmesi doğru olmaz. Ayrıca klinik değerlendirmelerin zayıflığı
olarak görülen yanlış pozitif yanıtlar o kadar da fazla olmayabilir. Cinsel
saldırganlarla ilgili tutukluluk istatistiklerinin kullanımı, bildirimin az olması,
mahkemelerin dava açmak üzere gerekli kriterleri yeterli bulmaması gibi
nedenlerden ötürü tehlikeliliğin küçümsenmesine sebep olabilir (Groth, 1982;
Brooks, 1992). Cinsel suçlulara verilen cezalar ölçülülük prensibini karşılamıyor,
hiç fiziksel saldırı olmasa bile cinsel suçlular çocuk ve kadınlara ciddi zarar
verebileceği gerçeği küçümseniyor olabilir (Petrunik, 1994).
Toplum koruma modeli: Bu model de klinik ve adalet modellerinin
toplumu korumada yetersiz kaldığı fikrine sahip olan mağdur hakları grupları, suç
7
önleme savunucuları, kadın ve çocuk haklarını koruma hareketleri gibi grupların
çalışmalarından kaynak almaktadır. Bu görüşün savunucuları, toplumu tamamıyla
güven altına alan ve suçluların haklarını kısıtlayıcı ölçümleri talep ederler. Tedavi ve
rehabilitasyon kabul edilmekle birlikte, bunların kadın ve çocukları tehlikeye
atmayacak biçimde gerçekleştirilmesi gerekmektedir (Petrunik, 1994).
Tehlikelilik tahmininin bilimsel olarak savunulur olabilmesi için teorik
olarak bir karar verme modeline dayanması gerekmektedir. Yetiştirilmiş bir
klinisyen böyle bir modele dayanarak bireyin saldırganlığındaki belli karakteristik
örüntülerle ilgili klinik hipotezler oluşturabilir ve bunları test edebilir (Pollock,
1990).
Marra, Konzelman, ve Giles (1987), adli klinisyenlerin sıklıkla, şiddet
davranışını tahmin etmedeki sınırlılıklar ile mahkemelerin tehlikeli bireyleri tahmin
etme yolundaki giderek artan talepleri arasında kaldıklarını bildirmektedir. Bu
noktada yazarlar, klinisyenlerin bilimsel olarak savunulabilecek klinik karar verme
stratejileri kullanmaları gerektiğinden bahsederler. Önerdikleri karar verme
stratejisi, kavramsal olarak geçerli karar verme modeline dayanmaktadır. Bu şekilde
klinisyenler, tehlikelilik hakkındaki kararlarda sorumluluk alabileceklerdir.
Basitçe geniş bir test bataryası uygulamak veya tehlikeliliğin klinik
işaretlerini görmek üzere geniş kapsamlı klinik görüşme yapmak bilimsel olarak
savunulabilir bir prosedür değildir. Eğer klinisyen mümkün olan her klinik ölçeği
ayırt etmeksizin uygularsa tehlikeliliğin işaretini bulma şansı yükselir, ancak
klinisyen belli bir karar verme modeline bağlı değilse tehlikeli davranışın nedenleri
ve ortaya çıkma olasılığını yanlış değerlendirecektir (Pollock, 1990).
Savunulabilir bir klinik karar verme yaklaşımını ifade etmek üzere bazı
temel prensiplerden bahsedilebilir. Tehlikeliliği tahmin etmedeki temel görüşlerden
bir tanesi şiddet davranışının belli bir şiddet örüntüsü olmaksızın tahmin
edilemeyeceğidir. Bu prensip istatistik temelli olmakla birlikte klinik açıdan da
anlamlıdır, çünkü tehlikeliliğin klinik olarak tahmin edilebilmesi, kişinin
geçmişindeki şiddet örüntülerinden çıkılarak yapılır ve daha önce böyle bir davranış
yoksa bir tahminde bulunulamaz (Pollock, 1990).
Üçüncü temel prensip ise şiddet davranışının eğilimsel ve buna karşı koyan
faktörler arasındaki dengesizlikten kaynaklandığıdır. Bir kişinin şiddet davranışı
gösterip göstermeyeceği kendi şiddet eğilimlerini düzenleme ve kontrol etme
8
becerilerine ve çevresel ihtiyaçlara uyum sağlayabilmesine bağlıdır. Kişinin kendini
kontrol ve adaptasyon mekanizmaları bozulmuş ise davranışları sıra dışı, kontrolsüz
ve zarar verici olabilmektedir. Tehlikeliliği tahmin ederken geçmişteki şiddet
davranışlarının belli bir dezorganizasyon ve disinhibisyon dönemiyle ilgili olup
olmadığının tespiti önemlidir. Klinisyen, bu faktörlerin hali hazırdaki durumda
bulunup bulunmadığından yola çıkarak olası şiddet davranışı hakkında tahminde
bulunabilir. Kişisel özelliklerdeki belirgin bozulmalar, klinisyeni çevresel koşulları
araştırmaya itebilir. Teorik temelli bir karar verme yaklaşımı, klinisyenlere
istatistiğe dayalı veya klinik yaklaşımlardan hangilerini seçecekleri konusunda
yardımcı olabilir (Pollock, 1990).
2.2. Risk kavramı
2.2.1. Risk değerlendirmesi
Risk altındaki çocuklar/kişiler tanımı sık kullanılmakla birlikte, seyrek
olarak iyi biçimde tarif edilmiştir. Burada kullanılan risk kelimesi iki taraflıdır:
Hem çocuğun/kişinin risk faktörüne maruz kaldığını, hem de bu yaşantının
çocuğun/kişinin negatif bir davranış ortaya koyma ihtimalini arttırdığı anlamına
gelmektedir. Maruz kalınan şeylerin tamamen dış dünyadan kaynaklanması
gerekmez, çocuğun/kişinin belli eylemleri deneyimlemesi daha sonraki sapkın
sonuçlar için risk faktörü teşkil edebilmektedir. Risk faktörü diğer yandan, sonraki
sonucu tahmin etmeye yarayan ve daha önce olmuş olayları ifade etmekte kullanılır
(Långström ve Grann, 2002).
Risk, tehlikeliliğe göre daha önemli bir kavramdır, çünkü belirsiz imalar
barındırmaz ve ayrıca daha nesnel, analize dayalı olan, riskin neye ait olduğu, riskin
derecesi, sıklığı gibi bir takım soruların cevaplandırılmasını gerektirir. Klinik
anlamda risk bir olayın meydana gelme olasılığıdır ve bu olay olumlu veya olumsuz
olabilir (Snowden, 1997).
Risk kelimesi, Türk Dil Kurumu’na göre riziko kelimesi referans alınarak
“Zarara uğrama tehlikesi” olarak tanımlanmaktadır (Eren, Gözaydın, Parlatır, Tekin,
ve Zülfikar, 1998).
Saldırgan davranış riskinin analizi pek çok yasal, yarı yasal ve klinik
ortamlarda bir gereklilik halindedir (Shah, 1978). Her ne kadar bu değerlendirmenin
klinik geçerliliği ve kanuni hassasiyeti ilk çıkageldiği zamanlardan beri
eleştirilmekteyse de bu konudaki çalışmalar hız kazanmıştır. Son dönemde yapılan
9
araştırmalar, risk faktörleri ve saldırgan davranış arasındaki istatistikî bağlantıyı
ortaya koyabilmeye başlamıştır (Douglas, Ogloff, Nicholls ve Grant, 1999;
Steadman, Silver, Monahan, Appelbaum, Robbins ve Mulvey, 2000).
Araştırmalar ilerledikçe bir takım kavramsal ve metodolojik gelişmeler de
yaşanmıştır. Risk değerlendirmesinin kendisine yönelik kavramsallaştırma çabaları
şiddet veya tehlikelilik tahmininden ziyade herhangi bir riskin zaman içerisinde
değişebilecek olan doğasına dikkat çekmiştir (Steadman ve ark. 1994).
Risk değerlendirmesi, bir kişinin işleyebileceği saldırgan eylemler hakkında
spekülasyon yapma ve bu eylemleri önlemek ve olumsuz sonuçlarını en aza
indirmektir şeklinde tanımlanmaktadır. Risk sadece bir olasılık olarak değil
kapsayıcı doğası, şiddeti, olasılık ve frekans bağlamında değerlendirilmektedir
(Mulvey ve Lidz, 1995).
Saldırganlık (agression), hakim olmak, yenmek, yönetmek, haz almak
amacı ile güçlü, etkili bir hareket, fiil, işlem; bir işi bozma, engelleme, boşa
çıkarmaya karşı düşmanca, yaralayıcı, hırpalayıcı veya tahrip edici amaç taşıyan bir
davranış olarak tanımlanır. Şiddet ve terör saldırganlığın derecelerini ve kısmen
amacını ifade eder. Şiddet (violence), karşılıklı ilişkiler ortamında taraflardan biri ya
da bir kaçının doğrudan veya dolaylı, toplu veya dağınık olarak, diğerlerinin veya
birkaçının bedensel, törel, ahlaki manevi bütünlüğüne yahut mallarına veya
simgesel, sembolik ve kültürel değerlerine, oranı ne olursa olsun zarar verecek
şekilde davranmasıdır (Oral,1999). Yorumcular bu konuyla ilgili olarak tek bir
zamanda pasif bir saldırganlık tahmini yerine süregelen risk değerlendirmesinin
önemine vurgu yapmaktadır (Dvoskin ve Heilbrun, 2001).
Öte yandan bazı yazarlar risk değerlendirmesi kavramını, temelini sağlıkla
ilgili girişimlerden alan önleme çalışmalarına dayandırmaya çalışmaktadır.
Bilindiği gibi burada maksat, birincil önlemede, bir hastalık ortaya çıkmadan evvel
riskli ve koruyucu durumları ortaya koymak suretiyle olası tehlikenin önüne
geçmek; ikincil olarak hastalık ortaya çıktıysa mağdur olan popülâsyonu belirlemek
ve yaygınlaşmayı önlemek ve üçüncül olarak da hastalık ortaya çıktığında olumsuz
etkilerini en aza indirmeye yarayacak tedbirleri almaktır (Douglas ve Kropp, 2002).
Konu saldırganlığa geldiğinde durum biraz farklı görünmektedir.
Saldırganlık bir hastalık değil bir davranış biçimidir ve dolayısıyla bir kişinin
kapabileceği ya da remisyona girebilecek bir şey değildir (Douglas ve Kropp, 2002).
10
Ancak bazı yazarlar anti-sosyal davranışın, çeşitli biçimleri için birincil önleme
modelini adapte etmişlerdir (Tolan, Guerran ve Kendall, 1995; Hawkins, Cleve ve
Catalano, 1991; Farrington, 2006).
Birincil önleme, henüz bir hastalığın kristalleşmesinden evvel yapılması
gerektiği için şiddet içeren davranışlar söz konusu olduğunda bunların şekillenme
zamanının tespiti önem kazanmaktadır. Bu noktada da tartışmalar anti-sosyal
davranışın oturmaya başladığı yaşlar üzerine odaklanmaktadır. Her ne kadar sonraki
şiddet davranışını tahmin etmede erken dönemde bir takım davranışların
görüldüğüne dair fikir birliği olsa da bu davranışların yerleşmeye başladığı yaşlar
halen tartışmalıdır (Douglas ve Kropp, 2002). Bazıları bu yaşın yaklaşık 8 olduğunu
iddia ederken (Webster-Stratton ve Taylor, 2001), bazıları 18’e yakın yaşları işaret
etmektedir (Moffitt, 1993). Burada, anti-sosyal kişilik yapısı ile anti-sosyal
davranışı birbirine karıştırmakta bir sakınca vardır. İlki şiddete yol açan pek çok yol
içerirken ikincisinde pek çok yol şiddete çıkmaktadır (Douglas ve Kropp, 2002).
2.2.2. Risk değerlendirme modelleri
Literatürde en çok değinilen risk değerlendirme modelleri şunlardır:
1. Yapılandırılmamış klinik değerlendirmeler
2. İstatistiğe dayalı değerlendirmeler
3. Anamnestik değerlendirmeler
4. Yapılandırılmış profesyonel değerlendirilmeler (Douglas ve Kropp,
2002).
Yapılandırılmamış klinik değerlendirmeler: Bu metot, 1900/1980
arasında kullanılmış olup kesin yöntem ve kuralların olmayışı ile karakterizedir,
yalnızca değerlendirmecinin profesyonel deneyimine bağlıdır. Değerlendirmenin
geriye dönük olması ve sonuca varmada kullanılan yolların belirsiz olması nedeni ile
eleştirilir (Aimvik, 2008).
Bir suçluyu güvenlik ve/ya tedavi sağlamak amacıyla değerlendirmenin
yaygın yollarından biri klinik yöntemdir. Bu yöntem genellikle görevlinin kişiye
standart olmayan bir tarzda sorular sormasını içermektedir. Madde kullanma kontrol
listesi veya başka tipte bir davranışsal göstergenin görüşmeyle beraber kullanılması
da yaygındır (Lowenkamp, Holsinger ve Latessa, 2001).
11
Klinik değerlendirmenin geleneksel bir avantajı saldırganın davranışının
idiografik analizine risk değerlendirmesi ve şiddet tahminlerinin kişi ve bağlama
uygun biçimde ele alınmasına izin vermesidir. Ancak bu yaklaşım kişinin
profesyonel becerilerine fazla önem verdiği için, müdahale gerektiren önemli
faktörlerin gözden kaçırılmasına müsaittir (Douglas ve Kropp, 2002).
İstatistiğe dayalı değerlendirmeler: Bu metot 1980’lerin sonlarında
gündeme gelmiştir ve belli kurallar önceki çalışmalardaki şiddetle ilgili verilere
dayanmaktadır. Klinik deneyimi, yargıyı dışlaması, mekanik oluşu, doğası gereği
statik olan ölçümlere dayandığı için eleştirilmektedir (Aimvik, 2008).
Bu tür değerlendirmeler öngörme paradigmasının ayrılmaz bir parçasıdır.
Bu yöntem belli bir davranışın belli bir zaman aralığında tahmin edilebilmesi
üzerine düzenlenmiştir. Burada hedef, şiddeti göreceli olarak, bireyi norm temelli
bir referans grupla karşılaştırmak; somut olarak da gelecekte olması muhtemel
şiddetin olasılığını ölçmektir. Çok sayıda yorumcu, bu yöntemi genelleme yapma
zorlukları, düşük temel oranın ama aynı zamanda önemli risklerin göz ardı edilmesi
ve katı oluşu nedeniyle eleştirmektedir (Hart, 1998).
İstatistiğe dayalı değerlendirme, klinik değerlendirmeden farklı olarak, suç
davranışının belli başlı yordayıcılarını ortaya çıkaran araştırmaları zemin alır.
İstatistiğe dayalı değerlendirme yaygın olarak standardize, objektif
riskleri/ihtiyaçları ölçen ve geniş araştırmalarla desteklenmiş araçların kullanımını
içerir. Bu gereçler genellikle kriminojenik risk ve ihtiyaçların niceliksel ölçekleridir
ve doğaları gereği doğrusaldırlar. Kişi bu araçlarda ne kadar puan alırsa gelecekte
kriminal/anti sosyal davranışta bulunma olasılığı o kadar yüksektir (Lowenkamp ve
ark., 2001).
İstatistiksel metotlar, değerlendiricilere daha önceden belirlenmiş olan
kodlara dayanan verilere bakarak karar verme imkânı sağlar. Kararlar kurallara
dayanarak verilir, göreceli olarak az sayıdaki risk faktörlerine odaklanılır. Değişik
bağlam ve örneklem için de bu faktörler aynı kalır (statik-demografik veriler gibi)
(Dolan ve Doyle, 2000).
Aktüeryal modeller belli mahkûm gruplarının suç işleme olasılıklarını
benzer grupların suç hikâyelerine dayanarak istatiksel olarak ölçerler. Bu tercihler
düşük temel oran problemini minimize ederler ve relaps ihtimali düşük suçluları
12
kimliklendirmede başarılıdır ancak yüksek riskteki suçluları kimliklendirmede
başarısızdırlar (Pawagi ve Lang, 1999).
Anamnestik değerlendirmeler: Bu yöntemde değerlendirmeci, şiddete
ilişkin risk faktörlerini bireyin tehdit ve şiddet içeren davranışlarının detaylı bir
öyküsünü almak suretiyle tespit etmektedir (Otto, 2000). Uygulayıcı bu yolla kişiye
özgü şiddet temalarına, yollarına ve risk faktörlerine ulaşmaktadır. Bu yaklaşım
şiddet tedavisindeki tekrarı önleme yaklaşımına benzemektedir ve dolayısıyla
saldırganlığı önleme konusundaki potansiyeli yüksektir. Varsayımsal olarak kişinin
şiddet örüntüsünü tespit etmek döngüye dair işaretler belirdiğinde bunu kırmak
üzere harekete geçmeyi sağlayacaktır. Modelin davranışsal zincirin kendini tekrar
edeceği varsayımını barındırdığı ancak bunun şiddetin dinamik ve çok yönlü
doğasıyla uyumlu olmadığı bildirilmektedir (Hart, 2001).
Yapılandırılmış profesyonel değerlendirilmeler (Yönlendirilmiş klinik
değerlendirme): Bu yaklaşımdaki profesyonel ifadesi klinik bağlamda çalışmayan
farklı disiplinlerden gelen polis, infaz koruma görevlisi gibi kişilere işaret
etmektedir. Bu model altındaki ölçekler formal testlerden ziyade kılavuzlardan
oluşmaktadır. Burada uygulayıcı, hali hazırdaki şiddetle ilgili klinik, teorik ve
deneysel bilgiye dayalı kılavuzlara göre değerlendirmeyi yapmalıdır. Bu kılavuzlar
her vakada karşılaşılabilecek minimum risk faktörlerini barındırmaktadırlar.
Rehberlerde ayrıca bilgi toplama, iletişim şekilleri ve şiddet önlemeyle ilgili
stratejilerin uygulanmasıyla ilgili bilgiler de içermektedir. Bu yöntem
yapılandırılmamış klinik değerlendirmeye göre daha çok önerilmekle beraber
istatistiğe dayalı ya da anamnestik yöntemlere göre daha esnektir. Bu yöntem, dâhil
etmeyle, ağırlıkla veya risk faktörlerinin kombinasyonuyla ilgili herhangi bir
sınırlandırma içermemektedir. Bu açıdan sübjektif ve izlenimci olması açısından
eleştiri görmektedir. Yine de klinik değerlendirmeye göre daha yapılandırılmıştır ve
puanlama noktasında operasyonel tanımlar içermektedir. Yazarlar bahsi geçen
yöntemin kişiye özgü risk faktörlerini sistematik olarak belirlemesi nedeniyle şiddeti
önleme paradigmasına uygun olacağını dile getirmektedirler (Douglas ve Kropp,
2002).
Önleme temelli risk değerlendirme modeli: Risk değerlendirme
çabalarının en önemli amacının şiddeti önleme olduğunu ileri sürülmektedir. Bu
noktada da yapılandırılmış profesyonel değerlendirmenin belirtilen unsurlara uygun
olduğu düşünülmektedir: Bu unsurlar, (a) farklı risk seviyelerinde olan kişilerin
doğru bir şekilde tespit edilmesi, (b) tek bir örnek üzerinden ulaşılmamış veya
13
kullanımı kısıtlı olmayan rasyonel ölçüm gelişiminden kaynaklanan çeşitli oturum
ve bağlamlarda kullanılabilmesi, (c) şiddet riskinde uygun kapsama alanı sağlayan
ve vakaya özgü risk faktörlerini içeren ve şiddet risk faktörlerinin kapsamlı olarak
derlenmesi, (d) genellikle şiddetle ilgisi olan ve dinamik risk faktörleri biçiminde
adlandırılan kriminojenik risk faktörlerinin dâhil edilmesi, (e) risk azaltma ve
önleme stratejileriyle olan doğrudan bağlantı ve (f) test edilebilirlik ve
yanlışlaşabilirliktir (Douglas ve Kropp, 2002).
2.2.3. Risk değerlendirme yaklaşımlarına yönelik eleştiri ve
öneriler
Klinisyenler, geleneksel olarak şiddet riskini bireysel bağlamda olgu
formülasyonları ile değerlendirmişlerdir, ancak son dönemlerde araştırmaların odağı
risk tahminindeki değişkenlerin doğruluğunun geniş, heterojen topluluklarda statik
istatistiğe dayalı yordayıcılar kullanılarak yapılmasına kaymıştır. Bu iki farklı
yaklaşım risk değerlendirmesinde bireysel veya gruplara yönelik olarak riskin
istatistiğe dayalı ve klinik değerlendirilmesi noktalarında ayrıma yol açmıştır. Buna
ek olarak risk tahmin skalalarındaki klinik maddelerin adli ve adli olmayan gruplar
için göreceli katkısı açısından da farklı yaklaşımlar getirir. Bu iki farklı görüşten
hareketle bazı araçlarda hem klinik hem de istatistiğe dayalı maddeler bir araya
getirilerek kombine bir yaklaşım da ortaya çıkmıştır (Dolan ve Doyle, 2000).
Dolan ve Doyle (2002), risk değerlendirmesinde, yapılandırılmamış klinik
değerlendirme yaklaşımının kişiler arası değerlendirme güvenilirliğinin ve
geçerliğinin düşüklüğü, karar verme süreci vurgusundan yoksun oluşu ve istatistiğe
dayalı araçlara göre tahmin gücünün düşük oluşu şeklinde eleştiriler aldığını
aktarmaktadır.
Uzun dönemde gösterilecek şiddet davranışını değerlendirirken temel
oranının olmaması klinik değerlendirmeleri daha hatalı kılmaktadır (Cunningham ve
Reidy, 1999).
Öte yandan bazı yazarlar da klinik yaklaşımın esneklik ve şiddeti önleme
noktasında yaptığı vurguların avantaj olduğunu dile getirmektedir (Hart, 1998).
Buchanan (1999) ayrıca klinik yaklaşımın şiddetin oluştuğu mekanizmaya vurgu
yapması halinde risk değerlendirmede geçerliğini arttıracağını bildirmektedir.
14
Yapılandırılmış klinik değerlendirme amprik bilgi ile klinik uzmanlığı bir
araya getirir. Bunlar bilimsel bilgiye dayandıkları ve değerlendirme sürecinde
esneklik sağladıkları için toplanan sistematik verinin kalitesini arttırırlar (Hart,
1998).
Kroner (2005), kendi bildirim formlarının kullanımı, mahkemeler arasında
tehlikelilik tanımıyla ilgili tutarsızlıklar ve tehlikelilik değerlendirmesinin var/yok
şeklinde yapılmasının sakıncalar içermesi şeklindeki tecrübelerden hareketle hangi
sonuçların ölçülmesinin ve işaretlerin nasıl değerlendirileceğinin önemli olduğunu
bildirmektedir. Hangi sonucun önemli olduğu noktasında artık yaygın olarak
ölçülen, şiddetin tipi gibi daha spesifik sonuçlarken işaretlerin nasıl ölçüleceği
noktasında odak noktası puan veya kategori ile ilgili mekanistik /istatistiğe dayalı
temelli ölçeklerdedir.
Yazar, şiddetin kanıt temelli açıklayıcı mekanizmalarının entegrasyonunda
daha iyi dinamik ölçeklerin geliştirilmesine ihtiyaç duyulduğunu, risk yönetiminin
mekanizma kaynaklı stratejisinin sosyal yapılar, şiddete neden olan kişilik boyutları
ve anti sosyal davranışın öncülleri konularına odaklanacağını ileri sürmektedir
(Kroner, 2005).
Daha önce bahsedilen nedenlerle tehlikelilik değerlendirmesinde klinik
değerlendirmenin kullanımının güvenilir olmadığına dair kanıtlara dayanılarak,
değerlendirmede istatistiğe dayalı araçlar geliştirilmesi ve kullanılması yoluna
gidilmiştir. Bu bağlamda istatistiğe dayalı ile kastedilen şey, değerlendirmenin
sistematize şekilde, sabit kurallara göre gerçekleştirilmiş ve sayılara dökülmüş
biçimde yapıldığıdır. Kontrol listesi tarzındaki bu değerlendirmelerde ilerideki teori
ve amprik araştırmaları kuşatmakta olan çözülmemiş problemler vardır (Litwack,
2001). Bunlardan bir tanesi risk faktörlerine, şiddet riskiyle olan istatistikî bağın
gücüne dayanarak ne derece ağırlık atfedileceğidir (Grann, Langström, 2007).
İstatistiğe dayalı yaklaşımlar tartışmasız biçimde risk değerlendirmesinin
tutarlılığını arttırmakla birlikte, Hart (1998) bunların riskteki bireysel değişimleri
göz ardı ettiğini, göreceli olarak statik olan değişkenlere fazlaca odaklandığını,
klinik olarak ilişkili değişkenlere ve uzman değerlendirmesine yeterince önem
vermediğini söylemektedir.
Dvoskin ve Heilbrun (2001), istatistiğe dayalı tahmin edici şemaların, her
şemanın geçerliğinin yapıldığı popülâsyonla uyum gösteren özellikler barındıran
örneklemler için daha doğru tahminlerde bulunuyor göründüğünü bildirmektedir.
15
Ancak tahmin etmedeki bilimsel hedef ve bireysel davalarda yasal karar vermenin
hedefi bununla aynı şey değildir. İstatistiğe dayalı araçlar halen klinik araçlara göre
daha doğru tahminlere götürmekle birlikte bu sonucun hangi zaman aralığında,
hangi koşullar altında ve hangi müdahalelerde bu gücünü koruduğu bilimsel olarak
cevaplandırılması gereken sorular arasındadır
İstatistiğe dayalı şemalar neredeyse tamamıyla demografik ve geçmiş
öyküler gibi statik faktörlere dayanırlar. Bu faktörler tipik olarak değişmezler ve
rehabilitasyon ya da başka türlü müdahalelerin sonuçlarını yansıtamazlar (Dvoskin
ve Heilbrun, 2001).
Dvoskin ve Heilbrun (2001), şiddet davranışının tahmin edilmesinde
önerilen istatistiğe dayalı ve klinik metotlar arasında bir seçim yapmak durumunda
olunmadığını savunup bu iki yaklaşımı bir araya getiren bir model öne
sürmektedirler.
Şiddet davranışının tahmin edilmesi ve risk yönetimi/risk azaltılması
arasında önemli bir farklılık bulunmaktadır. Tahmin etme ve risk yönetimi
stratejilerinden hangisinin seçileceği pek çok pratik nedenden ötürü önem kazanır.
Öncelikle sistemin tahmine mi yoksa yönetime mi odaklanacağı hangi risk
faktörlerinin ele alınacağını belirleyeceği için önemlidir. İkinci olarak da bu karar,
sistemin ne tür müdahaleleri seçeceğini belirlemektedir. Yazarlar bu noktada
sistemin salıverilme kararlarında ya hep ya hiç yaklaşımını bırakması nedeni ile
bahsi geçen iki değerlendirme sisteminden birini seçmenin gerekli olmadığını
bildirmektedirler (Dvoskin ve Heilbrun, 2001).
Yazarlar önerdikleri modelde risklerin şu üç özelliği arasında ayrım
yapılması gerektiğini ileri sürerler: Olasılık, ortaya çıkmasından çekinilen sonuç ve
sonucun kötülüğü. Bireyler bu üç özellik üzerinden değerlendirilmeli, salıverme
kararı buna göre reddedilmeli, kabul edilmeli veya salıverme koşulları bunların
işaret ettiği risklere göre değerlendirilmelidir. Statik faktörlerin yanı sıra, dinamik
faktörlerin değerlendirilmesi ve koruyucu faktörlerin belirlenmesi doğru tahmin
olasılığını arttıracaktır. Yazarlar aynı zamanda, değerlendirme sonuçlarının kurumlar
arası iletiminde dilin anlaşılır olması ve her kurum için aynı şeyi ifade etmesi
gerektiğine vurgu yapmaktadır (Dvoskin ve Heilbrun, 2001).
Webster, Hucker ve Bloom (2002) da bireysel bir vakayı gerçekleşebilecek
şiddet davranışı açısından değerlendirmek söz konusu olduğunda, hem klinik hem
16
de istatistiğe dayalı değerlendirmelerin önemli olduğunu savunmaktadırlar.
Yazarlar, önemli olan sorunun, salıverme veya tutuklama sürecinin hangi
aşamalarında hangi tür bilginin hesaba katılacağının seçimi olduğunu dile getirirler.
İlgili kişiler görüşlerini, farklı alanlardan diğer uzmanlar veya jüri
üyelerinde olduğu gibi konudan oldukça uzak kimselerden oluşan gruplara
sundukları için seçilecek bilgi türü ayrıca önem kazanmaktadır. Hangi bilgi türünün
seçilmesi gerektiğine dair görüşlerini yazarlar beş kriter altında özetlemişlerdir.
Bunlara göre yapılacak olan değerlendirmenin uygun bir yasal çerçeveye sahip
olması gerekir. Yani genel anlamda değerlendirmenin yasaya saygı gösterir biçimde
yürütülmesi gerekir ve ruh sağlığı ile ilgili raporların kanunla ilişkili olması gerekir.
İkinci olarak bu değerlendirme kanıta dayalı olmalıdır. Burada yazarlar
tümevarımsal bir yaklaşımı önermektedirler. Yani araştırılması söz konusu olan
vakanın değerlendirilmesi üzerine ilgili, genel geçer bilimsel gerçeklerden
bahsedilmelidir. Yazarlar klinik tümevarımsal bilimin istatistikî tümdengelimsel
bilimden daha az değerli olduğunu düşünmediklerini bildirirler. Üçüncü olarak, risk
değerlendirmesi, bireyselleştirilmiş bir risk ifadesi içerecektir. Bu ifade vakaya
özgü ve olabildiğince kesin olmalıdır. Dördüncü olarak da ideal bir değerlendirme
eldeki vakada riski azaltmak için ne tür adımlar atılması gerektiğini içermelidir.
Yazarlar son olarak, diğer dördü kadar önemli olmayan, eldeki vakaya ilişkin
sonuçların istatiksel çalışmalarla karşılaştırılmasının değerlendirmede yer almasını
önermektedirler (Webster ve ark., 2002).
Cunninham ve Reidy (1999), belli bir davranışın belli bir zaman dilimi
içerisindeki istatistiksel yaygınlığı anlamına gelen temel oranın risk
değerlendirmesinde en temel grup istatistiği olduğunu ve doğru risk tahmini
yapılırken gerekli verilerin en önemli parçası olduğunu aktarmakta, bireysel
saldırganlık riski değerlendirmesini temel orana bağlayamamanın en yaygın yapılan
ve temel bir hata olduğunu aktarmaktadır. Karşılaştırmalı bir referans noktasının
olmayışı değerlendirmenin spekülasyondan ancak biraz daha iyi olduğunu gösterir.
Morris ve Miller (1985), klinisyenlerin gelecekteki davranışı tahmin etmede
en iyi yordayıcının geçmişteki davranış olduğunu yolundaki dayanımlarının bir
dereceye kadar doğru olduğunu söylerler. Bu varsayım ancak geçmiş davranıştaki
koşullar ile gelecekteki koşullar ve davranış örüntüleri benzeştiği şartta bilgi
vericidir. Risk değerlendirmede, ilaç kullanımı, psikolojik bozuklukların tedavisi,
suç ortaklarıyla ayrı yerlerde ceza sürecini tamamlama gibi faktörlerin de ele
alınmasının gerekli olduğunu ileri sürülmektedir (Cunningham ve Reidy,1999).
17
Risk değerlendirmesinde değişik temel oranlarının bilinmesi, çeşitli ceza
infaz kurumu koşullarının bilinmesi, toplum ve kurum içindeki şiddet risk
faktörlerinin ayırt edilmesi, şartlı salıverilmede riskle ilgili korelatların, suç
davranışıyla ilgili örüntülerin, durumsal ve kişisel değişkenlerin bilinmesi gerekir
(Cunningham ve Reidy, 1999).
Yazarlar son olarak tahmin ve değerlendirme arasında fark olduğunu,
olasılıklara dayanan tahminlerin tehlikelilik var/yok şeklindeki değerlendirmeden
daha fazla bilgi sağladığını bildirmektedir (Cunningham ve Reidy, 1999).
Elbogen (2002), literatürde, risk değerlendirmesinde klinik yaklaşımla ilgili
olan yayınların istatistiğe dayalı yayınlar karşısındaki eksikliğine dikkat çekmiş,
belli bir risk faktörünün ilerideki şiddet davranışı tahmin etmede önemli olduğunu
ancak ruh sağlığı çalışanlarının bu faktörü değerlendirip değerlendirmeyeceğinin
veya nasıl değerlendireceğinin bilinmesinin de önemli olduğuna vurgu yapmıştır. Bu
görüşten hareketle gerçekleştirdiği literatür çalışması sonucunda betimleyici
çalışmaları üç kategoride sunmaktadır: Risk faktörleri, klinik güvenilirlik ve
klinisyenin karar verme süreci.
Klinisyenlerin bir hastanın tehlikeliliğini değerlendirirken göz önünde
bulundurdukları semptomların araştırıldığı çalışmalara göre klinisyenler tehlikelilik
kararını verirken en çok dürtüsellik, semptomların ciddiyeti, irritabilite, formal
düşüncenin bozulması, düşünce içeriği bozulması, bozulmuş duygulanım, uygunsuz
duygulanım (Watson, Segal, Newhill, 1993); suç öyküsü, şiddet davranışı öyküsü,
madde kullanımı öyküsü, anti sosyal davranış öyküsü, perseküsyon hezeyanları, çete
üyeliği; suçun öldürme suçu olması, kurum içinde saldırganlık, hastaneye istemeden
gelmiş olma, düşük zeka seviyesi (Quinsey ve Maguire, 1986) şeklindeki durumları
baz almaktadırlar. Yazarlar, yapılan değerlendirmelerde bazı tip suçlara, cinsel
suçlar gibi, fazladan önem verildiğini ve demografik özelliklere yeterince yer
verilmediğini bildirmektedirler.
Geçerliğin olabilmesi için güvenilirliğin olması fikrinden hareketle yazar,
doğru olmayan kararlarda, en azından kısmen, amprik olarak geçerli risk
faktörlerinin uygun olmayan yollarla kullanılıyor olabileceğini ileri sürmektedir
(Elbogen, 2002). Dolayısı ile klinisyenlerin şiddet değerlendirmesinde hangi açıdan
aynı fikirde ve hangi açıdan görüş ayrılığı içinde olduklarının belirlenmesinin risk
değerlendirmesi çabalarını geliştirecek bir yaklaşımdır (Lidz, Mulvey ve Gardner
1993). Eski dönem çalışmalar klinisyenler arası uzlaşma seviyesini düşük bulmakla
18
birlikte ayrı klinisyenlerin değerlendirmeleri bir arada incelendiğinde tehlikelilik
tahminin daha doğru olduğu bildirilmektedir (Werner, Rose ve Yesavage 1983).
Klinisyenlerin, karar verme sürecini nasıl bir kavramsal çerçeveye
oturttukları, karar verirken hangi kriterleri göz önünde bulundurdukları ve bunlara
ne derece ağırlık atfettiklerini araştıran çalışmalara bakıldığında, karar verecek olan
kişilerin, kararın doğruluk derecesinin düşmesine sebep olacak zihinsel kısa yollar
kullanmak esasen birbiriyle ilişkili olmayan entiteler arasında korelâsyon olduğunu
düşünmek (Chapman ve Chapman, 1967) şeklinde hatalar yaptıkları
bildirilmektedir. Ayrıca değerlendirilen kişinin cinsiyetinin değerlendirmenin
doğruluk derecesini azalttığı bildirilmektedir. Buna göre kadınların şiddet davranışı
var olan oranların altında olarak algılanmaktadır (Lidz ve ark., 1993).
Seifert, Jahn, Bolten ve Wirtz (2002), adli hastanelerde görevlilerin,
hastaların tehlikelilik durumlarını değerlendirirken kullandıkları kriterleri
araştırmıştır. Değerlendirilen hasta popülâsyonunda küçük suçlardan dolayı tekrar
suç işleme olasılığı, daha ciddi suçlardakine göre daha yüksektir. Terapistler,
hastanın hali hazırdaki pozitif ve negatif semptomlarının değişmemesini, cinsel
açıdan sapkın gelişime işaret eden semptomların ego-sintonik olmasını, sosyal
ortamlarda kavgacı, manüplatif ve yetersiz oluşunu, duygusal ilişkilerden
kaçınmasını, ilişkilerde yüzeyel ve değişken olmasını adli kötü gidişat işaretleri
olarak görmüşlerdir. Aynı zamanda terapistler şizofrenik hastaların temel
tutumlarını, kişilik bozukluğu olan hastalara göre daha düşmanca, agresif ve
öngörülemez olarak nitelendirmektedir. Kişilik bozukluğu olan hastaların tekrar
ciddi bir suç işleme ihtimallerinin şizofrenlere ve serebral organik bozukluğu
olanlara göre daha yüksek olduğu bulunmuştur.
Cunningham ve Reidy (1999) ceza infaz kurumundaki şiddeti değerlendiren
çalışmalarda şiddetin derecesinin iyi bir şekilde tarif edilmesi gerektiğini, bunun risk
değerlendirmesini etkileyeceğini söylemektedirler.
Psikolojik testlerin risk değerlendirmesinde kullanımında sorunlar olduğu,
kullanılan kişilik testlerinin ancak zihinsel veya duygusal bozukluk hakkında bilgi
verdiğini ancak hali hazırdaki olayla bu bozukluk arasındaki ilişkinin cevaplanması
gereken bir soru olarak kaldığı bildirilmektedir (Heilbrun, 1992).
Nagayama-Hall (1990), genel kişilik ölçeklerinin belirleyici olmayışının
bunların kullanışsız olduğu anlamına gelmediğini, ölçmek için tasarlandıkları
19
maksatla kullanıldıkların cinsel suçluların patolojisinin betimlenmesinde ve tedavi
planı oluşturulmasında işe yarayabileceklerini ileri sürmektedir. Kriter geçerliği
bulunan başka ölçekler de kadınlara yönelik tutumları ölçerek cinsel şiddet
davranışına olan katkıyı ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Bu tür ölçekler kişinin
kendi bildirimini gerektirdiğinden, tıpkı fizyolojik ölçümlerde olduğu gibi cevap
veren tarafından kontrol edilebilmekte, sosyal olarak kabul görecek türde yanıtlar
verme kaygısıyla sonuçları etkileyebilmektedir. Gelecekteki çalışmalarda kişinin
kendi bildirimine dayalı ölçeklere daha az güvenilmesi, resmi kayıtlar ve kişinin
yakın olduğu kimselerden alınan destekleyici verilerin de kullanılması
önerilmektedir. Klinik temelli tahmin çalışmalarında tek tip veriye fazlasıyla
güvenilmektedir. Belli bir grupla çalışan klinisyenler, karşılaştırma grubunu
kapsamayacak biçimde gerçekte olmayan bazı korelâsyonları var kabul
edebilmektedirler ve dahası varsayımlarını desteklemeyen verileri göz ardı
edebilmektedirler. Klinik kararlar, istatistiğe dayalı yordayıcıların kullanımı ile
iyileştirilebilir.
Risk faktörü sonucu yordayabilse de sonuç ve risk faktörü arasındaki
nedensel ilişki açık değildir. Mesela bir risk faktörü ölçülmemiş bir diğeriyle
beraber gidebilir (Långström ve Grann, 2002). Suç tekrarı ile korelâsyon gösteren
faktörler ayrıca birbirleriyle de üst üste bindikleri için karşılıklı korelâsyon gösterme
olasılıkları vardır. Bu da faktörlerin basit şekilde sayılmasının aşırı tahmin
ihtimalini arttırdığı anlamına gelmektedir, çünkü bir kişi için bir faktör birden fazla
sayılmaktadır. Örneğin anti sosyal kişilik bozukluğu teşhisi almış bir kişi, kişilik
bozukluğu kategorisinden de bir puan alır (Wakefield ve Underwager, 1998).
Tüm mahkûmların rehabilite edilmesi fikri gerçekçi olmasa da düşük ve
yüksek risk seviyesindekilerin tespiti programlara uygunluğun değerlendirilmesinde
faydalıdır (Ward ve Dockerill, 1999).
2.3. Araştırma sonuçlarının işaret ettiği risk faktörleri
Şiddet davranışı ile ilgili faktörler, cinsel suç tekrarı da dâhil olmak üzere,
hem statik hem dinamiktir (Ireland, 2000). Yaş, suç öyküsü, çocukluk çağında aile
ile ilgili faktörler gibi değişkenler değiştirilemezken suça karşı tutumlar ve tedavide
ilerleme gibi dinamik faktörler değiştirilme potansiyeline sahiptir (Wakefield ve
Underwager, 1998).
20
Statik faktörler göreceli olarak sabittir ve mahkûmun cinsiyeti, etnik
kökeni, yaşı, evlilik durumu, suç öyküsü, mağdurla ilişkisi gibi değişkenleri kapsar
(Ireland, 2000).
Dinamik faktörler doğal olarak zaman içinde değişen ya da değişmeye açık
olan (tedavi ve müdahale ile) değişkenlerdir. Durumsal ve intangible olabilirler.
Dinamik risk faktörleri kriminojik ihtiyaçlar olarak da bilinir ve şunları içerir:
Madde kötüye kullanımı/bağımlılığı, para yönetim becerileri, motivasyon, anti
sosyal tutumlar, sosyal çevre, sosyolog, cinsel uyarılma örüntüleri ve genel sosyal
beceriler. Dinamik risk faktörleri kendi içinde, sabit dinamik (değişebilir ancak
genellikle devam eder) ve akut dinamik (suçun zamanlamasıyla ilgili olan
yordayıcılar) olarak ayrılırlar (Ireland, 2000).
İstatistiğe dayalı ve daha doğru sonuçlar veren sistemler genel olarak statik
faktörleri kullanmasına karşılık dinamik faktörler de yapılacak tahmini şekillendirir
(Proulx, Pellerin, Paradis, McKibben, Aubut ve Ouimet, 1997).
Dolan ve Doyle (2000) son dönem yapılan çalışmalar göz önünde
bulundurulduğunda, ruh hastalığı olan ve olmayan bireyler için şiddet davranışını
tahmin etmede kullanılan faktörlerin aynı olduğu fikrine karşı çıkarak, klinik
teşhislerle, özellikle madde kullanımı ve psikopati söz konusu olduğunda, şiddet
davranışı arasında tehlikeli davranışın tahmini açısından anlamlı ilişkiler olduğunu
bildirmektedirler.
Bonta, Hanson ve Law (1998) boylamsal çalışmalardan oluşan meta
analizleri sonucunda suç öyküsü ile ilgili değişkenlerin klinik değişkenlere göre
daha iyi yordama yaptıklarını bulmuşlardır. Bunun arkasından kişisel demografik
bilgiler, sapkın yaşam tarzı ve klinik değişkenler gelmektedir. Anti sosyal kişilik
bozukluğu teşhisi, en anlamlı klinik yordayıcıdır.
Şiddetin çoğu, durumsal faktörler, kişiler arası ilişkiler, madde kullanımı
gibi pek çok faktörün etkileşimi veya bir araya gelişinden kaynaklanır (Shah, 1978).
Cunningham ve Reidy (1998), anti sosyal kişilik bozukluğu ile şiddet
davranışı arasındaki ilişkiyle ilgili uyarılarda da bulunmaktadır. Bu bozukluğun
özellikle tehlikeliliğe işaret etmediğini söylerler. Kişinin hangi kriterlerlere göre
teşhisi aldığının semptom ağırlığının olmadığını, zamanla oluşan instabiliteyi ve
alkol-madde kullanımın beraber gitmesi sebebiyle sadece bu teşhise
21
güvenilemeyeceğini bildirirler. Bir diğer önemli unsur da suç eyleminde bulunma
ihtimalinin yaşlanmayla birlikte azaldığı gerçeğidir (Hirschi ve Gottfredson, 1989).
Calley (2007), genç cinsel suçlular ile ilgili risk faktörlerini belirlediği
derlemede bu faktörleri dört kategoride toplamıştır: Genel risk (suç, duygusal ve
cinsel gelişim): Genel risk değerlendirmesi zaman içinde değişebilecek ve aynı
kalacak olan pek çok faktörü içerdiği için klinisyene bireysel ihtiyaçları tedavide
etkin biçimde kullanmak üzere bilgi verir. Genel risk alanlarından bir tanesi
duygusal gelişimdir. Genel risk değerlendirmesi ile ilgili diğer iki alan da geçmişteki
cinsellik içeren ve içermeyen suç öyküsüdür. Erken dönemde, yakınlıkla şiddetin
eşleşmesi gibi, normatif olmayan cinsel çevrelere yönelik şartlanma, işbirliğinin
cinsel bir model olarak sunulması gibi ailevi faktörler cinsel suç davranışına katkıda
bulunmaktadır. Ceza adalet sistemi içindeki genç suçlularla yapılan bir çalışma bu
kişilerin çoğunluğunun psikolojik bir rahatsızlık teşhisi aldığını göstermektedir
(Skowyra ve Cocozza, 2007; Shufelt ve Cocozza, 2006). En çok teşhis edilen
hastalıklar yürütme bozukluğu, madde kullanım bozukluğu, anksiyete bozukluğu ve
duygudurum bozukluğudur. Madde bağımlılığı da cinsel suç işlemiş gençlerle ilgili
bir diğer önemli faktördür.
De La Rosa, Lambert ve Gropper’ın (1990) araştırmasına göre, her ne
kadar stimülanlar, halüsinojenler gibi belli tipte yasadışı maddeler şiddet
davranışıyla ilişkili olsalar da psikofarmakolojik kökenli şiddet davranışlarında alkol
kullanımı çok daha büyük bir yer kaplamaktadır.
Speckart ve Anglin (1985) narkotik kullanımı ve suçluluk arasında bağdaşık
bir etki görmemekle birlikte oldukça anlamlı eşzamanlı bağlantılar bildirmektedirler.
İstismar ve ihmalden kaynaklanan travmatik stresin biyolojik etkilerinin
ergen ve yetişkinlerde şiddet davranışına katkıda bulunduğuna inanılmaya
başlanmıştır. Yine ergenlerde görülen anti sosyal davranış eğilimlerinin de
psikolojik, nöropsikolojik ve nörofizyolojik açıdan karşılıklı ilişki olduğu
kriminologlarca ilgi çekici bulunmaktadır (Heide ve Solomon, 2006).
Nagayama-Hall (1990), betimleyici, geriye dönük ve ileriye dönük
araştırmaları incelediği derlemesinde hem yetişkine hem de çocuklara yönelik,
cinsellik içeren ve sadece fiziksel temasın olduğu saldırgan davranışla ilişkili
değişkenleri bir araya getirmiştir. Derlemede cinsellik içeren saldırgan davranışın
değerlendirilmesi şu başlıklar altında incelenmiştir: Fizyolojik değerlendirme,
22
biyokimyasal değerlendirme, kişilik değerlendirmesi, istatistiğe dayalı ve klinik
değerlendirme.
Yazar, fizyolojik değerlendirme içeren çalışmaların çelişkili sonuçlarını göz
önünde bulundurarak, suç işlememiş olanlarda sapkın fizyolojik örüntüler ve cinsel
suçlulardaki sapkın olmayan örüntüler gibi, cinsel sapma teşhisinin sadece fizyolojik
uyarılmaya dayanarak konmasının yanlış pozitif tahminlere yol açacağını
bildirmektedirler. Cinsel uyarılmayı ölçen fizyolojik araçların cinsel agresyonun
kati yordayıcısı olarak değil, doğası itibari ile deneysel araçlar olarak görülmesini
önermektedirler (Nagayama-Hall, 1990).
Suç tekrarını yordamak üzere yapılan araştırmalar cinsel suç tekrarına
katkıda bulunan davranışsal süreçlere ilişkin en az iki boyut olduğunu önermektedir
(Roberts, Doren ve Thornton, 2002). Yazarlar, yetişkin erkek çocuk tacizcileri
ve/ya tecavüzcülerden oluşan bir örneklemle yaptıkları çalışmada cinsel sapma
boyutu ve anti sosyal/şiddet boyutlarına rastlamışlardır ve her iki boyut da cinsel suç
tekrarını tahmin etmede ayrı ayrı katkıda bulunmuştur. Yazarlar buldukları
boyutların diğer çalışmalarda belirtilen, pedofili sapma/cinsel tekrarlayıcılık;
olumsuz maskülenlik ve kopukluk/ayrılma gibi boyutlarla örtüştüğünü ifade
etmektedir.
Farrington (2006) suç işlemede etkili olan bireysel faktörler arasında düşük
zeka, empati azlığı, dürtüsellik ve sosyal kognitif beceriler; ailevi faktörler arasında
da ailede suç işleyen birinin olması, ailenin geniş olması, ayrılık/boşanma olması,
ebeveynin yetiştirme yöntemleri, istismar ve ihmali göstermiştir.
Özetlenecek olursa, tekrar suç işleme ile ilgili olarak göz önünde
bulundurulması gereken risk faktörleri şunlardır: Geçmiş şiddet davranışları,
geçmişte şartlı tahliye kurallarının çiğnenmesi, ilişki problemleri, işle ilgili
problemler, çocukluk/ergenlik döneminde aile içi şiddete maruz kalmak veya şahit
olmak, madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı, yakın zamanda intihar düşüncesi
veya girişimi, yakın zamandaki psikotik/manik semptomlar, kişilik bozukluğu
(Douglas ve Kropp, 2002), eğitim, iş, alkol-madde istismarı, fiziksel sağlık ve ruh
sağlığı, tutumlar, benlik kontrolü, kurumda kalma, hayat becerisi, maddi destek, aile
örüntüsü demografik veriler, psikopati, AKB, duygusal, cinsel gelişim aksamaları,
sosyal beceriler, suç ve mağdurla ilgili atıflar, ailevi faktörler, çocuklukta yürütme
bozukluğu, öfke kontrol problemleri, hayat boyu travmatik yaşantılardır (Social
Exclusion Unit (SEU), 2002).
23
3. Gereç ve Yöntem
3.1. Denekler
Çalışmaya, % 35’i (n=41) öldürme veya yaralama suçu,% 35’i (n=41)
cinsel suç ve % 30’u (n=35) hırsızlık suçu işlemiş, yaş ortalaması 33.81 (ss=9.12)
olan toplam 117 erkek katılmıştır.
Katılımcılar yaş ortalaması, eğitim, genel ekonomik durumu algılayış, genel
okul başarısını algılayış ve cinsiyet açısından eşitlenmişlerdir. Katılımcıların
bulundukları ceza infaz kurumlarına göre dağılımları Tablo 1’de görülebilir.
3.2. Uygulama prosedürü
Araştırma, anket formunun İ.Ü. Adli Tıp Enstitüsü Yönetim Kurulu ve İ.Ü.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Etik Kurulu’nun değerlendirilmesi sonrasında, T.C.
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nün izniyle ilgili
cezaevlerinde gerçekleştirilmiştir.
Katılımcılarla görüşme yapılmadan önce, kendilerine ait adli dosyaları incelenmiş,
istenen suç tiplerine ait olanların listesi çıkarılmış, random olarak görüşme talebinde
bulunulmuştur. Kişinin görüşmeyi kabul etmesi sonrasında kişi bulunduğu yerden
alınarak, görüşmeciyle yalnız biçimde, ayrı bir odada ancak infaz koruma
görevlilerinin nezaretinde çalışmanın içerik ve amacı hakkında bilgilendirilmesi
üzerine aydınlatılmış rıza formunu imzalaması şartıyla görüşmeler tamamlanmıştır.
Her bir görüşme yüz yüze anket uygulanması şeklinde sürdürülmüş, katılımcının
talebi halinde veya rutin işler için (yemek, sayım vs.) gitmesi gerektiği noktalarda
ara verilerek, yaklaşık 2,5 saatte tamamlanmıştır.
24
3.3. Anket ve Ölçekler
Araştırmada kullanılan anket, araştırmacının ilgili literatür taramaları
sonucunda elde ettiği verilere dayanarak oluşturulmuştur. Anketle ulaşılmak istenen
veri başlıkları şunlardır:
Bölüm 1: Demografik bilgiler
Bölüm 2: Kişinin içine doğduğu aileye ilişkin bilgiler (ilişki kalitesi, suç
öyküsü, alkol-madde kullanım öyküsü, aile içi şiddet vs.).
Bölüm 3: Kişinin kendi kurduğu ailesine ilişkin bilgiler (ilişki kalitesi, suç
öyküsü, alkol-madde kullanım öyküsü, aile içi şiddet vs.).
Bölüm 4: Kişinin psikiyatrik öyküsü (önceki, şimdiki teşhis ve tedaviler,
alkol-madde kullanım öyküsü, istismar yaşantısı vs.)
,
Bölüm 5: Kişinin Ceza İnfaz Kurumunda bulunuşuyla ilgili veriler (ortama,
kurallara, kişilere uyum, ziyaretler, eğitimlere katılma, firar girişimi vs.)
Bölüm 6: Kişinin geçmiş tutukluluk ve hükümlülük öyküsü
Bölüm 7: Kişinin, cezasını çekmekte olduğu suça ilişkin bilgiler (suç
motivasyonu, mağdur özellikleri, suça ilişkin görüşleri, suç esnasında alkol-madde
etkisi altında olup olmadığı vs.)
Bölüm 8: Risk davranışları ve anti sosyal davranış özellikleri
değerlendirmesi
Bölüm 9: Ölçekler
Araştırmada kullanılan geçerlik ve güvenirlik çalışmaları yapılmış olan
anketler ve özellikleri aşağıda belirtildiği şekildedir:
25
3.3.1. M.I.N.I-anti sosyal kişilik bozukluğu değerlendirme
kriterleri
M.I.N.I ABD ve Avrupa’daki klinisyenler ve psikiyatristler tarafından
ortaklaşa hazırlanmış olan yapılandırılmış bir mülakattır (Sheenan ve ark, 1998). 17
Eksen I bozukluğunu, intihar riskiyle ilgili bir modülü ve bir Eksen II modülünü
(anti sosyal Kişilik Bozukluğu) içermektedir. M.I.N.I Tarama ise M.I.N.I’deki
ilişkili modüllerin tarama sonuçlarından oluşmaktadır. AKB modülünün M.I.N.I’ye
dâhil edilmesinin nedeni (Sheehan, 2004a, 2004b) zaman içinde değişmez olması ve
çalışmalar arasında tutarlılık göstermesi ve klinik kararlar ve prognoz üzerinde
etkisinin olmasıdır (Sheenan ve ark, 1998). M.I.N.I’nin diğer yapılandırılmış
mülakatlarla uyumlu olduğu ve geçerli DSM-III-R/IV teşhisleri verdiği
belirtilmektedir (Amorim ve ark., 1998., Lecrubier ve ark., 1997).
3.3.2. Durumluk sürekli öfke ölçeği
Öfke duygusu ve ifadesi değerlendiren bu ölçek 44 maddeden
oluşmaktadır. Sürekli öfke 10 madde, durumluk öfke 10 madde, öfke ifade tarzı 24
madde ile değerlendirilmekte, cevaplar 1’den (beni hiç tanımlamıyor) 4’e kadar
(beni tümüyle tanımlıyor) olan skala üzerinde belirtilmektedir. Ölçeğin iç tutarlık
çalışmaları, madde toplam korelâsyon puanlarının .14-.56; Cronbach Alfa
değerlerinin .73-.84 arasında; geçerlik çalışmaları ise Buss-Durke Hostilite
Ölçeği’yle korelâsyonunun .27-.32 arasında, Durumluk Öfke Ölçeği ile
korelâsyonunun .22-.44 arasında olduğu ve yapı geçerliğine de sahip olduğuna işaret
etmektedir (Savaşır ve Şahin, 1997).
3.3.3. Kısa semptom envanteri
Bu envanter, SCL-90-R’nin kısa formudur ve son bir hafta içinde kişinin
gösterdiği çeşitli psikiyatrik bozukluklara ilişkin semptomların 0 (hiç yok) ile 4 (çok
fazla var) arasında bir skala üzerinde değerlendirilmesini hedeflemektedir.
Envanterin alt ölçekleri şunlardır: Somatizasyon, obsesif-kompülsif bozukluk,
kişiler arası duyarlılık, depresyon, anksiyete bozukluğu, hostilite, fobik anksiyete,
paranoid düşünceler, psikotizm. Cronbah alfa iç tutarlık katsayılarının .71-.85
arasında, test tekrar test değerlerinin de r=.68-.85 arasında; ölçüt bağıntılı geçerlik
sınamasının MMPI ve BSI ve SCL-90 ile yapılmış olup .30’un üzerinde korelâsyon
gösterdiği, yapı geçerliğine sahip olduğu bildirilmektedir (Savaşır ve Şahin, 1997).
26
3.3.4. Levenson özbildirim psikopati ölçeği
16 madde ile birincil, 10 madde ile ikincil psikopatiyi değerlendiren bu
ölçek de likert tipi bir ölçek olup (1: kesinlikle katılmıyorum, 4: kesinlikle
katılıyorum) birincil psikopati için alfa:.82, ikincil psikopati için alfa: .63. Ölçek
aynı zamanda faktör yapısı ve kriter bağımlı geçerlik açısından yeterlidir (Engeler,
2005).
3.3.5. Saldırganlık ölçeği
İlter Kiper tarafından 1984 yılında geliştirilen ve geçerlik ve güvenilirlik
çalışması yapılan ölçek 30 maddeden ve yıkıcı saldırganlık, atılganlık ve edilgen
saldırganlık olmak üzere üç alt ölçekten oluşturulmaktadır. Her maddenin yanıtında
“bana çok uyuyor”, “bana hiç uymuyor” arasında değişen 1’den 7’ye kadar
değerlendirme puanı bulunmaktadır.
Envanterin güvenilirliği, Pearson momentler çarpımı korelâsyon katsayısı
yöntemiyle değerlendirilmiş ve korelâsyon katsayıları yıkıcı saldırganlık alt
ölçeğinde r=.81, edilgen saldırganlık alt ölçeğinde r=.88, atılganlık alt ölçeğinde
r=.93 olarak belirlenmiştir.
Yapı geçerliği için üç alt ölçek arasındaki ilişkilere bakıldığında Pearson
momentler çarpımı korelâsyon katsayıları “yıkıcı saldırganlık-atılganlık” alt
ölçekleri arasında r=.30, “yıkıcı saldırganlık-edilgen saldırganlık” alt ölçekleri
arasında r=.38, “edilgen saldırganlık-atılganlık” alt ölçekleri arasında ise r=.04
olarak bulunmuştur (İlter Kiper, 1984).
27
4. Bulgular
Çalışmaya, % 35’i (n=41) öldürme veya yaralama suçu; % 35’i (n=41) cinsel suç ve % 30’u (n=35)
hırsızlık suçu işlemiş, yaş ortalaması 33.81 (ss=9.12) olan toplam 117 erkek katılmıştır. Katılımcıların
bulundukları ceza infaz kurumlarına (CİK) göre dağılımları aşağıdaki gibidir.
Tablo 1. Katılımcıların bulundukları ceza infaz kurumlarına göre dağılımları
Ceza İnfaz Kurumları
Edirne Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
Edirne Açık Ceza İnfaz Kurumu
Bursa E Tipi Ceza İnfaz Kurumu
Bursa H Tipi Ceza İnfaz Kurumu
Denizli D Tipi Ceza İnfaz Kurumu
Çanakkale Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
Çanakkale Açık Ceza İnfaz Kurumu
Kırklareli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
Tekirdağ Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
Sakarya Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
Toplam
N
31
9
9
2
14
6
13
21
1
11
117
%
26.5
7.7
7.7
1.7
12.0
5.1
11.1
17.9
0.9
9.4
100.0
4.1. Katılımcılara ait bulguların genel değerlendirmesi
4.1.1. Katılımcılara ait demografik bulgular
Katılımcıların % 62.2’si (n=61) doğdukları yerleşim biriminin köy veya kasaba olduğunu
bildirmektedir. Ayrıca katılımcıların % 47’si (n=54) 18 yaşından önce, % 57.5’i (n=65) ise 18 yaşından sonra,
yaşadıkları yerlerden ayrıldıklarını bildirmektedirler. Katılımcıların genel olarak yaşadıkları yerleri değiştirme
sebeplerine göre dağılımları Tablo 2’de gösterilmektedir.
28
Tablo 2. Katılımcıların yaşadıkları yerlerden ayrılma sebeplerine göre dağılımları
Yer değiştirme sebepleri
İş bulmak
Tayin
Mesleki
Hasım
Eğitim
Ailevi
Yasa dışı iş
Akraba yanı
Diğer
Toplam yanıt sayısı
n
35
3
4
4
2
3
6
2
9
68
%
51.6
4.4
5.9
5.9
2.9
4.4
8.8
2.9
13.2
100.0
Katılımcıların, kardeş sayısı, çocukluk döneminde ailede bulunan kişi sayısı, 18 yaş öncesi ve sonrası
kaç değişik yerde ikamet ettikleri, kaç yaşından itibaren bir işte çalıştıkları, anne-babanın boşandığı zamanki
yaşları, ilk kez aileden ayrı geçirdikleri dönemdeki yaşları ve ilk evlilik yaşları ortalamalarına dair bulgular
Tablo 3’te sunulmaktadır.
Tablo 3. Kardeş sayısı, ailedeki kişi sayısı, göç durumu, çocuk işçiliği, ailede
boşanma, aileden ayrılık ve ilk evlilik yaşı ortalamalarına göre dağılımı
Demografik Değişkenler
Kardeş sayısı
Ailedeki kişi sayısı
18 yaştan önceki göç
18 yaştan sonraki göç
İlk çalışma yaşı
Boşanma zamanı yaş
İlk ayrılık yaşı
İlk evlilik yaşı
91
0
82
31
.71
17
.59
.24
M
4.
7.
0.
1.
12
5.
13
22
17
12
18
04
28
81
03
44
ss
2.
2.
1.
2.
3.
4.
3.
4.
3
4
4
2
2
N
11
11
11
11
10
21
66
72
Katılımcıların % 43.7’si (n=45) en az bir defa sınıfta kaldıklarını bildirmektedirler ve % 16’sının (n=16)
okul başarıları, kendilerine göre, orta altı, %43’ününki (n=43) orta ve % 41’inin (n=41) orta üstüdür.
Katılımcıların eğitim durumlarına göre dağılımları Tablo 4’te görüldüğü gibidir.
29
Tablo 4. Katılımcıların eğitim seviyelerine göre dağılımları
Eğitim seviyesi
n
%
Okuryazar değil
Okuryazar (okula gitmemiş)
9
1
17
50
20
7.8
0.8
14.7
43.1
17.2
11
3
5
9.5
2.6
4.3
116
100.0
İlkokul terk
İlkokul mezun
Ortaokul terk
Ortaokul mezun
Lise terk
Lise mezun
Toplam
Katılımcıların ceza infaz kurumuna girmeden önceki ve şimdiki medeni durumlarına göre dağılımları
Tablo 5’te görüldüğü gibidir.
Tablo 5. Katılımcıların ceza infaz kurumu öncesi ve şimdiki medeni durumlarına
göre dağılımları
Medeni Durum
Bekâr
Boşanmış
Evli
Bekâr (vefat)
Toplam
Önceki
N
48
14
51
4
117
%
41.2
11.9
43.5
3.4
100.0
Şimdiki
n
44
29
39
3
115
%
38.3
25.2
33.9
2.6
100.0
Katılımcıların % 47’si (n=55) çocuk sahibi olduklarını bildirmişlerdir. Katılımcılar ortalama 2.28
(ss=1.57) sayıda çocuğa sahiptirler ve çocuklarının yaş ortalamaları 11.87’dir (ss=6.65).
Katılımcıların genel ve ceza infaz kurumuna girmeden önceki son 1 yıl içinde iş sahibi olma durumları
Tablo 6’da gösterilmektedir.
Tablo 6. Katılımcıların genelde ve son 1 yılda iş sahibi olma durumuna göre
30
dağılımları
İş durumu
Genelde
Son yılda
Var
n
%
103
90.4
87
76.3
Yok
n
%
11
9.6
27
23.7
Toplam
N
%
114
100.0
114
100.0
Katılımcıların genel ve ceza infaz kurumuna girmeden önceki son 1 yıl içinde iş düzenliliği durumları
Tablo 7’de gösterilmektedir.
Tablo 7. Katılımcıların genelde ve son 1 yılda sahip oldukları iş düzenine göre
dağılımları
Düzenli İş
Genelde
Son yılda
Var
n
%
71
66.4
69
73.4
Yok
n
%
36
33.6
25
26.6
Toplam
N
%
107
100.0
94
100.0
Katılımcıların % 43.4’ü (n=46) genel olarak değerlendirildiğinde, zaman zaman veya her zaman için
para kazanmak üzere yaptıkları işlerin yasa dışı olduğunu bildirmektedirler. Ceza infaz kurumuna girmeden
önceki son 1 yıl içinde ise bu oranın % 48 (n=48) olduğu görülmektedir.
Katılımcıların % 17.6’sı (n=15) genel ekonomik durumunu orta altı olarak değerlendirirken bu oran
ceza infaz kurumuna girmeden önceki son 1 yıl için % 24.3’tür (n=27). Ayrıca katılımcıların % 72.5’i (n=74)
herhangi bir sosyal güvencesi olmadığını bildirmektedir.
Ceza infaz kurumuna girmeden önce katılımcıların geçimlerini kimin sağladığına göre dağılımları Tablo
8’de görüldüğü gibidir.
Tablo 8. Katılımcıların ceza infaz kurumuna girmeden önce geçimlerini kimin
sağladığına göre dağılımları
31
Kişiler
Sadece kendisi
Kendisi, eşi, çocuğu
Kendisi ve ailesi
Sadece ailesi
Devlet
n
51
12
29
14
1
Toplam
%
47.7
11.2
27.1
13.1
0.9
100.0
107
Katılımcıların çocukluk dönemi aile tiplerine göre dağılımları Tablo 9’da görüldüğü gibidir.
Tablo 9. Katılımcıların çocukluk dönemi aile tiplerine göre dağılımları
Aile tipi
n
%
Çekirdek
Geniş
94
22
81.0
19.0
Toplam
116
100.0
Katılımcıların çocukluk dönemi aile yapılarına göre dağılımları Tablo 10’da görüldüğü gibidir.
Tablo 10. Katılımcıların çocukluk dönemi aile yapılarına göre dağılımları
n
25
15
77
%
21.4
12.8
65.8
117
100.0
Aile tipi
Parçalanmış (boşanma)
Parçalanmış (ölüm)
Bütün
Toplam
Bu bilgilere göre katılımcıların % 34.2’si (n=40) parçalanmış ailelerden gelmektedir.
Katılımcıların, 18 yaşından önce ailelerinde bakıma muhtaç bir kimsenin olup olmadığına (bakım),
aileden ayrı geçirdikleri bir dönem olup olmadığına (ayrılık), herhangi bir yetiştirme yurdu, bakımevi vs. gibi
yerlerde kalmak durumunda bulunup bulunmadıklarına (kurum), bir işte çalışıp çalışmadıklarına (iş) ve aileleri
zor durumda kalacak olursa destek alıp alamayacaklarına (destek) dair görüşleri Tablo 11`de görülmektedir.
Tablo 11. Katılımcıların ailede bakıma muhtaç birey, ayrılık, kurumda kalma,
çocuk işçiliği, yakın desteği değişkenlerine göre dağılımları
Değişkenler
Var
Yok
Toplam
32
Bakım
Ayrılık
Kurum
İş
Destek
n
37
66
6
103
83
%
32.2
56.4
5.2
89.6
72.8
n
78
51
109
12
31
%
67.8
43.6
94.8
10.4
27.2
N
115
113
115
115
114
%
100.0
100.0
100.0
100.0
100.0
Katılımcıların % 41.5’i (n=39) çocukluk döneminde bir işte çalışırken kendilerini gözetecek bir
yetişkinin olmadığını bildirmektedirler. Katılımcıların ailelerinden ayrı kaldıkları dönemde ne sebeple evden
ayrıldıklarına ve nerede kaldıklarına ilişkin bilgiler Tablo12 ve 13’te gösterilmektedir.
Tablo 12. Katılımcıların ailelerinden ayrı kalma nedenlerine göre dağılımları*
Ayrı kalma nedenleri
n
%
Şiddet
Arkadaş
Kurs/Eğitim
İş bulma
Boşanma
Siyasi/ Yasadışı/Cezaevi
17
11
4
17
2
10
27.9
18.1
6.5
27.8
3.3
16.4
Toplam cevap sayısı
61
100.0
* Bir kişi birden fazla yanıt vermiştir.
Tablo 13. Katılımcıların ailelerinden ayrı kaldıkları dönemde nerede kaldıklarına
göre dağılımları *
Nerede kaldıkları
n
%
Sokakta
Arkadaşla
13
10
19.7
15.1
Akrabayla
Otelde
İşyerinde
13
3
4
19.7
4.6
6.1
Evde
Cezaevinde
11
5
16.6
7.5
33
Yurtta
Diğer
Toplam cevap sayısı
4
3
6.1
4.6
66
100.0
* Bir kişi birden fazla yanıt vermiştir.
Katılımcıların, çocukluk dönemlerinde bakıma ihtiyaç duyacak denli hastalığı olan kişilere göre
dağılımları Tablo 14’te görüldüğü gibidir.
Tablo 14. Katılımcıların çocukluk dönemlerinde bakıma ihtiyaçları olan kişilere
göre dağılımları
Kişiler
Anne
Baba
Kendi
Kardeş
Büyükanne/baba
Akraba
Eş
Toplam
n
5
7
6
3
9
2
1
33
%
15.1
21.2
18.2
9.1
27.3
6.1
3.0
100.0
Katılımcıların % 76.3’ü (n=87) askerlik yaptığını ve % 52.4’ü (n=44) bu esnada ceza almayı
gerektirecek bir davranışta bulunduğunu bildirmektedir. Ayrıca katılımcıların % 36.1’i (n=35) ceza infaz
kurumuna girdikten sonra dini inançlarında artış olduğunu, % 58.8’i (n=57) ise inançlarında bir değişiklik
olmadığını bildirmektedirler.
4.1.2. Katılımcıların aileleri ve yakın çevrelerine ilişkin bulgular
Katılımcıların ebeveynlerinin eğitim durumlarına göre dağılımları Tablo 15’te gösterildiği gibidir.
Tablo 15. Katılımcıların ebeveynlerinin eğitim durumlarına göre dağılımları
Eğitim/Ebeveyn
Okuryazar değil
Okuryazar
İlkokul terk
İlkokul mezun
Baba
n
17
21
5
47
%
16.0
19.8
4.7
44.3
Anne
n
60
8
6
26
%
54.6
7.3
5.5
23.6
34
Ortaokul terk
Ortaokul mezun
Lise terk
Lise mezun
2
5
2
5
2.0
4.7
2.0
4.7
2
5
2
1
1.8
4.5
1.8
0.9
Üniversite terk
Üniversite mezun
1
1
0.9
0.9
0
0
0.0
0.0
106
100.0
110
100.0
Toplam
Katılımcıların ebeveynlerinin hayatta olup olmamalarına göre dağılımları Tablo 16’da gösterildiği
şekildedir.
Tablo 16. Katılımcıların ebeveynlerinin hayatta olup olmamasına göre
dağılımları
Ebeveyn
Baba
Anne
Hayatta
n
68
98
%
59.1
84.5
n
47
18
Vefat etmiş
%
40.9
15.5
N
115
116
Katılımcıların babalarını kaybetme yaş ortalamaları 21.95 (ss=10.26), annelerini kaybetme yaş
ortalamaları 27.23’tür (ss=15.34). Ailesi vefat edenlerin
% 40.4’ü (n=19) ebeveynlerinden herhangi birini 18 yaşında veya öncesinde kaybetmiştir.
Katılımcıların ebeveynlerinin düzenli iş sahibi olma durumlarına göre dağılımları Tablo 17’de
gösterildiği gibidir
Tablo 17. Katılımcıların ebeveynlerinin düzenli iş sahibi olma durumları
Düzenli iş
Baba
Anne
Var
n
82
10
%
73.9
9.7
Yok
N
29
93
%
26.1
90.3
Toplam
N
111
103
Katılımcıların aile üyeleri ve akrabaları ile olan ilişkilerinin niteliğini değerlendirmeleri Tablo 18’de
gösterilmektedir.
35
Tablo 18. Katılımcıların aile üyeleri ve akrabalarla ilişkilerini değerlendirmeleri
Yakınlığı
Anne
N
%
Baba
N
%
Çok kötü
Kardeş
n
%
Akraba
n
%
Eş/Sevgili
n
%
2
1.8
7
6.4
4
3.6
12
12.4
3
3.1
Kötü
Orta
İyi
Çok iyi
4
12
33
62
3.5
10.6
29.2
54.9
9
24
34
35
8.3
22.0
31.2
32.1
7
16
49
35
6.3
14.4
44.2
31.5
12
14
38
21
12.4
14.4
39.2
21.6
3
6
29
55
3.1
6.3
30.2
57.3
Toplam
113
100.0
109
100.0
111
100.
97
100.0
96
100.0
Katılımcıların % 66.4’ü (n=71) 18 yaş öncesinde ailede sorun yaşadıkları biri olup olmadığı
sorulduğunda evet yanıtını vermiştir.
Katılımcılardan, çocukluk döneminde kendilerine bakan kişilerin kim olduğunu bildirmeleri
istendiğinde (bazı kişiler birden fazla kişi belirtmiştir) en sık olarak belirtilen kişinin % 39.82 oranı ile anne, %
19.46 oranı ile ikinci derecede akrabalar ve üçüncü olarak da % 11.50 oranı ile baba olduğu görülmüştür.
4.1.3. Katılımcıların travmatik yaşantılarına ait bulgular
Katılımcıların % 21.6’sı (n=19), askerlik esnasında silahlı çatışma içinde bulunduklarını
bildirmektedirler.
Katılımcıların % 73.3’ü (n=85) hayatları boyunca en az 1 kez travmatik bir olay yaşadıklarını
bildirmektedirler. Katılımcıların %35.3’ü (n=41) araştırmacının değerlendirmesine göre en az 1 travmatik
yaşantı (daha) geçirmişlerdir.
Katılımcıların çocukluk döneminde yaşadıkları istismar ve ihmal tiplerine göre dağılımları Tablo 19’da
görüldüğü gibidir.
Tablo 19. Katılımcıların çocukluk döneminde yaşadıkları istismar ve ihmal
tiplerine göre dağılımları
İstismar/İhmal
Tipi
Duygusal İstismar
İhmal
Cinsel İstismar
Var
n
59
67
12
%
51.3
58.8
11.5
Yok
n
56
47
92
%
48.7
41.2
88.5
Toplam
N
%
115 100.0
114 100.0
104 100.0
36
Katılımcıların yaşadıkları duygusal istismar tiplerine göre dağılımı Tablo 20’de gösterildiği gibidir.
Tablo 20. Katılımcıların yaşadıkları duygusal istismar tiplerine göre dağılımı
Duygusal istismar tipi
Aşağılama
Cezalandırma
Tehdit
Ayrımcılık
n
29
7
4
7
%
61.7
14.9
8.5
14.9
Toplam
47
100.0
Katılımcıların yaşadıkları duygusal ve fiziksel ihmal tiplerine göre dağılımları Tablo 21’de gösterildiği
gibidir.
Tablo 21. Katılımcıların yaşadıkları duygusal ve fiziksel ihmal tiplerine göre
dağılımları
Duygusal ve fiziksel ihmal tipi
n
%
Eğitim
Süpervizyon
Sevgisizlik
Giyecek/Yiyecek
Genel
22
15
17
4
5
35.0
23.8
27.0
6.3
7.9
Toplam
63
100.
Katılımcıları çocukluk çağında ihmal eden kişilerin kimler olduğuna göre dağılımları Tablo 22’de
görüldüğü gibidir.
Tablo 22. Katılımcıları çocukluk çağında ihmal eden kişilerin kimler olduğuna
göre dağılımları
İhmal Eden Kişi
Ebeveyn
Anne
n
%
25
4
42.4
6.7
37
Baba
Akraba
Arkadaş
Komşu
21
4
2
1
35.7
6.7
3.4
1.7
2
3.4
59
100
Öğretmen
Toplam
Katılımcıların aile içinde yaşadıkları fiziksel şiddet, derecesi ve şiddetin yönüne ait bulgular Tablo 23
ve 24’te gösterilmektedir.
Tablo 23. Katılımcıların aile içinde yaşadıkları fiziksel şiddetin varlığına ve
yönüne göre dağılımları
Var
n
68
13
63
77
22
16
57
Şiddetin yönü
Babadan anneye
Anneden babaya
Anneden çocuğa
çççocuklara
Babadan çocuğa
ççoçocuğaara
Akrabadan
aileye
Çocuktan aileye
Kardeşler arası
Yok
n
40
95
43
31
84
89
49
%
63.0
12.0
59.4
71.3
20.8
15.2
53.8
%
37.0
88.0
40.6
28.7
79.2
84.8
46.2
Toplam
N
108
108
106
108
106
105
106
Tablo 24. Katılımcıların aile içinde yaşanan fiziksel şiddetin yönü ve derecesini
algılayış biçimlerine göre dağılımları
Derece
Yön
Babadan
anneye
Anneden
Yok
Hafif
Orta
Ağır
n
%
Toplam
N
n
%
n
%
n
%
40
37.4
33
30.8
14
13.1
20
18.7
107
95
88.0
6
5.6
3
2.8
4
3.7
108
38
babaya
Anneden
çocuklara
Babadan
çocuklara
Akrabadan
aileye
Çocuklardan
ebeveyne
Kardeşler
arası
43
40.6
44
41.5
8
7.5
11
10.4
106
31
29.2
27
25.5
21
19.8
27
25.5
106
84
79.2
7
6.6
8
7.5
7
6.6
106
89
84.8
7
6.7
3
2.9
6
5.7
105
49
46.7
25
23.8
11
10.5
20
19.0
105
Katılımcıların kendi kurdukları ailedeki/ilişkideki fiziksel şiddet, derecesi ve şiddetin yönüne ait
bulgular Tablo 25 ve 26’da gösterilmektedir.
Tablo 25. Katılımcıların aile/ilişki içinde yaşadıkları fiziksel şiddet varlığına ve
yönüne göre dağılımları
Şiddetin yönü
Kendinden
eşe/sevgiliye
Eşten/sevgiliden
çocuklara
Kendinden
çocuklara
Eşten/sevgiliden
kendisine
Akrabadan aileye
Var
Yok
Toplam
N
n
%
n
%
%
44
42.7
59
57.3
103
100.0
15
30.6
34
69.4
49
100.0
11
23.4
36
76.6
47
100.0
13
13.0
87
87.0
100
100.0
12
17.6
56
82.4
68
100.0
Katılımcıların, kurdukları aile içinde yaşadıkları fiziksel şiddetin derecesini algılayışlarına göre
dağılımları Tablo 26’da gösterildiği şekildedir.
Tablo 26. Katılımcıların aile içinde yaşanan fiziksel şiddetin derecesini algılayış
biçimlerine göre dağılımları
Derece
Yok
Hafif
Orta
Ağır
Toplam
39
Yön
Kendinden eşe/sevgiliye
Eşten/sevgiliden
çocuklara
Kendinden çocuklara
Eşten/sevgiliden
kendisine
Akrabadan aileye
n
%
n
%
n
%
n
%
N
59
57.3
24
23.3
8
7.8
12
11.7
103
33
70.2
9
19.1
2
4.3
3
6.4
47
36
76.6
10
21.3
1
2.1
0
0
47
87
87.0
6
6.0
4
4.0
3
3.0
100
56
83.6
2
3.0
3
4.5
6
9.0
67
Katılımcıların eşleriyle yaşadıkları duygusal istismar/ihmal ve cinsel istismar yaşantısına göre
dağılımları Tablo 27’de görüldüğü gibidir.
Tablo 27. Katılımcıların eşleriyle yaşadıkları duygusal istismar/ihmal ve cinsel
istismar yaşantısına göre dağılımları
İstismar tipi
Duygusal
istismar/ihmal
Cinsel istismar
Var
Yok
n
%
Toplam
N
n
%
%
41
42.7
55
57.3
96
100.0
7
9.3
68
90.7
75
100.0
Ayrıca, katılımcıların % 32.7’si (n=35) ceza infaz kurumunda kalırken bir mahkûmun intihar ettiğini
gördüklerini, % 50.5’i (n=54) böyle bir haberi duyduklarını bildirmektedirler.
4.1.4. Katılımcıların alkol-madde-sigara kullanımına ilişkin veriler
Katılımcıların % 84.8’i (n=95) sigara kullandıklarını ve sigaraya başlama yaşlarının ortalama 13.57
(ss=4.95) olduğunu bildirmektedirler.
Katılımcıların alkol-yasadışı madde kullanıp kullanmadıkları, kullananların bunları kullanmalarına bağlı
olarak hayatları boyunca herhangi bir sorun yaşayıp yaşamadıklarına dair veriler Tablo 28’de gösterilmektedir.
40
Tablo 28. Katılımcıların alkol madde kullanımı ve sorun yaşayıp yaşamamalarına
göre dağılımları
Madde
Sorun
Alkol
Sorunlu alkol
Madde
Sorunlu madde
Var
n
93
29
52
20
Yok
n
22
64
59
31
%
80.9
31.2
46.8
39.2
%
19.1
68.8
53.2
60.8
Toplam
N
%
115
100.0
93
100.0
111
100.0
51
100.0
Katılımcıların alkol kullanmaya başlama yaşları ortalama 16.28 (ss=4.33), madde kullanmaya başlama
yaşları 18.42 (ss=4.63) olarak belirlenmiştir.
4.1.5. Katılımcıların psikolojik geçmişlerine dair veriler
Katılımcıların ceza infaz kurumu öncesinde ayakta, yatarak ve şuan psikiyatrik/psikolojik destek alıp
almadıklarına dair bulgular Tablo 29’da gösterildiği gibidir.
Tablo 29. Katılımcıların psikolojik destek alıp almadıklarına göre dağılımları
Psikolojik
Destek
Ayakta
Yatarak
Şuan
Var
n
6
9
15
Yok
%
5.2
7.8
13.0
n
109
106
100
%
94.8
92.2
87.0
Toplam
N
115
115
115
Ayaktan tedavi görenlerin şikâyetlerinin başında (bir kişi birden fazla yanıt vermiştir) sinirlilik ve
depresyon (% 28.57), anti-sosyal kişilik bozukluğu (% 14.28), uyku problemi (% 14.28), alkol-madde kullanım
bozukluğu (% 14.28) gelmektedir.
Yatarak tedavi görenlerin şikâyetlerinin başında alkol/madde kullanım bozukluğu (% 57.1), anti-sosyal
kişilik bozukluğu (% 28.6) ve kaygı bozukluğu (% 14.3) gelmektedir.
Şuan tedavi görenlerin şikâyetlerinin başında % 46.15 oranı ile uyku problemi, % 30.76 (n=4) oranı ile
kaygı, % 15.38 oranı ile depresyon ve % 7.69 oranı ile sinirlilik gelmektedir.
41
Katılımcıların hayat boyu intihar düşüncesi, intihar girişimi ve kendine zarar verme davranışlarına
ilişkin bulgular Tablo 30’da görüldüğü gibidir.
Tablo 30. Katılımcıların hayat boyu intihar düşüncesi, intihar girişimi ve kendine
zarar verme davranışları
İntihar/Zarar
Verme
Düşünce
Girişim
Zarar verme
Var
Yok
n
%
N
%
57
33
55
50.4
29.2
47.8
56
80
60
49.6
70.8
52.2
Toplam
N
113
113
115
%
100.0
100.0
100.0
Katılımcıların ilk kez intihar düşüncesine kapılma yaş ortalaması 24.7 (ss=10.68), ilk kez intihar
girişiminde bulunma yaş ortalaması ise 20.05’tir (ss=8.20).
Katılımcıların kendilerine zarar vermekte kullandıkları yöntemlerin (bir kişi birden fazla yanıt verebilir)
başında % 40.81 (n=20) oranı ile hem dövme hem de kendini kesme, % 22.45 (n=11) oranı ile sadece dövme, %
20.40 (n=10) oranı ile sadece kesme davranışı gelmekte, geri kalan yanıtları yumruk atma veya alkol-madde
kullanmak oluşturmaktadır.
Katılımcıların intihar girişimi yöntemleri Tablo 31’de görüldüğü gibidir.
Tablo 31. Katılımcıların intihar girişim yöntemleri seçimine göre dağılımları
Yöntem
Ası
n
7
%
21.4
Kesi
İlaç
Elektrik
Yüksekten atlama
Silah
Zehir
7
6
5
4
3
1
21.4
18.0
15.2
12.0
9.0
3.0
33
100.0
Toplam
Katılımcıların % 76.8’i (n=76) ceza infaz kurumunda kaldıkları süreler içinde psikolojik açıdan sıkıntılı
dönemler geçirdiklerini bildirmişlerdir. Bu değişkene ilişkin veriler Tablo 32’de gösterilmektedir.
42
Tablo 32. Katılımcıların ceza infaz kurumunda yaşadıkları sıkıntılı dönemin
sebeplerine göre dağılımları
Sıkıntılı dönemin sebebi
n
%
Cezaevi
Ailevi
15
15
25.4
25.4
Suç olayı
Kaygı/Öfke
Çekilme
Ekonomik
12
6
3
2
20.3
10.2
5.1
3.4
6
10.2
59
100.0
Diğer
Toplam
4.1.6. Katılımcıların ceza infaz kurumu yaşantılarına ilişkin veriler
Katılımcıların % 6.6’sı (n=7) ceza infaz kurumu koşullarına hiç/biraz, % 7.5’i (n=8) orta derecede, %
55.9’u (n=91) epey/son derece uyum sağladıklarını bildirmektedirler.
Katılımcıların diğer mahkûmlar ve infaz koruma görevlileri ile ilişkilerini değerlendirmeleri Tablo 33’te
görüldüğü gibidir.
Tablo 33. Katılımcıların diğer mahkûmlar ve infaz koruma görevlileri ile
ilişkilerini değerlendirmeleri
İlişki
Değerlendirme
Kötü/Çok kötü
Orta
Diğer Mahkûmlar
n
%
3
2.9
19
18.1
İnfaz Koruma Görevlileri
n ile
%
1
0.9
10
9.3
43
İyi/Çok iyi
Toplam
83
105
79.0
100.0
97
108
89.8
100.0
Katılımcıların % 84.4’ü (n=82) ceza infaz kurumu kurallarına uymakta zorluk çekmediklerini, % 15.6’sı
(n=17) ise bu konuda zorluk yaşadığını bildirmektedirler. Ayrıca katılımcıların % 50’si (n=55) ceza infaz
kurumunda bulundukları süreler içinde kuralları bozacak bir davranışta bulunduklarını, % 47.3’ü (n=52) ise
kavgaya karışmış olduklarını bildirmektedirler.
Katılımcıların ceza infaz kurumuna uyum sağlama sürecinde zorluk çektikleri konular Tablo 34’te
gösterilmiştir.
Tablo 34. Katılımcıların ceza infaz kurumuna uyum sağlama sürecinde zorluk
çektikleri konulara göre dağılımları
Zorluk Çekilen Konular
n
%
Kurallar
Mahkûmlar
26
23
24.2
21.6
Kötü koşullar
Özlem/Aile
Özgürlük
Suç olayı
20
15
14
5
20.0
14.3
13.3
4.7
2
1.9
105
100.0
Çekilme sendromu
Toplam
Katılımcıların uyum sağlamakta zorluk çektikleri kurallara göre dağılımları Tablo 35’te gösterildiği
gibidir.
Tablo 35. Katılımcıların uyum sağlamakta zorluk çektikleri kurallara göre
dağılımları
Zorluk çektikleri kurallar
n
%
Saatli iş/Tıraş/Emir
İş yükü
14
3
82.4
7.6
Toplam
17
100.0
Katılımcıların % 54’ü (n=53) diğer mahkûmların ruhsal durumunun kötü/çok kötü olduğunu
düşündüğünü bildirmektedirler.
44
Katılımcıların % 86.1’inin (n=93) yakınlarıyla teması devam etmektedir. Ceza infaz kurumunda devam
etmekte olan meslek/sanat kurslarına katılım oranı %64.2 (n=70), herhangi bir sağlık problemi yaşama oranı %
91.7 (n=100) ve bu sağlık problemi nedeniyle tedavi alabilme oranı % 85.9 (n=79) olarak belirlenmiştir.
Katılımcıların % 67.5’inin (n=54) sağlık problemi hafif, % 23.8’ininki (n=19) orta ve % 8.8’ininki de
(n=7) ciddidir. Katılımcıların % 81.2’si (n=82) bir psikolojik destek çalışması yapılacak olsa katılmak
isteyeceklerini bildirmektedirler.
Katılımcıların % 59.3’ü (n=48) ceza infaz kurumunda kalırken çeşitli nedenlerden ötürü oda değiştirme
talebinde bulunduklarını, % 36.8’i (n=35) ise müşahede altına alındıklarını bildirmektedirler.
Tablo 36. Katılımcıların oda değiştirme taleplerinin nedenlerine göre dağılımları
Oda değiştirme talepleri
n
%
Sorundan kaçma
Arkadaş yanı
Değişiklik
Hücre
Mekân
Ayrım
Diğer
30
15
5
4
3
1
1
50.9
25.5
8.5
6.8
5.1
1.6
1.6
Toplam
59
100.0
Katılımcıların % 43.8’i (n=32) daha önce ceza infaz kurumundan çıktıklarında dışarıdaki hayata uyum
sağlamakta zorluk çektiklerini; % 56.8’i (n=42) bu defa infaz kurumundan çıktıklarında dışarıya uyum
sağlamakta zorluk çekeceklerini düşündüklerini ve % 66.1’i (n=41) daha önce ceza infaz kurumundan
çıktıklarında insanların kendilerine yönelik davranışlarında değişiklik olduğunu bildirmişlerdir.
Tablo 37. Katılımcıların daha önce ceza infaz kurumundan çıktıklarında
yaşadıkları zorluklara göre dağılımları
Yaşadıkları zorluklar
n
%
Önyargı
12
34.3
Alışamama
Sosyal çekilme
12
5
34.3
14.2
4
1
1
11.4
2.9
2.9
Ekonomik
Ailevi
Diğer
45
Toplam
35
100.0
Tablo 38. Katılımcıların bu defa ceza infaz kurumundan çıktıklarında
yaşayacaklarını düşündükleri zorluklara göre dağılımları
Yaşadıkları zorluklar
n
%
Ön yargı
Ekonomik
Alışamama
Prestij kaybı
Aile
Hasım
Sosyal çekilme
Diğer
26
20
18
6
5
2
2
2
31.8
24.8
22.2
7.5
6.2
2.5
2.5
2.5
Toplam
81
100.0
Tablo 39. Katılımcıların daha önce ceza infaz kurumundan çıktıklarında
insanların tavırları ile ilgili olarak yaşadıkları zorluklara göre dağılımları
Yaşadıkları zorluklar
Dedikodu/Etiket
Uzak durma
Bakışlar
Yalnızlık
Güven kaybı
Toplam
n
%
21
13
46.7
28.9
5
3
3
11.0
6.7
6.7
45
100.0
4.1.7. Katılımcıların şimdiki ve geçmiş suç öykülerine ilişkin veriler
Katılımcıların % 67.8’i (n=78) hayatları boyunca, herhangi bir nedenle, hüküm giymeksizin, nezaret
altına alındıklarını; % 60.9’u (n=70) ise herhangi bir nedenle daha önce hüküm giymiş olduklarını
bildirmişlerdir. Kişilerin ilk defa hüküm giymeksizin nezarete alınma yaş ortalaması 16.25 (ss=4.74); ilk kez
hüküm giyme yaş ortalaması ise 21.90’dır (ss=6.01). Görüşme anında kişiler ortalama 3,5 yıl 8 ay boyunca ceza
infaz kurumunda kalmakta olduklarını ve çıkmalarına ortalama 3 yıl 10 ay kaldığını bildirmektedirler.
46
Katılımcılardan % 64.8’i (n=46) daha önce tutuklanmalarına sebep olan olaylardan en az bir tanesinde
kişiye yönelik şiddet olduğunu bildirmektedir. Kişilerin daha önce tutuklanmalarına sebep olan olayların
durumların içeriğine ilişkin bulgular Tablo 40’ta gösterilmektedir.
Tablo 40. Katılımcıların daha önce tutuklanmalarına sebep olan olayların
içeriğine göre dağılımları
Tutuklanma sebepleri
Fiziksel şiddet
Cinsel
Hırsızlık
Uyuşturucu
Silah
Trafik
Diğer
Yok
N
25ok
65
49
66
69
64
52
%
35.7
92.9
70.0
94.3
98.6
91.4
74.3
Var
n
45
64.3
5
7.1
21
30.0
4
5.7
1
1.4
6
8.6
18
25.7
Toplam
N
%
70
100.0
70
100.0
70
100.0
70
100.0
70
100.0
70
100.0
70
100.0
Katılımcıların % 68.8’i (n=44), daha önceki hükümlerinde kişiye yönelik şiddet gösterdiklerini
bildirmişlerdir. Daha önce hükümlülüğe sebep olan olayların içeriğine ait bulgular Tablo 41’de gösterilmektedir.
Tablo 41. Katılımcıların daha önce hükümlülüğe sebep olan olayların içeriğine
göre dağılımları
Tutuklanma sebepleri
Fiziksel şiddet
Cinsel
Hırsızlık
Uyuşturucu
Silah
Trafik
Diğer
Yok
N
28ok
58
36
59
60
63
54
%
43.1
89.2
55.5
90.8
92.3
96.9
83.0
Var
n
37
7
29
6
5
2
11
56.9
10.8
44.5
9.2
7.7
3.1
17.0
Toplam
N
%
65
100.0
65
100.0
65
100.0
65
100.0
65
100.0
65
100.0
65
100.0
Katılımcıların % 61’i (n=50) son suça konu olan mağduru tanıdıklarını,
% 20.7’si (n=17) mağdurun akrabası olduğunu ve % 18.3’ü (n=15) mağduru tanımadığını bildirmektedir.
Katılımcıların % 60.8’i (n=48) son olaydaki mağdurların hepsinin yetişkin olduğunu, % 36.7’si (n=29)
hepsinin çocuk olduğunu, % 2.5’i (n=2) ise olayda hem yetişkin hem de çocuk mağdur bulunduğunu
bildirmektedir.
47
Mağdur cinsiyetine göre dağılım araştırıldığında katılımcıların % 54.3’ü (n=44) mağdurun erkek, %
43.2’si (n=35) kadın olduğunu ve % 2’si (n=2.5) mağdurların hem erkek hem kadınlardan oluştuğunu
bildirmektedir.
Son suç olayında, 27 kişi (% 47.4) olay öncesinde alkol, % 15.1’i (n=8) ise madde almış olduğunu
bildirmiştir.
Katılımcıların % 74’ü (n=57) kolluk kuvvetleri tarafından, % 22.1’i (n=17) kendileri teslim olarak ve %
3.9’u (n=3) bir başkası tarafından teslim edilerek yakalanmış olduklarını bildirmişlerdir.
Katılımcıların son işlenen suçun sorumluluğu ile ilgili atıfları incelendiğinde % 62.9’unun (n=39)
sorumluluk atfını kendisi haricindeki etkenlere, % 24.2’sinin (n=15) hem kendine hem de dış etkenlere, %
12.9’unun da (n=8) sadece kendine yaptığı gözlenmiştir.
Katılımcıların son işledikleri suça ilişkin duygularına bakıldığında %71.4’ünün (n=35) olaydan ötürü
pişmanlık ve utanç duyduğu, % 12.2’sinin (n=6) kendini rahat hissettiği, % 8.2’sinin (n=4) olumlu veya olumsuz
bir duygu bildirmediği, % 6.1’inin (n=3) olaydan, insanlardan, alkolden nefret hissi içinde olduğu ve % 2’sinin
(n=1) ise olumsuz manada pişmanlık duyduğu gözlenmiştir. Olumsuz manada pişmanlıktan kast edilen, “bu
olayla ilgili olarak ne hissediyorsun” sorusuna yanıt olarak, “pişmanım keşke dükkân içerisinde öldüreceğime
dışarıda öldürse idim, daha az ceza alırdım” demesidir.
Katılımcıların işledikleri suçu kabul etme noktasında yapılan değerlendirmede % 60.2’sinin (n=56) suçu
işlediğini kabul ettiği, % 25.8’inin (n=24) suçu kabul etmediği, % 10.8’inin (n=10) ise olayı kısmen kabul ettiği
ve
% 3.2’sinin (n=3) olayı hatırlamadığını bildirdiği gözlenmiştir.
4.2. Katılımcılara ait bulguların suç gruplarına göre değerlendirilmesi
Katılımcılardan öldürme/yaralama suçu işleyenlerin yaş ortalaması 35.44 (ss=8.00); cinsel suç
işleyenlerin 35.10 (ss=10.54) ve hırsızlık suçu işleyenlerinki 30.40’tır (ss=7.79). Katılımcıların yaş ortalaması
arasındaki farklılık istatistikî olarak anlamlıdır (p<.05). Farklılık cinsel suç işlemiş grupla hırsızlık suçu işlemiş
olanlar; öldürme/yaralama suçu işlemiş olanlarla hırsızlık suçu işlemiş olanlar arasından gelmektedir.
Öldürme/yaralama suçu işlemiş olanlarla cinsel suç işlemiş olanlar arasında yaş ortalaması açısından anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>.05).
48
4.2.1. Suç gruplarına ait demografik bilgiler
Katılımcılardan öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 54.8’i (n=17); cinsel suç işleyenlerin %
65.6’sı (n=21) ve hırsızlık suçu işleyenlerin % 65.7’si (n=23) köy veya kasabada doğduklarını bildirmektedirler.
Katılımcılardan öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 43.9’u (n=18), cinsel suç işleyenlerin %
41’i (n=16), hırsızlık suçu işleyenlerin % 57.1’i (n=20) 18 yaşından önce; öldürme/yaralama suçu işlemiş
olanların % 50’si (n=20), cinsel suç işleyenlerin % 71.1’i (n=27), hırsızlık suçu işleyenlerin % 51.4’ü (n=18) 18
yaşından sonra herhangi bir sebeple yaşadıkları yerden ayrılmış olduklarını bildirmektedir.
Suç gruplarının kardeş sayısı, çocukluk döneminde ailede bulunan kişi sayısı, 18 yaş öncesi ve sonrası
kaç değişik yerde ikamet ettikleri, çocukluk döneminde kaç yaşından itibaren bir işte çalıştıkları, anne-babanın
boşandığı zamanki yaşı, ilk kez aileden ayrı geçirdikleri dönemdeki yaşları ve ilk evlilik yaşı ortalamalarına dair
bulgular Tablo 42’de sunulmaktadır.
Tablo 42. Suç gruplarının kardeş sayısı, ailedeki kişi sayısı, göç durumu, çocuk
işçiliği, ailede boşanma, aileden ayrılık ve ilk evlilik yaşı ortalamaları
Suç tipi
Öldürme/Yaralama
Cinsel suç
Hırsızlık
Değişkenler
M
ss
N
M
ss
N
M
ss
N
Kardeş sayısı
5.11
2.35
38
4.57
1.69
40
5.09
2.46
35
7.23
2.13
40
6.82
1.81
39
6.94
2.44
35
0.65
1.00
40
0.72
1.12
39
1.11
1.40
35
1.08
1.51
39
1.32
1.59
38
1.57
2.85
35
13.58
3.49
35
12.53
3.26
38
11.87
2.87
29
7.34
8.05
6
3.88
1.65
4
4.45
3.00
11
Ailedeki kişi
sayısı
18 yaş öncesi
göç
18 yaş sonrası
göç
İlk çalışma
yaşı
Boşanmadaki
49
yaş
İlk ayrılık
yaşı
13.18
3.88
19
14.38
2.88
21
13.26
2.39
26
Evlilik yaşı
23.14
4.82
25
21.73
4.13
26
21.80
4.40
21
Suç gruplarının eğitim seviyelerine göre dağılımları Tablo 43’te görüldüğü gibidir.
Tablo 43. Suç gruplarının eğitim seviyesine göre dağılımları
Suç tipi
Eğitim seviyesi
Okuryazar değil
Okuryazar
İlkokul terk
İlkokul mezun
Ortaokul terk
terterterk mezun
Ortaokul
mmmemmezmezun
Lise terk
Lise mezun
Toplam
Öldürme/yaralama
n
%
2
5.0
0
0.0
3
7.5
21
52.5
5
12.5
7
17.5
0
0.0
2
5.0
40
100.0
Cinsel Suç
n
%
1
2.4
1
2.4
8
19.5
18
44.0
8
19.5
2
4.9
2
4.9
1
2.4
41
100.0
Hırsızlık
n
%
6
17.1
0
0
6
17.1
11
31.5
7
20.0
2
5.7
1
2.9
2
5.7
35
100.0
Katılımcılardan öldürme/yaralama suçu işleyenlerin % 39.5’i (n=15); cinsel suç işleyenlerin % 46.2’si
(n=18) ve hırsızlık suçu işleyenlerin % 46.2’si (n=12) öğrenim hayatları boyunca en az bir defa sınıfta
kaldıklarını bildirmektedirler.
Suç gruplarının şimdiki medeni durumları Tablo 44’te gösterildiği gibidir.
Tablo 44. Suç gruplarının şimdiki medeni durumlarına göre dağılımları
Suç tipi
Medeni
durum
Bekâr
Boşanmış
Evli
Bekâr (vefat)
Toplam
Öldürme/Yaralama
n
%
15
38.5
8
20.5
14
35.9
2
5.1
39
100.0
Cinsel Suç
n
%
14
34.2
16
39.0
11
26.8
0
0.0
41
100.0
Hırsızlık
n
%
15
42.9
5
14.3
14
40.0
1
2.8
35
100.0
50
Öldürme/yaralama suçu işleyenlerin % 51.2’si (n=21); cinsel suç işleyenlerin % 53.7’si (n=22) ve
hırsızlık suçu işleyenlerin % 34.3’ü (n=12) çocuk sahibi olduklarını bildirmişleridir. Öldürme/yaralama suçu
işleyenlerin ortalama çocuk sayısı ve yaşı 2.05 (ss=1.07) ve 13.43 (ss=6.06); cinsel suç işleyenlerin 2.45
(ss=1.96) ve 11.54 (ss=6.75), hırsızlık suçu işleyenlerin 2.33 (ss=1.49) ve 9.92 (ss=7.38)’dir.
Katılımcılardan öldürme/yaralama suçu işleyenlerin % 87.8’i (n=36), cinsel suç işleyenlerin % 95’i
(n=38) ve hırsızlık suçu işleyenlerin % 87.9’u (n=29) ceza infaz kurumuna girmeden önceki zamanlarda bir işte
çalıştığını; öldürme yaralama suçu işleyenlerin % 73.7’si (n=28), cinsel suç işleyenlerin % 68.4’ü (n=26) ve
hırsızlık suçu işleyenlerin % 54.8’i (n=17) bu işlerin düzenli işler olduğunu bildirmişlerdir. Yapılan işler içinde
yasadışı işler bulunma oranı suç gruplarına göre aynı sırayla % 37.8 (n=14); % 32.4 (n=12) ve % 62.5 (n=20)’tir.
Suç gruplarının ceza infaz kurumuna girmeden önce son 1 yıl içindeki iş durumlarına bakıldığında:
öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 70.7’sinin (n=29), cinsel suç işlemiş olanların % 84.6’sının (n=33)
ve hırsızlık suçu işlemiş olanların % 73.5’inin (n=25) bir işte çalışıyor olduğu, aynı sırayla bakıldığında düzenli
bir işe sahip olma durumunun % 79.4 (n=27); % 78.8 (n=26) ve % 59.3 (n=16) olduğu görülmektedir.
Öldürme/yaralama suçu işleyenlerin % 34.3’ü (n=12), cinsel suç işleyenlerin % 36.4’ü (n=12) ve hırsızlık suçu
işleyenlerin % 75’i (n=24) ceza infaz kurumuna girmeden önceki son 1 yıl içinde, bu işler içinde kanun dışı
olanlar bulunduğunu bildirmektedirler.
Öldürme yaralama suçu işlemiş olanların % 9.1’i (n=1) cinsel suç işlemiş olanların % 12.5’i (n=5) ve
hırsızlık suçu işlemiş olanların % 26.5’i (n=9) genel ekonomik durumlarını orta seviyenin altında olarak
nitelendirmişlerdir. Ceza infaz kurumuna girmeden önceki son 1 yıla bakıldığında bu oran sırasıyla % 23.1
(n=9); % 17.9 (n=7) ve % 33.3 (n=11) olduğu görülmektedir. Ayrıca öldürme/yaralama suçu işleyenlerin %
66.7’si (n=20), cinsel suç işleyenlerin % 69.2’si (n=27) ve hırsızlık suçu işleyenlerin % 81.8’i (n=27) sosyal
güvencelerinin olmadığını bildirmektedirler.
Suç gruplarına göre ceza infaz kurumuna girmeden önce geçimi sağlayan kişilere göre dağılımları Tablo
45’te gösterildiği gibidir.
Tablo 45. Suç gruplarının geçimi sağlayan kişilere göre dağılımları
Suç tipi
Kişiler
Kendi
Kendi/Eşi
Kendi/Ailesi
Aile
Devlet
Öldürme/Yaralama
n
%
15
40.6
Cinsel Suç
n
%
15
42.9
Hırsızlık
n
%
21
60.0
6
12
16.2
32.4
5
13
14.3
37.0
1
4
2.9
11.4
4
0
10.8
0.0
1
1
2.9
2.9
9
0
25.7
0.0
51
Toplam
37
100.0
35
100.0
35
100.0
Suç gruplarının 18 yaş öncesinde aile tiplerine ve yapılarına göre dağılımları Tablo 46 ve 47’de
gösterildiği şekildedir.
Tablo 46. Suç gruplarının 18 yaş öncesinde aile tiplerine göre dağılımları
Suç tipi
Aile tipi
Çekirdek
Geniş
Toplam
Öldürme/yaralama
n
%
33
80.5
8
19.5
41
100.0
Cinsel suç
n
%
31
77.5
9
22.5
40
100.0
Hırsızlık
n
%
30
85.7
5
14.3
35
100.0
Tablo 47. Suç gruplarının 18 yaş öncesinde aile yapılarına göre dağılımları
Suç tipi
Aile tipi
Parçalanmış
Bütün
Toplam
Öldürme/Yaralama
N
%
9
22.0
32
78.0
41
100.0
Cinsel suç
n
%
13
31.7
28
68.3
41
100.0
Hırsızlık
n
%
18
51.4
17
48.6
35
100.0
Suç gruplarının, 18 yaşından önce ailelerinde bakıma muhtaç bir bireyin olup olmadığına (bakım),
aileden ayrı geçirdikleri bir dönem olup olmadığına (ayrılık), herhangi bir yetiştirme yurdu bakımevi vs.(kurum)
gibi yerlerde kalmak durumunda bulunup bulunmadıklarına, bir işte çalışıp çalışmadıklarına (iş), aileleri zor
durumda kalacak olursa destek alıp alamayacaklarına (destek) dair görüşleri Tablo 48’de görülmektedir.
Tablo 48. Suç gruplarının ailede bakıma muhtaç birey, ayrılık, kurumda kalma, çocuk
işçiliği, yakın desteği değişkenlerine göre dağılımları
Değişkenler
Bakım
Ayrılık
Kurum
İş
Destek
Öldürme/Yaralama
Var
Yok
n % N % N
14 34.1 27 65.9 41
19 46.3 22 53.7 41
1 2.5 39 97.5 40
33 80.5 8 19.5 41
32 82.1 7 17.9 39
Cinsel Suç
Var
Yok
n % n %
15 36.6 26 63.4
21 51.2 20 48.8
3 7.3 38 92.7
39 95.1 2 4.9
32 78.0 9 22.0
N
41
41
41
41
41
Hırsızlık
Var
Yok
n % n %
8 24.2 25 75.8
26 74.3 9 25.7
2 5.9 32 94.1
31 93.9 2 6.1
19 55.9 15 44.1
N
33
35
34
33
34
52
Öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 25’i (n=6), cinsel suç işlemiş olanların % 37.8’i (n=14) ve
hırsızlık suçu işlemiş olanların % 57.6’sı (n=19) 18 yaşından önce bir işte çalışırken kendilerini gözeten bir
yetişkin olmadığını bildirmişlerdir.
Suç gruplarına göre çocukluk döneminde ailede bakıma ihtiyacı olan kişinin kim olduğuna dair bulgular
Tablo 49’da görüldüğü gibidir.
Tablo 49. Suç gruplarına göre, çocukluk döneminde ailede bakıma ihtiyacı olan
kişiler
Suç tipi
Kişiler
Anne
Baba
Kendi
Kardeş
Büyükanne/baba
Akraba
Eş
Toplam
Öldürme/yaralama
n
%
0
0
3
23.0
4
30.8
1
7.7
5
38.5
0
0.0
0
0.0
13
100.0
Cinsel suç
n
%
3
25.0
1
8.3
1
8.3
1
8.3
4
33.4
2
16.7
0
0.0
12
100.0
Hırsızlık
N
2
3
1
1
0
0
0
7
%
28.6
42.8
14.3
14.3
0.0
0.0
0.0
100.0
Öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 78’i (n=32); cinsel suç işlemiş olanların % 84.6’sı (n=33);
hırsızlık suçu işlemiş olanların % 64.7’si (n=22) askerliğini yaptığını bildirmiştir. Askerlik esnasında ceza
almayı gerektirecek bir davranışta bulunmuş olma oranları ise sırasıyla % 48.3 (n=14); % 51.5 (n=17) ve %
59.1’dir (n=13). Ayrıca öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 69’u (n=20) cinsel suç işlemiş olanların %
56.8’i (n=21) ve hırsızlık suçu işlemiş olanların % 51.6’sı (n=16) dini inançlarında ceza infaz kurumuna
girdikten sonra bir değişiklik olmadığını; sırasıyla % 27.6’sı (n=8), % 32.4’ü (n=12) ve % 48.4’ü (n=15) dini
inançlarında artış olduğunu söylemişlerdir.
4.2.2. Suç gruplarının aileleri ve yakın çevrelerine ilişkin bulgular
Ebeveynlerinin hayatta olup olmamalarına göre suç gruplarının dağılımı Tablo 50’de gösterilmektedir.
Babalarını kaybetme yaşı ortalaması öldürme yaralama suçu işleyenlerde 22.19 (ss=9.00); cinsel suç işleyenlerde
22.43 (ss=12.63); hırsızlık suçu işleyenlerde 21 (ss=8.94), annelerini kaybetme yaşı ise aynı sırayla 31
53
(ss=10.69); 29.71 (ss=17.61) ve 22.85 (ss=15.49) olarak belirlenmiştir. Ailesi vefat edenler içinde, bu olayı 18
yaşından önce yaşayanların oranı öldürme/yaralama suçu işleyenlerde % 23.5 (n=4); cinsel suç işleyenlerde %
50 (n=8) ve hırsızlık suçu işleyenlerde yine % 50’dir (n=7).
Tablo 50. Suç gruplarının ebeveynlerinin hayatta olup olmamalarına göre
dağılımları
Suç tipi
Öldürme/Yaralama
Cinsel suç
Hırsızlık
Ebeveyn Hayatta
Vefat
Hayatta
Vefat
Hayatta
Vefat
n % n % N n % n % N n % n % N
Baba
23 57.5 17 42.5 40 23 56.1 18 43.9 41 22 64.7 12 35.3 34
Anne
37 92.5 3 7.5 40 33 80.5 8 19.5 41 28 80.0 7 20.0 35
Suç gruplarının ebeveynlerinin düzenli iş sahibi olup olmamalarına göre dağılımları Tablo 51’de
gösterildiği gibidir.
Tablo 51. Suç gruplarının ebeveynlerinin iş düzenine göre dağılımları
Suç tipi
Düzenli iş
Baba
Anne
Öldürme/Yaralama
Cinsel suç
Hırsızlık
Var
Yok
Var
Yok
Var
Yok
n % n % N n % n % N n % n % N
31 77.5 9 22.5 40 29 78.4 8 21.6 37 22 64.7 12 35.3 34
5 15.2 28 84.8 33 1 2.7 36 97.3 37 4 12.1 29 87.9 33
Suç gruplarının ebeveynlerinin eğitim durumlarına göre dağılımları Tablo 52’de görüldüğü gibidir.
54
Tablo 52. Suç gruplarının ebeveynlerinin eğitim seviyelerine göre dağılımları
Eğitim
Seviyesi
Öldürme/Yaralama
Baba
Anne
n
%
n
%
Cinsel suç
Baba
Anne
n
%
n
%
Hırsızlık
Baba
Anne
n
%
n
%
Cahil
7
19.3
15
40.5
6
15.8
23
58.9
4
12.5
22
64.7
Okuryazar
6
16.7
4
10.8
7
18.4
3
7.7
8
25.0
1
2.9
2
5.6
3
8.1
2
5.3
1
2.6
1
3.1
2
5.9
16
44.4
11
29.8
18
47.4
10
25.6
13
40.5
5
14.8
1
2.8
0
0
1
2.6
1
2.6
0
0
1
2.9
2
5.6
3
8.1
1
2.6
1
2.6
2
6.3
1
2.9
Lise terk
0
0
0
0
0
0
0
0
2
6.3
2
5.9
Lise mezun
1
2.8
1
2.7
2
5.3
0
0
2
6.3
0
0
0
0
0
0
1
2.6
0
0
0
0
0
0
1
2.8
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
36
100.0
37
100.0
38
100.0
39
100.0
32
100.0
34
100.0
İlkokul
terk
İlkokul
mezun
Ortaokul
terk
Ortaokul
mezun
Üniversite
Terk
Üniversite
mezunu
Toplam
Suç gruplarının aile üyeleri ve akrabaları ile ilişkilerini değerlendirmelerine ilişkin bulgular Tablo 53,
54, 55, 56 ve 57’de gösterilmektedir.
Tablo 53. Suç gruplarının anneleri ile ilişkilerini değerlendirmeleri
Suç tipi
Nitelik
Çok kötü
Kötü
Orta
İyi
Çok iyi
Öldürme/Yaralama
n
%
Cinsel suç
n
%
Hırsızlık
n
%
0
2
0
5.1
1
0
2.4
0
1
2
3.0
6.1
3
11
23
7.7
28.2
59.0
5
13
22
12.2
31.7
53.7
4
9
17
12.1
27.3
51.5
55
Toplam
39
100.0
41
100.0
33
100.0
Tablo 54. Suç gruplarının babaları ile ilişkilerini değerlendirmeleri
Suç tipi
Nitelik
Öldürme/Yaralama
n
%
Cinsel suç
n
%
Hırsızlık
n
%
Çok kötü
Kötü
Orta
İyi
4
4
4
13
10.0
10.0
10.0
32.5
2
1
10
13
5.2
2.6
25.6
33.3
1
4
10
8
3.3
13.3
33.3
26.7
Çok iyi
15
37.5
13
33.3
7
23.4
Toplam
40
100.0
39
100.0
30
100.0
Tablo 55. Suç gruplarının kardeşleri ile ilişkilerini değerlendirmeleri
Suç tipi
Nitelik
Çok kötü
Kötü
Öldürme/Yaralama
n
%
Cinsel suç
n
%
Hırsızlık
n
%
2
1
5.3
2.6
1
3
2.4
7.3
1
3
3.1
9.4
Orta
İyi
4
13
10.5
34.2
8
19
19.5
46.4
4
17
12.5
53.1
Çok iyi
18
47.4
10
24.4
7
21.9
Toplam
38
100.0
41
100.0
32
100.0
Tablo 56. Suç gruplarının akrabaları ile ilişkilerini değerlendirmeleri
Suç tipi
Nitelik
Çok kötü
Öldürme/Yaralama
n
%
5
15.2
Cinsel suç
n
%
4
11.8
Hırsızlık
n
%
3
10.0
Kötü
Orta
İyi
Çok iyi
3
9
7
9
9.1
27.3
21.1
27.3
3
3
17
7
8.8
8.8
50.0
20.6
6
2
14
5
20.0
6.7
46.7
16.6
Toplam
33
100.0
34
100.0
30
100.0
56
Öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 74.3’ü (n=26), cinsel suç işlemiş olanların % 62.5’i (n=25)
ve hırsızlık suçu işlemiş olanların % 62.5’i (n=20) 18 yaşından önce aile üyelerinden en az biriyle sorun
yaşadıklarını bildirmişlerdir. Suç gruplarının kiminle sorun yaşadıklarına dair bulgular Tablo 57’de
gösterilmektedir. Katılımcıların bu sorunun şiddetini değerlendirmeleri ise Tablo 58’dedir.
Tablo 57. Suç gruplarının 18 yaş öncesinde ailede sorun yaşadıkları kişilere göre
dağılımları
Suç tipi
Kişi
Hiç kimse
Anne
Baba
Kardeş
Akraba/Yakın
Diğer
Toplam
Öldürme/Yaralama
n
%
9
25.7
1
2.9
9
25.7
14
39.9
1
2.9
1
2.9
35
100.0
Cinsel suç
n
%
15
37.5
0
0
11
27.5
12
30.0
1
2.5
1
2.5
40
100.0
Hırsızlık
n
%
12
37.5
1
3.1
4
12.5
13
40.6
2
6.3
0
0
32
100.0
Tablo 58. Suç gruplarının 18 yaş öncesinde ailede yaşadıkları sorunun şiddetini
değerlendirmeleri
4.2.3. Suç
Suç tipi
Kişi
Çok hafif
Hafif
Orta
Ağır
Çok ağır
Toplam
Öldürme/Yaralama
n
%
7
41.2
4
23.5
2
11.8
1
5.9
3
17.6
17
100.0
Cinsel suç
n
%
7
33.4
4
19.0
6
28.6
0
0
4
19.0
21
100.0
Hırsızlık
n
%
2
10.5
5
26.3
4
21.1
5
26.3
3
15.8
19
100.0
gruplarının travmatik yaşantılarına ait bulgular
Öldürme yaralama suçu işleyenlerin % 25’i (n=8), cinsel suç işleyenlerin %20.6’sı (n=7) ve hırsızlık
suçu işleyenlerin % 18.2’si (n=4) askerlik esnasında silahlı çatışma içinde bulunduklarını bildirmektedirler.
57
Öldürme/yaralama suçu işleyenlerin % 65.9’u (n=27), cinsel suç işleyenlerin % 75.6’sı (n=31), hırsızlık
suçu işleyenlerin % 79.4’ü (n=27) hayatları boyunca en az bir defa travmatik bir olay yaşadıklarını
bildirmektedirler.
Araştırmacının değerlendirmesine göre, belirtilenler haricinde, hayat boyu en az bir travmatik olay daha
geçirme oranları sırasıyla % 34.1 (n=14), % 35 (n=14), % 37.1’dir (n=13).
Suç gruplarının çocukluk döneminde yaşadıkları istismar ve ihmal yaşantılarına göre dağılımları Tablo
59’da görülmektedir.
Tablo 59. Suç gruplarının çocukluk dönemi duygusal istismar ve ihmal
yaşantılarına göre dağılımları
Suç tipi
İstismar
Öldürme/Yaralama
Cinsel suç
Var
Yok
Var
Yok
n % N % N n % n %
Duygusal 11 27.5 29 72.5 40 22 55.0 18 45.0
İhmal
18 46.2 21 53.8 39 25 62.5 15 37.5
Cinsel
3 8.1 34 91.9 37 5 12.8 34 87.2
N
40
40
39
Hırsızlık
Var
Yok
n % N %
26 74.3 9 25.7
24 68.6 11 31.4
4 14.3 24 85.7
N
35
35
28
Suç gruplarının, doğdukları ailedeki fiziksel şiddetin varlığına ve şiddetin yönüne göre dağılımları
Tablo 60’ta görüldüğü gibidir.
Tablo 60. Suç gruplarının aile içinde yaşadıkları fiziksel şiddetin varlığına ve
yönüne göre dağılımları
Suç tipi
Şiddet Yönü
Öldürme/Yaralama
Yok
Var
n
Babadan
anneye
Anneden
babaya
Anneden
çocuklara
Babadan
çocuklara
Akrabadan
aileye
Çocuklardan
ebeveyne
Kardeşler
arası
% N
%
Yok
N
15 41.7 21 58.3 36
3
8.6 32 91.4 35
n
Cinsel suç
Var
%
n
%
Yok
N
n
Hırsızlık
Var
%
27 69.2 12 30.8 39 26 78.8
1
2.5 39 97.5 40
n
%
N
7 21.2 33
9 27.3 24 72.7 33
14 41.2 20 58.8 34
25 66.7 13 33.3 38 23 69.7 10 30.3 33
21 60.0 14 40.0 35
30 76.9
9 23.1 39 26 76.5
8 23.5 34
7 21.9 25 78.1 32
8 20.0 32 80.0 40
7 20.6 27 79.4 34
5 16.1 26 83.9 31
5 12.5 35 87.5 40
6 17.6 28 82.4 34
19 61.3 12 38.7
31 21 52.5 19 47.5 40 17 48.6 18 51.4 35
58
Suç gruplarının çocukluk döneminde yaşadıkları aile içi şiddetin derecesini algılayışları Tablo 61, 62 ve
63’te gösterildiği gibidir.
Tablo 61. Öldürme/yaralama suçu işleyenlerin aile içi şiddetin derecesini
algılayışları ve şiddetin yönü
Şiddet
Yön
Babadan
anneye
Anneden
babaya
Anneden
çocuklara
Babadan
çocuklara
Akrabadan
aileye
Çocuklardan
ebeveyne
Kardeşler
arası
Yok
Ağır
n
%
n
%
Hafif
n
%
Orta
21
60
6
17.1
6
17.1
2
5.7
35
32
91.4
2
5.7
1
2.9
0
0
35
20
58.8
11
32.4
0
0
3
8.8
34
14
42.4
7
21.2
8
24.2
4
12.1
33
25
78.1
6
18.8
1
3.1
0
0
32
26
83.9
2
6.5
2
6.5
1
3.2
31
12
40.0
10
33.3
1
3.3
7
23.3
30
n
%
Toplam
N
Tablo 62. Cinsel suç işleyenlerin aile içi şiddetin derecesini algılayışları ve
şiddetin yönü
Şiddet
Yön
Babadan
anneye
Anneden
babaya
Anneden
çocuklara
Babadan
çocuklara
Akrabadan
aileye
Çocuklardan
ebeveyne
Yok
n
Hafif
n
%
%
Ağır
n
%
Orta
n
%
Toplam
N
12
30.8
16
41.0
5
12.8
6
15.4
39
39
97.5
1
2.5
0
0
0
0
40
13
33.3
20
51.3
4
10.3
2
5.1
39
9
23.1
12
30.8
7
17.9
11
28.2
39
32
80.0
0
0
6
15.0
2
5.0
40
35
87.5
2
5.0
0
0
3
7.5
40
59
Kardeşler
arası
19
47.5
8
20.0
9
22.5
4
10.0
40
Tablo 63. Hırsızlık suçu işleyenlerin aile içi şiddetin derecesini algılayışları ve
şiddetin yönü
Şiddet
Yön
Babadan
anneye
Anneden
babaya
Anneden
çocuklara
Babadan
çocuklara
Akrabadan
aileye
Çocuklardan
ebeveyne
Kardeşler
arası
Yok
Hafif
n
%
n
%
7
21.2
11
24
72.7
10
Ağır
n
%
Orta
Toplam
N
n
%
33.3
3
9.1
12
36.4
33
3
9.1
2
6.1
4
12.1
33
30.3
13
39.4
4
12.1
6
18.2
33
8
23.5
8
23.5
6
17.6
12
35.3
34
27
79.4
1
2.9
1
2.9
5
14.7
34
28
82.4
3
8.8
1
2.9
2
5.9
34
18
51.4
7
20.0
1
2.9
9
25.7
35
Katılımcıların kendi kurdukları ailedeki/ilişkideki fiziksel şiddetin varlığına ve yönüne göre dağılımları
Tablo 64’te gösterilmektedir.
Tablo 64. Katılımcıların kendi kurdukları ailedeki/ilişkideki fiziksel şiddetin
varlığına ve yönüne göre dağılımları
Suç tipi
Şiddetin
Yönü
Öldürme/Yaralama
Var
n
Kendinden
eşe/sevgiliye
%
Yok
n
8 25.8 23
%
Cinsel suç
Var
N
n
%
Hırsızlık
Yok
n
Var
%
N
n
%
Yok
n
% N
74.2 31 22 56.4 17 43.6 39 14 42.4 19 57.6 33
Eşten/sevgiliden
3 15.8 16
Çocuklara
84.2 19
8 44.4 10 55.6 18
4 33.3
8 66.7 12
Kendinden
çocuklara
88.2 17
6 31.6 13 68.4 19
3 27.3
8 72.7 11
2 11.8 15
60
Eşten/sevgiliden
2
kendisine
Akrabadan
aileye
0
93.5 31
4 10.5 34 89.5 38
7 22.6 24 77.4 31
0 17 100.0 17
9 30.0 21 70.0 30
3 14.3 18 85.7 21
6.5 29
Tablo 65. Öldürme/yaralama suçu işleyenlerin kurdukları ailedeki/ilişkideki
şiddeti algılayışları ve şiddetin yönü
Şiddet
Yön
Kendinden
eşe/sevgiliye
Eşten/sevgiliden
çocuklara
Kendinden
çocuklara
Eşten/sevgiliden
kendisine
Akrabadan
Aileye
Orta
n
%
Ağır
n %
12.9
2
6.5
2
6.5
31
2
10.5
1
5.3
0
0
19
88.2
2
11.8
0
0
0
0
17
29
93.5
2
6.5
0
0
0
0
31
17
100.0
0
0
0
0
0
0
17
Yok
Hafif
n
%
n
%
23
74.2
4
16
84.2
15
Toplam
N
Tablo 66. Cinsel suç işleyenlerin kurdukları ailedeki/ilişkideki şiddeti
algılayışları ve şiddetin yönü
Şiddet
Yön
Kendinden
eşe/sevgiliye
Eşten/sevgiliden
çocuklara
Kendinden
çocuklara
Eşten/sevgiliden
kendisine
Akrabadan
Aileye
Yok
n
%
Hafif
n
%
Orta
n
%
Ağır
n
%
Toplam
N
17
43.6
13
33.3
4
10.3
5
12.8
39
10
58.8
3
17.6
1
5.9
3
17.6
17
13
68.4
6
31.6
0
0
0
0
19
34
89.5
1
2.6
1
2.6
2
5.3
38
21
72.4
1
3.4
3
10.3
4
13.8
29
61
Tablo 67. Hırsızlık suçu işleyenlerin kurdukları ailedeki/ilişkideki şiddeti
algılayışları ve şiddetin yönü
Şiddet
Yön
Kendinden
eşe/sevgiliye
Eşten/sevgiliden
çocuklara
Kendinden
çocuklara
Eşten/sevgiliden
kendisine
Akrabadan
Aileye
Yok
Hafif
Orta
n
%
Ağır
n
%
Toplam
N
n
%
n
%
19
57.6
7
21.2
2
6.1
5
15.2
33
7
63.6
4
36.4
0
0
0
0
11
8
72.7
2
18.2
1
9.1
0
0
11
24
77.4
3
9.7
3
9.7
1
3.2
31
18
85.7
1
4.8
0
0
2
9.5
21
Tablo 68. Suç gruplarının eşleriyle/sevgilileriyle yaşadıkları ilişkide duygusal
istismar/ihmal, cinsel istismar
Suç tipi
İstismar
Öldürme/Yaralama
Var
Yok
n % n
% N
Hırsızlık
Var
Yok
n % n % N
40.7 27 13 35.1 24 64.9 37 12 37.5 20 62.5 32
Duygusal
16 59.3 11
istismar/ihmal
Cinsel
0
0 19 100.0 29
istismar
Cinsel suç
Var
Yok
n % N % N
5 13.9 31 86.1 36
2 10.0 18
90 20
Ayrıca öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 77.1’i (n=27), cinsel suç işlemiş olanların % 82.1’i
(n=32) ve hırsızlık suçu işlemiş olanların % 90.9’u (n=30) ceza infaz kurumu yaşantıları dâhilinde bir
mahkûmun intihar ettiğini gördüğünü veya duyduğunu bildirmektedir.
4.2.4. Suç gruplarının alkol-madde-sigara kullanımına ilişkin veriler
Öldürme/yaralama suçu işleyenlerin % 89.7’si (n=35) sigara kullandığını, günde ortalama 23.29
(ss=14.10) adet sigara içtiğini ve sigara içmeye ortalama 14.73 (ss=6.13) yaşında başladığını; cinsel suç
işleyenlerin % 82.5’i (n=33) sigara kullandığını, günde ortalama 23.13 (ss=13.09) adet sigara içtiğini ve sigara
içmeye ortalama 13.29 (ss=4.38) yaşında başladığını; hırsızlık suçu işleyenlerin % 81.8’i (n=27) sigara
62
kullandığını, günde ortalama 21.00 (ss=11.86) adet sigara içtiğini ve sigara içmeye ortalama 12.43 (ss=3.61)
yaşında başladığını bildirmektedirler.
Suç gruplarının alkol-yasadışı madde kullanıp kullanmadıkları, kullananların bunları kullanmaları
nedeni ile hayatları boyunca herhangi bir sorun yaşayıp yaşamadıklarına ilişkin veriler Tablo 69’da
gösterilmektedir.
Tablo 69. Suç gruplarının alkol-madde kullanımı ve buna bağlı olarak sorun
yaşayıp yaşamadıklarına ilişkin veriler
Öldürme/Yaralama
Madde/
Sorun
Alkol
Sorunlu
alkol
Madde
Sorunlu
madde
Var
n
34
%
85
Yok
n
6
Cinsel suç
Var
% N n %
15 40 31 77.5
12 35.3 22 64.7 34
Yok
Hırsızlık
Var
Yok
n % N n %
9 22.5 40 28 80.0
9 29.0 22 71.0 31
n % N
7 20.0 35
8 28.6 20 71.4 28
17 44.7 21 55.3 38 15 37.5 25 62.5 40 22 62.8 13 37.2 35
6 35.3 11 64.7 17
3 25.0
9 75.0 12 11 50.0 11 50.0 22
İlk alkol kullanım yaşı öldürme/yaralama suçu işlemiş olanlarda 15.88 (ss=4.05), cinsel suç işlemiş
olanlarda 17.10 (ss=5.21), hırsızlık suçu işlemiş olanlarda 15.94 (ss=3.73); ilk kez yasadışı madde kullanım yaşı
ise aynı sırayla 18.89 (ss=4.91), 19.75 (ss=6.02) ve 16.91 (ss=2.51) olarak belirlenmiştir. Suç gruplarının
kullandıkları maddelerin çeşitliliğine göre dağılımları Tablo 70’te görüldüğü şekildedir.
Tablo 70. Suç gruplarının madde kullanım çeşitliliğine göre dağılımları
Suç tipi
Sayı
Tek
İki
İkiden çok
Toplam
Öldürme/Yaralama
n
%
9
47.9
5
26.3
5
26.3
19
100.0
Cinsel suç
n
%
7
63.6
2
18.2
2
18.2
11
100.0
4.2.5. Suç gruplarının psikolojik geçmişlerine dair veriler
Hırsızlık
n
%
9
42.9
4
19.0
8
38.1
21
100.0
63
Suç gruplarının ceza infaz kurumu öncesinde ayakta, yatarak veya şuanda psikiyatrik/psikolojik destek
alıp almadıklarına dair bulgular Tablo 71’de gösterilmektedir.
Tablo 71. Suç gruplarının psikolojik/psikiyatrik destek alıp almadıklarına göre
dağılımları
Suç tipi
Tedavi
Ayaktan
Yatarak
Şuanda
Öldürme/Yaralama
Var
Yok
n % n
% N
1 2.5 39 97.5 40
0
0 40 100.0 40
7 17.5 33 82.5 40
Cinsel suç
Var
Var
n % n %
2 5.0 38 95.0
5 12.5 35 87.5
2 5.0 38 95.0
Hırsızlık
Yok
Var
N n % n %
40 3 8.6 32 91.4
40 4 11.4 31 88.6
40 6 17.1 29 82.9
N
35
35
35
Suç gruplarının hayat boyu intihar düşüncesi, girişimi ve kendine zarar verme davranışlarına ilişkin
bulgular Tablo 72’de gösterildiği şekildedir.
Tablo 72. Suç gruplarını hayat boyu intihar düşüncesi, girişimi ve kendine zarar
verme davranışları
Suç tipi
İntihar/
Zarar
Düşünce
Girişim
Zarar
Öldürme/Yaralama
Var
Yok
n
%
n
%
13 34.2 25 65.8
5
12.8 34 87.2
16 40.0 24 60.0
Cinsel suç
Var
Var
n
%
n
%
22 55.0 18 45.0
15 37.5 25 62.5
15 37.5 25 62.5
Hırsızlık
Yok
Var
n
%
n
%
22 62.9 13 37.1
13 38.2 21 61.8
24 68.6 11 31.4
İlk kez intiharı düşünme yaşı öldürme/yaralama suçu işlemiş olanlarda ortalama 25.83 (ss=11.53);
cinsel suç işlemiş olanlarda 28.36 (ss=11.59) ve hırsızlık suçu işlemiş olanlarda 19.38 (ss=6.28); ilk kez intihar
girişiminde bulunma yaşı öldürme/yaralama suçu işlemiş olanlarda ortalama 15.20 (ss=4.91); cinsel suç işlemiş
olanlarda 23.58 (ss=8.89); hırsızlık suçu işlemiş olanlarda ise 16.40’tır (ss=5.32). Suç gruplarının kendine ne tür
zarar verme davranışı gösterdiklerine dair bulgular Tablo 73’te gösterildiği şekildedir.
Tablo 73. Suç gruplarının kendine zarar verme şekilleri
Suç tipi
Zarar verme şekli
Dövme
Kesi
Öldürme/Yaralama
n
%
3
21.4
3
21.4
Cinsel suç
n
%
6
46.2
3
23.1
Hırsızlık
n
%
1
5.0
3
15.0
64
Dövme/Kesi
Yumruk atma
Alkol/Madde
Dövme/Yumruk
Kesi/Yumruk
Dövme/Kesi/Yumruk
Toplam
4
1
2
0
0
1
14
28.6
7.1
14.3
0
0
7.1
100.0
4
0
0
0
0
0
13
30.8
0
0
0
0
0
100.0
12
2
0
1
1
0
20
60.0
10.0
0
5.0
5.0
0
100.0
Öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 66.7’si (n=24), cinsel suç işlemiş olanların % 80.6’sı
(n=29) ve hırsızlık suçu işlemiş olanların % 85.2’si (n=23) ceza infaz kurumunda bulundukları süre içinde en az
bir defa psikolojik olarak sıkıntılı bir dönem geçirdiklerini ifade etmektedirler. Bu psikolojik problem nedeni ile
tedavi aldığını söyleyen kişilerin oranları ise sırasıyla % 30 (n=6), % 25.0 (n=6) ve % 34.8’dir. (n=8). Geri
kalanlar ise ya tedavi istemediklerini ya da verilen tedaviden memnun kalmadıklarını bildirenlerdir.
Öldürme/yaralama suçu işleyenlerin % 77.8’i (n=28), cinsel suç işleyenlerin % 89.5’i (n=34) ve
hırsızlık suçu işleyenlerin % 74.1’i (n=20) ceza infaz kurumu dâhilinde bir psikolojik destek çalışması yapılacak
olsa katılmak isteyeceklerini bildirmişlerdir.
4.2.6. Suç gruplarının ceza infaz kurumu yaşantılarına ilişkin bulgular
Suç gruplarının ceza infaz kurumu koşullarına uyum sağlama derecelerini nasıl değerlendirdiklerine
ilişkin veriler Tablo 74’te görüldüğü gibidir.
Tablo 74. Suç gruplarının ceza infaz kurumuna uyumlarını değerlendirişleri
Suç tipi
Uyum
Hiç/Biraz
Orta
Epey/Son derece
Toplam
Öldürme/Yaralama
n
%
3
8.8
0
0
31
91.2
34
100.0
Cinsel suç
n
%
3
7.7
4
10.3
32
82.0
39
100.0
Hırsızlık
n
%
1
3.0
4
12.1
28
84.9
33
100.0
Suç gruplarının diğer mahkûmlarla ve infaz koruma görevlileri ile olan ilişkilerini nasıl
değerlendirdiklerine ilişkin veriler Tablo 75’te gösterilmektedir.
65
Tablo 75. Suç gruplarının diğer mahkûmlar ve infaz koruma görevlileri ile ilişkilerini
değerlendirmeleri
İlişki
Suç Tipi
Diğer Mahkûmlarla
Öldürme/
yaralama
Değerlendirme
n
Kötü/Çok kötü
3
Cinsel
suç
%
n
5.4
1
13.5 7
81.1 28
İnfaz Koruma Görevlileriyle
Hırsızlık
%
n
2.8
0
19.4 7
77.7 25
Öldürme/
yaralama
%
n
0
0
21.9 2
78.2 34
Cinsel
suç
%
n
0
Hırsızlık
%
n
%
0
0
1
3.0
5.6 6
94.5 33
15.4
84.6
2
30
6.1
90.9
Orta
İyi/Çok iyi
5
30
Toplam
38 100.0 36 100.0 32 100.0 36 100.0 39 100.0
33 100.0
Öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 2.6’sı (n=1), cinsel suç işlemiş olanların % 13.2’si (n=5) ve
hırsızlık suçu işlemiş olanların % 12.1’i (n=4) ceza infaz kurumu kurallarına uymakta zorluk çektiğini
bildirmektedirler.
Öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 47.4’ü (n=18), cinsel suç işlemiş olanların % 59’u (n=23)
ve hırsızlık suçu işlemiş olanların % 42.4’ü (n=14) ceza infaz kurumunda kaldıkları dönemde kuralları bozacak
bir davranışta bulunmuş olduklarını bildirmektedirler. Ceza infaz kurumunda kalırken bir kavgaya karışma oranı
ise suç gruplarına göre sırasıyla % 45.9 (n=17), % 48.7 (n=19) ve % 47.1’dir (n=16).
Suç gruplarından diğer mahkûmların ruhsal durumunu değerlendirmeleri istendiğinde
öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 46.7’sinin (n=14), cinsel suç işlemiş olanların % 51.4’ünün (n=18)
ve hırsızlık suçu işlemiş olanların % 63.6’sının (n=21) diğer mahkûmların psikolojik durumlarını kötü/çok kötü
olarak değerlendirdikleri görülmektedir.
Öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 88.6’sı (n=31), cinsel suç işlemiş olanların % 84.6’sı
(n=33) ve hırsızlık suçu işlemiş olanların % 85.3’ü (n=29) dışarıdaki tanıdıklarıyla temas kurmaktadır ve ceza
infaz kurumunda güvenebilecekleri yakınlıkta birinin olduğunu bildirmektedirler. Bu oran aynı sırayla % 55.3
(n=21) ,% 41 (n=16) ve % 52.9’dur (n=18).
Ceza infaz kurumunda devam etmekte olan meslek/sanat/okur-yazarlık kurslarına katılma oranları
öldürme/yaralama suçu işlemiş olanlarda % 78.9 (n=30), cinsel suç işlemiş olanlarda % 53.8 (n=21) ve hırsızlık
suçu işlemiş olanlarda %59.4’tür (n=19).
Ceza infaz kurumunda kalırken herhangi bir fiziksel sağlık problemi yaşama oranı öldürme/yaralama
suçu işlemiş olanlarda % 91.9 (n=34), cinsel suç işlemiş olanlarda % 97.4 (n=38) ve hırsızlık suçu işlemiş
66
olanlarda % 84.8’dir (n=28). Bu sağlık problemi nedeni ile tedavi aldığını söyleyen kişilerin oranları ise
sırasıyla % 75.8 (n=25), % 91.4 (n=32) ve % 91.7’dir (n=22). Geri kalanlar ise ya tedavi istemediklerini ya da
verilen tedaviden memnun kalmadıklarını bildirenlerdir.
Daha önce ceza infaz kurumunda kalmış ve/veya açık ceza infaz kurumunda bulunduğu için bizzat
dışarıyla temasa geçebilmiş olan kişilerden, dışarıdaki hayata uyum sağlamakta problem yaşayanlarının oranı
öldürme/yaralama suçu işleyenlerde % 44.4 (n=12), cinsel suç işleyenlerde % 35.0 (n=7) ve hırsızlık suçu
işleyenlerde % 50’dir (n=13).
Suç grupları arasında bu defa ceza infaz kurumundan çıktıklarında dışarıya uyum sağlamakla ilgili
olarak problem yaşayacağını düşünenlerin oranı ise öldürme yaralama suçunda % 66.7 (n=8), cinsel suçta %
56.3 (n=18) ve hırsızlık suçunda % 53.3’tür (n=16).
Ceza infaz kurumlarında kalırken herhangi bir nedenle oda değiştirme talebinde bulunanların oranı
öldürme/yaralama suçunda % 58.3 (n=7), cinsel suçta % 56.8 (n=21) ve hırsızlık suçunda % 62.5’tir (n=20).
Öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 28.6’sı (n=8), cinsel suç işlemiş olanların % 40.5’i (n=15) ve
hırsızlık suçu işlemiş olanların % 40’ı (n=12) en az bir defa müşahede altına alındıklarını bildirmektedirler.
4.2.7. Katılımcıların şimdiki ve geçmiş suç öykülerine ilişkin veriler
Öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 65’i (n=26), cinsel suç işlemiş olanların % 52.5’i (n=21) ve
hırsızlık suçu işlemiş olanların % 88.6’sı (n=31) hayatları boyunca herhangi bir nedenle, hüküm giymeksizin
nezaret altına alındıklarını, ilk kez nezarete alınma yaşının aynı sırayla 16.89 (ss=2.67); 16.50 (ss=7.23) ve 15.50
(ss=4.26) olduğunu bildirmişleridir. Suç gruplarının daha önce herhangi bir suçtan ötürü hüküm giyme oranları
öldürme/yaralama grubu için % 62.5 (n=25), cinsel suç için % 45 (n=18) ve hırsızlık grubu için % 77.1 (n=27);
ilk kez hüküm giyme yaşı ortalaması ise aynı sırayla 24 (ss=5.9); 21.81 (ss=6.12) ve 19.16’dır (ss=4.90).
Öldürme/yaralama suçu işlemiş olanlar ortalama 4.10 (ss=2.57) yıl; cinsel suç işlemiş olanlar ortalama
3.10 (ss=2.98) yıl ve hırsızlık suçu işlemiş olanlar ortalama 1.12 (ss=2.88) yıl ceza infaz kurumunda kalmaktadır
ve aynı sırayla çıkmalarına ortalama 4.10 (ss=3.23) yıl; 3.5 (ss=3.38) yıl ve 2.5 (ss=3.01) yıl kalmıştır.
Öldürme/yaralama tipinde suç işlemiş olanların % 88’i (n=22), cinsel suç işlemiş olanların % 47.4’ü
(n=9) ve hırsızlık suçu işlemiş olanların % 55.6’sı (n=15) daha önce tutuklanmalarına sebep olan olayda kişiye
yönelik şiddet olduğunu bildirmektedirler.
4.3. Katılımcıların daha önce hüküm giyip giymeme durumlarına ilişkin
değerlendirmeler
67
Tek suç/tekrar suç gruplarının işledikleri suçların tiplerine göre dağılımları Tablo 76’da gösterildiği
şekildedir.
Tablo 76. Tek suç/tekrar suç gruplarının işledikleri suçların tiplerine göre
dağılımları
Suç tekrarı
Suç tipi
Öldürme/Yaralama
Cinsel
Hırsızlık
Toplam
Tek suç
n
16
22
8
46
%
34.8
47.8
17.4
100.0
Tekrar suç
n
25
18
27
70
%
35.7
25.7
38.6
100.0
Ki-kare analizi ile son işlenen suç türünün suç tekrarı üzerine dağılımı araştırılmış ve dağılımda anlamlı
bir farklılık görülmüştür [X2 (2)=8.07, p<.05]. Buna göre öldürme/yaralama suç tipinde suç işleyenlerin % 61’i
(n=25) ve hırsızlık suçu işleyenlerin % 77.1’i (n=27) tekrar suç grubuna; cinsel suç işleyenlerin ise % 55’i
(n=22) tek suç grubuna dâhildir. Analiz ile belirlenen bu farklılık ayrıntılı olarak tekrar Ki-kare analizi ile
incelendiğinde cinsel suç işleme [X2 (1)=6.00, p<.05] ve hırsızlık suçu işleme durumları [X 2 (1)=5.91, p<.05] ile
tek suç/tekrar suç koşulu arasındaki ilişki anlamlı çıkmıştır.
Daha önce herhangi bir adli bağlantının (tutuklanma veya hüküm giyme şeklinde) olup olmaması
koşulu, suç tipi ve daha önce herhangi bir sebeple hüküm giymiş olma değişkenleri Ki-kare analizine göre
değerlendirilmiştir: Herhangi bir adli bağlantının (tutuklanma veya hüküm giyme şeklinde) olup olmaması
koşulu ile suç tipi arasında anlamlı bir ilişki bulunmazken, suç tipi ile daha önce herhangi bir adli bağlantı olup
olmaması koşulları (adli bağlantı yok; tutukluluk veya hüküm var; hem tutukluluk hem de hüküm var şeklinde)
Ki-kare analizi ile incelenmiş ve anlamlı bir farklılık ortaya konmuştur [X2 (3)=17.41, p<.01]. Buna göre, daha
önce hiçbir adli bağlantısı bulunmayan 25 kişinin 13’ü (% 52) cinsel suç, 8’i (% 32) öldürme/yaralama ve 4’ü (%
16) hırsızlık suçu grubundandır. Öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 46.2’si (n=18), cinsel suç işlemiş
olanların % 30’u (n=12) ve hırsızlık suçu işlemiş olanların % 77.1’inin (n=27) daha önceden hem hükmü hem de
tutukluluğu olmuştur.
68
Suç tipleri, daha önce herhangi bir adli bağlantının bulunup bulunmaması noktasında ayrıntılı olarak
analize alındığında yukarıda belirtilen farklılıklar içinde cinsel suç işlemiş olanlarla diğerleri arasında [X 2
(2)=10.02, p<.01] ve hırsızlık suçu işlemiş olanlarla diğer gruplar arasında anlamlı bir farklılığa ulaşılmıştır [X 2
(4)=17.41, p<.01]. Buna göre cinsel suç işlemiş olanlarda daha önce herhangi bir adli bağlantının bulunma oranı
(% 32.5, n=13) diğer iki gruptan daha düşükken, hırsızlık suçu grubunun daha önceden adli bağlantı bulunma
oranı (%88.5, n=27) daha yüksektir.
Daha önce herhangi bir nedenle tutuklandığını söyleyen 78 kişinin 26’sı (% 33.3) öldürme/yaralama,
21’i (% 26.9) cinsel suç ve 31’i (% 39.7) hırsızlık suçu işlemiştir. Daha önce tutuklanmadığını bildiren kişilerin
% 51.4 (n=19) cinsel suç grubundandır [X2 (2)=11.35, p<.01].
Ayrıntılı incelemede öldürme/yaralama suçu ve daha önce tutuklanıp tutuklanmama durumu arasında
anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (p>.05). Öte yandan, daha önce tutuklandığını söyleyen 78 kişinin % 26.9’u
(n=21) cinsel suç grubundandır [X2 (1)=6.60, p<.05]. Yine hırsızlık suçu işlemiş olan 35 kişinin % 88.6’sı
(n=31) daha önce tutuklandığını bildirmiştir [X2 (1)=9.92, p<.01].
Hayat boyu kaç tane tutukluluğu olduğunu hatırlayamayıp “çok sayıda” olduğunu bildirme ile suç
tipleri arasındaki ilişki Ki-kare analizi ile incelenmiş ve anlamlı bir sonuca ulaşılmıştır [X2 (1)=9.35, p<.01].
Buna göre, çok sayıda tutukluluğu olduğunu söyleyenlerin % 61.5’i (n=16) hırsızlık, % 19.2’si (n=5) cinsel suç
ve % 19.2’si (n=5) öldürme/yaralama tipinde suç işlemiştir. Ayrıntılı incelemede öldürme/yaralama ve cinsel
suç için anlamlı bir sonuç çıkmazken, çok sayıda tutukluluğu olanların % 61.5’inin (n=16) hırsızlık suçu
grubundan olduğu görülmüştür [X2 (1)=9.29, p<.01].
Çok sayıda tutuklanma ile tekrar suç değişkenleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (p>.05)
4.3.1. Tek suç/tekrar suç gruplarına ait demografik bulgular
Tek suç işleyen grubun % 68.6’sı (n=24), tekrar suç işleyenlerin % 58.1’i
(n=36) doğdukları yerleşim biriminin köy veya kasaba olduğunu söylemektedirler. Kişilerin doğdukları
yerleşim birimlerinin niteliği gruplar arası dağılımda anlamlı bir fark yaratmamıştır (p>.05). Ayrıca tek suç
işleyenlerin % 40.9’u (n=18) ve tekrar suç işleyenlerin % 50’si (n=35) 18 yaşından önce; tek suç işleyenlerin %
58.1’i (n=25) ve tekrar suç işleyenlerin % 56.5’i (n=39) 18 yaşından sonra yaşadıkları yerde değişiklik
yaptıklarını bildirmektedirler. Suç tekrarı grupları 18 yaş öncesinde ve 18 yaş sonrasında yaşadıkları yerleri
değiştirme durumuna göre anlamlı derecede farklı bir dağılım göstermemiştir (p>.05).
Tablo 77. Suç tekrarı gruplarının yaşadıkları yeri değiştirme nedenleri
69
Suç tekrarı
Yer değiştirme sebepleri
İş bulma
Tayin
Mesleki
Hasım
Eğitim
Yaşa dışı iş
Akraba yanı
Ailevi
Diğer
Toplam
Tek suç
n
%
15
53.6
3
10.7
2
7.2
1
3.6
2
7.2
0
0
0
0
2
7.2
3
10.7
28
100.0
Tekrar Suç
n
%
21
50.0
0
0
2
4.7
3
7.2
1
2.4
6
14.3
2
4.7
1
2.4
6
14.3
42
100.0
Suç tekrarı durumuna göre grupların kardeş sayısı, çocukluk döneminde ailede bulunan kişi sayısı, 18
yaş öncesi ve sonrası kaç değişik yerde ikamet ettikleri, çocukluk döneminde kaç yaşından itibaren bir işte
çalıştıkları, anne-babaları boşandığı zamanki yaşları, ilk kez aileden ayrı geçirdikleri dönemdeki yaşları ve ilk
evlilik yaşları ortalamalarına dair bulgular Tablo 78’de sunulmaktadır.
Tablo 78. Suç tekrarı durumuna göre katılımcıların kardeş sayısı, ailedeki birey
sayısı, göç durumu, çocuk işçiliği, ailede boşanma, aileden ayrılık ve ilk evlilik
yaşı ortalamaları
Suç tipi
Değişkenler
Kardeş sayısı
Ailedeki kişi sayısı
18 yaş öncesi göç
18 yaş sonrası göç
İlk çalışma yaşı
Boşanmadaki yaş
İlk ayrılık yaşı
Evlilik yaşı
M
5.14
7.16
0.68
0.98
13.12
4.70
13.57
22.14
Tek suç
ss
2.08
1.69
1.31
1.07
3.37
2.33
2.99
3.65
N
44
44
43
43
45
5
14
31
Tekrar Suç
M
ss
4.74
2.23
6.86
2.34
0.90
1.26
1.43
2.24
12.46
3.17
5.32
5.41
13.57
3.10
22.45
4.99
N
68
69
69
68
56
16
51
44
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Mann-Whitney U testi Tablo 78’deki değişkenler ele alındığında suç
tekrarı grupları arasında ortalamalar açısından anlamlı bir farklılık olmadığını göstermektedir (p>.05). Bağımsız
örneklemli t-testi de anlamlı bir sonuca işaret etmemiştir (p>.05).
70
Tek suç işleyenlerin % 48.8’i (n=20), tekrar suç işleyenlerin % 39.3’ü (n=24) en az bir defa sınıfta
kaldıklarını bildirmektedirler. Tek suç işleyenlerin % 13.2’si (n=5) ve tekrar suç işleyenlerin % 18.1’i (n=11)
okul başarılarının orta seviyenin altında olduğunu bildirmektedir. Suç tekrarı gruplarının eğitim durumlarına
göre dağılımları Tablo 79’da gösterildiği gibidir.
Tablo 79. Suç tekrarı gruplarının eğitim seviyeleri
Suç Tekrarı
Eğitim seviyesi
Okuryazar değil
Okur-yazar
İlkokul terk
İlkokul mezunu
Ortaokul terk
Ortaokul mezunu
Lise terk
Lise mezunu
Toplam
Tek Suç
n
3
1
6
20
5
5
3
2
45
%
6.7
2.2
13.3
44.4
11.1
11.1
6.7
4.5
100.0
Tekrar Suç
n
6
0
11
29
15
6
0
3
70
%
8.6
0
15.7
41.4
21.4
8.6
0
4.3
100.0
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Suç tekrarı gruplarının eğitim seviyesi, eğitim hayatları boyunca
sınıfta kalıp kalmama ve okul başarılarını değerlendirme durumuna göre dağılımlarında anlamlı bir farklılık
görülmemektedir (p>.05). Grupların, eğitim hayatlarının herhangi bir döneminde okulu terk etme koşulu tekrar
suç grupları arasında anlamlı bir dağılıma sebep olmamıştır (p>.05).
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: T-testinde varyans eşit kabul edilmediğinde okul başarısını
değerlendirme derecesi gruplar arasında farklılığa sebep olmuştur (p<.05). Daha önce herhangi bir adli
bağlantısı bulunmayan grubun ortalaması 3.59 (ss=0.85) iken ikinci grubun ortalaması 3.14’tür (ss=1.08).
(Rakam yükseldikçe başarı oranı artmaktadır). Grupların, eğitim hayatlarının herhangi bir döneminde okulu terk
etme koşulu tekrar suç grupları arasında anlamlı bir dağılıma sebep olmamıştır (p>.05).
Suç tipi grubu analizleri: Eğitim hayatları boyunca okulu terk etme koşulu suç tipi grupları arasında
neredeyse anlamlı bir farklılığa yol açmıştır (p=.58). Buna göre okulu terk ettiğini bildiren kişilerin %45’i
(n=18) cinsel suç, %35’i (n=14) hırsızlık ve %20’si (n=8) öldürme/yaralama suç grubundandır. Ayrıntılı
incelemede bu değişken ile cinsel suç ve hırsızlık suçu grupları için anlamlı sonuca ulaşılamazken (p>.05)
öldürme/yaralama grubu diğer iki gruptan okulu terk etme oranının azlığı ile ayrımlaşmıştır (p<.05).
Suç tekrarı gruplarının ceza infaz kurumu öncesi ve şimdiki medeni durumları Tablo 80’de gösterildiği
şekildedir.
71
Tablo 80. Suç tekrarı gruplarının ceza infaz kurumu öncesi ve şimdiki medeni
durumları
Suç tekrarı
Medeni
Hal
Evlenmemiş
Boşanmış
Evli
Eş vefat
Toplam
Tek suç
Önceki
Tekrar Suç
Önceki
Şimdiki
Şimdiki
n
%
N
%
n
%
n
%
20
2
23
1
46
43.5
4.3
50.0
2.2
100.0
17
8
19
1
45
37.8
17.8
42.2
2.2
100.0
28
11
28
3
70
40.0
15.7
40.0
4.3
100.0
27
20
20
2
69
39.1
29.0
29.0
2.9
100.0
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Suç tekrarı gruplarının hüküm giymeden önceki ve sonraki medeni
durumları değerlendirildiğinde her iki durumun ayrı ayrı grup dağılımı üzerinde bir farklılık yaratmadığı
gözlenmektedir (p>.05). Gruplar, çocuk sahibi olma durumuna göre de farklılaşmamaktadırlar (p>.05).
Tek suç işlemiş olanların % 50’si (n=23), tekrar suç işlemiş olanların % 44.3’ü (n=31) çocuk sahibi
olduklarını bildirmektedirler. Tek suç işlemiş olanların ortalama çocuk sayısı 2.70 (ss=1.94), çocuklarının
ortalama yaşı 12.53 (ss=6.94); tekrar suç işlemiş olanların ortalama çocuk sayısı 1.86 (ss=1.02) ve çocuklarının
ortalama yaşı 11.03’tür (ss=6.36).
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Mann-Whitney U testi’ne göre grupların çocuk sayısı ve yaş
ortalamaları arasında anlamlı bir farklılık görülmemektedir (p>.05). T-Testi’ne göre gruplar arasında çocuk
sayısı konusunda anlamlı bir fark gözlenmektedir (p<.05), ancak çocukların yaş ortalaması için anlamlı bir fark
yoktur (p>.05).
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Daha önce hiçbir adli bağlantısı olmayan grubun çocuk sayısı
ortalama 3.00 (ss=2.23) iken ikinci grubun ortalaması 1.89’dir (ss=1.03). T- test’i bu değişken için anlamlı sonuç
vermiştir (p<.05).
Suç tekrarı gruplarının genelde ve ceza infaz kurumuna girmeden önceki son yılda iş sahibi olma
durumları Tablo 81’de gösterildiği gibidir.
Tablo 81. Suç tekrarı gruplarının genelde ve ceza infaz kurumuna girmeden
önceki son yılda iş sahibi olma durumları
Suç
tekrarı
Tek suç
Tekrar suç
72
İş
Genelde
Son yıl
Var
n
45
39
%
100.0
86.7
n
0
6
Yok
%
0.0
13.3
Var
N
45
45
n
57
47
%
83.8
69.1
n
11
21
Yok
%
16.2
30.9
N
68
68
Suç tekrarı gruplarının genel olarak ve son bir yıl içinde düzenli bir işe sahip olmalarına göre
dağılımları Tablo 82’de gösterildiği gibidir.
Tablo 82. Suç tekrarı gruplarının genel olarak ve son bir yıl içinde düzenli bir işe
sahip olmaları
Suç tekrarı
Düzenli
İş
Genelde
Son yıl
Tek suç
Var
n
31
31
%
68.9
77.5
n
14
9
Yok
%
31.1
22.5
N
45
40
Tekrar suç
Var
Yok
n
%
n
%
39
63.9
22
36.1
37
69.8
16
30.2
N
61
53
Suç gruplarının genel olarak ve son 1 yıl içinde yaptıkları işlerin kanuni olup olmadığına dair bulgular
Tablo 83’te gösterildiği gibidir.
Tablo 83. Suç gruplarının genel olarak ve son 1 yıl içinde yaptıkları işlerin
kanuni olup olmadığı
Suç tekrarı
Kanuni
Oluş
Genelde
Son yıl
Tek suç
Kanuni
Kanuni değil
n
%
n
%
N
36 83.7
7 16.3
43
32 80.0
8 20.0
40
Tekrar suç
Kanuni
Kanuni değil
n
%
n
%
N
24 38.7
38
61.3 62
20 33.9
39
66.1 59
Tek suç işlemiş olan grubun % 21.2’si (n=7); tekrar suç işlemiş olan grubun % 15.7’si (n=8) genel
ekonomik durumunu orta seviyenin altında, ceza infaz kurumuna girmeden önceki son 1 yıl içindeki ekonomik
durumlarını ise ilk grup % 25.0 (n=11) ve ikinci grup % 24.2 (n=16) olmak üzere orta seviyenin altında şeklinde
değerlendirmiştir. Ayrıca tek suç işlemiş olan grubun % 68.3’ü (n=28), tekrar suç işlemiş olan grubun da % 75’i
(n=45) herhangi bir sosyal güvencesi olmadığını bildirmektedirler.
73
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Suç tekrarı grupları, sosyal güvenceye sahip olma noktasında anlamlı
bir dağılım göstermemektedirler (p>.05).
Hem genel ekonomik durumun değerlendirilmesi hem de ceza infaz kurumuna girmeden önce son 1 yıl
içindeki ekonomik durumun değerlendirilme biçimleri, suç tekrarı grupları dağılımında neredeyse/anlamlı bir
farklılık yaratmıştır [X2 (2)=5.79, p=.055]; [X2 (2)=7.01, p<.05]. Buna göre, genel ekonomik durumunu iyi/çok
iyi olarak değerlendiren 31 kişinin % 74.4’ü (n=24) tekrar suç grubuna, son 1 yıldaki ekonomik durumunu
iyi/çok iyi olarak değerlendiren 40 kişinin % 75’i (n=30) tekrar suç grubuna aittir.
Hayat boyu iş sahibi olma durumunun suç tekrarı gruplarının dağılımı üzerindeki etkisi Ki-kare
analizine göre anlamlı çıkmıştır [X2 (1)=8.06, p<.01]. Buna göre son hüküm giymeden önceki zamanlarda
çalışmadığını söyleyen 11 kişinin tamamı tekrar suç işleyen gruba aittir. Ancak gruplar hayat boyu yaptıkları
işlerin düzenliliği noktasında bir farklılaşma göstermemişlerdir (p>.05). Gruplar hayat boyu yaptıkları işlerin
kanuni olup olmadığı noktasında ise anlamlı olarak farklılaşmaktadırlar [X2 (1)=21.00, p=.000]. Buna göre
hayat boyu yaptıkları işlerin tamamının veya bir kısmının kanun dışı olduğunu söyleyenlerin % 84.4’ü (n=38)
tekrar suç işleyenler grubuna dâhildir.
Ceza infaz kurumuna girmeden önceki son 1 yıl içinde iş sahibi olma durumunun suç tekrarı gruplarının
dağılımı üzerindeki etkisi Ki-Kare analizine göre anlamlı çıkmıştır [X2 (1)=4.58, p<.05]. Buna göre ceza infaz
kurumuna girmeden önceki son 1 yıl içinde çalışmadığını söyleyenlerin % 77.8’i (n=21) tekrar suç işleyen gruba
aittir. Ancak gruplar ceza infaz kurumuna girmeden önceki son 1 yıl içinde yaptıkları işlerin düzenliliği
noktasında bir farklılaşma göstermemişlerdir (p>.05). Gruplar ceza infaz kurumuna girmeden önceki son 1 yıl
içinde yaptıkları işlerin kanuni olup olmadığı noktasında anlamlı olarak farklılaşmaktadırlar [X 2 (1)=20.31,
p=.000]. Buna göre ceza infaz kurumuna girmeden önceki son 1 yıl içinde yaptıkları işlerin tamamının veya bir
kısmının kanun dışı olduğunu söyleyenlerin % 83’ü (n=39) tekrar suç işleyenler grubuna dâhildir.
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Ceza infaz kurumuna girmeden önceki son 1 yıl içinde iş sahibi
olup olmama ve daha önce herhangi bir adli bağlantının olup olmaması koşulları arasında neredeyse anlamlı bir
ilişki bulunmuştur. Çalışmadığını söyleyen 27 kişinin 25’i (% 92.6) önceden adli bağlantısı olan gruba aittir [X2
(1)=4.25, p=.058]. Genel olarak yapılan işlerin kanun dışı olduğunu bildirme ile önceden herhangi bir adli
bağlantısı olma durumu arasında da anlamlı bir ilişki bulunmuştur [X2 (1)=12.37, p=.000]. Zaman zaman veya
her zaman kanun dışı işlerle geçindiğini bildirenlerin % 93.3’ü (n=42) önceden adli bağı olan gruptandır. Son
yıl içinde yaptığı işlerin tamamının veya bir kısmının kanun dışı olduğunu söyleyen 47 kişinin 43’ü (% 91.5)
önceden adli bağlantısı olan gruptandır [X2 (1)=10.44, p<.01].
Suç tipine göre yapılan analizler: Katılımcıların infaz kurumuna girmeden önce yaptıkları işlerin
kanuni olup olmaması noktasında yapılan Ki-kare analizi anlamlı bir ilişkiye işaret etmiştir [X2 (1)=7.03, p<.05].
74
Buna göre yaptıkları işlerin kısmen veya tamamen yasa dışı olduğunu bildirenlerin % 43.5’i (n=20) hırsızlık, %
30.4’ü (n=14) öldürme/yaralama ve % 26.1’i (n=12) cinsel suç grubundandır. Aynı şekilde infaz kurumuna
girmeden önceki son 1 yıl içinde yapılan işlerin kanuni olmadığını söyleyenlerin % 50’si (n=24) hırsızlık, % 25’i
(n=12) cinsel suç ve % 25’i (n=12) öldürme/yaralama grubundandır.
Gruplar tek tek incelendiğinde hırsızlık suçu grubunun % 62.5’i (n=20) genel olarak yaptıkları işlerin
kanun dışı olduğunu bildirmiştir [X2 (1)=6.81, p<.05]. Öldürme/yaralama tipi suç işleyenlerin % 34.3’ü (n=12)
son yılda yaptıkları işlerin kanun dışı olduğunu bildirmiştir [X2 (1)=4.05, p=059]. Yine hırsızlık suçu işlemiş
olan grubun % 75’i (n=24) son yılda yaptıkları işlerin kanun dışı olduğunu bildirmiştir [X2 (1)=13.74, p=.000].
Suç tekrarı gruplarının ceza infaz kurumuna girmeden önce geçimini sağlayan kişilere göre dağılımları
Tablo 84’te görüldüğü gibidir.
Tablo 84. Suç tekrarı gruplarının ceza infaz kurumuna girmeden önce geçimini
sağlayan kişilere göre dağılımları
Suç tekrarı
Kişiler
Sadece kendisi
Kendisi, eşi çocuğu
Kendisi ve ailesi
Sadece ailesi
Devlet
Toplam
Tek suç
n
%
21
50.0
6
14.3
14
33.3
0
0
1
2.4
42
100.0
Tekrar suç
n
%
29
45.3
6
9.4
15
23.4
14
21.9
0
0
64
100.0
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Suç tekrarı gruplarının ceza infaz kurumuna girmeden önce geçimini
sağlayan kişilere göre dağılımlarına bakıldığında Ki-kare analizi neticesinde dağılımda anlamlı bir farklılık
olduğu gözlenmiştir [X2(1)=8.36, p<.05]. Geçimini sadece ailenin ve devletin sağladığı kişilerin % 93.3’ü
(n=14) tekrar suç grubundandır.
Ceza infaz kurumuna girmeden önce tek suç işleyenlerin %97.6’sı (n=41), tekrar suç işleyenlerin
%94.1’i (n=60) evde yaşadıklarını bildirirken tek suç grubunda sokak ve/ya inşaatta kaldığını bildiren kimse
olmamasına karşılık tekrar suç işlemiş olan grupta bu oran %6.4 (n=4) olarak belirlenmiştir.
Suç tekrarı gruplarının çocukluk dönemi aile tiplerine göre dağılımı Tablo 85’te görüldüğü gibidir.
Tablo 85. Suç tekrarı gruplarının çocukluk dönemi aile tiplerine göre dağılımı
Suç tekrarı
Tek suç
Tekrar suç
75
Aile Tipi
Çekirdek
Geniş
Toplam
n
37
8
45
%
82.2
17.8
100.0
n
57
13
70
%
81.4
18.6
100.0
Suç tekrarı gruplarının çocukluk döneminde aile yapılarına göre dağılımları Tablo 86’da görüldüğü
gibidir.
Tablo 86. Suç tekrarı gruplarının çocukluk döneminde aile yapılarına göre
dağılımları
Suç tekrarı
Aile Yapısı
Parçalanmış
(boşanma/ayrılık)
Parçalanmış
(ölüm)
Bütün
Toplam
Tek suç
n
%
Tekrar suç
n
%
7
15.2
18
25.7
7
15.2
7
10.0
32
46
69.6
100.0
45
70
64.3
100.0
Bu bilgilere göre tek suç işlemiş olan grubun % 30.4’ü (n=14), tekrar suç işlemiş olan grubun % 35.7’si
(n=25) parçalanmış ailelerden gelmektedir.
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Ailelerin parçalanmış/bütün aile veya çekirdek/geniş aile olması,
ailede boşanma olup olmaması durumları suç tekrarı grupları üzerinde anlamlı bir dağılıma sebep olmamıştır
(p>.05).
Suç tekrarı gruplarının 18 yaşından önce ailelerinde bakıma muhtaç bir bireyin olup olmadığına
(bakım), aileden ayrı geçirdikleri bir dönem olup olmadığına (ayrılık), herhangi bir yetiştirme yurdu, bakımevi
vs.(kurum) gibi yerlerde kalma durumunda bulunup bulunmadıklarına, bir işte çalışıp çalışmadıklarına (iş),
aileleri zor durumda kalacak olursa destek alıp alamayacaklarına (destek) dair görüşleri Tablo 87’de
görülmektedir.
76
Tablo 87. Suç tekrarı gruplarının ailede bakıma muhtaç birey, ayrılık, kurumda
kalma, çocuk işçiliği, yakın desteği değişkenlerine göre dağılımları
Suç tekrarı
Değişkenler
Bakım
Ayrılık
Kurum
İş
Destek
Tek suç
Var
n
%
16 34.8
15 32.6
3
6.7
44 95.7
32 71.1
n
30
31
42
2
13
Yok
%
65.2
67.4
93.3
4.3
28.9
N
46
46
45
46
45
Tekrar suç
Var
Yok
n
%
n
%
20 29.4
48 70.6
50 71.4
20 28.6
3
4.3
66 95.7
58 85.3
10 14.7
50 73.5
18 26.5
N
68
70
69
68
68
Tek suç işlemiş olan grubun % 40’ı (n=16) ve tekrar suç işlemiş olan grubun % 41.5’i (n=22) 18 yaş
öncesinde bir işte çalışırken kendilerini gözeten bir yetişkinin olmadığını bildirmişlerdir.
Suç/tekrar suç grubu analizleri:18 yaş öncesinde herhangi bir kurumda kalma, çocukluk döneminde
bir işte çalışma, bu işte çalışırken bir yetişkin tarafından gözetilme, ailede bakıma muhtaç bir kimsenin olup
olmaması, bu bireyin kim olduğu, çocukluk döneminde zor durumda kalınacak olsa aileye destek olacak
birilerinin bulunup bulunmaması şeklindeki koşullar dağılımda anlamlı bir farklılık yaratmamıştır (p>.05). Öte
yandan Ki-kare analizi, 18 yaş öncesinde evden ayrı geçirilen bir dönemin olup olmamasının gruplar arasındaki
dağılımı anlamlı şekilde etkilediğini göstermektedir [X2 (1)=16.98, p=.000]. Buna göre, böyle bir ayrılık dönemi
yaşadığını bildiren 65 kişinin 50’si (% 76.9) tekrar suç grubuna aittir.
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: 18 yaşından önce evden ayrı geçirilen bir dönemin olduğunu
söyleyen 64 kişinin 58’i (% 90.6) önceden adli bağlantısı olan gruba aittir [X2 (1):13.43, p=.000].
Tek suç işlemiş grubun % 82.2’si (n=37) ve tekrar suç işlemiş grubun % 72.1 (n=49) askerlik yaptığını,
sırasıyla % 43.2’si (n=16) ve % 60.9’u (n=28) bu esnada ceza almasını gerektirecek bir davranışta bulunduğunu
bildirmişlerdir.
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Askerlik yapıp yapmama ve askerlik esnasında kuralları bozacak bir
davranışta bulunup bulunmama durumu gruplar arasında anlamlı bir fark yaratmamaktadır (p>.05; p>.05).
Ayrıca tek suç işleyen grubun % 23.7’si (n=9) ve tekrar suç işlemiş olan grubun % 44.8’i (n=26) ceza
infaz kurumuna girdikten sonra dini inançlarında artış olduğunu, ilk grubun % 71.1’i (n=27) ve ikinci grubun da
77
% 50’si (n=29) inançlarında bir değişiklik olmadığını bildirmişlerdir. Ceza infaz kurumuna girdikten sonra dini
inancında herhangi bir değişiklik olup olmaması değişkeni gruplar arası dağılımda neredeyse anlamlı bir farklılık
yaratmaktadır [X2 (1)=4.18, p=.057]. Buna göre dini inancında değişiklik olduğunu söyleyen 40 kişinin 29’u (%
72.5) tekrar suç grubuna dâhildir. Belirtilen değişim inancın artması yönündedir.
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Askerlik esnasında kuralları bozacak türde bir davranış içine
girme durumu gruplar arasında anlamlı bir farklılığa sebep olmuştur. Buna göre askerde suç işlemiş olan 44
kişinin 40’ı (%90.9) daha önce adli bağlantısı olan gruptandır [X2 (1):12.05, p<.01].
İnfaz kurumuna girdikten sonra dini inancında değişiklik olduğunu söyleyen 56 kişinin % 69.6’sı
(n=39) daha önce adli bağlantısı olan gruptandır (p<.01). İnancının arttığını bildiren 35 kişinin % 94.3’ü (n=33)
yine adli bağlantısı olan gruba dâhildir.
4.3.2. Suç tekrarı gruplarının aileleri ve yakın çevrelerine ilişkin bulgular
Suç tekrarı gruplarının ebeveynlerinin eğitim seviyesine göre dağılımları Tablo 88’de gösterildiği
gibidir.
Tablo 88. Suç tekrarı gruplarının ebeveynlerinin eğitim seviyelerine göre
dağılımları
Suç tekrarı
Eğitim
seviyesi
Okuryazar değil
Tek suç
Baba
n
%
8
18.5
Anne
n
%
29
67.4
Tekrar suç
Baba
Anne
n
%
n
%
8
12.9
30
45.5
78
Okuryazar
İlkokul terk
İlkokul mezun
Ortaokul terk
Ortaokul mezun
Lise terk
Lise mezun
Üniversite terk
Üniversite mezun
Toplam
10
3
14
2
4
0
2
0
0
43
23.3
6.9
32.5
4.7
9.4
0
4.7
0
0
100.0
3
2
8
0
0
0
1
0
0
43
7.0
4.7
18.6
0
0
0
2.3
0
0
100.0
11
2
33
0
1
2
3
1
1
62
17.8
3.2
53.3
0
1.6
3.2
4.8
1.6
1.6
100
5
4
18
2
5
2
0
0
0
66
7.6
6.0
27.3
3.0
7.6
3.0
0
0
0
100.0
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Baba ve annelerinin eğitim durumları kategorik olarak ele
alındığında, suç tekrarı grupları arasında dağılımda anlamlı bir farklılık görülmemiştir (p>.05; p>.05).
Suç tekrarı gruplarının ebeveynlerinin hayatta olup olmamalarına ilişkin bulgular Tablo 89’da
gösterildiği gibidir.
Tablo 89. Suç tekrarı gruplarının ebeveynlerinin hayatta olup olmamaları
Suç tekrarı
Ebeveyn
Baba
Anne
Hayatta
n
%
29 64.4
41 91.1
Tek suç
Vefat etmiş
n
%
16 35.6
4
8.9
N
45
45
Tekrar suç
Hayatta Vefat etmiş
n
%
n
%
39 56.5
30
43.5
57 81.4
13
18.6
N
69
70
Tek suç işleyen grubun babalarını kaybetme yaş ortalamaları 20.87 (ss=10.20), annelerini kaybetme yaş
ortalamaları 24.37’dir (ss=13.07 ). Tekrar suç işlemiş olanların babalarını kaybetme yaş ortalamaları 22.08
(ss=10.28), annelerini kaybetme yaş ortalamaları 30.29’dur (ss=14.99).
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Mann-Whitney U test ve T-testi katılımcıların babalarını ve
annelerini kaybetme yaş ortalamaları arasında anlamlı bir farklılık olmadığını göstermektedir (p>.05; p>.05).
Tek suç işlemiş olan grubun % 47.1’i (n=8), tekrar suç işlemiş olanların % 34.5’i (n=10) ebeveynlerinden birini
18 yaşından önce kaybetmiştir. Suç tekrarı gruplarının dağılımları anne ve babalarının şuan hayatta olup
olmamaları koşuluna göre farklılaşmamaktadır (p>.05; p>.05). Aynı şekilde ebeveyn kaybının 18 yaş öncesinde
olup olmaması durumu da farklılık yaratmamaktadır (p>.05; p>.05).
Suç tekrarı gruplarının ebeveynlerinin düzenli iş sahibi olma durumlarına ilişkin veriler Tablo 90’da
gösterildiği gibidir.
79
Tablo 90. Suç tekrarı gruplarının ebeveynlerinin düzenli iş sahibi olma durumları
Suç tekrarı
Ebeveyn
Baba
Anne
Tek suç
Var
n
27
1
%
62.8
2.8
n
16
35
Yok
%
37.2
97.2
N
43
36
Tekrar suç
Var
Yok
n
%
n
%
55
82.1
12
17.9
9
13.4
58
86.6
N
67
67
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Suç tekrarı gruplarının annelerinin genel olarak düzenli bir işe sahip
olup olmaması dağılımda anlamlı bir değişiklik yaratmazken (p>.05), bu koşul babalar için değerlendirdiğinde
anlamlı bir farklılık ortaya çıkmaktadır [X2 (1)=5.14, p<.05].
Suç tekrarı gruplarının aile üyeleri ve akrabaları ile ilişkilerini değerlendirmelerine ilişkin bulgular
Tablo 91, 92, 93 ve 94’te gösterildiği şekildedir.
Tablo 91. Suç tekrarı gruplarının anneleriyle ilişkilerini nasıl tanımladıkları
Suç tekrarı
İlişki kalitesi
Çok kötü
Kötü
Orta
İyi
Çok iyi
Toplam
Tek suç
n
1
3
6
13
22
45
%
2.2
6.7
13.3
28.9
48.9
100.0
Tekrar Suç
n
1
1
6
20
39
67
%
1.5
1.5
9.0
30.0
58.0
100.0
Suç tekrarı gruplarının anneleriyle ilişkilerini tanımlayış biçimleri gruplar küçük olduğu için
hesaplanamamıştır.
Tablo 92. Suç tekrarı gruplarının babaları ile ilişkilerini nasıl tanımladıkları
Suç tekrarı
İlişki kalitesi
Çok kötü
Kötü
Orta
İyi
Çok iyi
Tek suç
n
2
2
10
14
13
%
4.9
4.9
24.4
34.1
31.7
Tekrar Suç
n
5
7
14
20
21
%
7.5
10.4
20.9
29.9
31.3
80
Toplam
41
100.0
67
100.0
Suç tekrarı gruplarının babalarıyla ilişkilerini tanımlayış biçimleri gruplar arası dağılımda anlamlı bir
farklılığa yol açmamıştır (p>.05)
Tablo 93. Suç tekrarı gruplarının kardeşleri ile ilişkilerini nasıl tanımladıkları
Suç tekrarı
İlişki kalitesi
Çok kötü
Kötü
Orta
İyi
Çok iyi
Toplam
Tek suç
N
1
3
6
20
14
44
%
2.3
6.8
13.6
45.5
31.8
100.0
Tekrar Suç
n
3
4
10
29
20
66
%
4.5
6.1
15.2
43.9
30.3
100.0
Suç tekrarı gruplarının kardeşleriyle ilişkilerini tanımlayış biçimleri gruplar küçük olduğu için
hesaplanamamıştır.
Tablo 94. Suç tekrarı gruplarının akrabaları ile ilişkilerini nasıl tanımladıkları
Suç tekrarı
İlişki kalitesi
Çok kötü
Kötü
Orta
İyi
Çok iyi
Toplam
Tek suç
n
4
3
4
20
7
38
%
10.5
8.1
10.5
52.5
18.4
100.0
Tekrar Suç
n
8
9
10
18
13
58
%
13.8
15.5
17.2
31.0
22.5
100.0
Suç tekrarı gruplarının akrabalarıyla ilişkilerini tanımlayış biçimleri gruplar arası dağılımda anlamlı bir
farklılığa yol açmamıştır (p>.05).
81
Tek suç işlemiş olanların % 55.8’i (n=24), tekrar suç işlemiş olanların % 73.4’ü (n=47) 18 yaş
öncesinde ailelerinde sorun yaşadıkları birisi olup olmadığı sorusuna evet yanıtını vermişlerdir. Bu koşul
gruplar arasında fark yaratmamıştır (p>.05).
Suç tekrarı gruplarının 18 yaş öncesinde ailelerinde sorun yaşadıkları kişilere göre dağılımları Tablo
95’te görüldüğü gibidir.
Tablo 95. Suç tekrarı gruplarının 18 yaş öncesinde sorun yaşadıkları kişiler
Suç tekrarı
Sorunlu kişi
Hiç kimse
Anne
Baba
Kardeş
Akraba/yakın
Arkadaş
Diğer
Toplam cevap sayısı
Tek suç
n
19
1
7
15
1
0
0
43
%
44.2
2.3
16.3
34.9
2.3
0
0
100.0
Tekrar Suç
n
17
1
17
25
3
1
1
65
%
26.6
1.4
26.6
38.4
4.2
1.4
1.4
100.0
Suç tekrarı grubu analizleri: Suç tekrarı grupları 18 yaş öncesinde aile üyelerinden biriyle sorun
yaşayıp yaşamama ve sorun yaşadıkları kişinin kim olduğuyla ilgili olarak anlamlı bir dağılım
göstermemektedirler (p>.05).
Tek suç işlemiş olan grubun % 26.7’si (n=12) ve tekrar suç işlemiş olan grubun % 28.6’sı (n=20)
ailelerinde psikolojik sıkıntısı olan birilerinin olduğunu bildirmiştir. Ailede psikolojik rahatsızlığı bulunan
birinin olup olmaması durumuna göre gruplar ne tek/tekrar suç ne de önceki adli bağlantı noktasında farklılaşma
göstermişlerdir (p>.05).
Suç tipi grubu analizleri: Ailede psikolojik rahatsızlığı olan birinin varlığı koşulu gruplar arasında
anlamlı bir farklılığa sebep olmuştur [X2 (1)=9.63, p<.01]. Buna göre ailesinde psikolojik rahatsızlığı olan
birinin bulunduğunu söyleyen 32 kişinin 18’i (% 56.3) öldürme/yaralama, 9’u (% 28.1) cinsel suç ve 5’i (%
15.6) hırsızlık suçu grubundandır.
Gruplar ayrıntılı olarak incelendiğinde öldürme/yaralama tipinde suç işlemiş olanların % 45’inin (n=18)
ailelerinde psikolojik problemi olan birinin bulunduğunu söylediği [X2 (1)=9.00, p<.01]; hırsızlık suçu işlemiş
olan grubun ise ancak % 14.3’ünün (n=6) bu soruya evet yanıtı verdiği gözlenmiştir [X 2 (1)=4.59, p<.05].
82
Ailede psikolojik problemi olan birinin bulunup bulunmaması ve son suçun cinsel suç olup olmaması koşulu
arasında anlamlı bir ilişki yoktur (p>.05).
Ebeveynlerinden herhangi birinde psikolojik sıkıntı olduğunu bildirenlerin %58.3’ü (n=7)
öldürme/yaralama, %25’i (n=3) hırsızlık ve % 16.7’si (n=2) cinsel suç grubundandır. Kardeşlerinde psikolojik
sıkıntı bildirenlerin %75’i (n=6) öldürme/yaralama, %25’i (n=2) cinsel suç grubundandır. Akrabalarında
psikolojik sıkıntı bildirenlerin ise %50’si (n=5) cinsel, %40’ı (n=4) öldürme/yaralama ve %10’u (n=1) hırsızlık
suçu grubundandır.
Ailede psikolojik sıkıntı bildirme noktasında önde olan öldürme/yaralama grubunda, belirtilen
psikolojik sıkıntının niteliği ile ilgili oranlar sinirlilik % 52.9 (n=9), % 5.9 AKB (n=1), % 5.9 (n=1) travma
sonrası bozukluk, % 11.8 (n=2) madde kullanım bozukluğu, % 5.9 (n=1), depresif şikâyetler %17.6 (n=3) diğer
şikâyetler (paranoya, tuhaf konuşmalar, piromani) iken diğer iki grup için bu oranlar aynı sırayla %33.4 (n=4),
%0 (n=0), % 16.7 (n=2), % 16.7 (n=2), %0 (n=0) ve %24.9 (n=4) olarak belirlenmiştir.
Suç tekrarı gruplarının ailelerinde kimlerin psikolojik sıkıntı yaşadığına göre dağılımları Tablo 96’da
gösterildiği gibidir.
Tablo 96. Suç tekrarı gruplarının ailelerinde kimlerin psikolojik sıkıntı yaşadığına
göre dağılımları
Suç Tekrarı
Yakınlık
Ebeveyn
Kardeş
Akraba
N
5
3
4
Tek suç
%
41.7
25.0
33.3
n
7
5
6
Tekrar Suç
%
39.0
27.8
33.2
Toplam
12
100.0
18
100.0
Suç tekrarı gruplarının ailelerinde görülen suç işleme durumlarına göre dağılımları Tablo 97’de
gösterildiği şekildedir.
Tablo 97. Suç tekrarı gruplarının ailelerinde ve yakın çevrelerinde görülen suç
işleme durumları
Suç tekrarı
Suç işleme
Kişiler
Anne
Baba
Tek suç
Var
N
0
13
%
0
30.2
n
45
30
Yok
%
100
69.8
N
45
43
Tekrar suç
Var
Yok
n
%
n
%
3
4.3
67
95.7
17
25.8
49
74.2
N
70
66
83
Kardeş
Akraba
Arkadaş
Eş
Çocuk
8
20
24
1
3
18.2
48.8
61.5
2.7
13.6
36
21
15
36
19
81.8
51.2
38.5
97.3
86.4
44
41
39
37
22
20
39
56
5
2
29.4
62.9
84.8
8.5
7.4
48
23
10
54
25
70.6
37.1
15.2
91.5
92.6
68
62
66
59
27
Genel olarak bakıldığında ebeveynlerden herhangi birinin suç işleme oranı tek suç işleyen grupta %
40.6 (n=13), tekrar suç işlemiş grupta % 59.4’tür (n=19). Ailede suç işlemiş birinin bulunma yüzdesi ise tek suç
işlemiş olan grupta % 34.9 (n=15), tekrar suç işlemiş olan grupta % 45.6’dır (n=31).
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Babalarının, annelerinin, kardeşlerin ve akrabaların suç işleyip
işlememesi koşulu suç tekrarı grupları arasındaki dağılımda anlamlı bir farklılık yaratmamıştır (p>.05). Dolayısı
ile kişilerin ailesinde herhangi birisinin suç işleyip işlememesi koşulu dağılımda anlamlı bir etki
göstermemektedir (p>.05). Aynı şekilde ebeveynlerden herhangi birinin suç işleyip işlememe durumu da
dağılımda farklılığa sebep olmamıştır (p>.05). Öte yandan, kişilerin arkadaşlarının suç işleme durumu Ki-kare
analizine göre dağılımda anlamlı bir farklılık yaratmaktadır [X2 (1)=7.34, p<.01].
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Arkadaşları suç işleyen 80 kişinin 72’si (% 90.0) daha önce
adli bağlantısı olan gruba aittir. [X2 (1)=19.01, p=.000].
Suç tipi grubu analizleri: Arkadaşların suç işlemesi ve suç tipi değişkenlerinin incelenmesi de anlamlı
sonuçlar vermiştir [X2 (1)=6.83, p<.05]. Hırsızlık suçu işleyenlerin % 93.3’ü (n=28), öldürme/yaralama suçu
işleyenlerin %70.3’ü (n=26) ve cinsel suç işleyenlerin %68.4’ü (n=26) arkadaşlarının suç işlemiş olduğunu
bildirmişlerdir. Bu veri ayrıntılı olarak incelendiğinde her bir suç tipi ve arkadaşların suç işleyip işlememesi
değişkenleri incelendiğinde sadece hırsızlık suçu grubu için sonuçlar anlamlı çıkmıştır [X2 (1)=6.80, p<.01].
Suç tekrarı gruplarının yakın çevresinde alkol kullanma oranları ve buna bağlı sorun olup olmadığına
ilişkin veriler Tablo 98 ve Tablo 99’da gösterildiği şekildedir.
Tablo 98. Tek suç grubunun yakın çevresinde alkol kullanımı ve buna bağlı sorun
varlığı
Kullanım
Sorun
Kişiler
Anne
Baba
Kardeş
Alkol kullanımı
Var
Yok
N
%
n
%
0
0
44 100.0
22
50
22
50
17 37.8
28
62.2
N
44
44
45
Sorunlu alkol kullanımı
Var
Yok
n
%
n
%
0
0
44 100.0
9 42.9
12
57.1
3 17.6
14
82.4
N
44
21
17
84
Akraba
Arkadaş
21
33
55.3
86.8
17
5
44.7
13.2
38
38
6
14
30.0
42.4
14
19
70.0
57.6
20
33
Tablo 99. Tekrar suç grubunun yakın çevresinde alkol kullanımı ve buna bağlı
sorun varlığı
Kullanım
Sorun
Kişiler
Kişiler
Anne
Baba
Kardeş
Akraba
Arkadaş
Alkol kullanımı
Var
Yok
N
%
n
%
N
%
n
%
0
0
44 100.0
0
0
44 100.0
1
2.3
43
97.7
7 17.9
32
82.1
15 37.5
25
62.5
N
N
44
44
44
39
40
Sorunlu alkol kullanımı
Var
Yok
n
%
n
%
n
%
n
%
0
0
44 100.0
0
0
44 100.0
0
0
1 100.0
2 50.0
2
50.0
8 72.7
3
27.3
N
N
44
44
45
4
11
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Suç tekrarı gruplarında annenin, babanın, kardeşlerin ve arkadaşların
alkol kullanıp kullanmama durumuna göre dağılımda anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir (p>.05). Ancak yakın
akrabalarda alkol kullanımı noktasında dağılımda anlamlı farklılık belirlenmiştir [X2 (1)=6.81, p<.05]. Buna
göre akrabalarında alkol kullanımı olduğunu bildiren 66 kişiden 45’i (% 68.2) tekrar suç işleyen gruba aittir.
T-testi ve Mann-Whitney U testi suç tekrarı grupları ele alındığında yakın akrabaların alkol kullanma
sıklığının gruplar arasında farklılaştığını göstermektedir (p<.01; p<.01). Tek suç işlemiş grubun ortalaması 3.50
(ss=1.55) iken tekrar suç işlemiş olan grubunki 2.50’dir (ss=1.64). Mann Whitney U test aynı zamanda yakın
arkadaşların alkol kullanım sıklıkları açısından farklılaştığına işaret etmektedir (p=.000). Yakın arkadaşlarda
alkol kullanma sıklığının ortalaması tek suç işleyen grupta 2.51 (ss=1.29), tekrar suç işleyen grupta 1.64
(ss=1.13) olarak belirlenmiştir (Rakam yükseldikçe sıklık azalmaktadır).
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Alkol kullanma sıklığı sürekli değişken olarak ele alınıp
incelendiğinde yakın akrabaların alkol kullanma sıklıkları daha önce adli bağlantı olup olmaması durumuna göre
85
anlamlı derecede farklılaşmaktadır (p<.05). Daha önce adli bağlantısı olmayanlarda kardeşlerin ortalaması 4.17
(ss=1.30), akrabaların ortalaması 3.70 (ss=1.45), arkadaşların ortalaması 3.11 (ss=1.28) iken adli bağlantısı olan
grupta bu ortalamalar sırası ile 3.68 (ss=1.58), 2.71 (ss=1.67) ve 1.68 (ss=1.09) olarak bulunmuştur.
Suç tipi grubu analizleri: Tek yönlü varyans analizi suç tipi değişkeninin yakın arkadaşların alkol
kullanma sıklığı üzerinde neredeyse anlamlı derecede farklı dağılıma sebep olduğuna işaret etmektedir (p=.056).
Buna göre öldürme /yaralama grubunun ortalaması 2.13 (ss=1.36), cinsel suç grubunun ortalaması 2.21 (ss=1.32)
ve hırsızlık suçu grubunun ortalaması 1.48 (ss=0.93) olarak belirlenmiştir. Aradaki farkın cinsel suç ile hırsızlık
suçu gruplarından kaynaklandığı arasından geldiği görülmüştür. Buna göre cinsel suç grubu ortalaması 2.21
(ss=1.32) hırsızlık suçu grubu ortalaması 1.48’dir (ss=0.9) (ortalamalar azaldıkça kullanım sıklığı artmaktadır).
Gruplar tek tek incelendiğinde cinsel suç işleme ile yakın çevredeki kişilerin alkol kullanma
sıklıklarının dağılımı noktasında anlamlı bir sonuca ulaşılamazken, öldürme/yaralama suçu işlemiş olanlarda
kardeşlerin alkol kullanma sıklıkları T-test (p=.051) ve Mann Whitney U teste göre (p<.05) anlamlı derecede
farklılaşmaktadır. Öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların ortalaması 3.37 (ss=1.61), işlememiş olanlarınki
4.01’dir (ss=1.45). Hırsızlık suçu işlemiş olma ise yakın arkadaşların alkol kullanım sıklıkları üzerinde dağılımı
hem T-teste (p<.05) hem de Mann-Whitney U teste göre (p<.01) anlamlı biçimde etkilemektedir. Hırsızlık suçu
işlemiş olanlarda ortalama 1.48 (ss=0.93) iken işlememiş olanlarda 2.17’dir (ss=1.33).
Tablo 100. Suç tekrarı gruplarının aile üyeleri ve yakın arkadaşlarında alkol
kullanma sıklığı ortalamaları
Suç tekrarı
Yakınlık
derecesi
Baba
Anne
Kardeş
Akraba
Arkadaş
Tek suç
M
3.60
5.00
4.12
3.50
2.51
ss
1.56
0
1.34
1.55
1.29
Tekrar suç
M
3.15
4.94
3.57
2.50
1.64
ss
1.68
0.34
1.61
1.64
1.13
Genel olarak değerlendirildiğinde ebeveynde alkol kullanımı varlığı tek suç işlemiş olan grupta % 52.4
(n=22), tekrar suç işlemiş olan grupta ise % 65.2’dir (n=43). Tek suç işlemiş olan grubun ebeveynlerinde alkol
kullanımı nedeniyle herhangi bir sorun yaşanması oranı % 22 (n=9), tekrar suç işlemiş olanlarda ise bu oran %
25’tir. Çekirdek ailede alkol kullanım oranı tek suç işlemiş olan grupta % 65.1 (n=28), tekrar suç işlemiş olan
grupta da % 79.4’tür (n=54). Çekirdek ailede sorunlu kullanım oranı tek suç işlemiş olanlarda % 25.6 (n=11)
iken tekrar suç işlemiş olanlarda % 41.8’dir (n=28).
86
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Ebeveynde alkol kullanımı nedeniyle sorun yaşanıp yaşanmadığı
durumu suç tekrarı grupları üzerinde anlamlı bir dağılıma sebebiyet vermemiştir (p>.05). Yine çekirdek ailede,
akrabalarda ve arkadaşlarda herhangi bir düzeyde alkol kullanımının soruna sebep olup olmadığı noktasında
gruplar anlamlı bir farklılık göstermemektedir (p>.05; p>.05).
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Ki-kare analizine göre arkadaşları alkol yüzünden sorun
yaşayan 46 kişinin 43’ü (% 93.6) daha önceden adli bağlantısı olan gruba aittir [X2 (1)=6.62, p<.05].
Suç tipi grubu analizleri: Suç tipi grupları, yakın akrabalarında sorun yaratacak denli alkol
kullananların varlığı noktasında neredeyse anlamlı derecede farklılaşma göstermektedir [X2 (1)=5.91, p=.052].
Sorun yaratacak denli alkol kullanan akrabası olduğunu söyleyen 21 kişinin 11’i (% 52.4) hırsızlık suçu, %
28.6’sı (n=6) cinsel suç ve % 19’u (n=4) öldürme/yaralama tipi suç grubundandır.
Suç grupları tek tek incelendiğinde hırsızlık suçu grubu için bu noktada anlamlı bir sonuca ulaşılmıştır
[X2 (1)=5.57, p<.05]. Bu tipte suç işlemiş olanların % 55’i (n=11) yakın akrabalarında sorunlu alkol kullanımı
bildirmiştir. Diğer iki suç grubundan farklı olarak öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 60.5’i (n=23)
kardeşlerinde alkol kullanımı bildirmiştir [X2 (1)=4.34, p<.05].
Suç tekrarı gruplarının yakın çevresinde yasadışı madde kullanma oranları ve buna bağlı sorun olup
olmadığına ilişkin veriler Tablo 100 ve Tablo 101’de gösterildiği şekildedir.
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Suç tekrarı gruplarında babanın, annenin, kardeşlerin, akrabaların,
ebeveynden herhangi birinin yaşa dışı madde kullanıp kullanmama durumuna göre dağılımlarında anlamlı bir
farklılık gözlenmemektedir (p>.05). Öte yandan, arkadaşlarında [X2 (1)=13.20, p=.000] ve çekirdek ailede
[X2(1)=9.06, p<.01] yasadışı madde kullanan birisinin olup olmaması durumu dağılımda anlamlı bir farklılık
görülmesine neden olmuştur. Buna göre çekirdek ailede yasa-dışı madde kullanımı olduğunu bildiren 16 kişinin
15’i (% 93.8); arkadaşlarının yasadışı madde kullandığını bildiren 62 kişinin 47’si (% 75.8) daha önce suç
işlemiş olan gruba aittir.
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Ki-kare analizine göre arkadaşları madde kullanan 62 kişinin
59’u (% 95.2) daha önce adli bağlantısı olan gruba aittir. [X2(1)=23.20, p=.000].
Suç tipi grubu analizleri: Suç tipi grupları arkadaşlarında madde kullanımı değişkenine göre anlamlı
derecede farklılaşmışlardır [X2 (1)=10.29, p<.01]. Hırsızlık suçu işlemiş olanların % 78.1’i (n=25), cinsel suç
işlemiş olanların % 62.9’u (n=22) ve öldürme/yaralama tipinde suç işlemiş olanların %40.5’i (n=15) yakın
arkadaşlarında yasadışı madde kullanımı olduğunu bildirmiştir. Yakın arkadaşlarında yasadışı madde kullanımı
bildiren 62 kişinin ancak % 24.2’si (n=15) cinsel suç grubunda iken [X2 (1)=8.68, p<.01], hırsızlık suçu
grubunda bu oran % 40.3’tür (n=25) [X2 (1)=6.57, p<.05]. Öldürme/yaralama tipinde suç işlemiş olma ve yakın
arkadaşlarında yasadışı madde kullanımı bildirme arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır (p>.05). Çekirdek
87
ailede yasadışı madde kullanımı olduğunu bildiren 16 kişinin ancak % 12.5’i (n=2) cinsel suç grubundandır [X2
(1)=5.75, p=056].
Tablo 101. Tekrar suç grubunun yakın çevresinde madde kullanma oranları ve
buna bağlı sorun varlığı
Kullanım
Sorun
Kişiler
Anne
Baba
Kardeş
Akraba
Arkadaş
Madde kullanımı
Var
Yok
n
1
5
11
12
47
%
1.5
7.6
16.4
20.7
73.4
n
67
61
56
46
17
%
98.5
92.4
83.6
79.3
26.6
Sorunlu madde kullanımı
Var
Yok
n
1
2
6
2
20
%
100
50
54.5
28.6
50.0
n
0
2
5
5
20
%
0
50
45.5
71.4
50.0
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Anne ve babaların sorunlu madde kullanımı noktasında gruplar
analiz yapılamayacak kadar küçüktür. Ebeveynlerden herhangi birinin, kardeş, akraba ve arkadaşların sorunlu
madde kullanımı dağılımda anlamlı bir farklılık yaratmamaktadır (p>.05). Çekirdek ailede madde kullanımına
bağlı sorun olup olmadığı noktasında suç tekrarı grupları dağılımı anlamlı olarak değişmektedir [X2 (1)=6.45,
p<.05]. Buna göre sorun yaşandığını bildiren 9 kişinin tamamı (% 100) tekrar suç grubuna aittir.
Suç tipi grubu analizleri: Birçok analiz grubu çalışma yapılamayacak kadar küçük olduğundan
istatistiksel çalışma yapılamamıştır. Yakın arkadaşlarda sorun yaratacak denli madde kullanımı olup olmaması
ile her bir suç tipi arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (p<.05).
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Mann-Whitney U Testi, ebeveyn, kardeş ve akrabalar arasında
madde kullanım sıklığı açısından anlamlı bir farka işaret etmemiştir (p>.05). Öte yandan arkadaşların madde
kullanma sıklığı gruplar arasında anlamlı bir farklılığa yol açmıştır (p=.000). Aynı farklılık T-testi ile de
ispatlanmıştır (p=.000). Grupların ortalamaları Tablo 102’de gösterildiği gibidir. (Rakamlar azaldıkça kullanım
sıklığı artmaktadır).
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Madde kullanma sıklıkları sürekli değişken olarak ele
alındığında T-testi ve Mann-Whitney U test sadece yakın arkadaşların madde kullanım sıklıkları arasında
anlamlı bir farklılaşmaya işaret etmiştir (p=.000; p=.000).
Suç tipi grubu analizleri: Madde kullanma sıklıkları sürekli değişken olarak ele alındığında tek yönlü
varyans analizi gruplar arasında anlamlı farklılığa işaret etmiştir (p<.05). Gruplar arası farklılık, hırsızlık suçu
88
ile cinsel suç işlemiş olanlar arasındadır. Cinsel suç grubunun ortalaması 3.76 (ss=1.80) ve hırsızlık suçu
grubununki 2.22 (ss=1.88) olarak tespit edilmiştir (Rakam küçüldükçe kullanım sıklığı artmaktadır).
Tablo 102. Suç tekrarı gruplarının aile üyeleri ve yakın arkadaşlarının madde
kullanma sıklığı ortalamaları
Suç grubu
Yakınlık
Baba
Anne
Kardeş
Akraba
Arkadaş
Tek suç
M
5.00
5.00
4.91
4.48
4.00
ss
0
0
0.63
1.20
1.70
Tekrar suç
M
4.83
4.94
4.61
4.46
2.40
ss
0.78
0.48
1.19
1.35
1.86
Katılımcıların eş ya da sevgilileri ile beraberken hayatlarında başka birilerinin olup olmaması durumu
dağılımda anlamlı bir farklılık yaratmamıştır (p>.05).
Eş/sevgilinin suç işlemiş olma durumu da anlamlı farklılık yaratmamıştır (p>.05). Eşin/sevgilinin
psikolojik problemi olup olmaması da gruplar arası dağılımda anlamlı farklılık yaratmamıştır (p>.05).
4.3.3. Suç tekrarı gruplarının travmatik yaşantılarına ilişkin bulgular
Tek suç işleyen grubun % 69.6’sı (n=32), tekrar suç işleyen grubun ise % 75.4’ü (n=52) hayatlarında en
az bir defa travmatik bir olay yaşadıklarını bildirmektedirler. Görüşme esnasında araştırmacının tespitine göre
ise tek suç işlemiş grubun % 33.3’ü (n=15); tekrar suç işlemiş grubun ise % 37.1’i (n=26) hayatları boyunca en
az bir tane daha travmatik olay yaşamışlardır.
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Gerek kişinin kendi bildirdiği gerekse araştırmacının tespit ettiği
travma sayısı ortalaması açısından Mann-Whitney-U Test ve T-testi gruplar arasında anlamlı bir farklılığa işaret
etmemiştir (p>.05). Suç gruplarının gerek kendi bildirdikleri gerekse araştırmacının belirlediği şekilde travmatik
olay geçirip geçirmeme durumları da dağılımda anlamlı bir farklılık yaratmamaktadır (p>.05; p>.05).
Tek suç işleyen grubun % 18.9’u (n=7) ve tekrar suç işleyen grubun % 24’ü (n=12) askerlik döneminde
silahlı çatışma içinde bulunduğunu bildirmektedir. Askerlik döneminde silahlı çatışma içinde bulunma durumu
gruplar arasında anlamlı bir dağılım yaratmamıştır (p>.05).
Suç tekrarı gruplarının çocukluk dönemi duygusal istismar, fiziksel ve duygusal ihmal ve cinsel istismar
durumlarına göre dağılımları Tablo 103’te gösterildiği gibidir.
89
Tablo 103. Suç tekrarı gruplarının duygusal, cinsel istismar, fiziksel ve duygusal
ihmal durumları
Suç tekrarı
Tek suç
n
%
n
Duygusal
istismar
21
45.7
25
54.3
46
38
55.1
31
44.9
69
İhmal
27
58.7
19
41.3
46
40
58.8
28
41.2
68
5
11.4
39
88.6
44
7
11.7
53
88.3
60
Cinsel
istismar
Var
Tekrar suç
Yok
%
n
%
Yok
%
Şiddet
Var
N
n
N
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Çocukluk çağında duygusal istismar, duygusal ve fiziksel ihmal,
cinsel istismar yaşama durumları da gruplar arasındaki dağılımda anlamlı bir etkiye sahip değildir (p>.05).
Grupların uğradıkları duygusal istismar, duygusal ve fiziksel ihmal tipi sayıları ortalamaları arasında da anlamlı
bir farklılık yoktur (p>.05).
Suç tipi grubu analizleri: Duygusal istismar varlığı gruplar arasında anlamlı bir dağılıma sebep
olmuştur [X2 (1)=16.69, p=.000]. Buna göre, duygusal istismar yaşantısı olduğunu bildiren 59 kişinin % 44.1’i
(n=26) hırsızlık, %37.3’ü (n=22) cinsel suç ve % 18.6’sı (n=11) öldürme/yaralama grubundandır. Gruplar tek
tek incelendiğinde öldürme/yaralama grubunda duygusal istismara uğrama oranı % 18.6 (n=11) iken [X2
(1)=13.91, p=.000], hırsızlık suçu grubunda bu oran % 74.3’tür (n=26) [X2 (1)=10.63, p<.01]. Cinsel suç grubu
ile duygusal istismara uğrama arasında anlamlı bir ilişki yoktur (p>.05). Grupların kaç çeşit duygusal istismar,
duygusal ve fiziksel ihmale uğradıkları noktasında da anlamlı bir farklılık yoktur (p>.05).
Suç tekrarı gruplarının doğdukları ailedeki fiziksel şiddetin varlığı, yönü ve şiddeti algılama derecesine
göre dağılımları Tablo 104 ve Tablo105’te görüldüğü şekildedir.
90
Tablo 104. Suç tekrarı gruplarının doğdukları ailedeki fiziksel şiddet varlığı ve
yönü
Suç tekrarı
Şiddetin
yönü
Babadan
anneye
Anneden
babaya
Anneden
çocuklara
Babadan
çocuklara
Akrabadan
aileye
Çocuktan
ebeveyne
Kardeşler
arası
Tek suç
Var
Tekrar suç
Var
Yok
n
%
n
%
n
%
N
Yok
%
N
26
57.8
19
42.2
45
42
66.7
21
33.3
63
1
2.3
43
97.7
44
12
18.8
52
81.3
64
28
63.6
16
36.4
44
35
56.5
27
43.5
62
29
65.9
15
34.1
44
48
75.0
16
25.0
64
7
16.3
36
83.7
43
15
23.8
48
76.2
63
5
11.4
39
88.6
44
11
18.0
50
82.0
61
18
41.9
25
58.1
43
39
61.9
24
38.1
63
N
Tablo 105. Tek suç işlemiş grubun doğdukları ailedeki şiddetin derecesini
değerlendirmeleri
Şiddet
Yön
Babadan
anneye
Anneden
babaya
Anneden
çocuklara
Babadan
çocuklara
Akrabadan
aileye
Yok
n
%
Hafif
n
%
Ağır
Orta
n
%
N
%
N
19
43.2
13
29.5
5
11.4
7
15.9
44
43
97.7
0
0
0
0
1
2.3
44
16
36.4
22
50.0
4
9.1
2
4.5
44
15
34.1
13
29.5
8
18.2
8
18.2
44
36
83.7
1
2.3
3
7.0
3
7.0
43
91
Çocuklardan
ebeveyne
Kardeşler
arası
39
88.6
3
6.8
1
2.3
1
2.3
44
25
58.1
9
20.9
3
7.0
6
14.0
43
Tablo 106. Tekrar suç işleyen grubun doğdukları aile içindeki fiziksel şiddetin
derecesini algılayışları
Şiddet
Yön
Babadan
anneye
Anneden
babaya
Anneden
çocuklara
Babadan
çocuklara
Akrabadan
aileye
Çocuklardan
ebeveyne
Kardeşler
arası
Yok
Hafif
n
%
n
%
21
33.3
20
52
81.3
27
Ağır
Orta
n
%
N
%
N
31.7
9
14.3
13
20.6
63
6
9.4
3
4.7
3
4.7
64
43.5
22
35.5
4
6.5
9
14.5
62
16
25.8
14
22.6
13
21.0
19
30.6
62
48
76.2
6
9.5
5
7.9
4
6.3
63
50
82.0
4
6.6
2
3.3
5
8.2
61
24
38.7
16
25.8
8
12.9
14
22.6
62
Genel olarak değerlendirildiğinde tek suç işleyen grupta aile içi fiziksel şiddet görülme oranı % 84.1
(n=37); tekrar suç işleyen grupta ise bu oran % 92.3’tür (n=60).
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Suç tekrarı gruplarında aile içi şiddet açısından uygulayan ve
uygulanan olmak üzere dağılımdaki farklılık Ki-kare analizi ile sınandığında, babadan anneye, anneden
çocuklara, babadan çocuklara, akrabalardan aileye ve çocuklardan ebeveyne yönelik şiddetin varlığı dağılımda
anlamlı bir farklılık yaratmamıştır (p>.05). Öte yandan anneden babaya yönelik [X2 (1)=6.68, p<.05] ve
kardeşler arası şiddetin varlığı [X2 (1)=4.13, p<.05] söz konusu olduğunda dağılımda anlamlı farklılık
gözlenmektedir. Buna göre annesinin babasına şiddet uyguladığını söyleyen 13 kişinin 12’si (% 92.3) tekrar suç
grubuna dâhildir. Kardeşler arasında fiziksel şiddetin olduğunu bildiren 57 kişinin 39’u (% 68.4) yine tekrar suç
grubundadır. Genel olarak bakıldığında aile içinde şiddet olup olmama durumu gruplar arasında anlamlı bir
farklılık yaratmamaktadır (p>.05).
Katılımcıların doğdukları ailede yaşadıkları fiziksel şiddetin yönsel derecesi açısından anlamlı bir
farklılık gözlenmemiştir (p>.05).
92
Genel olarak bakıldığında ebeveynlerin her biri arasında, ebeveynlerden çocuklara yönelik ve
çocuklardan ebeveynlere yönelik fiziksel şiddet olup olmaması değişkeni suç tekrarı ve daha önceki adli bağlantı
grupları için anlamlı sonuç vermemiştir (p>.05).
Suç tipi grubu analizleri: Aile içinde kişilerin birbirlerine uyguladıkları fiziksel şiddetin derecesi
varyans analizi ile incelendiğinde akrabaların kişinin doğduğu aileye gösterdikleri şiddet (p=.000), aile içindeki
fiziksel şiddete katılanların fazlalığı (p<.01) değişkenleri gruplar arasında anlamlı farklılığa yol açmıştır. İlk
değişken için öldürme/yaralama grubu diğer iki gruptan anlamlı derecede farklılaşırken (p<.01, p<.01) ikinci
değişken için öldürme/yaralama grubu ile hırsızlık suçu grubu farklılaşma göstermiştir (p<.01). İlk değişken için
öldürme/yaralama grubu ortalaması 1.14 (ss=0.3), cinsel suç grubu ortalaması 2.25 (ss=0.4) , hırsızlık suçu
grubu ortalaması 2.57 (ss=0.7)’dir (Rakamlar arttıkça şiddetin derecesi de artmaktadır). İkinci değişken için ise
öldürme/yaralama grubu ortalaması 3.4 (ss=2.87) hırsızlık suçu grubu ortalaması ise 6.38 (ss=4.29) olarak
bulunmuştur (Rakamlar arttıkça şiddetin derecesi de artmaktadır). Babadan anneye yönelik olarak gerçekleşen
şiddetin derecesinin “ağır” olduğunu bildirenlerin % 60’ı (n=12) hırsızlık suçu grubundandır [X 2(2)=5.98,
p=.050].
Ebeveynler arasında fiziksel şiddet olup olmaması ve suç tipi değişkenlerinin arasında anlamlı bir ilişki
ortaya çıkmıştır [X2 (2)=9.55, p<.01]. Hırsızlık suçu işlemiş olanların % 78.8’i (n=26), cinsel suç işlemiş
olanların % 69.2’si (n=27) ve öldürme/yaralama tipinde suç işlemiş olanların % 44.4’ü (n=16) ebeveynleri
arasında fiziksel şiddet olduğunu bildirmiştir. Suç grupları tek tek incelendiğinde ebeveynleri arasında şiddet
olduğunu bildirenlerin ancak % 23.2’si (n=16) öldürme/yaralama suçundandır [X2 (2)=8.84, p<.01]. Bu oran
hırsızlık suçu grubunda % 37.7’yi (n=26) bulmaktadır [X2 (2)=4.57, p<.05]. Cinsel suç tipi ve ebeveynler arası
şiddet olup olmaması arasında anlamlı ilişki görülmemiştir (p>.05). Ebeveynlerden çocuklara yönelik şiddetin
varlığı araştırıldığında öldürme/yaralama grubunun ancak % 28.3’ü (n=26) bu türde bir şiddetin varlığından
bahsetmiştir [X2 (1)=4.00, p=053].
Suç tekrarı gruplarının kurdukları ailedeki fiziksel şiddetin varlığı, yönü ve derecesine ilişkin bulgular
Tablo 107 ve Tablo 108’de gösterilmektedir.
Tablo 107. Suç tekrarı gruplarının kurdukları ailedeki fiziksel şiddetin varlığı ve
yönü
Suç tekrarı
Şiddetin yönü
Tek suç
Var
N
%
n
Yok
%
Var
N
n
Tekrar suç
Yok
%
n
%
N
93
Kendinden
eşe/sevgiliye
Eşten/sevgiliden
çocuklara
Kendinden
çocuklara
Eşten/sevgiliden
kendine
Akrabadan
aileye
19
50.0
19
50.0
38
25
38.5
40
61.5
65
6
30.0
14
70.0
20
9
31.0
20
69.0
29
5
25.0
15
75.0
20
6
22.2
21
77.8
27
1
2.7
36
97.3
37
12
19.0
51
81.0
63
3
13.0
20
87.0
23
9
20.0
36
80.0
45
Tablo 108. Tek suç işlemiş grubun kurdukları ailedeki fiziksel şiddetin derecesini
değerlendirmeleri
Şiddet
Yön
Kendinden
eşe/sevgiliye
Eşten/sevgiliden
çocuklara
Kendinden
çocuklara
Eşten/sevgiliden
kendine
Akrabadan
aileye
Ağır
Yok
N
%
Hafif
n
%
n
Orta
%
n
%
N
19
50.0
9
23.7
6
15.8
4
10.5
38
14
70.0
5
25.0
0
0
1
5.0
20
15
75.0
4
20.0
1
5.0
0
0
20
36
97.3
1
2.7
0
0
0
0
37
20
87.0
0
0
1
4.3
2
8.7
23
Tablo 109. Tekrar suç işlemiş grubun kurdukları ailedeki fiziksel şiddetin
derecesini değerlendirmeleri
Şiddet
Yön
Kendinden
eşe/sevgiliye
Yok
N
%
40
61.5
Hafif
n
%
15
23.1
Ağır
Orta
n
%
n
%
N
2
3.1
8
12.3
65
94
Eşten/sevgiliden
çocuklara
Kendinden
çocuklara
Eşten/sevgiliden
kendine
Akrabadan
aileye
19
70.4
4
14.8
2
7.4
2
7.4
27
21
77.8
6
22.2
0
0
0
0
27
51
81.0
5
7.9
4
6.3
3
4.8
63
36
81.8
2
4.5
2
4.5
4
9.1
44
Sonuçlara göre, tek suç işlemiş grupta kendi kurdukları ailede şiddet yaşayanların oranı % 58.3 (n=21),
tekrar suç işleyenlerde ise bu oran % 57.6 (n=34)’tür. Tek suç işleyen grupta eşler arasında duygusal şiddet
yaşanma oranı %8.9 (n=14) iken tekrar suç işlemiş olan grupta bu oran % 45 (n=27)’dir. Tek suç işlemiş
olanlarda eşler arasında cinsel istismarda bulunma oranı % 6.3 (n=2), tekrar suç işlemiş grupta ise bu oran %
11.6’dır (n=5).
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Katılımcıların kurdukları ailede yaşadıkları fiziksel şiddetin yönsel
derecesi açısından anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir (p>.05). Eşler arasında duygusal şiddet yönsel derecesi
noktasında gruplar arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemektedir (p>.05). Eşler arasındaki cinsel şiddetin
yönsel derecesi söz konusu olduğunda ise sadece Levene’in eşit varyans testi gruplar arasında anlamlı bir
farklılık olduğunu göstermektedir (p<.05). Tek suç işleyen grubun ortalaması 5.94 (ss=0.24) iken tekrar suç
işlemiş olan grupta 5.84 (ss=0.48 )’tür.
Suç tekrarı gruplarının kendi kurdukları ailedeki fiziksel şiddet yaşantısı da uygulayan ve uygulanan
olmak üzere Ki-kare analizi ile incelendiğinde kişinin kendisinden eşine, eşinin çocuklarına, kendisinin
çocuklarına, akrabalarının kurduğu aileye yönelik olarak fiziksel şiddet gösterip göstermemesi durumu,
dağılımlar arasında istatistikî olarak anlamlı bir farklılık yaratmamıştır (p>.05).
Suç tekrarı gruplarının eşler arasında yaşanan duygusal ve cinsel şiddetin dağılım üzerindeki etkisi Kikare analizi ile incelendiğinde bu değişkenlerin dağılımda anlamlı bir farklılık yaratmadığı gözlenmiştir (p>.05).
Genel olarak bakıldığında kurulan ailede/ilişkide fiziksel şiddet olup olmaması durumu ile suç tekrarı
grupları arasında anlamlı bir ilişki yoktur (p>.05).
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Ki-kare analizi ile kurulan ailede/ilişkide uygulanan şiddet
değişkeni, uygulayan ve uygulanan açısından ele alındığında adli bağlantı grubu için anlamlı bir sonuca
ulaşılmamıştır (p>.05). Kurulan ailede yaşanan şiddetin genel olarak ağırlığı ele alındığında tek yönlü varyans
analizi kişinin eşten kendisine (p<.05); Levene’in testi eşten çocuklara (p<.05), eşten kişinin kendisine (p=.000),
akrabalarından kişinin kurduğu aile bireylerine (p=.000); t-testi eşit olmayan varyans analizi eşten kişinin
kendisine (p<.01) ve akrabalardan kişinin kurduğu aileye (p<.01) yönelik şiddetin derecesi söz konusu
95
olduğunda grupların anlamlı olarak farklılaştığı görülmüştür. Buna göre eşin kişinin kendisine yönelik
gösterdiği şiddetin ortalaması daha önce adli bağlantısı olmayan grup için 0.03 (ss=0.16), ikinci grup için 0.35
(ss=0.80); eşin çocuklara gösterdiği şiddet ortalaması daha önce adli bağlantısı olmayan grup için 0.52 (ss=0.93)
ikinci grup için 0.30 (ss=0.16), akrabaların kişinin ailesine gösterdiği şiddetin ağırlığı daha önce adli bağlantısı
olmayan grup için 0.35 (ss=0.93) ikinci grup için 0.41 (ss=0.94) olarak belirlenmiştir.(rakamlar yükseldikçe
şiddet artmaktadır).
Genel olarak bakıldığında kurulan ailede/ilişkide fiziksel şiddet olup olmaması durumu ile önceki adli
bağlantı grupları arasında anlamlı bir ilişki yoktur (p>.05).
Önceki adli bağlantı gruplarında eşler arasında yaşanan duygusal ve cinsel şiddetin dağılım üzerindeki
etkisi Ki-kare analizi ile incelendiğinde bu değişkenlerin dağılımda anlamlı bir farklılık yaratmadığı gözlenmiştir
(p>.05).
Suç tipi gruplarının analizleri: Eşe yönelik fiziksel şiddet gösterme noktasında suç tipi grupları
anlamlı derecede farklılaşmıştır [X2 (1):6.61, p<.05]. Eşine/sevgilisine fiziksel şiddet gösterdiğini söyleyen 44
kişinin 8’i (% 18.2) öldürme/yaralama, % 31.8’i (n=14) hırsızlık suçu ve % 50’si (n=22) cinsel suç
grubundandır.
Gruplar tek tek incelendiğinde eşe/sevgiliye şiddet gösterme ve öldürme/yaralama tipinde suç işlemiş
olma arasında anlamlı bir ilişkiye ulaşılmıştır [X2 (1):5.18, p<.05]. Bu suçu işleyenlerin % 74.2’si (n=23) şiddet
göstermediğini bildirmiştir. Cinsel suç için de aynı değişken anlamlı sonuç vermiştir [X2 (1):4.80, p<.05].
Şiddet gösterenlerin % 56.4’ü (n=22) cinsel suç grubuna aittir. Bu değişken için hırsızlık suçu grubu adına
anlamlı bir sonuç yoktur (p>.05).
Akrabaların, kişinin kurduğu aileye yönelik şiddet göstermesi durumunda gruplar anlamlı olarak
farklılaşmıştır [X2 (1):5.63, p<.05]. Bu şekilde şiddet gördüğünü bildiren 12 kişinin 9’u (% 75) cinsel suç
grubundandır.
Genel olarak bakıldığında kurulan ailede/ilişkide fiziksel şiddet olup olmaması ve suç tipleri arasında
anlamlı bir ilişki bulunmuştur [X2 (2):6.72, p<.05]. Cinsel suç için şiddet görülme oranı % 71.1 (n=27) iken
hırsızlık suçu grubu için % 58.1 (n=18), öldürme/yaralama grubu için % 27.4 (n=26) olarak belirlenmiştir.
Gruplar tek tek incelendiğinde kurulan ailede/ilişkide fiziksel şiddet görülüp görülmeme durumu
öldürme/yaralama suç grubuna göre anlamlı derecede farklılaşmıştır [X2 (1):5.54, p<.05]. Bu suçu işleyenlerin
% 61.5’i (n=16) fiziksel şiddet olmadığını bildirmiştir. Cinsel suç grubu için de sonuç anlamlıdır [X2 (1):4.49,
p<.05]. Cinsel suç işleyenlerin % 71.1’i (n=27) kurulan ailede/ilişkide şiddet olduğunu bildirmiştir. Hırsızlık
suçu grubu ile bahsi geçen değişken arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (p>.05).
96
Suç tipi gruplarında eşler arasında yaşanan duygusal ve cinsel şiddetin dağılım üzerine etkisi Ki-kare
analizi ile incelendiğinde bu değişkenlerin dağılımda anlamlı bir farklılık yaratmadığı gözlenmiştir (p>.05).
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Tek suç işleyenlerin % 70.8’i (n=29) ve tekrar suç işleyenlerin %
90.9’u (n=60) ceza infaz kurumunda kalmakta oldukları süre boyunca en az bir kez bir mahkûmun intihar
ettiğini görmüş veya duymuşlardır. Ceza infaz kurumunda yatışı sırasında bir mahkûmun intiharına veya
teşebbüsüne şahit olma veya bunu duyma durumu suç tekrarı grupları arasında istatistikî olarak anlamlı bir
dağılım sergilemiştir [X2 (1)=7.35, p=.000]. Buna göre intihar girişimi veya teşebbüsüne şahit olan/duyan 89
kişinin 60 tanesi (% 67.4) tekrar suç grubuna aittir [X2 (2)=18.28, p=.000].
4.3.4. Katılımcıların alkol-madde-sigara kullanımına ilişkin veriler
Tek suç işleyenlerin % 81.8’i (n=36) tekrar suç işleyenlerin % 86.8’i (n=59) sigara kullandıklarını,
sırasıyla günde ortalama 23.15 (ss=12.5) ve 22.27 (ss=27) adet sigara içtiklerini söylemişlerdir. İlk grubun
sigaraya başlama yaşı ortalama 14.26 (ss=4.42) , ikinci grubunki ise 13.12’dir (ss: 5.25). İki grup arasında
sigaraya başlama yaşı ve günde içilen ortalama sigara sayısı arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>.05).
Suç tekrarı gruplarının alkol-madde kullanımı ve bu nedenle sorun yaşayıp yaşamadıklarına ilişkin
veriler Tablo 110’da görüldüğü gibidir.
Tablo 110. Suç tekrarı gruplarının alkol-madde kullanımı ve bu nedenle sorun
yaşayıp yaşamadıkları
Suç tekrarı
Kullanım
Alkol
Tek suç
Var
n
%
n
Yok
%
N
Tekrar suç
Var
Yok
n
%
n
%
N
37
82.2
8
17.8
45
56
80.0
14
20.0
70
Sorunlu
Alkol
9
24.3
28
75.7
37
20
35.7
36
64.3
56
Madde
9
24.5
35
75.5
44
43
64.1
24
35.9
67
Sorunlu
madde
2
22.2
7
77.8
9
18
42.9
24
57.1
42
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Ceza infaz kurumuna girmeden önce alkol kullanımı, alkol ve madde
kullanımının sorun yaratması durumları grupların dağılımında anlamlı bir değişiklik yaratmamaktadır (p>.05).
97
Öte yandan madde kullanıp kullanmama durumu Ki-kare analizine göre anlamlı bir farklılık göstermektedir [X2
(1)=20.39, p=.000]. Buna göre madde kullanan 52 kişinin 43’ü (% 82.7) tekrar suç grubundandır.
Tek suç işleyenlerde alkol kullanmaya başlama yaşı 17.07 (ss=4.08) tekrar suç işleyenlerde 15.78
(ss=4.45); madde kullanmaya başlama yaşı ise sırası ile ilk grupta 18.31 (ss=2.47) ve ikinci grupta 18.45’tir
(ss=4.99). Alkol kullanmaya başlama yaş ortalaması açısından Mann-Whitney-U Test’e göre gruplar arasında
neredeyse anlamlı bir farklılık gözlenmiştir (p=.054). Madde kullanmaya başlama yaş ortalaması açısından ise
gruplar arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemektedir (p>.05).
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Alkol kullanımı ile ilgili sorun yaşadığını bildiren 28 kişiden
26’sının (% 92.9) daha önce adli bağlantısı bulunmaktadır [X2 (1)=5.62, p<.05]. Madde kullanan 52 kişinin 49’u
(% 94.2) daha önce adli bağlantısı olan gruba aittir [X2 (1)=16.14, p=.000]. İlk kez alkol kullanma yaşı
ortalaması daha önce adli bağlantısı olmayan grupta 17.52 (ss=3.33) diğer grupta 15.85 (ss=4.53)’tür (p=.050).
Suç tekrarı gruplarının kullandıkları maddelerin çeşitliliğine göre dağılımları Tablo 111’de gösterildiği
gibidir.
Tablo 111. Suç tekrarı gruplarının kullandıkları madde kullanım çeşitliliğine göre
dağılımları
Suç tekrarı
Çeşit
Tek
İki
İkiden çok
Toplam
Tek suç
N
5
1
2
8
%
62.5
12.5
25.0
100.0
Tekrar suç
n
20
10
13
43
%
46.5
23.3
30.2
100.0
Kullanılan maddelerin çeşitliliği noktasında gruplar arasında anlamlı bir fark yoktur (p>.05).
Katılımcıların alkol-madde kullanım bozukluklarına göre dağılımları Tablo 112’de gösterildiği
şekildedir.
98
Tablo 112. Suç tekrarı gruplarının alkol-madde kullanım bozukluklarına göre
dağılımları
Suç tekrarı
Bozukluk
Var
N
Tek suç
Yok
%
n
%
N
Tekrar suç
Var
Yok
n
%
n
%
N
Alkol kötüye
kullanımı
6
14.0
37
80.4
43
11
16.4
56
83.6
67
Alkol bağımlılığı
3
7.0
40
93.0
43
14
20.9
53
79.1
67
2
2.4
41
97.6
43
8
11.9
59
88.1
67
1
4.8
40
95.2
41
18
26.9
49
73.1
67
Madde kötüye
kullanımı
Madde
bağımlılığı
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Ki-kare analizine göre sadece madde bağımlılığı değişkenine göre
gruplar arasında anlamlı bir farklılaşma gözlenmiştir [X2 (1):8.41, p<.01]. Buna göre madde bağımlısı olduğu
tespit edilen 20 kişinin % 90’ı (n=18) tekrar suç grubuna dâhildir.
Alkol kullanım sıklıkları sürekli değişken olarak ele alındığında suç tekrarı grupları infaz kurumuna
girmeden önceki alkol kullanım sıklıkları açısından anlamlı olarak fark göstermezken madde kullanım sıklığı
noktasında hem Mann-Whitney U test hem de T-teste göre anlamlı derecede farklılaşmışlardır (p=.000). Buna
göre tek suç işlemiş grubun ortalaması 4.64 (ss=1.08) iken tekrar suç grubununki 3.00’tür (ss=1.91) (Rakam
arttıkça kullanım sıklığı azalmaktadır).
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Ki-kare analizine göre sadece madde bağımlılığı değişkenine
göre gruplar arasında anlamlı bir farklılaşma gözlenmiştir [X2 (1):6.64, p<.01]. Buna göre madde bağımlısı
olduğu tespit edilen 20 kişinin tamamı daha önce adli bağlantısı olan grubuna dâhildir. Ancak burada analize
tabi tutulan bir hücredeki eleman sayısı beklenenin altında olduğundan sonuçlar dikkatli yorumlanmalıdır.
Alkol ve madde kullanım sıklıkları sürekli değişken olarak ele alındığında daha önce adli bağlantısı
olanlarla olmayanlar birbirlerinden Mann-Whitney U teste göre alkol kullanım sıklığı (p<.05) açısından
farklılaşmaktadır. Buna göre adli bağı olmayan grubun ortalaması 3.00 (ss=1.19), olan grubun ortalaması 2.46
(1.49) olarak belirlenmiştir. Madde kullanma sıklığı söz konusu olduğunda hem Mann-Whitney U test hem de
T-test’e göre gruplar farklılaşmıştır (p=.000; p=.000). Buna göre adli bağı olmayanların ortalaması 5 (ss=0),
olanlarınki ise 3.26’dır (ss=1.89).
99
Suç tipi grubu analizleri: Suç tipleri içinde yalnızca cinsel suç işlemiş olanlar, hem T test (p<.05) hem
de Mann-Whitney U test (p<.05) için diğer iki grubun ortalamasından farklılaşmıştır. Buna göre cinsel suç
işlemiş olanların ortalaması 4.26 (ss=1.54) iken diğer grubun ortalaması 3.41’dir (ss=1.86).
4.3.5. Suç tekrarı gruplarının psikolojik geçmişlerine ilişkin veriler
Suç tekrarı gruplarının ceza infaz kurumu öncesinde ayakta, yatarak ve şuan psikiyatrik/psikolojik
destek alıp almadıklarına dair bulgular Tablo 113’te görüldüğü gibidir.
Tablo 113. Suç tekrarı gruplarının psikolojik destek alıp almamalarına göre
dağılımları
Suç tekrarı
Psikolojik
destek
Ayaktan
Yatarak
Şuan
Tek suç
Var
n
%
1
2.2
0
0
3
6.7
n
44
45
42
Yok
%
97.8
100
93.3
N
45
45
45
Tekrar suç
Var
Yok
n
%
n
%
5
7.1
65 92.9
9 12.9
61 87.1
12 17.1
58 82.9
N
70
70
70
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Hayat boyu ayakta psikolojik destek alımı ve şuan ki psikolojik
destek alımı durumları suç tekrarı gruplarının dağılımında anlamlı bir farklılığa sebep olmamıştır (p>.05). Öte
yandan, ceza infaz kurumuna girmeden önce yatarak alınan psikolojik tedavi değişkeni dağılımda anlamlı fark
doğmasına sebep olmuştur [X2 (1)=6.27, p<.01]. Buna göre yatarak tedavi alan 9 kişinin tamamı (% 100) tekrar
suç işleyenlerin grubuna dâhildir.
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Şuan psikolojik destek alan 14 kişinin tamamı (% 100) daha
önce adli bağlantısı olan gruba aittir [X2 (1)=4.48, p<.05]. Burada analize alınan grupların bir tanesi beklenen
sayıdan az eleman içerdiğinde sonuç dikkatli incelenmelidir.
Suç tekrarı gruplarının hayat boyu intihar düşüncesi, intihar girişimi ve kendine zarar verme
davranışlarına ilişkin bulgular Tablo 114’te görüldüğü gibidir.
Tablo 114. Suç tekrarı gruplarının hayat boyu intihar düşüncesi, intihar girişimi
ve kendine zarar verme davranışları
Suç tekrarı
İntihar/zarar
verme
Düşünce
Girişim
Zarar verme
Tek suç
Var
n
%
20 45.5
10 22.2
13 28.9
n
24
35
32
Yok
%
54.5
77.8
71.1
N
44
45
45
Tekrar suç
Var
Yok
n
%
n
%
37 53.6
32 46.4
23 33.8
45 66.2
42 60.0
28 40.0
N
69
68
70
100
Tek suç işlemiş grubun ilk kez intihar girişiminde bulunma yaş ortalaması 18.40 (ss=6.6); tekrar suç
işlemiş olan grubunki ise 21.42’ dir (ss=9.38). Tek suç işlemiş grubun ilk kez intihar düşüncesine kapılma yaş
ortalaması 28.22 (ss=12.32), tekrar suç işlemiş grubunki ise 22.54’tür (ss=9.00).
Suç/tekrar suç grubu analizleri: İlk kez intihar düşüncesine kapılma yaş ortalaması, intihar girişimi
sayısı, intihar girişimi nedenleri, çeşitliliği ve intihar girişim yaşı açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık
gözlenmemektedir (p>.05). İntihar girişimlerinde kullanılan yöntem sayılarının ortalamaları açısından MannWhitney U Test ve T-testi anlamlı bir farklılık olduğunu göstermektedir (p<.05). Buna göre tek suç işlemiş
grubun ortalaması 1.0 (ss=.00) iken tekrar suç işlemiş grubun ortalaması 1.60 (ss=.69)’dır.
Hayat boyu intihar düşüncesi taşıma ve intihar girişiminde bulunma durumları dağılımda anlamlı bir
farklılığa sebep olmamıştır (p>.05). Öte yandan kendine zarar verme durumu suç tekrarı grupları arasında
istatistikî olarak anlamlı bir dağılım göstermektedir [X2(1)=10.62, p<.01]. Buna göre kendine zarar verme
davranışı gösteren 55 kişinin 42’si (%76.4) tekrar suç grubuna aittir.
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Kendine zarar verme davranışında bulunduğunu söyleyen 55
kişinin 50’si (% 90.9) daha önce adli bağlantısı olan gruptadır [X2 (1)=10.23, p<.01].
Suç tipi grubu analizleri: Hayat boyu intihar düşüncesine sahip olma durumu gruplar arasında anlamlı
derecede farklılık yaratmıştır [X2 (1)=6.49, p<.05]. Buna göre intihar düşüncesi bildiren 57 kişinin % 38.6’sı
(n=22) hırsızlık, % 38.6’sı (n=22) cinsel suç ve % 22.8’i (n=13) öldürme/yaralama grubundandır. Hayat boyu
intihar düşüncesine kapıldığını bildirenlerin ancak % 22.8’i (n=13) öldürme/yaralama suç grubundandır [X2
(1)=6.03, p<.05].
Kendine zarar verme davranışı da suç tipleri arasında anlamlı farklılığa sebep olmuştur [X 2 (1)=8.72,
p<.05]. Kendine zarar verme davranışında bulunduğunu bildiren 55 kişinin % 43.6’sı (n=24) hırsızlık, % 29.1’i
(n=16) öldürme/yaralama ve % 27.3’ü (n=15) cinsel suç grubundandır. Suç grupları tek tek incelendiğinde
öldürme/yaralama ve cinsel suç şeklinde suç işlemiş olma ile kendine zarar verici davranışta bulunma arasında
anlamlı bir ilişki bulunmazken hırsızlık suçu işlemiş olanların % 68.6’sının (n=24) kendine zarar verme
davranışında bulunduğu görülmüştür [X2 (1)=8.67, p<.05].
Hayat boyu intihar girişiminde bulunma değişkeni de gruplar arasında anlamlı bir farklılığa sebep
olmuştur [X2 (1)=7.73, p<.05]. İntihar girişiminde bulunduğunu söyleyen 33 kişinin % 45.5’i (n=15) cinsel suç,
% 39.4’ü (n=13) hırsızlık suçu ve % 15.2’si (n=5) öldürme/yaralama suçu işlemiştir. İntihar girişiminde
bulunanların ancak % 15.2’si (n=5) öldürme/yaralama suç grubundandır [X2 (1)=7.73, p<.01].
101
İlk kez intihar düşüncesine kapılma yaşı gruplar arasında anlamlı bir farklılaşmaya sebep olmuştur
(p<.05). Farklılık, cinsel suç grubu ile hırsızlık suçu grubu arasından gelmektedir. Cinsel suç grubunda ilk
intihar düşüncesi yaş ortalaması 28.36 (ss=11.59), hırsızlık suçu grubunda ise 19.38 (ss=6.28) olarak
belirlenmiştir. Suç grupları ilk kez intihar düşüncesine kapılma yaşları ve ilk kez intihar girişiminde bulunma
yaşları noktasında tek tek incelendiğinde cinsel suç için hem T-testi hem de Mann-Whitney U test her iki
değişken için de anlamlı sonuç vermiştir (p<.05; p<.05). İlk kez intihar düşüncesine kapılma yaşı ortalamaları
da şuan ki suçu hırsızlık olan ve olmayanlar arasında T-testi için p<.01, Mann-Whitney U test için ise p<.05
seviyesinde anlamlı fark yaratmıştır.
Suç tekrarı gruplarının kendilerine zarar verme şekilleri Tablo 115’te gösterildiği şekildedir.
Tablo 115. Suç tekrarı gruplarının kendilerine zarar verme şekilleri
Suç tekrarı
Zarar verme şekilleri
Dövme
Kesi
Dövme/kesi
Yumruk atma
Alkol-madde
Dövme/yumruk
Kesi/yumruk
Dövme/kesi/yumruk
Toplam
Tek suç
n
6
1
3
2
1
0
0
0
13
%
46.1
7.7
23.1
15.4
7.7
0
0
0
100.0
Tekrar suç
n
%
4
11.8
8
23.6
17
50.1
1
2.9
1
2.9
1
2.9
1
2.9
1
2.9
34
100.0
Tek suç işlemiş olan grubun % 76.9’u (n=30) ve tekrar suç işlemiş olan grubun % 76.7’si (n=46) ceza
infaz kurumunda bulundukları süre içinde en az bir defa psikolojik açıdan sıkıntılı bir dönem geçirdiklerini
bildirmektedirler. Ceza infaz kurumunda kalışı sırasında psikolojik sıkıntı yaşama durumu gruplar arasında
istatistikî olarak anlamlı bir farklılık yaratmamıştır (p>.05). Bu psikolojik problem nedeniyle tedavi aldığını
söyleyen kişilerin oranı ise sırası ile % 28.6 (n=8) ve % 30.8’dir (n=12). Geri kalanlar ise ya tedavi
istemediklerini ya da verilen tedaviden memnun kalmadıklarını bildirenlerdir. Tek suç işleyen grubun % 84.2’si
(n=32) ve tekrar suç işlemiş olan grubun % 79.4’ü (n=50) ceza infaz kurumu dâhilinde bir psikolojik destek
çalışması yapılacak olsa katılmak isteyeceklerini bildirmişlerdir. Olası bir psikolojik destek çalışmasına
katılmayı isteyip istememe durumu gruplar arasındaki dağılımda anlamlı bir farklılığa sebep olmamıştır (p>.05)
102
4.3.6. Suç tekrarı gruplarının ceza infaz kurumu yaşantılarına ilişkin bulgular
Suç tekrarı gruplarının ceza infaz kurumu koşullarına uyum sağlama derecelerini değerlendirmelerine
ilişkin veriler Tablo 116’da gösterildiği gibidir.
Tablo 116. Suç tekrarı gruplarının ceza infaz kurumu koşullarına uyum sağlama
derecelerini değerlendirmeleri
Suç tekrarı
Uyum
Hiç/biraz
Orta
Epey/son derece
Toplam
Tek suç
n
3
3
37
43
%
7
7
86.0
100.0
Tekrar suç
n
%
4
6.4
5
7.9
54
85.7
63
100.0
Katılımcıların uyum sağlama seviyelerini değerlendirmeleri dağılımda anlamlı bir farklılığa sebep
olmamıştır (p>.05). Mann-Whitney U Test de ceza infaz kurumuna uyum derecelerinin değerlendirilmesi
açısından farklılık göstermemiştir (p>.05). Katılımcıların belirttikleri uyum seviyesine ulaşmaları için geçen
süre noktasında da gruplar arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir (p>.05).
Suç tekrarı gruplarının diğer mahkûmlarla ve infaz koruma görevlileri (İKM) ile ilişkilerini
değerlendirmelerine dair veriler Tablo 117 ve Tablo 118’de gösterildiği şekildedir.
Tablo 117. Suç tekrarı gruplarının diğer mahkûmlar ile ilişkileri
Suç tekrarı
Değerlendirme
Kötü/çok kötü
Orta
İyi/çok iyi
Toplam
Tek suç
n
1
7
34
42
%
2.4
16.8
80.8
100.0
Tekrar suç
n
%
2
3.2
12
19.0
49
77.8
63
100.0
103
Tablo 118. Suç tekrarı gruplarının infaz koruma görevlileri ile ilişkileri
Suç tekrarı
Değerlendirme
Kötü/çok kötü
Orta
İyi/çok iyi
Toplam
Tek suç
n
0
3
40
43
%
0
7.0
93.0
100.0
Tekrar suç
n
%
1
1.5
7
10.8
57
87.7
65
100.0
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Suç tekrarı gruplarının diğer mahkûmlarla ve çalışanlarla ilişkilerini
değerlendirmeleri gruplar arasındaki dağılım üzerinde anlamlı bir etki göstermemiştir (p>.05). Mahkûm ve İKM
ile ilişkilerin değerlendirilmesi sürekli değişkenler olarak analiz edildiğinde İKM ile ilişki değerlendirmesi
ortalamaları arasında Mann-Whitney U Test’e göre neredeyse anlamlı derecede farklılık görülmüştür (p=.054).
Buna göre tek suç işleyenlerde İKM ile ilişki değerlendirme derecesi ortalaması 4.53 (ss=.63) iken tekrar suç
grubunda 4.28 (ss=.71) dir (Rakam yükseldikçe ilişkinin iyi olma ihtimali yükselmektedir).
Tek suç işleyenlerin % 21’i (n=9), tekrar suç işleyenlerin % 12.2’si (n=8) ceza infaz kurumu kurallarına
uymakta zorluk çektiklerini bildirmektedirler. Kurallara uymakta zorluk çekip çekmeme durumu suç tekrarı
gruplarının dağılımları üzerinde anlamlı bir farklılık yaratmamıştır (p>.05).
Tek suç işleyenlerin % 30.2’si (n=13), tekrar suç işleyenlerin % 62.7’si (n=42) ceza infaz kurumunda
kaldıkları dönemde kuralları bozacak bir davranışta bulunmuş olduklarını bildirmektedirler. Ceza infaz
kurumunda kaldıkları esnada kuralları bozacak herhangi bir davranışta bulunup bulunmama durumu gruplar
arasında anlamlı bir dağılıma sebep olmuştur [X2 (1)=11.03, p<.01]. Buna göre ceza infaz kurumunda kalış
sırasında kuralları bozacak bir davranışta bulunduğunu söyleyen 55 kişinin 42’si (% 76.4) tekrar suç işleyen
gruba dâhildir. Bu süre içinde bir kavgaya karışma oranı tek suç işleyen grupta % 28.6 (n=12) ve tekrar suç
işlemiş olan grupta % 58.8’dir (n=40). Kavgaya karıştığını bildiren 52 kişinin 40 tanesi (% 76.9) yine tekrar suç
grubuna dâhildir [X2 (1)=9.53, p<.01].
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Kuralları bozacak türde bir davranış gösteren 55 kişinin 50’si
(% 90.9) [X2 (1)=10.80, p<.01] ve infaz kurumu içinde kavgaya karıştığını bildiren 52 kişinin 47’si (% 90.4)
daha önce adli bağlantısı olan gruba aittir [X2 (1)=7.87, p<.01].
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Suç tekrarı gruplarının diğer mahkûmların ruhsal durumlarını
değerlendirmeleri istendiğinde tek suç işlemiş olan grubun % 53.8’i (n=21) ve tekrar suç işlemiş olan grubun %
54.3’ü (n=32) diğer mahkûmların psikolojik durumunu kötü/çok kötü olarak değerlendirmişlerdir. Bu noktada
gruplar arasında anlamlı farklılık gözlenmemektedir (p>.05).
104
Tek suç işleyenlerin % 90.7’sinin (n=39), tekrar suç işleyenlerin % 83.1’inin (n=54) dışarıdaki
tanıdıkları ile temas kurmaktadır ve ceza infaz kurumunda güvenebilecekleri yakınlıkta birisinin olduğunu
bildirme oranları tek suç işlemiş grupta % 53.5 (n=23) ve tekrar suç işlemiş olan grupta % 47.1 (n=32) dir.
Tanıdıklarla temasın ve ceza infaz kurumunda güvenilecek yakınlıkta birinin olup olmaması durumları dağılım
üzerinde anlamlı bir fark yaratmamıştır (p>.05).
Ceza infaz kurumunda devam etmekte olan meslek/sanat/okuryazarlık kurslarına katılım oranı tek suç
işleyenlerde % 58.1 (n=25), tekrar suç işleyenlerde % 68.2 (n=45) dir. Suç grupları arasında dağılım açısından
ceza infaz kurumu içinde herhangi bir meslek-sanat-okuma yazma kursuna katılım oranları açısından anlamlı bir
farklılık gözlenmemektedir (p>.05).
Ceza infaz kurumunda kalmakta iken herhangi bir fiziksel sağlık problemi yaşama oranı tek suç işleyen
grupta % 88.4 (n=38) ve tekrar suç işleyen grupta % 93.9’dur (n=62). Bu sorun sebebiyle tedavi aldıklarını
söyleyenlerin oranı ise sırası ile % 94.4 (n=34) ve % 80.4’tür (n=45). Geri kalanlar ise ya aldıkları tedaviden
memnun kalmadıklarını ya da tedavi istemediklerini bildirmektedirler. Sağlık sorunu ve psikolojik problem
yaşama durumu açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık görülmemektedir (p>.05).
Daha önce ceza infaz kurumunda kalmış ve/veya açık ceza infaz kurumunda bulunduğu için bizzat
dışarısı ile temas kurmuş olanların dışarıdaki hayata uyum sağlamakta problem yaşama yüzdesi tek suç
işleyenlerde % 46.7 (n=7) ve tekrar suç işleyenlerde % 43.1’dir (n=25). Bu açıdan dağılımda, gruplar arasında
anlamlı bir farklılık yoktur (p>.05).
Suç tekrarı grupları arasında ceza infaz kurumundan çıktıktan sonra dışarıya uyum sağlamakta problem
yaşayacaklarını düşünenlerin oranı tek suç işlemiş olan grupta % 45.2 (n=14) ve tekrar suç işlemiş olan grupta %
65.1’dir (n=28). Bu açıdan dağılımda, gruplar arasında anlamlı bir farklılık yoktur (p>.05). Kişilerin ceza infaz
kurumundan çıktıktan sonra karşılaşmayı bekledikleri sorunların çeşitliliği noktasında gruplar birbirlerinden
anlamlı derecede farklılaşmışlardır (p<.05). Buna göre tek suç grubunun ortalaması 1.16 (ss=0.37), tekrar suç
grubunun ortalaması 1.53’tür (ss=0.74). Tekrar suç işleyenler daha fazla tipte sorun beklemektedir.
Suç tekrarı grupları arasında ceza infaz kurumunda kalırken oda değiştirme talebinde bulunanların oranı
tek suç işlemiş olanlarda % 43.8 (n=14) tekrar suç işlemiş olanlarda % 69.4’tür (n=34). Oda değişikliği
talebinde bulunma durumu gruplar arası dağılımda anlamlı bir farklılığa sebep olmuştur. Buna göre oda
değiştirme talebinde bulunduğunu söyleyen 48 kişinin % 70.8’i (n=34) tekrar suç işleyen gruba aittir
[X2(1)=5.27, p<.05]. Tek suç işlemiş grubun % 14.6’sı (n=6) ve tekrar suç işlemiş olan grubun % 53.7’si (n=29)
en az bir defa müşahede altına alındıklarını bildirmektedirler. Müşahede altına alınma durumu da gruplar arası
dağılımda anlamlı etkisini göstermektedir. Buna göre müşahede altına alındığını bildiren 35 kişinin 29’u (%
82.9) tekrar suç grubuna dâhildir [X2 (1)=15.28, p=.000].
105
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Ceza infaz kurumunda kalırken oda değişikliği talebinde
bulunan 48 kişinin 42’si (% 87.5) daha önce adli bağlantısı olan gruba aittir [X2 (1)=6.44, p<.05]. Müşahede
altına alındığını bildiren 35 kişiden 33’ü (% 94.3) daha önce adli bağlantısı olan gruptandır [X 2 (1)=10.33,
p<.01].
Suç tipi grubu analizleri: Ceza infaz kurumunda meslek/sanat/okuma-yazma kurslarına katılım olup
olmaması durumu gruplar arasında neredeyse anlamlı bir farklılığa sebep olmuştur [X 2 (1)=5.74, p=.057]. Buna
göre kurslara katılmadığını söyleyen 39 kişinin % 46.2’si (n=18) cinsel suç, % 33.3’ü (n=13) hırsızlık suçu ve %
20.5’i (n=8) öldürme/yaralama suçu grubundandır. Gruplar tek tek incelendiğinde kursa katıldığını bildiren 70
kişinin % 42.9’u (n=30) öldürme/yaralama grubundandır [X2 (1)=5.50, p<.05]. Cinsel suç ve hırsızlık suçu
grupları ile bu değişken arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır (p>.05).
Sadece öldürme/yaralama suç tipi için, sonuçlar sürekli değişken olarak incelendiğinde, mahkûmların
ruhsal durumunu değerlendirme noktasında diğer iki gruba göre neredeyse anlamlı bir farklılık çıkmıştır
(p=.055). Aynı grubun ceza infaz kurumundan çıktıktan sonra karşılaşmayı bekledikleri sorun çeşitliliği diğer
iki gruba göre anlamlı derecede farklıdır (p<.05). Yine bu grubun ceza infaz kurumundan çıktıktan sonra
dışarıdaki hayata uyum sağlamak üzere ihtiyaçları olacaklarını tahmin ettikleri süre de diğer iki gruptan
farklılaşmaktadır (p<.05). Bu grup, diğer iki gruba göre daha az çeşitlilikte sorun beklemekte ve uyum sağlama
sürelerinin daha kısa süreceğini düşünmektedir.
4.3.7. Suç tekrarı gruplarının şimdiki ve geçmiş suç öykülerine ilişkin veriler
Tek/tekrar suç gruplarının daha önce herhangi bir nedenle nezaret altına alınma durumlarına ilişkin
veriler Tablo 119’da gösterildiği gibidir.
Tablo 119. Tek/tekrar suç gruplarının daha önce herhangi bir nedenle nezaret
altına alınma durumları
Suç tekrarı
Nezaret
Var
Yok
Toplam
Tek suç
n
21
25
46
%
45.7
54.3
100.0
Tekrar suç
n
%
57
82.6
12
17.4
69
100.0
Suç tekrarı grubu analizleri: Daha önce herhangi bir sebeple nezaret altına alınma (tutuklanma)
durumunun suç tekrarı grupları üzerindeki dağılımı Ki-kare analizi ile incelendiğinde dağılımda anlamlı bir
106
farklılık bulunmuştur [X2 (1)=17.27, p=.000]. Buna göre son suç ve diğer hüküm giyilmiş suçlar haricinde
herhangi bir nedenle nezaret altına alındığını bildirmiş olan 78 kişinin 57’si (% 73,1) tekrar suç grubuna dâhildir.
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Daha önce herhangi bir adli bağlantısı olanların % 86.5’i
(n=77) daha önce tutuklandığını bildirmiştir [X2 (1)=66.64, p=.000].
Suç tipi grubu analizleri: Suç tipi grupları daha önce tutuklanıp tutuklanmama durumuna göre anlamlı
olarak farklılaşmıştır [X2 (1)=11.33, p<.01]. Daha önce tutuklandığını söyleyen 78 kişinin % 39.7’si (n=31)
hırsızlık suçu, % 33.3’ü (n=26) öldürme/yaralama ve % 26.9’u (n=21) cinsel suç grubundandır. Suç tipi grupları
tek tek incelendiğinde öldürme/yaralama grubu ile daha önce tutuklanmış olma arasında anlamlı ilişki
görülmezken (p>.05) tutuklandığını söyleyenler arasında cinsel suç grubundan olanların ancak % 26.9’u (n=21)
teşkil etmesi [X2 (1)=6.60, p<.05] ve hırsızlık suçu işlemiş olanların % 88.6’sının (n=31) daha önce tutuklanmış
olması anlamlı farklılaşmaya sebep olmuştur [X2 (1)=9.92, p<.01].
Araştırmaya katılanların daha önceki tutukluluk (nezarete alınma) ve hükümlülük durumlarına göre
dağılımları Tablo 120’de gösterildiği gibidir.
Tablo 120. Katılımcıların önceki tutukluluk/hükümlülük durumlarına göre
dağılımları
Adli durum
Hüküm ve tutukluluk yok
Hüküm veya tutukluluk var
Hüküm ve tutukluluk var
Toplam
n
25
32
57
114
%
21.9
28.1
50.0
100.0
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Mann-Whitney U Test (p<.05) ve T-testi (p<.05) ilk kez nezarete
alınma yaş ortalamaları ile gruplar arasında anlamlı bir fark olduğunu göstermektedir. Buna göre tek suç işlemiş
grupta ilk kez nezarete alınma yaşı 17.94 (ss=4.11) iken tekrar suç işlemiş olan grupta 15.68’dir (ss=4.84).
Mann Whitney-U test (p<.01) ve T-testi (p<.05), gruplar arasında tutuklanma sayıları ortalamaları
bakımından anlamlı bir fark göstermektedir. Buna göre tekrar suç işleyen grubun tutuklanma ortalaması 5.03
(ss=6.34) iken tek suç işlemiş olan grubunki 1.74’tür (ss=1.09).
İlk kez hüküm giyme yaşı söz konusu olduğunda Mann Whitney-U test (p<.01) ve T-testi (p<.05)
gruplar arasında anlamlı bir farklılaşmaya işaret etmiştir. Buna göre tek suç grubunda ilk kez hüküm giyme yaş
ortalaması 26.54 (ss=6.38), tekrar suç grubunda 21.10’dur (ss=5.62). Hüküm sayısı tekrar suç grubunda 2.93
(ss=5.04) olarak belirlenmiştir.
107
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Mann Whitney U test (p=.000) ve T-testi (p<.01) gruplar
arasında ilk kez hüküm giyme yaş ortalaması açısından farklılık olduğunu göstermektedir. Daha önce adli
bağlantısı olmayan grupta yaş ortalaması 31.40 (ss=3.71), diğer grupta ise 21.04’tür (ss=5.39).
Suç tipi grubu analizleri: Katılımcıların şimdiye kadar kaç kez tutuklandıkları, hüküm sayıları ve ilk
hüküm giyme yaşları anlamlı derecede farklılaşma göstermiştir (sırası ile p<.01; p<.05; p<.01). Tutuklanma
sayısı arasındaki fark, hırsızlık suçu grubu ile cinsel suç grubundan kaynaklanmaktadır. Hırsızlık suçu grubu
tutuklanma sayısı ortalaması 7.87 (ss=8.12) iken cinsel suç grubu ortalaması 1.57 (ss=.09) olarak tespit
edilmiştir. İlk kez bir suçtan dolayı hüküm giyme yaş ortalamaları arasındaki fark da öldürme/yaralama ve
hırsızlık suçu grupları arasından gelmektedir. Öldürme /yaralama grubu ortalaması 24.17 (ss=5.99), hırsızlık
suçu grubu ortalaması 19.16 (ss=4.9) olarak bulunmuştur. Hüküm sayısı arasındaki farklılık da hırsızlık suçu
grubu ile öldürme/yaralama suç grubu arasından gelmektedir (p<.01).
Suç tipi grupları tek tek incelendiğinde öldürme/yaralama tipinde suç işlemiş olanlar ilk kez hüküm
giydikleri yaş ortalaması ve giydikleri hüküm sayısı noktasında diğer iki gruptan anlamlı derecede
farklılaşmaktadır (p<.01; p=.000). Buna göre öldürme/yaralama grubunun ilk kez hüküm giydiklerindeki yaş
ortalaması 24.17 (ss=5.99) iken diğer iki grubun ortalaması 20.30’dur (ss=5.55). Hüküm giyme sayısı
ortalaması ise ilk grupta 1.55 (ss=1.55) diğer iki grupta 3.52 (ss=5.98) dır. Cinsel suç grubu da diğer iki gruptan
Mann-Whitney U teste göre tutuklanma sayısı açısından farklılaşmaktadır (p<.05). Buna göre cinsel suç
grubundakilerin tutuklanma sayısı ortalamaları 1.57 (ss=0.93) iken diğer iki grubun ortalaması 4.66’dır
(ss=5.99). Hırsızlık suçu grubu ise Mann-Whitney U teste göre tutuklanma sayısı (p<.01), ilk hüküm giyme yaşı
(p<.01) ve hüküm giyme sayısı (p=.000) noktasında diğer iki gruptan farklılaşmaktadır. Buna göre hırsızlık suçu
işlemiş olan grupta tutuklanma sayısı ortalaması 7.87 (ss=8.12), ilk hüküm giyme yaş ortalaması 19.16 (ss=4.90)
ve hüküm giyme sayısı 4.72 (ss=.78) iken diğer iki grubunkiler sırası ile 2.19 (ss=2.18), 23.28 (ss=6.09) ve 1.73
(ss=1.63) dır.
Tek suç işleyen grup ortalama 3.39 yıl (ss=2.39), 4.57 ay (ss=3.62); tekrar suç işleyen grup ise ortalama
3.61 yıl (ss=2.65), 2.90 ay (ss=3.36) ceza infaz kurumunda bulunmaktadır. Tek suç işleyen grubun ceza infaz
kurumundan çıkmasına ortalama 2.77 yıl (ss=2.57), 3.95 ay (ss=3.55); tekrar suç işleyen grubun ise ortalama
3.36 yıl (ss=3.31), 3.60 ay (ss=3.51) vardır.
Suç tekrarı grubu analizleri: Katılımcıların daha önce tutukluluklarına sebep olan olayın kişiye
yönelik şiddet içermesi noktasında gruplar arasında anlamlı bir farklılık çıkmazken (p>.05), önceki tutukluluk
olayının içeriğinin hırsızlık suçu oluşu gruplar arasında anlamlı bir farklılığa sebep olmuştur [X 2(1):5.55, p<.05].
Buna göre tekrar suç işleyen grupta önceki tutukluluğunda hırsızlık suçu olduğunu bildirenlerin oranı %38.8
(n=19), tek suç grubunda bu bildirim oranı ise % 10’dur (n=2). Diğer tip tutukluluk sebeplerini oluşturan
gruplar ve daha önceki hükümlerde şiddet varlığı ve suç niteliğine, şu anki suçta mağdur özellikleri ve
108
yakalanma şekli ve suça karşı tavırlara ilişkin gruplar analiz yapılamayacak kadar küçüktür. Olay esnasında
alkol kullanmış olma değişkeni gruplar arasında anlamlı farka sebep olmamıştır (p>.05).
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Son olay esnasında alkol etkisi altında olduğunu söyleyenlerin
% 92.3’ü (n=24) daha önce adli bağı olan gruptandır [X2 (1):4.66, p<.05].
Suç tipi grubu analizleri: Önceki tutukluluklarında şiddet olup olmaması ve suç tipi ilişkisi anlamlıdır
[X (1):9.44, p<.01]. Önceki tutuklulukların fiziksel şiddet içerdiğini söyleyen 45 kişinin % 44.4’ü (n=20)
öldürme/yaralama, % 33.3’ü (n=15) hırsızlık suçu ve % 22.2’si (n=10) cinsel suç grubundandır [X 2 (1):5.81=
p=055]. Öldürme/yaralama suçu işlemiş olanların % 88’i (n=22) önceki tutukluluklarında kişiye yönelik şiddet
göstermiştir [X2 (1):9.11, p<.01]. Yine bu grubun % 83.3’ü (n=21) fiziksel şiddet gösterme noktasında diğer iki
gruptan farklılaşmaktadır [X2 (1):5.77, p<.05].
2
Önceki tutukluluklarında hırsızlık suçu bulunduğunu bildiren kişilerin % 61.9’u (n=13) şuan hırsızlık
suçundan ötürü ceza çekmektedir. Diğer iki grubun oranı ise % 19 (n=4) ve %19’dur (n=4) [X2 (2):6.99, p<.05].
Geçmiş hükümlerinde hırsızlık suçu bildirenlerin % 65.5’i (n=19) hırsızlık suçu grubundandır [X 2 (1):18.38,
p=.000].
Suç tipleri ve daha önceki hükümlerin şiddet içerip içermemesi arasında anlamlı bir ilişki vardır [X2
(2):6.30, p<.05]. Önceki hükümlerin şiddet içerdiğini söyleyen 44 kişinin % 43.2’si (n=19) öldürme/yaralama,
% 29.5’i (n=13) cinsel, % 27.3’ü (n=12) hırsızlık suçu grubundandır. Önceki hükümlerde fiziksel şiddet bildiren
37 kişinin % 48.6’sı (n=18) öldürme, % 29.7’si cinsel (n=11), % 21.6’sı (n=8) hırsızlık suçu grubundandır [X 2
(2):9.06, p<.05]. Önceki hükümlerinin hırsızlık suçu içerdiğini bildirenlerin % 65.8’i (n=19) şuan hırsızlık, %
20.7’si (n=6) cinsel ve % 13.8’i (n=4) öldürme suçundan dolayı ceza çekmektedir [X2 (2):19.77, p=.000].
Öldürme/yaralama grubunun % 75’i (n=18) önceki hükümlerinde şiddet olduğunu bildirmiştir [X 2
(1):5.07, p<.05]. Öldürme/yaralama grubunun ancak %16.7’si (n=4) önceki hükümlerini hırsızlık suçlarından
almıştır [X2 (1):12.02, p<.01]. Geçmiş hükümlülüklerindeki olaylarda şiddet olduğunu bildirenlerin ancak %
27.3’ü (n=12) hırsızlık suçu grubundandır [X2 (1):6.28, p<.05]. Yine geçmiş hükümlerinde fiziksel şiddet
bildirenlerin ancak % 21.6’sı (n=8) hırsızlık suçu grubundandır [X2 (1):8.63, p<.05].
Katılımcılar arasında, daha önce hüküm ve tutukluluğa sebep olan olay tiplerinin çeşitliliği ve şu anki
suçta mağdur sayısı açısından yapılan analizlerde tutukluluğa sebep olan olaylar içinden kız kaçırma türündeki
suçlar çıkarıldığında suç tekrarı grupları açısından anlamlı bir farklılık gözlenmiştir (p<.05). Buna göre tek suç
işleyen grubun ortalaması 1.15 (ss=.04) iken tekrar suç işleyen grubun ortalaması 1.47 (ss=.58) olarak
belirlenmiştir.
4.3.8. Suç tekrarı gruplarının ölçeklerden aldıkları puanlar
109
4.3.8.1. Kısa semptom envanteri (KSE)
Suç/tekrar suç grubu analizleri: KSE sonuçları T-test ve Mann Whitney U Test’e göre
değerlendirildiğinde suç tekrarı grupları arasında anlamlı bir farka ulaşılamamıştır (p>.05; p>.05).
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: KSE sonuçları T-test ile değerlendirildiğinde yalnızca
paranoya alt başlığı için iki grup arasında anlamlı bir farklılaşma gözlenmiştir (p<.05). Buna göre daha önce adli
bağlantısı olmayan grubun paranoya puanı ortalaması 8.45 (ss=3.70) iken adli bağı olanlarınki 6.51 (ss=3.37)
olarak belirlenmiştir. Mann-Whitney U Test de bu boyut için neredeyse anlamlı bir sonuç göstermiştir (p=.052).
Suç tipi grubu analizleri: Tek yönlü varyans analizi suç tipleri arasında KSE boyutları açısından
anlamlı bir farklılık olmadığına işaret etmektedir (p>.05). Suç tipleri tek tek incelendiğinde T-test için sadece
öldürme/yaralama tipi suç işleyen grubun diğer iki gruptan paranoya puanı açısından farklılaşma gösterdiği
bulgulanmıştır (p<.05). Buna göre öldürme/yaralama tipinde suç işleyen grubun paranoya puanı ortalaması 6.58
(ss=3.52) iken diğer iki suç grubunun ortalaması 8.02 (ss=3.60) olarak belirlenmiştir.
4.3.8.2. Sürekli durum öfke envanteri (SÖÖTÖ)
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Toplam öfke puanı, öfke içte-dışta ve öfke kontrol puanları arasında
gruplar arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir (p>.05).
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Aynı şekilde önceki adli bağlantı grubu analizleri de öfke ile
ilgili olarak yukarıda belirtilen boyutlarda anlamlı bir farklılaşma olmadığına işaret etmektedir (p>.05).
Suç tipi grubu analizleri: Genel olarak bakıldığında tek yönlü varyans analizi suç tipi ve belirtilen
öfke boyutları arasında anlamlı bir ilişkiye işaret etmemektedir (p>.05). Öte yandan her suç tipi ayrı ayrı
incelendiğinde öldürme/yaralama tipinde suç işlemiş olanlar Mann-Whitney U teste göre öfke kontrol boyutunda
diğer iki gruptan farklılaşmaktadır (p<.05). Buna göre öldürme/yaralama suç grubu ortalaması 24.02 (ss=4.74)
iken diğer iki grubunki 22.43 (ss=4.82) olarak belirlenmiştir. Cinsel suç grubu ise diğer iki gruptan öfke dışta
boyutunda anlamlı olarak farklılaşmaktadır (p<.05). Cinsel suç grubunun ortalaması 15.02 (ss=3.80) iken diğer
iki grubunki 16.28’dir (ss=4.84). Hırsızlık suçu grubu ise her üç boyutta da diğer iki gruptan farklılaşır. Buna
göre hırsızlık suçu grubunun öfke içte boyutu ortalaması 19.23 (ss=3.14) (p<.05), öfke dışta boyutu ortalaması
16.69 (ss=4.24) (p<.05) ve öfke kontrol boyutu ortalaması 21.74 (ss=5.14) (p<.01) olarak belirlenmiştir. Diğer
iki grubun ortalaması ise öfke içte boyutu için 18.27 (ss=4.23), öfke dışta boyutu için 15.48 (ss=4.62) ve öfke
kontrol boyutu için 23.52’dir (ss=4.62).
4.3.8.3. Risk davranışları
110
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Gruplar, yaşam boyu aldıkları risk davranışları açısından anlamlı
olarak farklılaşmaktadırlar (p<.01). Tekrar suç işlemiş olan grubun risk puanı ortalaması 2.69 (ss=.81) iken tek
suç işlemiş grubunki 2.16 (ss=.71) olarak belirlenmiştir.
Her bir risk davranışında bulunma sıklığı ve suç tekrarı grupları arasındaki ilişki Ki-kare analizi ile
incelenmiş ve aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır:
Genellikle/her zaman “bıçak, falçata gibi araçları taşıma” davranışı gösterdiğini söyleyenlerin % 76.9’u
(n=30) tekrar suç grubundandır [X(1):5.93, p<.05].
Genellikle/her zaman “tabanca vs. gibi ateşli silah taşıma” davranışı gösterdiğini söyleyenlerin %
76.9’u (n=30) tekrar suç grubundandır [X(1):5.93, p<.05].
Genellikle/her zaman “çok hızlı araba kullanma” davranışı gösterdiğini söyleyenlerin % 82.8’i (n=24)
tekrar suç grubundandır [X(1):6.59, p<.05].
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Mann-Whitney U test katılımcıların hayat boyu risk davranışı
gösterme ortalamalarına göre farklılaştıklarını göstermektedir (p=.000). Buna göre daha önce adli bağlantısı
olmayan grubun ortalaması 1.90 (ss=0.62) diğer grubunki ise 2.66 (0.78) olarak tespit edilmiştir.
Her bir risk davranışında bulunma sıklığı ve önceki adli bağlantı grupları arasındaki ilişki Ki-kare
analizi ile incelenmiş ve aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır:
Genellikle/her zaman “başka birinin kullandığı araçta giderken ve/ya kendi araç kullanırken emniyet
kemeri takmama” davranışı gösterdiğini söyleyenlerin % 87.3’ü (n=48) önceden adli bağlantısı olan gruptandır
[X(1):4.67, p<.05].
Genellikle/her zaman “bıçak, falçata gibi araçları taşıma” davranışı gösterdiğini söyleyenlerin % 89.7’si
(n=35) önceden adli bağlantısı olan gruptandır [X(1):4.58, p=052].
Genellikle/her zaman “tabanca vs. gibi ateşli silah taşıma” davranışı gösterdiğini söyleyenlerin %
94.9’u (n=37) önceden adli bağlantısı olan gruptandır [X(1):9.65, p<.01].
Genellikle/her zaman “çok hızlı araba kullanma” davranışı gösterdiğini söyleyenlerin % 93.1’i (n=27)
önceden adli bağlantısı olan gruptandır [X(1):3.88, p=.54].
Suç tipi grubu analizleri: Hem genel olarak bakıldığında hem de suç tipi grupları tek tek
incelendiğinde risk davranışı puanı ortalamaları arasında gruplar arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir
(p>.05).
111
Her bir risk davranışında bulunma sıklığı ve önceki suç tipi grupları arasındaki ilişki Ki-kare analizi ile
incelenmiş ve sadece hırsızlık suçu grubuyla “başka birinin kullandığı araçta giderken ve/veya kendi araç
kullanırken emniyet kemeri takmama” davranışı arasında anlamlı bir ilişki gözlenmiştir [X(1):9.65, p<.01].
Buna göre hırsızlık suçu işlemiş olanların % 65.7’si (n=23) genellikle/her zaman başka birinin kullandığı araçta
giderken ve/veya kendisi araç kullanırken emniyet kemeri takmama” davranışını gösterdiklerini
bildirmektedirler.
4.3.8.4. Anti sosyal davranış ve anti sosyal kişilik bozukluğu
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Anti sosyal davranış puanları söz konusu olduğunda da gruplar
arasında anlamlı bir farklılık gözlenmiştir (p=.000). Tekrar suç işlemiş olan grubun anti sosyal davranış puanı
tek suç işlemiş olan gruptan anlamlı derecede daha yüksektir (p=.000). Tek suç işlemiş olan grubun ortalaması
0.21 (ss=.21) iken tekrar suç işlemiş olan grubun ortalaması 0.41 (ss=.22) olarak belirlenmiştir.
Gruplar ayrıca 15 yaş öncesinde ve sonrasında anti sosyal özellikte davranış gösterme kriterine göre de
anlamlı derecede farklılaşmışlardır. 15 yaş öncesinde 2 veya daha fazla tipte anti sosyal davranış gösterdiğini
bildiren kişilerin % 71.9’u (n=41) tekrar suç işleyen grubuna dâhildir [X2(1)=6.55, p<.05].
15 yaş sonrasında 3 veya daha fazla anti sosyal davranış gösterme durumu da suç tekrarı grupları
arasında anlamlı bir farklılaşmaya yol açmıştır. 15 yaş sonrasında 3 veya daha fazla anti sosyal davranış varlığı
bildirenlerin % 86.7’si (n=39) tekrar suç grubundandır [X2(1)=22.57, p=.000].
Hangi tip anti sosyal nitelikteki davranışların gruplar arası fark yarattığına bakılacak olursa sonuçlar
şöyledir:
“15 yaş öncesinde sıklıkla okulu asma veya evden kaçıp geceyi dışarıda geçirme” davranışını
gösterdiğini söyleyenlerin % 75.5’i (n=37) tekrar suç grubuna aittir [X2(1)=7.59, p<.01].
“15 yaşından önce kavga çıkarma, başkalarını korkutma, gözdağı verme, tehdit etme” davranışı
gösterenlerin % 73.1’i (n=38), [X2(1)=5.84, p<.05]; “kasıtlı olarak eşyaya zarar verme veya yangın çıkarma”
davranışı gösterenlerin % 85.7’si (n=24), [X2(1)=9.78, p<.01]; “15 yaşından bu zamana kadar sorumsuzca
davranışlarda bulunma” davranışı gösterenlerin % 83.3’ü (n=35), [X2(1)=14.84, p=.000]; “yakalanmasa bile
yasadışı iş yapma” davranışı gösterenlerin % 76.7’si (n=56), [X2(1)=22.76, p=.000]; “tekrar tekrar fiziksel
kavgalara girişme” davranışı gösterenlerin % 71.9’u (n=41), [X2(1)=5.61, p<.05]; “umursamadan başkasını
tehlikeye atma” davranışı gösterenlerin % 76.7’si (n=23), [X2(1)=4.30, p<.05] tekrar suç işleyenler grubuna
dâhildir.
112
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Anti sosyal davranış puanları söz konusu olduğunda gruplar
arasında anlamlı bir farklılık gözlenmiştir (p=.000). Önceden adli bağlantısı olan grubun anti sosyal davranış
puanı adli bağı olmayan gruptan anlamlı derecede daha yüksektir (p=.000). Buna göre ilk grubun ortalaması
0.40 (ss=.23) iken ikinci grubunki 0.12 (ss=0.12) olarak tespit edilmiştir.
15 yaş öncesinde 2 veya daha fazla anti sosyal davranış gösterdiğini bildirenlerin % 89.5’i (n=51) daha
önce adli bağı olan gruptandır [X2(1)=8.84, p<.01]. 15 yaş sonrasında 3 veya daha fazla anti sosyal davranış
bildirenlerin % 97.8’i (n=44) daha önce adli bağlantısı olan gruptandır [X2(1)=17.09, p=000].
Anti sosyal nitelikteki davranışlar tek tek incelendiğinde aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır:
“15 yaş öncesinde sıklıkla okulu asma veya evden kaçıp geceyi dışarıda geçirme” davranışını
gösterdiğini söyleyenlerin % 91.8’i (n=45) daha önce adli bağı olan gruba aittir [X2(1)=9.10, p<.01].
“15 yaşından önce kavga çıkarma, başkalarını korkutma, gözdağı verme, tehdit etme” davranışı
gösterenlerin % 90.4’ü (n=47), [X2(1)=8.04, p<.01]; “kasıtlı olarak eşyaya zarar verme veya yangın çıkarma”
davranışı gösterenlerin % 96.4’ü (n=27), [X2(1)=7.19, p<.01]; “15 yaşından bu zamana kadar sorumsuzca
davranışlarda bulunma” davranışı gösterenlerin % 92.9’u (n=39), [X2(1)=8.21, p<.01]; “yakalanmasa bile
yasadışı iş” davranışı gösterenlerin % 94.5’i (n=69), [X2(1)=32.39, p=.000]; “tekrar tekrar fiziksel kavgalara
girişme” davranışı gösterenlerin % 93’ü (n=53), [X2(1)=13.80, p=.000]; “umursamadan başkasını tehlikeye
atma” davranışı gösterenlerin % 93.3’ü (n=28), [X2(1)=5.18, p<.05] daha önce adli bağı olan gruba aittir.
Suç tipi grubu analizleri: Anti sosyal davranış puanlarının ortalamaları söz konusu olduğunda ne genel
olarak ne de tek tek suç tipleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Anti sosyal davranış puanları söz konusu
olduğunda da gruplar arasında anlamlı bir farklılık gözlenmiştir (p=.000). Tekrar suç işlemiş olan grubun anti
sosyal davranış puanı tek suç işlemiş olan gruptan anlamlı derecede daha yüksektir (p>.05).
15 yaş öncesinde 2 veya daha fazla ve 15 yaş sonrasında 3 veya daha fazla anti sosyal davranış bildirme
durumları ne genel olarak ne de suç tipleri tek tek ele alındığında anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p>.05). Her bir
anti sosyal nitelikte davranış ile suç tipleri arasındaki ilişki Ki-kare analizi ile incelenmiş ve aşağıdaki sonuçlara
ulaşılmıştır:
“15 yaş öncesinde sıklıkla okulu asma veya evden kaçıp geceyi dışarıda geçirme” davranışını
gösterdiğini söyleyenlerin % 42.9’u (n=21) hırsızlık suçu, % 30.6’sı (n=15) cinsel suç ve % 26.5’i (n=13)
öldürme/yaralama tipi suçlardandır [X2(2)=6.10, p<.05].
113
“15 yaşından bu zamana kadar sorumsuzca davranışlarda bulunma” davranışı gösterenlerin % 45.2’si
(n=19) hırsızlık, % 33.3’ü (n=14) cinsel ve % 21.4’ü (n=9) öldürme/yaralama suç grubundandır [X2(2)=8.99,
p<.05].
“Yakalanmasa bile yasadışı iş” davranışı gösterenlerin % 37’si (n=27) hırsızlık, % 37’si (n=27)
öldürme/yaralama ve % 26’sı (n=19) cinsel suç grubundandır [X2(2)=6.47, p<.05].
4.3.8.5. Levenson psikopati ölçeği
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Levenson’un Psikopati ölçeğinden elde edilen birincil psikopati,
ikincil psikopati ve toplam psikopati puanları, suç tekrarı grupları arasında anlamlı bir dağılıma sebep olmamıştır
(p>.05).
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Levenson’un Psikopati ölçeğinden elde edilen birincil
psikopati, ikincil psikopati ve toplam psikopati puanları önceki adli bağlantı grupları arasında anlamlı bir
dağılıma sebep olmamıştır (p>.05).
Suç tipi grubu analizleri: Levenson’un Psikopati ölçeğinden elde edilen birincil psikopati, ikincil
psikopati ve toplam psikopati puanları genel olarak ele alındığında suç tipi grupları arasında anlamlı bir dağılıma
sebep olmamıştır (p>.05).
Öte yandan şu anki suçun öldürme/yaralama olup olmaması durumu ikincil psikopati puanı üzerindeki
dağılımı etkilemektedir (p<.01). Öldürme/yaralama grubunun ikincil psikopati puanı ortalaması 22.93 (ss=4.73)
diğer iki grubunki ise 24.13 (ss=4.84) tür. Şuan ki suçun hırsızlık bir suç olup olmaması durumu da ikincil
psikopati puanı üzerindeki dağılımı etkilemektedir (p<.05). Hırsızlık suçu grubunun ikincil psikopati puanı
ortalaması 24.03 (ss=2.90) diğer iki grubunki ise 23.57 (ss=5.45) dir.
4.3.8.6. Saldırganlık envanteri
Suç/tekrar suç grubu analizleri: Saldırganlık ölçeği testi alt boyutları (yıkıcı, atılgan ve edilgen) için
iki grup arasında anlamlı bir farklılık elde edilmemiştir (p>.05).
Önceki adli bağlantı grubu analizleri: Saldırganlık ölçeği testi alt boyutları (yıkıcı, atılgan ve edilgen)
için iki grup arasında anlamlı bir farklılık elde edilmemiştir (p>.05).
Suç tipi grubu analizleri: Öldürme/yaralama grubunun atılgan saldırganlık puanları diğer iki grup bir
arada değerlendirildiğinde, anlamlı derecede farklılaşmıştır. Bu farklılığın düzeyi T-Testi’ne göre p=.000,
Mann-Whitney U Testi’ne göre ise p<.01 seviyesindedir. Buna göre öldürme/yaralama grubunun ortalama
atılgan saldırganlık puanı 40.15 (ss=13.04) iken diğer iki grubun ortalaması 29.61 (ss=16.01) olarak
114
belirlenmiştir. Öldürme/yaralama grubunun yıkıcı saldırganlık puanı ise T-Testi’ne göre neredeyse anlamlı
derecede, diğer iki grubun ortalamasından farklılaşmaktadır (p=.051). Diğer iki grubun ortalaması 19.17
(s=.9.60) iken öldürme/yaralama grubunun ortalaması 21.72 (s=.12.09) olarak tespit edilmiştir.
Hırsızlık suçu grubunun atılgan saldırganlık puanları diğer iki grup bir arada değerlendirildiğinde,
anlamlı derecede farklılaşmıştır. Bu farklılığın düzeyi T-Testi’ne göre p<.05, Mann-Whitney U Testi’ne göre ise
p<.05 seviyesindedir. Buna göre hırsızlık suçu grubunun ortalama atılgan saldırganlık puanı 27.54 (ss=15.68)
iken diğer iki grubun ortalaması 35.76 (ss=15.30) olarak belirlenmiştir.
İşlenen suçun cinsel suç olup olmaması durumu, saldırganlık alt türleri içinde anlamlı bir farklılaşmaya
neden olmamıştır (p>.05).
Tek yönlü varyans analizi yöntemi de suç tipi grupları arasında sadece atılgan saldırganlık boyutunda
anlamlı bir farklılaşma görüldüğünü ve bunun p<.01 seviyesinde olduğunu ve farklılığın öldürme/yaralama ve
cinsel suç grupları arasından geldiğini göstermektedir (p<.01).
4.3.8.7. Korelâsyon analizleri
Daha önce tutukluluğa sebep olan durumların çeşitliliği ile bu durumlar içinden kız kaçırma türündeki
suç çıkarıldığındaki koşul arasında p<.01 düzeyinde pozitif; toplam anti sosyal kişilik bozukluğu puanı arasında
p<.05 düzeyinde pozitif; hayat boyu tutuklanma sayısı ile p<.05 düzeyinde pozitif; dışa yöneltilmiş öfke puanı
ile p<.05 düzeyinde pozitif korelâsyon bulunmuştur.
Daha önce hüküm giymeye sebep olan durumların çeşitliliği ile bu durumlar içinden kız kaçırma
türündeki suç çıkarıldığındaki koşul arasında p<.01 düzeyinde pozitif; toplam anti sosyal kişilik bozukluğu puanı
arasında p<.01 düzeyinde pozitif; herhangi bir suçtan ötürü ilk tutuklanma yaşı ile p<.05 düzeyinde negatif
korelâsyon bulunmuştur.
Ortalama risk davranışı puanı ile anti sosyal kişilik bozukluğu puanı arasında p<.01 düzeyinde pozitif;
herhangi bir suçtan ötürü ilk hüküm giyme yaşı arasında p<.01 düzeyinde negatif; dışa yönelik öfke ile p<.01
düzeyinde pozitif; öfke kontrol puanı ile p<.01 düzeyinde negatif korelâsyon bulunmuştur.
Toplam anti sosyal kişilik bozukluğu puanı ile herhangi bir suçtan ilk hüküm giyme yaşı arasında p<.01
düzeyinde negatif; öfke içte puanı ile p<.05 düzeyinde pozitif; öfke dışa puanı ile p<.01 düzeyinde pozitif ve
öfke kontrol puanı ile p<.01 düzeyinde negatif korelâsyon bulunmuştur.
115
Herhangi bir suçtan ötürü ilk kez tutuklanma ve herhangi bir suçtan ötürü ilk kez hüküm giyme yaşı
arasında p<.05 düzeyinde pozitif;
Herhangi bir suçtan dolayı ilk hüküm giyme yaşı ile öfke kontrol puanı arasında p<.01 düzeyinde
pozitif korelâsyon vardır.
Öfke içte ve öfke dışta puanları arasında p<.05 düzeyinde pozitif korelâsyon bulunmuştur.
Öfke dışa ve öfke kontrol arasında p<.01 düzeyinde negatif korelâsyon bulunmuştur.
Öfke kontrol puanı ile herhangi bir suçtan ilk kez hüküm giyme yaşı arasında p<.05 düzeyinde pozitif;
öfke kontrol ve öfke dışa puanları arasında p<.01 düzeyinde negatif korelâsyon bulunmuştur.
Birincil psikopati puanı ile ortalama risk davranış puanı arasında p<.01 düzeyinde pozitif, anti sosyal
kişilik bozukluğu puanı ile p<.05 düzeyinde pozitif; hüküm giyme sayısı ile p<.01 düzeyinde pozitif; öfke içte
puanı ile p<.05 düzeyinde pozitif; öfke dışta puanı ile p<.01 düzeyinde pozitif ve öfke kontrol puanı ile p<.01
düzeyinde negatif korelâsyon gözlenmiştir.
İkincil psikopati ile edilgen saldırganlık arasında p<.01 düzeyinde pozitif; birincil psikopati arasında
p<.01 düzeyinde pozitif; toplam psikopati arasında p<.01 düzeyinde pozitif; yıkıcı saldırganlık arasında p<.01
düzeyinde pozitif; öfke dışa puanı ile p<.01 düzeyinde pozitif; öfke kontrol puanı ile p<.05 düzeyinde negatif; ilk
hüküm giyme yaşı ile p<.01 düzeyinde negatif; anti sosyal kişilik puanı ile p<.05 düzeyinde pozitif korelâsyon
bulunmuştur.
Toplam psikopati puanı ile anti sosyal kişilik bozukluğu puanı arasında p<.01 düzeyinde pozitif; öfke
içte puanı ile p<.05 düzeyinde pozitif; öfke dışa puanı ile p<.01 düzeyinde pozitif; öfke kontrol puanı ile p<.01
düzeyinde negatif; yıkıcı saldırganlık ile p<.01 düzeyinde pozitif; edilgen saldırganlık ile p<.01 düzeyinde
pozitif korelâsyon bulunmuştur.
Yıkıcı saldırganlık puanı ile ortalama risk davranışı puanı arasında p<.01 düzeyinde pozitif; anti sosyal
kişilik bozukluğu puanı arasında p<.01 düzeyinde pozitif; öfke dışa puanı ile p<.01 düzeyinde pozitif; öfke
kontrol puanı ile p<.01 düzeyinde negatif; edilgen saldırganlık puanı ile p<.01 düzeyinde pozitif korelâsyon
bulunmuştur.
Atılgan saldırganlık puanı ile hüküm giyme sayısı arasında p<.01 düzeyinde negatif; öfke dışa puanı ile
p<.01 düzeyinde pozitif korelâsyon bulunmuştur.
Edilgen saldırganlık puanı ile ortalama risk davranışı puanı arasında p<.05 düzeyinde pozitif; anti
sosyal kişilik puanı arasında p<.01 düzeyinde pozitif; ilk tutuklanma yaşı arasında p<.05 düzeyinde negatif, öfke
116
içte puanı ile p<.05 düzeyinde pozitif; öfke dışta puanı ile p<.01 düzeyinde pozitif; öfke kontrol puanı ile p<.01
düzeyinde negatif; birincil psikopati puanı ile p<.01 düzeyinde pozitif; ikincil psikopati puanı ile p<.05
düzeyinde pozitif; toplam psikopati puanı ile p<.01 düzeyinde pozitif; yıkıcı saldırganlık puanı ile p<.01
düzeyinde pozitif korelâsyon bulunmuştur.
Toplam istismar ve ihmal puanı, ilk hüküm giyme yaşı ile p<.05 düzeyinde pozitif korelâsyon içindedir.
117
5. Tartışma
Suç işleyen kişilerin öykülerine ilişkin bulgular, araştırma düzenlerinin, araştırma sorularının, gruplara
ayırma kriterlerinin ve çalışılan suç gruplarının çeşitliliği dikkate alındığında farklılık göstermektedir. Aşağıda,
çalışmada incelenen değişkenler, ana başlıklar halinde, literatür bulgularına dayanılarak değerlendirilmektedir.
5.1. Demografik Değişkenler
Literatürdeki çalışmalar, suç işleme-işlememe, tek veya tekrar suç işleme noktasında, demografik
değişkenlerin ayırt ediciliği açısından çelişkili sonuçlara işaret etmektedir. Bazı değişkenler bakımından gruplar
arasında anlamlı farklılıklar görülmezken, bazı değişkenler farklı suç davranışlarını açıklamakta, diğer bazı
değişkenler ise yalnızca meydana geldikleri döneme yakın zamanlardaki suç veya şiddet davranışını yordamakta
ancak daha ileriki zamanlardaki davranışı öngörememektedir (Seifert, Möller-Mussavi ve Wirtz, 2005; Loeber ve
Stouthamer-Loeber, 1986; Kenny ve Lennings, 2007).
Bu çalışmada, kişilerin doğdukları yerleşim biriminin niteliği, 18 yaş öncesi ve sonrasındaki göç
durumu, kardeş sayısı, ailedeki kişi sayısı, çocukluk döneminde bir işte çalışma, ilk kez bir işte çalışma yaşı, ilk
kez kaç yaşında aileden ayrı bir dönem geçirdikleri, medeni durumları, çocuk sahibi olup olmama ve ailede
bakıma muhtaç birinin olup olmaması durumları, gruplar arasında farklılık yaratmamıştır. Tek ve tekrar suç
işlemiş olan grupların suç işleme noktasında belli risk faktörlerini paylaşıyor olmaları, dolayısı ile belli bir takım
alanlarda anlamlı derecede farklılaşmamaları beklenen bir durumdur. Zira her iki grup da hayatlarının bir
döneminde kanunla muhalefet halinde olmuşlardır. Öte yandan her iki grup da belli dezavantajlı durumlarla
karşılaşmış olmakla birlikte tek suç işlemiş olanlar bu durumlarla daha iyi başa çıkabilmiş olabilirler. Ayrıca,
üstte belirtildiği üzere demografik değişkenler, suç işlemeyi ve tekrar suç işlemeyi öngörmekte her zaman aynı
güvenilirliği vermemektedir.
Suç işleme, tekrar suç ve suç tipi açısından demografik değişkenlerin farklı gruplara göre gösterdikleri
değişikliklere örnek çalışmalar aşağıda belirtilmektedir:
118
Seifert ve ark. (2005) 23 adli hastaneden ulaştıkları cinsel suç işlemiş 304 kişiyle yapmış oldukları
çalışmada, katılımcıların çoğunluğunun hayata dezavantajlı bir başlangıç yaptıklarını göstermişlerdir.
Katılımcıların % 83’ü en alt düzeydeki iki sosyal sınıftan gelmektedir, % 67’si liseyi terk etmiş, sadece üçte biri
mesleki bir eğitim almıştır ve % 72’si işsizdir. Bu kişilerin % 60’ı bekâr ve yaklaşık % 15’i evlidir. Adli
hastaneye yatırılmadan önce % 17’si eşiyle % 39’u yalnız yaşamaktadır. Cinsel suçtan farklı türde suç işlemiş
olanlardan oluşan kontrol grubu ile karşılaştırıldığında ailevi stres faktörleri gruplar arasında büyük oranda
farklılık yaratmamıştır.
Kenny ve Lennings’in (2007) 247 genç suçluyla kültürel alt grup, suç tipi, çocukluk çağı travması ve
psikopatoloji ile suç işleme davranışının ilişkisini araştırdıkları çalışmada katılımcıların % 90’ının 10, %44’ünün
ise 8 yılı tamamlamadan okuldan ayrıldıkları, % 54’ünün ebeveyninin ayrıldığı/boşandığı, %10’unun
ebeveyninin vefat ettiği veya ne olduğunun bilinmediği, % 35.7’sinin birlikte yaşadığı, % 94.8’inin bir ya da
daha fazla sayıdaki birinci derecede akraba tarafından yetiştirildiği bulunmuştur.
Maguin, Hawkins, Catalano, Hill, Abbott ve Herrenkohl (1995) 16 yaşındakilerin son 1 yıl içindeki
yerleşim yeri değişikliklerini incelemişler ve değişiklik sayısının 18 yaşındaki şiddeti yordadığını ancak 14
yaşındaki değişiklik sayısının 18 yaşındaki şiddet davranışını öngörmediğini bulmuşlar ve bu sonuçları, yer
değiştirmenin etkilerinin kısa süreli olabileceği şeklinde değerlendirmişlerdir. Yazarlar bu konuda daha fazla
sayıda çalışmaya ihtiyaç olduğunu bildirmektedirler.
Aileyle ilgili faktörler ve suç işleyen arkadaşlara sahip olmanın birlikte etkisini araştıran çalışmalar,
aileyle ilgili değişkenlerin çok az etkili olduğunu ya da hiç etkili olmadığını göstermiştir. Öte yandan ergenlerin,
ebeveyn kontrolü veya bağlanması zayıf olduğunda arkadaşlara daha çok bağlandığını bildirir (Petrocelli ve
Petrocelli, 2005).
Rebellon’a (2002) göre de parçalanmış aileden gelme ve ciddi suç işleme arasındaki bağ kesinlik
kazanmamıştır. Parçalanmış aileden gelmiş olan çocukların çoğu suç işlememektedir. Elliot ve Voss’tan (1974)
yapılan alıntıya göre sosyal sınıf ve etnik orijinle suç işleme arasında bağ olmadığı, okul ortamının bu konuda ev
ortamından daha önemli olduğu, suç işleyen arkadaşlarla ilişki içinde olmanın ancak, yabancılaşma ve
kuralsızlık ile beraber gerçekleştiğinde suçla ilişkili olduğu bildirilmiştir. Yani, aile yapısı tek başına her zaman
için tekrar suç işlemenin iyi bir yordayıcısı olmayabilir.
Loeber ve Stouthamer-Loeber (1986), ebeveynlerden birinin yokluğu veya parçalanmış aileden gelmiş
olma, sosyo-ekonomik durum ve ebeveynin sağlığı şeklindeki değişkenlerin suç işleme davranışını ancak zayıf
biçimde yordadığını ifade etmişlerdir.
Bu çalışmada, ailelerinin parçalanmış/bütün aile olması, çekirdek/geniş aile olması, ailede boşanma
olup olmaması durumları suç tekrarı grupları üzerinde anlamlı bir dağılıma sebep olmamıştır. Ayrıca gruplar,
119
çocukluk dönemlerinde kendileri ve aileleri zor durumda kalacak olsalar yardım alacak birilerinin olup
olmaması noktasında da farklılaşmamışlardır. Bir ihtimalle kişiler aile yapısının bozulması noktasında destek
alabilecekleri birilerini bulmuş ve bu stres yaratan durumu daha kolay atlatmış olabilirler.
Yessine ve Bonta’nın (2008) yaş ortalaması 16 olan 514 kişi ile yapmış oldukları çalışmada,
katılımcıların % 44’ü her iki ebeveyniyle, % 10’dan azı tek ebeveynle ve % 33’ü ebeveyni olmayan bir
yetişkinle yaşadığı bildirilmiştir.
Öte yandan başka çalışmalara göre ebeveynlerin çocukları ile ilişkilerinin kopuk olduğu ve/ya yapısal
olarak bozuk ailelerde (geniş, mobil aileler) suç oranının arttığı da bildirilmektedir (Wright, Cullen ve Williams
1997).
Hill, Howell, Hawkins ve Battin-Pearson (1999) ilkokul çağındaki (ortalama 10 yaş) 808 kişiyle yapmış
oldukları boylamsal çalışmanın sonuçlarına göre iki ebeveyniyle yaşayanlara göre ebeveyninden biriyle, başka
bir yetişkinle veya ebeveynsiz yaşayanların çeteye katılma oranları daha yüksektir.
Parçalanmış aile ve istismarcı ebeveynlere sahip olma hem 6-11 hem de 12-14 yaş grubu için çok zayıf
yordayıcılardır (Farrington, 1989).
Suç tekrarı grupları arasında eğitim seviyesi ve eğitim hayatları boyunca sınıfta kalıp kalmama durumu
açısından anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir. Gruplar arasında farklılık yaratmış olan demografik değişkenler
incelendiğinde, ele aldığımız popülâsyonda okul başarısı sübjektif olarak değerlendirildiğinde, daha önce hiç suç
işlememiş olan grubun kendilerini daha başarılı olarak gördükleri tespit edilmiştir.
Okul başarısı ve suç arasında kurulan teorik ve deneysel bağlara rağmen çok az sayıda araştırmacı,
akademik başarı ve yetişkinlikte suç işleme arasında korelâsyon bulmuştur. Otuzdan fazla eyaletin katıldığı bir
çalışmaya göre, 8. sınıfta, temel başarı testinden düşük puan alanların 10 yıl sonra daha yüksek seviyede şiddet
suçu işleme ihtimali gösterecekleri öngörülmüştür (Petrocelli ve Petrocelli, 2005).
Bazı yazarlara göre tekrar suç işleyenler okulda daha fazla problem yaşamakta ve okuldan daha erken
ayrılmaktadır (Zamble ve Quinsey, 1997). Çalışmaların, akademik başarı ve tekrar suç arasında direkt bir
nedensel ilişkiyi ortaya koymaktaki yetersizliğine rağmen düşük akademik başarının çocuğun davranışları
üzerinde etkili olduğu veya erken dönem davranış problemlerinin okul başarısının düşüklüğüne sebep
olabileceği, okul hayatı ile ilgili bir diğer unsurun da okul ortamına karşı geliştirilen bağlılık olduğu ve okula
bağlılığın düşük olmasının hayat boyu ısrarla suç işleme davranışının bir unsuru olduğunu görüşündedirler
(Gerhold, Browne ve Beckett, 2007).
120
Akademik başarı, gerekli bilişsel ve duygusal kapasitelerin yeterli derecede gelişmesini ve ortaya
konabilmesini gerektirecek bir durumdur. Kişinin bilişsel kapasiteleri ile ifade edilen, genel anlamda zekâ,
mantık yürütme, yargılayabilme, değişik türleri ile hafıza, işlem yapabilme, dili, görsel mekânsal becerileri
kullanabilme ve genel bilgilere sahip olabilme becerileri iken duygusal durum ile kastedilen kişinin yaşından
beklenen duygusal olgunluğa erişmiş olması, gerek yaşıtları ile gerekse otorite figürü sayılabilecek öğretmen ve
okul yönetimi ile ilişkilerini düzenleyebilmesi, diğer sosyal ortamlardan farklı olabilecek bir takım değer ve
kuralları anlayabilme ve bunlara uyabilme, sınav ve değerlendirme gibi belli stres yaratan olayları karşılayabilme
becerileridir.
Bu kriterlerle ilgili olarak objektif değerlendirmelere ulaşmak mümkün olmadığından, katılımcılardan
kendilerini genel olarak okul başarıları açısından değerlendirmeleri istenmiştir. Sonuçlardan ortaya çıkan, tekrar
suç işlemiş olanların bahsi geçen ortamda kendilerini daha başarısız buldukları yolundadır. Öte yandan bu
başarısızlığın bilişsel boyuttan mı yoksa duygusal boyuttan mı kaynaklandığına dair kesin bilgiye ulaşmak
mümkün olmamıştır. Uygulama sırasındaki gözlemler, katılımcıların genel anlamda zekâ boyutunda
ortalamanın altında bir performans göstermediklerini düşündürtmektedir. Bu noktada dikkat daha ziyade
duygusal boyutun önemini akla getirmekte özellikle sosyal düzen ve otorite ile ilişkinin düzenlenmesine ilişkin
kurallara uyumun sorgulanmasını gerektirmektedir.
Bilişsel, duygusal veya psikolojik açıdan gösterilen akademik performansın, kişinin öğrenme ortamı,
öğrenmeye ilişkin tutumları ve benlik algısı üzerinde değişiklik yaratması beklenebilir. Çalışmamızdaki soru,
katılımcıların hayatlarının önemli bir aşamasında kendilerini ne şekilde değerlendirdikleri noktasında bilgi
vermesi açısından anlamlı olabilir.
Bir çalışmada katılımcıların demografik özelliklerine bakıldığında %47’sinin çocukken evden
kaçtıkları, % 27’sinin bir bakım kurumuna gittiği, %30’unun okuldan kaçtığı, % 49’unun okuldan atıldığı, %
65’inin 11 yıl altı eğitim aldığı, % 67’sinin işsiz, % 32’sinin evsiz olduğu bildirilmiştir (Walker, Karahaw ve
Nicholas, 2006).
Hawkins ve arkadaşlarının (2000) çalışmasına göre 10, 14 ve 16 yaşlarında akademik performansın
düşük olması ve okulda davranış problemleri yaşanması, 18 yaşındaki suç işleme riskini arttıran faktörlerdendir.
Okul performansının düşüklüğü, suça karışmanın güçlü bir tahmin edicisidir. Akademik başarısı düşük
olan çocukların suç işleme, tekrar suç işleme ve daha ciddi suçlar işleme ihtimalleri yüksektir (Petrocelli ve
Petrocelli, 2005).
Hill ve arkadaşlarına (1999) göre eğitim hedeflerinin düşüklüğü, okula bağlılığın azlığı ve başarının
düşüklüğü çeteye katılma davranışının iyi yordayıcılarındandır.
121
Lonardo, Giordano, Longmare ve Manning (t.y)1, çalışmasının sonuçlarına göre ise okulda alınan notlar
ile suça karışma arasında ilişki çıkmamıştır.
Bu çalışmadaki grupları ayıran bir diğer koşul da iş durumudur. Her iki grup da düzenli bir işe sahip
olma ve dolayısı ile sosyal güvenceye sahip olma noktasında farklılık göstermemekle birlikte tekrar suç işleyen
grubun hem ceza infaz kurumuna (CİK) girmeden önceki son yıl için hem de hayat boyu, maddi durumlarını
iyi/çok iyi olarak değerlendirdiği buna karşılık iş sahibi olmadıkları ayrıca para kazanmak için yapmış oldukları
işlerin hemen her zaman yasa dışı nitelikte olduğu görülmüştür. Bu verilerden hareketle tekrar suç işlemenin bir
boyutunun da suç işlemenin, belli bir suçta uzmanlaşma olsun olmasın, geçimi sağlama işlevi gördüğü, tek suç
işleyenlerden farklı olarak, düzenli bir iş koşulunun sağlanamadığı durumlarda yasa dışı nitelikte davranışlarda
bulunulduğu veya bu tür yaşam krizlerinde yakınlardan destek alınamadığını düşündürtmektedir. Ancak
kişilerin özellikle çocukluk dönemlerinde yakınlarından destek alma, şuan yakınları ile temasta olma hatta ceza
infaz kurumunda güvenebilecek yakınlıkta birisinin bulunması durumları arasında anlamlı bir farklılık olmaması
dikkati kişilerin para kazanma noktasındaki değerlerini, stres yaratan hayat olayları karşısındaki çözüm
yollarının yeterliliğinin sorgulanmasını gerektirmektedir.
Tekrar suç grubu genel olarak iş sahibi olmadıklarını ve iş yaptıklarında bunların yasadışı nitelikte
olduğunu bildirmektedirler. Aynı durum ceza infaz kurumu öncesi son 1 yıl için de geçerliliğini sürdürmüştür.
Aynı bağıntı daha önce herhangi bir adli bağlantısı bulunanlar için de geçerlidir. Hem genel olarak hem de ceza
infaz kurumu öncesi son 1 yıl içinde yapılan işlerin kanundışı oluşu durumu suç tipleri arasında farklılığa yol
açmış, kanun dışı işlerle geçinme durumunda ilk sırayı hırsızlık suçu grubu, ikinci sırayı öldürme/yaralama
grubu ve son sırayı da cinsel suç grubu almıştır. Hırsızlık suçu grubu diğer iki grup bir arada olmak koşulu ile
karşılaştırma yapıldığında kanun dışı iş yapma noktasında üstünlüğünü korumuştur. Ceza infaz kurumu öncesi
geçimi kişinin kendisi dışında birilerinin sağlıyor olması durumu tekrar suç grubunun tek suç grubundan
farklılaşmasına sebep olmuştur. Tekrar suç grubunda bu sorumluluk kişinin kendisi dışında görünmektedir.
Social Exclusion Unit (SEU)’in (2002) bir çalışmasına göre ceza infaz kurumunda kalmakta olan
erkeklerin % 52’si genel popülâsyona göre kalifiye olmadığı bildirilmektedir. Raynor (1997) mahrumiyet
yaşayan yerlerden gelen mahkûmlar arasında para ve işle ilgili problemlerin anlamlı derecede farklılık
gösterdiğini bulmuştur. Değişik çalışmalar, suç işlemiş olanlar arasında işsizlik oranlarına dair farklı bulgular
sunmaktadır. Bu oran Walker ve arkadaşlarının (2006) çalışmasında % 67, Seifer ve arkadaşlarının (2005)
çalışmasında ise % 72 olarak belirtilmektedir.
Genel olarak, tekrar suç işleyenlerin oturmamış bir hayatları olduğu, sıklıkla işsiz kaldıkları
bildirilmektedir (Zamble ve Quinsey, 1997). Sampson ve Laub’un (1997) araştırmalarına dayanarak bildirdiğine
göre suç oranının düşmesinde düzenli bir işe sahip olmak önemli yer tutmaktadır. Kişi böylelikle sosyal kapital
1
Tarih yok
122
geliştirmekte ve toplumsal bağ kurmaktadır. Cullen ve Wright (2004) yaptıkları çalışmada, iş sahibi olmanın
suçu azaltıcı etkisinin sadece sosyal bağlardan değil aynı zamanda iş arkadaşları ile kurulan prososyal ilişkiler ve
bunların suç işleyen arkadaşlardan uzaklaşmayı sağlaması nedeniyle olduğunu bildirmektedirler.
Bir kişinin iş sahibi olmasının, tekrar suç işlemeyi 1/3 veya 1/2 oranında düşürürken sabit bir
yerleşkesinin olmasının bu oranı 5 kat düşürdüğü bildirilmektedir (Social Exclusion Unit (SEU), 2002).
Sampson ve Laub (1997), ergenlik dönemindeki tutukluluk süresinin iş düzeni ile ilişkili olduğunu, uzun
süre tutuklu kalanların düzenli iş sahibi olmakta problem yaşadıklarını bildirmektedirler.
.
Bir boylamsal çalışmada, daha önce suç işlemiş olanların işsiz kaldıkları dönemde suç işleme
sıklıklarının daha fazla olduğu bildirilmiştir (Farrington, Gallagher ve Morley, 1986).
Kawachi, Kennedy ve Wilkinson (1999) materyal dağılımındaki gözle görülür derecede yüksek
eşitsizliğin, toplum üyelerinde gücenme yarattığını ve sosyal dokuyu bozduğunu bildirmektedir. Yazarlar,
yaptıkları çalışmada belli bir eyaletteki gelir eşitsizliğinin öldürme, gasp, soygun ve hırsızlık ile anlamlı
derecede ilişkili olduğunu bu değişkenle ilgili olmayan tek suçun tecavüz olduğunu bildirmişlerdir. Kişiler
arasındaki güvensizlik ve sadece kadın tarafından yönetilen evlerin sayısının fazlalığı ile hem şiddet içeren
suçlar hem de hırsızlık arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. Yoksulluk ve işsizlik oranlarının artması ile yüksek
oranda cinayet suçu işlenmesi arasında da anlamlı ilişki bulunmuştur.
Bu çalışmada, daha önce belirtildiği gibi çocukluk/ergenlik döneminde bir işte çalışma noktasında
gruplar farklılaşmamıştır. Bu sonuca uyumlu bir diğer görüş de iş sahibi olmanın gençler için, suç açısından,
risk faktörü olabileceği çünkü gençlerin çalıştığı yerlerde (garsonluk, fast food vs.) sosyal kapital kurulamadığı,
yaşıtlarla çalışıldığı ve geleneksel değerlere bağlılığın geliştirilemiyor olabileceği şeklindedir. Kriminologlar,
ekonomik aktörler olarak ergenlerin çalışmak ya da suç işlemek arasında seçim yaptığını varsaymaktaysa da
gençlerin genelde her ikisini de yaptığı vurgulanmıştır. Bir işte çalışmak, kısa dönem ekonomik kazanç ve okula
uzun dönemli yatırım ile ilgilidir. Suç ve yarı zamanlı işler ihtiyaçların karşılanması, giyecek, ulaşım, alkol ve
madde alabilme gibi, benzer sonuçlara götüren kaynaklardır (Wright ve ark., 1997).
Katılımcıların ceza infaz kurumu öncesi ve sonrası medeni durumları ve çocuk sahibi olup olmama
durumları arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemekle beraber tek suç işleyenlerde çocuk sayısının fazla olduğu
görülmüştür. Çocuk sayısının artması, ailedeki yetişkin bireyler üzerindeki maddi ve manevi sorumluluğu
arttırmaktadır. Kişiler bu noktada hem ebeveynlik becerilerini ortaya dökmek hem de maddi planlarını tekrar
gözden geçirmek durumundadırlar. Tek suç işlemiş olan grubun en azından maddi sorumluluklar anlamında,
yukarıda iş sahibi olmakla ilgili olarak belirtilen veriler de göz önünde tutulduğunda avantajlı olduğu
düşünülebilir. Bu görüşe ek bir veri de ceza infaz kurumu öncesi geçimi sağlayan kişilerin kim olduğuna
yönelik sorudan gelmektedir. Buna göre kişinin, ailesi ile ilgili olarak sorumluluk almamasıyla karakterize olan
123
geçimin tamamı ile kişinin kendisi haricinde diğer aile büyükleri tarafından sağlanması durumu tekrar suç
işlemiş grupta anlamlı derecede yaygındır.
Gruplar arasında anlamlı bir farklılık nedeni de 18 yaş öncesinde aileden ayrı geçirilen bir dönemin
bulunmasıdır. Tekrar suç işleyenlerde ve daha önce herhangi bir adli bağlantısı olanlarda bu oran daha yüksek
çıkmıştır. Kişilerin neden böyle bir dönem geçirdikleri sorgulandığında eldeki veriler daha yol gösterici
olmaktadır. Öncelikle, olumsuz bir neden ile (aile içi şiddet, arkadaş çevresi, boşanma, siyasi, yasa dışı işler ve
ceza infaz kurumunda kalış) aileden ayrı vakit geçirme oranı tekrar suç işleyenlerde daha yüksektir. Aynı
zamanda tek suç işlemiş olan grupta arkadaş çevresine kapılma, siyasi, yasadışı işler ve ceza infaz kurumunda
kalış gibi sebeplerin hiçbiri bulunmamaktadır. Kişinin yaşamı esnasında meydana gelen herhangi bir problem
genel dengeyi bozduğunda kişi hayatındaki diğer unsurlara daha fazla bağlanma gösterebilmektedir. Örneğin
eve olan bağlılığın olumsuz bir nedenle bozulması arkadaş grubuna olan duygusal yatırımı arttırabilmektedir.
Öte yandan grupların ikisi de ergenlik döneminde, yaklaşık 14 yaşlarında, aileden ayrılmışlardır. İki
grubun evden ayrılma konusunda ortak olan nedenleri incelendiğinde boşanma ve ebeveynden çocuklara yönelik
şiddetin varlığı noktasında yapılan incelemede grupların birbirinden farklılaşmadığı diğer verilerce
desteklenmiştir. Bu durumda, gelişimsel olarak ebeveynlerden ayrımlaşmanın başlaması beklenen ergenlik
döneminde tekrar suç grubunun arkadaş çevresine beklenmeyecek derecede yakınlaşması ve kanunla ters
düşecek davranışlarda bulunması anlam kazanmaktadır. Kişilerin arkadaş normlarına olan aşırı bağlılığı ve bu
normların toplumsal değerlerden sapma oranı bu noktada etkili olmuş olabilir. Tekrar suç işleyenlerde aile içi
şiddet ve boşanma şeklindeki sebeplerin oranı (analiz yapılamayacak kadar küçüktür) diğer gruba göre daha
düşüktür. Bu da dikkatleri arkadaş çevresi, akran normlarına bağlılık hakkındaki yorumlara güç
kazandırmaktadır. Katılımcıların bu dönemleri nerede geçirmiş olduklarına bakıldığında sonuçlar daha anlamlı
hale gelmektedir (gruplar analiz yapılamayacak kadar küçüktür). Tek suç işlemiş olan grupta kalış yeri olarak
ilk sırada akrabalarının evi gelmekteyken tekrar suç işlemiş olan grup sokak ve/ya inşaatta kalmışlardır. Bu
durumda süpervizyon eksikliği gündeme gelebilir.
10 yaş öncesine ebeveynden ayrılmanın etkili bir yordayıcı olabileceği bildirilmektedir (Hawkins ve
ark., 2000). Elliott ve ark. (1974) suç işleme noktasında en iyi yordayıcının arkadaş grubuna bağlılık olduğunu
bildirdiği aktarılır. Stewart, Simons ve Conger (2002), sokakta vakit geçirenlerde daha yüksek suç oranı
görüldüğünü bildirmektedir. McCord ve Esminger (1995) evden erken ayrılmak ve şiddet davranışının artması
arasında ilişki bulmuştur. Walker ve arkadaşlarının (2006) çalışmasında bildirilen evden kaçma oranı % 47’dir.
Farrington (1989), 12-14 yaşında kaçma oranı yüksek olanlarda ergenlik ve yetişkinlikte şiddet
gösterme ihtimalinin yüksek olduğunu bildirmektedir.
Askerlik dönemini sorunsuz biçimde geçirme, okul ortamında bahsi geçen becerilerin yetişkinlik
yaşamına dek kazanılmış ve günlük yaşama uyarlanabilmiş olmasını gerektirmektedir. Kişiler kesin kuralları
124
kabul edebilmeli, ast-üst ilişkisini kavrayabilmeli ve buna uygun davranabilmeli, sorumluluk alabilmeli, toplu
olarak hareket edebilmeli, davranışlarının hem bireysel hem de içinde bulunduğu grubu etkileyiş şeklini
anlayabilmeli, dürtülerini engelleyebilmeli, hayal kırıklığına karşı tolerans geliştirebilmelidir. Bahsi geçen
becerilerin yokluğu kişinin bu dönemde sorun yaşamasına ve kuralları bozacak tipte davranışlar göstermesine
sebep olabilir. Daha önce adli bağlantısı bulunan grubun askerlikte kuralları bozacak türde davranış gösterme
oranları anlamlı derecede yüksektir.
İnanç sistemi, kişinin hem içsel olarak hem de dış dünya ile ilişkilerini düzenleyici değerleri
barındırmaktadır. Kişinin, aldığı eğitim, yetiştiriliş tarzı, içine doğduğu ve karşılaştığı kültürel değerler,
deneyimleri ve sezgileri sayesinde geliştirdiği değerlerin şekillendirdiği biçimde davranması beklenir. Bu
araştırmada her iki grup da dini inanca sahip olma noktasında farklılaşma göstermemekle birlikte, tekrar suç
işlemiş olanların ceza infaz kurumu deneyimi ile birlikte bu inançlarında artış olduğunu bildirdikleri
gözlenmiştir. Bu durum birkaç şekilde yorumlanabilir. Öncelikle bu tür bir inanca sahip olmak her iki grubu da
suç niteliğinde bir davranışta bulunmaktan alıkoymamıştır. Tekrar suç işleyenlerin inancındaki artış, ceza infaz
kurumu kalışı esnasında dini rutinlere dâhil olmanın getirebileceği sosyal avantaj ve psikolojik rahatlama ile
alakalı olabilir. Kişiler neyin doğru neyin yanlış olduğu noktasında belli bir takım normlarla karşı karşıya
kalmakta ve değerlerini tekrar gözden geçirip affedilme umudu taşıyabilmektedir. Öte yandan bu tür bir manevi
desteği kullanmak ceza infaz kurumu koşullarını daha rahat geçirmenin bir yolu da olabilir. Bu noktada, ceza
infaz kurumu kalımı boyunca kişinin avantajı için kullanılmak üzere geçici değerler oluşturuluyor, davranış bir
biçimde rasyonalize ediliyor ancak ceza infaz kurumu sonrası tekrar eski değerlere dönülüyor olabilir. Bu
anlamda kişinin davranışlarını belirleyen temel bir unsur uzun süreli bir stres dönemi ile başa çıkmakta
kullanılıyor olabilir.
5.2. Aile ve yakın çevreye ilişkin değerlendirmeler
Ebeveynlerin eğitim durumu, ebeveynleri kaybetme yaşı, annenin düzenli bir işe sahip olup olmaması
durumları gruplar arasında anlamlı farklılığa yol açmamıştır. Bu noktada da katılımcılar ortak bir paydaya
sahiptir. Ayrıca annenin iş sahibi olması genel olarak, görüşmedeki tavırlardan hareketle her iki grup için de
zaten beklenen bir durum değildir. Her iki grupta da annenin çalışıyor olmasının geleneksel olarak kabul
görmediğini, böyle bir şeye izin verilmesinin uygun olmadığını bildirmektedir.
Lonardo ve arkadaşları (t. y.), ebeveynin kontrolü ve desteği arttıkça suça karışma ihtimalinin azaldığı,
anneleri liseden az eğitim görenlerin suça karışma ihtimallerinin daha az olduğu bildirilmiştir.
Tekrar suç işlemiş olanların babalarının hayat boyu düzenli bir işe sahip olma oranı daha yüksektir. Tek
suç işlemiş olan grubun bu dezavantajla başa çıkmış olduğu düşünülebilir.
125
Reid (2006) düşük sosyo-ekonomik seviye ile suç işleme arasında bağlantı bulunmadığını, babanın iş
sahibi olması ile ise ancak küçük bir bağlantı olduğunu söylemiştir.
Katılımcılardan aile bireyleri ile ilişkilerini genel olarak değerlendirmeleri istendiğinde ulaşılan
sonuçlarda anlamlı bir farklılık görülmemiştir. Bu soru çok genel bir kapsama sahip olduğu için gruplar
farklılaşmamış olabilir. Daha sonraki araştırmalarda belli yaş dönemlerinde ilişkilerin nasıl olduğu ve/ya aile
üyelerinden biri veya hepsi ile ilişkilerin bozulduğu belli bir dönemin olup olmadığı, ceza infaz kurumuna
girişleri nedeni ile ilişkilerde kalıcı ve/ya geçici bir bozulmanın olup olmadığı sorgulanması daha farklı sonuçlar
doğurabilir.
Gruplar 18 yaş öncesinde ailede biriyle sorun yaşama noktasında farklılaşmamakla birlikte sorun
yaşanan kişinin kim olduğu sorgulandığında bu kişinin ebeveynden biri olma oranı tekrar suç işlemiş olan grupta
daha yüksektir. Burada yine kişilerin çocukluk döneminde otorite ile ilişkilerinde yaşanan bir problem ihtimali
düşünülebilir. Bu kişilerle yaşanılan problemin şiddeti söz konusu olduğunda gruplar küçük olduğundan net bir
istatistik ortaya konamamakla birlikte tekrar suç işleyen grubun problem şiddeti için ağır/çok ağır ifadesini
kullanma oranı tek suç işlemiş olan grubun yaklaşık olarak iki katıdır. 18 yaşına kadarki dönem içinde aile
üyeleri ile herhangi bir sorun yaşama durumu olağan karşılanabilmektedir ki gruplar bu noktada farklılık
göstermemişlerdir ancak yaşanan problemin ağırlığı kişilerin sonraki davranışlarını belirlemede önemli
olmaktadır. Gelişimsel olarak kaldırılamayacak derecede ağır olan problemler ve bunların bakım veren kişilerle
yaşanmış olması kişinin dünyayı ve kendini algılayışı üzerinde bozucu etkiye sahip olabilir.
Literatürde, genci suça götüren farklı yollardan bahsedilmektedir. Bunlardan biri olan otoriteyle
çatışmalı yol ile ebeveynin gözetimi, yaşıtların normlardan yoksun oluşu ve suç işleyen arkadaşların olması
arasında ilişki varken örtük yolun sadece suç işleyen arkadaşların olması arasında ilişki bulunmuştur (Hoaken ve
Pihl, 2000). Bu çalışmada 18 yaş öncesi problemlerin daha ziyade ebeveynle yaşanması, ileride bahsedileceği
şekliyle okuldan/evden kaçma noktasında grupların anlamlı derecede farklılaşması gibi değişkenler göz önünde
tutulduğunda tekrar suç işleyen katılımcıların otorite ile çatışmalı yol üzerinden bir suç kariyeri oluşturduğu
düşünülebilir.
Aile bireyleri arasında psikolojik sıkıntı yaşayan birinin bulunması, o kişinin aile içindeki rollerini
etkileyebilmekte, ailenin geri kalanı için stres kaynağı oluşturabilmektedir. Bu noktada suç tekrarı açısından
değil ancak suç tipi açısından anlamlı sonuçlara ulaşılmıştır. Özellikle öldürme/yaralama tipi suç işlemiş
olanlarda bu oranın fazlalığı dikkat çekmektedir. Hem ebeveynde hem de kardeşlerinde psikolojik sıkıntı
olduğunu bildirme noktasında öldürme/yaralama grubu öndedir. Öldürme/yaralama grubunda ailede psikolojik
rahatsızlığı bulunan biri olduğunu bildirme oranı diğer iki grup birlikte ele alınarak karşılaştırıldığında en
yüksek, hırsızlık grubu için ise benzer bir karşılaştırma en düşük oranı vermiştir. Bildirilen sıkıntının türüne
bakıldığında sinirlilik, anti sosyal davranışlar ve alkol-madde kullanımına ilişkin sorunlar ön plandadır.
126
Suç tekrarı grupları için de sorun tipleri analiz yapılamayacak kadar küçük olmakla birlikte, ebeveyn,
kardeş ve akrabalarda herhangi bir psikolojik sıkıntı bildirme oranı tekrar suç işleyenlerde daha yüksek,
bildirilen sorunlarda da ilk sırada yine sinirlilik, anti sosyal davranışlar ve alkol-madde kullanımına ilişkin
sorunlar gelmektedir. Sıklıkla suç işleyen ve belirgin olarak kişiye yönelik şiddet göstermiş bu gruplarda sinirli
olma, öfke kontrolü, madde kullanımının aile içinde yer bulması ve anti sosyal nitelikteki davranışların gelişim
süreci içine katılması belli suç tipleri belki de tekrar suç işleme davranışı için alt yapı hazırlamış olabilir. Bu
ailelerden gelen kişilerin öfke kontrol becerileri, öfkenin aile içi işleyişteki güç dengeleri üzerindeki etkisini
gözlemleme noktasında sosyal öğrenme kuramını hatırlatmaktadır.
Moffitt (1987), ebeveynlerinin ruhsal durumu ve/ya suç işlemiş olması koşulu ile kişilerin suç davranışı
göstermesi arasındaki ilişkiyi araştırdığı, evlat edinilenlerle yaptığı çalışmasında, kişinin biyolojik
ebeveynlerinden en az birisinin psikiyatri hastanesine yatmış olmasının kişinin bir suçtan ötürü tutuklanma
ihtimalini arttırdığı, bu yatışın kişinin tekrar suç işleme oranı üzerinde etkili olmazken biyolojik ebeveynin tekrar
suç işlemiş olması kişinin tekrar suç işleme oranını iki kat arttırdığı, biyolojik ebeveynin hem hastaneye yatması
hem de tekrar suç işlemiş olması durumunda ise bu oranın dört kat arttığı bulunmuştur. Tek başına ebeveynin
hastane yatışı ya da tekrar suç işlemesi kişinin şiddet davranışı anlamlı derecede etkilemezken her iki koşulun da
gerçekleşmesi, kişinin şiddet davranışını iki katına çıkarmaktadır ancak yapılan analizler null hipotezini
reddetmeye yetmemiştir. Çalışma sonucunda, evlat edinilenlerin ciddi bir suç işlemeleri yalnızca ebeveynin
kişilik bozukluğu madde istismarı şeklindeki bozukluklarına atfedilmiştir. Ebeveyninde psikiyatrik hastalık
bulunan ve ebeveyni suç işlemiş olanların şiddet içermeyen suçlardan dolayı tutuklanma, 3 ve daha fazla sayıda
tutuklanma, infaz kurumunda altı aydan daha fazla kalma ve daha erken yaşta (19 yaş öncesi) tutuklanma
oranları ve kendilerinin psikiyatri hastanesine yatma oranları anlamlı derecede daha yüksektir.
Kişinin, suç işlenen bir çevrede yetişmiş olması, özellikle de aile ve yakın çevre içinde kanunla
muhalefet haline düşmüş kimselerin bulunması, model alarak davranış ve değer öğrenimi konusunda ve bu
kişilerin ceza infaz kurumunda kalışları boyunca aile sisteminden uzak kalmaları ve aileyi hem aile içi işleyiş
hem de toplumsal değerler açısından dezavantajlı bir duruma soktuğu varsayılabilir.
Farklılaşmış Asosiasyon Teorisi’ne göre iletişim ve etkileşimi içeren öğrenme prensipleri tüm suçları
açıklamaktadır. Buna göre suç davranışı iletişimde bulunulan diğer insanlarla olan etkileşimden, suç
davranışının temel bölümü yakın kişisel gruplar içinde öğrenilir. Özellikle akran grupları ile yapılmış olan
çalışmalar bu teoriyi desteklemiştir. Sonuç olarak farklı yaş dönemlerinde suç işlemiş akranlarla karşılaşma,
bunlarla vakit geçirme, bu arkadaşların önemli oluşu ve bu kimselere bağlılığın derecesinin suç ve tekrar suç
davranışının öğrenilmesinin temelini teşkil ettiği düşünülmektedir (Shutherland ve Cressey, 1992).
Reckless’ın (1973) teorisine göre hem dışsal (sosyal baskı) hem de içsel (benlik kavramı) bir sosyal yapı
bulunmaktadır. Bunlar hayal kırıklığı toleransı ve sosyal değerlerle özdeşim noktalarında tampon görevi
görmektedirler ve bu yapıların işleyiş biçimi önemlidir.
127
Ball’un (1983) aktarılan bir çalışmasında katılımcılar 6. sınıftayken davranışları daha ziyade arkadaş
grubu normları tarafından belirlenmekteyken 9. sınıfla birlikte içsel normları tarafından belirlendiği
bulunmuştur.
Bu çalışmada, tekrar suç işlemiş olanlarda ailede suç işleyen birinin bulunma oranı daha yüksek
olmakla birlikte gruplar arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Burada derinlemesine bir inceleme daha yol
gösterici olabilir. Örneğin ailede suç işlemiş kişilerin ne tür suçlar işlemiş olduğu gibi. Ancak bu konu
araştırmanın kapsamı dışında kalmıştır.
Öte yandan demografik bulgular içindeki değerlendirmelerde dikkati çeken toplumsal değerlerden
sapmış arkadaş grubu ve normlarına olabilecek aşırı bağlılığın bir devamı olarak nitelendirilebilecek bir diğer
durum da kişinin arkadaşlarının suç işleme oranlarıdır ki bu noktada gruplar arasında anlamlı farklılık vardır.
Tekrar suç grubunda bu oran daha yüksektir. Suç tipleri açısından da hırsızlık suçu grubu ilk sırada yer almakta
ve diğer iki suç türü bir arada ele alınıp karşılaştırma yapıldığında farklılık anlamını korumaktadır. Hırsızlık
suçu tipi, bu araştırmanın bulgularında da belirtildiği gibi, özellikle genç yaşlarda, pek çok defa birlikte hareket
edilen, maddi getirisi ve heyecan verici nitelikleri sebebi ile sıklıkla tekrar eden bir suç tipidir.
Kişi risk faktörlerine ne kadar maruz kalırsa şiddet davranışı gösterme ihtimali de o kadar yüksektir.
Suça neyin neden olduğu yolundaki tartışmalar suçun yakın ve uzak nedenleri arasındaki ayrımı yapmadaki
güçlüklerden kaynaklanır. Suçun yakın sebeplerinden biri suç işleyen arkadaşlara sahip olmaktır. Bu tür
arkadaşlıkların olması ebeveyn-çocuk bağlanmasının zayıflığından kaynaklanıyor da olabilir. Bazı
kriminologlar, ekonomik sıkıntı içinde olan bireylerin çocukları ile güçlü bağ kurmakta başarısız olduklarını
söylerler (Petrocelli ve Petrocelli, 2005).
Maschi (2006)öfke düzeyi yüksek ve aynı zamanda suç işleyen arkadaşlara sahip olanların hem mala
yönelik suç hem de şiddet suçu işleme riskinin fazla olduğunu bildirmektedir.
Aile ve yakın çevrede suç işlemiş bireylerin bulunma oranları ve bunun suç davranışını açıklama gücü
de çalışmalara göre değişiklik göstermektedir.
Kenny ve Lennings (2007) suç işlemiş katılımcıların % 28.6’sının ebeveynlerinden birinin ceza infaz
kurumu geçmişi olduğu bildirirken, Hawkins ve arkadaşları (2000) 14 ve 16 yaşlarındayken, suç işlemiş
ebeveyne sahip olmanın kişilerin 18 yaşındaki suç işleme riskini iki kat arttırdığını bildirmektedir.
Farrington’a (1989) göre de 10 yaş civarında, suç işlemiş bir kardeşe sahip olmak sonraki tutuklulukları
tahmin etmekte etkilidir. Ergenlik döneminde suç işleyen arkadaşların olması, şiddet suçunu yordamada, daha
önceki dönemlerde suç işlemiş bir arkadaşa sahip olmaktan daha etkili bir göstergedir.
128
957 ergenle yapılan bir çalışmada, demografik özellikler ve diğer geleneksel yordayıcılar kontrol
edildiğinde ebeveynlerin, akranların ve partnerlerin sapmasının her birinin bu kişilerdeki suç davranışı ile
korelâsyon içinde olduğu görülmüştür. Bu alanların sayısının artması demek suç oranının da artması demektir.
Özellikle partneri sapkın olanlarda suç oranı daha fazladır. Genel olarak bakıldığında ise suç işleyen arkadaşlara
sahip olmak güçlü bir yordayıcıdır (Lonardo ve ark. t.y.).
Huizinga ve ark. (2003) sapkın arkadaş ve ebeveynlerin suça karışmayla ilgisini ele almışlar, suç
işlemiş arkadaşlara sahip olmanın yaygın etkisini bulmuşlardır. Katılımcıların sadece ebeveynin sapkınlığından
etkilenmediği, ancak sapkın arkadaşlarla bir arada ele alındığında sadece suç işlemiş arkadaşı olanlara göre daha
fazla risk altında oldukları görülmüştür.
Suç işleyen arkadaşlara sahip olmak hem benzer diğer yargılarını paylaşmak hem de suça ilişkin teknik
ve fırsatların öğrenilmesi, paylaşılması açısından da önemlidir (Bruinsma, 1992). Hawkins ve arkadaşlarının
(2000) çalışmasına göre, anti sosyal arkadaşlara sahip olmak ve sosyal bağlar 12-14 yaş için güçlü bir yordayıcı
iken bu değişkenler 6-11 yaş için zayıf bir yordayıcılardır. (Farrington, 1989).
Alkol ve/ya yasadışı madde kullanımı ve kullanım sıklığı gerek kullanan bireyi gerekse yakın çevresini
kullanılan maddenin niteliği ve miktarı da belirleyici olmak üzere olumsuz biçimde etkileyebilmektedir. Alkol,
hatta bazı durumlarda madde kullanma, ülkemizde olmasa da, yasal kurallarca da kabul edilmiştir. Öte yandan
inanç sistemleri birbirinden farklılık göstermekle birlikte bu konularda yasaklayıcı olabilir. Dolayısı ile bu konu
incelenirken tek başına kullanımın gruplar arasında her koşulda farklılık yaratması beklenemez.
Tekrar suç işleyenlerin akrabalarında alkol kullanımı ve bu kişilerin daha sık olarak alkol kullandıkları
görülmüştür. Aynı şekilde bu kişilerin arkadaşları da daha sık olarak alkol kullanmaktadır. Hırsızlık suçu
grubunda yakın arkadaşların alkol kullanma sıklığının diğer iki gruptan anlamlı derecede daha sık olarak alkol
aldığının bulunmuş olması bu suç grubundakilerin arkadaş çevresi ile bilgilerimizi derinleştirmektedir.
Öldürme/yaralama grubu ise diğer iki grup bir arada değerlendirilip karşılaştırma yapıldığında kardeşlerinin
alkol kullanma sıklığının fazlalığı nedeni ile öndedir. Daha önce adli bağlantısı olan grubun arkadaşlarında alkol
kullanımı sebebi ile sorun yaşandığı gözlenmiştir. Hırsızlık suçu grubu akrabaların sorun yaratacak denli alkol
kullanması noktasında da diğer iki gruptan öndedir. Yakın akrabalarda/arkadaşlarda sorunlu alkol kullanımı
kişinin içinde yaşadığı çevrede genel veya bu kişinin hedef olabileceği sorunları da beraberinde getirebilir.
Bunun yanı sıra arkadaş grubu ya da aile çevresindeki kişilerin alkol kullanım davranışları kişinin model alım
süreçlerini ve değer oluşturma prensiplerini etkileyebilir. Bu noktada dikkat çeken bir bulgu da ebeveynde alkol
kullanımı ve bunu sorun yaratması noktasında gruplar arasında farklılık olmayışıdır. Görüşme esnasında pek
çok defa katılımcılar alkol ve madde kullanımının yaşadıkları yerdeki geleneksel değerlerden uzak olduğunu
bildirmişlerdir. Dolayısı ile kişilerin ebeveynleri, özellikle de anneler bu değerler doğrultusunda davranıyor
olabilirler.
129
McCord (1979) babanın alkolik olması, suç işlemiş olması ile erkek çocuklarının yetişkinlikte şiddet
göstermesi arasında ilişki bulamamıştır.
Tekrar suç grubu, tek suç işleyen gruptan çekirdek ailede ve arkadaşları arasında yasadışı madde
kullanımının olması noktasında ayrımlaşmıştır. Tekrar suç işleyenlerin ailelerinde madde kullanımı sorun
yaratmaktadır. Aynı zamanda, tekrar suç işleyenlerin ve daha önce adli bağı olanların arkadaşlarının madde
kullanım sıklıkları tek suç işlemiş olanlara ve hiç adli bağı olmayanlara göre daha fazladır. Suç tipi açısından
bakıldığında yine hırsızlık suçu grubu diğer iki grubun toplamından farklı olarak arkadaşlarında madde kullanımı
olması noktasında ön plandadır. Tekrar suç işleyenlerde, daha önce adli bağlantısı olanlarda ve özellikle
hırsızlık suçu grubunda arkadaş çevresinde alkol ve madde kullanma, kullanım sıklığının fazlalığı ve kullanımın
hayatın değişik alanlarında sorun yaratıyor olması ilgili literatürce desteklenen en yaygın bulgulardandır.
Neff ve Waite (2007) suç işlemiş ergenlerle yaptıkları çalışmada, her iki cinsiyet için de arkadaşların
madde kullanımı değişkeninin bağımlı değişkenlerle bağlantılı tek faktör olduğunu bulmuşlardır. Arkadaşları
daha çok sigara, alkol ve/ya madde kullananlar daha erken yaşta alkol/esrar kullanmaya başlamakta ve bu
maddeleri daha sık kullanmaktadırlar. Suç işlemiş olan erkekler, kabahat işlemiş olanlara göre alkol/madde
kullanmaya daha erken yaşta başlamışlardır. Bunun dışında araştırma zamanındaki suçun şiddeti ile madde
kullanımı arasında bir ilişki bulunmamıştır.
Bu çalışmada katılımcıların, eş ya da sevgili ile beraber iken hayatlarında başka birinin olup olmaması,
eşin/sevgilinin suç işlemiş olup olmaması ve eşin/sevgilinin psikolojik sıkıntısının olup olmaması noktasında
gruplar farklılaşmamıştır. Suç işleme noktasında kadınların popülâsyonda daha az yer alması bunda etkili
olabilir. Psikolojik sıkıntının olup olmamasının tahlili ise kişilerin sübjektif görüşlerine dayandığı için yapılan
değerlendirme gerçekten uzak olabilir ancak en azından ilişkide belirgin bir problem yaratacak denli bir sıkıntı
olmadığı noktasında bilgi verici olarak kabul edilebilir.
5.3. Travmatik yaşantılara ilişkin değerlendirmeler
Askerlik dâhil olmak üzere hayat boyu yaşanmış olan travmatik deneyimler ve bunların çeşitliliği
açısından gruplar farklılaşmamıştır. Bu noktada travmatik olayların içeriği ve kişinin işleyişini ne şekilde
etkilediğinin ayrıntılı olarak incelenmesi faydalı olabilir. Araştırmanın konusu travmatik yaşantılar ve suç
tekrarı grupları üzerindeki etkisi ile doğrudan ilişkili olmadığı için, sadece travmatik olarak nitelendirilen
olayların tek ve tekrar suç grupları açısından bildirim oranları fikir verici olabilir. Bildirilen travmatik olaylara
bakıldığında tek suç grubunda ilk sırayı alan koşulun şu anki suçu işlemiş olma ve buna ilişkin olayların, ikinci
sırayı bir yakını kaybetmenin ve üçüncü sırayı da ekonomik güçlüklerin aldığı görülmüştür. Tekrar suç
grubunda ise ilk sırayı bir yakının kaybı, ikinci sırası suç ve ona ilişkin olaylar ve üçüncü sırayı yine ekonomik
güçlüklerin aldığı görülmektedir. Özellikle işlenen suçun veya buna ilişkin olayların travmatik olarak
algılanması değişik biçimlerde yorumlanabilir. Suçun işlenmesine kadarki dönemde gelişmiş olayların doğası ve
130
kişinin bunu yorumlayış tarzı, bunun kişinin stres sınırını aşıp aşmayacağını belirleyici niteliktedir. Travmatik
olarak algılanan durumlarda kişilerin normalde beklenenden farklı, genel doğalarından ayrı tepkiler vermesi
beklenebilir. Bu beklenmedik davranış kendini suç davranışı olarak göstermiş olabilir. Tabi travmanın sübjektif
doğası itibari ile kişinin yaşadığı olayları, örneğin karşıdakinin davranışını ağır kişisel bir hakaret olarak
algılaması, pazarda satış yaptığı yerin işgal edilmesini ekonomik varlığının sonlanması vs. şeklinde bir ağır
tehdit olarak algılaması vereceği tepkinin şiddetini belirlemiş olabilir. Öte yandan işlenen suçun kendisi, daha
doğrusu bir suç işlemiş olmak kişinin değerlerinden belirgin sapmaya yol açmış ve kişi bu durumun kendisini
travmatik olarak deneyimlemiş olabilir. Bu tarzdaki bir yorumun tek suç işlemiş olan grubun travma
bildiriminde etkili olduğu düşünülebilir.
Başa çıkma davranışı, kişinin problem olarak algıladığı bir durumla başa çıkma teşebbüsleridir.
Mahkûmlar söz konusu olduğunda infaz kurumu dışındaki problemlerin, pek çok insanın yaşadığından farklı ve
ağır olduğuna dair bir kanıt yoktur. Öte yandan, mahkûmların bu durumlarla başa çıkma yolları en iyi ihtimalle
etkisizdir ve sıklıkla esas problem büyütülmektedir (Zamble ve Quinsey, 1997).
Genel yaşamsal travmatik olaylardan farklı olarak özellikle çocukluk döneminde yaşanan istismar ve
ihmal niteliğindeki yaşantıların gerek yaşanılan dönemde gerekse ilerleyen dönemlerde kişinin yaşamı üzerinde
bozucu etkileri olduğu bilinmektedir. Çocukluk çağında fiziksel istismar, duygusal istismar, cinsel istismar,
duygusal ve fiziksel ihmal yaşama durumları da suç tekrarı grupları arasındaki dağılımda anlamlı bir etkiye sahip
değildir. Suç tekrarı gruplarının uğradıkları duygusal istismar, duygusal ve fiziksel ihmal tipi sayıları
ortalamaları arasında da anlamlı bir farklılık yoktur.
Pek çok kişinin sezebileceği gibi çocukluk çağı istismarı mağdurları üzerinde negatif sonuçlar
doğurabilmekte ve bu sonuçlar kendini yetişkin yaşamında da gösterebilmektedir. Şiddet döngüsü teorisine göre
şiddet davranışını gözleyerek ya da buna maruz kalarak büyüyen çocuklar şiddet kullanmayı öğrenirler. Öte
yandan çocuk istismarı öyküsü olan pek çok kişinin ciddi şiddet suçu işlemediği de bildirilmektedir. Bu noktada
çocuklukta istismara uğramak ve yetişkin suçluluğu arasındaki ilişkiye başka faktörlerin karışabileceği
düşünülmektedir (Langsworthy, Crum, Barres, ve Curtis, 1998).
Hem halk hem de profesyoneller arasında şiddetin şiddeti doğurduğu fikri belirgin bir biçimde
yerleşmiştir (Widom, 1989a). Bu görüşten hareketle çocukluk dönemi istismarı ve yetişkinlikteki suç davranışı
arasındaki ilişkiyi inceleyen yazar, yapılan çalışmalarda öne sürülen nesiller arası bağlantının pek çok defa
söylenenden daha kuvvetli olabileceğini, ancak istismarın istismara neden olduğu yolundaki savın amprik açıdan
her zaman desteklenmediğini bildirmiştir. Dolayısı ile bu bağ sanıldığı gibi doğrudan ve kesin değildir. Yazar,
incelediği çalışmalardan yola çıkarak istismara uğramış olanların çoğunluğunun suç işlemediğini, suç
işleyenlerin de, pek çok çalışmada, çocukluk çağında istismara uğramadığını, gözden geçirdiği çalışmaların
büyük bölümünde istismara uğramış çocukların çoğunluğunun ne suç işlediğini ne de saldırgan olduğunu
bildirmiştir (Widom, 1989b).
131
Mahkûmlar arasında, istismara uğramış olan alt grubun yaygınlığı Avustralya’da bilinmemektedir.
Borowski ve O’Connor’ın (1997) derlemesine göre % 14-29 arasındaki suç işlemiş gencin batı ülkelerinde
istismara uğradığı bildirilmiştir (Pawagi ve Lang, 1999).
Eyalet hapishanesinde kalmakta olan erkek mahkumların % 14.4’ü, federal hapishanede kalmakta
olanların % 5.8’i 18 yaş öncesinde herhangi bir biçimde istismara uğramış olduklarını bildirmektedirler.
Çocukluk döneminde fiziksel istismara uğrama oranı eyalet hapishanesinde kalmakta olanlarda % 11.9, federal
hapishanedekilerde % 5, cinsel istismara uğrama oranı da aynı sıra ile % 5 ve % 1.9 olarak belirlenmiştir (WolfHarlow, 1999).
Dutton ve Hart’a (1992) göre fiziksel istismar oranı % 31, cinsel istismar oranı % 11 diğer % 13,
herhangi bir tipte istismar yaşama oranı % 41, Weeks ve Widom’a (1998) göre fiziksel istismar oranı %68, cinsel
istismar oranı % 14, ihmal oranı %16 olarak belirtilmektedir.
McCord (1983) sosyal çalışmacıların kodlamasına göre “sevgi gösterilmiş” olan grupta ciddi suç oranı
% 7, genel suç oranı % 28; reddedilmiş grupta bu oranlar sırası ile % 29-% 53; istismar edilmiş olan grupta %
10-% 39; ihmal edilmiş olan grupta % 15-35. Ayrıca, reddedilmiş olanların alkolik veya suç işlemiş modellere
maruz kalma ihtimallerinin yüksek olduğunu bildirmektedir.
10 yaşında ebeveynlerin şiddeti destekleyen tavrı 18 yaşındaki şiddet davranışını yordayabilirken bu
yaşta aile yönetiminin zayıf olması ve aile çatışması iyi yordayıcılar değildirler (Hawkins ve ark., 2000).
Widom’un (1989a) çalışma sonuçlarına göre istismar ve ihmale uğramış olanların % 28.6’sı ve kontrol
grubunun ise % 21.1’inin suç kaydı bulunmaktadır. İstismar ve ihmal edilmiş erkeklerin yetişkinlikte
tutuklanma ihtimali kontrol grubuna göre daha büyük bir olasılıktır ancak iki grup arasında dramatik bir fark
yoktur.
Widom’un (1995) 908 mahkumla yapmış olduğu araştırmada, fiziksel istismar ve ihmale uğrama oranı
% 7.7, sadece fiziksel istismar oranı % 8.3, sadece ihmal oranı % 67, sadece cinsel istismar oranı % 13.7, cinsel
istismar ve fiziksel istismar/ihmal oranı ise %3 olarak belirlenmiştir. Yazar, çocuklukta cinsel istismara uğramış
olmanın ergenlik ya da yetişkinlikte suç işleme riskini arttırabileceğini ancak bunun genel geçer bir kural
olmadığını, yaptığı çalışmada çocuklukta cinsel istismara uğramış olanların büyük çoğunluğunun yetişkinlikte
suç kaydı olmadığını bildirmiştir.
Bu çalışmada özellikle suç tipleri arasında duygusal istismara uğrama açısından bazı farklılıklara
rastlanmıştır. Hırsızlık suçu grubu diğer iki grup birlikte ele alınarak karşılaştırma yapıldığında oranın
yüksekliği, öldürme/yaralama grubu ise oranın düşüklüğü ile karakterize iken cinsel suç grubu diğer iki gruptan
farklılaşma göstermemiştir. Cinsel istismar ve duygusal ihmalin olup olmaması açısından anlamlı bir
132
farklılaşma gözlenmemiştir. Duygusal istismar, neredeyse doğrudan denebilecek biçimde kişinin benlik algısı ve
saygısı üzerinde olumsuz etkilere sahiptir. Kişi, kendisine verilen mesajlar üzerinden değersiz biri olduğu temel
inancını geliştirebilmekte ve buna uygun davranışlar içerisine girebilmektedir.
Kenny ve Lennings (2007) çocukluk çağı istismarı açısından gruplar arasında anlamlı farklılık
bildirmemekte ancak fiziksel istismar ve duygusal ihmalin en sık bildirilen ciddi dereceli travmaların başında
geldiğini söylemektedir.
Smith ve Thornberry (1995) istismar ve suçun, diğer faktörler kontrol edildiğinde dahi ilişkili olduğunu,
özellikle istismarın şiddetinin şu anki suçla ilgili olduğunu söylemektedir.
Lowenkamp, Holsinger ve Latessa’nın (2001) 442 kadın ve erkek mahkûmla yaptıkları çalışmada,
katılımcıların % 11’i çocukluk çağında istismar yaşantısı bildirmişlerdir. Çocukluk çağı istismarına uğradığını
bildiren erkeklerin oranı yaklaşık % 9’dur. Her ne kadar oranlar düşük olsa da Greenfeld ve Snell (1999) eyalet
hapishanesinde kalmakta olan kadın mahkûmların ancak % 12’sinin çocukluk çağında fiziksel veya cinsel
istismara uğradıklarını bildirmektedir. Bu çalışmada yaş, ırk ve çocukluk çağı cinsel istismarı tekrar suçu tahmin
etmeye yaramamıştır. Buna karşılık yapılan bir açıklama, çocukluk çağı istismarının risk faktörlerini arttırıcı
etkisini gösteren çalışmalar göz önüne alındığında, yazarların çalışmalarında kullandıkları istatistiğe dayalı
ölçeğin (LSR-I)-ki tekrar suçu tahmin etmede en kuvvetli yordayıcıdır-istismarın kuvvetlendirmiş olabileceği
riskleri iyi şekilde yakalayabilmiş olmasıdır.
İstismarla ilgili olarak şiddet döngüsü hipotezinin test edildiği bir çalışmada çocukları cinsel olarak
istismar eden erkeklerin ancak % 12’sinin cinsel istismar mağduru olduğu bulunmuştur. Bu yazarlara göre cinsel
istismar deneyimi daha sonra çocukları cinsel olarak istismar etme noktasında ne yeterli ne de gereklidir (Salter,
McMillan, Richards, Talbot, Hodges, Bentovim, Hastings, Stevenson ve Skuse 2003).
Lee, Jackson, Pattison ve Ward (2002), değişik türde cinsel suç işlemiş olanlarla mala yönelik suç
işlemiş olanlar arasındaki gelişimsel risk faktörlerini araştırdıkları çalışmalarında duygusal istismarın her tür
cinsel suç için genel bir gelişimsel risk faktörü olduğu, çocukluk çağı cinsel istismarının pedofiliyi yordadığı
ancak teşhirciliği yordamadığı, fiziksel istismarın kontrol grubu dahil hiçbir grup için suça katkıda bulunmadığı
bildirilmiştir.
Maschi (2006), erkeklerde travma ve suç davranışı arasındaki ilişkiyi incelediği çalışmasında 12-17 yaş
arası 2018 ergenle çalışmış, katılımcıların suç davranışında hem tek tek travma yaşantılarının hem de travmaların
kümülatif değerinin suç davranışını açıkladığını; yaşanan stresli durumların toplamının mala yönelik suça
yönelmeyi açıklarken şiddet suçunu açıklamadığını; hem şiddete hem de stresli hayat olaylarına maruz kalmanın
şiddet davranışını yordadığını bildirmektedir.
133
Başka çalışmalarda da mahkûm popülâsyonu içinde duygusal ihmal ve cinsel istismar oranlarının
oldukça düşük olduğuna rastlandığı belirtilmiştir. Öte yandan mühim olan kişilerin bu durumlarla ne şekilde
başa çıkmış oldukları ve bu olayların içeriğinin, örneğin ne kadar sürdüğü, kim ya da kimler tarafından
gerçekleştirildiği ve ne şekilde vuku bulduğudur. Dolayısı ile yapılacak olan ayrıntılı bir inceleme travmatik
yaşantı ve suç davranışı arasındaki ilişkiye dair aydınlatıcı bilgi verebilir. Duygusal istismar uygulayıcıları
açısından grupların verdikleri yanıtlar incelendiğinde her iki grupta da ilk sırada ebeveynler, ikinci sırada
akrabalar ve üçüncü sırada da arkadaşlar gelmiştir. Gruplar analiz yapılamayacak derecede küçük olmakla
birlikte, tekrar suç işleyenlerde ebeveyn ve akraba oranları tek suç işleyenlere göre daha yüksek iken tek suç
işlemiş olanlarda arkadaşların duygusal istismarda bulunma oranı daha yüksek bulunmuştur. Her iki grup da
duygusal olarak, kendilerine yakın olan yetişkinlerden olumsuz geri bildirim almakta, tekrar suç işleyenlerin
arkadaş çevresi ile ilgili önceki değerlendirmeler göz önünde tutulduğunda kendilerine ters düşmeyecek,
toplumdan sapmış olma ihtimali yüksek olan normlara sahip arkadaş grubunun kişilere davranışları ile ilgili
olumsuz geri bildirim verme ihtimallerinin düşük olma olasılığı gündeme gelmektedir. Duygusal istismarın
niteliği noktasında da her iki grupta da ilk sırayı aşağılanma alırken ikinci sıklıkta bildirilen durum tek suç
işlemiş olanlarda tehdit, tekrar suç işlemiş olanlarda ceza ve ayrımcılığı uğramadır.
Duygusal ve fiziksel olarak kişileri kimin ihmal ettiği sorgulandığında ilk sırayı her iki grupta da
ebeveyn, ikinci sırayı ise tek suç işlemiş grupta arkadaş ve öğretmenler, tekrar suç işlemiş olan grupta ise
akrabalar almıştır. Duygusal ve fiziksel ihmal çeşidi incelendiğinde her iki grupta da ilk sırada eğitim
gelmekteyken ikinci sırada tekrar suç grubu için süpervizyon ve sevgi eksikliği, tek suç grubu için ise sadece
sevgi eksikliği gelmektedir. İki grubun oranları birbiri ile karşılaştırıldığında tek suç grubu eğitim ve sevgi
görmeme, tekrar suç grubu ise süpervizyonsuz kalma noktasında daha yüksek oran göstermiştir. Süpervizyon
ebeveynlik becerileri içerisinde özellikle toplumsal kuralların ve normların içselleştirilmesi noktasında önemli
bir yere sahiptir. Ebeveynler kendi süzgeçlerinden geçirmiş oldukları değerleri çocuklarına aktarmak
durumundadırlar. Bu şekilde ancak henüz dünya ve düzen hakkında değer oluşturmakla karşı karşıya kalan
çocuğa davranışlarını oturtmak üzere bir çerçeve oluşturabilirler. Bu çerçevenin uygun biçimde oluşmadığı
durumlarda çocuk kendi kısıtlı bilgisinden hareketle, deneme yanılma yöntemine başvurarak ve/ya akran grubu
gibi başka kişilerin değer yargılarını üstlenerek davranmaya çalışabilir. Öte yandan ihmal neticesinde
gelişebilecek düşük benlik algısı veya kendini küçük görme neticesinde kişi benlik saygısını arttırmaya, olumsuz
benlik imajlarını değiştirmeye yönelik davranışlar içine girebilirler (Kaplan, 1996). Bir kısmı bunu varolan
değerleri benimsemeye ve kendini bunlara uydurmaya çalışarak yapabilirken bir kısmı genel kabul gören
değerlerden farklı ve onları reddedecek türde normları barındıran grupların içerisinde bulunabilir ve bu grup
normları doğrultusunda, suç teşkil edecek davranışlarda bulunmak sureti ile değer kazanmaya çalışabilir.
Genel bir kural olarak ihmalle ilgili faktörler ergen suçluluğu için en güçlü yordayıcıdır (Petrocelli ve
Petrocelli, 2005).
134
Gelişimsel araştırmalar, ihmalin, ayrı bir istismar formu olarak ele alınmasının gerektiğini
düşündürürler. İhmal edilmiş olan çocuk, istismar edilmiş olandan -kavramsal veya deneysel olarak- daha farklı
olabilir ve bu çocuklar istismar edilmiş olanlara göre daha yüksek oranda şiddet davranışı gösterebilirler
(Widom, 1989b).
Sapkın ebeveyn tutumu, aile çatışması orta derecede, eşle kronik çatışma veya evliliğin bozulması en
zayıf faktörlerdir (Petrocelli ve Petrocelli, 2005).
Çocukluk döneminde ailede yaşanan fiziksel şiddet söz konusu olduğunda genel olarak şiddetin varlığı
ve yokluğu suç tekrarı grupları arasında farklılaşmaya sebep olmamakla birlikte tekrar suç işleyenlerde anneden
babaya yönelik ve kardeşler arası şiddetin varlığının daha yaygın olduğu gözlenmiştir. Kadının erkeğe şiddet
göstermesi sıklıkla rastlanan bir durum olmadığından araştırmada anneler ile ilgili olarak karşılaşılan bulgu,
annelerin, eşlerinin kendilerine karşı gösterdikleri şiddete karşılık verdiklerini veyahut da ev içi ilişkilerde
fiziksel şiddetin olağan bir ilişki biçimi olarak iş gördüğü düşünülebilir. Kardeşler arasında yaşanan şiddet de bu
olağanlığın bir göstergesi olabilir. Hırsızlık suçu grubu, şiddetin derecesi ve katılımın fazlalığı noktasında ön
plana çıkarken ilginç biçimde öldürme/yaralama grubu diğer iki grubun gerisinde kalmıştır. Yine ebeveynler
arasında karşılıklı şiddet görülmesi noktasında da hırsızlık suçu grubu diğer iki grubun önündeyken
öldürme/yaralama grubu, bu oranın düşüklüğü ile karakterizedir. Cinsel suç grubunda olmak ebeveynler arası
şiddet söz konusu olduğunda diğer iki grubun toplamından farklılaşma yaratmamıştır. Ebeveynden çocuklara
yönelik şiddet durumunda ise öldürme/yaralama grubu diğer iki gruptan oranın azlığı ile neredeyse anlamlı
biçimde farklılaşmıştır.
Stewart ve arkadaşlarının (2002) ebeveynin şiddet kullanımı ve şiddet gösteren arkadaşlarla bağlantı
bulurken, çocuklukta şiddet ve fiziksel ceza görme arasında ilişki bulamadığı, şiddet gösteren çocuğun şiddet
göstermesinin şart olmadığı, çocuğun şiddete karşı duyarsızlaşmış olabileceği şeklindeki fikirleri
aktarılmaktadır.
Yazarların önermesine göre aile içi şiddet, duygusal olarak reddedilme ve kadının saldırması, erkek
mağdurların istismarcı olma riskini arttırmaktadır. Açıkçası, tüm cinsel istismar mağdurları saldırgan
olmamaktadır ve tüm saldırganlar sadece cinsel istismara uğramamaktadır. Araştırmacı, çalışmaların cinsel
suçluların fiziksel istismar deneyimi yaşadıklarını ve şiddeti aileden öğrendiklerini ve bunu yetişkin yaşamına
uyguladıklarını bildirmektedir. Babalarının annelerine şiddet gösterdiğine şahit olan erkeklerin kendi duygusal
ikili ilişkilerinde şiddet gösterme ihtimallerinin daha yüksek olduğu da bildirilmektedir (Jankowski, Leitenberg,
Henning ve Coffey, 1999). Cinsel istismarın ne kadar zarar verici olarak algılandığı da duygusal istismar
deneyiminin nasıl algılandığını etkilemektedir (Bagley ve ark., 1994). Yazarlar, cinsel suç söz konusu
olduğunda tek tip istismardan ziyade, çoklu istismarın fonksiyonelliği öncüllü olabileceğini bildirmektedir.
135
Simons ve arkadaşlarının (2008) 280 yetişkin cinsel suçlu ile yaptıkları çalışmada sonuçlar, örneklem,
çocuk istismarcıları ve tecavüzcüler olarak ikiye ayrıldığında, tecavüzcülerin yetişkin kadın mağdur sayısının,
çeşitli tanıdıklık seviyesinde yetişkin mağdura sahip olmanın, çocuk mağdurların cinsiyetinin kız olmasının ve
çocuk mağdurların tanıdık olma oranının diğer gruba göre anlamlı derecede yüksek olduğunu göstermiştir.
Çocuk istismarında bulunanların kendi cinsel istismarları söz konusu olduğun % 55’inin okşama şeklinde
olduğu, sadece %15’inin ciddi deneyimler içerdiğini, tecavüzcülerin cinsel istismar deneyimlerinin anlamlı
derecede daha az sayıda ve daha az ciddi olduğu bildirilmiştir. Tecavüzcüler anlamlı derecede daha yüksek
oranda fiziksel istismar bildirmişlerdir. Bu kişilerin bildirdikleri fiziksel istismar ise daha sık ve daha şiddetlidir.
Tecavüzcülerin duygusal istismar bildirme sıklığı çocuk istismarcılarına göre daha yüksektir. Aynı zamanda,
tecavüzcülerin, çocukluk dönemlerinde hayvanlara karşı zarar verici davranışlarda bulunma oranı anlamlı
derecede daha yüksek çıkmıştır.
Walker ve arkadaşlarının (2006) yaptıkları çalışmada katılımcıların %25’inin evde şiddete şahit olduğu
%10’unun cinsel istismar yaşantısı olduğu bildirmişlerdir.
Kurulan ailede fiziksel şiddet açısından suç tekrarı grupları arasında anlamlı bir fark görülmezken cinsel
şiddetin yönsel derecesi beklenmedik biçimde tek suç işleyenlerde daha yüksek olarak bulunmuştur. Yönsel
dereceden kastedilen şey, bahsi geçen eyleme katılan kişilerin sayısının fazlalaşıp fazlalaşmadığıdır. Buradan
anlaşılan tek suç işlemiş grupta kişilerin kendilerinin yanı sıra eşlerinin bu kişileri zora sokacak derecede cinsel
taleplerde bulunmuş olduğudur. Bu noktada sonuçların yorumlanmasında dikkatli olmak gerekmektedir. Zira,
tek suç işleyen grupta cinsel suç işlemiş olanlar yaygındır ve bu kişilerin cinsel davranışla ilgili algıları diğer
gruplardan farklılaşmak yoluyla sonuçları etkilemiş olabilir. Örneğin kendi uygunsuz taleplerini rasyonalize
etmenin bir yolu olarak kişi tarafından kullanılmış olabilir.
Suç tekrarı ve adli bağlantı grupları açısından kurulan ailede fiziksel şiddet olup olmaması ve alt tipleri
arasında anlamlı bir farklılaşma görülmezken suç tipleri söz konusu olduğunda bulgular değişiklik göstermiştir.
Öldürme/yaralama grubu diğer iki grupla karşılaştırıldığında eşlerine şiddet gösterme oranlarının düşük olduğu
bulunmuş, hırsızlık suçu grubunda anlamlı bir sonuca ulaşılamamış ancak cinsel suç işleyenler diğer iki grupla
birden karşılaştırıldığında eşe yönelik şiddet gösterme oranının yükseldiği gözlenmiştir. Bu durum cinsel suç
işlemiş olan kimselerin kadına yönelik algılarındaki çarpıtmaya ve özellikle kadına yönelik şiddet eğilimlerine
işaret ediyor olabilir. Yine cinsel suç grubunda akrabalardan kurulan aileye yönelik şiddet görülmesi ihtimali
daha fazladır. Genel olarak bakıldığında cinsel suç grubu kurulan ailede fiziksel şiddet olması,
öldürme/yaralama grubu fiziksel şiddet olmaması noktasında ayrımlaşmış, hırsızlık suçu grubu ise diğer iki
gruptan farklılaşmamıştır.
Fiziksel şiddetin ağırlığı sürekli değişken olarak ele alındığında, eşten kişilerin kendilerine yönelik
olarak gösterilen fiziksel şiddetin tekrar suç işleyenlerde daha yüksek olduğu görülmüştür. Aynı sonuç daha
önce adli bağlantısı olan grup için de geçerlidir ve buna ilaveten akrabalardan kişinin kurduğu aileye yönelik
136
şiddetin derecesi de adli bağı olmayanlara göre fazla çıkmıştır. Öldürme/yaralama grubu diğer iki grupla
karşılaştırıldığında akrabalarından kendi kurdukları aileye yönelik şiddetin derecesi bu grupta fazla iken
kendilerinin eşlerine gösterdikleri şiddetin derecesi diğer iki gruptan azdır. Cinsel suç grubu da diğer iki grup bir
arada ele alınıp değerlendirildiğinde, bu grubun eşlerinden çocuklarına ve akrabalarından kendi ailelerine
yönelik şiddetin derecesinin diğer iki gruptan düşük olduğu gözlenmiştir. Hırsızlık suçu grubu için ise hiçbir
anlamlı sonuca ulaşılmamıştır.
Kişinin eşinden kendisine, kendisinden eşine, akrabaların kişinin kendisinin kurduğu ailedeki bireylere
gösterilen fiziksel şiddetin derecesi önceden herhangi bir adli bağı olanlarda, olmayanlara göre daha yüksek
çıkmıştır. Sadece eşin çocuklara gösterdiği fiziksel şiddetin derecesi adli bağı olmayanlarda daha yüksek
çıkmıştır.
Eşe fiziksel şiddet gösterme noktasında suç tipi grupları anlamlı olarak farklılaşmış, şiddet gösterme
durumunda ilk sırayı cinsel suç, ikinci sırayı hırsızlık, üçüncü sırayı da öldürme/yaralama grubu almıştır.
Ayrıntılı inceleme, öldürme/yaralama grubunun eşe yönelik şiddet gösterme noktasında oranın azlığı ile cinsel
suç ise oranın fazlalığı ile karakterizedir. Akrabaların kişinin kurduğu aileye şiddet göstermesi değişkeninde
cinsel suç grubu oranın fazlalığı ile diğer iki gruptan ayrılmaktadır. Genel olarak kurulan ailede fiziksel şiddet
olup olmaması durumunda suç tipleri farklılaşmış şiddet varlığı noktasında ilk sırayı cinsel suç, ikinci sırayı
hırsızlık ve üçüncü sırayı da öldürme/yaralama grubu almıştır. Ayrıntılı incelemede öldürme/yaralama grubu
oranın azlığı, cinsel suç grubu da oranın fazlalığı ile karakterizedir.
Fiziksel şiddet kategorik olarak değerlendirildiğinde pek çok noktada gruplar analiz yapılamayacak
kadar küçük olmakla birlikte, babalarının annelerine ağır düzeyde şiddet gösterdiğini bildirenlerin çoğunluğunu
hırsızlık suçu grubunun oluşturduğu gözlenmiş, cinsel suç ve suç tekrarı grupları için ise bu kategoride anlamlı
bir sonuca ulaşılmamıştır. Babadan çocuklara yönelik şiddetin ağırlığı noktasında ise hiçbir grup için farklılık
gözlenmemiştir.
Genel olarak bakıldığında bu çalışmada, çocukluk çağı istismarı ve suç tekrarı arasında belirgin ve
süregelen bir ilişki gözlenmemektedir. Bu durum, istismarı ölçmekte, geçerli güvenilir bir ölçek kullanılmamış
olmasından kaynaklanabileceği gibi kişilerin geriye dönük travmatik yaşantıları hatırlama güçlüklerinden veya
şiddet algılarının farklılaşmasından da kaynaklanıyor olabilir.
Smith ve Thornberry (1995) istismara uğramış olma ve suç ilişkisini araştırmış katılımcıları istismara
uğradıkları gelişimsel döneme göre gruplara ayırdıklarında ergenlik döneminde suç işleme ve madde kullanımını
tahmin etmede sadece ergenlik döneminde istismara uğramış olma ve tüm gelişim dönemlerinde istismara
uğramış olmanın etkili olduğunu sadece çocukluk döneminde istismara uğramış olmanın bir etkisi olmadığını
bulmuşlardır.
137
Ceza infaz kurumu ortamı da bazı travmatik yaşantıların kaynağı olabilmektedir. Bunlardan bir tanesi
de birinin intiharına görerek veya duyarak şahit olmaktır. Nitekim tekrar suç işleyenlerde bu tip bir travmaya
maruz kalma oranı daha fazladır. Bu kişiler tek suç işleyenlerden daha uzun bir ceza infaz kurumu yaşantısına
maruz kaldıkları için bu tip travmalarla karşılaşma oranları da daha yüksektir.
Hales, Davison, Misch ve Taylor’un (2003) 355 erkek ergen mahkûmla yapmış oldukları çalışmada bu
kişilerin % 43’ünün tanıdıkları birinin intihara teşebbüs ettiğini, intihar girişimini tamamlamış olanların %
47’sinin ceza infaz kurumunda gerçekleştiğini, katılımcıların % 33’ünün bu eylemi gördüklerini, % 38’inin
duyduğu bildirilmiştir. Çalışmaya katılanların % 20’si intihara teşebbüs ettiğini veya kendilerine zarar
verdiklerini bildirmişler ve bunu en sık olarak ceza infaz kurumunda yaptıklarını ifade etmişlerdir ancak bu
davranışın kurum içinde olup olmaması durumu arasında anlamlı farklılık gözlenmemiştir.
5.4. Katılımcıların alkol-madde-sigara kullanımına ilişkin değerlendirmeler
Katılımcılar arasında sigara kullanımı ve kullanıma başlama yaşı açısından anlamlı bir farklılık
gözlenmemekle birlikte alkol-madde kullanımı ve kullanım sıklıkları açısından farklı bir örüntü gözlenmiştir.
Tekrar suç işleyenler, madde kullanımı olması ve alkol kullanmaya daha erken yaşta başlama ile
karakterizedir. Daha önce adli bağlantısı olan grup da alkol kullanımının sorun yarattığını bildirmiştir. Tekrar
suç işleyenlerde madde bağımlısı olma oranı ve dolayısı ile madde kullanma sıklığı daha yüksektir. Adli
bağlantısı olan grup için de bu veriler geçerli olmakla birlikte, alkol kullanım sıklığı da daha yüksek
bulunmuştur. Cinsel suç grubu diğer iki grupla karşılaştırıldığında yalnızca madde kullanım sıklığının
düşüklüğü nedeni ile farklılaşmıştır.
Kaç farklı madde kullanıldığı gruplar arasında anlamlı farklılık yaratmamıştır. Bu noktada kullanılan
maddenin niteliği gruplar arasında farklılık yaratabilir. Kullanılan maddeler incelendiğinde her iki grupta da ilk
sırada esrar, ikinci sırada hap ve üçüncü sırada da kokain geldiği görülmüştür.
Tekrar suç grubunda görülen eroin ve uçucu madde kullanımına tek suç grubunda rastlanmamıştır.
Uçucu madde kullanımı genelde sokak çocuğu diye tabir edilen, ev hayatından kopuk, sokak, inşaat vs. gibi
yerlerde barınan ciddi biçimde dezorganize yaşantılara sahip kimselerde yaygındır. Tekrar suç grubundan eroin
ile birlikte bu maddelerin kullanım fazlalılığı bu grubun dezorganize yaşam biçimi hakkında bilgi verici olabilir.
Ayrıca, adı geçen maddeler beyin yapısını hızla bozmakta, kullanım esnasında ve ilerleyen zamanlar içerisinde
muhakeme süreçleri bozulmakta, halüsinasyon görülebilmektedir. Sıklıkla kullanılan maddelerin sıralaması
gruplar açısından değişiklik göstermemekle birlikte tekrar suç işleyenlerde bu maddeleri kullanma sıklığının
anlamlı derecede farklı olduğu ve kullanımın bağımlılık seviyesinde olma oranının daha yüksek olduğu
hatırlanmalıdır.
138
Aşağıda, alkol-madde kullanımının suç işleme ve şiddet davranışı gösterme ile ilişkisine dair literatür
bulguları verilmektedir.
Psikofarmakolojik etki, maddelerin doğrudan beyin yapısına yaptığı biyolojik etki veya madde
kullanıcısının kognitif bozukluğuna veya duygusal kontrol kaybına sebebiyet verecek şekilde beyin işlevlerinde
görülen geçici bir fizyolojik etkidir ve neticede kişi şiddet davranışı göstermeye daha meyilli olur.
Entoksikasyona ve kognitif becerilerdeki yetersizliğe sebep olabilecek olan psikofarmakolojik etki Pernanen’e
(1981) göre madde kullanıcısının diğer insanların niyetlerini yanlış yorumlamalarına ve böylelikle şiddet
davranışı göstermelerine sebep olmaktadır. İçsel stresle, öfke ve hayal kırıklığıyla başa çıkma amacı ile veya
diğer intrapsişik semptomları yatıştırmak için, ilaçla kendini tedavi etmenin yasa dışı madde kullanımının
motivasyonu olduğu bildirilir.
Madde istismarı, kişilerin suç işlemeye erken yaşta başlaması, kronik ve hayat boyu daha ciddi suçlar
işleyen gruba aidiyetlerini yordamadaki en önemli etkenlerden biridir (Yessine ve Bonta, 2008).
Hill ve arkadaşlarına göre (1999) de 10-12 yaşlarında esrar kullanımı çete üyeliğini yordamada önemli
bir etkendir.
Alkolün suç davranışındaki rolü çok uzun zamandır araştırma konusudur. Suçlularla yapılan çalışmalar
bu kişilerin suç işlememiş olanlara göre daha ağır içiciler olduklarını göstermektedir. Alkol dikkati, soyutlama
becerisini, mantık yürütmeyi, problem çözme/planlama, kendini düzenleme becerilerini bozarak agresyon riskini
arttırmaktadır (McMurran, 2003).
Pulkkinnen ve Pitkänen’in (1993) boylamsal çalışmasında katılımcılar saldırganlık seviyeleri yüksek,
orta ve düşük olarak sınıflandıklarında “yüksek” gruptakilerin mesleki kariyerlerinin stabil olmadığı, sosyal
ağlarının dar olduğu, tutuklanma sayılarının ve problem yaratacak derecede içki içme alışkanlığında olma
oranlarının diğer iki gruba göre yüksek olduğu ve en uzun eğitim süresinin “düşük” grupta olduğu bulunmuştur.
Tüm mahkûm grupları için, suç öncesi dönemin en ayırt edici yönü genellikle alkol veya madde
tüketiminin fazlalığıdır. Alkol-madde kullanımı, bir problemle başa çıkma noktasında son adım olabileceği gibi
problemin kendisi bu maddelerin kullanımından kaynak alabilmektedir. Çevreye uyumun bozulması açısından
tek ve tekrar suç işleyenler arasında belirgin farklılık madde bağımlılığı noktasında görülmüştür ve tekrar suç
işleyenler bu konuda çok daha fazla problem yaşamaktadır. Tekrar suç işleyenlerin düzenli alkol kullanma ve
çok daha fazla içme, yasadışı ilaç kullanma ve kullanma sıklıkları da fazladır ve madde kullanımı tek ve tekrar
suç işleyenleri kesinlikle ayırt etmektedir (Zamble ve Quinsey,1997)
139
McCord (1995), alkolizm ve suç davranışının bir arada meydana gelme eğiliminde olduğunu ancak
alkolik suçluların alkolik olmayanlara göre daha fazla sayıda ve daha fazla şiddet içeren suçlar işlediklerini
söyleyebilmek için yeterli delil olmadığını ileri sürmektedir.
Bir deneysel çalışmada, dizayndaki provokasyon ister düşük ister yüksek olsun, alkol tüketiminin
agresyonu arttırdığı görülmüştür. Sarhoş erkekler sarhoş olmayanlara göre daha agresiftir (Hoaken ve Pihl,
2000).
Zamble ve Quinsey’in (1997) çalışmasında da mahkûmların ilk sırada esrar, ikinci sırada kokain
kullandıkları bildirilmiş, esrar kullanımı açısından suç grupları birbirinden ayrılmamıştır. National Institute of
Justice (NIJ) (2000) tarafından mahkûmlarla yapılan çalışmada erkek grubunda esrarın en sık olarak tespit edilen
madde olduğu görülmüştür.
Lo’nun (2004) 503 erkek ve 296 kadın tutuklu ile yaptığı çalışmada erkeklerde yaşam boyu en az bir
maddeye bağımlılık oranının (alkol dâhil) %61, hâlihazırda en az bir maddeye bağımlı olma oranının (alkol
dâhil) %46, yaşam boyu en az bir maddeye bağımlı olma oranının (alkol hariç) %44, hâlihazırda alkol hariç bir
maddeye bağımlı olma oranının %34 ve yaşam boyu alkol bağımlılığı oranının da %38 olduğunu bulmuştur.
Çalışma sonuçlarına göre erkeklerde ilk kez alkol kullanma yaşı 14.38, esrar kullanma yaşı ise 14.62 olarak
tespit edilmiştir.
Lebeau-Craven ve arkadaşlarının (2003) suç işlemiş ergenlerin eğitildiği bir merkezde yaptığı çalışma
sonuçları da o andaki esrar kullanımının % 96, alkol kullanımının da % 89 oranında olduğunu göstermiştir.
Lader ve ark. (2000) yapmış oldukları çalışmada genç erkek mahkûmların %66’sının infaz kurumuna
girmeden önce zarar derecesinde içki içme alışkanlıkları olduğunu bildirmiştir. Kadınlar dâhil tüm çalışma
popülasyonunun % 80’i sigara kullandıklarını, % 60’tan fazlasının ise mahkûmiyet öncesi bazı maddeler
kullandıkları bildirilmiştir.
Tolou-Shams, Brown, Gordon ve Fernandez’in (2007) yapmış oldukları çalışmada, daha önce
tutuklanmış olan ve olmayan gruplar arasındaki farklılıklar araştırılmış, tutuklanmış olanların alkol kullanma
sıklığı, madde bağımlılığı tedavisi alma oranlarının daha yüksek olduğunu bulmuştur.
Kenny ve Lennings (2007) katılımcıların % 54.7’sinin ilk kez alkol alma yaşının 13 ve altı olduğu, %
25.3’ünün zararlı derecede alkol kullandığını bildirmiştir. Suç işlemiş ergenlerin alkol kullanma ihtimalleri
genel popülasyona göre 2 kat daha fazladır (The National Center on Addiction and Substance Abuse Columbia
University, 2004). Ortalama olarak, erkek ergen mahkûmların %57’sinin esrar testi pozitiftir (NIJ, 2002). Yine
başka bir çalışmada belirtilen sonuçlara göre suç işlemiş kişilerin kuruma girmeden önce madde kullanma
oranları %66, zararlı içki içme alışkanlığı olanların ise %63 oranında olduğu görülmüştür (Walker ve ark., 2006).
140
Kaplan ve Damphause (1995), 7. sınıfta, erken dönemdeki madde kullanımının 24 yaşındaki şiddet
davranışını yordadığını bildirmektedir. Ancak bu çalışmada, ergenlikteki madde kullanımı genç yetişkinlikteki
şiddet davranışı ihtimalinin ancak % 1’ini açıklamıştır.
1997 yılında salıverilen mahkûmların takip edildiği bir çalışmada, popülasyonun % 60-70’inin madde
kullanmış olduğu bulunmuştur (Social Exclusion Unit (SEU), 2002).
Matsumoto, Yamaguchi, Asami, Okada, Yoshikawa ve Hiraysu (2005) erkek mahkûmlarla yapmış
oldukları çalışmada da tüm grubun % 47.1’inin en az bir defa yasa dışı psikoaktif madde kullandığı bildirilmiştir.
Tüm grubun sigara içmeye başlama yaşı ortalama 14.35, içki içmeye başlama yaş ortalaması ise 14.82’dir.
Miller (1990)’ın eşlerine yönelik şiddet gösteren ve madde kullanan suçlularla yaptığı çalışmada, alkol
ile beraber bazı maddelerin kullanılmasının şiddet davranışını yatıştırıcı etkisine vurgu yapılmıştır. Friedman
(1998), şiddet davranışını yatıştırmak üzere self-medikasyon yolunun kullanılmasının henüz tam olarak ispat
edilemediğini, çoklu madde kullanımı veya farklı tipte madde kullanımı gibi şiddet eğilimini arttırdığı söylenen
koşullarla ilgili çalışmalarla desteklenmesi gerektiğini bildirmektedir.
Speckart ve Anglin (1985) narkotik kullanımı ve kriminalite arasında cross-legged bir bağlantı
bulamamıştır ancak neredeyse anlamlı bir korelasyon vardır.
Friedman, Glassman ve Terras’nın (2001) Afrika kökenli Amerikalı 612 kişi ile yaptığı boylamsal
çalışmada kokain kullanımı uyuşturucu trafiği ile en yüksek ilişkiyi gösterirken ikinci sırada esrar gelmekte,
diğer maddelerle ise ilişki bulunmamaktadır. Çalışmada, kokain kullanımının cinayet suçu ile ilişkili olduğu,
sadece eroin haricindeki opiatlar ve esrar kullanımının öldürme teşebbüsü ve reckless endangermant ile,
amfetaminin ise robbery ile bağlantılı olduğu gösterilmiştir. Özetle, eroin harici opiat kullanımı ile total şiddet
puanı arasındaki korelasyon, alkolle olan korelasyondan daha anlamlıdır. Erken dönem esrar, opiat, kokain
kullanımı ciddi suçlarla ilgili bulunmuştur ve bu bağlantı alkolle olan bağlantıdan daha kuvvetlidir.
Hawkins ve arkadaşlarının (2000) çalışmasına göre, 6-11 yaştaki madde istismarı en güçlü tahmin
edicilerdenken 12-14 yaş grubu için bu değişken en zayıf yordayıcıdır.
Lipsey, Wilson, Cohen ve Derzon (1997) alkol-saldırganlık ilişkisini inceledikleri değerlendirmeye göre
alkol tüketiminin en azından belli bir agresif davranışla göreceli olarak kuvvetli bir nedensel ilişki olduğu ancak
bazı araştırmaların durumun göründüğünden daha belirsiz olduğunu bildirdiği söylenmiştir. Bu çalışmalarda
alkol kontrol edilmekte ancak diğer faktörler kontrol edilmemektedir.
Suç olaylarının % 42’sinde kronik, % 77’sinde akut alkol kullanımı olduğu gösterilmiştir. Buna göre,
kişilerin artmış alkol kullanımı şiddet seviyesinin yükselmesi ile ilişkilidir. Suç olaylarında kronik kullanıcılarda
141
bir defada çok fazla içme % 3, problem yaratan kullanım % 12, alkolizm % 36 olarak belirlenmiştir. Kronik
kullanıcılarda fiziksel şiddet oranı % 52, cinsel şiddet oranı % 6, fiziksel ve cinsel şiddet oranı ise % 38 olarak
belirlenmiştir.
Alkol tüketimi arttıkça, şiddet gösterme eğiliminin artmasının yanı sıra madde kullanımı ve önceki
şiddet öyküsü şiddet davranışında etkilidir. Bu çalışmada, diğer faktörler ele alındığında şiddet-alkol ilişkisinin
kaybolduğu gözlenmiştir. Aile içi şiddet çalışmalarında ise bu etki devam ediyor. Kontrollü çalışmalarda alkolşiddet bağı daha zayıf çıkmaktadır.
Yazarlar 21 yaşına kadarki gençlerde, yaşlı gruplarına göre alkol-şiddet ilişkisinin daha kuvvetli olduğu
bildirilmektedir.
Alkol ve şiddet ilişkisi hakkında literatürde çeşitli bulgular vardır. Bazı hipotezlerde agresyonun, artmış
alkol tüketiminin sebebi olduğu söylenmektedir. Özellikle, agresyon ve şiddete eğilimi olan kişilerin,
agresyonun rahatsız edici deneyimini tedavi etmek üzere alkol kullandığı bildirilir. Buna alternatif olarak,
agresif kişilerin, kalabalık barlar gibi, yer ve sosyal durumları, ki buralarda agresyon diğer yerlerdeki kadar
kabul edilmez değildir, tercih ettiği de söylenir. Öte yandan alkol ve şiddet arasında doğrudan bir bağ
olmayabileceği, görünen bağlantının artmış şiddet eğilimi ve artmış alkol tüketimi ile ilişkili diğer faktörlerin
etkisinde kaynaklanabileceği önerilmektedir: sosyal, ailevi, bireysel, durumsal faktörler (Lynskey, 2001).
Yeni Zelanda’da 1265 kişiyle doğdukları zamanda, 4 ay sonrasında, bir yıl sonrasında ve her yıl olmak
üzere 18-21 yaşlarına gelene kadar yapılan ölçümlerde alkol kullanımı ve şiddet davranışı arasındaki ilişkiyi
anlamak üzere bir çalışma yürütülmüştür (Lynskey, 2001). Bu çalışmaya göre sıklıkla büyük miktarda alkol
tüketenlerin şiddet veya hırsızlık suçu bildirme oranları 5.7-12.7 kat daha fazladır. Diğer faktörler kontrol
edildiğinde alkol-suç bağı azalmaktadır. Hırsızlık suçu için bu bağlantı anlamsızlık noktasına düşmüştür. Bu da
alkol tüketimi ve hırsızlık suçu öncülleyen değişkenlerin benzeştiğini gösterir. Ancak alkol ve şiddet davranışı
arasında, diğer faktörler kontrol edildiğinde hala anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Zararlı derecede alkol
kullananların şiddet suçu bildirme ihtimalleri 3.2 kat daha fazladır. Alkol-şiddet ilişkisinin bir bileşeni de suç
işleyen ya da madde kullanan arkadaşlar, erken dönem davranış bozuklukları ve ebeveynin madde kullanımıdır.
Anti sosyal kişilik bozukluğu olan kişilerin madde kullanımının bazı araştırmalarda self-medikasyon
yoluyla şiddet eğilimlerini yatıştırmak üzere gerçekleştiği bildirilir (Hendrin, 1980; Kaplan, 1996). Kaplan ve
Damphouse (1995), madde kullanan ergenlerle yetişkinlik dönemlerinde de görüşme yapmak sureti ile
gerçekleştirdikleri çalışmada, ergenlik döneminde madde kullanımı ile yetişkinlik dönemi şiddet davranışı
arasında doğrudan bir ilişki bulmuşlardır. Öte yandan gençlik dönemindeki madde kullanımı bu dönemdeki
şiddet davranışının ancak % 1’ini açıklayabilmiştir. Diğer bir ilginç bulgu da ergenlik döneminde anti sosyal
eğilimleri düşük olan grupta madde kullanımının yetişkinlik dönemi şiddet davranışını tahmin etmedeki etkisinin
daha büyük olmasıdır. Yazarlar bu sonucu, anti sosyal eğilimleri düşük olan grubun iyi sosyalize olma, şiddet
142
göstermeme, toplumsal normlara bağlı kalma gibi özelliklerinin madde kullanımının etkisi ile disinhibisyona
sebep olduğu ve bunun da yaşamın ilerleyen yıllarında şiddet gösterme olasılığını arttırdığı şeklinde
yorumlamışlardır. Friedman (1998) bu sonuçların biraz da örneklemin kullandığı madde tipinin daha ziyade
esrar ve narkotikler olmasından kaynaklandığını, birincil olarak kullanılan maddenin amfetamin olması
durumunda anti sosyal eğilim gösteren ergenlerle ilgili sonuçların yetişkinlik çağındaki şiddet davranışını
açıklamada daha anlamlı olacağını bildirmektedir.
Walker ve arkadaşları (2006) kuruma girmeden önce madde kullanma oranlarının % 66, zararlı içki
içme alışkanlığı olanların % 63 olduğu bildirilmiştir.
5.5. Katılımcıların psikolojik öykülerine ilişkin değerlendirmeler
Daha önce adli bağlantısı olan grubun ceza infaz kurumu içerisinde psikolojik destek alma oranları daha
yüksek görünmektedir. Bu kişilerin psikolojik savunmaları, belli noktalarda daha dezavantajlı hale gelmiş
yaşamları ve başlı başına stres verici özelliklere sahip olabilecek ceza infaz kurumu yaşantısının bir sonucu
olabilir. Tekrar suç işleyenlerde hayat boyu yatarak alınan tedavi oranının fazlalığı ise tedaviye getirici
şikâyetlere bakıldığında anlam kazanabilir. Yatarak alınan tedavi sebebinde ilk sırayı alkol-madde problemi,
ikinci sırayı anti-sosyal kişilik bozukluğu ve son sırayı da bunaltı almaktadır. Şu anki psikolojik tedavi alımı
nedeni olarak tek suç grubunda ilk sırada uyku problemleri, ikinci sırada depresif şikâyetler; tekrar suç grubunda
ise ilk sırada uyku problemleri ve bunaltı hissi, ikinci sırada ise depresif şikâyetler ve sinirlilik almaktadır.
Bunaltı ve sinirlilik nedeni ile psikolojik destek alımı tek suç grubunda gözlenmemiştir.
Başka bir çalışmada katılımcıların son suçtan önceki 1 ay içinde depresyon ve anksiyeteden şikâyetçi
oldukları görülmüştür. Bu süre içinde herhangi bir disforik durum içinde olma oranı ise % 77,2’dir. Kişiler suç
öncesi dönemdeki bu duygu durumunu ilk sırada kişiler arası ilişkiler, ikinci sırada madde kötüye kullanımı ve
üçüncü sırada da ekonomik güçlüklere bağlamışlardır. Tekrar suç işleyenlerin büyük çoğunluğunun
düşüncelerinin suç öncesinde negatif karakterde olduğu ve % 82.1’i yaşadıkları güçlüklerin suçla alakalı
olduğunu bildirilmiştir. Yazarlar yeni suçun genel bir psikolojik vakum içinde değil, suçun meydana gelişinden
önceki belli stres noktalarında gerçekleştiği yorumunu yapmışlardır (Zamble ve Quinsey, 1997).
Harris, Hek ve Condon (2006) temyize gitmiş olan mahkûmların %67’sinin uyku probleminden
şikayetçi olduklarını bildirmektedir.
Skogstad, Deane ve Spicer’ın (2006) 527 mahkûmla yapmış oldukları çalışmaya göre, mahkûmların
genel olarak yardım arama davranış puanları ortalamaları, üniversite öğrencilerinden düşük olmakla birlikte,
olumlu olarak değerlendirilecek biçimde yüksektir. Ayrıca katılımcılar, diğer kişileri, eğer bir sağlık problemi
yaşıyorlarsa psikologa gitmelerini destekler tutumlar içerinde olduklarını bildirmektedirler. Katılımcıların %
31’i ceza infaz kurumuna girmeden önce, % 47’si de girdikten sonra kurumda bir psikologla görüştüğünü
143
bildirmiştir. Önceki görüşme sayısı az, katılımcıların görüşmenin faydasını değerlendirişleri “az” şeklindedir.
Daha önce bir psikologla görüşmüş olanlar, tekrar yardım aramaları söz konusu olduğunda diğerlerinin
görüşlerine daha az önem vermektedir. Öte yandan ceza infaz kurumu içinde bir psikologla görüşmüş olmak
daha düşük oranlarda yardım arama niyeti ile ilişkili çıkmıştır. Duygusal rahatsızlık çekme yardım arama niyeti
ile düşük ancak anlamlı bir ilişki içindeyken, daha önce bir psikologla teması olanların intihar düşünceleri
içindeyken yardım arama noktasında emin olmadıkları bildirilmektedir.
Tolou-Shams ve arkadaşlarının (2007) yapmış oldukları çalışmada daha öne tutuklanmış olanların
psikiyatri hastanesinde kalma ve intihar teşebbüsü oranları anlamlı derecede daha yüksektir.
Stålenheim’ın (2001) adli psikiyatri hastanesinde kalmakta olan 61 erkekle yapmış olduğu çalışma
sonuçlarına göre, katılımcıların hepsi en az bir eksen 1 bozukluğu ve/ya eksen 2 kişilik bozukluğu teşhisi
almıştır. En yaygın eksen 1 bozukluğu madde kötüye kullanımı veya bağımlılığı, daha sonra kaygı bozukluğu ve
üçüncü olarak da depresif bozukluktur. En yaygın kişilik bozukluğu ise anti sosyal ve sınır kişilik bozukluğudur.
Tekrar suç işleyenler suç öncesinde daha fazla psikolojik problem bildirmişler ve daha büyük bir kısmı
tedavi olduğunu söylemiştir ancak çevreye uyum noktasında daha fazla bozulma göstermemektedirler (Zamble
ve Quinsey, 1997).
Mahkûmların intiharı pek çok ülkede ciddi bir problemdir ve dünya sağlık örgütü intiharı infaz
kurumlarındaki ölümlerin birincil nedeni olarak bildirmektedir (WHO, 2000). Avustralya’da intiharın infaz
kurumlarındaki ölümlerin başlıca nedeni olduğu bildirilmektedir (McArthur, Camilleri, Webb, 1999; Dalton,
1999).
Eyalet hapishanesinde intihar sebebi ile ölme oranları 2001 yılında % 5.8, 2002 yılında % 5.7 olarak
bildirilmiştir (Mumola, 2005).
Hayes ve Rowan (1988) infaz kurumunda kalmakta olanların, genel popülâsyona göre 9 kat daha fazla
intihar etme riski taşıdıklarını bildirmektedirler. İngiltere’de yapılan bir çalışmada erkek mahkûmların %
40’ının hayat boyu intihar düşüncesine sahip olduğu, bu oranın evlerinde yaşayanlarda % 14 olduğu
bildirilmiştir.
Jenkins, Bhugra, Meltzer, Singleton, Bebbington, Brugha, Coid, Farrell, Lewis ve Paton (2005)
mahkûm popülasyonu içinde intihar düşüncesi yaygınlığının toplum popülasyonuna göre çok daha yüksek
olduğunu bildirmektedir. Hayat boyu intihar düşüncesine sahip olma oranı erkek mahkûmlarda % 40 iken
toplum örnekleminde % 14; hayat boyu intihar girişimi oranı mahkûmlarda % 25’in üzerinde, araştırmadan
önceki yıl içerisinde ise % 30 civarında iken toplum örnekleminde bu oran % 1 olarak belirlenmiştir.
Araştırmacılar, madde ile ilgili suçlardan ötürü ceza çekmekte olanların diğer suçlardan ötürü ceza çekmekte
olanlara göre intihar girişiminde bulunma ihtimallerinin daha düşük olduğunu bildirmektedirler.
144
Kişinin kendine zarar verme davranışı ile bu kişinin tanıdığı, infaz kurumunda veya dışarıda, intihar
teşebbüsünde bulunan veya tamamlanmış intihar gösteren kişi sayısı ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Kişinin
kendi intihar davranışı ile ırk, kurumda geçirilen zaman ve sadece tamamlanmış intihar gösteren kişileri tanıma
değişkenleri arasında bağlantı bulunmamıştır (Hales, Davison, Misch ve Taylor, 2003).
Kenny ve Lennings (2007) katılımcıların % 13.5’inin kendine zarar verme davranışında bulunduğu ve %
22.1’inin intihar girişiminde bulunduğu bildirilmiştir.
Daniel ve Fleming (2005), herhangi bir biçimde kendine zarar vermeye çalışmış 99’u erkek 112
mahkûmla yapmış oldukları çalışmada depresyonun alınan en yaygın tanı olduğunu, neredeyse bununla aynı
oranda da madde istismarı ve kişilik bozukluğu tanılarının yaygın olduğunu ifade etmişlerdir. Çalışmada,
ölümcül biçimde intihar teşebbüsünde bulunanların % 64’ü ve tamamlanmış intihar gösterenlerin % 67.6’sı
suçlarını kişilere karşı işlemişlerdir. Tamamlanmış intihar gösterenlerde en yaygın olarak kullanılan yöntem ası,
teşebbüs halinde kalanlarda ise ilaç aşırı doz kullanımıdır.
Çalışmamızda, intihar düşüncesi, girişimi, düşünce ve girişim yaşları noktasında gruplar anlamlı
derecede farklılaşmaz iken, tekrar suç işleyenlerin daha fazla sayıda intihar girişim yöntemine başvurdukları
gözlenmiştir. İntiharı düşünmeye sevk edecek olaylar incelendiğinde, tek suç grubu için en fazla bildirilen
nedenin suç olayı ve buna ilişkin olaylar, ikinci sırada da ceza infaz kurumunda suç ayrımına uğrama olduğu;
tekrar suç grubu için ise ilk sırada depresif şikâyetler, ikinci sırada suç olayının geldiği görülmektedir. Tek suç
grubuna ilişkin sonuçlar, suç olayının bizzat kendisinin travmatik olarak yaşandığı yolundaki yorumları
destekleyecek niteliktedir. Belli ki yaşanılan olay kişinin dayanım sınırını zorlamakta, kişiyi hayatını
sonlandırma düşünceleri ile baş başa bırakmaktadır. Tekrar suç işleyenlerde ise bu oran ikinci sırada kalmakta,
ilk sırayı depresif şikâyetler almaktadır. Depresyondaki kişi, pek çok defa yaşamsal durumlar üzerindeki
etkinliğini kaybettiğini hisseder, derin üzüntü, keder ve çaresizlik hislerinin yanı sıra artık değersiz bir insan
olduğu ve suçluluk duyguları ile intihar düşüncesi ve/ya teşebbüsü içinde bulunabilir. Tek suç işleyenler intihar
yöntemi olarak ilk sırada ası, ikinci sırada damar açma ve ilaç yutmayı göstermiş, tekrar suç işleyenler ise ilk
sırada damar açma, ikinci sırada ası ve ilaç kullanma, üçüncü sırada yüksekten atlama ve silah kullanımı
yöntemlerini bildirmiştir. İntihar girişim nedenleri de iki grup arasında farklıdır. Tek suç grubunda ilk sırayı suç
olayı ve ikinci sırayı suç ayrımı; tekrar suç işleyenlerde ilk sırayı depresif şikâyetler, suç olayı ve alkol etkisi
altında olma paylaşmıştır.
Stålenheim’ın (2001) çalışma popülasyonunun (adli psikiyatri hastanesinde kalmakta olan 61 kişi)
1/3’ünden fazlası daha önce intihar teşebbüsünde bulunduğunu bildirmiştir. Kişilik değerlendirmesi, intihar
girişiminde bulunan ve bulunmayanlar arasında anlamlı farklılıklara işaret etmektedir. Buna göre teşebbüste
bulunan grupta sosyalizasyon başlığında çok düşük puanlar almışlardır. Bu iki grup arasındaki en belirgin
farklılıklar en çok psikopati ve agresyonla alakalı ölçeklerde, dürtüsellik, monotonluktan kaçınma, indirekt
145
saldırganlık, sözel saldırganlık ve irritabilite de daha yüksek, sosyal açıdan tercih edilmede düşük puanlar olarak
kendini göstermektedir. En açık farklılaşma ise psikopati, agresyon ve düşmanlık boyutlarındadır. İntihar
girişiminde bulunmuş olanlar tekrar tekrar şiddet suçu işlemiş olsun, olmasın, psikopati ve agresyonla ilgili
ölçeklerde oldukça benzer puanlar almakla birlikte grup içinde en büyük farklılık tekrar suç işleyenlere aittir.
İntihar davranışı tekrar tekrar şiddet suçu işlemeyle ilişkili değildir.
Hayat boyu intihar düşüncesine kapılma ve intihar girişiminde bulunma durumu suç grupları arasında
farklılaşmaya sebep olmuştur. İntihar düşüncesine sahip olma konusunda ilk sırayı hırsızlık ve cinsel suç grubu
paylaşmakta, ikinci sırada öldürme/yaralama grubu gelmektedir. İntihar girişiminde bulunma noktasında ise ilk
sırayı cinsel suç, ikinci sırayı hırsızlık ve üçüncü sırayı da öldürme/yaralama grubu almaktadır. Hem düşünce
hem de girişim boyutlarında, diğer iki grupla birlikte karşılaştırma yapıldığında öldürme/yaralama grubu
oranların düşüklüğü ile karakterizedir. Düşünce ve girişimlerin ceza infaz kurumu içinde olup olmaması
sonuçları yorumlamaya katkıda bulabilir. Cinsel suç grubu için bu yaşlar ceza infaz kurumunda bulunma
dönemine denk gelmektedir. Bu durum, infial uyandıran bir suçtan ötürü ceza infaz kurumunda bulunma ve
ceza infaz kurumu içerisinde ayrımcılığa uğrama, çıktıktan sonra yargılarla karşılaşma noktasında diğer suç
gruplarından farklı sonuçlar doğuracağından bu grubun ilk sıralarda yer almasını açıklayabilir. Hırsızlık suçu
grubu ise alkol-madde kullanım sıklıkları nedeni ile düşüncenin bozulması, dezavantajlı yaşam olayları gibi
noktalarda farklılaştığından intihar düşünce ve girişim yaşları daha erken olabilir.
Tekrar suç işlemiş olanlar daha fazla farklı sayıda yöntem deneyerek intihar etmeye kalkışmışlardır.
Tekrar suç grubunda bulunanların ve daha önce adli bağlantısı olanların kendilerine zarar verme davranışında
bulunma oranları tek suç işleyenlere ve adli bağı olmayanlara göre daha yüksektir. Hayat boyu intihar
düşüncesine sahip olma durumu söz konusu olduğunda ilk sırada cinsel suç ve hırsızlık suçu grubu ikinci sırada
ise öldürme/yaralama tipi suç grubu gelmektedir. Ayrıntılı inceleme, öldürme/yaralama grubunda oranın azlığı
ile karakterizedir. Kendine zarar verme durumunda suç tipleri farklılaşma göstermişlerdir. Bu davranışta
bulunma durumu söz konusu olduğunda ilk sırada hırsızlık, ikinci sırada öldürme/yaralama ve üçüncü sırada da
cinsel suç grubu gelmektedir. Ayrıntılı inceleme hırsızlık suçu grubundaki oranın fazlalığı ile karakterizedir.
İntihar girişimi noktasında da suç tipi grupları anlamlı derecede farklılaşmışlardır. İntihar girişiminde bulunma
oranı en yüksek grup cinsel suç, ikinci grup hırsızlık ve üçüncü grup da öldürme/yaralama grubundandır.
Ayrıntılı inceleme, öldürme/yaralama grubunun diğer iki grup bir arada değerlendirildiğinde oranın azlığı ile
karakterize olduğunu göstermiştir. İlk kez intihar düşüncesine kapılma yaş ortalaması hırsızlık ve cinsel suç
grupları arasındadır. Hırsızlık grubunun ortalaması daha küçüktür. İlk intihar düşüncesi ve ilk intihar girişimi
yaşları söz konusu olduğunda cinsel suç grubu diğer iki grubun birleşiminden anlamlı derecede farklılaşmıştır.
Bu kişilerin intihar düşüncesine kapılma ve girişimde bulunma yaş ortalamaları daha yüksektir.
Bir çalışmaya göre, intihar davranışı ile ilgili kişilik özellikleri, diğerlerine şiddet gösterme davranışı ile
de ilişkilidir. İntihar girişiminde bulunmuş olanlarla adli hastanede kalmakta olan şiddet suçu işlemiş olanlara
146
verilen kişilik testi sonuçlarına göre her iki grupta da yüksek trait anksiyete ve düşük sosyalizayon görülmüştür
(Stålenheim, 2001).
Dooley (1990) ceza infaz kurumlarında intiharların çoğunun ilk 3 ay içerisinde ve kendini asma
yöntemiyle gerçekleştirildiğini ifade etmektedir. Şiddet suçu işlemiş olanların infaz kurumunda intihar etme
ihtimallerinin diğer mahkûmlara göre daha yüksek olduğu bildirilmektedir. Bu kişilerin 1/3’ünün psikiyatri
servisleriyle bağlantısı vardır ve % 43’ü daha önce kendine zarar verme davranışında bulunmuştur.
2007 yılında İngiltere ve Galler’de mahkûmlar arası intihar oranı 114/100.000 olarak bildirilmiştir.
Kurumda kalmakta olan erkeklerin intihar girişiminde bulunma oranı kadınların 5 katıdır ve kurumdan yeni
çıkmış olan erkekler genel popülasyona göre intihar girişiminde bulunma açısından 8 kat daha fazla risk
altındadır. İntihar girişiminde bulunmuş olan 97 kişinin 40’ı temyiz cevabı beklemektedir. Kurumdaki intihar
girişimlerinin % 20’si kalışın ilk haftasında gerçekleşmekte, girişimcilerin 2/3’ü madde kötüye kullanımı, 1/3’ü
alkol kötüye kullanımı bildirmektedir. 2000-2004 arasında gerçekleşen intiharların %75’i kurumların aşırı
kalabalık olduğu zamanlarda gerçekleştirilmiştir. İntihar edenlerin % 20’si daha önce en az bir intihar
girişiminde bulunduklarını bildirmişlerdir (Walker ve ark., 2006).
1997 yılında salıverilen mahkûmların takip edildiği bir çalışmada katılımcıların % 20’sinin intihara
teşebbüs ettiği bildirilmiştir (Social Exclusion Unit (SEU), 2002).
Pek çok psikolojik, biyolojik ve sosyolojik faktör hem şiddet hem de intihar davranışı ile
ilişkilendirilmektedir. Bu faktörler arasında dürtüsellik, şüphecilik ve isyankârlık her iki davranışla da ilişkili
görünen kişilik özellikleridir. İntihara teşebbüs edenler ve şiddet suçu işlemiş olanların karşılaştırıldığı bir
çalışmada her iki grubun da anksiyete/nörotizm, şüphecilik ve suçluluk puanlarının yüksek, sosyalizasyon
puanlarının düşük olduğu, şiddet suçu işlemiş olanların ise sosyal olarak beğenilme puanlarının intihara teşebbüs
edenlerden anlamlı derecede düşük olduğu bulunmuştur. Şiddet suçu işlemiş olanların dolaylı saldırganlık
puanları da daha düşüktür. Dürtüsellik puanları ise her iki grup için de normal dağılım içinde kalmıştır.
Yazarlar, şiddet ya da intihar davranışının saldırgan bir karakter özelliğinden ziyade belli koruyucu faktörlerin
olmayışından kaynaklandığı yorumunu yapmışlardır (Engström, Persson ve Levander, 1999).
Çalışmamızda, tekrar suç grubunda olanların kendilerine zarar verme davranışında bulunma oranları
daha yüksektir.
Palmer ve Connely (2005), 123 mahkûmla yaptıkları çalışmada, katılımcıların % 19.5’inin daha önce
kendine zarar verme davranışında bulunduğunu bildirmişlerdir. Daha önce kendine zarar verme davranışı
gösteren grubun çaresizlik, depresyon ve intihar puanları böyle bir geçmiş deneyim bildirmeyenlere göre anlamlı
derecede daha yüksek çıkmıştır. Daha önce kendine zarar verme davranışı göstermiş olan gruptaki yükselmiş
puanlar, aile ilişkileri, hapse atılmaya karşı kişisel tepkiler ve kurum yaşantısının getirdiği zorluklarla başa çıkma
nedeniyle en stresli ve incinebilir oldukları ilk mahkûmiyet zamanları yansıtıyor olabilir.
147
Yaşları 16-21 arasında değişen 60 erkek mahkûmla yapılan bir çalışmada bilek/boyun kesme oranı %
37, ası oranı % 37 ve diğer türde kesilerin oranı % 26 olarak bildirilmektedir. Çok sayıda yöntem denemiş
olanlar daha uzun zamandır ceza infaz kurumunda kalmaktadırlar ve ayrıca suç oranları da yüksektir. Tek form
kullanmış olanlar ise daha ziyade cinsel suçlu olma eğiliminde (Ireland, 2000).
Matsumoto ve arkadaşları (2005) 796 erkek suçlu ile yapmış oldukları çalışmada, katılımcıların %
14.7’sinin en az bir defa kendini kesme davranışı gösterdiği, bu grubun sigara içmeye başlama yaşının 13.5/14.5;
içki içmeye başlama yaşının 13.8/15.0 olduğu ve kendini kesme davranışı göstermeyenlerden anlamlı olarak
farklılaştığı bulunmuştur. Anlamlı olarak farklılık gösteren diğer değişkenler: intihar düşüncesine sahip olma (%
60.9/24.5), intihar teşebbüsü (% 42.3/7.2), kişiye yönelik şiddet eğilimi (% 23.9/11.8), nesnelere karşı şiddet
gösterme eğilimidir (% 47.9/23.1). Genel olarak bakıldığında tüm grubun sigara içmeye başlama yaş ortalaması
14.35; içki içmeye başlama yaş ortalaması 14.82’dir. Ayrıca gruplar arasında çocukluk çağı fiziksel istismarı
arasında anlamlı bir farklılık bulunurken (% 56.4/29.2) cinsel istismara uğrama oranları arasında anlamlı farklılık
gözlenmemiştir. Tüm grubun % 47.1’i en az bir defa yasa dışı psikoaktif madde kullandığını bildirmiştir.
Iancu, Bodner, Sarel ve Einat (2007), İsrail askeri ceza sistemi içindeki kendine zarar verici davranışları
araştırdıkları çalışmalarında uzun süreli ceza alanların bulunduğu ceza infaz kurumlarında bir ayda kendine zarar
verme davranışında bulunan mahkum sayısının 2.09-2.50 arasında, kısa süreli ceza alanların bulunduğu kurumda
ise 2.73-6.20 arasında olduğunu bildirmektedirler.
Kendine zarar verici davranışları saldırgan bireylerin eyleme vurması ya da dikkat çekmeye çalışması
şeklinde değerlendirmek yerine ceza infaz kurumlarının dezavantajlı yapısı ve kültürel atmosferinin katkıları
üzerinde çalışılmalıdır (Thomas, Kazmierczak ve Stone, 2006).
5.6. Katılımcıların ceza infaz kurumu yaşantılarına ilişkin değerlendirmeler
Katılımcılar, genel olarak ceza infaz kurumuna uyum sağlama derecesi ve uyum sağlamak için gereken
süreler açısından farklılaşma göstermemişlerdir. Tabi buradaki uyum değerlendirmesi, kişilerin kendileri
tarafından yapıldığı için sonuçlar araştırmacıya kendini daha olumlu gösterme motivasyonundan etkilenmiş
olabilir. Katılımcıların diğer mahkûmlar ve infaz koruma görevlileri ile ilişkilerini aynı şekilde
değerlendirmeleri istendiğinde yine farklılık görülmemiş ancak değişkenler sürekli değişken olarak kabul
edildiğinde tek suç işlemiş olan grubun infaz koruma memuru ile ilişkilerini daha olumlu olarak değerlendirme
eğiliminde oldukları gözlemiştir. Bu noktada, tek suç işlemiş olanların otoritenin kabulü, otoriteyi temsil eden
kişilerin davranışları kişiselleştirmedikleri, bu kişileri görevlerini yapmakta olan kişiler olarak nitelendirdikleri
görüşme esnasındaki gözlemlerce desteklenmiştir.
148
Bir çalışmada, pek çok katılımcı, gözetimcileri ile ilişkilerinin iyi ve tatminkâr olduğunu bildirmiş
ancak, sadece % 35’i bu kimselerin kendilerine yardımcı olabildiklerini söylemiştir (Zamble ve Quinsey, 1997).
Katılımcılar ceza infaz kurumu kurallarına uyum sağlama noktasında zorluk yaşama açısından
kendilerini değerlendirdiklerinde iki grup arasında farklılık gözlenmemiş ancak kuralları bozacak türde
davranışları olup olmadığı sorgulandığında tekrar suç işleyenlerin bu tür davranışlarının fazla olduğu ve
müşahade altına alınma oranlarının daha fazla olduğu gözlenmiştir. Daha önce adli bağı olan grup, oda
değiştirme ve müşahade altına alınma noktasında tekrar suç işleyenlerle benzer örüntü göstermektedir. Gruplar
analiz yapılamayacak kadar küçük olmakla birlikte, kural bozucu davranışın şiddet içerip içermediği
sorgulandığında tekrar suç grubunun şiddet içerecek biçimde kural ihlalinde bulunma oranı tek suç işleyenlerin
yaklaşık 4 katıdır. Yine burada kişiler kendilerini araştırmacı karşısında olumlu gösterme eğiliminde
olabilecekleri gibi kendi zihinlerindeki “kurallara uyum” kavramsallaştırmasının farklı olabileceği bu
kavramsallaştırma içinde yasal olarak belirlenen yasakların bir kısmını kendilerine hak olarak görebilecekleri,
dolayısı ile cevap verirken yasal tanımı değil akıllarındaki çerçeveyi kullanmış olabilecekleri düşünülebilir.
Ceza infaz kurumunda fiziksel, psikolojik ve cinsel olmak üzere farklı türde mağduriyetler yaşanmakla
birlikte fiziksel saldırı oranı daha yüksektir. Bir çalışmaya katılan mahkûmların % 91.1’i fiziksel şiddete şahit
olduğunu, % 32.1’i tamamlanmış bir fiziksel saldırı yaşadığını; % 95’i duygusal saldırıya şahit olduğunu
bildirmektedir (Swales, 2008).
Eyalet hapishanelerinde cinayet nedeni ile ölme oranları 2001 yılında % 1.3, 2002 yılında % 1.6 olarak
belirlenmiş ve mağdurların daha ziyade şiddet suçu işlemiş olanlardan oluştuğu bildirilmiştir (Mumola, 2005).
Wollf ve arkadaşları ise (2007), mahkûmların % 20’sinin fiziksel mağduriyet bildirdiğini
söylemektedir.
Katılımcıların diğer mahkûmlarla ne tip sorunlar yaşadıklarına bakıldığında ise tek suç grubunda ilk
sırada toplu yaşam kurallarına uyulması konusundaki güçlükler, ikinci sırada kabadayılık şeklindeki davranışlar
ve üçüncü sırada da diğer mahkûmların suça özendirici davranışları gelirken tekrar suç grubunda yine ilk sırada
toplu yaşamla ilgili problemler, ikinci sırada diğer mahkûmların kendilerine yönelik saygısız davranışları ve
kabadayılık şeklindeki davranışları gelmektedir. İlk sıradaki problemin farklı eğitim ve kültür terbiyesinden
gelmekte olan ve kurum kuralları yanı sıra birlikte yaşama kurallarını oluşturma görevi ile karşı karşıya
gelinmesinin ve buna uyum sağlamanın bir sonucu olduğu düşünülebilir. Her iki grup da kabadayılık tipindeki
davranışlardan şikâyetçi olmaktadır. Görüşme esnasındaki gözlemler her iki grubun farklı motivasyonlarla bu
yanıtı verdiğini düşündürtmektedir. Tek suç grubunda genel olarak bir kişinin diğerleri üzerinde üstünlük
taslaması ve kuvvet kullanmasına karşı bir tepki niteliğindeki bu yanıt tekrar suç grubunda daha narsisistik
yaralanma sonucu verilmiş gibidir. Başkasının kabadayılık şeklindeki davranışı sanki kişinin benliğine, benlik
saygısına yöneltilmiş gibi algılanmakta, bu davranışlar şahsa yönelik saygısızlık olarak değerlendirilmektedir.
Nitekim tek suç işleyen gruptaki hiç kimse saygısızlık şeklinde bir sorun tanımlamamıştır.
149
Ceza infaz kurumu yaşamı boyunca kavgaya karışma durumu incelendiğinde tekrar suç işlemiş
olanların ve daha önceden adli bağlantısı olanların kavgaya karışma oranlarının tek suç işleyenlere ve daha
önceden adli bağlantısı olmayanlara göre daha yüksek olduğu, bu noktada suç tiplerinin birbirlerinden
farklılaşmadığı gözlenmiştir. Bazı çalışmalar, ceza infaz kurumu koşullarının dışarıdaki doğal ortamdan farklı
özellikte olması sebebi ile bu ortamdan elde edilecek verilerin kişilerin dışarıdaki davranışları için genelleme
yapmakta kullanılmasının uygun olmayacağı bildirilmiştir. Öte yandan kişinin problem çözme davranışı olarak
saldırganlığı kullanması, kural ve yaptırımların net olarak belirlendiği bir ortamda dahi bunları içselleştirememiş
olmasının anlamlı olduğu da düşünülebilir. Bu kadar yapılandırılmış bir ortamda bile kişi davranışlarını kontrol
edememektedir. Nitekim araştırmanın askerlik dönemi kural bozma davranışına ilişkin verileri de bu görüşü
destekler niteliktedir. Kişilerin ceza infaz kurumundaki kurallara uyum gösterme davranışı belki de dışarıdaki
davranışları için genelleme noktası teşkil etmez, çünkü yaptırımların düzenleyiciliği kişinin kendisinden değil,
dışarıdaki bir kontrol noktasından gelmektedir.
Dolan ve Blackburn (2006) anti sosyal kişilik bozukluğu teşhisi alan, yaş ortalaması 37.19 olan ve
çoğunluğu ciddi şiddet suçu işlemiş olan 100 mahkûmla yaptıkları çalışmada, 12 aylık takip süresi içerisinde
katılımcıların % 42.4’ünün kurumda bir olaya karıştığı, bu olayların % 28.28’inde fiziksel şiddet ve %
25.25’inde de sözlü şiddet olduğu bildirmiştir. Katılımcıların yaş ve kurumda kalış süreleri arasında anlamlı bir
farklılık bulunmamıştır. Kurum içinde bir olaya karışanların psikopati puanları katılmayanlara göre daha
yüksektir. Şiddet içeren kural bozucu davranışta bulunanların hakimiyet/üstünlük, cebir/zorlama ve düşmanlık
puanlarının anlamlı olarak yüksek olduğu gösterilmiştir. Agresyonla ilgili en sağlam yordayıcının düşmanlık
olduğu görülmüştür.
Agresif davranışla ilgili tutum ve inançların zaman içinde değişmeye dirençli olabildiği ve suç işleme
sona erse bile uzun süre devam edebildiği bildirilmektedir (Pulkkinen, Pitkänen, 1993). Öte yandan potansiyel
olarak tehdit edici olan cezaevi çevresi bu inanç sistemlerini sürdürüp pekiştirebilir (Harer, Langan, 2001;
Ireland, 2002).
Archer, Ireland ve Power (2007)’ın değişik tipte suçlar işlemiş 728 erkek mahkûmun da katıldığı ve
infaz kurumu içerindeki kabadayılık davranışı ile agresyon arasındaki ilişkinin araştırıldığı çalışmada, erkek
katılımcıların % 44’ünün diğer insanlara karşı bu tür bir davranışta bulunduğu, bunlar içerisinde erkeklerin
%6’sının doğrudan fiziksel saldırıda bulunduğu, % 50’sinin böyle bir davranışa maruz kaldığı, bunlar içerisinde
doğrudan fiziksel maruz kalım oranının % 9 olduğu bildirilmiştir. Bu türde bir davranışı gösterenler,
göstermeyenlere göre öç alma, indirekt agresyon, yer değiştirmiş sözel, fiziksel agresyon, dürtüsellik,
agresyonda enstrümantal ve ifade edici atıf alanlarında daha yüksek puanlar almışlardır. Bu tür bir davranışın
mağduru olanlar ise öç alma, korku/kaçınma ve yer değiştirmiş fiziksel agresyon puanlarında öndedir ve
dürtüsellik puanları düşüktür. Öç alma, indirekt agresyon, direkt sözel ve fiziksel agresyon ve enstrümantal
atıflar noktasında bu tür davranışları uygulayan ya da mağduru olanlar hiçbir şekilde bu tür davranışlara
karışmamış olanlara göre daha yüksek puanlar almışlardır.
150
Ireland (2002), yetişkin mahkûmlarda benlik saygısı ve kabadayılık davranışı arasındaki ilişkiyi
araştırdığı çalışmada katılımcıların % 10.8’inin sadece kabadayılık yaptığını, % 34.9’unun hem kabadayılık
yaptığı hem de bunun mağduru olduğunu, % 18.1’inin sadece mağdur kategorisine girdiğini bildirmiştir.
Kabadayılık davranışı ile genel olarak benlik saygısı arasında bir ilişki kurulamamakla birlikte kişinin karar alma
konusunda ve diğer insanlarla birlikteyken öneride bulunabilme kendisine duyduğu güvenin, otoriter bir şekilde
olayların kontrolünü ele alma, emir verme eğilimi ve etraftaki insanlarla birlikteyken rahat olma eğilimlerinin bu
tür davranışla ilişkili olduğu bildirilmiştir.
Katılımcıların daha önceki bir zaman diliminde ve şuan itibari ile ceza infaz kurumu dışına çıktıklarında
hayat içinde sorun bekleyip beklememeleri ve dışarıdaki hayata uyum sağlama süreçleri hakkındaki fikirleri
sonraki davranışlarını belirlemede önemli bir değişken olarak düşünülebilir.
İnfaz kurumundan çıkmış olmak herkesin yaşadığından farklı türde problemlerin gündeme gelmesine
sebep olabilmektedir. Hızlı değişen bir kültüre uyum sağlamak, sosyal olarak kültüre tekrar entegre olmak, iş
bulmak, yeni, kalıcı ve yasal bir özdeşim kurmak gerekecektir. Kişinin yaşadığı sorunların ve kriminal
eylemlerin sorumluluğunu neye atfettiği yeni bir hayat oluşturmada önemli bir faktördür. Kişi, bu atıfları neye
yaparsa yapsın önceki kayıtları ne kadar fazlaysa yeni bir hayat kurma ve tekrar entegre olma görevleri o kadar
zor olacaktır. Salıverilme sonrası, kişinin karşılaştığı problemler bir zamandan diğerine farklılaşmaktadır ve
dolayısı ile suça giden yollar da değişmektedir. Bazı öncüller uzun zamandır kişinin hayatında ise, kişi benzer
türde suçları tekrar edecektir ve uzmanlığı artacaktır (Zamble ve Quinsey, 1997).
Tutukevleri ve ceza infaz kurumlarının stres yaratan doğalarına ek olarak belli bir süre için ceza çekiyor
olmak ailevi problemler, mahkemeye gidiş, iş kaybı şeklinde ek problemlere sebep olmaktadır. 95 erkek ve 103
kadın mahkûmla yapılmış olan bir çalışma, mahkûmların özellikle aktivite içinde bulunma ve güvenlik
ihtiyaçlarının ruh sağlığı durumu üzerinde etkili olduğu bulunmuştur (Lindquist ve Lindquist, 1997).
Bu çalışmada gruplar daha önce ve bu sefer dışarı çıktıklarında sorun yaşayacaklarını düşünüp
düşünmeme noktasında farklılaşmazken tek suç işleyenlerin daha fazla tipte sorun bekledikleri görülmüştür.
Daha önce karşılaşılan problemlere bakıldığında tek suç işlemiş grup için ilk sırada önyargı ile karşılaşma, ikinci
sırada ise değişmiş olan koşullara alışamama ve sosyal çekilme; tekrar suç grubu için ise ilk sırada değişen
koşullara alışamama, ikinci sırada önyargı ve üçüncü sırada ise ekonomik zorluklar gelmektedir. Tek suç işlemiş
olan grup “suçlu” tanımlamasına ilk kez girmekte oldukları için toplum içinde kendilerine verilmiş olan önyargı
niteliğindeki tepki yeni bir tepkidir ve kişinin bununla ilk kez başa çıkmasını gerektirmiş olduğu için listenin
başında yer alıyor olabilir. ceza infaz kurumunda kalım esnasında dışarıdaki fiziksel koşulların (ulaşım, yeni
binalar vs.) değişmesi her iki grubun da uyum sağlamasını gerektirecektir. Belli ki tek suç işlemiş olan grup
gerek fiziksel gerekse de insanların bakışındaki farklılıklar veya onların davranışlarının değiştiğini düşünmeleri
sebebi ile sosyal anlamda bir çekilme yaşamış olabilirler. Bu sefer dışarı çıktıklarında yaşayacakları problemlere
151
bakıldığında ise tek suç grubu için ilk sırada yine önyargı ile karşılaşma, ikinci sırada değişen koşullara alışma
ve ekonomik problemler, üçüncü sırada ailevi problemler gelirken tekrar suç grubu için ilk sırada ekonomik,
ikinci sırada önyargı ve değişen koşullara alışamama, üçüncü sırada prestij kaybı gelmektedir. Bu seferki
çıkışları için tek suç grubu daha önce gözlemledikleri zorluk alanlarında yine problem beklemekte ancak
geçecek zaman ve kayıplar göz önünde tutulduğunda ayrıca ekonomik zorluklarla başa çıkmaları gerekeceğini
varsaymaktadırlar. Tekrar suç grubu için ise ekonomik güçlükler ön plandadır ve önyargı ikinci sırayı almıştır.
Kişiler belki de “suçlu” kimliğine diğer gruba göre daha aşinadırlar ve bu türde bir yargı ile karşılaşma endişeleri
biraz daha geri plandadır. Ayrıca, tek suç işlemiş gruptan farklı olarak kişisel prestijlerinin zarar göreceği
endişesi kendini göstermektedir. Buradaki prestij kaybı endişesi daha evvel yorumlarda belirtilmiş narsisistik
yaralanma ile alakalı olabileceği gibi, görüşmelerdeki gözlemlerden hareketle, yakalanmış olmak, kurmuş
oldukları suç ortamından uzun süre ayrı kalmanın getireceği bir dezavantaj olarak da ele alınabilir.
Öldürme/yaralama grubundaki kişiler diğer iki grupla birden karşılaştırıldıklarında daha az tipte sorun
beklemekte ve daha kısa sürede dışarıya uyum sağlayacaklarını düşünmektedirler. Bu sonuçta bahsi geçen suç
tipinin cinsel suç veya hırsızlık suçundan daha olumlu toplumsal yargıyla karşılanması veya kişinin yaptığı
davranışı haklı biçimde açıklamış olması etkili olmuş olabilir. Bu kişiler, başa çıkma becerilerine ve/ya
alacakları sosyal desteğe daha fazla güveniyor olabilirler.
Ceza infaz kurumunda kalmanın kendisi de kişilerin hayatında sorun yaratan bir durumdur. Ceza infaz
kurumunda kalmakta olan mahkûmların 1/3’ü evini, 2/3’ü işini, 2/5’i ailesi ile temasını kaybetmiş, 1/5’inin
maddi problemleri artmıştır (SEU, 2002).
Yüksek oranda risk içeren bir durumda bireyler, bu durumla başa çıkabilme becerilerini
değerlendirirler. Bu değerlendirme, sonucu etkileyeceği için önemlidir. Örneğin, eğer kişi durumla başa
çıkamayacağını düşünürse olumsuz duygulanım ve çaresizlikle ilgili kognisyonlar ortaya çıkabilir ve bu da
tekrar suç ihtimalini arttırabilir. Diğer yandan, sosyal baskı vs. gibi motivasyon kaynakları da önemlidir
(Zamble ve Quinsey, 1997).
Kişilerin ne şekilde ayrımcılığa uğradıklarına ilişkin ayrıntılı bir değerlendirme yapıldığında, her iki
grup için de ilk sırada, arkadaş konuşma, etiketleme şeklinde davranışlarla karşılaşmanın ilk sırada geldiği
görülmüştür. Tekrar suç grubunun ise ikinci ve üçüncü olarak karşılaştığı davranış şekli insanların kendilerinden
uzak durmaları, yalnız kalmak ve son olarak da insanların onlara bakması olduğu görülmektedir. Tek suç
grubunda bu seçenekler sadece bir yanıt almıştır. Tekrar suç grubu defalarca ceza infaz kurumuna girdiği için
toplum tarafından bahsedilen şekilde davranışlara maruz kalma ihtimalleri gerçekten yüksek olabilir. Öte
yandan diğer insanların kendilerine baktıkları şeklindeki davranış noktasında diğerlerinin davranışlarını olumsuz
değerlendirme ve üstüne alınma süreçleri işliyor olabilir. Bu davranışa maruz kalma oranları verilen cevaplara
göre tek suç işlemiş olanların iki katıdır.
152
Etiketleme teorisinde ifade edilen şeylerden bir tanesi, kural bozma ile sapkınlığın birbirinden ayırt
edilmesi gerektiğidir. Kural bozma, bir davranışı ifade ederken sapkınlık diğerlerinin bu davranışa verdikleri
reaksiyonu tarif etmektedir ve kimin sapkın olduğunu kimin olmadığını ayırt etmek önemlidir. Etiketlenme,
eylemin gerçekleşme zamanı, eylemi gerçekleştirenin ve mağdurun kim olduğu ve toplumun eylemin sonucuyla
ilgili algısı tarafından belirlenir. Kişinin kendini bu etiketten kurtarması kolay değildir. Belli davranışları sebebi
ile etiketlenmeye uğrayan kişi, bu şekilde etiketlendiğinin farkına vardıkça bir süre sonra bu etiket doğrultusunda
davranmaya devam edebilir. Ayrıca belli grupların, örneğin varoşlarda yaşayanların suç açısından görünürlüğü
daha fazla olacağı için etiketlenme ihtimalleri daha fazladır. Bu teoriye gelen katkılardan bir tanesi de
etiketlenmenin birey üzerindeki duygusal etkilerinden biri olan utanmanın tekrar entegrasyona mı yoksa daha
fazla parçalanmaya mı sebep olacağıdır. Örneğin kendilerinin belli koşullarda suç işleyeceklerinin
düşünüldüğünü düşünenlerin böyle düşünülmediğini düşünenlere göre suç işlemeye daha meyillidirler. Bir diğer
önemli nokta da etiketlemeyi kimin yaptığıdır. Ebeveyn, öğretmen ve yaşıtların etiketlemesi daha önemlidir kişi
üzerinde (Lemert, 1967).
Etiketlenmenin bir anlamı da kişinin belli bir sosyal destekten mahrum kalma ihtimali olabilir. Reid
(2006) tüm kriminoloji teorilerinin sosyal destek kavramı etrafında entegre olabileceğini bildirmekte, sosyal
destek arttıkça suç işleme ihtimali düşeceğini söylemektedir.
Ceza infaz kurumu içerisinde anlamlı olabilecek bir davranış da kişinin yaşadığı odayı değiştirme talebi
olabilir. Aynı mekân içerisinde yaşam sürmek, bireysel haklara saygı, kendi ihtiyaçlarını uygun biçimde
giderme, erteleyebilme ve kişiler arası problemlerle başa çıkabilme becerisini gerektirir. Bu becerilerde yaşanan
sorun kişinin sıklıkla oda değiştirmesi ile sonuçlanabilir veya oda değiştirme davranışının kendisi sorundan
uzaklaşma niyetiyle gerçekleşmiş olabilir. Nitekim daha önce adli bağlantısı olanlarda ve tekrar suç işleyenlerde
oda değiştirme talebinin yüksek olduğu gözlenmiştir. Oda değiştirme talebi nedenlerine bakıldığında tek suç
işlemiş olan grup için ilk sırada, sorundan kaçma, ikinci sırada arkadaşlarının olduğu bir yere gitme ve üçüncü
sırada da rutini bozmak maksadı ile değişiklik olması; tekrar suç işleyenlerde ilk sırada yine sorundan kaçma,
ikinci sırada arkadaşlarını yanına gitme ve üçüncü sırada ise değişiklik yaratma ve tek başına bir hücrede kalıp
kendini dinleme olduğu gözlenmiştir. Sorundan kaçma konusunda tek suç işleyenlerin, arkadaşlarının yanına
gitme konusunda tekrar suç işleyenlerin oranları diğerinden yaklaşık iki kat fazladır. Kişiler arası ilişkiler
noktasında bireysel beceriler yeterli gelmediği durumlarda veya yeterli olsa da karşıdaki kişilerin işbirliğinden
uzak davranışları söz konusu olduğunda bireyler, varolan ortamı değiştirme yoluyla sorunu çözmeye çalışıyor
olabilirler. Sorundan kaçma şeklindeki davranış yüzdesinin tek suç işleyenlerde fazla oluşu, bu tarzda bir
problem çözme niyetinin göstergesi olabilir. Kişinin daha önceden tanıdığı birilerini yanında olmaya çalışması
da bildiği bir kişisel ilişki içinde olmanın avantajlarına ulaşma maksadı ile olabilir. Öte yandan oda değiştirme
talebinin tekrar suç işleyenlerde fazla oluşu, stres yaratan oda koşullarıyla başa çıkabilme, değişiklik arayışı,
sorunun kaynağının kişinin kendisinin olabileceğini de akla getirmektedir.
153
Oda değişikliği talebine benzer biçimde ceza infaz kurumu değiştirme nedenleri de gruplar arası
farklılıklar adına bilgi verici olabilir. Tekrar suç işleyenler için ilk sırada disiplin gelirken tek suç işleyenlerin
ceza infaz kurumu değiştirme taleplerinde ilk neden ailelerine yakın bir kuruma gitmek olmuştur. Belli ki tekrar
suç işleyenlerin daha önce infaz kurallarına uygun davranmama, müşahade altına alınma oranlarının fazlalığı
gibi durumlarla paralel olarak, kural bozucu davranış örüntüleri devam etmekte, şiddeti ceza infaz kurumu
değiştirmeye kadar uzanmaktadır.
Ceza infaz kurumu içerisindeki eğitim ve hobi kurslarına katılım, kişinin değişmeye olan eğilimi,
kendini oyalayabilme becerisi, öğrenmeye yaptığı yatırım ile ilişkili olabilir. Bu açıdan suç tipleri arasında
nerdeyse anlamlı bir sonuç çıkmıştır. Öldürme/yaralama grubu kurslara katılımlarının fazlalığı ile
karakterizedir. Genel olarak bakıldığında cinsel suç grubunda katılım en alt düzeydedir. Burada bahsi geçen
becerilerdeki yetersizliklerden ziyade, görüşme esnasındaki etkileşimden anlaşılan, cinsel suç işlemiş olan
bireylerin katılım azlığının diğer mahkûmlardan gelen olumsuz yargılar nedeni ile ve güvenlikte
hissetmemelerinden kaynaklanmaktadır. Kurslara katılanlar ise, yine kişisel görüşmeye dayanılarak, eğitim
seviyelerini yükselterek iş sahibi olma şartlarını iyileştirmek, hobi çalışmaları esnasında diğer uyaranlardan
uzaklaşmak gibi hedef ve kazançlardan bahsetmişlerdir.
Kişilerin, bulundukları çevredeki kimselerin ruhsal durumu ile ilgili olarak genelde ne düşündükleri,
hem kendi ruh durumlarını yansıtıyor olabilecekleri için hem de yaptıkları değerlendirme neticesinde ne hissedip
ne şekilde davranacaklarını belirlediği için önemli olabilir. Öldürme/yaralama grubu diğer iki grup bir arada ele
alınıp karşılaştırma yapıldığında genel olarak diğer mahkûmların durumunu daha iyi olarak değerlendirirken
hırsızlık suçu grubu diğer iki grubun toplamına göre daha kötü olduğunu belirtmiştir.
5.7. Katılımcıların ölçeklerden aldıkları puanların değerlendirilmesi
KSE hali hazırdaki ruhsal değerlendirmeyi belirleyen bir ankettir ve suç tekrarı grupları arasında
herhangi bir boyutta farklılık gözlenmemekle beraber, daha önce adli bağı olmayan grubun paranoya puanı daha
yüksek çıkmıştır. Bu durum, daha önce hiçbir şekilde adli bağı olmayıp ceza infaz kurumu deneyimi olmayan
kişiler için kurumun ve kişilerin daha tehdit edici görülmesinden kaynaklanıyor olabilir. Öldürme/yaralama
grubu paranoya puanı açısından diğer iki grubun ortalamasıyla karşılaştırıldığında daha düşük bir puan almıştır.
Bjorkly (2002) şiddet suçu işlemiş psikiyatri hastalarının, hasta normları göz önünde
bulundurulduğunda, SCL-90’da daha az psikopatoloji gösterdiklerini bulmuştur. Şiddet gösteren hastaların
kendi bildirimlerine dayalı veriler daha iyi izlenim vermeye çalışma nedeni ile böyle olabilir ve Hart ve Hare’e
(1996) göre suçlu popülasyonunda bu tür ölçeklerin kullanılması güvenilir değildir.
154
Erken ilişkiler yalnızca incinebilir olan yeni doğanı korumaz, aynı zamanda beynin işlevlerini zihinsel
durum için temsili bir yapı sağlayarak kendiliğin kontrolü altında tutmaya yarayacak biçimde çevrenin
yaratılmasını sağlar. Benlik saygısına gelen tehditler, kendilik değerlendirmesi sallantıda olan bireyin şiddet
davranışını tetikler (Bailey, Whittle, Farnworth, Smedley, 2007).
Öfke kontrol programlarına mahkûm seçilirken şiddet gösteren/göstermeyen şeklinde ayrım yapılması
mantıklı görünse de bugüne kadar şiddet suçu işlemiş olanlarla olmayanlar arasında öfke ve/ya agresyon
seviyeleri açısından fark olduğu, ancak çok az sayıda çalışma tarafından desteklenmiştir. Sadece şiddet öyküsü
olan mahkûmların öfke kontrolüne ihtiyacı olduğunu gösterir gerçek bir delil yoktur (Wood ve Newton, 2003).
Şiddet suçu işlemiş olanlar daha fazla suçluluk, daha fazla suçlayıcı atıf göstermişler, psikotizm
puanları da daha fazladır ancak öfke seviyeleri açısından bir farklılık yoktur. Öfke puanları yüksek olanların
dışsal atıflarda bulunacağına dair korelasyon anlamlı değildir. Öfkeyi yordamak üzere değişkenler girildiğinde,
tekrar suç, yalan puanı, psikotizm ve nörotizm varyansın % 56’sını açıklamış. Sadece tekrar suç ise varyansın %
13’ünü açıklamıştır (Wood ve Newton, 2003).
Günümüzde öfkenin şiddetle olan ilişkisini inceleyen çalışmalar, birkaç istisna dışında, yüksek
düzeydeki öfkenin yönetimi ve düşük öfke kontrolü konularına odaklanmaktadır. Klinik gözlemler ve vaka
çalışmalarında ise bunun aksine, yüksek seviyede şiddet içeren vaka öykülerinde bastırılmış ya da ifade
edilmemiş öfkenin bazı şiddet türlerinin öncülü olduğu vurgulanmaktadır (Davey, Day ve Howells, 2005).
Öldürme/yaralama tipinde suç işleyen grubun öfke kontrol puanı diğer iki grubun puanları bir arada
değerlendirilip karşılaştırma yapıldığında daha yüksek çıkmıştır. Cinsel suç işleyen grubunun öfke dışta boyutu
puanı ortalaması diğer iki grubun puanları bir arada değerlendirilip karşılaştırma yapıldığında daha düşük
çıkmıştır. Hırsızlık suçu grubu da benzer biçimde değerlendirildiğinde öfke içte boyutunda daha yüksek, öfke
dışta boyutunda daha yüksek ve öfke kontrol boyutunda daha düşük bir ortalama ile karakterizedir.
Öfke kontrolü, özellikle kişiye yönelik suçlarla doğrudan hırsızlık suçlarında, örneğin intikam amacı ya
da topluma yöneltilmiş şiddet içeren değerlendirmelerin sonucu olarak, dolaylı biçimde kişinin şiddet davranışını
ortaya koymasında belirleyici olabilmektedir. Genel olarak duygularını ve özelde de öfkesini kontrol etmekte
zorluk çeken kimse, araya belli kontrol edici, düzenleyici düşünce süreçleri katmaksızın bu duygu etkisiyle
hareket edebilir, bu hareketin mağduru bizzat öfkenin konusu olan kişi olabileceği gibi olayla alakası olmayan
başka bir birey veya bireyler de olabilir. Diğer bir olasılık da öfkeyi bastırmaktır. Bu durumda ise kişinin belli
bir süre sonra öfke uyandıran gerçek olaydan farklı bir tetikleyiciye yanıt olarak öfke patlaması yaşayabilir. Bu
çalışmada, doğrudan tekrar suç grupları ile ilgili olarak öfke boyutunda anlamlı farklılıklar gözlenmemekle
birlikte, suç tipleri açısından yapılan değerlendirmeler yol gösterici olmuştur. Öldürme/yaralama tipinde suç
işlemiş olan kişiler, diğer iki grubunun bütününe göre öfke kontrolünde daha iyi görünmektedir. Cinsel suç
işlemiş olanların öfke içte puanı daha yüksekken hırsızlık suçu grubu diğer iki gruba nazaran öfke içte ve dışta
155
puanlarının yüksekliği ve öfke kontrol puanının yüksekliği ile karakterizedir. Zamble ve Quinsey’in (2000)
çalışmasında öfke dışta puanı en anlamlı farkı vermiş. Bu boyutta ilk sırayı saldırı, ikinci sırayı soygun ve
üçüncü sırayı hırsızlık suçu işlemiş olanlar almıştır.
Tekrar suç işlemiş olanların risk alma davranışı ortalaması tek suç işlemiş olan gruba göre daha
yüksektir. Tekrar suç grubu özellikle kesici ve ateşli silah taşıma ve çok hızlı araç kullanma şeklindeki risk
davranışlarında bulunma sıklığı açısından tek suç işlemiş grubun önüne geçmektedir.
Heyecan arayışı, uyarılabilme eşiğinin düşüklüğü ile karakterize bir durumdur. Kişiler, çocukluktan
itibaren belli riskteki davranışlarda bulunarak heyecan duygusu yaşamakta, eşiğin düşüklüğü sebebi ile hemen
başka türde, belki daha riskli ve dolayısı ile hem kendisi hem de çevresi için daha tehlikeli davranışları
sürdürebilmektedir. Bu davranışlar, kanunen ya da toplumsal olarak yasaklanmış alanlara kaydıkları ölçüde hem
kişi hem de adalet sistemi için sorun yaratmaktadır. Dolayısı ile suç teşkil etsin etmesin, risk alma davranışı
ilerideki suç davranışını tahmin etmede iyi bir yordayıcı olarak düşünülebilir. Nitekim bu çalışmada tekrar suç
işleyenlerin ve önceden adli bağlantısı olanların risk davranışı puanları yüksek çıkmıştır. Bu davranışlar ağırlıklı
olarak savunma ya da saldırı amacıyla kullanılabilecek silahları taşıma ve trafikte risk alma ile karakterizedir.
Daha önce adli bağlantısı olan grup olmayanlara göre risk davranışında bulunma ortalaması açısından
daha yüksek puan almıştır. Bu grup tekrar suç grubunun gösterdiği risk davranışlarına ek olarak kendilerinin
veya başkasının kullandığı araçta giderken emniyet kemeri takmama davranışını daha sık yapmaktadırlar.
Hırsızlık suçu gurubu diğer iki grup birlikte değerlendirildiğinde, kendilerinin veya başkasının
kullandığı araçta giderken emniyet kemeri takmama davranışını daha sık yapmaktadırlar.
Smith ve Waterman (2006), saldırganlık ve dürtüsellik ilişkisini inceledikleri çalışmada, şiddet suçu
işleyenlerin enstrümantal saldırganlık puanlarının şiddet içermeyen suç işleyenlere ve kontrol grubuna göre daha
yüksek olduğunu, kontrol grubunun ise şiddet suçu işleyenlere göre ifade edebilme puanlarının daha yüksek
olduğunu bulmuşlardır. Şiddet suçu işleyenler, diğer iki gruba göre fiziksel, sözel saldırganlık, öfke, düşmanlık,
motor dürtüsellik boyutlarında daha yüksek puanlar almışlardır. Bilişsel dürtüsellik boyutunda şiddet suçu
işleyenler diğer iki gruptan daha yüksek puanlar alırlarken diğer iki grup arasında farklılık gözlenmemiştir. Öte
yandan, regresyon analizine göre dürtüsellik puanı iyi bir yordayıcı değilken enstrümantal/ifade edici boyutları
ve şiddet olaylarının sayısı kişinin kendi bildirdiği saldırgan davranış için iyi yordayıcılardır. Bu çalışmada
kişinin kendi bildirdiği saldırgan davranışı en iyi yordayan model, saldırganlık puanı, yaş ve dürtüselliğin bir
arada değerlendirildiği durumdur.
Tolou-Shams ve arkadaşlarının (2007) yapmış oldukları çalışmada, daha önce tutuklanmış olan ve
olmayan gruplar arasındaki farklılıklar, korunmaksızın cinsel ilişkide bulunma ve cinsel ilişki sırasında
156
kendisinin veya partnerinin madde kullanımından kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda genel risk alma davranışı
da daha önce tutuklanmış olanlarda daha fazladır.
14-16 yaşında yasa dışı madde satışı ve heyecan arayışı içinde olmak ileride suç işleme riskini 3 katına
çıkarmaktadır (Hawkins ve ark., 2000).
Hiperaktivite, konsantrasyon problemleri, acelecilik ve risk alma ile sonraki suçlar arasında korelasyon
olduğu ise açıktır. Erken dönemlerdeki saldırgan davranışın, şiddet suçunu tahmin ettiği bildirilmektedir
(Loeber, 1990, 1996; Loeber ve Hay, 1997).
Haapasalo (1990), 92 mala yönelik suç ve trafik suçu işlemiş erkek mahkumla yapmış olduğu
çalışmada, mahkumların psikotizm, nörotizm ve yalan puanlarının kontrol grubuna göre daha yüksek,
dışadönüklük puanlarının ise daha düşük olduğunu, mahkum grubunda heyecan arama davranışının, özellikle
disinhibisyon ve deneyim arama açısından, kontrol grubuna göre daha yüksek olduğunu bildirmektedir.
Stanford, Greve ve Gerstle (1997), dürtüsel saldırganlık/şiddetin nöropsikolojik korelatlarını
araştırdıkları çalışma sonucunda dürtüsel olarak saldırganlık gösteren katılımcıların tamamının hayatları boyunca
fiziksel olarak saldırgan patlamalar gösterdiklerini ve bu kişilerde belli yürütücü kontrol süreçlerinde patolojik
odaklar bulunduğunu bildirmektedirler.
Anti sosyal davranış örüntüsü hem tanım içerisindeki kriterlerden birinin suç işleme olması hem de
değer yargılarının toplumsal ve kanuni değerleri ihlal edici biçimde düzenlenmiş olması nedeni ile suç tekrarını
tahmin etmede iyi bir yordayıcı olarak gösterilmektedir. Bu çalışmada da tekrar suç işleyenlerde ve daha önce
adli bağlantısı olanlarda AKB puanları daha yüksektir. Bu grupların anti-sosyal nitelikte davranış gösterme
durumları 15 yaş öncesine kadar uzanmaktadır. Hırsızlık suçu grubu, okulu asma evden kaçma açısından diğer
iki gruba üstünken, öldürme/yaralama grubunda sorumsuzca davranışların, cinsel suç da yaşa dışı iş yapmanın
azlığı ile karakterizedir.
Yazarlar, iki tip anti-sosyal ergen tarif etmektedirler. İlkinde ergenlik döneminde bu davranışlar artar
ve arkadaş etkisi yüksektir ve daha sonra azalır. Diğerinde bu tür davranışlar çocukluktan beri devam eder ve
azalmaz ki bu grupta nörolojik problem olma ihtimali yüksektir. Bu çalışmada ele alınan tekrar suç grubu,
ergenlik döneminde de anti sosyal nitelikteki davranışların bulunması ve sonrasında da devam etmesi nedeni ile
yazarların belirttiği ikinci gruba daha uygun görünmektedir.
Erkeklerle yapılan çalışmalar, yıkıcı davranışlarda bulunmanın gelişimsel bir niteliği olabileceğini, bazı
davranışların diğerlerinden önce gerçekleşme ihtimallerinin daha yüksek olabileceğini ve daha ciddi problemler
yaratacak türde davranışların onları öncülleyen daha önemsiz bir takım davranışlar olmaksızın ortaya çıkma
ihtimalinin çok düşük olduğunu önermektedir (Gorman-Smith ve Loeber, 2005).
157
Bu yollardan “açık” olanın ilk adımının, çocukluk çağında diğerlerine karşı kabadayılık etmek,
sonrasında fiziksel kavga ve şiddet suçu olduğu belirtilmiştir. “örtük” yol ise yalan söyleme bir şeyler aşırma
gibi küçük örtük davranışlarla başlayıp vandalizm, yangın çıkarma gibi orta-ciddi derecede suçlara doğru
uzanmaktadır. “otorite ile çatışmalı” yol ise çocukluktan itibaren inatçı ve karşı çıkma temelli davranışlar, evden
okuldan kaçma, geç saate kadar dışarıda kalma gibi daha ciddi eylemlerle karakterizedir (Loeber ve Hay, 1997).
Gorman-Smith ve Loeber (2005) bahsi geçen gelişimsel yollarla ilişkili ailevi faktörleri araştırmışlar,
ebeveynin gözetimi, arkadaşların normlardan uzak oluşu ve suç işleyen arkadaşlara sahip olmanın otorite ile
çatışmalı yol ile; sadece suç işleyen arkadaşlara sahip olmanın örtük yol ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Açık
yol ise daha çeşitli değişkenlerle de ilişkili çıkmıştır: ailenin normlardan yoksun oluşu, aile tarafından olumsuz
biçimde etiketlenme, ailenin gözetimi, ailevi ilişkilere katılım ve suç işleyen arkadaşlara sahip olmak.
İncelenen anti sosyal davranışlardan hangilerinde tekrar suç işleyenlerin oranın anlamlı derecede
farklılaştığına bakıldığında, “okulu asma geceyi dışarıda geçirme”, kavga çıkarma başkalarını korkutma”,
“kasıtlı olarak eşyaya zarar verme”, “sorumsuzca davranışlarda bulunma”, “yasadışı iş yapma”, tekrarlayan
fiziksel kavgalara girme” ve “umursamadan başkalarına zarar verme” davranışlarının farklılık yarattığı
gözlenmiştir. Aynı örüntü daha önce herhangi bir türde adli bağı olan ve olmayanlar için de geçerlidir.
15 yaş öncesi 2 veya daha fazla ve 15 yaş sonrası 3 veya daha fazla anti sosyal nitelikte davranış
gösterme noktasında suç tipleri arasında anlamlı bir farklılık görülmemekle birlikte, anti sosyal nitelikteki
davranışlar tek tek incelendiğinde “okulu asma, geceyi dışarıda geçirme” ve “sorumsuzca davranışta
bulunma”davranışlarını en sık olarak hırsızlık, ikinci sırada cinsel suç ve üçüncü sırada da cinsel suç grubunun;
“yakalanmasa bile yasadışı iş yapma” davranışını da ilk sırada hırsızlık ve öldürme/yaralama grubu, ikinci sırada
da cinsel suç grubunun gerçekleştirdiği görülmüştür.
Ayrıntılı Ki-kare incelemesi ile her bir suç grubu diğer ikisi bir araya getirilerek anti sosyal
davranışların her biri açısından analiz yapıldığında “sorumsuzca davranışlarda bulunma” noktasında hırsızlık
suçu işlemiş olanların fazlalığı ve öldürme/yaralama tipi suç işlemiş olanların azlığı; “yasadışı iş yapma”
noktasında cinsel suç grubunun azlığı ve “okulu asma, geceyi dışarıda geçirme” noktasında da hırsızlık suçu
grubunun diğer iki grubun toplamına göre fazlalığı söz konusudur.
Yazarlar, diğer tipte anti sosyal davranışların da şiddet gösterme riskiyle ilişkili olduğunu bildirmektedir
(Hawkins ve ark., 2000).
Hill ve arkadaşlarına göre (1999) 10-12 yaşlarında şiddet içeren davranışlar göstermek çete üyeliğini
yordayan bir değişkendir.
158
Okuldan kaçmak da suça karışmanın güçlü bir yordayıcısıdır. Okuldan kaçanlar genellikle okulda
başarısızdırlar. Okul otoritesi ve süpervizyon altında kalsalar suç fırsatlarıyla karşılaşma ihtimalleri düşecektir
(Petrocelli ve Petrocelli, 2005).
Wood’un (2006) suçluları değerlendirip profillerini oluşturmaya çalıştığı incelemesine göre değişik
suçlar işlemiş olan 136 mahkûmun %32’si kişilik bozukluğu göstermektedir.
Roberts, Doren ve Thornton (2002) yetişkin erkek çocuk tacizcileri ve/ya tecavüzcülerden oluşan bir
örneklemle yaptıkları çalışmada cinsel sapma boyutu ve anti sosyal/şiddet boyutlarına rastlamışlardır ve her iki
boyut da cinsel suç tekrarını tahmin etmede ayrı ayrı katkıda bulunmuştur. Yazarlar buldukları boyutların diğer
çalışmalarda belirtilen, pedofili sapma/cinsel tekrarlayıcı davranışlar; olumsuz maskülenlik ve sosyal
değerlerden kopuk oluş gibi boyutlarla örtüştüğünü ifade etmektedir.
Walker ve arkadaşları (2006) suç işlemiş katılımcıların % 64’ünde kişilik bozukluğu olduğu,
%10’unun daha önce psikolojik tedavi gördüğü bildirilmiştir.
Farrington (2006), suç davranışını anlamada uzun ve kısa dönem anti sosyal davranış gösterme
potansiyelinden bahsetmektedir. Her iki davranış da birbiri ile ve risk faktörleriyle bağlantılıdır. Risk
faktörlerinin bir araya gelmesi anti sosyal modeller sunulması, bağlanmada bozukluk ve tetikleyici faktörler,
hayat olayları ve dürtüselliğin bir araya gelişi ile uzun dönemde anti sosyal davranışları beslerken, kısa dönemde
tetikleyici faktörler kızmak, sıkılmak, hayal kırıklığı, arkadaşların etkisi, mağdura ulaşma fırsatı kısa dönemde
bu tür davranışlar gösterme ihtimalini arttırmaktadır.
Bu çalışmada psikopati incelendiğinde, öldürme/yaralama grubu diğer iki grubun toplamı ile
karşılaştırıldığında, ikincil psikopati puanının düşüklüğü, hırsızlık suçu grubu ise yüksekliği ile karakterizedir.
Tek/tekrar ve daha önce herhangi bir adli bağı olan/olmayan suç grupları ayrımlarında psikopati açısından
anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir.
Psikopatları belirlemek, belli bir oranda, ciddi suçları tahmin etme yetisi ve onları suçtan uzak tutma
şansı kazandırır. Psikopatlar, psikopat olmayanlara göre daha fazla sayıda suç işlemektedir (Laurell, Dåderman,
2005). Yaptıkları çalışmanın sonuçlarına göre psikopati puanları “yüksek” olarak nitelenen grubun öldürme
suçundan sonra tekrar suç işleme oranı % 64.7 iken “düşük” olanlarınki % 35.3’tür. Ancak katılımcılar öldürme
suçu sonrasında tekrar suç olup olmaması açısından ikiye ayrıldıklarında psikopati puanları arasında anlamlı bir
farklılık gözlenmemiştir. Aynı zamanda ebeveynlerden birinin suç işlemiş olması ve psikopati puanları arasında
da anlamlı bir ilişkiye ulaşılmamıştır (Laurell, Dåderman, 2005).
Stadtland ve arkadaşlarının (2005) çalışmasına göre PCL-R yalnızca şiddet suçlarını tahmin etmiştir.
Bu çalışmaya katılıp da majör bir psikiyatrik bozukluğu olanların % 17.’si tekrar suç işlememiş, % 5’i şiddet
159
içermeyen, % 3.4’ü ise şiddet içeren bir suç işlemiştir. Kişilik bozukluğu ve/ya madde istismarı gösterenlerin ise
% 21.8’i başka suç işlememiş, % 14.5’i şiddet içermeyen, % 6.1’i ise şiddet suçu işlemiştir. Herhangi bir ruh
hastalığı olmayan grubun ise % 21.8’i başka suç işlememiş, % 5.7’si şiddet içermeyen, % 2.7’si ise şiddet içeren
bir suç işlemiştir. Bu üç grubun psikopati puanları anlamlı derecede farklı çıkmıştır. En yüksek psikopati puanı
kişilik bozukluğu ve/ya madde istismarı gösteren grupta, sonra majör psikiyatrik bozukluğu olanlarda ve en
düşük puan ise hastalığı olmayan suç işlemiş kişilere aittir.
Şiddet gösteren psikopatların geri kalan insanlar için hisleri yoktur. Pek çok insan için korku
uyandırmaya yarayan normal bir kaygı yükselmesi mekanizmaları yoktur. Gösterdikleri şiddet, yıkıcı tipte
şiddete benzer, bunda, minimal sempatik uyarılma, kasıt vardır ve duygu yoktur. Dahası, insanlara güç
uygulamaktan ve baskı kurmaktan hoşlanır, onların ihtiyaçlarını göz ardı ederler ve amaçlarına ulaşmak için her
yol mubahtır, en ufak bir pişmanlık duymazlar (Hill, Howell, Hawkins ve Battin-Pearson, 1999).
AKB’de de psikopatiye benzer özellikler bulunmaktadır. Ancak diğerlerine karşı bazı duyguları olabilir
fakat bu duygular genellikle negatiftir, oldukça düşmanca ve toleranssızdırlar. Bu kişilerin kaygı, heyecan
duyma eşikleri yüksektir. Psikopatisi ve AKB’si olanlarda az miktardaki alkol ve/ya madde şiddet davranışı ile
sonuçlanabilmektedir (Hill, Howell, Hawkins ve Battin-Pearson, 1999).
Vincent, Odgers, McCormick ve Corrado’nun (2008) genç mahkûmlarla yapmış oldukları çalışmada,
psikopati ölçekleri (PCL-13 ve PCL-20) ve tüm suç tipleri arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Psikopatiye
ilişkin olarak hem 3 hem de 4 faktörlü modeller erkekler için ilk şiddet suçunu ve şiddet içermeyen suçu tahmin
etmeye yaramıştır. Yazarlar, psikopati yapılanmasının tekrar suçu ve suç işleme zamanını yordamadaki göreceli
öneminin ergenlik dönemi gelişimi boyunca azalırken, anti sosyal ve sapkın yaşam biçimi davranışlarının sabit
kaldığını önermektedirler.
Långström ve Grann (2002) suç işlemiş gençlerle yaptıkları çalışmada PCL-R toplam puanının tekrar
suçu tahmin etmede, DSM-IV’e göre yürütme bozukluğu ve ilk tutuklanma yaşı eşitlikten çıkarıldığında, etkili
olmadığını bildirmektedir. DSM-IV’e göre 15 yaş öncesi yürütme bozukluğu madde kötüye kullanımı veya
bağımlılığı şiddet tekrarını, PCL-R puanı kontrol edildiğinde de yordayabilmektedir.
Stadtland, Kleindienst, Kröner, Eidt ve Nedopil (2005) 262 saldırganla, PCL-R uygulanarak yapılmış
olan çalışmasında en yüksek psikopati puanlarının kişilik bozukluğu ve/ya madde istismarı olanlarda bulunduğu
gösterilmiştir.
Walters’a göre (2003) psikopati söz konusu olduğunda faktör 2’nin (anti sosyal ve stabil olmayan
yaşantı) hem genel hem de şiddet içeren tekrar suçu tahmin etmede faktör 1’den daha etkilidir.
160
Hartmann, Nǿrbech ve Grǿnnerǿd (2006)’un çalışma sonuçlarına göre, psikopatik özellikler gösteren
şiddet suçu işlemiş olanlarda psikopatik özellik göstermeyenlere göre daha fazla agresif bozukluk, düşünme
kapasitesi ve toplumsal kurallara uygun davranmada düşüklük, zayıf kişiler arası ilişkiler ve duygu
modülasyonunda bozukluk gözlenmiştir. Şiddet suçu işlemiş olanlarda kontrol gruplarını oluşturan üniversite
öğrencileri ve psikiyatri hastalarına göre tehlikeli, mazokistik ve sadistik agresif tasarımlarla meşguliyet daha
fazladır. Şiddet suçu işlemiş olanlarda bilişsel/algısal bozukluklar üniversite öğrencilerine göre daha fazla hasta
grubuna göre daha azdır. Bu grup kontrol gruplarına göre daha az içsel rahatsızlık bildirmiştir.
Roberts ve Coid (2007)’in kadın ve erkek mahkûmlardan oluşan 131 kişilik çalışmasında, erkekler için,
ilk kez mahkemeye çıkma yaşı ve psikopati puanları arasında güçlü negatif korelasyon gözlenmiştir. Aynı
şekilde, daha önce cezaevinde kalma periyotları ve psikopati puanları arasında güçlü pozitif korelasyon vardır.
Daha önce ceza infaz kurumunda kalma değişkeni, psikopatinin 4 faktörüyle de ayrı ayrı ilişkili bulunmuştur.
Suçla zarar verme, adaletin engellenmesi ve hırsızlık suçlarında ortalama psikopati puanları en yüksek
seviyededir. En düşük ortalama ise cinsel suçlar ve adam öldürme tipindeki suçlar içindir. Yazarların
oluşturdukları modelde psikopati puanı ve hayat boyu suç işleme değişkenleri, firar, kural ihlali, soygun/şantaj,
ateşli silah suçu, soygun, hırsızlık, dolandırıcılık, şiddet ve adaletin yerine getirilmesini engelleme konularında,
en iyi psikopati faktör 3 ve 4 tarafından yordanmıştır. Faktör 4 düzenlendiğinde ise faktör 3’ün soygun,
hırsızlık, ateşli silah suçu, şiddet ve adaletin yerine getirilmesini engelleme konularındaki etkisi kaybolmuştur.
Faktör 1 (kişiler arası ilişkiler) ve yaşam boyu suç işleme arasında ilişki bulunmamıştır, bu faktör daha ziyade
narsisistik kişilik bozukluğu ile ilişkilidir.
Gerhold ve arkadaşlarının (2007), incelemeleri sonucunda, psikopati, anti sosyal yaşam biçimi ve erken
başlangıçlı yürütme bozukluğunun cinsel olmayan suçların tekrarını en iyi biçimde yordadığına işaret etmiştir.
Tek/tekrar ve daha önce herhangi bir adli bağı olan/olmayan suç grupları ayrımlarında saldırganlık
açısından anlamlı bir farklılık gözlenmemekle birlikte öldürme/yaralama grubunun puanı diğer iki gruba göre
daha eksidir. Şu anki suçun cinsel nitelikte olması atılgan saldırganlık puanında farklılaşmaya sebep olmuş, bu
türde bir suç işlemiş olanların puanı daha yüksek bulunmuştur. Şu anki suçun hırsızlık bir suç olması da atılgan
ve edilgen saldırganlık puanlarında farklılaşmaya sebep olmuş, atılgan saldırganlık puanı hırsızlık suçu grubunda
daha düşük, edilgen saldırganlık puanı ise daha pozitif olarak belirlenmiştir.
5.8. Katılımcıların geçmiş suç öykülerine ilişkin değerlendirmeler
Tekrar suçun en yaygın ve tutucu yordayıcısı tekrar hapse girmedir ve tekrar tutuklanmadan daha güçlü
bir prediktördür ve daha ciddi suçlara işaret eder. Tercih edilen bir görüşe göre, cinsel suçlular çok yönlüdürler.
Hem genel hem de uzmandırlar ve indeks suçu sıklıkla gelecek suçu predikte etmez. Cinsel suçluların çoğunun
önceki suçları şiddet içeren ve de genel suçlardır ve önceki suçların cinsel suç harici bir suç olma ihtimali daha
yüksektir (Lievore, 2003).
161
Sonuçlar doğrultusunda “tekrar suç işleme” durumu değerlendirildiğinde öldürme/yaralama ve hırsızlık
suçu gruplarında tekrar suç işleme oranının cinsel suç grubuna göre daha fazla olduğu gözlemiştir. Bu farklılığın
ayrıntılı incelemesi, hırsızlık suçu grubunun diğer iki grup bir arada ele alındığında oranın yüksekliği, cinsel suç
grubunun diğer iki grup birlikte ele alındığında oranın düşüklüğü ile karakterize olduğu görülmüştür.
Bu çalışmada incelenen grupların önceki adli bağlantılarına ilişkin olarak varılan sonuç, herhangi bir
türde adli bağlantısı olmama, tutuklanma ve/ya hüküm giyme durumuna göre son işlenilen suçun tipine göre bir
takım ayrımlaşmalar olduğudur. Herhangi bir nedenle hüküm giymeksizin tutuklanmış olma, geçmişte
tutukluluk ve/ya hükümlülüğün olması, sayısı hatırlanmayacak denli çok sayıda tutukluluğun olması şartlarında
hırsızlık suçu işlemiş olan grubun oranları tüm gruplar içinde ve öldürme/yaralama ve cinsel suç grupları tek
grup olarak ele alındığında üstünlük gösterirken; cinsel suç grubu aynı değişkenler üzerinden benzer biçimde
değerlendirildiğinde oranların düşüklüğü yönünde farklılaşma göstermiştir. Öldürme/yaralama grubu oranları
analizlerde diğer iki grubun arasında kalmış ve bahsi geçen değişkenler söz konusu olduğunda anlamlı etkiler
göstermemiştir.
Herhangi bir nedenle tutukluluk yaşamış olma durumunda da en yüksek oranla ilk sırada hırsızlık, ikinci
sırada öldürme/yaralama ve son sırada da cinsel suç grubu gelmekte; kaç kez tutuklandığını hatırlamayıp “çok
sayıda” tutukluluğu olduğunu bildirenler arasında da hırsızlık suçu grubu ilk sırada, diğer iki grup ise ikinci
sıradadır. Ayrıntılı analiz, farklılaşmanın hırsızlık suçu grubunun diğer iki gruba üstünlüğünü göstermektedir.
Bu sonuçlar doğrultusunda “tekrar suç işleme” durumu değerlendirildiğinde öldürme/yaralama ve
hırsızlık suçu gruplarında tekrar suç işleme oranının cinsel suç grubuna göre daha fazla olduğu gözlemiştir. Bu
farklılığın ayrıntılı incelemesi, hırsızlık suçu grubunun diğer iki grup bir arada ele alındığında oranın yüksekliği,
cinsel suç grubunun diğer iki grup birlikte ele alındığında oranın düşüklüğü ile karakterize olduğu görülmüştür.
Bu çalışmada incelenen grupların önceki adli bağlantılarına ilişkin olarak varılan sonuç, herhangi bir
türde adli bağlantısı olmama, tutuklanma ve/ya hüküm giyme durumuna göre son işlenilen suçun tipine göre bir
takım ayrımlaşmalar olduğudur. Herhangi bir nedenle hüküm giymeksizin tutuklanmış olma, geçmişte
tutukluluk ve/ya hükümlülüğün olması, sayısı hatırlanmayacak denli çok sayıda tutukluluğun olması şartlarında
hırsızlık suçu işlemiş olan grubun oranları tüm gruplar içinde ve öldürme/yaralama ve cinsel suç grupları tek
grup olarak ele alındığında üstünlük gösterirken; cinsel suç grubu aynı değişkenler üzerinden benzer biçimde
değerlendirildiğinde oranların düşüklüğü yönünde farklılaşma göstermiştir. Öldürme/yaralama grubu oranları
analizlerde diğer iki grubun arasında kalmış ve bahsi geçen değişkenler söz konusu olduğunda anlamlı etkiler
göstermemiştir.
Tekrar suç işlemiş olan grubun ilk defa herhangi bir sebeple nezarete alınma yaş ortalaması tek suç
işlemiş olan gruba göre daha düşüktür. Aynı zamanda tekrar suç grubu içindeki kişiler tek suç işlemiş olan
162
gruba göre daha fazla sayıda tutukluluk yaşamışlardır. Tekrar suç işlemiş olanlar ilk hükümlerini tek suç
işleyenlere göre daha genç yaşta almışlardır. İlk hüküm giyme yaşı daha önce adli bağı olanlarda daha düşüktür.
Daha önce herhangi bir sebeple tutuklanma sayısı suç tipleri arasında farklılaşma yaratmış, farklılaşmanın
hırsızlık suçu grubu ile cinsel suç grubu arasında olduğu, ilk grubun tutuklanma sayısının daha fazla olduğu
gözlenmiştir. Bir suçtan ötürü ilk kez hüküm giyme yaşı da suç tipleri arasında farklılık yaratmış, farklılığın
öldürme/yaralama ve hırsızlık suçu grupları arasında olduğu, hırsızlık suçu grubunun daha genç yaşta ve daha
fazla sayıda hüküm giydiği bulunmuştur. Ayrıntılı inceleme sonuçlarına göre öldürme/yaralama grubu diğer iki
grup birlikte değerlendirildiğinde ilk hüküm giyme yaşlarının büyüklüğü ve hüküm sayılarının azlığı; cinsel suç
grubu diğer iki gruptan tutuklanma sayısının azlığı ve hırsızlık suçu grubu da diğer iki gruptan tutukluluk ve
hüküm sayısının fazla oluşu ve hüküm giyme yaşının düşük oluşu ile ayrılmıştır.
Hapis cezaları, mahkûmların çoğunun suçtan uzak kalmasında başarılı olmamaktadır. 1997’de salınan
mahkûmların % 58’i salıverildikten sonraki 2 yıl içerisinde başka bir suç işlemişlerdir. Bunların % 36’sı
mahkûmiyetle tekrar infaz kurumuna dönmüştür. Bu iki yıl içinde suç işleyenler ortalama 3 kez tutuklanacak ve
her bir tutuklanma 5 tane suç demektir (Social Exclusion Unit (SEU), 2002).
Sampson, Laub ve Wimer (2006), çalışmalarına katılan 500 kişinin ortalama suç sayısının 14.21, ilk
tutuklanma yaşının 11.92 olduğunu bildirmişlerdir.
Wollf ve arkadaşlarının (2007) çalışmasına katılan mahkûmların da
% 64.4’ünün daha önce ceza infaz kurumunda kaldığı bildirilmiştir.
Pritchard ve Bagley (2000), çocuklara yönelik cinsel suç işlemiş olan kişileri önceki suçlarına göre
sınıflandırdıklarında, önceki tutuklanmaları sadece cinsel suç içeren ancak şiddet bulunmayanlarda ilk kez böyle
bir suçtan ötürü tutuklanma yaş ortalaması 42.5; hem cinsel hem de cinsel olmayan suç geçmişi olanlarda 25.5,
şiddet içeren cinsel suçu olanlarda ise 30.1 dir ve gruplar arasında anlamlı farklılıklar vardır. İkinci ve üçüncü
gruptakiler için herhangi bir suçtan ötürü ilk kez tutuklanma yaşı ise sırası ile 23.7 ve 18.6 olarak belirlenmiştir.
Şiddet suçu geçmişi olan cinsel suçlu grubunun cinsel suça maruz kalan çocukla biyolojik veya ailevi bağı
olmama ihtimali daha yüksek çıkmıştır.
Vess ve Watson (2007), çocuklara karşı cinsel suç işlemiş olan 70 kişinin risk değerlendirmesini
yaptıkları bir çalışmada kişilerin önceki tutukluluk ortalamasının 14.5, mahkumiyet sayılarının ise 7.1 olduğunu
bildirmişlerdir. Çalışmada, katılımcıların değişik değerlendirme ölçeklerine göre risk düzeylerinin “yüksek”
olma oranı % 30-41.4, “orta” olma oranı % 27.1-70 arasında değişmektedir.
Gerhold ve ark. (2007), gözden geçirdikleri çalışmalardan yola çıkarak cinsel suç tekrarının temel
oranının % 14, genel suç tekrarı için ise bu oranın % 44 olduğunu dile getirmişlerdir. Yaptıkları derlemeden
163
yola çıkarak cinsel suç tekrarı ile ilişkili üç risk faktörünün daha önceden işlenmiş cinsel olan ve/ya olmayan
suçlar, çok sayıda mağdur ve mağdurların yabancı olması olduğunu bildirmişlerdir.
Kenny ve Lennings (2007) de katılımcıların % 47.2’sinin 3’ten fazla mahkûmiyeti olduğunu bildirmiştir.
Aynı yazarlar katılımcıların % 59.8’inin suç esnasında madde etkisi altında olduğa işaret etmiştir.
Hanson (2005), 3425 cinsel suçlu ile yapmış olduğu çalışmada, katılımcıların % 10.9’unun takip
sürecinde cinsel bir suçtan ötürü mahkum olduğunu, salıverildikten sonraki 5 yıl içindeki tekrar suç oranının %
12 olduğunu, yaşı büyük olan mahkumların (41 ve üstü) daha az risk teşkil ettiğini, mağdur tipinin cinsel suç
tekrarını yoramadığını bildirmektedir.
Fujii, Tokioka, Lichton ve Hishinuma’nın (2005) risk değerlendirmesi çalışmasına katılan ve etnik
kökenlere göre gruplara ayrılan 169 psikiyatri hastası, demografik özellikler ve teşhis açısından anlamlı derecede
farklılaşmamışlardır. Öte yandan ilk kez şiddet suçu işleme yaşı, psikopati, erken dönem uyum, kişilik
bozukluğu ve daha önceki kurumsal süpervizyonda başarısız olma noktasında risk açısından farklılaşmışlardır.
Asya kökenli Amerikalılar için dürtüsellik, Avrupalı Amerikalılar için ilk şiddet olayında yaşın genç oluşu,
Havai yerlileri için ise hem uzlaşılabilirlikten uzak olma hem de ilişkilerdeki istikrarsızlık değişkenleri yordayıcı
olmuştur.
2001 Temmuz itibari ile tüm mahkûm popülasyonunun % 11’inin cinsel saldırı dâhil ciddi suç işlemiş
olduğu, % 40’ının daha önceden cezası olduğu ve mahkûmların % 10’unun da en ciddi suçlardan ceza almış
olduğu bildirilmektedir. Cinsel suçluların tekrar suç işleme eğilimleri olduğu varsayılsa da cinsel suçlarla ilgili
tekrar tutuklanma oranları düşüktür (Lievore, 2003).
Miller’ın (2006) 162 erkek mahkûmla yapmış olduğu çalışmada mahkûmların daha önceden hapse
atılma ortalaması 4, şiddet içermeyen suçlardan tutuklanma ortalaması 7, şiddet içeren suçlardan tutuklanma
ortalaması 6 olarak belirlenmiştir. Mahkûmların çoğunun suç öyküsü şiddet içermeyen suçları içerirken sadece
% 22’sinin şiddet suçu öyküsü mevcuttur ve sadece 3 mahkûm önceden işlediği cinsel suç olduğunu bildirmiştir.
Hoaken ve Pihl’in (2000) çalışmasında otoriteden kaçma davranışı yaşı 13.91, küçük örtük
davranışlarda bulunma yaşı 12.72, eşyaya zarar 12.83, orta derecede ciddi davranış yaşı 13.79, ciddi suç işleme
yaşı 14.26, kavgaya karışma 12.42 ve şiddet gösterme 13.22 olarak belirlenmiştir.
Yessine ve Bonta’nın (2008) çalışmasına katılan, yaş ortalaması 16 olan 514 kişinin % 84.3’ünün bu kez
ceza infaz kurumuna giriş nedenlerinin ilk suçları olduğu bulunmuştur.
Şiddet ve suçun erken yaşta meydana gelmesi daha ciddi ve kronik şiddet davranışı ile ilişkilidir.
Farrington (1995), 10-16 yaşları arasında şiddet suçundan tutuklananların yarısının 24 yaşında şiddet suçundan
164
tutuklandıklarını bildirir. 10-16 yaşları arasında suç işlememiş olanlarda bu oran % 8 olarak bulunmuştur
(Hawkins ve ark., 2000).
Çalışmaya göre, 6-11 yaşlarında işlenmiş olan suç, şiddet içerse de içermese de en güçlü yordayıcı iken
12-14 yaş arasındaki suç ikinci en önemli tahmin edicidir (Hawkins ve ark., 2000).
Yessine ve Bonta (2008) 514 kadın ve erkek ergen orta yetişkinliğe kadar takip edilmiş, sonuçlar nitelik,
suç eylemleri ve suçtan vazgeçme noktasında farklılaşan 2 tip mahkûm ortaya koymuştur. Mahkûmların %
12’sini oluşturan grupta hayatları boyunca kronik derecede yüksek suç davranışı görülmüştür. Bu grupta, suç
davranışının frekansı ve şiddeti ergenlikten itibaren artmıştır. Geri kalan % 88’lik grubun ise seyrek olarak ve
daha az ciddi suçlar işlemiş, suç işleme örüntüsü sabit kalmış, 26 yaştan itibaren çok az da olsa düşmüştür.
Kronik gruptakiler hem daha çeşitli hem de daha fazla sayıda şiddet suçu işlemiştir ve bunların cezaevine girme
ihtimali daha yüksektir. Birinci grubun arkadaşlarıyla bağlantısı daha negatif ve yapılandırılmamıştır, madde
istismarı fazladır.
50’si şiddet suçu işlemiş 66 mahkûmla yapılan çalışmada, katılımcıların %58’inin tekrar suç işlediği, %
42’sinin ise ilk suçu olduğu bildirilmiştir (Wood ve Newton, 2003).
Gölge’nin (2005) cinsel suç işlemiş mahkumlarla yaptığı çalışma, çocuğa yönelik cinsel saldırıda
bulunanların % 44.2’sinin, yetişkine yönelik cinsel saldırıda bulunanların % 44.9’unun daha önce suç işlediğini
göstermektedir. Çocuğa yönelik cinsel suç işlemiş olanlarda daha önce işlenen suçların tipi % 39.13 oranında
cinsel suç, % 21.74 oranında müessir fiil, % 47.82 oranında hırsızlık/gasp; yetişkine yönelik cinsel suç işlemiş
olanlarda önceki suçların tipi % 27.27 oranında cinsel,
% 9.09 oranında adam öldürme, % 50 oranında müessir fiil, % 50 hırsızlık/gasp olarak belirtilmiştir. Geçmiş
suçların şiddet içerme oranı çocuğa yönelik cinsel suç işlemişlerde % 69.5, yetişkine yönelik suç işlemiş
olanlarda % 81.1’dir. Katılımcıların önceki suç sayısı ortalaması 3.37, ilk kez suç işleme yaşları yaklaşık olarak
18.37 olarak belirlenmiştir.
Pek çok mahkûm için uzmanlaşmaktan ziyade çok yönlülük bir normdur. Yani pek çok mahkûm belli
bir tip suça konsantre olmaktansa değişik suçlar işlemektedir. Belli bir suçu işlemeyi etkileyen faktörler diğer
tür suçlar için de etkilidir (Petrocelli ve Petrocelli, 2005).
Bourgon ve Bonta’nın (2004) 444 mahkum ile yapmış olduğu çalışmada, erkekler arasında genel
anlamda tekrar suç işleme oranı % 55.3, tekrar şiddet suçu işleme oranı % 24.3, çalışma esnasında şiddet
suçundan dolayı ceza çekmekte olanların tekrar şiddet suçu işleme oranı % 24 olarak belirlenmiştir. Daha önce
herhangi bir biçimde saldırıda bulunmamış olanlarda tekrar şiddet suçu oranı % 15.3, bir defa saldırgan
davranmış olanlarda % 17.4, iki ve daha fazla kez saldırıda bulunmuş olanlarda ise % 40.7’dir.
165
Miller’ın (2006) 162 erkek mahkûmla yapmış olduğu çalışmada mahkûmların daha önceden hapse
atılma ortalaması 4, şiddet içermeyen suçlardan tutuklanma ortalaması 7, şiddet içeren suçlardan tutuklanma
ortalaması 6 olarak belirlenmiştir. Mahkûmların çoğunun suç öyküsü şiddet içermeyen suçları içerirken sadece
% 22’sinin şiddet suçu öyküsü mevcuttur ve sadece 3 mahkûm önceden işlediği cinsel suç olduğunu bildirmiştir.
Kenny ve Lennings (2007)’in İngilizce konuşulan arka plan, Aborijin kökenli ve değişik kökenlerden
gelmekte olan şeklinde ayırdıkları 3 grupta ilk kez suç işlendiğindeki yaş ortalamaları gruplar arasında farklılık
yaratmakta ve sırasıyla şöyledir: 15.01; 15.41 ve 13.67. Aynı şekilde değerlendirme zamanına kadar işlenen
suçların sayısı da sırasıyla 12.61; 7.51 ve 17.75’tir.
Ciddi ve şiddet suçu başlangıcı ile ilgili istatistikler, suç işlemekte ısrar eden ergenlerin yaklaşık olarak
yarısının 12-13 yaşlarında aktif olduklarını ve yaygınlığın 17-18 yaşlarında üst seviyeye ulaştığını
göstermektedir (Coleman ve Schofield, 2005)
Kazemian, LeBlanc, Farrington ve Pease’in (2007) yaptıkları çalışmada katılımcılar ortalama 17, 22, 32
ve 41 yaşlarında boylamsal olarak değerlendirilerek ele alınmıştır. Suç tekrarı gösteren grupta ilk kez
tutuklanma yaş ortalaması 17’dir (şiddet suçu işlemişlerde 21.4, diğer türde suç işlemiş olanlarda 16.6). Şiddet
suçu işlemiş olanların % 38’i, diğer türde suç işlemiş olanların % 71’inin ilk tutuklanmaları ergenlik dönemi
öncesindedir. Ortalama kariyer uzunluğu, şiddet suçu işlemiş olanlarda 15.3, diğer türde suç işlemiş olanlarda
13.9’dur. Mahkûmlar 40 yaşlarına kadar ortalama 23.5 suçtan tutuklanmıştır. Bu kişilerin 2/3’ünden biraz
fazlası tekrar suç işleyenlerdir (% 69) ve en az bir ciddi şiddet suçundan ötürü tutuklanmışlardır fakat en çok
tutuklanma şiddet suçu işlememiş olanlardadır (%78). Tekrar suç işleyenlerde kendi bildirimlerine göre ilk kez
suç işleme yaş ortalaması 11.2’dir (şiddet suçu işleyenlerde 21.8, medyan:17, diğer türde suç işleyenlerde 11.2,
medyan:11). Çalışma sonuçlarına göre RCL (suç kariyeri uzunluğu) ile yaş arasında mükemmel bir negatif
korelasyon vardır, yani yaş arttıkça suç kariyerinde kalan yılların sayısı azalmaktadır. Suçlar arasında geçen
zamanın kısa oluşu suç işleme oranının yüksekliğini yansıtır ve daha uzun bir suç kariyerine işaret eder.
Ortalama RCL puanı, suç işlemeye erken yaşta başlamış olanlarda daha yüksektir. Suç işlemeye başlama
konusunda RCL puanı özellikle 8-11 yaş grubu için anlamlı sonuçlar vermiştir. Şiddet suçu işlemiş olanlarda
RCL şiddet suçu işlememiş olanlara göre daha yüksektir ancak bu sonuç ileri yaşlar için geçerlidir. Yazarlar
suçun ciddiyetinin RCL için iyi bir yordayıcı olmadığını ifade etmektedir. Özetle RCL yaşın ilerlemesi ile,
suçlar arasındaki zamanın artması ile ve suç işlemeye geç başlanması ile düşme eğilimindedir. Risk puanları
yüksek olanların RCL puanları da yüksek olma eğilimindedir.
Tekrar suç işleyenlerde daha önceki tutukluluklar içinde hırsızlık suçu bulunma oranı daha fazladır.
Daha önce adli bağı olan grubun son olay esnasında alkol etkisi altında olma oranı adli bağı olmayanlara göre
daha fazladır.
Araştırmalar, madde kullanımı ve suç arasında yakın bir ilişki olduğuna işaret etmektedir (Chaiken ve
Chaiken, 1990; White ve Gorman, 2000).
166
Roizen (1993) evlilik içi şiddetin % 6-57’sinde olay öncesine alkol kullanıldığı bildirmektedir.
Mumola’nın (1999) çalışmasına göre eyalet hapishanesinde kalanların %52’si ve federal hapishanede
kalanların % 34’ü suç işledikleri esnada alkol ya da uyuşturucu madde etkisi altındadırlar.
1998 yılında yapılan bir çalışmada, genel olarak şiddet suçu işlemiş olanların olay esnasında alkol
kullanma oranı % 26, fiziksel saldırıda bulunanlarda % 29, öldürme suçunda % 14, cinsel saldırıda % 19,
hırsızlıkta % 16 olarak belirlenmiştir (Martin, Bryant ve Fitzgerald, 1998).
Şiddet suçlarının % 41’inde, mala yönelik suçların % 19’unda, madde ile ilgili suçların % 16’sında ve
toplum düzenini bozacak türde suçların % 75’inde olay esnasında alkol kullanıldığı bildirilmektedir (Mumola,
1995).
1996 yılında tutuklananların yaklaşık % 36’sı suç işlerken alkol aldıklarını bildirmişlerdir. Alkol
kullanılarak gerçekleştirilen suçların yaklaşık 1/3’ü basit saldırılardır. Şiddet mağduru olanların yaklaşık 1/5’i
saldırganın alkol hatta madde etkisi altında olduğunu bildirmişlerdir (Greenfeld, 1998)
1995 yılında, suçluların % 14’ü, 1997 yılında ise eyalet hapishanesindekilerin % 33’ünün, federal
hapishanedekilerin ise % 22’sinin suç esnasında madde etkisi altında olduğu bildirilmiştir. Suç esnasında madde
etkisi altında olma oranı en çok uyuşturucu ile ilgili suçlar (% 42) ve mala yönelik suç (% 37) işleyenlerdedir
(Adams, Reynolds, 2002).
Mumola (1997)1997 yılında, eyalet hapishanesinde kalmakta olanların % 80’i ve federal hapishanede
kalmakta olanların % 70’inin geçmişte madde kullandığını, tüm mahkûmların 1/6’sının son suçlarını madde satın
almak üzere para edinmek amacı ile yaptıklarını bildirmektedir. Suç esnasında alkol kullanma oranı eyalet
hapishanesindekiler için % 37, federal hapishanedekiler için ise % 20 olarak, alkol tedavisi alma oranı % 8,
madde tedavisi alma oranı ise % 12 olarak belirlenmiştir.
Rouse (1998), infaz kurumunda kalmakta olanların % 28’inin şiddet suçu işledikleri esnada bir madde
veya hem alkol hem madde etkisi altında olduklarını bildirmektedir.
Monson, Jones, Rivers ve Blum (1998), çocuğa yönelik cinsel suç işlemiş olma ve alkolizm ilişkisini
inceledikleri çalışmada, katılımcıları suç öncesinde alkol içen/içmeyen şeklinde iki gruba ayırdıklarında
demografik veriler açısından anlamlı bir farklılaşma görülmediğini, sadece olay öncesi alkol kullanmış olanların
çoğunun daha önce alkol tedavisi alma ve hali hazırda madde istismarı programına katılma oranlarının daha
yüksek olduğu bildirilmiştir. Olay öncesinde alkol kullandığını bildirenlerin kullanım sonucunda genel, olumlu
bir değişim, cinsel uyarılmanın artacağını, sosyal açıdan atılganlığın ve saldırganlığın artacağını beklediği
bulunmuştur.
167
NIDA monografına göre, her ne kadar stimülanlar, halisünojenler gibi belli tipte yasa dışı maddeler
şiddet davranışı ile ilgili olabilse de, psikofarmakolojik etkinin en fazla görüldüğü olaylarda alkol kullanımının
olduğunun gözlendiğini bildirmektedir (De La Rosa, Laubert ve Gropper, 1990.)
Önceki tutukluluklarda kişiye yönelik şiddet olup olmaması durumuna göre suç tipi grupları
farklılaşmışlardır. Önceki tutukluluklarda şiddet bulunması halinde ilk sırada öldürme/yaralama, ikinci sırada
hırsızlık ve son sırada da cinsel suç gelmektedir. Ayrıntılı inceleme, öldürme/yaralama grubunda önceki
tutukluluklarda şiddet gösterme oranındaki farklılıkla karakterizedir. Aynı farklılık fiziksel şiddet noktasında da
kendini göstermektedir.
Geçmiş tutukluluklarda hırsızlık olay bildirme durumu suç tipleri arasında farklılığa neden olmuş, şuan
hırsızlık suçundan ötürü ceza infaz kurumunda olanların daha önceki tutukluluklarının ve hükümlerinin hırsızlık
suçundan olma oranı daha yüksektir.
Önceki hükümlerin şiddet içermesi durumu suç tipi grupları arasında anlamlı farklılığa sebep olmuştur.
Önceki hükümlerde şiddet olduğunu bildirim oranında ilk sırada öldürme/yaralama, ikinci sırada cinsel suç ve
son sırada da hırsızlık suçu gelmektedir. Aynı sıralama önceki hükümlerin fiziksel şiddet içermesi için de
geçerlidir. Önceki hükümlerinde hırsızlık suçu bildirenlerin çoğunluğu şuan hırsızlık suçundan ikinci sırada
bildirenler cinsel son sırada bildirenler de öldürme/yaralama suçundan dolayı ceza yatmaktadır. Ayrıntılı
incelemeye göre öldürme/yaralama grubunun çoğunluğunun önceki hükümlerinde şiddet vardır ve önceki
hükümlerde hırsızlık suçu bulunma oranı azdır. Hırsızlık suçu grubu önceki hükümlerde genel olarak ve fiziksel
şiddetin azlığı ile karakterizedir. Kız kaçırma durumu çıkarıldığında tutukluluğa neden olan olayların
çeşitliliğinin tekrar suç işleyenlerde daha fazla olduğu görülmüştür.
Hanson (1997), cinsel suç tekrarı için en güçlü yordayıcının önceki cinsel suçlar ve mağdurun aile
dışından olması, en zayıf yordayıcının ise daha önceki şiddet içermeyen suçlar olduğunu bildirmiştir. Yazar,
2592 kişilik örnekleminde cinsel suç tekrar oranının ilk beş yıl için % 13.2 olacağını öngörmüştür.
Pritchard ve Bagley (2000), çocuklara yönelik cinsel suç işlemiş olan kişileri önceki suçlarına göre
sınıflandırdıklarında, önceki tutuklanmaları sadece cinsel suç içeren ancak şiddet bulunmayanlarda ilk kez böyle
bir suçtan ötürü tutuklanma yaş ortalaması 42.5; hem cinsel hem de cinsel olmayan suç geçmişi olanlarda 25.5,
şiddet içeren cinsel suçu olanlarda ise 30.1 dir ve gruplar arasında anlamlı farklılıklar vardır. İkinci ve üçüncü
gruptakiler için herhangi bir suçtan ötürü ilk kez tutuklanma yaşı ise sırası ile 23.7 ve 18.6 olarak belirlenmiştir.
Şiddet suçu geçmişi olan cinsel suçlu grubunun cinsel suça maruz kalan çocukla biyolojik veya ailevi bağı
olmama ihtimali daha yüksek çıkmıştır.
168
Gerhold ve arkadaşları (2007), gözden geçirdikleri çalışmalardan yola çıkarak cinsel suç tekrarının
temel oranının % 14, genel suç tekrarı için ise bu oranın %44 olduğunu dile getirmişlerdir. Yaptıkları
derlemeden yola çıkarak cinsel suç tekrarı ile ilişkili üç risk faktörünün daha önceden işlenmiş cinsel olan ve/ya
olmayan suçlar, çok sayıda mağdur ve mağdurların yabancı olması olduğunu bildirmişlerdir.
6. Sonuç
Çalışma sonucunda elde edilen bulgular değerlendirildiğinde genel olarak demografik bilgilerin
tek/tekrar suç ayrımını yapma noktasında yetersiz kalabileceği gözlenmektedir. Bu tür verilerin geçmişle ilgili
olanlarının objektif yöntemlerle elde edilmeye çalışılması, daha sağlıklı bilgilere ulaşılmasına yarayacağından
sonuçların yorumlanmasında daha faydalı olabilir. Demografik verilere ilişkin bilgilerin, yaşandıkları dönem
içerisindeki kısa süreli olumlu veya olumsuz etkilere sahip olabileceği ve dolayısı ile yetişkinlik döneminde
etkisini tamamen yitirmiş olduğu veyahut da yetişkinlik dönemindeki başka risk faktörlerine kaynaklık etmek
sureti ile doğrudan etkisinin artık gözlenemez hale gelmiş olduğu düşünülebilir.
Çocukluk döneminde okul başarısının algılanış tarzı, kişinin organize/kurumsal dış dünyada kural ve
otorite kabulü noktasında belirleyici bir etkendir. Bunun yanı sıra güvenlik, sosyal, duygusal destek ve fiziksel
temel ihtiyaçların kendi kendine karşılanamayacağı bu dönemde erken yaşta, özellikle de aile sistemindeki
aksaklıklardan kaynak alan sebeplerle evden ayrılmak, kişiyi, fiziksel ve duygusal donanımının yetmeyeceği
169
hayat koşulları ile baş başa bırakabilmekte, kişi bu mücadele içinde saldırgan tavırların işe yararlığının
değerlendirilmesi, oto kontrolünü sağlama, toplum yararına uygun sosyal norm geliştirebilme ve belki de sadece
hayatta kalabilmek gibi görevlerle karşı karşıya kalabilmektedir.
Yetişkinlik döneminde başa çıkılması gereken bir diğer durum da, temel ve yan ihtiyaçların
karşılanabilmesi ve toplum içinde değeri olan şeyler üretebilme ve buna değer maddi karşılığı alabilme
noktasında dengeyi oturtmaktır. Tekrar suç işleme örüntüsüne sahip olan kişilerin bahsi geçen dengeyi
sağlamakta yaşadığı güçlükler kendini yasa dışı işler yapma, dolayısı ile maddi varlığın toplum yararına yapılan
üretimden değil sadece kendi çıkarı çerçevesinde kurgulama ve aldığı maddi karşılığı sapkın davranışın
devamını mümkün kılacak şekilde pekiştirmesiyle göstermektedir. Bu kişilerin, özellikle de hırsızlık suçu
işlemiş olanların, belli bir işleri olmamasına karşılık maddi koşullarından memnun oldukları ve yasa dışı iş
yapma oranlarının yüksekliği yukarıdaki açıklamayı haklı çıkarmaktadır.
Yetişkinlikteki askerlik görevi, tıpkı çocukluktaki okul deneyimine benzer biçimde, bu kez belki daha
net ve katı kurallar eşliğinde, topluluk içinde yaşama, ihtiyaçların ertelenmesi, davranışın net sonuçlarının
değerlendirilmesi gibi becerileri gerektirecektir. Nitekim, tekrar suç işleyenlerin askeri kurum içerisindeki
kuralları bozucu nitelikteki davranışlarının oranının yüksekliği, kuralların ve sonuçların, ast-üst ilişkisinin,
mekansal sınırların bile son derece belirgin olduğu ortamlarda bile risk teşkil edecek davranışlar konusunda
kontrollerin düşük olduğunu, dolayısı ile pek çok yazılı hatta sözlü olmayan aktin işlediği, davranışların
sonucunda verilebilecek tepkilerin belirsiz , çeşitli hatta çelişkili olduğu sosyal ortamlarda risk teşkil edecek
davranışlarda bulunma ihtimalini arttırmaktadır.
Herhangi bir inanç sisteminin kişinin hayatı yaşayış tarzı üzerindeki düzenleyici etkisi, inanç sistemini
oluşturan kurallar bütününün esnekliği, katılığı tarafından belirleniyor olabilir. Belli koşul ve zaman
aralıklarında işe yarayacak biçimde katılaşan inanç sistemleri başka durumlarda etkisini kaybedebilir, işlemez
hale gelebilir veya kişi üzerinde endişe yaratacak denli baskı yaratabilirken bu kuralların aşırı esnekliği ve
geçirgenliği neredeyse normsuzlukla eşdeğer bir hal yaratabilir ya da davranışa belli bir çatı oluşturup onu
çerçevelemek yerine, davranışa göre, davranışı kişinin çıkarına uygun hale getirebilmek üzere esneyebilir. Dini
inanç unsuru tekrar suç işleyenlerde ceza infaz kurumu sonrası artış göstermesi, bu koşullarda varolmayı,
kendinden daha üstün ve kapsayıcı bir sisteme sığınarak ve/ya sosyal açıdan saygı görerek, kolaylaştırabilirken
kurumdan çıktıktan sonra/önce sanki işlevsiz kalmaktadır.
Aile içerisindeki ekonomik ve psikolojik unsurlar, üyelerin fiziksel, ruhsal sağlığı, toplum içinde
kendilerini konumlandırış tarzları, sorumluluk algıları üzerinde etki gösterebilir. Ülkemizde, özellikle
geleneksel yapı içerisinde ailenin geçimini sağlamak erkeğe düşen bir görev olarak düşünülmektedir, kadının
çalışması istenen bir durum olarak görülmemektedir. Başka şartlarda koruyucu bir faktör olarak
değerlendirilebilecek olan babanın iş sahibi olması durumunun tekrar suç işleyenlerde yüksek oranda bulunması
kendisini risk faktörü olarak gösterme şekli açısından değerlendirilmelidir. Babanın işinin olması, tek başına bu
170
farklılığı açıklamaya yetmeyebilir. İşin niteliği, örneğin babanın para kazanmak üzere ne kadar süre ev dışında
kaldığı, kazanılan paranın ihtiyaçların karşılanmasına yetip yetmediği, gelirin hangi oranda çocuklar için
harcandığı, gelirin yeterli olduğu durumlarda çocukların çaba-maddi karşılık dengesini kurmada ailenin etkin bir
tavır sergileyip sergilemediği ve çocuğun maddi katkısının talep edilme şekli önemlidir. Bu anlamda,
sorumluluktan muaf tutulmak, konuyla ilgili bir kayıtsızlığı, çaba-maddi kazanç dengesindeki orantısızlığa
yapılan vurgu fazlalığı kişide genel bir umursamazlığı, haksızlığa uğrama hissini, boş yere uğraşma düşüncesini
ve kolay yolu tercih etme davranışını doğurabilir.
Kişinin suç işlenen bir çevrede yetişmesi ve temas halinde bulunduğu anlamlı kişilerin suç işliyor
olması, suç işlemeye ilişkin toplum aleyhine normların oluşturulması, içselleştirilmesi, suç davranışında bilgi
aktarımı yoluyla uzmanlaşılması ve kişinin suç işlediği esnada bir ortağı olsun olmasın bahsi geçen eylemdeki
sorumluluğun dağılmasına neden olabilir. Nitekim, tekrar suç işleyenlerde ve özellikle de hırsızlık suçu
işleyenlerde, arkadaşlarının suç işleme oranının fazlalığı göze çarpmıştır.
Şiddet içeren veya içermeyen sapkın davranışlar, genel aile ilişkilerinde dengesizliğe ve gerçeklik
algısının bozulmasına sebep olabilecek bir diğer durum da kişilerin yakın çevrelerinde alkol-madde kullanan
kişilerin bulunmasıdır. Tekrar suç grubunda bilhassa akrabalarda ve arkadaşlarda alkol-madde kullanımı, sıklığı
ve bu kullanımın sorun yaratması koşulları kendini göstermektedir. Öldürme/yaralama grubunda kardeşlerin
alkol kullanım sıklığının fazlalığı, hırsızlık suçu işlemiş olanlarda arkadaşların sorunlu alkol-madde kullanımları
belirgindir. Bu, kişilerin yakın çevresindekilerin alkol-madde kullanımının yaratacağı sorunların nesnesi
olmaları riskini arttırmakta, model alma yoluyla kendi kullanımlarının olağan karşılanması gibi bir norm
değişikliğine zemin hazırlamış olabilir.
Çocukluk dönemi duygusal istismarı, kişinin benlik saygısını ve benlik değerini biçimlendirmesi ve
duygu düzenlemesini bozucu etkisi ile değersizlik, aşağılık, öfke, gücenme hislerine, olumsuz davranışlarla da
olsa dikkat çekme gibi olumsuz etkilere sebep olabilir. Aynı şekilde aile bireylerinin, bilhassa ebeveynlerin
arasındaki fiziksel saldırılara şahit olmak kişilerin model alacağı davranışların niteliğini belirleyeceği gibi, ev
ortamının dolayısı ile de dış dünyanın tehlikeli olarak algılanması neticesini de doğurabilir. Bu tehlikelilik
algısı, kişinin endişesini yükseltebilir ve kişi, şiddet gösteren modellere maruz kaldığı da düşünülecek olursa, bu
kontrolü kendisi veya başkaları için tehlikeli olabilecek davranışları göstermek sureti ile sağlamaya çalışabilir ve
bu gerekli maddi ve/ya manevi karşılığı aldığında tekrar eden bir örüntü gösterebilir. Nitekim tekrar suç
grubunun çoğunluğunu oluşturan hırsızlık grubunda ebeveynler arası şiddet, duygusal istismar oranları
yüksektir. Tekrar suç grubunda kardeşler arası şiddetin yüksekliği, şiddetin aile içinde ve çocuklar arasında bir
iletişim biçimi haline gelmiş olabileceğini, dahası ileriki dönemlerde tekrar eden bir örüntüye dönüşebilecek olan
şiddet davranışının pratiğinin yapıldığına işaret olabilir.
Üstte bahsedilen şiddet örüntüsünün yansıdığı bir diğer alan da kişilerin kendi kurdukları ailede şiddet
içeren olayların yaşanmasıdır. Bu, örüntünün kendini yetişkin hayatı ve aile içi ilişkilere de taşındığının bir
171
göstergesi olabilir. Bunun yanı sıra özellikle kadınlara karşı olumsuz fikirler ve şiddet gösterilmesi, cinsel suç
tipinde, bu suç tipine özgü olarak, kendini göstermektedir.
Daha önce de belirtildiği gibi alkol-madde kullanım alışkanlıklarının hem kullanıcı hem de diğer
insanlar için dramatik sonuçları olması muhtemeldir. Nitekim, tekrar suç işleyenlerde alkol-madde kullanım
sıklıkları, sorun yaşanması ve bağımlılık geliştirilmesi koşullarına daha sık rastlanmaktadır.
Tekrar suç grubunda, yatarak psikiyatrik destek alma oranı fazlalığı bu gruptaki alkol-madde kullanım
bozuklukları işle ilişkilidir. Yine bu değişkene ve ceza infaz kurumu alt kültürüne bağlılık gereği kendine zarar
verme davranışı da tekrar suç grubunda yaygındır. Cinsel suç grubunda ilk intihar düşüncesi yaşı daha geçtir ve
bu durum daha ziyade bu tür bir suçtan ötürü yaşanan etiketlemeyle başa çıkma zorluğuyla ilişkilidir.
Bahsi geçen şiddet örüntüsü, tıpkı askeri ortamdaki gibi, koşul ve kuralların net olduğu ceza infaz
kurumu ortamında da kendini göstermiştir. Tekrar suç işleyenlerin bu örüntüyü ceza infaz kurumunda da devam
ettirmekte olduğu, çalışanlarla ilişkilerini daha kötü algıladığı, kurumun imkanlarından faydalanma noktasında
da etiketlenmeye daha müsait olabilecek cinsel suç işleyenlerin daha zor olduğu görülmektedir.
Tekrar suç grubunda hırsızlık, tek suç grubunda ise cinsel suç tipi oranı fazladır. Aynı örüntü daha önce
herhangi bir nedenle tutuklanma koşulu için de geçerlidir. Hatta hırsızlık grubunun hatırlanamayacak kadar çok
sayıda tutuklandığı görülür.
Tekrar suç işleyenler daha erken yaşlarda suç kariyerine başlamakta, dolayısı ile daha fazla suç
işlemektedirler. Tekrar suç işleyenlerin çoğunluğunu hırsızlık grubu oluşturduğu gibi bu grubun önceki
tutukluluklarda da hırsızlık oranı yüksektir. Öldürme/yaralama grubunun önceki tutukluluklarında hem genel
olarak hem de kişiye yönelik şiddet gösterme eğilimi gözlenmektedir. Suç grupları arasında, aynı örüntü, önceki
hükümlülükler için de gözlenmektedir. Aynı zamanda tekrar suç işleyenlerde olay zamanı alkol etkisi altında
olma ve daha fazla tipte suç işleme eğilimi gözlenmektedir. Erken yaşta suç işlemeye başlama, mağdura ulaşım
imkanı, suç işlenen bir çevrede olma, maddi-manevi kazanç gibi faktörlerin de etkisiyle belli bir suç tipinde
ilerlemekten ziyade farklı suç tiplerinin de denenmesini beraberinde getirmektedir.
Paranoya puanının tek suç işleyenlerde yüksek olması, daha önce ceza infaz kurumu ortamıyla
karşılaşmamış olan bu grubun yaşadığı tedirginliğin bir yansıması olarak yorumlanabilir.
Tekrar suç grubunun çoğunluğunu oluşturan hırsızlık grubunda hem dış hem de içteki öfkenin fazla
olduğu, dışa yöneltilen öfkenin cinsel suç grubunda diğer iki gruba göre düşük olduğu, öfke kontrolünün ise
öldürme/yaralama grubunda fazla olduğu gözlenmiştir. Bu noktada anketin, kişiler ceza infaz kurumunda
yapıldığı hatırlanmalıdır. Öfke deneyimi ve ifadesi noktasında gruplar kurum dışında daha farklı yanıtlar
verebileceklerdir. Bu noktada, öfkeyi bastırmanın öfkeyi kontrol etmekle aynı anlama gelmediği içe ve dışa
172
vurulan öfkenin fantaziler ve dışavurumu doğrudan ya da dolaylı, kişiye yönelik veya mala yönelik; duygusal,
fiziksel veya cinsel içerikli olmak gibi pek çok kombinasyona sebep olabileceği hatırlanmalıdır.
Her ne kadar kısa semptom envanteri dürtüsellik alt boyutu açısından gruplar farklılaşmamış olsalar da
dürtüselliğin yansıdığı alanlardan olduğu bilinen risk davranışları değerlendirmesi, tekrar suç işleyenlerde bu
özelliğin daha yaygın olduğunu göstermektedir. Belli ki bu kişiler belli koşullarda gerekli/yeterli düşünce
süreçlerini devreye sok(a)madan eyleme geçmektedirler ve eyleme vurulan davranış, kişilerin kendileri ve
çevreleri açısından da risk teşkil etmektedir.
Tekrar suç grubu 15 yaş öncesi ve sonrası antisosyal davranışların fazlalığı açısından tek suç grubundan
farklılaşmaktadır. Öte yandan psikopati puanları anlamlı bir farklılığa işaret etmemektedir. Sadece ikincil
psikopati puanı öldürme/yaralama grubunda diğer iki gruba göre daha düşük, hırsızlık suç grubunda diğer iki
gruba göre daha yüksek bulunmuştur. İkincil psikopati, duygusal bozukluk etkisi ile yoğun dürtüsellik,
antisosyal davranışlar, stabil olmayan amaçsız yaşam stili engellenme toleransının düşüklüğü, parazitsel yaşam
tarzı, ergenlikte suçluluk, uzun süreli gerçekçi planların yokluğu gibi özelliklerle nitelendirilmektedir. Hırsızlık
suç grubu bu özellikler açısından tekrar suç grubunun çoğunluğunu oluşturma, suç işleyen ve alkol-madde
kullanımında sorun yaşayan arkadaşlara sahip olma, kendine zarar verme davranışlarında önde olma gibi diğer
bulgularla değerlendirildiğinde ikincil psikopati puanının yüksek çıkması anlaşılır olmaktadır.
Saldırganlığın ifade biçimleri tekrar suç grupları arasında anlamlı bir farklılık yaratmamakla beraber
suç tipleri açısından durum farklıdır. Yaşam içerisinde kendi değer sistemine uygun biçimde dış dünyada gerekli
değişiklikleri yapabilmek ve amaca ulaşabilmek üzere saldırgan ifadeyi uygun biçimde yönlendirme şeklinde
özetlenebilecek atılgan saldırganlık noktasında öldürme/yaralama suç grubu diğer iki suç tipi grubuna göre daha
yüksek puan almıştır. İlginç olan bu bulgu, yıkıcı saldırganlık puanlarının incelenmesi ile daha net anlaşılabilir.
Bu suç tipi aynı şekilde yıkıcı saldırganlık noktasında da yüksek puan almıştır ve tahmin edilen odur ki belli
koşullar altında bu suç grubu üyeleri atılganlık-yıkıcılık arasındaki sınırı geçmektedir. Bu kişilerin öfke kontrol
puanlarının yüksek oluşunun her zaman için öfkeyi kontrol ettikleri anlamına gelmediği daha önce
vurgulanmıştır. Öfkenin bastırılmak sureti ile içte tutulması, yaşam içerisinde kişinin değer sistemi açısından
kritik olan noktalarda aksaklıkların meydana gelmesi kişilerin bastırdıkları öfkenin saldırgan davranış olarak
kendini göstermesiyle sonuçlanıyor olabilir. Mala yönelik suç grubu ise diğer iki gruba göre atılgan saldırganlık
puanının düşüklüğü ile karakterizedir. Bu grubun hedeflerine ulaşmak üzere kullandıkları saldırganlığın
niteliği, dürtüsellik, tekrar suç işleme davranışının yoğunluğu, dış ve iç öfkenin fazlalığı ile beraber
değerlendirildiğinde atılgan olmaktan uzak olduğu görülmektedir.
Bu çalışmanın sonuçlarına dayanarak üstte belirlenen risk faktörlerine ilaveten kişilerin suç davranışının
hemen öncesi, esnası ve sonrasındaki duygu ve düşünce içerikleri, koruyucu faktörler ve suç davranışı ile ilgili
atıflarını içeren bir anket oluşturulması, temsili mahkum örnekleminde temel oranların ve her bir maddenin
yükünün belirlenmesi ve elde edilecek kısaltılmış formun mahkum rehabilitasyonu, tahliye sonrası
173
yönlendirmelerin düzenlenmesi, salıverilmelerde risk tayininin saptanması süreçlerinde kullanılması
önerilmektedir.
174
7. Özetler
7.1. Türkçe özet
Amaç: Bu çalışmada amaç, değişik tiplerde suç işlemiş erkek mahkûmlar arasında tekrar suç işlemeye
etki ettiği düşünülen risk faktörlerinin Türk popülâsyonu için saptanmasıdır. Katılımcılar demografik veriler,
içine doğdukları ve kurdukları ailedeki kişilerle ilgili bilgiler, psikiyatrik öykü, ceza infaz kurumu yaşantısı,
geçmiş suç öyküsü, şu anki suçu ve şuan ki psikolojik durumu, öfke, saldırganlık ve psikopati boyutları
açısından değerlendirilmiştir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya, % 35’i (n=41) öldürme veya yaralama suçu; % 35’i (n=41) cinsel suç ve
% 30’u (n=35) hırsızlık suçu işlemiş, yaş ortalaması 33.81 (ss=9.12) olan toplam 117 erkek katılmıştır.
Çalışmada, araştırmacı tarafından ilgili literatür taranarak oluşturulmuş soru formunun yanı sıra Kısa Semptom
Envanteri, M.I.N.I uluslar arası nöropsikiyatrik değerlendirme görüşmesi, Sürekli-Durum Öfke Ölçeği,
Saldırganlık Envanteri, Levenson Özbildirim Psikopati Ölçeği kullanılmıştır.
Uygulama, ilgili ceza infaz kurumlarında gerekli çalışma izni ve etik kurul kararı alınmak sureti ile
araştırmacı tarafından yüz yüze görüşme yöntemi ile yürütülmüştür.
Bulgular: Tek ve tekrar suç grupları algılanan okul başarısı, algılanan ekonomik durum, iş sahibi olma,
yakın çevrede suç işleyen kişilerin bulunması, yakın çevrede alkol-madde kullanımının görülmesi, kendilerinde
madde kullanımı olması, alkol kullanmaya başlama yaşı, kendine zarar verme ve intihar davranışları, ceza infaz
kurumu kurallarına uyum, tutukluluk ve hüküm öyküsü, geçmiş şiddet davranışları ve bazı ölçek boyutlarından
aldıkları puanlar açısından anlamlı derecede farklılaşmaktadırlar.
Sonuç: Elde edilen veriler, ilgili literatür bağlamında değerlendirildiğinde istatistiğe dayalı değişik
metotlarla elde edilen risk tahminlerine uyum göstermektedir. Gelecekte, çalışmada kullanılan anketin
kısaltılmış formunun oluşturulması ve temsili bir örneklemde temel oran çalışmasının yapılması vasıtasıyla
normlarının belirlenerek mahkûm rehabilitasyonu ve salıverilmesi aşamalarında kullanılabilecek objektif bir
kaynak sağlanması mümkün görünmektedir.
7.2. Summary
Objectives: Aim of this study is to investigate the risk factors associated with recidivism in Turkish
prisoner population. The participants are evaluated for their demographics, family characteristics, psychiatric
history, life at correctional facilities, previous crime records, index crimes, mental health at the time of the
research, stait-trait anger, aggressiveness and psychopath.
175
Materials and Method: 35 % (n=41) of all participants are sentenced for manslaughter/physical injury,
% 35 (n=41) sexual crime and % 30 (n=35) theft. The mean age of the participants is 33.81 (sd=9.12). During
the interview, a questionnaire which is prepared by the researcher by reviewing the literature, Symptom
Checklist Short Form, M.I.N.I international neuropsychiatric interview, stait-trait anxiety inventory, aggression
inventory and Levenson psychopathy inventory are used.
Interviews are conducted face to face by the researcher at the relevant correctional facilities with the
permissions of Ministry of Justice and ethical committee.
Results: Recidivist group significantly differed from the single crime group in perceived school
performance, perceived economic status, employment, close contact with people who committed crime, own
alcohol-drug use, age at first alcohol use, self-harm and suicide patterns, adaptation to the prison environment,
history of previous criminal records, prevalence of violence in previous crimes and scores on the inventories.
Conclusion: Data obtained in this study is strongly correlated with the relevant literature findings
which are derived from various risk evaluation methods. In the future, the short form of the questionnaire will
be designed and applied to the representative prison sample. Consequently it will be possible to get base rate of
different risk factors and norms of the prison population. This will let to categorize the prisoners by their risk
levels and place them in appropriate rehabilitation programs and supervise during before-after release adaptation
procedures.
176
8. Kaynaklar
1.
Adams, D. B., Reynolds, L. E. (2002). Bureau of justice statistics 2002: At a
glance. U. S. Department of Justice Office of Justice Programs Bureau of
Justice Statistics. http://www.ojp.usdoj.gov/bjs/pub/pdf/bjsg02.pdf
adresinden alınmıştır.
2.
Aimvik, R. (2008). Assessing the risk of violence: Development and
validation of the Brøset Violence Checklist. Thesis for the degree of doctor
philosophiae, Trandheim. Norwegian Univesity of Science on Technology
Faculty of Medicine Department of Neuroscience.
3.
Amorim, P., Lecrubier, Y., Weiller, E., Hergueta, T., Sheehan, D. (1998).
DSM-III-R psychotic disorders: Procedural validity of mini international
neuropsychiatric interview. Concordance and causes for disconcordance with
the CIDI. European Psychiatry, 13, 26-34.
177
4.
Archer, J., Ireland, J. L., Power, C. L. (2007). Differences between bullies
and victims, and men and women, on agression-related variables among
prisoners. British Journal of Social Psychology, 46, 299-322.
5.
Bagley, C., Wood, M., Young, L. (1994). Victim to abuser: Mental health and
behavioral sequels of child sexual abuse in a community survey of young
adult males. Child Abuse and Neglect, 18, 683-697. 168 no.lu referans içinde.
6.
Bailey, S., Whittle, N., Farnworth, P., Smedley, K. (2007). A developmental
approach to violence, hostile attributions, and paranoid thinking in
adolescence. Behavioral Sciences and the Law, 25, 913-929.
7.
Ball, R. A. (1983). Development of basic norm violation: Neutralization and
self-concept within a male cohort. Criminology, 21, 1, 75-94. 187 no.lu
referans içinde.
8.
Bjørkly, S. (2002). Psychotic symptoms and violence toward others, a
literature review of some preliminary findings, part 2. Aggression and violent
behavior, 7, 605-615.
9.
Bonta, J., Hanson, K., Law, M. (1998). The prediction of criminal and violent
recidivism among mentally disordered offenders: A meta-analysis.
Psychological Bulletin, 123, 123-142.
10.
Borowski, A. and O’Connor, I. (1997) Juvenile Crime Justice Corrections,
Longman Australia, Melbourne (138 no.lu referans içinde).
11.
Bourgon, G., Bonta, J. (2004). Risk assessment for general assault and partner
abusers. http://dsp-psd.pwgsc.gc.ca/Collection/PS3-1-2004-4E.pdf adresinden
alınmıştır.
12.
Brooks, A. (1992). The constitutionality and morality of civilly committing
violent sexual predators. University of Puget Sound Law Review, 15, 709-754.
(142 no.lu referans içinde).
Bruinsma, G. J. N. (1992). Differential association theory reconsidered: An
extension and its empirical test. Journal of Quantitative Criminology, 8,2949. (198 no.lu referans içinde).
13.
14.
Buchanan, A. (1999). Risk and dangerousness. Psychological Medicine, 29,
465-473.
15.
Calley, N. G. (2007). Promoting an outcomes-based treatment milleu for
juvenile sex offenders: A guided approach to assessment. Journal of Mental
Health Counseling, 29, 121-143.
16.
Chaiken, J. M., Chaiken, M. R. (1990). Drugs and predatory crime. Editörler:
178
M. Tonry, J. Q. Wilson. Drugs and Crime (sy.203-240). Chicago: University
of Chicago Press. (100 no.lu referans içinde).
17.
Chapman, L. G., Chapman, J. P. (1967). Genesis of popular but erroneous
psychodiagnostic observations. Journal of Abnormal Psychology, 72, 193204.
18.
Cirali, L. (1978). The psychopath: The law on the boundary line.
International Journal of Offender Therapy and Comparative Criminology,
22, 80-90.
19.
Coleman, J., Schofield, J. (2005). Key data on adolescence (5th ed.). Trust for
the study of adolescence. Brighton: TSA Publishing Ltd. (6 no.lu referans
içinde).
20.
Cullen, F. T., Wright, J. P. (2004). Employment, peers and life-course
transitions. Justice Quarterly, 21, 1, 183-206.
21.
Cunnigham, M., Reidy, T. J. (1998). Antisocial personality disorder and
psychopathy: Diagnostic dilemmas in classifying patterns of antisocial
behavior in sentencing evaluations. Behavioral Sciences and the Law, 16,
333-351.
22.
Cunningham, M. D., Reidy, T. J. (1999). Don’t confuse me with the facts:
Common errors in violence risk assessment at capital sentencing. Criminal
Justice and Behavior, 26, 20-43.
23.
Dalton, V. (1999). Suicide in prison 1980 to 1998: Trends and issues no.126,
national overview. Canberra (AUS): Australian Institute of Criminology.
http://192.190.6.35/publications/tandi/ti126.pdf adresinden alınmıştır.
24.
Daniel, A. E., Fleming, J. (2005). Serious suicide attempts in a state
correctional system and strategies to prevent suicide. The Journal of
Psychiatry and Law, 33, 227-247.
25.
Davey, L., Day, A., Howells, K. (2005). Anger, over-control and serious
violent offending. Aggression and Violent Behavior, 10, 624-635.
26.
De La Rosa, M., Lambert, E. Y., Gropper, B. (1990). Exploring the substance
abuse-violence connection. Editörler:M. De la Rosa, E. Y. Lambert, B.,
Gropper. Drugs and violence: Causes, correlates and consequences (sy. 222238). National Institute on drug abuse research monograph.
http://www.drugabuse.gov/pdf/monographs/103.pdf adresinden alınmıştır.
27.
Dolan, M., Blackburn, R. (2006). Interpersonal factors as predictors of
disciplinary infraction in incarcerated personality disordered offenders.
179
Personality and Individual Differences, 40, 897-907.
28.
Dolan, M., Doyle, M. (2000). Violence risk prediction: Clinical and actuarial
measures and the role of the psychopathy checklist. British Journal of
Psychiatry, 177, 303-311.
29.
Dooley, E. (1990). Prison suicide in England and Wales, 1972-87. British
Journal of Psychiatry, 156, 40-45.
30.
Douglas, K. S., Kropp, P. R. (2002). A prevention based paradigm for
violence risk assessment: Clinical and research applications. Criminal Justice
and Behavior, 29, 617-658.
31.
Douglas, K. S., Ogloff, J. R. P., Nicholls, T. L., Grant, I. (1999). Assessing
risk for violence among psychiatric patients: The HCR-20 violence risk
assessment scheme and the Psychopathy Checklist: Screening version.
Journal of Consulting and Clinical Psychology, 67, 917-930.
32.
Dutton, D., Hart, S. (1992). Evidence for long-term, specific effects of
childhood abuse and neglect on criminal behavior in men.” International
Journal of Offender Therapy and Comparative Criminology, 36,129-137.
33.
Dvoskin, J. A., Heilbrun, K. (2001). Risk assessment and release decisionmaking: Toward resolving the great debate. Journal of American Academy of
Psychiatry and Law, 29, 6-10.
34.
Elbogen, E. B. (2002) The process of violence risk assessment: A review of
descriptive research. Agression and Violent Behavior, 7, 591-604.
35.
Elliot, D. S., Voss, H. L. (1974). Delinquency and dropout. Lexington, MA:
D.C. Heath, sy. 204-207. (187 no.lu referans içinde).
36.
Engeler, A. (2005). Psikopati ve antisosyal kişilik bozukluğu. Doktora Tezi,
İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü, Sosyal Bilimler Anabilim Dalı,
İstanbul.
37.
Engström, G., Persson, B., Levander, S. (1999). Temperament traits in male
suicide attempters and violent offenders. European Psychiaty, 14, 278-283.
38.
Eren, H., Gözaydın, N., Parlatır, İ., Tekin, T., Zülfikar, H. (1988). Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük.Türk
Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
39.
Farrington, D. P. (1989). Early predictors of adolescent aggression and adult
violence. Violence and Victims, 4, 79-100. (66 no.lu referans içinde).
180
40.
Farrington, D. P. (2006). Childhood risk factors and risk focused prevention.
Editörler: M. Maguire, R. Morgan, R. Reiner. The Oxford Handbook of
Criminology (4th ed.). Oxford: Oxford University Press.
41.
Farrington, D. P. (2006). The development of offending and antisocial
behavior from childhood: Key findings from the Cambridge study in
delinquent development. Journal of Child Psychology and Psychiatry, 36,
929-964.
42.
Farrington, D.P. (1995) Key issues in the integration of motivational and
opportunityreducing crime prevention strategies. Editörler: P.O.H. Wikström,
R.V. Clarke, J. McCord. Integrating Crime Prevention Strategies: Propensity
and Opportunity, Stockholm, Sweden: National Council for Crime
Prevention, sy. 333–357.
43.
Farrington, D.P., Gallagher, B., Morley, L., St. Ledger, R.J., West, D.J.
(1986). Unemployment, school leaving, and crime. British Journal of
Criminology, 26, 4, 335-356. (66 no.lu referans içinde).
44.
Foucault, M. (1978). About the concept of the “dangerous individual” in 19th
century legal psychiatry. International Journal of Law and Psychiatry, 1, 119.
45.
Friedman, A. S. (1998). Substance use/abuse as a predictor to illegal and
violent behavior: A review of the relevant literature. Aggression and Violent
Behavior, 3, 339-355.
46.
Friedman, A. S., Glassman, K., Terras, A. (2001). Violent behavior as related
to use of marijuana and other drugs. Journal of Addictive Diseases, 20, 1, 4972.
47.
Fujii, D. E. M., Tokioka, A. B., Lichton, A. I., Hishinuma, E. (2005). Ethnic
differences in prediction of violence risk with the HCR-20 among psychiatric
inpatients. Psychiatric Services, 56, 711-716.
48.
Gerhold, C. K., Browne, K. D., Beckett, R. (2007). Predicting recidivism in
adolescent sexual offenders. Agression and Violent Behavior, 12, 427-438.
49.
Gorman-Smith, D., Loeber, R. (2005). Are developmental pathways in
disruptive behaviors the same for girls and boys? Journal of Child and
Family Studies, 14, 15-27.
50.
Gölge, Z. B. (2005). Cinsel saldırıda etkili faktörler ve suçlu profili. İstanbul
Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü, Sosyal Bilimler Anabilim Dalı, Doktora Tezi,
İstanbul.
181
51.
Grann, M., Langström. (2007). Actuarial assessment of violence risk to
weight or not to weight? Criminal Justice and Behavior,34, 22-36.
52.
Greenfeld, L. A. (1998). Alcohol and crime an analysis of national data on the
prevalence of alcohol involvement in crime. Bureau of Justice statistics, U. S.
Department of Justice Office of Justice Programs.
http://www.ojp.usdoj.gov/bjs/pub/pdf/ac.pdf adresinden alınmıştır.
53.
Greenfeld, L. A., Snell, T. L. (1999). Women offenders (NCJ 175688).
Washington, DC: U.S. Department of Justice.
http://www.ojp.gov/bjs/pub/pdf/wo.pdf adresinden alınmıştır.
54.
Groth, A. N., Longo, R. E., McFadin, J. B. (1982). Undetected recidivism
among rapists and child molesters. Crime and Delinquency, 28, 450-458.
(142 no.lu referans içinde).
55.
Haapasalo, J. (1990). Sensation seeking and Eysenck’s personality
dimensions in an offender sample. Personality and Individual Differences,
11, 81-84.
56.
Hales, H., Davison, S., Misch, P., Taylor, P. J. (2003). Young male prisoners
in a young offenders institution: Their contact with suicidal behaviour by
others. Journal of Adolescence, 26, 667-685.
57.
Hanson, R. K. (1997). The development of a brief actuarial risk scale for
sexual offense recidivism 1997-04.http://www.sgc.gc.ca adresinden
alınmıştır.
58.
Hanson, R. K. (2005). The validity of static-99 with older sexual offenders
2005-01.www.psepc-sppcc.gc.ca adresinden alınmıştır.
59.
Harer, M. D., Langan, N. P. (2001). Gender differences in predictors of
prison violence: Assessing the predictive validity of a risk classification
system. Crime and Delinquency, 47, 513-536.
60.
Harris, F., Hek, G., Condon, L. (2007). Health needs of prisoners in England
and Wales: The implications from prison healthcare of gender, age and
ethnicity. Health and Social Care in the Community, 15, 56-66.
61.
Hart, S. D. (1998). The role of psychopathy in assessing risk for violence:
Conceptual and methodological issues. Legal and Criminological
Psychology, 3, 121-137.
62.
Hart, S. D. (2001). Assesing and managing violence risk. Editörler: K. S.
Douglas, C. D. Webster, S. D. Hart, D. Eaves, J. R. P. Ogloff. HCR-20
violence risk management companion guide (sy. 13-25). Burnaby,
182
Canada/Tampa, FL: Simon Fraser University, Mental Health Law &Policy
Institute/University of South Florida, Department of Mental Health Law &
Policy. (30 no.lu referans içinde).
63.
Hart, S. D., Hare, R. D. (1996). Psychopathy and risk assessment.
Psychopathy and antisocial personality disorder. Current Opinion in
psychiatry, 9, 129-132.
64.
Hartmann, E., Nǿrbech, P. B., Grǿnnerǿd, C. (2006). Psychopathic and
nonpsychopathic violent offenders on the Rorschach: Discriminative features
and comparisons with schizophrenic inpatient and university student samples.
Journal of Personality Assessment, 86, 291-305.
65.
Hawkins, J. D., Cleve, E. V., Catalano, F. (1991). Reducing early childhood
agression: Results of a primary prevention program. Journal of American
Academy of Child and Adolescent Psychiatry, 30, 2, 208-217.
66.
Hawkins, J. D., Herrenkohl, T. I., Farrington, D. P., Brewer, D., Catalano, F.
F., Harachi, T. W., Cothern, L. (2000). Predictors of youth violence. OJJDP
Juvenile Justice Bulletin. http://www.ncjrs.gov/pdffiles1/ojjdp/179065.pdf
adresinden alınmıştır.
67.
Hayes, L., Rowan, J. (1988). National study of jail suicides: Seven years later.
Alexandria (VA): National Centre for Institutions and Alternatives.
http://www.nicic.org/pubs/pre/006540.pdf adresinden alınmıştır.
68.
Heide, K. M., Solomon, E. P. (2006). Biology, childhood trauma, and murder:
Rethinking justice. International Journal of Law and Psychiatry, 29, 220-233.
69.
Heilbrun, (1992). The role of psychological testing in forensic assessment.
Law and Human Behavior, 16, 257-272. (22 no.lu referans içinde).
70.
Hendrin, H. (1980). Psychosocial theories of drug abuse:A psychodynamic
approach. Editörler: D. J. Lettieri, M. Sayers, H. W. Pearson. Theories on
drug abuse (sy. 195–200). National Institute on Drug Abuse Research
Monograph #30, DHHS Pub. No. (ADM) 80-967. Washington, DC: U.S.
Government Printing Office.
71.
Hill, K. G., Howell, J. C., Hawkins, J. D., Battin-Pearson, S. R. (1999).
Childhood risk factors for adolescent gang membership: Results from the
Seattle social development project. Journal of Research in Crime and
Delinquency, 36, 3, 300-322.
72.
Hirschi, T., Gottfredson, M. (1989). Age and the explanation of crime.
American Journal of Sociology, 89, 552-584.
183
73.
Hoaken, P. N. S., Pihl, R. O. (2000). The effects of alcohol intoxication on
agressive response in men and women. Alcohol and Alcoholism, 35, 471-477.
74.
Huizinga, D., Weiher, A. W., Espiritu, R., Esbensen, F. (2003). Delinquency
and crime: Some highlights from the Denver Youth Survey. Editörler:T. P.
Thornberry, M. D. Krohn. Taking Stock of Delinquency: An Overview of
Findings from Contemporary Longitudinal Studies. New York: Kluwer
Academic.
http://books.google.com/books?id=W2QsOZfkm3YC&printsec=frontcover&
dq=Taking+Stock+of+Delinquency:+An+Overview+of+Findings+from+Con
temporary+Longitudinal+Studies,&ei=_LyqSZ6OOYuMkATf6i2CA&hl=tr#PPA50,M1 adresinden alınmıştır.
75.
Iancu, I., Bodner, E., Sarel, A., Einat, H. (2007). Changes in mental health
policy and their influence on self-injurious behaviours in the Israeli military
prison system. The Canadian Journal of Psychiatry, 52, 591-597.
76.
Ikeda, R. M., Simon, T. R., Schwan, M. (2001). The prevention of youth
violence: The rationale for and characteristics of four evaluation projects.
American Journal of Preventive Medicine, 20, 15-21.
77.
İlter-Kiper, İ. (1984). Saldırganlık türlerinin çeşitli ekonomik, sosyal ve
akademik değişkenlerle ilişkisi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Ireland, J. L. (2000). A descriptive analysis of self-harm reports among a
sample of incarcerated adolescent males. Journal of Adolescence, 23, 605613.
78.
79.
Ireland, J. L. (2002). Social self esteem and self reported bullying behaviour
among adult prisoners. Aggressive Behavior, 28, 184-197.
80.
Jankowski, M., Leitenberg, H., Henning, K., Coffey, P. (1999).
Intergeneratioanal transmission of dating agression as a function of
witnessing only same sex parents vs. opposite-sex parents vs. both parents as
perpetrators of domestic violence. Journal of Family Violence, 14, 267-279.
(168 no.lu referans içinde).
81.
Jenkins, R., Bhugra, D., Meltzer,H., Singleton, N., Bebbington, P., Brugha,
T., Coid, J., Farrell, M., Lewis, G., Paton, J. (2005). Psychiatric and social
aspects of suicidal behaviors in prisons. Psychological Medicine, 35, 257269.
82.
Kaplan, H. B. (1996). Emprical validation of the applicability of an integrated
theory of deviant behavior to the study of drug abuse. Journal of Drug Issues,
26, 345-377.
184
83.
Kaplan, H. B., Damphouse, K. R. (1995). Self-attitudes and antisocial
personality and moderators of the drug use-violence relationship. Editör: H.
B. Kaplan. Drugs, crime, and other deviant adaptations: Longitudinal studies,
New York: Plenum, 187-210. (46 no.lu referans içinde).
84.
Kawachi, I., Kennedy, B. P., Wilkinson, R. G. (1999). Crime: social
disorganization and relative deprivation. Social Science and Medicine, 48,
719-731.
85.
Kazemian, L., LeBlanc, M., Farrington, D. P., Pease, K. (2007). Patterns of
residual criminal careers among a sample of adjudicated French-Canadian
males. Canadian Journal of Criminology and Criminal Justice, 49, 307-340.
86.
Kenny, D. T., Lennings, C. J. (2007). Cultural group differences in social
disadvantage, offence characteristics, and experience of childhood trauma and
psychopathology in incarcerated juvenile offenders in NSW, Australia:
Implications for service delivery. Psychiatry, Psychology and Law, 14, 294305.
87.
Kroner, D. G. (2005). Issues in violent risk assessment: Lessons learned and
future directions. Journal of Interpersonal Violence, 20, 231-235.
88.
Lader, D., Singleton, N., Meltzer, H. (2000). Psychiatric morbidity among
young offenders in England and Wales. Office for National Statistics,
London.
http://www.statistics.gov.uk/downloads/theme_health/PyscMorbYoungOffen
ders97.pdf adresinden alınmıştır.
89.
Långström, N., Grann, M. (2002). Psychopathy and violent recidivism among
young criminal offenders. Acta Psychiatrica Scandinavica, 106, 86-92.
90.
Langsworthy, R. H., Crum, P., Barres, A. R., Curtis, R. W. (1998). Incidence
of child abuse and the relationship to criminality: Literature review. Report to
Alaska Department of Corrections.
91.
Lattimore, P. K., Trudeau, J., Riley, K. J., Leiter, J., Edwards, S. (1997).
Homicide in eight U. S. Cities: Trends, context, and policy implications: An
international project. Washington, DC: National Institute of Justice.
www.whitehousedrugpolicy.gov/publications/pdf/homicide_trends.pdf
adresinde alınmıştır.
92.
Laurell, J., Dåderman, A. M. (2005). Recidivism is related to psychopathy
(PCL-R) in a group of men convicted of homicide. International Journal of
Law and Psychiatry, 28, 255-268.
93.
Lebeau-Craven, R., Stein, L., Barnett, N., Colby, S. M., Smith, J. L., Canto,
185
A. L. (2003). Prevalence of alcohol and drug use in an adolescent training
facility. Substance Use and Misuse, 38, 825-834.
94.
Lee, J. K. P., Jackson, H. J., Pattison, P., Ward, T. (2002). Developmental
risk factors for sexual offending. Child Abuse and Neglect, 26, 73-92.
95.
Lemert, E. M. (1967). Human deviance, social problems, and social control.
Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall, sy. 17. ( 187 no.lu referans içinde).
96.
Lidz, C., Mulvey, E., Gardner, W. (1993). The accuracy of predictions of
violence to others. Journal of the American Medical Association, 269, 10071011.
97.
Lievore, D. (2003). Recidivism of sexual assault offenders: Rates, risk factors
and treatment efficiacy. A report prepared for the office of the status of
women by the Australian Institute of Criminology.
98.
Lindquist, C. H, Lindquist, C. A. (1997). Gender differences in distress:
Mental health concequences of environmental stress among jail inmates.
Behavioral Science and Law, 15, 503-523.
99.
Lipsey, M. W., Wilson, D. B., Cohen, M. A., Derzon, H. J. (1997). Editör:
Marc Galanter. Recent developments in alcoholism, vol 13, Alcoholism and
violence, Plenum Press, New York, sy.245-282.
100. Litwack, T. R. (2001). Actuarial versus clinical assessments of
dangerousness. Psychology, Public Policy, and Law, 7, 409-443.
101. Lo, C. C. (2004). Sociodemographic factors, drug abuse, and other crimes:
How they vary among male and female arrestees. Journal of Criminal Justice,
32, 399-409.
102. Loeber, R. (1990). Development and risk factors of juvenile antisocial
behavior and delinquency. Clinical Psychology Review, 10, 1-41.
103. Loeber, R. (1996) Developmental continuity, change, and pathways in male juvenile
problem behaviors and delinquency. Editör: J.D. Hawkins. Delinquency and Crime:
Current Theories, Cambridge, UK: Cambridge University Press, sy. 1–27. 68. referans
içinde.
104. Loeber, R., Hay, D. F. (1997). Key issues in the development of agression
and violence from childhood to early adulthood. Annual Review of
Psychology, 48, 371-410.
105. Loeber, R., Stouthamer-Loeber, M. (1986). Family factors as correlates and
predictors of juvenile conduct problems and delinquency. Crime and Justice:
A review of research, 7, 29-149.
186
106. Lonardo, R. A., Giordano, P. C., Longmare, M. A., Manning, W. D. (t.y).
Parents, friends, and romantic partners: Enmeshment in deviant networks and
adolescent delinquency involvement. Bowling Green State University
working paper 08-04, center for family and demoghraphic research
department of sociology. http://www.ohiolink.edu/etd/send
pdf.cgi/Lonardo%20 Robert%20A .pdf?acc_num =bgsu 1194292163
adresinden alınmıştır.
107. Lowenkamp, C. T., Holsinger, A. M., Latessa, E. J. (2001). Risk/need
assessment, offender classification, and the role of childhood abuse. Criminal
Justice and Behavior, 28, 543-563.
108. Lynskey, M. T. (2001). 8 Alcohol use and violent behaviour among youth:
Results from a longitudinal study. AIC research and public policy series
(sy.163-181). http://www.aic.gov.au/publications/rpp/35/paper8.pdf
adresinden alınmıştır.
109. MacCoun, R., Kilmer, B., Reuter, P. (2003). Research on drugs-crime
linkages: The next generation. NIJ Special Report.
http://www.ncjrs.gov/pdffiles1/nij/194616c.pdf adresinden alınmıştır.
110. Maguin, E., Hawkins, J.D., Catalano, R.F.,Hill, K., Abbott, R., Herrenkohl, T.
(1995). Risk factors measured at three ages for violence at age 17–18. the
American Society of Criminology, Boston, MA., sunum. (66 no.lu referans
içinde).
111. Marra, A. M., Konzelman, G. E., Giles, P. G. (1987). A clinical strategy to
the assessment of dangerousness. International Journal of Offender Therapy
and Comparative Criminology, 31, 291-299.
112. Martin, S. E., Bryant, K., Fitzgerald, N. (1998). Self-reported alcohol use and
abuse by arrestees in the 1998 arrestee drug abuse monitoring program.
Alcohol Research and Health, 72-79.
http://pubs.niaaa.nih.gov/publications/arh25-1/72-80.htm adresinden
alınmıştır.
113. Maschi, T. (2006). Unraveling the link between trauma and male
delinquency: The cumulative versus differential risk perspectives. Social
Work, 51, 59-70.
114. Matsumoto, T., Yamaguchi, A., Asami, T., Okada, T., Yoshikawa., Hiraysu,
Y. (2005). Characteristics of self-cutters among male inmates: Association
with bulimia and dissociation. Psychiatry and Clinical Neurosciences, 59,
319-326.
187
115. McArthur, M., Camilleri, P., Webb, H. (1999). Strategies for managing
suicide and self-harm in prisons. Canberra (AUS): Australian Institute of
Criminology. http://www.aic.gov.au/publications/tandi/ti125.pdf adresinden
alınmıştır.
116. McCord, J. (1979). Some child-rearing antecedents of criminal behavior in
adult men. Journal of Personality and Social Psycholog, 37, 1477–1486.
117. McCord, J. (1983). A Forty Year Perspective on Effects of Child Abuse and
Neglect. Child Abuse and Neglect, 7, 265-70.
118. McCord, J. (1995). Relationship between alcohol and crime over life course.
Editör: H. B. Kaplan. Drugs, crime and other deviant adaptations:
Longitudinal studies (sy.129-141). New York: Plenum Press. (66 no.lu
referans içinde).
119. McCord, J., Esminger, M. (1995) Pathways from aggressive childhood to
criminality. The American Society of Criminology, November 1995, Boston,
MA., sunum. (66 no.lu referans içinde).
120. McMurran, M. (2003). Alcohol and crime. Alcohol Research Forum Papers.
September.
121. Miller, B. A. (1990). The interrelationships between alcohol and drugs and
family violence. Editörler: M. De La Rosa, E. Y. Lambert ve B. Gropper.
Drugs and violence: Causes, correlates, and consequences use (sy. 177-207).
National Institute on Drug Abuse Research Monograph #103, DHHS Pub.
No. (ADM) 91-1721.
122. Miller, H. A. (2006). A dynamic assessment of offender risk, neeeds, and
strenghts in a sample of pre-released general offenders. Behavioral Sciences
and the Law, 24, 767-782.
123. Moffitt, T. E. (1993). Adolescent-limited life-course-persistent antisocial
behavior: A developmental taxonomy. Psychological Review, 100, 674-701.
124. Moffitt, T.E. (1987). Parental mental disorder and offspring criminal
behavior: An adoption study. Psychiatry, 50, 346-360.
125. Monson, C. M., Jones, L. M., Rivers, P. C., Blum, S. B. (1998). Alcohol and
sex offending: What do child sex offenders think about drinking?. Journal of
Addictions and Offender Counseling, 19, 15-27.
126. Morris, N., Miller, M. (1985). Prediction of Dangerousness. Editörler: M.
Thorny, N. Morris. Crime and Justice: An annual review of research, sy.1-50.
Chicago: University of Chicago Press. (21 no.lu referans içinde).
188
127. Mulvey, E. P., Lidz, C. W. (1995). Conditional prediction: A model for
research on dangerousness to others in a new era. International Journal of
Law and Psychiatry, 18, 129-143.
128. Mumola, C. J. (1995). Substance abuse and treatment of adults on probation,
1995. Bureau of Justice Statistics Special Report. U.S. Department of Justice
Office of Justice Programs.
http://www.ojp.usdoj.gov/bjs/pub/pdf/satap95.pdf adresinden alınmıştır.
129. Mumola, C. J. (1997). Substance abuse and treatment, state and federal
prisoners, 1997. Bureau of Justice Statistics Special Report. U.S. Department
of Justice Office of Justice Programs.
http://www.ojp.usdoj.gov/bjs/pub/pdf/satsfp97.pdf adresinden alınmıştır.
130. Mumola, C. J. (1999). Substance abuse and treatment, state and federal
prisoners, 1997 (NJS Special Pep. No. 172871). Washington, DC: U. S.
Department of Justice, Bureau of Justice Statistics.
131. Mumola, C. J. (2005). Suicide and homicide in state prisons and local jails.
Bureau of Justice Statistics Special Report. U.S. Department of Justice Office
of Justice Programs. http://www.ojp.usdoj.gov/bjs/pub/pdf/shsplj.pdf
adresinden alınmıştır.
132. Nagayama-Hall, G. C. (1990). Prediction of sexual agression. Clinical
Psychology Review, 10, 229-245.
133. National Institute of Justice, A.D.A.M.P. (2002). Preliminary data on drug
use and related matter among adult arrestees and juvenile detaniees.
Department of Justice, Washington.
http://www.ncjrs.gov/nij/adam/ADAMPrelim2002.pdf adresinden alınmıştır.
134. National Institute of Justice. (2000). 1999 annual report on drug use among
adult and juvenile arrestees. http://www.ncjrs.org/pdffiles1/nij/181526
adresinden alınmıştır.
135. Neff, J. L., Waite, D. E. (2007). Male versus female substance abuse patterns
among incarcerated juvenile offenders: Comparing strain and social learning
variables. Justice Quarterly, 24, 106-132.
136. Oral, G. (1999). Adli Psikiyatri. Editörler: Z., Soysal, C. Çakalır. Adli Tıp
Cilt III. İ. Ü. Basımevi ve Film Merkezi, İstanbul.
137. Otto, R. K. (2000). Assessing and managing violence risk in outpatient
settings. Journal of Clinical Psychology, 56,1239-1262.
189
138. Palmer, E. J., Connely, R. (2005). Depression, hopelessness and suicide
ideation among vulnerable prisoners. Criminal Behaviour and Mental Health,
15, 164-170.
139. Pawagi, P. W., Lang, R. (1999). Young offenders who are victims of abuse.
Children and crime: Victims and offenders conference/Australian Institute of
Crime, Crime Justice Corrections, Longman, Australia, Melbourne.
140. Pernanen, K. (1981). Theoretical aspects of the relationships between alcohol
and crime. Editör: J. J. Collins. Drinking and Crime: Perspectives on the
relationship between alcohol consumption and crime behavior (sy.1-69). New
York: Guilford Press.
141. Petrocelli, M., Petrocelli, J. (2005). School Performance and crime:
Theoretical and emprical links. The Soutwest Journal of Criminal Justice, 2,
119-131.
142. Petrunik, M. (1983). The politics of dangerousness. International Journal of
Law and Psychiatry, 5, 225-246.
143. Petrunik, M. (1994). Models of dangeroussness: A cross jurisdictional review
of dangeroussness legislation and practice. Solicitor General Canada.
144. Pollock, N. L. (1990). Accounting for predictions of dangeroussness.
International Journal of Law and Psychiatry,13, 207-215.
145. Pritchard, C., Bagley, C. (2000). Multi-criminal and violent groups among
child sex offenders: A heuristic typology in a 2-year cohort of 374 men in two
English counties. Child Abuse and Neglect, 24, 579-586.
146. Proulx, J., Pellerin, B., Paradis, Y., McKibben, A., Aubut, J., Quimet, M.
(1997). Static and dynamic predictors of recidivism in sexual agressors.
Sexual Abuse: A Journal of Research and Treatment, 9, 1, 7-27.
147. Pulkkinnen, L., Pitkänen, T. (1993). Continuities in aggressive behavior from
childhood to adulthood. Aggressive Behavior, 19, 249-263.
148. Quinsey, V. L., Maguire, A. (1986). Offenders remanded for a psychiatric
examination: Perceived treatability and disposition. International Journal of
Law and Psychology, 6, 193-205.
149. Raynor, P. (1997). Risk and need assessment in British probation: The
contribution of LSI-R. Psychology, Crime and Law, 13, 125-138.
150. Rebellon, C. J. (2002). Reconsidering the broken homes/delinquency
relationship and exploring its mediating mechanisms. Criminology, 40, 1,
190
103-135.
151. Reckless, W. C. (1973). The Crime Problem, 5th ed. Englewood Cliffs, NJ:
Prentice Hall. (187 no.lu referans içinde).
152. Roberts, A. D. L., Coid, J. W. (2007). Psychopathy and offending behaviour:
Findings from the national survey of prisoners in England and Wales. The
Journal of Forensic Psychiatry and Psychology, 18, 23-43.
153. Roberts, C. F., Doren, D. M., Thornton, D. (2002). Dimensions associated
with assessments of sex offender recidivism risk. Criminal Justice and
Behavior, 29, 569-589.
154. Roizen, J. (1993). Issues in the epidemiology of alcohol and violence. Editör:
S. E. Martin. Alcohol and interpersonal violence: fostering multidisciplinary
perspectives. Bethasda (MD): National Institute on Alcohol Abuse and
Alcoholism, sy. 3-36. NIAAA research monograph No.24. (98 no.lu referans
içinde).
155. Rouse, B. A. (1998) SAMHSA Statistics Source Book Office of Applied
Studies. SAMHSA, Rockville, MD. (46 no.lu referans içinde).
156. Salter, D., McMillan, D., Richards, M., Talbot, T., Hodges, J., Bentovim, A.,
Hastings, R., Stevenson, J., Skuse, D.(2003). Develeopment of sexually
abusive behavior in sexually victimized males: A longitudinal study. Lancet,
361, 471-476.
157. Sampson, R. J., Laub, J. H. (1997). A life course theory of cumulative
disadvantage and the stability of delinquency. Editör: T. Thornberry.
Advances in criminological theory: Developmental theories of crime and
delinquency, 7, sy. 133-161. New Brunswick, NJ: Transaction.
158. Sampson, R. J., Laub, J. H., Wimer, C. (2006). Does marriage reduce crime?
A counter factual approach to within-individual casual effects. Criminology,
44, 465-504.
159. Savaşır, I., Şahin, N. H.(editörler) (1997). Bilişsel- davranışçı terapilerde
değerlendirme: Sık kullanılan ölçekler. Türk Psikologlar Derneği Yayınları,
Ankara.
160. Seifert, D., Jahn, K., Bolten, S., Wirtz, M. (2002). Prediction of
dangerousness in mentally disordered offenders in Germany. International
Journal of Law and Psychiatry, 25, 51-66.
161. Seifert, D., Möller-Mussavi, S., Wirtz, M. (2005). Risk assessment of sexual
offenders in German forensic institutions. International Journal of Law and
191
Psychiatry, 28, 650-660.
162. Shah, S. A. (1978). Dangerousness a paradigm for exploring some issues in
law and psychology. American Psychologist, 33, 224-238.
163. Sheehan, D., Janavs, J., Baker, Harnett-Sheenan, K., Knapp, E., Sheehan, M.,
Lecruiber, Y., Weiller, Hergueta, T., Amorim, P., Bonora, L. I., Lépine, J. P.
(2004a). Mini International Neuropsychiatric Interview (MINI), English
version, 5.0.0.
164. Sheehan, D., Janavs, J., Baker, Harnett-Sheenan, K., Knapp, E., Sheehan, M.,
Lecruiber, Y., Weiller, E., Hergueta, T., Amorim, P., Bonora, L. I., Lépine, J.
P. (2004a). Mini Uluslar arası Nöropsikiyatri Görüşme, Türkçe versiyon 5.0.0
(çeviren Alper Engeler).
165. Sheehan, D., Lecruiber, Harnett-Sheenan, K., Amorim, P., Y., Janaus, J.,
Weiller, E., Hergueta, T., Dunbar, G. C. (1998). The Mini International
Neuropsychiatric Interview (MINI): the development and validation of
structured diagnostic interview for DSM-IV and ICD-10. Journal of Clinical
Psychiatry, 59, 22-33.
166. Sheehan, D., Lecruiber, Harnett-Sheenan, K., Janaus, J., Weiller, E.,
Keskiner, A., Schinka, J., Knapp, E., Sheenan, M. F., Dunbar, G. C. (1997).
The validity of the Mini International Neuropsychiatric Interview (MINI)
according to the SCID-P and its reliability. European Psychiatry, 12, 232241.
167. Shufelt, J. L., Cocozza, J. J. (2006). Research and program brief youth with
mental health disorders in the juvenile justice system: Results from a multistate prevalence study.
http://ncmhjj.com/pdfs/publications/PrevalenceRPB.pdf adresinden
alınmıştır.
168. Shutherland, E. H., Cressey, D. R., Luckenbill, D. F. (1992). Criminology,
11th ed. Dix Hills, NY: General Hall. (187 no.lu referans içinde).
169. Simons, D. A., Wurtele, S. K., Durham, R. L. (2008). Developmental
experiences of childe sexual abusers and rapists. Child Abuse and Neglect,
32, 549-560.
170. Skogstad, P., Deane, F. P., Spicer, J. (2006). Social-cognitive determinants of
help-seeking for mental health problems among prison inmates. Criminal
Behaviour and Mental Health, 16, 43-59.
171. Skowyra, K. R., Cocozza, J. J. (2007). Blueprint for chance: A
comprehensive model for the identification and treatment of youth with
192
mental health needs in contact with the juvenile justice system.
http://ncmhjj.com/Blueprint/pdfs/Blueprint.pdf adresinden alınmıştır.
172. Smith, C. and T. P. Thornberry (1995). The Relationship Between Childhood
Maltreatment and adolescent involvement in delinquency. Criminology, 33,
451-81.
173. Smith, P., Waterman, M. (2006). Self-reported aggression and impulsivity in
forensic and non-forensic populations: The role of gender and experience.
Journal of Family Violence, 21, 425-437.
174. Snowden, P. (1997). Practical aspects of clinical risk assessment and
management. British Journal of Psychiatry, 170, 32-34.
175. Social Exclusion Unit (2002). Reducing re-offending by ex-prisoners. Social
Exclusion Unit, London.
http://www.cabinetoffice.gov.uk/media/cabinetoffice/social_exclusion_task_f
orce/assets/publications_1997_to_2006/reducing_summary.pdf adresinden
alınmıştır.
176. Speckart, G., Anglin, M. D. (1985). Narcotics and crime: A casual modeling
approach. Journal of Quantitative Criminology, 2, 3-28.
177. Stadtland, C., Kleindienst, N., Kröner, C., Eidt, M., Nedopil, N. (2005).
Psychopathic traits and risk of criminal recidivism in offenders with and
without mental disorders. International Journal of Forensic Mental Health, 4,
1, 89-97.
178. Stålenheim, E. G. (2001). Relationships between attempted suicide,
temperamental vulnerability, and violent criminality in a Swedish forensic
population. European Psychiatry, 16, 386-394.
179. Stanford, M. S., Greve, K. W., Gerstle, J. E. (1997). Neuropsychological
correlates of self-reported impulsive aggression in a college sample.
Personality and Individual Differences, 21, 1073-1075.
180. Steadman, H. (1972). The psychiatrist as a conservative agent of social
control. Social Problems, 20, 263-272.
181. Steadman, H. J., Monahan, J., Appelbaum, P. S., Grisso, T., Mulvey, E. P.,
Roth, L. H., Clark Robbin, P., Klassen, D. (1994). Designing a new
generation of risk assessment research. Editörler: J. Monahan, H. J.
Steadman. Violence and mental disorder: Developments in risk assessment
(sy. 297-318). Chicago: University of Chicago Press.
http://books.google.com/books?id=v4oSb2Na4nQC&printsec=frontcover&dq
=violence+and+mental+disorder&lr=&ei=hqOqSeepHZm8zgTA4fGCDw&h
193
l=tr#PPA274,M2 adresinden alınmıştır.
182. Steadman, H. J., Silver, E., Monahan, J., Appelbaum, P. S., Robbins, P. C.,
Mulvey, E. P. (2000). A classification tree approach to the development of
actuarial violence risk assessment tools. Law and Human Behavior, 24, 83100.
183. Stewart, E. A., Simons, R. L., Conger, R. D. (2002). Assessing
neighborhoood and social psychological influences on childhood violence in
an African-American sample. Criminology, 40, 801-829. (187 no.lu referans
içinde).
184. Swales, L. A. (2008). Prison victimization: High risk characteristics and
prevention. A thesis submitted to Kent State University in partial fulfillment
of the requirements for the degree of master of arts.
185. Taşdemir, K., Özkepir, R. (2005). Yeni TCK-CMK-CGİK TasarılarGerekçeler. Turhan Kitabevi, Ankara.
186. The National Center on Addiction and Substance Abuse at Columbia
University. http://www.casacolumbia.org/absolutenm/articlefiles/3862004_casa_annual_report.pdf adresinden alınmıştır.
187. Thomas, J., Leaf, M., Kazmierczak, S., Stone, J. (2006). Self-injury in
correctional settings: Pathology of prisons or of prisoners. Reaction Essay, 5,
193-202.
188. Titus-Reid, S. (2006). Crime and criminology (11th ed.). The McGraw-Hill,
NY.
189. Tolan, P. H., Guerran, G., Kendall, P. C. (1991). A developmental-ecological
perspective on anti-social behavior in children and adolescents: Toward a risk
and intervention framework: Prediction and prevention of child and
adolescent anti-social behavior. Journal of Consulting and Clinical
Psychology, 63, 579-584.
190. Tolou-Shams, M., Brown, L. K., Gordon, G., Fernandez, I. (2007). Arrest
history as an indicator of adolescent/young adult substance abuse and HIV
risk. Drug and Alcohol Dependence, 88, 87-90.
191. Vincent, G. M., Odgers, C. L., McCormick, A. V., Corrado, R. R. (2008). The
PCL: YV and recidivism in male and female juveniles: A follow up into
young adulthood. International Journal of Law and Psychiatry, 31, 287-296.
192. Wakefield, H., Underwager, R. (1998). Assessing violent recidivism in sexual
offenders. http://www.ipt-forensics.com/journal/volume10/j10_6.htm
adresinden alınmıştır.
194
193. Walker, A., Karahaw, C., Nicholas, S. (2006). Crime in England and Wales.
Home Office Statistical Bulletin.
http://www.homeoffice.gov.uk/rds/pdfs06/hosb1206.pdf adresinden
alınmıştır.
194. Walters, G. D. (2003a). Predicting criminal justice outcomes with the
psychopathy checklist and lifestyle criminality screening form: A
metaanalytic comparison. Behavioral Sciences and the Law, 21, 89-102.
195. Walters, G. D. (2003b). Predicting institutional adjustement and recidivism
with the psychopathy checklist factor scores: A meta-analysis. Law and
Human Behavior, 27, 541-558.
196. Ward, A., Dockerill, J. (1999). The predictive accuracy of the violent
offender treatment program risk assessment scale. Criminal Justice and
Behavior,26, 125-140.
197. Watson, M. A., Segal, S. P., Newhill, C. E. (1993). Police referral to
psychiatric emergency services and its effect on disposition desicions.
Hospital and Community Psychiatry, 44,1085-1090.
198. Watson, T., Vess, J. (2007). Risk assessment of child-victim sex offenders for
extended supervision in New Zealand. The Journal of Forensic Psychiatry
and Psychology, 18, 235-247.
199. Weatherburn, D. (2001). What causes crime?. Crime and Justice Bulletin, 54,
1-12.
200. Webster, C. D., Hucker, S. J., Bloom, H. (2002). Transcending the actuarial
versus clinical polemic in assessing risk for violence. Criminal Justice and
Behavior, 29, 659-665.
201. Webster-Stratton, C., Taylor, T. (2001). Nipping early risk factors in the bud:
Preventing substance abuse, delinquency, and violence in adolescence
through interventions targeted at young children (0-8 years). Prevention
Science, 2, 165-192.
202. Weeks, R., Widom, C. S. (1998). Self reports of early childhood
victimization among incarcerated adult male felons.” Journal of Interpersonal
Violence, 13, 346-361. (89 no.lu referans içinde).
203. Werner, P., Rose, T. L., Yesavage, J. A. (1983). Reliability, accuracy, and
desicion–making strategy in clinical predictions of imminent dangerousness.
Journal of Consulting and Clinical Psychology, 51, 815-825.
204. White, H. R., Gorman, D. M. (2000). Dynamics of the drug-crime
195
relationship. Editör: G. LaFree. Criminal Justice 2000: The nature of crime:
Continuity and change, vol. 1 (sy.151-200). Washington, DC: U.S.
Department of Justice. (100 no.lu referans içinde).
205. Widom, C. S. (1989a). Child abuse, neglect and violent criminal behavior.
Criminology, 27, 251-271.
206. Widom, C. S. (1989b). Child Abuse, Neglect, and Adult Behavior: Research
Design and Findings on Criminality, Violence, and Child Abuse. American
Journal of Orthopsychiatry 59, 3, 355-67.
207. Widom, C. S. (1995). Victims of childhood sexual abuse-later criminal
consequences. National Institute of Justice. Research in brief. U. S.
Department of Justice Office of Justice Programs.
208. Wolff, N., Blitz, C. L., Shi, J., Siegel, S. A., Bachman, R. (2007). Physical
violence inside prisons:rates of victimization. Criminal Justice and Behavior,
34, 588-599. 186. referans içinde.
209. Wolf-Harlow, C. (1999). Prior abuse reported by inmates and probationers.
Bureau of Justice Statistics Selected Findings. U. S. Department of Justice
Office of Justice Programs. http://www.ojp.usdoj.gov/bjs/pub/pdf/parip.pdf
adresinden alınmıştır.
210. Wood, J. (2006). Profiling high risk offenders: A review of 136 cases. The
Howard Journal, 45, 307-320.
211. Wood, J., Newton, A. K. (2003). The role of personality and blame attribution
in prisoners’ experiences of anger. Personality and individual Differences,
34, 1453-1465.
212. World Health Organizations (2000): Preventing suicide: A resource for prison
officers. Geneva (CH): WHO.
http://www.who.int/mental_health/media/en/60.pdf adresinden alınmıştır.
213. Wright, J. P., Cullen, F. T., Williams, N. (1997). Working while in school and
delinquency involvement: Implications for social policy. Crime and
Delinquency, 43, 203-221.
214. Yessine, A. K., Bonta, J. (2008). Pathways to serious offending 2008-01
Public Safety Canada.
215. Zamble, E., Quinsey, V. L. (1997). The criminal recidivism process.
Cambridge University Press, UK.
196
217
9. Ekler
9.1. Anket formu
Bölüm 1
1. YaĢınız
2. Eğitim durumunuz
3. Okul hayatınız boyunca hiç sınıfta kaldınız mı?
4. Okuldaki baĢarınızı nasıl tanımlarsınız?
5. Bu suçtan dolayı hüküm giydiğinizde medeni durumunuz neydi?
6. ġimdiki medeni durumunuz nedir?
7. Ġlk kez evlendiğinizde kaç yaĢındaydınız?
8. Çocuğunuz var mı?
9. Sayısı ve yaĢları nedir?
10. Mesleğiniz?
11. Son hüküm giyiĢinizden önceki zamanlarda çalıĢıyor muydunuz?
12. Bu yıllar içerisinde genellikle düzenli bir iĢe sahip miydiniz?
13. Bu yıllar içerisinde yaptığınız iĢler kanuni iĢler miydi?
14. Son hüküm giyiĢinizden önceki son bir yılda çalıĢıyor muydunuz?
15. Bu son sene içerisinde düzenli bir iĢe sahip miydiniz?
16. Bu son sene içerisinde yaptığınız iĢler kanuni iĢler miydi?
17. Genel olarak ekonomik durumunuz nasıldı?
18. Ceza infaz kurumuna girmeden önceki son bir yılda ekonomik durumunuzu
nasıl tanımlarsınız?
19. Sosyal güvenceniz var mı (sigorta, bağkur vs.)?
20. Ceza infaz kurumuna girmeden önceki yıllarda genellikle sizin/ailenizin
geçimini kim sağlıyordu?
21. ġuan ailenizin/sevgilinizin geçimini kim karĢılıyor?
22. Doğum yeriniz?
23. 18 yaĢınıza kadar nere(lerde)de yaĢadınız? Sırasıyla (sayı):
24. 18 yaĢınızdan sonra nere(ler)de yaĢadınız? Sırasıyla (sayı):
25. Genel olarak yaĢadığınız yerlerden ayrılma nedenleriniz neydi?
26. 18 yaĢınızdan önce ailenizde kimler vardı?
218
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
34.
35.
36.
37.
38.
39.
40.
41.
42.
43.
44.
45.
46.
47.
48.
49.
50.
51.
52.
Ailede boĢanma oldu mu?
BoĢanma olduğunda kaç yaĢındaydınız?
Kaç kardeĢsiniz (öz + üvey) var?
Çocukken sizi daha ziyade kim/ler büyüttü?
Siz çocukken (18 yaĢınızdan önce) ailenizde ciddi bir rahatsızlığı olan,
evde veya hastanede sürekli olarak veya belli dönemlerde bakılması
gereken biri var mıydı?
Kimdi?
18 yaĢınıza kadarki dönem içerisinde ailenizden ayrı geçirdiğiniz bir dönem
oldu mu?
Ġlk ayrı kalma yaĢınız?
Ayrı kalma süreniz?
Bu dönemi neden ailenizden ayrı geçirdiniz ?
Bu dönemi nerede geçirdiniz?
18 yaĢınıza kadarki dönem içerisinde yetiĢtirme yurdu veya bir
bakımevinde kaldığınız oldu mu?
18 yaĢınızdan önce kendi ihtiyaçlarını karĢılamak veya ailenize yardım
etmek üzere bir iĢte çalıĢtınız mı?
Kaç yaĢınızdan beri aralıklı veya düzenli olarak bir iĢte çalıĢıyorsunuz?
(18 yaĢ altı ise) ÇalıĢırken birilerinin size göz kulak olur muydu?
18 yaĢınızdan önce ailenizin gerektiğinde yardım alabileceği birileri var
mıydı?
Ceza infaz kurumuna girmeden önceki yılda nerede yaĢıyordunuz? (ġehir
ve Mekan)
Ceza infaz kurumuna girmeden önceki yılda kiminle birlikte yaĢıyordunuz?
Hayatınız boyunca sizi çok etkileyen, üstesinden gelmekte zorladığınız bir
olay yaĢadınız mı?
Nasıl bir olay yaĢadınız?
Travma sayısı?
Dini inancınız var mıdır?
Ceza infaz kurumuna girdikten sonra inancınızda bir değiĢiklik oldu mu?
Askerliğinizi yaptınız mı?
Askerlik esnasında silahlı çatıĢma içinde bulundunuz mu?
Askerlik yaparken hiç ceza almanızı gerektirecek bir davranıĢta
bulundunuz mu?
219
Bölüm 2
1. Babanız hayatta mı? (Siz kaç yaĢındayken vefat etti?___)
2. Anneniz hayatta mı? (Siz kaç yaĢındayken vefat etti?___)
3. Babanızın eğitim durumu nedir?
4. Annenizin eğitim durumu nedir?
5. Babanızın mesleği:
6. Babanız genel olarak sürekli bir iĢe sahip miydi?
7. Annenizin mesleği
8. Anneniz genel olarak sürekli bir iĢe sahip miydi?
9. Annenizin kazandığı parayı kullanım hakkı kime aitti(r)?
10. Annenizle olan iliĢkinizi genel olarak nasıl tanımlarsınız?
11. Babanızla olan iliĢkinizi genel olarak nasıl tanımlarsınız?
12. KardeĢlerinizle olan iliĢkinizi genel olarak nasıl tanımlarsınız?
13. Akrabalarınızla olan iliĢkinizi genel olarak nasıl tanımlarsınız?
14. 18 yaĢınızdan önce, ailenizde en çok kiminle sorun yaĢardınız?
15. Bu kiĢiyle yaĢadığınız Ģiddetin derecesi nedir?
16. Babanız hiç suç iĢledi mi?
17. Anneniz hiç suç iĢledi mi?
18. KardeĢleriniz hiç suç iĢledi mi?
19. Diğer akrabalarınız hiç suç iĢledi mi?
20. ArkadaĢlarınız hiç suç iĢledi mi (cezaevi haricindeki)?
21. Babanız ne sıklıkta alkol kullanır/dı?
22. Babanız alkol kullandığı için tedavi/terapi gördü mü?
23. Babanızın alkol kullanımı yüzünden sorun yaĢanıyor mu/ydu?
24. Anneniz ne sıklıkta alkol kullanır/dı?
25. Anneniz alkol kullandığı için tedavi/terapi gördü mü?
26. Annenizin alkol kullanımı yüzünden sorun yaĢanıyor mu/ydu?
27. KardeĢleriniz ne sıklıkta alkol kullanır?
28. KardeĢ(ler)iniz alkol kullandığı için tedavi/terapi gördü mü?
29. KardeĢ(ler)inizin alkol kullanımı yüzünden sorun yaĢanıyor mu/ydu?
30. Yakın akraba(lar)ınız ne sıklıkta alkol kullanır/dı?
31. Yakın akraba(lar)ınız alkol kullandığı için tedavi/terapi gördü mü?
32. Yakın akraba(lar)ınızın alkol kullanımı yüzünden sorun yaĢanıyor mu/ydu?
33. Yakın arkadaĢ(lar)ınız ne sıklıkta alkol kullanır/dı?
34. Yakın arkadaĢ (lar)ınız alkol kullandığı için tedavi/terapi gördü mü?
35. Yakın arkadaĢ (lar)ınızın alkol kullanımı yüzünden sorun yaĢanıyor
mu/ydu?
36. Çekirdek ailede alkol kullanan olup olmadığı?
220
37.
38.
39.
40.
41.
42.
43.
44.
45.
46.
47.
48.
49.
50.
51.
52.
53.
54.
Çekirdek ailede sorun yaratacak denli alkol kullanan olup olmadığı?
Babanız ne sıklıkta madde kullanır/dı?
Babanız madde kullandığı için tedavi/terapi gördü mü?
Babanızın madde kullanımı yüzünden sorun yaĢanıyor mu/ydu?
Anneniz ne sıklıkta madde kullanır/dı?
Anneniz madde kullandığı için tedavi/terapi gördü mü?
Annenizin madde kullanımı yüzünden sorun yaĢanıyor mu/ydu?
KardeĢ(ler)iniz ne sıklıkta madde kullanır/dı?
KardeĢ(ler)iniz madde kullandığı için tedavi/terapi gördü mü?
KardeĢ(ler)inizin madde kullanımı yüzünden sorun yaĢanıyor mu/ydu?
Yakın akraba(lar)ınız ne sıklıkta madde kullanır/dı?
Yakın akraba(lar)ınız madde kullandığı için tedavi/terapi gördü mü?
Yakın akraba(lar)ınızın madde kullanımı yüzünden sorun yaĢanıyor
mu/ydu?
Yakın arkadaĢ(lar)ınız ne sıklıkta madde kullanır/dı?
Yakın arkadaĢ (lar)ınız madde kullandığı için tedavi/terapi gördü mü?
Yakın arkadaĢ (lar)ınızın madde kullanımı yüzünden sorun yaĢanıyor
mu/ydu?
Çekirdek ailede yasadıĢı madde kullanan olup olmadığı?
Çekirdek ailede sorun yaĢayacak denli yasadıĢı madde kullanan olup
olmadığı?
221
Bölüm 3
1. EĢinizin/birlikte olduğunuz kiĢinin eğitim durumu nedir?
2. EĢinizin, birlikte olduğunuz kiĢiyle aradaki yaĢ farkı:
3. EĢinizin, birlikte olduğunuz kiĢinin genel olarak sürekli bir iĢe sahip
mi/ydi?
4. EĢinizin, birlikte olduğunuz kiĢinin mesleği:
5. EĢinizle, birlikte olduğunuz kiĢiyle iliĢkinizi genel olarak nasıl
tanımlarsınız?
6. EĢiniz, birlikte olduğunuz kiĢi haricinde baĢkalarıyla beraber oluyor
muydunuz?
7. Bu kiĢi kimdi-niteliği?
8. Bu kiĢiyle iliĢkinizi nasıl tanımlarsınız?
9. Çocuklarınızla olan iliĢkinizi genel olarak nasıl tanımlarsınız?
10. EĢiniz, birlikte olduğunuz kiĢi hiç suç iĢledi mi?
11. EĢ haricinde beraber olduğu kiĢiler suç iĢlemiĢ mi?
12. Çocuklarınız hiç suç iĢledi mi?
13. EĢiniz, birlikte olduğunuz kiĢi ne sıklıkta alkol kullanır/dı?
14. EĢiniz, birlikte olduğunuz kiĢi alkol kullandığı için tedavi/terapi gördü mü?
15. EĢinizin, birlikte olduğunuz kiĢinin alkol kullanımı yüzünden sorun
yaĢanıyor mu/ydu?
16. EĢiniz, birlikte olduğunuz kiĢi haricindeki kiĢi-ler ne sıklıkta alkol
kullanır/dı?
17. EĢiniz, birlikte olduğunuz kiĢi haricindeki kiĢi alkol kullandığı için
tedavi/terapi gördü mü?
18. EĢinizin, birlikte olduğunuz kiĢinin haricindeki kiĢi-ler alkol kullanımı
yüzünden sorun yaĢanıyor mu/ydu?
19. Çocuklarınız ne sıklıkta alkol kullanır/dı?
20. Çocuklarınız alkol kullandığı için tedavi/terapi gördü mü?
21. Çocuklarınızın alkol kullanımı yüzünden sorun yaĢanıyor mu/ydu?
22. EĢiniz, birlikte olduğunuz kiĢi ne sıklıkta madde kullanır/dı?
23. EĢiniz, birlikte olduğunuz kiĢi madde kullandığı için tedavi/terapi gördü
mü?
24. EĢinizin, birlikte olduğunuz kiĢinin madde kullanımı yüzünden sorun
yaĢanıyor mu/ydu?
25. EĢiniz, birlikte olduğunuz kiĢinin haricindeki kiĢi-ler ne sıklıkta madde
kullanır/dı?
26. EĢiniz, birlikte olduğunuz kiĢinin haricindeki kiĢi-ler madde kullandığı için
tedavi/terapi gördü mü?
222
27. EĢinizin, birlikte olduğunuz kiĢinin haricindeki kiĢi-ler madde kullanımı
yüzünden sorun yaĢanıyor mu/ydu?
28. Çocuklarınız ne sıklıkta madde kullanır/dı?
29. Çocuklarınız madde kullandığı için tedavi/terapi gördü mü?
30. Çocuklarınızın madde kullanımı yüzünden sorun yaĢanıyor mu/ydu?
31. EĢinizin, birlikte olduğunuz kiĢinin psikolojik sorunları var mıydı ?
223
Bölüm 4
Babanız annenize fiziksel Ģiddet (dayak vs.) uygular mıydı?
Evet
Aletli
Yaralanma Yaralanma Tedavi
Süreklilik Genel objektif
Hayır
Aletsiz
Var
derecesi
Gerekti
Yok, Var değerlendirme
Ġkisi de
Yok
Hafif,
Gerekmedi
Hafif, Orta,
Orta, Ağır
Ağır
Anneniz babanıza fiziksel Ģiddet (dayak vs.) uygular mıydı?
Evet
Aletli
Yaralanma Yaralanma Tedavi
Süreklilik Genel objektif
Hayır
Aletsiz
Var
derecesi
Gerekti
Yok, Var değerlendirme
Ġkisi de
Yok
Hafif,
Gerekmedi
Hafif, Orta,
Orta, Ağır
Ağır
Anneniz size ve kardeĢlere fiziksel Ģiddet (dayak vs.) uygular mıydı?
Evet
Aletli
Yaralanma Yaralanma Tedavi
Süreklilik Genel objektif
Hayır
Aletsiz
Var
derecesi
Gerekti
Yok, Var değerlendirme
Ġkisi de
Yok
Hafif,
Gerekmedi
Hafif, Orta,
Orta, Ağır
Ağır
Babanız size ve kardeĢlerinize fiziksel Ģiddet (dayak vs.) uygular mıydı?
Evet
Aletli
Yaralanma Yaralanma Tedavi
Süreklilik Genel objektif
Hayır
Aletsiz
Var
derecesi
Gerekti
Yok, Var değerlendirme
Ġkisi de
Yok
Hafif,
Gerekmedi
Hafif, Orta,
Orta, Ağır
Ağır
Yakın akrabalarınız, aile büyükleriniz (amca, dayı vs.) size ve diğer aile üyelerine
fiziksel Ģiddet (dayak vs.) uygular mıydı?
Evet
Aletli
Yaralanma Yaralanma Tedavi
Süreklilik Genel objektif
Hayır
Aletsiz
Var
derecesi
Gerekti
Yok, Var değerlendirme
Ġkisi de
Yok
Hafif,
Gerekmedi
Hafif, Orta,
Orta, Ağır
Ağır
Siz ve/ya kardeĢleriniz anne babanıza fiziksel Ģiddet (dayak vs.) uygular mıydınız?
Evet
Aletli
Yaralanma Yaralanma Tedavi
Süreklilik Genel objektif
Hayır
Aletsiz
Var
derecesi
Gerekti
Yok, Var değerlendirme
Ġkisi de
Yok
Hafif,
Gerekmedi
Hafif, Orta,
Orta, Ağır
Ağır
KardeĢler arasında fiziksel Ģiddet (dayak vs.) uygulanır mıydı?
Evet
Aletli
Yaralanma Yaralanma Tedavi
Süreklilik Genel objektif
Hayır
Aletsiz
Var
derecesi
Gerekti
Yok, Var değerlendirme
Ġkisi de
Yok
Hafif,
Gerekmedi
Hafif, Orta,
Orta, Ağır
Ağır
224
18 yaĢınızdan önce, sizi sürekli olarak aĢağılayan, tehdit edici sözler
söyleyen ya da küçük düĢürücü yorumlar yapan herhangi bir kiĢi var
mıydı?
Evet. (Kim), Hayır, Emin değilim
2. 18 yaĢınızdan önce fiziksel ya da duygusal olarak ihmal edilmiĢ
olduğunuzu düĢünüyor musunuz? Örneğin beslenme, güvenlik, eğitim ya
da tıbbi bakımınızın sağlanmaması ya da sevgi destek, ilgi görememe gibi
(evden kovulma vs.)
Evet. (Kim/Nasıl), Hayır, Emin değilim
3. 18 yaĢınızdan önce izniniz olmadan size cinsel olarak yaklaĢan ya da
dokunan oldu mu?
Evet, Hayır
1.
225
Bölüm 5
EĢinize, birlikte olduğunuz kiĢiye fiziksel Ģiddet (dayak vs.) uygular mıydınız?
Evet
Aletli
Yaralanma Yaralanma Tedavi
Süreklilik Genel objektif
Hayır
Aletsiz
Var
derecesi
Gerekti
Yok, Var değerlendirme
Ġkisi de
Yok
Hafif,
Gerekmedi
Hafif, Orta,
Orta, Ağır
Ağır
EĢiniz, birlikte olduğunuz kiĢi çocuklarınıza fiziksel Ģiddet (dayak vs.) uygular mıydı?
Evet
Aletli
Yaralanma Yaralanma Tedavi
Süreklilik Genel objektif
Hayır
Aletsiz
Var
derecesi
Gerekti
Yok, Var değerlendirme
Ġkisi de
Yok
Hafif,
Gerekmedi
Hafif, Orta,
Orta, Ağır
Ağır
Siz çocuklarınıza fiziksel Ģiddet (dayak vs.) uygular mıydınız?
Evet
Aletli
Yaralanma Yaralanma Tedavi
Süreklilik Genel objektif
Hayır
Aletsiz
Var
derecesi
Gerekti
Yok, Var değerlendirme
Ġkisi de
Yok
Hafif,
Gerekmedi
Hafif, Orta,
Orta, Ağır
Ağır
EĢiniz, birlikte olduğunuz kiĢi size fiziksel Ģiddet (dayak vs.) uygular mıydı?
Evet
Aletli
Yaralanma Yaralanma Tedavi
Süreklilik Genel objektif
Hayır
Aletsiz
Var
derecesi
Gerekti
Yok, Var değerlendirme
Ġkisi de
Yok
Hafif,
Gerekmedi
Hafif, Orta,
Orta, Ağır
Ağır
Yakın akrabalarınız, aile büyükleriniz (amca, dayı vs.) sizin ailenizden birine fiziksel
Ģiddet (dayak vs.) uygular mıydı?
Evet
Aletli
Yaralanma Yaralanma Tedavi
Süreklilik Genel objektif
Hayır
Aletsiz
Var
derecesi
Gerekti
Yok, Var değerlendirme
Ġkisi de
Yok
Hafif,
Gerekmedi
Hafif, Orta,
Orta, Ağır
Ağır
EĢinizden/sevgilinizden size sözlü hakaret aĢağılama, küçük görme
Ģeklinde tavır, isteklerinizi görmezden gelme vs. gibi tavırlar?
Evet sürekli, Bazen, Hiçbir zaman
2. Sizden eĢinize sözlü hakaret aĢağılama, küçük görme Ģeklinde tavır,
isteklerinizi görmezden gelme vs. gibi tavırlar?
Evet sürekli, Bazen, Hiçbir zaman
3. EĢinizden/sevgilinizden size çeĢitli cinsel zorlamalar anal, oral seks
talepleri, istemediğiniz halde cinsel iliĢki kurma teĢebbüsü vs.?
Evet sürekli, Bazen, Hiçbir zaman
1.
226
4.
Sizden eĢinize/sevgilinize çeĢitli cinsel zorlamalar anal, oral seks talepleri,
istemediğiniz halde cinsel iliĢki kurma teĢebbüsü vs.?
Evet sürekli, Bazen, Hiçbir zaman
227
Bölüm 6
1. Herhangi bir psikolojik, psikiyatrik sorun nedeniyle, hastaneye yatmadan,
tedavi gördünüz mü? (TeĢhis varsa)
2. Bu tedavi siz cezaevindeyken mi gerçekleĢti?
3. YaĢadığınız problemi tarif eder misiniz?
4. Herhangi bir psikolojik, psikiyatrik sorun nedeniyle hastaneye yatarak
tedavi gördünüz mü? (TeĢhis varsa)
5. Bu tedavi siz cezaevindeyken mi gerçekleĢti?
6. YaĢadığınız problemi tarif eder misiniz?
7. ġuan herhangi psikolojik/psikiyatrik problem nedeniyle tedavi/terapi
görüyor musunuz?
8. YaĢadığınız problemi tarif eder misiniz? (TeĢhis konmuĢsa yazınız)
9. ġuan psikiyatrik tedavi altındaysanız ilaç kullanıyor musunuz?
10. Ailenizde psikiyatrik/psikolojik rahatsızlığı olan biri var mıydı?
11. Psikiyatrik/Psikolojik rahatsızlığı olan bu kiĢi/ler kimdi?
12. Hayatınız boyunca hiç intihar etmeyi düĢündünüz mü?
13. Neden intihar etmeyi düĢündünüz?
14. Ġlk kez intiharı düĢündüğünüzde kaç yaĢlarındaydınız?
15. Hayatınız boyunca hiç intihar etme amaçlı olmadan vücudunuza zarar
verdiğiniz oldu mu? (sigara söndürme, kesme vs.)
16. Hayatınız boyunca hiç intihar giriĢiminde bulundunuz mu?
Evet/Hayır, Sayı, Ġlk yaĢ, Kullandığı yöntem/ler, Neden/ler
17. Sigara kullanıyor musunuz? (Günde kaç tane)
18. Sigara içmeye kaç yaĢında baĢladınız?
19. Ceza infaz kurumuna girmeden önce ne sıklıkta alkol kullanırdınız?
20. Alkol kullandığı için tedavi/terapi gördü mü?
21. Alkol kullandığınız için sorun yaĢanıyor mu/ydu?
22. Ġlk kez alkol kullanmaya baĢladığınızda kaç yaĢındaydınız?
23. Ceza infaz kurumuna girmeden önce ne sıklıkta uyuĢturucu/uyarıcı madde
kullanırdınız?
24. Madde kullandığınız için tedavi/terapi gördünüz mü?
25. Madde kullandığınız için sorun yaĢanıyor mu/ydu?
26. Ġlk kez madde kullanmaya baĢladığınızda kaç yaĢındaydınız?
27. ġimdiye kadar hangi tür maddeleri kullandınız?
28. ġuan herhangi bir baĢka sağlık probleminiz var mı?
228
Hayat boyu alkol kötüye kullanımı ve bağımlılığı (MINI)
1. Hiç 3 veya daha fazla alkollü içkiyi 3 saatlik bir süre içinde içtiniz mi ve bu
durum 3 veya daha fazla sayıda oldu mu?
2. Ġlk içmeye baĢladığınızdaki etkinin aynısını sağlamak için daha fazla
içmeye ihtiyaç hissettiniz mi?
3. Ġçmeyi bıraktığınızda, elleriniz titredi mi, terlediniz mi veya aĢırı heyecanlı
oldunuz mu? Bu belirtilerden veya akĢamdan kalma halinden, mesela
titremeler, terleme ve aĢırı heyecanlılıktan kaçınmak için içtiniz mi?
4. Alkol aldığınız zamanlarda, içmeye baĢladığınızda, planladığınızdan daha
fazla mı içtiniz?
5. Alkol almayı azaltmayı veya bırakmayı deneyip de baĢarısızlığa uğradınız
mı?
6. Ġçtiğiniz günlerde, alkolü bulmak, içmek veya alkolün etkilerinden
kurtulmak için önemli bir süre harcadınız mı?
7. Ġçmeniz yüzünden çalıĢmaya, boĢ zaman uğraĢlarınıza ve diğerleriyle
birlikte olmaya daha az zaman harcadınız mı?
8. Ġçmeniz ailenizle veya diğer insanlarla sorunlara neden olmasına rağmen
içmeye devam ettiniz mi?
9. Yukarıdaki soruların 3 veya daha fazlası evet olarak kodlanıyor mu?
(yaĢamında alkol bağımlılığı)
10. Evde, iĢte, okulda baĢka sorumluluklarınız var iken sarhoĢ veya akĢamdan
kalma oldunuz mu? Bu, sorunlara neden oldu mu?
11. Fiziksel olarak risk altında olduğunuz herhangi bir durumda, örneğin araba
veya motosiklet, makine, tekne kullanırken sarhoĢ oldunuz mu ve bu durum
birden fazla mı oldu?
12. Ġçmeniz yüzünden birden fazla olmak üzere tutuklanma veya kanunu ihlal
edici davranıĢlar gibi yasal sorunlarınız oldu mu?
13. Ġçmeniz, ailenizle veya diğer insanlarla sorunlara neden olmasına rağmen
içmeye devam ettiniz mi?
14. Yukarıdaki soruların 1 veya daha fazlası evet olarak kodlanıyor mu? (alkol
kötüye kullanımı yaĢamında)
229
Hayat boyu madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı (MINI)
ġimdi size sokakta satılan maddelerin bir listesini okuyacağım/göstereceğim.
L1 Hiç bu maddelerden herhangi birini kafayı bulmak, kendinizi iyi hissetmek veya
ruh halinizi değiĢtirmek için kullandınız mı?
Alınan her maddeyi daire içine alınız.
Uyarıcılar: amfetaminler, dexedrin, ritalin, diyet hapları
Kokain: kok, krek
Narkotikler: eroin, beyaz, morfin,dilaudid, afyon, demerol, metadon, kodein,
percodan, darvon,oxycontin
Halüsinojenler: lsd asit, meskalin, peyote, pcp (melek tozu, barıĢ hapı), psilosibin,
stp, mantarlar, ekstazi, eks, mda veya mdma
Inhalanlar: tutkal, etil klorid, gülme gazı(nitrous oxide), amil veya butil nitrat
(poppers), bali, tiner
Esrar: haĢiĢ, THC, ot
Tranklizanlar: quaalude,seconal,valm, zanaks, librium, ativan, dalmane, halcion,
barbituratlar, miltown
Çeşitli: steoridler, reçetesiz uyku veya diyet hapları, GHB. BaĢka var mı?
L2, L3, L4. En çok kullanılan maddeleri belirtiniz:
Sadece bir madde/sınıfı kullanıldı
Sadece en sık kullanılan madde sınıfı oluĢturuldu
Kullanılan her madde ayrı değerlendirildi (L2 ve L3‟ü ihtiyaç kadar toplayın)
Madde adı/sınıfı göz önünde bulundurulduğunda yaşamında:
L5. Ġlk almaya baĢladığınızdaki etkinin aynısını sağlamak için daha fazla ___
kullanmaya ihtiyaç hissettiniz mi?
L6 ____‟ı azalttığınızda veya kullanmayı durdurduğunuzda, bırakma belirtileriniz
(ağrılar, titreme, ateĢ, halsizlik, bulantı, terleme, kalp çarpıntısı, uyumakta güçlük,
veya aĢırı heyecanlılık, endiĢe, sinirlilik veya çökkünlük hissetmek ) oldu mu? Hasta
olmaktan (bırakma belirtileri) kendinizi korumak veya kendinizi daha iyi hissetmek
için herhangi bir madde kullandınız mı? Ġki sorudan birine yanıt evet ise EVET
olarak kodlayınız.
L7 _______ kullandığınızda sık sık alacağınızı düĢündüğünüzden daha fazla mı
aldınız?
L8 _______ „ ı almayı azaltmayı veya durdurmayı düĢünüp de baĢarısızlığa
uğradınız mı?
230
L9 _______‟ ı kullandığınız günlerde maddeyi bulmak, kullanmak veya maddelerin
etkilerinden kurtulmak veya maddeleri zihninizden çıkarmak için anlamlı bir süre (2
saatten fazla) harcadınız mı?
L10 Madde kullanmanız yüzünden çalıĢmaya, hoĢlandığınız alıĢkanlıklara (hobi)
veya arkadaĢ ya da ailenizle birlikte olmaya daha az zaman harcadınız mı?
L11Sizde sağlıkla ilgili veya zihinsel sorunlar yaratmasına rağmen ____‟ı
kullanmaya devam ettiniz mi?
3 veya daha fazla L2 yanıtı evet olarak kodlanıyor mu?
Maddeleri belirtiniz________________ YaĢam boyu madde bağımlılığı
H1. Hayat boyu alkol kötüye kullanımı
H2. Hayat boyu alkol bağımlılığı
H3. Hayat boyu yasadıĢı madde kötüye kullanımı
H4. Hayat boyu yaĢadıĢı madde bağımlılığı
231
Bölüm 7
1. BaĢka birinin kullandığı araçta giderken ve/ya siz araç kullanırken emniyet
kemeri takmaya dikkat eder misiniz?
Hiç, Nadiren, Bazen, Genellikle, Her zaman
2. Motosiklet kullanırken ve/ya arkaya bindiğinizde koruyucu kask takar
mısınız?
Hiç, Nadiren, Bazen, Genellikle, Her zaman
3. Ne sıklıkta alkollüyken araç kullanırsınız?
Hiç, Nadiren, Bazen, Genellikle, Her zaman
4. Ne sıklıkta bıçak, falçata gibi araçlar taĢırsınız?
Hiç, Nadiren, Bazen, Genellikle, Her zaman
5. Ne sıklıkta tabanca vs. ateĢli silah taĢırdınız?
Hiç, Nadiren, Bazen, Genellikle, Her zaman
6. Herhangi bir nedenle ne sıklıkta baĢkalarının kullandığı enjektörü
kullanırdınız?
Hiç, Nadiren, Bazen, Genellikle, Her zaman
7. Ne sıklıkta çok hızlı araba kullanırdınız?
Hiç, Nadiren, Bazen, Genellikle, Her zaman
8. TOPLAM RĠSK PUANI:
15 yaşınızdan önce:
1. Tekrar tekrar okulu astınız mı veya evden kaçıp geceyi dıĢarıda geçirdiniz
mi?
2. Tekrar tekrar yalan söylediniz mi, hile yaptınız mı, „kandırdınız‟ mı veya
çaldınız mı?
3. Kavga çıkardınız mı, veya baĢkalarını korkuttunuz, göz dağı verdiniz veya
tehdit ettiniz mi?
4. Kasıtlı olarak eĢyalara zarar verdiniz mi veya yangın çıkardınız mı?
5. Kasıtlı olarak hayvanlara veya insanlara zarar verdiniz mi?
6. Birini sizinle cinsel iliĢkiye zorladınız mı?
7. Yukarıdaki sorulardan 2 veya daha fazlası evet olarak kodlanıyor mu?
AĢağıdaki davranıĢları eğer yalnızca politik veya dini güdülenme sonucu iseler evet
olarak kodlamayınız.
232
15 yaşınızdan beri:
1. Tekrar tekrar diğerlerinin sorumsuzluk olarak değerlendireceği Ģekilde
davrandınız mı, borçlu olduğunuz Ģeyleri ödemekte baĢarısızlık, kasıtlı
olarak saldırganlık göstermek veya kasıtlı olarak hayatınızı kazanmak için
çalıĢmamak gibi?
2. Yakalanmasanız bile yasadıĢı Ģeyler yaptınız mı (örneğin, mala zarar
verme, hırsızlık, uyuĢturucu madde satmak, dükkandan eĢya çalma veya
ağır suç iĢlemek)?
3. Tekrar tekrar fiziksel kavgalara giriĢtiniz mi (eĢinizi veya çocuklarınızı
dövmek dahil)
4. Para veya haz duymak için sık sık yalan söylediniz mi veya diğer insanları
kandırdınız mı veya sadece eğlenmek için yalan söylediniz mi?
5. Umursamaksızın baĢkalarını tehlikeye attınız mı?
6. Birini incittikten, kötü davrandıktan, yalan söyledikten, veya diğerlerinden
birĢey çaldıktan veya mala mülke zarar verdikten sonra hiç suçluluk
duymadınız mı?
7. Yukarıdaki sorulardan 3 veya daha fazlası evet olarak kodlanıyor mu?
8. Toplam Anti sosyal kiĢilik bozukluğu puanı
233
Bölüm 8
1. Ceza infaz kurumuna girdikten sonra buradaki koĢullara ne derece uyum
sağlayabildiniz?
Hiç, Biraz, Orta. Oldukça, Son derece
2. Ceza infaz kurumu koĢullarına uyum sağlamanız ne kadar zaman
aldı?___ay
3. En çok neye uyum sağlamakta güçlük çektiniz/çekiyorsunuz?
4. Ceza infaz kurumunda kalan diğer mahkumlarla iliĢkiniz genel olarak
nasıldır?
Çok kötü, Kötü, Orta, Ġyi, Çok iyi
5. Ceza infaz kurumunda kalmakta olan diğer mahkumlarla en çok neden
dolayı sorun yaĢarsınız?
6. Ceza infaz kurumu çalıĢanlarıyla iliĢkiniz genel olarak nasıldır?
Çok kötü, Kötü, Orta, Ġyi, Çok iyi
7. Ceza infaz kurumundaki kurallara uymakta zorlanıyor musunuz?
Evet, Hayır, Bazen
8. Ceza infaz kurumundaki hangi kurala uymak size zor geliyor?
9. Ceza infaz kurumundayken hiç kuralları bozacak bir davranıĢta bulundunuz
mu?
10. Bu davranıĢınız yüzünden ceza aldınız mı?
11. Ceza infaz kurumundayken hiç bir kavgaya karıĢtınız mı?
12. Ceza infaz kurumunda, güvenebileceğiniz yakınlıkta biri var mı?
13. Size göre, ceza infaz kurumunda kalanların ruhsal durumu nasıldır?
Çok kötü, Kötü, Orta, Ġyi, Çok iyi
14. Ceza infaz kurumunda sizinle aynı yerde kalan veya tanıdığınız biri intihar
etti mi veya intihar etmeye kalkıĢtı mı? Evet, Ģahit oldum, Evet, duydum,
Hayır
15. Ceza infaz kurumunda boĢ zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?
16. DıĢarıdan, sizi ne sıklıkta ziyarete gelirler? Gelip gelmedikleri
Evet her zaman, Evet bazen, Hayır
17. Kimler sizi ziyarete gelir?
18. Bu ziyaretleri yeterli buluyor musunuz?
19. DıĢarıdaki yakınlarınızla ne sıklıkta mektuplaĢırsınız? MektuplaĢıp
mektuplaĢmadığı
20. DıĢarıdaki yakınlarınızla ne sıklıkta telefonlaĢırsınız? KonuĢup
konuĢmadığı
Evet her zaman, Evet bazen,Hayır
234
21. Ceza infaz kurumunda son iĢlediğiniz suçu iĢleyenlere diğer mahkumlar
nasıl davranır?
22. Ceza infaz kurumunda kalırken bir meslek/sanat/okuma yazma öğrendiniz
mi?
23. Ceza infaz kurumundayken hiç sağlık problemi yaĢadınız mı?
24. Bu sağlık problemleriniz nedeniyle tedavi alabildiniz mi?
25. Ceza infaz kurumundayken hiç psikolojik/ruhsal bir problem yaĢadınız mı?
26. Bu problemleriniz nedeniyle tedavi alabildiniz mi?
27. Ceza infaz kurumunda psikolojik destek çalıĢması yapılacak olsa katılır
mıydınız?
28. Sizce mahkumların ne tür bir çalıĢma yapılmasına ihtiyaçları vardır?
29. Daha önce ceza infaz kurumundan dıĢarı çıktığınızda dıĢarıdaki hayata
uyum sağlamakta güçlük yaĢadınız mı?
30. DıĢarıdaki yaĢama uyum sağlamak ne kadar zaman alır/aldı?___ay
31. Çıktığınızda uyum sağlamakta güçlük çekeceğinizi düĢünüyor musunuz?
32. Çıktığınızda dıĢarıya uyum sağlamanız ne kadar zaman alır? ___ ay
33. Daha önce ceza infaz kurumundan dıĢarı çıktığınızda , suç iĢlemiĢ
olduğunuz için insanların size karĢı davranıĢlarının değiĢtiğini hissettiniz
mi?
34. Ceza infaz kurumundan çıktığınızda nasıl bir hayat yaĢamayı
planlıyorsunuz?
35. Cezaevi koĢulları daha avantajlı diye suç iĢlediğiniz oldu mu ?
36. ġimdiye kadar kaç ceza infaz kurumu değiĢtirdiniz?
37. Ceza infaz kurumunda kalırken oda değiĢikliği talebinde bulundunuz mu?
38. Ceza infaz kurumundayken hiç hücre cezası alıp almadığı?
39. Ceza infaz kurumunda bir göreviniz var mı?
235
Bölüm 9
1. Daha once herhangi bir nedenle tutuklandınız mı? (hüküm giymeler
haricinde)
2. Herhangi bir suçtan ötürü ilk tutuklanma yaĢı:
3. Kaç kez tutuklandığı:
4. Tutuklanmalarında insana yönelik fiziksel Ģiddet olduğu (%)
5. Tutuklanmalarında insana yönelik cinsel Ģiddet olduğu (%)
6. Toplam ne kadar süre tutuklu halde kaldığı:__ ay
7. Daha önce hüküm giyip giymediği?
8. Herhangi bir suçtan ötürü ilk hüküm giyme yaĢı:
9. Kaç kez hüküm giydiği:
10. Hükümler arasında ne kadar zaman olduğu:___ay
11. Hükümlülüklerin kaçında insana yönelik fiziksel Ģiddet olduğu (%)
12. Hükümlülüklerin kaçında insana yönelik cinsel Ģiddet olduğu (%)
13. Toplam ne kadar süre hükümlü halde kaldığı:__ ay
236
SÖÖTÖ
AĢağıda kiĢilerin kendilerine ait duygularını anlatırken kullandıkları bir
takım ifadeler verilmiĢtir. Her ifadeyi okuyun, sonra da genel olarak nasıl
hissettiğinizi düĢünün ve ifadeleri sağ tarafındaki sayılar arasında sizi en iyi
tanımlayan seçenek üzerine (X) iĢareti koyun. Doğru ya da yanlıĢ cevap yoktur.
Herhangi bir ifadenin üzerinde fazla zaman sarf etmeksizin, genel olarak nasıl
Biraz
Oldukça
Tümüyle
1. Çabuk parlarım
2. Kızgın mizaçlıyımdır.
3. Öfkesi burnunda bir insanım.
4. BaĢkalarının hataları yaptığım iĢi yavaĢlatınca kızarım
5. Yaptığım iyi bir iĢten sonra takdir edilmemek canımı sıkar
6. Öfkelenince kontrolümü kaybederim
7. Öfkelendiğimde ağzıma geleni söylerim
8. BaĢkalarının önünde eleĢtirilmek beni çok hiddetlendirir
9. Engellendiğimde içimden birilerine vurmak gelir
10. Yaptığım iyi bir iĢ kötü değerlendirildiğinde çılgına
dönerim
Hiç
hissettiğinizi gösteren cevabı iĢaretleyiniz.
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
Herkes zaman zaman kızgınlık veya öfke duyabilir. Ancak, kiĢilerin öfke
duygularıyla ilgili tepkileri farklıdır. AĢağıda, kiĢilerin öfke ve kızgınlık tepkilerini
tanımlarken kullandıkları ifadeleri göreceksiniz. Her bir ifadeyi okuyun ve öfke ve
kızgınlık duyduğunuzda genelde ne yaptığınızı düĢünerek o ifadenin yanında sizi en
iyi tanımlayan sayının üzerien (X) iĢaretini koyarak belirtin. Doğru veya yanlıĢ
cevap yoktur. Herhangi bir ifadenin üzerinde fazla zaman sarf etmeyin.
237
Biraz
Oldukça
Tümüyle
11. Öfkemi kontrol ederim
12. Kızgınlığımı gösteririm
13. Öfkemi içime atarım
14. BaĢkalarına karĢı sabırlıyımdır.
15. Somurtur ya da surat asarım
16.Ġnsanlardan uzak dururum
17. BaĢkalarına iğneli sözler söylerim
18. Soğukkanlılığımı korurum
19. Kapıları çarpmak gibi Ģeyler yaparım
20. Ġçin için köpürürüm ama göstermem
21. DavranıĢlarımı kontrol ederim
22. BaĢkalarıyla tartıĢırım
23. Ġçimde, kimseye söyleyemediğim kinler beslerim
24. Beni çileden çıkaran her ne ise saldırırım
25. Öfkem kontrolden çıkmadan kendimi durdurabilirim
26. Gizliden gizliye insanları epeyce eleĢtiririm
27. Belli ettiğimden daha öfkeliyimdir.
28. Çoğu kimseye kıyasla daha çabuk sakinleĢirim
29. Kötü Ģeyler söylerim
30. HoĢgörülü ve anlayıĢlı olmaya çalıĢırım
31. Ġçimden insanları farkettiğinden daha fazla sinirlenirim
32. Sinirlerime hakim olamam
33. Beni sinirlendirene ne hissettiğimi söylerim
34. Kızgınlık duygularımı kontrol ederim
Hiç
Öfkelendiğimde ya da kızdığımda....
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
4
238
KSE
AĢağıda, insanların bazen yaĢadıkları belirtilerin ve yakınmaların bir listesi
verilmiĢtir. Listedeki her maddeyi lütfen dikkatle okuyun. Daha sonra o belirtinin
SĠZDE BUGÜN DAHĠL, SON BĠR HAFTADIR NE KADAR VAROLDUĞUNU
yandaki bölmede uygun olan yerde iĢaretleyin. Her belirti için sadece bir yeri
iĢaretlemeye ve hiçbir maddeyi atlamamaya özen gösterin. Yanıtlarınızı kurĢun
kalemle iĢaretleyin. Eğer fikir değiĢtirirseniz yanıtınızı silin. Yanıtlarınızı aĢağıdaki
ölçeğe göre değerlendirin:
Bu belirtiler son bir haftadır sizde ne kadar var?
Ġçinizdeki sinirlilik ve titreme hali.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Baygınlık, baĢ dönmesi.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Bir baĢka kiĢinin sizin düĢüncelerinizi kontrol edeceği fikri.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
BaĢınıza gelen sıkıntılardan dolayı baĢkalarının suçlu olduğu duygusu.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Olayları hatırlamada güçlük.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Çok kolayca kızıp öfkelenme
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Göğüs (kalp) bölgesinde ağrılar.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Meydanlık (açık) yerlerden korkma duygusu.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
YaĢamınıza son verme düĢünceleri.
0
1
2
3
4
239
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Ġnsanların çoğuna güvenilemeyeceği hissi.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
ĠĢtahta bozukluklar.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Hiçbir nedeni olmayan ani korkular.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Kontrol edemediğiniz duygu patlamaları.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
BaĢka insanlarla beraberken bile yalnızlık hissetmek.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
ĠĢleri bitirme konusunda kendini engellenmiĢ hissetmek.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Yalnızlık hissetmek.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Hüzünlü, kederli hissetmek.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Hiçbir Ģeye ilgi duymamak.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Ağlamaklı hissetmek.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Kolayca incinebilme, kırılmak.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Ġnsanların sizi sevmediğine, kötü davrandığına inanmak.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Kendini diğerlerinden daha aĢağı hissetme.
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
240
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Mide bozukluğu, bulantı.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Diğerlerinin sizi gözlediği ya da hakkınızda konuĢtuğu duygusu.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Uykuya dalmada güçlük.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Yaptığınız Ģeyleri tekrar tekrar doğru mu diye kontrol etmek.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Karar vermede güçlükler.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Otobüs, tren, metro gibi umumi vasıtalarla seyahatlerden korkmak.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Nefes darlığı, nefessiz kalmak.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Sıcak, soğuk basmaları.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Sizi korkuttuğu için bazı eĢya, yer ya da etkinliklerden uzak kalmaya çalıĢmak.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Kafanızın “bomboĢ” kalması.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Bedeninizin bazı bölgelerinde uyuĢmalar, karıncalanmalar.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Günahlarınız için cezalandırılmanız gerektiği.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
241
Gelecekle ilgili umutsuzluk duyguları.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Konsantrasyonda (dikkati bir Ģey üzerine toplama) güçlük/zorlanmak.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Bedenin bazı bölgelerinde zayıflık, güçsüzlük hissi.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Kendini gergin ve tedirgin hissetmek.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Ölme ve ölüm üzerine düĢünceler.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Birini dövme, ona zarar verme, yaralama isteği.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Bir Ģeyleri kırma, dökme isteği.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Diğerlerinin yanındayken yanlıĢ bir Ģeyler yapmamaya çalıĢmak.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Kabalıklarda rahatsızlık duymak.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Bir baĢka insana hiç yakınlık duymamak.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
DehĢet ve panik nöbetleri.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Sık sık tartıĢmaya girmek.
0
1
2
3
4
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
Yalnız bırakıldığında/kalındığında sinirlilik hissetmek.
0
1
2
3
4
242
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
BaĢarılarınız için diğerlerinden yeterince takdir görmemek.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Yerinde duramayacak kadar tedirgin hissetmek.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Kendini değersiz görmek/ değersizlik duyguları.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Eğer izin verirseniz insanların sizi sömüreceği duygusu.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Suçluluk duyguları.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Aklınızda bir bozukluk olduğu fikri.
0
1
2
3
Hiç yok
Biraz var
Orta derecede var
Epey var
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
4
Çok fazla var
243
LSRP
AĢağıda bir dizi ifade listelenmiĢtir. Her biri genel olarak bulunan görüĢleri ifade
etmektedir ve doğru veya yanlıĢ cevap yoktur. Muhtemelen siz bazılarıyla aynı
fikirde olacak ve bazılarıyla da aynı fikirde olmayacaksınız. Lütfen her bir ifadeyi
dikkatlice okuyunuz ve her bir ifadeyle aynı fikirde olduğunuzun veya olmadığınızın
derecesini en iyi tanımlayan ya da her bir ifadenin size ne kadar uyduğunun
derecesini belirten rakamı daire içine alınız.
1. Kesinlikle katılmıyorum
2. Genellikle katılmıyorum
3. Genellikle katılıyorum
4. Kesinlikle katılıyorum
1. Sık sık canım sıkılır.
2.Günümüzde, yakamı sıyırabildikten sonra, baĢarı için herhangi bir
Ģeyi yapmanın doğru olduğunu düĢünüyorum.
3. Bir Ģeyi yapmadan önce, ortaya çıkabilecek sonuçları ayrıntılı bir
Ģekilde gözden geçiririm.
4. Hayattaki baĢlıca amacım; elde edebildiğim kadar çok sayıda lüks
ve pahalı Ģeyler elde etmektir.
5. BaĢladığım Ģeylere olan ilgimi çabucak kaybederim.
6. BaĢka kimselerle bir çok ağız kavgası yapmıĢımdır.
7. Bir Ģeyi beğendirmek için çok uğraĢsam bile onun hakkında yalan
söylemezdim.
8. Zaman zaman kendimi aynı tür dertlerin içinde bulurum.
9. BaĢka kimselerin duygularıyla oynamaktan hoĢlanırım.
10. Tek bir amacın peĢine uzun bir süre için düĢebileceğimi fark
ediyorum.
11. Kendimi düĢünmek benim baĢlıca önceliğimdir.
12. Ġstediğim Ģeyleri yapmaları için, baĢkalarına duymak istedikleri
Ģeyleri söylerim
13. BaĢkalarına haksızlık olacağı için hile yapmak doğru değildir.
14. AĢk gereğinden fazla önemsenmektedir.
15. Benim baĢarım baĢka birinin zararı pahasına elde edilecek olursa
rahatsız olurum.
16. Hayal kırıklığına uğradığımda, kendimi kaybedercesine öfkeyle
1
1
2
2
3
3
4
4
1
2
3
4
1
2
3
4
1
1
1
2
2
2
3
3
3
4
4
4
1
1
1
2
2
2
3
3
3
4
4
4
1
1
2
2
3
3
4
4
1
1
1
2
2
2
3
3
3
4
4
4
1
2
3
4
244
patlarım.
17. Benim için, yakamı sıyırabildikten sonra herhangi bir Ģeyin
yapılması uygundur
18. Problemlerimin birçoğu, insanların beni tam olarak
anlamamasından kaynaklanır
19. BaĢarı en güçlü olanların hayatta kalma esasına dayanır;
mağluplara aldırıĢ etmem.
20. BaĢlangıçta, herhangi bir Ģeyin çok ilerisini planlamam.
21. Sözlerim veya davranıĢlarım baĢkasının duygusal olarak acı
hissetmesine yol açarsa, kendimi kötü hissederim.
22. Çok para kazanmak benim en önemli amacımdır.
23. Bırakın baĢkaları yüksek değerler üzerinde tasalansın; ben
günlük çıkarıma bakarım.
24. Gerçekten akıllıca bir üçkağıda çoğu kez hayranlık duyarım.
25. Aldatılacak kadar aptal insanlar genellikle bunu hak ederler.
26. Amaçlarımı gerçekleĢtirirken baĢkalarına zarar vermemeye
gayret ederim.
1
2
3
4
1
2
3
4
1
2
3
4
1
1
2
2
3
3
4
4
1
1
2
2
3
3
4
4
1
1
1
2
2
2
3
3
3
4
4
4
245
SÖ
Elinizdeki bu ölçek, bazı konularda görüĢlerinizi öğrenmek üzere
geliĢtirilmiĢtir. AraĢtırmanın nesnelliği ve gerçek sonuçlar elde edilebilmesi için
ölçeğin doğru yanıtlanması çok önemlidir.
Lütfen ölçekte tanımlanan her durumu dikkatle okuyarak yanıt kağıdı
üzerinde, bu konuda görüĢleriniz hangi uca daha yakınsa o uçta uygun gördüğünüz
boĢluğa (X) iĢareti koyunuz.
1Bana çok uyuyor
2Oldukça uyuyor
3Uyuyor
4GörüĢüm yok
5Uymuyor
6Oldukça uymuyor
7Bana hiç uymuyor
1. BaĢkalarının önünde birisine sert ve kırıcı davranan kiĢi haklı olarak çevreden
saygı görür
1
2
3
4
5
6
7
2. Beni öfkelendiren kiĢiye genellikle küfrederim
1
2
3
4
5
6
7
1
2
3
4
5
6
7
3. Haksızlık karĢısında kiĢinin hakkını araması kendi bilek ve dil gücüne kalmıĢtır.
1
2
3
4
5
6
7
4. Rahatsızlığımı içimde tutmaktansa bu duygumu beni rahatsız eden kiĢiye
açabilirim, sigara dumanından rahatsız oluyorsam yanımda içene rahatsız olduğumu
söylerim
1
2
3
4
5
6
7
5. BaĢarısızlık karĢısında kolay kolay ümitsizliğe kapılmam
1
2
3
4
5
6
7
6. Satın aldığım ama sonradan içime sinmeyen bir malı değiĢtirmeye götürebilirim
1
2
3
4
5
6
7
7. Bir kiĢi eğer beni küçük düĢürmüĢ ise içimden onunla alay eder ve ona
küfrederim
1
2
3
4
5
6
7
246
8. Bir Ģeyi çok istiyorsam, isteğimi açıkça belirtmem imada bulunurum
1
2
3
4
5
6
7
9. Bana haksızlık ettiğine inandığım kiĢilerin baĢına kötü Ģeyler geldiğini,
mahvolduklarını hayal ederek avunurum
1
2
3
4
5
6
7
10. Eğer bir düĢüncenin doğruluğuna inanıyorsam, bu düĢünceyi savunan tek kiĢi
ben olsam bile yine fikrimi savunurum
1
2
3
4
5
6
7
11. Yeni tanıĢtığım kiĢilerle rahatça konuĢabilirim
1
2
3
4
5
6
7
12. KarĢımdakilere gerek olumlu gerek olumsuz duygularımı rahatça açabilirim
1
2
3
4
5
6
7
13. Eğer bir insan beni çok sinirlendirmiĢse üzerine yürüyebilirim.
1
2
3
4
5
6
7
14. Sinirlendiğimde bazen öyle kendimden geçerim ki ağzımdan çıkan sözlerin
farkında olmam
1
2
3
4
5
6
7
15. Bu dünyada yaĢayabilmeleri için insanların acımasız olmaları gerekiyor
1
2
3
4
5
6
7
16. Bir dükkan, bir butik veya markette, satıcının benimle ilgilenmediğine
inanırsam, onun sonradan çok fazla vaktini alarak intikamımı alırım
1
2
3
4
5
6
7
17. Bana emretmeye hakkı olmadığına inandığım bir kiĢinin buyruğuna ses
çıkartmasam da, ya verdiği iĢi yapmam ya da yapsam da bir Ģeye benzemez
1
2
3
4
5
6
7
18. Bir kiĢi beni kırsa fakat sonradan özür dilese, beni ne kadar kırmıĢ olduğunu en
az birkaç kez üstü kapalı da olsa hatırlatmadan rahat edemem.
1
2
3
4
5
6
7
19. Bir kimse görevini yapmadığında her kim olursa olsun bunu kendisine söylerim
1
2
3
4
5
6
7
20. Çok saygı duyduğum bir kiĢi benimkinin tersi bir düĢünceyi savunuyor diye
kendi düĢüncemi savunmaktan vazgeçmem
1
2
3
4
5
6
7
21. Topluluk karĢısında konuĢmaktan çekinmem
1
2
3
4
5
6
7
22. Benimkinin tersi olan görüĢ ve düĢünceleri alt etmek bana keyif verir
1
2
3
4
5
6
7
247
23. Sinirlenirsem, tanımadığım kiĢilerle ağız dalaĢına hatta tokatlaĢmaya veya
yumruk kavgasına giriĢebilirim
1
2
3
4
5
6
7
24. KiĢinin hakkını yedirmemek amacıyla baĢkalarının hakkını yemesi ters bir
davranıĢ değildir.
1
2
3
4
5
6
7
25. Çevremdekiler istediklerimi yapana dek, imalar iğnelemelerle onları tedirgin
ederim
1
2
3
4
5
6
7
26. Ġstemediğim birĢey yapmam istendiğinde ya o iĢi yapmayı geciktiririm ya da
gayet baĢtan savma yaparım
1
2
3
4
5
6
7
27. Bir arkadaĢım bir isteğimi yapmamakta direnirse ona, vaktiyle onun için yapmıĢ
olduğum iyilikleri hatırlatırım
1
2
3
4
5
6
7
28. Bir kimseden bir istekte bulunacaksam araya bir aracı koymaktansa gider yüz
yüze görüĢürüm
1
2
3
4
5
6
7
29. Birisi bende bir hata bulursa, ben de onun hatalarını bulur ve ortaya dökerim
1
2
3
4
5
6
7
30. Ġstemediğim bir yer veya toplantıya gitme vakti gelince hastalanırım.
1
2
3
4
5
6
7
248
9.2. Özgeçmiş
Kişisel bilgiler
Adı, soyadı:
Doğum tarihi ve yeri:
Medeni Hali:
Mesleği ve Unvanı:
İş Adresi:
Telefon:
E-posta:
Yabancı Dil Bilgisi:
Bilgisayar Bilgisi:
Sinem Yıldız
09.10.1977 – Edirne
Bekâr
Uzman Psikolog
Marmara Üniversitesi Sağlık Kültür ve Spor Daire
BaĢkanlığı, Medikososyal Servisi Göztepe Kampusu 81040
Kadıköy/Ġstanbul
0535 815 61 52 0216 345 97 48 (121)
yildiz.sinem@gmail.com
Ġngilizce (Bilgisayarlı TOEFL Puanı: 253, Yazılı Puanı:
4.5) GRE: Sözel+Sayısal:1240
Windows, SPSS, Etkin internet kullanımı
Eğitim
2003- halen
2000-2003
1996-2000
PhD, Ġstanbul Üniversitesi
MA, Ġstanbul Üniversitesi
Tez Konusu: Erkek Homoseksüel ve Heteroseksüellerde Çocukluk
Çağı Duygusal Ġstismar ve Ġhmalinin ġimdiki Depresyon Düzeyi
Üzerindeki Etkisi
BA, Psikoloji Bölümü, Ġstanbul Üniversitesi
Örgün eğitim haricinde alınan eğitimler
2008
2008
2007
2006
2006
2006-2008
2006
2006
2000-2003
Çocuklarda Psikopatolojinin Değerlendirilmesi ve BiliĢsel DavranıĢçı
YaklaĢım (BDT)
OKB (Obsesif Kompulsif Bozukluk) Tedavisinde BDT
Çocukların GeliĢimsel Değerlendirmesi Eğitimi, TPD
BiliĢsel DavranıĢçı Terapiler (teorik), KBDTD
BiliĢsel DavranıĢçı Terapiler (süpervizyon), KBDTD
Çocuklar için projektif testler, Projektif Testler Derneği
WISC-R Çocuklar için zeka ölçeği uygulama ve yorumu, TPD
Denver GeliĢim Envanteri Uygulama ve Yorumu, TPD
Psikodrama:Grup Terapisi, Ġstanbul Uluslararası Zerka Moreno
249
2003
2003
2001-2002
2000- 2001
1999-2000
Enstitüsü
Çocuk Psikodraması, Ġstanbul Uluslararası Zerka Moreno Enstitüsü
Bireysel Psikodrama, Ġstanbul Uluslar arası Zerka Moreno Enstitüsü
Psikodinamik Psikoterapide Uygulamalar, Ġçgörü Terapi Merkezi
Psikoanaliz ve Psikodinamik Terapiler, Ġçgörü Terapi Merkezi
Aile Terapisinin Teorik Temelleri, Psychomed
Çalışma deneyimi
2006- halen
2000- 2006
2000-2001
Marmara Üniversitesi, Medikososyal Servisi, Psikolojik DanıĢma
Birimi
AraĢtırma Görevlisi, Ġstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü
Özel eğitim uygulayıcısı (engelli çocuklarda beceri geliĢtirme
çalıĢmaları)
Proje katılımı
1.
2.
3.
4.
Milli Eğitim Bakanlığı ve Avrupa Birliği iĢbirliğiyle gerçekleĢtirilen
“Temel Eğitime Destek Projesi: Yüksek Risk Altındaki Çocuklar”
kapsamında “Çocuk Ġhmali” konusunda eğitimci
BirleĢmiĢ Milletler ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti iĢbirliğiyle
gerçekleĢtirilen “Türkiye‟de UyuĢturucu Kullanımının Doğasını ve
Yaygınlığının Değerlendirilmesi” baĢlıklı projede eğitimci
Adli Tıp Enstitüsü Müdürlüğü ile Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü
iĢbirliği ile gerçekleĢtirilen “Türkiye Cezaevi Anketi Projesi (SODEM,
2001)” nde katılımcı
Ġstanbul Üniversitesi Çocuk GeliĢimi Halk Seminerleri Projesi eğitimci
Konuşmacı olarak katıldığı seminerler
1.
2.
3.
“Temel Eğitime Destek Projesi: Yüksek Risk Altındaki Çocuklar”
kapsamında “Çocuk İhmali” konusunda eğitim, Ġstanbul, 2004-2005
Özel Sembol Ġlköğretim Okulu‟nda, anne babalara yönelik “Madde
Kullanımına Psikososyal Yaklaşım” baĢlıklı seminer, Ġstanbul, 2004
“Türkiye‟de UyuĢturucu Kullanımının Doğası ve Yaygınlığının
Değerlendirilmesi” projesi kapsamında çeĢitli illerdeki üniversite öğretim
görevlilerine yönelik “Projenin Araştırma Metodolojisi ve Araştırma
Dizaynı” baĢlıklı seminer, 2003, Diyarbakir, Adana, Samsun
250
4.
5.
6.
7.
Jandarma Genel Komutanlığı personeline “Çocukluk Dönemi Duygusal
İstismar ve İhmali” ve “Çocuk-Ergen Suçluluğunda Alan Çalışması
Uygulaması” baĢlıklı seminerler, 2003, Ġstanbul
Milli Eğitim Bakanlığı müfettiĢlerine yönelik “Çocukluk Çağı Duygusal
ve Fiziksel İhmali” baĢlıklı seminer, 2002, Ġstanbul
BahçeĢehir Çocuk Suçlarını Önleme Merkezi çalıĢanlarına yönelik olarak
„‟Çocuk Gelişimi” ve “Ergenlikte Psikososyal Gelişim” baĢlıklı
seminerler, 2002, Ġstanbul
Ġstanbul Üniversitesi Çocuk GeliĢimi Halk Seminerleri Projesi kapsamında
“Çocuk ve Ergende Fiziksel Gelişim” baĢlıklı seminer,1999, Ġstanbul
Sempozyum ve kongre düzenleme kurulu üyelikleri
1.
2.
3.
4.
5.
13. Ulusal Psikoloji Kongresi, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi, 2004
Türkiye‟de Cinsel Kimlikleri Anlamak Sempozyumu, Ġstanbul Bilgi
Üniversitesi, 2004
“3. Avrupa Adli Bilimler Akademisi Toplantısı, Ġstanbul, 2003
Türkiye‟de EĢcinsellere Yönelik Ayrımcılık ve ġiddet Sempozyumu,
Ġstanbul Bilgi Üniversitesi, 2003
Ġ.Ü. Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü “Çocuk GeliĢimi Halk
Seminerleri”, 1999
Sertifikalar
1.
2.
Küçük Adımlar Eğitim Programı Uygulayıcısı
WISC-R
Üyelikler
1.
2.
Türk Psikologlar Derneği
Türkiye Adli Bilimler Derneği
Yayınlar
1.
Yıldız, S. (2006). Preliminary Study on Methodological Issues of Fear of
Crime. 17. Uluslararası Akdeniz Adli Tıp Kongresi, Cezayir (sözlü sunum).
251
Oral, G., Müderrisoğlu, S., Atamer, A., Yıldız, S., Akduman, Ġ. (2006).
„Adli Psikoloji Bağlamında Saldırgan DavranıĢ ve Suç‟ baĢlıklı panelde
konuĢmacı. 14. Ulusal Psikoloji Kongresi, Ankara.
3. Yıldız, S., Ersoy,E. (2006). Üniversite Öğrencilerinin Suç Mağduru
olmaktan duydukları Korku ile Ġlgili DeğiĢkenler.14. Ulusal Psikoloji
Kongresi, Ankara (poster sunum)
4. Yıldız, S. (2005). The Relationship Between Childhood Physical Abuse
and Self-Harm Behaviors in Undergraduate Students. 9. Avrupa Psikoloji
Kongresi, Granada, Ġspanya (sözlü sunum)
5. Yıldız, S., Atamer, A., Yavuz, F.(2005). Preliminary Study on Suicide Risk
and Sexual Orientation in Turkey. 9.Avrupa Psikoloji Kongresi, Granada,
Ġspanya (sözlü sunum)
6. Özgan, S., Yıldız, S., Ziyalar, N. (2005). The Relationship Between
Preferred Music Genre and Self-Harm Behaviors in Adolescence. 2.
Akdeniz Adli Bilimler Akademisi Toplantısı, Manastır, Tunus (sözlü
sunum)
7. Yıldız, S., Atamer, A., Yavuz, F.(2005). Negative Attitudes towards
Homosexuals and Related Factors. 3. Balkan Adli Bilimler Toplantısı,
Köstence, Romanya
8. Arı, D., Atamer, A.,Delice, S., Gül, I.I., Yıldız, S. (2004). EĢcinsellere
Yönelik Olumsuz Tutumlar ve Ġlgili Faktörler, “Türkiye‟de Cinsel
Kimlikleri Anlamak Sempozyumu‟‟, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi (sözlü
sunum)
9. Yıldız, S. (2004). “Aile içi ġiddet ve Çocuğun Uyumu” baĢlıklı kitap
bölümü çevirisi „Domestic Violence and Child‟d Adaptation‟ In Eds.
Grych, J. H., Fincham, F. D. (2001).Interpersonal Conflict and Child
Development:Theory, Research and Application. Cambridge University
Press, NY/USA, Türk Psikoloji Bülteni, 10(33), 81-93
10. Oral, G., Yıldız, S., Müderrisoğlu, S., Akduman, Ġ., Atamer, A. (2004)
“Türkiye‟de Adli Psikoloji: ÇalıĢma alanları ve Uygulama” adlı panelde
“Adli Psikolojide Bir ÇalıĢma Sahası: Çocuk Ġstismarını Önleme
Programları” baĢlıklı konuĢma ile panel katılımcısı, 13. Ulusal Psikoloji
Kongresi, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi
11. Yıldız, S., Atamer, A., Yavuz, F. (2004). Childhood Physical and Sexual
Abuse among Homosexuals. 2. Balkan Adli Bilimler Toplantısı, Serez,
Yunanistan (sözlü sunum)
2.
252
12. Yıldız, S., Atamer, A., Yavuz, F. (2003). Negative Attitudes Towards Gay
and Lesbians among University Students, Forensic Sciences
International,136 (1), 290-291
13. Atasoy, S., Ziyalar, N., Baskan, T., Yıldız, S. (2001). Reported Abuse
Experiences in 17 Turkish Correctional Facilities. Annual American
Forensic Sciences Meeting, Atlanta, ABD. (Poster Sunumu)
14. Yıldız, S. (1999). Çocuk ve Ergende Fiziksel ve Motor GeliĢim, II. Istanbul
Üniversitesi Çocuk GeliĢimi Halk Seminerleri Kitapçığı içinde bölüm, sy.
1-21
Katıldığı sempozyum ve kongreler
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
10. Uluslar arası Kognitif Sinirbilim Konferansı, Bodrum, 2008
17. Uluslararası Akdeniz Adli Tıp Kongresi, Cezayir, 2006
14. Ulusal Psikoloji Kongresi, Ankara, 2006
Avrupa Psikoloji Kongresi, Granada, Ġspanya, 2005
Akdeniz Adli Bilimler Toplantısı, Manastır, Tunus, 2005
Balkan Adli Bilimler Toplantısı, Köstence, Romanya, 2005
13. Ulusal Psikoloji Kongresi, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi, 2004
2. Yıllık Balkan Adli Bilimler Akademisi Toplantısı, Serez, Yunanistan,
2003
Avrupa Adli Bilimler Akademisi Toplantısı (EAFS), Ġstanbul, 2003
Panhelenik Adli Bilimler ve Toksikoloji Kongresi, Girit, Yunanistan, 2002
Kadın ve ġiddet Sempozyumu, Ġstanbul, 2002
4. Adli Bilimler Sempozyumu: Cinsel Suçlar, KuĢadası, 2001
Psikodrama Geleneksel Yaz ÇalıĢması, Ġstanbul, 2001
Aile ve Evlilik Terapileri Sempozyumu, Ġstanbul, 2000
9.Anadolu Psikiyatri Günleri, Edirne, 2000.
Gönüllü çalışmalar
1.
2.
3.
ÇARE-DER bünyesinde travma mağdurlarıyla çalıĢma, 2004
YÖRET bünyesinde Yalova‟da depremzedelere destek çalıĢması, 1999
AÇEV bünyesinde okuma-yazma bilmeyen yetiĢkinlerin eğitimi 1998
Download