Sayı 7 / YAZ 2012 - Başkent Üniversitesi Hastanesi

advertisement
Sağlıkta Adres
Başkent
Sayı 7 / YAZ 2012
Başkent Üniversitesi Hastanesi yayınıdır.
1
TANI VE TEDAVİ BİRİMLERİ
İÇİNDEKİLER
Acil Tıp
n Anesteziyoloji
- Ağrı kliniği
n Aile Hekimliği
n Beyin ve Sinir Cerrahisi
n Çocuk Cerrahisi
n Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
n Dermatoloji
- Aşırı Terleme Tedavisi
- Botox Uygulaması
- Fototerapi
n Diş Hekimliği
n Endokrinoloji
n Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji
n Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
2
Gastroenteroloji
Genel Cerrahi
- Yanık Polikliniği
Göğüs Hastalıkları
- Sigara Bırakma Kliniği
- Uyku Laboratuarı
Hematoloji
Kalp Damar Cerrahisi
Göz Hastalıkları
Kadın Hastalıkları ve Doğum
- Tüp Bebek
Kardiyoloji
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları
Nefroloji
- Ayaş Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi
- Yapracık Geriatri ve Psikososyal Rehabilitasyon Merkezi
- Yenikent Diyaliz
Nöroloji
Nükleer Tıp
Ortopedi ve Travmatoloji
Patoloji
Plastik ve Rekonsrüktif Cerrahisi
Psikiyatri
Romatoloji
Radyodiagnostik
Tıbbi Genetik
Tıbbi Onkoloji
Üroloji
- Taş Kırma Kliniği
- Ürodinami Laboratuarı
04
12
16
20
22
26
28
32
34
38
Editörden
Yenilendik,
Tazelendik,
Büyüdük…
Sağlık ve Magazin Dergisi
Sahibi
Başkent Üniversitesi Hastanesi
Adına Başhekim
Prof. Dr. Ali HABERAL
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Melek ALKAN ÇAKMAK
Tasarım Uygulama
Başkent Üniversitesi
İletişim Fakültesi
İletişim Tasarımı Bölümü
Baskı
Can Matematik Limited Şirketi
İvedik Organize Sanayi
Ağaç İşleri Sitesi, 21.Cadde
524. Sokak, No: 30
İvedik/ANKARA
Tel: (0312) 395 06 70
Yayın Türü
Yerel Süreli Yayın
Basım Tarihi
25/06/2012
Okuyucu Köşesi için mail adresimiz
okurkosesi@baskent-ank.edu.tr
İdare Adresi
Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi
10.Sokak, No:45
Bahçelievler/ANKARA
Tel: (0312) 212 68 68
Faks: (0312) 223 73 33
www.baskent-ank.edu.tr
Merhaba. D Blok ek binamız Mayıs sonunda
hizmete girerek; daha güzel, daha estetik,
daha konforlu mekanlarda hizmet vermenin
gururunu ve mutluluğunu yaşattı bizlere.
Bu mutluluğu sizlerle paylaşmak için de yaz
sayımızın objektifini, değişen ve yenilenen
yüzümüze çevirdik. Enerjimizi aldığımız;
değişim ve yaptığımız işe duyduğumuz aşk,
hastalarımıza karşı taşımış olduğumuz sorumlulukla birleşince ortaya böyle güzellikler
çıkıyor işte… Fakat hayat, her zaman mutlu
cümleler kurdurmuyor maalesef insana. Bildiğiniz gibi; 10-16 Mayıs tarihleri arasının
Engelliler haftası olması nedeniyle engellilik
hakkında farkındalık yaratmak ve anlaşılmayı sağlamak için çeşitli konferanslar,
söyleşiler ve etkinlikler düzenleniyor. Biz de
aslında sorunun; ötekileştirilen, diğerleri tarafından acınan, toplum içinde itilen, tanınmayan, “ikinci sınıf vatandaş” olarak kabul
edilen engelli bireylerin değil, karşı taraftakilerin, yani bizlerin algılarıyla ilgili olduğunu
bir mektupla göstermek istedik. Mektubun
sahibi, birçoğunuzun hala hatırladığı Susam
Sokağı’nın yazarına ait. Bir annenin, Down
Sendromlu çocuğu doğduktan sonra kaleme
aldığı kısa ve çarpıcı mektubu…
_____________________________
Hollanda’ya Yolculuk
“Bir bebek sahibi olacağınızı anladığınızda
yaşadığınız ilk duygu, İtalya’ya güzel bir seyahat planı yapmaya benzer. İtalya hakkında bir sürü kitap ve broşür alırsınız ve harika
planlar yapmaya başlarsınız.
Fakat uçuş rotasında bir değişiklik yapmışlardır. Hollanda’ya inmişsinizdir ve orada
kalmanız gerekir. Önemli olan sizi korkunç,
iğrenç ve pis bir yere, açlığın ve hastalığın
ortasına bırakmamışlardır. Sadece farklı bir
yerdesinizdir. Bu yüzden çıkıp yeni broşürler ve kitaplar almanız ve yepyeni bir dil
öğrenmeniz gerekmektedir. Ve daha önce
hakkında hiçbir şey bilmediğiniz insanlar
tanımak zorundasınızdır. Gittiğiniz yer
sadece farklı bir yerdir. Oradaki yaşam İtalya
kadar etkileyici değildir. Fakat bir süre orada
kaldıktan sonra nefesinizi tutar ve çevrenize
bakarsınız… Hollandanın yeldeğirmenlerini
farkedersiniz…Ve lalelerini…
Fakat tanıdığınız herkes İtalya’ya gidip
gelmektedir. Sürekli orada geçirdikleri güzel
günleri anlatmaktadırlar. Ve yaşamınız
boyunca “Evet, benim de gitmem gereken
yer orasıydı. Ben de aynı planı yapmıştım”
dersiniz. Bu nedenle duyduğunuz acı asla
dinmez… Çünkü yitirdiğiniz düş önemli bir
düştür.
Coliseum. Venedikteki Gondollar…
İtalyanca birkaç sözcük bile öğrenirsiniz.
Herşey çok heyecan vericidir. Aylar süren
beklemeden sonra o gün gelir çatar. Bavullarınızı toplar ve yola çıkarsınız. Birkaç saat
süren yolculuktan sonra uçağınız havaalanına iner. Hostes eline mikrofonu alır ve
“Hollandaya Hoşgeldiniz” der. “Hollanda
mı?” dersiniz, “Ne demek istiyorsunuz, ne
4
Hollandası, ben İtalya’ya bilet almıştım. Benim İtalya’ya gitmem lazım. Tüm yaşamım
boyunca İtalya’ya gitmenin düşünü kurdum
ben.”
Ancak tüm yaşamını İtalya’ya hiç gidemediğiniz düşünerek geçirirseniz, Hollanda’nın
güzelliklerinin hiçbirinin tadını çıkaramazsınız.
Emily Perl Kingsley
____________________________
Melek ALKAN ÇAKMAK
5
Başhekimlik Makamı
2010 yılı Ocak ayı itibariyle başlatmış bulunduğumuz yenilenme çalışmalarımızda
önemli bir dönemeci geride bıraktık. İleri
medikal teknoloji ile donatılmış ameliyathanelerimiz, acil servisimiz, yataklı servislerimizin bulunduğu D Blok ek binamız
Mayıs sonu itibariyle hizmete girdi.
Sizlerin eleştirileri ve beklentileri doğrultusunda fiziki yapıya
dair mevcut olan eksikliklerimizi gidermeye çalıştık. D Blok ek
binamızda; yılların deneyimi çağdaş tıbbın ve modern mimarinin olanaklarıyla birleştirilerek, konforlu alanlar tasarladık.
Bu tasarımlar; sağlığınıza tekrar kavuşmak için geldiğiniz
Başkent Üniversitesi Hastanesi’nin ikinci eviniz olması amaçlanarak hayata geçirildi. Bilimin gerektirdiği kanıta dayalı
tıbbın uygulanması aşamasında, etik prensiplerden ödün vermeden yürüttüğümüz hizmetlerde, değişmeyen tek şey kalite
anlayışımız olmuştur. Aslında Başkent Üniversitesi Hastanelerini diğerlerinden farklı kılan özelliğinin, sunduğu hizmetin
kalitesi olduğunu biliyoruz. 1982 yılında Türkiye Organ Nakli
ve Yanık Tedavi Merkezi Vakfı olarak başladığımız yolculuğumuzun, bugün 6 farklı ilde bulunan hastanelerimiz ve diyaliz
merkezlerimizle devam ediyor olması, bu kalitenin sizler tarafından onaylandığını gösterir.
Sağlık alanında birçok ilke imza atan bir kuruluş olarak hizmet standartlarını yükseltmek adına çalışmalarımıza aralıksız devam edeceğiz. Bize gelin sağlığınızdan haber alın.
.
Prof. Dr. Ali HABERAL
6
7
Prof. Dr. Hasan Telatar Konferans Salonu: Gastroenteroloji Bölüm Başkanlarımızdan merhum Prof. Dr. Hasan TELATAR’ın ismini
taşıyan konferans salonu, D Blok ek binamızdaki yeni yerine taşındı. Bölümlerin dernek toplantıları, hastane içi eğitim toplantıları ile her
türlü anma ve özel günlerin kutlamalarının yapıldığı salonumuz 150 kişi kapasitesine sahiptir. Bununla birlikte, Konferans salonumuzun
teknik donanımı, ameliyathanelerimizdeki operasyonların canlı olarak izlenebilmesine olanak tanımaktadır.
B.Ü. Ankara Hastanesi, Başhekim ve Başhekim Yardımcıları (Soldan sağa): Bşh. Yrd. Ecz. Münire TURAN, Bşh. Prof. Dr. Ali
HABERAL, Bşh. Yrd. Doç. Dr. Gaye ULUBAY, Bşh. Yrd. Prof. Dr. Adnan TORGAY.
Toplantı Salonu: Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’nin/ Başkent Üniversitesi Sağlık Kuruluşları Direktörlüğü’ne bağlı Adana,
Konya, İstanbul ve İzmir Hastanelerimizin merkez müdürleri ile Hastanemizdeki ana bilim dalı başkanlarıyla yapılacak olan toplantılarda
kullanılmak üzere tasarlanmıştır.
8
9
Erişkin Acil Ekibimiz
Çocuk Acil Ekibimiz
Başkent Üniversitesi Hastanesi bünyesinde faaliyete başlayan D
Blok binamıza taşınan Acil Servisimiz yenilenerek, hastalarımızın
hizmetine sunulmuştur.
2001 tarihinden itibaren Erişkin Acil Servisten bağımsız olarak hizmet
vermeye başlayan Çocuk Acil Servisimiz, D Blok ek binamızın açılışıyla
birlikte son sistem cihaz donanımıyla yeni yerinde hizmet vermeye
başlamıştır.
Acil Servisimiz içinde; hastalarımızın karşılanarak, ilk yaşamsal değerlerinin değerlendirildiği
triyaj alanı, primer muayene alanı, muayene
odaları, hayati riski bulunan, yaşamsal değerleri
istenmeyen aralıklarda olan ya da kalp ve solunum durması yaşayan hastalarımız için her türlü
acil müdahalenin gerçekleştirildiği resusitasyon (yeniden canlandırma) odası, trafik kazası,
düşme gibi her türlü travma hastaları ve küçük
cerrahi işlem ihtiyacı olan hastalarımız için tam
donanımlı travma ve cerrahi müdahale odası;
klinik takip ve tedavi ihtiyacı nedeniyle acil serviste kalış süresi uzatılan hastalarımız için monitörlü gözlem ünitesi olmak üzere 6 tedavi ünitesi
oluşturulmuştur. Bu tedavi alanlarında manevra
kabiliyeti yüksek ve hasta konforuna müsaade
eden sedyeler kullanılmıştır. Acil Servisimiz toplam 20 sedye kapasitesine sahiptir.
Servisimiz; Acil Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’nda; 1 Acil Tıp Uzmanı, 1 Kardiyolog, 6 Acil
Tıp Asistanı, 12 Acil Servis Hemşiresi, 5 sekreter, 2 hasta danışmanı, 6 temizlik görevlisi,
4 güvenlik görevlisi ve 1 posta görevlisi olmak
üzere 38 personelle hizmet vermektedir. Tam
donanımlı, her türlü acil müdahalenin ivedilikle gerçekleştirilebileceği Acil Servisimiz, 19
Mayıs 2012 tarihinde hastalarımızın hizmetine girmiştir.
0-18 yaş aralığındaki çocuklarımızın tedavilerinin uzman doktorlar tarafından yapıldığı
servisimizde; yaşamsal bulguların değer-
Tedavi üniteleri ile ilişki olarak dekontaminasyon
odası, izolasyon odası ve acil depo olarak kullanabilecek alanlar mevcuttur. Tedavi ünitelerine
ek olarak uzman doktor odası, asistan odası,
hemşire odası acil servis içinde yer almaktadır.
Ek hizmet alanı olarak acil servis bekleme salonu ve yakın yerleşimli kantin mevcuttur.
Gözlem Odası
10
Resüsitasyon Odası
lendirildiği Triyaj-Ön değerlendirme alanı, 2
muayene odası, hayati risk taşıyan hastaların değerlendirildiği resüsitasyon (yeniden
canlandırma) odası, her türlü travmanın ilk
müdahalesinin yapıldığı travma/cerrahi odası
bulunmaktadır.
Çocuk Resüsitasyon Odası
11
19 Mayıs 2012 tarihinde hizmete giren D Blok ek binamızın
6 katı yataklı hasta servisleri
için ayrılmıştır. Suit oda, özel
oda ve iki kişilik oda olarak düzenlenen servisimizde toplam
106 yatak bulunmaktadır.
Suit Oda, Refakatçi Odası
Hastalarımızın her türlü ihtiyacına cevap verecek şekilde
tasarlanan odalarımız; hasta
güvenliği çerçevesinde maksimum konfor ile döşenmiştir.
Yatak başlarında ve banyolarda
bulunan hemşire çağrı sistemi
ile hemşirelerimiz ihtiyacı olan
hastalarımıza en kısa sürede
hizmet verebilmektedir.
Bununla birlikte; hasta odalarımızda hastalarımızın kişisel
ihtiyaçları için şifreli kasa sistemi, LCD televizyon bulunmaktadır.
Ameliyathaneler
Suit hasta odalarımızda; hastalarımızın refakatçıları için
hazırlanan özel odalar bulunmaktadır. Bu odalarımız için
özel olarak dizayn edilmiş mobilyaları ile hasta olduğunuzu
unutacaksınız.
Başkent Üniversitesi Hastanesi bünyesinde hizmete giren D Blok ek
binamız, yüksek teknolojiyle tasarlanmış 6 ameliyathane, anestezi
hazırlık odası ve derlenme odası ile birlikte konumlandırılmıştır.
Ameliyathane odalarında kullanılan 127 ek-
İlacın doğru hastaya, doğru zamanda, doğru
ranlı yüksek çözünürlüklü monitörler hem
dozda ve doğru miktarda verilmesini sağla-
hastane otomasyon sistemine hem de medi-
mayı amaçlayan PYXIS (Birim Doz İlaç Siste-
kal görüntü arşiv sistemi (PACS)’ne bağlı bu-
mi), hastanemizin diğer bölümlerinde olduğu
lunmaktadır. Ameliyat lambalarının ortasına
gibi, ameliyathanelerimizde de kurulmuş du-
entegre HD kameralardan ameliyat sahası ay-
rumdadır.
rıntılı bir şekilde izlenebilmektedir. Hastaların
tüm sonuçları ve filmleri gerektiğinde buradan
Ameliyathanelerdeki dokunmatik paneller
izlenebilirken, ameliyatlar eş zamanlı olarak
ile doktorlar ortamın sıcaklığını, basıncını
ses ve görüntü transferiyle konferans salo-
ve nemini düzenleyebilmekte, ameliyat-
nunda ve doktor dinlenme odalarından canlı
hanelerin aydınlatması ve müzik yayını da
olarak takip edilebilmektedir.
kontrol edilmektedir. Bu paneller ile hands
free özelliği ile telefon görüşmeleri doktor-
12
Ameliyathaneler laminar hava akım sistemi ile
ların sterilizasyonu bozulmadan gerçekleş-
Hepa filtre sahiptir.
tirilebilmektedir.
İki Kişilik Oda
Banyo
13
Doç. Dr. Rahmi Can AKGÜN
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi
Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı
Çarpık Ayak Baş
Parmağı
14
Çarpık ayak baş parmağı
(halluks valgus) toplumda
oldukça sık görülen ayak şekil
bozukluklarından biridir.
Ayak baş parmağının diğer
parmaklara doğru yönelmesi ile
tanımlanır.
Ayakkabı giyen
toplumlarda
giymeyenlere göre 15 kat
daha fazla görülmektedir.
Özellikle kadınların
moda tutkusuyla
giydikleri dar ve yüksek
topuklu ayakkabılar
bu şekil bozukluğunun
oluşmasında suçlanan
başlıca etkendir. Bu
hastalığın ileri evrelerinde
1. parmağın şekil
bozukluğunun giderek
artması en başta 2.
parmak ve sonrasında
diğer parmaklarında
şekillerinin bozulmasına
neden olmaktadır.
Tedavide sadece
baş parmağı değil
diğer parmakları
da değerlendirmek
gerekmektedir.
15
Bu rahatsızlık genetik olarak geçer
mi? Yani yakın akrabalarımda varsa
bende de olur mu?
Evet genetiğin rolü özellikle erken yaşlarda görülen çarpık ayak baş parmağı olgularında ortaya konulmuştur. Ancak aile bireylerinde olması
mutlak sizde de olacak anlamına gelmemektedir. Erken yaşlarda görülen şekil bozukluğu
ilerleyen yıllarda daha fazla artma eğilimi göstermektedir.
giyilmesi ve sürekli aparatlar kullanılması her
maktadır.
zaman mümkün olmamaktadır.
Kullanılan ortopedik aparatlar
çarpık ayak baş parmağını
iyileştiriyor mu?
Ameliyatta kemiğin çıkıntılı kısmını
mı alıyorsunuz?
Nerdeyse tüm hastalar problemin başparma-
Düşük oranlarda olsa da yara yeri problemleri,
kaynamama, enfeksiyon, derin ven trombozu
gibi problemler görülebilir.
ğın iç kısmındaki çıkıntının traşlanmasından
Bu rahatsızlığın özellikle hafif ve orta derece
sonra kaybolacağını düşünmektedirler ama
olanlarında hastaların hem daha rahat ayak-
bu pek de böyle değildir. Çünkü baş parmak-
kabı giymesini hem de ağrıları hafifletmek
taki şekil bozukluğunun oluşmasında hem
amacıyla parmak arası silikon makara, gece
ayaktaki kemik dokunun hem de yumuşak
ateli gibi ortopedik aparatları hastalar veriyo-
dokuların rolü vardır. Sadece kemik çıkıntısı-
Ailemde kimsede yoksa bende de
kesin olmaz mı?
ruz. Ancak bunlarla amacımız çarpık ayak baş
nın (bunion) alınması çoğunlukla yeterli olma-
parmağını tedavi etmek değil nasırlaşmayı ön-
makta ve kötü sonuçların doğmasına sebep
Bu şekil bozukluğunun oluşmasında maalesef
sadece genetik faktörler etkili değildir. Ayakkabı giyme alışkanlıkları, düz tabanlık, aşil tendonun gergin ve kısa olması, esnek eklem-bağ
yapısına sahip olmak suçlanan faktörlerden
bazılarıdır. Bazı hastalarda bunların hiç biri de
bulunmayabilir.
leme, daha rahat ayakkabı giymeyi sağlama
olmaktadır. Hastalığın erken dönemlerinde
ve ağrıyı azaltmaya çalışmaktır.
sadece yumuşak doku ameliyatları ve kemik
çıkıntının alınması yeterli olamamakla beraber
Çarpık ayak baş parmağı tedavi
edilebilir mi?
ilerleyen dönemlerde kemikte veya eklem yü-
Kesinlikle tedavi edilebilir. Her hasta çok iyi
mektedir. Bu cerrahilerde kemikler şekil bo-
bir şekilde değerlendirilip, en uygun tedavi
zukluğunu düzeltmek amacıyla kesilip uygun
yöntemi seçilip uygulanır. Tabi ki bu söyle-
açılara getirilip çeşitli ortopedik materyallerle
Çarpık ayak baş parmağını önlemek
mümkün müdür?
diğimiz tedavi yöntemleri cerrahi yöntemler
tekrar tespit edilmektedir.
Genetik faktörleri önlemek mümkün olmamakla beraber oluşumunda ayakkabı giyme
alışkanlıkları etkin rol oynadığından parmak
kısmı dar olmayan ayakkabıların giyilmesi en
azından bazı olguların oluşumunu engellemektedir.
dece estetik amaçlı olarak yapılmamalıdır.
Her iki ayak aynı anda ameliyat
edilebilir mi?
Her iki ayak aynı anda ameliyat edilebilir ancak her iki ayakta alçı yapmayı gerektirecek
kemik kesileri yapıldığı zaman hasta konforu
olumsuz etkilenip komplikasyon oranı artabileceğinden bu gibi hastalarda ameliyatın
sadece tek ayakta yapılması daha uygun olacaktır.
Ameliyat sonrası tekrar çarpık ayak
baş parmağı oluşabilir mi?
Her hasta dikkatli bir şekilde ayrı ayrı incelenip
uygun cerrahi işlemler yapılırsa bu oran çok
ama çok düşüktür.
Bu ameliyatlar için bir yaş sınırı
var mıdır?
Hayır bu ameliyatlar için bir yaş sınırı yoktur.
Her yaşta bu cerrahi işlemler yapılabilir ancak
60 yaşından sonra özellikle kadınlarda osteoporozun da gelişmesiyle cerrahi komplikasyon gelişme oranları artmaktadır.
Ameliyat olmazsam ne olur?
Erken yaşlarda ortaya çıkan olgularda ve ciddi
şekil bozukluğu olanlarda diğer parmaklarında
etkilenmesiyle ayaklarda ağrı, nasırlar, ayak-
kabı giyme güçlükleri ve yaralar görülebilir.
Tedavi geciktiğinde bu eklemlerde kıkırdak
hasarıyla beraber osteoartrit(kireçlenme)
oluşabilir, bunun yanında ağrı ve ciddi hareket kayıpları oluşabilir. Tüm hastalarda ileri
evrelere gidiş olmayabilir. Bunu önlemek için
uygun ayakkabı giyiminin mutlaka sağlanması
gereklidir.
Sonuç olarak çarpık
ayak baş parmağı tedavi
edilebilir bir durumdur.
Çevreden duyulan yanlış
duyumların yerine mutlaka
bir ortopedi uzmanına baş
vurulmalıdır.
zeylerine yönelik cerrahilerin yapılması gerek-
olmaktadır. Ancak kesinlikle bu tedaviler saHastaların gerçekten şikayetleri varsa uygulanmalıdır.
Ameliyat sonrasında ne kadar
süreyle ayağımın üstüne basamam?
Alçı yapılması mutlaka gerekiyor
mu?
Ameliyat olmayı engelleyen durumlar
var mıdır?
Bu soruların cevapları ameliyattan ameliyata
Evet örneğin sigara kullanan kişilerde bu
cesi hasta doktoru tarafından değerlendirilip
Bu şekil bozukluğu herkeste çok
kötüye doğru ilerler mi? Bunu
önlemek için yapılacak bir şey var
mıdır?
ameliyatlarda ciddi komplikasyonlar oluşa-
mutlaka bilgilendirilir. Erken evrelerdeki hasta-
bileceğinden cerrahi tedaviler uygulanma-
larda yapılan ameliyat sonrasında çoğunlukla
maktadır. Yine ayakta damar tıkanıklığı olan
sadece ayağın bandajlanması yapılır ve bazı
hastalar, genel durumu cerrahiye uygun
özel ayakkabılarla hastaların basarak yürü-
Tüm hastalarda bu şekil bozukluğu ileri evrelere gidiş göstermemektedir. Çarpık ayak
baş parmağı hastaların çekilen röntgen grafilerinden ölçülen bir takım açısal değerlere
bakılarak hafif, orta ve ileri derece olmak
üzere sınıflandırılmaktadır. İleri derece rahatsızlıkta kişilere verdiği sıkıntı tabiki çok daha
fazla olmaktadır. Ayakkabı giyme zorlukları,
ağrı, nasırlar, diğer ayak parmaklarıyla ilgili
şekil bozuklukları problemlerden bazılarıdır. Erken evrelerde uygun ayakkabı giyimi,
çeşitli aparatlar hastalığın ilerlemesini bazı
hastalarda engelleyebilmektedir. Ancak kadınların ayakkabı tutkuları göz önünde bulundurulduğunda istenilen tarzda ayakkabı
olmayan hastalar cerrahi girişimlere uygun
melerine izin verilir. Hatta ileri evrede yapılan
değillerdir.
bazı cerrahilerde bile 1. hafta itibariyle has-
taları özel ayakkabılarla yürütmek mümkün
Ameliyat esnasında ne tür anestezi
yapılır?
olmaktadır. Zaman zaman yapılan cerrahiye
Tercihen sadece ayağın lokal olarak uyuş-
bilmektedir. İkinci haftanın sonunda dikişler
turulması, spinal, epidural anesteziler tercih
alınmaktadır.
16
Bu ameliyatlardan sonra ne gibi
sorunlar yaşanabilir?
göre değişiklik göstermektedir. Ameliyat ön-
bağlı olarak 1-2 ay süresince alçı da yapıla-
edilmektedir. Ameliyat sonrası dönemde ağşekilde yapılıp hastanın konforu sağlanmak-
Ameliyatta kemiğe konulan vidaların
çıkartılması gerekli midir?
tadır. Yapılacak cerrahiye göre değişmek-
Hayır çoğunlukla gerekmemektedir. Ciltte ra-
le beraber cerrahi süreleri genellikle 1,5-2
hatsızlık hissi oluşturanlar çıkartılabilir. Bazı
saati aşmamaktadır. Ameliyat sonrası hasta
ameliyatlarda kullanılan teller ( K teli) cildin
hastanede en fazla 1-2 gün kalmaktadır. Bu
dışında bırakılıp 1. ay sonu gibi poliklinik şart-
ameliyatlarda ciddi kanama problemleri olma-
larında ağrısız bir şekilde çıkartılabilmektedir.
rının kontrolü bu yöntemlerle çok daha iyi bir
17
Yrd. Doç. Dr. N. Deren Özcan
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi
Dermatoloji Anabilim Dalı
Hamilelik kuşkusuz bir
kadının hayatındaki en özel
dönemlerden biridir. Hamilelik sırasında tüm organ
sistemlerinde olduğu gibi
ciltte de belirgin değişiklikler
oluşur. Bu dönemdeki cilt
sorunları “fizyolojik cilt
değişiklikleri”, “daha önce
var olan cilt hastalıklarında
ortaya çıkan değişiklikler” ve
“hamilelik dönemine özel cilt
hastalıkları” olmak üzere
başlıca 3 kategoriye ayrılır.
Fizyolojik Cilt Değişiklikleri
Hamilelik sırasında her kadında oluşan hormonal değişiklikler nedeniyle ortaya çıkan cilt
belirtileridir. Bunlar genel olarak iyi huyludur,
anne ile bebek için risk oluşturmaz ve pek
çoğu doğum sonrası düzelir. Ancak kadınlarda endişeye ve kozmetik sorunlara yol açması
açısından önemlidir. Bu grupta; bağ dokusu
değişiklikleri, pigmentasyon değişiklikleri, kıl
ve tırnak değişiklikleri, kaşıntı ile damarsal
değişiklikler yer alır.
Hamilelikte
Cilt Sorunları
18
Bağ dokusu değişiklikleri: Bu grupta en sık
izlenen sorun gebelik çatlaklarıdır ve hamile
kadınların %55-90’ında görülür. Hamilelikte
artan hormonlar ve cildin aşırı gerilmesi sonucu ortaya çıkar. Çoğunlukla karın, kalçalar,
memeler, uyluklar ve kollarda, bazen kaşıntının da eşlik ettiği pembe-mor çizgiler veya
bantlar şeklinde oluşur. Doğum sonrası bu
çatlaklar beyaz veya gümüş rengine döner ve
genellikle kalıcıdır. Genç ve kilolu olan veya
hamilelikte aşırı kilo alan kadınlarda daha fazla
görülür. Gebelik çatlaklarının kalıtımsal özelliklerle de yakından ilişkisi vardır. Nitekim, annesinde gebelik çatlakları gelişen kadınlarda
daha sıktır. Ayrıca, bazı kadınlar çok fazla kilo
alsalar bile çatlak oluşmayabilir, bazılarında
ise hamileliğin erken dönemlerinden itibaren
bu çatlaklar ortaya çıkabilir.
Gebelik çatlaklarını önlemek amacıyla piyasada “çatlak kremi” adı altında pek çok ürün
satılmaktadır. Bunların etkili olduğuna dair
kesin bir bilimsel kanıt bulunmamakla birlikte, bu ürünler içerdikleri maddeler sayesinde
cildin nemlenmesini sağlayarak, gerginliğini
azaltarak ve elastikiyetini arttırarak çatlak oluşumunu engelleyebilirler. Bu amaçla kakao
yağı ve badem yağı gibi çeşitli yağlar da yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak, bazı anne
adayları bu yağlardan fayda gördüklerini söyleseler de bunların kullanımıyla ciltte alerjik
reaksiyonlar oluşabilmektedir.
Hamilelikte gelişen bir diğer bağ dokusu değişikliği selülit oluşumu veya daha önce var
olan selülitin ilerlemesidir. Ayrıca, özellikle
hamileliğin orta ve geç dönemlerinde yüz,
boyun, koltuk altı, göğüs, kasık ve meme altlarında et benleri oluşabilir. Bunlar doğumdan
sonra çoğunlukla yok olur.
Pigmentasyon değişiklikleri: Hamilelik
sırasında neredeyse tüm kadınlarda farklı
şekillerde de olsa ciltte renk değişikliği ve
lekelenme görülür. Bu durum esmer tenli kişilerde daha yoğun olarak oluşur. Hamilelikte
artan hormonların deriye rengini veren “melanosit” denilen hücreleri uyarması sonucu
ortaya çıkar. Hamileliğin erken dönemlerinde
başlar, giderek artar ve genel olarak doğum
sonrası büyük oranda azalır veya tamamen
kaybolur. Meme ucu ile çevresi, koltuk altı
ve genital bölgede kahverengileşme en sık
izlenen değişikliklerdir. Daha önceden var
olan yara izleri ve benlerin renkleri de koyulaşabilir. Göbek deliği hizasından karnın alt
bölgelerine doğru uzanan ve “linea nigra” adı
verilen kahverengi bir çizgi oluşabilir.
Gebelik maskesi (melazma); yanaklar, alın,
bıyık bölgesi, burun ve çenede simetrik olarak oluşan, kahverengi, yama tarzındaki lekelerdir. Hamile kadınların yaklaşık %70’inde
görülür ve kozmetik açıdan en çok rahatsız
eden cilt sorunlarından biridir. Çoğunlukla doğum sonrası yok olur ancak kalıcı da
olabilir. Güneş ışığına maruziyet melazma
gelişimini arttırır. Bu nedenle, güneşten kaçınmak ve güneşten koruyucu kremler kul19
ise sebep bulunamaz. Fizyolojik kaşıntı sıklıkla karında ve hamileliğin son aylarında,
yani cildin en fazla gerildiği dönemde görülür. Bazen saçlı deri veya genital bölgede de
oluşabilir. Kaşıntı şikayeti olan anne adaylarının mutlaka bir dermatolog tarafından değerlendirilmesi ve kaşıntının sebebinin araştırılması gerekir.
Damarsal değişiklikler: Hamilelikte artan
hormonların etkisiyle damarlarda gelişen genişleme, çoğalma ve kan göllenmesi nedeniyle ortaya çıkarlar, çoğunlukla doğum sonrası gerilerler. Örümcek anjiomu; merkezde
içi kan dolu bir kabarıklık ve bu kabarıklıktan
etrafa ışınsal tarzda uzanım gösteren kılcal
damarlar şeklinde görülür. Özellikle gebeliğin orta ve geç dönemlerinde yüz, boyun ve
kollarda oluşur. Kan akımının artmasına bağlı
olarak vajina ve rahim ağzında mavi-mor renk
değişikliği oluşabilir. Yüzde kızarıklık, ciltte
soğuk ve sıcak hassasiyeti, avuç içlerinde
kızarıklık, bacaklarda ve genital bölgede varisler, hemoroidler, yüzde, göz kapaklarında
ve bacaklarda şişlik, diş etlerinde kızarıklık
ve şişlik, “piyojenik granülom” adı verilen, en
çok diş eti ve parmaklarda görülen, kırmızımor kanamalı kabarıklıklar sık rastlanan diğer
değişikliklerdir.
Daha Önce Var Olan Cilt
Hastalıklarında Ortaya Çıkan
Değişiklikler
lanmak bu lekelerin artmasını engellemek
ve bacaklarda değişen derecelerde kıllanma
hızlı uzar. Ayrıca tırnaklarda kolay kırılma, eni-
açısından faydalıdır. Renk açıcı kremler, la-
artışı görülür. Bazı kadınlarda saç tellerinde
ne çizgilenme, ayrılma ve kalınlaşma gelişebi-
zer ve benzeri tedavi seçeneklerinin ise, anne
kalınlaşma olurken, bazılarında erkek tipi saç
lir. Bu değişiklikler çoğunlukla doğum sonrası
karnındaki bebeğe oluşturabilecekleri potan-
dökülmesi gelişebilir. Bu dökülme hamilelik
düzelir ve tedavi gereksizdir.
siyel riskler nedeniyle, hamilelik sırasında
tamalandıktan sonra da düzelmeyebilir. Bazen
uygulanmaları önerilmemektedir.
de doğumdan 4-20 hafta sonra başlayan genel
Kaşıntı: Hamilelikte sık görülen kaşıntı, fiz-
bir saç dökülmesi olur. Ancak dökülme en geç
yolojik bir olay olabileceği gibi, hamilelik
Kıl ve tırnak değişiklikleri: Hamilelik sırasında
1 yıl içinde kendiliğinden durur ve çoğu zaman
dönemine özel cilt hastalıklarının bir bulgusu
kıl oluşumu ve gelişiminde artma veya azalma
tedaviye gerek kalmaz.
veya böbrek, karaciğer, tiroid bezi veya bazı
gözlenebilir. Pek çok kadında genellikle doğumdan sonra gerileyen, yüzde, sırtta, kollarda
20
kanserlerin belirtisi olarak da ortaya çıkabilir.
Hamilelik sırasında tırnaklar genellikle daha
Kaşıntısı olan hamile kadınların %20’sinde
Hamilelik öncesi var olan, “atopik dermatit”
adı verilen ve deride şiddetli kaşıntı ile sık tekrarlayan egzemalarla karakterize olan hastalık,
sedef hastalığı, mantar enfeksiyonları, akne ve
deri tümörleri hamilelik sürecinde bazı değişikliklere uğrayabilirler.
Hamilelikte görülen kaşıntıya bağlı olarak atopik dermatit alevlenebilir veya zaten var olan
belirtiler şiddetlenebilir. Bununla birlikte bazen
de kaşıntı ve egzema şikayetleri hamilelikle
birlikte düzelebilir. Sedef hastalığı belirtileri
ise hamilelikte genellikle kötüleşmekten çok
gerilemeye meyillidir. Başta kandida olmak
üzere derinin mantar enfeksiyonları hamilelikte oluşursa daha uzun süreli tedaviye gerek
kalması nedeniyle önemlidir. Hamilelik döne-
minin akne, yani sivilce üzerindeki etkisi tam
olarak belli değildir. Nitekim, bazı kadınlar bu
dönemde sivilcelerinin geçtiğini ve ciltlerinin
düzeldiğini ifade etmektedirler. Öte yandan,
bazılarında sivilce şikayetinde artış gözlenebilmektedir. Hamileliğin deri tümörlerinden en
tehlikesi olan ve halk arasında “ben kanseri”
olarak bilinen “malign melanoma”nın seyri
üzerindeki etkisi tartışmalıdır. Ancak son çalışmalar hamileliğin bu tür deri kanserlerinin
oluşumu, seyri ve hastanın yaşam süresini
etkilemediğini göstermiştir.
Hamilelik Dönemine Özel Cilt
Hastalıkları
Bu grupta yer alan hastalıklar sadece hamilelik sırasında ortaya çıkar. Diğer bir deyişle
bu döneme özel rahatsızlıklardır ve hamilelik
dışındaki zamanlarda görülmezler. Bunların
içinde “gebeliğin kaşıntılı ürtikeryal papül
ve plakları”, “gebelik prurigosu”, “gebeliğin
intrahepatik kolestazı”, “pemfigoid gestasyonis” ve “gebeliğin kaşıntılı folliküliti” gibi,
her biri çok farklı klinik özelliklere sahip olan
ve farklı seyir gösteren hastalıklar bulunur.
Bu hastalıklara kişilerin kendi başlarına tanı
koyması mümkün değildir. Bu nedenle, bu
tür bir hastalıktan şüphelenildiğinde mutlaka
bir dermatoloğa başvurulmalıdır. Doğru tanı
için klinik muayene ve gerekiyorsa laboratuvar testleri yapıldıktan sonra uygun tedavi
başlanmalı ve hasta bilgilendirilmelidir.
Gebeliğin kaşıntılı ürtikeryal papül ve plakları;
bu gruptaki en sık görülen rahatsızlıktır. Hamileliğin son aylarında veya doğumdan kısa
süre sonra ortaya çıkar. Karından başlayarak
gövde ve bacaklara doğru yayılan, özellikle
gebelik çatlakları üzerinde yoğunlaşan, kaşıntılı kızarık kabarıklıklar ile karakterizedir.
Doğumla birlikte geriler ve anne ile bebek için
risk oluşturmaz.
Pemfigoid gestasyonis; daha çok hamileliğin
ortalarında görülür. Sıklıkla karın bölgesinde,
bazen kol ve bacaklar ile avuç içi ve ayak
tabanlarında kaşıntılı kızarık kabarıklıklar ve
içi su dolu kabarcıklar izlenir. Erken doğum
ve bebekte düşük doğum ağırlığına neden
olabilir.
Gebelik prurigosu ve gebeliğin kaşıntılı folliküliti; birbirine çok benzeyen klinik özellikler
gösterirler. Gövde, kol ve bacaklarda, şiddetli kaşıntısı olan, kabuklu veya kaşıyarak
yara haline getirilmiş, iltihaplı sivilce benzeri
oluşumlar ve kızarık ufak kabarıklıklar izlenir.
Genellikle doğumdan bir süre sonra gerilerler.
Gebeliğin intrahepatik kolestazı; hamileliğin
son döneminde, bazen sarılığın da eşlik ettiği
yaygın vücut kaşıntısı ile karakterizedir. Erken,
hatta ölü doğum, bebekte solunum sıkıntısı ve
bebeğin mekonyum (anne karnındaki bebeğin
dışkısı) ile boyalı doğması gibi sorunlara yol
açabilir. Doğumdan sonra 2 gün içinde belirtiler geriler. Ancak, bu sorunun doğru tanısı
bebeğin sağlığı açısından taşıdığı riskleri en
aza indirmek için çok önemlidir.
Sonuç olarak, hamile
kadınlar pek çok cilt
sorunuyla karşı karşıya
kalabilirler. Bunların
büyük bir bölümü hamilelik
sırasındaki hormonal
değişikliklere bağlı olarak
ortaya çıkan, anne ile
bebek açısından risk
taşımayan ve doğumdan
sonra büyük oranda
düzelen değişikliklerdir. Öte
yandan, bir grup hastalığın
mutlaka bir dermatolog
tarafından değerlendirilmesi,
kesin tanısının konması
ve gerekiyorsa tedavisinin
verilmesi gerekir.
Hamilelikteki cilt sorunlarına
doğru tanı koyarak uygun
yaklaşımda bulunmak,
gereksiz tedavilerden
kaçınmak ve anne
adaylarının bu süreci hem
fiziksel, hem de ruhsal açıdan
en rahat şekilde geçirmelerini
sağlamak açısından oldukça
önemlidir.
21
Öğr. Gör. Dr. Tugan TEZCANER
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalı
Kıl Dönmesi
Daha yaygın olarak kıl dönmesi şeklinde bilinen
bu hastalık, oldukça yaygın ve genç nüfusu etkileyen bir hastalıktır. Hastalığın yaygın bilinen
ismi olan kıl dönmesi ile tıbbi ismi olan “pilonidal sinüs” neredeyse eş anlamlı isimlerdir. İlk
olarak özellikle araç kullanan askerlerin benzer
yakınmalarla sıkça başvurmasıyla olmuştur.
Kuyruk sokumunda sık rastlanan bu hastalık
vücudun farklı bölgelerinde olan kıl kökü
iltihaplanması ve kılın deri altına doğru büyümesinden farklıdır. Kuyruk sokumu dışında
görülebilen bölgeler; el parmaklarının arası
ve göbek deliğidir. Kuyruk sokumu dışındaki
bölgeler oldukça nadir ve yerleşim yerleri
açısından çok daha rahatsızlık vericidir. Kuyruk sokumunda oluşan kıl dönmesi (pilonidal
sinüs) kuyruk sokumu kemiğinin (sakrum)
üzerinde yer alması; anal bölgeye olan yakınlığı
nedeniyle önemli rahatsızlıklara yol açabilen bir
hastalıktır. Birden fazla sinüs ağzı olan ve aşırı
rahatsız edici klinik bulguları olan hastalarda,
hastalıklı alanın geniş eksizyonu gereklidir.
Çeşitli tedavi stratejilerine rağmen hastalığın
tekrar etmesi ve hastaların yaşam kalitesini etkilemesi nedeniyle hala kıl dönmesi, hastaların
korkulu rüyası olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kıl Dönmesi nedir?
Deri altında bit kavite (boşluk) oluşması sonucunda ortaya çıkan bir hastalıktır. En sık
görüldüğü yer olan kuyruk sokumu kemiğinin
üzerinde oluşan kavite içinde kıllar ve vücudun
reaksiyonel sıvısı bulunur. Kavite bir veya birden çok ağız ile deriye açılabilir. Kuyruk sokumu oluğunda bulunabilen bu ağızlar, yanlara
ve/veya orta hat üzerinde kaviteden uzak farklı
ağızlar ile birliktelik gösterebilir. Hastalığın ilerlemesi ile kavite büyür; birden çok komşu ve
22
labirent şeklinde yollar ile (fistül) bağlı kavite
oluşur.
Kıl Dönmesi hastalığının sebebi
nedir?
Sırt ve baştan dökülen kılların kuyruk sokumundaki iki kaba et arasında, kıllı ve terli oluğa
takılıp sürtünmelerle oluğun en dibindeki ter
bezi deliklerinden vida gibi dönerek deri altı yağ
dokusu içine hissettirmeden girmesi sonucunda kaviteler ve labirentler oluşur. Kaviteler ve
açılan labirentler iltihaplanma için uygun ortam
yaratır; peşinden labirentlere giren bakterilerin
de katkısı ile etrafı iltihaplandırması; iltihaplı
veya kanlı, pis kokulu akıntılar ve apseler
oluşmasına yol açar.
Kıl Dönmesinin Belirtileri Nelerdir?
Belirtiler küçük bir çukurdan büyük ağrılı bir
kitleye kadar değişebilir. Berrak, koyu renkli ya
da kanlı akıntı olabilir. iltihaplanma ile beraber
kuyruk sokumu bölgesi kırmızı, hassas hale
gelebilir ve pürülan akıntı olabilir. Enfeksiyon
şiddetli olursa ateş, halsizlik ve bulantıya da
yol açabilir.
Hastalık, birçok değişik tablo ile karşımıza
çıkabilir. Hastaların tamamına yakınında, akut
pilonidal apse süreci diye tanımlayabileceğimiz
ileri derecede ağrı, ateş, hassasiyet ile seyreden bir atak olur. Pilonidal abse, kavitenin iltihap (irin) ile dolmasıdır. Apse tedavi edilmez
ise kendiliğinden iltihabi akıntıya yol açabilir;
akıntı olsun veya olmasın ilerleyen apse ciddi
hastalık tablosuna yol açar. Nadiren de olsa
üzerinde yerleştiği kemiğe yayılma veya hayatı
tehdit oluşturacak ciddi iltihap tablosuna neden
olabilir. Kronik hastalık, şişme, ağrı ve akıntı ile
seyreden ataklar ile karakterizedir.
sinüs ağzı genişletilerek içerisindeki tüm kıllar
temizlenir. Daha sonra sağlıklı cilt korunarak
sinüs içine ciddi şekilde tahribat yaratan bir
madde verilir. Bu yöntem için kullanılan çeşitli
maddeler mevcuttur. Son yıllarda tercih edilen
fenol solüsyonlarıdır. İşlem birden çok seansta
ve anestezi altında uygulanır. Uygulanan maddeye bağlı alerjik reaksiyon veya istenilenden
fazla tahribat sonucunda açık yaralar oluşabilir.
Gerektiğinde aralıklı olarak tekrarlanabilir. Bu
işlem sonrasında nüks oranları cerrahiye göre
yüksektir; fakat işlemin tekrarlanması veya cerrahi uygulaması rahatlıkla yapılabilir. Fenolden
bu yöntemleri paylaşması gerekir. Böylece
hastanın durumuna en uygun yöntem, hasta ile
birlikte belirlenerek başarılı bir tedaviye giden
yola adım atılmış olur.
Cerrahi yöntemlerin bu hastalık açısından
değerlendirilmesinde önemli noktalar:
•Tedavi sonrasında hastalığın tekrarlama
oranı nedir?
•Uygulanacak cerrahi nerede ve hangi tip
anestezi ile uygulanabilir?
•Cerrahi sonrası erken dönem iyileşme nasıl
bir süreçtir? Hastanede kalış gerekli mi? Ne
“Kıl Dönmesi Hastalığı Neden
Tekrarlamaktadır?”
Pilonidal sinüste kanser gelişme riski oldukça
düşüktür ancak çok uzun süre tedavisiz kalan
hastalarda çok nadir olarak kanser gelişebilir.
Kanser gelişen olgularda tekrarlayan enfeksiyon atakları ve kronik irritasyona bağlı yassı
hücreli (squamöz hücreli) kanser gelişebilir. Bu
kanserin özelliği yanık ve nedbe dokusu üzerinde gelişen kanserlere benzer.
Ameliyat sonrası dönem de ameliyat öncesi
dönem gibi doktor ile hastanın bir takım olarak
çalışmasını gerektiren bir dönemdir. Sonuç
olarak, kıl dönmesi hastalığının tedavisinde
ameliyatı yapan doktorun titiz çalışmasının
yanında hastanın da hijyenik şartlara uyması
gerekir. Hangi ameliyat yapılırsa yapılsın bu
bölge düzenli olarak kıllardan temizlenmeli, her gün banyo yapılarak vücut kıllardan
arındırılmalıdır.
Kıl Dönmesi hastalığı nasıl tedavi
edilir?
Tedavi, hastalığın durumuna bağlıdır.
Kronik Kıl Dönmesi Hastalığı ve Konservatif Tedavi: Tekrarlayan enfeksiyon atakları,
akıntıya neden olan olgularda genelde ameliyat
önerilmektedir. Bazı kliniklerde ameliyat dışı
yöntemler uygulanmaktadır.
Sklerozan Madde Enjeksiyonu: Bu yöntemde
Kliniğimizde açık bırakma yöntemlerinden
“marsuplizasyon”, deri kaydırma (flep) ile kapama yöntemlerinden “Limberg flep, V-Y flep,
Cleft lift (modifiye Bascom prosedürü)” sıklıkla
uygulanan yöntemlerdir.
Cerrahi sonrası tekrar görülen hastalık
hem doktoru hem hastayı aynı soruya
yöneltir:
Kıl Dönmesinin hastalığının kanser
gelişimi ile ilgisi var mıdır?
Akut Pilonidal Apse Gelişimine Neden Olan
Kıl Dönmesi Hastalığı: Akut apse varlığı mümkün olan en kısa sürede tedaviye başlanması
gereken bir durumdur. Tedavide; yapılacak
bir kesi ile irinin boşaltılması sağlanmalıdır.
Bu durumda iltihap ve ağrının gerilemesi tedavi edilir. Bu işlem apsenin büyüklüğüne ve
hastanın tercihine göre ameliyathanede genel
anestezi ile veya poliklinikte lokal anestezi ile
de yapılabilir. Küçük bir kesi ile cerahatin (püy)
boşaltılması sağlanır. İşlemden sonra bu bölge
her gün banyo yapılarak veya duş ile temizlenir.
Amaç buradaki cerahat, kıl ve doku artıklarının
temizlenmesidir.
Yara yeri sorunları yaşanmadığı takdirde 18
gün civarında tam iyileşme ve normal günlük
aktiviteye dönüş görülür. Ameliyat sonrası dönemde deri kaydırma yöntemlerinde gerginlik
ve dolayısıyla ağrı daha azdır. Deri kaydırma
yöntemleri sonrasında iyileşme sürecinde özen
gösterilmesi gereken öneriler vardır.
başka kavitenin koterize edilmesi, kriyoterapi,
gümüş nitrat ve %80-90‘lık alkol de bu amaçla kullanılabilir. Her iki yöntemin tedavideki
başarısı sınırlıdır. Pek tercih edilen yöntemler
değildir.
Cerrahi Tedavi: Aşağıda daha ayrıntılı olarak
anlatılan ameliyatlarda özet olarak kıl kisti kavitesinin (kist, sinüs) bir bütün olarak çıkarılması
veya üzerinin tamamen açılması gerekmektedir. Bu bölge açık bırakılabileceği gibi, başka
yerden kaydırılan deri (fleple) ile kapatılma
yapılabilir. Uygulanan tüm cerrahi yöntemlerin
birbirlerine üstünlükleri ve zayıflıkları vardır.
Tedavinin başarısını etkileyen en önemli etken uygun cerrahinin seçilebilme olanağı olan
bir merkezin seçimidir. Doktorun hastasıyla
kadar hastanede kalış gerekli midir?
•Cerrahi sonrası normal günlük hayata dönüş
ne zaman gerçekleşebilir?
Ortaya konulan birçok yöntemin tıp literatüründe yer bulmasında ülkemizden çok
önemli katkılar mevcuttur. Bu yöntemler
karşılaştırıldığında; açık bırakma yöntemleri kolay uygulanabilir ve kısa hastanede kalış
gerektiren yöntem olarak öne çıkar. İyileşme
süreci, sık yapılan pansumanlar ile seyreder; tam iyileşme 45 gün civarındadır. Tam
iyileşme gerçekleşene kadar günlük hayat belirgin kötü etkilenmez. Deri kaydırılarak yapılan
kapalı yöntemler, genellikle bir gün hastaneden
kalış süresi gerektirir. Ameliyat sonrasında açık
yönteme göre enfeksiyon oranı daha yüksektir.
İyileşme dokusunun (skar dokusunun) orta
hatta olması, kuyruk sokumu oluğunun yeteri
kadar derinliğinin giderilememesi yanında enfeksiyon, kılların yeniden yara yerine girmesi
veya batması yarada iyileşme sürecinde ölü
boşlukların kalması hastalığın tekrarlama nedenlerindendir.
Sonuç olarak; kıl dönmesi (pilonidal sinüs)
erken dönemde tedavi edilmesi gereken bir
hastalıktır. Zaman geçtikçe büyüme gösteren
kaviteler, fazladan açılan sinüs ağızları, akıntı
ve apseleşme ile seyreden enfeksiyonlar nedeniyle hayat kalitesinde bozulma, iş gücü kaybı
ve hatta ciddi sağlık sorunlarına yol açar. Tedavi yöntem seçimi, yöntemin uygulanması,
iyileşme dönemi ve cerrahi sonrası bakım
aşamalarını içeren bir süreç olarak kabul edilmeli ve kişiye özel planlama yapılmalıdır.
23
Patalya Thermal Resort
24
Başkent Üniversitesine
ait olan Patalya
Thermal Resort
ülkemizin termal suları
ile ünlü Kızılcahamam
ilçesi, Soğuksu Milli
Park içerisinde dört bir
yanı çam ormanlarıyla
çevrilmiş bir doğa
harikası beldede siz
değerli misafirlerimize
hizmet vermektedir.
Ulaşımı oldukça kolay
olan otelimiz Ankara’ya
80km, Esenboğa
hava limanına 70km
olup, kendinizi şehrin
içindeyken aynı
zamanda şehirden fazla
uzaklaşmadan dışında
da hissedebileceğiniz özel
bir konumdadır.
25
Tüm ihtiyaçlarınıza yanıt verebilecek şekilde
düşünülen aktivitelerimizde yediden yetmişe tüm konuklarımız otelimizde geçirecekleri
her anın keyfini çıkarabilirler. Toplam 2 adet
açık kapalı yüzme havuzları, fin hamamı, türk
hamamı, sauna, fitness center, iki adet kür
havuzu, 16 adet özel aile banyosu ile tüm konuklarımıza hizmet sunmaktadır. Açık termal
havuzda kendinizi termal suyun rahatlatıcı
etkisine bırakıp dört bir yanınızı saran çam
ormanlarının seyrine dalabilirsiniz. Kış mevsiminde üstünüze lapa lapa kar yağarken bile
açık ve kapalı birbirlerine bağlantılı olan havuzlarımızda yüzmenin keyfini dört mevsim
yaşayabilirsiniz.
İş yaşamının stresi, şehrin gürültü ve kirliliği
Geleneksel Türk misafirperverliğini ilke olarak
benimseyen otelimiz termal sudan faydalanmak
isteyen küristlere ve doğa düşkünlerine, özel
günlerini özel mekanlarda geçirmek isteyenlere,
toplantı ve seminer grupları için oldukça ideal
imkanlar sağlayarak hizmet vermektedir.
156 oda 312 yatak kapasitesine ilaveten 6
adet suit dağ evleri ile hizmet veren otel odalarımızda direkt telefon, kablosuz internet erişimi, uydu kanal, tv, minibar, özel kasa, saç
kurutma makinası, termal küvetli banyoları ve
eşsiz orman manzarasıyla tüm konukseverliği
ile sizleri beklemektedir.
26
Sağlık otelinde sağlıklı
yiyecek içecek sunulmlı
prensibi ile hizmet veren
otelimizde siz değerli
misafirlerimize usta
aşçılarımızın organik
sebze ve meyvelerle
hazırlamış olduğu
eşsiz lezzetler damak
zevkinize uygun şekilde
sunulmaktadır.
gibi olumsuz etkenlerden kurtulup sevdiklerinizle ve doğayla baş başa olmak, rahatlamak,
yeniden doğmuşçasına sağlık ve zindeliğe
kavuşmanız için Kür merkezimize gelmeniz
yeterli olacaktır. Konuklarımız için oluşturulan bitki banyomuzdan, rahatlatıcı özellikte
olan aynı kese içinde toplanan bitkiler termal
su ile vücudunuza uygulanarak temiz taze ve
yumuşak bir cilde sahip olmaktasınız, spa
bölümünde uzman bir ekip tarafından size sunulan sıcak taş masajı, hoş kokulu bitki yağlarıyla uygulanan aroma terapi masajı, kese
ve Osmanlı köpük masajları yanı sıra kişiye
özel küvet bakımlarından, bitki banyosu, süt
ve papatya banyoları ile toprağın ve yosunun
güzelliğimize armağanı olan çamur, yosun ve
çikolata banyosu, cildin ihtiyaç duyduğu kolo-
jen, elastin ve vitaminlerin dışarıdan teminini
sağlamak için uygulanan cilt bakımı, parafinli
el bakımı size sunduğumuz özel hizmetler arasındadır.
Ayrıca spor hocalarımız eşliğinde zayıflamak,
vücut geliştirmek, ter atmak vb amaçlarla kullanabileceğiniz fitness center’da, jimnastik,
aerobik, koşu bandı ve bisiklet yardımıyla ideal kilonuza kavuşabilirsiniz.
Patalya Thermal Resort ülkemizde ve
Kızılcahamam’da termal turizmin öncülerinden
olan, deneyimli kadrosuyla insana duyduğu
saygıyı hizmetine yansıtmaktadır.
Bırakın şehir sizi özlesin!
Aileniz ve dostlarınız ile birlikte lezzetli yemeklerinizi konforlu ve ferah bir ortamda tadabileceğiniz 400 kişi kapasiteli ocakbaşı restoranımız siz değerli konuklarımıza dört mevsim
farklı mönüler sunarak tatiliniz süresince unutamayacağınız tatlar yaşatıyor.
Acentalar, özel şirketler, kurum ve kuruluşlar tarafından yapılacak toplantı, kongre, sempozyum, kokteyl ve davetler için
Konferans,Yıldızlı,Bordo,Yeşil ve Mavi salon
olmak üzere 5 ayrı salonda ayrı düzenlerde
tüm ekipmanlarımızla toplantı salonlarımız
sizler için özel olarak düzenlenmektedir.
27
Sağlık, bireylerde, zorunlu, vazgeçilmez ve hayatın her döneminde aynı önemi koruyan temel
ihtiyaçlardan biridir. Bu ihtiyaca cevap veren
personel içinde en önemli meslek grubu ise
hemşirelerdir.
Hemşireliğin, hizmet alan bireyler için yaşamsal
bir önemi vardır. Hemşirelik hizmetleri, hastanın
kendisi, ailesi veya toplumun başka bir üyesi
tarafından karşılanamayan hizmetlerdir.
Mesleğin önemi; hemşirenin, doğanın en değerli varlığı olan insanın kendisine yeterli olamadığı
durumlarda, onun eli, ayağı, gözü olabilen, onu
koruyan kollayan, onun savunuculuğunu yapan
bir konumda olmasından kaynaklanmaktadır.
Hemşireler Günümüz
Kutlu Olsun
Dünyada modern hemşireliğin kurucusu Florence Nightingale’in doğum günü olması nedeniyle
12 Mayıs tüm Dünya’da “Hemşireler Günü” olarak kutlanmaktadır. 1964 yılından itibaren ülkemizde de her yıl 12 Mayıs “Hemşireler Günü”,
içinde bulunduğu hafta da “Hemşirelik Haftası”
olarak kutlanmaktadır.
Her yıl Uluslararası Hemşirelik Konseyi (ICN: International Counsel of Nursing) tarafından Dünyadaki hemşirelik ve hemşirelik uygulamaları
ile ilgili bir tema belirlenmektedir. Genel olarak
her yıl yapılan kutlamalarda bu temaya yönelik
farkındalık konferansları planlanmaktadır. Bu yıl
tema olarak hemşirelikte kanıta dayalı uygulamalar belirlenmiş olmakla beraber Türk Hemşireler Derneği Başkanlığı’nda tüm hastanelerin
katkı ve katılımı ile planlanan bu yıl ki hemşirelik haftası kutlamasında ülkemizde hemşirelik
mesleğinin karşı karşıya kaldığı sorunların ele
alınması öngörülmüştür. Oturumda hemşirelerin
istihdamı, çalışma koşulları ve çalışma ortamları, ücretlendirme ve hemşirelik eğitiminin lisans
düzeyine getirilmesini yeni hemşirelik yasası ile
çözümlediğimizi düşündüğümüz ancak meslek
28
liselerinde eğitimin devamı kararı ile tekrar sorun
olarak gündemimize almak zorunda kaldığımız
hemşirelik eğitimi sorunu ve bu konulardaki
meslektaşlarımızın yaşadığı sıkıntılar ele alınmıştır.
Ülkemizde hemşirelik hizmetleri 2 Mayıs 2007
tarihine kadar 1954 tarih 6283 sayılı hemşirelik
kanunuyla yürütülmüştür. Bu kanunda hemşirelik, lise düzeyinde bir eğitimle kazanılan, görevlerinde hekime bağımlı, kadın mesleği olarak
tanımlanmış ve günümüz koşullarına uymamaktaydı. “Hemşirelik Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin yasalaşması için
1992 yılında başlayan çalışmalar 2 Mayıs 2007
yılında sonuçlanmış ve yasanın yeni halinde;
eğitim farklılığının ortadan kaldırılması, cinsiyet
ayrımına son verilmesi, meslekte uzmanlaşmanın tanımlanması gerçekleşmiştir. Yasanın
kabulü sevindirici olmakla beraber çözümlenememiş ve/veya çözüm bekleyen mesleki sorunlarımızın olması, hemşirelik günü kutlamalarımızda önceliğimiz olmuştur.
Günümüzde yaşanan mesleki sıkıntılara rağmen,
hemşirelik kavramı birçok aşamadan geçmiş ve
her aşamada yeni bir boyut kazanarak bireyin,
ailenin ve sonuç olarak toplumun sağlığını korumak, geliştirmek amacıyla bilim ve sanattan oluşmuş bir sağlık disiplini kavramına dönüşmüştür.
Hemşirelik bilimi; teorinin, pratiğin, araştırmanın
ve eğitimin birbiriyle ilişkisinin bir sentezidir. Profesyonel hemşireliğin temel öğeleri ise; bakım
verme ve insanlara yardım etmektir.
Hemşirelik, bireyin var olan ya da olabilecek
sağlık sorunlarına verebileceği tepkileri gözlemleyen ve değerlendiren bir sorun çözme sürecidir. Bu süreç, hasta olan ya da sağlık hizmetlerine ihtiyacı olan kişiyle, bu ihtiyacı fark edip
buna yanıt vermek üzere eğitilmiş bir hemşire
arasındaki insan ilişkisidir.
Hemşirelik, bir toplum
hizmeti olarak uzun yıllar
varlığını korumuş bir meslek olup,
insan sağlığını geliştirmek ve hastanın bakımını sağlamak isteği ile
ortaya çıkmıştır.
Hemşirelik, geçmişten günümüze dek sosyal,
kültürel ve teknolojik değişimlerle kendini yenilemeyi başaran, birey, aile ve toplumun sağlık
durumu ile ilgilenen uygulamalı bir sağlık disiplinidir. Günümüzde de gelişimini aynı doğrultuda sürdüren hemşirelik; insanı tanımayı ve
insanın yaşam süreci boyunca deneyimlediği
sağlık/ hastalık durumlarında gereksindiği bakım ve uygulamaları gerçekleştirmektedir. Yeni
doğum yapmış bir annenin ilk annelik deneyimini paylaşmak, dünyaya yeni merhaba diyen
bir bebeğin ilk temas ettiği kişi olmak, yeni tanı
almış bir bireyin hastalığa uyumunu kolaylaştırmak, yaşlı bir bireyin evdeki tedavi planını nasıl
yürüteceği konusundaki endişelerini azaltmak,
ölmekte olan bir bireyin bu dönemi onurlu ve
huzurlu geçirmesini sağlamak ve hasta yakınlarının duygularını anlamak…ve bütün bu birliktelikte kişilerin profesyonel, kaliteli ve güvenli bir
sağlık hizmeti almasını sağlamak mesleğimizi
diğer mesleklerden farklı kılan özelliklerdir.
Hemşireliğin özgün işlevi bakım vermektir.
Hemşirelik bakımı tüm dünyada gereksinilen
evrensel bir hizmettir. Sözlük anlamıyla Bakım:
Bir şeyin iyi gelişmesi, iyi bir durumda kalması
için verilen emektir. Birinin beslenmesi, giyinmesi gibi gereksinimlerini üstlenme ve sağlama
işi anlamlarını taşır. Bakım: Birinin bir başkasına yönelik ilgi, özen, dikkat, koruma, geliştirme,
iyiliğini sürdürme amaçlarıyla yüklü, zihinsel,
fiziksel, duygusal, kişilerarası ve sosyal bir eylemdir.
Hemşireler bireylere farklı çalışma ortamlarında
bakım hizmetlerini yürütmektedirler. Bu alanlar
daha çok hastaneler olmakla beraber okul, yaşlı
bakım evleri, iş yerleri gibi diğer alanlarda da
hizmet sunmaktadırlar.
Hastanelerde hemşireler, sağlık ekibi içerisinde
hasta bireyin ve ailesinin her türlü problemle-
rinde 24 saat boyunca ilk başvurdukları ve bu
görevi nedeniyle sağlık ekibi içerisinde iletişimi
sağlayarak kilit rol oynayan sağlık personelidir.
Hemşireler, birey ve grupların gereksinimleri
doğrultusunda planlanan sağlık bakımını uygulamak üzere hekim ve diğer sağlık personeli,
hasta ve ailesi arasındaki bağlantıyı sağlayan
tek meslek üyesidir.
Hemşirelik hizmetlerindeki başarı ve yetenek,
hemşirenin beyni, kalbi ve ellerinin yardımı
ile bir bütün olarak yaptıklarında yatmaktadır.
Hemşireliğin bilim olarak amacı bilme ve kavrama; hemşirelik sanatının amacı ise beceridir.
İlgiyi, özeni eyleme dönüştüren
eller…Şefkati rahatlamaya
dönüştüren dokunuşlar…Sevgiyi
iyileşmeye dönüştüren
gülümsemeler…
İşte Hemşirelik Sanatı
Dünya nüfusundaki artış, hastalık türlerindeki
artış ve değişim, sağlık bilimlerinde ve sağlık bakım teknolojilerindeki gelişmeler, hasta/
toplumun kaliteli bakım alma isteği ve yaşlı
nüfusun ve kronik hastalıkların artması gibi değişimler sağlık hizmetlerine talebin artırmasının
yanı sıra hemşirelik hizmet gereksinimini de
artırmıştır. Bu değişim ve gelişmeler hemşirelerden beklenen rollerin genişlemesine, hemşirelerin bilgi ve beceri yönünden daha donanımlı
olmasını yol açmıştır.
Günümüz hemşiresinden beklenen roller problem çözme yetisine sahip, kendi öğrenme gereksinimlerinin farkında, azimli, kendine güvenen, sorumluluklarının bilincinde, bireylere ve
topluma danışmanlık edebilen, insan haklarına
ve bireyselliğe saygılı ve insanları bütüncül bir
yaklaşımla ele alabilmesidir. Hemşireliğin gerçek bir meslek statüsüne doğru ilerlemesi,
hemşirelerin ortaya koyduğu hizmetlerin farkında olunması ve bu hizmetlere değer verilmesi,
öncelikle biz hemşirelerin mesleğimize, rol ve
sorumluluklarımıza önem vermemize bağlıdır.
Bizler Başkent Üniversitesi hemşireleri olarak
Başkent Üniversitesine bağlı sağlık kuruluşlarında sağlıklı/hasta birey ve yakınlarının yaşam
kalitesini artırmak ve hemşirelik mesleğinin
gelişimine katkı sağlamak üzere; bütüncül ve
kanıta dayalı hemşirelik anlayışı ile koruyucu, geliştirici ve iyileştirici sağlık hizmetlerini
sunmak ve meslekte akademik çalışmalara ve
bilimsel araştırmalara olanak sağlayarak, bilgi
ve uygulamaları desteklemek amacıyla Kurucu
Rektörümüz Prof. Dr. Sayın Mehmet Haberal’ın
belirttiği gibi 7 gün 24 saat çalışarak, hastalarımızın yaşamlarında olumlu bir iz bırakmak ve
memnuniyetlerini artırmak için çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.
Amacımız, hem mesleki gelişmeleri, hem de
artan toplumsal beklentileri yanıtlamak için
vazgeçilmez ölçüt olan bilimselliği temel almak
ve bu temeli oluşturan kuramsal bilgiyi hizmet
alanında uygulama ile bütünleştirmektir.
•Profesyonel hemşirelik bakımını teorik içerikle donanmış bir şekilde sunarak bireylerin
bakım kalitesini ve memnuniyetini artırmak,
•Otonomi sahibi olarak ekip anlayışı içinde etkili iletişim becerisini kullanarak profesyonel
hizmet sunmak,
•Değişim ve gelişime açık olarak çağdaş teknoloji ve bilgi düzeyine ulaşmak ve bilimsel
gelişime önderlik etmek,
•Bireylerin güvenli ve kaliteli bakım alabilmeleri için nitelikli hemşireler yetiştirmek kurumumuzun hemşirelik hizmetleri vizyonudur.
Hastanemizde hemşirelik bakım kalitesinin artırılması amacıyla tüm ekibimiz işbirliği içinde
çalışırken, aynı zamanda bilginin toplandığı ve
dağıldığı kurumlar olan Üniversitemizin Sağlık
bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü ile de işbirliği içinde hizmet sunumu yürütülmektedir.
Kurumsal hemşirelik vizyonumuza ulaşmamıza
katkı sağlayan tüm hemşire arkadaşlarımın ve
farklı sağlık bakım ortamlarında mesleğini sürdüren tüm meslektaşlarımın Dünya Hemşireler
Gününü kutluyor, toplumsal ve mesleki birlikteliğimizin devamını diliyorum.
Bu yılda 12 Mayıs Dünya Hemşireler Gününü
hastanemizde, Başhekimimiz Prof. Dr. Sayın
Ali Haberal, Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Öğretim Elemanları ve tüm hemşire
arkadaşlarımız birlikte kutladık. Kutlamada Prof.
Dr. Sayın Ali Haberal yaşadığımız zor günlere
rağmen ekip olarak birlikte bu hizmeti sunuyor
olmaktan duyduğu mutluluğu paylaştı. “Ben
hekim olarak ameliyatı yaparım, ameliyatın
başarısı siz değerli hemşirelere bağlıdır”
sözleriyle hastaların tedavi süreçlerinde hemşirelerin rolünün önemini ve ekip çalışmasında
hemşireliğin vazgeçilmezliğini vurgulayan bu
yılda aramızda bulunamayan Kurucu Rektörümüz Prof. Dr. Sayın Mehmet Haberal hocamıza Başkent Üniversitesi hastanesi hemşireleri olarak sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz.
Bir sonraki hemşirelik günü kutlaması pastasını
birlikte kesmek ümidiyle…
29
Yrd. Doç. Dr. Alp Aydınalp
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi
Kardiyoloji Anabilim Dalı
Kalp Krizi ve
İlk Yardım
Yetişkin yaş gurubunda en sık görülen ölüm
nedeni kalp hastalıklarıdır. Diğer hastalıkların aksine
kalp hastalıklarının sıklığı giderek artmaktadır.
Bunun en önemli sebebi sedenter yaşam tarzı ve buna
bağlı olarak obesitenin giderek artmasıdır.
Modern yaşam tarzında insanlar, besin ürünlerine daha kolay ulaşmakta,
buna karşılık fiziksel aktiviteleri giderek azalmaktadır. Fazla kilo ve sağlıksız
beslenme, diyabet, kan basıncı yüksekliği ve kan yağlarında dengesiz artışa
sebep olmaktadır. Genelde orta yaş hastalığı olarak bildiğimiz koroner arter
hastalığı, aslında genç yaşlardan beri süre gelen kötü beslenme, sigara, kan
basıncı yüksekliği ve diyabet gibi etkenlere bağlı olarak yıllar içinde gelişir.
30
31
sağlık ünitesine hastayı yoğun bakım şartlarında
doktor nezaretinde sevk etmelidir.
Kalp krizinde ilk yardım bu konuda ehil kimseler tarafından yapılmalıdır. Müdahaleyi yapacak kişilerin ileri kardiyak ilk yardım kursu
almış olmalıdır. Müdahalede büyük ihtimalle
defibrilatör cihazları gerekecektir. Bu cihazları
ancak bu konuda eğitim almış kişiler kullanabilirler. Günümüzde havaalanları, metrolar ve
alışveriş merkezlerinde otomatik çalışan defibrilatör cihazları kullanıma girmiştir. Ancak
bunları kullanmak için o merkezde eğitimli
9.5çağırılması veya acil servise başvuru).
Dilaltı nitrat tabletleri alınabilir. Ancak tansiyonu düşük veya aşırı hassas kişilerde bu
dilaltı hapları bayılmaya sebep olabilir. Bazı
kalp krizi durumlarında ise dirençli tansiyon
düşüklüğü yapabilir. Bu sebeple doktoru daha
önce önermediyse dilaltı hapının yine sağlık
personeli tarafından verilmesi önerilir.
Yukarda sayılan belirtiler kalp krizi dışında
pek çok durumda yaşanabilir, ancak kalp krizi tanısının atlanmaması amacı ile mutlaka bu
şikâyetleri olan kişiler acil servislere başvurmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki kalp krizinde
zaman hayattır.
Koroner arter hastalığının sıklığının zaman
lanamaz ise geri dönüşü olmayan zedelenme
içinde artması beklenmektedir. Bunun en
ortaya çıkar. Bu zedelenme kısa veya uzun dö-
önemli sebebi çocuklarımızın sokakta oyun
nemde hayatı tehdit eden sonuçlara sebep ola-
oynamak yerine zamanlarının çoğunu televiz-
bilir. Bu sebeplerden dolayı kalp krizinin erken
yon veya bilgisayar başında geçirmeleridir.
tanı ve tedavisi hayati öneme sahiptir.
Özellikle sağlıksız beslenen ve az hareket eden
çocuklarda obesite gün geçtikçe artmaktadır.
Buna bağlı diyabet ve kan yağ metabolizma
hastalığının sıklığı çocuk yaşlarda giderek artmaktadır. Genç yaşlardan itibaren oluşmaya
başlayan damar çeperlerindeki yağlı çizgilenmeler, stres, sigara, kan yağ metabolizma
bozukluğu, hava kirliliği gibi dış etkenler ve
kan basıncı yüksekliği, diyabet, genetik gibi iç
etkenler sonucunda damarlarda aterosklerotik
plaklar gelişmesine sebep olurlar. Damar yüzeyindeki bu plakların çeşitli dış ve iç etkenler
sonucunda yırtılmaları ölümcül bir hastalık
olan kalp krizine sebep olmaktadır ( Şekil 1)
32
Kalp krizi ölümcül bir hastalık olmasına rağŞekil 1; Zaman içinde damar çeperinde biriken
yağ hücreleri aterosklerotik plak gelişimine sebep olur (1,2,3,4). Plak yırtılarak (5) kalp krizine
sebep olur.
Kalp damarı çeperindeki plak yırtılması damar
duvarında pıhtı oluşmasına sebep olur, bu pıhtı
kan akımını yavaşlatır veya durdurur. Buna bağlı
olarak kalp damarları kalp adalesini besleyemez.
Kalp adalesindeki zedelenmeye kalp krizi veya
miyokard enfarktüsü denilir. Beslenemeyen kalp
adalesinde kanlanma kısa sürede tekrar sağ-
men yıllar içinde tedavide önemli yol kat edilmiştir. Ambulans hizmetleri ile acil ilk müdahale, yoğun bakım ünitelerinde yakın takip,
pıhtı eritici tedavilerin gelişmesi ve kateter
yolu ile pıhtı ve tıkanıklığın mekanik yolla tedavisi sayesinde, birkaç dekat önce ölümcül
seyreden bu hastalık nerdeyse tam olarak tedavi edilebilmektedir.
Kalp krizinde ölüm ve kalp adale zedelenmesinin engellenmesinde anahtar faktör zamandır.
Damarın açılması ne kadar kısa sürede yapı-
1.Hasta 5 dakika içerisinde
ambulans çağırmalıdır
2.Ambulans ilk müdahaleler ile
birlikte 30 dakikadan kısa sürede
hastayı acil servise götürmelidir 3.Hasta acil servis kapısından
girdikten sonra tanı konulmalı
anjiyoplasti yapma imkânı yoksa
30 dakika içinde damar açıcı ilaç
damardan verilmelidir.
4.Hasta acil servis kapısından
girdikten sonra tanı konulmalı
imkân dâhilinde ise 90 dakika
içinde anjiyoplasti ile damar
açılmalıdır, imkân dâhilinde değil
ise bu süre zarfında anjiyoplasti
yapabilecek merkeze nakledilir.
Nakil imkanı yoksa damar açıcı
ilaç verilir.
Şema 1: Kalp krizinde ideal tedavi şeması
labilirse bu hastalıktan oluşabilecek zarar ve
ölüm tehlikesi o kadar azalır. Sağlık çalışanları
ve doktorlar bu hastalığın tedavisinde adeta zamanla yarışırlar. Ne kadar çabuk damar
açılır ise hasta o kadar uzun yaşar. Bunun için
ambulans hizmetleri, acil servisler, kardiyoloji
yoğun bakım üniteleri ve kateterizasyon laboratuarları tam bir uyum içinde çalışmalıdırlar.
Hastanın taşınması, ilaç veya balon kateter
tedavisinin ideal süreleri sınırlar çerçevesinde
belirlenmiştir (Şema1).
Kalp krizi geçiren hasta en kısa sürede ambulans
çağırmalı veya acile başvurmalı. Ambulansta
veya acil serviste hastayı gören sağlık personeli
en kısa sürede acil müdahale gerektiren ortamı
sağlamalı ve tanı koymalı veya tanı koyacak
doktoru bilgilendirmelidir. Tanı koyan doktor ise
en kısa sürede hastaya müdahale etmeli, eğer
müdahale edemiyorsa müdahale edebilecek
33
•
•
•
•
•
•
•
Prof. Dr. Y. Cem Aygün
Başkent Üniversitesi, Tıp Fakültesi
Üroloji Anabilim Dalı
Sık ve ani idrara çıkma ihtiyacı
Bulanık ve kötü kokulu idrar yapma
Karın alt bölgesi ve kasıklarda ağrı hissi
Terleme
Yorgunluk
Bulantı, kusma
Cinsel ilişki esnasında ağrı hissi olabilir.
Bu şikayetlerin bir veya birden fazlasının varlığında aklımıza sistit tablosu gelmelidir. Bu gibi
şikayetlerin varlığında basit bir idrar analizi ile
tanı konulabilir. Tahlilde lökosit varlığı bazen de
bakteri görülmesi tanıyı koydurur. Kesin tanı idrar kültürü ile konur, sonuca göre uygun antibiyotikler kullanılması gerekmektedir. Bol miktarda
su içilmesi de tedavide yardımcıdır.
Balayı Sistitine Karşı Çiftler Nasıl
Önlem Almalıdır?
Balayı
Sistiti
34
•İlişki öncesi ve sonrası idrara çıkılmalıdır.
•Tuvaletten sonra önden arkaya doğru kişisel
temizlik yapılmalı. Böylece vajinal ve rektal
bölgedeki bakterilerin idrar yollarına girmesi
engellenmis olur.
Sistit; hemen hemen her kadının ömründe en
geçer. Kadınlarda idrar kanalı ile vajinanın yakın-
yaşayan kadınlarda uzamış ilişki süresi, vajina
az bir kez yaşadığı, idrarda yanma, sık idrara
lığı dolayısıyla idrar yolu enfeksiyonu erkeklere
komşuluğundaki üretra denilen idrar kanalının
çıkma, idrar yapamama gibi yakınmalar ile kar-
oranla daha sık ve kolay görülür. Evlilikte ilk cin-
dış ağzında tahrişe yol açar. Bu tahriş ile cinsel
şımıza çıkan tehlikeli olmayan ancak rahatsız
sel ilişki sonrasında ve takip eden balayı günleri
organdaki mikroplar kolayca idrar kanalına bu-
edici bir hastalıktır. Bazı kadınlarda hemen her
içerisinde idrar yollarına enfeksiyon yapan mik-
laşarak enfeksiyona yol açabilir. E. coli denen
cinsel ilişki sonrası, sık ve ağrılı idrara çıkma
ropların bulaşması ile oluşan ve sistit şikayetleri
dışkı kaynaklı bir bakteri, enfeksiyonların en sık
gibi sistit belirtileri görülür. Şikayetler genellikle
ile seyreden tabloya “Balayı Sistiti” adı verilmek-
sebebidir. Sistitin belirtileri;
bir iki gün sürer ve yeniden ilişkiye girene kadar
tedir. Özellikle ilk cinsel deneyimlerini balayında
• İdrar yaparken yanma ve acıma hissi
•İdrar bekletilmemeli (ertelenmemeli) ve tuvalet seçiminde aşırı titiz davranılmamalı. Tuvaletten idrar yolu enfeksiyonu bulaşma riski
sanıldığından çok daha azdır. Enfeksiyona çoğunlukla vücutta normalde bulunan mikroplar
neden olur
•Bol sıvı alınmalıdır (mümkünse günde 8 bardak).
•Cinsel ilişki esnasında yeterli kayganlığın sağlanarak üretranın zedelenmesini azaltmak için
su bazlı kayganlaştırıcı jeller kullanılabilir.
•Genital bölgenizin uzun süre nemli kalmasına
izin verilmemeli, naylon, sıkı iç çamaşırları
giyilmemelidir. Pamuklu iç çamaşırları tercih
edilmelidir. Her gün mutlaka iç çamaşırlar değiştirilmelidir.
•Vajinal duş, banyo yağları ve spreyler enfeksiyona yol açıyorsa bunların bırakılması şikayetleri geçirebilmektedir.
•
Bazı hastalarda tüm bu önlemlere rağmen sistit
tablosu yine de oluşabilmektedir bu durumda
üroloğa danışmak ve tedavi önerilerine uymak
iyileşmek için çok önemlidir. Bazen idrarda so-
rumlu tutulabilecek hiçbir mikroorganizma bulunmaz ve bazı kadınlar antibiyotik tedavisinden
sonra da, aynı sıkıntıları yaşamaya devam ederler. Bu gibi durumlarda her cinsel ilişkiden sonra hafif dozda nitrofurantoin veya trimetroprim
– sulfamethoxazol gibi ilaçlar alınabilir. Ayrıca
yanma ve ağrı gibi istenmeyen hislerin azaltılması için, ‘azo’ bileşikleri olan ilaçlar verilebilir.
Enfeksiyon tablosu oluşumu ağrılı cinsel ilişkiye neden olabilmektedir. Bu durum özellikle ilk
cinsel deneyimini balayında yaşayan bir kadın
için çekilmezdir. İlk ilişkileri şiddetli bir ağrı ile
yaşamak, sonraki ilişkilerinde de bu şekilde bir
cinsel yaşama sahip olunacağı endişesine yol
açarak kadının cinsellikten uzaklaşmasına veya
soğumasına da neden olabilmektedir. Tedavi
edilmeyen ve ciddiye alınmayan balayı sistiti
ileride cinsel isteksizliğe ve cinsel ağrı bozukluğuna zemin hazırlayabilir. Bu nedenle daha önce
de bahsettiğimiz önlemler uygulanmalı gerekirse
cinsel danışmanlık ve rehberlik hizmetlerinden
faydalanılmalıdır.
35
Yrd. Doç. Dr. Sezin Akça Bayar
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi
Göz Hastalıkları Anabilim Dalı
Kuru Göz
Sendromu
Kuru göz, oküler yüzeyde
hasara yol açan gözyaşı
yetersizliğinden veya aşırı
buharlaşmaya bağlı gözyaşı
filminin düzensizliğinden
ortaya çıkar. Kuru gözde ya
gözyaşının üretilmesinde bir
sorun vardır ya da gözyaşının
aşırı buharlaşması söz
konusudur. Bu durum, en
sık göz bozukluklarından
biridir ve sürekli artmaktadır.
Kadınları erkeklerden daha
sık etkilemektedir ve sıklıkla
40 ile 60 yaşları arasında
görünmektedir. Kuru göz
sendromunda, gözyaşı
tabakası incelir veya daha
az stabil hale gelir. Duyusal
sinirlerle donatılmış kornea,
özellikle duyarlı bir reaksiyona
sahiptir ve hastalarda günlük
yaşamı bile etkileyebilecek
rahatsızlıklara yol açar.
Kuru Göz Sendromu Nedenleri
Kuru Göz Sendromu’nun (KGS) birçok nedeni vardır. Kuruluğun en sık görülen sebeplerinden biri yaşın ilerlemesidir.
Yaşlandıkça insan vücudu daha düşük yağ üretir. Bu durum,
erkeklere oranla daha kuru cildi olan bayanlarda daha sık
görülür. Yağ eksikliği ayrıca gözyaşı tabakasını da etkiler.
Sulu katmanı desteklemek için yeterli yağ olmaksızın, gözyaşı filmi daha hızlı buharlaşır ve kornea üzerindeki kuru
alanlardan ayrılır. Sıcak, kuru ve rüzgârlı iklim, yüksek yer,
klima, sigara dumanı gibi birçok dış faktör de kuru gözlerin
sebebidir. Birçok insanın, okurken ya da bilgisayarda çalışırken gözleri tahriş olabilir. Belirli aralıklarla gözleri dinlendirme veya göz kırpma sayesinde gözler rahatlar.
36
37
•Mesleki faktörler. Uzun süre mikroskop veya
bilgisayar başında çalışmak evaporasyonu
arttırmaktadır.
•Nutrisyonel faktörler. Omega-3 yağ asitlerinden zayıf ya da omega-6’nın oranının
fazla olduğu diyetler. Düşük vitamin A alımı
KGS’nu arttırabilir.
•Hormonal durum. Birçok yayında androjenlerin yağ salgılayan bez fonksiyonunu regüle
ettiği ve androjen eksikliğinde KGS’na yatkınlık oluşturduğu kanıtlanmıştır.
•Sistemik ilaçlar. Birçok sistemik tansiyon
ilacı ve depresyon ilaçları kuru göze neden
olabilmektedir.
•Göz Damlaları. Koruyucu madde içeren suni
gözyaşı ve glokom ilaçlarının sık kullanımı.
•Numara düzeltici lazer uygulanımı. Kornea
duyarlılığını hasara uğratıp geçici kuru göze
neden olabilmektedir.
•Diyabet, romatizmal hastalıklar, kronik böbrek yetmezliği, hepatit C, radyasyon tedavisi,
kemik iliği nakli diğer KGS nedenleridir.
Belirtiler
•Yabanci cisim hissi: göz içindeki bir kum
veya kirpik gibi
•Kaşınma
•Yanma
•Tahriş, kızarıklık
•Gözlerde sulanma: kuru alanlar gözyaşı kanallarını uyarırlar
•Okuma, TV izleme veya bilgisayarda çalıştıktan sonra artan bir rahatsızlık
•Göz kırpma ile düzelen bulanık görüş
•Salgılar: uzayan yapışkan lifler
•Göz kapaklarını açmada zorluk; ağır göz kapakları
kornea yüzeyi hasarı ve gözyaşı akımını saptamaya yöneliktir.
Kuru göz bir çok sistemik hastalıkla beraber
seyredebildiği için hemogram, sedimentasyon,
ANA, RF, tiroid fonksiyon testleri, anti-Ro, antiLa antikorlarının bakılması tanı için önemlidir.
Tedavi
Kuru göz sendromunda tedavi öncelikle varsa
göz kuruluğunu yaratan nedenin ortadan kaldırılması yönünde olmalıdır. Daha sonra eksilen
gözyaşının replasmanına yönelik medikal tedavi ya da varolan gözyaşının kornea yüzeyinde
daha fazla kalmasına yönelik gözyaşı kanalı
tıkaçları uygulanması uygulanması şeklinde
olabilir. Hastaların öyküleri kuru göze sebep
olan durumları gösterebilir ve uygun tedavi bu
sebeplerin ortaya çıkarılmasından sonra başlanmalıdır. Göz kuruluğuna eşlik eden sistemik
hastalıklar tedavi edilmelidir. Romatolojik hastalıklar en başta gelen sistemik hastalıklardır.
Gözkapağı bozuklukları da sıklıkla kuru göz
semptomlarına neden olabilmektedir. Mekanik
gözkapağı bozuklukları cerrahi olarak tedavi
edilmelidir. Meibomian bezlerinin artmış sekresyonun temizlenmesi ılık kompresyon ve
kirpiklerin mekanik temizliği, gerektiğinde de
tetrasiklinli ilaçların kullanımı ile yapılır.
dir. Bu tür çalışmalar umut verici olmakla birlikte araştırma seviyesindedir ve androjenlerin
sistemik olarak değil, lokal etkili preparatları
üzerinde çalışılmaktadır.
Medikal Tedavi: Kuru gözün en yaygın tedavisi
suni gözyaşı içeren damla, jel ve pomadlardır.
Suni gözyaşları düzgün bir gözyaşı tabakası
sağladığından hasta konforunu sağlar. Suni
gözyaşlarının kullanımının kolay olması ve
yüzey toksisitesinin olmaması gerekmektedir.
Suni gözyaşı içeriğindeki koruyucu maddeler
gözyaşı film tabakasını bozarak kornea yüzeyini zarara uğratır. Suni gözyaşları sık kullanılabildiğinden koruyucu madde içermeyen tek
kullanımlık suni gözyaşları en sık kullanılan
ajanlar haline gelmiştir.
Koruyucu Bakım Hakkında Tavsiyeler
Tıkaçlar: Alt punktum denilen gözyaşının alt
kapakta emildiği küçük açıklığın kapatılması
amacıyla geçici veya kalıcı olarak alt punktum
tıkaçları veya kanal içi kollajen tıkaçlar kullanılabilir.
Hormon Tedavisi: Patogenezde de anlatıldığı
gibi androjenlerin kuru göz semptomlarını azaltığı, anti-inflamatuar etki gösterdiği bilinmekte-
Kuru göz sendromunun belirtilerini hafifletmek
veya ortadan kaldırmak için göz doktorunuzu
düzenli ziyaretleriniz ve aşağıdaki önerilere
uyunuz.
•Günde en az 2 litre su için
•Diyetinize omega 3 içeren besinleri ekleyin
•Yeterince uyuyun
•Klimadan ve kuru ortamlardan kaçının, bulunduğunuz ortamı nemlendirin
•Bisiklet sürerken, kayak veya yüzme yaparken koruyucu gözlükler kullanın
•Sigara içmeyin ve dumanlı ortamlardan uzak
durun
•Nemlendiriciler kullanın
•Kontakt lensleri nemli tutun
•Gün ışığında çalışın, ancak doğrudan güneş
ışığından sakının
•Ekrandaki yansımalardan sakının ve ekran ile
aranızda 50-70 cm’lik uzaklığı koruyun
•Daha sık göz kırpın ve düzenli kısa aralar verin.
Tanı
Gözyaşı anormalliklerini bir veya daha fazla altta yatan nedene göre sınıflandırırsak daha iyi
tedavi edebilme imkanımız olur.
Hacim bozuklukları: Gözyaşı hacim bozuklukları en sık rastlanılan gözyaşı anormalliklerini
oluşturur. Genel olarak iki sebepten kaynaklanır :
1.Gözyaşı salınımının az olması; Lakrimal
bezlerin (gözyaşı üretiminin olduğu bez) doğumsal hastalıkları.
2.Buharlaşma artışı.
3.Ayrıca kontakt lens kullanıcıları da Kuru
38
Göz Sendromu’ndan şikayet eder. İlaçlar,
tiroid bozuklukları, A vitamin eksikliği ve
Parkinson, Sjögren Sendromu (kuru gözler
ve ağız kuruluğuna neden olan otoimmün
bir hastalıktır) gibi hastalıklar da Kuru Göz
Sendromu’nun nedenlerindendir.
Risk Faktörleri
•Çevresel faktörler. Nem azlığı, yüksek sıcaklık, rüzgar ya da klima, kötü hava kalitesi,
sigara içimi KGS semptomlarını kötüleştirebilir.
Her hastalıkta olduğu gibi kuru gözde de tanıya yaklaşım hasta ile ilk karşılaşmada başlar.
Hastanın göz kırpma oranı, gözlerinde sulanma
veya göz çevresinde “ akne rozasea “ gibi lezyonların olması tanı için yol göstericidir. Ayrıca
hasta öyküsünde; kuru gözün birarada bulunabildiği sistemik hastalıklar olması nedeniyle
miyalji, artralji, kilo kaybı, ateş gibi nonspesifik
semptomlar da sorgulanabilir.
Tanıda semptomları ve klinik bulguları değerlendirmek amacıyla tanısal testler kullanılmaktadır. Klinik öykü ve semptom sorgulaması için kullanılan özel testler yararlıdır.
Diğer tanısal testler gözyaşı filmi bozukluğu,
39
İçtiğiniz kafeinli içecekleri çay, kahve gibi ve alkolü sıvı olarak kabul etmeyin diüretik olduklarından sıvı ihtiyacınızı karşılamazlar. Yaz aylarında suyun alternatifi; ayran, süt, taze sıkılmış
meyve suları, soda (günlük bir tanenin üstüne
çıkmayın, tansiyon hastalarının ise kullanmaması gerekir), bitki/meyve çayları, taze meyve
ve sebzeler olabilir. Sıcak havalarda dışarıda
satılan içeceklerin içerisine buz koydurmayın
ağzı kapalı kapta soğutulmuş içecekleri kullanın çünkü kullanılan buzun suyunun nereden
geldiğini bilemezsiniz.
Uzm.Dyt.Gözde ARITICI
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi
Beslenme ve Diyet Anabilim Dalı
Susuz kalmamak önemli ancak; sıcak havalarda serinlemek amacıyla içilen aşırı miktarda
asitli gazlı içecekler, limonata ve meyve suları
kilo kontrolünüzü kaybetmenize neden olabilir.
1 su bardağı içilen taze meyve suları 200kkal
enerji sağlarken 1 kutu kolalı içecekler 130 kkal
enerji sağlamaktadır.
Gıda Zehirlenmelerine Dikkat
Mikrop veya toksin bulaşmış gıdaların veya suların alınması ile yaz aylarında gıda zehirlenmelerine sık rastlanır. En sık görülen belirtileri; bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal, ateş, yorgunluk
ve halsizliktir. Et, tavuk, balık, süt ve ürünleri
potansiyel olarak riskli besinlerdir ve saklanma
koşulları önemlidir. Süt ürünlerindeki bozulmaların bir kısmını meydana gelen değişikliklerden
de anlayabiliriz; dondurma bozulduğunda kristalleşme ve acılaşma, süt ve tereyağı bozulduğunda tadına acılaşma ve kokusunda bozulma,
peynirde bunlara ilaveten kumlu yapı, yoğurtta
ise suyun ayrılması görülür.
Yaz Aylarında
Beslenme
Rehberi
40
Vücudunuzu Susuz Bırakmayın
Yaz aylarında sıvı ve elektrolit kaybı çok olacağı için su, sebze ve meyve tüketimine dikkat edilmelidir. Herkes için standart bir miktar
belirlemek çok doğru olmamakla birlikte Dünya
Sağlı Örgütü(WHO) erkekler için 3 lt, kadınlar
için 2 lt su tüketimini günlük önermektedir. İçilen suyun sıcaklığı çok önemli değildir. Fiziksel
aktivite yapıldığında veya gün içerisinde aşırı
terlendiğinde fazladan su tüketme gerektiği
unutulmamalıdır. Özellikle çocuklara sıcaklarda
belirli aralıklarla su desteği yapılması önemlidir. Spor yapan veya sokakta oyun oynayan
çocuklar çoğu zaman su içmeyi unutmaktadır
anne ve babaların bu konuda çok dikkatli olmaları gerekir.
Özellikle yaz aylarında bozulma her zamankinden daha fazla olacağı için pastörize edilmemiş
süt ve ürünlerini kesinlikle kullanılmamalıdır.
Evde yapmış olduğunuz kaynatma işlemi ile
sütü pastörize etmeniz mümkün değildir yaptığınız uzun kaynatma işlemi bakterilerin ölmesini
sağlamadığı gibi sütün içerisindeki vitaminlerin
pek çoğunda ciddi azalmalara neden olacaktır.
Et ve ürünlerinin hijyenik kalitesi kesim aşamasında korunur ya da bozulur. Mikrobiyolojik kalitesi ise mezbahalarda uygulanan kesim
koşullarına, dağıtım koşullarına ve kasaplardaki
muhafazalarına bağlıdır. Bu koşulların kontrolü
tüketiciler olarak mümkün olmadığı için bize
düşen görev satın aldığımız et ve ürünlerini
temizliğine güvendiğimiz kasaplardan almalı,
uygun koşullarda depolamalı ve ete iyi bir pişir-
me işlemi uygulamalıyız etin yapısında bulunan
virüs, bakteri ve parazitlerin birçoğu pişirme
işlemi ile yok edilebilir.
Kırık ve çatlamış yumurta satın almayın. Taze
yumurta, kabuklu olarak soğutucularda 4-5
hafta saklanabilir. Ülkemizde pastörize olmayan yumurta kullanımı yaygın olduğundan
yumurta kaynaklı zehirlenmeler sık yaşanmaktadır. Ambalajı açılmamış pastörize yumurtalar
soğutucularda 10 gün, dondurucularda 1 yıl
saklanabilir. Satın aldığınız yumurtalara muhafaza kabından çıkarmayın, kullanmadan önce
dış yüzeyini su ile ovalayarak temizleyin.
Yaz aylarında buzdolabının sıcaklığı kontrol
edilmeli potansiyel olarak riskli olan bu besinler 4-4.5C0 de depolanmalıdır. Dondurulmuş
besinler alınırken -18C0 de saklandığından
emin olunmalı, ambalajın içerisinde buz kristalleri olan ürünler satın alınmamalıdır. Pişen
yiyecekler hemen tüketilmeyecekse en fazla iki
saat içerisinde soğutulup buzdolabına kaldırılmalıdır.
Az Az Sık Sık Hafif Yiyeceklerle Beslenin, Kahvaltıyı Atlamayın
Son dönemlerde yazılı ve görsel basında bu
uyarının tam tersi söylenmesine, günde 1-2
kez beslenin ara öğün almayın denmesine
karşın yapılan bilimsel çalışmalar az az sık sık
beslenen kişilerin kilo kontrolünü öğün sayısı
az olanlara göre daha kolay sağladığı, yetişkinlerin işlerinde çocukların ise okullarında çok
daha fazla başarılı olduklarını göstermektedir.
Kahvaltı öğününü hem kendiniz atlamayın hem
de çocuklarınıza atlatmayın.
Dengeli; peynir, yumurta, süt, birkaç tane tuzsuz zeytin, bir adet ceviz, bol yeşillik maydanoz,
domates, biber, salatalık ve esmer bir-iki dilim
ekmekle yapılan bir kahvaltı günlük performansınız olumlu etkileyecektir bunun tam tersi tek
çeşit ve karbonhidrat ağırlıklı örneğin simit, reçel, bal ile yapılan bir kahvaltı yaptığınızda öğle
saatlerinde doğru verimliliğinizin düştüğünü ve
öğle yemek saatinde de gereğinden çok daha
fazla yemek yediğinizi görürsünüz. Yaz aylarında sıcakla beraber yenen fazla ve ağır yemekler gün içerisinde sindirim sorunları, yorgunluk,
halsizlik yaşamanıza sebep olabilir.
Açık Büfelere Dikkat Edin
Yaz aylarında otellerin açık büfelerine dikkat
41
ANLAŞMALI KURUMLAR LİSTESİ
ile et arasında 15 cm den az mesafenin olması
bu kimyasalların açığa çıkmasını kolaylaştırır.
Bu yüzden elektrikli veya sulu mangallar tercih
edilebilir. Mangalda et yendiğinizde yanında
C vitamininden zengin olan bol limonlu salata
veya taze sıkılmış meyve suyu tüketerek oluşan zararlı birleşiklerin yaratacağı olumsuz etkileri bir miktar azaltabilirsiniz.
Yaz Aylarında da Spordan
Vazgeçmeyin
edin. Tabağınızı tepeleme doldurmaktan kaçının. Yiyebileceğiniz miktarda az yiyecekleri
tabağınıza alın tercihen ilk aldıklarınız salatalar
olsun ve yavaş yavaş yemeye özen gösterin.
Yemek yemeye başladıktan 15- 20 dakika sonrasında doygunluk hissi oluşacaktır.
İçerisinde mayonez, yoğurt bulunan salatalar
uzun süre açıkta beklediyse besin zehirlenmelerine neden olabilir. Beklemiş yoğurtlu ve
mayonezli salataların, soğuk mezelerin tüketiminden kaçının. Tatlı çeşitlerinden tercihlerinizi
meyveli, sütlü tatlılardan yana kullanın ağır şerbetli tatlıların tüketiminden kaçının.
Gereksiz Vitamin Mineral
Kullanmaktan Kaçının
Vitamin ve minerallerin kaynağı besinlerimizdir.
Yaz aylarında artan sebze ve meyve çeşitlerinden faydalanın sarı, kırmızı ve yeşil renkteki sebze ve meyvelerin tüketimine dikkat edin
tek çeşit meyve ve sebze tüketmekten kaçının.
Beslenmede çeşitlilik sağlanırsa özel durumlar
dışında vitamin-mineral alımına gerek yoktur.
Bu sadece D vitamininde geçerli değildir. D vitamini ihtiyacımızı besinlerimizle karşılayamayız. D vitamini karşılamanın en iyi yolu güneşten uygun ve düzenli faydalanmaktır. Yaz ayları
D vitamininden en iyi faydalanabileceğimiz aylardır. Ancak pencere camı ve giysiler deride D
vitamini oluşumunu engeller. Güneş ışınlarının
dik geldiği yaz aylarında D vitamininden en iyi
faydalanabilecek saatler sat10:00-11:00 arası
ve 16:00’ dan sonrasıdır.
Bu İkiliye Dikkat! Karpuz-Peynir
Yaz aylarında öğünlerin bile yerini alabilen bu
ikiliye dikkat edin. Aşırı miktarlarda tüketilen
karpuz-peynir kilo vermekten çok kilo kazan42
manıza neden olabilir. Bu ikili bir ana öğün
olarak tercih edildiğinde yağ asitleri, posa ve
aminoasit örüntüsü dengeli olmayan bir öğün
tüketmiş oluruz. Diyetisyeniniz tarafından size
özel hazırlanmış bir beslenme programında;
karpuz- peynir miktarları ayarlanarak yendiğinde iyi bir ara öğün tercihi olabilir. Karpuz çok
iyi bir antioksidandır. Bunun yanında içerisinde
c vitamini, potasyum ve posa bulunur. Ancak
unutulmaması gerekir ki karpuzun 3 ince dilimi
(130 gram) 50 kkal’dir.
Mangalda Pişen Etlere Dikkat
Yanan hayvansal kaynaklı besinler içerisindeki
yağlar okside olur ve damarlara zarar verir. Yanan ve dumana maruz kalan besinlerde oluşan
kimyasal (nitrosaminler, heterosiklik aminler,
polisiklik aromatik hidrokarbonlar, peroksitler
v.b.) başta mide kanseri olmak üzere yemek
borusu ve kalın barsak kanser oluşumunu destekler. Pişen etin suyunun mangala damlaması, açığa çıkan dumanın ete yapışması ve ateş
Yaz aylarında yüzme başta olmak üzere, bisiklete binme, yürüme gibi açık hava sporlarını
tercih etmeye çalışın. Açık havada yapılan spor
kapalı salonlarda yapılan spora göre çok daha
fazla yağlarınızın yanmasına yardımcı olacaktır. Kilo kabı için Dünya Sağlık Örgütü haftalık
200 dakika, kilo korumak içinse 150 dakika
fiziksel aktiviteyi önermektedir. Spor öncesinde
potasyumdan zengin gıdaları tercih edin muz,
kavun, kuru kayısı gibi spor sonrasında ise 1
su bardağı süt içmeyi tercih edin.
Yaz Aylarında Çocuklarınızın Ve
Kendinizin Güvenle Tüketebileceği
Kalorisi Düşük Pratik Dondurma Tarifi
Malzemeler
• 15 adet orta boy çilek
• 1 su bardağı süzme yoğurt
• Yarım paket vanilya
• 1 tatlı kaşığı pudra şekeri
Yapılışı
Çilekleri robottan geçirin püre haline getirin ve
diğer malzemelerle beraber iyice karıştırın. Buz
dolabınızın dondurucu kısmında 6-8 saat bekletin.
SİGORTA ŞİRKETLERİ
BANKALAR
1- ACIBADEM SAĞLIK SİGORTASI A.Ş.
1- BANK ASYA A.Ş.
2- AK HAYAT SİGORTA A.Ş.
2- FORTİS BANK A.Ş.
3- AMERICAN LIFE HAYAT SİGORTA A.Ş.
3- ESBANK EMEKLİ SANDIĞI VAKFI
4- ALLİANZ SİGORTA A.Ş.
4- T. EXIMBANK A.Ş.
5- ANADOLU ANONİM TÜRK SİGORTA A.Ş.
5- T. İŞ BANKASI A.Ş.
6- ANKARA ANONİM TÜRK SİGORTA A.Ş.
6- ŞEKERBANK VAKFI
7- AXA SİGORTA A.Ş.
7- T.C. MERKEZ BANKASI
8- GROUPAMA SİGORTA A.Ş.
8- T.C. MERKEZ BANKASI SOSYAL GÜVENLİK VAKFI
9- HALK SİGORTA (BİRLİK SİGORTA) A.Ş.
9- TÜRKİYE VAKIFLAR BANKASI YRD. SAND. VAKFI
10-DABKOVİÇ DENİZ ACENTALIĞI
10-GARANTİ BANKASI A.Ş.
11-DEMİR HAYAT SİGORTA A.Ş.
12-DUBAİ-GROUP SİGORTA A.Ş.
TİCARET ŞİRKETLERİ
13-EUREKO SİGORTA A.Ş.
1- GİMSA LTD. ŞTİ.
14-ERGO SİGORTA A.Ş.
2- KAREL ELEKTRONİK A.Ş.
15-SOMPO JAPAN SİGORTA A.Ş.
16-GARANTİ SİGORTA A.Ş.
DİĞER KURUMLAR
17-GENERALİ SİGORTA A.Ş.
1- ANKARA SANAYİ ODASI BAŞKANLIĞI
18-GÜNEŞ HAYAT SİGORTA A.Ş.
2- ANKARA TİCARET ODASI BAŞKANLIĞI
19-GÜVEN SİGORTA A.Ş.
3- ANADOLU A.T. SİGORTA (Personeli)
20-HDI SİGORTA A.Ş.
4- MİLLİ REASÜRANS T.A.Ş. VAKFI
21-INTERGLOBAL/TAWUNİYA
5- İSVİÇRE BÜYÜKELÇİLİĞİ
22-INTER PARTNER ASSISTANCE
6- KKTC SAĞLIK BAKANLIĞI
23-MAPFRE GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.
7- LİBYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
24-MARM A.Ş.
8- SOSYAL GÜVENLİK KURUMU
25-MED-NET SAĞLIK
9- TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ
26-CGM MEDICAL BİLGİ SİSTEMLERİ A.Ş.
10-T.MUHARİP GAZİLER DERNEĞİ GENEL BAŞKANLIĞI
27-RAY SİGORTA A.Ş.
11-T. GAZİLER KÜLTÜR VE YARDIMLAŞMA VAKFI
28-YAPI KREDİ SİGORTA A.Ş.
12-TÜRK GÜREŞ VAKFI
29-ZÜRİCH SİGORTA A.Ş.
13-TÜRK TELEKOM VAKFI
30-ZİRAAT SİGORTA A.Ş.
14-TCDD VAKFI
YABANCI SİGORTA VE ASSISTANCE
ŞİRKETLER
PİLOTAJ
1- BUPA INSURANCE LTD.İNGİLTERE
2- HELİPORTUGAL S.A.
2- EURO – CENTER
3- SİNDEL HAVACILIK
3- EUROP ASSISTANCE
4- TÜRK HAVA KURUMU
4- GMC SERVICES INTERNATIONAL FRANSA
5- YÜZÜAK HAVACILIK
1- HAN HAVACILIK BALONCULUK
5- MONDIAL ASSISTANCE
6- REMED ASSISTANCE
7- S.O.S. INTERNATIONAL AMBULANS SERVİSİ A.Ş.
8- TUR ASSIST
9- VANBREDA
10-ADAC
43
Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi 10.Sokak, No:45 Bahçelievler/ANKARA Tel: (0312) 212 68 68 Faks: (0312) 223 73 33
www.baskent-ank.edu.tr
44
Download