Sağlıkta Adres Başkent Sayı 7 / YAZ 2012 Başkent Üniversitesi Hastanesi yayınıdır. 1 TANI VE TEDAVİ BİRİMLERİ İÇİNDEKİLER Acil Tıp n Anesteziyoloji - Ağrı kliniği n Aile Hekimliği n Beyin ve Sinir Cerrahisi n Çocuk Cerrahisi n Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları n Dermatoloji - Aşırı Terleme Tedavisi - Botox Uygulaması - Fototerapi n Diş Hekimliği n Endokrinoloji n Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji n Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon n n n n n n n n n n n n n n n n n n n n n n 2 Gastroenteroloji Genel Cerrahi - Yanık Polikliniği Göğüs Hastalıkları - Sigara Bırakma Kliniği - Uyku Laboratuarı Hematoloji Kalp Damar Cerrahisi Göz Hastalıkları Kadın Hastalıkları ve Doğum - Tüp Bebek Kardiyoloji Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Nefroloji - Ayaş Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi - Yapracık Geriatri ve Psikososyal Rehabilitasyon Merkezi - Yenikent Diyaliz Nöroloji Nükleer Tıp Ortopedi ve Travmatoloji Patoloji Plastik ve Rekonsrüktif Cerrahisi Psikiyatri Romatoloji Radyodiagnostik Tıbbi Genetik Tıbbi Onkoloji Üroloji - Taş Kırma Kliniği - Ürodinami Laboratuarı 04 12 16 20 22 26 28 32 34 38 Editörden Yenilendik, Tazelendik, Büyüdük… Sağlık ve Magazin Dergisi Sahibi Başkent Üniversitesi Hastanesi Adına Başhekim Prof. Dr. Ali HABERAL Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Melek ALKAN ÇAKMAK Tasarım Uygulama Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Tasarımı Bölümü Baskı Can Matematik Limited Şirketi İvedik Organize Sanayi Ağaç İşleri Sitesi, 21.Cadde 524. Sokak, No: 30 İvedik/ANKARA Tel: (0312) 395 06 70 Yayın Türü Yerel Süreli Yayın Basım Tarihi 25/06/2012 Okuyucu Köşesi için mail adresimiz okurkosesi@baskent-ank.edu.tr İdare Adresi Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi 10.Sokak, No:45 Bahçelievler/ANKARA Tel: (0312) 212 68 68 Faks: (0312) 223 73 33 www.baskent-ank.edu.tr Merhaba. D Blok ek binamız Mayıs sonunda hizmete girerek; daha güzel, daha estetik, daha konforlu mekanlarda hizmet vermenin gururunu ve mutluluğunu yaşattı bizlere. Bu mutluluğu sizlerle paylaşmak için de yaz sayımızın objektifini, değişen ve yenilenen yüzümüze çevirdik. Enerjimizi aldığımız; değişim ve yaptığımız işe duyduğumuz aşk, hastalarımıza karşı taşımış olduğumuz sorumlulukla birleşince ortaya böyle güzellikler çıkıyor işte… Fakat hayat, her zaman mutlu cümleler kurdurmuyor maalesef insana. Bildiğiniz gibi; 10-16 Mayıs tarihleri arasının Engelliler haftası olması nedeniyle engellilik hakkında farkındalık yaratmak ve anlaşılmayı sağlamak için çeşitli konferanslar, söyleşiler ve etkinlikler düzenleniyor. Biz de aslında sorunun; ötekileştirilen, diğerleri tarafından acınan, toplum içinde itilen, tanınmayan, “ikinci sınıf vatandaş” olarak kabul edilen engelli bireylerin değil, karşı taraftakilerin, yani bizlerin algılarıyla ilgili olduğunu bir mektupla göstermek istedik. Mektubun sahibi, birçoğunuzun hala hatırladığı Susam Sokağı’nın yazarına ait. Bir annenin, Down Sendromlu çocuğu doğduktan sonra kaleme aldığı kısa ve çarpıcı mektubu… _____________________________ Hollanda’ya Yolculuk “Bir bebek sahibi olacağınızı anladığınızda yaşadığınız ilk duygu, İtalya’ya güzel bir seyahat planı yapmaya benzer. İtalya hakkında bir sürü kitap ve broşür alırsınız ve harika planlar yapmaya başlarsınız. Fakat uçuş rotasında bir değişiklik yapmışlardır. Hollanda’ya inmişsinizdir ve orada kalmanız gerekir. Önemli olan sizi korkunç, iğrenç ve pis bir yere, açlığın ve hastalığın ortasına bırakmamışlardır. Sadece farklı bir yerdesinizdir. Bu yüzden çıkıp yeni broşürler ve kitaplar almanız ve yepyeni bir dil öğrenmeniz gerekmektedir. Ve daha önce hakkında hiçbir şey bilmediğiniz insanlar tanımak zorundasınızdır. Gittiğiniz yer sadece farklı bir yerdir. Oradaki yaşam İtalya kadar etkileyici değildir. Fakat bir süre orada kaldıktan sonra nefesinizi tutar ve çevrenize bakarsınız… Hollandanın yeldeğirmenlerini farkedersiniz…Ve lalelerini… Fakat tanıdığınız herkes İtalya’ya gidip gelmektedir. Sürekli orada geçirdikleri güzel günleri anlatmaktadırlar. Ve yaşamınız boyunca “Evet, benim de gitmem gereken yer orasıydı. Ben de aynı planı yapmıştım” dersiniz. Bu nedenle duyduğunuz acı asla dinmez… Çünkü yitirdiğiniz düş önemli bir düştür. Coliseum. Venedikteki Gondollar… İtalyanca birkaç sözcük bile öğrenirsiniz. Herşey çok heyecan vericidir. Aylar süren beklemeden sonra o gün gelir çatar. Bavullarınızı toplar ve yola çıkarsınız. Birkaç saat süren yolculuktan sonra uçağınız havaalanına iner. Hostes eline mikrofonu alır ve “Hollandaya Hoşgeldiniz” der. “Hollanda mı?” dersiniz, “Ne demek istiyorsunuz, ne 4 Hollandası, ben İtalya’ya bilet almıştım. Benim İtalya’ya gitmem lazım. Tüm yaşamım boyunca İtalya’ya gitmenin düşünü kurdum ben.” Ancak tüm yaşamını İtalya’ya hiç gidemediğiniz düşünerek geçirirseniz, Hollanda’nın güzelliklerinin hiçbirinin tadını çıkaramazsınız. Emily Perl Kingsley ____________________________ Melek ALKAN ÇAKMAK 5 Başhekimlik Makamı 2010 yılı Ocak ayı itibariyle başlatmış bulunduğumuz yenilenme çalışmalarımızda önemli bir dönemeci geride bıraktık. İleri medikal teknoloji ile donatılmış ameliyathanelerimiz, acil servisimiz, yataklı servislerimizin bulunduğu D Blok ek binamız Mayıs sonu itibariyle hizmete girdi. Sizlerin eleştirileri ve beklentileri doğrultusunda fiziki yapıya dair mevcut olan eksikliklerimizi gidermeye çalıştık. D Blok ek binamızda; yılların deneyimi çağdaş tıbbın ve modern mimarinin olanaklarıyla birleştirilerek, konforlu alanlar tasarladık. Bu tasarımlar; sağlığınıza tekrar kavuşmak için geldiğiniz Başkent Üniversitesi Hastanesi’nin ikinci eviniz olması amaçlanarak hayata geçirildi. Bilimin gerektirdiği kanıta dayalı tıbbın uygulanması aşamasında, etik prensiplerden ödün vermeden yürüttüğümüz hizmetlerde, değişmeyen tek şey kalite anlayışımız olmuştur. Aslında Başkent Üniversitesi Hastanelerini diğerlerinden farklı kılan özelliğinin, sunduğu hizmetin kalitesi olduğunu biliyoruz. 1982 yılında Türkiye Organ Nakli ve Yanık Tedavi Merkezi Vakfı olarak başladığımız yolculuğumuzun, bugün 6 farklı ilde bulunan hastanelerimiz ve diyaliz merkezlerimizle devam ediyor olması, bu kalitenin sizler tarafından onaylandığını gösterir. Sağlık alanında birçok ilke imza atan bir kuruluş olarak hizmet standartlarını yükseltmek adına çalışmalarımıza aralıksız devam edeceğiz. Bize gelin sağlığınızdan haber alın. . Prof. Dr. Ali HABERAL 6 7 Prof. Dr. Hasan Telatar Konferans Salonu: Gastroenteroloji Bölüm Başkanlarımızdan merhum Prof. Dr. Hasan TELATAR’ın ismini taşıyan konferans salonu, D Blok ek binamızdaki yeni yerine taşındı. Bölümlerin dernek toplantıları, hastane içi eğitim toplantıları ile her türlü anma ve özel günlerin kutlamalarının yapıldığı salonumuz 150 kişi kapasitesine sahiptir. Bununla birlikte, Konferans salonumuzun teknik donanımı, ameliyathanelerimizdeki operasyonların canlı olarak izlenebilmesine olanak tanımaktadır. B.Ü. Ankara Hastanesi, Başhekim ve Başhekim Yardımcıları (Soldan sağa): Bşh. Yrd. Ecz. Münire TURAN, Bşh. Prof. Dr. Ali HABERAL, Bşh. Yrd. Doç. Dr. Gaye ULUBAY, Bşh. Yrd. Prof. Dr. Adnan TORGAY. Toplantı Salonu: Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’nin/ Başkent Üniversitesi Sağlık Kuruluşları Direktörlüğü’ne bağlı Adana, Konya, İstanbul ve İzmir Hastanelerimizin merkez müdürleri ile Hastanemizdeki ana bilim dalı başkanlarıyla yapılacak olan toplantılarda kullanılmak üzere tasarlanmıştır. 8 9 Erişkin Acil Ekibimiz Çocuk Acil Ekibimiz Başkent Üniversitesi Hastanesi bünyesinde faaliyete başlayan D Blok binamıza taşınan Acil Servisimiz yenilenerek, hastalarımızın hizmetine sunulmuştur. 2001 tarihinden itibaren Erişkin Acil Servisten bağımsız olarak hizmet vermeye başlayan Çocuk Acil Servisimiz, D Blok ek binamızın açılışıyla birlikte son sistem cihaz donanımıyla yeni yerinde hizmet vermeye başlamıştır. Acil Servisimiz içinde; hastalarımızın karşılanarak, ilk yaşamsal değerlerinin değerlendirildiği triyaj alanı, primer muayene alanı, muayene odaları, hayati riski bulunan, yaşamsal değerleri istenmeyen aralıklarda olan ya da kalp ve solunum durması yaşayan hastalarımız için her türlü acil müdahalenin gerçekleştirildiği resusitasyon (yeniden canlandırma) odası, trafik kazası, düşme gibi her türlü travma hastaları ve küçük cerrahi işlem ihtiyacı olan hastalarımız için tam donanımlı travma ve cerrahi müdahale odası; klinik takip ve tedavi ihtiyacı nedeniyle acil serviste kalış süresi uzatılan hastalarımız için monitörlü gözlem ünitesi olmak üzere 6 tedavi ünitesi oluşturulmuştur. Bu tedavi alanlarında manevra kabiliyeti yüksek ve hasta konforuna müsaade eden sedyeler kullanılmıştır. Acil Servisimiz toplam 20 sedye kapasitesine sahiptir. Servisimiz; Acil Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’nda; 1 Acil Tıp Uzmanı, 1 Kardiyolog, 6 Acil Tıp Asistanı, 12 Acil Servis Hemşiresi, 5 sekreter, 2 hasta danışmanı, 6 temizlik görevlisi, 4 güvenlik görevlisi ve 1 posta görevlisi olmak üzere 38 personelle hizmet vermektedir. Tam donanımlı, her türlü acil müdahalenin ivedilikle gerçekleştirilebileceği Acil Servisimiz, 19 Mayıs 2012 tarihinde hastalarımızın hizmetine girmiştir. 0-18 yaş aralığındaki çocuklarımızın tedavilerinin uzman doktorlar tarafından yapıldığı servisimizde; yaşamsal bulguların değer- Tedavi üniteleri ile ilişki olarak dekontaminasyon odası, izolasyon odası ve acil depo olarak kullanabilecek alanlar mevcuttur. Tedavi ünitelerine ek olarak uzman doktor odası, asistan odası, hemşire odası acil servis içinde yer almaktadır. Ek hizmet alanı olarak acil servis bekleme salonu ve yakın yerleşimli kantin mevcuttur. Gözlem Odası 10 Resüsitasyon Odası lendirildiği Triyaj-Ön değerlendirme alanı, 2 muayene odası, hayati risk taşıyan hastaların değerlendirildiği resüsitasyon (yeniden canlandırma) odası, her türlü travmanın ilk müdahalesinin yapıldığı travma/cerrahi odası bulunmaktadır. Çocuk Resüsitasyon Odası 11 19 Mayıs 2012 tarihinde hizmete giren D Blok ek binamızın 6 katı yataklı hasta servisleri için ayrılmıştır. Suit oda, özel oda ve iki kişilik oda olarak düzenlenen servisimizde toplam 106 yatak bulunmaktadır. Suit Oda, Refakatçi Odası Hastalarımızın her türlü ihtiyacına cevap verecek şekilde tasarlanan odalarımız; hasta güvenliği çerçevesinde maksimum konfor ile döşenmiştir. Yatak başlarında ve banyolarda bulunan hemşire çağrı sistemi ile hemşirelerimiz ihtiyacı olan hastalarımıza en kısa sürede hizmet verebilmektedir. Bununla birlikte; hasta odalarımızda hastalarımızın kişisel ihtiyaçları için şifreli kasa sistemi, LCD televizyon bulunmaktadır. Ameliyathaneler Suit hasta odalarımızda; hastalarımızın refakatçıları için hazırlanan özel odalar bulunmaktadır. Bu odalarımız için özel olarak dizayn edilmiş mobilyaları ile hasta olduğunuzu unutacaksınız. Başkent Üniversitesi Hastanesi bünyesinde hizmete giren D Blok ek binamız, yüksek teknolojiyle tasarlanmış 6 ameliyathane, anestezi hazırlık odası ve derlenme odası ile birlikte konumlandırılmıştır. Ameliyathane odalarında kullanılan 127 ek- İlacın doğru hastaya, doğru zamanda, doğru ranlı yüksek çözünürlüklü monitörler hem dozda ve doğru miktarda verilmesini sağla- hastane otomasyon sistemine hem de medi- mayı amaçlayan PYXIS (Birim Doz İlaç Siste- kal görüntü arşiv sistemi (PACS)’ne bağlı bu- mi), hastanemizin diğer bölümlerinde olduğu lunmaktadır. Ameliyat lambalarının ortasına gibi, ameliyathanelerimizde de kurulmuş du- entegre HD kameralardan ameliyat sahası ay- rumdadır. rıntılı bir şekilde izlenebilmektedir. Hastaların tüm sonuçları ve filmleri gerektiğinde buradan Ameliyathanelerdeki dokunmatik paneller izlenebilirken, ameliyatlar eş zamanlı olarak ile doktorlar ortamın sıcaklığını, basıncını ses ve görüntü transferiyle konferans salo- ve nemini düzenleyebilmekte, ameliyat- nunda ve doktor dinlenme odalarından canlı hanelerin aydınlatması ve müzik yayını da olarak takip edilebilmektedir. kontrol edilmektedir. Bu paneller ile hands free özelliği ile telefon görüşmeleri doktor- 12 Ameliyathaneler laminar hava akım sistemi ile ların sterilizasyonu bozulmadan gerçekleş- Hepa filtre sahiptir. tirilebilmektedir. İki Kişilik Oda Banyo 13 Doç. Dr. Rahmi Can AKGÜN Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Çarpık Ayak Baş Parmağı 14 Çarpık ayak baş parmağı (halluks valgus) toplumda oldukça sık görülen ayak şekil bozukluklarından biridir. Ayak baş parmağının diğer parmaklara doğru yönelmesi ile tanımlanır. Ayakkabı giyen toplumlarda giymeyenlere göre 15 kat daha fazla görülmektedir. Özellikle kadınların moda tutkusuyla giydikleri dar ve yüksek topuklu ayakkabılar bu şekil bozukluğunun oluşmasında suçlanan başlıca etkendir. Bu hastalığın ileri evrelerinde 1. parmağın şekil bozukluğunun giderek artması en başta 2. parmak ve sonrasında diğer parmaklarında şekillerinin bozulmasına neden olmaktadır. Tedavide sadece baş parmağı değil diğer parmakları da değerlendirmek gerekmektedir. 15 Bu rahatsızlık genetik olarak geçer mi? Yani yakın akrabalarımda varsa bende de olur mu? Evet genetiğin rolü özellikle erken yaşlarda görülen çarpık ayak baş parmağı olgularında ortaya konulmuştur. Ancak aile bireylerinde olması mutlak sizde de olacak anlamına gelmemektedir. Erken yaşlarda görülen şekil bozukluğu ilerleyen yıllarda daha fazla artma eğilimi göstermektedir. giyilmesi ve sürekli aparatlar kullanılması her maktadır. zaman mümkün olmamaktadır. Kullanılan ortopedik aparatlar çarpık ayak baş parmağını iyileştiriyor mu? Ameliyatta kemiğin çıkıntılı kısmını mı alıyorsunuz? Nerdeyse tüm hastalar problemin başparma- Düşük oranlarda olsa da yara yeri problemleri, kaynamama, enfeksiyon, derin ven trombozu gibi problemler görülebilir. ğın iç kısmındaki çıkıntının traşlanmasından Bu rahatsızlığın özellikle hafif ve orta derece sonra kaybolacağını düşünmektedirler ama olanlarında hastaların hem daha rahat ayak- bu pek de böyle değildir. Çünkü baş parmak- kabı giymesini hem de ağrıları hafifletmek taki şekil bozukluğunun oluşmasında hem amacıyla parmak arası silikon makara, gece ayaktaki kemik dokunun hem de yumuşak ateli gibi ortopedik aparatları hastalar veriyo- dokuların rolü vardır. Sadece kemik çıkıntısı- Ailemde kimsede yoksa bende de kesin olmaz mı? ruz. Ancak bunlarla amacımız çarpık ayak baş nın (bunion) alınması çoğunlukla yeterli olma- parmağını tedavi etmek değil nasırlaşmayı ön- makta ve kötü sonuçların doğmasına sebep Bu şekil bozukluğunun oluşmasında maalesef sadece genetik faktörler etkili değildir. Ayakkabı giyme alışkanlıkları, düz tabanlık, aşil tendonun gergin ve kısa olması, esnek eklem-bağ yapısına sahip olmak suçlanan faktörlerden bazılarıdır. Bazı hastalarda bunların hiç biri de bulunmayabilir. leme, daha rahat ayakkabı giymeyi sağlama olmaktadır. Hastalığın erken dönemlerinde ve ağrıyı azaltmaya çalışmaktır. sadece yumuşak doku ameliyatları ve kemik çıkıntının alınması yeterli olamamakla beraber Çarpık ayak baş parmağı tedavi edilebilir mi? ilerleyen dönemlerde kemikte veya eklem yü- Kesinlikle tedavi edilebilir. Her hasta çok iyi mektedir. Bu cerrahilerde kemikler şekil bo- bir şekilde değerlendirilip, en uygun tedavi zukluğunu düzeltmek amacıyla kesilip uygun yöntemi seçilip uygulanır. Tabi ki bu söyle- açılara getirilip çeşitli ortopedik materyallerle Çarpık ayak baş parmağını önlemek mümkün müdür? diğimiz tedavi yöntemleri cerrahi yöntemler tekrar tespit edilmektedir. Genetik faktörleri önlemek mümkün olmamakla beraber oluşumunda ayakkabı giyme alışkanlıkları etkin rol oynadığından parmak kısmı dar olmayan ayakkabıların giyilmesi en azından bazı olguların oluşumunu engellemektedir. dece estetik amaçlı olarak yapılmamalıdır. Her iki ayak aynı anda ameliyat edilebilir mi? Her iki ayak aynı anda ameliyat edilebilir ancak her iki ayakta alçı yapmayı gerektirecek kemik kesileri yapıldığı zaman hasta konforu olumsuz etkilenip komplikasyon oranı artabileceğinden bu gibi hastalarda ameliyatın sadece tek ayakta yapılması daha uygun olacaktır. Ameliyat sonrası tekrar çarpık ayak baş parmağı oluşabilir mi? Her hasta dikkatli bir şekilde ayrı ayrı incelenip uygun cerrahi işlemler yapılırsa bu oran çok ama çok düşüktür. Bu ameliyatlar için bir yaş sınırı var mıdır? Hayır bu ameliyatlar için bir yaş sınırı yoktur. Her yaşta bu cerrahi işlemler yapılabilir ancak 60 yaşından sonra özellikle kadınlarda osteoporozun da gelişmesiyle cerrahi komplikasyon gelişme oranları artmaktadır. Ameliyat olmazsam ne olur? Erken yaşlarda ortaya çıkan olgularda ve ciddi şekil bozukluğu olanlarda diğer parmaklarında etkilenmesiyle ayaklarda ağrı, nasırlar, ayak- kabı giyme güçlükleri ve yaralar görülebilir. Tedavi geciktiğinde bu eklemlerde kıkırdak hasarıyla beraber osteoartrit(kireçlenme) oluşabilir, bunun yanında ağrı ve ciddi hareket kayıpları oluşabilir. Tüm hastalarda ileri evrelere gidiş olmayabilir. Bunu önlemek için uygun ayakkabı giyiminin mutlaka sağlanması gereklidir. Sonuç olarak çarpık ayak baş parmağı tedavi edilebilir bir durumdur. Çevreden duyulan yanlış duyumların yerine mutlaka bir ortopedi uzmanına baş vurulmalıdır. zeylerine yönelik cerrahilerin yapılması gerek- olmaktadır. Ancak kesinlikle bu tedaviler saHastaların gerçekten şikayetleri varsa uygulanmalıdır. Ameliyat sonrasında ne kadar süreyle ayağımın üstüne basamam? Alçı yapılması mutlaka gerekiyor mu? Ameliyat olmayı engelleyen durumlar var mıdır? Bu soruların cevapları ameliyattan ameliyata Evet örneğin sigara kullanan kişilerde bu cesi hasta doktoru tarafından değerlendirilip Bu şekil bozukluğu herkeste çok kötüye doğru ilerler mi? Bunu önlemek için yapılacak bir şey var mıdır? ameliyatlarda ciddi komplikasyonlar oluşa- mutlaka bilgilendirilir. Erken evrelerdeki hasta- bileceğinden cerrahi tedaviler uygulanma- larda yapılan ameliyat sonrasında çoğunlukla maktadır. Yine ayakta damar tıkanıklığı olan sadece ayağın bandajlanması yapılır ve bazı hastalar, genel durumu cerrahiye uygun özel ayakkabılarla hastaların basarak yürü- Tüm hastalarda bu şekil bozukluğu ileri evrelere gidiş göstermemektedir. Çarpık ayak baş parmağı hastaların çekilen röntgen grafilerinden ölçülen bir takım açısal değerlere bakılarak hafif, orta ve ileri derece olmak üzere sınıflandırılmaktadır. İleri derece rahatsızlıkta kişilere verdiği sıkıntı tabiki çok daha fazla olmaktadır. Ayakkabı giyme zorlukları, ağrı, nasırlar, diğer ayak parmaklarıyla ilgili şekil bozuklukları problemlerden bazılarıdır. Erken evrelerde uygun ayakkabı giyimi, çeşitli aparatlar hastalığın ilerlemesini bazı hastalarda engelleyebilmektedir. Ancak kadınların ayakkabı tutkuları göz önünde bulundurulduğunda istenilen tarzda ayakkabı olmayan hastalar cerrahi girişimlere uygun melerine izin verilir. Hatta ileri evrede yapılan değillerdir. bazı cerrahilerde bile 1. hafta itibariyle has- taları özel ayakkabılarla yürütmek mümkün Ameliyat esnasında ne tür anestezi yapılır? olmaktadır. Zaman zaman yapılan cerrahiye Tercihen sadece ayağın lokal olarak uyuş- bilmektedir. İkinci haftanın sonunda dikişler turulması, spinal, epidural anesteziler tercih alınmaktadır. 16 Bu ameliyatlardan sonra ne gibi sorunlar yaşanabilir? göre değişiklik göstermektedir. Ameliyat ön- bağlı olarak 1-2 ay süresince alçı da yapıla- edilmektedir. Ameliyat sonrası dönemde ağşekilde yapılıp hastanın konforu sağlanmak- Ameliyatta kemiğe konulan vidaların çıkartılması gerekli midir? tadır. Yapılacak cerrahiye göre değişmek- Hayır çoğunlukla gerekmemektedir. Ciltte ra- le beraber cerrahi süreleri genellikle 1,5-2 hatsızlık hissi oluşturanlar çıkartılabilir. Bazı saati aşmamaktadır. Ameliyat sonrası hasta ameliyatlarda kullanılan teller ( K teli) cildin hastanede en fazla 1-2 gün kalmaktadır. Bu dışında bırakılıp 1. ay sonu gibi poliklinik şart- ameliyatlarda ciddi kanama problemleri olma- larında ağrısız bir şekilde çıkartılabilmektedir. rının kontrolü bu yöntemlerle çok daha iyi bir 17 Yrd. Doç. Dr. N. Deren Özcan Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Hamilelik kuşkusuz bir kadının hayatındaki en özel dönemlerden biridir. Hamilelik sırasında tüm organ sistemlerinde olduğu gibi ciltte de belirgin değişiklikler oluşur. Bu dönemdeki cilt sorunları “fizyolojik cilt değişiklikleri”, “daha önce var olan cilt hastalıklarında ortaya çıkan değişiklikler” ve “hamilelik dönemine özel cilt hastalıkları” olmak üzere başlıca 3 kategoriye ayrılır. Fizyolojik Cilt Değişiklikleri Hamilelik sırasında her kadında oluşan hormonal değişiklikler nedeniyle ortaya çıkan cilt belirtileridir. Bunlar genel olarak iyi huyludur, anne ile bebek için risk oluşturmaz ve pek çoğu doğum sonrası düzelir. Ancak kadınlarda endişeye ve kozmetik sorunlara yol açması açısından önemlidir. Bu grupta; bağ dokusu değişiklikleri, pigmentasyon değişiklikleri, kıl ve tırnak değişiklikleri, kaşıntı ile damarsal değişiklikler yer alır. Hamilelikte Cilt Sorunları 18 Bağ dokusu değişiklikleri: Bu grupta en sık izlenen sorun gebelik çatlaklarıdır ve hamile kadınların %55-90’ında görülür. Hamilelikte artan hormonlar ve cildin aşırı gerilmesi sonucu ortaya çıkar. Çoğunlukla karın, kalçalar, memeler, uyluklar ve kollarda, bazen kaşıntının da eşlik ettiği pembe-mor çizgiler veya bantlar şeklinde oluşur. Doğum sonrası bu çatlaklar beyaz veya gümüş rengine döner ve genellikle kalıcıdır. Genç ve kilolu olan veya hamilelikte aşırı kilo alan kadınlarda daha fazla görülür. Gebelik çatlaklarının kalıtımsal özelliklerle de yakından ilişkisi vardır. Nitekim, annesinde gebelik çatlakları gelişen kadınlarda daha sıktır. Ayrıca, bazı kadınlar çok fazla kilo alsalar bile çatlak oluşmayabilir, bazılarında ise hamileliğin erken dönemlerinden itibaren bu çatlaklar ortaya çıkabilir. Gebelik çatlaklarını önlemek amacıyla piyasada “çatlak kremi” adı altında pek çok ürün satılmaktadır. Bunların etkili olduğuna dair kesin bir bilimsel kanıt bulunmamakla birlikte, bu ürünler içerdikleri maddeler sayesinde cildin nemlenmesini sağlayarak, gerginliğini azaltarak ve elastikiyetini arttırarak çatlak oluşumunu engelleyebilirler. Bu amaçla kakao yağı ve badem yağı gibi çeşitli yağlar da yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak, bazı anne adayları bu yağlardan fayda gördüklerini söyleseler de bunların kullanımıyla ciltte alerjik reaksiyonlar oluşabilmektedir. Hamilelikte gelişen bir diğer bağ dokusu değişikliği selülit oluşumu veya daha önce var olan selülitin ilerlemesidir. Ayrıca, özellikle hamileliğin orta ve geç dönemlerinde yüz, boyun, koltuk altı, göğüs, kasık ve meme altlarında et benleri oluşabilir. Bunlar doğumdan sonra çoğunlukla yok olur. Pigmentasyon değişiklikleri: Hamilelik sırasında neredeyse tüm kadınlarda farklı şekillerde de olsa ciltte renk değişikliği ve lekelenme görülür. Bu durum esmer tenli kişilerde daha yoğun olarak oluşur. Hamilelikte artan hormonların deriye rengini veren “melanosit” denilen hücreleri uyarması sonucu ortaya çıkar. Hamileliğin erken dönemlerinde başlar, giderek artar ve genel olarak doğum sonrası büyük oranda azalır veya tamamen kaybolur. Meme ucu ile çevresi, koltuk altı ve genital bölgede kahverengileşme en sık izlenen değişikliklerdir. Daha önceden var olan yara izleri ve benlerin renkleri de koyulaşabilir. Göbek deliği hizasından karnın alt bölgelerine doğru uzanan ve “linea nigra” adı verilen kahverengi bir çizgi oluşabilir. Gebelik maskesi (melazma); yanaklar, alın, bıyık bölgesi, burun ve çenede simetrik olarak oluşan, kahverengi, yama tarzındaki lekelerdir. Hamile kadınların yaklaşık %70’inde görülür ve kozmetik açıdan en çok rahatsız eden cilt sorunlarından biridir. Çoğunlukla doğum sonrası yok olur ancak kalıcı da olabilir. Güneş ışığına maruziyet melazma gelişimini arttırır. Bu nedenle, güneşten kaçınmak ve güneşten koruyucu kremler kul19 ise sebep bulunamaz. Fizyolojik kaşıntı sıklıkla karında ve hamileliğin son aylarında, yani cildin en fazla gerildiği dönemde görülür. Bazen saçlı deri veya genital bölgede de oluşabilir. Kaşıntı şikayeti olan anne adaylarının mutlaka bir dermatolog tarafından değerlendirilmesi ve kaşıntının sebebinin araştırılması gerekir. Damarsal değişiklikler: Hamilelikte artan hormonların etkisiyle damarlarda gelişen genişleme, çoğalma ve kan göllenmesi nedeniyle ortaya çıkarlar, çoğunlukla doğum sonrası gerilerler. Örümcek anjiomu; merkezde içi kan dolu bir kabarıklık ve bu kabarıklıktan etrafa ışınsal tarzda uzanım gösteren kılcal damarlar şeklinde görülür. Özellikle gebeliğin orta ve geç dönemlerinde yüz, boyun ve kollarda oluşur. Kan akımının artmasına bağlı olarak vajina ve rahim ağzında mavi-mor renk değişikliği oluşabilir. Yüzde kızarıklık, ciltte soğuk ve sıcak hassasiyeti, avuç içlerinde kızarıklık, bacaklarda ve genital bölgede varisler, hemoroidler, yüzde, göz kapaklarında ve bacaklarda şişlik, diş etlerinde kızarıklık ve şişlik, “piyojenik granülom” adı verilen, en çok diş eti ve parmaklarda görülen, kırmızımor kanamalı kabarıklıklar sık rastlanan diğer değişikliklerdir. Daha Önce Var Olan Cilt Hastalıklarında Ortaya Çıkan Değişiklikler lanmak bu lekelerin artmasını engellemek ve bacaklarda değişen derecelerde kıllanma hızlı uzar. Ayrıca tırnaklarda kolay kırılma, eni- açısından faydalıdır. Renk açıcı kremler, la- artışı görülür. Bazı kadınlarda saç tellerinde ne çizgilenme, ayrılma ve kalınlaşma gelişebi- zer ve benzeri tedavi seçeneklerinin ise, anne kalınlaşma olurken, bazılarında erkek tipi saç lir. Bu değişiklikler çoğunlukla doğum sonrası karnındaki bebeğe oluşturabilecekleri potan- dökülmesi gelişebilir. Bu dökülme hamilelik düzelir ve tedavi gereksizdir. siyel riskler nedeniyle, hamilelik sırasında tamalandıktan sonra da düzelmeyebilir. Bazen uygulanmaları önerilmemektedir. de doğumdan 4-20 hafta sonra başlayan genel Kaşıntı: Hamilelikte sık görülen kaşıntı, fiz- bir saç dökülmesi olur. Ancak dökülme en geç yolojik bir olay olabileceği gibi, hamilelik Kıl ve tırnak değişiklikleri: Hamilelik sırasında 1 yıl içinde kendiliğinden durur ve çoğu zaman dönemine özel cilt hastalıklarının bir bulgusu kıl oluşumu ve gelişiminde artma veya azalma tedaviye gerek kalmaz. veya böbrek, karaciğer, tiroid bezi veya bazı gözlenebilir. Pek çok kadında genellikle doğumdan sonra gerileyen, yüzde, sırtta, kollarda 20 kanserlerin belirtisi olarak da ortaya çıkabilir. Hamilelik sırasında tırnaklar genellikle daha Kaşıntısı olan hamile kadınların %20’sinde Hamilelik öncesi var olan, “atopik dermatit” adı verilen ve deride şiddetli kaşıntı ile sık tekrarlayan egzemalarla karakterize olan hastalık, sedef hastalığı, mantar enfeksiyonları, akne ve deri tümörleri hamilelik sürecinde bazı değişikliklere uğrayabilirler. Hamilelikte görülen kaşıntıya bağlı olarak atopik dermatit alevlenebilir veya zaten var olan belirtiler şiddetlenebilir. Bununla birlikte bazen de kaşıntı ve egzema şikayetleri hamilelikle birlikte düzelebilir. Sedef hastalığı belirtileri ise hamilelikte genellikle kötüleşmekten çok gerilemeye meyillidir. Başta kandida olmak üzere derinin mantar enfeksiyonları hamilelikte oluşursa daha uzun süreli tedaviye gerek kalması nedeniyle önemlidir. Hamilelik döne- minin akne, yani sivilce üzerindeki etkisi tam olarak belli değildir. Nitekim, bazı kadınlar bu dönemde sivilcelerinin geçtiğini ve ciltlerinin düzeldiğini ifade etmektedirler. Öte yandan, bazılarında sivilce şikayetinde artış gözlenebilmektedir. Hamileliğin deri tümörlerinden en tehlikesi olan ve halk arasında “ben kanseri” olarak bilinen “malign melanoma”nın seyri üzerindeki etkisi tartışmalıdır. Ancak son çalışmalar hamileliğin bu tür deri kanserlerinin oluşumu, seyri ve hastanın yaşam süresini etkilemediğini göstermiştir. Hamilelik Dönemine Özel Cilt Hastalıkları Bu grupta yer alan hastalıklar sadece hamilelik sırasında ortaya çıkar. Diğer bir deyişle bu döneme özel rahatsızlıklardır ve hamilelik dışındaki zamanlarda görülmezler. Bunların içinde “gebeliğin kaşıntılı ürtikeryal papül ve plakları”, “gebelik prurigosu”, “gebeliğin intrahepatik kolestazı”, “pemfigoid gestasyonis” ve “gebeliğin kaşıntılı folliküliti” gibi, her biri çok farklı klinik özelliklere sahip olan ve farklı seyir gösteren hastalıklar bulunur. Bu hastalıklara kişilerin kendi başlarına tanı koyması mümkün değildir. Bu nedenle, bu tür bir hastalıktan şüphelenildiğinde mutlaka bir dermatoloğa başvurulmalıdır. Doğru tanı için klinik muayene ve gerekiyorsa laboratuvar testleri yapıldıktan sonra uygun tedavi başlanmalı ve hasta bilgilendirilmelidir. Gebeliğin kaşıntılı ürtikeryal papül ve plakları; bu gruptaki en sık görülen rahatsızlıktır. Hamileliğin son aylarında veya doğumdan kısa süre sonra ortaya çıkar. Karından başlayarak gövde ve bacaklara doğru yayılan, özellikle gebelik çatlakları üzerinde yoğunlaşan, kaşıntılı kızarık kabarıklıklar ile karakterizedir. Doğumla birlikte geriler ve anne ile bebek için risk oluşturmaz. Pemfigoid gestasyonis; daha çok hamileliğin ortalarında görülür. Sıklıkla karın bölgesinde, bazen kol ve bacaklar ile avuç içi ve ayak tabanlarında kaşıntılı kızarık kabarıklıklar ve içi su dolu kabarcıklar izlenir. Erken doğum ve bebekte düşük doğum ağırlığına neden olabilir. Gebelik prurigosu ve gebeliğin kaşıntılı folliküliti; birbirine çok benzeyen klinik özellikler gösterirler. Gövde, kol ve bacaklarda, şiddetli kaşıntısı olan, kabuklu veya kaşıyarak yara haline getirilmiş, iltihaplı sivilce benzeri oluşumlar ve kızarık ufak kabarıklıklar izlenir. Genellikle doğumdan bir süre sonra gerilerler. Gebeliğin intrahepatik kolestazı; hamileliğin son döneminde, bazen sarılığın da eşlik ettiği yaygın vücut kaşıntısı ile karakterizedir. Erken, hatta ölü doğum, bebekte solunum sıkıntısı ve bebeğin mekonyum (anne karnındaki bebeğin dışkısı) ile boyalı doğması gibi sorunlara yol açabilir. Doğumdan sonra 2 gün içinde belirtiler geriler. Ancak, bu sorunun doğru tanısı bebeğin sağlığı açısından taşıdığı riskleri en aza indirmek için çok önemlidir. Sonuç olarak, hamile kadınlar pek çok cilt sorunuyla karşı karşıya kalabilirler. Bunların büyük bir bölümü hamilelik sırasındaki hormonal değişikliklere bağlı olarak ortaya çıkan, anne ile bebek açısından risk taşımayan ve doğumdan sonra büyük oranda düzelen değişikliklerdir. Öte yandan, bir grup hastalığın mutlaka bir dermatolog tarafından değerlendirilmesi, kesin tanısının konması ve gerekiyorsa tedavisinin verilmesi gerekir. Hamilelikteki cilt sorunlarına doğru tanı koyarak uygun yaklaşımda bulunmak, gereksiz tedavilerden kaçınmak ve anne adaylarının bu süreci hem fiziksel, hem de ruhsal açıdan en rahat şekilde geçirmelerini sağlamak açısından oldukça önemlidir. 21 Öğr. Gör. Dr. Tugan TEZCANER Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Kıl Dönmesi Daha yaygın olarak kıl dönmesi şeklinde bilinen bu hastalık, oldukça yaygın ve genç nüfusu etkileyen bir hastalıktır. Hastalığın yaygın bilinen ismi olan kıl dönmesi ile tıbbi ismi olan “pilonidal sinüs” neredeyse eş anlamlı isimlerdir. İlk olarak özellikle araç kullanan askerlerin benzer yakınmalarla sıkça başvurmasıyla olmuştur. Kuyruk sokumunda sık rastlanan bu hastalık vücudun farklı bölgelerinde olan kıl kökü iltihaplanması ve kılın deri altına doğru büyümesinden farklıdır. Kuyruk sokumu dışında görülebilen bölgeler; el parmaklarının arası ve göbek deliğidir. Kuyruk sokumu dışındaki bölgeler oldukça nadir ve yerleşim yerleri açısından çok daha rahatsızlık vericidir. Kuyruk sokumunda oluşan kıl dönmesi (pilonidal sinüs) kuyruk sokumu kemiğinin (sakrum) üzerinde yer alması; anal bölgeye olan yakınlığı nedeniyle önemli rahatsızlıklara yol açabilen bir hastalıktır. Birden fazla sinüs ağzı olan ve aşırı rahatsız edici klinik bulguları olan hastalarda, hastalıklı alanın geniş eksizyonu gereklidir. Çeşitli tedavi stratejilerine rağmen hastalığın tekrar etmesi ve hastaların yaşam kalitesini etkilemesi nedeniyle hala kıl dönmesi, hastaların korkulu rüyası olarak karşımıza çıkmaktadır. Kıl Dönmesi nedir? Deri altında bit kavite (boşluk) oluşması sonucunda ortaya çıkan bir hastalıktır. En sık görüldüğü yer olan kuyruk sokumu kemiğinin üzerinde oluşan kavite içinde kıllar ve vücudun reaksiyonel sıvısı bulunur. Kavite bir veya birden çok ağız ile deriye açılabilir. Kuyruk sokumu oluğunda bulunabilen bu ağızlar, yanlara ve/veya orta hat üzerinde kaviteden uzak farklı ağızlar ile birliktelik gösterebilir. Hastalığın ilerlemesi ile kavite büyür; birden çok komşu ve 22 labirent şeklinde yollar ile (fistül) bağlı kavite oluşur. Kıl Dönmesi hastalığının sebebi nedir? Sırt ve baştan dökülen kılların kuyruk sokumundaki iki kaba et arasında, kıllı ve terli oluğa takılıp sürtünmelerle oluğun en dibindeki ter bezi deliklerinden vida gibi dönerek deri altı yağ dokusu içine hissettirmeden girmesi sonucunda kaviteler ve labirentler oluşur. Kaviteler ve açılan labirentler iltihaplanma için uygun ortam yaratır; peşinden labirentlere giren bakterilerin de katkısı ile etrafı iltihaplandırması; iltihaplı veya kanlı, pis kokulu akıntılar ve apseler oluşmasına yol açar. Kıl Dönmesinin Belirtileri Nelerdir? Belirtiler küçük bir çukurdan büyük ağrılı bir kitleye kadar değişebilir. Berrak, koyu renkli ya da kanlı akıntı olabilir. iltihaplanma ile beraber kuyruk sokumu bölgesi kırmızı, hassas hale gelebilir ve pürülan akıntı olabilir. Enfeksiyon şiddetli olursa ateş, halsizlik ve bulantıya da yol açabilir. Hastalık, birçok değişik tablo ile karşımıza çıkabilir. Hastaların tamamına yakınında, akut pilonidal apse süreci diye tanımlayabileceğimiz ileri derecede ağrı, ateş, hassasiyet ile seyreden bir atak olur. Pilonidal abse, kavitenin iltihap (irin) ile dolmasıdır. Apse tedavi edilmez ise kendiliğinden iltihabi akıntıya yol açabilir; akıntı olsun veya olmasın ilerleyen apse ciddi hastalık tablosuna yol açar. Nadiren de olsa üzerinde yerleştiği kemiğe yayılma veya hayatı tehdit oluşturacak ciddi iltihap tablosuna neden olabilir. Kronik hastalık, şişme, ağrı ve akıntı ile seyreden ataklar ile karakterizedir. sinüs ağzı genişletilerek içerisindeki tüm kıllar temizlenir. Daha sonra sağlıklı cilt korunarak sinüs içine ciddi şekilde tahribat yaratan bir madde verilir. Bu yöntem için kullanılan çeşitli maddeler mevcuttur. Son yıllarda tercih edilen fenol solüsyonlarıdır. İşlem birden çok seansta ve anestezi altında uygulanır. Uygulanan maddeye bağlı alerjik reaksiyon veya istenilenden fazla tahribat sonucunda açık yaralar oluşabilir. Gerektiğinde aralıklı olarak tekrarlanabilir. Bu işlem sonrasında nüks oranları cerrahiye göre yüksektir; fakat işlemin tekrarlanması veya cerrahi uygulaması rahatlıkla yapılabilir. Fenolden bu yöntemleri paylaşması gerekir. Böylece hastanın durumuna en uygun yöntem, hasta ile birlikte belirlenerek başarılı bir tedaviye giden yola adım atılmış olur. Cerrahi yöntemlerin bu hastalık açısından değerlendirilmesinde önemli noktalar: •Tedavi sonrasında hastalığın tekrarlama oranı nedir? •Uygulanacak cerrahi nerede ve hangi tip anestezi ile uygulanabilir? •Cerrahi sonrası erken dönem iyileşme nasıl bir süreçtir? Hastanede kalış gerekli mi? Ne “Kıl Dönmesi Hastalığı Neden Tekrarlamaktadır?” Pilonidal sinüste kanser gelişme riski oldukça düşüktür ancak çok uzun süre tedavisiz kalan hastalarda çok nadir olarak kanser gelişebilir. Kanser gelişen olgularda tekrarlayan enfeksiyon atakları ve kronik irritasyona bağlı yassı hücreli (squamöz hücreli) kanser gelişebilir. Bu kanserin özelliği yanık ve nedbe dokusu üzerinde gelişen kanserlere benzer. Ameliyat sonrası dönem de ameliyat öncesi dönem gibi doktor ile hastanın bir takım olarak çalışmasını gerektiren bir dönemdir. Sonuç olarak, kıl dönmesi hastalığının tedavisinde ameliyatı yapan doktorun titiz çalışmasının yanında hastanın da hijyenik şartlara uyması gerekir. Hangi ameliyat yapılırsa yapılsın bu bölge düzenli olarak kıllardan temizlenmeli, her gün banyo yapılarak vücut kıllardan arındırılmalıdır. Kıl Dönmesi hastalığı nasıl tedavi edilir? Tedavi, hastalığın durumuna bağlıdır. Kronik Kıl Dönmesi Hastalığı ve Konservatif Tedavi: Tekrarlayan enfeksiyon atakları, akıntıya neden olan olgularda genelde ameliyat önerilmektedir. Bazı kliniklerde ameliyat dışı yöntemler uygulanmaktadır. Sklerozan Madde Enjeksiyonu: Bu yöntemde Kliniğimizde açık bırakma yöntemlerinden “marsuplizasyon”, deri kaydırma (flep) ile kapama yöntemlerinden “Limberg flep, V-Y flep, Cleft lift (modifiye Bascom prosedürü)” sıklıkla uygulanan yöntemlerdir. Cerrahi sonrası tekrar görülen hastalık hem doktoru hem hastayı aynı soruya yöneltir: Kıl Dönmesinin hastalığının kanser gelişimi ile ilgisi var mıdır? Akut Pilonidal Apse Gelişimine Neden Olan Kıl Dönmesi Hastalığı: Akut apse varlığı mümkün olan en kısa sürede tedaviye başlanması gereken bir durumdur. Tedavide; yapılacak bir kesi ile irinin boşaltılması sağlanmalıdır. Bu durumda iltihap ve ağrının gerilemesi tedavi edilir. Bu işlem apsenin büyüklüğüne ve hastanın tercihine göre ameliyathanede genel anestezi ile veya poliklinikte lokal anestezi ile de yapılabilir. Küçük bir kesi ile cerahatin (püy) boşaltılması sağlanır. İşlemden sonra bu bölge her gün banyo yapılarak veya duş ile temizlenir. Amaç buradaki cerahat, kıl ve doku artıklarının temizlenmesidir. Yara yeri sorunları yaşanmadığı takdirde 18 gün civarında tam iyileşme ve normal günlük aktiviteye dönüş görülür. Ameliyat sonrası dönemde deri kaydırma yöntemlerinde gerginlik ve dolayısıyla ağrı daha azdır. Deri kaydırma yöntemleri sonrasında iyileşme sürecinde özen gösterilmesi gereken öneriler vardır. başka kavitenin koterize edilmesi, kriyoterapi, gümüş nitrat ve %80-90‘lık alkol de bu amaçla kullanılabilir. Her iki yöntemin tedavideki başarısı sınırlıdır. Pek tercih edilen yöntemler değildir. Cerrahi Tedavi: Aşağıda daha ayrıntılı olarak anlatılan ameliyatlarda özet olarak kıl kisti kavitesinin (kist, sinüs) bir bütün olarak çıkarılması veya üzerinin tamamen açılması gerekmektedir. Bu bölge açık bırakılabileceği gibi, başka yerden kaydırılan deri (fleple) ile kapatılma yapılabilir. Uygulanan tüm cerrahi yöntemlerin birbirlerine üstünlükleri ve zayıflıkları vardır. Tedavinin başarısını etkileyen en önemli etken uygun cerrahinin seçilebilme olanağı olan bir merkezin seçimidir. Doktorun hastasıyla kadar hastanede kalış gerekli midir? •Cerrahi sonrası normal günlük hayata dönüş ne zaman gerçekleşebilir? Ortaya konulan birçok yöntemin tıp literatüründe yer bulmasında ülkemizden çok önemli katkılar mevcuttur. Bu yöntemler karşılaştırıldığında; açık bırakma yöntemleri kolay uygulanabilir ve kısa hastanede kalış gerektiren yöntem olarak öne çıkar. İyileşme süreci, sık yapılan pansumanlar ile seyreder; tam iyileşme 45 gün civarındadır. Tam iyileşme gerçekleşene kadar günlük hayat belirgin kötü etkilenmez. Deri kaydırılarak yapılan kapalı yöntemler, genellikle bir gün hastaneden kalış süresi gerektirir. Ameliyat sonrasında açık yönteme göre enfeksiyon oranı daha yüksektir. İyileşme dokusunun (skar dokusunun) orta hatta olması, kuyruk sokumu oluğunun yeteri kadar derinliğinin giderilememesi yanında enfeksiyon, kılların yeniden yara yerine girmesi veya batması yarada iyileşme sürecinde ölü boşlukların kalması hastalığın tekrarlama nedenlerindendir. Sonuç olarak; kıl dönmesi (pilonidal sinüs) erken dönemde tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Zaman geçtikçe büyüme gösteren kaviteler, fazladan açılan sinüs ağızları, akıntı ve apseleşme ile seyreden enfeksiyonlar nedeniyle hayat kalitesinde bozulma, iş gücü kaybı ve hatta ciddi sağlık sorunlarına yol açar. Tedavi yöntem seçimi, yöntemin uygulanması, iyileşme dönemi ve cerrahi sonrası bakım aşamalarını içeren bir süreç olarak kabul edilmeli ve kişiye özel planlama yapılmalıdır. 23 Patalya Thermal Resort 24 Başkent Üniversitesine ait olan Patalya Thermal Resort ülkemizin termal suları ile ünlü Kızılcahamam ilçesi, Soğuksu Milli Park içerisinde dört bir yanı çam ormanlarıyla çevrilmiş bir doğa harikası beldede siz değerli misafirlerimize hizmet vermektedir. Ulaşımı oldukça kolay olan otelimiz Ankara’ya 80km, Esenboğa hava limanına 70km olup, kendinizi şehrin içindeyken aynı zamanda şehirden fazla uzaklaşmadan dışında da hissedebileceğiniz özel bir konumdadır. 25 Tüm ihtiyaçlarınıza yanıt verebilecek şekilde düşünülen aktivitelerimizde yediden yetmişe tüm konuklarımız otelimizde geçirecekleri her anın keyfini çıkarabilirler. Toplam 2 adet açık kapalı yüzme havuzları, fin hamamı, türk hamamı, sauna, fitness center, iki adet kür havuzu, 16 adet özel aile banyosu ile tüm konuklarımıza hizmet sunmaktadır. Açık termal havuzda kendinizi termal suyun rahatlatıcı etkisine bırakıp dört bir yanınızı saran çam ormanlarının seyrine dalabilirsiniz. Kış mevsiminde üstünüze lapa lapa kar yağarken bile açık ve kapalı birbirlerine bağlantılı olan havuzlarımızda yüzmenin keyfini dört mevsim yaşayabilirsiniz. İş yaşamının stresi, şehrin gürültü ve kirliliği Geleneksel Türk misafirperverliğini ilke olarak benimseyen otelimiz termal sudan faydalanmak isteyen küristlere ve doğa düşkünlerine, özel günlerini özel mekanlarda geçirmek isteyenlere, toplantı ve seminer grupları için oldukça ideal imkanlar sağlayarak hizmet vermektedir. 156 oda 312 yatak kapasitesine ilaveten 6 adet suit dağ evleri ile hizmet veren otel odalarımızda direkt telefon, kablosuz internet erişimi, uydu kanal, tv, minibar, özel kasa, saç kurutma makinası, termal küvetli banyoları ve eşsiz orman manzarasıyla tüm konukseverliği ile sizleri beklemektedir. 26 Sağlık otelinde sağlıklı yiyecek içecek sunulmlı prensibi ile hizmet veren otelimizde siz değerli misafirlerimize usta aşçılarımızın organik sebze ve meyvelerle hazırlamış olduğu eşsiz lezzetler damak zevkinize uygun şekilde sunulmaktadır. gibi olumsuz etkenlerden kurtulup sevdiklerinizle ve doğayla baş başa olmak, rahatlamak, yeniden doğmuşçasına sağlık ve zindeliğe kavuşmanız için Kür merkezimize gelmeniz yeterli olacaktır. Konuklarımız için oluşturulan bitki banyomuzdan, rahatlatıcı özellikte olan aynı kese içinde toplanan bitkiler termal su ile vücudunuza uygulanarak temiz taze ve yumuşak bir cilde sahip olmaktasınız, spa bölümünde uzman bir ekip tarafından size sunulan sıcak taş masajı, hoş kokulu bitki yağlarıyla uygulanan aroma terapi masajı, kese ve Osmanlı köpük masajları yanı sıra kişiye özel küvet bakımlarından, bitki banyosu, süt ve papatya banyoları ile toprağın ve yosunun güzelliğimize armağanı olan çamur, yosun ve çikolata banyosu, cildin ihtiyaç duyduğu kolo- jen, elastin ve vitaminlerin dışarıdan teminini sağlamak için uygulanan cilt bakımı, parafinli el bakımı size sunduğumuz özel hizmetler arasındadır. Ayrıca spor hocalarımız eşliğinde zayıflamak, vücut geliştirmek, ter atmak vb amaçlarla kullanabileceğiniz fitness center’da, jimnastik, aerobik, koşu bandı ve bisiklet yardımıyla ideal kilonuza kavuşabilirsiniz. Patalya Thermal Resort ülkemizde ve Kızılcahamam’da termal turizmin öncülerinden olan, deneyimli kadrosuyla insana duyduğu saygıyı hizmetine yansıtmaktadır. Bırakın şehir sizi özlesin! Aileniz ve dostlarınız ile birlikte lezzetli yemeklerinizi konforlu ve ferah bir ortamda tadabileceğiniz 400 kişi kapasiteli ocakbaşı restoranımız siz değerli konuklarımıza dört mevsim farklı mönüler sunarak tatiliniz süresince unutamayacağınız tatlar yaşatıyor. Acentalar, özel şirketler, kurum ve kuruluşlar tarafından yapılacak toplantı, kongre, sempozyum, kokteyl ve davetler için Konferans,Yıldızlı,Bordo,Yeşil ve Mavi salon olmak üzere 5 ayrı salonda ayrı düzenlerde tüm ekipmanlarımızla toplantı salonlarımız sizler için özel olarak düzenlenmektedir. 27 Sağlık, bireylerde, zorunlu, vazgeçilmez ve hayatın her döneminde aynı önemi koruyan temel ihtiyaçlardan biridir. Bu ihtiyaca cevap veren personel içinde en önemli meslek grubu ise hemşirelerdir. Hemşireliğin, hizmet alan bireyler için yaşamsal bir önemi vardır. Hemşirelik hizmetleri, hastanın kendisi, ailesi veya toplumun başka bir üyesi tarafından karşılanamayan hizmetlerdir. Mesleğin önemi; hemşirenin, doğanın en değerli varlığı olan insanın kendisine yeterli olamadığı durumlarda, onun eli, ayağı, gözü olabilen, onu koruyan kollayan, onun savunuculuğunu yapan bir konumda olmasından kaynaklanmaktadır. Hemşireler Günümüz Kutlu Olsun Dünyada modern hemşireliğin kurucusu Florence Nightingale’in doğum günü olması nedeniyle 12 Mayıs tüm Dünya’da “Hemşireler Günü” olarak kutlanmaktadır. 1964 yılından itibaren ülkemizde de her yıl 12 Mayıs “Hemşireler Günü”, içinde bulunduğu hafta da “Hemşirelik Haftası” olarak kutlanmaktadır. Her yıl Uluslararası Hemşirelik Konseyi (ICN: International Counsel of Nursing) tarafından Dünyadaki hemşirelik ve hemşirelik uygulamaları ile ilgili bir tema belirlenmektedir. Genel olarak her yıl yapılan kutlamalarda bu temaya yönelik farkındalık konferansları planlanmaktadır. Bu yıl tema olarak hemşirelikte kanıta dayalı uygulamalar belirlenmiş olmakla beraber Türk Hemşireler Derneği Başkanlığı’nda tüm hastanelerin katkı ve katılımı ile planlanan bu yıl ki hemşirelik haftası kutlamasında ülkemizde hemşirelik mesleğinin karşı karşıya kaldığı sorunların ele alınması öngörülmüştür. Oturumda hemşirelerin istihdamı, çalışma koşulları ve çalışma ortamları, ücretlendirme ve hemşirelik eğitiminin lisans düzeyine getirilmesini yeni hemşirelik yasası ile çözümlediğimizi düşündüğümüz ancak meslek 28 liselerinde eğitimin devamı kararı ile tekrar sorun olarak gündemimize almak zorunda kaldığımız hemşirelik eğitimi sorunu ve bu konulardaki meslektaşlarımızın yaşadığı sıkıntılar ele alınmıştır. Ülkemizde hemşirelik hizmetleri 2 Mayıs 2007 tarihine kadar 1954 tarih 6283 sayılı hemşirelik kanunuyla yürütülmüştür. Bu kanunda hemşirelik, lise düzeyinde bir eğitimle kazanılan, görevlerinde hekime bağımlı, kadın mesleği olarak tanımlanmış ve günümüz koşullarına uymamaktaydı. “Hemşirelik Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin yasalaşması için 1992 yılında başlayan çalışmalar 2 Mayıs 2007 yılında sonuçlanmış ve yasanın yeni halinde; eğitim farklılığının ortadan kaldırılması, cinsiyet ayrımına son verilmesi, meslekte uzmanlaşmanın tanımlanması gerçekleşmiştir. Yasanın kabulü sevindirici olmakla beraber çözümlenememiş ve/veya çözüm bekleyen mesleki sorunlarımızın olması, hemşirelik günü kutlamalarımızda önceliğimiz olmuştur. Günümüzde yaşanan mesleki sıkıntılara rağmen, hemşirelik kavramı birçok aşamadan geçmiş ve her aşamada yeni bir boyut kazanarak bireyin, ailenin ve sonuç olarak toplumun sağlığını korumak, geliştirmek amacıyla bilim ve sanattan oluşmuş bir sağlık disiplini kavramına dönüşmüştür. Hemşirelik bilimi; teorinin, pratiğin, araştırmanın ve eğitimin birbiriyle ilişkisinin bir sentezidir. Profesyonel hemşireliğin temel öğeleri ise; bakım verme ve insanlara yardım etmektir. Hemşirelik, bireyin var olan ya da olabilecek sağlık sorunlarına verebileceği tepkileri gözlemleyen ve değerlendiren bir sorun çözme sürecidir. Bu süreç, hasta olan ya da sağlık hizmetlerine ihtiyacı olan kişiyle, bu ihtiyacı fark edip buna yanıt vermek üzere eğitilmiş bir hemşire arasındaki insan ilişkisidir. Hemşirelik, bir toplum hizmeti olarak uzun yıllar varlığını korumuş bir meslek olup, insan sağlığını geliştirmek ve hastanın bakımını sağlamak isteği ile ortaya çıkmıştır. Hemşirelik, geçmişten günümüze dek sosyal, kültürel ve teknolojik değişimlerle kendini yenilemeyi başaran, birey, aile ve toplumun sağlık durumu ile ilgilenen uygulamalı bir sağlık disiplinidir. Günümüzde de gelişimini aynı doğrultuda sürdüren hemşirelik; insanı tanımayı ve insanın yaşam süreci boyunca deneyimlediği sağlık/ hastalık durumlarında gereksindiği bakım ve uygulamaları gerçekleştirmektedir. Yeni doğum yapmış bir annenin ilk annelik deneyimini paylaşmak, dünyaya yeni merhaba diyen bir bebeğin ilk temas ettiği kişi olmak, yeni tanı almış bir bireyin hastalığa uyumunu kolaylaştırmak, yaşlı bir bireyin evdeki tedavi planını nasıl yürüteceği konusundaki endişelerini azaltmak, ölmekte olan bir bireyin bu dönemi onurlu ve huzurlu geçirmesini sağlamak ve hasta yakınlarının duygularını anlamak…ve bütün bu birliktelikte kişilerin profesyonel, kaliteli ve güvenli bir sağlık hizmeti almasını sağlamak mesleğimizi diğer mesleklerden farklı kılan özelliklerdir. Hemşireliğin özgün işlevi bakım vermektir. Hemşirelik bakımı tüm dünyada gereksinilen evrensel bir hizmettir. Sözlük anlamıyla Bakım: Bir şeyin iyi gelişmesi, iyi bir durumda kalması için verilen emektir. Birinin beslenmesi, giyinmesi gibi gereksinimlerini üstlenme ve sağlama işi anlamlarını taşır. Bakım: Birinin bir başkasına yönelik ilgi, özen, dikkat, koruma, geliştirme, iyiliğini sürdürme amaçlarıyla yüklü, zihinsel, fiziksel, duygusal, kişilerarası ve sosyal bir eylemdir. Hemşireler bireylere farklı çalışma ortamlarında bakım hizmetlerini yürütmektedirler. Bu alanlar daha çok hastaneler olmakla beraber okul, yaşlı bakım evleri, iş yerleri gibi diğer alanlarda da hizmet sunmaktadırlar. Hastanelerde hemşireler, sağlık ekibi içerisinde hasta bireyin ve ailesinin her türlü problemle- rinde 24 saat boyunca ilk başvurdukları ve bu görevi nedeniyle sağlık ekibi içerisinde iletişimi sağlayarak kilit rol oynayan sağlık personelidir. Hemşireler, birey ve grupların gereksinimleri doğrultusunda planlanan sağlık bakımını uygulamak üzere hekim ve diğer sağlık personeli, hasta ve ailesi arasındaki bağlantıyı sağlayan tek meslek üyesidir. Hemşirelik hizmetlerindeki başarı ve yetenek, hemşirenin beyni, kalbi ve ellerinin yardımı ile bir bütün olarak yaptıklarında yatmaktadır. Hemşireliğin bilim olarak amacı bilme ve kavrama; hemşirelik sanatının amacı ise beceridir. İlgiyi, özeni eyleme dönüştüren eller…Şefkati rahatlamaya dönüştüren dokunuşlar…Sevgiyi iyileşmeye dönüştüren gülümsemeler… İşte Hemşirelik Sanatı Dünya nüfusundaki artış, hastalık türlerindeki artış ve değişim, sağlık bilimlerinde ve sağlık bakım teknolojilerindeki gelişmeler, hasta/ toplumun kaliteli bakım alma isteği ve yaşlı nüfusun ve kronik hastalıkların artması gibi değişimler sağlık hizmetlerine talebin artırmasının yanı sıra hemşirelik hizmet gereksinimini de artırmıştır. Bu değişim ve gelişmeler hemşirelerden beklenen rollerin genişlemesine, hemşirelerin bilgi ve beceri yönünden daha donanımlı olmasını yol açmıştır. Günümüz hemşiresinden beklenen roller problem çözme yetisine sahip, kendi öğrenme gereksinimlerinin farkında, azimli, kendine güvenen, sorumluluklarının bilincinde, bireylere ve topluma danışmanlık edebilen, insan haklarına ve bireyselliğe saygılı ve insanları bütüncül bir yaklaşımla ele alabilmesidir. Hemşireliğin gerçek bir meslek statüsüne doğru ilerlemesi, hemşirelerin ortaya koyduğu hizmetlerin farkında olunması ve bu hizmetlere değer verilmesi, öncelikle biz hemşirelerin mesleğimize, rol ve sorumluluklarımıza önem vermemize bağlıdır. Bizler Başkent Üniversitesi hemşireleri olarak Başkent Üniversitesine bağlı sağlık kuruluşlarında sağlıklı/hasta birey ve yakınlarının yaşam kalitesini artırmak ve hemşirelik mesleğinin gelişimine katkı sağlamak üzere; bütüncül ve kanıta dayalı hemşirelik anlayışı ile koruyucu, geliştirici ve iyileştirici sağlık hizmetlerini sunmak ve meslekte akademik çalışmalara ve bilimsel araştırmalara olanak sağlayarak, bilgi ve uygulamaları desteklemek amacıyla Kurucu Rektörümüz Prof. Dr. Sayın Mehmet Haberal’ın belirttiği gibi 7 gün 24 saat çalışarak, hastalarımızın yaşamlarında olumlu bir iz bırakmak ve memnuniyetlerini artırmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Amacımız, hem mesleki gelişmeleri, hem de artan toplumsal beklentileri yanıtlamak için vazgeçilmez ölçüt olan bilimselliği temel almak ve bu temeli oluşturan kuramsal bilgiyi hizmet alanında uygulama ile bütünleştirmektir. •Profesyonel hemşirelik bakımını teorik içerikle donanmış bir şekilde sunarak bireylerin bakım kalitesini ve memnuniyetini artırmak, •Otonomi sahibi olarak ekip anlayışı içinde etkili iletişim becerisini kullanarak profesyonel hizmet sunmak, •Değişim ve gelişime açık olarak çağdaş teknoloji ve bilgi düzeyine ulaşmak ve bilimsel gelişime önderlik etmek, •Bireylerin güvenli ve kaliteli bakım alabilmeleri için nitelikli hemşireler yetiştirmek kurumumuzun hemşirelik hizmetleri vizyonudur. Hastanemizde hemşirelik bakım kalitesinin artırılması amacıyla tüm ekibimiz işbirliği içinde çalışırken, aynı zamanda bilginin toplandığı ve dağıldığı kurumlar olan Üniversitemizin Sağlık bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü ile de işbirliği içinde hizmet sunumu yürütülmektedir. Kurumsal hemşirelik vizyonumuza ulaşmamıza katkı sağlayan tüm hemşire arkadaşlarımın ve farklı sağlık bakım ortamlarında mesleğini sürdüren tüm meslektaşlarımın Dünya Hemşireler Gününü kutluyor, toplumsal ve mesleki birlikteliğimizin devamını diliyorum. Bu yılda 12 Mayıs Dünya Hemşireler Gününü hastanemizde, Başhekimimiz Prof. Dr. Sayın Ali Haberal, Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Öğretim Elemanları ve tüm hemşire arkadaşlarımız birlikte kutladık. Kutlamada Prof. Dr. Sayın Ali Haberal yaşadığımız zor günlere rağmen ekip olarak birlikte bu hizmeti sunuyor olmaktan duyduğu mutluluğu paylaştı. “Ben hekim olarak ameliyatı yaparım, ameliyatın başarısı siz değerli hemşirelere bağlıdır” sözleriyle hastaların tedavi süreçlerinde hemşirelerin rolünün önemini ve ekip çalışmasında hemşireliğin vazgeçilmezliğini vurgulayan bu yılda aramızda bulunamayan Kurucu Rektörümüz Prof. Dr. Sayın Mehmet Haberal hocamıza Başkent Üniversitesi hastanesi hemşireleri olarak sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz. Bir sonraki hemşirelik günü kutlaması pastasını birlikte kesmek ümidiyle… 29 Yrd. Doç. Dr. Alp Aydınalp Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Kalp Krizi ve İlk Yardım Yetişkin yaş gurubunda en sık görülen ölüm nedeni kalp hastalıklarıdır. Diğer hastalıkların aksine kalp hastalıklarının sıklığı giderek artmaktadır. Bunun en önemli sebebi sedenter yaşam tarzı ve buna bağlı olarak obesitenin giderek artmasıdır. Modern yaşam tarzında insanlar, besin ürünlerine daha kolay ulaşmakta, buna karşılık fiziksel aktiviteleri giderek azalmaktadır. Fazla kilo ve sağlıksız beslenme, diyabet, kan basıncı yüksekliği ve kan yağlarında dengesiz artışa sebep olmaktadır. Genelde orta yaş hastalığı olarak bildiğimiz koroner arter hastalığı, aslında genç yaşlardan beri süre gelen kötü beslenme, sigara, kan basıncı yüksekliği ve diyabet gibi etkenlere bağlı olarak yıllar içinde gelişir. 30 31 sağlık ünitesine hastayı yoğun bakım şartlarında doktor nezaretinde sevk etmelidir. Kalp krizinde ilk yardım bu konuda ehil kimseler tarafından yapılmalıdır. Müdahaleyi yapacak kişilerin ileri kardiyak ilk yardım kursu almış olmalıdır. Müdahalede büyük ihtimalle defibrilatör cihazları gerekecektir. Bu cihazları ancak bu konuda eğitim almış kişiler kullanabilirler. Günümüzde havaalanları, metrolar ve alışveriş merkezlerinde otomatik çalışan defibrilatör cihazları kullanıma girmiştir. Ancak bunları kullanmak için o merkezde eğitimli 9.5çağırılması veya acil servise başvuru). Dilaltı nitrat tabletleri alınabilir. Ancak tansiyonu düşük veya aşırı hassas kişilerde bu dilaltı hapları bayılmaya sebep olabilir. Bazı kalp krizi durumlarında ise dirençli tansiyon düşüklüğü yapabilir. Bu sebeple doktoru daha önce önermediyse dilaltı hapının yine sağlık personeli tarafından verilmesi önerilir. Yukarda sayılan belirtiler kalp krizi dışında pek çok durumda yaşanabilir, ancak kalp krizi tanısının atlanmaması amacı ile mutlaka bu şikâyetleri olan kişiler acil servislere başvurmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki kalp krizinde zaman hayattır. Koroner arter hastalığının sıklığının zaman lanamaz ise geri dönüşü olmayan zedelenme içinde artması beklenmektedir. Bunun en ortaya çıkar. Bu zedelenme kısa veya uzun dö- önemli sebebi çocuklarımızın sokakta oyun nemde hayatı tehdit eden sonuçlara sebep ola- oynamak yerine zamanlarının çoğunu televiz- bilir. Bu sebeplerden dolayı kalp krizinin erken yon veya bilgisayar başında geçirmeleridir. tanı ve tedavisi hayati öneme sahiptir. Özellikle sağlıksız beslenen ve az hareket eden çocuklarda obesite gün geçtikçe artmaktadır. Buna bağlı diyabet ve kan yağ metabolizma hastalığının sıklığı çocuk yaşlarda giderek artmaktadır. Genç yaşlardan itibaren oluşmaya başlayan damar çeperlerindeki yağlı çizgilenmeler, stres, sigara, kan yağ metabolizma bozukluğu, hava kirliliği gibi dış etkenler ve kan basıncı yüksekliği, diyabet, genetik gibi iç etkenler sonucunda damarlarda aterosklerotik plaklar gelişmesine sebep olurlar. Damar yüzeyindeki bu plakların çeşitli dış ve iç etkenler sonucunda yırtılmaları ölümcül bir hastalık olan kalp krizine sebep olmaktadır ( Şekil 1) 32 Kalp krizi ölümcül bir hastalık olmasına rağŞekil 1; Zaman içinde damar çeperinde biriken yağ hücreleri aterosklerotik plak gelişimine sebep olur (1,2,3,4). Plak yırtılarak (5) kalp krizine sebep olur. Kalp damarı çeperindeki plak yırtılması damar duvarında pıhtı oluşmasına sebep olur, bu pıhtı kan akımını yavaşlatır veya durdurur. Buna bağlı olarak kalp damarları kalp adalesini besleyemez. Kalp adalesindeki zedelenmeye kalp krizi veya miyokard enfarktüsü denilir. Beslenemeyen kalp adalesinde kanlanma kısa sürede tekrar sağ- men yıllar içinde tedavide önemli yol kat edilmiştir. Ambulans hizmetleri ile acil ilk müdahale, yoğun bakım ünitelerinde yakın takip, pıhtı eritici tedavilerin gelişmesi ve kateter yolu ile pıhtı ve tıkanıklığın mekanik yolla tedavisi sayesinde, birkaç dekat önce ölümcül seyreden bu hastalık nerdeyse tam olarak tedavi edilebilmektedir. Kalp krizinde ölüm ve kalp adale zedelenmesinin engellenmesinde anahtar faktör zamandır. Damarın açılması ne kadar kısa sürede yapı- 1.Hasta 5 dakika içerisinde ambulans çağırmalıdır 2.Ambulans ilk müdahaleler ile birlikte 30 dakikadan kısa sürede hastayı acil servise götürmelidir 3.Hasta acil servis kapısından girdikten sonra tanı konulmalı anjiyoplasti yapma imkânı yoksa 30 dakika içinde damar açıcı ilaç damardan verilmelidir. 4.Hasta acil servis kapısından girdikten sonra tanı konulmalı imkân dâhilinde ise 90 dakika içinde anjiyoplasti ile damar açılmalıdır, imkân dâhilinde değil ise bu süre zarfında anjiyoplasti yapabilecek merkeze nakledilir. Nakil imkanı yoksa damar açıcı ilaç verilir. Şema 1: Kalp krizinde ideal tedavi şeması labilirse bu hastalıktan oluşabilecek zarar ve ölüm tehlikesi o kadar azalır. Sağlık çalışanları ve doktorlar bu hastalığın tedavisinde adeta zamanla yarışırlar. Ne kadar çabuk damar açılır ise hasta o kadar uzun yaşar. Bunun için ambulans hizmetleri, acil servisler, kardiyoloji yoğun bakım üniteleri ve kateterizasyon laboratuarları tam bir uyum içinde çalışmalıdırlar. Hastanın taşınması, ilaç veya balon kateter tedavisinin ideal süreleri sınırlar çerçevesinde belirlenmiştir (Şema1). Kalp krizi geçiren hasta en kısa sürede ambulans çağırmalı veya acile başvurmalı. Ambulansta veya acil serviste hastayı gören sağlık personeli en kısa sürede acil müdahale gerektiren ortamı sağlamalı ve tanı koymalı veya tanı koyacak doktoru bilgilendirmelidir. Tanı koyan doktor ise en kısa sürede hastaya müdahale etmeli, eğer müdahale edemiyorsa müdahale edebilecek 33 • • • • • • • Prof. Dr. Y. Cem Aygün Başkent Üniversitesi, Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Sık ve ani idrara çıkma ihtiyacı Bulanık ve kötü kokulu idrar yapma Karın alt bölgesi ve kasıklarda ağrı hissi Terleme Yorgunluk Bulantı, kusma Cinsel ilişki esnasında ağrı hissi olabilir. Bu şikayetlerin bir veya birden fazlasının varlığında aklımıza sistit tablosu gelmelidir. Bu gibi şikayetlerin varlığında basit bir idrar analizi ile tanı konulabilir. Tahlilde lökosit varlığı bazen de bakteri görülmesi tanıyı koydurur. Kesin tanı idrar kültürü ile konur, sonuca göre uygun antibiyotikler kullanılması gerekmektedir. Bol miktarda su içilmesi de tedavide yardımcıdır. Balayı Sistitine Karşı Çiftler Nasıl Önlem Almalıdır? Balayı Sistiti 34 •İlişki öncesi ve sonrası idrara çıkılmalıdır. •Tuvaletten sonra önden arkaya doğru kişisel temizlik yapılmalı. Böylece vajinal ve rektal bölgedeki bakterilerin idrar yollarına girmesi engellenmis olur. Sistit; hemen hemen her kadının ömründe en geçer. Kadınlarda idrar kanalı ile vajinanın yakın- yaşayan kadınlarda uzamış ilişki süresi, vajina az bir kez yaşadığı, idrarda yanma, sık idrara lığı dolayısıyla idrar yolu enfeksiyonu erkeklere komşuluğundaki üretra denilen idrar kanalının çıkma, idrar yapamama gibi yakınmalar ile kar- oranla daha sık ve kolay görülür. Evlilikte ilk cin- dış ağzında tahrişe yol açar. Bu tahriş ile cinsel şımıza çıkan tehlikeli olmayan ancak rahatsız sel ilişki sonrasında ve takip eden balayı günleri organdaki mikroplar kolayca idrar kanalına bu- edici bir hastalıktır. Bazı kadınlarda hemen her içerisinde idrar yollarına enfeksiyon yapan mik- laşarak enfeksiyona yol açabilir. E. coli denen cinsel ilişki sonrası, sık ve ağrılı idrara çıkma ropların bulaşması ile oluşan ve sistit şikayetleri dışkı kaynaklı bir bakteri, enfeksiyonların en sık gibi sistit belirtileri görülür. Şikayetler genellikle ile seyreden tabloya “Balayı Sistiti” adı verilmek- sebebidir. Sistitin belirtileri; bir iki gün sürer ve yeniden ilişkiye girene kadar tedir. Özellikle ilk cinsel deneyimlerini balayında • İdrar yaparken yanma ve acıma hissi •İdrar bekletilmemeli (ertelenmemeli) ve tuvalet seçiminde aşırı titiz davranılmamalı. Tuvaletten idrar yolu enfeksiyonu bulaşma riski sanıldığından çok daha azdır. Enfeksiyona çoğunlukla vücutta normalde bulunan mikroplar neden olur •Bol sıvı alınmalıdır (mümkünse günde 8 bardak). •Cinsel ilişki esnasında yeterli kayganlığın sağlanarak üretranın zedelenmesini azaltmak için su bazlı kayganlaştırıcı jeller kullanılabilir. •Genital bölgenizin uzun süre nemli kalmasına izin verilmemeli, naylon, sıkı iç çamaşırları giyilmemelidir. Pamuklu iç çamaşırları tercih edilmelidir. Her gün mutlaka iç çamaşırlar değiştirilmelidir. •Vajinal duş, banyo yağları ve spreyler enfeksiyona yol açıyorsa bunların bırakılması şikayetleri geçirebilmektedir. • Bazı hastalarda tüm bu önlemlere rağmen sistit tablosu yine de oluşabilmektedir bu durumda üroloğa danışmak ve tedavi önerilerine uymak iyileşmek için çok önemlidir. Bazen idrarda so- rumlu tutulabilecek hiçbir mikroorganizma bulunmaz ve bazı kadınlar antibiyotik tedavisinden sonra da, aynı sıkıntıları yaşamaya devam ederler. Bu gibi durumlarda her cinsel ilişkiden sonra hafif dozda nitrofurantoin veya trimetroprim – sulfamethoxazol gibi ilaçlar alınabilir. Ayrıca yanma ve ağrı gibi istenmeyen hislerin azaltılması için, ‘azo’ bileşikleri olan ilaçlar verilebilir. Enfeksiyon tablosu oluşumu ağrılı cinsel ilişkiye neden olabilmektedir. Bu durum özellikle ilk cinsel deneyimini balayında yaşayan bir kadın için çekilmezdir. İlk ilişkileri şiddetli bir ağrı ile yaşamak, sonraki ilişkilerinde de bu şekilde bir cinsel yaşama sahip olunacağı endişesine yol açarak kadının cinsellikten uzaklaşmasına veya soğumasına da neden olabilmektedir. Tedavi edilmeyen ve ciddiye alınmayan balayı sistiti ileride cinsel isteksizliğe ve cinsel ağrı bozukluğuna zemin hazırlayabilir. Bu nedenle daha önce de bahsettiğimiz önlemler uygulanmalı gerekirse cinsel danışmanlık ve rehberlik hizmetlerinden faydalanılmalıdır. 35 Yrd. Doç. Dr. Sezin Akça Bayar Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Kuru Göz Sendromu Kuru göz, oküler yüzeyde hasara yol açan gözyaşı yetersizliğinden veya aşırı buharlaşmaya bağlı gözyaşı filminin düzensizliğinden ortaya çıkar. Kuru gözde ya gözyaşının üretilmesinde bir sorun vardır ya da gözyaşının aşırı buharlaşması söz konusudur. Bu durum, en sık göz bozukluklarından biridir ve sürekli artmaktadır. Kadınları erkeklerden daha sık etkilemektedir ve sıklıkla 40 ile 60 yaşları arasında görünmektedir. Kuru göz sendromunda, gözyaşı tabakası incelir veya daha az stabil hale gelir. Duyusal sinirlerle donatılmış kornea, özellikle duyarlı bir reaksiyona sahiptir ve hastalarda günlük yaşamı bile etkileyebilecek rahatsızlıklara yol açar. Kuru Göz Sendromu Nedenleri Kuru Göz Sendromu’nun (KGS) birçok nedeni vardır. Kuruluğun en sık görülen sebeplerinden biri yaşın ilerlemesidir. Yaşlandıkça insan vücudu daha düşük yağ üretir. Bu durum, erkeklere oranla daha kuru cildi olan bayanlarda daha sık görülür. Yağ eksikliği ayrıca gözyaşı tabakasını da etkiler. Sulu katmanı desteklemek için yeterli yağ olmaksızın, gözyaşı filmi daha hızlı buharlaşır ve kornea üzerindeki kuru alanlardan ayrılır. Sıcak, kuru ve rüzgârlı iklim, yüksek yer, klima, sigara dumanı gibi birçok dış faktör de kuru gözlerin sebebidir. Birçok insanın, okurken ya da bilgisayarda çalışırken gözleri tahriş olabilir. Belirli aralıklarla gözleri dinlendirme veya göz kırpma sayesinde gözler rahatlar. 36 37 •Mesleki faktörler. Uzun süre mikroskop veya bilgisayar başında çalışmak evaporasyonu arttırmaktadır. •Nutrisyonel faktörler. Omega-3 yağ asitlerinden zayıf ya da omega-6’nın oranının fazla olduğu diyetler. Düşük vitamin A alımı KGS’nu arttırabilir. •Hormonal durum. Birçok yayında androjenlerin yağ salgılayan bez fonksiyonunu regüle ettiği ve androjen eksikliğinde KGS’na yatkınlık oluşturduğu kanıtlanmıştır. •Sistemik ilaçlar. Birçok sistemik tansiyon ilacı ve depresyon ilaçları kuru göze neden olabilmektedir. •Göz Damlaları. Koruyucu madde içeren suni gözyaşı ve glokom ilaçlarının sık kullanımı. •Numara düzeltici lazer uygulanımı. Kornea duyarlılığını hasara uğratıp geçici kuru göze neden olabilmektedir. •Diyabet, romatizmal hastalıklar, kronik böbrek yetmezliği, hepatit C, radyasyon tedavisi, kemik iliği nakli diğer KGS nedenleridir. Belirtiler •Yabanci cisim hissi: göz içindeki bir kum veya kirpik gibi •Kaşınma •Yanma •Tahriş, kızarıklık •Gözlerde sulanma: kuru alanlar gözyaşı kanallarını uyarırlar •Okuma, TV izleme veya bilgisayarda çalıştıktan sonra artan bir rahatsızlık •Göz kırpma ile düzelen bulanık görüş •Salgılar: uzayan yapışkan lifler •Göz kapaklarını açmada zorluk; ağır göz kapakları kornea yüzeyi hasarı ve gözyaşı akımını saptamaya yöneliktir. Kuru göz bir çok sistemik hastalıkla beraber seyredebildiği için hemogram, sedimentasyon, ANA, RF, tiroid fonksiyon testleri, anti-Ro, antiLa antikorlarının bakılması tanı için önemlidir. Tedavi Kuru göz sendromunda tedavi öncelikle varsa göz kuruluğunu yaratan nedenin ortadan kaldırılması yönünde olmalıdır. Daha sonra eksilen gözyaşının replasmanına yönelik medikal tedavi ya da varolan gözyaşının kornea yüzeyinde daha fazla kalmasına yönelik gözyaşı kanalı tıkaçları uygulanması uygulanması şeklinde olabilir. Hastaların öyküleri kuru göze sebep olan durumları gösterebilir ve uygun tedavi bu sebeplerin ortaya çıkarılmasından sonra başlanmalıdır. Göz kuruluğuna eşlik eden sistemik hastalıklar tedavi edilmelidir. Romatolojik hastalıklar en başta gelen sistemik hastalıklardır. Gözkapağı bozuklukları da sıklıkla kuru göz semptomlarına neden olabilmektedir. Mekanik gözkapağı bozuklukları cerrahi olarak tedavi edilmelidir. Meibomian bezlerinin artmış sekresyonun temizlenmesi ılık kompresyon ve kirpiklerin mekanik temizliği, gerektiğinde de tetrasiklinli ilaçların kullanımı ile yapılır. dir. Bu tür çalışmalar umut verici olmakla birlikte araştırma seviyesindedir ve androjenlerin sistemik olarak değil, lokal etkili preparatları üzerinde çalışılmaktadır. Medikal Tedavi: Kuru gözün en yaygın tedavisi suni gözyaşı içeren damla, jel ve pomadlardır. Suni gözyaşları düzgün bir gözyaşı tabakası sağladığından hasta konforunu sağlar. Suni gözyaşlarının kullanımının kolay olması ve yüzey toksisitesinin olmaması gerekmektedir. Suni gözyaşı içeriğindeki koruyucu maddeler gözyaşı film tabakasını bozarak kornea yüzeyini zarara uğratır. Suni gözyaşları sık kullanılabildiğinden koruyucu madde içermeyen tek kullanımlık suni gözyaşları en sık kullanılan ajanlar haline gelmiştir. Koruyucu Bakım Hakkında Tavsiyeler Tıkaçlar: Alt punktum denilen gözyaşının alt kapakta emildiği küçük açıklığın kapatılması amacıyla geçici veya kalıcı olarak alt punktum tıkaçları veya kanal içi kollajen tıkaçlar kullanılabilir. Hormon Tedavisi: Patogenezde de anlatıldığı gibi androjenlerin kuru göz semptomlarını azaltığı, anti-inflamatuar etki gösterdiği bilinmekte- Kuru göz sendromunun belirtilerini hafifletmek veya ortadan kaldırmak için göz doktorunuzu düzenli ziyaretleriniz ve aşağıdaki önerilere uyunuz. •Günde en az 2 litre su için •Diyetinize omega 3 içeren besinleri ekleyin •Yeterince uyuyun •Klimadan ve kuru ortamlardan kaçının, bulunduğunuz ortamı nemlendirin •Bisiklet sürerken, kayak veya yüzme yaparken koruyucu gözlükler kullanın •Sigara içmeyin ve dumanlı ortamlardan uzak durun •Nemlendiriciler kullanın •Kontakt lensleri nemli tutun •Gün ışığında çalışın, ancak doğrudan güneş ışığından sakının •Ekrandaki yansımalardan sakının ve ekran ile aranızda 50-70 cm’lik uzaklığı koruyun •Daha sık göz kırpın ve düzenli kısa aralar verin. Tanı Gözyaşı anormalliklerini bir veya daha fazla altta yatan nedene göre sınıflandırırsak daha iyi tedavi edebilme imkanımız olur. Hacim bozuklukları: Gözyaşı hacim bozuklukları en sık rastlanılan gözyaşı anormalliklerini oluşturur. Genel olarak iki sebepten kaynaklanır : 1.Gözyaşı salınımının az olması; Lakrimal bezlerin (gözyaşı üretiminin olduğu bez) doğumsal hastalıkları. 2.Buharlaşma artışı. 3.Ayrıca kontakt lens kullanıcıları da Kuru 38 Göz Sendromu’ndan şikayet eder. İlaçlar, tiroid bozuklukları, A vitamin eksikliği ve Parkinson, Sjögren Sendromu (kuru gözler ve ağız kuruluğuna neden olan otoimmün bir hastalıktır) gibi hastalıklar da Kuru Göz Sendromu’nun nedenlerindendir. Risk Faktörleri •Çevresel faktörler. Nem azlığı, yüksek sıcaklık, rüzgar ya da klima, kötü hava kalitesi, sigara içimi KGS semptomlarını kötüleştirebilir. Her hastalıkta olduğu gibi kuru gözde de tanıya yaklaşım hasta ile ilk karşılaşmada başlar. Hastanın göz kırpma oranı, gözlerinde sulanma veya göz çevresinde “ akne rozasea “ gibi lezyonların olması tanı için yol göstericidir. Ayrıca hasta öyküsünde; kuru gözün birarada bulunabildiği sistemik hastalıklar olması nedeniyle miyalji, artralji, kilo kaybı, ateş gibi nonspesifik semptomlar da sorgulanabilir. Tanıda semptomları ve klinik bulguları değerlendirmek amacıyla tanısal testler kullanılmaktadır. Klinik öykü ve semptom sorgulaması için kullanılan özel testler yararlıdır. Diğer tanısal testler gözyaşı filmi bozukluğu, 39 İçtiğiniz kafeinli içecekleri çay, kahve gibi ve alkolü sıvı olarak kabul etmeyin diüretik olduklarından sıvı ihtiyacınızı karşılamazlar. Yaz aylarında suyun alternatifi; ayran, süt, taze sıkılmış meyve suları, soda (günlük bir tanenin üstüne çıkmayın, tansiyon hastalarının ise kullanmaması gerekir), bitki/meyve çayları, taze meyve ve sebzeler olabilir. Sıcak havalarda dışarıda satılan içeceklerin içerisine buz koydurmayın ağzı kapalı kapta soğutulmuş içecekleri kullanın çünkü kullanılan buzun suyunun nereden geldiğini bilemezsiniz. Uzm.Dyt.Gözde ARITICI Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Beslenme ve Diyet Anabilim Dalı Susuz kalmamak önemli ancak; sıcak havalarda serinlemek amacıyla içilen aşırı miktarda asitli gazlı içecekler, limonata ve meyve suları kilo kontrolünüzü kaybetmenize neden olabilir. 1 su bardağı içilen taze meyve suları 200kkal enerji sağlarken 1 kutu kolalı içecekler 130 kkal enerji sağlamaktadır. Gıda Zehirlenmelerine Dikkat Mikrop veya toksin bulaşmış gıdaların veya suların alınması ile yaz aylarında gıda zehirlenmelerine sık rastlanır. En sık görülen belirtileri; bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal, ateş, yorgunluk ve halsizliktir. Et, tavuk, balık, süt ve ürünleri potansiyel olarak riskli besinlerdir ve saklanma koşulları önemlidir. Süt ürünlerindeki bozulmaların bir kısmını meydana gelen değişikliklerden de anlayabiliriz; dondurma bozulduğunda kristalleşme ve acılaşma, süt ve tereyağı bozulduğunda tadına acılaşma ve kokusunda bozulma, peynirde bunlara ilaveten kumlu yapı, yoğurtta ise suyun ayrılması görülür. Yaz Aylarında Beslenme Rehberi 40 Vücudunuzu Susuz Bırakmayın Yaz aylarında sıvı ve elektrolit kaybı çok olacağı için su, sebze ve meyve tüketimine dikkat edilmelidir. Herkes için standart bir miktar belirlemek çok doğru olmamakla birlikte Dünya Sağlı Örgütü(WHO) erkekler için 3 lt, kadınlar için 2 lt su tüketimini günlük önermektedir. İçilen suyun sıcaklığı çok önemli değildir. Fiziksel aktivite yapıldığında veya gün içerisinde aşırı terlendiğinde fazladan su tüketme gerektiği unutulmamalıdır. Özellikle çocuklara sıcaklarda belirli aralıklarla su desteği yapılması önemlidir. Spor yapan veya sokakta oyun oynayan çocuklar çoğu zaman su içmeyi unutmaktadır anne ve babaların bu konuda çok dikkatli olmaları gerekir. Özellikle yaz aylarında bozulma her zamankinden daha fazla olacağı için pastörize edilmemiş süt ve ürünlerini kesinlikle kullanılmamalıdır. Evde yapmış olduğunuz kaynatma işlemi ile sütü pastörize etmeniz mümkün değildir yaptığınız uzun kaynatma işlemi bakterilerin ölmesini sağlamadığı gibi sütün içerisindeki vitaminlerin pek çoğunda ciddi azalmalara neden olacaktır. Et ve ürünlerinin hijyenik kalitesi kesim aşamasında korunur ya da bozulur. Mikrobiyolojik kalitesi ise mezbahalarda uygulanan kesim koşullarına, dağıtım koşullarına ve kasaplardaki muhafazalarına bağlıdır. Bu koşulların kontrolü tüketiciler olarak mümkün olmadığı için bize düşen görev satın aldığımız et ve ürünlerini temizliğine güvendiğimiz kasaplardan almalı, uygun koşullarda depolamalı ve ete iyi bir pişir- me işlemi uygulamalıyız etin yapısında bulunan virüs, bakteri ve parazitlerin birçoğu pişirme işlemi ile yok edilebilir. Kırık ve çatlamış yumurta satın almayın. Taze yumurta, kabuklu olarak soğutucularda 4-5 hafta saklanabilir. Ülkemizde pastörize olmayan yumurta kullanımı yaygın olduğundan yumurta kaynaklı zehirlenmeler sık yaşanmaktadır. Ambalajı açılmamış pastörize yumurtalar soğutucularda 10 gün, dondurucularda 1 yıl saklanabilir. Satın aldığınız yumurtalara muhafaza kabından çıkarmayın, kullanmadan önce dış yüzeyini su ile ovalayarak temizleyin. Yaz aylarında buzdolabının sıcaklığı kontrol edilmeli potansiyel olarak riskli olan bu besinler 4-4.5C0 de depolanmalıdır. Dondurulmuş besinler alınırken -18C0 de saklandığından emin olunmalı, ambalajın içerisinde buz kristalleri olan ürünler satın alınmamalıdır. Pişen yiyecekler hemen tüketilmeyecekse en fazla iki saat içerisinde soğutulup buzdolabına kaldırılmalıdır. Az Az Sık Sık Hafif Yiyeceklerle Beslenin, Kahvaltıyı Atlamayın Son dönemlerde yazılı ve görsel basında bu uyarının tam tersi söylenmesine, günde 1-2 kez beslenin ara öğün almayın denmesine karşın yapılan bilimsel çalışmalar az az sık sık beslenen kişilerin kilo kontrolünü öğün sayısı az olanlara göre daha kolay sağladığı, yetişkinlerin işlerinde çocukların ise okullarında çok daha fazla başarılı olduklarını göstermektedir. Kahvaltı öğününü hem kendiniz atlamayın hem de çocuklarınıza atlatmayın. Dengeli; peynir, yumurta, süt, birkaç tane tuzsuz zeytin, bir adet ceviz, bol yeşillik maydanoz, domates, biber, salatalık ve esmer bir-iki dilim ekmekle yapılan bir kahvaltı günlük performansınız olumlu etkileyecektir bunun tam tersi tek çeşit ve karbonhidrat ağırlıklı örneğin simit, reçel, bal ile yapılan bir kahvaltı yaptığınızda öğle saatlerinde doğru verimliliğinizin düştüğünü ve öğle yemek saatinde de gereğinden çok daha fazla yemek yediğinizi görürsünüz. Yaz aylarında sıcakla beraber yenen fazla ve ağır yemekler gün içerisinde sindirim sorunları, yorgunluk, halsizlik yaşamanıza sebep olabilir. Açık Büfelere Dikkat Edin Yaz aylarında otellerin açık büfelerine dikkat 41 ANLAŞMALI KURUMLAR LİSTESİ ile et arasında 15 cm den az mesafenin olması bu kimyasalların açığa çıkmasını kolaylaştırır. Bu yüzden elektrikli veya sulu mangallar tercih edilebilir. Mangalda et yendiğinizde yanında C vitamininden zengin olan bol limonlu salata veya taze sıkılmış meyve suyu tüketerek oluşan zararlı birleşiklerin yaratacağı olumsuz etkileri bir miktar azaltabilirsiniz. Yaz Aylarında da Spordan Vazgeçmeyin edin. Tabağınızı tepeleme doldurmaktan kaçının. Yiyebileceğiniz miktarda az yiyecekleri tabağınıza alın tercihen ilk aldıklarınız salatalar olsun ve yavaş yavaş yemeye özen gösterin. Yemek yemeye başladıktan 15- 20 dakika sonrasında doygunluk hissi oluşacaktır. İçerisinde mayonez, yoğurt bulunan salatalar uzun süre açıkta beklediyse besin zehirlenmelerine neden olabilir. Beklemiş yoğurtlu ve mayonezli salataların, soğuk mezelerin tüketiminden kaçının. Tatlı çeşitlerinden tercihlerinizi meyveli, sütlü tatlılardan yana kullanın ağır şerbetli tatlıların tüketiminden kaçının. Gereksiz Vitamin Mineral Kullanmaktan Kaçının Vitamin ve minerallerin kaynağı besinlerimizdir. Yaz aylarında artan sebze ve meyve çeşitlerinden faydalanın sarı, kırmızı ve yeşil renkteki sebze ve meyvelerin tüketimine dikkat edin tek çeşit meyve ve sebze tüketmekten kaçının. Beslenmede çeşitlilik sağlanırsa özel durumlar dışında vitamin-mineral alımına gerek yoktur. Bu sadece D vitamininde geçerli değildir. D vitamini ihtiyacımızı besinlerimizle karşılayamayız. D vitamini karşılamanın en iyi yolu güneşten uygun ve düzenli faydalanmaktır. Yaz ayları D vitamininden en iyi faydalanabileceğimiz aylardır. Ancak pencere camı ve giysiler deride D vitamini oluşumunu engeller. Güneş ışınlarının dik geldiği yaz aylarında D vitamininden en iyi faydalanabilecek saatler sat10:00-11:00 arası ve 16:00’ dan sonrasıdır. Bu İkiliye Dikkat! Karpuz-Peynir Yaz aylarında öğünlerin bile yerini alabilen bu ikiliye dikkat edin. Aşırı miktarlarda tüketilen karpuz-peynir kilo vermekten çok kilo kazan42 manıza neden olabilir. Bu ikili bir ana öğün olarak tercih edildiğinde yağ asitleri, posa ve aminoasit örüntüsü dengeli olmayan bir öğün tüketmiş oluruz. Diyetisyeniniz tarafından size özel hazırlanmış bir beslenme programında; karpuz- peynir miktarları ayarlanarak yendiğinde iyi bir ara öğün tercihi olabilir. Karpuz çok iyi bir antioksidandır. Bunun yanında içerisinde c vitamini, potasyum ve posa bulunur. Ancak unutulmaması gerekir ki karpuzun 3 ince dilimi (130 gram) 50 kkal’dir. Mangalda Pişen Etlere Dikkat Yanan hayvansal kaynaklı besinler içerisindeki yağlar okside olur ve damarlara zarar verir. Yanan ve dumana maruz kalan besinlerde oluşan kimyasal (nitrosaminler, heterosiklik aminler, polisiklik aromatik hidrokarbonlar, peroksitler v.b.) başta mide kanseri olmak üzere yemek borusu ve kalın barsak kanser oluşumunu destekler. Pişen etin suyunun mangala damlaması, açığa çıkan dumanın ete yapışması ve ateş Yaz aylarında yüzme başta olmak üzere, bisiklete binme, yürüme gibi açık hava sporlarını tercih etmeye çalışın. Açık havada yapılan spor kapalı salonlarda yapılan spora göre çok daha fazla yağlarınızın yanmasına yardımcı olacaktır. Kilo kabı için Dünya Sağlık Örgütü haftalık 200 dakika, kilo korumak içinse 150 dakika fiziksel aktiviteyi önermektedir. Spor öncesinde potasyumdan zengin gıdaları tercih edin muz, kavun, kuru kayısı gibi spor sonrasında ise 1 su bardağı süt içmeyi tercih edin. Yaz Aylarında Çocuklarınızın Ve Kendinizin Güvenle Tüketebileceği Kalorisi Düşük Pratik Dondurma Tarifi Malzemeler • 15 adet orta boy çilek • 1 su bardağı süzme yoğurt • Yarım paket vanilya • 1 tatlı kaşığı pudra şekeri Yapılışı Çilekleri robottan geçirin püre haline getirin ve diğer malzemelerle beraber iyice karıştırın. Buz dolabınızın dondurucu kısmında 6-8 saat bekletin. SİGORTA ŞİRKETLERİ BANKALAR 1- ACIBADEM SAĞLIK SİGORTASI A.Ş. 1- BANK ASYA A.Ş. 2- AK HAYAT SİGORTA A.Ş. 2- FORTİS BANK A.Ş. 3- AMERICAN LIFE HAYAT SİGORTA A.Ş. 3- ESBANK EMEKLİ SANDIĞI VAKFI 4- ALLİANZ SİGORTA A.Ş. 4- T. EXIMBANK A.Ş. 5- ANADOLU ANONİM TÜRK SİGORTA A.Ş. 5- T. İŞ BANKASI A.Ş. 6- ANKARA ANONİM TÜRK SİGORTA A.Ş. 6- ŞEKERBANK VAKFI 7- AXA SİGORTA A.Ş. 7- T.C. MERKEZ BANKASI 8- GROUPAMA SİGORTA A.Ş. 8- T.C. MERKEZ BANKASI SOSYAL GÜVENLİK VAKFI 9- HALK SİGORTA (BİRLİK SİGORTA) A.Ş. 9- TÜRKİYE VAKIFLAR BANKASI YRD. SAND. VAKFI 10-DABKOVİÇ DENİZ ACENTALIĞI 10-GARANTİ BANKASI A.Ş. 11-DEMİR HAYAT SİGORTA A.Ş. 12-DUBAİ-GROUP SİGORTA A.Ş. TİCARET ŞİRKETLERİ 13-EUREKO SİGORTA A.Ş. 1- GİMSA LTD. ŞTİ. 14-ERGO SİGORTA A.Ş. 2- KAREL ELEKTRONİK A.Ş. 15-SOMPO JAPAN SİGORTA A.Ş. 16-GARANTİ SİGORTA A.Ş. DİĞER KURUMLAR 17-GENERALİ SİGORTA A.Ş. 1- ANKARA SANAYİ ODASI BAŞKANLIĞI 18-GÜNEŞ HAYAT SİGORTA A.Ş. 2- ANKARA TİCARET ODASI BAŞKANLIĞI 19-GÜVEN SİGORTA A.Ş. 3- ANADOLU A.T. SİGORTA (Personeli) 20-HDI SİGORTA A.Ş. 4- MİLLİ REASÜRANS T.A.Ş. VAKFI 21-INTERGLOBAL/TAWUNİYA 5- İSVİÇRE BÜYÜKELÇİLİĞİ 22-INTER PARTNER ASSISTANCE 6- KKTC SAĞLIK BAKANLIĞI 23-MAPFRE GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş. 7- LİBYA BÜYÜKELÇİLİĞİ 24-MARM A.Ş. 8- SOSYAL GÜVENLİK KURUMU 25-MED-NET SAĞLIK 9- TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ 26-CGM MEDICAL BİLGİ SİSTEMLERİ A.Ş. 10-T.MUHARİP GAZİLER DERNEĞİ GENEL BAŞKANLIĞI 27-RAY SİGORTA A.Ş. 11-T. GAZİLER KÜLTÜR VE YARDIMLAŞMA VAKFI 28-YAPI KREDİ SİGORTA A.Ş. 12-TÜRK GÜREŞ VAKFI 29-ZÜRİCH SİGORTA A.Ş. 13-TÜRK TELEKOM VAKFI 30-ZİRAAT SİGORTA A.Ş. 14-TCDD VAKFI YABANCI SİGORTA VE ASSISTANCE ŞİRKETLER PİLOTAJ 1- BUPA INSURANCE LTD.İNGİLTERE 2- HELİPORTUGAL S.A. 2- EURO – CENTER 3- SİNDEL HAVACILIK 3- EUROP ASSISTANCE 4- TÜRK HAVA KURUMU 4- GMC SERVICES INTERNATIONAL FRANSA 5- YÜZÜAK HAVACILIK 1- HAN HAVACILIK BALONCULUK 5- MONDIAL ASSISTANCE 6- REMED ASSISTANCE 7- S.O.S. INTERNATIONAL AMBULANS SERVİSİ A.Ş. 8- TUR ASSIST 9- VANBREDA 10-ADAC 43 Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi 10.Sokak, No:45 Bahçelievler/ANKARA Tel: (0312) 212 68 68 Faks: (0312) 223 73 33 www.baskent-ank.edu.tr 44