TARTIŞMALI İLMI TOPLANTlLAR DİZİSİ: 32 A • KUR'AN ve TEFSIR ARAŞTİRMALARI I Prof. Dr. Sadreddin GÜMÜŞ Yrd. Doç. Dr. A. Cüneyt EREN ProfDr. Suat YILDIRIM Prof. Dr. Ömer Faruk HARMAN Prof. Dr. Ali BARDAKOÖLU Prof. Dr. Süleyman ULUDAÖ Dr. Tahsin GÖRGÜN Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI Prof. Dr. Mustafa TAHRALI Prof. Dr. Celal KIRCA Prof. Dr. Arniran KURTKAN- Prof. Dr.Ali Murat DARYAL BİLGİSEVEN İstanbul - 2000 ENSAR NEŞRİY AT : 65 İSLAMi İLİMLER ARAŞTIRMA V AKFI Tartışmalı ilmi Toplantılar Dizisi: 32 Tebliğlerin, bilim ve dil bakımından sorumluluğu tebliğ sahiplerine aittir. Yayma Hazırlayanlar: Prof. Dr. Bedreddin ÇETİNER Dr. İsmail KURT Seyid Ali TÜZ Dizgi: Selahattin Uslucan Baskı: ENSAR NEŞRİYAT Süleymaniye cad. ll Beyazıt-İstanbul Tel/Fax: (0212) 513 43 41 :ss BAŞLANGlClNDAN GÜNÜMÜZE KUR'AN TEFSİRİNDE SÜNNETi DEVRE DIŞI BIRAKAN HAREKETLER Yard. Doç. Dr. Ali Cüneyt EREN Malezya Uluslararası İslfım Üniversitesi Kur'an ve Sünnet Bilimleri Bölüm Başkanı GİRİŞ Modern İslam düşüncesinde son günlerde tartışılagelen Kur'an'ın Sünnet'in dışlanması eğiliminin, araştırıldığında eskilere dayandığı, her asırcia o günün şartlarına göre değişik boyutlar sergileyip, günümüzde en son şeklini almış olduğu görülecektir. anlaşılmasında Bu araşÜrmamızda muhteva gereği öncelikle konunun tarihi seyri üzerinde durmayı hedefliyoruz. Bunun için de önce tefsir ilminin doğuşu, zaman içinde .kat ettiği merhaleler, tedvini ve bu esnada zuhur eden fikrl cereyanlara temas etmek durumundayız. İşte tebliğimize konu olarak seçtiğimiz, Kur'an tefsirinde Sünnet'in devre dışı bırakılması hareketlerini bu son bölümde incelerneyi düşünüyoruz. Konunun tarihi seyrine daha iyi vakıf olabilmek için mezkur hareket ve yaklaşımları, tarihi silsilesi ile sunmayı düşünüyoruz. Bu arada önemli gördüğümüz iddialara ve reddiyesine, objektif olabilmek ve okuyucuya sağlıklı mukayese etme imkanı verebilmek için yerinde kısaca temas edeceğiz. Kur'an-Sünnet-İlimler 36 I. Tefsir İlınine Genel Bir Bakış 1. Tefsirin Tanımı Tefsir kelimesi lügatte "fesr" maddesinin tefil ölçüsünde-dir. Örtüyü açmak, bir şeyi açıklamak anlamına gelir. Rağıb el-Isfahani tefsiri, "Akli ölçülerde bir manayı ızhar etmek, ortaya çıkarmak" olarak yorumlar. 1 Özetle fesr maddesi, bir şeyi keşfetmek ve ortaya koyınaktır. Tefsir kelimesi de bu kökten gelir. Usillcülere göre de kapalı bir yönü olan sözleri açıklamak olarak tarif edilir. Kısaca tefsir ilmine-, Kur' :in-ı Kerim'de Allah'ın muradım anlama uğraşısı da denilebilir. kaldırmak, 2. Tefsir İlıninin Doğuşu Bilindiği gibi Kur'an-ı KE}rim nazil olduğu bölge insanının anlayabibir dilde Arapça inmiştir. "Anlayabilseniz diye Biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik." 2 leceği Bununla birlikte getirmiş olduğu ahkftma, onun incelikleri ve işaret boyutlara göre insanın sırf Arapça_ konuşuyor olmaları sebebiyle vakıf olmaları beklenilemez. İşte bu noktada Resnlüilah (s.a.v.)'ın tebyin vazifesi devreYe girmektedir. "(Allah'ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. "3 Ve racih olan kavle göre ResUluilah (s.a.v.) mücmeli beyan, arnını tahsis_, mutlıikı takyid gibi sahabe (r.a.)'nin anlamalarında zorluk çektikleri hususu açık­ lamış, ıiyetlerin taşıdığı alıkarnı tafsili olarak, bazen de göstererek öğret­ miştir. İbn Hazm'in de dediği gibi: Resülüllah'tan (s.a.v.) sadır olan söz, fıil, takrir, ve işaretin hepsi Kur'an için beyan hükmündedir. 4 Mesel§., "Huzura kavuşunca da ndmazı dosdoğru kılın, çünkü nainaz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır" 5 ayeti kerimesinin muhatabı Sahabe (r.a.), farz olduğunu anladığı namazın tafsilatını ve tatbikatını yine Resfilüllah'ın (s.a.v.), "Namazı, beni namaz kıZarken gördüğünüz gibi kı­ lın"6 beyamy la tatbiki olarak görmüş. "Hacc meniisikinizi benden alın" 7 ettiği 1 2 3 4 5 6 7 Rağıb el-Isfahani, el-Müfredat, 380. Yusuf, 2. İbrahim, 4. Ayrıca bk.: ŞUra, 48; N ür, 54; Ankebut, 28. İbn Hazm, el-İhkam fı Usulu'l-Ahkttm, Beyrut 1985, s. 1/80. Nisa, 103. Buhıirl, Ezan, Hadis no: 631; Fethu'l-Bari li-Şerhı Sah'ih(l-Buhtlri, Mektebetu'lKülliyati'I-Ezheriyye 1978,3/315. Müslim, Hacc, Hadis no: 1297; Sahihu Müslim, Tahkik ve tashih: Muhammed Fuad Abdulbaki, Daru 'l·Hadis, Kahire 1991. Kur'&n Tefsirinde Siinn.efi Devre Dtgz Brrakan Harelretler 37 beyani ile, "Haccz ve urnreyi Allah igin tam yapzn." ciyetiyle8 farziyetini anlad& hac ibadetinin tafsiIatini Resdliillah (s.a.v.)'tan gorerek ogrenmigtir. Bunun gibi Resaliillah (5,a.v.) tatbikatina, ijgretisine kayitli bir~ o Byeti k kerime vardrr. fgte bu donemde ResCxliillah'ln (s.a.v.1 rehle-i ilminde daha fazla kalnlig olan sahabelerden 1bnu Abbas, Ali ibn Ebi TiiIib, Ibn Mesud, Ubeyy b. Ka'b (r.a.j gibi zevat tefsirde qohret lrazanm~qlardlr. .Daha sonra tbbiin donemi gelir. Bu donemde tefsir RasGIiillah (s.a.v.)'dan sahabe kanallyIa naklonulan rivayet a&rhkll olmasiyla beraber, Isl3m Devleti'nin sinlrlarlnln Arap Yarimadasl'm aglp ayrl kiilttirden toplumlarla beraberlik neticesinde zuhur eden yeniliklere cevap olabiIecek nikelilrte, ama nasslara sadlk kallnarak re'y ve ictihad ilgveIeri g~riilmektedir.~ Igte tefsir hareketi birinci asrln sonlarx ikinci asrin baglarr olan tedvin donemine kadar yukanda igaret ettigmiz t2biin donemi ijzelligini muhafaza edegelir. 3. Tedvfn Donemi Bu dijnemi, Zehebi'nin de belirttigi gibi 4 doneme ayirabiliriz.1° a) Birinci diinemde tefsir hadis ile birlikte rniitalag edilir. Miistalcil olrnaylp hadis bablarindan. bir bab olarak gorulur. Bu sebepdendir ki, bu donemin en meqhur miifessirleri aslen hadis imamlarindan olan Yezid fbn Harun es-Siilemi (v. 117 H.), Gu'be fbn Haccac (v. 160 R.), Siifyan Ibn Uyeyne (v. 198 H.)'dir. b) ikinci donemde, tefsir ilminin hadisten ayr~larakmiistakil olarak degerlendirildigi gortilmektedir. Bu donemde artlk "Mushaf-I Osman" tertibine gore Kur'Bn'in Ayet $yet tefsir yapddrgi gozlernlenmektedir. Bu tefsirlerin ozellig rivgyet a@rIiklr me'sur tefsir oluglaridir. fbn Cerir e t TaberE (v. 310 H.), lbn Ebi FIatim (v. 327 H.), bu donemin taninrnlg miifessirlerinden zikredebilir. c ) uFiincii dijnern, tefsiri rivdyet a&rlikli ozelligini kaybetmeyip isnadinda krsaltma yaplldlgi me'sur gijriig ve rivgyetlerin sahiplerine is8 9 Bakara, 196. Bkz. lsmail Cerrahoglu, Tefsir Usulii, Ank. Unv. Yay., 1976,266. 10 Bkz. el-Ittickhdtu'l-Miilrhnrife fi !I'efsiri'Z-Kzcr'&7~,Mektebetu Vehbe, 198G, s. 3 3 17. Kur'an"Sünnet-Ilimler 38 nad edilmeksizin mücerred ıtlak olunduğu dönemdir. İşte bu dönem, tefsire İsrailiyyat'ın ve mevzu hadislerin girdiği, sahih riv§.yetlerle zayıfla­ rın karıştığı dönem olarak bilinmektedir. d) Son dönem de Abbasi döneminden başlayıp günümüze kadar uza- nan zaman birimi olarak değerlendirilebilir. Bu dönemde daha sonraları dirayet tefsiri de denilen re'y ve ictihad ağırlıklı tefsir şekli ön plana çık­ mış, günün şartlarına göre çeşitli ilirolerin de etkisinde kalarak kendi içinde ilmi tefsirler, sosyal ağırlıklı tefsirler, edebi tefsirler gibi ekollere ayrılıp günümüzde son şeklini almıştır. Bu ekaller içerisinde EbU Hayyan'ın il ağırlıklı "El Balıru 'l-Muhit"i, Fahruddin Razi'nin felsefi ağırlık­ lı "Me fatih u 'l-Gayb '1, Cassas ve Ebu Bekir el-Arabi'nin fıkıh ağırlıklı Ahkftm tefsirleri, eş-Şeyh Tantavı'nin kevni ilimler ağırlıklı "Cevahir fi Tefsiri'l-Kur'fin", Muhammed Abduh'un ve aynı çizgideki talebesi Raşid Rıza'nın "Tefsiru 'l-Menar"ı zikredilebilir. Tefsir ilminin saca doğuşu verrneğe çalıştığımız ve geçirdiği tarihi seyri hakkında yukarıda ön bilgiden sonra asıl konumuza geçebiliriz. II. Sünnet'in Kaynak 1. Sünnet1in Oluşu ve kı­ Değeri tanımı Öncelikli olarak üzerinde durulması gereken husus Sünnet ve kayoluşu, tabirlerinden neyin kastedildiğini tayin etme olmalıdır. Zira bazı ekallerin bu t§.birlerle murad ettikleri manaları arasında farklılık nak bulunabilmektedir. Sünnet'in lüg§.t m§.n§.sı yol demektir. Öncekilerin koyup sonradan gelenlerin takip ettiği yola da Sünnet denmektedir. 11 Terim manası ise usülcülere göre Hz. Peygamber (s.a.v.)'den nakledilen şer'i bir hükme delil olması uygun düşen söz, fiil ve takrirdir. Sünnet tabirinin hadisciler nezdinde kazanmış olduğu ıstılah da Hz. Muhammed (s.a.v.)'e peygamberlik gelmeden önce~ onun dini veya gayr-i dini söz, fıil ve takrirl~rinin hepsini içine ahr.ı 2 Bu anla- manası ll İbn Manzur, Lisanıt 'l-Arab, Beyrut tarihsiz, 3/225-226. 12 Bazı kaynaklarda Sünnet, usülcülere göre Peygamber'den nakledilen mutlak söz, fiil ve takrir olarak geçmiştir. Kanaatimizce bu anlam, usU.lcülerin Sünnet için kastettikleri anlayışa göre eksik bir yorurhdur. Bkz. Talat Koçyiğit, Ha.dis Usu· lü, Ank. Üniv. Basımevi, Ankara 1987, s. 15. Kur'an Tef..cdrinde Sünneti Devre Dışı Bırakan Hareketler yışa göre Rasillilllah'ın Sünnet'tir. 13 yaratılışı, ahl<3.kı ve gidişata dair her türlü 39 sıfatı Sahabe ve Bulefa-i Raşidin'den nakledilen uygulamalara da Sünnet rivayet edilmektedir. 14 Mesela ileride de göreceğimiz gibi CaferHere ve Musta'liye İsmaililer'e göre Sünnet, masum olarak niteledikleri Hz. Peygamber ve imamların sözü, fiili ve takrirleridir. 15 denildiği Biz bu çalışmamızda yukarıda belirttiğimiz usulcülerin Sünnet için kastediyoruz. Onun dışında kalan tanımlar ise konumuz dışında kalmaktadır. Zira Rasıilullah'ın şer'i bir hükme delil olması uygun düşmeyen, yaratılışı, ahl8.kı ve kendisine mahsus söz, fıil ve takrirleri olabilir. Kur'an'ın tefsirinde bu gibi açıklamalarla istidlal etmemiz her zaman doğru olmayabilir. yaptığı tanımı 2. Sünnet'in Kaynak Oluşu İle İlgili Görüşler Arapça karşılığı hüccet olan, Türkçe'ye kaynak olarak tercüme ettiğimiz bu kelime, lügatta delil ve bürhan anlamına gelm~ktedir.ı 6 Sünnet'in kaynak olması da kısaca bağlayıcılığı anlamına gelir. Bu konuda birkaç görüş vardır: İlkine göre Resülüllah'tan sadır olan, her türlü söz, fiil ve takrir, zaman kaydı olmaksızın şer'i sarruflarının delildir. Bu görüşe göre Resülüllah'ın tavahiy ile ilgisinin olup olmaması önemlidir. İleinci görüşe göre Sünnet, Peygamber'in yaşamış olduğu, asır ile sınırlı olup, o döneme· ait ictihadlardır. Hukuki bağlayıcılığı dönemine aittir. Daha sonraki dönemleri kapsamaz. Bu iki görüşün ortası da diyebileceğimiz üçüncü görüşe göre ise, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in tasarruflarını, vahye dayanan ve dayanmayan olmak üzere ikiye ayırmak gerekir.17 Bu ayırımdan sonra ancak vahye dayalı tasarrufları kesin şer'i delil kabul edilebilir. Çalışmamızın hacmi gereği konuyu daha fazla uzatmarlan Sünnet'in kaynak olması tabiriyle daha önce tarifini yaptığımız, Hz. Peygamber'den nakledilen şer'l bir hükme delil olması uygun düşen söz, fiil ve 13 Necati Kara, Ku.r'fın Sünnet Bütünlüğü, İhtar Yayıncılık, s. 213. 14 Necati Kara, a.g.e., 213. 15 Bk. Çalışmamızın "Şia ve Sünnet" adlı bölümü. 16 Ibn Manzur, a.g.e., IV228. 17 Mehmet Doğan,Ahkdnwı Değişmesi, s. 56. Kur'an-Sünnet-İlimler 40 takrirler mecmuası şartı aranmaksızın sahih Sünnetin fıkhi hükümlerde, zaman ve mekan kesin şer'i dı:lil olmasını kastediyoruz. Daha açık bir ifadeyle: a) Hel§.l ve haram kılma mevzuunda yukarıda Sünnet ile Kur'an arasında bir fark yoktur. b) Bu Sünnet'in süreklidir. vb. şer'i delil olması sınırlarını çizdiğimiz zaman ve mek§.nla sınırlı olmayıp, c) Resülüllah (s.a.v.)'in tebliği mur3.d etmeksizin günlük yeme, içme olma gereği yaptığı işler konumuz dışındadır. beşeri 3. Sünnet'in Kaynak Oluşunun Delilleri18 Sünnet'in hüccet oluşu aşağıda nakledeceğimiz bazı delillerle sabit- tir. a) Kur'an'dan deliller b) Sünnet'ten deliller c) Ümmetin Sünnet'in hücciyeti hususunda icması a) Kur'Un'dan Deliller: Sünnet'in hüccet sidir. Zira Kur'fin; 1) Allah'a imanın tir.19 olması hususunda en önemli delil yanında, Resfılüllah Kur'an'ın (s.a.v.)'in imanı da kendi- emretmiş- 2) Allah'a imanı, Resfılü'ne iman ile eş değer kabul etmiş. 20 3) ResUlüllah'a itaatı emretmiş. 21 4) Resıllüllah'a itaatı, Allah'a itaat olarak kabul etmiş. 22 geniş bilgi için bk.: Muhammed Lokman es-Sel efi, Es-Sünne, Hucciyetuha ve Mekanetuha fıl-İslfım, Mektebetü'l-İman, 30-90; Kur'tin Silnııet Biltünlilğü, s. 237-246; Subhi Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, Diyanet İş­ 18 Konu ile ilgili leri Başkanlığı Yayınları, s. 260-273. 19 Ali İmran, 179; N isa, 136; Araf, 158; Teğabün, 8. 20 Aliİmran, 171. . 21 Haşr, 7; Nisa, 64. 22 N isa, 80; Feth, 10; N isa, 63. 41 Kur'(in Tefsirinde Sünneti Devre Dışı Bırakan Harelıetler 5) Allah'ı sevmeyi, Rasfılü'ne itaatle eş görmüş. 23 6) Resulüllah'ın Sünneti'ne muhalefet etmeyi küfür saymıştır. 24 b) Sünnet'ten Deliller: Sünnet'in hüccet olduğuna dair deliliere geçmeden önce, Resfılüllah konu ile ilgili aşağıdaki hadisini nakletmeyi uygun görüyoruz: (s.a.v.)'ın "Bana Kur'an-ı Kerım ve onun bir misli (hüccet olmada eş değer bir benzeri) daha verilmiştir. Karnı tof? vaziyette koltuğunda oturarak; sadece şu Kur' an'a sarılınız; içinde heldl olarak gördüğünüzü heldl sayın, haram olarak gördüğünüzü de haram kabul edin, diyecek bazı kimsele- ringelmesi yakın/aşmıştır. Şüphesiz Allah Resulü'nün haram kıldığı şey, Allah 'ın haram kılması demektir. "25 Kurtubi, bu :lyetin tefsiri ile ilgili olarak şöyle der: "Bana Kur'an ve benzeri verildi," sözünün iki anlamı vardır. İlki, okunan zahiri vahiy, okunmayan gizli vahiy yani Sünnet. İkinci ihtimal ise, ;Kur'fin okunan zahiri vahiy ve onun benzeri hükmünde kitapta bulunanları açıklama izni. Dolayısıyla Kur'an'ın emirlerine uymak nasıl vacip ise Sünneti'nkine de uymak vaciptir. 26 Sünnet'in hücciyetine işaret eden benzeri hadisler oldukça fazladır. ResUlüllah (s.a.v.) bir hadiste, "Size Allah'ın Kitabı ve Resldü'nün Sünneti olmak üzere iki şey bıraktım. Onlara szkı sıkı sarıldığınız miiddetçe ebediyyen sapıklığa düşmezsiniz" buyurur. 27 Bir başka hadiste Resıllüllah (s.a.v.), kendisine itaatı Allah'a itaatle denk saymıştır. Buhari'nin Ebü Hüreyre kanalıyla tahric ettiği hadiste Rasülullah (s.a.v.), "Kim bana itaat ederse Allçılı''a itaat etmiş ve kim de \ isyan ederse Allah 'a isyan etmiş olur" buyurur. 28 \ Sünnet'in hüccet olduğuna bir başka delil de, Sünnet'in Kur'3.n'm bir nevi tefsiri olması özelliğidir. Nitekim dinin, özellikle ibadet ve mu arnelata bakan büyük bir kısmı Sünnet yorumuyla şekillenmiştir. Mesela Sünnet'in açıklaması olmaksızın namazın vakitleri, şartları, erkanı, farzları ve adabı ve yine orucun, haccın ve zekatın şekli, ayrıntıları anlaşıla23 Ali İmran, 31. 24 Nur, 62; Ali İmran, 32; N isa, 171. 25 İmam Ahmed, el-Müsned, 4/130-133; Tirmizi,.İlim, 2660 nolu hadis. 26 Kurtubi, Muhammed İbn Ahmed, el,Camiu.'l-Ahkami'l-Kur'fın, Beyrut, 1/38. 27 Hakim, el-Müstedrek, 1/93. 28 Muhammed İbn İsmail el-Buhar'i, Sahihu 'l·Buhari, Bulak 1313, 13/91. Kur'an-Sünııet-İli1nler 42 mazdı. Hatta bu babtan olmak üzere bazıları, "Sünnet Kur'§.n'a Kadi'dir," yani Kur'ıin, Sünnet'in açıklamasına ihtiyaç duyar demişlerdir. 29 gibi umumi ayetlerin keyfıyetini, ekseriyet-i uzması §.hftd olan hadisler açık­ lamaktadır. Durum hac, oruç, zekat vb. dinin temeli saydığımız diğer ib§.deÜer için de aynıdır. Ayrıca muamelattan sayılan hududun detaylarının bir çoğu, §.h§.d olan bu hadisler olmaksızın anlaşılamaz. Mesel§. Maide SUresi'nin 38. §.yetinin sınırlan nedir? Hırsız kimdir? Ölçüleri nelerdir? "Eydi" tabirinden murad nedir? İşte bütün bu ayrıntıları bize açıklayan, vazifesi tebyin olan Resülüllah'ın bir çoğu §.h§.d olan hadisleri- dir. İmam Buh§.ıi Sahih'inde §.h§.d haberlerin hücciyeti ile ilgili açtığı babta Tevbe 122 ayetiyle istidlalen ahi\d haberle amel edilebileceğini ve onun hüccet olduğunu söyler. Zira, ıiyette geçen "Tıiife" kelimesi bir ve daha çok sayı ifade etmektedir. Bu tefsir İbnu Abbas'tan da nakledilmiş­ tir. 30 İbn Hazm da bu ayeti delil getirerek ahad haberlerle amel edilebileceğini söyler. 31 Ve yine Buhilri'nin Abdullah İbn Ömer (r.a.) senediyle rivayet ettiği tahvili ile ilgili hadisi, haber-i ahıid'la amel edilebileceği hususunda açık bir delildir. İmam Şafii bu hadis ile ilgili yorumunda, "Kuba ehli daha önce Beytü'l-Makdis yönüne doğru namaz kılıyorlardı. Kendilerine bir sahabenin kılılenin Ka'be'ye doğru olacağını haber vermesi ile Ka'be'ye yöneldiler. Şayet haber-i ıihıid hüccet olmasaydı üzerlerine farz olan eski :1\ıblelerini değiştirmezlerdi" der. 32 kılılenin c) Sünnet'in Kaynak Olduğuna Dair Ümmetin İc ma Etmesi Sünnet'in hüccet oluşuna bir başka kuvvetli delil de icma-ı ümmettir. İbn Hazm, "Allalı'a ve alıiret gününe iman ediyorsanız ilıtilafa düş­ tüğünüz bir şeyde o işi Allah ue ResUla'ne (onların hükmüne) havale ediniz" ayetini delil getirerek Sünnet'in hücciyetinin icma ile sabit olduğu- 29 ŞaLıbi, el-Mıwa/'aJwt, 4/19. 30 Bkz. el-Emin es-Sadık el-Emin, Mevhıfu'l-Medreseti'l-Ahliyye mine's-Silnneti'nNebeuiyye, Mektebetu'r-Rüşd er-Riyadh, 1/147. 31 A.g.e., s. 147. 32 İmam Muhammed b. İdris eş-Şafii, er-Risal, Tahkik Ahmed Sahir 1309, s. 407. Kur'tın Tefsirinde Sünneti Devre D up B ırahan H arehel'ler 43 nu söyler.33 Bir başka yerde de, "Biz sadece Kur'an'da bulduğumuz şey­ leri alırız" diyenierin dinden çıktıklarına dair icma olduğunu zikreder. 34 Bilindiği gibi Sünnet, Kur'an'ın tefsiridir. Sünnet'in tamamlayıcı olmazsa, Kur'an'ın anlaşılması mümkün değildir. Kur'an'da sadece işaret edilmiş ve Sünnet ile ayrıntıları açıkltınmış ibadetler asırlar­ dır ümmet nezdinde kabul görmüş ve günümüze kadar yapılagelmiştir. Kanaatimizce bu durum Sünnet'in hüccet olduğuna dair kesin bir delil özelliği olmalıdır. III. Sünnet Karşıtı Hareketler Konuya girmeden önce şu hususu hatırlatınayı faydalı görüyoruz: Sünnet karşıtı hareket tabiri ile genel olarak Sünnet'in hücciyetini kıs­ men veya tamamen red etmeyi kastediyoruz. Yoksa sıhhati ile ilgili birtakım şüpheler getirme veya bazı kayıtlar ortaya koyma, doğrudan Sünnet karşıtı anlamına gelmemelidir. Biz bu araştırmamızda, öncelikli olarak yukarıda belirttiğimiz çerçeve içinde kalan fikirlerle ilgileneceğiz. Ancak Sünnet'in sıhhati konusunda şüphe içinde olma diye tanımladığımız diğer çerçeve içerisine girebilecek bazı aşırı hareketlerin hadisin sıhhati için ortaya koydukları kayıtla­ rı ileride yeri geldikçe örnekleriyle göreceğimiz gibi netice itibariyle sahih Sünnet'i nefy etme noktasına kadar vardığından bu gibi örneklere de araştırmamızda işaret etmeyi düşünüyoruz. 1. Tarihte Sünnet Karşıtı Hareketler ReslllülJah (s.a.v.)'ın emirlerine ittiba ve bu ittibanın vücubiyeti hususunda sahabenin (r.a.) herhangi bir tereddüdünün olmadığı kat'i delillerle sabittir. Hatta Resıllüllah (s.a.v. ı'ın normal hayatında alışılagelmiş hal ve hareketlerine karşı bile sahabenin sergiledikleri titizlik örnekleri, hadis kitaplarında çokça vardır. Ebu Said el-Hudri'den Hakim kanalıyla nakledilen bir rivayette Reslllüllah (s.a.v.) namaz esnasında ayağındaki çarığı çıkarıp sol tarafı­ na ko_yar. Ardında namaz kılmakta olan sahabiler onu taklid ederler. Namaz eda edilir. Resıllüllah (s.a.v.) sahabeye, çarıklarını neden çıkar­ dıklarını sorar. "Senin çıkardığını gördük," demeleri üzerine Resıllüllah 33 İbn Hazm el-Endelusi, el-İiıkam fi Usu.li'l·Ahkfim, Matbaatu'l-İmam, Kahira, 88. 34 A.g.e., 1/214. Kur'an-Sünnet-İlimler 44 (s.a.v.), Cibril'in kendisine gelip verdiğini söyler. çarığı üzerinde necaset olduğunu haber ! Ve yine İbnu Abdiiber kanalıyla rivayet edilen aşağıdaki kıssa sahabenin Resülüllah (s.a.v.)'ın emir ve işaretlerine karşı hassasiyetini gözler önüne koymaktadır: Abdullah İbn Revaha (r.a.) Cuma namazı için mescide giderken Resülüllah (s.a.v.)'ın hutbede "oturunuz" sesini işitir. Hemen bulunduğu yere çöker. Resfılüllah (s.a.v.)'ın kendisine yol ortasında oturmasının hikmetini sorup rur. 35 aldığı cevap karşısında, "Allah taatini artırsın" buyu- Hatta rivayet edilir ki Ümeyye b. Halid bir gün Abdullah b. Ömer' e, "Biz mükim iken kılınan namaz ile havf namazını Kur'an'da bulurken, , seferde kılınan namazın hükmünü bulamıyoruz" der. Bunun üzerine Ab- dullah, "Kardeşim oğlu, biz bir şey bilmezken Allah bize Muhammed (s.a.v.)'i gönderdi. Dolayısıyla o ne yaparsa biz yaparız" 36 der. Fakat Resfı.lüllah (r.a.)'ın vefatından sonra başlangıçta Yahudi' desiseleri ile baş gösteren, daha sonra havaricle gün yüzüne çıkan sahabeyi tekzib ve bir kısmını da tekfir hareketleri ile ResUlüllah (s.a.v.)'tan bizzat duyup naklede_n birinci kaynak sahabenin riv<iyeti ilk defa yara almış, netice itibarıyla naklettikleri hadislerin hücciyeti sorgulanmağa başlamıştır. Bu arada bazı fikir ve inançları teyid eden hadisler vaz' edil- · miş veya sahih rivayetler batıl te'villerle taşıdıkları m&n<iların dışına hamledilmiştir. Bu gibi hareketlerin başlangıçta belli bir grub adı altında görünme-, den sadece düşünce bazırrda ferdi olarak zuhur etmiş olduğu da iddia edilmektedir. İkinci asrın sonlarına doğru başlamış olan bu görüşler; ge~· nel olarak iki ana tema üzerinde birleşiyordu. Bunlardan ilki hadisiri teşr'iliğini temelden inkar etme, diğeri de mütevatir dışındaki hadisi ·kabul etmeme. 37 Yu-karıda özetle verrneğe çalıştığımız d uru~ kanaatimizce, Kur'&n'ı anlama yolunda Sünnet'in dışlanmasına mebde' teşkil etmektedir. Şimdi sırasıyla bu mezhep_ ve hareketleri ve günümüze kadar ulaşan tarihi seyrini inceleyelim: 35 Abdulğani Abdulhalik, Hucciyetu 's-Sünne, Da'rul Alemiye li'l-Kütübi'l-İsl.imi, 1995, 284. 36 Hakim, el-Müstedrek, 1/258. 37 Bkz. Mustafa el-Azami, Sünnetin Geçmişte ue Günümüzde İlımali Meselesi, Tercüme: Abdullah Aydın!~, Atatürk Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, s. 281. Kur'Un Tefsirinde Sünneti Devre Dışı Bırakan Hareketler 45 a) Havaric ve Sünnet İslıimiyet'in en eski mezheplerinden olan Havarlc bilindiği gibi Sıf­ Muharebesi (Safer 37/657) esnasında tahkim hadisesine kanşan sahabeyi Allah'ın hükmü ile hükmetmedikleri iddiasıyla tekfir etmiş olup, akidelerince, "Hıirici olmayan bütün Müslümanlar mürteddir." 38 fın İbnu Teymiyye de Havaric hakkında, "Mezheplerinin aslı Kur'an'ın ta'zim ve ona ittiba etmek olmakla beraber Ehl-i Sünnet ve cemaatten kopmuşlardır. Zira recm ve hırsızlıktaki nisab vb. gibi Kur'ıin'a aykırı gördükleri Sünnet'i red ederler" 39 der. İbn Hazm ez-Zahiri de, "Hariciler'den bazı taifeler öyle ileri gitmiş­ lerdi ki farz olan namazın Kur'an'da zikri geçen gündüz öğle vakti bir rek'at, akşam vakti de bir rek'attir demişlerdir" der .40 Ve son olarak A. Harndi Akseki de, Havaric'in Sünnet' e karşı tutumvaktiyle Havaric'den ve Hz. Ali'ye karşı gelen fırka, "Allah'ın kitabı bize yeter" diyerek Peygamber'in Sünneti'ni tanımamak istemişlerdir" der. 41 ları hakkında; Görüldüğü gibi Havaric'in genelinde Sünnet'in hücciyetini redd mevzuunda kaynaklarda net bir hüküm görülmemektedir. Sadece ğulat diyebileceğimiz Havaric'in bir kısmı İbn Hazm'in de belirttiği üzere, vakitlerinin Sünnet ile tayin edildiği ve ümmetin üzerinde icma ettiği beş vakit namazı Kur'an'da sadece iki vakite işaret edildiği iddiasıyla red ederek Sünnet'in sahih dahi olsa hücciyetini nefy etmiştir. Bu hüküm, bütün Havarice teşmil kılınmasa da görebildiğimiz kadarıyla tarihte ilk defa Sünnet'in hücciyetinin tartışılması ve kendinden sonrakileri etkilerne adına önem arzetmektedir. Bir husus da Havaric tahkim hadisesine karışan sahabi kanadinden çıktıkları için red etmektedir. Bu da Kur'an tefsirinde büyük bir yekUn tutan, bir yerde belli hükümlerin mihenk taşı vazifesi gördüğü rivayetlerin dışlanması anlamına gelir. Bu yönüyle de kanaatimizce hadisin hücciyetini nefy ile doğrudan irtibatlıdır .42 diğer lıyla gelmiş rivıiyetleri, itikadları gereği 38 İslam Ansiklopedisi, M.E.B. Basımevi 1987, 5/235. 39 Abdulkerim eş-Şehristani, el-Milel ve'n-Nihal, Mektebetü'l-Müsenna, Bağdad, 1/164. 40 Ali İbn Hazm ez-Zahiri, el-Fasl fi'l-Milel ve'l-Ehva ve'n-Nihal, Mektebetü'l Müsenna, 2/114. 41 Kamil Çakın, Hadisin Kur'fın'a Arzı Meselesi, Ank. Üniv. ilah. Fak. Dergisi, Cilt XXXIV, 250. 42 Konu ile ilgili daha önce zikri geçen referanstaki Mustafa el-A'zami'nin görüşüne katılamıyoruz. Bkz. Mustafa el-Azami, Sürinet'in Geçmişte ve Günümüzde İlıma­ li Meselesi, Atatürk Üniversitesi, ilahiyat Fakültesi Dergisi, s. 282. Kur'an-Sünnet-İlimler 46 b) Şia ve Sünnet Şia veya teşeyyu' dediğimiz hareket, Hz. Peygamber'in vefatından sonra Ali b. Ebi Talib ve Ehl-i Beyti'ni halifelik için en layık kimseler olarak gören ve onları meşru halifeler kabul eden; Ali'den sonraki halifelerin de mutlaka onun soyundan gelmesi gerektiğine inanan toplulukları ifade eder.43 Bilindiği gibi Abdullah b. Sebe'nin nifaken İslamı ızhar etmesi, beraberinde Hz. Ali'ye aşırı muhabbet korkusuyle, bir yerde Allah'ın ona hulı1l ettiği iddiası ile şüyı1' bulmuş, o günkü şartlarda İslam hesabına en tehlikeli ekol durumuna gelmiştir. Şifi'nın hadis anlayışına gelince; bu anlayışı şekillendiren belli başlı amil sahabenin Hz. Ali ile olan münasebetidir. Bu ekole göre Ebu Bekir Sıddik (r.a.)'ın hilafetine biat etmiş olan her sahabinin adaleti şüpheli­ dir. Bazı ğulat-ı Şia nezdinde de dinden çıkmışlardır. Dolayısıyla rivayetleri sahih olmaz. Bunun neticesi olarak yukarıda zikri geçen sahabe kanalıyla gelen ve teşride esas kabul gören binlerce hadis bunların nezinde mevzu (uydurma), yalan hatta iftiradır. "Ve yine Şii anlayışına göre, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sağlığında saf ve temiz olan birçok sahabi, onUn ölümünden sonra bu hallerini muhafaza edememişlerdir. 44 Hayreddin Karaman, yine İSAV tarafından organize edilen böyle ~ir UsUlü ve Şer'i Deliller" adlı tebliğinde özetle şöyle der: ~empozyumda "Şia'da Fıkıh Caferilere ve Musta'liye İsmailileri'ne göre Sünnet, Masum'un sözü, fiili ve takriridir. Masum olma sıfatı Hz. Peygamber' e ve İmarolara malı-· sustur. Mütevatir hadisler, hem inanç hem de amel için kaynaktır, delildir. Mütevatir olmayan haber-i v8.hid ve meşhurlar ile r<ivileri arasında İmamiye mezhebine mensub olmayan kimselerin bulunduğu hadislerin muteber delil olup olmadıkları tartışılmıştır. Şerif M urtaza'nın başların­ da bulunduğu bir gruba göre, bu haberler dinde delil değildirler. Eskilerden Şeyh TGsi ve tabilerinin savunduğu, bugün ise Şii çevrede hakim olan görüş, mütevatir olmayan hadislerin, güven artırıcı bazı şartlan taşıdığında muteber olması yönündedir. Zeydiler ile Sünniler arasında haber-i v8.hid konusunda önemli bir fark yoktur. 45 Yukarıdaki ni ettiğimiz 43 izahattan da anlaşılacağı gibi, bu fırka daha önce bahsiHavaric gibi olarak sahabenin adaletini teşkik noktasından Milletlerarası Tarihte ve Günümüzde Şiilik Sempozyumu, Ethem Ruhi "Şiiliğin Doğuşu ve Gelişmesi", İlnıi Neşriyat, İSAV, İst. 1994, s. 28. 44 A.g.e., Cemal Sofuoğlu, "Şii-İmılnıiyyenin Hadis Anlayışı", s. 113. 45 A.g.e., Hayreddin Karaman, "Şiada Fıkıh Usulü ve Şer'! Deliller", s. 138. Fığlalı, Kur'dn Tef._c;irinde Sünneti Devre Dışı B ırahan Harehetler 47 hareketle özellikle ıihıid haberleri, red ve inkar etmekte ve hücciyetini ınuteber görmemektedirler. c) Mutezile ve Sünnet Mutezile adı tarihte, Hasan al-Basri'nin çevresinde meydana gelen bir i'tizalden kaynaklanmış, önceleri nazari kelıim ilmi mektebi gibi görünmüş, sonraları Şii ve harici hareketleri gibi siyasi teşekkül haline dönüşmüş bir mektebtir. 46 Mutezlle'nin Sünnet'e karşı konumu iki grupta ele alınabilir. Birinci ve ğulat diyebileceğimiz kesim ki bunlara göre mütevatir hadislerde bile yalan olabilir. Hüccet değildir. El-Bağdıidi, Nazzaın'a isnad ettiği bir kavilde, "En-Nazzamiye'nin, ümmetin hata üzerine ittifak edebileceğini ve mütevatir haberlerin hüccet olmadığını iddia ettiklerini" söyler. "Sahabe hakkında itharncia bulunup, şeriatta kıyası ibtal etmişlerdir," der. 47 Görüldüğü ber gibi Mutezile'nin özellikle ğulat kesiminin ,mütevatir haoldukça açıktır. Bu kesime göre ıihıid haberlerin hükümlerinde bir lıücciyeti yoktur. hakkında görüşleri şer'i Daha ılımlı olan ikinci kesim ise, özellikle akide ile ilgili ahild hadisleri inkıir ederler. Bu ink&rın, temeli aklı esas almaları ve onu şer'i nasslara takdim etmeleridir. El-Hayyat'ın da içinde bulunduğu bu kesim Mutezile içerisinde çoğunluğu teşkil etmektedir. Yine bunlara göre Ehl-i Sünnetçe hüsnü kabul görmüş bazı fıkhi hükümlere müteallik hadisler inkar edilmektedir. Bu babtan olarak, el-Hayyat iihad haberlere mebni birçok farz hükümleri red etmektedir. "Resilsüllah (s.a.v.)'dan ahiıd kanalıyla nakledilen "Şefaatim ümmetimden ehl-i kebire içindir" hadisi yukarıda zikrettiğimiz hüccet gereği merduttur. 48 el·Emin es-Sadı_k el-Enıin, Meukıfu 'l-Medreseti'l-Akliyye adlı tezinde Mutezile'nin ıilı.§.d haberlere karşı görüşlerini daki tasnifiçerisinde değerlendirmiştir. mış mastır Ve Mutezile'ye göre §.h.§.d hadisler grubta mütalaa edilir: sıhhatinde şüphe basıl­ aşağı~ olan haberlerdir. beş 1. Sünnet'ten sayılmazlar, yalan haberlerdir. '19 46 islftmAnsikl-opedisi, a.g.e., 1987,8/756. 47 Khadim Hüseyin Bahs, el-Kur'6niyyun ve Şübühatu./ıu.m hav/.e's-Sünne, Mektebetü's-Sıddika, Taif, 1403-1. Baskı, 8889. 48 Bkz. el-Kur'8.niyyun, 91. 49 Ka di Abdulcebbar, Fadlu'l-i'tizal ve Tabalwtu 'l Mutezile, s. 185'den naklen. Kur'an-Sünnet-İlirriler 48 2. Teşri:de hüccet kabul edilmez. 50 3. Akla-"ters düşen ahiid teşri de hüccet olamaz. 4. İtik8.dl konularda ihticac edilemez. 5. Bazı şartlada ancak arnellerde ihticac edilebilir .51 2. Yakın Dönemlerde Sünnet Karşıtı Hareketler Araştırmamızın bundan önceki bölümünde Sünnet karşıtı hareketlerin tarihteki ilk temsilcileri olarak gördüğümüz, bu yönüyle kendilerinden sonra gelenleri etkilemiş olan Havaric, Mu tezlle ve Şi:i'dan ve onların hadis karşısındaki tutumlarından bahsettik: Bu bölümde de günümüzde bu düşüncenin uzantısı olarak gördüğümüz ekol ve hareketlerden bahsedeceğiz: Günümüzde Sünnet'e karşı hareketleri genel olarak: a) İsl.§.m'ın ikinci kaynağı ve Kur'an ve tefsiri, Sünnet'i ve onun hücciyetini teşkik ile İslam ve Müslümanlara fikri gazvede bulunan müsteş­ rikler veya oryantalizm. veya "dini reform" sloganlarıyla dinin zamanın göre yenilenmesini savunan ve büyük bir kısmı Müslüman olan kesim diye iki grubta inceleyeceğiz. ikinci gurubu da kendi içinde; b) "Batılılaşma" şartlarına 1. el-Kur'iiniyyun 2. el-Medresetu'l-Islahiyye 3. Modernistler, başlıkları altında ele alacağız. a) Oryantalizm ve Sünnet Oryantalizm ve Sünnet' e bakışının tebliğimiz konusu He. doğrudan ilgisi olmadığı akla gelebilir. Fakat derinliğine incelendiğinde görülecektir ki günümüz modernistlerinin akıl hocalığını bir yerde oryantalistler yapmışlardır. Bir çeşit onlardan etkilenmiş ve ilerideki bölümlerde örneklerini göreceğimiz gibi Sünnet'in dışlanarak Kur'§.n'a salt akıl ile yo50 A.g.e., 190. 51 Bkz. el-Emin 1/126-131. es-Sadık el-Emin, Mevlnfu'l-Medreseti'l-Akliyye, Mektebetü'r-Rüşd, . Kur'dn Tefsirinde Sünneti Devre Dışı Bırakan Hareketler 49 rumuna gidilmiştir. Dolayısıyla oryantalistlerin, müşahhas Kur'&n tefSiri çalışmaları bulunmasa bile, fikri tesirleri açısından konumuzia doğru­ dan ilgisi vardır. Kaldı ki Ignatz Goldziher, A. J. Wensinck, Theodore Noldeke, Alıralıarn Hinckelmann, A. J. Arberry gibi bazı oryantalistlerin Kur'fm üzerine bazı araştırmaları da olmuştur. 52 Bir nevi siyasi teşekkül olarak gördüğümüz oryantalizm, kanaatimizce emperyalizm ile birlikte mütalaa edilmelidir. Terim anlamıyla bu kelime, "doğu araştırmaları" anlamına gelir. Bu da Arapça başta olmak üzere İsl3.miyet'i araştırmak demektir. Dolayısıyla Oryantalist ismi de doğu araştırmaları alanında çalışan batılı ilim adarnma ıtl§.k olunur. Bugün ise oryantalizm bütün doğu dillerini, örf ve §.detlerini, coğrafyasını ilgi sahasına almış durumdadır. Oryantalistler, çalışmalarını daha ziyade Doğu ülkeleriyle ilgili sosyal konulara yönelttiklerinden haliyle buralarda yaşayan insanları birbirlerine yaklaştıran en güçlü bağ olan İslamiyet'le de fazlasıyla ilgilenerek insanlığın bu son ilahi dinini alakadar eden hemen her konuda kalem oynatmışlardır. 53 Hedefi ise dalaylı da olsa İslam ve öğretilerini yakından tammak, neticesinde bulunabilecek bir gedik ile İslam ve Müslümanları teşkik etmektir. Gerçekten de ele aldıkları konuları ustalıkla yorumlayarak şiip­ heye sebep vermekte kültür, inanç, duygu ve düşünce üzerinde tesirli olmaktadırlar. Prof. Dr. Suad Yıldırım bu mevzuda, "Şarldyatçılık exotique ve maceraperest şark rüyası ile sömürgeci yayılınamu ihtiyaçları arasında geUşir. Hıristiyan şarkiyatçılığı kesin olarak, misyoner faaliyeti çizgisinde yer alır. Dini inancı atmayan ve sayıları az olan bazı müsteş­ rikler ise meraklarını tatmin için İslam'la ilgilenmiş olabilirler" der. 54 Diğer taraftan onyedinci asrın başlarından itibaren gelişmeye başla­ yan sömürgeciliğin temsilcileri İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz, Avusturya, Hollanda, İtalya, Almanya ve nihayet Rusya'mn belli başlı yüksek öğretim kurumlannda geçmişi yıllar öncesine uzanan birer şarki­ yat bölümü vardır. Ayrıca bu devletlerin istisnasız hepsinde Dışişleri B cı.- fi2 Genel bilgi için bkz. Al-Manhal, Mecellctü'n til Edeh1 vc'l-Ulumf ve·.~·Sefw/(•, Srı­ yı: 471, 18, ı54; Mustafa Sibai, Ory(l.ntaliznı ue Oryantalistrer, Tercüme ve ııot­ iar: Mücteba Uğur, Beyan Yayınları, 60-69 . .53 Malik bin N ebi, ideolojik Sava.~ Ajnnları ve İslft.m Dünyası, Fikir Yayınları, fsL 15. 54 Suad Yıldırım, Mevcut Kayna!?lara giJre Hristr:yanlı.!?, Işık Yayınları, h.ınir ımın, 34.1. Kur'an-Sünnet-İlimler 50 kanlığı'na veya sömürge işlerini yürüten kuruluşa bağlı Doğu ülkele- fıkr'i gelişmesine önemli bir ri dairesi mevcuttur. 55 Bu arada günümüz Müslüman toplumunun etkis~ olmuş, İsl§.m'ı savunan oryantalistleri de gözardı etmemek gere- kir.56 XIV. Asır ortalarından günümüze kadar oryantalistler tarafından İslami araştırmalarda kaleme alınmış kitap sayısının altmış binden faz- la olması, konunun ehemıniyetini herhalde gözler önüne sermektedir. 57 Oryantalistlerin Hz. Muhammed (s.a.v.)'in nübüvvetine ları için Sünnet'in hücciyetine bakışı doğal inanmadık­ olarak inkar üzeredir. Onlara göre Sünnet, Arap cahili toplumunun gelenek, görenek ve adetlerinin İslıim'a taşınması 58 ve Müslümanların ilk üç asırdaki yaşantısıdır. 59 Ha- dislerin büyük bir yekılnu daha (s.a.v.)'e nisbet edilmiştir. 60 sonraları oluşmuş ve Hz. Muhammed Bazıları da vahyin nefsani ilhamat veya bir çeşit k~hanet olduğu iddia edilmiştir. Bu babtan olmak üzere Kur' an, Muhammed (s.a.v.)'in bir eseridir. 6 ı b) El-Kur'iiniyyun (Ehl-i Kur' {ın) ve Sünnet Temel ilkeleri, Kur'an tefsirinde Sünnet'in dışl_anması olan elKur'§.niyyun ekolünü araştırmaınııda diğerlerinden farklı olarak biraz daha detaylı incelemek istiyoruz. 62 Kuruluşu hakkında Abdülhamit kaynaklar farklı yorumlarda bulunmuşlardır. doktora tezinde konunun uzmanı olarak Birışık, hazırladığı Mustafa Sibai, Oryanta.lizm ve Oryantalistler, 14. 56 Malik bin N ebi, a.g.e., 20. 57 Geniş bilgi için bkz. Al-Manhal a..g.d., 258. 58 Bkz. Menalıicu"l-Müsteşrikin fi"d-Dira.sati'l-Arahiyye, Mektebetü't-Terbiye 1985, Riyadh, 269. 59 Muh. Lo\onan es-Se\efi, es-Siinne ue Hu.cciyyetuha. ve Me!wnetu.ha {i'l-İsltlm, Mektebetü'l-İman, el-Medine'tül-Münevvere, 215. 60 Menahicü 'l-Miisteşrikin, 273. 61 Geniş bilgi için bkz. Muhammed el-Behiyy, cl-Filmt'l-İslfımi. el-Hadis ue Sılatu­ hu. bi'l-İsti'mari't.Garbr:, 1981, Mısır tarih siz, s. 177. 62 Bu konu ile ilgili Hüseyin İlahi Bahsin, "el-Kur'd.niyyun ve Şübühatuhunı lıau­ le's-Sünne" adlı Ampça basılmış mastır tezi ve Abdülhamid Birışık'ın, 1996'da "Hint Alt Kıtası.nda Urdu.ca Tefsirler ve Ehl-i Kur'iin Elwlü" adlı Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimi er Enstitüsünde verilmiş başarılı Doktora tezleri vardır. GG Kur'fın 1'efsirinde Sünneti Devre Dışı Bıralmn Harehetler 51 nitelediği Dr. Seyyid Abdullah'a isnaden, bu ekol bir grub ve cemaat olarak 1952 yılında Abdullah Cekralevi tarafından bazı prensipler dairesinde oluşturulmasına rağmen üzerine oturttuğu temel görüşler itibariyle daha çok Seyyid Ahmed Han' dan gücünü almıştır 63 der. Yaptığımız araştırma neticesinde bu ekolün asıl adı, Gulam N ebi elMarufbi Abdullah Cekralevi liderliğinde önce, "Ehlu'z-Zikr ve'l-Kur'il.n" diye tanındığı sonraları Muhibbul Hak Azim Abadi ve Seyyid Ahmed Khan'ın destekleriyle güçlenip, "el-Kur'iiniyyun" hareketi olarak şöhret kazandığı anlaşılmıştır. Tarihi süreç içerisinde fikir olarak aynı çizgide yer almış, bazen ferdi bazen de aynı hareket içerisinde kabul edilmiş şahsiyetler günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Mevdüdi konu ile ilgili yaptığı yorumda, "Hicri XIII. yüzyılda bu fıt­ ne Irak'ta tekrardan zuhür etmiş, Hindistan'da kabul görmüş ve geliş­ miş, tevhidi ümmeti sarsmış, fitneye sebep vermiştir" der. Ona göre Hindistan'da bu hareketin başında, Seyyid Ahmed Khan ve Mevlevi Cirrag Ali gelmektedir. Daha sonra el-Mikdam Mevlevi Abdullah Cakralevi ve ardından Mevlevi Alımedu'd-Din Amritseri, Mevlana Eslern Celraceburl ve nihayet Gulam Ahmed Perviz bri hareketin öncülüğünü yapmışlar­ dır .64 Özellikle Perviz'in 1953'te yayınladığı iki ciltlik Makam-ı Hadis adlı eseri tefsirde kullanılan hadislerin çatışmasını işlemektedir. Özet olarak müellif bu eserinde, hadis'in Kur'an tefsiri içinde gücünün etkili olmadığını vurgulamaktadır. Mesela ona göre, Bakara 123/124. ayetlerinde geçen "Hikmet" tabiri kavram olarak nebevi hadis olamaz. Hikmet ilim, irfana delalet eden bir terimdir. Hususl bir mana için düşü­ nülmesi doğru olmasa gerekir. Ayrıca ona göre, Allah'ın Peygamber' e itaati emrettiği §,yetler imamete delalet etmektedir. Yani peygamberlerin ölümünden sonra halifelere geçen ve şimdi de merkezi idarenin görevi olan ümmetin idaresine delalet etmektedir .65 Bunun yanında Pervez'in hadisiere karşı itirazlarından birisi de Kur'an ayetlerinin hususi manalara hasredilmelerine rağmen, bizim Kur'an'a dair anlayışımızın asırlar boyu gelişmekte oluşudur. 66 Bugün Ehl-i Kur'an'ın geleneğini temsil eden idareler içerisinde Lahor'daki İdare-i Tulu'-i İslam (Talue İslam Trust) ve Daru'l-Kur'cln ve 63 Binşık, Abdülhamid, a.g.t., s. 288. 64 el-Kuı·'fıniyyu.n, Mektebetü's-Sıddik, 1989, s. 99. 65 Bkz. J.M.S. Baljon, Kıır'Cın Yorunwnda Çağdaş Yönelimler, Fecr 1994, s. 32. 66 A.g.e., s. 34. Y;.<yınları, Kur'an-Sünnet-İlimler 52 Encümen~i Ümmet~i Müslime başta gelmektedir. Pakistan devleti tara~ fından desteklenen ve bir ölçüde modernİst düşünceyi temsil eden İdare-i Sekafet-i İslamiye (Institute of Islami c Culture) adlı kuruluş yayınladığı kitap ·ve çıkardığı ilmi, dergiyle hadis inkarcılığını Ehl-i desteklemekle suçlanmaktadırlar. Dergilere gelince; Perviz'in görüşlerini geniş kitlelere ulaştırmak için 1938 yılında çıkar­ maya başladığı Tulu-i İslfım adlı dergi onun vefatından sonra da yayın hayatına devam etmektedir. Mecelle Belağu'l-Kur'an da ekolün Lahor'daki diğer kolunun etkili bir yayın organı dır. 67 çok sayıda Kur'ıliı düşüncesini Bu ekolün Sünnet'e karşı tuturularına gelince, isminden de anlaşıla­ üzere bu ekol teşr'ide Kur'an dışında başka bir kaynak kabul etmez. Hükmün sadece Allah'a ait olduğu temel prensibi ile Sünnet'in teşriele rolü olmayacağına kaildirler. Bu babtan olmak üzere Sünnet ile tebyin, tahsis veya nesh olan Kur'an ayetle-rinin yorumlarında tabii olarak cumhur Ehl-i Sünnet anlayışına ters düşen farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Mesela bu ekole göre; cağı 1. Kur'an-ı Kerim'de nasih ve mensuh ayet bulunmaz. 2. Kabir hayatı, :ilem-i berzah yoktur. 68 şekil kazanmış ibadetler bu ekole göre daha değişik yove sadece Kur'an'ın zahir riaslanna dayah ibadet anlayışı hakim olmuştur. Mesela, sübutu Kur'§.n'a dayanmayan cenaze ve bayram namazlarını kılma zarUreti yoktur. 69 E kol mensubu bazılarına göre farz olan namaz günde sadece iki rekattir. 70 Ramazan orucu da senenin herhangi bir ayında olabilir. 71 Ve bu meyanda, ''Kur'ıln bize sadece namazı dosdoğru kılınayı emrediyor. Namazın nasıl kılınacağı ise devlet başkanına bırakılmış bir iştir. O bunu, danışmanlarına danışarak zaman ve mekana göre belirler." 72 3. Sünnet ile rumlanmış Bu ekolün kurucusu Abdullah Cekralevi'ye göre, Kur'an'da ezan ve müezzinle ilgili bir bilgi ve işaret olmadığı için bunların yapılması küfürdür.73 Yukarıda kısaca mamız örnek sadedinde zikrettiğimiz bu görüşleri çoğalt­ mümkündür. Netice olarak bu ekolün temel felsefesi Kur'8.n'ı, 67 Birışık, Abdülhamid, a..g.t., s. 292. 68 el-Ku.r'fıniyynn., 333. 69 Birışık, Abdülhamit, a.g.t., s. 295; el-Ku.r'dniyyıuı, 366-82. 70 el-Kur'ô.niyyun, 366-82. 71 Bkz. Birışık Abdülhamid, a.g.t., s. 295. 72 Bkz. Mustafa el-Azami, Sünnetin Geçmişte ve Günümüzde İhnıali Meselesi, Atatüı-h Üniuersite8i, ilahiyat Fa!?ü.ltesi Dergisi, s. 289. 73 Bin şık, Abdi.i.lhamid, a.g.t., s. 326. Kur'tin Te(sirinde Sünneti Devre Drş1. B ırahan Hareketler 53 Sünnet dışlanarak salt :kur' an ayetleri ile anlamaya çalışmaktır. Bunun için de ümmetin üzerinde icma edip yapageldiği şeairleri veya anlayışla­ rı, Sünnet olmaksızın Kur'8.ni bir temel üzerine oturtulmaya çalışılmış­ tır. Veya kendi tabiriyle, "Sünİıet ilavesi" ile şüyfr' bulmuş ibadet veya anlayışlar temelinden inkar yoluna gidilmiştir. c) El Medresetu'l-Islahiyye veya Modern Rasyonalizm Ekolü ve Sünnet Bu ekol IX. yüzyıl sonlarında İngiliz sömürgeciliğine karşı ayaklangörünen Cemaleddin Afğani (1839-1879) liderliğinde zuhur etmiştir. Ardından talebesi Muhammed Abduh (1849-1905) ile ekol hakiki kimliği olan rasyonalist yapıya kavuşmuştur. Ona göre şer'i i:ıasslar akla hükmedemez. Hocası Afğani'nin aksine Abduh, ıslah ve reformu siyas'i sahada değil eğitim sahasında görmüş, o yolda çalışmıştır. mış Ardından talebesi Muhammed Reşid Rıza ile ekol aşırı rasyonalist çizgiden biraz daha selef çizgisine doğru kaymıştır. M-ı:hammed Abduh'un talebesi Muhammed Mustafa el-Meraği de bu ekol içerisinde zikredilebilir .'' 74 Muhammed Abduh, "İlim tahsiliiçin İslam'ın birinci esası akıldır. Aynı anda- imanın da vesilesidir. İkinci esası ise ilk bakışta tezat görünen şer'i nassların zahirine aklın takdim edilmesidir" der. 75 Bu ekole göre ahild hadisler zanni olduklarından inançta da hüccet olamazlar. Muhammed Reşid Rıza, bu mevzuyla ilgili olarak akide esasları ve imani esaslar, ahad hadislerle tesbit edilemezler" der. 76 Başka siyle bir yerde sahabenin Sünnet'i Kur'an gibi kalıcı olur endişe­ kavli Sünnet'in de kitabi değerinde olmayacağını, sıhhatinde şüphe olabileceğini iddia eder. yazmadıklarını, dolayısıyla Bu babdan olmak üzere; İsa (a.s.)'mn ahir zamanda nüzUlü, Deccal ve cessase, Resıllüllah (s.a.v.)'ın sihirlenmesi, mirac vb. ile ilgili hadisler, ahad olduklarından ve akla ters düştüğü iddiasıyla inauçta hüccet olmazlar. Reşid Rıza'nın başında bulunduğı.i MenarDergisi 1906 yılı 9. ve 12. Sünnet'in dinin usUlünden olup olmadığı münakaşası neşre- sayılarında 74 MuhammedHamiden-N asır, el·Asraniyyun, Mektebetü'l-Kevser, 1996, s. 53. 75 Muhammed Abduh, el-İsl&m ve'n-Nasrantyye, Daru'J-Menar, s. 74. 76 Hamiden-N asır, a.g.e., s. 60. Kur'an-Sünnet-İlimler 54 dilmiştir. Bu tartışma dört yıl devam eder. Başrolde, "İslıiın sadece Kur'§.n'dır'' sloganının sahibi tabib doktor Muhammed Tevfik (1298-1338) gelmektedir. 77 Sıdkı Tevfik Sıdkı, konuyla ilgili olarak; "Sadece Allah'ın kitabı ile yetinmeliyiz. Diğe.r bir tabirle Kitab ve kıyas. Sünnet' e gelince; Kur'an'a yeni bir şey ilave etmiş ise onu ister alır, ister bırakırız" der. 78 Yine Mısır'da bu ekol içinde zikredebileceğimiz diğer şahsiyet Muhammed Ebu Reyye'dir. Er-Risale dergisi Nisan 1951 sayısından itibaren üç yıl bu zıitın fikirlerini, "Fi'l-Hadisi'n-Nebevl" köşesinde yayınla­ mıştır.79 Dikkatimizi çeken bir husus da müellif eserinin bu bölümünde Mı­ Sünnet karşıtı olarak zikrettiği Tabib Ebu Sadi Ahmed Zakir (1892-1955), Doktor İsmail Edhem (1911-1940), Muhammed Ebu Zehd ed-Demenhuri, gibi isimlerio aslında Sünnet'in hücciyetine inandıkları halde sıhhatine şüphe ile bakanlardan olduğudur. Bu isimleri Sünnet karşıtı ekol içersinde zikretmek uygun olmasa gerektir. 80 sır'da d) Modernizm ve Sünnet Arapça "El-Asraniyyun" ünvanıyla şöhret kazanmış olan bu ekol, aslen Batı kaynaklı olup geleneksel dini öğretinin hakim olan felsefi, bilimsel ve akılcı anlayışla yorumlanmasını hedefleyen bir görüştür. 8 ı Bu ekolü herhangi bir şahıs veya gruba mal etmektense, mücerred olarak tanımlamayı uygun buluyoruz. Bununla beraber günümüzde bu görüşün savunuculuğunu yapan Müslüman düşünür, yazar veya grubları ve onların hadise karşı tutumlarını bu arada ele alacağız. görüş göre semavi şeriat, genel olarak kendi şartları ve vakti ile Günümüzde bu görüşün savunucularından el-Fikru 'l-İslô.mi ve't-Tetavvur adlı kitabın sahibi Muhammed Fethi Osman, el-Müceddidun adlı kitabın yazarı Emin el-Huli, et-Tetavvur ve Ruhu'ş-Şeriati'l­ İsldmiyye adlı kitabın yazarı eş-Şeyh Abdullah el-Alayli, Dr. Muhammed Ahmed Halefallah ve Dr. Hasan et-Tuı·abi sayılabilir. 82 Bu görüşe kayıtlıdu. 77 Geniş bilgi için bkz. el-Ku.r'ii.niyyun, s. 154. 78 Muhammed Hamid en-Nasır, a.. g.e., 62. (Menar Dergisi, 9. sene, 7-12 sayıların­ dan naklen). 79 Bkz. el-Kur'a.niyyun, I, 165. 80 Bkz. el-Kur'ô.niyyun, 176-180-18~. Ebu Reyye hak. genel bilgi için bkz. Mehmet Emin Özafrar, islamı Araştırmalar, 5/l, 63. 81 Bk. Mhammed Ham id en-N asır, a.g.e., s. 186. 82 Geniş bilgi için bkz. a.g.e., 193-197. Ku.r'tln Te{sirinde Sünneti Devre Dışı Bıra/uın Hare!wtler 55 Bu ekolün Sünnet' e karşı tutumu özetle hücciyetini inkar üzeredir. Özellikle muamelat bölümü ile ilgili Sünnet, zamanın şartlarına göre değişebilen ictihadl yorumlardır. Bu babtan olmak üzere, SU.nnet'i teşrii ve gayr-i teşrii olmak üzere ikiye ayırmaktadırlar. Ve yine bu ekole göre, SahihaYn'deki hadisler şüp­ helidir. Dr. Türabi, "Fikri, UsUl! Meseleler" adlı bir konferansında; "Buhari'nin hadis kabulü için koymuş olduğu şartlara sebep yoktur. Bu konuyu tekrar gözden geçirmek gerekir" der. Mesela, Buharl'nin "sika" dediği neden "sika", "mecruh" dediği neden "mecruh" oluyor?" der. 83 Bu ekole göre, Kur'an ve Sünnet için itibar olan sadece dil, akıl ve uygunluktur. Sünnet'in "Kada" ve hüküm koyuculuğu olamaz. Zira Sünnet, hata edebilirliği Kur'§.nca sabit bir beşerden sadır olmuştur. O'nun ma'sum.iyeti sadece tebliğ ve vahiyle sınırlıdır. 84 çağa Yukarıda ana başlıklarıyla tanıtınağa çalıştığımız bu ekol, daha önce bahsi geçen oryantalizmden etkilenmiş olan ıshih ekolüı:ıün bir uzantı­ sı olarak da görülebilir. Bu ekol kısaca Sünnet'i beşer kelamı gibi, zamanın şartlarında iradedilmiş yorum ve ictihad olarak görmektedir. Hücciyeti yoktur. Hükmü kalıcı olamaz. Araştırmamızın bundan sonraki bölümünde modernizm ekolü içerisinde gördüğümüz, Uluslar arası İslami Düşünce Enstitüsü ve bu Enstitü'nün Sünnet' e bakışını inceleyeceğiz. e) Uluslar Arası İsliimi Düşünce ve Hadis Enstitüsü Arapça orijinal adıyla "el Ma'hedü'l-Alemi li'l-Fikri'l-İslami" olan, Türkiye'de "Balkan İslam Araştırmaları" adı altında bir şubesi bulunan bir nevi ekol diyebileceğimiz bu Enstitü, özellikle son günlerde dünya çapında yayılıını ile dikkatleri çekrnektedir. Hali hazırda Malezya Uluslar Arası İslam Üniversitesi bu Enstitünün idaresinde sayılabilir. Üniversite, bu Enstitü'nün sloganlaştırdığı "Bilimin İsl§.mileştirilmesi" ana teması üzerine eğitim vermektedir. Terim-olarak Bilimin İslamileştirilmesi; ilahiyat veya sosyal, bütün bilim dallarının İslami çerçeve ile takdim edilme düşüncesi diye özetlenebilir. Yani İslam'ın bütün bu bilim dalları­ na bakışı, aynı zamanda bu bilimiere kaynak oluşu ve bu bilim dalları83 Muhammed Hamid en-Nasır, a.g.e., s. 224. 84 A.g.e., 227. Daha geniş bilgi için bkz. Muhammed Amare, el"İslô.m ve's-Su.ltatu'd-Diniyye, 120; Hasan et-Türabi, Tecdidü'l-Fikri'l-İslô.mf, 25. Kur'an-Sünnet-İlimler 56 nın günümüz insanına İsl§.mi: perspektifte takdi_m edilmesi, bu fikrin ana temalarındandır. Yukarıda detaylarına girmeksizin verrneğe çalıştığımız bu ana te- ma, b.azı İsliimi çevrelerce tenkide maruz kalmıştır. Özellikle, "İslami ilirolerin tekrardan İslamileştirilmesi ne anlama gelmektedir? Veya bu güne kadar te'lif edilmiş ilmi servet İslami değil midir?" gibi sorular yöneltilmiştir. Kanaatimize göre bu ekol, bazı haklı ve yerinde tenkidlerle beraber, genel hatlarıyla samimi görülmektedir. Bu arada selefulemasının ortaya koyduğu usUlü tamamen red etmemekle beraber bazı ciddi tenkirllerde bulunmaktadırlar. Genel olarak bu düşünce hakkında, İslam'ın kendi bünyesinde aslen var olan kavuşması, menbasının atıEyetten içinde bulunduğu zaman ve ni hedeflemektedir diyebiliriz. şartlarına kurtularak işlerliğe göre takdim edilmesi- Yukanda ana hatlarıyla temas ettiğimiz ekolün hadise yaklaşımı ise biraz çelişkilidir. Zira Enstitü'nün beyin kadrosu denilebilecek Dr. Taha Cabir el-Ulvani,S 5 Dr. Abdülhamid Ahmed Ebu Süleyman, 86 Ebu Kasim Haj Hamid, 87 ve Dr. Luay es-Safi 88 gibi zevatın eserlerini araştırdığımız­ da konu ile ilgili görüşlerinin farldılık arzettiği dikkatimizi çekmiştir. Mesela Dr. Taha Cabir, Alıdul Gani Alıdul Halik'in "Hucciyetu'sSünne" adlı kitabına yaptığı takdimde, "Resülüllah'tan sadır olan fiil veya tak:ririn herhangi bir kayıt veya tasnif olmaksızın doğrudan şer'i hüküm sayılacağını" tescil ederken 89 Dr. Yusuf 8T:i(~~~davi'nin "Keyfe Ne85 Ebu'I-Kasım Haj Hamid, aslen Sudan'lı olup Sosyalist Halk Partisi'nde bulunHalen Eritre Devlet Başkanı özel danışmanlığını yapmaktadır. es-Sudan el-Ma 'za!?.f'i- Tarihi, el-Alemiyyetü 's-Sa niye, Menheciyyetü 'l-Kur' dni'l-Ma 'rifiyye gibi eserleri vardır. Taha Cabir el-Ulvani, 19.35 Irak doğumlu. Uluslar Arası İsliimi Düşünce Enstitüsü kuruculanndan {1981), aynı anda bu Enstitünün müdürlüğünde bulundu. Halen kısa adı "SISS" olan Enstitü'ye bağlı İsl§.mi ve Sosyal İlimler Üniversitesi Müdürlüğü"nü yapmakdır ve el-İctihad ve't-Tahlid fi'l-İsldm, Usulu'l-Ftqhi'lİslr'imf., el-Ezmetu.'l-Filuiyye, "el-Cem 'u beyne'l-Ku·aateyn gibi eserleri vardır. Abdülhamid Ahmet Ebu Süleyman, 1936 Mekke doğumlu, Uluslar Arası İlişkiler Bölümü'nden doktora aldı. 1985-1987 yıllan arasında Uluslar Arası İsl§.mi Düşünce Enstitüsü Müdürlüğü"nü yaptı. Halen Malezya Uluslar Arası İsl§.m U niversitesi Rektörlüğü'nü yapmaktadır. Ezmetü'l-Akli'l-Müslim, Kadiyyetu'l-Menheciyye fi'l-Fı:kri'l-İslr'im.f. gibi eserleri var. Luay Safi, 1955 Suriye doğumlu. Doktorasını Amerika'da Siyasal Bilimler sahasında yaptı. Uluslar Arası İsl§.mi' Düşünce Enstitüsü'nün Amerika'da iki yıl Uygulama Müdürlüğü'nde bulundu. Tahaddi el-Hadase, Esasu'l-Marife, el-Akide ve's-Siyase adlı basılmış kitapları bulunuyor. Halen Malezya İslam Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi'nde öğrı:ıtim görevlisi. Ab dul Öani Abdu'l-1-Ialik, Hucciyetu 's-Sünne, el-Ma'hedü'l-Aleıni li'l-Fikri'lİslfiınl, 1987, s. 14. muştur. 86 87 88 89 Kur'an Te(sirinde Sünneti Devre Dış1. Bırakan Harelwtler 57 adlı kitabına yaptığı takdirnde, "Resıllüllah yönüyle kendisinden sadır olan bazı fıiliyatın onun beşeri tecrübesi ile ilgili olduğu, vahiyle karıştınlmaması gerekt-iği­ ni, dolayısıyla bu tür fıil ve takririn belli ölçülere oturlulup taksimata gidilmesi gerektiği" ni vurgular.90 teamelu Maa's-Sünneh" (s.a.v.)'ın beşer olması Dikkat edilecek olursa, naklettiğimiz son takdim öncekinden oldukolup Sünnet'in hücciyeti mevzuunda sarih bir hüküm belirtmeınektedir. Bilakis okur bu sözlerden, öncekinden farklı olarak Sünnet diye tel&kki ettiğimiz her kavil, fiil veya takririn hüccet olamayacağlm anlar. ça farklı Durum, Ebu'I-Kasım Haj Hamid'de de farklı değildir. Bir yerde Sahih Sünnet'in hücciyeti mevzuunda bir şüphe olmadığını vurgularken/n başka bir yerde bunun aksini iddia etmektedir. Ona göre Resı1lüll.ah (s.a.v.)'ın asn I. Dünya Asrı'nı temsil eder. Günümüz asrı da Hi eri XV. yüzyıldan başlar ve IL Dünya Asrı'nı temsil etmektedir. Ona göre Resı1lüllah (s.a.v.)'ın asrı, insan akli gelişiminin II. kademesini temsil etmektedir. Bu gelişimin olgunlaşması ve tamama ermesi, daha sonraları tahakkuk etmiştir. Dolayısıyla Resı1lüllah (s.a.v.)'ın asrı, gelişimini tamamlamadığından Kur'an'ın derinliklerine kadar inecek bir usUl getirmemiştir. Bu vazife daha sonraları, yani gelişimini tamamlamış olan II. Dünya Asrı'na nasib olmuştur. 92 Bu noktadan hareketle Resillüllah (s.a.v.)'ın Sünnet'i diyebileceğimiz ka':'il, fiil ve takrirleri yaşadığı. asrın sınırları içerisinde mütalaa edilmeli, daha sonraki zamanları ilzam kılmamalıdır. 93 Dr. Abdülhamid ·Ebu Süleyman'a gelince, "En-Nazariyetu'l-islfimiyye li'l-Alfıkati'd-Devliyye" adlı kitabında Sünnet'in hücciyetini dolaylı olarak nefyetmektedir. Ona göre Sünnet, icma ve ictihad sadece ilk asırlardaki İsl§.ml bir görüş olup özellikle Sünnet, Peygamber'in yaşadığı asrın sınırlı kültürü içerisinde iıebevi tecrübedir. 94 90 Yusuf el-Kardavi, Keyfe Neteamelu maa ·s-S ün ne, Mektebetü·l-Müeyyed, 1991, s. 8. 91 Ebu'I-Kasim Haj Hamid, el-Alemiyyetü'l-İslô.miyyetu's-Saniye, el-Mo'hedu '!-Alemi, Mektebetü'l-Müeyyed, 19911/63. 92 Ebu'I-Kasım Haj Hamid. Menheciyyetü'l-Kur'iin ve Eslemetu Felsefeti'l-Ulumi'tTabiati'l-İrısaniyye, s. 11. Geniş bilgi için bkz. Muhammed Sehrur, el-Kitab ve'l-Kar'dn Dimse Muastra, Damascus, el-Ahali 1990, s. 472-473. 94 Geniş bilgi için bkz. en-Nazariyyetu'l-İsldmiyye li'l-Alahati'd·Devliyyc, el-Mn'hedü'l-Alemi li'l-Fikri'l-İslaml, s. 143. 93 Kur'an-Sünnet-İlimler 58 Bu Enstitü'nün Malezya temsilcisi Dr. Luay Safi'ye göre ise Sünnet, Kur'iin'a tabidir. Getirmiş olduğu hükümler de Kur'an'ın hükümleriyle kayıtlıdır. 95 Dolayısıyla teşride esas kaynaklık, sadece Kur'§.n'a aittir. Sünnet'in teşri koymacia istiklıiliyeti düşünülemez. 96 İmam Şafii'nin erRisCUesi'nde, hadisin teşride istikl§.liyeti hakkındaki görüşünü eleştirirken şöyle der: · İmam Şafii'nin Resülüllah'tan nakledilen Kur'an'ın umum hükümle- rini kayıtlayan, dın ile evli insanın zina yapması durumunda recm edilmesi, ka- halasının aynı kocanın isınetinde bulunmasının tahrim edilmesi gibi haberler önce Resülüllah'tan sadır olduğu kesin olmayan fi.h'~~ d hadislerdir. Sonra bu ve benzeri haberler aha d hadislerin yanısıra, daha sonra ümmetin tatbiki icması ile meşrulaşmış ve hükümleşmiştir. olayısıyla bu hükümleri sadece Sünnet' e mebni kılmak, teşride onu kaynak kabul etmek ve Resulüllah (s.a.v.)'ın teşri koymacia hakkı olduğunu iddia etmek doğru olmaz. 97 Dikkat edilecek olursa, yazarın hadisin kaynak oluşunu red eden istidlali kendi mantığında yanlıştır. Yazara göre -bahsi geçen hüküm hakkındaki ümmetin icması, teşride hüsnü kabul görebiliyor da, o icmaya esas teşkil eden ahad haberler hüccet olamıyor. 98 SONUÇ Tarih sürecince Sünnet'i ve onun hücciyetini tenkid edici görüş ve zuhur etmiş, Kur'an tefsirinde onun herhangi bir müfesir ictilıa­ dından farkı olamayacağı gibi iddialar ileri sürülmüştür. Bu görüşe göre, mademki Kur'an-ı Kerim 'in nüzillü bitmiştir, o halde d inin kat' i olması gerekir. Sünnet'i kabul etme durumunda din, yeni yorumlara açık hfıle gelir. Tarihte ilk defa Kur'fın-ı Kerim'in din için yeterli olduğu görüşünü HaricUer'de gönnekteyiz. 99 Ve yine aynı iddia sahiblerine göre Kur'iln-ı Kerim sübutunda kat'i del&lettir. Yani aidiyetinde herhangi bir şüphe yoktur. Fakat hadislerde durum değişmektedir. Onların mütevatir olmayan hsmı zannı sübütidir. Dolayısıyla aidiyeti zannı olan, nasıl akımlar 95 Luay Safi, el-Aldde ve's-Siya8e, Mealimu Na.zariyyeti'l-Anıme li'd-Devleti'l- İsld.nıiyye, el-Ma'hedü'l-Alemi li'l-Fikri'l-İslfimi, 1996, s. 41. 96 A.g.e., s. 42. 97 A.g.e., s. 43. 98 Ahfid haberlerin hücciyeti konusunda bilgi için bkz. Çalışmamızlll ikinci bölümü "Sünnetin Kaynak Oluşu ve Değeri". 99 Bk.: Necati Kara, Kur'an-Sünnet Bütünlüğü, İhtar Yayıncılık, s. 213. Kur'an Tefsirinde Sünneti Devre Dışı Bıraha n Harehetler 59 olur da kat'l olanı açıklayabilir, yerine göre nesh edebilir? Bu gibi görüş­ lerin ilk bakışta akılcı ve mantıklı olduğu zannedilebilir. Oysa araştırıl­ dığında durumun böyle olmadığı ortaya çıkacaktır. Kur'an-ı Kerim, bilindiği gibi n§.zil olduğu bölge insanının diliyle Arapça n§.zil olmuş, Arap dili üslUbuna uygun olarak amın, mutlak, has müşterek, zB.hir, muhkem, hakikat, mecaz ve benzeri Arap dili kaidelerini ihtiva etmektedir. Manaya delilleti bakımından da ibarenin delaleti, işaretin delıileti, nassın delaleti ve iktiza gereği verilen ınıina olmak üzere değişik Arap dili karakteristik ölçülere sahiptir. Evrensel bir hidayet kitabı olan Kur'lin-ı Kerim, bütün insanlığa hitap eden düsturlarını maddeler hillinde ayrıntılarıyla zikretmemiş, külli kaideler şeklinde vermiştir. İşte bu lafızları ve bunların ihtiva ettiği manalarını Peygamberimiz (s.a.v.) yeri geldiğinde, ashabına açıklamış bazen de hayatında tatbik ederek öğretmiştir. Zira Kur'an'ı tefsir etmek Peygamberimizin en önemli görevlerinden biridir. Buradan hareketle din, tamamiyle Kur'an ve Sünnet ile bir bütündür. Yeni yorumlamalar denilen şey aslındadinin orijlnalitesinden olan Reslilüllah)n açıklamala­ rıdır. İbn Hazm'in de dediği gibi, Resillüllah (s.a.v.)'tan sadır olan söz, fiil, tahrir ve işaretin hepsi Kur'an için tefsir hükmündedir. Ve vahiy yoluyla açıklanmaya ihtiyacı vardır. Bu nedenle Tabiin'den Mekhul, Kur'an'ın Sünnet'e olan ihtiyacı; Sünnet'in Kur'fin'a olanından daha fazladır der. Bu demektir ki, Sünnet Kur'an'ın anlaşılmasında birinci derecede önemli, vazgeçilmez bir faktör, şer'l hükümlerde de Kur'8.n'a esit bir delildir. Yani helıil ve haram kılma mevzuunda Sünnet ile Kur'an arasında bir fark yoktur. Ve Sünnet'in şer'i delil olması, zaman ve mek3.nla sınırlı olmayıp, süreklidir.