İNTEGRATİF TIP DERGİSİ TURKISH JOURNAL OF INTEGRATIVE MEDICINE CASE REPORT / VAKA SUNUMU Duygu Demirok Adıyaman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Adıyaman GANGLİON KİSTİ TEDAVİSİNDE NÖRALTERAPİ Ganglion kistleri, eklem ve tendon kılıflarının sinovyasının fıtıklaşmasıyla oluşan, lokal şişlik ve ele gelen kitle ile karekterize kistik oluşumlar olup, el ve el bileğinin en yaygın yumuşak doku tümörleridir. Nadiren tendon fibrilleri arasından da kaynaklanabilir. Herhangi bir yaşta, çocuklar da dahil ortaya çıkabilmekle birlikte ganglion kistlerine en sık 30-50 yaşları arasında rastlanır. Sıklıkla kadınlarda görülür. Etyolojisi tartışmalıdır ama mikro travmaların ve altta yatan eklem patolojilerinin etyolojide rol oynadığı düşünülmektedir. Ganglion kistleri bağ dokusu kılıfının içerisinde mukopolisakkarit matriks ile dolu kistik yapıdadırlar. Kistler parosteal, mukoid dejenerasyon ve konjenital kökenli olabilmektedirler. Çoğu zaman asemptomatiktirler. Klinik olarak görüldüğü bölgeye göre farklılık göstermesine rağmen sıklıkla ağrı, hareket kısıtlılığı, uyuşma, şişlik ve ele gelen kitle ile karakterizedirler. Ayrıca geliştikleri lokalizasyonlarda oluşturdukları kitle ile çevrelerindeki damar, sinir gibi yapılara bası yapabilmektedirler. Genelde 2 cm çapını geçmezler. Kötü huylu değildirler ve vücudun herhangi bir yerine yayılmazlar. Ganglion kistleri en sık el ve el bileğinde görülmesine rağmen, daha az sıklıkta proksimal tibiofibular eklem yakınında, ayak bileğinde ve omuz ekleminde de görülebilmektedirler. Ganglion kistlerinin ayırıcı tanısı tüberküloz, romatoid tenosinovit, lipom, fibrom, osteom, sarkom ve anevrizmayı içermelidir. Manyetik rezonans görüntüleme, yumuşak doku tümörlerinin anatomisini belirlemede ve sinyal karakteristiklerine göre kesin tanıda son derece yararlı bilgiler vermektedir. T2 ağırlıklı ve gradient-echo incelemelerde, tüm lezyonu kaplayan lobüler, multiseptalı, hiperintens sinyal artışı ile karekterize kolleksiyonlar ganglion kistine spesifiktir. Birçok araştırmacı ganglion kistlerinin diğer yumusak doku kitlelerinden ayrımında USG ve MRI tetkiklerinin son derece faydalı olduğu görüşündedirler. Tedavi cerrahi ve konservatif yöntemleri içerir. Ağrı, uyuşma hissi, estetik olarak görünüm bozukluğu gibi semptomatik olan olgularda cerrahi eksizyon tedavisi tercih edilebilmektedir. Ganglion kistinin yerleşiminin atipik olması, iğne aspirasyonu ile ulaşım zorluğu ve tekrarlama riski nedeni ile cerrahi eksizyon önerilmektedir. Bazı olgularda kistin kendiliğinden iyileştiği veya gerilediği bildirilmiştir ve bundan dolayı da sadece semptomatik olan ve konservatif tedaviye direnç gösteren olgulara cerrahi tedaviyi öneren görüşler de mevcuttur. Olgu sunumu 38 yaşında erkek hasta 2013 haziran ayında, sağ ayak bileğinde ağrı ve lokalize şişlik yakınması ile polikliniğimize başvurdu.Hastanın bu yakınması 3 gün önce futbol maçı esnasında ayak bileğine kramponla aldığı darbe sonrası oluşmuş ve hem o bölgedeki hem de yayılan ağrı nedeniyle hastanın yürümesi ve ayağının üzerine basması kısıtlanmıştı.Yapılan fizik muayenede sağ ayak medial kompartmanda, medial tarsal vaginae tendinum içinde yani tibialis posterior, fleksör digitorum longus ve felksör hallucis longusun kirişlerinin geçtiği ve sarıldığı retinaculum musculorum fleksorumun içinde 1x1 cm boyutunda hareketli ve palpasyonla minimal ağrılı kist saptandı. Palpasyonla hafif ağrılıydı ve ayak bileği ROM’u ağrılı açıktı. Yapılan USG ile kistin sıvı içerikte olduğu tespit edildi. Hasta özellikle yürüyüş yaptığında kistin olduğu bölgede ağrı meydana geldiğini ve bu ağrının istirahatte de bir süre devam ettiğini belirtti. Hasta medikal ve fizik tedaviye dirençli bir hastaydı. Hastanın ayak bileğindeki kist dokusuna,dış malleol etrafına, ayak bileğine ve alt lomber segmentlere bir seans nöralterapi uygulandı. Aynı anda hasta ayak bileğinde ağrını azaldığını ve ayak bileği hareketlerinin rahatladığını ifade etti. Üç gün sonra kontrole çağrıldı ve bu süre zarfında hastaya istirahat etmesi önerildi. Hasta mesleki olarak bedensel aktif ve hareketli bir yaşam sürmekle beraber haftanın beş günü düzenli spor yapmaktaydı. Kontrolde hasta nöralterapi uygulandıktan sonra hiç istirahat etmediğini ve bu bedensel aktif hayatına aynı şekilde devam ettiğini bununla beraber kistin küçüldüğünü belirtti. Hasta ikinci seansı kabul etmedi ve bir ay sonra tekrar kontrole çağrıldı. Kontrolde hastanın ayak bileğindeki kistin tamamen geçtiği saptandı, hastanın kendisi de aynı şekilde ifade etti. Sonuç Nöralterapi uzun zamandır dünyada uygulanmakla beraber ülkemizde yeni yeni popüler olmaya başlamıştır. Bu geç kalmış duruma rağmen nöralterapinin tedavideki etkin ve hızlı sonuçları ile her geçen gün fizik tedavi polikliniklerini dolduran; akut ve kronik ağrılı çoğu zaman da medikal ve fizik tedaviye cevapsız hastalarda oldukça başarılı sonuçlara imza atmaktadır. Klinik pratikte uygulamalar arttıkça mesleki tecrübenin de artacağı görülmektedir. Poliklinik şartlarında her ne kadar zor ve zaman gerektiren bir tedavi gibi görünse de ağrı kontrolü ve hasta memnuniyeti açısından nöralterapinin rutin işlemler arasında yerini alması gerekmektedir. 30